KaosGLD87

Page 1



merhaba!

O’nu sev ve koru! O’na abone ol! Abonelik: Yurt içi 1 yıllık (6 sayı) abone bedeli: 25 YTL Yurt dışı 1 yıllık abone bedeli: 50 € ya da 50 $ T. İş Bankası Meşrutiyet Şubesi - Ankara Ali Özbaş No:4213 0544328 Dekont ya da fotokopisini Ali Özbaş P.K. 53 Cebeci/Ankara adresine postalayınız. Tek sayılık isteklerde 2.5 YTL'lik posta pulu gönderiniz. KAOS GL 25

3


bu sayıda...

KAOS GL 25

05 Editörden 0 6 - 1 3 GLBT gündemi

Mayıs-Haziran 2005

1 4 - 1 5 Mehmet, Barış'ı Seviyor!

İki Aylık Dergi ISSN 1302-5015 Sahibi: Ali Erol Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Umut Güner Editör: Uğur Yüksel Katkıda bulunanlar: Ali Ferhat, Ayşe Düzkan, Barış Sulu, Bulut, Buse Kılıçkaya, Cemal, Figen Çok, Gözüm Abla, Halim Şafak, Harika, Hakan Geçim, Hasan Keskin, Lambdaistanbul, Mehmet Tarhan, Salim, Selen Doğan, Uçan Süpürge, Zafer Engin Demir, Zeynep Yılmaz Tasarım: Uğur Yüksel Baskı: Ayrıntı Basımevi Kaos GL Gazi Mustafa Kemal Bulvarı 29/12 Kızılay - ANKARA Yazışma Adresi: Ali Özbaş, P.K. 53, Cebeci Ankara Tel & Faks: +90 312. 230 03 58 E-posta: dergi@kaosgl.com URL: http://www.kaosgl.com Abonelik: Yurt içi 1 yıllık (6 sayı) abone bedeli: 25 YTL Yurt dışı 1 yıllık abone bedeli: 50 € ya da 50 $

4

1 6 - 1 7 Mehmet'ten mektup var! 1 8 - 2 2 Tutsak eşcinseller 2 4 - 2 5 TCK için sözümüz var! 2 6 - 3 1 Nasıl bir dergi? Araştırma: "23 ülkede 3 2 - 3 5 eşcinselliğe idam cezası var” Tırnak İçinde eşcinsel 3 6 - 3 8 Selen Doğan

39 KAOS GL kampüste! 4 0 - 4 1 Çalışma hayatında bizler 42 GLBT kitaplığı Aşk: Jean Cocteau&Jean 43 Marais Üçlü'nün düşündürdükleri: "Polyamory" ya da "çoklu aşk' 4 4 - 4 5 Zeynep Yılmaz

Tutsaklara ücretsiz gönderilir.

Kutsal kitaplar: 4 6 - 4 7 Denizci - Jean Genet

Kapak: Lisa Gornick'in "Do I Love You?" adlı filminden, 2002

4 8 - 4 9 GLBT sineması

KAOS GL 25


editörden... yaz inceliyor, güz bizse hiç büyümeyen rus bebekleri bir düşte karşılaşmıştık, bir düşte kaybolduk hadi birimiz uyandırsın artık ötekini birbirinin karanlığına kapatılmış birbirinin içinde tipiye tutulan her kozaya ayrı biçilen uzun kışlardan hadi birimiz uyandırsın *** yaz geldi ve yazı bir kez daha ışıldıyor işte! *** ekonomik zorluklar kapımızdan gitmek bilmiyor, "iki ayda bir yayınlanır" ibaresini yazamayışımız da bundan, biz de, öyleyse bu sayının adına "yaz" diyelim, dedik, 'yaz' işte; ağır giysilerle bir kurtulduğumuz düşünceler, duyguların mevsimi, ya da biz öyle olduğunu sanıyorduk, yaz artık başka, çok başka anlamlarda... YAZ sayısını hazırlarken 'yaz'ın deniz, kum ve güneşten öte başka anlamları olduğunu da gördük, yaz demek, yurt dışında coşkuyla ve gururla kutlanan gay pride'ın gelişi ama türkiye'de bunun bir hayal olduğunu görmek demekti, yaz demek, "elime silah almak istemiyorum" dediği için hapishanelere kapatılan mehmet demekti, 'yaz' demek, eşcinsel olduğu için öldürülüp kaldırımlara atılmış ve ailesi tarafından kabul edilmediği için mezarını arayanlar demekti. yazın anlamları hayat geçtikçe, karşımızda büyüdükçe çoğaldı, ilk aşklarımızda sevgiliye söylediğimiz "yaz geçer, iyi gelir sözcükler"deki yaz "yazıp geçemeyen"e dönüştü. terastaki havluyu bırakanlar ne geri döndü ne de bıraktığını hatırladı, aşkın yazları da eskidi. yüzümüzü güldüren haberler de oldu

KAOS GL 25

elbet, kanada ve ispanya'nın eşcinsel evliliklerine hak tanıması, dünyanın dört bir yanından gay pride fotoğrafları dünyada bir şeylerin değiştiğini, değişebileceğini gösteriyordu bize. ama ya başka hayatlar ve ülkelerdeki eşcinseller? haziran 2005'de yürülüğe giren yeni tck'-nin bizi bir kez daha yok sayması, vicdani retçi mehmet'in hapsinin 'ısrarla' sürmesi, izmir'de öldürülen travesti murat'ın ailesinin isteği üzerine saçları kesilip, göğsündeki slikonlar çıkartıldıktan sonra gömülmesi, iran'da, biri on yedi diğeri on dokuz yaşında eşcinselin yüzer kez kırbaçlandıktan sonra, idam edilmesi... önümüze yığılan haberlerden sadece bir kaçı. ve kaçımız bu hayatlardan ne kadar uzağız hayatın biz eşcinsellerden ne kadar uzak olduğunu geçtiğimiz sayıda sorduğumuz "nasıl bir dergi?" sorusuyla bulabileceğimizi düşünmüştük, "nasıl bir kaos gl"yi sormak "nasıl bir eşcinsel harekef'e yanıt bulabilmek demekti, bize ulaşan mektupları ilerleyen sayfalarda okuyabilirsiniz, ne ki bunlar, yanıtlara ulaşmak için yeterli değil, daha çok söz gerek bize. nasıl bir dergiyi özlediğinizi, istediğinizi öğrenmek hareketin şekillenmesi, belki de yerinden oynaması için önemli, öyleyse, daha çok mektup, daha çok yanıt!!! “ilkgençliğin yazıları bitti. şimdi bırakılmış çiftlikler yağmurlarla boşalmış leylek yuvaları elimizde sorular, gün yeniden dağıtıyor kalanlar için yazılanları yaz sonu yaz sonu yaz sonu biliyorum yine haziran yine temmuz yine ağustos" *** biliyoruz. KAOS GL Şiir: Yaz Sonu-Murathan Mungan

5


haberler

Yunanistan'da gönüllü birliktelik için umut Yunanistan'ın önde gelen insan haklan gruplarından birisi olan Ulusal İnsan Hakları Komitesi'nin (EEDA) Yunan hükümetine lezbiyen ve gey çiftlerin birlikteliklerinin yasal olarak tanınmasını talep etti. EEDA'nın sunduğu yasa tasarısı önerisi İngiltere'de yürürlüğe girecek olan "Gönüllü Birliktelik Yasası" ile benzerlikler taşıyor. Yasa tasarısı önerisinin olduğu gibi kabul edilmesi halinde, eşcinsel çiftler bazı mali ve sosyal haklar kazanacaklar. Nüfusunun çoğunun muhafazakar olduğu ve kilisenin yönetimde söz sahibi olduğu Yunanistan'da EEDA'nın getirdiği öneri bir ilki teşkil ediyor. Ortodoks Kilisesi'nin yakın zamanda bu karara itiraz etmesi ve karşı atağa geçmesi bekleniyor. Meraklısına: Avrupa'da sadece Hollanda ve Belçika'da eşcinsellerin evlenebilmesine rağmen birçok Avrupa ülkesinde gönüllü birliktelik hakkı lezbiyen ve geylere tanınmış durumda.

Eşcinsellere kısmi birliktelik hakkı veren ülkeler ABD (Havvai, Kaliforniya, New Jersey, Vermont, Maine, Maryland), Almanya, Avusturalya (sadece Tazmanya eyaleti), Brezilya, İngiltere (Londra dahil olmak üzere birkaç şehirde yasal ama ülke genelinde geçerli olacak bir yasa tasarısı kabul edilmek üzere), Danimarka, Finlandiya, Fransa, Grönland, Güney Afrika, Hirvatistan, İsrail, İsveç, İsviçre, İzlanda, Macaristan, Norveç, Portekiz, Yeni Zellanda

Macaristan'da eşcinsel çiftlere daha fazla hak! 1996 yılında eşcinsel çiftlere miras ve emeklilik hakkı tanıyan Macaristan hükümeti, eşcinsel çiftlerin birlikteliklerini resmen tanımaya hazırlandığını bildirdi. Yapılan açıklamaya göre hükümetin hedefinin, yasanın 2007 yılında uygulamaya konması olarak gösterildi. Verilen takvime göre Macaristan Medeni Kanunu'nda yapılacak değişiklik önerileri 2005 yılı sonuna kadar karara bağlanacak ve 2006 yılında Meclis gündemine alınacak. Yasal birlikteliğin kabul edilmesi halinde miras ve emeklik hakları olan eşcinsel çiftler, evlat edinme gibi heteroseksüel çiftlerin sahip olduğu birçok yeni haktan da faydalanabilecekler. Meraklısına: Anayasa Mahkemesi, evliliği iki karşıt cinsin birlikteliği olarak tanımladığı için eşcinsellere evlilik hakkının kısa vadede Macaristan'da gündeme gelmesi beklenmiyor.

6

KAOS GL 25


haberler

Kanada'dan eşcinsel evliliklerine ‘evet’ Kanada parlamentosu eşcinsel çiftlere heteroseksüel çiftlerle aynı hakları tanıyan yasa tasarısını 133'e karşı 158 oyla kabul etti. Ancak, dört yıldır tartışılmakta olan tasarıya muhalefet de yok değil. İktidar partisinin 'hayır' oyu kullanan yirmiyi aşkın milletvekili arasında, oylama öncesinde istifasını sunan bir kabine üyesi bulunuyor. Muhalefetteki Muhafazakar Parti'nin lideri Stephen Harper da, "Eğer başbakan olursam, konuyu tekrar parlamento gündemine taşıyacak; ve bu yasayı geri çevireceğim" diyor. Tasarıya en güçlü muhalefet eden grup ise, Katolik Kilisesi. Yasada, 'hiçbir dini grup eşcinsel evlilik törenleri düzenlemeye zorlanamaz' diye bir madde var ama, Katolik dinadamları huzursuz. Kiliseye, ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle ileride davalar açılmasından kaygı duyuyorlar. (Haziran2005) Meraklısına: Kanada'da alınan bu kararın ardından Amerika Birleşik Devletleri'ndeki eşcinsel çiftlerin kuzeye akın edebileceği belirtiliyor. Çünkü; ABD Başkanı George Bush, eşcinsel evliliklerine vargücüyle karşı çıkan bir lider.

-Aslında, telli duvaklı bir düğün hayal ediyordum. (Kanada Ordusu)

- Tahmin edeyim... Zulme uğramış gibi hissediyorsunuz! - Evet, o da var ama... -...Biz daha çok, evlenmek istiyoruz.

İspanya dördüncü ülke İspanya'da eşcinsellere evlenme ve evlat edinme hakkı tanıyan yasa 147'ye karşı 187 oyla kabul edildi. İktidardaki Sosyalist Parti, yasanın çıkmasının bir hak ve ihtiyaç olduğu görüşünde. Muhafazakarlar ve kilise ise yasaya karşı. İspanyol Roma Katolik Kilisesi tüm Katolikleri yasaya karşı tavır almaya çağırdı. Ana muhalefetteki muhafazakar Halkçı Parti ise bu yasanın aile birliğini yok edeceğini savunuyor. Muhafazakar kesimler yasayı tanımayacaklarını açıkladı. Başbakan Zapatero, tüm karşıt görüşlere rağmen başlattığı reform hareketlerine devam edeceğini, bu yasanın kabul edilmesi ile İspanya'nın hoşgörü ve özgürlük yolunda önemli bir adım attığını belirtti. (Haziran 2005) Meraklısına: Eşcinsellere evlilik hakkı veren ülkeler: Belçika, Hollanda, Kanada, İspanya, ABD (Massachusetts ve New York eyaletleri, fakat New York eyaletinde henüz kesinleşmedi).

KAOS GL 25

7


haberler

Romanya’da AB değişimi Avrupa Birliği (AB) ile müzakerelere başlamasının ardından eşcinselliği yasaklayan kanunları kaldıran Romanya'da ilk kez 'eşcinsel onur yürüyüşü' düzenlendi. Ortodoks Kilisesi üyelerinin ve dazlakların protestolarına rağmen, başkent Bükreş'te yapılan yürüyüş herhangi bir olay olmadan sona erdi. Bükreş Belediye Başkanı Adrieau Videanu yaptığı açık-lamada, gösteri yapmak isteyen eşcinsellerin güvenliğini sağlayamayacağını ileri sürerek yürüyüşü yasaklamıştı. Bu kararın ardından Devlet Başkanı Train Basescu, araya girerek yürüyüşe izin verilmesini istedi. Basescu, ülkede 1989'a kadar iktidarda olan komünist rejime atıfta bulunarak, 'Yasaklama kararı ülkeyi 20 yıl geriye götürür' dedi. Meraklısına: 2007 tarihinde AB'ye katılması beklenen Romanya'nın üyelik müzakerelerinde en zor konuların başında eşcinsel hakları geliyordu.

Yüzbinlerce eşcinsel sokakta! Almanya, Fransa, Kanada, El Salvador, Meksika ve Panama'da yüzbinlerce eşcinsel, eşcinsellerin hakları için yürüdü. Berlin'deki yürüyüşe çok sayıda siyasi de katıldı. Fransız eşcinseller de Paris'teki yürüyüş sırasında evlat edinme ve evlenme hakkı talep etti. (25-26 Haziran 2005) Meraklısına: Yürüyüşe Paris Belediye Başkanı Bertrand Delaone de katılarak destek verdi.

8

KAOS GL 25


haberler

Berlin’de yüz binlerce eşcinsel yürüdü... Almanya'nın başkenti Berlin'de düzenlenen "Christopher Street Day" (CSD) etkinliğinde, 59 süslü araçla birlikte yüzbinlerce eşcinsel yürüdü. Berlin'deki "Kurfürstendamm" adlı ana caddeden başlayarak Potsdam meydanı üzerinden "Siegessaeule" adı verilen zafer anıtına kadar süren yürüyüşe, Türk eşcinsellerin yanı sıra eşcinsel polisler de katıldı. Yürüyüşe federal meclis Başkanı VVolfgang Thierse, Federal Tarım ve Tüketicileri Koruma Bakanı Renate Künast (Yeşiller), eşcinsel olan Sosyal Demokrat Partili (SPD) Berlin Eyaleti Başbakanı Klaus Wowereit ve federal meclis Milletvekili Volker Beck (Yeşiller) de iştirak etti. Meclis Başkanı Thierse, yürüyüş başlarken yaptığı açıklamada, krizlerin hüküm sürdüğü Avrupa'da insanların ve Wowereit da yürüyüşle ilgili olarak, Avrupa'nın her yerinde eşcinsellerin ayrımcılığa uğradığını belirterek, bunun çağdışı olduğunu, ayrıca AİDS'i teşvik ettiğini savundu. Bakan Künast ile birlikte 1. araçta yer alan Beck de, Avrupa'daki tüm eşcinselleri temel hakları için mücadele etmeye çağırarak, Polonya'da eşcinsellerin gösteri yapmalarının yasak olduğunu hatırlattı. Avrupa ülkelerinde eşcinsellerle ilgili olarak çok farklı uygulamaların olduğunu belirten Beck, İspanya'da için eşcinsellerin evliliğine izin verilirken diğer Avrupa ülkelerinde eşcinsellerin temel hakları mücadele etmek zorunda olduklarını kaydetti. Yürüyüşe katılan insan hakları savunucusu avukat Seyran Ateş ise RBB yerel televizyonuna yaptığı açıklamada, herkesin cinselliğini istediği gibi yaşamaya hakkı olduğunu söyledi. Ateş, Almanya'da ve Türkiye'de de çok sayıda eşcinsel bulunmasına rağmen, bu konunun Türk ailelerinin büyük bölümünde hala tabu olduğunu, Müslümanların bu konuda bazı adımlar atmaları gerektiğini savundu. (Haziran 2005) Meraklısına: Eşcinsellerin her yıl haziran ya da temmuz ayında kutladıkları CSD'nin geçmişi, New York kentinde 1969 yılının Haziran ayında eşcinsellerin özellikle Christopher Street adı verilen caddede polis ile çatışmalarına dayanıyor. Eşcinsel sivil toplum girişimi Lambdaistanbul, "Eşcinsel Onur Haftası"nda yürüdü ve Hormonlu Domates Ödül'ü verdi! Lambdaistanbul, 3 gün süren etkinliklerin son günü olan 3 Temmuz'da, Taksim Meydanı'ndaki tramvay durağından Galatasaray Lisesi'ne bir yürüyüş düzenledi. Yürüyüşün sonunda, medyada homofobik saldırılarda bulunan ya da sözler söyleyen isimlere Hormonlu Domates Eşcinsel Düşmanlığı Ödül'ü verildi. Bu senenin 'şanslı' isimleri olan Hülya Avşar, Mehmet Ali Erbil ve Erman Toroğlu, ödül törenine katılmadı. Meraklısına: Lambdaistanbul'un Hormonlu Domates Eşcinsel Düşmanlığı Ödülü'nü verme gerekçeleri şöyle: Erman Toroğlu: 'Hormonlu tavuk yiyenler eşcinsel olur' gibi tamamen gerçekdışı ve bir o kadar da eşcinsel düşmanı bir iddiayı ortaya attığı için. Hülya Avşar: İki Genç Kız filmiyle ilgili 'Gerçekten benim yeni türle ilgili korkularım ve endişelerim var. Ne kadın ne de erkek, garip bir şey var artık ortada. Maalesef üçüncü ırk geliyor, hatta geldi bile. Bu durum beni korkutuyor' diyerek eşcinselliği bir tehlike olarak gösterdiği için. Mehmet Ali Erbil: Televizyonlarda sunduğu tüm eğlence programlarında, eşcinselleri aşağılayan bir dil kullanıp, eşcinselliği gülünç gösterdiği için.

KAOS GL 25

9


haberler

ABD’de HIV rekoru ABD'de 1980'li yıllardan bu yana ilk kez HIV taşıyanların sayısı 1 milyonu aştı. Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi'nin açıklamasına göre Aralık 2003 rakamlarıyla ABD'de HIV taşıyanların sayısının 1 milyon 39 bin ile 1 milyon 185 bin arasında olduğu sanılıyor. Bu sayı 1990'lı yıllarda 600-900 bindi. Hükümetin yılda 40 bin olan yeni HIV vaka sayısını yarıya indirme hedefinin tutmadığı da vurgulandı. Uzmanlar, HIV taşıyanların sayısındaki artışa rağmen AİDS hastalığından ölenlerin sayısının azalmasını tedavideki gelişmelere bağladı. HlV'lilerin yüzde 47'si siyah, yüzde 45'i eşcinsel. (Haziran 2005) Meraklısına: 2003 rakamlarına göre her 100 bin kişilik siyah nüfus başına 58, her 100 bin Hispanik başına 10, her 100 bin beyaz başına 6, her 100 bin Kızılderili başına sekiz, her 100 bin Asya-Pasifik kökenli başına ise dört AİDS vakası düşüyor.

Avustralya’da okullarda eşcinsel eğitim kitapları! Avustralya'nın New South Wales (NSW) eyaletindeki bazı anaokulu ve ilkokullara, hemcinsiyle yaşayanları anlatan eğitim kitaplarının dağıtıldığı öğrenildi. Ülkede tepkilere yol açan ve bu ayın başında dağıtıldığı bildirilen iki kitabın yazarlarının 8 yaşındaki Brenna Harding ile lezbiyen annesi Vicki olduğu açıklanırken, kitap içeriğinin geçtiğimiz yıl gördüğü tepki üzerine ABC TV kanalında yayına konulmayan "My Two Mums Segment on Playschool" adlı eşcinselliği özendirici programla benzerlik taşıdığı belirtildi. Kitaplar, vergi ödeyen kesimin paralarıyla kurulan NSW Gey ve Lezbiyenler Danışmanlık Servisi tarafından basılıp dağıtılırken; bu kuruluşun, eyalet hükümeti tarafından 33 bin dolarlık yardımla desteklendiği bildirildi. Kitaplara ilk tepki National Parti lideri Andrevv Stoner'den geldi. Stoner, Eyalet Başbakanı Bob Carr'a seslenerek, kitapların derhal yasaklanmasını ve toplatılmasını istedi. Hristiyan Demokrat-lar'ın Milletvekili papaz Fred Nile da kitaplarda eşcinsellik propagandası yapıldığını belirterek, "Kitaplar henüz hassas beyinlere sahip çocuklara homoseksüel propagandası yapmakta ve beyinlerini yıkamakta" şeklinde konuştu. Eyalet Eğitim Bakanı Carmel Tebbutt ise yaptığı açıklamada kitapların resmi eğitim kitabı olmadığını vurgulayarak, öğretmen veya öğrencinin istemesi halinde okuması için sınıflarda bulundurulduğuna dikkat çekti. (Mart 2005) Meraklısına: Avustralya'da yaşayan yaklaşık 40 bin eşcinsel çift çocuk sahibi.

Suudi Arabistan’ın eşcinsel baskını Suudi Arabistan güvenlik güçleri, Cidde kentinde eşcinsel bir çiftin gizlice düzenlenen düğününü basarak 110 eşcinsel erkeği tutukladı. İnternette yayınlanan Suudi gazetesi El-Vifak'ın haberine göre; bir ihbar üzerine Cidde'deki düğün salonuna baskın düzenleyen polis, 110 erkeği tutukladı. Baskının, kuzeydeki Arar kentinde, ilişkilerine şahit olan Malik Han adlı bir Pakistanlıyı polise gitmemesi için öldürüp yakan Ahmed el-Enezi ve Şahir elRubli adlı kişilerin idam edilmesinden bir gün sonra düzenlenmesi dikkat çekti. (Mart 2005) Meraklısına: Eşcinselliğin yasak olduğu Suudi Arabistan'da eşcinseller kırbaç veya hapisle cezalandırılıyor.

10

KAOS GL 25


haberler

Travesti güzeller radikalleri kızdırdı Endonezya'da, travestilerin katıldığı güzellik yarışmasını engellemek için günler öncesinden tehditlere başlayan "İslamı Koruyucular Cephesi" adlı radikal dinci örgüt, bekleneni yaptı ve yarışmanın düzenlendiği gece kulübünü bastı. Kulübün önünde toplanan yüzlerce örgüt üyesi, travestilerin düzenlediği yarışmanın durdurulması için gösteri yaptı. Gösteri sürerken bir bölüm radikal dinci ise zorla kulübe girerek yarışmayı durdurmaya çalıştı. Daha önce de İslam'a aykırı olarak değerlendirdiği gece kulüplerine baskın düzenlemesi ile tanınan grup ile yarışma organizatörleri arasında sert tartışma yaşandı. Organizatörlerin yarışmayı erken bitireceklerine söz vermeleri üzerine grup dağıldı. Yarışmacılar ise sinirlerin gerilmesine rağmen sahnede kalmaya devam etti. Organizasyon ekibi yarışmayı travestilerin kendilerine olan güvenlerini artırmak için düzenlediklerini belirttiler. Yarışmacılardan Megi Megavvati, 'Tanrı bizi böyle yaratmış. Biz herkese saygı gösteriyoruz. Başkalarının da bize göstermesi gerek' dedi. (28 Haziran 2005) Meraklısına: Yarışmada halkla ilişkiler uzmanı Olivia kraliçe seçilerek 250 dolar tutarında ödül kazandı. Olivia gelecek yıl Bangkok'taki 'Uluslararası Travesti Güzellik Yarışması'nda ülkesini temsil edecek.

Üç dinden eşcinsel karşıtı ittifak Üç büyük dinin temsilcileri, Kudüs'te eşcinsel festivali düzenlemek isteyen geylere karşı birleşti. Hristiyanlık, Musevilik ve İslam dinlerince kutsal olarak kabul edilen Kudüs'te Ağ ustos ayında 10 günlük World-Pride Festivali düzenlemek isteyen uluslararası gey dernekleri, bu kutsal şehirdeki hoşgörü ve çeşitliliği vurgulamak istediklerini belirtiyorlar. Üç dinin üst düzey yetkilileri ise, böyle bir festivalin kutsal şehre saygısızlık olacağı ve eşcinselliğin dini açıdan onaylandığı yönünde yanlış bir izlenime yol açacağını söylediler. (1 Nisan 2005) Meraklısına: İsrailli yetkililerin, etkinliği kısıtlamak için ne gibi önlem alacakları kesinlik kazanmadı. Üç dinin bu şekilde ortak tepki vermesi çok nadir bir durum.

İngiltere’de eşcinsel televizyonu Televizyon yayınlarının yalnızca heteroseksüellere yönelik olmasından şikayet eden İngiliz eşcinseller, ilk gey televizyon kanalına kavuşuyor. Kablolu TV üzerinden yayın yapacak olan "Faze TV'de eşcinsellere yönelik moda, spor ve sağlık programları, sitcom'lar ve filmler ekrana gelecek. Sonbaharda yayına girmesi planlanan kanal, Fransa ve ABD'deki gey kanalları formatına uydurulacak. Kanalın yöneticileri bu yolla, belli bir kesim izleyiciye ulaşmayı hedeflediklerini, bu tip özel kanalların devamının geleceğini açıkladı. Sky uydusundan alınabilecek "Faze TV'ye yalnızca aboneler ulaşabilecek. Meraklısına: www.fazetv.co.uk

MTV’de gey yayını Medya devi Viacom, kablolu yayında bir eşcinsel kanalının yayınına başladı. MTV Networks çatısı altında yayına başlayan 'Logo', tamamen eşcinsellere yönelik ama 'aile dostu' yayın yapacağını açıkladı. Logo, ABD'de eşcinsellere yönelik yayın yapan tek kanal değil, ama 10 milyon eve ulaşabildiği için en geniş ağa sahip olanı. Kanalın ilk bombası Los Angeles'taki siyah geyleri anlatan Nuh'un Gemisi' adlı dizi. (Haziran 2005) Meraklısına: www.logoonline.com

KAOS GL 25

11


haberler

ŞUGAR SÖZLER!

“Manzaralı Oda” boş kaldı Sinema dünyasına 'kostümlü drama' türünün en başarılı örneklerini kazandıran Merchant-Ivory ortaklığının yapımcısı ve yönetmeni ismail Merchant, 68 yaşında yaşama veda etti. Hindistan'da dünyaya gelip ABD'de eğitim gören Merchant, 1960'lı yıllarda sinema sektöründe çalışmaya başladı. Merchant, ABD'li yönetmen James Ivory ile birlikte 40'a yakın filme imza attı. Hollyvvood'un ünlü eşcinsel çiftleri arasında yer alan ikili, filmlerinde genellikle Hindistan'da Doğu ve Batı kültürlerinin çatışmasını, cinsellik ve ırkçılık konularını ele aldı. Merchant ve Ivory'nin, edebi eserlerden uyarlanan ve türün en başarılı örnekleri olarak gösterilen dönem filmleri arasında, 'A Room With a View' (Manzaralı Oda), 'Hovvards End' (Hovvardların Sonu), 'Golden Bowl' (Altın Kap), 'Remains of the Day' (Günden Kalanlar) adlı filmler yer alıyor. (25 Mayıs 2005) Meraklısına: ismail Merchant ve James Ivory aşkı ndan, eşcinsel sinemanın başyapıtlarından iki film doğmuştu: Manzaralı Oda (A Room With a View, 1985) ve Maurice (1987).

‘Madonna ikiyüzlü bir Kabalist’ İngiliz pop yıldızı Boy George, Kabala öğretisine inanan Madonna'yı yerden yere vurdu. İrlanda'da yayımlanan Irish Examiner gazetesine konuşan George, eşcinselliği bir hastalık olarak gören Kabala inanışını benimseyen Madonna'nın, ikiyüzlü bir homofobik olduğunu söyledi. Culture Club grubunun eski solisti olan eşcinsel şarkıcı 'Madonna tam bir ikiyüzlü. Bu kadın, eşcinselliğe kucak açmış gibi görünüyor ama bunu kendi çıkarı için kullanıyor' dedi. Boy George'a göre ünlü yıldız bazı küplerinde lezbiyen görüntüler sergileyerek dikkat çekmeye çal işiyor. (Mart 2005) Meraklısına: Madonna, 2003 MTV Ödül töreninde Britney Spears ve Christina Aguilera ile öpüşerek olay yaratsa da, eşcinsellerin tedavi edilmesi gerektiğine inandığını açıkça söylüyor.

12

"Eşcinsel olsaydım bunu gururla söylerdim ve filmlerde her şekliyle seks yapmayı insan öldürmeye tercih ediyorum." "Karanlıktan Önce" filminde eşcinsel yazar Reinaldo Arenas'ı canlandıran Javier Bardem.

"'Gay bar' deyince adı hoş gelmiyor. İnsanların bunu neden merak ettiğini de anlayamı yorum açıkçası. Ben bir şey olsa çıkar açıklarım. Ayrıca bu kimseyi de ilgilendirmez. İnsanların bana sürekli neden bu soruyu sorduğunu da anlamıyorum. Gayet hoş mekanlar, diğer barlardan farkı yok. Normal barlara gittiğimde rahatsız oluyorum. Sanıyorum ben diğer insanlar gibi gizlemediğim için, dürüstçe söylediğim için bana soruluyor bu sorular. Olan bir şeyi gizlemenin anlamı yok.” Bendeniz

MADİ SÖZLER!

"ETS Tur ortaklığı Atlasjet Yunan adaları Mikanos ve San Torini'ye doğrudan sefere başlama kararı almış. Mikanos'a ilk uçuş geçen haftaydı. Büyük merak içinde kalktım gittim. Nasıl merak etmem! Yıllardır Mikanos 'Akdeniz'deki eşcinsel başkenti' olarak pazarlanıyor. Hemen yanlış anlamayın. Ne eşcinsellikle, ne de eşcinsellerle ilgili büyük bir merakım var. Hiçbir ayrımcılık yapmadan her cinsle konuşur, görüşür, iletişim kurarım. Büyük merakım işin pazarlama yanı. 'Mikanos'un havasında, suyunda, toprağında ne var eşcinselleri çeken?' gibi sorular...” Ali Atıf Bir'i yanlış anlamayın. Onunkisi meraktan...

"Tabii ki olur, çünkü benim de kurallarım var. Mesela ben etek giymem, asla bir eşcinsel rolünde olmam. Bana ters gelir ama yapanlara da saygım sonsuz." “Oyunculuğa ısınırsanız, oynama dediğiniz bir rol olur mu?" sorusuna 'oyuncu' Doğuş'un verdiği

yanıt.

KAOS GL 25


yaşam MADİ SÖZLER!

e) Hiçbiri

Herkesten gizlenerek tek başımıza yaşadığımız sorunları ve şiddeti artık hep beraber açığa çıkaralım! Akademisyenlerce yapılan anketlere malzeme olmak yerine bu kez kendimiz " neler yaşadık?", "neler düşündük?" diye birbirimize soruyor, birbirimizi dinliyor, ortak ya da farklı neler yaşamışız birlikte öğreniyoruz. 'Lezbiyen, gey ve biseksüeller olarak yaşadığımız şiddet ve sorunlar anketi'ne katılarak sesimizi duyuralım. Çıkacak sonuçlar elimizdeki eksik kanıt olsun, sorunlarımızın büyüklüğünü topluma yansıtsın! Sesimizi duyuruyoruz! Sen de konuş! Olası sorulara kısa cevaplar... *Görüşmeler birebir ve Lambdaistanbul katılımcısı olan gey, lezbiyen, biseksüeller tarafından gerçekleştirilecek. *Kadın yanıtlayıcılarla kadınlar, erkek yanıtlayıcılarla erkekler görüşecek. *Görüşme süresi ortalama 1 (bir) saat. *Görüşmede aktaracağın tüm bilgiler görüşme formunda kalacak, hiçbir şekilde kimlik bilgileri alınmayacak, açıklanmayacaktır. Araştırmaya katılmak için aşağıdaki numaraları arayabilir, lambda@lambdaistanbul. org adresine eposta atabilir ya da doğrudan ofisimize gelerek telefon numaranı ya da mail adresini verebilirsin. İletişim sorumluları en kısa zamanda seni arayacak, randevu alacaktır. Bu çalışma içinde yanıtlayın olarak bulunabileceğin gibi çalış-mamızı çevrendeki gey, lezbiyen ve biseksüellere de duyurabilirsin. Şimdiden teşekkürler. Unutma, sen yoksan bir eksiğiz!. İletişim: Anket İletişim Hattı: 0 536 684 74 89 Lambdaistanbul Ofisi: 0 212. 245 79 68 eposta: lambda@lambdaistanbul.org

KAOS GL 25

"Benim oyunculukta kurallarım var. Asla bu tür rolleri oynamam ama yapanı da eleştirmem. Benim annem, babam kızkardeşim, bir karım ve çocuğum var. Ben ailemi zor duruma düşürmem. Neden onlara böyle bir acı yaşatayam ki. Neden o tür resimleri gazetede görüp üzülsünler. Onların yetişme tarzı bu değil. Türkiye'nin bakış açısı da böyle değil, ülkemiz henüz öyle bir sanatsal bakış açısına erişmedi. Türkiye'de hala cinsel açlık var. Benim ailem ve karımın ailesi böyle bir durumu kaldıramaz, ailemin ve çevremin kaldıramadığı bir şeyi ben de kaldıra-mam. Bu tarz rolleri kaldırabilen varsa yapsın, yapanı da takdir ederim. Garsonu oynayayayım, kedi köpek oynayayım ama asla bir geyi bana kimse oynatamaz.” Köpek dizisinin oyuncusu Erkan Petekkaya kimseye 'acı yaşatmak' istemiyor.

644. Kırkpınar Şenlikleri bu sene, 20- 26 Haziran tarihinde yine yapılacak. Türkiye'nin dört bir yanından pehlivanlar gelecek, er meydanında güreşecek. Sevgili okurlar, pehlivan, önemli bir kelimedir. Kökeni Farsça olup yürekli, cesur anlamındadır. Selçuklular zamanında da kahramanlık gösteren savaşçılara pehlivan denirmiş. Türk halkı da pehlivanlara, yiğitlikleri ve karakterleri için saygı gösterir el üstünde tutar. Pehlivan deyince, aklımıza, Kurtdereli Halil'ler, Kel Aliço'lar, Koca Yusuf'lar, Atçalı Kel Mehmet'ler ve daha niceleri gelir. O yiğitler kulampara ve oğlancı mıydı ki, şimdi Fatih Ürek Kırkpınar Ağalığı'na soyundu? Meriç Köyatası da 'erkekliğe' soyundu!

"Bu ödülü vermeyi onların gözü yer ama bu ödülü almayı benim gözüm yemez!” Erman Toroğlu, Lambdaistanbul'un kendisine layık gördüğü Hormonlu Domates Ödülü karşısında duygulanarak...

'Milli sporumuzun onursuz bir şekilde anılmasına dayanamıyorum, 'gay' tartışmalarıyla da onurumuzla oynanıyor." Kırkpınar başpehlivanlarından Korkutelili Cengiz Elbeye, 645'inci Tarihi Kırkpınar Güreşleri'nde Fatih Ürek'in 'Ağalığa aday olması'na tepki gösterdi.

13


barış!

Mehmet, Barış’ı Seviyor:

Total Retçi Mehmet Tarhan’a Özgürlük Eşcinsel ve vicdani/total retçi Mehmet Tarhan, 8 Nisan 2005 tarihinde, kitap fuarında çalışmak için gittiği İzmir'de kaldığı otelde polislerce gözaltına alınarak askerlik bürosuna teslim edildi. Askerlik Şubesi'nin Jandarma Karakolu'na götürdüğü Mehmet Tarhan, zorla askere alınmasına karşı sivil itaatsizlik eylemini sürdürdüğünden, şu an Sivas'ta, askeri bir cezaevinde hücrede tutuluyor. Mehmet Tarhan, 27 Ekim 2001 tarihinde, Ankara İnsan Hakları Derneği'nde, "Savaşın insan kaynaklarını kurutun. Şiddetin her türlüsü insanlık suçudur" diyerek vicdani reddini açıklamış bir eşcinsel ve anarşisttir. Kendisini, adresini gizleme gereği duymadan savaşa ve militarizme karşı, açıktan ve önceden ilan ederek sivil itaatsizlik eylemlerini sürdürmüştür. Militarist aygıta, zorunlu askerlik dahil, hiçbir şekilde hizmet etmeyeceğini daha önce kamuoyuna ilan eden Mehmet Tarhan'ın, ırkçı ve milliyetçi söylemlerin yükseldiği bir dönemde gözaltına alınması ve askeri hücrede tutulması büyük kaygı uyandırmaktadır. Türkiye’de askerlik: Türkiye’de askerlik zorunludur. Vicdani red hakkı tanınmamaktadır. Vicdani redciler, zorla askere alınmalarına itaat etmediklerinden, gösterdikleri sivil direnişe tutuklama ve hapisle karşılık verilmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri, eşcinselliği hastalık olarak kabul etmekte, eşcinsel subayları iş ten atmakta ve eşcinsel askerleri raporla damgalamaktadır. "Psiko-Seksüel Bozukluk: Eşcinsellik" şeklinde raporlanarak damgalanan eşcinseller, aldıkları bu rapor ile diğer sosyal alanlarda ve çalışma hayatında maddi ve manevi ayrı malığa ve hak ihlallerine maruz kalmaktadırlar. Türkiye, NATO ülkeleri arasında, eşcinselliği hastalık olarak gören tek orduya sahiptir. Türkiye'de anarşistler ve Yehova Şahitleri, vicdani redlerinden dolayı askerlik yapmak istememektedirler.

14

KAOS GL 25


barış! Türkiye'de militarist kültür: "Erkeklik" ve "Askerlik" sarmalı ile kuşatılmış olan Türkiye toplumunda, cinsiyetçilik ve homofobi eksik olmadı. Militarist kurumlar, eşcinsellere, hele ki askerlik sözkonusu olduğunda, pervasızca yaklaştı, aşağıladı, damgaladı ve hayatı zehir etti. Başta ordu kurumu, bir eşcinsel için, eşcinsel olarak ulaşılması mümkün olmayan bir lütuf olarak sunuldu. "Erkeklik"in ve kurumsal militarizmin kalesi olarak bilinen "ordu" kurumunun, kadınları ve eşcinsel erkekleri dışlaması, onların askerlik yapıp, savaşamayacağı anlamına gelmez elbette. Kadınların ve eşcinsel erkeklerin dışlanması, erkeklik ideolojisinin bir sonucudur. Bu ideoloji ve onun hayat bulduğu kurumların başında gelen ordu, eşcinselliği "ibnelik"ten ibaret gördüğünden eşcinsel bireyi, insan yerine koymayıp aşağılar; ruhuna ve kişiliğine saldırır. Hakaret eder, değersizleştirir. Militarizmin ideolojik yaklaşımına, Türkiye'deki askeri psikiyatri bilimsel zemin sunmaktadır. Türkiye'de askeri psikiyatri hâlâ Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM H'sini kullanır. Yani askeri psikiyatriye göre eşcinsellik, günümüz psikiyatri literatürünün tersine psiko-seksüel bir patolojidir. Psiko-seksüel bir "bozukluk"u bulunanlar isteseler de askerliğe alınmazlar. Eğer sonradan ortaya çıkarsa da yine aynı yaklaşım sözkonusudur. Bu aşamada ise "gayri tabiî mukarenet" ile ilgili yasa devreye girer. Sözkonusu yasa ile "homoseksüel ilişki" kuran askerin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile ilişiği kesildiği gibi adı geçen ilişkinin "doğal" olmadığı da baştan belirtilir! Bununla birlikte fiili durum her zaman kağıt üzerinde yazdığı gibi olmamaktadır. Eşcinselliğini gizleyerek askere gidenler ve eşcinsel olmadığı halde "askerocağfnda kendi cinsi ile cinsel ilişkiye girenler hayatın bilinen gerçeklerindendir. Bu durum ortaya çıktığında üç yaklaşım sergilenegelmektedir. Bunlar, göz yumma, birliğin adının çıkmaması için görmezden gelme; ilgili kişileri farklı yerlere sürme; ve özellikle kendini eşcinsel olarak gören biriyse rapor verip "gönderme" şeklindedir. Tahmin edilebileceği gibi bu yaklaşımlardan hangisinin uygulanacağı duruma, yere ve subaylara göre farklılık gösterebilmektedir. Mehmet Tarhan'a Özgürlük! Eşcinsel ve vicdani redçi Mehmet Tarhan, açık eşcinsel olmasından dolayı askeri psikiyatrinin kendisine verebileceği "çürük" raporu ile "askerlik sorunu"ndan kurtulma tercihini kullanmayacağını, kamuoyuna yönelik vicdani red deklerasyonunda açıklamıştı. Vicdani red bir bir insan hakkı olarak tanınsın! Vicdani redçilere yönelik gözaltılar durdurulsun ve askeri cezaevinde hücrede tutulan redeiler salıverilsin!

KAOS GL * "Mehmet Barış'ı Seviyor!", Türkiye'deki "savaşa hayır" mitinginde kendiliğinden ortaya çıkan bir slogan. Anti-militarist heteroseksüeller ile eşcinseller birlikte kullanıyor Fotoğraf ve afişler:

www.savaskarsitlari.org/mehmettarhan/

KAOS GL 25

15


barış!

Mehmet, Barış’ı Seviyor:

Mehmet’ten mektup var!

Dergimizi hazırladığımız sırada biri iyi diğeri kötü iki haber ulaştı elimize. İyi olan, Mehmet'ten gelen mektuptu. Mehmet, yaşadıklarına rağmen ayakta duran sesi ve sözleriyle mektubunu şöyle bitiriyordu: "Kaybettiğim özgürlüğümün içsel özgürlüğüme ve insanın ve tüm doğanın özgürlüğüne katkı sağladığını hissetmek çok güzel!" Ne zamandır haber alamadığımız Mehmet'e bu mektupla ulaştık diye sevinirken kötü haber gelmekte gecikmedi:"Mehmet Tarhan'ın tutukluğu devam ediyor!" 12 Temmuz 2005 tarihinde yapılan duruşmada Mehmet'in kurtulacağına 'ısrarla' inanırken mahkemenin 4 Ağustos 2005 tarihine ertelendiğini ve Mehmet'in 'ısrarla' hapiste tutulduğunu öğrendik. Şimdi sıra 4 Ağustos'un gelmesini beklemekte. Mehmet'e "yaz geçer" dedik; ama, yaz nasıl geçecek biz de bilmiyoruz!

16

KAOS GL 25


barış!

KAOS GL 25

17


tutsak eşcinseller

‘İceri’de olmak

"Tutsak eşcinseller hapishanelerde unutulmasın" diye KAOS GL çatısı altında kurulan "Tutsak Eşcinsellerle Dayanışma Ağı Girişimi'Yıin ilk etkinliğinde Buse, Hasan ve Harika'yla 'karanlık' bir sohbet gerçekleştirdik. Sohbetin sonunda herkes, ışığı arıyordu.

Hasan: “Bir mekan olmasının ötesini, orada bir yaşamı hiç düşünmemiştim”

18

"Hapishane televizyonda ve sinemada izlediğimiz filmlerden çok farklı. Ben, hapishaneye girmeden önce nasıl bir şey olduğunu bildiğimi sanıyordum. Tel örgüler, demir kapılar, parmaklıklar, taş duvarlar... vardı kafamda yalnızca. Filmlerde gördüğümün ötesini hiç düşünmemiştim. Bir mekan olmasının ötesini, orada bir yaşamı hiç düşünmemiştim. Oysa, 'içeri'de durum çok farklı. Hapishanede sadece idareciler, gardiyanlar ve kolluk kuvvetleri değil, diğer mahkumlar da senin için engel olabiliyorlar. Hapishaneyi bir mekan bir kurum olarak biliyoruz; ama, içerideki tutsakları unutuyoruz. Tutsaklık yaşamış olan arkadaşlarımız, deneyimlerini anlatırken, sık sık hapishaneye ait kavramlar, tanımlar kullanıyorlar. Bizlere de öncelikle, hapishane jargonunun belli başlı tanımlarını tanıttılar. Koğuş, havalandırma, malta, mazgal, sayım, kapı altı, revir, hücre, müşahede, sayım,üst araması, zemin araması, ziyaret, revir, yemek...

KAOS GL 25


tutsak eşcinseller

Kaynak yerlerine tutunamamış boyalar. Yine paslı... Sabah 05:30. Ring aracındayım. Ring aracı, eski bir minibüs. Şoför koltuğunun arkasından, demir bir levha ile kapatılmış siyaha boyalı sacın üzerinde tek bir delik bile yok. Ne ses ne ışık geçmiyor öte yana. Demir levhanın, kaynak yerlerinden boyaları sökülmüş. Pas çıkmış. Bizim durduğumuz yer tam üç adım. Sonrasında aynı demir sacdan bir duvar daha var. Yine siyah. Yine kaynak yerlerine tutunamamış boyalar. Yine paslı... Bunun ortasında bir kapı var. Arka tarafından üç kez sürgüleniyor kapı. Genişliği yarım metreden az. Benim kadar zayıf olmayan mahkumlar yan dönerek geçebiliyorlar kapıdan. Kapının üzerinde hava delikleri var. Bir çiviyle ya da ince bir matkap ucuyla açılmış on-on beş delik. Kapının arkasında askerler oturuyor. Hepsinin bellerinde kundak-lıklar. Silahları kucaklarında.

Bir asker yanındakine beni gösterip “İşte bu” diyor.” “Hadi ya!” diyor öteki. Ring aracının sürgüleri kapatılırken askerin dişlerinin arasından “ibne” dediğini duyuyorum BU, BENİM! Ring aracındayız. Ring aracı, tenekeden bir kutu. Önde şoförün koltuğu ve astsubayın oturması için bir koltuk. Arkada altı asker için. Kalan yer mahkumların. Havalandırma falan yok. Dört tane küçük pencere var sadece. Uzunlamasına ikiye kesilmiş, bir kitap büyüklüğünde pencereler. Dışarıdan parmaklıklı, içeriden çift kat cam. Yine de oturakların üzerine çıkıp dışarıyı seyredebiliyorsun. Tabii, yanındaki arkadaşın da seyretmek isterse... Sevk yapılırken, ring aracına bindirilmeden önce, tüm mahkumların üzerleri aranır. Sonra ‘SEVK ZİNCİRİ'***** takılır kelepçe. Ama polislerin bellerinde ya da filmlerde gördüklerimizden değil. İki üç milimetre inceliğinde çelik tel defalarca iç içe, üst üste sarılmış düğümlenmiş. Her bir halka bir öncekine eklenerek örülmüş. Normal zincirden daha esnek, çok daha sağlam. Sıradan kelepçeden daha sıkı, daha güvenli... Zincirin ortalarında ve bir ucunda çelik halkalar var.

KAOS GL 25

Bileğe sarılan zincir bir halkadan geçiriliyor, sonra bir kez daha sarılıyor... Kalan kısmı iki defa yanındaki arkadaşının bileğine sarılıyor ve zincire bir asma takılıyor. Bileğe sarılırken, araya bir parmak sığacak kadar boşluk bırakılması yeterliymiş. Bütün yolculuğu -tuvalet molası dahilbileğindeki zincir ve zinciri paylaştığın diğer mahkumla geçirmek zorundasın. Boş bulunup elini alnına götürürsen onun eli de geliyor seninkiyle. Ya da bileğini bir an rahatlatmak için oynatsan, zincir arkadaşının tenine oturuyor. Ring aracının koltukları sökülmüş. Pencerenin altına ancak 2-3 kişinin oturabileceği oturaklar yapılmış. Bu isim tam anlamıyla oturmuş yerine. Oturak! Çünkü, biraz uzun oturmak ya da uzanmak mümkün değil. Hem oturaklar çok dar hem de yanındaki arkadaşına kelepçelisin; sadece oturabilirsin... OTUR! Köşede ağzı açık bir mazot teknesi var. Arabada dayanılmaz bir mazot kokusu. Trakya'da haziran sonu. Hava, gölgede bilmem kaç derece sıcak. Her tarafı kapalı teneke bir kutunun içindesin. İçerisi mazot kokuyor. Saat öğleye yaklaştıkça artıyor sıcaklık, artıyor koku. Dayanamıyorum, kusacağım... KUSTUM! Sevk zincirinin diğer halkasını paylaştığım arkadaşım Ahmet, zincirsiz eliyle pet şişeden su döküyor. Yüzümü yıkıyorum. Ağzımı çalkalayıp bir poşete tükürüyorum. Kustuğum yere biraz su döküp gazete ve poşetlerle kapatıyorum üzerini. Askerler demir paravandaki deliklerden sesleniyorlar: "Lan oğlum sizinle mi uğraşacağız". Niye kustunuz arabanın içine. İnmeden önce kendiniz yıkayacaksınız orayı.. Ve küfürler... Ahmet bir şeyler söylüyor askerlere, ben konuşmuyorum. Bir süre sonra mola veriliyor. Kustuğum yere bir iki şişe su döküp fırçayla akıtıyorum. Tuvalete gidiyoruz. Birimiz işerken, diğerimiz tuvalet kabininin dışında durmaya çalışıyor, arkasını dönüyor. Zincirsiz ellerimizle yüzümüzü yıkıyoruz. Askerler yemek yiyor. Biz de bisküvi, meyve suyu aldırıyoruz. Tuvaletten dönüşte araca binerken en arkada ben varım. Bir asker yanındakine beni gösterip "İşte bu" diyor." "Hadi ya!" diyor öteki. Ring aracının sürgüleri kapatılırken askerin dişlerinin arasından "ibne" dediğini duyuyorum... BU, BENİM! Pek çok kişinin bildiği, hissettiği, anladığı ama kimsenin "ibne"liği yakıştıramadığı ben. Gardiyanlardan ya da tutuklandığım gün nöbetçi olan arkadaşlarından duymuşlardır bu askerler. Onlar için belki ilkti böyle bir karşılaşma. Ama ben, ikinci askerin "hadi ya!" dediği o şeyle, o benzetememe, o yakıştıramama haliyle hep karşılaşacaktım.

19


tutsak eşcinseller

“Nasıl yani, şimdi sen erkeklerle mi yattın?” Cezaevindeyken, bir buçuk yıl önce ayrıldığım örgüte yeniden katıldım. Örgüt, "duyum"la sınırlı olsa da, biliyordu gey olduğumu. Yaklaşık bir yıl önce Kaos' ta birlikte çalıştığımız bir arkadaş, cezaevindeki okul arkadaşlarını ziyarete gittiğinde, onlara birlikte çalıştığımızdan söz etmiş. 'Dışarı'da küpe takıp, saçlarımı uzattığımı da biliyordu örgüt. Örgüte yeniden katılabilmek için yaptığım özeleştiriyi anlattım onlara. Dışarıda eşcinsel arkadaşlıklarımın ve ilişkilerimin olduğunu, bir eşcinsel gurubunda yer aldığımı söyledim. Örgütteki "en eski"lerden bir "abi" sormuştu ilk soruyu: "Nasıl yani, şimdi sen erkeklerle mi yattın?" Oldukça basit ve kısa bir cevabı olan bu soru için, on dakikadan fazla ter akıttım; "aslında...", "yani...", "şey...", "ben şimdi..." ve benzenlerle başlayan ve yarım kalan cümleler kurdum. Sonra alçak sesle "evet" dedim. Kafamı önüme eğdim. Cezaevine girdiğimde bıyıklarım doğru dürüst çıkmıyordu. Daha sık tıraş olursam çabuk çıkacaklarını biliyordum. Bıyık bırakmak istediğimi sorumlu arkadaşlardan birine söyledim sevindi ve izin verdi. "Bıyık bırakmak için izin almak" pek çok insana garip, anlaşılmaz gelebilir. Aslında mekanın ve oluşumun zihniyeti düşünüldüğünde, gayet anlaşılır bir durumdu bu; gizliliğin önemli olduğu bir örgüttesiniz. Yeri geldiğinde tanınmamak için kılık değiştirmeniz gerekebilir. Cezaevi gibi 24 saat denetimin olduğu bir yerde, daha sonra 'gerektiğinde' kullanılabilecek bir tiple bulunmak, bir lükstü. Cezaevinde kaldığım süre boyunca, ara sıra kesiyordum bıyıklarımı ama en çok bir iki ay sonra yeniden uzatmaya başlıyordum. Koyu kahverengi saçlarımın aksine sarıya çalan, gür ve bence çok güzel bıyıklarım vardı (ki hala var). Önceleri sadece "eşcinsel olmadığım" anlaşılsın diye bıyık bırakıyordum. Ama sonra hoşuma gitti. Seviyordum bıyıklarımı (ki hala seviyorum). Örgütte sadece yönetici ve sorumlu arkadaşlar biliyorlardı "eskiden eşcinsel" olduğumu. Ve erkeksi davrandığım, üstelik bıyıklı olduğum için, diğer arkadaşlar bazen şüphelenseler de, bazı hareketlerimi, ellerimi, konuşma tarzımı kadınsı bulsalar da, asla yakıştırmıyorlardı eşcinselliği. Zaten ne zaman eşcinsellerden ya da eşcinsellikten konu açılsa, birkaç küfürle konu kapatılırdı. 20

Keza gardiyanlar ya da ara sıra görüştüğüm adli mahkumlar da cesaret edemiyorlardı ibne olma olasılığımı düşünmeye (ya da en azından dile getirmeye). "Siyasi abi"ydim ne de olsa. Üstelik bir avuç bıyığım vardı. Bir iki defa, malta işgali vb. eylemler sırasında adli tutuklular ile uzun uzun birlikte olma, sohbet etme imkanımız oldu. Yine böyle bir eylemin olduğu bir gün müşahedede "sübyan" lardan biri, kendisini döverek cinsel ilişkiye zorlayan bir tutukluyu öldürmüştü. Diğer tüm adliler 13-14 yaşındaki bu çocuğa, cezaevinde kimseye göstermedikleri bir saygı gösteriyorlardı. Gardiyanlar da aynı şekilde çocuğa "saygı" duyuyor, yeri gelince "kıyak" yapıyorlardı. Oysa gardiyanlar özellikle üç dört tanesi sübyanları çok "severlerdi". Açıkçası, bu olayda adamın eşcinsel olup olmaması benim için hiç de önemli değildi, çocuğa tecavüz etmek istemişti. Çocuk da bu şiddet karşısında kişisel savunma hakkını kullanmıştı bence de... (çocuk kendisini döven ve ilişkiye zorlayan adamın sikini kesmiş. Cezaevinde "acil" bile olsa hastaneye götürülmek saatler sürdüğü için adam kan kaybından ölmüş...) Adlilerin ve gardiyanların bu çocuğu kahraman ilan edip saygı göstermelerinde iki yüzlülük vardı. Çünkü, sadece görüntüsünden, kıyafetinden, saçından başından dolayı "ibne olduğunu düşündükleri insanları dışlıyor, hakaret ediyor, hatta dövüyorlardı. Ve sübyanları onlar da çok "severlerdi"... Bu olaydaki gibi bir ikiyüzlülük de, bize karşı ya da özellikle bana karşı davranışlarında vardı. Sadece "siyasi" olduğumuz için abartılı, şişirilmiş, yapay bir saygı gösteriyorlardı. Onlar için önemli olan "siyasi" olmamız da değildi. Önemli olan, "güç" olmamızdı ve onlar güce tapıyorlardı.

KAOS GL 25


tutsak eşcinseller Gardiyanların bizim siyasi olmamızdan örgüt olmamızdan kaynaklı korkuları, bizi tanımaya başladıklarında, daha çok güvene dayalı bir ilişkiye dönüştü. "Temiz" adamlar olduğumuzu düşünüyorlardı bizi tanıyanlar. Kendimiz için bir şey istememiş, tecavüz ya da hırsızlık yapmamıştık. Bir de hep okuyorduk ya... Çoğu, okuyan adamdan zarar gelmeyeceğine inanıyordu. Doğal olarak, yaptıkları iş ve emrinde oldukları sistemin tamamen karşısında olsak da, gardiyanlarla kişisel hiçbir sorunumuz yoktu. "Tutsak"tık sonuçta ve gardiyanlar tutsak olduğumuz için bize biraz da acıyorlardı.

“Ben siyasiydim, o da gardiyan...” Yaklaşık iki yıl, bir gardiyanla sadece gözlerimizle konuştuk. Malta'dan geçerken, sayım için koğuşa geldiklerinde, her gece koğuşta yaptıkları "zemin araması'Yıda ya da mazgala gelip çay-şeker istediğinde göz göze geliyorduk. İkimiz de anlıyorduk birbirimizi, hoşlanıyorduk birbirimizden. İkimiz de birbirimizin gözlerine bakıyor, susuyorduk... O da ben de gözlerimizle anlattıklarımızı dile getiremezdik. Ben siyasiydim, örgütüm vardı. O gardiyandı... Belki de sadece, bıyığım olduğu için cesaret edememiştir konuşmaya. Bıyığım, gözleriyle anlattıklarını dile dökmesini engelelemiştir.

“En çok özlediğim şey, ‘karanlık’tı” Her cezaevinin kuralı, uygulayan kişilere göre değişiyor. Cezaevinde en çok özlediğim şey, "karanlık'tı. Bir şey yapmak istediğinde, yapabileceğin tek şey; "istediğin şeyi yapamayacağını kabul etmek"ti. Haftada bir ya da iki kere, kentten alışveriş yapabiliyorduk. Ben örgüt koğuşunda yaşadım. Altı yıl elime para değmedi. Komüncü vardı. Bütün paralar onda birikirdi, bütün harcamaları o yapardı. Siyasilerin bütün mektuplarının kopyası saklanıyordu. Her gece üç-dört gibi gardiyanlar ellerinde çekiçlerle "zemin araması" yaparlardı. Eğer açık bir eşcinselsen ve altı kişilik koğuşta biriyle beraber olmuşsan; diğer beş kişi ile de beraber olmak zorundasındır. Mahpushanede, adlî bir suçla eşcinsel olarak bulunmak, örgütlü bir eşcinsel olarak bulunmak, açık olmak, gizli olmak, travesti ya da transeksüel olmak, bir tutsağın hayatını oldukça değiştirebiliyor.

KAOS GL 25

‘Dışarı’nın tutsakları Hücre (F tipi) cezaevleri açıldığında, "hayata dönüş" adlı katliamdan sonra saçlarımız bıyıklarımız zorla kesildi. Asker ve gardiyan güruhu, tek tek üzerimize saldırıp çırılçıplak soydular. Saç-sakal üç numara tıraş ettiler. Hücrede yeniden uzattım bıyığımı. Dışarı çıktığımda da bıyıklıydım, hala bıyıklıyım. Bıyığımı benim kadar ailem de seviyor. Ben, hoşuma gittiği ve yakıştığını düşündüğüm için bırakıyorum bıyığımı. Ailem ise, "erkeklik" nişanı olduğu için seviyor. Galiba, "Eh ne de olsa onca yıl cezaevinde kaldı, düzelmiştir" diye geçiriyorlar akıllarından. Açıkçası, ailemin bana gey sıfatını konduramaması, şu an için hiç de rahatsız edici değil. Bir süre daha açılmayı düşünmüyorum çünkü. Ama bazen gey arkadaşlarımın, özellikle yeni tanıştığım geylerin bana "geyliği kondurama-maları" tuhaf geliyor. Bir kaç kez Kaos GL Kültür Merkezinde de yaşadım bunu. Geçen yıl, Kaos GL' nin sempozyumunda kayıt masasında duruyordum. Sempozyuma gelen insanların büyük bir kısmı sempozyumla ilgili soruların yanında, benimle ilgili sorular soruyorlardı. "Şey, siz de gey misiniz?" en sık duyduğum soruydu herhalde. Bu da rahatsız etmişti beni. Heteroseksist sistemin, medyanın insanların kafalarında yarattığı eşcinsel şablonları var. Eşcinsellere ait bilgileri, medyanın ve hetero arkadaşlarının verdikleriyle sınırlı olan insanlar, hep bir şablon içinde düşünüyorlar bizi, özellikle bir erkek eşcinselse. "Kadınsı olur, kırıtır ve yeterli parayı denkleştirirse (ki bunun için de önüne gelenle yatar) ameliyatla kadın olur" gibi bir anlayış bu. Böyle düşünen bir çok insan tanıdım, tanıyorum. Bu şablona uymayanları, eşcinsellerin bulunduğu mekanlarda tanışsalar dahi yadırgıyorlar. Sanırım toplumun kafası ndaki şablonları yıkmanın bir yolu, bizim kendi kafamızdaki şablonları parçalamaktan geçiyor.

Gece, saat 24:30. İki adım yüksekliğindeki demir kapı açılıyor, ring aracı geniş bir avluya giriyor ve sevk yolculuğu bitiyor. 21


tutsak eşcinseller

Buse: “Ne kadınlar koğuşu ne erkekler koğuşu...” Ben hapishaneye düştüğümde şoke oldum. Beni ne bekliyor? Ne yapmalıyım? Ne yapmamalıyım? Bu sorular kemirdi kafamı günlerce. Demir kapıların sesini duyunca ürperdim. İlk önce, aranmam sorun oldu. Ben bir travestiyim. Onlara göre, ne kadınım ne erkeğim. Beni kim arayacak? Kadın gardiyanlar mı erkek gardiyanlar mı, askerler mi..? Sonra hapishane doktorunun aramasına izin verdim. Transeksüel olduğum için, diğer tutukluların yanına göndermediler beni. Kocaman bir koğuşta yalnızdım. İlk gün çok zor geçiyor, "Ben burada ne yapacağım?" diyorsun. Hapishanenin gerçekliğini o zaman anlıyorsun. Yıkanmaktan bile korkuyorsun. Cezaevinin kuralları nelerdir? Bilmiyorsun. Sabah, öğle, akşam sayım var. Sayıma katılmak zorundasın. Kuralları yaşadıkça öğreniyorsun. Hapishaneye girdikten üç dört gün sonra gardiyanların taciziyle karşılaştım. Erkek arkadaşımın kaldığı karşı koğuşun mazgalını kapattılar. Beni yukarıya, televizyon seyretmeye çağırdılar, hayır, dedim. Ertesi gün erkek arkadaşıma söyledim. Onların koğuş sayımını vermemeye başladı. Başgardiyan gelip, yaşanan olayı unutmamı, konuyu kapatırsak orada rahat edeceğimizi, susmamız gerektiğini, susmazsak başka cezaevine nakledileceğimizi söylediler. Bir iki gün sonra, Sungurlu Cezaevine nakledildik. Yeni bir cezaevi, yine aynı sorunlar. Bana "dönme" dediler, erkek arkadaşımın yanında

beni taciz ettiler. Ben yeni cezaevinde müdüre yaşadıklarımı anlattım. İki gün sonra hastaneye kontrole gittim. Müdür bey beni nasıl arayacaklarını sordu. En sonunda, cezaevinin doktorunun aramasına karar verdik. Aynı sorunlar: ne kadınlar koğuşu ne erkekler koğuşu... Beni "müşahade" denilen bir yere koydular. Betonun üstünde kirli, süngerden bir yatak... Oraya atıldığım gün, beraber tutuklandığımız arkadaşımın yan hücrede olduğunu gördüm. Onunla konuşabiliyordum. Hastane işlemleri yapıldı. Doktor, eliyle transeksüel olup olmadığımı kontrol etmek istedi. Ben de reddettim. Sonra jandarma zoruyla arandım. Doktor, transeksüel olmadığımı söyledi. Tartışma yeniden başladı. Kadın koğuşu mu erkek koğuşu mu, nereye koyulacaktım? On beş gün boyunca yemek yemedim. Sonra savcı geldi. Hapishanede insan olduğunuzu unutuyorsunuz. Savcı "Neyin var kızım?" diyor, ben sürekli ağlıyordum. Üç gün sonra beni başka bir koğuşa koydular. Koğuşta televizyon ve kitap vardı. Yan tarafım gene erkekler koğuşuydu. Ailem ziyaretime geliyordu ama beni sertçe eleştirip bu olanları cinsel kimliğime bağlı yordu. Ben bir yandan onlar aracılığıyla Kaos GL' ye ulaşmak istiyordum. Kaos GL ne yapabilir bilmiyordum. Ama en azından şikayetlerim dergide yayınlanabilirdi.

Harika: “Kadınlar ‘dönme istemeyiz’ diye ayaklandılar” Cezaevinde, "pembe kimlik" için dava açtığım halde, beni Adli Tıp'a sevk ettiler. Adli Tıp'tan "AMELİYAT OLMUŞTUR" raporu verdiler. Ama yine de, hapishane doktoru yeniden kontrol etti. Ondan sonra, kadınlar koğuşuna yerleştirildim; ama, kadınlar "dönme istemeyiz" diye ayaklandılar. İşkence yeniden başlamıştı işte. Sonra? Cezaevi cezaevi dolaşmak tabii ki... *Tutsak Eşcinsellerle Daynışma Ağı Girişimi'nin ilk tohumları, 29 Ağustos 2004 tarihinde Ankara'da düzenlenen Kaos GL Kurultayı'nda atıldı. Girişim'in 'şimdilik' çalışmaları, tutsak eşcinsellerin mektuplarını yanıtlamak ve onlara ücretsiz dergi göndermek. Sizler de Girişim'de yer almak istiyorsanız bize yazın! 22

KAOS GL 25


tutsak eşcinseller

eşcinsel tarihinden tutsaklar Oscar Wilde İngiliz şair ve yazar. Eşcinsel edebiyatının tanrısı. Hem kitapları hem de yıkımı ve var oluşu olan Lord Alfred Douglas'la yaşadığı aşk onu unutulmaz kıldı. 1895 yılında Oscar Wilde davası, İngiltere'de eşcinselliği ilk kez gündeme getirerek eşcinsel hareketin kırılma noktalarından biri olmuştu. Oscar ile Alfred hakkında dedikodular Londra'da iyice yayılmıştı. Alfred'in babası bu duruma hırslanarak önce oğluna, daha sonra da VVilde'a hakaret dolu mektuplar yağdırdı. Buna çok kızan Oscar Wilde, Alfred'in de desteği ile dava açtı. Davayı kazanacağına neredeyse emindi. Ama Alfred'in babası davaya çok iyi hazırlanmıştı. Özel dedektifler tutarak VVilde'ın birlikte olduğu gençleri buldu. Oscar'ın Londra'da tanıştığı gençlerin mahkeme salonuna çıkacakları haberi gelince, VVilde'ın avukatı davadan geri çekilmek istedi. Yakınları VVilde'a yurtdışına kaçması için yalvardılar. Fakat o, kaçmadı. Pek çok gençle "çirkin ilişkiler kurduğu" gerekçe gösterilerek, Oscar VVilde bir ay içinde tutuklandı. Oscar VVilde, özel mektuplarını, büyük romanı "Dorian Gray'in Portresi"ni de, homoseksüellik motifleri taşıdığı gerekçesiyle savunmaya mecbur edildi. Mahkemede, savcı "adını söylemeye cesaret edemeyen aşk" hakkında soru sorduğunda VVilde, soruya aşığı Lord Alfred Douglas'ın bir şiirinden bir mısrayla yanıt vermişti: "Eşcinsel aşk güzeldir, hoştur; o, sevginin en soylu biçimidir. Ondan doğal olmayan bir şey yoktur." Ayakta alkışlanan bu konuşmasına rağmen mahkemenin sonucu VVilde için adeta bir yıkım oldu: Hapis, itibarını yitirme ve hapisten çıktıktan bir kaç yıl sonra 46 yaşında ölüm.

Jean Genet Fransız şair ve yazar. "Yasadışının estetiği"ni yazmış en iyi şair. Çocukluğunda 'piç' ve öksüz, yetişkinliğinde ise kendi deyimiyle, 'korkak, hain, hırsız, eş cinsel' olması onu hayattan hep uzak tuttu. Ya da hayatın içinde... Genet, yazmaya 1942'de Fresnes'de hırsızlık suçundan hapis yatarken başladı. Sınırlı sayıda basılıp gizlice dağıtılan "İdam Mahkumu" adlı şiiriyle edebiyat dünyasına girdi. 1944'te "Çiçeklerin Meryem Anası” adlı romanıyla savaş öncesi Montmartre'in muhabbet tellalları, sapıklar ve katillerden oluşan yeraltı dünyasını canlı bir biçimde anlattı. Kötülüğüyle ünlü Mettray ıslahevi ve Fontevrault hapishanesindeki aşağılayıcı deneyimlerinden çoğunu Gülün Mucizesi (Miracle de la Rose) adlı romanına sığdırdı. Bu ilk romanlarıyla, dönemin en ünlü aydın ve yazarlarının ilgisini çekti. 1947'de onuncu kez hırsızlık suçundan yargılanıp yaşam boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ama aralarında Sartre, Cocteau'nun da bulunduğu ünlü yazarlardan oluşan bir kurulun Fransa Cumhurbaşkanına başvurması sonucunda bağışlandı. 1948-49 yıllarında "Hizmetçiler" ve "Gözetim Altında" oyunlarıyla kısa sürede uluslararası üne kavuştu. Öyle ki, "Balkon" Paris'ten önce Londra ve New York'ta "Paravanlar" ise Batı Almanya'da sahnelendi. 15 Nisan 1986'da hayata veda ettiğinde o, hâlâ yeryüzünün en güzel ahlaksızıydı.

şair ve yazar. Arenas, babasının annesini doğumdan önce terk etmesinden dolayı Reinaldo Kübalı Küba'da çiftçilik yapan büyükannesi ve büyükbabası tarafından baskı altında yetiştirilir. devrim sırasında hem yazar olması hem de eşcinselliği nedeniyle isyancı olarak Arenas Küba'da mimlenir, basit bir sebepten dolayı hapse atılır ve işkence görür. Bütün bu olumsuz koş ullara rağmen yazmaya devam eder. Hapishanede diğer mahkumların mektuplarını yazarken gizlice kendi romanını da yazar ve el altından ülke dışına kaçırtarak bastırır. 1980' de ise sınır dışı edilerek ABD'ye gider. Arenas, kırgın, yalnız ve hayal kurmaya başladığı yerden çok uzaklarda yaşama veda eder. Yakın zamanda Türkiye'de de gösterime giren, hayatını anlattığı aynı adlı romanından uyarlanan Karanlıktan Önce (Before Night Falls) filmiyle yeniden gündeme gelen Arenas, sabrın ve umudun simgesiydi.

KAOS GL 25

23


tck

EŞCİNSELLER GERÇEKTİR! CİNSEL YÖNELİM GÖRMEZDEN GELİNEMEZ CİNSEL YÖNELİM AYRIMCILIĞI SUÇTUR! Mevcut haliyle eşcinsellerin varlığını yadsıyan Türk Ceza Kanunu (TCK) 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girdi ve hiçbir şey değişmedi! Adalet Komisyonu ile doğrudan görüşmelerimizde de dile getirdiğimiz, TCK'ye dair taleplerimiz karşılanmadı. Gey-Lezbiyenler olarak bu ülkede, aşağılanmadan, dışlanmadan, damgalanmadan ve ayrımcılığa uğramadan yaşamak istiyoruz. Taleplerimiz: . Cinsel yönelime dayalı ayrımcılık, müstehcenlik ve gençlerin rızaya dayalı cinsel ilişkileri konusundaki düzenlemelerin hak ve özgürlükleri koruyacak şekilde tanımlanmasını ve değiştirilmesini talep ediyoruz. . Cinsel yönelime dayalı ayırımcılık açıkça suç olarak tanımlanmalı ve yasada "dil, din, ırk, cinsiyet vb."ye dayalı ayırımcılığa öngörüldüğü gibi cezalandırılmalıdır. . 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı cinsel ilişkisini cezalandıran düzenleme kaldırılmalıdır. Müstehcenlik maddesi hak ve özgürlükleri kısıtlamayacak şekilde tanımlanmalıdır. Türkiye'de Mevcut Durum: . Gey-Lezbiyenler olarak yıllardır eşcinselliğin sadece cinsellikten, cinselliğin de sadece pornografiden ibaret olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. . Türkiye'de eşcinsellik, yasalarda "suç" ya da "hastalık" olarak görülmediği halde devletin resmi kurumları kendi alanlarından hareketle eşcinselliği baskılıyor. . Eşcinseller olarak hakkımız olan eşitlik ve adalet taleplerimiz popüler kültür araçlarıyla magazinleştirilirken yasal düzenlemelerdeki muğlaklaştırmalarla da yeniden görünmezliğe mahkum ediliyoruz.

24

KAOS GL 25


tck

TCK Serüvenimiz: Kaos GL ve Lambdaistanbul olarak, 24 Mayıs 2004 tarihinde TBMM Adalet Alt Komisyonu üyesi Orhan Eraslan'la görüştük. TCK sürecinde taleplerimizi ilettik. Bu görüşmenin ardından, Adalet Bakanı'nın "cinsiyet ayrımcılığı ile cinsel yönelim ayrımcılığı benzer şeyler" ifadesiyle "cinsel yönelim" ibaresi taslaktan çıkartıldı. TCK görüşmelerinin sonunda, kadın örgütleriyle birlikte, Kaos GL ve Lambdaistanbul olarak Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in de hazır bulunduğu, Adalet Komisyonu'nun tüm üyelerinin katıldığı toplantıda, Adalet Komisyonu üyeleri ile görüştük. Ayrımcılığı düzenleyen maddeye "Cinsel Yönelim" ibaresinin yeniden eklenmesi talebimizi ilettik. Türkiyeli Eşcinseller olarak TCK sürecinde basın açıklamaları yaparak TCK'ya ilişkin önerilerimizi, endişelerimizi dile getirdik ve bunları Adalet Komisyonu üyelerine, milletvekillerine ve kamuoyuna ilettik. Eşcinsellerin Talepleri gerçekleşmediğinde ne olacak? Gey-Lezbiyenlerin duygu ve düşünceleri yeniden mi poşetlenecek? Eşcinsel realitesi poşete sığmadığında zindanlara mı atılacağız? Mevcut koşullarda zaten sırf eşcinsel olduğumuz için varoluşumuz ve cinselliğimiz "gayri tabiî" ve "gayri ahlâkî" bulunuyordu; yeni düzenlemeler damgalama ve ayrımcılığı yeniden üretmeyecek mi? Çalışma hayatında, sırf eşcinsel olduğumuz için işe alınmıyoruz, terfi ettirilmiyoruz, keyfi olarak işten atılıyoruz. Çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığına karşı eşcinsel çalışanları hangi yasal güvence koruyacak? Eşcinsel memuruz. Görünmez bir şiddetle gey-lezbiyen varoluşumuzu inkâra zorlanıyoruz. Ortaya çıktığımızda sırf eşcinsel olduğumuz için memurluktan men ediliyoruz. Sırf gey olduğumuz için şiddete maruz kalıyoruz, öldürülüyoruz; sırf lezbiyen olduğumuz için zorla evlendiriliyoruz, öldürülüyoruz! Sırf kendi cinsimizi sevdiğimiz için duygu ve düşüncelerimiz poşetlenecekse; cinselliğimiz müstehcen bulunup doğal olmayan ilişki diye damgalanacaksa; aşk ve sevgiyle yarattığımız ortak hayatlarımız kadın-kadına ve erkek-erkeğe diye inkâr edilecekse; sırf gey-lezbiyen olduğumuz için işten atılacaksak, bu durumda TCK'deki yeni düzenleme hangi özgürlükleri getiriyor? Uyum yasalarından hareketle yapılan düzenlemeler mevcut haliyle gey-lezbiyen realitesini görünmezliğe mahkum ediyor. Bu hangi gerçeğe uyuyor?

KAOS GL KAOS GL 25

25


nasıl bir dergi?

Nasıl bir dergi? Nasıl bir eşcinsel hareket? "Kaos GL dergisi sizce nasıl bir dergi olmalı?" Geçtiğimiz sayıda hatırlarsanız, KAOS GL dergisini tartışmaya açmıştık. Peki bunu neden yapmıştık? Rahat mı batmıştı bize? Sayfalar dolusu yazılar çıkıyordu işte! Okunuyor ya da bakılıyordu. Herkes halinden memundu işte! Sormanın, sorgulamanın ne alemi vardı? KAOS GL, Türkiye'deki eşcinsel hareketinin en uzun soluklu yayını oldu. Uzun uzun yolları aştı da geldi. 'İlk' ve çoğunlukla da 'tek' örnek olduğu için deneyerek ve öğrenerek ilerledi. Dergi, Türkiye'deki hareketle bütünleşti. Bu süreçte pek çok yazarımız oldu. Adana'dan İstanbul'a, Kars'tan İzmir'e Türkiye'nin pek çok ilinden eşcinseller kalemleriyle 'görünmek’ istedi. Dergi, akademik yazılara da yer verdi, tanıklıklara da... Dünyadan eşcinsellerin haberlerini de yayınladı Türkiye'den öyküleri de... Yaşamın pek çok alanında çeşitli biçimlerde mücadelesini sürdüren eşcinsellerin sesi oldu. Okullarda, hapishanelerde, parklarda, fabrikalarda eşcinsellerin var olduğunu gösterdi. Maddi olanaklar yettiğince de bunları Türkiye'nin dört bir yanına ulaştırdı. 11 yıldır gösterilen bu çaba çoğu kez sonuçlarını verdi; kimi zaman tıkandığını düşünüp tartışmaya açtığımız noktalarda ise sesleri bir araya getiremedik. Gün geçtikçe apolitikleştiğine inandığımız eşcinsel harekete rağmen bu çabanın da hiç yoktan iyi olduğunu ama yetmeyeceğini düşündük. 'Nasıl bir dergi olmalı' sorusunu sorarken aslında, 'nasıl bir eşcinsel hareket olmalı ve dergi bu hareketi nasıl taşımalı'sorusuna yanıt bulmaya çalışıyorduk. Bunu başarıp başaramadığımızı gelen sesler gösterecek. Mektuplarınız gelmeye başladı; bunları sonraki sayılarda da yayınlamaya devam edeceğiz. Bunun, hem KAOS GL'nin kendini tanıması hem de Türkiye'deki eşcinsel hareketin kendine bir çekidüzen vermesi için fırsat olduğunu düşünerek mektuplarınıza geçiyoruz.

KAOS GL 26

KAOS GL 25


nasıl bir dergi? Canlarım, boğaza nazır villamda oturmuş yaklaşan baharın keyfini çıkarıyordum. Bir yandan da yandaki yalının sahibi emekli nazır Hilmi beyin kendisi kadar azgın dişi kedisi Sürtük'ün aynı benim gibi namusunu korumak için bir oraya bir buraya koşusunu izleyip hay salak kedi veriver işte diye söyleniyordum ki, uşşağım gelerek bana bir mail geldiğini söyledi. "Aman Kaostandır. Sil gitsin" dedim elimin tersi ile. Sürtük de o arada az daha denize düşüyordu peşindeki erkek kedilerden kaçarken. "Ama bu ilginizi çekebilir" diye beni uyarınca uşşağım, bir kaşım havada merak da ettim. "O denize düş de geber orospu!" diye söylenerek kalktım yerimden Sürtük ciyak ciyak o güzelim erkek kedileri tırmalarken. "Geber de şu erkek taifesi de bir felaha ersin." Mail kutuma bakınca "nasıl bir dergi?" başlıklı mektuba gözüm ilişti. Ay hakkaten o nasıl bir dergi diyerek okumak için tuşa bastım. "Neden beni daha önce uyarmadın?" diye uşşağımı fırçalayınca "ama size ben haber verdim" dedi edepsiz. "Sus bakiiim! Mail kutusunun tozu bile alınmamış rezil herif!" diye ağzının payını verip onu içeri gönderdim ve naçizane ben de nasıl bir dergi tahayyül ederdim yazmaya karar verdim. Bilirsiniz Gözüm Ablanız hep doğruları yazmıştır. Bu yüzden de her zaman takdir görmüş ve hatta mikro dalga fırında imam bayıldı yapacak kadar akli muvazenesini yitirmiş Almanya'ya gelin diye gönderdiğimiz milli faciamız post modern karı bile benimle teşekkür kabilinden mailleşmiştir. Evet, nasıl bir dergi olmalı? Şu ahir ömrümde Kaos GL dergisi ile olan geçmişimi düşününce bir gece olsun dergiyi yandaki yastığa koyarak şöyle bir iç huzuru ile boşalarak uyuduğumu hatırlamıyorum. Nedir ayol bu hep yazı hep yazı. Dergide benim resmimden erotik bir resim yok Allah inandırsın. Bu hoşuma gitmiyor mu derseniz hoşuma gidiyor, Kaos GL grafikerlerinin estetik anlayışını takdir etmemin tek nedeni budur zaten ama arka sayfa güzeli olarak ne daha erotik bir resmim yayınlanıyor ne de "ayol şu kadını yıllardır aynı suratla basarız, oldu bir marlin monro, andy vvarhol kaçırdığına yansın ancak kadın bir şematik afişe döndü" deniyor. Ayol Avrupa Birliğine girecek Türkiye'nin tek gey-lezbiyen dergisinde benim istiklal harbinden kalma resmimden başka bir resim olmaz mı? Hiç mi takip etmezsiniz diğer dergileri. Her ay şöyle bir arka kapak güzeli olsa, o güzelin mahrem yerlerini hangi ateşle feveran ederek açtığını, bu kötü yola nasıl düştüğünü ibret dolu hikayesi ile öğrensek fena mı olur? Eğer Gözüm Ablamız yıllardır İstanbul denen şehirde kötü yola düşmeden durabildiyse bu onun ibret almayı bilen akl-i selimi nedeniyledir. Eskiden dergiyi elimize alınca şöyle aklı başında birini bulmak için adresler falan yayınlanırdı. Şimdi bakıyorum onlar da yok. Bir kapak konusu var sanki Birleşmiş Milletler gündeminden casusane faaliyetlerle çalınmış ve dergiye paste edilmiş (kültür gözünüzden kaçmıyor bu arada değil mi canlarım?) Sonra bir ciddiyet bir ciddiyet habire aynı konu ile ilgili yazılar... yazılar. Ayol grafiseksüel olduk sayenizde. Bakıyorum dergiye yazmayan kelli felli akademisyen kalmadı. Laiklik adına uyarıyorum, yakındır Diyanet de fetvaları ile katılacak aramıza. Yani elhamdülillah müslümanız hepimiz ama burası da cami değil değil mi canlarım? Yalnız bir şey benim bile gözümden kaçmıyor (ah bu dürüstlük beni öldürecek valla) ve tebrik ediyorum Kaos GL'yi ki, konular hakkaten but konular. Yeni nesil anlamaz ben biraz Osmanlıca konuşurum. But Osmanlıcamızda kallavi demektir. Bu günlerin deyimi ile... Ayh! BUT işte ayol. Daha nasıl anlatılır. Sıkmayın beni. Zaten bir dil sorunu var Kaos GL'de. Beni de içine çekmeyin rica ederim. Ayol bu uşşak neden gösterdi şu maili bana. Anlatamadım içimde kaldı valla. Gideyim de azarlayım şunu biraz, bir de şu Sürtük verdi mi ona bakayım. Hadi canlarım ben gene yazarım. İzanınız ve ferasetiniz Gözüm Ablanız

KAOS GL 25

Gözüm Abla’nın hatırına...

27


nasıl bir dergi?

cinsellik özgürlük sorunudur! Halim Şafak

Edebi ya da değil dergi pratikleri, özünde bireysel olmasına rağmen muhakkak belli bir grubu, çevreyi ya da kitleyi kendine izler-çevre olarak alır. En azından bir temenni olarak bunu göz önünde bulundurur. Kimi zaman böyle bir çevre ya da kitle oluşturmayı çıkış gerekçesi olarak belirler. Sanat-edebiyat dergileri açısından düşünürsek bunun okur-yazar temelli olacağı baştan bellidir. Eninde sonunda her dergiyi kendisiyle ilişkilendirdiği çevre oluşturur. Bu bağlamda her dergi oluşum olma iddiasındadır. Ne var ki çoğu zaman bunlar bir derginin kendini oluşturması için yeterli olmayabilir. Dergilerin dünyası bu tür onlarca örnekle doludur. Bu yüzden bir derginin izler-çevre oluşturması çoğu zaman, yayım süreci içinde gerçeklik kazanır. Bu da çoğu zaman dergilerde ikileme yol açar. Böylelikle de çoğu dergi çıkış gerekçelerinden uzaklaşır. Çünkü, dergilerin ilişki kurmak istediği çevreyle derginin okuru-yazarı olan kesim her zaman aynı olmayabilir. Söz konusu yeni okur çevresi genellikle, dergilerde ister istemez dönüşümlere, değişimlere yol açar. Başka bir deyişle, yeni okur-yazar çevresi dergiyi oluşturur. Bu noktada, dergilerin kendi üstünde belirleyici olması ekonomik kaygılarının olmamasına bağlıdır. Ne var ki; holding ve kurum dergileri dışında kalan bütün dergilerin hepsinin ekonomik sorunu hep olmuştur. Ekonomizm süreç içinde ya dergilerin kapanmasına ya da dergilerin kendini yeniden belirlemesine ve konumlandırmasına yol açmıştır. Açıkçası ekonomizm, bırakın dergileri, insanın özgürlüğünün önünde engeldir. Bundan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: kapitalist dünyada ekonomizmin acımasızlığı her şey üstünde belirleyicidir. Belki kişiselliği ön planda olan fanzinler ve kişisel postalar bunun dışında tutulabilir. Ama onların bile artık kitabevlerinde satışa sunulduğunu biliyoruz. Bütün bunlar tek bir şeyi gösteriyor: ekonomizm oldukça ne insan hayatı için ne de dergiler için tam bir özgürlük ve kişisellik söz konusu olmayacaktır. 28

Sürekli batıp çıkma savaşı verdiğini bildiğimize göre KaosGL'yi de ekonomizmin bir biçimde az ya da çok belirlediğini söyleyebiliriz. Dergi pratikleri bireysel ya da kişisel ötekiyle ilişki kurma yollarından biridir. Buysa bir biçimde derginin de ötekileşmesini sağlar. Dergi izlerçevrelerini de bu ötekileşme ve ötekileştirme oluşturur. Ötekileştirme kendinin farklılığı kadar bir başkasının farklılığını kabullenmektir. Farklı olduğumu ve bir başkasının farklı olduğunu bilmem, o farklılıkla yaşamamı kolaylaştırır. Bu noktada bireysel bir dergi pratiği yaş anabilir hayatın da, cinselin de imkanı olabilir. Dergi olarak KaosGL pratiği bu dediklerimin dışında bir yerde konuşlanmayı baştan kabullenmek zorunda kalan bir oluşumdur. Bir bakıma ayrılığını ve farklılığını baştan açıkça ilan ederek ortaya çıkmıştır. (Bu yüzden ilk ilişki kurduğu kesimler de kendini farklı bulanlar olmuştur.) Belki buna "çıkmak zorunda kalmıştır" diye de bir ekleme yapılabilir. Kuşkusuz bu haliyle de derginin bir oluşum olduğu ifade edilmelidir. Başka bir deyişle cinsel temelli oluşu bir biçimde KaosGL'yi kişisel fanzin olmaktan çıkarıp kendine bir çevre oluşturmasını sağlamıştır. Kaldı ki KaosGL'nin fanzinden dergiye dönüşmesinin asıl nedeni de budur. Çoğu pornografik temelli cinsel dergilerin varlığını başından beri biliyoruz. Onlar bugün de var ve bugünden sonra da olacaklar! Bu tür dergilerin doğrudan, cinselini karşısındakini nesneleştirerek, hatta sentetikleştirerek "sorunsal" haline getirmiş sıradan tüketici okura yönelik olduğunu da belirtebiliriz. Hatta kitapları, dvd, cd, vcd ve kasetleri de dahil ederek bunun bir endüstri haline geldiğini belirtmeliyiz. Ne var ki, pornografi endüstrisinin (her türlü endüstri zaten pornografiktir; çünkü, ekonomizm pornografiktir) oluşturduğu cinsel olanı nesneleştirmek ve tüketime sunmaktan başka bir anlama pek sahip olmadı. Cinsel özgürlüğün aslında insanın özgürlüğü olduğu noktasında hiçbir şeye yol açmadı! Yanı sıra müstehcenliğin bir sarsma tekniği olması da endüstrinin elinde başka bir şeye dönüştü. İnternet bunun en üst aşaması oldu. İnternetin iletişimi hızlandı rmak dışında başka anlamlara sahip olacağından hala kuşkuluyum.

KAOS GL 25


nasıl bir dergi? Oysa Marguerite Yourcenar'ın "Bütün biçimleriyle cinsel özgürlük sorununun büyük ölçüde bir ifade özgürlüğü sorunu olduğu" saptaması temel olarak alındığında cinsel özgürlüğe ilişkin olanın aynı zamanda politik olduğu çıkarımı yapılabilir. Yanlış düşünmüyorsam KaosGL'nin çıkış gerekçesi de aynı temelde olmalıdır. Kendi adıma, KaosGL'nin çıkış gerekçesinin cinsel özgürlüğün ifade özgürlüğü sorunu olduğunu bir yana bırakalım, açıkçası bir özgürlük sorunu olduğunu söyleyeceğim. Bu bağlamda kim ne derse desin, nasıl anlarsa anlasın KaosGL başından beri, gündelik hayatın içinde kendini cinsel özgürlükle kısıtlamak gibi bir yanılgıya düşse de özünde özgürlük temelli bir dergi pratiği olmuştur. Üstelik KaosGL, cinseli bir özgürlük sorunu olarak almaktan çekinmemiştir. Daha da ileri gideyim; KaosGL, ötekinin cinselinin yazı temelli pratiğidir. Ayrıca, yazı temelli pratik yönünü tamamıyla hayata çevirmiştir. Bu bağlamda sanat ve edebiyattan kültüre, psikolojiden antropolojiye, sosyolojiden politikaya, psikanalizden felsefeye, tıpa kadar uzanan disiplinlerle ilişki kurmuştur. KaosGL'nin, cinseli bir özgürlük sorunu olarak alması, farklı kesimlerin özgürlük ve eşitlik talepleriyle buluşmasına, hatta ortak hareket etmesine de yol açmıştır. Politik olandan kültürel olana, yetmedi, bireysel olana uzanan, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma temelli, eksik ya da fazla ortak hareket noktalarını ortaya çıkarmıştır. Bunun yanı sıra bu tavır farklılıklarıyla yaşanabileceğini, gündelik hayatta deneyimleme ve yaşama imkanını vermiştir. Tabii bunda KaosGL'nin anarşizmle kurmaya çalıştığı ilişki oldukça etkili olmuştur. Bitmedi: cinselin büyük ölçüde bir yeraltı faaliyeti konumunda olması dergi çevresini anarşizmlerle buluşturmuştur. En önemlisi ise, insanın önce kendinin sonra da cinselinin farkına varmasını sağlaması ve cinselin doğal olduğunu ısrarla vurgulamasıdır. Bunun dergi için bir sorunsal haline geldiğini; hatta, dergiyi belirlediğini söylemektense çekinmemek gerekir. KaosGL'nin bu özellikleri kuşkusuz olumlanmak zorundadır. Asıl sorun, bu cinselin özgül koşullara bağlı olarak yaşamsallığıdır. Başka bir deyişle cinseli yaşama talebidir. Bu noktada bu yaşamsallığın dergi için belirleyici olması olumlanmaya da olumsuzlanmaya da sonuna kadar açıktır. Çünkü; cinseli yaşama talebi, dergi üstünde asıl belirleyici olduğunda derginin anlamı büyük ölçüde değişmekten kurtulamamıştır. Bu bağlamda derginin kapalı devre yayın yapmak zorunda kalması da kabul edilebilir bir şeydir. Ne var ki, sorunun cinselin yaşanmasıyla sınırlanması derginin kültürel boyutunu geriletmiştir.

KAOS GL 25

Farklı kesimler ve çevreler içinde cinselini yaşamak isteyenin gösterdiği ilgi, bu noktada derginin asıl belirleyicisi olmuştur. Söz konusu ilgi, yalnızca sorunlarını, deneyimlerini, yaşadıklarını, taleplerini yazmakla, tartışmakla kalmamış bir biçimde bunun hayatta karşılığını aramaya dönüşmüştür. Hatta okur için KaosGL bir buluşma noktası olmuştur. Başka bir açıdan, insanın başta cinseli olmak üzere yalnızlığının buna yol açmasını başta beklemek gerekirdi. Bırakın insanın yalnızlığını, yalnız kalma imkanının büyük ölçüde ortadan kalktığı bir süreçte, yalnızlaşma talebi doğal olarak insanın arzularını ve cinselini içerecekti. Bağlı olarak arzuların ve cinselin yaşanması talebi karşısında dergi bunun imkanı olarak algılanması doğaldı. Böylelikle büyük ölçüde bir yeraltı faaliyeti olarak algılanmaya açık ötekinin cinseli, KaosGL için belirleyici oldu. Bunun olumlanması gereken yanları muhakkak ki var. Bir yandan da tartışmaya açık olduğunu belirtirim. Çünkü; cinsel deneyim bir tartışma olmaktan çok erotik bir metne, haz nesnesine çoktan dönüşmüştü. Yourcenar'ın müstehcenliği savunulabilir bir sarsma tekniği olarak görmesinin haklılığı, büyük ölçüde cinsel temelli bir dergide pornografiye yol açması engellenemedi. Erotik görsel malzeme ise, sürecin tamamlanmasına yetmişti. Buysa başka bir tartışmaya yol açtı. KaosGL cinsel temelli de olsa ötekinin varoluşunu ve sorunlarını mı tartışacak yoksa izlerçevresine hazla okuyup bakabileceği hatta boşalabileceği erotik bir malzeme mi sunacaktı. Ne yazık ki ikincisi oldu. Kimi sayılarında dergi düpedüz pornografiye teslim oldu. Kendi adıma bunu anlamakta zorluk çekmiyorum. Ezici çoğunluğun kendinden ve cinselinden habersiz yalpalayarak yaşadığı bir öteki için arzular; ve yaşamak istediği cinseli yazdıklarının ve hayatının asıl belirleyeni olması anlaşılırdır. İnsanın kendine korkarak dokunduğu bir dünyada bunu da anlamaya çalışıyorum. Kaldı ki cinsel temelli bir ayrılığın buna yol açması da beklenmeliydi. Üstelik söz konusu durum öteki için hayatın/ın içinde yaşayabileceği bir alan da açtı.

29


nasıl bir dergi? Bütün bunlar ışığında dergi ne olursa olsun öteki için yaşamsal bir imkan oldu. Hayatın yaşanabilir-liğine içinde yaşadığımız dünya içinde bir gedik aç-tı. Başından beri bir yeraltı faaliyeti olan cinsel büyük ölçüde aynı özelliklerini korusa da birlikte olmanın, yaşamanın,sorunlara ortak çözümler aramanın zemini de oldu. Ne var ki, derginin hep aynı noktada kalması ve bunda diretmesi bir zaman sonra cinseli bütün bağlamlarından uzaklaştırıp yalnızca cinsel olarak sınırladı. Oysa görece özgürlük ve büyük şehirlerde kaybolma ihtimalinin daha da güçlenmesi cinselin yaşanmasına ilişkin bir imkan haline çoktan gelmişti. KaosGL pratiği sanıyorum tam da burada kendini imha eden bir pratiğe dönüşmekten kurtulamadı. Belki olması gereken de buydu. Ödenen bedellere rağmen, günümüz dünyasında hala bir yeraltı faaliyeti olarak algılansa bile çoğu insanın cinselini bir biçimde ağır sonuçlarına rağmen yaşadığını biliyoruz. Bunun KaosGL pra-tiğinin çehresini değiştirmesi gerekirdi. Kimi açık gizli belirtilere ve taleplere rağmen ne yazık ki öyle olmadı. KaosGL aynı zamanda bir buluşma çağrısıydı. Ötekini arayıp bulma pratiğiydi. Kuşkusuz bu buluşmanın büyük ölçüde gerçekleştiği söylenebilir. Hatta bu buluşma -iyi ki- hayatın içinde gerçekleşti. Denebilirse KaosGL süreci bu buluşmanın kendisi olduğu kadar ürünüdür. Artık buluşma gerçekleştiğine göre derginin yeni süreçlere dahil olması ya da girmesi beklenebilir.

Bu belirttiklerim tabii ki sorunsuz bir dünya çizmiyor. Yalnızca acımasız dünya ve dünyanın pornografik şiddeti karşısında azınlıktaki insanların yaralarını birbirine açtığı, birbirine gösterdiği, birbirinin yarasını sardığı ve bunu bir hayata dönüştürdüğünü belirtmeye çalışıyorum. Yanı sıra yeraltında ve yerüstünde bu tür pratiklerin çoğalmasının artık temenni olmaktan çıktığını da belirtmek gerekir.

Biliyoruz ki, acımasız günümüz dünyası cinsel temelli olsun olmasın kendi dışında bir başkasının yani farklı olanın yaşadığını biliyor. Farklı olanın düzenlenmiş dünyasına saldırısının hiçbir zaman sona ermeyeceğini de açıkça telaffuz ediyor. Bu ba ğlamda bütün acımasızlığını ve şiddetini cinsel ya da değil azınlık olana yönlendirdiğini söylememiz bile gerekmiyor! Azınlık olanın bundan sonra da ağır baskı altında olacağını kestirebiliriz. Burada azınlık sayılmanın cinsel temelli olup olmaması pek bir şey ifade etmiş olmuyor.

Herkesin ancak acıyı, acısını paylaşabildiği bir dünyada karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma artık başka paylaşımların da imkanı haline geliyor. Ayrıysak ve farklı olduğumu biliyorsak birlikte yaşayabiliriz. Gelinen bu noktada KaosGL'nin kendine yeni bir yön çizmesi gerekmektedir. Bunun doğal ve olması gereken bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Ne var ki, bunun yalnızca bir temenni ya da arzu olduğunu belirtme ihtiyacı duyuyorum. Çünkü okur ya da yazar olmanın dayatma ya da belirleme gibi bir hakkı kimseye vereceğini sanmıyorum. Öyle olsa bile bunu kendi adıma baştan reddettiğimi belirtirim. Kaldı ki bu satırların yazarı KaosGL'yi yargılamayı hiçbir biçimde düşünmediği gibi böyle bir yaklaşımın kesinkes karşısındadır.

Çünkü; farklı kesimler, gruplar, çevreler yeraltında ya da değil, cinsel ya da değil tercihlerini, hayatını idame ettirmenin -buna bütün boyutları ve biçimleriyle hayatı yaşama da denebilir- yollarını arayıp buluyor. Bu noktada eşcinseller, lezbiyenler dahil bir çok kesimin düzenli dünyanın içinde yaşayabileceği gedikler, oyuklar açtığını sevinerek ifade etmek isterim. Evlerden barlara, cafelere, hamamlara, kültür merkezlerine kadar gündelik hayatın içinde bir çok alanın farklı olanın imkanı haline geldiğini belirtebilirim. Azınlık olanın bu bağlamda anarşizmlere borçlu olduğunu da ifade edeceğim.

Kuşkusuz KaosGL, bir özgürlük sorunu olarak cinseli tartışmayı ve bu konuda kamuoyu oluşturmayı sürdürmelidir. Bunu yaparken de düzeyi dikkate alması, en azı ndan dergide yer alan ürünlerin yeni bir şey söyleyip söylemediğine bakması benim temennilerimden ilkidir. Yanı sıra cinseli bir özgürlük sorunu olarak ele alırken dünyadaki cinsel pratiklerin deneyimi sevgiyle okunan haberler olmaktan çıkmalı hepsinin altı doldurulmalıdır. Bu da temennilerimin ikincisidir.

30

KAOS GL 25


nasıl bir dergi? Geçirdiği uzun bir süreçten sonra geldiği noktada özgürlüğün sorun olarak gördüğü başta devlet olmak üzere bütün kurum ve anlayışlara karşı dilini daha da sivrilmelidir. Açıkçası dilini saldırganlaştı rmalıdır. Yanı sıra sorun ettiği her şeyde cinselin belirle-yici olmasına izin vermemelidir. Mekan dosyası bu anlamda dediğimi somutlayan örneklerin başında gelmektedir. Benzer bir durum beden dosyası için de geçerlidir. Açıkçası, dergi cinsel sorunların başka boyutlarını ve biçimlerini ve ona bağlanan durumları tartışmaya engel olmamalıdır. Diyeceğim; geldiği noktada yalnızca cinseli temel alması farklı azınlıklara kurduğu iliş-Bu bağlamda, cinsel kadar birey insanın sorun olarak gördüğü her şey eşcinseller, lezbiyenler ve daha başkaları için de tartışma konusudur, onların da sorunudur. Bağlı olarak KaosGL'nin başından beri farklı disiplinlerle kurmaya çalıştığı ilişkiyi daha kapsayıcı hale getirmesi benim temennilerimin üçüncüsüdür. Buysa büyük ölçüde cinselin normallik olarak algılanması na da yol açacaktır. Bağlarken KaosGL'nin bu dinamiklere ulaşmasının mümkün olduğunu söyleyebilirim. Böylelikle dergi bütün özgürlüklerin talep edildiği, savunulduğu, hayata geçirildiği bir zemin haline gelebilir. Buna da dilin koyduğu yasakları yıkmakla başlanabilir. Böylelikle, sözcükler düşünceye ihanet edemez. Yazmak bir ifade biçimini tercih etmekse bu bir biçimde yapılacak olan yazılanın bu ifadeyi daha da güçlendirmesidir. Okuru ve arada bir yazan biri olarak düşünce ve temennilerimi belirtmeye çalıştım. Bundan sonrasının yine birey insana kaldığını belirterek bitiriyorum.

Ayşe Düzkan aslında birden fazla işleve hizmet eden, birden fazla türde eşcinsel yayın olabilir, ama ben bu yazıyı, kaosgl’nin dergisinin biricikliğini hesaba katarak yazıyorum. bence kaosgl'nin yayını kabaca üç amaca hizmet edebilir: birincisi; eşcinsel, biseksüel insanların birbirleriyle iletişim içinde olmalarını, birbirlerinin tecrübelerinden faydalanmalarını, yalnız olmadıklarını hissetmelerini ve örgütlenmelerini sağlamak. İkincisi; ülkenin gündemini etkileyebilmek; bu çeşitli haberlerle, heteroseksist basında yer almayan olayları, gelişmeleri gündeme getirmekle yapılacak bir şey. üçüncüsü de eşcinsel teoriyi geliştirmek, benim aklıma gelenler bunlar, bu anlamda eşcinsellerin ya da farklı cinsel yönelimlerinden dolayı baskı gören herkesin deneyimlerini, yaşantılarını paylaşmaları çok önemli, bu zaten büyük ölçüde yapılıyor, ayrıca, eşcinsel başarı hikâyelerinin de yer alması gerekir diye düşünüyorum, bunu sadece başarılı eşcinsellerin hikâyeleri olarak anlamayın lütfen.

KAOS GL 25

olmayacak bir çevrede eşcinsel kimliğiyle var olmayı başarabilmiş birinin hikâyesi de başarı hikâyesidir ve herkese güç verir diye düşünüyorum. eşcinsel ya da toplumun onaylamadığı her türden romantik ve cinsel tecrübeyi meşrulaştıracak yazı ve görsel malzemenin kullanılması gerekir bence, burada çok geniş bir yelpazeden bahsediyorum, eşcinsel aşk hikâyeleri, -edebiyatta bunların çok başarılı örnekleri var ama okurlar da gönderiyor zaten- eşcinsel aşkı anlatan kitap, film tanıtımları, şakalar, karikatürler, fıkralar ve tabii grafikler, fotoğraflar ve resimler, burada altını çizmek istediğim önemli bir nokta var; bu tür malzemenin erotik olma-yıp romantik olması gerektiğini düşünüyorum, çünkü eş cinsel -özellikle lezbiyen-, biseksüel erotik malzeme çok uzun bir zamandır pornografinin içinde yer alıyor ve meşruiyeti var. alışılmadık ve gayrımeş-ru olan, eşcinsellerin "aşk" yaşıyor olmaları, mesela, birbirlerine âşık âşık bakan orta yaşı aşmış iki kadının fotoğrafı ne kadar dönüştürücü ve yıkıcı bir şey. bu tür şeylerin de önemli olduğunu düşünüyorum, hatta bazı insanlara bu tür resimler karşısında ne hissettikleri sorulabilir ve bunun çok ilginç sonuçlar yaratacağını düşünüyorum, yani heteroseksizmi bu şekilde sorgulamak ve ters-yüz etmek anlamlı olabilir, aklıma feminist bir dergide gördüğüm bir karikatür geldi: iki kadın, yaramazlık yaptığı belli olan küçük çocuğa, bir ağızdan aynı şeyi söylüyorlar, "annenle ikimiz bu yaptığının yanlış olduğunu düş ünüyoruz". son zamanlarda, haklı sebeplerle derginin özellikle kapağında hep eylem resimleri oluyor sanki, eskiden de ara sıra erotik resimler olurdu değil mi? bence ikisinin de dışında şeyler çok hoş olur. ikincisi; eşcinselleri ilgilendiren ve ayrıca heteroseksizmi sorgulayan her türden gelişmenin haber değeri olmalı bu yayında bence, öldürülen bir travestiden, tarkan'ın cinsel yönelimiyle ilgili söylediklerine kadar her şey burada yer almalı, ama daha önemlisi heteroseksist basında kendine yer bulamayan haberlerin ortaya çıkarılması, araştırmalar, cinayetler, ödüller... araştırmaları kendimiz de yapabiliriz, örneğin bir partinin kongresi mi var; bir muhabir gitsin ve orada bulunan elli kişiye sorsun; "eşcinsellerle ilgili ne düşünüyorsunuz?" belki cevapları okuyan eşcinseller o partiye oy vermekten vazgeçerler, bu tür şeyler daha sonra başka gazeteler ya da yayın organları tarafından da kullanılacaktır, zaten amaç da kanaat önderlerini de etkilemek, üçüncü nokta da; teoriyi yaygınlaştırmak... çeviriler yapılabilir, tartışmalar yapılabilir, yine soruşturmalar yapılabilir. Ama bunlar, teorik bir biçimde dergide yer almalı.

31


araştırma

23 ülkede eşcinselliğe idam cezası var! İslam Konferansı Örgütü'ne üye 23 ülkede eşcinsellik idam, hapis, kırbaçla cezalandırılıyor. Türkiye dahil ülkelerin yalnızca altısında eşcinsellik' yasal' kabul ediliyor. Kaos GL tarafından yayınlanan rapora göre, İslam Konferansı Örgütü'ne üye ülkelerde eşcinsellerin yasal durumları hiç de iç açıcı değil. 23 ülkedeyse, eşcinsellik idam, hapis, para, kırbaç veya sopa cezası ile cezalandırılıyor.

Afganistan Yasadışı (Belirsiz). Taliban döneminde idam ile cezalandırılan eşcinselliğin 2005 yılı itibari ile yasal konumu belirsizliğini korumakta. Ama bu konuda herhangi bir olumlu gelişme olması beklenmiyor.

Azerbaycan

Bahreyn Yasadışı. Hapis cezası. Eşcinselliğe 10 yıla kadar hapis cezası öngörülmekte.

Bangladeş Yasadışı. Hapis cezası. Bangladeş Ceza Yasası'nın 377 nolu maddesi eşcinsel eylemlerde bulunanlara 10 yıl ile ömür boyu hapis cezası öngörüyor. 32

Yasal. Azerbaycan Mayıs 2000'de eşcinsel eylemleri suç olmaktan çıkarttı.

Arnavutluk Yasal. Komünist rejim döneminde eşcinselliğe hapis cezası öngören Arnavutluk Ceza Yasası 20 Ocak 1995'te değiştirilerek eşcinselliği suç olmaktan çıkardı.

Birleşik Arap Emirlikleri Yasadışı. İdam veya hapis cezası. 7 farklı emirlikten oluşan Birleşik Arap Emirlikleri'nde hem federal ceza yasası hem de Dubai, Abu Zabi, Ras al-Haima ve Sarga Emirlikleri'nin yerel ceza yasaları eşcinselliği suç olarak kabul etmektedir. Federal yasa eşcinselliğin idam ile cezalandırılmasını öngörürken yerel emirlikler farklı :ezalar öngörmektedir. Eşcinselİik Abu Zhabi Emirliği yerel ceza yasasında 14 yıl hapis ile, Dubai Ceza Yasası'nda 10 yıl hapis ile cezalandırırken diğer iki emirlikte değişen hapis cezaları öngörülmektedir. Eşcinsel ilişki sırasında yakalanan bir şahısın yerel veya federal ceza yasaları bağlamında yargılanıp yargılanmayacağı başsavcının vereceği karara bağlıdır.

KAOS GL 25


araştırma

Cezayir

Bosna-Hersek

Yasadışı. Hapis ve Para Cezası. 19 Haziran 1984'de güncellenen Cezayir Ceza Yasası'nın 388 nolu maddesi eşcinselliğe 2 ay ile 1 yıl arası hapis cezası ile 500 ila 2000 Dinar para cezası öngörüyor.

Yasal. 28 Kasım 1998'de kabul edilen yeni ceza yasası eşcinselliğe referans vermemektedir.

Endonezya

Fas

Belirsiz. Her ne kadar 2004 yılı itibari ile Endonezya Ceza Yasası'nda eşcinsellik ile ilgili bir madde bulunmasa da Adalet Bakanlığı'nın eşcinselliği cezalandırmak için çalışmalarda bulunduğu bildirildi.

Yasadışı. Hapis ve Para Cezası. Fas Ceza Yasası'nın 489 nolu maddesi eşcinselliğe 3 yıla kadar hapis cezası ve 1000 dirhem para cezası öngörüyor.

Filistin Yasadışı. Hapis Cezası. Filistin Yönetimi'ne bağlı güvenlik güçlerinin yakalanan eşcinsellere işkence yapması ve hapis cezasına çarptırması çok yaygın olduğu ve aileleri tarafı ndan bu nedenle öldürülmelerinin olağan karşılandığı birçok uluslararası insan hakları raporunda belirtilmekte.

Kazakistan Yasal. Kazakistan'da 1997 yılında eşcinsel eylemler suç olmaktan çıkarıldı.

Katar Yasadışı. Hapis veya kırbaç cezası. 1971 yılında yürürlüğe giren Ceza Yasası eşcinselliği 5 yıla kadar hapis ve kırbaç ile cezalandırıyor.

Irak Kırgızistan Yasal. Uluslararası Af Örgütü'nün bildirdiğine göre, Kırgızistan, 1 Ocak 1998 tarihinde kabul ettiği yasa ile, eşcinsel seksi yasallaştıran dokuzuncu eski Sovyet Cumhuriyeti oldu.

KAOS GL 25

Belirsiz ama yasadışı olarak kabul ediliyor. Her ne kadar Saddam Hüseyin döneminde 1969 yılında kabul edilen ceza yasası eşcinsellikten bahsetmese de, 2001 yılında Irak Devrim Muhafızları Konseyi'nin aldığı karar ile eşcinselliğin idam ile cezalandırılmasına karar verildi. Saddam Hüseyin'den sonraki yeni dönemde eşcinselliğin yasal durumu belirsizliğini korumaya devam etmesine rağmen bu konuda herhangi bir olumlu gelişme beklenmiyor.

33


araştırma

Libya

Kuveyt Yasadışı. Hapis cezası var. Eşcinselliğe 7 yıla kadar hapis cezası öngörülmekte.

Yasadışı. Hapis cezası. Libya Ceza Yasası'nın 407(4) nolu maddesi eşcinselliğe 3 ile 5 yıla kadar hapis cezası öngörmektedir.

Mısır Yasadışı. Hapis cezası var. Her ne kadar yasalarda direkt bir referans olmasa da eşcinsellik yasadışı olarak kabul ediliyor. 1 Mart 2004'de İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün yayınladığı rapora göre, Mısır yönetimi eşcinsel ilişkiye giren bireyleri tutuklamaya ve onlara sistematik işkence yapmaya devam ediyor.

Özbekistan

Umman

Yasadışı. Hapis cezası. Hapis cezası. Eşcinselliğe 1 yıla kadar Özbekistan ceza yasasının 120 hapis cezası öngörülmekte nolu maddesine göre erkekler arası eşcinsel ilişki halen suç Malezya teşkil ediyor ve üç yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Yasadışı. Hapis, para veya sopa cezası uygulanı Adı geçen maddede yor. Malezya Ceza Yasası'nın 377 no'lu bölümü kadınlara yönelik herhangi eşcinselliği 20 yıla kadar hapis, para ve sopa ile bir referans yok. cezalandırılmasını öngörüyor.

İran Yasadışı. İdam veya kırbaç cezası. 1991 yılında gözden geçirilen İran İslam Ceza Yasası eşcinselliği dört kategoride değerlendiriyor: 1.Erkek Eşcinselliği (Anal İlişki): Eğer eşcinsel eylem anal ilişki ile gerçekleşiyorsa yetişkinlere ceza idam olarak veriliyor. Eğer yetişkin değillerse 74 kırbaç ile cezalandırılıyorlar. 2.Tafhiz (yani birbirine sürtünerek eşcinsel ilişkide bulunmak) 100 kırbaç ile cezalandırılıyor. Eğer aynı şahıs bu eylemi dört kez gerçekleştirirse idam ediliyor. Eğer ki erkek aynı örtü altında çıplak yatarlarsa cezaları 99 kırbaç olarak eğer birbirlerini şehvet ile öperlerse 60 kırbaç ile cezalandırılıyor. 3.Lezbiyenizm: İki yetişkin arasında lezbiyen ilişki gerçekleşmesi halinde ceza 100 kırbaç olarak veriliyor. Eğer aynı şahıs bu eylemi dört kez gerçekleştirirse idam ediliyor. 4.Gayrimüslimler de Müslümanlar ile aynı cezai yaptırımlara tabi.

34

KAOS GL 25


araştırma

Suudi Arabistan Türkiye

Yasadışı. İdam, kırbaç veya hapis cezası. Şeriat hükümlerinin geçerli olduğu ve eşcinselliğin yasa dışı olduğu Suudi Arabistan'da yakalananlar hapis, ömür boyu hapis veya idam edilerek cezalandırılıyor.

Yasal. Eşcinsel eylemleri cezalandıran hiçbir cezai hüküm yok.

Ürdün Belirsiz. 1951 yılında kabul edilen ceza yasasında eşcinsellikten bahsedilmemesine karşın uygulamada eşcinselliğin herhangi bir yaptırıma uğrayıp uğramadığı belirsiz.

Türkmenistan Yasadışı. Hapis cezası. Madde 126. l'e göre erkekler arası eşcinsel ilişki halen suç teşkil ediyor. Uluslararası gözlemciler bu maddenin halen yürürlükte olup olmadığını tespit edemedi.

Suriye Yasadışı. Hapis cezası var. Eşcinselliğe 1 yıla kadar hapis cezası var.

Yemen Yasadışı. Eşcinsellik hapis veya idam ile cezalandırılıyor.

Pakistan Yasadışı. İdam, kırbaç veya hapis cezası. Zamanında laik sayılacak yasalara sahip olan Pakistan'da 1990 yılında şeriat hükümleri geçerli kabul edildi. Buna göre eşcinsellik duruma göre iki yıl hapis cezası, 100 kırbaç veya idam ile cezalandırılıyor.

Sudan Yasadışı. İdam, sopa veya hapis cezası 2005 yılına gelindiğinde Hristiyan azınlığın halen katliamlara ve zoraki sürgünlere tabi tutulduğu Sudan'da iktidarı darbe ile ele geçiren ordu 1985 yılında şeriat hükümlerini yürürlüğe koydu. Buna göre eşcinsellik hapis, sopa veya idam ile cezalandırılıyor.

KAOS GL 25

Tacikistan Yasadışı. Hapis cezası. Madde 125.l'e göre erkekler arası eşcinsel ilişki halen suç teşkil etmektedir. Adı geçen maddede kadınlara yönelik herhangi bir referans yoktur. Eskiden yetişkin erkekler arası ndaki eşcinsel ilişkiye idam cezası verilirken Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra değiştirilen ceza yasalarına göre 25 yıla kadar hapis öngörülüyor.

KAOS GL

35


oradaydım

tırnak içind e eşcinsel selen doğan

Berlin'de sıcaktan delirmiş bir gün. Yağmur geliyor, belli; öyle bunaltıcı bir hava. İnsan kendini parklara bahçelere, hatta nehre atmak istiyor ama ne mümkün! Bu bir iş seyahati; Almanya kadın hareketini yakından tanımaya, kadın örgütleri, politikacılar ve yerel yönetim temsilcileriyle toplantılar yapmaya yönelik yedi günlük bir Berlin ziyareti... Sıcaktan erisek de ana caddelerde koşuşturup randevulara yetişmemiz lazım. Aktivist olmak zor zanaat! Aylardan haziran, günlerden galiba çarşamba. Biniyoruz metroya. Sırtımızda içinde kitapların, dergilerin olduğu kim bilir kaç kiloluk çantalar. Yorgunuz ama keyfimiz yerinde, hem bu ülkenin sosyal yapısını kavramaya yönelik zihinsel egzersizler yapıyoruz hem de izlenim ve yorumlarımızı birbirimize aktarıyoruz. Altı kişilik bir grubuz ve aşağı yukarı hepimiz farklı dünya görüşlerine, farklı siyasi eğilimlere ve birbirini bütünleyebilen kanaatlere aitiz. Yüz altmış değişik ulustan insanın yaşadığı bir şehirde, önyargılar kadar hoşgörünün ve farklılıklarla bir arada yaşama becerisini deneyimlemek, altı kadının ortak noktası oluveriyor. Metro istasyonunda beklerken içimizden biri sesini fısıltaya ayarlayarak birkaç adım ötemizde birbirine sarılmış öylece duran iki adamın varlığından haberdar ediyor bizi. Türkiye gibi cinsellik ve cinsel kimliklere ilişkin sorunlarını henüz ve yazık ki halledememiş bir ülkeden gelenler için "seyirlik" bir durum bu. Üstelik "ilginç" de. Farklı olanın 'öteki'leştirildiği, seyirlik bir malzemeye dönüştürüldüğü ve kim bilir hangi toplumsal kabuller çerçevesinde garipsendiği ya da acımasızca eleştirildiği bir ülke çünkü burası. Topyekûn komşu kapısı yaptığımız Almanya'ya (hatırı sayılır bir kısmını Türkleştirmemize rağmen) bu anlamda hiç benzemiyor ayrıca. Neyse... 36

Metro trenine binip yan yana sıralanmış koltuklara bırakıyoruz kendimizi. O da ne?! Tam karşımızda yine birbirine sarılarak oturmuş bir "erkek çift". Birinin eli diğerinin bacağında. E haliyle bu da "tuhaf" bir durum; hatta sapıkça!!! Bu da yetmezmiş gibi, trenin her on yolcusundan sekizi eşcinsel! Bunlara ne oluyor böyle, sözleşmiş gibi hepsi aynı anda sokağa dökülmüş? Vardır elbet bir açıklaması. Birkaç durak sonra iniyoruz; "onlar" da iniyor. Aynı çıkışa yöneliyoruz. Derken gözüm metronun içindeki duvarlarda asılı kocaman bir afişe takılıyor. Afişte kullanılan fotoğrafta birkaç genç kadın görüyorum: Lezbiyen kadınlar. Fotoğrafın orasına burasına yazılar yazılmış. "Siz onları görmüyorsunuz ama onlar sizi görüyor" anlamına gelen sloganlar var afişte. Anladığım kadarıyla bu, eşcinselleri "görünür kılmak" amacıyla yürütülen bir kampanya; zira afişin altında çeşitli kurum ve kuruluşların logolarını görüp iyice şaşırıyorum. Bu destekçiler arası nda Almanya Polisi de var, kadın örgütleri de. Zaten, eşcinsel hareket tüm dünyada kadın hareketinin bir parçası, en azından öyle olmalı diye düşünüyorum. Fakat polis teşkilatının bu hareketi desteklemesi alışıldık bir durum değil. Devletin birimleriyle eşcinsel örgütlerin nasıl işbirliği yaptığını gösteren bir belge bu afiş. Kendimizi dışarı atar atmaz, sokağın coşkusuna, hareketliliğine, renklerine karışıveriyoruz. Hoş bir rastlantıyla Christopher Street Day'e denk gelmişiz. Demek ki

KAOS GL 25


oradaydım trende metrekare başına düşen eşcinsel sayısındaki artışın nedeni buymuş! Christopher Street Day, eşcinsellerin her yıl kutladı klan bir gün. Karnaval benzeri bir yürüyüşle ve binlerce kişinin katılımıyla renklenen bir anma günü. Eşcinseller her yıl haziran ya da temmuzda kendilerini sokağa bıraktıkları Christopher Street Day'in, 1969 yılının haziran ayında New York'ta eşcinsellerin Christopher Street adlı caddede polisle çatışmalarına dayanan bir geçmişi var. 1969 Haziran'ında Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde Christopher Street adlı cadde üzerinde bulunan ve eşcinsellerin yeri olarak Stonevvall Inn adlı barı basmış ve içeride bulunanları tartaklayarak bir bölümünü gözaltına almış. Bu haberin kente yayılmasıyla birlikte barın önüne gelen eşcinseller üç gün üç gece boyunca polise direniş göstermişler ve böylece kendilerine karşı yapılacak her türlü baskıya tavır alacaklarını kanıtlamışlar. Christopher Street Day bu nedenle bir direniş günü olarak kabul edilmiş ve ilk yürüyüş 1979 yılında Berlin'de düzenlenmiş. İlk zamanlarda katılım az olsa da, giderek yığınla insanın dahil olduğu kitlesel bir etkinlik halini almış. Giderek siyasi bir harekete dönüşeceği tahmin edilen Christopher Street Day yürüyüşü, Berlin'de göçmen esnaftan ari vatandaşa ve hatta parlamentoya kadar pek çok kesim tarafından biliniyor ve yine pek çoklarınca destekleniyor. Onlarca araçlık konvoy eşliğinde yapılan ve Kurfürstendamm'dan başlayarak Potsdammeplatz'daki zafer anıtı Siegessaeule'de bir mitingle sona eren yürüyüşe, eşcinsel siyasetçiler ve diğer bazı siyasi partilerin temsilcileri de katılıyor. Belleği güçlü bir toplum olmasak da kişisel bellek marifetiyle, eşcinsellerin bu yürüyüşü 2 Temmuz 1993'te İstanbul'da yapmak istediğini, ne ki bu girişimin Valilik tarafından yasaklandığını hatırlıyoruz. Ve ondan sonra da yeni bir organizasyonun yapılamadığını. Biz Berlin'de küt diye karşımıza çıkıveren bu yürüyüşü sadece izlemekle yetiniyoruz, çünkü aynı saatlerde bir kadın örgütüyle randevumuz var. Alelacele bir şeyler atıştırmak, susuzluğumuzu gidermek ve birer sigara içmek için yürüyüş kalabalığının biraz uzağında bir kahveye oturuyoruz. Az ilerideki dükkanın önünde, kehribar rengi pullu elbisesi, peruğu ve ojeli tırnaklarıyla bir transseksüel yoldan gelip geçen "turistlerle" fotoğraf çektiriyor. Ne yana dönsek el ele yürüyen eşcinsel çiftler görüyoruz. Rehberimiz Deniz o semtte eşcinsellerin ağırlıklı olarak yaşadığını söylüyor.

KAOS GL 25

37


oradaydım Gece otelde, ziyaret ettiğimiz kuruluşlardan topladığım basılı malzemeleri karıştırırken eşcinsellere yönelik bir dergi gözüme ilişiyor. Kırık dökük Almancamla derginin sayfaları arasında gezinirken bir habere rastlıyorum. Haberin başlığı, "Heteroseksüel Halim Şafak politikacının eşcinsel yardımcısı". Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth'un 43 yaşındaki yardımcısı Ali Mahdjoubi'den söz ediyor. Gün boyu yaptığımız görüşmelere ilişkin notlarımı temize çekerken düşünmeden edemiyorum, acaba bizim Meclis'te böyle bir şey olsaydı ne olurdu, diye... Özgürlükler ülkesi masalını büyük lokmalar halinde yuttuğumuz, ve özgürlüğü tanımlama biçimindeki rahatsızlığın bir sonucu olduğunu düşündüğüm muhafazakar Amerika'da, eşcinseller konusu nasıl halen sıkıntı yaratıyorsa; ahlakın cinsellik üzerinden kaydırıldığı, erkekliğin cinsel performansla ve kadınların namusunun bekçisi olmakla ölçüldüğü Türkiye'de eşcinsel hareket nasıl görmezden geliniyorsa, tam tersine Almanya'da olabildiğince geniş bir özgürlük alanı içinde hareket ediyor eşcinseller. En azından sokağa yansıyan hali bu. Parklarda, sokaklarda diledikleri gibi yaşıyorlar ve kimse de onlara bir suç işlemişler ya da pislikmişler gibi davranmıyor. Üstelik yalnızca sokaktaki gündelik yaşam da değil onların var olabildiği alan. Parlamentodan sivil kuruluşlara, ticari işletmelerden sanata kadar pek çok yerde varlar ve kendilerini ifade edebiliyorlar. Tabii bu, hiçbir sorunları olmadığı anlamına gelmiyor. Onlar da dünyanın dört bir köşesinde yaşanan ayrımcılıklardan bir biçimde etkileniyorlar.

Fakat galiba önemli olan, Almanya'da "eşcinselliğin", tıpkı böyle tırnaklar içinde yazılmıyor olması. Cinsel kimlikler üzerinden sosyolojik sıkıntılar yaratılmaması. Demokrasinin sağladığı hak ve özgürlüklerin belli sınıfların tekelinde olmadığının anlaşılması. Ve daha da önemlisi, ayrımcılığa, ötekileştirilmeye, en kötüsü de yok sayılmaya karşı güçleri birleştirerek mücadele edilmesi. Geçen baharda göreve gelen ve ilk icraat olarak İspanya'nın eşcinsel evliliklere izin verme girişimini kınayan Papa 16. Benedict'in kartpostallarının Protestan Almanya'nın başkentinde pek çok alışveriş merkezinde, sokaklarında, hediyelik eşya satan dükkanlarında karşımıza çıktığından ise hiç söz etmeyeceğim. Kurumsallaşan dinin eşcinselleri ele alış biçimi başka bir yazının konusu olsun.

KAOS GL kampüslerdeydi! Kaos GL, kampüslerde

“bizi anlatmaya” devam ediyor Hacettepe Üniversitesi AIDS Topluluğu Kaos GL'nin ilk iletişim kurduğu ve ortak etkinlikler yaptığı öğrenci topluluklarından biri olan Hacettepe Üniversitesi AİDS Topluluğu ile bir araya geldik. Topluluk öğrencilerinin talebiyle gerçekleşen söyleşi oldukça verimliydi. Tıp Fakültesi'nden öğrencilerin de yoğun katılım sağladığı söyleşide, Kaos GL'nin cinsel sağlık alanında yaptığı çalışmaları ve Aids'in eşcinsellere karşı homofobi aracı olarak nasıl kullanıldığını konuştuk.

Doktora öğrencileriyle “eşcinsellik” üzerine... Bu sene diğer derslerden farklı ola-rak, Figen Çok'un doktora progra-mında yer alan "Gelişim Psikolojisi" başlıklı dersine katıldık. Sayı olarak daha az öğrencinin katıldığı bu derslerde lisans öğrencileriyle konuştuk. Eşcinselliğin sosyal algısı dışında katıldığımız derse ya da doktora konularına ilişkin herhangi bir soru-nun gelmemesi bizi düşündürdü.

Selen Doğan - Uçan Süpürge, Editör 38

KAOS GL 25


Okul

Kampüste, "Din, Eşcinsellerin Kadınsılıkları ve Çok Eşlilik” Salim 8 Mart 2005 tarihinde, Kaos GL'den bir grup arkadaşla Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'ndeki öğretmen adayı arkadaşların derslerine katıldık ve bir kaç ay sonra öğretmen olacak arkadaşlara eşcinselliğimizi, eşcinsellik etrafında yaşadıklarımızı anlatma fırsatı bulduk. Üniversitelerdeki pek çok sosyal bölümde, "toplumsal cinsiyet", "kadın sorunu", "ataerkil yapı" gibi konuların tartışılıp ele alınmasının yararlı olduğunu düşünüyorum. Bu noktada Figen Çok'a, Cinsel Sağlık Eğitimi dersini teşvik ettiği için teşekkür etmek istiyorum. Söyleşiye KAOS GL olarak dört kişi katıldık: ben, Eray, Umut ve Hasan. Söyleşimiz soru-yanıt şeklinde gelişti ve çoğunlukla, kendimiz hakkında, yaşadıklarımız hakkında konuştuk. Söyleşimizde, şu üç önemli konuya da değindik: Din, eşcinsellerin kadınsılıkları ve çok eşlilik. Yaşanılanlar, aile, arkadaşlar, iş hayatı gibi bir yığın şeyden konuştuktan sonra dinle ilgili; dinin eşcinselliğe yaklaşımı ve eşcinsellerin bu noktada ne hissettikleri tartışıldı. Ben, kendi adıma, hayatımda hiç yer almayan bir olgunun başkalarının hayatında oldukça birincil bir yerde durduğunu gördüm. Eşcinsellik, ahlaksızlık olarak düşünüldüğünden; eşcinsellerin dinle ilgileri olmadığına, dinsiz olduklarına inanılır çoğunlukla. Bilinçli ya da bilinçsiz, insanların din üzerinden pek çok öğeyi kontrol altına aldıkları düşünüldüğünde eşcinselliğin dıştalanması oldukça garip. Burada da yine, "Biz uzaydan gelmedik, bu toplumda şekillendik" gibi bir söylemi dile getirmek gerekiyor. Beğenelim ya da beğenmeyelim, dinsel sosyalizasyondan payımıza düşeni aldık. Ve şunu belirttik; nasıl buradaki insanların farklı inançları var, eşcinseller içinde de farklı inançlar var. Ben, beni reddeden bir inanç sistemini reddediyorum. Ama bütün eşcinseller böyle düşünmüyor; özellikle Ramazan ayında birçok eşcinselin kabuğuna çekildiğini, cinsel ilişkiye girmediğini, bara, hamama, sinemaya gitmediğini, hatta bu yüzden partner bulmakta zorlandığımı söyleyebilirim. Umut konuyla ilgili güzel bir açılım yaptı. Müslüman feministlerin, erkek merkezli dinin bir de kadınlar tarafından yorumlanması gerektiği yönündeki görüşlerinden söz etti. Aynı tavır eşcinseller için de gerekli. Bunların üzerine aklıma, Amerika'daki Müslüman eşcinsel örgüt "El-fatiha" geliyor. Birilerinin sesi daha fazla çıktıkça, bu katı erkek egemen yapıların da evirileceği ve bunun hepimiz için daha hayırlı olacağı bir gerçek.

KAOS GL 25

Eşcinsellerin kadınsılığı hakkında konuşursak; bu konuya, iki taraflı bir açılım yapmak gerekiyor. Birincisi, kadın gibi olmanın kötü bir şey olmadığı; ikincisi, eşcinsellerin bazılarının kadınsı olabilecekleri ve bunun da sorun olmaması gerektiği. Bunu, eşcinsel arkadaşlarımızla da konuşup duruyoruz: Kadın gibi davranmanın toplumun kafasında var olan, eşcinsellerin hepsinin kadın gibi oldukları önyargısını pekiştirdiği, bu yüzden de politik davranıp, kadınsı görünmemek gerektiği. İyi de buradan şöyle bir sonuca varıyoruz: Kadınlık, eşcinseller için de iğrenilmesi gereken bir şey, farkında olmadan erkek egemen söylemin tuzağına düşüyoruz, yani heteroseksizme yamanıyoruz. İster eşcinsel ister heteroseksüel olsun, insanların kadın olmanın veya kadın gibi davranmanın kötü bir şey olmadığını anlamaları gerekiyor. Evet, bütün eşcinseller kadınsı değil ama bazıları da kadınsı. Şimdi bu eşcinseller kadınsı diye onları dışlayacak mıyız?! O toplantıdaki kadın arkadaşlar da kadın olmanın kötü yorulduğu bu yaklaşımdan rahatsızlık duymuyor gibiydiler. Öyle ki, onların bizi görmek istedikleri gibiydik. Önemli bir nokta da eşcinsellerin de kadınsı eşcinsellerden haz etmemeleri, erkeksiliğe vurgu yapmaları. Bunu, kendimiz ve diğerleri için konuşulması gereken bir konu olarak görüyorum. Erkeksi olabilirim ama bu, bütün eşcinsellerin erkeksi ya da tam tersi oldukları anlamına gelmiyor. Sırf karşı taraf istiyor diye ve bunu politik bir söylemin içine sıkıştırarak, kadınsılığı aşağılanacak, istenmeyen bir durum olarak kabul edemem. Hem neden eşcinsellerin kadınsılığı; kişi heteroseksüel bir yönelim içinde de çok kadınsı olabilir. Son olarak da, çokeşlilik üzerine bir şeyler söylemekte fayda var. İnsanların çokeşli yaşamaları hala bir sorun. Eşcinsellerde ‘lütfen’ tekeşli! Var olan tekeşlilik! Sanki tekeşli yaşasam beni kabullenecekler. Kabullenilmek için, her şeye razıyız; tekeşliliğe, dine ... Söylemek istediğim karşıcinsellere inat bir çokeşlilik değil. Tekeşliliği ahlaklı; çokeşliliği ahlaksız addeden bir yaklaşım içinde olmayalım. Heteroseksüeller şöyle düşünüyor: " Eşcinsel, her önüne gelenle düşüp kalkar." Heteroseksüellerin, hem bunun böyle olmadığını hem de bir kişinin, önüne gelenle düşüp kalkabileceğini anlamaları gerekiyor. Nasıl ki, bir heteroseksüelin bana hesap verme, bana kendini kabul ettirme zorunluğu yoksa bir eşcinselin de böyle bir zorunluğu yok. Kendileri için geçerli olanın bizim için de geçerli olduğunu anladıklarında eşit bir zemin yakalayacağımıza inanıyorum.

39


çalışma hayatı

Bu sayıdan itibaren, çalışma hayatında eşcinsellerin tanıklıklarına da yer vereceği En görünmez olduğumuz yaşam alanlarımızdan biri olan çalışma hayatında karşımıza ne gibi zorluklar çıkıyor? İş yerinde ne kadar kendimiz olabiliyor, hangi maskeleri takmaya zorlanıyoruz? Tacize uğramaktan yasal haklarımızı kullanamamaya kadar hangi sıkıntılarla karşılaşıyoruz? Homofobi hem patronumuz hem de iş arkadaşımız mı oluyor? Bu ve bunun gibi pek çok sorunun yanıtını bu tanıklıklarla kaydedeceğiz. İlk söyleşimizi Bulut'la yaptık. Bulut'u bir film festivalinde bilet kuyruğunda, bir sinematek gösteriminde ya da bir Avrupa filmine girerken görmeniz mümkün. Elinde tuttuğu Dost kitabevi çantasından yeni çıkan dergiler ve kitaplar taşarken, gördüğü son filmleri, oyunları anlatır uzun uzun. Ama kim bilir onun traktör parçası üreten bir fabrikada çalıştığını? Bize biraz kendini tanıtır mısın? Bulut: 1973 doğumluyum. Kırşehirliyim. Özel bir şirkette, traktör parçası üretmekteyim. 23 yaşımdan beri aynı iş yerinde çalışıyorum. Çalıştığım yer benim ilk ve de tek resmi iş yeridir. İş yerinde kaç kişi çalışıyor? B: Yönetici hariç 120 kişiyiz. Sendikalı mısın? B: Hayır, değilim. Bireysel mi yoksa bir grupla mı çalışıyorsun? B: Şu an depo görevlisi olduğum için ayrı bir bölümdeyim; ama, önceki iş görevimde arkadaşlarımla çalışıyordum. İşini seviyor musun? B: İşimi seviyorum; ama iş ortamını sevmiyorum. Bunun sebebi, insanların beni yadırgamaları. Seni neden yargılıyorlar? B: Okuduğum kitaplar, kasetlere para harcamam..., Hatta, Radikal gazetesi okumam dahi onlara göre bir sıradışılık. Bu sadece bir yargı olarak mı kalıyor, yoksa bunun sonucunda tepkiler alıyor musun? B: Çok samimi ilişkilerim olmadığı için sadece arkamdan gülüyorlar, konuşuyorlar; ötesi yok. Bu saydıkların çok komik şeyler değil aslında. Bunları ilişkilendirdikleri başka şeyler var mı? Bunları başka biri yapsaydı yine gülüp dalga geçerler miydi? B: Genelde evet. İşyerinde açık mısın? B: Hayır, rahat değilim; ama, herkesin sakladığı gizlediği bir şeyler var, özel hayatlarıyla ilgili. 40

Açılmayı hiç düşündün mü? B: Hayır. Aslında iş ortamını bozmadığım sürece pek problem olacağını düşünmüyorum. Sanırım medeni cesaretim yok. Bunu kelimelere dökmesem de davranışlarımdan anlıyorlardır. Eşcinselliğinle ilgili seni rahatsız eden şeyler var mı? Mesela, iş yeri ve özel hayatın arasında bölündüğünü düşünüyor musun? B: Evet, en başta kendimi ifade edememek... Mesela "kız arkadaşın yok mu, şu kız güzel mi?" gibi sorularla sürekli karşılaşmak. Bu sorulara nasıl cevap veriyorsun? B: "Bu sizi ilgilendirmez, bundan size ne?" diyorum. "Ben size neden cuma namazına gidiyorsunuz, neden oruç tutuyorsunuz diye soruyor muyum?" Soruya soruyla cevap veriyorum yani. Kendini ifade etmek isteseydin bunu nasıl yapardın? Daha doğrusu ister miydin? B: Tabii ki. Daha önceleri sosyalist bir grubun içinde yer almıştım. Eşcinselliğini o grubun içine taşıdın mı? B: Hayır. Çünkü, sosyalist olmalarına rağmen sosyalizmle pek bir alakaları yoktu. Sendikalaşmaya da yanaşmıyorlardı. İş yerinde sendikalaşma nasıl? B: İş yerinde "dakika düzenine" geçtiğimizde bize bir anlaşma imzalatmışlardı. Buna göre bir derneğe ya da siyasi partiye bağlı olmamız yasaklanıyordu.

KAOS GL 25


çalışma hayatı İşe ilk girdiğin zamanla şu anki yaşadıkların arasında bir fark var mı? B: İlk zamanlar teknik konularda zorluk çekiyordum. Aynı dönemde sosyal ve cinsel anlamda çıkmazlarım vardı. Eşcinsel arkadaşlarım yok gibiydi. Dışarı çıkmıyordum. Bu, beni iyice içime kapatıyordu. Ama artık bunların hepsini aştım. Evlilikle ilgili sorular geliyor mu? B: Yaşım ilerlediği için bu bana sorulan sorulardan biri. Aile kurumuna inanmadığım için evlenme gereği duymadığımı açıkça söylüyorum. "Eşcinsel olduğum için evlenmiyorum" demeyi hiç düşündün mü? B: Hayır. Heteroseksüel biri olsam da şu anki mantığımla, evlenmeyi yine düşünmezdim. Bunun eşcinselliğimle ilgisi yok. Bana göre, "mutlu evlilik yok, mutlu birliktelik var.” İşyerinde sevinçlerini, sıkıntılarını paylaştığın birileri var mı? B: On yıllık çalışma hayatımda üç-dört kişiyle arkadaş olabildim. En iyi diyalog kurabildiğim kişi bir devrimciydi; o da homofobikti. Ben de eşcinselliğim haricindeki konuları konuşabiliyordum onunla. Bir arkadaşım da trafik kazası geçirdiği için işten ayrılmak zorunda kaldı. Bunun haricinde iş yerinde çalışan akrabalarım da var; ama, onlarla samimiyetim yok. İş hayatınla ilgili korkuların neler? B: Herhangi bir nedenden, işten atılmayı istemiyorum. Bu, beni korkutuyor. İş yerinde akrabalarım olduğu için hep orada kalacağımı düşünseler de, ben öyle düşünmüyorum. Nasıl bir iş yeri ortamının olmasını isterdin? B: Hayatla ilgili her konuda konuşabilmek, daha rahat davranmak, mesai bitiminde de devam ettirmek isterdim. Birey olarak açılmayı hedeflediğin biri var mı? B: Hayır. Bana bu güveni veren kimse yok. Peki, iş yerinde başka bir eşcinselden haberdar miydin? B: Evet. O açık biri miydi? B: Hayır; ama aşırı feminen davranışları vardı. Çok rahatsız edildiğini söylüyordu. Şu an ondan haber alamıyorum. İş yerinde eşcinsellikle ilgili konuşmalar geçiyor muydu? Geçiyorsa senin tavrın ne oluyordu? B: İş yerinde en çok, şarkıcılar üzerinden espriler yapılıyor. Esprilerden rahatsız oluyorsam mutlaka tepkimi gösteriyorum. İş yerinde herhangi birine âşık oldun mu? B: Dışarıdan kimseye âşık olmadım ki, iş yerinde birine âşık olayım. Kaos'la ne zaman tanıştın? B: İşe başlamamla Kaos'la tanışmam aynı döneme denk gelir. Eşcinselliğinle nasıl barıştın? B: Kulak aşmamayı öğrendim. Rahatım

KAOS GL 25

Depo görevlisisin. Yeri gelince emir veriyorsun. Eşcinsel kimliğin yüzünden problem yaşıyor musun? B: Hayır. Orada statüler ve yetkiler nettir. Bu yüzden dediklerim yerine getiriliyor. Ailende açık olduğun biri var mı? B: Hayır. Çalışma koşulların nasıl? B: Sabah 8'den, akşam 6'a kadar çalışıyoruz. Sigortam ve haftalık izinim var. Sağlık problemlerin var mı? B: Bel fıtığıyım. Atölyeden depo sorumluluğuna nasıl yükseldin, problem yaşadın mı? B: Hayır. Yükselmek için gerekli özellikleri taşıdığımdan dolayı yükseldim. Cinsel kimliğim yükselmeme engel olmadı. Orada çalışmanın pek bir garantisi yok galiba, her an işten çıkarılabilirsin yani. B: Evet. En tecrübeli elemanlardan biri olsam da bende böyle bir şeyle karşı karşıya kalabilirim. İş yerinde hiç şiddete uğradın mı? B: Hayır uğramadım. Peki dışarıda şiddete uğradın mı? B: Bundan on yıl önce Gençlik Parkı'nda şiddete uğradım. Gençlik Parkı'na partner bulmak için gitmiştim. Birileriyle karşılaştım. Karşı mdaki insanlardan zarar göreceğimi hissettiğim halde onlarla konuşmak için ilk adımı ben attım. Onlarla bir şeyler paylaşmak istediğimi ben söyledim. Onlarda kabul ettiler. Bir yerlere gittik. Onlardan birine oral seks yaparken diğeri elindeki bira şişesini kırıp boğazıma dayayıp cebimdeki paraları istedi. Cebimde bir biletlik param vardı, onu da aldılar. Küfrederek yanımdan ayrıldılar. Sonra Gençlik Parkı'ndaki karakola gittim. Çocukların yaşlarının küçük olacağını varsayarak, "Senin başın belaya girer" dediler. Şikayetindeki tavrın neydi? Mesela, sana bir araba çarptığında şikayette bulunmanla bu olaydaki tavrın aynı mıydı? B: O dönemde, o polis karakolunun komiserini çok severlerdi. Ben de buna güvenerek gitmiş tim; ama o akşam nöbette bulunan polisler benimle ilgilenmedi. Kötü davranmadılar ama yardımcı da olmadılar. Şiddete karşı bugünkü tavrınla geçmişteki tavrın değişti mi? B: Sadece, alışıyorum diyebilirim. Aynı olayla başka bir yerde karşılaşsaydın yine karakola gider miydin? B: Hayır gidemezdim. Zaten polislere karşı derin kaygılarım var.

41


glbt kitaplığı Beyaz Kitap Jean Cocteau Altıkırkbeş Yayınları, 2003 Göçmüş Kediler Bahçesi Bilge Karasu Metis Yayınları, 1999 Çıplak Şölen VViliam S. Burroughs Altıkırkbeş Yayınları, 1998 Orlando Virginia Woolf Ayrıntı Yayınları, 1994 Kendimi Affediyorum Tanrım Ya Sen? Tijen Kino Çiviyazıları Yayınevi, 2002 Çarpışma James Graham Ballard Ayrıntı Yayınları, 1997 Görünmez Canavarlar Chuck Palahniuk Ayrıntı Yayınları, 2004 Cemil Şevket Bey - Aynalı Dolaba İki El Revolver Selim İleri Oğlak Yayıncılık, 1997 Şarlo, Bir Kara Kafa İçin Balad Ahmet Haluk Ünal Çiviyazıları Yayınevi, 1996

Catherine'e Vaughan'ı anlatırken sesimin bedenimizin seslerini bastırdığını fark ettim. Zihnimde Vaughan imgesini oluşturan öğeleri bir bir saymaya başladım: Arabadan inerken ağırlığını kalçasının bir tarafına verdiğinde aşınmış kotunun içinde sıkışan sert poposu; direksiyonun ardında boş boş otururken neredeyse kasıklarının arasındaki üçgen bölgeyi sergileyecek gibi görünen soluk tenli karnı; pantolonunun nemli ağından direksiyonun alt kenarına bastırdığı yarı uyarılmış penisi; sert hatlı burnundan çıkarıp kapı panosunun çentik çentik derilerine sürdüğü küçük pislik parçaları; işaret parmağında sigara çakmağını bana uzattığı sırada gördüğüm beni; aşınmış mavi bluzunun altından belli olan sert meme uçları; aramızdaki koltuğun üstünde kuruyup kalmış meni lekelerini kazımaya çalıştığı kırık tırnağı.

Cinsellik Görsellik Pornografi Hasan Bülent Kahraman Agora Kitaplığı, 2005 Elli Parça Murathan Mungan Metis Yayınları, 2005 Bella Stella Acıman Om Yayınevi, 2002

Neden kaçıyordum? İstediğim neydi? Yakışıklı ve hoşlandığım bir erkek, bana beraberlik teklif etmişti. Senelerdir yalnız, sevgisiz, aşksız ve sekssiz yaşıyordum. Yanıma yaklaşan erkeklerden kaçar gibi uzaklaşıyordum. Acaba onlardan hoşlanmamış mıydım... Neden çekiniyor veya korkuyordum? Tekrar aldatılmaktan mı yoksa aldatmaktan mı korkuyordum? Evet, evet her ikisinden de korkuyordum. Birine aşık olurum, zaman içinde o da beni aldatırsa, aynı üzüntüleri tekrar yaşatırsa, kaldırabilir miyim acaba? Ben evliyim... Kağıt üzerinde kalan bir evlilik? Bir oğlum var, ona temiz bir isim bırakmalıyım. İnsanlar ona orospu çocuğu dememeliler. Ah Mami, nasıl da düşünce tarzıyla beynimi yıkadın benim? Erkeklerin çocuklarına sorumlulukları yok mu? Neden namusumu iki bacağımın arasına sıkıştırdın?... Neden?

42

KAOS GL 25


aşk

Jean cocteau

Jean marais

Randall Koral* Fransa'nın son büyük aşk hikâyesi, 1998 güzünde Jean Marais'nin ölümüyle sona erdi. Marais, iyi bir oyuncu ve gerçek bir savaş kahramanıydı. Ama insanlar onu 1963 yılında ölen Jean Cocteau'nun "eşi" olarak adlandırdıkların da, buna hiç aldırmadı, hatta böyle çağrılmayı yeğliyor gibiydi. "Bugün bile," diyordu Marais son söyleşisinde, "onun hakkında hâlâ aynı şeyleri hissediyorum. Buralarda bir yerde olduğundan neredeyse eminim. Benimle yaşıyor o." Birlikte önce Paris'te bir daireyi, daha sonra Milly-Ia-Foret'deki bir kırevini paylaşmışlardı. Aralarında 24 yaş fark vardı. Cocteau bir keresinde "onun kölesi ve kralıyım" demişti. Marais, Cocteau'da film yapma arzusunu uyandı rmıştı. "Sen bir kahramansın," demişti Cocteau ona. "Senin için kahramanca roller yaratacağım." Bundan daha iyi bir zamanlama olamazdı. Yıl 1943'tü, Naziler Paris'e yerleş mişti ve Fransa'nın olabildiğince çok sayıda "yerli" kahramana gereksinmesi vardı. Cocteau'nun Tristan ile Iseut öyküsünü yeniden işlediği ve Marais'nin başrolünü oynadığı Ebedi Dönüş büyük bir başarı kazandı. Bir keresinde, Boulevard des Batignolles üzerindeki bir restoranın önünde Marais ile Cocteau'nun bir tiyatro eleştirmeniyle aralarında tatsız bir olay geçmişti. Talihsiz eleştirmen Alain Laubreaux, Cocteau'nun bir oyununu yerden yere vurmuş; Marais de akıl hocasının savunmasına koşmakta gecikmemiş ve sağanak halinde yağan ilkbahar yağmuru altında eleştirmeni bir güzel dövmüştü. Bu olay, Paris'in işbirlikçi gazetelerinde çalışan çakallar için taze et yerine geçmişti. Daha sonraki saldırıları, çiftin sahne çalışmalarıyla sınırlı kalmadı. Marais ile Cocteau, hiçbir aykırılık duymaksızın birbirlerini sevdikleri için aşağılandılar. Öte yandan, Paris seyircisi o kadar da hoşgörüsüz değildi. Jean Marais'yi olduğu gibi kabul etmekten yanaydılar, ne var ki onu vücudunu sıkı sıkıya saran cambaz giysisi ya da toga giymiş bir yiğit olarak görmeyi yeğliyorlardı. Marais, Fransa'nın Douglas Fairbanks'i ya da Ronald Reagan'ı olabilirdi, ama tiyatrodan uzaklaşamıyordu. Comedie Française'de Cyrano'yu, d'Artagnan'ı ve Monte Kristo'yu oynadı. Ve her zaman seçkin insanlarla birlikte oldu. "Bütün yaşamımın en güzel gösterisi," diye anımsıyordu, "Jean Genet, Sartre ve Cocteau'yla birlikte yemek yediğim zamandı. Kimin daha parıltılı ışıldayacağını görme yarışıydı sanki." Jean Genet bir keresinde Marais'ye "Çirkin birisini oynadığın gün büyük bir başarı kazanacaksın" demişti. Marais'ye her zaman yardım etmekten mutlu olan Cocteau onun güzelliğini "Vahşi" kimliğiyle yeni bir kalıba soktu. La Belle et la Bete (Güzel ile Vahşi) 1945 yılında gösterime çıktı ve halkın zihninde Cocteau'yla Marais'yi ebediyen birbirine bağladı. Afyon, Marais'yle Cocteau'nun arasına giren çok az şeyden biridir. Cocteau, 11 Ekim 1963'te Milly-Ia-Foret'de ölüm döşeğinde yatarken, ikisinin bir arada olmamasının nedeni de budur. Cocteau'nun Marais'nin evinde kaldığı sanılıyordu (çift birkaç yıldır ayrı yaşıyordu), ama şair gene afyon almış ve Marais'nin bilmesini istememişti. "Herhangi bir rahatlama getirecek olsa, afyon çubuğunu ben hazırlardım ona," demiştir Marais daha sonraları. "Doktorlar, morfinin onun üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını anlamıyorlardı. Morfin, gözde uyuşturucusunun solgun bir taklidiydi yalnızca." Marais'ye bir defasında ciddiyetsiz bir söyleşici, bir akşamlığına hayata dönecek olsa Cocteau'ya ne söyleyeceğini sormuştu. "Hiçbir şey söylemezdim," diye sakince yanıtlamıştı Marais, "öperdim."

*Kaynak: Kitaplık, Sayı: 59, Mart 2003

KAOS GL 25

43


glbt kitaplığı

Üçlü’nün düşündürdükleri: “Polyamory” ya da “çoklu aşk” Zeynep Yılmaz

“Aşk hiçbir zaman yanlış değildir.” Melissa Etheridge

Ayrıntı Yayınları'nın Lacivert Kitaplar Dizisi'nden çıkan "Üçlü: Duygusal bir La bora tu var"* adlı kitap Türkçede türünün ilk örneği sayılabilir. Kitap, özellikle son yıllarda Kuzey Amerika ve Avrupa'da sıkça tartışılan "polyamory" ya da "çoklu aşk" diye bilinen yaşam tarzının bir örneğini, bir erkekle iki biseksüel kadının ortak yaşamını konu alıyor. Duygusal lişkilerin aldatma, aldatılma, baştan çıkarma, ele geçirme, intikam alma gibi kavramlarla kodlandığı bir kültürde, kitabın en azından ufuk genişletici, yaşam tercihlerimiz üzerine bizleri düşünmeye itici bir özelliği var. Her gün onlarca diziyle, video küplerle, hit şarkılarla, çok satan kitaplarla aslında hep aynı hikayenin farklı versiyonları anlatılıyorken; bir yerlerde gerçekten farklı bir hikaye anlatıldığını, hatta yaşandığını bilmek insana buruk da olsa rahat bir nefes aldırıyor. Bu vesileyle "polyamory" kavramı üzerine birşeyler karalamanın tam zamanıdır diye düşünüyorum. Sözcüğün kökeni "Polyamory" sözcüğünün kökü Yunanca ve Latinceye dayanıyor. Yunancada poly "çok", Latincede amor "aşk" anlamına geliyor. Bu anlamda polyamory sözcüğünü "çoklu aşk" olarak çevirmek mümkün. Çoklu aşk, hem tekeşli ilişkilerde karşılaşılan ve çoğunlukla bir ilişkinin bitip diğerinin başlamasıyla sonuçlanan "aldatma" pratiğini, hem

44

duygusal süreklilikten koparılmış rastgelegeçici cinsel ilişkileri, hem de 60'lı yılların cinsel devrim kuram ve pratiklerinin aşırılıklarını ve açmazlarını sorgulayarak daha gerçekçi, sağlıklı ve temkinli bir bakış açısı geliştirme çabasına dayanıyor. Kavramın tarihi 60'lı yıllara uzanıyor. 60'lı yılların "serbest aşk" kavramından çıkarılan derslerle, 70'li yıllarda "sorumlu tekeşlilik-dışı ilişkiler" (responsible non-monogamy) kavramı ortaya çıkıyor. 80'li yılların başından itibaren kısaca "polyamory" kavramı kullanılmaya başlıyor ve bu kavram 90'lı yılların ortasında yaygınlaşarak batı toplumlarında gündelik dilin bir parçası haline geliyor. İnternetin de katkısıyla hızla büyüyen bir literatüre dönüşüyor. Çoklu aşkın ayırdedici özellikleri Polyamory ya da çoklu aşk, "sorumlu, açık, dürüst ve uzun vadeli" duygusal birliktelikleri içeriyor. Bu tanıma dayanarak çoklu aşkın dört ayırdedici özelliğinden söz etmek mümkün. Birincisi, ilişkiye taraf olan herkesin bilgisi ve onayı ile yürüyor. Bu anlamda "radikal dürüstlüğe" dayanıyor ve bu yönüyle "aldatma" pratiklerinden ayrılıyor. İkincisi, uzun vadeli duygusal yakınlıkları temel alıyor, ve bu anlamda "çapkınlık", " tek gecelik ilişki", "poligami" gibi cinsellik üzerinden tanımlanan ilişki biçimlerinden ayrılıyor. Üçüncüsü, sorunu bağlanmabağlanmama ikilemi olarak değil, birden fazla kişiye bağlanma ve birden fazla sevgi ilişkisini sürdürme olarak koyuyor ve bu yönüyle kafa karıştırıcı özgürlük-güvenlik ikileminden ayrılıyor. Hem özgürlüğün hem de güvenlik duygusunun insanın temel gereksinimleri olduğunu ve günümüzde bu gereksinimleri hala "aile" kurumunun karşıladığını kabul ediyor. Bu anlamda, 60'lı yılların aile-karşıtı söyleminden farklı olarak sorunu "aile" kavramının kendisinde değil, içeriğinin doldurulma biçiminde görüyor. Aile kurumu ile karşılanan insani gereksinimlerin (çocukların bakımından gündelik yaşamın yeniden üretimine dek), alternatif yaşam tarzlarının inkar etmesi gereken değil, tam tersine başka biçimlerde karşılaması gereken gereksinimler olduğunu söylüyor. Bu gereksinimleri karşılamak için de kuralsız bir serbesti yerine, açıkça tanımlanmış kuralları olan alternatif düzenlemeler yapılmasını öneriyor. Çoklu aşkın farklı biçimleri Çoklu aşkın pek çok değişik varyasyonu var. Aslında her ilişki kendi dinamiklerine özgü bir biçim yaratıyor. Yine de birkaç ana

KAOS GL 25


glbt kitaplığı eğilimden söz etmek mümkün. "Açık ilişki" (open relationship) olarak tanımlanan modelde, bir çift birlikteliklerini sürdürürken, başka yakın ilişkiler kuruyorlar. Bu modelin kendine özgü terimleri de var. Aynı evde yaşamayı sürdüren çiftin arasındaki ilişki "birincil" (primary), sürekli ilişki içinde oldukları sevgiliyle ya da sevgililerle kurdukları ilişki ise "ikincil" (secondary) olarak adlandırılıyor. (Burada birincil-ikincil ayrımında ölçütün genellikle duygusal bağın gücü değil, gündelik pratiğin gerekleri olduğu vurgulanıyor). "Yakınlık ağı" (intimacy netvvork) denilen ikinci bir model, birbirleriyle farklı düzeylerde yakınlıkları olan tekil insanlar için kullanılıyor. Bu modelde birbirini seven bir ikilinin başka sevdikleri genellikle birbirleriyle aynı ölçüde yakınlık ya da ilişki kurmuyor; böylece ilişkiler farklı boyutlarda yakınlıklar ağı biçimini alıyor. "Çoklu sadakat" (polyfidelity) denen üçüncü modelde ise, hepsi birbirini seven üç ya da daha çok kişi birlikte yaşıyorlar. Bu tarzı seçenler, ilişkilerini başkalarına açabildikleri gibi, kapalı da tutabiliyorlar. Yazının başında sözünü ettiğim kitapta öyküsü anlatılan "üçlü" (triad) bunun bir örneğini oluşturuyor. Çoklu aşkın olumlulukları ve zorlukları Çoklu aşkı seçenler, bunun tekeşliliğe üstün bir yaşam tarzı olmadığını ısrarla vurguluyorlar. Çoklu aşkı, propagandası yapılacak bir düşünsel akım olarak değil, yalnızca duygusal-cinsel bir yönelim olarak görüyorlar. Tek-eşlilik gibi çoklu aşkın da kendine özgü olumlulukları ve zorlukları var. Olumlulukların başında, sevgi ilişkilerinin sürekliliği, bir başka deyişle, bir başkasını sevdiğinde var olan sevgi ilişkisini sonlandırmak zorunda kalmamak geliyor. Ancak bu her zaman kolay bir süreç olmuyor. En büyük sorunların başında kıskançlıkla nasıl baş edileceği geliyor. Kıskançlığın çoklu aşk ilişkilerinde tekeşli ilişkilerde yaşandığından daha az yaşanacağına dair hiçbir güvence yok. Tam tersine, bilinen kalıpların varolmadığı bir durumda kıskançlıkla nasıl baş edileceği daha can yakıcı bir sorun halini alıyor. Bu konuda 90'lı yılların başında geliştirilen ilginç bir kavram var: compersion. Türkçeye nasıl çevrilebileceği üzerinde düşünülmesi gereken bu güzel kavram, "sevilen kişinin bir başka kişi ile yaşadığı sevgi ilişkisinden zevk almak" anlamına geliyor. Temelde sevilen kişinin kendi yaşamında güzel bir duygu yaşadığını hissetme anlamında bir tür empatiye dayanan bu kavramın, çoklu aşk literatürünün en güzel armağanı olduğunu düşünüyorum. Çoklu aşkı seçenler, kıskançlık ve yanlış anlamalarla başetmek için bir şeyin daha çok önemli olduğunu vurguluyorlar: konuşmak. Sürekli iletişim, her türlü yanlış anlamaya karşı tek çözüm olarak görünüyor. Zaten kamusal alanda kullandıkları sembol de bunu yansıtıyor: papağan.

KAOS GL 25

Yeni bir mücadele alanı Daha önce belirttiğim gibi çoklu aşkı seçenler tekeşliliği mücadele edilmesi gereken bir şey olarak değil, meşru bir duygusal-cinsel yönelim olarak görüyorlar. Tek istedikleri, kendi yönelimlerinin de meşru bir tercih olarak görülmesi, ya da "farklarının tanınması". Bu konuda eşcinsel hareketinin talepleri ve tarzları ile büyük paralellikler gösteriyorlar. Eşcinsel hareketinin yıllarca eşcinselliğin heteroseksüelliğe bir üstünlüğü olmadığını ama heteroseksüellik karşısında bir "sapkınlık" da olmadığını, yalnızca farklı bir duygusal-cinsel bir yönelim olduğunu anlatmaya çalıştığını anımsarsak, bu paralellik açıkça ortaya çıkıyor. Çoklu aşkı seçenler de şimdi benzer bir kimlik mücadelesi veriyorlar. Tekeşliliğe üstünlük iddiaları olmadığını, ama bir sapkınlık ya da hastalık olarak da görülmemeleri gerektiğini anlatmaya çalışıyorlar. Ve yine eşcinsel hareketinde olduğu gibi, mücadelelerini yavaş yavaş hukusal düzleme taşıyorlar, yasal metinlerde kullanılan dili dönüştürmeye çalışıyorlar. Örneğin; yakın zamanda Amerika'da ikiden fazla ebeveynle büyüyen bir çocuğun, ahlakı ve ruh sağlığının bozulacağı gerekçesiyle koruma altına alınması için açılan bir davada, psikologlar çocuğun ruh sağlığının tamamen düzgün olduğunu belirtmelerine karşın, mahkeme yine de üç ebeveynden biri evden ayrılmadıkça çocuğun geri verilmeyeceği kararı aldı. Çoklu aşkı açıkça yaşayanlar çoğaldıkça, buna benzer pek çok durumun ortaya çıkması beklenebilir. Bu anlamda, çoklu aşkı seçenler henüz yolun çok başındalar. Uzun bir mücadele süreci onları bekliyor. Ancak yine eşcinsel hareketinde olduğu gibi, kimlik mücadesinde ortaya atılan sorulardan ve kavramlardan herkes bir şeyler öğreniyor. Yolları açık olsun... Meraklısına Not: Çoklu aşk konusunda internette pek çok vvebsitesi ve kaynak var. Ancak özellikle bir kitap başvuru kitabı niteliğinde: Deborah N. Anapol'den "Polyamory: The New Love vvithout Limits". En kısa zamanda Türkçeye çevrilmesi dileğiyle. *Üçlü-Duygusal bir Laboratuvar À Trois Briant Crétinon Stoessel, Jean-François Briant, Mireille Cretinon Çeviren: Deniz Öztürk Ayrıntı Yayınları

45


kutsal kitaplar

denizci - querelle bir kitap

bir film

Denizci "Quarelle de Brest" Yazar: Jean Genet Çevirmen: Hamdi Tuncer Ayrıntı Yayınları

Ouerelle Yönetmen: Rainer Werner Fassbinder Oyuncular: Brad Davis, Franco Nero, Jeanne Moreau 1982, Almanya-Fransa

Bir dua kitabı olabilir ancak bu günlük. "Ben kendimi hiç görmedim." Başkasını etkileyen bir çekiciliğim mi var yoksa benim? Benden başka kim var Quarelle'in büyüsünden etkilenen? Nasıl "o" olabileceğim? Onun en güzel bezeklerini kendi bedenime aktarabilecek miyim organ nakliyle: Saçlarını, taşaklarını alabilecek miyim? Ellerini bile hatta?

Ne ki en sağlam ve en sıkı bağla; yani aşkla bağlı olmak gerekiyordu katile. Onun tarafından düzülmedikçe rahat etmeyecek içim, geçirdikten sonra öyle bir yatıracak ki bacakları üstüne beni, bir'Pieta'nın* ölü İsa'yı kucağında tutuşuna benzeyecek duruşumuz. *Meryem Ana'yi/ çarmıhtan indirilmiş ölü İsa'yı dizinde tutar durumda betimleyen tablo ya da heykel. 46

KAOS GL 25


kutsal kitaplar

Andy Warhol’un tasarladığı “Querelle” afişi

"Çok zor olacak be birader. Çok direniyosun...” "Ne diyosun? İyi duyamıyorum.” "Gülüşüme atla. Sıkı tutun. Acıma aldırma. Atla.” "Kaçma!” "Burdayım işte.” "Daha yavaş konuş. Çoktan sendeyim ben.” "Sizi kendimden bile çok seviyorum. Sizden nefret ediyormuş gibi yaptım. Kavgalarım beni sizden ayırıyordu, oysa beni size çağıran çok tehlikeli bir tatlılık var sizde. İçime yerleştirdiğiniz karanlıkları kovan güneştir benim gülüşüm. Hançerimle delik deşik ettim geceyi. Barikat üstüne barikat kuruyorum. Gülüşüm soyutluyor beni, sizden uzaklaştırıyor. Güzelsiniz siz.” "Siz de güzelsiniz benim kadar!” "Susun. Gereğinden de aşırı titizlikle belirlenmiş bir bütünlük içinde erime tehlikesiyle karşı karşıyayız. Köpeklerini ve kurtlarını bana saldırt.” "Yararsız bu. Her kavga güzelleştiriyor seni, acılı bir parıltıyla donatıyor.” "Cesaretini yitirme. Çalış.” Trompetler çaldı.

Nedir bir ibne? Hangi hamurdan yapılmıştır? Hangi özel ışık belirtir sizi? Hangi yeni canavar olunur ve bu canavarlığın hangi duygusu yaşanır?

Düş kurma. Olacak mıydı bu? "O" her akşam karaya çıkıyor. Döndüğünde, mavi yünlü kumaş pantolonu yönetmeliğe karşın geniş olup ayaklarını örten paçaları leke doludur. Saçaklı kenarlarıyla süpürdüğü yolların tozunun gelip üstüne yapıştığı ersuyu lekesidir bu. Pantolonu benim görüp göreceğim en pis denizci pantolonudur. Kalkıp bunu açıklamasını isteseydim "Ondan", beresini arkaya atarak gülümseyecek: "Bu var ya," diyecekti "O", "orta bacağımı ağzına alan heriflerin marifeti. Benimkini emerken onlar da otuzbir çekip pantolonuma akıtıyorlar. Onların atmığı bu. Başka bir şey değil."

KAOS GL 25

47


glbt sinema Anatomy Of Hell (Anatomie De L'enfer) - Cehennemin Anatomisi* Yönetmen: Catherine Breillat Oyuncular: Amira Casar, Rocco Siffredi 2003, Fransa

Better Than Chocolate - Çikolatadan Daha Tatlı* Yönetmen: Anne VVheeler Oyuncular: VVendy Crewson, Karyn Dvvyer, Christina Cox 1999, Kanada

The Crying Game - Ağlatan Oyun* Yönetmen: Neil Jordan Oyuncular: Jaye Davidson, Stephen Rea, Forest VVhitaker, Miranda Richardson 1992, İngiltere

The Deep End - Dipsiz* Yönetmen: Scott McGehee, David Siegel Oyuncular: Tilda Svvinton, Goran Visnjic, Jonathan Tucker 2001, ABD

Elephant - Fil* Yönetmen: Gus van Sant Oyuncular: Alex Frost, Eric Deulen, John Robinson 2003, ABD

Funny Felix (Dröle De Felix) - Gülünç Felix Yönetmen: Olivier Ducastel, Jacques Martineau Oyuncular: Sami Bouajila, Patachou, Ariane Ascaride 2000, Fransa

Gods And Monsters Yönetmen: Bili Condon Oyuncular: lan McKellen, Brendan Fraser, Lolita Davidovich 1998, İngiltere-ABD

Hedvvig And The Angry Inch - Hedvvig ve Kızgın Çıkıntısı Yönetmen: John Cameron Mitchell Oyuncular: John Cameron Mitchell, Michael Pitt, Miriam Shor 2001, ABD

The Iron Ladies (Satree Lex) Yönetmen: Youngyooth Thongkonthun Oyuncular: Jesdaporn Pholdee, Sahaphap Tor 2000, Tayland

Jeffrey Yönetmen: Christopher Ashley Oyuncular: Steven Weber, Peter Jaconson, Tom Cayler 1995, ABD

Kiss Of The Spider VVoman - Örümcek Kadının Öpücüğü* Yönetmen: Hector Babenco Oyuncular: VVilliam Hurt, Raul Julia 1985, Brezilya-ABD

Law Of Desire - Arzu Kanunu Yönetmen: Pedro Almodovar Oyuncular: Eusebio Poncela, Carmen Maura, Antonio Banderas 1987, İspanya

Madame Sata Yönetmen: Karim Aı'nouz Oyuncular: Lâzaro Ramos, Marcelia Cartaxo, Flavio Bauraqui 2002,Brezilya-Fransa

48

KAOS GL 25


glbt kitaplığı The Next Best Thing - Tatlı Sürpriz* Yönetmen: John Schlesinger Oyuncular: Madonna, Rupert Everett, Bratt 2000, ABD

The Opposite Of Sex* Yönetmen: Don Roos Oyuncular: Christina Ricci, Martin Donovan, Lyle Lovett 1998, ABD

Poison - Zehir Yönetmen: Todd Haynes Oyuncular: Edith Meeks, Millie White, Buck Smith 1991, ABD

Reflections in A Golden Eye - Pırıltılı Gözler Yönetmen: John Huston Oyuncular: Marlon Brando, Elizabeth Taylor, Brian Keith 1967, ABD

Savage Nights - Yırtıcı Geceler Yönetmen: Cyril Collard Oyuncular: Cyril Collard, Romane Bohringer 1992, Fransa

Total Eclipse - Tutkunun Şairleri Yönetmen: Agnieszka Holland Oyuncular: Leonardo DiCaprio, David Thevvlis, Romane Bohringer 1995, Belçika, Fransa, İngiltere, İtalya

Un chant d'amour Yönetmen: Jean Genet Oyuncular: Java, Andre Reybaz 1950, Fransa

The Velocity Of Gary - Hızlı Garry Yönetmen: Dan Ireland Oyuncular: Salma Hayek, Vincent D'Onofrio, Ethan Havvke 1997, ABD

Walk On Water (LaLehet Al HaMayim) Yönetmen: Eytan Fox Oyuncular: Lior Ashkenazi, Knut Berger, Caroline Peters 2004, İsrail-İsveç

Yossi & Jagger (Yossi VeJager) Yönetmen: Eytan Fox Oyuncular: Ohad Knoller, Yehuda Levi, Assi Cohen 2004, İsrail

Zero Patience Yönetmen: John Greyson Oyuncular: John Robinson, Normand Fauteux 1993, Kanada * Türkiye'de DVDsini bulabileceğiniz filmler.

KAOS GL 25

49


GLBT internet

trgi.info Türkiye'deki eşcinsel yaşamı dünyaya tanıtmayı hedefleyen TR Gay International, 6 yıldır önemli bir GLBT ağı ve rehberi olmayı sürdürüyor. Son derece renkli ve güzel tasarlanmış bir site olan trgi.info, eşcinsel ortamlardan proje ve kampanyalara ciddi bir boşluğu kapatıyor.

glbtportal.com GLBT dünyasından güncel haberlerin verildiği ünlü eşcinsellerden hukuk bilgilerine çok çeştili alanlarda bilgiler sunan glbtportal.com'da, eşcinsellikle ilgili makaleler de okuyabilirsiniz. www.glbtportal.com

www.trgi.info

gacistanbul.com Gacı yeniden aramızda! 1997-1999 yıllarında, İnsan Kaynaklarını Geliştirme Vakfı bünyesinde seks işçilerine yönelik bir projenin bileşenlerinden biri olarak yayımlanan Gacı, 8 sayı çıkabilmişti. Bugüne dek internet ortamında buluşan Gacılar, boş durmamış sıkı bir mail ağı kurmuşlar; yetmemiş, enfes bir site hazırlamışlar. Temmuz 2005'de de dergiyi yeniden hayata döndürmüşler. "İnsan" bedeninden başka bir şeydir, diyen Gacılara ulaşmak için... www.gacistanbul.com

eshcinsel.net 1998'den beri yayın hayatını sürdüren eshcinsel.net, forumdan sağlık haberlerine gezmekten bıkmayacağınız pek çok başlığı içeriyor. GLBT dünyasına dair yararlı bilgilerin de sunulduğu "Rehber" ve "Bilgi" butonları 'yeni başlayanlar'a tavsiyemiz. www.eshcinsel.net

lambdaistanbul.org Bir grup eşcinsel, 1993 Temmuz'unda İstanbul'da Cinsel Özgürlükler Etkinlikleri (Christopher Street Day) düzenlemek istemiş ama Valilik tarafından engellenmişti. Bu olay onları yıldırmamış, Lambdaistanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi'ni doğurmuştu. Çalışmalarını İstanbul'da yürüten örgütün internet sitesi, GLBT dünyasına dair öğrenmek istediğiniz pek çok bilgiyi barındırıyor. www.lambdaistanbul.org

50

insancayasam.com Ankaradan bir grup travesti ve transeksüelin kurduğu İnsanca Yaşam Platformu Travesti ve Transeksüel Oluşum'unun web sitesi, platformla ilgili bilgiler sunuyor. www.insancayasam.com

KAOS GL 25


Artık Bizim Bir Derneğimiz Var...

"Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneğimizi kurduk. Derneğin Amacı:

Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışına Derneği 'nin (Kaos GL) amacı, kadın eşcinseller ile erkek eşcinsellerin özgürlükçü değerleri benimsemelerine, eşcinsel varoluşlarını gerçekleştirme ve kendilerini yetiştirerek toplumsal barış, huzur ve refahın gelişmesine bireysel, toplumsal, kültürel hayat ve davranışlarıyla katkıda bulunabilmelerine destek olmaktır.

Dernek, kadın eşcinseller ile erkek eşcinsellerin özgürlük, adalet ve barışı temel değerler olarak kabul etmesine; dil, ırk. renk, cinsiyet, cinsel yönelim, felsefi inanç, din, mezhep, bölge ayrımı yapmaksızın insan haklarını bütün insanların hakkı olarak görmesine; hayatın her alanında cinsel yönelim ayrımcılığına karşı mücadele edebilmesi yönünde yardımcı olacak kültür, eğitim, sanat, spor faaliyetlerini ve buna benzer diğer faaliyetleri biljiil yürütür veya bu çerçevede yürütenlere madden ve manen destek sağlamaya çalışır.


Pier Paolo Pasolini Bence utandırmak bir hak, utandırılmaksa bir zevk... İşte, bu zevki reddeden kişiye ahlâkçı diyoruz. Benim asıl günahım, bir tartışmacı ve şair olarak, tam bir başkaldırmayla mesleğimi yapmış olmam. Bu başkaldırıyı ahlâki boyuta çektiler ve eşcinsellik, kötülüğün temeli haline geldi. Aslında skandal yalnızca kendi cinsel yönelimimi saklamamamdan değil, hiçbir şeyi saklamamamdan ileri geldi. İfade özgürlüğüm bana nefret ve hakaret getirdi. Eşcinsellik, sanayi toplumunun bütün kurumlarının üzerine kurulduğu düzeni bozan ve yok etmekle tehdit eden bir cinselliğin yaşama şekli olmayı sürdürüyor. Eşcinsel pratik, normal olan eşlerarası cinsel ilişkiye göre, aile kurumunun çıkardığı ve yaydığı ideolojik modellerin yeniden üretiminde, tehlikeli bir karşı-tip oluşturmaktadır. Liberal hoşgörü sistemi, eşcinselliği yaşayanları, bir sapkınlık gettosuna hapsetmeyi amaçlıyor. Bu adalet sarayı, içiyle dışıyla, çirkin olmaktan çok aptalca.

Gördüğüm en güzel adalet sarayı, güney Sudan'da Denga bölgesindeydi. Burada kabile üyeleri tamamen çıplaktı, boyunlarına bir sıra boncuk takıyor ve mızrak taşıyorlardı. Para kullanmıyor, takas yapıyorlardı; en azından iki-üç yıl öncesine kadar... Küçük bir sözlük çalmış olan genç bir adamın davasının görüldüğü köye gelmiştim. Dava dışarıda, herhalde kabilenin kutsal ağacı olan büyük bir ağacın altında görülüyordu. Bir grup yaşlı, etrafta davaya katılanlar ve pişman görünen genç sanık... Gördüğüm en güzel mahkemeydi. Bütün davaların açık havada, mesela bahçelerde görülmesini isterdim. Laura Betti'nin "Pier Paolo Pasolini e la ragione di un sogno” adlı filminden, 2001


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.