KaosGLD80

Page 1

GEY VE LEZBİYEN ARAŞTIRMALARI DERGİSİ EYLÜL - EKİM 2003 ISSN 1302-5015

KAOS GL EŞCİNSELLERİN

KURTULUŞU

HETEROSEKSÜELLERİ DE

18

ÖZGÜRLEŞTİRECEKTİR

www.kaosgl.com

*elif şafak’la

Söyleşi

“çok cinsiyetli çok kimlikli çok sesli olabilirdik çoktan aza indirildik”

* internet

adem’in

kendi kendini yaratışı

*Dünyanın sonunda

bir ev var mı?


Dünya düzenine karşı koymanın çıkış noktası bu kitapta saklı! Genelde, uluslararası siyaset, dendiğinde aklımıza ilk gelen, hostesler, kartpostallar, fahişeler, muzlar, kot pantolonlar ya da hizmetçiler değildir. Ancak Cynthia Enloe bu yanılsamayı değiştirmek niyetinde...

19 Ekim’de yazarımız Cynthia Enloe’nun CNR Kitap Fuarı’ndaki “Küreselleşen Ekonomi ve Kadın: Piyasaları Ayakta Tutan Toplumsal Cinsiyet” başlıklı konuşmasında buluşmak üzere...

Marilyn Yalom, tüm kitaplarıyla Çitlenbik’te Ünlü araştırmacı Marilyn Yalom provakatif, öncü ve her yönüyle düşündürücü bu kültür tarihi çalışmasıyla kadın memesine ilişkin inanışların, tasvir ve anlayışların yirmi beş bin yılını keşfe çıkıyor. Antik Çağlardan Günümüze

Evli Kadının Tarihi Yalom, ilk defa Batı’daki evli kadının tarihini kaleme alarak “dünyanın diğer yarısı” nın özerklik adına verdiği mücadeleyi belgeliyor. Antik çağdan başlayarak evli kadının dalgalı evrimini anlatırken Yalom, sadece toplumsal, dini ve hukuki yüzünü ele almıyor, evli kadının değişken kimliğini şekillendiren birçok önemli kadının kişisel hikayelerini de anlatıyor.

Kan Kardeşler Kadınların Belleğinde Fransız Devrimi

Feminizm Herkes İçindir

Feminizim Herkes İçindir kitabıyla bell hooks, feminizmin asıl yüzünü gürünür kılmaya çalışır. Feminizm aslında, eğer gereğince davranırsak her birimizin hayatını değiştirecek olan sihirli bir değnek gibidir.

www.citlembik.com.tr

Fransız Devrimi’nin, “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” vaatleri kadınlar için geçerli olmasa da, Kan Kardeşler ile devrimin kadın tanıklarının sesleri nihayet taride iade ediliyor. Kitap boyunca Marilyn Yalom, devrimin yanında ya da karşısında olmadan, feminist bir akademisyen kimliği ile kadınların deneyimlerine odaklanıyor. Her kesimden kadının çoşkusunu, acısını, devrim üzerine düşüncelerini gözler önüne sererken, kökten toplumsal değişim dönemlerinde yaşananlara da ışık tutmuş oluyor.


KASIM - ARALIK 2003

Iki Aylik Dergi ISSN 1302-5015 Sahibi: Ali Erol Sorumlu Yazi Isleri Müdürü: Abdurrahman Bahsisoğlu Grafik Tasarim ve Uygulama: Özcan Kapak: Erdem Baski: Ayrinti Basimevi Adres: Gazi Mustafa Kemal Bulvari 29/12 Kizilay - ANKARA Yazisma Adresi: Ali Özbas, P.K. 53, Cebeci/ANKARA Tel & Faks: +90 312 230 0358 E-Mail: dergi@kaosgl.com Internet Adresi : www.kaosgl.com 18. Sayi Yayin Kurulu Koray, Zeynep Sezgi Umut Güner, Burcu Ersoy, ABONELIK IÇIN Yurt içi 1 yillik (6 sayi) abone bedeli: 20.000.000.-TL. Yurt disi 1 yillik abone bedeli: 50 € ya da 50 $. Please, transfer 50 € or 50 $ as 1 year subscription period to the following bank account: T. Is Bankasi Mesrutiyet Subesi (ANKARA) Ali Özbas no:4213 0544328. Dekont ya da fotokopisini mutlaka Ali Özbas P.K. 53 Cebeci/Ankara adresine postalayiniz. Tek sayilik isteklerde 2.500.000.-TL’lik posta pulu gönderiniz. Tutsaklara ücretsiz gönderilir.

içindekiler Merhaba ......................................................................................... 2 Internet Sanal Alemde Iletisim..................................................................... 3 Sanal Bir Gerçekliğe Girdiğimde Hangi Bedeni Geride............ 4 Internette Siddet.............................................................................. 7 Tanikliklar ........................................................................................ 8 Fanteziler De Tek Tiplesti ............................................................... 9 Bilitis...............................................................................................12 Internete Dair ................................................................................15 Hayallerim, Internetim ve Ben .....................................................16 Yasam Dersleri..............................................................................17 Aile Anne – Babaniza Açilmadan Önce Üzerine Düsünmeniz ......19 Aileye Açilmak..............................................................................20 Kültür Sanat Avrupa Film Festivali... .................................................................22 Batinin Cinsel Kiyisi ......................................................................23 Çoktan Aza Indirildik... Elif Safak’la Söylesi..............................24 Dünyanin Sonunda Bir Ev Var Mi ...............................................28 Pazartesi Dergisi Yeniden Aramizda ..........................................28 Gündem Kaos GL’den Haberler.................................................................29 Escinsellik Öldü Mü?....................................................................30 Nereye Kadar Bu Siddet .............................................................34 Kadin Bakis Açisiyla Türk Ceza Yasa Tasarisi ...........................35 Kadinlar Geleceğe Bakiyor.........................................................38 Ekonomik Siddete Hayir Kampanyasi ........................................39 ILGA Konferansi ...........................................................................40 Haberler ........................................................................................43 Yasamin Içinden Gidin Kendi Memleketinizde Oynayin Kendi Oyununuzu.......45 Onun Sevgisi Ne Kadardi ...........................................................48 Masada Kalan Defter ..................................................................48

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 1


Merhaba, Yeni bir Kaos GL dergisi elinizde... Dergimizde geçen sayidan itibaren değisiklikler yapmaya çalistiğimizi, dergiyi mercek altina alarak yeni düzenlemelerde bulunacağimizi duyurmustuk. Bu süre içinde daha iyi bir dergiyi nasil yaratabiliriz ve bu konuda okuyucularimizla nasil ortaklasabiliriz sorusunu da beraberinde sora geldik. 10 senelik Kaos GL dergisi Türkiyeli escinsellerin katkisiyla bu günlere geldi. Biz de Kaos GL nehrine daha fazla kaynaktan su akmasini nasil sağlariz diye düsünmeye basladik. Dergide düzenli bölümler olusturduk. Önceden duyuracağimiz dosya konularina yönelik çalismalar yaparak, daha fazla insanla beraber çalisarak ortaklasabileceğimizi düsündük. Kültür sanat, haberler, gündem, yasamin içinden bölümlerini ekledik. Bu sayimizda internet dosyasi olusturduk. Sanallik–gerçeklik tartismalarinin halen sürdüğü günümüzde internetin gey ve lezbiyenlerin hayatlarina getirdikleri götürdükleri üzerine biraz düsünmek ve düsündürmek istedik. Gey ve lezbiyenler bir bir dolaplarindan çikarlarken internet ve chat odalari yeni dolaplar halini mi aliyorlar? Bu sorunun cevabini dergi üzerinden tartisarak bulabileceğimizi düsünüyoruz. Internete dair düsüncelerinizi deneyimlerinizi bize iletebilirsiniz. Geçen sayimizdaki dosya konumuz olan “aile” dosyasi bu sayimizda da devam ediyor. Aysegül’ün “aileye açilmak” baslikli yazisinin yaninda, “Ailelerimize açilmadan önce cevaplamamiz gereken sorular” baslikli bir öneri yazisi da okunabilir.

Kültür–Sanat Gey ve Lezbiyen filmleri, yeni çikan kitaplar, film festivallerine dair yazilar, bize gelen hikayeleri bu bölümde okuyabileceksiniz. Bu sayimizdaki Kültür–Sanat sayfalarinda “Çoktan Aza Indirildik...” baslikli Elif Safak’la söylesi yer aliyor. Michael Cunnigham’in “Dünyanin Sonundaki Ev” romanina dair Evren yazdi. “Batinin Cinsel Kiyisi”na dair ise Tuba Özkan’in elestirilerini okuyabilirsiniz. Zeynep Sezgi’nin “Avrupa Film Festivali”ne dair değerlendirmeleri de bu bölümde yer aliyor. Ela’nin “Biliyorum” ve Fidel’in “Oyun” isimli denemeleri ile KültürSanat sayfalari tamamlaniyor. Yasamin Içinden Acilarimizi, kirginliklarimizi, sevgimizi, nefretimizi, escinselliğimizle barismamizi barisamamamizi kisaca hayatimizi, tanikliklarimizi paylastiğimiz Yasamin Içinden bölümünü yeniden dergiye yansitmaya karar verdik. Bu bölümün devaminin sağlanamamasinin nedeni artik bu yazilarin bize gelmemesiydi. Biz de bu bölüme sadece insanlarin yazmasini beklemek yerine söylesi yaparak da gey ve lezbiyenlerin tanikliklarini aktarilabileceğini düsünüyoruz. Bu sayida Yasamin Içinden bölümünde “Cemaatte Gey Olmak” baslikli söylesiyi ve “Masada Kalan” baslikli tanikliği yayinliyoruz. Herkesin yasadiği tanikliklari dergiye aktarmasini bekliyoruz. Sizin için günlük ve olağan olan bir olay bir baskasi için çok fazla anlam ifade edebilir.

Gündem Escinsel hareketinin gündeminde ne var? Diğer toplumsal mücadelelerle kesistiğimiz anlarda neler oluyor? Biz Türkiye’nin gündeminde olan olaylari nasil değerlendiriyoruz? Diğer ülkelerdeki gey ve lezbiyenler ve örgütleri neler yapiyor ve biz buradan nasil görüyoruz? Bu sorulara cevap teskil eden metinler “Gündem” sayfalarinda kendine yer bulacak. Gündemi takip edebilmemiz ve gündemin dergiye yansimasi noktasinda sizlerin de katkilarini bekliyoruz. Bu sayimizda “Kadin Bakis Açisiyla Türk Ceza Yasa Tasarisi” çalismalari ve “Kadinlar Geleceğe Bakiyor” baslikli toplantiya dair yazilar ile “Ekonomik Siddete Hayir” kampanyasiyla ilgili Nazik Isik’in yazisi; 5. Adli Bilimler Kongresi’ndeki “Escinsel Cinayetleri” oturumuna konusmaci olarak katilan Lambdaistanbul katilimcisi Can Yaman ile genel bir değerlendirme olarak Cihan Hüroğlu’nun yazilarini okuyabilirsiniz. Belki sevindirici bir haber; bunca güzelliğin üstüne hemen onu da belirtelim... Zaten bu satirlari okuduğunuza göre fark etmissinizdir: Kaos GL dergisi arik 2.500.000. TL. Dergiye siz de bir iki cümle bir seyler karayabilirsiniz... Sevgiyle kalin...

11. Türkiyeli Escinseller Bulusmasi Türkiyeli escinsellerin 11. bulusmasi, Güztanbul, 27–29 Kasim 2003 tarihleri arasinda Istanbul’da gerçeklestirilecek. Gelismeler ve program için bulusmaya ev sahipliği yapan Lambdaistanbul’la iletisime geçebilirsiniz.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 2


internet

Sanal Alemde Iletisim Özgür Sen

Jean Baudrillard sanayilesmenin ilerleme anlamina gelmediğini vurgular.1 Baudrillard, çok ses getiren simülasyon kuraminda yasadiğimiz toplumu radikal bir biçimde elestirirken “hiper gerçeklik” kavramindan bahseder. Hiper gerçeklik, modeller araciyla üretilen gerçeklik alanidir. Bu teoride, simülasyon bir kökenden yoksun gerçekliğin modeller araciyla türetilmesi anlamiyla yer alir. Ilk bakista sanal kimlikler gibi çizilen tablo aslinda yüz yüze hayattaki iliskileri ve durumlari anlatan varsayimlardir. Sanal ortam/mekan yüz yüze iliskilerden ne kadar farkli özellikler gösterse de farkli kültürleri yansitan yapisiyla yüz yüze iliskilerin bir uzantisi gibi görülebilir; ancak, bilgisayar araciyla sanal iletisim yüz yüze bir iliski değildir ve yüz yüze iliski biçimlerinden farkli özellikler gösterdiği düsünülmektedir. Burada belirtilmelidir ki bu konu üzerinde olusturulan literatürde bunun tam tersi de savunulmaktadir. Judith S. Donath’in da belirttiği gibi somut olmayan bir dünya olan sanal topluluklarda “kimlik” de muğlaktir. Fiziksel dünyada alisik olunan bir çok sosyal rolle ve kisilikle ilgili temel ipuçlari mevcut değildir.2 Yüz yüze iliski biçimlerinden çok fakli olarak sanal dünya nasil doğmustur; tarihi nerede baslar; bu dünyaya bakis açilari hangi noktalardan gelismistir? 1973’te Birlesik Devletler Ileri Savunma Arastirmalari Ajansi (DARPA), aralarinda bağlanti olan paket ağlar için teknik ve teknoloji gelistirme çalismalari baslatti. Bu arastirmadaki amaç, bir birine bağli ve çoklu paket ağlar arasinda bilgisayarlarin akici iletisimini sağlamakti. Bu projenin adi “ Internetting Project (IP)” idi ve bu projeden ortaya çikan ağlar sistemine de “internet” dendi. 1986’da Birlesik Devletler’de Ulusal Bilim Kurumu (NSF), bugün internetin omurgasini olusturan NSF’nin gelisimini sağladi. NASA ve

Birlesik Devletler Enerji Kurumu, NSInet ve Esnet adinda ek omurgalarla temel iletisim servislerine katkida bulundular. Avrupa’da da NORDUnet ismiyle servis omurgasi yine benzer devlet kurumlari tarafindan olusturulmustur. Internet terimi ilk kez 1982 yilinda kullanilmasina karsin gelismelerin yoğunluğuyla birlikte “sibermekan” terimi William Gibson tarafindan “Nouromancer” adli kitabinda ilk kez 1984 yilinda kullanildi. Internetin hizli gelisim tarihi içinde, ARPANET’in ilk ana bilgisayari 1969’da gelistirmesinden sonra su gelismeler birbirini takip etti. 1971 yilinda ARPANET 23 ana bilgisayar ile üniversite ve devlet arastrma merkezlerine bağlanabilen bir ağ olusturdu. 1982’de ağin ortak dili olan TCP/IP yaratilarak ağ genisledi ve 1990’da 300.000 ana bilgisayara kavustu. 1996’da dünyada 150 ülke ve 10 milyon bilgisayar internete bağlanmis oldu. Ayni yil Türkiye’de, Türk Telekom’un bir internet omurgasi kurmak için açtiği ihaleyi Turnet konsorsiyumu kazandi ve alt yapisi tamamlanarak hizmete girdi. Bir çok teknoloji gibi internet de askeri amaçlarla yaratilmis ve gelistirilmistir. Bu mekani arastiran en popüler isimlerden birisi Howard Rheingold’dur. One göre, bilgisayar araciliğiyla iletisim teknolojileri her yerdeki insanlara ulastiği anda içinde kaçinilmaz olarak “topluluk yaratilacaktir” ve “insan davranisi ve teknoloji arasindaki iliski tahmin edilebilen bir iliskidir”3 Rheingold gibi Levinson ve Daft da teknoloji ile birlikte olumlu sosyal değisim düsüncesi içindedir. Bu düsünceyi bilgisayar araciyla iletisim üzerine arastirmalar yapan bir arastirmasi olan Gurak dört bölümde özetlemistir; Bilgisayar araciyla iletisim is mekanini iyi yönde değistirir, “fiziksel siniflari” ortadan kaldirir, demokrasiyi gelistirir, bilgisayar araciyla iletisim doğustan esitlikçidir.4 Gurak, bu dört bilgisayar araciyla iletisim fikrine itiraz edenlerdendir. Bir

çok arastirmaci, bilgisayar ağlarina katilimin muhtemel faydalarini belirtmislerdir. Örneğin, çoklu benliklerini (Turkle 1996), toplumsal cinsiyetlerini (Stone 1995) yasamak için ve baska türlü elde edemedikleri siyasi güç için (Schmitz 1997) anonim kullanicilarin özgürlüklerini yaziyorlar.5 Buna ek olarak Rice ve Love bilgisayar araciliğiyla iletisimin sosyal yaraticiliğa da bir alan olusturduğunu belirtir.6 Gurak gibi pek çok akademisyen çalismalari sonucunda bilgisayar araciliyla iletisimin hem olumlu hem de olumsuz yönlerini belirtmislerdir. Ancak bilgisayar araciliğiyla iletisimi sorunsuz bir alan olarak görmek gerçeklere bakamamak anlamina gelmektedir. Kil tabletlerden bu yana mesaj konusunda oldukça değisik araçlar kullanildi. Günümüzde “mesaj filtreleme” “mesaj biriktirme” “mesaj zenginliği” sanal yerlesimlerde bir hiyerarsi araci olma ihtimali tasimaktadir.6 Ayrica, 1970’lerden bu yana yapilan bir çok çalisma bilgisayar ağlarinin kullanicilarinin içe kapanik, sosyal olamayan vb. özellikler gösterdiklerini ileri sürmektedir.5 Görülüyor ki bilgisayar araciliğiyla iletisim insan iliski biçimlerini değistirmektedir. Bu nedenle bu alanla ilgili bir takim sorular akla geliyor: bu değisiklikler yüz yüze iliski biçimlerin nasil etkilemektedir; bu sözde özgürlükler mekani insan davranislarinda ne gibi değisiklikler yaratabilir? Tüm bu sorular yanit beklemektedir. Kaynaklar Baudrillard, Jean “Kötülüğün Seffafliği” 2 Donath, Judith “Identity and Deception in the Virtual Community” by Peter Kollock, Mark Smith, 1

Communities in SyberCyberspace,,Newyork,Routledge, 1999.

Rheingold, Howard Virtual Community:Homesteading on the Electronic Frontier”, 1993. 4 Jones, Quentine “Virtual Communities, Virtual Settlements & Cyber Archeology” www. Nimbus.ocis.temple.edu 5 Hamman, Robin “Computer NetworksLinking Network communities” www. Socio.demon.co.uk/mphil/short.html 6 Jones, Steve “Using the News: An Examination of the Value and Use of New Sources in CMC” www. Ascusc.org.jcmc/vol2/issue4/johns.html 3

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 3


internet

Sanal Gerçekliğe Girdiğimde Hangi Bedeni Geride Birakacağim? Çeviren: Doğan Hürkan

Karen A. Franck'in Architectural Design (AD) dergisinden alinmis "When I Enter Virtual Reality What Body Will I Leave Behind" adli Ingilizce makalesinden Türkçe'ye çevrilmistir. Karen Franck, New Jersey Instute of Technology'nin mimarlik bölümünde yardimci Profesör olarak görev yapmaktadir.

William Gibson'in romani Neuromancer'' da Case, siberuzayin (cyberspace) bedensizliğini özler. Ister edebiyattan ister akademik çevrelerden olsun sayisiz yazar tekrar tekrar sanal gerçeklikte bedenlerimizden kurtularak yasayacağimiz deneyimden bahsediyorlar. Artik 'Etten kuklalar', 'etten kafes' gibi deyimler duymaktan tiksiniyorum, ama yine de siberuzay içindeki beden ve bedensizlik kavramlari beni de heyecanlandiriyor. Sanal dünyanin içine girebilmeyi sabirsizlikla bekliyorum. Geride bir beden birakacak miyim? Hangi bedeni neden geride birakmayi ya da saklamayi isteyeceğim ? Sanal gerçeklik (virtual reality) fiziksel bir ortamdir. Göreceklerim yalnizca düz bir ekranda değisen görüntüler olmayacak; bedenimin tümüyle o görüntüler içinde yer kapladiği hissini duyacağim. Hareket ve emirlerime aninda karsilik verecek, gerçek görünmeyen fakat gerçeklik hissi veren, 3 boyutlu, bilgisayar yapimi grafik bir dünyaya ayak basacağim. Sanal gerçekliğe girebilmek için bedenime ve çevreme çesitli araçlar yerlestirmem gerekecek: basimi kavrayarak, video monitörleri yardimiyla gözümün önünde stereoskopik görüntüler olusturacak bir kask; bilgisayarin sabit bir dünya efekti

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 4

yaratabilmek için gereksinim duyduğu bas hareketlerimi ölçecek bir algilayici; ellerimi görebilmem ve komutlari seçebilmeme olanak verecek algilayicili eldivenler; bedenimin sanal gerçeklik içinde temsil edilebilmesi, sanal bir beden olarak hareket etme yeteneği kazanabilmesi ve ayni sanal dünyayi paylasacak olanlarca görülebilmesi için gerekecek kavrayici bir elbise; sesleri 3 boyutlu duymami sağlayacak kulakliklar; ve sesimle komutlar verebileceğim bir mikrofon. Sanal gerçeklik deneyimini fiziksel bedenimin hareketleriyle ya da tekerlekli sandalye, protez gibi araçlarin mekanik hareketleriyle yönlendireceğim. Görmek için basimi çevirmem gerekecek. Sanal dünyada bir seyler yapabilmek veya bir seylere tepki verebilmek için eğilmeli, uzanmali, yürümeli, kavramali, dönmeliyim. Fiziksel bedenin hareketleri ve komutlari uçmak, yüzmek, veya bir anda bir yerden bir baskasina tasinmak gibi çok farkli sanal hareketlere dönüsebilir. Birçok sey mümkün olacak ve bunlarin çoğu fiziksel cerrahi bir operasyon icra edebilmek veya Lanier tasarimi sanal müzik aletlerinden birini çalabilmek gibi beceriklilik ve pratik gerektirecek. Eğer sanal gerçeklik o kadar fizikselse hangi bedeni geride birakacağim? Anlasiliyor ki fiziksel bedenimi değil. Onsuz bir baska dünyaya gidilmiyor. Süphesiz ki bu yapay dünyayi algilamak için beynime, görmek ve duymak için göz ve kulaklarima, orada hareket edebilme için bacak ve ayaklarima, kemiklerime ve kaslarima gereksinim duyacağim. Organlarim hala anahtar konumdalar. Fiziksel bedenim ayni anda hem sanal ve hem fiziksel

dünyada yer kapliyor; yaptiğim hareketlerin sonuçlari her iki dünyada da farkli sonuçlar doğuruyor. Algilarim fiziksel dünyada olduğu kadar sanal dünyada da aktif durumdalar. 'Dünyadaki varliğimizi' geride birakarak baska bir deneyim yasamaya baslayacağiz. Her iki dünya da dünyanin doğasi ve onunla olan iliskimizle sekillenmektedir. Yerçekimi, yoğunluk, kütle, ağirlik, uzaklik deneyimleri kaybolmaktadir. Sanal ortamda gördüğümüz, yarattiğimiz nesneler ve içinde bulunduğumuz mekanlar fiziksel dünyadakilerden farkli görsel ve devinduyumsal nitelikler tasirlar. Nesneler/mekanlar yoktan varolup yok olabilir, ayni yeri kaplayabilir veya bir anda görünüm değistirebilirler. Çok hizli ve her sekilde hareket edebiliriz. Eğer özgür hissediyorsak, fiziksel dünyayla iliskimizden, dünyanin ve maddenin üstümüzdeki sinirlama ve kisitlamalarindan kurtulduğumuz içindir. Burada özellikle fiziksel dünyada engeller yasayanlar için karsilastirilamayacak bir hükmetme ve denetleme hissi mevuttur. Sanal dünyalardaki kisitlamalar insanlarin yarattiği program yazilimlarindan kaynaklanir; ne de olsa onlar da insan. Fakat bir düsünsenize sanal dünyanin mimarlari için ne büyük bir görev: yalnizca mekanlar ve nesneler değil, bunlarla ve diğer bedenlerle kurulacak tüm bedensel iliskiler de tasarlanmak zorunda. Ayni fiziksel bedene sahip olacağim fakat karsilastiklarim ve bunlarla olan iliskilerim, 'dünyadaki varliğim' dramatik bir biçimde farkli olacak. Benliğimi algilamam büyük ölçüde ben olmayanla olan iliskilerimle belirlenecek. Jaron Lanier der ki: "kendi


internet öznelliğiniz üstüne berrak bir deneyiminiz vardir. Öznelliğinizi dünyanin üstünde uçan bir melek olarak duyumsayabilirsiniz". Bazi kimseler için bir gün bu 'bedensizlik duyumu' haline dönüsebilir. Geride birakacağim, birakmam gereken, bir baska sey de görünüsüm olacak. Sanal bedenler filmler, video veya fotoğraflar gibi bireylerin görünüslerinin sureti olamiyorlar. Iste sanal gerçekliğin mimarlari için bir baska görev de bedenleri tasarlamak. Su ana kadar yaratilmis bedenlerden bazilari insandan baska canlilarin biçimlerini almislar: örneğin bir istakozunkini. Sanal gerçeklik insanlara sayisiz çesit görünüs ve kimlik seçeneği sunuyor. Kimlik artik fiziksel anlamda yas sifatlari, toplumsal cinsiyet (gender), irk, beden ölçüleri, hatta insan türü özeliklerine bağli kalmayacak. Insan veya canli cansiz tüm varliklarin vasiflari isteğe göre karistirilip kullanilabilecekler. Disil kimlikler edinen erkek kullanicilarin çokluğunu göz önüne alirsak, erkeklerin birçoğunun disi sanal bedenler seçeceklerini varsayabiliriz. Kadinlar ise su anda çoğunun internet veya diğer iletisim ağlarinda rahatsiz edilmeyi önlemek için yaptiklari gibi toplumsal cinsiyet yönünden nötral kimlikler edinmek isteyebilirler. Sanal dünyalara yerlestiğimizde bunlarin sanal bedenler ve muhtemelen sanal kimlikler olduğu, aldatmanin artik internette olduğu gibi önemli bir konu olmadiği anlasilacak mi? Hem zaten sanal gerçekliğin tümü bir aldatmaca değil mi? Eğer kendimizi fiziksel temellere dayali kimliklerimizden kurtulmus hissedersek, yazi biçimindeki bigisayar iletisiminde yasanmis olduğu gibi fiziksel dünyanin sosyal kisitlamalari da azalabilir. Kisisel olarak geride birakmak istemediğim bir beden var. Yemeğe, uyumaya, diskilamaya ihtiyaci olan, kolayca incinebilen, hastalanabilen ve ölecek olan beden. Gereksinimleri, tutkulari ve bazilarinin kurtulmaya çalistiklari ahlağiyla bu beden. Ve iste Ister edebiyattan ister akademik çevrelerden olsun siber uzay hakkinda yazan nice yazarin değersizlestirdikleri beden: "...elit yaklasim etten olana yönelik açik ve rahat bir asağilama gerektiriyordu. Beden ettendi. Case

kendi etine hapsolmustu". Uğrastirici ve bağlayici her iste olduğu gibi kisi zamani ve bedensel gereksinimlerini unutabilir. Video oyunlari, program yazimi, internet taramasi ve sanal gerçeklik gibi bilgisayar etkinlikleri yoğun ve karsi konulamaz olabilir. Case bu yeni mekana girdiğinde bedeninin gereksinimlerini unutur: "Iste buydu. Burada ne olduğunu, kim olduğunu bulmustu. Yemeği unuttu. Molly masasinin kenarina pilav ve susi birakirdi. Bazen kimyasal tuvaleti kullanmak zorunda kalarak ara verirdi... Giyinme ihtiyaci duymadan doğruca makinaya giderdi... Gece gündüz kavramlarini yitirmisti". Ama etten bedeni hala bakim gerektiriyor; bu yüzden Molly ona yemek getiriyor ve Maelcum ona diskilama tüpü bağliyor. Bu bakim korumayi da içermelidir çünkü sanal bir dünyaya çakilmak insani fiziksel dünyadan gelebilecek her türlü etkiye karsi savunmasiz birakir. Sanal dünyadaki efendilik ve denetleme duygusunu yasamak fizikselde sahip olunan denetimden vazgeçmek anlamina gelmektedir. Bu yüzden kisi güvenli fiziksel bir mekanda veya baska bir kisinin gözetimi, hatta korumasi altinda bulunmalidir (tabii bu kisi software(1) veya hardware(2) üzerinde oynamalar yapmis bir insanin olasi saldirilarina karsi hala savunmasizdir). Denetleme duygusu, sanal gerçekliğin tümü gibi güçlü ve fiziksel bir illüzyondur. Et ve kemiğimizi geride birakmak cinsellikten vazgeçmek değil, cinselliğin paylasilan islaklik ve etselliğini ortadan kaldirmaktir. Sanal dünyalarda cinsellik beynin gerekli yerlerinin uyarilmasiyla taklit edilebilir veya öteki sanal bedenlerle sanal bir temas kurabilen giysiler giyerek yasanabilir. Böylece kisi ötekilerin bedenlerini onlarla etsel bir temas kurmadan, vücut salgilari birbirine karismadan, karsidakinin (veya karsidakilerin) fiziksel temelli toplumsal cinsiyet (gender) kimliğini zorunlu olarak bilmeden ve bunu kendisi de açiklamak zorunda kalmadan hissedebilecek. Tamamiyle anonim bir seks; sorumluluk yok, herhangi bir fiziksel ve bedensel zarar görme olasiliği yok (tabii baska çesit zararlara uğramak mümkün

olabilir), ve gebelik veya cinsel yollardan bulasan hastalik gibi fiziksel sonuçlar yok. Siber uzay simdiden bedensel temas içermeyen bir cinsel birliktelik için çok popüler bir yer; sanal gerçeklik de büyük olasilikla ayni sekilde çok popüler, fakat daha fiziksel olacak. Bir kadin olduğum için etten kemikten yapilmis bu bedeni birakmak için daha mi az istek duymaliyim? Ötekiler erkek olduklari için bunu yapmaya ya da bunu yapmayi hayal etmeğe daha mi istekliler? Kesinlikle evet. Erkekler yüzyillardir denetleyemedikleri ve yönlendiremedikleri, arzulari, duygulari, bedensel islevleri ve bedensel değisimleri diğer daha değerli uğrasilari engelleyen bedenlerini alt etmek istemislerdir. Batida din, bilim ve felsefe etten bedeni, onun gereksinimlerini ve zihni mesgul edisini (ve bunlari kadinlarla iliskilendirerek) sürekli olarak merhametsizce hor görmüs ve değersizlestirmistir. Bundan, en azindan deneyimsel olarak, kurtulabilmek, önemli sonuçlari olacak fiziksel eylemler gerçeklestirebilmek, yapmak, öğrenmek ve yaratmak bir düsün gerçeklesmesidir. Bu en yeni tasarim projesidir: nesneler, mekanlar, bedenler, hareketler ve bunlarin arasindaki her türlü iliskiyi, isi, isik, hava, yiyecek, uyku veya ölüm gibi usandirici insani gereksinimleri hesaba katma zorunluluğu duymadan kurmak ve yaratmak. Mimarlik sonunda islevin tiranliğindan kurtuluyor. Tabii ki etten beden tüm gereksinimleri, sorunlari ve incinebilirliğiyle hala baki, ama kadinlara ve azinliklara atfedilen yeni bir tutumla gözardi edilebiliyor. Etten vücudumuzdan tümden kurtulma arzusu o kadar büyük ki, insan bilincini bir bilgisayara yüklemek veya transfer etme fikri bilgisayar dünyasinin üzerinde azimle kafa yorduğu bir konu haline geldi. Böylesi bir biyolojik-ötesi dünyada kisi, ölüm, zaman ve bedenin yasami sürdürme ve üremesi için gereksindiği enerjiden bağimsiz bir hale dönüsebilir. Ben, kisisel olarak, bunlarin erkekçi zihniyete ait hayaller olduğunu düsünüyorum. Sanal dünyalarin potansiyel karakteri ve olasi sonuçlari

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 5


internet feminist bakis açisiyla da hayal edilip, tanimlanabilir. O zaman, geride birakmayi isteyeceğim beden, olmam beklenilen, bana toplumun öğrettiği sinirlamalari ve kisitlamalarini uygulayan, edinilen beden olacaktir. Bunlar benim düsünme biçimimi, bedenimi kullanisimi ve dünyada kapladiğim mekani, erkeklerden daha kisitli ve daha tanimli bir biçime dönüstüren seylerdir. Geride birakilabilirler mi? Su an mümkün değilmis gibi duruyor. Eldivenleri ve kaski takip sanal gerçekliğe giren insanlar çoğu zaman fiziksel dünyada onlari izleyenlerin farkinda ve hareketlerinde bilinçli kaliyorlar. Belki 'dünyada kadin olmak' sanal bir biçimde bile asilamayacak. Yine de umuyorum. Denemek isterim. Ve kadin görünüsümü geride biraktiğim zaman, erkeklerin kadinlardan beklediği tavir ve hareketleri, onlarin kadinlara yaklasma ve davranma biçimlerini geride birakmayi isterim. Bir erkek kimliği edinmek istediğimden değil, bunun yerine toplumsal cinsiyet ayrimlarindan bağimsiz, yalnizca insan olarak varolmak için. Erkek veya disi olmayan bir ses yaratmanin teknik zorluklarinin, davranis ve tutumlarimin beni ele vermeyeceği olasiliğindan da öte zorluklar var. Internet ve yaziya dayanan diğer bilgisayar iletisimlerini kullanan birçok erkek için diğer kullanicilarin fiziğe dayanan toplumsal cinsiyet kimliklerinin bilinmesi hala büyük önem tasiyor: bu anlamda sanal dünyalarda anonim kalmak baski görme nedeni olabilir. Toplumsal cinsiyetten bağimsiz bir iletisim ve etkilesim gerçekliği bir erkek özlemi olmayabilir. Ona göre et ve kemik bir hapistir; benim içinse hapis toplumsal cinsiyetin sosyal yapisidir. Su ana kadar siberuzay toplumsal cinsiyeti, insan yapimi diğer yerler kadar, belki erkeklerin toplumsal cinsiyetle oynamalarina izin verecek bazi serbestlikler taniyarak, ama kadinlarin ondan bağimsizlasmalarina izin vermeyecek bir biçimde yapilastirmistir. Bilgisayarla ilgili buluslarin siberpunk yazini da dahil olmak üzere- yaratilmasi ve kullanilmasinda erkeklerin çoğunlukta bulunmalari göz önünde tutulursa, cinsiyetçi erkek egemen görüsün bu konuda da iktidarda olmasi sasirtici

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 6

gelmiyor. Eğer dünyanin her yeri erkek egemenliğini yansitiyorsa, bizlere toplumsal cinsiyete hapsolmus bedenlerimizi geride birakmamiz için kisitli bir olanak taniyacak benzer bir senaryo beklememiz gerçekçi olacaktir. Neden bir de söyle yapmayalim? Feminist bir tahayyül, sinirlarin değiskenliği, geçiskenlesebilirliği üzerinde dururdu. Sanal gerçeklik, fiziksel dünyanin ve bizim onun üstünde kurduğumuz sosyal yapilasmalari karakterize eden ayrimlari ve ilskileri eritir. Yalnizca beden ele alinirsa, kavramsal ve deneysel olarak bir çok yönden önce parçalanip sonra yeniden yapilandirilmasi gereken farkli parçalar vardir. Ruh/beden, erkek/disi, canli/cansiz, gerçek/hayal gibi basit ikilemler çok daha az elle tutulabilir hale gelmektedir. Sanal dünyalar o dünyalarda ve bu dünyadaki sinirlari sinamak ve bulaniklastirmak için engin firsatlar sunmaktadirlar. Eritilmesi gereken önemli bir sinir ben ve öteki (tüm ötekiler) arasinda olandir. Sanal dünyalar nesneleri ve mekanlari yeni ve farkli sekillerde iliskilendirecek ve birlestirecek, ve baska bedenler, varliklar, ve türler ikame edebilmemiz için sonsuz sayida firsat sunacaklardir. Fiziksel dünyada beni tanimlayan ve sonsuza dek ben olmayan her seyden ayri tutan, seyleri, bedenleri ve yerleri birbirinden ayiran ve uzak tutan berrak, keskin ve kati sinirlar yokolacak. Sanal dünyalarda bir araya getirme, birlestirme ve ikame etme olasiliklari sonsuzdur. Bu yeni çesit bir yakinlasma gibi durmuyor mu? Bu fiziksel dünyada su anda eksikliğin duyduğumuz, öteki için empati ve sefkatin yesermesine neden olamaz mi? Insanlar simdiden e-posta ve internet sohbetlerinin doğurduğu bir çesit samimiyetten, yakinlasmadan bahsediyorlar. Belki de mekanlar, nesneler veya baska türlerin sanal temsiliyle bulunacak baska bir düzey veya yakinlik vardir. Marge Piercy'nin 'He, She and It' adli romaninda, sanal dünyalarin deneyimli bir yaraticisi ve kullanicisi yasli bir kadin olan Malkah elinde bulundurduğu gücü tanrisal görür. "Imge dünyasinda ben düsüncemin, yaratma kapasitemin gücüyüm. Üs'te veya Ağ'da cinsiyet yok, ama cinsellik var, bir araya gelmek var, yunuslarin dalgalarla

yaptiklari oyunlar gibi beyinlerin oyunlari var. Metaforik ve teknolojik anlamda yapilasmis bir baska önemli sinir da, sanal gerçeklik ve fiziksel gerçeklik arasindadir. Sanal gerçeklik nerdeyse kendi içinde tarif edilmis ve fiziksel geçeklik disina hapsedilmis ve bağimsiz bir sekilde yapilanmistir. 'Sanal dünyalar' terimi bu yüzden vardir. Bu yapilasma sanal gerçekliğin fiziksel gerçeklikten kaçis olarak görülmesi ve tecrübe edilmesine, hatta bati kültüründe etten bedenin basina geldiği gibi fiziksel dünyanin ihmal edilmesi ve değersizlestirilmesine yol açmaktadir. Erkek tahayyülü, et gibi, maddenin de geride birakilmasini düslüyor olabilir. Ikisi de kisitlayici, ikisi de öylesine çok sorun yaratiyorlar ki. Ama su da olasidir ki, sanal dünyalarda bulunmak etten bedenin ve maddenin daha çok değer kazanmasina yol açabilir. Yeni buluslara önayak olan bir baska görüs ise kendi içinde tanimlanmis, ayri bir siberuzay yerine fiziksel gerçekliği artiran dağitilmis siberuzaylarin yaratilmasini savunur. Sanal ve gerçek olan birbirine bağimli ve tamamlayici olarak görülebilir ve yapilanabilir. Sanal gerçeklik tek bir monolitik gerçek versiyonu değil, hayal edilip, yaratilabilecek sonsuz sayida olanaklar bütünüdür. Eğer bu çesitliliğin tüm potansiyeli anlasilirsa, varolusumuz ve tüm ötekilerle aramizdaki sosyal ve psikolojik iliskiler için, fiziksel dünyada ve su anki kültürümüz içinde varolana gerçekten alternatif olacak yollar üretebiliriz. Kim bilir belki bu, burada, bu bedenler içinde varolusumuzun ve iliskilenmemizin biçimini değistirebilir. O zaman geriye döndüğüm değismis bir beden olacak. Dipnotlar: software: bilgisayarin belleğinde tutulan ve isleyisini sağlayan yazilimlar. hardware: bilgisayarin mekanik bölümünü olusturan parçalar bütünü.


internet

Internet ve Siddet: Kaos GL: Raporunu yazdiğiniz ülkeleri düsündüğünüzde internet üzerinden gey ve lezbiyenlere yönelik siddet nasil gelisiyor. Scott Long Human Rights Watch' Misir’da polis geyler için olan internet ve chat odalarini, kisisel ilanlari takip ediyor. Sahte ilanlar veriyor. Sahte kimliklerle insanlarla görüsüyor. Onlara bulusma yeri veriyor ve geylerde bulusma yerine geldiğinde polis onlari yakaliyor. Internet devletleri endiselendiriyor. Çünkü kimliklerin ve

gerçeklerin sinirin ötesine geçmesini sağliyor. Misir’da hükümet sundan endise duyuyor: bilgisayar alip internet yoluyla sinirlarin ötesindeki “sapkinliklara” ulasma ve onlari ülkeye sokma girisimi olabilir diye endiseleniyor. Internetin söyle de bir yani var: gey ve lezbiyenlerin ayni zamanda hem kapali hem de açik olabileceklerine dair bir fikre kapilmalarina neden oluyor. Internetteki chat odalarinda “lay lay lom” yapabilirsin, eğlenebilirsin, konusabilirsin, ama asla kendini

açamazsin. Gerçek kimlikleri ile ortaya çikmalarindan çok daha güvenli bir sekilde bunu tatmin ediyorlar. Bana öyle geliyor ki Türkiye’de internet üzerinden gerçeklesen siddet olaylarinin önemli nedenlerinden biri gerçek yasama tasindiğinda bu çok korkuyorlar ve siddetle karsilasabiliyorlar. Iki boyutlu yalan dünyadan üç boyutlu gerçek dünyaya geçmek onlar için travma oluyor.

ardindan tutuklanan en az 15 vakanin olduğunu bildirdiler. Bu kisilerin temyiz basvurulari ise zayif deliller gösterilerek geri çevriliyor. Tutuklanan kisilerin tuzağa düsürülmüs olmasina veya tek kanitin süphe olmasina rağmen temyiz mahkemelerinden olumlu bir yanit alinamiyor. Insan Haklari Izleme Örgütü, bu kisilerin arasinda yer alan Wissam Toufic Abyad isimli gencin tutukluluk halinin devam etmesini kaygi ile izlediğini açikladi.Lübnan vatandasi olan Abyad, gey internet sitelerine

verdiği bir ilan yardimi ile Raoul isimli bir adam ile tanismis ve 16 Ocak tarihinde randevuya gittiği zaman tutuklanmisti. Mahkeme Abyad’i, ahlaka aykiri ilanlar vermek, baska kisileri ahlaksiz iliskilere kiskirtmak ve "habitual practice of debauchery" suçlamalariyla 15 ay hapis cezasina çarptirdi. 17 Subat tarihinde temyiz mahkemesine çikti. Ancak temyiz mahkemesi de verilen cezayi desteklediğini açikladi. Abyad’in davasi su an Misir’daki en üst yüksek yargi organinda devam ediyor.

Misir’da Internette Gey Avi Misir’in baskenti Kahire7de 62 ksi escinsel iliskiye girdikleri süphesi ile göz altina alindi. Insan Haklari Izleme Örgütü son gözaltina alinmalarin ve yargisi süren escinsellerin hapis cezalarina çarptirilmalarinin bu ülkede escinseller yönelik baskida herhangi bir gerilemenin olmadiğini ortaya koyduğunu bildirdi. Misir polisi internet üzerinden kisilere escinsel iliski teklif etmeye ve kabul edenleri gözaltina almaya basladi. Insan haklari aktivistleri Ocak 2001 yilindan bu yana internet üzerindeki tekliflere yanit veren ve

Internetin Getirdikleri Götürdüklerine Dair Seyhan Ates

Internetin hem pozitif hem de negatif yönleri var. Insanlar web sayfalarini araciyla birbirleriyle kontak kuruyorlar. Insanlar konusmayi unutuyorlar. Ben ceza avukatiyim, insanlar cette yillarca konusuyorlar, sonunda hayal kirikliğina uğruyorlar. Ayni seyler kadinlar ve escinseller için geçerli. Insanlar bağimli hale geliyorlar. Bir insan nasil bir maddeye bağimli hale geliyorsa internete de bağimli hale geliyorlar. Toplum yasami internetsiz düsünülemez hale geldi. Internet üzerinden bir sürü soru sorabiliriz, örneğin banka hesabina kimler ulasabilir. Maillerini senin disinda kimler okuyabilir. Bütün bunlar

tartisilmasi gereken konular. Kadin ve escinsel açisindan baktiğimizda bir sürü pozitif yönleri var, bilgiye çok hizli ulasabiliyorsunuz. Benim hayatima internet bir çok açidan zenginlik getirdi. Benim yönetim kurulunun üyesi olduğum liste birkaç sayfa ile internet ortamindan kaynakli daha fazla insana ulasabiliyor. Ayrica uluslararasi iliskiler de kontak kurmak ve iletisimde kalmak daha da kolaylasti. En son Alman ceza kanununda bir reform yapildi. Özellikle internet üzerinden çocuk pornografisi dağitma maddesi girecek bu çok yeni bir olay, yasa yakinda yürürlüğe girecek. Internetle beraber çok yeni daha önce bilmediğimiz yeni

suçlar da ortaya çikti. Bunlari yasa haline getirmek zorunda kaldi yasa yazici. Ve bunu da yapti. Her yeni yaratilan suçla beraber yeni bir yasa yapilmasi gerekiyor, ama halen bazi konular çözülememis durumda, avukatlarda bilmiyor, halkta bilmiyor ve yargi sürecinde olan davalar var. Örneğin internet üzerinden senin istemin disinda web sayfalarina giriyorsun ve bir sürü para ödemek zorunda kaliyorsun. Bu gibi olaylara karsi yeni yasalar çikiyor. Bilgi koruma ve özel hayat konusunda internet üzerinden yeni yasalarda gündemimize girecek.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 7


internet

Internetten Gelen Siddet: Tanikliklar... Çetin

2002 Mart ayinda escinselliğiyle yeni barisan bir arkadasima internetteki gey sohbet ortamlarini tanitiyor bu arada ona da birini bulmaya çalisiyorduk Ama sonunda ona değil bana birini bulduk Aslinda buldum dediğim kisiyle yarim saat bile konusmamistim ayni mahallede olmasak bulusmayabilirdim .Zaten internette saatlerce de konussan çoğu kez karsindakinin nasil biri olduğu anlasilamiyor .Bende bu sekilde düsünüp Saat 23 30 da her gün eve giderken indiğim durakta bulusmayi kararlastirdim. Saat çok geçti ancak tedirgin değildim.Bulusacağim çocuğun 17 yasinda olusu da kendimi tedirgin hissetmemde engeldi benim için. Daha önceleri geç saatlerde gençlik parkinda birileri ile bulusup tehlikeli anlar yasamama rağmen bir sekliyle yakayi kurtarmistim. Bu durum beni daha da cesaretli kiliyordu .Ayrica sanal bir ortamda ,doğru düzgün hiçbir etkilesimin olmadiği sadece

Sabahattin

Legato toplantisindan çiktiktan sonra, limon bara gidip bir seyler içip daha sonra arkadaslarimdan ayrildim. Internet cafeye gittim. Gey kanalina girdim. Kirk bes dakika cet odasinda kaldim bu sürede yarim saat biriyle yazistim. Bulusmaya karar verdikten sonra telefon numaralarimizi birbirimize verdik. Benim telefonun sarji bittiği için sabit bir telefondan aradim ve bulusma yerini ayarladik. Sihhiyede adalet sarayinin önünde on bucukta bulustuk. Kisa bir konusmadan sonra bize gitmeye karar verdik. Duraktan otobüse binip Eryaman’a giderken otobüste uzun süre sohbet ettik. Ev arkadasim memleketinde olduğu için ev bostu. Ben dus aldiktan sonra beraber oturup müzik dinlemeye basladik. Sevismeye basladik. Evimin Eryaman’da olmasi ve ulasimin bir saatten sonra bitiyor olmasi nedeniyle bende kalmaya karar verdi. Gece boyu ara vererek sevismeye devam ettik.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 8

karsina gelen yazilara cevap verdiğin bu cansiz ortamdan bir tehlike gelme ihtimalini düsünmedim, o günlerde internet üzerinden bir dolu siddet olayinin yasanmasini bildiğim halde .Insan basina gelmedikçe kendisine bir sey olmaz zannediyor … Bulusma yerinde zamaninda oldum iki kisi beni bekliyordu .Biraz konusup yürümeye basladik .Daha sonra sohbet ettiğim çocukla yalniz kaldim. Daha bir seyler konusmadan içlerinde abisinin de olduğunu söylediği üç kisilik bir gurup bize yaklasmaya basladi.Ben caddeyi geçtim karsida olacaklari seyrediyordum .Onlar aralarinda bir seyler konusup öfkeli bir sekilde beni çağirdilar, bende ters bir karsilik verdim ve kovalamaca basladi .Beni yakaladiklarinda bir kilometrelik bir mesafeyi durmaksizin canperisane kosmustuk ardindan arbede ve siniri olmayan bir siddet .Her saniyesi dakikalar süren hakaretlerle, darbelerle,kanla, kaçip kovalamaca ile geçen bir saat .Öyle bir bastirilmistim ki geri gideceğim bir adim

kalmamisti.Kurtulduğumda hayatimda olmadiği kadar kendimi özgür hissettim.Gerçi yüzümün kan olusundan dolayi beni almayan taksi soförü bir hayli kötü hissettirdi kendimi ,gittiğim polikliniğe gelen polislerin yaptiği gibi .Saat 01 30 da anneanneme gidebilmistim ne yasadim iki saatti, neler oluyordu bana yeni ayirtina variyordum .O harflerin kelimelere,kelimelerin cümlelere ve sinyallere dönüstüğü sanal bir ortamdan ,ete kemiğe bürünmüs canli bir saldiriydi yasadiğim.Sonrasindaki süreçte bir hayli etkisinde kaldiğim bir siddet yasamistim .Daha sonraki ‘chat’ ler de haddinden hazla bir güvenli olma durumu basladi. Yasadiğim siddetten önce buna benzer olaylari hem dinlemis hem de bu derginin satirlarindan okumus olmama rağmen.Birde kendim yasadiğimdan tavsiye ederim siddetin anlasilabilmesi için yasanmasina gerek yok yasanmislar üzerinden de ders çikartabiliriz.

Sonra sabaha karsi dört gibi uyumaya karar verdik. Beraber uyuduk. Gerek yazismalarimizdan gerekse yol boyunca ve daha sonra uzun uzun konustuğumuz için ben Özgüre güvenmistim. Bu yüzden de evde uyumasinda sakinca görmediğim gibi parami ve cep telefonumu saklama ihtiyaci duymadim. Sabah sekiz gibi uyandiğimda ilkin yatağin bos olduğunu fark edip tedirgin oldum. Belki su içmeye kalkmistir diye mutfağa gittim. Ancak mutfak kapisindan salona baktiğimda gördüğüm manzara karsisinda saskinliğa uğramistim. Evin dis kapisi açik, cep telefonum sarj makinesinden alinmis ve cüzdanimda olan o ay ki ev kiram çalinmisti. Ne yapacağimi düsünürken yakin bir arkadasima telefon etme fikri geldi, ancak hiç param olmadiği için evde orda burda birakilmis bozukluklari toplayip aceleyle disari çiktim. Eve döndüm ve metro karimi aramaya

basladim. Metroyla Kizilay’a geldim. Ilk isimiz çalinan telefonun içindeki hatti kapattirmak oldu. Arkadasimdan borç para aldim. Bu arada ne yapabiliriz diye düsünürken çocuğu arkadasimin aramasina ve bulusmasina karar verdik. Sans eseri arkadasim internette karsilasti ve bulusmaya karar verdi. Bizde birkaç arkadas bulusmaya gittik. Özgür’den parami ve cep telefonumu istedik. Bunun karsiliğinda Özgür bize cep telefonunu ve cüzdanini birakti ve bir hafta sonra bulusmak için sözlestik. Ve bir daha gelmedi. Desifre olma korkusuyla polise basvuramadim, aileme de gerçeği anlatamayacağim için hiçbir sey söyleyemedim. Internet üzerinden fiziksel siddete uğrayan insanlarin göz önünde bulundurunca gene de ucuz kurtulduğumu düsünüyorum. Bir cep telefonu ve 120 milyona mal oldu...


internet

Fanteziler De Tek Tiplesti! Ali Özbas

“Karalama kağitlarina çala kalem, kendimce fantezisi bol öyküler yazardim. Yazdiğim pornografik öyküleri okur, kendimi tatmin ettikten sonra bunlari büyük bir suçluluk duygusuyla yirtardim.” diyordu çok ünlü bir mizah yazarimiz yillar önce Almanya’da gezdiği porno sinemalardan bahsederken. Kendi ilkgençlik yillarinda bu tür yayinlara ulasamadiğindan, kendince bir çözüm bulmustu. Sonraki yillarda oldukça ünlü olmasinin da etkisiyle “ya bir taniyan görürse” korkusuyla Türkiye’de hiç gidemediği ama yillarca gizli bir merak duyduğu seks sinemalarini Almanya’da, gezi yazisi bahanesiyle de görebildiğini belirtmis, artik kimseden çekinmemesiyle de bunu bir yazi konusu bile yapabilmisti. Ama artik çok “yasli”ydi. Nitekim 70’li yillar Türkiye’de seks sinemalarinin ve filmlerin patladiği bir dönemdi. Yine ünlü bir yazarimiz bu sinemalarda gençlerin gizlice akittiği “beyaz gözyaslari”ndan bahsetmisti; “ergenliğinin cinselliğini yasayamamanin, korkular, utançlar ve suçluluk duygusuyla gidilen seks sinemalarinda görüp iyice yabancilastiği cinselliğe kendini tatmini sonucu çikan spermleri beyaz gözyaslarina benzetmisti. Bu filmlerin büyük bir çoğunluğunda her zaman erkeğin kucağina atlayan kadinlar, doymak bilmeyen kadinlar, erkeğin kendisine yaptiği her türlü muameleyi zevk ve sabirsizlikla bekleyen kadinlar vardi. Dolayisiyla “gavur kadinlari” ne doyumsuz ve ne atesliydiler o zamanin gençlerinin gözünde. Yine bu filmlerdeki erkeklerin performanslari ve cinsel organlarinin boyutlari pek çok gencin kendinden süphe duymasina da yol açmisti muhtemelen. Bütün bunlara rağmen ben ne yaptim; pornografi üzerine bir

güzelleme denebilecek 4 bölümlük bir yazi dizisi yazdim 10 sene önce. Ancak bu dizide de belirttiğim gibi varolan pornografik ürünlerin çoğu benim savunduğum pornografinin kiskirtici ve yikici yönünden farkli, sistemle bütünlesmis, kendi jargonunu olusturmus ürünlerdi. Pornografinin sunduğu olanaklardan yararlanmak bir yana hem kendi hem de müsterilerinin fantezilerini kisitlayacak hale gelmislerdi. Porno film gösteren sinemalar, 80 darbesiyle birlikte “kaçak” olarak film gösteriyorlardi. Bu sinemalar gün geçtikçe harabeye dönüyor, müsterilerinin konfor beklentisi olmadiğindan kirik koltuklarina, ayakta seyirci almalarina rağmen, özellikle hafta sonu seanslarinda seyirci akinina uğruyorlardi. Birçok Anadolu kasabasinin faaliyette olan tek sinemasi bunlardi. Videonun yayginlasmasi da bu döneme denk gelmisse de, Türkiye’de hemen her eve bu cihazin girmesi mümkün olamadan bu topraklarda miadini doldurup artik antika muamelesi görmektedir. Ancak videosu olan ya da arkadastan ödünç alabilenler, özellikle Almanca dublajli pornolarla tanismislardi evinin konforlu salonunda ve kimseden utanç duymadan. O nedenledir ki Almanya’da akrabasi olanlardan çok, videosu olanlar Almanca’yi sökmeyi basarmislardir, topu topu birkaç ayip kelime olsa da... Günümüzde digital uydular sayesinde en gözde yabanci dilin Ispanyolca olduğunu meraklisina belirteyim. 90’li yillarda yükselen trend porno magazinlerine aitti. Yabanci magazinlerin tipki basimi, kimi film sahnelerinin kötü basimi ve araya serpistirilen fantezilerle onlarca dergi çikmis, bunlarin dağitimini muhafazakâr yayinlari çikaranlara ait firmalarin yapmasi da ayrica tartisma konusu

olmustu. Yine bu dönemde Anadolu’da gazeteci vitrinlerinde posetli de olsa boy gösteren bu dergiler örneğin Ankara valiliğinin yasaği dolayisiyla Ankara’da “kaçak” olarak satiliyordu. Tüm dönemlerde heteroseksüel erkeklere yönelik lezbiyen fanteziler filmlerde ve öykülerde yer aliyordu. Gey porno öykülere rastlamaya basladiğimiz heteroseksüellere yönelik dergilerde, sayfalarca “arkadas” köseleri içinde escinsel partner arayanlarin sayisi genelde karsi cins partner arayanlarin sayisina esitti. Bunlarin yaninda esiyle birlikte 3. kisi arayanlarin sayisi da azimsanmayacak kadar çoktu. Bunlarin çok azi gerçek olsa bile yillarca (ve hâlâ) ailenin kutsalliğina secde etmis, “sen karima mi baktin” diyerek katliam yapabilen bir milletin evlatlari olarak nasil oluyor da böyle insanlari da içimizden çikarabiliyorduk sasiriyorduk doğrusu(!). 90’li yillarin sonunda hayatimiza “daha önceleri nerelerdeydin” dediğimiz internet giriverdi. Hemen her tür bilgiye ulasilabilen sonsuz deryaydi ama ulasilmak istenen damlalar porno sayfalariydi. Arama sayfalarinda en çok ne tür bilgiye ulasilmak istendiğine dair yapilan istatistiklerde hep ipi göğüsleyen “porno” materyallerdi. Önce resimler, ardindan bağlanti hizinin ve indirilecek dosya büyüklüğünün sorun yaratmasina rağmen filmler en çok ilgi görenleriydi. Eskiden saatlerce hard diske indirebilmek için beklenen filmler 1-2 dakika ile sinirliyken gerek bağlanti hizinin artmasi, gerekse bu filmlerin daha küçük bytelara siğdirilmasiyla makul uzunluktaki filmler bile bilgisayarlara indirilmeye baslandi. Bilgisayarda saklanmalarinin “yakalanma korkusuyla” ve fazla yer tutmalari nedeniyle sorun yaratmasinin çözümü de artik bir çok bilgisayar kullanicisinin sahip olduğu CD

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 9


internet yazicilarinin yayginlasmasiyla ortadan kalkmis oldu. Özellikle gey porno malzemelerine, yillarca yurtdisina çikip gelenler ya da Türkiye’ye gelen yabancilardan edinilen kopyanin kopyasinin kopyasi VHS kasetlere gözleri bozma riskine rağmen sahip olabilen az sayidaki sansli kesim bu ayricaliklarini kaybetmis oldu. Interneti çok az bilenler bile bu materyallere ulasabilmeye baslamisti. Tabii ki internet denince chat olarak adlandirilan “sohbet” odalarini es geçemeyiz. Sanal arkadasliklarin ve sohbetlerin özellikle sosyallesme sikintisi yasayanlara ilaç gibi geldiği sohbet odalari insanlarin olduklari değil olmak istedikleri kisinin kimliğini almalarini sağladi. Hem zaten karsidaki kisinin de ne kadar dürüst olduğu bilinmiyordu, dolayisiyla suçluluk duygusunu da bir kenara birakmak mümkündü. Sohbet odalari yazimin konusu değilse de sohbet odalarinda yapilan özellikle ikili sohbetlerin kisa sürede pornografik bir söylesiye döndüğünü anmak gerekir. Artik çala kalem yazilan öykülerle yetinmenin yerini binlerce fotoğraf almisti. Internet sayfalarinda her türlü “fantezi”ye uygun resimler bulunuyordu. Tekler, çiftler, romantik, grup, anal, gey, lezbiyen, Asyali, teenage, okullu, askeri, kovboy, hayvanli, tuvalet… Gerçek anlamda sinirsiz resimlere ulasmak sadece bir tik ötedeydi. Bu sitelere ulasmak kolaydi ama resim arsivine ulasmak için gerekli olan sifreye sahip olmak para gerektiriyordu. Ama bilgisayarin yaygin kullanimina baslar baslamaz nasil ki sifre kirilarak programlar kullanilmaya baslandiysa bu sitelerin arsivine de ayni yöntemle ücretsiz olarak ulasmak mümkündü. Bu sitelerin yerli mali olanlari da çok geçmeden literatürde yerini almaya basladi. Tabii ki bilmemneköylü Ayse teyzenin acayip resimleri denilse de resimdeki sarisin kadin pek Türkiyeli’ye benzemiyordu. Ancak zamanla arsivlerdeki Türk kadini eksikliği(!) de giderildi. Bu sitelere ulasmak bir çok internet kullanicisinin zaten internetle tek bağlantisiydi elbette ama farkli amaçlarla internete girenlerin de kaçinilmaz olarak ulastiklari sayfalar olmaya basladi. Bir sekilde sörf yaparken fark edilmeden tiklanan fareler bu tür sayfalarin karsimiza

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 10

çikmasina neden oluyordu. Zaten email kullanip da bu tür sitelerden reklam maili almayan kalmis midir? Böylece pornografiden habersiz internet kullanicisi kalmadi. Üstelik pornografi sayesinde “baska tür iliskiler”den de habersiz kalamadilar. Özellikle heteroseksüel porno için bu sayfalari ziyaret edenlerin kendilerini gey kategorisini tiklamaktan alikoymalari pek mümkün olmadi. Kimi “gey”in ne olduğunu bilmeden yanlislikla, kimi de “geyler”in ne yaptiğini merak ettiğinden... Sonuçta resimler konu mankenlerinin değismesi disinda ne kadar farkli olabilirlerse bu farkliliklari tükettiler. Türkçe sitelerde resimlerden ve filmlerden daha popüler olani hikaye bölümleri. Bazen birbirine karissa da kategoriler halinde tasniflenmis hikayeler içinde gey basliğini da her sitede görüyoruz. Bu kategorinin altinda yüzlerce hikaye oluyor. Kimi sitelerde yer alan, her hikayeyi kaç kisinin okuduğuna dair istatistiki bilgiler (ki bunlarin reklam almaya yönelik olma ihtimali dolayisiyla gerçek rakamlar olmama ihtimalini unutmasak da) oldukça sasirtici: Binlerle ifade edilen rakamlar bunlar. Üstelik bu rakamlara ulasilmasi kisa sürmüs. Yine hikayelerin siteye eklenme tarihlerinin de mevcut olduğu sitelerde henüz eklenmis bir öykünün bile hemen reyting aldiğini görmek mümkün. Kimilerini asağidaki sebeplerle sasirtsa da bu rakamlar olmasi gerekenden bile az olsa gerek. Escinsellerle ilgili bir kitap (arastirma olsun, roman-öykü türü olsun) beklenenin aksine az satiyor Türkiye’de. Aslinda zaten okumayi sevmeyen bir “millet” olmamizin disinda “hâlâ her türlü bizbize toplanti ya da büyük organizasyonda gelip tikandiğimiz ‘açilma’ meselesini çözememis” olmamizin etkisi de büyük. Zaten açilmanin kendisi bile “saklanma”nin bir yolu olabiliyor. Hani insanin “açilsak da mi saklansak, açilmasak da mi saklansak” diyesi geliyor. Iste “öğrenilme” korkusu, merak edilse de escinsellikle ilgili bir kitabi okumaktan alikoyabiliyor escinselleri. Keza Kaos GL Dergisinin bazilarinca benzer korkularla defalarca kitapçi vitrininde sadece gözleriyle baktiği, alelacele karistirip

biraktiği, alip okumadan attiği, evine götüremediği hatirlanirsa basili bir materyale sahip olmaktan çekinen kesimin internet üzerinden gönül rahatliğiyla bunlara ulasmasina sasmamak gerekir. Elbette internette de gezindiği sayfalarin sonradan baskalarinca anlasilmasi korkusunu tasiyanlar kadar her an bilgisayarin yanina gelecek bir is-okul arkadasi ya da ebeveyn korkusu tasiyanlar da tedirgince dolasirlar bu sayfalari. Tabi isi biraz bilenler biri geldiğinde aslinda dolastiğim su sayfalardi diyebileceği bir kültürel web sayfasini yedekte açik bulundurarak isi sağlama alirlar. Yine internetten çikinca girdiği sayfalarin baskalarinca anlasilmamasinin yolunun oldukça kolay olduğunu artik birçok bilgisayar kullanicisi biliyor olsa gerek. Bunlarin disinda da adiyla istenecek ya da “simdi benim ne olduğumu anladi mi acaba” düsünceleriyle gösterilerek ücretin ödendiği bir satici karsida olmayinca bu sayfalarin sadece fantezilerle biraz vakit geçirmek isteyenlerce değil, kendini kendine benzemeyen sekilde bile olsa bulabileceğini düsünenlerce de ziyaret edildiğini düsünmek abes olmasa gerek. Bu sitelerin hikayelerine göz attiğimizda site içinde ayni dilin hakim olduğunu görüyoruz. Bunlarin bazilarinin site editörlerince yazilmis öyküler olduğunu çikarsak da farkli kalemlerce yazildiğini düsündüğümüz ama birbirinin benzeri onlarca öyküye ne demeli peki? Okumayi sevmeyen bir “milletiz” demistik ya az önce, bilinen bir diğer gerçek de az okumaya rağmen yazmayi seven bir “millet” olduğumuz. Hani çocukluğunda hiç film izlemeden yönetmen olmus kimi yönetmenler (Wes Craven gibi) örnek aliniyor olabilir: “Ben okumam, Allah vergisi bir yazarlik yeteneğim var”. Zaten cinsellik öyküleri yazmak için de edebiyati bilmenin gerektiğini kim söylemis? Bu öykülerde formülü yazilmamis uygulama su: Hayallerini süslemis, göz alici bir aktif ya da pasifle karsilasma ve çok kolay bir sekilde bastan çikarmanin ardindan “yazan” aktifse “kiz g.tü” gibi bir g.tü tarif, yazan pasifse kocaman bir penisin kokusundan tadina kadar ne kadar mükemmel olduğunun tarifi. Ardindan


internet uzun ve doyumsuz sürmüs seks dakikalari. Tamam, bunlar fantezi öyküleri ama okurken insan yine de çok sasiriyor; bastan çikarma konusundaki bu yetenek ne? Bu ne bitmez tutkuymus, herkesin gözü büyük peniste mi? Ama bu, özetlediğim pornonun Türkiye macerasinda da görülenin bir yansimasi. 10 yil öncesinde Türkiye’de escinsellik denince bir adet pasif ve bir adet aktif erkeğin yaptiği seks akla gelirken, “Aaaa, acayipsiniz, yurtdisinda öyle bir ayrim yoktur” dense de, ele geçen porno materyallerde neredeyse tam aksini görüyorduk. “o yee!” nidalariyla “nasil seni iyi beceriyorum di mi, benimki sana iyi .... di mi” anlamina gelebilecek sözlerle sanat eyleyen aktif erkekler pek bir ünlüydüler. Vücutlarini gelistirmis erkeklerin boy gösterdiği bu filmler tabii ki çekilmis filmlerin hepsini temsil etmiyordu; filmi getirenlerin tercihini belirtiyordu ama demek ki böyle bir tercih de vardi ki bu filmlerden bolca üretilmisti. Sonuçta ticari anlamda yapilan bu filmler her türlü fanteziyi karsilamak üzere gerçekten bol seçenekliydiler. Okunan öyküler yazmak isteyenler için örnek oluyor, az farkli tiplerle benzer bir öykü yaziliyor. Olmasi gerekenin bu olduğu, baska türlü seyin iyi olmayacaği düsünülüyor. Yine bu öykülerin çoğunda yazana ulasilabilecek e-mail adresleri de yer aliyor. Aslinda yazilan her öykü tanisilabilecek insanlar anlamina geliyor. Dolayisiyla fantezi tüketen bu öyküler ayni zamanda partner bulmaya yariyor. Öyle olunca da öykü araciliğiyla “kendisi”nin ne kadar “mükemmel” olduğunu aktarmasi gerekince, kaçinilmaz olarak “her öykü mükemmellik” içeriveriyor. Öykülerin büyük çoğunluğu

maalesef birbirinin benzeri. Çünkü her türlü üretimde orijinalliği değil kopyayi benimsiyoruz. Kopyalamak yaratmaktan daha kolay geliyor. Her dönem üretilen filmlere baktiğimizda orijinal bir filmin ardindan onlarca benzeri çikmaz mi piyasaya? Yine televizyonlardaki dizilere baktiğimizda da beğenilen bir dizinin ardindan hemen her kanalin ayni tür dizilerden çekip yayinlamaya basladiğini görürüz. Üstelik sadece film ve diziler için değil her türlü program için söz konusu olan durum bu. Yine bir bankanin çikardiği kredi kartinin kisa süre sonra diğer bankalarca da kopyalandiğini biliyoruz. Ya büyük marketlerin birbirine benzer raflarina, alis veris merkezlerinin aslinda birbirinin kopyasi olmasina ne demeli? Çok farkli konularda ayni durumu görürüz; kopyala gitsin! O nedenle porno öykülerdeki birbirinin ayni olma halini “alt tarafi porno öykü, ya nasil olacakti” diyerek küçümsemek yanlis. Ancak okurken içten yazildiğini fark ettiğimiz öykülere de rastliyoruz. Bunlar pornografik olmalarinin disinda (ki kelimenin tam anlamiyla direk gösteriyorlar hayatlarini, dolayisiyla tahrik edicilik disinda bir pornografi var bunlarda), yürek de burkuyorlar. Sayfalarca, birkaç öykü yazmis ve kendisini kesfetmesine rağmen bir türlü cinselliğini yasayacak cesareti gösterememis birinin duygularina bu sitelerde rastliyoruz. Böylesine korkunç eziyetler çeken birinin baska yerde açilma sansi var miydi? Peki burada yazdiklari sonrasi bir adim daha atma cesareti gösterebilecek mi? Muhtemelen her iki sorunun da cevabi “hayir” olacak. Kisir döngü dönmeye devam edecek; bir yanda sanala açilma, bir yandaysa sanal ile yetinme. Yine köyden okumak için kentteki akrabalarinin yanina gelen ve burada

kuzeni ile iliskiye giren, ancak bir süre sonra kuzeni tarafindan evden atilarak okulunu birakmak zorunda kalan birinin öyküsü... Sadece fantezi olmadiğini düsünsem de fantezi bile olsa aslinda yasanmakta olan durumlari göstermiyor mu? Her iki taraf da aslinda yasadiği cinsellikten haz aliyor, ama suçluluk duygusu ağir basiyor ve birinin geleceğini engelleme pahasina davraniliyor. Porno öykülerin çoğunda korkunç yazim hatalarini görüyoruz. Ama yazim kurallariyla basimizin hos olmadiğini zaten biliyoruz. Televizyonlarin haber bültenlerindeki alt yazilarda bile hâlâ – de, -da, -mi, -mi vb.lerin ayri mi yoksa bitisik mi yazilacağina bile dikkat edilmediği düsünülürse, bu öykülerdeki yazim hatalarini görmezden gelebiliriz. Sonuç olarak internetten önce de var olan pornografinin internet sayesinde daha kolay ulasilir olduğunu, bazilarinca internet esittir pornografi olarak algilamasini sağlayacak kadar internetin en popüler kanali olduğunu söyleyebiliriz. Ancak pornografiye olan yoğun ilgiye rağmen bu ulasilabilirliğin insanlarin korku, utanç gibi duygularini yenmeye yaramadiğini, aksine görünmeden ulasilabilir ve katki konabilir olmasi nedeniyle kisileri daha da çekingenlestirdiğini söyleyebiliriz. Fantezi olarak yazilanlarin kisilerin kendi fantezileri değil, daha önce yazilanlarin tekrari olmasi konu ne olursa olsun, imkanlar neye olanak tanirsa tanisin en kolaya kaçtiğimizi, hayatimizi, hayallerimizi ve fantezilerimizi tek tiplestirdiğimizi görüyoruz. Bu kisir döngüyü kirmamiz gerekiyor. Eğer fantezilerimizde bile bunu basaramazsak nasil yasanir kilariz hayati?

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 11


internet

Bilitis:

Lezbiyenlerin ve Biseksüel Kadinlarin Tartisma Listesi Yesim(yas 29, endüstri mühendisi, Istanbul) : Bir zamanlar Sapphonun Kizlari adinda bir lezbiyen grubu vardi. Kaos GL içerisindeki lezbiyenlerin sadece kadinlarin katilacaği alanlara ihtiyaç duymalari üzerine olusturulmustu. Gruptaki kadinlar Kaos GL sayesinde yillar içerisinde heteroseksüel olmayan bir kaç kadina ulasabilmisler ve bu grubu kurmuslardi. Escinsel erkeklerden farkli olarak escinsel kadinlar, kendi benzerlerinin toplumda varolduğundan emin olamiyorlardi. Çünkü etkinliklere kimi zaman 50 kimi zaman 100 erkek geliyordu ama kadin sayisi bir elin parmaklarini asmiyordu. Sanki koca yeryüzünde escinsel ya da biseksüel olan kadinlar sadece bizlerdik. Öyle olmadiğini biliyorduk tabii. Kadinlara binlerce yildir kapali olan kamusal alan, escinsel ve biseksüel kadinlarin birbirlerine ulasmak için ihtiyacini duyduklari kadar tanimadiklari bir alandi. Diğer lezbiyenler neredeler? Kim bilir.. Kültür merkezi açildiktan sonra bile, çoğunlukla sadece erkekler geliyordu. Biz zaten bir avuç kadin... Kimi zaman gelen kadinlar, sadece erkeklerle karsilasiyorlardi bu nedenle. Biz de nöbet tutmaya baslamistik, her Persembe aksami. Gelen kadinlar kendini yeryüzündeki tek lezbiyen zannetmesin diye. Ama hiç unutmuyorum iki ay boyunca nöbet tutmustuk ve kimse gelmemisti. Bu yalnizlik, Sappho’nun Kizlari grubunun moralsizlesmesine ve projesizlesmesine neden olan en önemli etmenlerden biri olmustur kanimca... Neyse... Yillar içerisinde toplumdaki lezbiyen sessizliğini yirtmak, birbirimizin haykirislarina kulak vermek için bir çok kanal açmayi denedik. YALNIZ DEĞILSINIIIIIIIIIIIZ.... YALNIZ DEĞILIIIIM... Ama gece gündüz emek harcayarak çok az yol kat edebiliyorduk. Belki dedik, kadinlar etkinliklere gelmeye çekiniyorlar veya baska sehirdeler veya evden kolay kolay çikamiyorlar, veya veya... O

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 12

zaman, dedik, interneti kullanalim. Diğerleri ile tanismaya cesaret edemeyenler, belki internette diğerlerine ulasiyor olmaktan güç alirlar ve kavusuruz birbirimize. Ilk yillarda çağrimiza kulak asan kadinlarin sayisi çok değildi, ama yine de epey bir tanisikliğimiz artmisti birbirimizle. Internette birbirine ulasanlar gerçekten de yavas yavas disarida da görüsmeye basliyorlardi. Ama bu beklediğimizden daha da yavasti. Kendi en yalniz günlerimi hatirliyorum. Ne kadar garipmisim. Escinseller bir yerlerdeler, ama ben onlarin nerede olduğunu bilmiyorum, saniyordum. Bir gün bulacağim, cesaretimi toplayacağim ve gidip tanisacağim... Oysa, meğer, erkekler açisindan öyle olsa da, kadinlar açisindan öyle değilmis. 90’larin basinda “diğerleri nerede” diye düsünürken, meğer milyonlarca escinsel kadin da evlerinde ayni seyleri düsünüyormus. Benim bunu anlamam yillarimi aldi. Kaos GL’lilerle tanistiğim ilk günü unutamiyorum. Meğer Ankara’da tanidiklari baska lezbiyen yokmus. Zaten o gün basladi her sey benim için. Diğerleri neredeeeee, diye çiğlik atan kadinlarin çiğliklarini birileri duymaliydi. Madem benim çiğliklarim karsilik bulmadi, diğerleri bu haksizliğa maruz kalmamaliydi. Bilitis, bu yolculuğun duraklarindan biri sadece. Çiğliklarin bulusma duraklarindan biri. Gerçekten bir yere kadar bu islevini yerine getirse de, çoğunlukla ayak baği oluyor bize, içinde yasadiğimiz kültürün hakim değerlerinden dolayi. Internetin her tür kötü özelliği bizleri de etkiliyor, iyi özelliklerinin yaninda. Herkes kendi ihtiyacini düsünüyor mesela, karsisindakinin de ayni seylere ihtiyaç duyduğunu dikkate almadan, bu ihtiyaçlarin beraber üreterek karsilanabileceğini hiç hesaba katmadan. Herkes baskasindan bekliyor, hakim kültürün en büyük özelliği, her koyun kendi bacağindan

asiliyor. Yine de mistik bir havasi da var Bilitis’in, her seye rağmen. Zaman zaman kendi yalniz çiğlik attiğimiz günleri unutup bugünü mutlak ve değismez zannediyoruz ve bizim için olanakli olanin herkes için olanakli olduğunu. Sonra birden, bir kadin çiğlik atiyor Bilitis’te. Yeter... Unuttunuz mu, yalnizliğini bizimle paylasmak umuduyla bu listeye ulasmis onlarca heyecanli kadinla birlikteyiz, birbirimize destek olmali, güç vermeliyiz, diye. Birden herkes hatirliyor. Evet, ortak yasam deneyiminin getirdiği birlestirici ve güçlendirici bir sis halesi sariyor tüm kadinlari... Iste o zamanlar Bilitis’i okumak, varliğini hissetmek benim için dünyanin en önemli seylerinden biri oluyor. Evet, hala her sey olanakli. Hala bizi lanetleyen, dünyanin disina iten bu kültürün tüm ağirliğina rağmen biz variz, varoluyoruz, birbirimizi anliyoruz. Belki hala etkinliklere çok fazla kadin gelmiyor, belki hala lezbiyen ve biseksüel kadinlarin bir araya geldiği her yer –barlar hariçbenim için bir mabet. Belki disarida birbirimizin yüzünü gördüğümüz, varliğini hissettiğimiz zamanlar artacak, hem de hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar. Ama belki benim için bir araya geldiğimiz her yer hala tüm büyülü özelliklerini koruyacak. Çünkü bir gün tarih özgürlüğe doğru aksa da, özgürlüğün ne anlama geldiğini her zaman hatirlayacağim. Lanetli olmadiğimi kendimden aldiğim bir güçle kabul etmek zorunda kalmanin ne demek olduğunu hatirlayacağim ve bunu birbirinden kopuk kopuk yasayan milyonlarca kadinin deneyimini. filiz(Bilitis Moderatorü, yas 30, isçi, Ankara): Bilitis, yurtiçinden ve disindan pek çok kadin arkadasimizin katildiği bir listedir, bu listenin amaci, kadin olarak escinsel kadin olarak yanlis ve yalniz olmadiğimiz, buna dair paylasimlarimizdir. Listeye katilabilmek kriterler arasinda bu listeye ihtiyaç duymak, özellikle büyük sehir disindaki arkadaslarimizda dahil, bilgi alisverisi ve paylasimina katilmak...ben sahsim


internet adina bunu istiyorum, istiyorum ki birbirimizi bulmak Amerika’yi yeniden kesfetmek gibi olmasin... süreçler, kendini tanima, ihtiyaç varsa kendinle barisma:) vs. daha kisa ve kolay yasanabilir, ayni seyleri aslinda tek kendin hissediyor düsünüyor yasiyor gibi.....konusunca uzaydan gelmis hissinin giderilmesi kisaca :)listede escinsel haber, duyurular, escinsel kadinlarin soru ve sorunlari, kendi inisiyatifinde paylasimlari yer aliyor, ara sira gündem değisse de amaç escinsellik ve paylasimidir. Bilitis ilk, tek, uzun soluklu olmasi açisindan önemlidir. Listeye katilmak kisi için yeni ufuk ve paylasimlardir bana göre, önemli olan kazanimlar sonrasinda makinenin arasina sikisip kalmamak ve günlük hayatta karsiliğini yasamaktir. Liste bir grup ve aktivist bir örgüt olmadiğindan listenin islevinin farkli olduğu imaji da doğru olmali.... hülya_prm(yas 34, memur, Bursa): Bilitis'in, escinsel kimliğimi yadsimadan varolabildiğim biricik "e.kamusal" alan olduğunu düsünüyorum. Ekran açildiğinda bir anda evime onlarca escinsel kadinin sesinin dolusmasi hos ve güzel. Ama ayni nedenle de,zihnimi çok mesgul ettiğini, zaman çalici olduğunu biliyorum. Bu yüzden arada bilitis'ten çikmak ihtiyaci duyuyorum. Listedeki tartismalar öğretici olduğu gibi çok sinir bozucu da olabiliyor. Dönem dönem kendimi listeye çok kaptirdiğimi, habire yazdiğimi ve artik kafamin içinde seslerle dolastiğimi fark ettiğimde çikiyorum; ama bir süre sonra, bilitis'ten yayilan lezbiyen kadin seslerini özleyip, yeniden listeye dönüyorum. Liste huzurlu bir siğinak gibi; isyerimde, ailemin içinde dile getiremediğim gerçek düsüncelerimi, yüzlerini görmediğim ama dost olduklarini hissettiğim kardeslerimle paylasiyorum. Listeden vazgeçemesem de, daha sağlikli olanin listedekilerle ekranin disinda bir araya gelmek olduğunu düsündüğümde huzursuz oluyorum. ayse(yas 34, Avusturya): Kadinlar dünyada kiraci olarak yasiyor,bu dünyanin sahiplerinin özellikle escinsel kadinlara nefes aldirmadiği yasamimizda Bilitis’le ev sahibi olabilmenin, kendimi ifade edebilmenin güzelliğini duyumsuyorum. Bir çoğumuz halen içindeyken bu gerçekliğin farkina varamasa da. Bence escinsel kadinlar

olarak su an yasadiğimiz gerçek dünya sanal bir dünya:)))) Bilitis’le gerçek olduğumu, var olduğumu hissediyorum. Her ne kadar sanal bir dünya dense de Bilitis için, yasamimizin merkezine koymamak gerekir dense de; bence Bilitis’in bir ruhu var. Ruhsuzlastirilmak istenen, atomlarina kadar parçalanan kadinlarimizin özgürlesmek isteyen ruhlarinin el ele verdiği bir yer. Her yerde olduğu gibi erkek mantiğini içinde barindiran yaklasimlar sergileyen kadinlar olsa da, bu gücün karsisinda durmasi çok zor... Belki bir gün bu ruh birlikteliği fark edilir, içindeyken bazen bir çok sey fark edilmiyor çünkü... ülkü(yas 36, mühendis, Istanbul): Artilari: Yasamimizda kendimizi öteki hissetmeyeceğimiz sayili ortamdan biri. Egemen bakis açisindan baska görüslerle pek karsilasmamis insanlar için diğer düsünme biçimleri ile tanisma firsati yaratabiliyor. Bu açidan ufkumu açmisti bir zamanlar. Eksileri: Tartisma zeminini hala tam oturtamadik, yüzlerce kisinin zamanini almayi önemsemeyen mailler bir sorun. Ayrica sadece internetle sinirli kalinirsa sanal bir özgürlük alani, bir çesit getto olma tehlikesi barindiriyor. Özgürlüğe ilk adim olduğunu unutup mücadelenin önünü kesmesine izin vermemeliyiz. Asli yolcu(yas 36, bankaci, Ankara) : {PRIVATE}Benim için çok büyük bir anlam ifade etmediği gibi zaman zaman zararlarini görüyorum. Politik olmayan bir liste, kadinlari arka odalarina gizlemekten öteye geçemiyor... Bilitisi karalama anlaminda söylemiyorum. Yararlari da var, ayni düsünceleri paylastiğiniz insanlarla ortaklasma imkani buluyorsunuz ama, zaman zaman oda sağlikli olmuyor. Kisacasi sanal ortamlarda gerek duygusal,gerek politik paylasimlar tam anlamiyla istenileni veremiyor tipping_thevelvet(yas 31, turizmci, istanbul): Açikçasi Bilitis benim için genelin söylediği gibi bir anne, bir sirdas, bir psikolog değil. Pek çok yazimi içimden gelerek, samimi duygularla yazmama rağmen Bilitis’i çok fazla ciddiye aldiğimi söyleyemem. Tanimadiğim pek çok insanin içinde bulunduğu ve belki yüz yüze görsem iki kelime konusmayacağim insanlara kendimi anlatmaya çalismak bana

çoğu zaman ters gelmesine rağmen, grubun içinde bulunan 3-5 çok sevdiğim ve bildiğim insanin var olmasi benim Bilitis’te yazmama sebep olan en büyük neden. Hatta çok samimi olarak diyebilirim ki Bilitis’e ilk girdiğimde amacim asik olduğum kadinin Bilitis’te olmasi ve yazarak kendimi ona beğendirme çabalari idi. Su an itibariyle Bilitis’te olmamin sebebi artik bu değil diyebilirim ama neden Bilitis’tesin sorusunun cevabini kendime bile verebilmis de değilim. Çok zaman oldu ben burada napiyorum, bu nasil bir saçmaliktir diyip çikmayi düsümdüm ama yapamadim. Görünmez bir güç beni burada tutuyor ve ben, bunun ne olduğunu bulursaniz bana da bildirmenizi rica ediyorum. mort subite(yas 43, yurt disi) : Varliği elzem bir iletisim listesi. Bazen yalnizliğimizi (düsünsel/duygusal), bazen ayriksiliğimizi paylastiğimiz bir siğinak. Her kesimden ve politik görüsten kadinin “bir arada olabilirliği”ne dair bir gösterge, yani bir anlamda demokrasi testi. Pek çoğu yelpazenin solunda yer alan üyeleri ile de politik anlamda potansiyel bir güç. Ve ne kadar aksini söylesek de, siddetle elestirdiğimiz ve değistirmeye çalistiğimiz “disimizdaki dünya”nin bir kopyasi. Beni en çok rahatsiz eden, kimi kez çok özel seyleri paylastiğimiz bu ortamda bazi arkadaslarin ikinci bir nicklerinin olduğu gerçeği ve Bilitis’le ilgisi olmayan kisilerin listede olan bitenlerden haberdar olmasi. Tabii bunu önlemek zor. Ne yazik ki bazi üyelerin sorumluluk anlayisi ve “biz”e duyduklari sayginin zayifliğindan kaynaklanan bir sorun bu. En hassas olduğum konu ise politik yönlendirmeler ve belli bir görüsün doğrudan ya da dolayli yolla empoze edilmeye çalisilmasi. O yüzden, bizi bir araya getiren “gerçek” kriterinden yola çikarak, bu türde girisimlere her zaman karsi çikacağim kesin. aci surup(yas 26, halkla iliskiler, Istanbul): Liste bir nefes gibi. Liste özlemlerin, arzularin, kirginliklarin, yalanci dislanmisliklarin bir bulusma noktasi benim için. Yasamin her virajindan siyrilip siğindiğimiz bir yuva belki de. Keske bu yuvada bari huzurlu oturabilsek. Nefeslerimiz birbirine yabanci gelmese. Paylasimlarin rengi hep alacali olsa bir de. Öyleyse ne

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 13


internet diye savasip duruyoruz ki; yoksa savasmak burada da mi adaletle barisik? Ve savasin karsi cephesinde akan kan zaferin mi? Iste bu yuva dediğim sicakliğin basucundaki çeliski! Ben böyle olmadiğini biliyorum. Yani aslinda istediğimiz çeliskiden öte anlasilmak. Sadece kenetlenmeye ihtiyacimiz var bizim. Tüm ihtisamlarimizla olduğu kadar, tüm zayifliklarimizla da...ya da aslinda öyle sandiklarimizla. Lütfen sevgiyle... guernica: Kendimle barisip, bilinçlenmeme yardimci olarak kabullenme sürecimi hizlandirdi, nihayet Bilitis kanaliyla tanidiğim insanlar, katildiğim toplanti(söylesi, sempozyum vb)lar da açilmama katkida bulundu. Eğer kimseyi tanimamis olsaydim Bilitis bu kadar önemli olmayacakti. Tek basina Bilitis nefes alma alanimdi, sonra bu nefesle yürüme gücü de verdi. Bu liste onu var edenlerin birbirini tanimasiyla daha anlamli oluyor. Aksi halde sadece oraya yazip durmak, kendi çamurunda debelenip durmak gibidir. Oradan bir dala tutunup çikmalisin, o dal senin gibi diğer kadinlardir. O dal oraya atilan içerikli mailler, o dal oradan haber aldiğin eylemler, sempozyumlar, toplantilardir. O dal salt bir insan olarak bir yerlerde nefes alip veren baska kadinlarin da olduğunu kabullenmektir. Çünkü sizin gibi onlarca insani var bilmek, onlar sanal bile olsa (ki benim için sanal değiller) güç veriyor. Bu güç kuru bir his değil, kendi durusunu bilen, kendileriyle barisik lezbiyen kadinlar olduğunu biliyor olmak bir anlamda aslinda güçlüyüz, variz, buradayiz diye sesimizi yükseltme gücünün temelini olusturduğundan Bilitis mail list yasamimda anlamli bir yer kapliyor. Internet gerekli ama onu dönüstürmedikçe çok sey değil. Aksi halde hapishaneye yazilmis tanidik mektuplarini okumak gibi bir durumdan çikilamaz. Bu anlamda listenin yasamimiza kattiği enerjinin niteliği önemlidir. temmuz(yas 39, memur, Alanya): Bilitis miyadini artik doldurduğunu, insanlarin yasamlarina bir katkisi olmadiği gibi tam tersi insanlari küçülten bir yapiya dönüstüğünü düsünüyorum. Bu listeye büyük umutlarla katilmistim ama geldiğim noktada su an hiç de memnun

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 14

değilim. Ama liste daha güzel hale getirilebilir. Belirli ilkeler doğrultusunda çerçeve çizilebilir. Böylelikle escinsel hareket daha islevsel hale getirilebilir. Bilitis’te insanlarin dedikodu yapmayi birakmasini, escinsel hareket için emek verenler olmasaydi, bu listenin de varolamayacağini unutmamasini istiyorum. Bilitis’in sevdiğim yönü; günü gününe nerede ne oluyor hangi etkinlikler nerede yapiliyor, içeriklerinin neler olduğunu öğreniyorum. Kaos GL ve Lambda dan gelen bilgileri buradan öğrenmek benim için faydali ve önemli. sezgi(yas 23, öğrenci, Ankara): Bilitis benim için, katilma asamasinda heyecan yaratan, fakat sonra beni umutsuz ve mutsuz eden bir eiletisememe... Iletisememe diyorum, çünkü ben Bilitis’te, insanlarin iletisim kurarken ihtiyaci olan temel sarti, yani empatiyi bulamadim. Islevi, toplumsal alanda görünür olma sorunu olan lezbiyenleri ve biseksüel kadinlari birbirine görünür kilmak ve karsilikli etkilestirmek olan böyle bir platformun benim açimdan islevini karsilamamasi üzerine de listeden çiktim. "Ötekilestirilen" bir birey olarak, hayatimi politikadan soyutlamiyorum ve Bilitis’teki hayat sanki bize dokunmadan akiyor, ‘ne kadar çokuz ve mutluyuz’ havasi beni mutsuz ediyor..... oyaburcu(yas 23, öğrenci, Ankara): Çoğu kadin, bu Internet erisimini, kendilerini ‘ait’ hissettikleri bir mekan gibi algiladi. Sappho’nun Kizlari için ise, birbirini bulamayan escinsel kadinlara kabuklarindan disari adim atma olanaği sağlayarak, bulusmalarina araç olma isteğinin bir ürünüydü. Benim için de bu. Bilitis, bu islevi görüyordu aslinda ama, bir yandan da yeni bir kabuk olma tehlikesini de beraberinde getirdi... Artik, yalnizliğindan bikmis, kendi gibi kadinlara ulasma isteğindekilerden çok, interneti tek çare ya da bir maske olarak gören ve disina çikmaya hiç niyeti olmayan, konusan ama eylemeyen kadinlarla doldu... Bu da beraberinde, asil sorunumuz, ortak noktamiz olan ‘escinsel birer kadin olarak yasadiklarimiz’ üzerine paylasmak, tartismak ve belki çözümler üretmek noktasindan uzaklara itti Bilitis’i... Evet iletisim sanaldi ama üyeleri de bu kadar gerçekten uzak mi

olmaliydi? Bir masal ülkesi mi Bilitis? Bir cennet mi? Sicak bir ev mi? Bence, hiçbiri değil ve de olmamali... Internet erisimi, bir araç olmaktan çikip amaca dönüstüğü noktada, gerçek hayatta yasadiklarimiz, sorunlarimiz ve yapmamiz gerekenler de gerçekliklerinden kopup sanalliğa dökülür oldu... armağan(yas 25, öğrenci, Izmir): ben ilk girdiğimden beri, listeye bakip açim oldukça değisti. Baslarda, liste benim için her seydi, inanilmaz idealize etmistim. çünkü kendimi yeni bulmustum ve yeniden doğmus gibi hissediyordum. ancak yasamimda hiç lezbiyen görmemistim. Listede olan biten her sey o tek ve mutlak "lezbiyen" imgemi yeniden ve yeniden biçimliyordu. sonralari, üye olurken beklediğim 'sevgi seli' ortamin yerine, zaman zaman karsilastiğim düzeysiz, yapici olmaktan uzak 'didisme' ortamlarinin da etkisiyle ara ara uzaklasmalarim oldu. Simdi ise hani hep söylene geldiği üzere, içinde yasadiğim toplumun küçük bir örneği olduğunun bilinci ile bakiyorum listeye. kapida pas pas falan yok. Bu toplumdan edindiğimiz tüm pislikler ve güzelliklerle geliyoruz buraya. Uğruna yasadiğimiz ideallerimizin elimizden aldiği, olanca yalnizliklarimizla 'birey' olusumuza hapsedildiğimiz bu ortamda/çağda elbette kisisel çekismeler -zaman zaman- her seyin önüne geçebilecektir, çünkü kimilerimizin hakli çikmaktan daha değerli bir amaci kalmadi. olumsuzluklar karsisinda lezbiyen kimliği adina genellemeler yapmiyorum -artik lezbiyen olmanin da çok özel bir anlami yok zaten benim içinumutsuzluğa kapilmiyorum, bunlarin geçeceğini biliyorum. Bu arada internet teknolojisinin sağladiği kolaylik, içinde yasadiğim toplumda yapamadiğim denli bir etkilesim ortami da sağliyor. Desteklediğin ya da elestirdiğin bir fikir, davranis olduğunda müdahale edebilmek; listeye bir sey yazdiğimda birilerine dokunduğum, bir seyin parçasi olduğum hissini yasamak, güzel bir sey. bu listede yasadiğim deneyim bana çok önemli bir sey verdi: reel yasamda da olumsuzluklara müdahale etmem gerektiği bilinci ve sorumluluğu ile bunu yapmak için gereken cesareti. artik oraya buraya daha çok telefon ediyorum!..


internet twiggy(yas 21, öğrenci, Istanbul) Bilitis'i kesfedip ona dahil olusum,toplumsal yasamimin her evre ve alaninda karsima sorgulatan/düsündüren, olgular çikaran cinsel kimliğimi tam anlamiyla kabullendiğim süreci baslatan önemli yapitaslarindan biriydi.Bu o dönem için abarti bir saptama değil kesinlikle, çünkü kendim gibi merak eden, duygularini sözcüklerle haykirmakla yetinmeyip düsünen ve yeniden üreten escinsel kadinlarla tanismak fikri bir yana varliklarini bilmek bile huzur vericiydi.Ama internetin sanalliği zaman zaman iletisimi çarpitici ve köstekleyici olabiliyor,bunun en büyük nedeni de ortak noktasi escinsellik olan çok farkli görüs ve beklentide insanlarin bir arada olmasi. Ve bu durumun uzun vadeli kimi örgütlenme planlarini bastan geçersiz kildiğini görüyorum.

cleopatra(yas 24, öğrenci, Viyana): Bilitis, lezbiyen ve biseksüel kadinlarin bilgilerini, duygularini ve düsüncelerini paylasabildikleri bir ortam. Bilitis'in bizlere sağladiği bu olanağin, GLBT hareketi için önemli olduğunu düsünüyorum. Ara sira listede tatsiz yazismalar yer alsa da, listenin iletisim fonksiyonunun çok zarar görmediğini saniyorum. Listede politik-sosyal tartismalarin ağirlikta olmasini tercih ederdim... Bilitis'teyim, çünkü paylasima önem veriyorum. aysegül (31, tüccar, Istanbul) : Bilitis benim hayatima issiz olduğum bir zamanda girdi. O zamanlar bar ve kafelerden birkaç kisi taniyordum ama konustuğum kimse yoktu. Nete daha yeni alisiyordum. Dolayisiyla biraz yalnizlik çekiyordum, buna rağmen listeye çok nadir yazdim. Okumak yeterli oluyordu. Ilk zamanlar

etkinliklerden haberdar olmak, baska escinsel insanlarin varliğindan haberdar olmak güzel gelmisti. Birçok lezbiyen ve biseksüelle tanismami, farkli fikirlerden haberdar olmami sağladi. Fakat bilitis bir yerde de “sanaldi”. Tamam, e-mail adresleri kisiler adina aliniyordu, paylasilanlar gerçek olabilirdi ama yazinin bir “duygusu” yoktu. Her zaman için kanli canli biriyle sohbet etmenin, o kisiyle paylasmanin ve üretmenin baska olduğunu düsünüyorum. Internet disinda da bir sosyal hayatim (eğlenmek için de arkadaslarim var, ideallerimizi somutlastirmak için fikirlerimizi paylastiğimiz, ve enerjimizi akittiğimiz heteroseksizm atölyesinde birlikte çalistiğim arkadaslarim da var) olustuktan sonra listeyi sadece etkinliklerden haberdar olmak için takip etmeye basladim.

Internete Dair Onur Özdemir

Her teknoloji ürünü gibi internet de mantikli ve amacina uygun sekilde kullanilirsa hayatimizi kolaylastiran bir hal alacaktir. Internetin getirdikleri ve götürdükleri ile ilgili yazacaklarim çok fazla yer tutacaği için ben staj yaptiğim ve ayni zamanda internet sitesi tasarimciliği görevi yürüttüğüm sendika olan Dev. Maden-Sen’deki internet kullanimina değineceğim. Interneti gerek sendikada ki görevlerimden biri olamasi gereği, gerekse kendi hayatimi kolaylastiran bir öğe olarak görmem sebebiyle her gün kullanan biri olarak, internet hakkinda olumsuz seyler yazmam çok zor. Ilk baslarda hobi olarak basladiğim site tasarimciliğina, Dev. Maden-Sen’de daha profesyonellesmis sekilde devam etmem ve bu sendikanin interneti yoğun olarak kullaniyor olmasi benim internet ile ilgilenmemde büyük rol oynuyor. Günümüzde internet, hem sendikamizda hem de diğer kurumlarda çoğunlukla iletisim amaçli kullanilmaktadir. Elektronik postalarin (e-mail); mektuptan daha hizli, fakstan daha kapsamli ve düsük maliyetli olmasi, iletisimde öncelikli olarak tercih edilmesine neden olmustur. Internet iletisimi öyle güçlendirmistir ki sendika olarak yaptiğimiz bilgi alis-verisleri ve durum değerlendirmeleri sonucu dünyanin

bir ucunda, Arjantin’de, isçiler yaptiklari eylemde o siralar direniste olan sendikamiz üyesi Gökçesu maden isçileri için Türkçe, “Gökçesu Isçilerinin Yanindayiz” seklinde pankart açmislardir. Biz internet sayesinde madencilik ile ilgili arastirmalarimizda, erisimimiz belki de normal kosullarda haftalarimizi alacak makale ve uluslar arasi yayinlara dakikalar içinde ulasabiliyoruz. Bu da bizim, yeni bilgileri daha çabuk almamizi, daha hizli yayin olusturarak maden isçisine daha çabuk bilgi vermemizi sağliyor. Madencilik alaninda kullanilan teknik bilgiler, diğer ülkelerdeki madenci çalismalari, haklari vs. bu sayede daha çabuk elimizde oluyor. Diğer yandan örneğin ILO’nun (uluslar arasi çalisma örgütü) yayinladiği yeni bir belgeye internet araciliğiyla ulasmamiz, o belgenin posta araciliğiyla bize ulasmasindan daha kisa sürüyor. Öyle ki posta geldiğinde biz değerlendirmemizi çoktan yapmis bulunuyoruz. Ayrica sendikamiz web sitesi araciliğiyla gerek basina, gerekse sivil toplum örgütlerine gerekli açiklamalari aninda yapiyoruz ve insanlar sitemizde yer alan bilgilere çok çabuk sekilde erisebiliyorlar. Sitemizde sendikamiz yayinlarini da (kitapçik, brosür vb.) internet üzerinden yayinlayarak, posta ile ulastiramadiğimiz ama o brosürleri edinmek isteyenler

edinebilmektedirler. Sonuç olarak mantikli ve amacina uygun bir internet kullaniminin ne kadar kolaylik yarattiğini kendi yasadiklarimi örnekleyerek anlatmaya çalistim. Internetin esiri olmadiğimiz sürece ondan yararlanacağimiz daha çok konu var. webmaster@devmadensen.org Dev. Maden-Sen Internet Sitesi www.devmadensen.org

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 15


internet

Hayallerim, Internetim ve Ben Uğur Alper

Kirkli yaslarinin basinda olan Mülayim Bey ismi hala Osmanlica telaffuz edilen bir devlet dairesinde memurdur. Saat 5 dedi mi ucu lastikli siyah kolluklarini çikarir, dairenin önündeki duraktan son on bes yildir hemen hemen hep ayni saatte bindiği otobüsüne biner. Eve varmadan önce manavdan patlicandir, soğandir, karisinin siparislerini alir. Evde yemek hazirdir. “Is nasildi, sen ne yaptin” gibi yaniti dinlenmeyen sorulardan olusan formalite sohbet esliğinde yenen yemekten sonra Mülayim Bey hacizden ucuza kapattiği Pentium’uyla “oynasmak” üzere çocuk odasina çekilir. Hiç çocuklari olmadiği için, evlerde “çocuk odasi” olarak ayrilan bu oda eve bilgisayar girdiğinden bu yana islev kazanmistir. “Hanim ben biraz su aleti kurcalayacağim” lafiyla sonsuz sanal fanteziye start verilmistir. Hanim ise televizyondaki dizileri rahatsiz edilmeden izleme sansina kavustuğu için minnettardir. Memur Mülayim Bey bilgisayarin yuvarlak butonuna basar. Çikan çit sesinin ardindan bir süre sonra ekranda beliren resimciklerden telefon seklinde olana tiklar ve saniyeler sonra bir “internetçi”nin ya da saatlerce faks çekmeye çalisip sonra da basaran bir sekreterin tuhaf doyum anini yasar. Parazit ve çarpisma seslerinin karisimi bu sesle bilgisayar Mülayim Bey’e “Hey, bağlandim, hadi bakalim!” mesajini veriyordur. Bu tahrik edici ve kiskirtici sesle birlikte Mülayim Bey birden kirkli yaslardan yirmi bes yasina düser, basi diklesir, omuzlari genisler, simsiyah deri kiyafetlere bürünür. Kara gözlüklerini de takti mi tam “Matrix” tadini yakalamistir. Artik o Mülayim Bey değil “Sexy Whip” yani Seksi Kirbaç’tir. Bazen de Master of Slaves (Kölelerin Efendisi) ya da Eternal Pain (Sonsuz Aci)dir. Etiler’de lüks bir villada yasar. Mesleği uyusturucu kaçakçiliğidir. Bu yüzden asla yasalarin onu tanidiği ismini söylemez. Çok kadinin canini yakmistir. Hem duygusal hem de fiziksel anlamda. “Nick” yani takma isimlerinden de anlasilacaği üzere o SadoMazo oyunlardan zevk alan bir “efendi”dir. En büyük eğlencesi kadinlari kirbaçlamaktir. Mülayim gece on ikiye kadar Seksi Kirbaç olarak kalir ve sonra puf! Araba balkabaği, usaklar da fare olur. Yatma vakti gelince Kirbaç gider, Mülayim Bey gelir. Memur Mülayim, Sefika Hanim’la yatağa girer, birbirlerine sirtlarini döner uyurlar.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 16

Internete girdin mi çikamazsin demisler. Dememislerse de bu tür Internet bazli özlü sözlerin çoğalmasi yakindir. Hemen hemen her tür insani yakalayabilecek güce sahip internet kisa sürede insanlarin “eğlencesi” olmaktan çikip “yasami” haline gelmeye basladi. Öyle ki Amerika’da “internet bağimlilarini” tedavi merkezleri açiliyor. Bağimlilarin alisverislerini, islerini internet üzerinden yapmalarini anlamak mümkün. Ancak iliskileri de internet üzerinden yürütmeye basladiklarinda “iliski” sözcüğü öz anlamini kaybedip adi “bağlanti” olan bir bilgisayar terimine dönüsüyor. Çevirmeli bağlanti, yerel ağ bağlantisi, kablo bağlantisi, modem bağlantisi, su bağlantisi bu bağlantisi. Bu bağlantilarin hepsi aslinda insanin gerçek dünyayla olan “bağlantisini” koparmasina yol açiyor.

Peki insanlar neden sanal kimliklere, sanal iliskilere ihtiyaç duyuyorlar? Biraz kafa yorduktan sonra bunu kesfetmek hiç zor değil. Öyle bastirilmis yasamlar sürüyoruz ki tikistirdiğimiz ne varsa sonunda dayanamayip bulduklari ilk bosluktan disari firliyorlar. Genelde bu bastirilmis duygular da cinsellikle ilgili oluyor. Sado-mazo eğilimler, escinsellik, grup seks fantezileri... Insanlarin zaman zaman düsünmeye bile korktuklari her tür fantezi, seks oyunu, yasanmamisliklar akacak mecra bulan bir dere gibi çağliyor. Alemin en maço erkekleri kiz isimlerini “nick” olarak kullanip erkek pesine düsüyor, “Su anda üzerinde ne var” diye baslayan sanal fantezilerle orgazm oluyor. Kocasiyla bir kez bile adam gibi

sevisememis kadinlar sanal asiklariyla bilgisayar basinda maceradan maceraya kosuyor. Prezervatifle seks yapmaktan bile daha güvenli sanal seks. Risk yok, sorumluluk yok, yakalanma korkusu yok. Aksine istediğin gibi olma özgürlüğü var. Yas, vücut ölçüleri, sosyal statü, hepsi bir FRP (Fantasy Role Playing-Fantezi Rol Oyunu) oyununun bir parçasi. Patronlari, esleri, anne babalari, öğretmenleri tarafindan gerçek hayatta ezilenler sanal ortamin en saldirganlari, en acimasizlaridir. Sürekli eksiğinizi ararlar, sizi adam yerine koymazlar ve asağilamak için ellerinden geleni yaparlar. En ufak açiklarini yakaladiğinizda da yarali bir hayvan gibi daha da kötü saldirarak hiç duymadiğiniz küfürleri etmeye baslarlar. Size açtiklari pencereyi kapattiklarinda ise Mülayim Bey olur ve oyuncak ayilarina sarilarak uyurlar. Gerçek yasamin Dr. Jekyll’i sanal ortamin Bay Hyde’idir. Ezilen kisi kendini bir kez olsun açikça ifade edememis, hayatini yönetenlere, onu ezenlere karsi bir kez olsun sesini yükseltememistir. Çoğul kisilik vak’alari da aynen böyle ortaya çikar. Gecelerin Krali, Sövalye, Peri Kizi gibi takma isimleri olan sanal sandiğimiz kisiler aslinda gerçek kisiler. Sadece bu dünyada yasamiyorlar, onlarin dünyasi kablolar ve elektronik çiplerden olusuyor. ASL (Age, Sex, Location); “yas, cinsiyet ve yer” ilk sorulan sorudur “chat” ortaminda. Ancak “chat” odalarinin büyük çoğunluğu, varoslarda her sokakta bulunan internet kafelerden bağlanan, yaslari ve sosyal ortamlari dolayisiyla “beyinleri seylerinde” olan gençler tarafindan doldurulduğundan A ve L önemini büyük ölçüde kaybetmis ve sadece S kalmistir. ASL sorusuna beklenen yanit “male” yani erkeğin “m”si ya da “female” yani kadinin “f”sidir. “m”nin yaniti genelde “bye”dir. Ancak adi “gay” ya da “sex” olan bir kanaldaysaniz muhabbet farkli yönlerde gelisir. Sonraki sorular da neredensin, yas kaç ve kendini tarif eder misin diye devam eder. Bu naçizane paragrafta “Chat” ortamlarinda hatiri sayilir uzunlukta vakit öldürmüs biri olarak “Çetçinin El Kitabi” tadinda “çömez” bilgileri vermeye çalistim. Olur da yolunuz bir sanal sohbet ortamina düserse, bunlari hatirlayin. Ama esasli bir karakter hazirlayin ki sanal alemlerde saygi görün, önemli insan olun. Neseli kalin!


kaosadmin Escinsellerin Kurtulusu Heteroseksüelleri de Özgürlestirecektir. mephistopheles Escinsellerin kurtulusu heteroseksüelleri nasil özgürlestirecek? Avare Escinseller neden kurtulacaklar, escinsellikten mi? DarkYES Himm belki mutsuzluktan, yadirganmaktan, rencide edilmekten, taiz edilmekten, asağilanmaktan, duygusuz iliskilerden(açiklamali), haklarinin haksiz yere gasp edilmesinden, dislanmaktan, iğrenç bulunmaktan... Yukaridaki cümle içerisinde dile getirilen olumsuzluklar dolayisiyla içine düsebilecekleri ruhsal bunalimdan. :) Dahasi da vardir ama benim aklima eski günler geldi. Hem bu yazdiklarimdan çokça malzeme çikar gibi konu hakkinda "ne, nasil, niye?" sorularini soranlar ve soracaklara ;) malina Bu sorunlari yasadiklarini düsünüyorum... Ama ayni zamanda bazi meslek gruplarinda özellikle tercih ediliyorlar baska bir yorumla, o alanda basarililar da.. Bunun nedenini merak ediyorum. Moda dünyasi mesela... DarkYES Moda dünyasi mi? Himmm belki duygusal anlamda heteroseksüellerden daha farkli olabilme ihtimalleri olabildiği içindir. Bir de "bazi meslek gruplarinda özellikle tercih ediliyorlar"i biraz açmak mümkün mü?Ben özel bir tercih olduğunu düsünmüyorum. Yani 9 yillik bu olgunun farkina vardiğim süreç içerisinde tanidiğim hiçbir escinsel ya da hayat hikayesine ucundan kenarindan dokunduğum hiçkimsede "özel olarak tercih edilme" olayina rastlamadim :) Gerçi bir tek meslek hariç. Eğer para için seks sizin için sorun değilse hemen her yol roma! Bunu biliyorum.Gerçi su da var, "escinsel ve bunu iyi yapiyor" demek de belki pek doğru değil Sonuçta escinsellik bazi seyler için bir siniflama ya da ayri/farkli tutma sebebi olmamali bence. Tarihte çok basarili yazar-bestekar escinseller var ama sonuçta basarili olmalarini escinsel olmalariyla iliskilndirmek bence doğru bir yaklasim değil. Bir de moda dünyasi demisken :)Efenime olmakla escinsel olmananin farkli seyler olduğunu söylemekte fayda var. Ileride birbirine karistirilmasin diye ekliyorum ;)

DarkYES :))Peki... Bu arada escinsellerin bu saydiğim olumsuzluklarin bir çoğuna aileleri(basta anne+baba) tarafindan maruz birakiliyorlar :) Gerçi bildiğim insanla rda eğer escinsel kiz evlat ise anne erkek evlat ise baba daha tepkili oluyor. Gerçi hem anne hem baba da tepki gösterebiliyor. Mesela birebir birinci ağizdan dinlediğim bir kaç olay.* Ayna karsinda çiplak olarak yüksek sesle "Sen susun kafana sok." eylemi. * Hemcinsi olan tüm arkadaslarindan soyutlama ve hatta bu sebeple babanin sik sik tayin isteyerek o sehir senin bu sehir benim dolasmasi * Zorla karsi cinsle cinsel iliskiye zorlama ve hatta bu sebeple bir akrabasi ile evlendirme. * Sigara ile belirli bölgelerinden çocuğu yaralama. Bu dört olayi yasayan (farkli insanlar) birebir konustum. Simdi konu basliği olan "Escinsellerin Kurtulusu Heteroseksüelleri de Özgürlestirecektir." gelir gibi olursak (gelirsek demiyorum) yukaridaki muameleri ailesinden gören bireylerin psikolojik açidan ne derece sağlikli insanlar olabileceklerini (kesin olmazlar demiyorum) düsünmek lazim :) Bir de bu insanlarin (zor olsada) bireylerin eğitiminde görev almasi sonucu orataya çikabilecek sonuç. Himm pek iç açici değil bence.Diğer taraftan esini "zoraki" aldatan 3. olaya maruz kalan kisinin esini de düsünmek lazim. Akrabasiyla zorla evlendirilmis ve esinin onu belirli açilardan "sevme" ihtimali yok. Ayrica aldatilmakta olduğunun bilincinde. Ama yinede bence "Escinsellerin Kurtulusu Heteroseksüelleri de Özgürlestirecektir." cümlesine gelemedik :) Umarim konu sahibi yakinda bu cümleyi bir miktar açar. queer escinsellerin Kurtulusu Heteroseksüelleri de Özgürlestirecektir. bu laf aslinda heteroseksizm'e karsi top yekun bir mucadele anlami tasiyor benim icin. bugun icin cinsel ayrimcilik konusunu en genis bicimde icine kalan bir baslik heteroseksizm. yumurtadan cikan civcivleri nasil ayikladiklarini hic gordunuz mu? heteroseksizm, tek cinsellik olarak kadin erkek cinselligini zorla kabul ettirmekle kalmaz, kadinlarin ve erkeklerin sevk ve idaresini saglayacak sekilde ama daha

cok erkekler lehine(!) bir iliskiler, kurallar, yasaklar yumagindan basimiza orulen bir coraptir ayni zamanda. cok zorlanirsa escinselleri de kabul eder onlarada peki siz ucuncu cinssiniz sizi anca boyle kabul edebilirim deyip corap ormeye devam eder. bol ve yonet!ek tanisiyoruz sayilmaz. ilk firsatta kültür merkezine gitmek farz oldu bana :) ADA severiz herkesi, herseyi ve severiz sevgiyi böylesine harcamayi yüreklerde bir damla susuzluk kalir korkudan, saklanir ta derinlere bir umut gel gör ki o bir damlacik susuzluk isim alir ayni gün, ayni anda 'baris, adalet, ask, sevgi, tanri, insan've ayni gün ve ayni anda 'savas, ölüm, yahudi, zenci, escinsel...' kiziltamer Simdi..Gey ya da lezbi tanimina yalnizca edilgen escinseller mi giriyor? Degil tabii... Bu "escinsel hareketi" adi altinda seslerini duyuranlar edilgen olanlari. Digerleri, yani aktif escinseller nerelerde? Onlarin fikirleri ne? Oyle ya, her vericinin bir de alicisi olmasi gerekmez mi? Bunlarin aktif olanlarina anadolu'da "kulan(m)para"; kadinlarina da "ablaci " derler. Islami, cinsel yasakci toplum düzeninde bolca türemislerdir. Bu bir sapmadir ve toplumsal sorundur... Tesvik edilmeleri gerekmiyor! ADA konu basliği böyle diye sadece isimlerin, kavramlarin son anlamlari, eylemleri hakkinda tartisilirsa, her zamanki gibi konu ucuzlar, içi bosalir, yani saptirilir ve arsive kalkar. ne olduğundan önce, nedenleri hakkinda söylenecek çok sey var. aslinda karsicinscilik ve aynicinscilik konusu, toplumlarda bunlara benzer ya da farkli alanlardaki bilinçli bölünmelerle birlikte ele alinmalidir. eğer tek basina islenirse, dayanaklarindan yoksun kalir; saçmalanir ve oportünizmin tuzağinda erir gider. DarkYES ustam benim be! :)) :))Queer bu usta ben değilim değil mi? Himmm yani bu durumda Heteroseksüellikle gelen "dayatmalarin/kaliplarin/sinirlamlarin" bazi kabuller sonucu değisimie uğrayacaği mi söylenen? DarkYES eğer tek basina islenirse, dayanaklarindan yoksun kalir; saçmalanir ve oportünizmin tuzağinda erir gider.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 17


internet oportünizm: Güç durumlarda, davranislarini ahlâk kurallari veya düzenli bir düsünceden çok, çikarlarina uyacak biçimde ayarlamayi amaçlayan tutum. Himm bu durumda çok yönlü olabilmek için farkli yasanmisliklari/yasayislari/yasamlari olanlarin bir seyler ortaya koymasi iyi olur.Henüz pek gelip giden yok. Peki sizin elinizde ne var ADA hocam :) ADA ''sadece insan olmanin'' yolundaki savas basamaklarindan bir tanesini getiren kaosadmin ve arkadaslarinin konulari temel ve ayrintili olarak alacağini, elbette burada da görülecek saptirmalardan sabirla kaçinacağini ve ayni ya da farkli görüsleri bir sekilde nihai olan kavramla, yani bölünmeden, sömürülmeden, kullanilmadan, tehdit edilmeden, iskence olmayan, öldürülmeyen, ülkeleri isgal edilmeden yasayacak insanlilkla bütünlestireceğine inaniyorum. ADA ''Himm bu durumda çok yönlü olabilmek için farkli yasanmisliklari/yasayislari/yasamlari olanlarin bir seyler ortaya koymasi iyi olur...''belki dediklerin doğru darkyes oğlum ama bilmelisinki düsünce sadece birebir yasanmislikla ilgili değildir. aydin insan objektif bakabilen, gören, algilayan ve doğru ifade edebilen insandir. bu topikte sadece escinsellik tartisilmayacak sanirim. hatta bence escinsellik üzerinde fazla durulmamali. konu heteroseksizm ve bu basli basina bir çok seyin cevabini kendisi verir. yani heteroseksizmi tartisirsan, sadece escinselliği değil, en temelindeki sinif ayrimciliğinin da kaynağina inersin. konu sadece siniflarin varliği... heteroseksüel ya da escinsel olmayi değil, heteroseksizmi tartismali. zaten onlar da çok doğru olarak o inanilmaz doğru slogani kullaniyorlar. kiziltamer aktif konumdaki escinseller toplumun neresinde? Bunu söylemezsen baska seni dinlemem. ADA soruyu bana mi sordun tamer? bunu bilmiyorum neredeler ya da aslinda ilgilenmiyorum fazla. demin de yazdiğim gibi konuyu bir bütün olarak, toplum biçiminden kaynaklanan nedenler olarak ele almaya çalisiyorum. herkesin yapacaği gibi düsüncelerimi getiriyorum. çoktan derlenmis fikirler, düsünceler olmayabilir hepsi elbette ve ben de okudukça ya da yazdikça bütünleyeceğim. kiziltamer evet sana

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 18

sordum...Genisletmeden önce escinsel den hangi kimligi kastettigimizi anlayayim. Yani bana ne anlatilacaksa baslangicini anlayayim. Bu sloganin sahibi olanlar kimler?Escinsel hareketini temsil edenler kimler?Yani edilgenler mi yalnizca, yoksa aktif olanlar da var mi aralarinda?12 yasinda erkek sokak cocuklarini düzen kahveci' bakkal' kasap filan da mi özgürlük istiyorlar?!!!Ne bileyim ne anlatacaksin! ADA bunu neden ben anlatayim yahu?ben makro düzeyde bir toplumbilim uzmaniyim:) Bir kisi hem edilgen hem etken olabilir.. Yanilmiyorsam özelikle edilgen olmayi tercih edenler disindaki çoğunluk öyle..Ama sadece etken olmaya çalisan, bunu yaparken edilgenleri küçük gören, hatta bunu senin örneğindeki gibi 12 yasindaki çocuklar üzerinde uygulayanlari disladiklarini saniyorum.Onlar cevap verinceye beklemek en iyisi... kiziltamer Eeee? Burada kendileri ve toplumun bütünü icin özgürlük slogani var ama Ada...Bunlar kimler yani merak etmeyecek miyiz? Genel anlamda toplumsal makro bir anlatim icin neden bunlarin topik altini secesin ki yoksa? Demi ama? :) malina Sen heterokseksüel bir erkek olarak 12 yasindaki kiz çocuklarini düzmeye kalkanlara ne gözle bakiyorsun? Böyle davrananlar var ama kimse tüm heteroseksüelleri potansiyel sapik gibi görmüyor. ADA ama tamer sen daha çok sahitsin ki ben ilk defa getirmiyorum bu düsüncelerimi. hatta bir çok cümlem bile ayni ve senin forumunda da yazdim, yazacağim. herseyi maddi temelinden ele almak doğru değil midir? diyalektik eytisimsel biçimde incelemezsen nereye kadar gidersin ve aslinda kimlere hizmet edersin, bunu sen de çok iyi biliyorsun! bir konu açilmis burada ve ben kendi üslubumca ele almaya çalistim. elbette hersey incelenebilir ve baska cevaplar verilebilir. beraberce okur ve doğru bir sekilde yorumlariz, öyle değil mi? kiziltamer "sapik" lafi hic bir yerde gecmedi henüz... Aktif ve edilgen escinselligi sorguluyoruz. Daha dogrusu daha muhatabimiz kimlerden olusuyor, bilmeye calisiyoruz. kiziltamerTamam ada... Ben seni biliyorum, cabalarini da anliyorum... Sen de benim sorgulama nedenimi anlamaya calis anlaminda söylüyorum. Bence kimseye zahmet filan olmaz. Bir homoseksüel' bu

sloganin altini imzalasin önce... Kim var karsimizda bilelim. Biz genis düsüncelerimizle varolduk hep... Ama düsüncelerimizi paylasirken bilmeye de gereksinim var. En azindan muhatabimiz kim?! ADA muhataplari getirmis yahu zaten konuyu. adresleri de var ama tabiii toplumun bütününü yansittiklarini sanmam. zaten biçimler, kisiler önemli değildir. ve gerçekte kisilerle, kavramlarin nihai durumlariyla uğrasmak saçmadir. kaos gurubu ki ben de tanimadim henüz ve sitelerini okumaya çalisiyorum deminden beri ve sana laf yetistirmezsem biseyler anlayacağim, kendilerini ortaya koyma amacinda olacaklarini, yani propaganda amaçli geleceklerini sanmam, bir olgu olarak nedenleri islemeleri umudundayim öncelikle. bizim yapacağimiz, bugünkü toplum biçimlerinin var olus nedeni ve sömürülerini devam ettirmeleri için özellikle isledikleri bölünmeleri teshir etmek. burada karsi cinsci ya da escinsci olmak bana göre önemli olmayan bir sey. karsicinsciler ve escinsciler elbette vardir ve olacaklardir. önemli olan bu durumlari kullananlari nedenleriyle bilmek. kiziltamer Burasi bir forum... Burada topik acan, slogan atan burada bulunacak; biz de onunla tartisacagiz.. Her seyi bir web sitesini okuyarak cözemeyiz. Hatta okursak belki cevaplandirilmasi olanaksiz soru adetleri cogalabilir. Esasen böyle bir yöntemi reddediyorum. Muhatabim o web sitesi filan degil... Ben muhatabimin buraya bu slogani yazan oldugunu düsünüyorum... Ve hetoroseksüellere de bir özgürlük getireceklerse karsimdakinin homoseksüel egilimlerinin yalnizca edilgen mi oldugunu bilmek istiyorum. Amma uzadi haaa gereksizce. ADA :) yahu seni okuyan da illa edilgen bir gay e ihtiyacin olduğunu sanacak tamer:) kiziltamer Sapik lafi geçmedi ama bunlari tek kelimeyle nasil özetleyeceğini merak ediyorum ! Hah iste ... onlar kulampara!Bunlara da mi özgürlük yani?! Böyleyse eger marjinaligin sinirlarini cok zorluyorlar derim! (sapik demem) ... Devami www.yasamdersleri.com web sitesinin forum sayfasinda.


Aile

Anne-Babaniza Açilmadan Önce Üstünde Düsünmeniz Gereken Bazi Sorular T.H. Saureman "Read This Before Coming Out To Your Parents"(1984) adli kitaptan derlenmistir 1. Cinsel yöneliminizden emin misiniz? Eğer "emin misin?" sorusuna kendinize güvenerek yanit veremeyecekseniz konuyu hiç açmamaniz yerinde olur. Kafanizin karisik olmasi anne ve babanizin bunu bir tereddüt, merak, endise olarak geçici, değisebilir bir durum olarak görmelerine neden olacaktir. Söylediklerinize güvenlerini azaltacaktir. 2. Gay/lezbiyen kimliğinizle ilgili sorunlariniz var mi? Eğer hala kimliğiniz nedeniyle suçluluk duyuyorsaniz, kafaniz karisiyor ve bunaliyorsaniz, ailenize açilmak için bir süre daha beklemeniz; sorulariniza yanit bulmak üzere escinsel gruplara ulasmaniz yerinde olur. 3. Ailenizden baska desteğiniz var mi? Ailenizin ilk anda vereceği tepki karsisinda size duygusal yönden destek olabilecek birilerinin bulunmasi gerekebilir. Bu desteği, yine ailenizden birilerinden alabileceğini gibi, yakin arkadaslariniz da size yardimci olabilirler. Değerli olduğunuz duygusunu ve kendinize güveninizi korumaniz, yasadiğiniz sorunlarla bas edebilmeniz için çok önemli. 4. Escinsellik hakkinda bilgili misiniz? Aileniz büyük olasilikla yasamlari boyunca homofobik bir toplumdan edindikleri bilgiler isiğinda tepkiler verecektir. Sizin rahat bir sekilde kullandiğiniz bir çok terimin, escinselin bile, ne demek olduğunu bilmiyor, ya da sizden farkli seyler anliyor olabilirler. Olabildiği kadar sakin, olabildiği kadar açik ve net sekilde onlara bilgi vermeniz gerekecektir. Ilk

verecekleri tepkilerin, onlar bunu istemese bile sizi kirabileceğini akilda tutarak, onlarin kendilerince sarsizi olan bu durumla bas etmeye çalistiklarini düsünerek, anlayisli ve sabirli olmaniz gerekecektir. Escinsellikle ilgili sormalari olasi sorularla ilgili bilgi edinmis olmanizda fayda vardir. 5. Evinizdeki duygusal atmosfer açilmaniza uygun mudur? Anlatacağiniz zamani seçme sansiniz varsa; ailenizin üzücü bir kayip, ciddi bir ameliyat veya is kaybi gibi sarsici sorunlarla mesgul olmadiği bir zaman seçin. 6. Sabirli olabilecek misiniz? Ailenizin bu durumu değerlendirmeleri zaman alacaktir. Herbirimzin kendimizi anlamamiz, kabullenmemiz, cinsel kimliğimizle sorunlarimizin üstesinden gelmemiz o kadar uzun sürmüsken, ailelerimizden, bizim aksimize kendileri yasamadiklari bir durumu, söylediğimiz anda anlamalarini beklememiz haksizlik olacaktir. Bu süreç aylar veya yillarla ifade edilebilecek kadar uzayabilir. Genellikle de bu süreç kendiliğinden ilerlemez, ailenizin yaninda olup, onlara rehberlik etmeniz, tüm sorular ve kafa karisikliklariyla (bunlar sizin için kirici olabilse de) yüzlesmeniz gerekecektir. 7. O an açilmanizin altindaki amaç nedir? Konuyu umariz onlari sevdiğiniz ve bu konu yüzünden aranizda olusan mesafeden rahatsiz olduğunuz için gündeme getirmissinizdir. Sakin bir kizginlik ani veya tartisma sirasinda, cinsel kimliğinizi silah olarak kullanarak açilmayin. Amaciniz saldirmak, sasirtmak, öfkelendirmek olacaksa, anlayis ve yakinlik dolu bir yaklasimla karsilanmazsiniz. 8. Ailenizin sizden baska bu konuyla ilgili ulasabileceği bilgi kaynaği var mi?

Escinsellik çoğu kisinin hakkinda çok az sey bildiği, ya da önyargilara sahip olduğu bir konudur. Aileniz için en önemli bilgi kaynaği siz olmakla birlikte, baska kaynaklardan, tarafsiz olduğunu düsündükleri, ya da bilimsel olduğuna inanmak istedikleri kaynaklardan bilgi edinmeye, anlattiklarinizi doğrulamaya ihtiyaçlari vardir. Hatta, size o an sormak istemeyecekleri bazi sorulara bu sekilde yanit aramak isteyebilirler. Doğrudan vermek, ya da daha iyisi, kendileri ulasabilecekleri yerlere birakmak seklinde onlara bilgi verebilecek kitap, brosür sağlayabilir, eğer bu konuda alasirsaniz konu üstünde yeterli, güvenilir ve gay olmayan bir psikoloğa/psikiyatriste basvurmayi teklif edebilirsiniz. 9. Ailenize ne kadar bağimlisiniz? Genenllikle aileye açildiktan sonra nasil tepki verecekleri ve basimize neler geleceği ile ilgili hepimizin kafasinda felaket senaryolari vardir. Açilmis escinselleri dinlediğimizde bu senaryolarin abartili olduğunu düsünsek de, eğer ailenizin sizi eğitim giderlerini ödememe veya evden kovma gibi durumlarla tehdit etme olasiliği varsa, bunlarla iliskili nasil önlemler alacağinizi gözden geçirmelisiniz. Bu yönde imalarda bulunulduğunda bile kararli olduğunuzu görmeleri, kabullenmelerine yardimci olacaktir. Ancak aileyle iliskiler sadece ekonomik bağlardan ibaret değildir. Anne babanizin, onlar disinda kalan aile üyelerinin vereceği tepki, kendi çevrelerinin öğrenmesi gibi endiseleri olabilir; bu duygularini onlara karsi kullanmayip, saldirmamak, anladiğinizi göstermek uygun olacaktir. Bu korkulari ancak onlar da escinselliğinizi sizin kendi kimliğinizi öne sürdüğünüz kadar güvenle savunabildiklerinde geçecektir. Bu

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 19


Aile süreçte ancak sizin, herseye rağmen yanlarinda olmanizla gerçeklesebilir. Ipler koptuktan sonra bu değisim için çok olasilik kalmamktadir. 10. Anne ve babanizla genel iliskileriniz nasil? Eğer o güne kadar iyi anlastiysaniz, ve karsilikli sevgiye dayali bir iliski içerisinde olduysaniz, bu konuya da eninde sonunda olumlu yaklasacaklarindan emin olabilirsiniz. 11. Ailenizin toplumsal ahlaka bakis açisi nedir?

Ailenizin genel olarak tutumlarini bilmeniz, ne tür soru ve sorunlarla karsilacağinizi kestirmekte yardimci olabilir. Ama size verilecek tepkinin, ailenizin entelektüel olmasi, okumus/okumamis olmasi, ekonomik durumu, politik görüsü, demokratliği ile doğrudan iliskili olmadiği, yasadiklari toplum gereği homofobik olabileceklerini unutmamaniz gerekir. Eğer toplumsal konulari iyi/kötü veya kutsal/günahkar gibi terimlerle yargilamaya eğilim gösteriyorlarsa,

cinselliğiniz konusunda daha ciddi sorunlarla karsilasmayi bekleyebilirsiniz. 12. Bu sizin kendi karariniz mi? Herkesin anne ve babasina açilmasi sart değildir. Tepkilerinin ne olacağini bilseniz bile açildiktan sonra rahatlayacağinizdan emin değilseniz, kendinizi bu konuda baski altinda tutmayin.

Aileye Açilmak ! Aysegül

Nereden baslayacağimi bilmiyorum. Unutmaya çalistiğim seyleri hatirlamaya çalismak çok zor. Hala tarihler kafamda çok muğlak. Geride yazili hiçbir sey birakmadiğim için hiç emin olamiyorum. Bir yerden baslamaliyim “aileme nasil açildiğimi”. Ben anne ve babamin tek çocuğuyum. Annem de babam da liseye kadar okumuslar. Ben liseyi bitirdim. Birkaç sene yurt disinda kaldim. Çalismiyordum. Annem ev kadini, babam tüccar. Evde babam dominant karakterdi, annem ise ona karsi hiçbir sey söylemez, hiçbir seye karismazdi. Çocukluğumdan beri hep babamla karsi karsiya kaldim. Ne anneme, ne de bana söz hakki vermezdi. Bir sey yapacaksak; mesela bir yere gideceksek, “kalkin gidiyoruz !” der ve giderdik. Isteyip istemediğimizi sormazdi bile. Her seye ve herkese karsi önyargili ve pesin hükümlüydü. Içinde bir kadina asik olduğumu ve onunla yasadiğim sorunlarimi ve baska birçok seyi yazdiğim günlüğümü ortaya biraktiğimda 23 yasindaydim. Dikkat ederseniz açilmak demiyorum, çünkü benimki bilinçli bir “açilma” değildi. Daha çok sorunlarinin içinde boğulmus; escinselliğini kabullenememis, kendinden büyük, “heteroseksüel” ve

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 20

alkolik bir kadina asik birinin yardim çağrisiydi. Asik olduğum kadinla ilgili sorunlar yasiyordum. Ona olan ilgimi önceleri inkar ediyordum ama bana verdiği bir kitabi okuyunca ona asik olduğumu kabul etmek zorunda kaldim. O çok içiyordu, askim karsiliksiz çikmisti, “normaldi”. Ben ne yapacağimi bilmiyordum. Onunla her gün Beyoğlu’na çikiyordum. Içtiğim kadeh sayisi her geçen gün artiyordu. Eve sarhos geliyordum. Alisik olmadiklari için annem ve babama bu olay garip geliyordu ama pek bir sey söylemiyorlardi. Onlari kadinla da tanistirmistim. Babam “o orospuyla niye dolasiyorsun ?” diyordu. Serserilikten dolayi bir süre sonra kadinla iletisimime yasak geldi. Gizli olarak görüsmeye o ülkesine dönene kadar devam ettim. Sağda solda gezmeyeyim diye babam kuzenlerimin yaninda beni ise soktu. Her gün onlardan benim hakkimda rapor aliyordu. Ben yine de arada Beyoğlu’na kaçiyordum, askimi görmeye. Yakalandim. Kuzenim sik sik ortaliktan kaybolmamdan, dalgin dalgin dolastiğim için bana “asik misin sen ?” diyordu. Babam günlüğüme yazdiklarimi okudu. Ondan sonraki yaklasik iki yil kadar yardimdan çok tehdit, baski gördüm. Önce okuduklariyla gördüklerini

birlestirdi, “kizim seninki sadece bir tutku” diyordu o kadina olan “ilgim” için. Daha sonra Kibris’tan bir arkadasimla olan bir meseleyi hatirladi (o kizdan da hoslandiğimi çok sonralari idrak ettim!) ve benim kendime bile itiraf edemediğim seyi o benim suratima pat diye söyledi; “onunla evlendiği için, kocasini kiskandiğin için görüsmeyi kestin değil mi ?” dedi. Arkasindan da “Ne biçim insansin sen ! Sapik misin ! Benim senin gibi bir kizim yok. Lezbiyenler zavalli insanlardir, sokaklarda yatip kalkarlar, baskalarinin evlerini temizlerler. Onlarla birlikte yasamak istiyorsan, kapi orda !” diyerek evden kovmakla, evlatliktan atmakla, annemi birakip gitmekle tehdit etti. Bana “bak kizim, bu senin kafamda olan bir sey, değistirebilirsin” diyordu. Sonra da her aksam da yanina çağiriyor “değistin mi ? değismeye karar verdin mi? Artik bir erkek arkadas edinecek misin, makyaj yapacaksin misin ?” diye sorguluyordu. Ben ise değismeyeceğimi anlatmaya çalisiyordum ama yillarin verdiği sinik yapimdan dolayi bunu beceremiyordum. Kadinla olan sorunlarim da devam ediyordu. Çikmazda hissediyordum kendimi. Kafamda durmadan bu olayi durdurmak için çözümler ariyordum ama


bulamiyordum. Çalisiyordum ama kazandiğim para ile hiçbir sey yapamazdim. Babamdan da harçlik aliyordum. O güne kadar hiç babamla kavga edecek kadar bir olayim olmamisti. Söylediklerinin ne kadarini yapacağini, ne kadarinin blöf olduğunu kestiremiyordum. Artik uyku diye bir sey de kalmamisti bende. Geceleri kabuslardan, karabasanlardan uyanmaya çalisiyordum. Rüyalarimda durmadan ya birileri beni kovaliyor ve ben labirentte kayboluyordum ya da bir sey göğsümün üzerine oturuyordu ve ben nefes alamiyordum. Uyumak istemiyordum !Beyoğlu’nda dolasirken Kaos GL’yi buldum. Yasadiklarimi yazdim. Mektuplar bölümünde çikti. Bir posta kutusu kiraladim. Kadindan mektuplarim oraya geliyordu. Etrafimda yardim isteyebileceğim kimse yoktu. En yakin arkadaslarima lezbiyen olduğumu çok sonralari söyleyebildim. Düzenli olarak Kaos GL’yi okumaya çalisiyordum ama evde tutamiyordum. Babam her gün çantami karistiriyor, yeni “deliller”, “evrak-i metrukemi” ariyordu. Bulduğunda da “gel bakalim, neler yazmissin” diyerek bana ve anneme yüksek sesle okuyordu yazdiklarimi. Bir gün, posta kutusu kiraladiğimi öğrendi, annemi yanima gardiyan koyup, postaneye kutuyu kapattirmaya yolladi. Kapattirdim. Daha sonra bir arkadasim kendi adina bir kutu kiraladi ve ben onu kullandim. Disari çikmam, arkadaslarimla görüsmem yasaklanmisti. Uzun süre böyle devam etti. Ben lezbiyen olduğumu, “düzeleceğimi” söyleyip duruyordum. Kuzenlerim psikoloğa gitmemin iyi olacağini söylediler. Gittim. Sansliydim. “Ben bir kadina asiğim. Ben normal miyim ?”diye sordum. Psikolog kadin da normal olduğumu söyledi ve “keske escinsel iliskiler de heteroseksüel iliskilere örnek olabilecek yapida olsaydi” diye de ekledi. Tabii bu laftan bir sey anlamadim. Ben “normal” kelimesini duyunca rahatladim. Ailemin kabullenmediğini söyledim. Kadin bunun üzerinde çalisabileceğimizi söyledi. Birkaç hafta gidip geldim psikoloğa. Babamla anneme psikologun onlarla görüsmek istediğini

söyledim ama duymazliktan geldiler. Hiç ilgilenmediler. “Biz çocuğumuz için her seyi yaptik” diyebilmek için yollamislardi beni. Yavas yavas bu konu da daha az konusur oldu babam. Artik günlük sorgulamalar üç ayda bire inmisti. Arkadaslarima da açilmaya basladim. Zor oldu. Cesaretimi toplamam ve söylemem bana terler döktürdü. Ilk Lambda toplantima da gittim. Ama gerisini getiremedim. “Düzeldiğim” görüntüsünü pekistirmek için bir erkek arkadasimin çikma teklifini kabul ettim. Iki hafta sonra ona lezbiyen olduğumu söyledim. Ayni söyleme zorluğunu onda da yasadim, bir de buna “kullandim” suçluluğu eklendi. Beraber bunu da atlattik. En iyi arkadaslarimdan biri o simdi. 1998’e kadar araliklarla sorgulamalar devam etti, “ne zaman evleneceksin ? evlen artik ! Ben torun sevmek istiyorum” dönemi basladi. Cesaretimi toplayabilseydim, Lambda’ya gitmeyi düsünüyordum, ama ne ile karsilasacağimi bilmediğim için korkuyordum. 1998 yilinda birden her sey, bütün kavgalar, gürültüler, baskilar, planlar, projeler “durdu”. Ne olduğunu anlayamadik. Annem aniden vefat etti, onun saskinliğini ve çöküntüsünü yasiyorduk. En çok da babam yasiyordu. Birdenbire babamla karsi karsiya kaldik. Nasil davranacağimizi bilmiyorduk. Yüzyüze gelmemek için ikimiz de susuyor, birbirimizden kaçiyorduk. Babam “duymadim, görmedim, bilmiyorum” politikasi uygulamaya basladi. O zamandan beri arada “ne zaman evleneceksin ? Ben ölünce yalniz kalirsin, basinda biri olsun ! Gözüm açik gider” diyordu. Birisiyle evlenmeyi düsünmeye basladiğinda, ölüm korkusu geldiğinde bu laflari çok sik söylemeye basladi. Beni de boğmaya ! Ben de evlenmeyeceğimi haykirdim. Duruldu. Sermaye koydu, dükkanimi kurduk. Evlenmiyorum diye (bana bakacak ya !) yanima bir ortak (erkek !) koydu. Rahata erdi. Bugün: Hayatimin yönü biraz daha değisti. Gelismeler oldu; Lambda’ya daha sik gidiyorum, Amargi’nin heteroseksizm atölyesinde çalisiyorum. Gey, lezbiyen, biseksüel arkadaslarim var.

Sevgilim de var. Hatta kendi parami bile kendim kazaniyorum. Heteroseksüel arkadaslarima ve onlarin ailelerine açilmis durumdayim. Yine de tüm bunlar tüm baski, siddet ve tehditlerin bittiğini, toplumun her kesiminde açik, kabullenilmis ve mutlu olduğum anlamina gelmiyor ! Sadece bir nefes alma alani açildi bana o kadar ! Lambda’da veya Amargi’deki escinsel arkadaslardan, kitaplarda, dergilerde okuduklarimdan öğrendiklerimden nerede hata yaptiğimi anladim. Açilmak sadece ilk adim, ve her zaman tepkiyle karsilanacak ! Suçlamalarin, asağilamalarin, tehdit ve baskilarin karsisinda yilmadan durabilmem ve kendimi savunabilmek için escinselliğimi kabul ettikten ve escinsellik hakkinda bilgi sahibi olduktan, toplumun bana öğrettiği lezbiyenler “hastadir, sapiktir, kötüdür,vs. kliselerinin yarattiği suçluluk duygusunu ve hem toplumda hem de biz escinsellerin birbirimiz hakkinda cehaletten veya herkesi bir saymaktan kaynaklanan “görünüslerimiz, tavirlarimiz, karakterlerimize,vs.” dair önyargilarimi da kirdiktan sonra açilsaydim, bir “kapanma ve inkar” süreci yasamayacaktim. Zaman içinde bilgilerimi babamla paylasmaliydim, kendim anlatamasam da Kaos GL okumasini sağlamaliydim, onu benim de yeni kesfettiğim Lambda’ya, Amargi’ye götürüp, yeni arkadaslarimla tanistirmaliydim. Bir süre sonra belki sevgilimle bile tanistirabilecek bir duruma gelebilirdim. Hatalarimi öğrendim, ileride bir daha yapilmamak üzere koydum aklimin bir kösesine. Su anda babama karsi hala “kapaliyim”. Tekrar açilma denemesi yapip yapmayacağimi bilemiyorum. Geçmis beni hala ürkütüyor. Bunun için söz veremiyorum. Hala “mükemmel” bir “açilma tarifi” de bulabilmis değilim ama üzerinde çalisiyorum. J

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 21


kültür sanat

Avrupa Filmleri Festivali Zeynep Sezgi

Bu yil 9. Avrupa Filmleri festivali 3-28 ekim tarihleri arasinda 6 kentte gerçeklestirildi. Festival bu sene ilk kez Ankara, Bursa ve Izmir’in disinda Kayseri, Malatya ve Kars’ta da gösterimler gerçeklestirdi. Festivalde 21 Avrupa ülkesinden 80 kisa, 31 uzun metrajli film gösterildi. Avrupa filmlerinin yani sira Türk sinemasinin en iyi filmleri arasinda yer alan Yilmaz Güney’in Umut, Serif Gören’in Yol Zeki Ökten’in Sürü ve Nuri Bilge Ceylan’in Uzak filmleri de tekrar seyirciyle bulustu. Haneke’nin duygusal buzlanma üçlemesinin filmlerinden biri olan Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçasi gösterilen filmlerin en ilginçlerinden biriydi. Siddetin hayatimizda ne kadar siradanlasmaya basladiğini, artik pek çok siddet olayinin bizi eskisi kadar etkilemediğini bu sefer bağira çağira anlatmis Haneke.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 22

Avrupa filmleri Festivali’nde gösterilen bir diğer önemli film, Godard’in Serseri Asiklariydi.Sinemada yeni bir çağ açan Serseri Asiklar ayni zamanda sinema içerisinde sinemanin ironisini yapan ve sinemada yabancilasmayi serseri bir hüzün ve düz bir siddetle anlatan bir film. Yine Godard’in Alphaville’i de distopyanin (ters ütopya) ilk örneklerinden olmasi nedeniyle izleyiciyle bulusmasi önemli bir filmdi. Godard bu filmde gelecekte değil tam da yasanan zamanda var olan bir totaliter ülkeden bahseder. Bu ülkede bireylerin hiçbir önemi yoktur, düsünmek en büyük suçtur, asik olmaktan kimsenin haberi yoktur, kimse sanattan bahsedemez.

Godard’in Çinli Kizi Çin kültür devriminin Avrupa’da uygulanabilirliğini ve terörizmi kullanarak batida benzer bir ayaklanma baslatmayi konu alir.

Godard’in bu filmde neden bu kadar kan olduğunu soran bir gazeteciye cevabi “o kan değil, kirmizi” olmustur. 1967 yapimi olan bu film ayni zamanda Avrupa’daki 68 olaylarinin bir habercisi gibidir. Sinir Krizinin Esiğindeki Kadinlar Almodovar’in kült filmlerinden biri olarak Avrupa filmleri festivalinde gösterim sansi buldu. Almodovar bu filmde kadin-erkek iliskilerine, aska, ihanete ve cinselliğe kendi mizahi penceresinden bakmis. Polonya yapimi bir diğer film olan Uzak Isiklar sğinmacilarin yasadiklarini, umutlarinin Berlin sandiklari Polonya kenti Slubice’de yavas yavas uzak isiklara dönüsmesini konu aliyor. Özetle festival Ankara’ya bir sinema söleni yasatti. Çoğu gösterimin biletleri saatler öncesinden tükenmisti ve salonlar hiç bos kalmadi. Bizim açimizdan festivalin eksik yaniysa escinsellik konulu filmlere hiç yer verilmeyisiydi.Bir dahaki Avrupa Filmleri Festivali’nde escinsellik konulu filmleri birlikte seyrebilmek dileğiyle....


kültür sanat

“Cinsellik, iktidar iliskilerinde en izi sürüyemeyecek olan unsur değil, kendisine en büyük araçsallik bağislanmis olanidir: en çok sayida manevra için kullanislidir ve en çesitli stratejiler için bir destek noktasi yahut mihver islemi görmemeye yatkindir. (Foucoult, 1978, 85 the history of sexulaite)

Batinin Cinsel Kiyisi Tuba özkan

Avrupalilarin “öteki toplumlara bakis açisinda toplumsal cinsiyet ve cinselliğin rolü bir çok parçaya ayrilmis toplumsalin kurulusunda önemlidir. Irvin Cemil Schick toplum bilimin mekani henüz pratiğine etkin ve kurucu bir bileseni olarak yetiremediğini, mekansal birimlerin genellikle verili kabul edildiğini, seçimleri ve kuruluslari altindan yatan toplumsalsiyasal güçlerin sorgulanmadiğini belirtir. (S:5) Bu çalisma geçmiste ve simdi Avrupa Ortadoğu, Afrika yeni dünya gibi mekansal birimler olarak kavramsallastirilma üzerine isik tutmaya çalismistir. Yazara göre kitap toplumsal insaci(yapisalci) bir bakis açisindan yazilmistir. “dolayisiyla bir kisinin çevresiyle gündelik iliskisini, varoluslarini toplumsal pratiklere borçlu olan ortak anlamlayimsal yapilardan olusan karmasik bir yapi tarafindan doyalimlandiğini var saymakta ve bu yapini kurulusunda kullanilan araçlarin bir kismi çözülmeye konulmaktadir. Gerek kadim gerekese modern toplumlar kendilerine hikayeler anlatarak kendilerini bilir ve anlamlandirirlar. Bu toplumsal anlatimlarin temel yapi taslari mitlerdir. Özelde, mekansal mitler modern çağ Avrupa’sinda önemi git gide ardan bir rol oynamislardir. Mekansal mitlerin özü farkliliktir, ya da coğrafi olarak yapilatilirmis farklilik “Bura ile Ora arasinda varolduğu hayal edilen karsiliklar çevresinde dönüp duran inançlari somutlastilir. Cinsellik iste bu karsitliklari kodlamak için önemli bir araç ola gelmistir. Toplumsal cinsiyet ve özelikle cinsellik, toplumsal olarak kurulan mekanin temel niteliklerindendir. Kadinlarin ve de erkeklerin cinsellestirilmis imgeleri, avrupanin ötekine dair söylemlerinde, yerin anahtar belirticileri olarak dolayisiyla da imlik ve baskaliğinin belirleyicileri olarak kullanilmistir. Kimlik, baskalik, yer” adli birinci bölümde “yabanci yerler ve halklarin

cinsiyetlendirildiği ve cinsellestirildiği” kapsamli metin ve söylem çözümlemesi yapiliyor. “Ben” ve “öteki” kavramlarinin “bura” ve “ora” kavramlarina bağli olduğunu mekanin kendini insa etmedeki rolü ve bu sürecin “modern Avrupa’da gerçeklestirilmesine yarayan mekansal anlatilari” ele aliyor ve bunlarin kurulusunda emperyalizmin oynadiği rol vurgulaniyor. Cinselliklerin “biz” ve “onlar” arasina sinirlar çekebilmek için üretildiğini söylüyor. Schick’e göre, cinsellik mekanlari da ayirici, merkezi bir araçtir. Mekanin toplumsal insasi ile toplumdaki iktidar esitsizlikleri arasinda yakin bir iliski vardir.

Yazar “Toplumsal cinsiyetin ve cinselliğin naksedilmesi” baslikli ikinci bölümde ise coğrafi farkliliğin cinsiyetlendirildiği ve cinsellestirildiği örnekler üzerinde duruyor. Schick, milliyetçiliğin “beraberliğe” olduğu kadar “dislama”ya da dayanan bir ideoloji olduğunu ve bu bağlamda cinsel “anormallik” sinirini çekmek için neleri temel aldiğinin cinsel adap’in ulus ile öteki arasinda farklilik tahayyül etmeye yarayan bir araç olduğunu ileri sürüyor. Cinsel antropoloji ile pornografi arasindaki çizgiyi vurguladiği üçüncü bölümde, “öteki” halklarin cinsel

uygulamalarina yönelen açik saçik yazinda (örneğin seyahatname yazini) antropoloji kipini ele aliyor. “Cinsiyetlendirilmis coğrafya, cinsellestirilmis imparatorluk” baslikli dördüncü bölümde Avrupa’nin Avrupali olmayan toplumlarla temasinin değisimlerle dolu tarihini Yeni Dünya’dan Hindistan’a, Ortadoğu’dan kara Afrika’ya, Pasifik adalarindan Magrib’e kadar genis bir alanda inceliyor. Yazar yabanci her seyle cinsel iliskiye yönelebilen “öteki” imgesi, disi “öteki”nin bir tehdit olarak, erkek “öteki”nin tecavüzcü olarak temsil edilisine değiniyor: “…Amerika’nin -‘vahsiler’ diye adlandirilanlarca da olsa- meskun olduğu bilindiği için, bakireliğinden sözetmek bir mantik siçrayisi daha gerektirmistir ve bu siçrayis, büyük ölçüde, yerlileri doğanin bir parçasi, dolayisiyla da –kizginliğini bozmaya gelmis olan “uygar” Avrupalilarin aksinekitanin farazi bekaretinin ayrilmaz bir ögesi olarak görmek suretiyle gerçeklestirilmistir. Bu bağlamda, Yeni Dünya’ni yerli nüfusu-gerek erkekleri gerese kadinlari- baf, bozulmamis, yalin çocuksu olarak görülüyordu; bir takim siyasal zaruretler yerlilerin zalim, vahsi alçaklar, toprağin ve beyaz kadinlarin irzina geçenler olarak yeniden sekillendirilmesini gerektirdiğinde, bu lgilama çabucak bir yana birakildi.” (98) “Bati erotik yazininda harem kadinlari”ni incelediği son bölümde Schich, harem duvarlarinin ve peçenin seffaflastirilmasina dayanan Müslüman kadinlarin erotiklestirilmis betimlemelerinin, Batinin cinsel “her seyi yönetebilirliği”nin (panopticism), sark üzerinde iktidar kurmak, röntgencilik araciliğiyla sahip olma, soyarak boyun eğdirmek olduğunu söyler. Sonuç olarak yazar kitabinda temsil ile gerçekliğin arasindaki ayrimi göstererek Avrupa’nin benlik ve ötekilik duygusunun insasinda toplumsal cinsiyet ve cinselliğin oynadiği rol üzerinde durur.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 23


kültür sanat

Elif Safak’la Söylesi

Çok Cinsiyetli, Çok Kimlikli, Çok Sesli Olabilirdik,

Çoktan Aza Indirildik. Türkiye’de yayinlanan dört romaninizla taninan bir yazar olmanizin yaninda sizi gazetelerdeki ve dergilerdeki yazilarinizdan da takip edebiliyoruz. Yazilarinizda ve romanlarinizda, ‘ötekiyi’ ele alisiniz açisindan, bir çok yazarda gördüğümüz yeniden ötekilestirici disardan bakistan ayrilan, konusturup yasatarak yakinlastiran bir anlati sunuyorsunuz. Hem bu özelliğiniz hem de kadin çalismalarina olan yakinliğinizla karsilikli paylasimi önemsediğimiz bir insan olarak, bu söylesiyi gerçeklestirmekten mutluluk duyuyoruz. Bu tür etkilesimleri dergimize yansitabilmenin sevinci yaninda, on yillik bir süreçte bu konudaki eksikliklerimizi, biraz da Kaos GL olarak takip edilmiyor veya verdiğimiz önemin anlasilmiyor olmasina bağliyoruz. Sizin Kaos GL ve ya genel olarak Türkiye’deki escinsel olusumlarin yapip ettikleri konusundaki görüsleriniz nedir? Elif Safak: Öncelikle sunu söylemeliyim belki, ben KAOS GL’yi uzun zamandir takip ediyorum. Ve varliğini çok çok önemsiyorum. “Öteki’ benim icin entellektüel bir meraktan, “akademik arastirma sahasi”ndan ibaret değil. Ayni zamanda kendi kimliğimin, geçmisimin temellerinden. Benim son derece göcebe, kesintilerle örülü geçti mesela çocukluğum. Bir ülkeden bir ülkeye, bir kültürden bir baskasina keskin ani kopmalarla. Hiçbir zaman bir aile ortaminda büyümedim, kendimi öyle dar ama en nihayetinde sürekliliği olan, koruyucu bir yapinin sunduğu güven içinde bulmadim. Benim için kainat, Bektasi fikrasindaki o kaotik firtina gibi.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 24

Herkes telasla kaçisirken Bektasi oturur sakin bir kösede, kaosu seyreder. “Aman derler, “baba erenler, dünyanin alti üstüne gelmek üzere. Bu ne sukunet?” Bektasi cevaplar, “hele bir durun canlar, ne biliyorsunuz belki de alti üstünden yeğdir.” Biraz böyle bir sey benim için de. Kaosa değisime müthis açik bir yanim var, benim derdim kosmos ile, seylerin düzeni ile yani. Yurtdisinda “yabanci” olduğumu biliyordum. Okuduğum okullarda hep bir “milletler hiyerarsisi” vardi çocuklarin kafalarinda. Ben tek Türk’tüm ve milletler hiyerarsisinde çok altta bir yerlerdeydi Türklük. Mevcut kimlik kodlamalariyla ilgili ilk kopuslarimdan biri böyle basladi. Insan bir kimliğin içine doğuyor, din, millet, isim, cinsiyet. Onu alip partizanca savunmaya basliyoruz, baska türlü olabileceğini, olunabileceğini aklimiza getirmeden. Yurtdisindaki Türklerin kimliklerine daha siki siki sarildiklarini gördüm, milliyetçiler daha milliyetçi, dindarlar daha dindar, solcular daha kemik solcu... Ayni kati, kat’i evren. Bense hep su gibi olsun isterim kimlikler, akiskan ve değisken, durmasin bir kapta, geçislilikler olsun kimlikler arasinda. Ama benim için asil dönemeç Türkiye’ye gelip de kendimi hala bir sekilde yabanci, “disarikli” konumunda bulmamla oldu. Türkiye’de sosyal iliskiler, akraba iliskileri falan çok önemli. Siz birebir bunlarla yasamadiğinizi zannetseniz dahi, yasam evreninizin böyle böyle örülmüs olmasinin verdiği bir bilinç ve güven var. Ben Istanbul’a geldiğimde gördüm ki hiç böyle bir aile, akraba, sosyal iliskiler ile çevrili değilim, tamamen

yalniz ve göçlerle büyümüsüm, yasamisim. Istanbul’a da keza “disaridan” geldim ve anladim ki o “disarikli” olma hali, o yabancilik hissi hiç kapanmayacak. Türkiye’de egemen cinsel ideolojinin ve yerlesmis, kök salmis heteroseksist kaliplarin sorgulanmasi, tartismaya açilmasi son derece önemli, ama bir o kadar çetrefil görünüyor. Mesele, bize zorla yaptirilanlardan ziyade bizim içsellestirdiklerimiz. Bir kadin aynaya baktiğinda bedenini kabullenmekte zorlaniyorsa, bir erkek kendisinde gördüğü en ufak bir “kadinsilik” belirtisini bastirma boğma gereği duyuyorsa, yaramaz kiz çocuklara Erkek Fatma ismini takip, alkis tutarken, Kiz Alilerden utanç duyuyorsak.... Zor olan bunlari, bu sinmis kaliplari değistirmek. Bir insan, bir kurum sizi belli bir sekilde davranmaya zorlasa, en azindan belli bir bilinç ve tepki olusur sizde. Ama ya o zorlama içimizden, içsellestirdiklerimizden geliyorsa? Kadinlik da, erkeklik de “doğal” değil, alabildiğine “kültürel kodlamalar”. Zor olan bu basit ayirimi gösterebilmek insanlara. Ben doğrusu doğustan çok yönlü sevme ve sevilme yeteneğiyle dünyaya gelip zaman içinde törpülene törpülene, öğretilere maruz kala kala bu yeteneğimizi kaybettiğimize inaniyorum. Çok cinsiyetli, çok kimlikli, çok sesli olabilirdik, çoktan aza indirildik.

Internette adasanat.com dan ulastiğimiz Filiz Aygündüz’ün sizinle yaptiği röportajda “Aile ortaminin, kendi arkadas çevremizle, türdeslerimizle birlikte yasadiğimiz hayatlarin hep daha temiz, daha nezih


daha steril olduğunu steril olani da daha iyi bir sey saniyoruz. Bütün derdim sterilin o kadar iyi olmadiğini göstermek.” Demissiniz. Bahsettiğiniz ‘steril’ olani, olmasi gereken onaylanan ve olumlanan ‘norm’ olanla bağlantilandirabilir miyiz? Bu ayni zamanda ‘ötekilerin’ dislanmasinin zeminini hazirlayan bir sterillesme mi?

Elbette. Sterillesme ile türdeslesme ayni sürecin parçalari, bunun kaçinilmaz sonucu da “öteki”ne kapilari kapatmak. 11 Eylül sonrasinda Bati’da ve Doğu’da kimlikler üzerine yazdiği bir yazida Richard Sennett Amerikan toplumunda giderek palazlanan bir “kendine benzemeyenden kaçis” eğilimi olduğundan söz etti. Güvenli, steril hayatlar sürebilmek için pek çok insan, baska dinlerden, baska siniflardan, baska kültürlerden gelenlerle değil, tipatip kendilerine benzeyenlerle yasamak istiyor. Bu niyetle mesela kaotik, kozmopolit sehirlerden uzaklasarak, sakin ve nezih küçük kasabalar olusturuyorlar koloniler halinde. Nereye baksam aynadaki suretimi görmeliyim, aynen bana benzeyenlerle çevrili olmaliyim ki güvende hissedeyim kendimi. Iste bu steril yasam. Kendine benzemeyene dokunmak durumunda kalmamak, değil dokunmak, onu görmek durumunda dahi kalmadan sürdürebilmek hayati. Keza Terry Eagleton su meshur “medeniyetler çatismasi” tezine çok çarpici bir cevap verdi. Evet dedi, gerçekten bir çatisma var bugün dünyada, ama bu sanildiği gibi Doğu ile Bati ya da Hiristiyanlik ile Islam arasinda değil. Esas çatisma toplumlar arasinda değil toplumlar içinde bir o kadar. Zira temel mesele “yabancidan kaçanlar, kaçinanlar” ile “yabanciya kapilari açik olanlar” arasinda. Istanbul, New York gibi sehirlere bu yüzden hayranlik besliyorum, steriliteyi hiç ummadiğiniz biçimlerde kirip parçaladiklari için, bizi bizden olmayanla yanyana getirebildikleri için. Ne kadar açik yasam evrenim, benim gibi olmayanla komsu, arkadas, dost olmaya? Bence temel soru bu bugün. Ve iste böyle bir sorudan yola çikinca müthis bir ikiyüzlülük var Türk toplumunda. Ekranda görüp de alkisladiği travesti, transeksüel ya da escinsel, kendi oğlu(evet erkekler

üzerinde daha görünür ve vurgulu oluyor ama kadin görünmezliğini yinelememek adina, ‘çocuğu’ desek mi, yersiz bir müdahale olarak görmezsen☺) olsa öldürmeye kalkar. Ama uzakta, uzağinda olduğu müddetçe sorun yok. Yeter ki yasam evreninde olmasin.

Melih Bayram Dede’nin dergibi.com için sizinle yaptiği röportajda, “Eninde sonunda o olmadiğin seyden hiç mi hiç uzak olmadiğini görmek ve gösterebilmek için”, ‘olmadiğiniz seyi’ anlattiğinizi belirtmissiniz. Biz de ‘escinsel olmayanlara’ olmadiklari seyden aslinda hiç de uzak olmadiklariini

kültür sanat anlatmaya çalisiyoruz. Örneğin 23-24 mayis’ta Kaos GL olarak düzenlediğimiz sempozyumla çabalarimizin geri bildirimini aldiğimizi düsünüyoruz, siz de bir yazar olarak diğer yazarlardan ve okurlarinizdan anlatmak istediğinize ulastiğiniza dair geri bildirimler aliyor musunuz?

“Olmadiğim kisi” ile kurabildiğim bağ benim için edebiyatin, sanatin temel eksenlerinden birini teskil ediyor. Aslinda bu soru her romanimda çikti karsima. Pinhan’i yazdiktan sonra bilhassa çesitli islami kesimlerden “kimlerdensin” sorusunu çok duydum çünkü tasavvuf üzerine yazdim, öyleyse aidiyet haritasinda illa ki bir yerlere

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 25


kültür sanat demir atmis olmaliyim. Keza Sehrin Aynalari’ndan sonra Musevi olup olmadiğimi soranlar oldu çok. Ailemde Musevilik varsa anlasilacak Yahudilik tarihine gösterdiğim ilgi, Sefaradlar üzerine yazmam. Mahrem’de keza, eğer asiri sisman olsam anlasilacak romandaki karakter ile bağim, beden üzerine yazdiklarim. Bu böyle devam ediyor. Küçük küçük daracik daracik adalar kurmusuz. Aldiğim görüslere gelince inanilmaz bir çesitlilik var bu konuda. Ben Pinhan hakkindaki en derin yorumlari muhafazakar aile ortamlari içinde yetismis Müslüman genç kadinlardan aldim. Ayni kesimin erkekleri icin böyle umutlu konusamiyorum ama Türkiye’de basörtülü genç kizlar arasinda müthis okuyan sorgulayan bir kesim var. Hani ilk bakista hiç ortak noktam yok gibi bu insanla, ama edebiyat bağ oluyor aramizda, akmaya dönüsmeye açik insanla yolunuz kesisiveriyor sanat araciliğiyla. Fakat tabi önyargilar da çok fazla. Bilhassa escinsellik konusunda. Türkiye bu konuda son derece önyargili ve korkak bir toplum. Türk edebiyatinin ilk “Öteki”si efemine Bihruz tiplemesidir mesela. Asiri-Batililasma beraberinde efemineliği getirir bir tehlike olarak. Osmanli son dönem, Cumhuriyet ilk dönem romancilarina baktiğinizda inanilmaz ayrintilar serpistirmisler bu anlamda. Asiri-Batililasmis “öteki”ler kenarlari dantelli mendil kullanirlar mesela Ömer Seyfettin’de. Milli suurunu yitiren erkek ayni zamanda erkekliğini de yitirir. Yani cinsel ideoloji çok güçlü bir kaynak, ayni zamanda milliyetçi ideolojilerle de kolaylikla kesisiveren.

Okuyucularinizdan aldiğiniz tepkilere bir iki örmekle kisaca değinebilir misiniz? Örneğin, muhafazakar aile ortaminda yetismis genç kadinlarin yorumlarindan ve ne tip önyargilarla karsilastiğinizdan bahsedebilir misiniz?

Öncelikle sunu söylemeliyim galiba,

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 26

Türk solunun din ve dindarlar konusundaki ilgisiz bilgisiz tutumunun bedelinin çok ağir olduğunu düsünüyorum. Muhafazakar kesim kendi içinde yekpare bir blok olusturmuyor. Aksine içinde pek çok çeliski, farkli damarlar var. Ben bu kesim içinde bilhassa genç basörtülü kadinlarda muazzam bir potansiyel olduğunu gördüm gözlemledim. Ankara-Istanbul-Izmir üçgeninin disina çikabilsin istiyorum yazilarim, farkli üniversitelerde yapilarda konusmalar verdim, zaman zaman Zaman gazetesine yorum yazilari yaziyorum, sürekli okurlardan mesajlar mektuplar aliyorum, Istanbul’daki pek çok sol entelektüel gibi kendimi kendim gibi düsünmeyen insanlarin evrenine kapatmadim. Ben Fatih üniversitesine konusmaya gittiğimde onlarin davetini kabul ettiğimde en çok beraber çalistiğim akademisyenlerden hayret ve tepki dolu tavirlar aldim, Niye gidiyorsun oraya? Sanki orasi bir ucra, bir ote mekan, Oraya ayak basilmaz. Oysa cok ironik bugun muhafazakar kesime atfettigimiz degerlerin o ladar cogunu sol kesimin erkekleri, heteroseksuelleri de aynen ayni sekilde paylasiyor ki. lafa gelince daglar kadar fark var arada, mesele cinsellige bedebe tabulara gelince sol ile sag kesimin aydinlari arasinda sandigimiz, sanmak istedigimiz kadar fark yok. Sadece Pinhan ozelinde degil, tum romanlarim yazilarim ile ilgili degisik tepkiler aliyorum. Ozellikle dedigim gibi daha genc basortulu kadinlar muazzam dinamik bir kesim, cok okuyor ve sorguluyorlar. Aldigim en ilginc tepkilerden birisi gene boyle basortulu bir universite ogrencisinden geldi. Cok sevmisti Pinhan'i, cok ozldeslestirmisti kendiyle ve ustelik tasavvuf ucre bir yolculuk yapmisti romani okurken, bunlari yazmisti bana, sonra birden ucuncu sayfada en yakin arkadasindan bahsediyor, o da ortulu bir kiz, her konuda hemfikirler hayatta, bir istisnayla: Pinhan! arkadasi okuyor ve zindiklik olarak addediyor romani. Bana yazan okur cok sarsilmisti, hangisinin hakli oldugunu anlamaya calisiyordu. ama ben de bu yuzden seviyorum edebiyati, yoruma acik olmasi, kapilarini kapatmamasi guzel, her okur kendi Pinhan'inin yaratiyor,

ama uzucu olan sonra o yorumu alip mutlaklastiriyor, itirazim o mutlakciliga. sadece sol mecralarda değil, Zaman gazetesinde de yazmam, sol entelijensiyanin ihmal ettiği konularla uğrasmam, ve tasavvufa olan ilgim beni Izmir-Ankara-Istanbul klasik üçgeninin disinda okurlarla da bulusturuyor. Bunlar arasinda önemli bir kismi da Türkiye’nin çesitli yerlerinde yasayan escinseller, uyumsuzlar, sakli kimlikler... aslinda o mektuplari ben "yazar" ile değil "roman" ile söylesme olarak algiliyorum. Roman bitmis okunmus ama iste henüz bitmemis okurun içinde, bir söylesme ihtiyaci cevapsiz kalan sorular için, ya da sirf birine söyleyebilmek utanmadan, utandirilmadan söyleyebilmek escinselliğini,... ailesine itiraf etmediği escinselliğini sevdiği romanin yazarina itiraf edebiliyor insan...aldiğim emaillerde, mektuplarda, imza günlerinde, panellerden konusmalardan sonra benimle konusanlarda hep bu ihtiyaci gözlemliyorum, bilhassa escinsel okurlar zaten o kadar az mecra bulabiliyorlar ki seslerini duyuracak.

Aslinda yazarliğinizla akademik kariyerinizi ayristirmak doğru değil belki de, ama bir akademisyen olarak çalismalariniza da ayrica değinmek isteriz. Bildiğimiz kadariyla su anda NewYork’ta yasiyorsunuz. Çalistiğiniz üniversiteden, verdiğiniz derslerden, çalismalarinizdan bahseder misiniz?

Yaklasik bir senedir Amerika’da bulunuyorum. Burada bu sene “kadin ve edebiyat” dersi veriyorum. Önümüzdeki dönem de “Ortadoğu’da Marjinal Cinsellik” dersi vereceğim. Bu da bir ilk olacak, pek arastirilan bir konu değil. Geçen sene edebi okumalar ve akademik konusmalar için Amerika’nin farkli yerlerini görme firsatim oldu. Benim açimdan düsündürücü olan su. Bir tarafta müthis zengin, dinamik bir akademik birikim var Bati’da. Bir tarafta da Doğu ile, Islam ile, Ortadoğu ile ilgili çalismalar. Diyelim ki postyapisalcilik konusabiliyorsunuz biriyle, ya da Zizek konferansina katiliyorsunuz, fakat bu sahadaki insanlarin diğer alanla en ufak bir ilgileri yok. Yani Zizek okuyan çalisan, bu tarafi bilmiyor. Keza, bu sahalari çalisanlar da Bati literatürünü,


felsefesini takip etmiyor. Bu iki literatürün böyle ayri ayri durmasi, birbirini beslemesi düsündürücü. Çağdas Bati Felsefesindeki tartismalar ile Ortadoğu Çalismalarini harmanlayan çalismalar yapilmasini çok önemli buluyorum. Bilgiyi bir kesimden bir baska kesime akitmak. Bilginin ve kültürün ve dilin akiskanliğina inaniyorum. Sadece akademide degil, edebiyatta da. Mesela mikrotarihclik. Bati’da kadin tarihçiliği, post-colonial tarihçilik, azinlik tarihçiliği, sözlü tarihçilik çalismalari müthis atilimlar yapti son 20 sene içinde ve akademinin pek çok verili kalibini sarsmayi basardilar. Biz kendi geçmisimizi hiç farkli farkli öznelerin gözünden okumaya çalismadik. “Siradan” olani küçümsedik, önemsemedik. Bizde siddetle ihtiyaç var bence mikrotarihclik çalismalarina. Mesela Osmanli nasildi bir Ermeni hamalin gözünden bakinca 17 yüzyilda, ya da bir cariye açisindan filanca pasanin hareminde, ya da Galata’daki bir Rum fahise nasil yasadi ayni yüzyili... Böyle böyle küçük sorularla yola çikinca anliyor insan “gerçeklik” denilen seyin ne denli karisik olduğunu ve attiğimiz her adimin, bir baskasinin hayatini etkilediğini ve belki de, biz bilsek de bilmesek de, onun ezilmesinde rol oynadiğini. Yapmaya çalistiğim seylerden biri bu, “gerçekliği parçalamak’ bir anlamda, hem akademide hem edebiyatta bu ‘parçali okuma’yi önemsiyorum. Öte yandan, Türkiye’de akademi, sanat ile ilgileneni, sanatçiyi süpheyle karsiliyor. Yazar iseniz, edebiyatçi iseniz, evinizde oturup yazmaniz lazim, akademide ne isiniz var? Böyle bir kalip var maalesef. Bu konuda Iran diasporasi çok ilginç bir dönüsüm yasadi. Iranli entellektüeller kültürün bir bütün olduğunu sürgünde yasaya yasaya idrak ettiler. Iranli akademisyenlerin yazdiklarini okurken simdi bakiyorum, bir siyaset bilimci ayni zamanda sinemadan da haberdar, ya da sinemaci siyaset biliminden. Bizde ise maalesef yalitma eğilimi hakim. Kültürün bir bütün olduğunu görmekten çok uzağiz.

Türkiye’de az sayida da olsa,

üniversitelerin yüksek lisans programi içeren Kadin Çalismalari Merkezleri var ve akademik yaklasimlarin yönünü özellikle bu alanlarda yapilan çalismalar belirliyor. Ancak akademinin gündelik yasama nüfuz etmekteki rolünü sorgulanabilir görüyoruz. Sizin bu konudaki görüslerinizi alabilir miyiz? O dönem, ODTÜ’de Kadin Çalismalari bölümü yeni açildiğinda ben de ilk öğrencilerindendim. Zamanla baska baska üniversitelerde de açilan bölümleri uzaktan takip etmeye çalistim. Yapilarin kendine dair sorunlari vardi, hala da öyle ama gene de desteklemek gerektiğine inaniyor ve çok önemsiyorum bu tür bölümlerin açilmasini. Zira her seyden önce “cinselliğin” de çalisilabileceğini kabullenmesi gerekiyor geleneksel akademinin ve geleneksel akademisyenlerin. Bu tür konular küçümseniyor, “bilim” addedilmiyor. Adeta “bilim” bir yüce dağ, Weber’den söz edince saygin, escinsellikten söz edince marjinal oluyorsunuz. Bu kaliplari sonuna kadar zorlamak lazim. ODTÜ’de Kadin Çalismalari açildiğinda bilhassa erkek akademisyenler hemen isim takmislardi, “Gari Giprasmalari Bölümü”. Demek Gari Giprasmalari Bölümünde mastir yapiyorsunuz, ne kadar basit ve hafif, kayda değmez. Kimse bilim felsefesinden bahsedince gülmüyor ama cinsellikten söz edince, ataerkillikten söz edince bir alaya vurma ihtiyaci. Sakanin altinda gene ayni vurgu, gene ayni küçümseme ihtiyaci. Açikçasi böylesi “zoraki gülme” hallerini, bastirilmis travmalarin ve komplekslerin gayri ihtiyari disavurumu olarak okuyorum.

Yurt disindaki bir çok üniversitede ‘Gey Lezbiyen Çalismalari’ spesifik olarak tanimlanan bir alan ve bu konuda dersler mevcut. Henüz Türkiye’de böyle tanimlanmis bir alan olmamasina karsin, escinsellik üzerine yapilan çalismalar da bir artis görülüyor. Bu yil içerisinde, Istanbul’da Bilgi Ünivesritesi’nde akademisyenler ile birlikte Lambda’nin organize ettiği ve Ankara’da Kaos GL’nin düzenlediği sempozyumda da bunu açikça görebildik. Akademinin bu ilgisinin, toplumsal gerçekleri gün yüzüne çikarmak ve tartisilmasini sağlamaktaki olumlu rolünün yaninda, bir rant araci

kültür sanat haline gelmeye baslamasi ve escinselliğin popülerlestirilmesini doğuran bir yönü olduğu konusunda ne düsünüyorsunuz? Akademi epi topu bir ada, akademisyenler de bir adada yasadiklarini unutmakta hayli maharetli insanlar. Beni düsündüren, kaygilandiran escinsellik ile ilgilenmeye baslamasi değil akademinin. Tam tersine bunu olumlu buluyorum çokça, isin içinde rant olsa dahi gene de cok önemli bir adim. Fakat tehlike surada. Akademi bir ada olduğu için ve bilgiden iktidar damittiği için ve de hiyerarsilere, alt-üst dağilimina aliski olduğu için, bunu da bir iktidar iliskisine çevirmekte gecikmeyecektir. Bu konunun da basinda olmak isteyen insanlar çikacak. Kendilerini bir takim kesimlerin sözcüsü zanneden, liderliğe soyunan, yönetmek yönlendirmek isteyen. Eger Gey ve Lezbiyen ve Biseksüel ve Transseksüel olusumlar, mevcut oligarsik yapilardan farkli olacaksa iste bu iktidar dağilimlarina dikkat etmemiz lazim. Ne de olsa en nihayetinde, Brecht’in dediği gibi, ihtiyacimiz olan sey kahramanlar değil, kahramanlara ihtiyaci olmayan bir toplum.

Tespitinizde ne kadar hakli olduğunuzu su dönemde görmeye basladik aslinda, kendini ‘öncü’ ilan edenler bunun ilk örneklerini veriyor simdiden... Bizler de elimizden geldiğince, yaratilmaya çalisilan bu bilgi iktidarina yönelik elestirel tutumlar gelistirmeye çalisiyoruz. Sorularimiza gösterdiğiniz sabirla, paylastiğiniz değerli görüsleriniz için çok tesekkür ederiz.

Çok tesekkür ediyorum bu dolu dolu söylesi için....

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 27


kültür sanat

Dünyanin Sonundaki Ev, Çeviri: Püren Özgören Can Yayinlari, 1. Basim 2003

Dünyanin Sonunda Bir Ev Var Mi? Evren Asik “Dünyanin Sonundaki Ev, escinsel ask, ergenlikle hayatiniza giren yabancilasma ve tasradan büyük kente uzanan yasamlarin yoğun iliskiler içerisinde giderek birbirinden çok uzak yerlere savruluvermesi üzerine, sizden "itiraf" dilenen bir modern zaman hikayesi… Belki de son zamanlarin en etkileyici ask, psikoloji ve kent romani!” 1999 yilinda “Saatler” (Hours) adli son romaniyla dünyanin en prestijli edebiyat ödülleri olan Pen/ Faulkner ve Pulitzer’in sahibi olan Michael Cunnigham’in üçüncü romani Dünyanin Sonundaki Ev (Home at the end of the world), Ağustos ayinin son günlerinde, Akdeniz’in yesil-mavi sularina bakip uzak köselere savrulan tanidik yasamlari düsünürken geçti elime. Kitabin kapağindaki resimde, deniz kiyisinda oturmus, yüzlerini yesil-mavi dalgalara vermis iki genç erkek ve bir kadin vardi: Boby, Jonathan ve Clare.… Çiplakliklari ve gerçeklikleriyle, romanin hem çekici hem de ürkütücü olmayi basarabilen üç yalniz karakteriydi onlar. Iste tam da benim gibi yüzleri ufka dönük olasi bir hayati düsünüyorlardi.

Dünyanin Sonundaki Ev, iki gençlik arkadasinin, Boby ve Jonathan’in merkezinde, yasamin özgürlük talepleriyle yerinden oynadiği, rock’n’roll, LSD ve “marihuana”nin yepyeni, bilenmez bir geleceği isaret ettiği 60’li yillarda baslayarak 80’li yillara uzaniyor. Sorunlu ailelerinden kaçarak birbirlerine siğinan iki delikanlinin bilinç disi bir kesifle ulastiği adi konmamis bir escinsellik, baslangiçta bir gençlik hezeyani olarak belirse de romanin ana yörüngesini olusturuyor. Jethro Tull plaklari, sarilan sigaralar ve iki genç erkek arasindaki tedirgin dokunuslar, onlara belirsiz bir geleceği, hoyratça geçirilecek zamanlari isaret ediyor. Sikici bir Amerikan kasabasinda, Cleveland’da baslayan bu hikaye, baska bir hayat arayisinda olan iki genç erkekle birlikte New York’a uzaniyor. Clare’in de içinde yer alacaği üçlü bir hayatin, imkansiz hayallerin pesine düsüyor. “Cleveland kendini daha iri parçalar halinde sunardi. Oysa New York’ta her sey sürüp giden bir patlamaydi; kent durmaksizin patliyor ve minik parçalara ayriliyordu.” Iste roman tam da bu noktada ideal bir gelecek umuduyla tasrayi terk ederek büyük kente siğinan hayatlarin izini sürüyor. Büyük kentlerin en gizli vaatleri olan yalnizliği,

Pazartesi Dergisi Yeniden Aramizda

yoğun iliski görünümü veren iliskisizliği, kirilgan ruh hallerini yüzümüze çarpiyor. Terkedip gitmenin, nefes alamayip geri dönmelerin, adi konmamis asklarin haritasini çikariyor. Ünlü yönetmen Michel Mayer tarafindan Sissy Spacek ve Colin Farrel'in oyunculuklariyla filmi de tamamlanan Dünyanin Sonundaki Ev, hayallerimizdeki hayat özleminin bizi nerelere savurarak nelerle yüzlestirebiliceğinin, belki de en net kaniti. Yalnizliğin, terk edislerin ve AIDS’in kol gezdiği bir dünyada, “küçük, tertemiz bir suda duran üç çiplak erkekten biri olma”nin bile ne büyük göğe ağis olduğunun simgesi. Son sözde Dünyanin Sonundaki Ev, escinsel ask, ergenlikle hayatiniza giren yabancilasma ve tasradan büyük kente uzanan yasamlarin yoğun iliskiler içerisinde birbirinden çok uzak yerlere savruluvermesi üzerine, sizden "itiraf" dilenen bir modern zaman hikayesi. James Joyce, Virginia Woolf ve William Faulkner gibi ustalarin tekniklerini animsatan “bilinç akisi” kurgusu ve Püren Özgören’in özenli çevirisiyle, belki de son yillarin en etkileyici ask, psikoloji ve kent romani. Gerçek edebiyat tutkunlari disinda bu kitabin anlattiklarina tek yaklasabilenler, escinsel aski ya da kaçinilmaz olarak escinsel umutsuzluğu kesfetmisler olacaktir.

Pazartesi’ni yeniden çikariyor olmanin heyecani, matbaaya yetistirmenin yorgunluğuyla merhaba Pazartesi Dergisi yayin hayatina basladiği 1995 yilindan itibaren Türkiye’de kadin haberciliği ve medyada varolusuyla birçok ilki gerçeklestirebilmis bir dergi. Özellikle ilk çiktiği zamanlarda kadina yönelik siddetin, eviçi emeğin, tacizin tecavüzün, kadin cinselliğinin görünür hale gelmesinde büyük katkisi olduğunu düsünüyorum. feminist bakis açisiyla yaptiği haberciliğin yaninda feminist politika üretmenin ve kadin kurtulus hareketinin de her zaman bir bileseni olmayi basarmis bir dergi Pazartesi. Yazi yazmaya Pazartesi’de baslamis bir kadin olarak buradan yetisen kadin sayisinin da az olmadiğini söylemeden geçemeyeceğim. Hemen her konuda büyük basinin kimi zaman görüs alma, kimi zaman danisma yeri, bazen okurlarimizin ve bizi arayan kadinlarin danisma ve gerekli yerlere yönlendirilme yeri, savas karsiti platformlardan, f tipi karsiti platformlara her yerde feminist politikanin muhalefetin disinda olmadiğini söyleyebilen önemli bir mevzi idi Pazartesi. Alti yil süren yayin hayatina mali kriz sebebiyle son verdiğimiz andan bugüne bir buçuk yili askin bir süre geçti. Bu süre zarfinda biz de okurlarimiz da bizi seven de sevmeyen de eksikliğini hissetti Pazartesi’nin. Bizim için sözümüzü söyleyebileceğimiz önemli bir araç, büyük basin için basliğa çikaracaklari sözleri söyleme cesareti olan feminist cadilarin dergisi, okurlarimiz için yalniz olmadiklarinin kaniti yoktu çünkü artik. Ama dergiyi yeniden çikaran kolektifin içindeki en küçüğümüz Haziran’in deyimiyle “efsane geri dönüyor.” Okurlaimiza, yol arkadaslarimiza, escinsellere, kadinlara, erkeklere hepinize tekrar MERHABA.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 28


gündem

Kaos GL’den Haberler Danisma Saati: Hukuk, Psikiyatri, Sosyal Hizmet, Psikoloji, Cinsel Danismanlik... alanlarinda uzman kisilere Kaos Kültür Merkezi’nde sorularinizi doğrudan yöneltebilirsiniz... Kaos GL grubu olarak on senedir gey ve lezbiyenlerin soru ve sorunlarini beraber cevaplamaya ve çözmeye çalistik. Süreç içinde sorular ve sorunlar çesitlenmekle beraber bizim bu sorunlara yaklasimimiz ve çözüm arayislarimiz da bu süreçle beraber gelisti. On sene içinde hayatin her alana dair söz üretmeye çalistik. Uzmanlarin cevapladiği sorularinizi ve cevaplari daha sonraki asamada web sitemizde yayinlamayi ve brosür olarak basmayi planliyoruz. Sorularinizi; dergi@kaosgl.com adresine de iletebilirsiniz.Her hafta Sali günü saat 18:00–19:30 arasi Kaos Kültür Merkezi’ne gelip doğrudan ilgili uzmana da sorabilirsiniz Kadin Bulusmasi Kaos Kültür Merkezi’nde daha önceden pazar günleri yapilan kadin sohbetlerini, daha kapsamli olarak cumartesi günleri gerçeklestirmeyi planladik. Kadinlar olarak birbirimizi

Dünya AIDS Günü

1 Aralik Dünya Aids Günü kapsaminda yapilan, Aids’le Savasim Derneği’nin düzenlediği 6. Türkiye Aids Kongresi 1 ile 4 Aralik tarihleri arasinda Istanbul’da gerçeklestirilecektir. “Birlikte Çalisalim” üst basliği ile organize edilen kongreye sivil toplum katilimcilari, akademisyenler, “escinsel örgütler” katilacaklar. Kaos GL, Lambdaistanbul, Anadolu Ayilari katilimcilarin yer aldiği “Escinsel Yasam ve Korunma Yollari” baslikli oturuma Kaos GL’den Umut Güner katilacak.

daha yakindan tanimak, fikirlerimizi paylasip tartisabilmek, hem kendilerine hem birbirlerine sirtini dönmüs kadinlarin yüz yüze gelerek seslerini duyurabileceği söylesilerde bulusmak istiyoruz. Kuracağimiz yeni birlikteliklerle sorunlarimizi ortaya döküp çözüme yönelik adimlarimizi ortaklastirmayi umuyoruz. Sözü hep geride kalan, yok sayilan kadinlar değil, yasamin her alaninda sözünü üreten, kendine güvenen bireyler olmak için bu bulusmalara ihtiyacimiz olduğunu düsünüyoruz. Daha önceki pratiklerimizden de tecrübe ederek, bu bulusmalarda birbirimize yakinlasmamizi sağlayacak performanslar hazirlayacağiz. Drama tekniği kullanarak yapacağimiz bu çalismalarin, bulusmalarimiza canlilik katacağina ve süreklilik getireceğine inaniyoruz. Bulusmalarin devamini ise, sizden gelecek yeni fikirler ve önerilerle hep birlikte planlamayi diliyoruz. Ayin 1. ve 3. cumartesileri 14:0017:00 saatleri arasinda bulusmak üzere, hepinizi Kaos Kültür Merkezi’ne bekliyoruz. Kaos GL Akademi Seminerleri Kaos GL olarak on yildir dergi, son dört yildir da kültür merkezi üzerinden Türkiye’de gündemde olan ve/ya disiplinler arasinda geçen konulari kendi gündemimize uyarlayarak tartisa geldik. Bunlari kendi pratiğine tasiyarak gey lezbiyen kurtulus mücadelesine yön vermeye çalistik. “Lezbiyen ve Geylerin Sorunlari ve Toplumsal Baris Için Çözüm Arayislari” Sempozyumunda kamuoyunun önünde akademisyenlerle bu konulari yeniden tartismaya açtik. Sempozyum sürecinde üniversite çevresiyle kurduğumuz iletisimin Kaos GL akademi komisyonu üzerinden etkilesime evrileceğini öngörüyoruz. Kaos GL akademi komisyonu olarak bu çerçevede tartismalarin sistemli bir hale getirilmesi için ilgili

“Görünmez Sehirlerin Disinda” Sempozyumu

22-29 Kasim tarihleri arasinda Italya’nin Palermo Kenti’nde düzenlenecektir. Sempozyum Avrupa Birliği’ne giris süreci göz önünde bulundurularak, escinselliğin özellikle sorunlu olduğu bazi Akdeniz ülkelerinin katilimciliğiyla gerçeklesecektir. Sempozyum basliği oldukça ilgi çekici: “Out of The Invisible Cities” (Görünmez Sehirlerin Disinda). Basliktan da anlasilacaği gibi sempozyum, Avrupa Birliği Gençlik Konseyi’nin birçok üçüncü dünya ülkelerinde baska değisik sorun teskil eden konularda da düzenlediği sempozyumlardan birisi olarak nitelendirilebilir: “3. Dünya Ülkeleri’nde Cinsel Yönelim Ayrimciliklarinin Desifre Edilmesi ve Bunlara Karsi Mücadele Yöntemlerinin Arastirilmasi.” Sempozyumda Misir, Tunus, Israil, Türkiye, Italya, Ispanya gibi Akdeniz ülkeleriyle beraber, bazi bati Avrupa Ülkeleri’nden de Insan Haklari Aktivistleri ve LGBT kurulusu çalisanlari katilimci olarak bulunacaklar. Kaos GL’den Onur Erol katilacaktir. uzmanlarla cinsel politika, kadin hareketi tarihi, militarizm, yabancilasma, küresellesme, sodomiden queer teoriye her alandan konularda Akademi Seminerleri düzenliyoruz. “Cinsellik nedir? Erkek Mitleri, Kadin Mitleri.”, Verda Tüzer; “Sodomiden Homoseksüelliğe, Oradan Gey ve Lezbiyen Kimliğine”, Murat Cömert; “Toplumsal Cinsiyet”, Aksu Bora; “Queer Teori”, Özgür Özakin, Ekim ayi seminer programini sundular.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 29


gündem

Escinsellik Öldü mü? Cihan Hüroğlu

27 Eylül Cumartesi günü cinsel özgünlüğümüzün farkina vardiğimiz andan beri hatta daha öncesinden itibaren karsimiza çikan siddet türlerinin en gerçek olanini, benliğimizi, farkliliğimizi yok etmeye yönelik cinayetler üzerine konustuk. Lütfi Kirdar Kongre Merkezi’nin 3000 kisilik Anadolu Oditoryumunda cumartesi günü konusmacilar dahil yaklasik 50 kisi bir araya geldi. Katilimin azliği sadece bu oturumun genis kapsamli gerçeklestirilen Avrupa Adli Bilimler Akademisi Kongresinin yorucu temposunda son oturum olarak yerlestirildiği için değil, ayni zamanda korkarim konunun hala yeterince ciddiye alinmadiği içindi. Daha sonra Hürriyet Milliyet Sabah ve Beyoğlu gazetelerinde de yer alan haberi bir de kendi gözümden iletmek istedim. Escinsel Cinayetleri (*) baslikli oturuma 35 yasindan sonra yakin bir escinsel arkadasinin ağir bir saldiriya maruz kalmasinin ardindan kriminoloji okumaya karar veren Kanadali Douglas Janoff’un Kanada’da yasanmis escinsel cinayetleri ile ilgili verdiği “ilginç” istatistiklerle basladik. Bu konuda Kanada’da yapilmis ayrintili incelemeler belgesel görüntüleriyle önümüze getirildi. Oturumdan yaklasik bir hafta öncesinden itibaren Douglas ile devamli görüserek Türkiye’de ciddi deneyimler yasamis arkadaslarla Türkiye’deki durum hakkinda konusmustuk. Douglas Janoff ofisimize ilk geldiğinde Türkiye’de bulabileceği ayrintili veriler ve istatistikler için büyük umutlar tasidiğini sanmiyorum. Zaten ona tavsiye edildiği üzere o da en pratik metodu bularak Istanbul morguna travesti ve transeksüel görünümlü maktullerin hangi siklikta görüldüğüne iliskin veriler almaya gitmisti. Görevlilerin yilda bir ya da birkaç civarinda dis görünümünden anlasilabilecek travesti cesedini belirleyebildiklerini söylemis olmalari durumu yeterince iyi özetliyordu. Kaybolan kurbanlari, kendini gerçeklestiremeden bu tür cinayetlerle yitip giden, bu yüzden de

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 30

hiç taniyamayacağimiz travesti ya da transeksüelleri ve zaten morgdan belli olamayacak geyleri düsündüğümüzde elbette morg deneyimi bir yere kadar bir anlam ifade ediyordu. Douglas’in bizimle birlikte geçirdiği süre içinde toparlamaya çalistiği bilgiler zaman sorunu yüzünden sunumuna pek yansiyamadi ama Kanada’da bir gazetede yazacaği yazi için yeterince materyal ve fotoğraf toplamasina imkan sağladi. Bunun yani sira önümüzdeki yil çikacak olan Pink Blood: Homophobic violence in Canada (Pembe Kan: Kanada’da homofobik siddet) adli kitabinda yer alacak 100 civarinda ölüm ve 350 civarinda saldiri olaylarina yeni veriler elde ettiğini umuyorum.

Douglas’in Kanada üzerine anlattiklariyla --daha sonra Cem’in de konusmasinda belirttiği gibi— heteroseksüel olmayan kitlenin karsilastiği siddette, ekonomik refah düzeyinin ve genis sosyal haklarin bile önümüzdeki sarmali çözmeye çok da yeterli bir taban olusturamayacağini gördük. Hani bir kisi ölmüsse bir trajediyle, yüz binler ölmüsse sadece istatistiklerle karsilasiyorduk ya, iste sanki biz de Kanada trajedilerinin ayrintilarina dalmisken Türkiye’nin kayip istatistiklerine yoğunlasma firsati bulamiyorduk neredeyse. Neredeyse diyorum, çünkü Cem bizi doğru zamanda cesur tanikliğiyla olmamiz gereken yerin tam da göbeğine oturttu. Ama Cem’in konusmasina gelene kadar elbette anlatilacak çok sey var. Douglas Janoff öncelikle Kanada’da pek çok escinsel cinayetinin yargida nefret cinayeti (hate crime) kategorisine sokulmadan değerlendirildiğinden bahsetti. Sadece Kanada üzerine

yoğunlasilmis bu ilk sunumda, Istanbul’da Bilgi üniversitesi Lambdaistanbul ve Anadolu Ayilari ile birlikte gerçeklestirilen sempozyumda Fatih Yavuz’un da verdiği istatistiklere paralel istatistikler, özellikle escinsel erkeklere yönelen siddetin daha vahsi sekilde uygulandiği gerçeğini doğrulayacak bir biçimde kendini gösteriyordu. Sunum boyunca kimi zaman önceden planlanmis, kimi zaman sadece birisi diğerinin bacağina dokunduğu için onlarca biçaklamalarla, bazen yüzün üzerinde biçak darbesiyle sonuçlanabilen, en basit esyalarin cinayet aletlerine dönüsebildiği vakalarla yüzlestik. Siddeti fetislestiren popüler kültürün bizimle dilediğince oynadiği üzere pek çoğumuzun gayet iyi bildiği yaraticiliktaki cinayet biçimlerini burada daha fazla saymak ne kadar yararli olur emin değilim. Ama Af Örgütü’nün “Iskenceyi Yok Sayamazsin” afislerinden kafama kazindiği üzere biraz da iskenceyi yok sayanlarin içine isleyebilsin diye sanirim daha detayli bahsetmek faydali olacak. Daha çok bir sehir fenomeni olarak nitelendirilen ve özellikle escinsel kadinlardan çok escinsel erkeklerin kurban olduğu olaylarin bütününe bakildiğinda özellikle travesti ve transeksüel kurbanlarin Kanada nüfusuna orantili olamayacak bir biçimde çok olduğu belirlenmis (cinayetlerin %5’i). Bu cinayetler %11 çark alanlarinda, %65 kurbanin evinde, %8 escinsel topluluğun içinde islenmis. Daha önceden elde edilen veriler isiğinda cinsellik içeren öldürme olaylarinda siddetin daha çok görüldüğü ve escinsel cinayetlerinde özellikle görülen yoğun siddet bir örnekle aktarilmis. Burada heteroseksüel varsayilan 195 kisilik bir kontrol grubuyla 67 yedi kisilik bir escinsel grup öldürülme biçimlerine göre siniflandirilip karsilastirilmis. Escinseller en çok ağir yaralanarak(%30) öldürülürken heteroseksüellerin grubu en çok atesli silahlarla (%61) öldürülmüs. Escinsellerde ise atesli silahla öldürülme orani %22 olarak belirlenmis. Bu


gündem oranlardaki farklari daha iyi incelemek üzere kurbanlarin vücutlarinin nerelerinden yaralandiklarinin arastirmasi yapildiğinda escinsellerde yüz, kafa, boyun, sirt, kollar, bacaklar göğüs gibi bölgelerinden %40’larin üstünde oranlarla yara aldiklarini görülürken bu oran kontrol grubunda (Heteroseksüellerde) yine %40’in üzerinde olan göğüs ve kafa haricinde diğer bölgelerde %20-30 civarinda kalmis. Daha net belirtmek gerekirse, öldürme sekilleri içerisinde 146, 60, 40 kere biçaklama, kafaya 15 kere çekiçle vurma, çivi tabancasiyla 23 kere kafaya ates etme, döverek ve tekmeleyerek öldürme, 68 kere biçaklama ve kastrasyon ve bunun gibi durumlar siralanmis. Bu veriler isiğinda aslinda aralarinda – daha sonra dinleyici olarak söz alan Asli Atamer’in de belirttiği üzere – hiçbir sosyal bilimci bulunmayan konusmacilar belki biraz da yönlendirmeden kaçinmak için verileri doğrudan yorumlamaya girismediler ve sanirim bu su an daha çok bize düsüyor. Kriminolojinin bir sosyal bilim statüsünde okutulduğu Kanada’dan gelen Douglas ise kendi verilerini olabildiğince tarafsiz sunma gayretindeydi. Douglas Janoff’un sunumundan sonra Douglas Dosey söz alarak Amerika Birlesik Devletleri’nin güneyinden gelen bir Afro-Amerikali olarak çok iyi tanidiği ayrimciliktan biraz bahsederek karsilastiği bazi deneyimleri anlatti. Esine kizan bir escinselin esi evdeyken evini yakmasiyla evlat edinilmis küçük bir çocuğun ölmesini takip eden bir örnekten bahsetti, fakat konuyla birinci dereceden ilgili olmadiği için söyledikleri sinirli kaldi ve bu tür davalari doğrudan homofobi kökenli escinsel cinayetleriyle iliskilendirmekte zorlandik.Ardindan dikkatimiz Istanbul Emniyet Müdür Yardimcisi Haili Yilmaz’a kaydi. Sadece escinsellerin yasadiği sorunlarda değil, yasadiğimiz diğer pek çok sorunda polisleri ötekilestirmeye zaten yeterince yatkin olduğumuzdan, bu sunumu escinsellik gerçeğini kanimca yeterince tarafli tanima imkani bulamamis Halil Yilmaz’in kisiliğinden ayri bir sekilde değerlendirmeye çalismak gerektiğini düsünüyorum. Toplumun escinsellik konusundaki cahillik ve ön yargilarinda polislerin

ekstra bir cahilliği olmadiği açik. Hatta panelden sonra konusmaya çalistiğimizda polislerin eğitim programlari ile ilgili katkida bulunma isteğimiz üzerine Halil Yilmaz, escinsellik gerçeğine saygi duyduklarini belirtirken, sunumundaki bakis açisindan oldukça uzak bir yerlerden konusuyordu. Bu da belki art niyetli bir strateji olarak görülmemeli. Bunlar daha çok medyanin escinselliği bir yeren, bir aciyan, bir saygi duyan çeliskili haberleri, AB sürecinde kendimizi sorgulama firsatini bulamadiğimiz bazi kurallarla disipline etmemiz gerektiğini söyleyen yöneticilerin yol açtiği bu coğrafyanin insanlarinin kafa karisikliğina bağlanmali herhalde. Halil Yilmaz sunumunda 1996 yilindan itibaren rapora geçmis 34’ü aydinlatilmis (gerçi ne kadar aydinlatildiğini da bilmiyoruz) 36 cinayetten söz etti. Gerçek rakamlari tahmin etmek zor. Bu cinayetlerin 24’ü biçaklama, 4’ü tabanca ile, 8’i darp ve boğma cinayetleri olarak siniflandirilmis. Cinayetlerin çoğunluğunun evlerde, bir kisminin ise otoyol kenarlarinda islendiği tespit edilmis. Halil Yilmaz öncelikle escinsel cinayetlerinin çoğunun escinsellerle escinseller arasinda gerçeklestiğini, maktullerin çoğunun yüksek eğitimli, yüksek gelirli, evlenmemis ya da evlenmis de bosanmis, yalniz yasayan erkekler olduğunu belirtti. Buraya kadar söylenenler sadece veriler isiğinda bir tür profillendirme çabasi olarak ele alinabilirse de tespitlerin tanim karisikliklarina ve erken genellemelere yol açacak türden olduğu dikkatimizi çekti. Panel sonunda katil zanlilarinin kendilerini escinsel olarak tanimlayip tanimlamadiklari sorusu sorulduğunda bu soruya kesin cevap verilememesi bu tanim karisikliğin bir göstergesi olabilir. Toplumda escinsel iliskiye giren kisilerden muhtemelen küçük bir kisminin kendisini escinsel olarak tanimladiğini, yani sadece bu küçük kesimin çevresindeki escinsellerle ortak bir kimlik yaratma uğrasisi içerisinde olduğunu var sayarsak, escinsel kimliğini sadece ve sadece kendi cinsiyetinden kisilerle cinsellik yasiyor diye sahiplenmeyi reddeden, kendini bu kimliğe ait hissetmeyen ve kendini sikismis hisseden kisilerin siddet olaylarina yatkinliğini görebilmek zor değil. Yani bir

çoğumuzun da yakinindan duyduğu, bazilarimizin deneyimlediği bu tür siddet olaylari kendisini escinsel kimliğine ait hisseden ve bu kimlikle barisabilen kisiler tarafindan gerçeklestirilmiyor. Bu söylentilerin daha somut verilerle doğrulanmasi ya da yalanlanmasi açisindan sorulan sorunun önemli olduğunu düsünüyorum. Ayrica ‘escinsellerin arasinda yasanan siddet’ vurgulamasi escinsel kimliğin kapsamli bir anlamda olusmadiği bir toplumda kullanildiğinda, escinsel iliskiye giren ya da girebilen herkesin bu tanima dahil olabileceğini anliyoruz ki bu cümle bir belirlemeden çok bizi daha büyük bir muğlakliğa götürüyor. Toplumda herkesin kafasinda escinsel baska bir öteki olarak sekillendiğinden, ötekinin kendi içinde kendini yemesi bir çok insanin duymayi isteyeceği sey olabilir ama maalesef hiçbir seyi aydinlatmiyor, çünkü escinselin kim olduğu belli değil. Müphem kimliklerin anlamindan bahsedecek kadar ileri gitmeden kolayci zihnin escinsel dendiğinde getirdiği ilk çağrisimlara bakabiliriz. Escinsel kelimesinin ifade ettiklerini çok da belirsizlestirirsek fazla ileri gitmis oluruz, çünkü polisin ayrintilariyla raporlastirdiği bilgiler isiğinda bize aktarildiği üzere bize hali hazirda bir escinsel maktul ve “escinsel” katil zanlisi profili çikiyor. Polis raporlarina göre; “30-42 yaslari arasinda gelir düzeyi yüksek, eğitimli, yalniz yasayan, bekar, eğlenceye düskün ama fazla alkol kullanmayan, 19-20 yaslarinda genç erkeklerle para karsiliğinda beraber olan çoğu pasif homoseksüel, bazisi aktif bazisi hem aktif hem pasif homoseksüel” maktullerin karsisinda yaklasik yarisi 18-30 yaslari arasinda, iliski için değil genelde para için homoseksüel iliskiye giren, issiz, ailesi tarafindan dislanmis, kendi tercihin disinda iliskiye zorlandiği ya da para karsiliğinda girdiği iliskiden sonra tiksinti duyduğu için siddete bas vuran kisilerden olusan katil zanlilarinin profillendirmeleri yapiliyor. Daha sonra bu verilerin sadece zanlilarin ifadeleri olduğunun söylenmesi azicik yüreğimize su serpiyor. Fakat hemen arkasindan cinayet mahalinde bulunanlar sayiliyor. Prezervatif ve kayganlastiricinin aspirin ya da tentürdiyot gibi sağlik ürünleri yerine raporlara geçmesi polisin ayni

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 31


gündem zamanda cinselliğe bakisi ve bu konudaki bilgisiyle de ile ilgili ipuçlari da veriyor. Bunun yaninda bulunduğu söylenen pornografik kasetler ve escinsellerde genelde görüldüğü öne sürülen kirmizi tangalar da raporlara geçmis. Sonrasinda neyse ki Cem bizim neresinden tutacağimizi bilemediğimiz genellemelere karsi bir adim atarak baska cinayetlerde de evlerde renkli iç çamasirlarinin aranip aranmadiği, evdeki cd’lerin porno içerikli olup olmadiğina bakilip bakilmadiğina dair sorusuyla basliyor konusmasina ve yükümüzü hafifletiyor. Halil Yilmaz konusmasinda ayrica escinselliğin bir tercih olarak algilanmasinin yanlis olduğunu, bunun zor ekonomik kosullar sonucu olusan bir sapma olduğunu, 70’lerden sonra yayginlasan gey barlarin bugün Beyoğlu’ndaki barlarin hemen hemen yarisina tekabül ettiğini söylemekten çekinmiyor. Bir yandan bu tür olaylarin escinseller arasinda olduğunu belirtirken diğer yandan escinselliğin bir tercih değil parasal ihtiyaç yüzünden olusan bir sapma olduğunu belirtmesi, buna tam örtüsmeyen maktul-zanli profilleri gibi konusmasinda daha çesitli bir çok çeliski bulunuyor. Burada bu tür suçlardan bahsedilirken erkenden akla geliverecek erkek seks isçilerini, özellikle “rentboy” lari da etiketleyip alelacele karsi tarafa konumlandirmaktan huzursuzluk duymamiz gerektiğini düsünüyorum. Bu kisileri de potansiyel siddet uygulayicilari olarak damgalamak TV kanallarinin tinerci sokak çocuklarini düsmanlastiran propagandalarina benziyor. Escinsel iliskiye giren erkek seks isçilerinin sikismisliği “escinsellerin kurtulusu heteroseksüelleri de özgürlestirecektir” özlü sözümüzü hatirlattiriyor. Amaç elbette bu kisilerin cinsel kimlikleri hakkinda spekülasyon yapmak değil. Ama bir kimliği sonradan giymek sancili bir süreç olduğu için kendilerini hangi cinsel kimlikle tanimlarlarsa tanimlasinlar escinsel iliskiye giren erkek seks isçileri kendi yaptiklarini bu dünya içinde konumlandirmakta zorlanabiliyorlar. Kimi kadin sevgilisi onu aldattiği için, kimi kadinlarla uğrasmak istemediği için, kimi gerçekten hoslandiği için, kimi sadece ve sadece paraya ihtiyaci olduğu için bu tür para karsiliği iliskiye

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 32

girdiğini söylüyor ve belki her seferinde baska bir sebep öne çikiyor. Cinselliklere bir sebep uydurmaya çalismak ve kendini devamli baskalarinin gözünden acimasizca yargilamaya devam etmek hepimizin üzerinden bir baski olusturuyor. Içsel çeliskiler ardindan paranin iliskileri yabancilastirmasi, hep üreme amaçli olmasi gerektiği öğretildiği halde cinsel iliskinin baska türleri, kadinsilik erkeksilik halleri, kullanilmislik duygulari, bir garip gey alt kültür, yüzümüze çarpan orantisiz gelir dağilimi, namus ve hepsi birden çoğu yeterli eğitim firsatini bulamamis seks isçilerinin ve seks isçisi olmayanlarin birdenbire kaldiramayacaklari kadar ağir varolussal problemler. Daha sonra söz alan cinayet masasindan Ahmet Sürel de ayni tür genellemeleri tahminen escinseller hakkinda bilgi verme amaciyla hazirlanmis tutanaklardan alintilar okurken yapiyor. Tutanaklara maktulün eğlenceye düskünlüğü, kaslarinin alinmis olmasi gibi belli ahlak kaliplarinda düsünen insanlara yargi için yönlendirme yapacak sekilde hazirlanmis .Yine bu bilgiler amaçlandiğinin ötesinde bizim farkli kisilerle escinselliği konusurken tanimlarimizin hangi kaliplar içerisinde algilanacağina dair önemli bilgiler edinmemize yariyor. Bunun disinda katil zanlilarin kendi ifadeleri doğrultusunda ekonomik ve ailevi zorluklarinin açiklanmasina ayrilan zaman da bana ister istemez zanlinin cinayet gibi ciddi bir durumda yaptiklarinin mazeretlerini açiklama girisimi gibi geliyor. Oysa escinsellerin, travesti ve transseksüellerin hirsizlik, gasp, cinayet gibi durumlarda kolay hedef olarak algilandiklari bir toplumda zanlinin psikolojik durumunun yaninda maktulün de eğlenceye düskünlüğünden baska üzerindeki yoğun baskinin altinin çizilmesi gerekirdi. Bütün bunlardan sonra söz alan Cem Baseskioğlu elinden geldiği kadar soğuk kanli bir sekilde oldukça zor yasanmis siddet deneyimini anlatti. 1,5 sene kadar önce Internet üzerinden birkaç haftadir yazistiği kendisini gey olarak tanitan bir adamla nasil bulusup yemek yediğini, daha sonra yemekte de yanlarinda bulunan Cem’in bir kiz arkadasinin geç olduğu için ayrilip

onlari yalniz biraktiğini, daha sonra Cem’in bu kisiyle nasil beraber yemek yaptiğini, her seyin ne kadar sorunsuz, hatta olmasi gerekenden daha sorunsuz bir sekilde yasandiğini Cem’den dinledik. “O kadar kibar davraniyordu ki”, diyordu Cem, “çayimin sekerini benim yerine o atip karistiriyordu” . Geç saatlere kadar, cinsel iliskiden sonra bile bir sorun çikmadiğini, Cem sakince uyumak istediğini söylediğinde diğer kisinin uykusunun kaçtiğini, biraz daha oturmak istediğini dinledik.. Sonrasinda ise bütün bunlarin planli bir cinayet eylemine götüren ipuçlari olarak daha net anlamlandirabiliyor hale geldik. Bundan sonrasini Cem elbet elinde olmadan biraz kendi duygusal dünyasini da isin içine katarak anlatti. Sanirim dinleyiciler de gerçek bir deneyimle empati kurma firsatini ancak bu anlarda yakaladi. Gece uykusunda nasil bir aciyla uyandiğini, olanlari rüya zannedip nasil hala soğumamis yarasiyla banyoya gittiğini, arkasindan banyoda geçen boğusmalari, Cem’in ne zaman nasil yaralandiğini kendi ağzindan ayrintisiyla dinledik. “Aksam yikamaya üsendiğim keskin biçak yerine kör biçaği kullanmis ve bu kör biçaği tezgahin üstünde birakmis olmam benim hayatimi kurtardi” diye açikliyordu sansliliğini. Çünkü saldirgan Cem’e ilk eline geçirdiği bu kör biçakla saldirmisti. Olaylarin gerçekliğinin farkina vardiğinda ilk olarak kalp hastasi annesini düsündüğünü söylediğinde Cem, göz yaslarini tutamadi. Tabi hemen basina üsüsen gazetecilerin etkisiyle biraz kendisini toparladi. Boğusma sirasinda sokak kapsini tekmeleyerek gürültü çikarmaya çalismis, bunu kismen basarmis ve deprem korkusuyla bazi komsular uyanmisti. On bes yirmi dakikalik bir boğusmadan sonra bir durulmada Cem biçaği eline geçirip ”Bunu neden yapiyorsun?” diye sorduğunda adam sadece “Tamam, gidiyorum” deyip öylece çekip gitmisti. Saat 3 siralarinda polisin olay yerine gelmesine rağmen Cem ancak saat 7 gibi hastaneye kaldirilabilmisti. Olay yerinde uzun süre basini kucağina alan bir polisten su istemesi üzerine polisin “Su içme aslanim, canin daha çok yanar” demesini Cem, “Polis escinsel olduğumu anlamamis olsa gerek” diye yorumluyordu. Aldiği 17 biçak darbesi sonucunda


gündem Cem daha sedyede tasinirken bir yaninda hastanede kalabilmesi için ona imzalatilmak istenen kağidi tutan adam ve diğer tarafinda da baska bir emniyet görevlisi bunu kimin yaptiğini öğrenmek için peslerinde kosuyordu. Bu taniklik üzerine elimizde olmadan bütün yasadiklariyla yeniden yüzlesme pahasina bu konusmada bulunan Cem’in cesaretini alkislamadan duramadik Sonrasinda Lambdaistanbul adina söz alan Can Yaman kisaca Lambdaistanbul’dan ve SIMAG grubundan bahsetti ve yapilan çalismalari anlatirken sunumlar üzerine yapilan ve burada sayilan birkaç elestiriyi de sözlerine eklemeyi ihmal etmedi. Can bize bu cinayetlerin öneminin ve farkliliğinin Cevat Tuksavul gibi meshur isimlerle ortaya çikmasindan sonra anlasildiğini, ve Emre Kuytu gibi diğer isimlerle birkaç senedir gündemde kaldiğini hatirlatti. Bu sorunun toplumun heteroseksizmi sonucu escinsel kimliğe yasam alani birakilmamasi ve barlara ve karanlik köselere sikistirilan escinsellerin riskli iliskilere girebilmeleri sonucu arttiğini ekledi. Ayrica bu yasanan olaylarin tek gecelik iliskilerin sonucunda olabileceği gibi, aylarca sürebilen bir planli ya da plansiz bir güven kazanma süreci sonunda da gerçeklestiğinin görüldüğü durumlara dikkat çekti. Heteroseksizmle birlikte homofobinin de tekrar tanimi yapan Can konusmasini bitirirken travesti ve transeksüellerin seks isçiliğine itilme problemine bir çözüm aranmasi gerektiğini ve escinsel cinayetlerinde cinsellik teklifinin ağir tahrik olarak tanimlanip hafifletici bir sebep kategorisine sokulmasi yerine bu cinayetlerin birer nefret suçu olarak tanimlanmasi gerektiğini vurguladi. Toplanti sonunda soru cevap kismina geçtiğimiz zaman sorularin daha önceki oturumlarda yapilmis olduğu gibi söz alarak değil elimize tutusturulan kağitlara yazilarak sorulacağini gördük. Bu durum muhtemelen ağir tartismalara gebe bu konunun kizismasindan korkulduğu için düzenlenmisti. Neyse ki Adli Tiptan Asli Atamer, Selin Müderrisoğlu ve Sinem Yildiz konusmacilar arkasindan aldiklari kisa sunumlariyla escinselliğin Dünya Sağlik Örgütü’nce bir hastalik olarak tanimlanmadiğini hatirlatip Türkiye’de escinsel erkeklere yönelik siddet

istatistikleri ile ilgili anket sonuçlarini kisaca değerlendirdiler. Polis sunumlarinda ihmal edilen erkek ve kadin escinsellerin üzerindeki baskiya da (Gay related stress) değinmis oldular. Elbette bu durum bizi ancak kağitlara yazarak karsi çikabileceğimiz argümanlarla boğusma isinin bir kismindan daha kurtardi. Toplantida Mehmet Tarhan’in sorusu ise Halil Yilmaz’in toplumsal bir sorun olarak nitelediği escinselleri “ortadan kaldiran kahramanlari” devletin neden yakalamak isteyeceğine yönelikti. Bu soruya cevaben Halil Yilmaz’in islenen suçun yanlisliğina değil bu isi yapan kisilerin yanlis olduğuna vurgu yapmasi ve tek mesru gücü kullananin devlet olmasi gerektiğini hatirlatarak cevaplamasi bize bu konuda yeterli duyarliliğin olusmadiğini hissettirdi. Oturumun hemen sonrasindaki pazar günü Milliyet Pazar’da, iki hafta sonra yine pazar günü Hürriyet’te daha sonra Sabah gazetesinde ve Beyoğlu gazetesinin mansetinde bu oturumla ilgili haberlere rastladik. Beyoğlu Gazetesi’nin Halil Yilmaz’in söyledikleri üzerine “Kirmizi Tanga tartismasi” olarak mansetlediği haber escinselliğin sadece ve doğrudan cinsellikle ilgili bir fenomen olduğu önyargisini perçinlemis oldu. Üç saat kadar süren oturumda hiç travesti ya da transeksüel dinleyici ya da konusmaci yoktu.Onlar pek çok alanda siddeti birebir yasayan kisiler olarak bu konuda güvenlik güçlerinin yaklasimlarini taniyacak kadar bilgi sahibiydiler. Onlarin yokluğu ile gözümüzden kaçan pek çok çeliskiyi de orada ortaya çikarma sansini kaçirmis sayilabiliriz. Siddet ile bu kadar çiplak ve savunmasiz bir sekilde karsilasmamiz hepimizi zaman zaman ümitsizliğe düsürebiliyor. Sunumdan birkaç gün önce bize “Bu cinayetler sessiz birer intihar” diyordu Cem, “Yoksa neden escinseller en tanimadiklari insanlarla en karanlik ve en tehlikeli köselerde bulusmaktan bir türlü vazgeçmiyor?” Yine de belki bunlar biraz da karamsar sorular. Mahremiyetin yikilisiyla, adrenalinin gizemiyle bütünlesen haz, bize, sikici bir kurallar bütününe siğinmis heteroseksüel ritüellerden belli ki zaman zaman bambaska duygular vaat ediyor. Hani

en masum ihtiyaçlarimizin tatmini pesinde kosarken kötü tesadüfler sonucu siddetle yüzlestiğimizde duyduğumuz pismanlik belki biraz da bu yüzden. Halbuki pek çoğumuz yillarca neye layik olduğumuz ya da neyi hak edip etmediğimiz konusunda kimseye fikir danisamadan birey olmanin “fazla” özgür ve fazla yalniz halini yasiyor. Karar verisimizdeki yalnizliğimiz ilk hatada suçun sorumlusunu bulmada bütün oklarin tek bir kisiyi, kendimizi göstermesine sebep oluyor. Aslinda hepimiz escinsel olsun olmasin kemiklesmis duygu davranis kaliplarinin içine sikismis kalmisiz. Siddetin sistemli bir biçimde uygulanmasi da, ayni bencilliği sistemlestiren kapitalist süreç gibi hepimizin ortak zaaflarindan ve tembelliklerinden kaynaklanarak boğucu bir yapi olusturuyor. Biz de kendi sorunlarimiza ister istemez fazla yoğunlasip ayni bencil hataya düsebiliyoruz. Cem’in bu sorusu belki, her seferinde bakimhanelerden kaçan sokak çocuklarina, basina gelecekleri bile bile Kürtçe öğretim için dilekçe veren bir öğrenciye, Iran’da basini açip sokağa çikan bir kadina, farkliliğini en cesur haliyle en radikal biçimlerde ortaya koymaya çalisan bir çok kisiye uygulanabilir. Ölüm neticede aldiğimiz her riskin varabileceği uç bir sonuçtur ve gerçekten arada sirada ölümü göze almak vardir. Escinseller belki ezilmelerin en acimasizini yasiyor değiller ama her birimiz kendi özgünlüğünü hissettiğinde kendine yasak hazlar, haklar ve görevleri yeniden belirleyen yeni bir kurallar bütünü, yeni bir din yaratmak zorunda kaliyor. Kendi üzerlerindeki bu ani yüklenmis öz sorumluluktan kurtulmak için ise ancak bu kararlari gerekçeleriyle baska insanlarla paylasmak bir çözüm olabilir. Bu yüzden de bizim belli ki daha bir süre üretmeye, konusmaya, sesimizi çikarmaya ve buradayiz demeye sorumluluk hissetmeye devam etmemiz gerekiyor. (*) Escinsel Cinayetleri Oturumu (Moderatör : Sevil Atasoy; Konusmacilar: Douglas Janoff, Douglas Dosey, Halil Yilmaz, Ahmet Sürel, Cem Baseskioğlu, Can Yaman)

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 33


gündem

Nereye Kadar Bu Siddet Can Yaman

Yillardan beri escinsellere yönelik siddet olaylari olmasina rağmen, son yillarda artan ve sistemli olarak uygulanmaya baslayan bu olaylar daha görünür hale gelmeye basladi. 2001 yilinda Lambdaistanbul’un haftalik toplantilarinda bu konuya daha fazla yoğunlasmak ve somut bir seyler üretebilmek için SIMAG (Siddetle Mücadele Alt Grubu) olusturulmustu. Grup olarak, basta siddetin tanimini yapmakla basladik. Genel kaninin aksine sadece öldürülme, darp, dayak, yaralanma, tecavüz ,iskence vb. fiziksel siddet türlerinin yani sira; pasif siddet olarak da adlandirdiğimiz, taciz, santaj, tehdit, psikolojik iskence, baskilar, terapi ve tedaviye zorlama, zorla evlendirme ve çocuk yapmaya zorlama, evlat edinme izni verilmemesi, çocuğunun velayetinin escinsel ebeveynin elinden alinmasi gibi durumlarin da siddet eylemi olduğunun daha iyi farkina vardik. Siddetin çok derin köklerinin olmasinin yani sira, özellikle escinsellere uygulanan siddet olaylarinin altinda homofobi dediğimiz, escinseller hakkinda hissedilen korku, nefret ve önyargilarin duygu bütünün yattiğini gördük. Bu tür saldirilarin altinda karsicinselliği tek ve yegane cinsel yönelim görme; farkliliklarimizla yan yana duramamayla ilgili düsünce sisteminden kaynaklandiğini gördük. Sistem, escinsel bireylere bar, hamam ve chat odalari gibi renkli hapishanelerde sözde yasanasi ortamlar sunmustur. Escinsel mekanlarin çoğalmasi yasami daha çekilir kilan bir gelisme olarak görünüyor olabilir. Ancak bireylerin escinsel kimliklerini sadece buralarda ve fahis fiyatlar karsiliğinda da olsa ifade edebilmeleri, günlük yasantinin disinda kalmayi ve kapatilmayi daha kabul edilebilir kilmistir. Internetin hayatimiza girmesiyle , escinsel bireyler birbirine yakinlasmamis tam aksine uzaklasip,

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 34

escinsellere karsi nefret kusan insanlarin av merkezi haline gelmistir.En son medyaya da yansitilan Emre Kuytu cinayeti, bu gibi saldirilarin görünür bir örneğidir. 4 Aralik 2001 Vedat Tuksavul’un öldürülmesinden, 2003 Ocak ayi basinda Emre Kuytu’nun öldürülmesine kadar sayisiz escinsel, gaspa uğradi, tecavüze uğradi, soyuldu ve öldürüldü.Bu saldirilar; sadece bu iki zaman dilimi arasinda olup bitmedi, bunlardan öncede vardi ve ne yazik ki halen sürmekte! Iki olayin bir dilim olarak verilmesi,özellikle escinsellere yönelik siddetin, medya kanaliyla adlandirilarak insanlarin bu olaylardan haberdar olmasinin baslandiğini ifade ediyor.

Bu öldürülme olaylarinin diğer cinayetlerden ayiran en dikkat çekici noktasi, biçak darbelerinin en az 14-15 tane olmasiydi. Bu da escinsellere yönelik siddet olaylarinda kasit olduğunun apaçik ve ayrici bir örneği. Bu cinayetlerin bir diğer çarpici yani ise, önceleri tek gecelik iliskiyle sonuçlanan birlikteliklerden, güven kazanma amaci güderek birkaç aylik iliski sürecinden sonra da yasanmasiydi. Peki o zaman, escinseller siddetten korunmak için bara, parka gitmesin, chat’e girmesin ! Bu gibi bir yaklasim çok siğ ve anlamsiz çünkü escinsellerin evlerinden çikamayacak hale gelmesi yine bir siddet hatta siddetin en eski yöntemi.Bu sekilde varliğimiz yine hiçleserek, bizi dolaplara geri iter. Zaten sorun, escinsellerin, bara,

pavyona gitmesi değil; sadece bu nefes alma alanlarinda escinsel kimliklerini yasamak zorunda kalmalari. Isin en kötü yani ise nefret cinayetlerinden sonra yakalananlarin; “bana iliski teklif etti, namusumu korumak istedim” gibi ağir tahrik iddiasini öne süren savunmalariyla, suç indiriminden yararlanmasi hatta suçunun ortadan kalkmasi. Bu bir anlamda nefret suçlarini mesru görmek demektir. Bu verilen kararlar ve uygulamalar bu ülkede yasanan zorunlu karsicinselliğin aynasidir! Toplumun bu konudaki duyarsizliği ve sessiz kalisi da cinayetleri dolayli yoldan mesru gördüğünün bir seklidir. Ta ki ne zaman öldürülen escinsellerin kan kokulari, bu toplumun insanlarinin burunlarina kadar geldi, insanlar o zaman bir seyler yapma gereği duydu , ardinda binlerce öldürülmüs escinseli birakarak! Bunu da, escinsellerin sorunudur diyerek, sorumluluğu yine escinsellerin üzerine atti ve bir kez daha ikiyüzlülüğünü ortaya koydu. Halbuki saldirganlara bunlar öğretildi. Yüzyillardan beri süren bu lanetlenme, ötekilestirme büyük bir nefrete dönüstü. Eğer bir suçlu varsa bu sadece cinayeti isleyen saldirgan değil, onu bu cinayeti isletecek derecede, “dolduruslara getiren”, düsünce sistemi ve buna yardimci olan aileler, okullar, öğretmenler, mecliste oturanlar, vs ... Biz escinseller olarak bu gibi nefret suçlarina belli yaptirimlarin getirilmesini ve bu gibi nefret suçlarinda ceza indirimi uygulamalarinin kaldirilmasini istiyoruz. Eğer mücadele edeceksek, cinayetlere karsi değil, bunun altinda yatan escinsellere yönelik ayrimcilik ve nefret duygularina karsi yapilmalidir. Aksi takdirde, cinayetler, gasplar, tecavüzlerin devami gelecektir. Bu sorunun sadece escinsellerin değil bu topraklarda yasayan tüm bireylerin sorunu olduğuna dikkat çekmek gerek !


gündem

Kadin Bakis Açisi Ile Türk Ceza Kanunu Tasarisi Ankara’da, “Kadin Bakis Açisi Ile Türk Ceza Kanunu Tasarisi” semineri, 23 Ekim 2003 tarihlerinde Cumhuriyet Kadinlari Derneği’nin isbirliği ile Alman Kültür Merkezi’nde gerçeklestirildi. Iki gün boyunca sabahtan aksama kadar süren seminer, oldukça yoğun bir programi içeriyordu. Ilk günkü oturumlar, kadinin hukuksal durumuna ulusal ve uluslar arasi düzeyde genel bir bakis niteliğindeydi. Özellikle, taraf olduğu uluslar arasi sözlesmelere, tabi olduğu uluslararasi kararlara aykiri olan yürürlükteki TCK maddelerinin tartisildiği ve insan haklari ihlalleri karsisinda yapilacak basvurularin yasalarimizin değismesi yönünde baski olusturma açisindan önemine değinildiği konusmalar, Türkiye’nin siddeti ortadan kaldirmak yerine besleyen hukuksal düzenlemelerini gözler önüne seriyordu. Hukuki süreçte, sadece ayrimciliği besleyen yasalarin değil, polisin, savcinin, adli tibbin uygulamalarindaki insanlik disi prosedürlerin, mağdurlari adeta suçlu konumuna koyan düzenlemelerin

üzerinde de duruldu. Berlin ve Münih’ten gelen avukatlarin aktardiği üzere, Almanya’da 30 yil önce gerçeklestirilmis reformlarin, ülkemizde henüz tartisilmaya baslamasi da, konunun önemine ve aciliyetine dikkat çekiyordu. Ikinci gün, “TCK Tasarisi ve Öneriler” genel basliği altinda gerçeklestirilen üç oturumda, yine önceki gün olduğu gibi konusmaci olarak gelen avukat, hakim, akademisyen ve kadin olusumlari çalisanlarinin önemli tespitleri, elestirileri ve önerilerini dinledik. TCK tasarisinin, özellikle kadinlarin ve çocuklarin mağdur olduğu cinsel suçlarla ilgili düzenlemelerinin, suçun mağdurlarini ikinci kez mağdur ettiği ortadaydi. Milletvekili Av. Orhan Eraslan, tasarinin, 77 yil önce Italya’dan alinan bir doktrini halen uyguladiğini, insan odakli değil otoriter bir yapiya sahip, son derece eklektik, suçlarin kapsaminin genisletilmis, özgürlüklerin daraltilmis ve dilinin de hatalarla dolu olduğunu açikladi konusmasinda. Tasariyi hazirlayan

komitenin, yürürlükteki yasanin reformu niteliğinde düzenlemelere gitmemesi bir yana, Av. Senal Sarihan’in üzerinde çokça durduğu üzere, “tartismalarinda STK’larla birlikte çalistiklari sözü de gerçekliğini yitirmis” görünüyordu. Sarihan, Aysel Çelikel döneminde komiteye iletilen önerilerin tasarida hiçbir sekilde yansimasini bulmadiğini gördüklerini ve bu nedenle olusturulan çalisma grubunun yeniden hazirladiklari öneri ve taleplerini komiteye tekrar sunduklarini anlatti. Meclisteki partilerden CHP’den sadece Prof Dr. Nevin Gaye Erbatur ve Av. Orhan Eraslan’in konusmaci olarak gelmesi ve AKP hiçbir milletvekili olmamasi bir yana, açilis konusmalarinda adi gözüken Kadindan Sorumlu Devlet Bakani Güldal Aksit’in de, son anda, baska bir program nedeniyle gelemeyeceğini bildirmesi, tasari üzerine kamuoyundan daha çok ses çikmasi gerektiğini ve TCK Kadin Çalisma Grubunun da meclise yönelik daha yoğun bir baski olusturmasinin önemini gösterir nitelikteydi.

Ceza yasasi önerisine dair... Ayse Berktay (TCK Kadin Çalisma Grubu): “Istanbul’da yaptiğimiz basin açiklamasi sonrasinda Vakit Gazetesi, “Kadinlardan edepsiz teklif geldi” diye manset atti. Bizim, bu tasarinin edep törelerine göre hukuki yasa olusturmaya çalistiğina dair elestirimizi, ‘edepsiz yasa istiyorlar’ seklinde lanse etti. “ Av.Seyran Ates(Berlin): Bu iki günden

sonra özellikle en son konusan milletvekilini dinledikten sonra aslinda bir sok içindeyim. Tasari o kadar korkunç bir tasari ki bir halk böyle bir ceza yasa altinda yasamaya mağdur birakacak bir kanun olduğunu görüyorum. Tasarida cinsel özgürlükleri hiçbir yenilik yok gibi hatta tam tersi bir durumla daha kötü bir durumla yasamak zorunda kalacak halk. Türk ceza kanunun altinda yasamak çok zor olduğunu

düsünüyorum. Antidemokratik bir yasa ve kadin hakki korumadan yapilan bir yasadir. Ve cinsel özgürlüğe karsi yapilan bu yasa kadinlari korumadiği gibi çocuklari da, escinselleri zaten korumayan bir yasadir. Escinsellerin bu tasaridan nasil zarar görebileceği hiçbir sekilde göz önüne alinmiyor.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 35


gündem

Türk Ceza Kanunu Tasarisi Kadin Çalisma Grubu’nda yer alan kadin örgütlerinden olan Kadinin Insan Haklari-Yeni Çözümler Vakfi üyesi Ela Anil ile sohbet etme firsati bulduk ve bu konudaki çalismalar üzerine bir söylesi gerçeklestirdik.

Kadin Bakis Açisiyla Türk Ceza Kanun Tasarisina Dair TCK Kadin Çalisma Grubu’na neden ihtiyaç duyulduğu ve nasil olusturulduğu hakkinda bizi biraz bilgilendirir misin?

Ela Anil: Yeni Türk Medeni Kanunu’nun aile içinde gerçekten kadin-erkek esitliğine yasal zemin sağlayan bir yasa olarak çikmasinda kadin hareketinin çabalari sayesinde mümkün oldu. Bunu hemen takiben, Türk Ceza Kanununun reformunun da gündemde olduğunu bildiğimiz için, Nisan 2002 de çesitli kadin örgütlerini ve barolari bir araya getiren bir çalisma gurubu olusturmaya ve gündemdeki tasariyi incelemeye karar verdik. Bu grup, tasariya öneriler gelistirmek üzere üst üste toplantilar ve çok yoğun çalismalar yapti. Sunu da söylemek gerekir; ilk basta tasariya ulasmak önümüzdeki en büyük engellerden biriydi! Tasariyi incelemeye basladiğimizda önce sunu fark ettik; tek tek maddeler üzerinde çalismaya baslamaktansa, önce tasarinin kadin bedenine, kadin-erkek esitliğine ve kadinin cinselliğine genel bakisini saptamak ve analiz etmek zorunda olduğumuzu gördük. Çünkü, reform sürecinde öncelikle bütüncül olarak bakis açisinin değismesi gerekiyor. Ancak bakis açisi değistiği takdirde, tek tek maddeler üzerinde olumlu değisikliklere doğru gidebiliriz. Tasarinin bakis açisinin, su an yürürlükteki Türk Ceza Kanunu’ndakinden hiçbir farki olmadiğini gördük. Su anki kanunda, ağirlikli olarak kadinlarin ve çocuklarin mağdur olduğu suçlarda, kadin bedeni tamamen ailenin ve toplumun mali olarak görülüyor, kadin bedeni üzerinde tasarruf yetkisi, ese, aileye ve yine topluma veriliyor. Daha temel olarak, evrensel insan haklari normlarina dayali bir hukuk metni olmaktan ziyade, örf ve adetleri kurumsallastiran ve yasallastiran bir bakis açisina sahip.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 36

Bu, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslar arasi bir sözlesme olan CEDAW’in 5. Maddesine aykiri değil mi?

Aykiri diyebiliriz. Su anki kanunda, cinsel suçlar, “Adabi Umumiye ve Nizami Aile Aleyhine Cürümler” olarak kategorize edilmis durumda. TBMM’ye AKP hükümeti tarafindan sevk edilen tasarida ise, “Topluma Karsi Suçlar” olarak düzenleniyor. Cinsel suçlarin alt basliği ise “Cinsel Bütünlüğe ve Edep Törelerine Karsi Suçlar”. Kisaca, bu ceza kanunu tasarisi ile, kadinin bedeninin kontrolünü bir birey olarak kadina değil, topluma veren örf ve adetler, bir kez daha yasa eli ile mesrulastirmaya kalkiliyor. Geçtiğimiz Mayis ayinda, Istanbul’da, çalisma grubunun tasariyi incelemesinin ardindan gelistirdiği önerileri, talepleri kamuoyuna duyurmak ve bir kampanya baslatmak için bir basin toplantisi gerçeklestirildi. Bu asamada, çesitli sivil toplum örgütlerine bu duyuruyu yolladik ve destek istedik. Önerilerimiz ve taleplerimiz, kadin örgütleri ve baska sivil toplum örgütleri tarafindan da kabul gördü. Çünkü, çok net bir biçimde kadina karsi ayrimciliği mesrulastiran düzenlemelere karsi öneriler bunlar. Bunlarin birçoğu, zaten on yillardir kadin hareketinde dile getirilen sorunlar ve talepler üzerinden hazirlandi. Destek çağrisinda bulunmaya da devam edeceğiz. Meclisin yaz tatiline girmesinden önce, Adalet Komisyonu’nu ziyaret ettik ve öneri ve taleplerimiz adalet komisyonun tüm üyelerine, Adalet Komisyonu Baskani Köksal Toptan da dahil olmak üzere teker teker dile getirildi. Bu konuda ne yapmayi düsündükleri soruldu. Ayni sekilde, Adalet Bakani Cemil Çiçek’ten randevu istememize rağmen, herhangi bir cevap alamadik. Ancak kendisi,

basindaki açiklamalarinda, tasarida aksakliklar olduğunu bildiğini ve Adalet Komisyonu’nda bunlarin giderilmeye çalisilacağini basina açikladi. Su anda bize açiklanan, Adalet Komisyonu’nda bir alt komisyonun birkaç ay boyunca tasari üzerinde çalisacaği yönünde. Biz de, tabi ki kadin ve insan haklari örgütleri olarak bu sürecin takipçisi olacağiz. Çünkü, bu tasari olduğu gibi yasalasirsa, özellikle kadinlara ve çocuklara yönelik insan haklari ihlallerine bir “reform” ile yasal zemin verilmis olacak. Bunun engellenmesi gerekiyor.

Tasari ile ilgili sorunlu maddelerden ve itirazlarinizdan bahsedebilir misin ?

En temel itirazlarimizin, tasarinin kadin ve çocuklara karsi islenmis suçlari, topluma, aileye, genel ahlaka, hayaya, edebe karsi islenmis suçlar olarak düzenleyen bakis açisi noktasinda olduğunu belirtmistim. Bunun “Kisilere Karsi Suçlar” bölümünde ‘Cinsel Bütünlüğe Karsi Islenen Suçlar’ olarak yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Ayrica, Tasari’nin en basinda “Tanimlar” maddesinde, savas, memur, atesli silah gibi kavramlarla birlikte “kadin”in tanimi yapiliyor. Bu tanim söyle “Kadin: Bu deyim kizlari da kapsar”. “Erkek”le ilgili herhangi bir tanim yapma ihtiyaci duyulmamis. Bu tanimin çikartilmasi gerekiyor tasaridan. Çok üzerinde durduğumuz bir nokta da, ‘evlilik içi tecavüz’ konusu. Su anki tasarida, tecavüz maddesinin gerekçesinde, bu konu açikça kapsam disi birakiliyor, eski bir Yargitay kararina dayanilarak... ‘Evlilik içi tecavüz’ün kesinlikle, tecavüz kapsamina alinmasi gerekiyor. Yine tecavüz ile ilgili olarak, ‘irz’ kavraminin tasaridan tamamen çikarilmasini, bunun yerine ‘cinsel tecavüz’ tanimlamasinin yapilmasini istiyoruz. Çünkü, uluslararasi düzeyde de ceza


gündem hukukunda korunmasi gereken temel değer ‘birey hak ve özgürlükleri’dir. Tasaridaki tecavüz taniminin çok dar olduğunu, kadinlarin karsilastiği ihlallerden uzak olduğunu düsünüyoruz, çünkü sadece “cinsel organ” ile gerçeklesebiliyor. Oysa, pek çok farkli tecavüz sekli var, ayrica zorla anal ve oral seksin de tecavüz kapsamina alinmasi gerekiyor. Tasarinin genel bakis açisini yansittiğini düsündüğümüz ve tamamen kaldirilmasini talep ettiğimiz maddelerden biri de, ‘hayasizca hareketler’ maddesi. ‘Toplum ahlakina karsi tutum takinanlarin ve hareket edenlerin’ cezalandirilmasini öngören bu madde, basinda da genellikle travesti ve transeksüellere karsi kullanimiyla yansiyor ve tamamen bireyin cinsel hak ve özgürlüklerini sinirlamaya yönelik uygulaniyor. Bu madde o kadar genel ve subjektif kavramlarla tanimlanmis ki, her sey bunun içine girebilir. Escinsellik bu madde içine girebileceği gibi, heterosekseül iliskide bir kadin ve bir erkeğin ele ele tutusmasi da bu madde kapsaminda değerlendirilebilir. Yani, ‘Kime göre ahlak, kime göre haya?’ sorusunu karsimiza getiriyor. Çok gelenekçi ve hiçbir objektif zemine dayanmayan bir madde.Tasarinin olumlu ama yetersiz yanlarindan biri olarak, “ayrimciliği” cezalandiran bir madde var. Kapsami çok sinirli; tasinmaz maddelerin alimi satimi, besin maddelerinin alimi satimi gibi konularda, irk, din, dil, cinsiyet, etnik köken vs. ayrimciliği yapilamayacağini ve bunun bir suç teskil ettiğini söylüyor. Biz, birincisi, bu madde kapsaminin genellestirilmesi ve genisletilmesi gerektiğini söylüyoruz. Tüm sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik haklardan yararlanmanin engellenmesinin suç olusturmasi gerektiğini söylüyoruz. ‘Cinsel yönelime dayali ayrimcilik’ yapilmasinin da bu suç kapsamina alinmasini talep ediyoruz.

Aslinda bu son söylediğin, Anayasanin 10. Maddesinin eksikliklerinden biri...

Evet ama su an ceza kanunu gündemde olduğu için, burada dile getiriyoruz. Ama tabi, 10. Madde için uzun yillardir gündemde olan bir talep bu. Ortaçağ zihniyeti tasiyan ve bir

ceza kanunu değisikliği çalismasinda hiçbir yeri olmayan bir madde de, ‘insan kaçirma ve alikoyma ve cinsel suçlarda’, mağdur ve failin evlendirilmesinin sorusturma ve kovusturmanin ertelenmesi veya cezanin düsmesine yol açan, yürürlükteki kanunda 434. Madde. Diyelim ki, bir kadina ya da kiz çocuğa bes kisi/on kisi tecavüz etti; bunlardan birinin mağdurla evlenmesi, hepsinin cezasinin düsmesini sağliyor... Bu, birincisi, kaçirmaya, cinsel tecavüze, cinsel tacize tesviktir; ikincisi, Türkiye’de çok yaygin bir insan haklari sorunu olusturan ‘zorla ve erken evlendirmeler’ için de mesrulastirici bir sebeptir. Çünkü, tecavüz durumunda, o evlilikte mağdurun rizasindan söz etmek mümkün değildir. Burada yine, ‘kadinin bekaretini yitirmesi sonucunda kirlenen aile namusun temizlenmesi’ gibi gerekçelerle mağdur evlenmeye zorlanmaktadir. Her iki açidan da tamamiyla kaldirilmasi gereken bir madde.

Ankara’da seminerde, ‘Cinsel Suçlar ve Kadin Haklari Yönünden Alman Ceza Hukuku Pratiği’ konulu konusmasinda Av. Seyran Ates, yürürlükteki ceza yasasinda, faillerin ya da mağdurlarin tanimlanmasinda, toplumsal cinsiyet ayrimi yapilmamasinin, yani kadinerkek belirtmeden, ‘kisi’ olarak geçmesinin, cinsel suçlarin her iki cinsiyete de yönelik yer almasiyla escinsel iliskinin de taninmis olmasi açisindan olumlu olduğunu vurguladi. Toplumun büyük bir kesiminde zaten ‘sapiklik’ olarak görülen escinsel iliskinin, cinsel taciz ve cinsel tecavüz kapsaminda değerlendirilebilecek olmasi, “cinsel yönden doyumsuz ve cinsel saldiri potansiyelinde” düsünülen escinsel bireylerin lehine mi yoksa aleyhine mi sonuçlar doğurur. Kadinerkek arasinda tanimlamamasi, yani salt heteroseksüel iliskileri gözetir bir yapida olmamasi olumlu. Fakat, her hangi bir yasal düzenleme ile escinsellik hiçbir sekilde tanimlanmadiğindan, escinsellere yönelik ayrimcilik engellenmediğinden, hali hazirda karsilasmakta olduğumuz üzere, escinsellerin hakkini ararken bile sübjektif yorumlarla suçlu durumuna düsmesi söz konusu iken, Türk Ceza Kanunu tasarisi ve sizin önerilerinizin bu konuya bakisini merak ediyorum.

Tasarinin dili, maddelerde “kadinerkek” diye ayirim yapmiyor, ‘kisi’ olarak tanimlaniyor ama biz biliyoruz ki, cinsel taciz ve cinsel tecavüz suçlarinin mağdurlari ağirlikli olarak kadinlar ve çocuklar. Escinsellik konusuna gelince, aslinda tabi öncelikle yapilmasi gereken, anayasal düzenlemede escinsellere yönelik ayrimciliğin engellenmesi, ondan sonra diğer temel yasalara yansimasi. Ancak, “irza geçme” ve “irza tasaddi” maddelerinde, ‘bu suçun faili kadinlar da olabilir’ seklinde bir netlestirme ihtiyaci duymus tasariyi hazirlayan komisyon. Bunun nasil algilanacağini ve uygulamada nasil yansimalar bulacağini göreceğiz...

Yasalardaki bosluklar, yoruma açik maddeler uygulamaya, kadinlar ve escinseller aleyhine sonuçlandiği için, ne kadar esitlikçi maddeler konuluyormus gibi görünse de, yine erkek egemen bakisi yansitacaktir. ‘Hayasizca hareketler’ maddesi de bunun yansimasi ve yasalarimizda yer alan ‘yüz kizartici suç’, ‘genel ahlaka aykiri’ vb. kavramlar oldukça, ayrimciliğin engellendiği bir esitlik durumundan bahsedemeyiz...

Burada söz konusu olan bir bosluk değil. Bundan kirk yil önce Uluslararasi Ceza Hukuku Kongresi’nde, cinsel suçlarda korunmasi gereken temel değerin, ‘kisinin bireysel hak ve özgürlükleri, cinsel haklari, bedensel bütünlüğü’ olduğu vurgulanmis, ama ‘hayasizca hareketler’ maddesi de iste buna tamamen aykiri.

Son olarak söylemek istediklerini alabilir miyiz?

Önümüzdeki aylar çok önemli. Bu tasarinin bu sekliyle yasalasmamasi için, herkesin hem bireysel olarak hem örgütlü bir sekilde sorumluluk almasi ve konunun takipçisi olmasi gerekiyor. TCK Kadin Platformu olarak komisyon çalismalarini izleyeceğiz. Sadece meclis çalismalarinda sesimizi duyurmak değil mesele, hem konuyu basin araciliği ile sürekli gündemde tutmak ve hem de konu hakkinda gittiğimiz yerlerde, baska örgütlerle, kisilerle çalisirken konustuğumuz insanlara, sürekli bilgi dağitmak gibi bir sorumluluğumuz da var.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 37


gündem

Kadinlar Geleceğe Bakiyor 14- 16 Ekim 2003 tarihleri arasinda güneydoğu bölgesinde kadinin topluma etkin katiliminin desteklenmesi projesi kapsaminda düzenlenen “Kadinlar geleceğe bakiyor” seminerine katildik. Üç günlük programin ikinci gününde “Kadin Yönelik Siddet” atölyesine katildik. Atölyede norm

olandan farkli olduğumuz için ailede, sokakta, okulda, aile içinde, isyerinde lezbiyenlerin cinsel yönelimi nedeniyle siddete uğradiğini, bu siddeti desifre ettiklerinde ise günah ve suç olarak nitelendirildiği için siddeti hak ettiklerine dair bir inancin toplumda egemen olduğu, kadin örgütleri tarafindan lezbiyenlerin sorunlari ise marjinal sorun olarak nitelendirilip kadin hareketinin gündemi içinde değerlendirilmediği, gey ve lezbiyenlerin yasadiklari sorunlarin insan haklari örgütleri tarafindan insan haklari sorunu olarak da değerlendirilmediği bu yüzden de hiçbir rapora gey ve lezbiyenlerin sorunlarinin yansimadiğini belirtikten

sonra gelen bir olumsuz tepkiden kaynakli (burada ayni olumsuz tepkinin

dindar kadinlara ve güneydoğudan gelen kadinlarin gözalti süreçlerindeki yasadiklari sorunlari aktardiklarinda da geldi.) “kadina yönelik siddet” üzerine konusurken sadece “beyaz

heteroseksül, basi açik, orta sinif kadinlarin” sorunlarin

gündemlestirilmek istenmesinin farkli kimlikleri ile seminere katilan kadinlara yönelik bir siddet olarak nitelendirilmesi gerektiğinin kadinlarin farkliliklarindan kaynakli yasadiklari siddetin kadina yönelik siddet içinde değerlendirilmesi görüsümüzü tekrarladik. Raportör olan Uçan Süpürge’den Semiramis, ve atölye sözcüsü Ka-mer’den Özlem’in samimiyeti hem sözümüzün rapora yansimasini sağlamakla beraber hem de kendimizi daha rahat ifade etmemizi sağladi. Üçüncü gün ise “medeni kanun” baslik atölyeye katildik. Medeni hukuk önerisinin veya mevcut olan yasanin sadece heteroseksüel iliskiyi kapsadiğini belirtikten sonra medeni hukuk yaninda ceza hukuk tasarisini da tartismaya basladik. Senal Saruhan ilk defa bir ayrimciliği önleme yasasinin tasariya eklendiğini ve önerilen

maddenin “Ayrimcilik: Kisiler arasinda köken, cinsiyet, aile durumu, örf ve adet, siyasal düsünce, felsefi inanç, sendika, bir etnik, gruba mensupluk, irk, din, mezhep, cinsel yönelim, nedeni ile ayrim yaparak siyasal, sosyal ve ekonomik haklardan yararlanmasini engelleyen kimse hakkinda alti aydan bir yila kadar hapis cezasi verilir. Bu madde de yazili suçlar, tüzel kisiler aleyhine islendiğinde de ayni cezalar uygulanir. Tüzel kisiler de bu maddede yazili suçlardan dolayi sorumludurlar.” önemli bir adim olduğunun altini çizdi. Bu atölyede “Kadin Bakis Açisiyla Türk Ceza Kanunu Yasa Tasarisi Çalisma Grubunun” önerisinin desteklenmesine karar verirdi. Seminer boyunca Güneydoğudan gelen kadinlarin sicakliği ve samimiyeti içimizi isitti. Ancak burada kadinlarin güneydoğudan gelmis olmalarina vurgu yapmamin nedeni batinin doğuya baktiği gibi bir bakis değil bölgeden gelen kadinlarin sorunlarin içinden geliyor olmalarinin onlara verdiği bakis açisi ile ilgili olduğunu düsünüyorum.

Kadinlar Geleceğe Nasil Bakiyorlar Batman kadin intiharlari yoğun yasandiği bir yer olarak gündeme geldi. Batmanli kadinlar geleceğe nasil bakiyor?

Batman Kadin Danisma Merkezinden Süreyya: Batmanli kadinlar geleceğe yavas yavas bakmaya basladilar. Çünkü Batman’da feodal yapi kökenlerinin güçlü olduğu bir yer, kapali bir toplum, seyhlerin asiretlerin olduğu bir yer, bu yüzden de intiharlarin da gündemde olduğu bir yer. Ve devamli da batininda irdelediği, 12 ile 50 yasindaki kadinlarin intihari ile anilan Batman... Fakat bu son dönemde Batman’da bütün kadinlar geleceğe iyi bakiyorlar. Çünkü biz kadin danisma merkezi olarak ordayiz, kadinlar statülerini arttirmak için

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 38

bir seyler yapiyorlar. Kendi isyerlerini açiyorlar. Kendi patronlari oluyorlar, kendi paralarini karsiliyorlar. Bu yüzden Batman’daki kadinlar yavas yavas hemen de değil çünkü o yapiyi değistirmek hemen mümkün değil. Kadinlar yavas yavas, adim adim tirnakla kazila kazila geleceğe iyi bakmaya çalisiyorlar. Kadinlar annedir bu yüzden de çocuklarina iyi bir gelecek hazirlamak için de geleceğe iyi bakiyor.

Güneydoğudaki kadin sorunlarini dile getirebildin mi? söyleyemediğin bir sey var mi? toplantiya dair izlenimlerin neler? Bölgedeki kadinlar geleceğe nasil bakiyorlar? Dikasum’dan Handan: Toplantida söyleyemediğimi düsündüğüm bir seyler

yok. Bölgedeki her seyi kalindan geçen her seyi aktarabileceği anlamina da gelmiyor. Kadinlarin bize aktardiği seylerden ve onlarin yasantilarindan gördüğümüz seyleri biz aktarimci olarak bir yerlerde aktariyoruz. Burada çalisma gruplarin da yasadiğimiz sikintilar oldu. Görüslerimizi net bir sekilde ifade ederken bilesenlerden kaynakli ve sinirlandirmalardan kaynakli sorunlar oldu. Ancak bu organizasyonla ilgili olduğunu düsünmüyorum. değisik kurumlardan gelen insanlarin farkli görüslerinden kaynakli bir kisitlama oldu. Bizim çok sikintili yasadiğimiz sorunlari sorun olarak görmüyor olabilirler. Ama bu gerçeği değistirmiyor. Bu 18 aylik süreç aslinda bizim uzun zamandir


gündem yasadiğimiz bir sürü deneyimi burada topluca paylasma imkani sağladi. Bir yandan da yalniz olmadiğimizi çok daha net gördük. Çalismalarimizi belirlerken de böyle bir grubun var olduğunu da hissederek ortaklastirmaya çalisarak devam edeceğiz. son günlerde yeni kadin kuruluslari açildi, yasalarda gelismeler var. bizlerinde kadinlarin yaninda olduğumuzu hissettirmemiz ve bireysel ve grup görüsmeleri kadinlarin yalniz olmadiğini gösteriyor. Kadinlar daha güvenli, daha kararli bir sekilde geleceğe bakabiliyorlar.

Geleceğe bakarken nelerden korkuyorlar?

Dedikodudan korkuyor, töre cinayetlerinden korkuyor, isyerlerinde kamuda yasadiklari sikintilardan kaynakli korkulari var. Eslerini kaybetmekten korkuyorlar. Çocuklarinin kötü yola düsmesinden korkuyorlar. Tek bir korku ile sinirlandirmak doğru değil. Attiklari her adimda korkulari var. Bizlerde bu çalismalarin içindeyken bir gün sonra iste olacağimizin garantisi yok. Is konusunda sürgünler olabilir. Yasam konusunda da baslarina neler geleceğini çok fazla kestiremiyorlar. Bir çok korkunun içerisinde aslinda bir seyler beliriyor ancak buna rağmen çok istikrarli bir gidisat var.

Ka-Mer’den Özlem: Kamer, çevresindeki kadinlarla birlikte geleceğe bakiyor. “Suraya bakmak lazim”, “sunu yapmak lazim” gibi bir tarzi yok. Kadinlarla birlikte yönünü belirliyor ve neler yapilmasi gerektiğini kadinlarla beraber planliyor. Umutla bakiyoruz geleceğe, ama çok uzun çetrefilli bir yol ancak özellikle bu son yillardaki gelismeler, Türkiye’nin AB sürecine girmesi de kadin sorununu Türkiye’nin gündemine oturttu. Artik her yerde kadin sorunu dillendiriyor. Politikacilar artik isteseler de artik bundan kaçamiyorlar. Biz geleceğe umutla bakiyoruz..

Biz Sizi “Ekonomik Siddete Hayir Kampanyasi”na Bekliyoruz S.Nazik ISIK

Biz, bu ülkenin kadinlari, 1980’lerden bu yana kadina yönelik siddetle, özellikle de aile-içi siddetle mücadele ediyoruz. Önemli gelismeler sağladiysak da, hala siddetin neredeyse tamamen fiziksel siddet olarak anlasildiği bir ülkede yasamaktayiz. Oysa sözel-duygusal (psikolojik) siddet, ekonomik siddet ve ayrica ele almakta yarar bulunan cinsel siddet de aile içi siddetin önemli boyutlari. Ama, bu yazinin amaci okuyucuyu siddet türleri hakkinda bilgilendirmek değil. Bu yazinin amaci, size, “ekonomik siddete

hayir kampanyasi”nin ilgi ve katiliminizi beklediğini duyurmak. Evet, “ekonomik siddete hayir kampanyasi” geçtiğimiz yaz basladi.

Kampanya 2002 basinda yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun’un yürürlük maddesi değisinceye kadar devam edecek. Bu imza kampanyasina isteyen herkes katilabilir. Topladiğimiz imzalari peyderpey TBMM Baskanliğina sunuyoruz. Kampanyanin içeriğini ben anlatmamayim; Ankara’daki kadin kuruluslarinin ortak kampanya bildirisi anlatsin. Kampanyaya katilmak için imzalamaniz gereken dilekçeye Kaos Kültür Merkezi’nden ulasabilirsiniz. Peki siz, topladiğiniz imzalari kampanyaya katilan kadin kuruluslarindan birine, örneğin Kadin Dayanisma Vakfi’na ulastirabilir misiniz? Ya da Kaos GL’ye birakir misiniz, biz alalim? Ilgi ve desteğinizi bekliyoruz. Çağri metni:

17 MILYON EVLI KADIN EMEĞININ PESINDE! Yeni Medeni Kanun önemli ve ileri bir değisikliktir; ANCAK kadinlarin 1 Ocak 2002’den önceki edinilmis mallara iliskin haklarini kabul etmedi. Ülkemizde tasinmaz mülkiyetin % 8,7’si kadinlarin, % 91,3’ü erkeklerin. Bu kadina yönelik ekonomik siddettir. Bizler görünmez değiliz. Ev isleri, çocuk, es ve diğer aile bireylerinin bakimi için evde ve disarida çalisarak yarattiğimiz ekonomik değer yok sayiliyor. Bosanma halinde mallarin esit bölüsümünü düzenleyen mal rejimi yasasi, 1 Ocak 2002’den önce edinilmis mallari kapsamiyor. Yarattiğimiz değere el koymak, kadina yönelik ekonomik siddettir. Yasalar sadece erkekleri değil kadinlari da korumalidir. Bosanmada mallar, birikmis paralar erkeklerin, yoksulluk çocuklarla birlikte kadinlarin olmamalidir. Türkiye’nin onayladiği uluslararasi sözlesmeler bizden yana. 17 milyon kadinin yeni Medeni Kanun’la uygulanan ekonomik siddeti sona erdirmek için “17. Uyum Paketini” beklemeye niyeti yok! SIMDI VE HEMEN esitliğin sağlanmasi için 10.maddenin kaldirilarak uygulamanin 2002’den önce yapilmis evliliklere de genisletilmesini ve yayginlastirilmasini istiyoruz. Ev Içi Emek Sömürüsüne Son! Kadinlara Borcunuzu Ödeyin! Kadinlarin Yoksullastirilmasina, Ev Içi Emeklerinin Değersizlestirilmesine Karsi Çikmak Için, “Ekonomik Siddete Hayir”

“Ekonomik Siddete Hayir” Kampanyasi, Ankara Kadin Platformu

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 39


gündem

25. ILGA-Avrupa Konferansi’ndan izlenimler

Gökkusağinin Altinda Öner Ceylan

25. ILGA-Avrupa Konferansi, 1519 Ekim 2003 tarihleri arasinda Iskoçya’nin Glasgow kentinde yapildi. Konferansin genel basliği “Politikadan Pratiğe - LGBT esitliğini gerçeklestirmek” idi. Ben de Lambdaistanbul’u temsilen oradaydim ve izlenimlerimi paylasmak istiyorum. Önce ILGA ve konferans hakkinda kisaca bilgi vereyim; ILGA nedir? ILGA, Uluslararasi Lezbiyen ve Gey Derneği (http://www.ilga.org ). ILGAAvrupa ise 1995'te, bu örgütün Avrupa bölümü olarak kurulmus. ILGA-Avrupa, Avrupa Konseyi’ne danisman statüsünde. ILGA-Avrupa’nin birincil finansal kaynaği Avrupa Komisyonu. Ayrica Britanya’daki Stonewall Lobi Grubu’ndan ve diğer bazi kuruluslardan da mali destek aliyor. Önceleri tamamen gönüllü emeğe dayali olarak islerken, 2001/2002 döneminde Avrupa Komisyonu'ndan gelen fon sayesinde Brüksel'de 4 çalisani olan bir ofise kavusmus,

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 40

böylece profesyonel olarak yönetilen bir kurulusa dönüsmüs. Avrupa Komisyonu'ndan gelen fonun dayanaği, cinsel yönelim ayrimciliğini yasaklayan 13. Madde. Hangi Avrupa? Konferansta çesitli Avrupa ülkelerinden 180 katilimci vardi. Elbette hepsiyle tanisma firsatim olmadi ama etkinlikler ve kisisel sohbetler sirasinda bazi genel izlenimler edindim. Öncelikle sunu söyleyeyim; Baslarda bende de, Türkiyeli pek çok insan gibi biraz “Bati”ya karsi “Doğu”lu olmakla ilgili bir “öteki”lik duygusu vardi. Ancak zamanla, “Bati”da da herseyin mükemmel olmadiğini, özellikle escinsel gruplarin birçok zorluklardan geçtiğini ve hala geçmekte olduğunu fark ettim. Ayrica, bizim düsündüğümüz anlamda, tek ve homojen bir “Bati” olmadiğini da iyice gördüm. Aslinda Fransiz ya da Hollandali katilimcilar da benim zaman zaman hissettiğim “dislanmislik, isleyis hakkinda yeterince bilgi sahibi olmama” duygularini duyuyorlardi. Türkiye’den baktiğimizda kafamizda olusan genel Avrupa ve Avrupali resminin yaniltici olduğunu iyice anladim. Coğrafyanin doğusu, batisi, kuzeyi, güneyi gibi ayrimlar bir yana, komsu ülkeler arasinda bile çok temel farklar olabiliyor ve genel olarak escinsellik meselesinin Avrupa’daki durumundan sözetmek imkansiz hale geliyor. Bu da aslinda müthis zenginlestirici birsey; hepimizin birbirimizden öğrenebileceği seyler var anlamina geliyor. Yine de bazi genel ortak noktalar yok değil; örneğin Doğu Avrupa ülkeleriyle aramizda birçok benzerlik var: genel olarak escinsellik gerçeğinin pek taninmiyor olmasi, cinsiyetle cinsel yönelim arasinda pek ayrim yapilmiyor olmasi, ayrica

escinsellere yönelik siddet, vs. Bunun yaninda eski Doğu Bloğu ülkelerinden bazilarinda, özellikle eski SSCB ülkelerinden bazilarinda devletin sistematik ve bilinçli bir sindirme politikasi söz konusu. Örneğin Belarus’ta (Beyaz Rusya) hükümet üç ay önce biri hariç tüm insan haklari örgütlerini kapatmis. Böyle bir ortamda özgürlüklerin sözünü etmek bile zor olsa gerek. Öte yandan, ILGA tarafindan Avrupa kapsaminda sayilan Arnavutluk, Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkelerde, anladiğim kadariyla, henüz escinsel gruplari bile olusmadiğindan, konferansta da buralardan kimse yoktu. Yunanistan ise, AB üyesi olmasina karsin konferansta katilimcisi olmayan diğer ülkeydi. Müslüman ve escinsel? Konferansta “Doğu” – “Bati” meselesi disinda daha da farkina vardiğim diğer iktidar iliskileri, “Hiristiyan” – “Müslüman” ve LGB’ler ile trans’lar arasindakilerdi. Islamofobi, Avrupa’daki müslüman kökenli escinselleri ikinci kez eziyor. Müslüman kökenleri yüzünden, hiristiyan-egemen ülkelerdeki insanlar (buna hiristiyan escinseller de dahil) tarafindan ezilir ve dislanirken, escinsellikleri yüzünden de kendi camialarindan (Arap, Türk, vs.) dislaniyorlar. Ne yazik ki konustuğum pek çok hiristiyan kökenli escinsel de, Islam’in, Hiristiyanlik’tan farkli olarak öz itibariyla homofobik olduğunu düsünüyor. Hiristiyanliğin kültürel olarak geçmiste ve bugün de belli coğrafyalarda nasil da homofobiyi kurumsallastiran uygulamalari olduğunu, Islam’in da diğer dinler gibi farkli coğrafyalarda ve zamanlarda farkli biçimlerde yorumlandiğini ve yasandiğini hesaba katmiyorlar. Kadin? Erkek? Hepsi? Hiçbiri? Diğer konu ise cinsiyet meselesi. Transseksüel ve interseksüellerin (hermafrodit) varliği bize cinsiyetin basit bir ikilikten (kadin – erkek) öte, daha karmasik bir kavram olduğunu hatirlatiyor. Kim kadin, kim erkek? Peki kendini “hepsi” ya da “hiçbiri” olarak


gündem görenler ne olacak? Bu durumda “erkekten hoslanmak”, “kadindan hoslanmak” ne anlama geliyor? Tüm bunlara bir de Türkiye’de zaten escinselle transseksüelin ayriminin pek net olarak görülmediği gerçeğini eklediğimizde isler iyice karisiyor! Benim için bu konferansa katilmanin zihin açici yönlerinden biri de kadindan erkeğe translarla (KET’ler) tanismam oldu. Daha önce varliklarini teorik olarak biliyordum, ancak KET olduğunu bildiğim biriyle hiç tanismamistim. Sanirim Türkiye’de KET’lerin görünmez olmasinin nedeni, lezbiyenlerin görünmezliğiyle hemen hemen ayni; yani kadinin kendi seçimlerini yapmasinin, kendi hissettiği gibi yasamasinin önündeki engeller. Trans Örgütlenmesi Konferansta farkettiğim birsey, translarin, lezbiyen, gey ve biseksüellerle karsilastirildiğinda, Avrupa’nin hiçbir yerinde çok da örgütlü olmadiği. ILGA-Avrupa’nin ofisinin tüm giderleri Avrupa Komisyonu’ndan alinan fonla* karsilandiği için cinsiyet kimliği hakkinda yapilacak isler tamamen gönüllü çabalara kaliyor. Genelde de trans olduğunuzda daha doğrudan ayrimcilik yasandiği için (siyah olmak gibi), LGB’lerin örgütlenmesi translara göre daha kolay oluyor sanirim. Simdi ILGA-Avrupa’nin baska bir kaynaktan aldiği fonla AB’ye yakin zamanda girmeyecek ülkeler ve cinsiyet kimliği meseleleri hakkindaki çalismalar finanse edilecek, ama sinirli bir kaynakla bu kadar genis bir konunun ele alinmasi zor görünüyor. Eskide kaldi köle efendi... mi acaba? Gerek “Bati”-“Doğu” olsun, gerek Hiristiyan-Müslüman, erkek-kadin, gerekse Hetero – Gey – Lezbiyen – Biseksüel – Trans, genelde tüm köleefendi iliskilerinde, eğer “köle” konumundaysak, zaman zaman haksizliğa uğramislik, hayatin disina itilmislik ve bunlarin doğal sonucu olarak öfke duyuyoruz. Önemli olan bu duygularla ilgili olarak ne yapacağimiz. Katildiğim Islam’la ilgili bir atölyede Hollanda’nin semsiye LGBT örgütü COC’den Tania Barkhuis’in söylediği gibi, “kurban psikolojisiyle tepkili davranmak yerine harekete geçmek, etkin rol oynamak”

iyi bir fikir olabilir; Yani bize göre “üst” ya da “ezen” konumda bir kisi ya da grupla iliskilenirken, kendimizi “köle” psikolojisine kaptirmadan, kendimizi güvenle ifade ederek, yapabileceğimiz katkiyi yapmak ve karsi tarafin da deneyimlerini değerlendirmek, kendi süzgecimizden geçirerek yararlanmak. Avrupa Komisyonu’nun yasalarinin 13. Maddesi cinsiyet ve cinsel yönelim ayrimciliğini yasakliyor ancak cinsiyet kimliğine değinmiyor, dolayisiyla transseksüel ve interseksüellere yönelik ayrimciliği tanimiyor. Escinselleri önemseyen belediye baskani! Konferansin sosyal etkinliklerinden biri, Cuma aksami davetli olduğumuz Glasgow Belediye Baskani’nin resepsiyonuydu. Çok ihtisamli bir Belediye Sarayi’na girdik. Ikram edilen saraplari içip cipsleri yerken, Belediye Baskani’nin çikip konusmasi, Glasgow’da LGBT konularini ne kadar önemsediklerini söylemesi, vs. çok gerçeküstüydü benim için. Ali Müfit Gürtuna’nin bu konusmayi yaptiğini hayal etmeye çalistim. Glasgow Belediye Baskani’nin konusmasi, ayni sabah Edinburgh bölgesi Polis Sefi’nin, yaninda escinsel bir polisle bize yaptiği sunumun üstüne gelmisti. Sunum, Iskoç Polis Teskilati’nin escinsel camiayla kurduğu iliskileri, sorunlara hep birlikte çözüm bulmaya çalistiklarini anlatiyordu. Polis Teskilati’nda ve polislerin ailelerinde de etnik azinlik, escinsel, sakat kisilerin bulunduğunu, bu anlamda polisin, zaten halkin içinde olduğunu anlatti. Konularin çözümünde bağimsiz danismanlarla çalistiklarini, örneğin escinsel cinayetlerini çözmede escinsel camiadan tavsiye aldiklarini söyledi. Bir olayi bildirmek isteyen biri, eğer polisle konusmaya çekiniyorsa, dolayli yollar olduğunu, karakola gitmeden, polisle konusmadan, örneğin sosyal görevlilere durumu bildirebildiğini söyledi. Ayrica özel olarak LGBT’ye duyarli polisler olduğundan ve Gey Polisler Derneği’nden sözetti. Tabii tüm sorunlar

çözülmüs değil, Polis Teskilati hala ağirlikli olarak beyaz karsicinsel erkeklerden olusuyor ama yine de güzel bir baslangiç! Bu atölyenin üzerinden bir hafta geçmeden BBC’de bir program yayinlandi; bir BBC muhabiri Polis Teskilati’na giriyor ve eğitimi sirasinda alti ay boyunca gizli kamerayla diğer kursiyer polislerin irkçiliğini belgeliyor. Polisler görevlerini kötüye kullanarak Pakistanli ve Hintlilere, siyahlara, vs. karsi rahatça ayrimcilik uygulayabileceklerini, onlari dövüp öldürebileceklerini söylüyorlar. Programin yayinlanmasi üzerine bu polisler görevden alindi, ancak yine de bu olay, bu ülkede gelinen durumun da yolun sonu olmadiğini açikça gösteriyor. Son on yilda Türkiye’de gelinen durum Konferansa dönecek olursam; bu konferans bana, Türkiye’de verdiğimiz mücadeleye uzaktan bakma sansi verdi ve gördüm ki son on yilda basardiğimiz seyler gerçekten de önemli. Son on yilda pek çok kisi, büyük ölçüde Kaos GL ve Lambdaistanbul gibi escinsel gruplarin çabalari sayesinde (toplantilar, brosürler, web-siteleri, etkinlikler, vs.) kendi cinsine duyduğu cinsel duygularla baristi, bununla da kalmadi, çevresindeki insanlara bunu açikladi. Pek çok kisi, yine büyük

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 41


gündem ölçüde escinsel gruplarin düzenlediği etkinlikler, basin toplantilari, gösteri yürüyüsleri, vs. sayesinde Türkiye’de escinsel kadin ve erkeklerin varliğini gördü, onlarin sorunlarindan haberdar oldu. Böylece Türkiye’de escinsellik, alay ve utanç konusu olma konumundan, yavas yavas yasamin bir gerçeği olarak algilanmaya doğru ilerliyor. Bunda da bikmadan bunun için mücadele eden birey ve gruplarin payi büyük. Mücadele ortaminin içindeyken bazen yilginliğa kapiliyoruz, hiçbirsey değismiyor gibi geliyor, ve aldiğimiz yolu tam anlamiyla takdir edemeyebiliyoruz ama uzaktayken, oradakilere durumu ve geldiğimiz noktayi özetlerken, gerçekten de çabalarimizin değerini ve önemini daha iyi kavradim. Tabii daha gidecek çok yolumuz, değistirmemiz gereken çok sey var, ama umutlu olmamiz, basardiğimiz seyler için kendimizi kutlamamiz, basarilacak isler için yilmadan çok ve sistemli çalismamiz, bunun için birbirimizi yüreklendirmemiz gerek. Gökkusağinin altinda hepimiz için daha özgür bir yasam yaratiyoruz ve ben bunun bir parçasi olduğum için çok mutluyum. Konferansin sosyal etkinliklerinden biri, Cuma aksami davetli olduğumuz Glasgow Belediye Baskani’nin resepsiyonuydu. Çok ihtisamli bir Belediye Sarayi’na girdik. Ikram edilen saraplari içip cipsleri yerken, Belediye Baskani’nin çikip konusmasi, Glasgow’da LGBT konularini ne kadar önemsediklerini söylemesi, vs. çok gerçeküstüydü benim için. Ali Müfit Gürtuna’nin bu konusmayi yaptiğini hayal etmeye çalistim. Glasgow

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 42

Belediye Baskani’nin konusmasi, ayni sabah Edinburgh bölgesi Polis Sefi’nin, yaninda escinsel bir polisle bize yaptiği sunumun üstüne gelmisti. Sunum, Iskoç Polis Teskilati’nin escinsel camiayla kurduğu iliskileri, sorunlara hep birlikte çözüm bulmaya çalistiklarini anlatiyordu. Polis Teskilati’nda ve polislerin ailelerinde de etnik azinlik, escinsel, sakat kisilerin bulunduğunu, bu anlamda polisin, zaten halkin içinde olduğunu anlatti. Konularin çözümünde bağimsiz danismanlarla çalistiklarini, örneğin escinsel cinayetlerini çözmede escinsel camiadan tavsiye aldiklarini söyledi. Bir olayi bildirmek isteyen biri, eğer polisle konusmaya çekiniyorsa, dolayli yollar olduğunu, karakola gitmeden, polisle konusmadan, örneğin sosyal görevlilere durumu bildirebildiğini söyledi. Ayrica özel olarak LGBT’ye duyarli polisler olduğundan ve Gey Polisler Derneği’nden söz etti. Tabii tüm sorunlar çözülmüs değil, Polis Teskilati hala ağirlikli olarak beyaz karsicinsel erkeklerden olusuyor ama yine de güzel bir baslangiç! Bu atölyenin üzerinden bir hafta geçmeden BBC’de bir program yayinlandi; bir BBC muhabiri Polis Teskilati’na giriyor ve eğitimi sirasinda alti ay boyunca gizli kamerayla diğer kursiyer polislerin irkçiliğini belgeliyor. Polisler görevlerini kötüye kullanarak Pakistanli ve Hintlilere, siyahlara, vs. karsi rahatça ayrimcilik uygulayabileceklerini, onlari dövüp öldürebileceklerini söylüyorlar. Programin yayinlanmasi üzerine bu polisler görevden alindi, ancak yine de bu olay, bu ülkede gelinen durumun da yolun sonu olmadiğini açikça gösteriyor. Son on yilda Türkiye’de gelinen durum Konferansa dönecek olursam; bu konferans bana, Türkiye’de verdiğimiz mücadeleye uzaktan bakma sansi verdi ve gördüm ki son on yilda basardiğimiz seyler gerçekten de önemli. Son on yilda pek çok kisi, büyük ölçüde Kaos GL ve Lambdaistanbul gibi

escinsel gruplarin çabalari sayesinde (toplantilar, brosürler, web-siteleri, etkinlikler, vs.) kendi cinsine duyduğu cinsel duygularla baristi, bununla da kalmadi, çevresindeki insanlara bunu açikladi. Pek çok kisi, yine büyük ölçüde escinsel gruplarin düzenlediği etkinlikler, basin toplantilari, gösteri yürüyüsleri, vs. sayesinde Türkiye’de escinsel kadin ve erkeklerin varliğini gördü, onlarin sorunlarindan haberdar oldu. Böylece Türkiye’de escinsellik, alay ve utanç konusu olma konumundan, yavas yavas yasamin bir gerçeği olarak algilanmaya doğru ilerliyor. Bunda da bikmadan bunun için mücadele eden birey ve gruplarin payi büyük. Mücadele ortaminin içindeyken bazen yilginliğa kapiliyoruz, hiçbirsey değismiyor gibi geliyor, ve aldiğimiz yolu tam anlamiyla takdir edemeyebiliyoruz ama uzaktayken, oradakilere durumu ve geldiğimiz noktayi özetlerken, gerçekten de çabalarimizin değerini ve önemini daha iyi kavradim. Tabii daha gidecek çok yolumuz, değistirmemiz gereken çok sey var, ama umutlu olmamiz, basardiğimiz seyler için kendimizi kutlamamiz, basarilacak isler için yilmadan çok ve sistemli çalismamiz, bunun için birbirimizi yüreklendirmemiz gerek. Gökkusağinin altinda hepimiz için daha özgür bir yasam yaratiyoruz ve ben bunun bir parçasi olduğum için çok mutluyum. Fotoğraflar: Maxim van Ooijen, COC Hollanda


gündem

Avrupa’da Yasayan Türkiyeli Escinseller Berlin’de Bulusuyor Avrupa’ya göçün 42. yilinda Almanya’nin baskenti Berlin Türkiyeli escinseller derneği «GLADT» ve Alman Escinseller Birliği «LSVD» organizesinde ilk Türkiyeli Escinseller Kongresine ev sahipliği yapmaya hazirlaniyor. Berlin Tempelhof-Schöneberg ilçesi Belediye Baskani Ekkehard Band himayesi altinda gerçeklesecek kongrenin ilk gününde Berlin’e hükümet eden Belediye Baskani Klaus Wowereit de bir konusma yapacak. Alman Yesiller partisi Federal Parlamento milletvekili Claudia Roth ile Volker Beck’in yani sira, Federal Parlamento eski baskani CDU’lu Prof. Rita Süssmuth, Hür Demokrat Parti F.D.P. genel sekreteri Cornelia Pieper, Berlin Sosyal Isler Senatörü PDS’li Heidi Knacke-Werner

gibi taninmis isimler de kongreye katilarak destek vereceklerden sadece birkaçi. Kongreye katilacaklar, dört ayri çalisma grubunda yer almanin yani sira yurtiçinden ve yurtdisindan gelecek olan Türkiye kökenli escinsellerle tanisma firsatini da yakalayacaklar. Çalisma gruplarinda, HIV/AIDS, Irklar arasi Beraberlikler, Göçmen Örgütleri ve Escinsellik/Escinseller ve Avrupa’daki Türkiyeli Escinsel Örgütler ele alinacak. Yillardan beri seslerini yeterli derecede duyuramayan Türkiye kökenli escinseller açisindan, bu kongre ayri bir öneme sahip. Kongreye Kaos GL’den Ali Özbas ve Onur Erol katilacaklar. Kongre hakkinda bilgi edinmek isteyenler Hakan Tas’a

hatasch@yahoo.de’den ya da +49 173 605 8137 numarali telefondan ulasabilirler.

Anneler; Çocuklarinin Cinsellikle Ilgili Sorulari Karsisinda Heyecanlaniyor... Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksekokulu Çocuk Gelisimi ve Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ismihan Artan ile Eğitim Fakültesi Ilköğretim Bölümü Okulöncesi Anabilim Dali Öğretim Üyesi Doç. Dr. Belma Tuğrul, alt-sosyo kültürel düzeyde, 2-18 yas grubu çocuğu olan 665 anneyle arastirmalarda bulundu. Çocuklarin cinsel eğitimi ile ilgili anne görüslerinin incelendiği

çalismada, katilimcilardan kiz annelerinin yüzde 40.6'si, erkek çocuğu olanlarin da yüzde 44.4'ü cinselliğin lise yillarinda basladiğini düsündüğünü ifade etti. Arastirma sonucu hem kiz hem de erkek çocuk sahibi annelerin, çocuklarinin cinsel konularla ilgili sorularini cevaplarken, utanip, heyecanlandiklari ortaya çikti. Buna göre kiz çocuğu olan annelerin yüzde

46.1'i, erkek annelerinin de yüzde 52.9'unun bu duygulari yasadiklari belirlendi.

Heteroseksüel çocuklarin sorularina anne ve babalarinin tepkilerinin bu kadar “sorunlu” olduğunu düsününce gey ve lezbiyenlerin aileleri tarafindan nasil baskilandiklari daha iyi anlasilir her halde...

“Üniversite Gençliğinde Escinsellik Eğilimi Var!” “Adnan Menderes Üniversitesi'nce üniversite gençliğinin 'escinselliğe' bakisini belirlemek amaciyla gerçeklestirilen arastirmaya göre, üniversite gençliğinin yüzde 10'un da 'escinsel eğilimin' olduğu ortaya çikti. ADÜ Psikiyatri Ana Bilim Dali Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Eskin, arastirmanin, Istanbul, Ankara, Izmir ve Aydin'da öğrenim gören 689 kiz, 579 erkek, toplam 1262 öğrenci arasinda

soru-cevap seklinde gerçeklestirildiğini belirtti. Eskin, 'Arastirma öğrencilerle anket seklinde gerçeklestirildi. Oranlarda yüzde 10-15'lik sapmalar olabilir. Arastirma sonuçlarini uluslararasi tip dergilerinde yayinlanmasi için gönderdim. Türkiye'deki tip dergilerinde yakinda bu arastirmam yayinlanacak' dedi. Yüzde 10'u, escinsel eğilimi olduğunu belirtiyor. Yüzde 6.8'i kendi

cinsiyetinden birine cinsel istek duyuyor, yüzde 5'i hemcinsinden biriyle cinsel iliski kurmus. Yüzde 2'si, 'escinsel' ya da 'Biseksüelim' diyor. Yüzde 28'i küçük yasta en az bir kez cinsel istismara uğramis. Kendi cinsiyetinden biriyle cinsel iliskisi olanlarin yüzde 66'si intihari düsünüyor.”

Arastirmanin sonuçlarini biz gey ve lezbiyenler on senedir dile getiriyoruz. Peki bundan sonraki adim ne olacak?

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 43


gündem

Hollanda’da Escinsel Öğretmenlerin Sorunlarina Yönelik Yapilan Çalisma Escinsel öğretmenlerin konumlariyla ilgili olarak Eğitim Bakanliği, Eğitim Genel Sendikasi ve escinsel örgütleri tarafindan ortaklasa yapilan arastirmanin sonuçlarina göre, escinsel öğretmenler, meslektaslarinin yani sira öğrenciler tarafindan da dikkat çekici ölçüde rahatsiz ediliyor ve özellikle meslek eğitimi verilen orta dereceli okullarda, zaman zaman görev

yapmalari bile engellenebiliyor. Escinsel öğretmenlerden erkeklerin yüzde 15'inin, kadin öğretmenlerin ise tamaminin, okulda cinsel yönelimleri ve özel yasamlariyla ilgili konulari konusmaya dahi cesaret edemedikleri belirtilen arastirma raporunda, bu öğretmenlerin, kendilerine gösterilen yaklasim yüzünden ders sirasinda siniflarda otorite sağlayamadiklari

ifade edildi. Raporda, karsilastiklari tavirlar yüzünden, erkek öğretmenlerin yüzde 12, kadin öğretmenlerin de yüzde 4'ünün ise basladiktan bir süre sonra isi birakmak zorunda kaldiği belirtildi. Arastirma sonuçlari, Lahey'de düzenlenen bir törenle Eğitim Bakani Maria Van der Hoevene'a sunuldu.

Escinsel Gazeteci Serbest Birakilmadi Özbekistan'da, insan haklari gruplarinin açiklamalarina göre uydurma suçlamalarla tutuklu bulunan escinsel bir gazetecinin davasi temyize giderken serbest birakilma talebi reddedildi. Ruslan Saripof geçen ay, livata, küçük yastakilerle seks yapmak ve bir genelev isletmek suçlarini kabul etmesinin ardindan 5,5 yil hapse

mahkum olmustu. Özbek hükümetini sözünü sakinmadan elestiren biri olan Saripof, suçlamalari inkar ediyor ve durusmayi beklerken hapishanedeki gardiyanlarin iskencesi sonucu itirafa zorlandiğini söylüyor. Insan Haklari Izleme Örgütü'nün Avrupa ve Orta Asya Bölümü'nün yardimci yöneticisi olan Rachel Denber söyle dedi: "Ikramof Özbek hükümetini

hep korkusuzca elestirmistir. Raporlari, Özbekistan'daki insan haklari ihlallerini dünyaya duyurmustur. Bu olayda basit bir cezai eskiyaliktan daha fazla bir seyler olduğundan kuskulaniyoruz." Özbek hükümeti iskence uyguladiğini inkar ediyor, ancak geçen yil bir Birlesmis Milletler incelemesinde ülkede "sistematik" iskenceye dair kanit bulundu.

Kahramanoglu "Cinsel azinliklara yönelik bu tür tutumlarin demokratik ülkelerde yeri olamayacağini; ILGA'nin , üye kuruluslarindan Agudah'in bildirdiği bu son saldirilari siddetle kinadiğini ve Israil’deki yetkililerin bu tür uygulamalari arastirip, suçlulari cezalandirma konusunda adim atmasi gerektiğini" vurguladi. Bu tür dramatik durumlar özellikle son bir kaç yilda GLBT haklarina umulmadik bir biçimde özgürlükçü bir yaklasim getiren Israil’de sok etkisi yaratti. Oysa ki 2002'de ilk defa açik gey bir kisinin parlamentoya seçilmesine ve 2003'de Kudüs meclis

üyeliğine yine açik bir geyin seçilmesine ek olarak, Tel Aviv gey çiftlerin nerdeyse evli heteroseksüel çiftler kadar hak kazanmasina olanak taniyan bir yasayi yürürlüğe sokmustu. ILGA Genel Sekreteri Kürsad Kahramanoglu'nun dikkati çektiği üzere: "ILGA'nin düsünceleri ve desteği Agudah'in ve Israil’deki tüm GLBT topluluğunun yanindadir. Kahramanoğlu bütün ILGA üyelerini ve uluslararasi LGBT haklari savunucu ve destekleyicilerini Israil hükümetine karsi protestoya ve Israil LGBT topluluğuna desteğe çağirmaktadir.

Israil’deki Gelismeler ILGA, polisin Israil gey topluluğuna yönelik son saldirilarindan ötürü sok oldu. ILGA'nin üye kuruluslarindan Agudah'in geçtiğimiz Eylül'ün 19'unda medyaya verdiği rapora göre "Tel Aviv'deki saldirilar geçtiğimiz bir kaç hafta içinde artmis bulunmakta, hatta polisin bir parkta gey erkeklere fiziksel siddet uygulamasiyla yeni bir siddet boyutuna erismis durumda. En yakin saldirida arkasinda 29 yarali gey birakti." ILGA; bölgede en demokratik ülke konumunda olan Israil gibi bir ülkede gerçeklesen bu saldirilari siddetle kinadi. ILGA genel sekreteri Kürsad

Bulmaca Gibi Miras

Ünlü yazar Ernest Hemingway'in iki yil önce ölen transseksüel oğlunun mirasi paylasilamiyor. Ayrilmak üzere olduğu esine ilk vasiyetinde hiç yer vermeyen ve her seyini çocuklarina birakan Gregory Hemingway, kadin olduktan sonra tekrar evlendiği esini bas mirasçisi ilan eden bir vasiyet daha yazmisti. Ancak Florida eyaleti kanunlarina göre hemcinslerin evliliği yasal değil.

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 44

Lezbiyen Çiftin Evliliğini Yasalar Kabul Etmiyor Amerikali lezbiyen rock sarkicisi Melissa Etheridge oyuncu kiz arkadasi Tammy Lynn Michaels'le geçen hafta sonu düzenlenen bir törenle hayatini birlestirdi. Çift evlendiklerini açiklamalarina rağmen, ABD'nin California eyaletinde escinseller yasal olarak evlenemiyor.


yasamin içinden

Türkiye’de Azinlik, Cemaatte de Gey Olmak...

“Gidin, Kendi Memleketinizde Oynayin Kendi Oyununuzu, Karakola Haber Vereceğim” Umut Güner

Türkiye’deki cemaatlerin nüfuslarinin az olduğu için, röportaj sahibinin kisisel bilgilerini yayinlamamakla birlikte ait olduğu cemaati de açiklamamayi uygun gördük.

Kaos GL: Türkiye’de, daha doğrusu Istanbul’da azinlik olmak nasil bir duygu? ... : Cemaatte yasamak güzel bir duygu. Kendi gelenek ve göreneklerini muhafaza edebiliyorsun. Negatif yönlerine bakarsak, cemaate yönelik ayrimcilik ve baskilari görebiliriz. Politik nedenler yüzünden azinliklara ve Türk olmayanlara karsi uygulanan yaptirimlardan büyük baski görüyorsun. Bu baskilari halk nezrinde de görüyorsun; çünkü hem medya hem hükümet, bütün politika senin aleyhindedir. Sabahtan aksama kadar senin radyoda, televizyonda, gazetelerde antipropagandan yapiliyor. Sen bu atmosferin içinde yasamak ve mücadele etmek zorundasin. Fikirlerin duyulduğu zaman göreceğin tepki çok siddetli olacağindan kendini de savunamazsin, savunamiyorsun ve bu hayata katlanmak zorunda kaliyorsun. Ancak bu politik baskilarin olmadiği zamanlarda o kadar fazla sorun yasamiyorsun. Bir devlet dairesine gittiğin zaman ya da baska bir yerde kendini azinlik mensubu olarak tanittiğin zaman tavirlar değisebiliyor. Önemsenmeyen, hakkini savunamaz bir kisi olarak algilaniyorsun ve bu yüzden hos olmayan tavirlarla da karsilasabiliyorsun. Geçmise dönüp baktiğinda neler görüyorsun? Bir zamanlar “vatandas Türkçe konus” politikasi vardi ve kendi aramizda bile Türkçe konusmama konusunda sorunlarimiz oluyordu. Anne- baba-çocuk arasinda, aile içinde dahi Türkçe konusmadiğimiz zaman çok ters bakiliyordu; hatta bazen yolda geçen vatandastan “Türkçe konus”

diye ihtar bile gelebiliyordu. Kendi ana dilimizi yolda hür bir sekilde konusamiyorduk. Lozan’da kendi dilimizi konusmak hatta öğretmek gibi bir hak bize verilmis olmasina rağmen, otobüste, vapurda kendi ana dilimizi konustuğumuz zaman bize öyle bir tavirla ve bakisla bakiyorlardi ki biz hem rahatsiz oluyorduk hem de kendi dilimizi konusamiyorduk. Konussak bile baskalarinin duyamayacaği kadar yavas ve kendimiz arasinda fisildayarak konusabildiğimiz zamanlari yasadik. Bu en basit özgürlüktü, bir insanin kendi ailesi içinde konusma özgürlüğü. Oysa simdi bu baski yok, kimse kimseye “Türkçe konus vatandas” demiyor. Kendi ana dilimizi istediğimiz kisiyle konusabiliyoruz. Benim bu konuda birkaç sene önce yasadiğim bir olay vardi. Bir arkadasimla birlikte bir minibüse binmistim ve kendi ana dilimiz konustuğumuzda bir hanim Türkçe konusmadiğimiz için rahatsiz olduğunu söylemisti. Ancak bu durum artik yasanmiyor Türkiye’de. Bu büyük bir asama, bir gelismedir. Ben hatirlarim; o baskili yillarin olduğu dönemde, yolda arkadaslarla oynardik ve hepimiz azinlik çocuklariydik. Komsu çikip “Gidin, kendi memleketinizde oynayin kendi oyununuzu, karakola haber vereceğim” demis, oynamamizi yasaklamisti. Oyunumuzla onlari rahatsiz etmiyorduk; ne fazla gürültü yapiyorduk ne de baska bir sey. Buna rağmen hiç beklemediğimiz bir anda bu olayi yasamistik. Çocuklar her zaman mahallede, sokakta oynar, hiç kimse onlari engellemez ama bizim yasadiğimiz zaten rahatsiz olduklari için değil, azinliğa ait olduğumuz için bir tepkiydi. O yüzden zaten kinanmasi gerekir, yoksa rahatsiz ettiğimiz için olsaydi bir makbuliyeti olabilirdi. Azinliğimizin daha fazla olduğu dönemde, hükümet tarafindan “gizli yasa” gibi yasadiğimiz olaylar olmustu ki bu politikalarin amaci burada

yasayan azinliği yok etmek ve sahip olduklari ekonomik gücü ellerinden almakti. Bir Türklestirme politikasi güdülmüstü. Dolayisiyla azinliğa ait olan mallar ya da sirket ve isyerlerinin Türklere geçmesi için bu politika uygulanmisti. Bu yüzden zaten ekonomik yaptirimlar veya azinliğin yok olmasi için girisilen tesebbüsler olmustu. Bu tesebbüslerin en önemlisi varlik vergisiydi, 1955’te yağmalama olaylari yasandi. 1963-64 yillarinda sinir disi edilme olaylari yasandi. Sonra Kibris’taki müdahale yasandi. Bütün bu olaylar buradaki azinliğin sayisinin çok aza inmesine ve yok denilecek kadar azalmasina neden oldu. Tabi bunlar senelerce süren bir politikaydi ve yavas yavas kendini gösteren bir sonuç alindi. Artik simdi baski yapilmasa bile ki bu baskilar eskisi gibi sürmüyor ve olmuyor, buna rağmen artik “irmak aktiği yönde akar” gibi bu göç yasaniliyor ve son yillarda çok büyük bir göç yasanildi zaten. Bu göç sürekli olduğu için bunun önü kesilemiyor. Bir azinlik okulunda okumustum, sinif mevcudunun sene basina göre giderek azaldiğina hatta sonraki sene o sinifin tamamen bosaldiğina tanik oldum. “Gelecek sene biz artik burada olmayacağiz, yurt disina gitmis olacağiz” diyorlardi. Yasadiğin mahallede yasayan azinlik mensuplari bir bir gittiler. Bu kisiler gerek kendi evlerinde gerek akraba yaninda yasasinlar, yavas yavas herkes gitmeye basladi. Çünkü çok iyi biliyorlardi ki bize Türkiye’de bir gelecek yok, Türkiye’de kalirsak basimiza daha kötü seyler gelecek. Dolayisiyla güvenliğimiz için Türkiye’den gitmemiz gerekiyor. Bu bir programmis gibi aileler artik Türkiye’den ne zaman gitmek gerektiğini sorgulayan düsüncelere kapildi. Biri gitti, öbürü gitti, bütün akrabalar, dostlar gitti, o zaman biz de gidelim, biz burada tek basina ne yapacağiz? Dolayisiyla bu politika ayni zamanda kendi içlerinde

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 45


yasamin içinden bir azinlik politikasi haline geldi. Çünkü gidenler de “Ne bekliyorsunuz, artik gelin” diyorlardi, böylece bir kendine sokulmus program gibi azinliklar kendi aralarinda bile “çocuğum liseyi, üniversiteyi bitirsin ondan sonra gideyim” düsüncesiyle program yapiyorlardi. Çocuklar önce anne ile gidiyordu, baba isleri hallediyordu arkada, mallari satiyordu ve gidiyordu. Böyle bir politikanin neticesinde buradaki azinlik çok az sayiya inmis ve bu rakamin çoğalacaği da pek görünmüyor; çünkü genç nüfus çok az ve yapilan evlilikler çok az. Ölüm haberlerini daha fazla görüyoruz gazetelerde. Doğumlar ve evlilikler çok az. Dolayisiyla bu, Türkiye tarafindan uygulanmis bir politikaydi. Türkiye basardi ve amacina ulasti denilebilir. Büyük bir azinliğin yok denilecek kadar aza indiğini görüyoruz su an. Gelecek artik neyi gösterecek, ne olacak bunu bilemiyoruz. Ancak yasanan olaylar da tabi unutulamaz. Türkiye’deki azinliklar için sancili dönemler es zamanli mi geçiyor? Türkiye’de resmi açidan kabul edilmis olan üç tane azinlik var. Genelde politik sorunlar yasandiği zaman o millete ait olan azinlik daha fazla baski görüyordu. Hepimiz ayni dönemde ayni baskilari görmüyorduk ama bir azinlik karsiti politika yalnizca o millete ait değildir, baska milletleri de kapsar. Dolayisiyla herkes payini almistir bu baskidan ve problemlerden. Varlik yasasi çiktiktan sonra yağmalama olduğu zaman yalnizca bir etnik grup değil diğer azinliklar da bundan payini almisti. Tam anlamiyla bir azinliğin en fazla baski gördüğü bir dönem olarak değil de herkesin payini aldiği bir olay olarak algilayabiliriz. Peki bugün gelinen durumu nasil değerlendiriyorsun? Simdiki yasadiğimiz süreçte ayrimciliklar ve problemler diğer zamanlara göre daha az. Esitliğin hayal olduğu zamanlar vardi; su an verilen bir sürü haklar ve demokratik gelismeler o zamanlar hayal bile edemediğimiz seylerdi. Oysa görüyoruz ki bunlar yasaniyor. Artik biz de saklandiğimiz kabuktan bir bakima çikarcasina kendi haklarimizi hem savunuyoruz hem de daha hür ve rahat bir hayat yasayabiliyoruz. Ama bu

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 46

demek değildir ki; bütün ön yargilar, bütün problemler ortadan kalkmis yahut da istediğimiz esit haklara tam anlamiyla kavusmus durumdayiz. Türkiye’de insan haklari alaninda mücadele eden ve azinlik haklarini savunan stk’lar sizinle etkilesime geçiyor mu? Senin haklarini savunabileceklerini düsünüyor musun? Bildiğim kadariyla geçmiyorlar; ancak su an gördüğümüz baskilar ya da ayrimlar o kadar büyük değildir. Su an gerek de yok denecek derecede azdir. Eski haklarimiza kavusma çabasi var. Yoksa kisisel ya da bize yönelik bir baski görmüyoruz. Dolayisiyla bu örgütlerin de bize yönelmesi bir bakima beklenemez, çünkü zaten ezilen sinif değiliz. Bizden daha fazla ve daha kötü derecede ezilenler vardir. Onlarla ilgilenmeleri daha doğaldir. Dolayisiyla böyle bir yaklasim da sanirim o örgütlerde yoktur. Ama bizim de ayni zamanda o örgütlerle bir iletisimimiz yok. Biz de bir bakimdan korkuyoruz. Bu kadar baskiyi yasamis bir toplum kendi haklarini bir bakima savunacak örgütlere gitmekte bile korku duyar ve daha fazla sunulan bu hürriyet ve özgürlüklere sahipken bunlardan yararlanmak ve bunlara sahip olmanin mutluluğunu yasamak için de bir gayret gösterir. Bir sorun yaratmak ya da herhangi bir organizasyonla iletisim kurmaktansa su an sahip olduğumuz yasayisa devam etmek daha akillica gibi görünüyor. Halbuki elbette bir insan haklari savunucusu örgüt ya da azinliklari savunan bir örgüt, eğer arastirirsa bizim eskiden sahip olmamiz gereken haklarin halen alinmamis olduğunu görür. Su an bir sürü talep zaten var. Gerek azinlik okullarinda yasadiğimiz problemler gerekse baska konularda yasadiğimiz problemler... Ama bunlar o kadar vahim olaylar değildir. Eğer geçmiste yasadiğimiz olaylarla mukayese edersek. Eskiden var olan ve simdi var olmayan haklardan bahsedelim. Ne tür sorunlar yasiyorsunuz? Eskiden mesela cemaate ait olan vakiflarin mülk edinme hakki vardi. Su an 1930’lardan sonra bu hak kalkmistir ve ondan sonra sahip olduğumuz mülklerin çoğu elimizden alinmistir. Saniyorum su an bir azinliğa ait olan vakifa bir kisi mülkünü hibe edemez. Gerçi uyum yasalariyla bu sorun da

kalkmis olacak ya da böyle bir çalisma var ama yine de bazi sinirlamalar getirmisler ve tam anlamiyla istediğimiz sekilde olamadi, tam haklara kavusmus değiliz. Ancak yine uyum yasalariyla sanirim azinliklarin vakif edinme ve vakiflarina mülklerini hibe etme konusunda sanirim var olan kisitlamalar kalkacaktir. Baska bir konu, okullardaki ders kitaplaridir. Çoğu kez azinliğa ait olan öğretmenler atanmiyor azinlik okullarina. Izin verilmiyor, ya da senelerce bekliyorsun ya da azinliklarin okuyacaği kitaplarin gelmesine izin verilmiyor. Birkaç sene önce bir ders okutulmadiği, öğretmen olmadiği için o dersten çocuklar sinif geçemiyordu. Bu büyük bir sorun olmustu. Halbuki eğer iyi niyet olursa bu çok basit sorunlar asilabilir. Eskiden, din adamlarini eğitmek için azinliklarin sahip olduğu ruhban okullari vardi. 1970’lerden sonra bu okullar kapatildi. Ruhban okullari tekrar açilamiyor. Su an nasil ki müslümanlar kendi din adamlarini eğitebiliyor, bu hakka sahipler azinliklar ise böyle bir hakka sahip değil. Cemaatler escinselliğe nasil bakiyor? Cemaat kapali bir toplum olduğu için böyle bir olaya zaten muhafazakar yaklasir. Kesinlikle böyle bir olayi tasvip etmezler. Dinin de büyük bir etkisi var. Cemaat toplumu olduğunu da düsünürsek o zaman durum daha ciddi oluyor. Escinsellik cemaatler arasinda çok daha fazla gizlenilen ya da ortaya çikmasi sorun yaratabilecek bir husus oluyor. Escinselliğinle tanisman, escinsel olduğunu fark etmen nasil oldu? Ilk ortaokul çağinda oldu. Daha sonra bu yönelim lise yillarinda daha barizlesti. Üniversite yillarinda artik tam anlamiyla escinsel olduğumu anlamistim. Bu benim için bir asama asama fark etme idi. Birdenbire escinsel olduğumu anlamamistim. Ancak yavas yavas olgunlastikça, kendimi escinsel olarak görmeye basladim. Escinselliğimle su an barisik durumdayim. Zaten hiçbir zaman inkar etmemistim, ancak bunun farkina varmak ve emin olmak için birkaç senenin geçmesi gerekirdi. Çocukluktan ergenliğe, ergenlikten olgunluğa geçmem gerekti. Cinselliğini fark eden her insan nasil ki belli bir süre ve evreyi


yasamin içinden geçtikten sonra karar veriyorsa ben de o asamalari astiktan sonra, su an escinselliğimle barisik bir sekilde herhangi bir ikilem yasamadan hayatimi sürdürüyorum. Bu üç dört yillik süreç içinde escinselliğini paylastiğin biri var miydi? Yoktu. Tek basinaydim. Kendimi tanimaya ve buna karar vermeye hiç kimsenin yardimi olmadan, hiçbir seyin etkisinde kalmayarak kalkistim. Ne olduğumu, nasil düsündüğümü, kendimi bilen bir insan olduğum için bu karari da kendim vermem gerekti. Tüm düsüncelerimi tartip sorumluluğun yalniz bana ait olabileceği bir karar vermek istiyordum. Kendimden emindim. Birisine danismak, yardim beklemek gereksiz bir olaydi; çünkü sanki benim onlara ihtiyacim var, sanki ben ne düsündüğümü bilmiyorum, kendimi taniyamiyorum durumuna düsüyorum. Halbuki ben kendi kendime, olgunlasma sürecinde anladim ki bir escinsel olarak benim hayatim kendi kisiliğime tabi bir olaydir. Escinselliğini ailenle ne zaman paylastin? Daha sonralari, escinselliğimden iyice emin olduktan sonra paylastim. Bu paylasma bir açiklama biçiminde olmadi. Onlar zaten benim escinsel olduğumu anlamislardi. Ne ben sakladim ne onlar bana baski yapti. Escinselliğimi bilmeleri iyi bir süreçten geçti. Yavas yavas farkina vardirlar, ilk önce bir soru isaretiydi. Yavas yavas emin oldular. Ne ben onlara escinsel olduğumu söyledim ne de onlar bir baski yaptilar, beni bu yoldan döndürmek istediler. Ailem içinde bilinen bir olaydi, bu konuda herhangi bir uyari ya da baski görmedim. Rahat bir sekilde escinselliğimi ailem kabul etmisti. Baski yoktu derken o kadar da rahat bir ortamdan bahsetmiyorum. Asiri derece baski yoktu. “Sen escinselsin oh ne iyi” demiyorlardi ya da “sen escinselsin sokağa çikamazsin” da demiyorlardi. Üniversite yillarin nasil geçti? Üniversite yillarinda escinselliğimi yasayacağim düsüncem yoktu. Bahsettiğim olgunlasma dönemi üniversiteyi bitirdikten sonraki yillardir. O zaman ben daha açik bir sekilde hislerimi yasamaya basladim. Üniversite öğrencisiyken o kadar rahat değildim. Hiçbir zaman bir gey bara

gitmemistim, bir gey dergi okumamistim, belki hiçbiri zaten yoktu, ancak mezun olduktan sonra bir bara gitme cesaretini kendimde buldum. Bilgi alma cesaretinde bulundum. Bu yazili bilgilileri ailemin görmemesi için çekmeceme sakliyordum, sonralari ise masamin üstüne birakmaya basladim. Baktim ki bir sey olmuyor artik çok serbest bir sekilde afisleri bile kendi odamda asmaya basladim. Ailemin hiçbir tepkisi olmadi. Bu, üniversiteden mezun olduktan sonraki yillara rastlar. Cemaat içinde escinsel olduğunu bildiğin arkadaslarin var miydi? Evet, vardi. Genelde escinsel olduklarini söylemiyorlar. Ben onlarin escinsel olduğunu biliyordum. Böyle arkadaslarim olmustur. Ancak ne onlar bana açildilar ne ben onlara açildim. Yani escinsellik öyle bir sey ki bazi zamanlar kendilerini gösteriyorlar, söylemelerine gerek yok; bariz olmayanlar da escinselliklerini zaten söylemezler. Onlari zaten anlayamiyorsunuz. Escinsellik herhangi bir topluma ait bir sey olmadiğindan bizim cemaatimizde de escinsel olanlar vardi. Cemaat disinda açilmak daha kolay diyebilir miyiz? Cemaat disinda açilmak elbette ki daha kolaydir. Çünkü taninmiyorsun. Dolayisiyla taninmadiğin için de kendini hür ve daha serbest hissediyorsun. Seni taniyan insanlara bu konunun açilmasi riskli olmadiğindan cemaat disi insanlara açilmak çok daha kolay oluyor ve bu konuda herhangi bir sorun yasamiyorsun; çünkü nasil olsa seni bilenleri ve çevreni zaten taniyorsun. Cemaat disi insanlari da tanidiğin için bu konuda herhangi bir sorun yasayip yasamayacağina kendin karar veriyorsun. Bu yüzden cemaat disi insanlara açilmak çok daha kolay olabiliyor. Cemaat içinde escinsel olduğun biliniyor mu? Bazilari biliyordur, emin değilim. Bunu açiklamis da değilim. Bilenler olabilir. Bir azinliğa mensup escinselsin. Escinsel olduğun için baskilandiğin, ayrimciliğa uğradiğin alanlar var mi? Evet, var. Bir escinsel olarak her escinselin yasadiği baski ve kisitlamaya ben de maruzum. Kendimi hür biçimde

ifade edemiyorum. Her escinselin gördüğü hakarete, alaya ben de maruz kaliyorum. Gündelik hayatinda, escinsel olduğun için bire bir yasadiğin bir sorun var mi? Büyük bir olay olmasa bile bir escinsel olarak yasadiğim, maruz kaldiğim ufak bir sey, sistemin gösterdiği ufak bir tepkinin bile ne büyük sorunlar yaratacağinin bir örneğidir. Ben bir bara gitmistim. Oraya giden insanlar daha çok solcu insanlardi. Benim escinsel olduğumu anlamislardi ve barda çalisan eleman ikinci bir bira istediğim zaman “Servis yapamayacağiz” cevabini vermisti. Halbuki kimseyi rahatsiz edecek ne bir söz ne bir hareketim olmustu. Sirf onlarin bunu anlamalarindan dolayi ben onlar için bir hiçtim, asağilik ya da yok olmasi gereken birisiydim. Beni görmek bile onlar için rahatsizlikti. Ben onlar için boğa güreslerindeki kirmiz örtü gibiydim. Bu resmen bir hakarettir. Herkes gibi gece eğlenmek için bir bara gidiyor ve hiç sebep yokken böyle bir hakarete maruz kaliyorsan, kim bilir baska bir zamanda baska bir ortamda daha kötü sonuçlar doğurabilecek olaylara maruz kalabilmek de olasidir. Kaos GL dergisi ve Türkiye’deki escinsel hareketi hakkinda neler düsünüyorsun? Kaos GL dergisinin dili bana göre ağir ve politik dil ağir basiyor. Ama Türkiyeli escinsellerin dergisi olduğu için zaman zaman aliyorum. Derginin daha fazla kesime hitap etmesi gerekiyor. Toplumun sorunsuz dile algilanan kesimleri ile de iliskiye girilmesi gerekiyor. Türkiyeli escinsellerin bugün yaptiklari çalismalari, alana çikmalarini önemli gelismeler olarak değerlendiriyorum ama daha yapilacak çok sey var. Tesekkürler

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 47


yasamin içinden

'O’nun Sevgisi Ne Kadardi?' Jiyan Kureysan

Günler geçiyor yiğidim. Her sey değisiyor. Zaman elimde olmadan su gibi akip gidiyor. Bir tek sen kaliyorsun geriye. Adinla , saninla. Seni uzun selvi gibi boyunla ,derin ama hep derin bakan gözlerinle hatirliyorum. Ve o ayrisilis animizi. Bana söylememistin fakat ,ben anlamistim senin gideceğini. Bana söyleyerek belki aci çektirmek istemedin ama ben belki senin gideceğini önceden bilseydim böyle acilar çekmezdim. Sark kahvesinde oturup çay içtiğimiz o günün son demlerini yasarken, belki içimden bir ses söyledi seni son görüsüm olacağini ama ben duymak istemedim onu. Ertesi gün telefonlar kapandi. Ses gelmez oldu. Duydum ki gitmissin. Her sey yoluna girmisken sen beni yalniz koymussun. Benim sevgimle yetinmeyip diğer sevgiline kosmussun. Sarip sarmalamissin onu benim yerime. Sevgili diye bağrina basmissin. Belki daha çok sevdin onu benden ama sunu bil ki;benden daha çok sevememistir o seni. Benim gibi gözyaslari döküp, gidisine ağit yakmamistir ardindan. Sen oradayken de günler geçti. Ben herkesten sakladim senin gittiğini. Gidisini söyleyip de inanmak istemedim. Diyemedim beni birakip benden daha çok sevdiği yarine gitti diyemedim. Belki yadirgarlar beni , ‘senin yüzünden, senin sevgisizliğinden

gitti’ diyecekler diye korktum . Oysa yiğidim ben seni herkesten daha çok sevmistim. Sen oradayken üç bahar oldu. Nergisler açti ,çiğdemler sari yapraklarini gökyüzüne uzatti ;ama ben hiç görmedim.Sen sevgilinin bağrinda onlara daha yakindin. Seni ve sevgilini kiskandim, içimdeki ses git dedi, yapamadim. Senin yanina gelip yarinle paylasmak istemedim seni. Yüreğim parça parça oldu ama ben dayandim. Üç bahar sonra kis geldi. Yağmurlar yağdi. Her yağmur yağisinda, her beyaz karin toprağa düsmesinde ben senin yerine üsüdüm. Çünkü yeni sevgilinin seni isitamayacağini hep bildim. Derken bir haber geldi, ben alisiktim gecenin zamansiz bir vaktinde telefonla gelen haberlere. Biliyorsun önceki haber de böyle gelmisti. Elim telefona varmak istemedi. Ama hiç titremedim. Uzandim sonra telefona ve dinledim sadece. Bana ikinci düğününün olduğunu söylediler. Birincisi sevgiline kosarken, ikincisi ise sevgilinin seni bağrina bastiği gün. Düğün! Ama gözümden hiç yas gelmedi inan. Üzülemedim senin için. Mutluydun, onun bağrinda huzurluydun. Beni acilara boğsan da artik sen onunla sonsuzluğa yürümüstün. O haberi alinca seni kiskandim mi bilmiyorum ama ben yine de seni o sevgilinden daha çok sevdiğime

inaniyorum hala. Seni anlamaya çalistim. Son gün çay içerken bana söylediğin sözler geldi aklima. ‘ bu

sevda ki beni har har yakar, bedenim yakip küllere atar..’ anladim seni

yiğidim, öncekini anladiğim gibi senin sevdani da anladim.. Hep yasak olandaydi gözün, gönlün.. Inatçiliğini , isyankarliğini anladim. Beni neden birakip gittiğini, benim için sevgilinle düğün günleri yaptiğini ,göz yaslarima dayanamayacağin için giderken bana neden söylemediğini, uzaklarda bile olsan hep beni düsündüğünü anladim. Ama beklerdim seni ey Dersimin yiğidi!. Geleceğini bilsem, bana döneceğine dair bir umut beslesem beklerdim seni, değil üç sene ,üç yüz sene bile beklerdim seni. Günler geçiyor yiğidim. Her sey değisiyor , zaman elimde olmadan su gibi akip gidiyor. Ve ben biliyorum ki artik yasak askin yasak sevdalilari, asklarini dağlara ,taslara yazmiyor. Simdi tek adin kaldi senden bana ve bir de gizlice el tutusmalarimiz gözden irak, gönüle yakin mekanlarda. Simdi içimde az kalmis olan kirginlikla soruyorum ‘O’nun sevgisi ne kadardi anlat bana?’ - O’nun sevgisi dağlar kadar yüceydi inan bana.....

Masada Kalan Defter... Ali Özbas

Sempozyumda not defterleri dağitmistik. Sempozyumumuzun ilk gününe katilan ve çalisma hayati oturumunda konusma yapan Yapi-Yol Sen baskani Cengiz Faydali'ya da bu dosyadan verilmisti. Kendisi masasini temizleyip toparlarken elindeki benzer not defterlerini (hayli çok bu tür defterlere sahiptir kendisi) masaya

KAOS GL Kasim - Aralik 2003 Sayi 18 Sayfa 48

yiğarak ihtiyaci olan sendika yöneticilerinin ve çalisanlarinin bunlari alabileceğini söylemis. Haliyle bu tür seyleri kullanmazsak bile talan ederiz ya, insanlar kapis kapis not defterlerini almislar. Tabii ki KAOS GL sempozyum defterciği hariç! Yine sendikadan biri "ben alirdim ama, su kisi sonra benle dalga geçer" diyerek almama gerekçesini de belirtmis.

Neyse, sonuçta o deftercik, su anda bizim sekreterin dershanede okuyan kiz kardesine iletilmek üzere sekreterimizde. Bakalim kizcağiz alacak mi, alirsa (ki neden kullanamasin diyor bizim sekreter) dershanede basina neler gelecek, göreceğiz...


Bİ GECE...

DANS EDELİM Mİ?

BENİM İÇİN CİNSELLİK ÖNEMLİDİR. AMA GÜVENLİ OLMASINI İSTERİM.

CİNSELLİKTE SINIRLARA KARŞIYIM. İNSAN HER ŞEYİ YAŞAMALI

PREZERVATİF OLMADAN YAPAMAM. SÖYLEDİM SANA BENİM İÇİN GÜVENLİ SEKS ÖNCE GELİR

ELBETTE DİKKAT ETMEK LAZIM

BU SAATTE AÇIK BİR YER BULACAĞIMIZA EMİN MİSİN?

AÇIK BİR YER BULMAK İÇİN İKİ SAATTİR YÜRÜYORUZ...

OLUR

İYİ AMA BU SAATTE NEREDEN BULACAĞIZ?

İKİ SAAT SONRA... MERAK ETME BURALARDA DÜKKANLAR GeÇ KAPANIR.

İSTERSENİZ BİRAZ OTURUP DİNLENİN. SICAK ÇAY VAR.

SOKAKTA BİZDEN BAŞKA KİMSE YOK.

ARTIK ODAYA GEÇELİM Mİ?

BAŞBAŞA SOHBET EDİYORUZ İŞTE FENA MI?

AY. SANA SÖYLEMEDİM AMA BEN CİNSEL İLİŞKİYE GİREMEM. YANİ ORAL, ANAL SEKS YAPAMAM. BİR DE SAKALLARINI KESMEZSEN ÖPÜŞMEM.

BEN ARTIK EVE GİDİP UYUMAK İSTİYORUM.

AÇIK BİR YERLER VARDIR. LÜTFEN ÇIKIP ALALIM.

DUR. BAK ŞU İLERDEKİ PASAJDA BİR ECZANE VARDI. BELKİ NÖBETÇİDİR.

SEN KANEPEDE YATARSIN. SABAH ÇIKARKEN KAPIYI KAPAT LÜTFEN. BEN ECZACI ADAMLA SOHBET ETMEYE GİDİYORUM. HEM ÇAYI DA VAR.


I S SN 1 3 0 2 - 5 0 1 5

9 7 713 0 2 5 010 0 7

KDV DAHİL 2.500.000.TL

asl pls


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.