KaosGLD9

Page 1

MAYIS 1995

SAYI 9

EŞCİNSEL VE İŞÇİ OLMAK... Bir eşcinsel, ressam, şair, modacı olabiliyor. Bir başka eşcinsel ise işçi olduğunda ya heteroseksüel rolü yapmak zorunda kalıyor ya da kendini açık ederse, anlaşılırsa adı ibne'ye çıkıyor. Yani hem “eşcinsel”, hem de “işçi” olmak mümkün değil. İnsanlar çalışmak zorunda olduğuna göre, bütün eşcinseller de ressam, şair, modacı olamayacağına göre...

DÜNYADA NELER OLUYOR? Arjantin, Meksika, Arnavutluk, Hollanda, Venezuella, Filipinler, Avustralya, Çin


MEKTUP-lar-DAN Kaos GL’den önce de onun türünde dergi çıkarma denemelerinin olup olmadığını bilmiyorum, ama sizin dergiyi benim bildiğim tek ve ilk olmasından dolayı kutluyor ve alkışlıyorum. Heteroseksizmin, ataerkilliğin en uç, en rezil ve en acımasız koşullarının egemen olduğu bizimki gibi bir ülkede böyle bir girişim son derece cesur her şeyden önce. Ayrıca, derginin çok çok gerekli bir görevi üstlendiğini düşünüyorum. Ulaşabildiği yerlerdeki kadınerkek bütün eşcinsellere yalnız olmadıkları; duydukları/yaşadıklarının, heteroseksist toplum tarafından empoze edilmeye çalışıldığı gibi, “anormal” olmadığı mesajını vermek, her türlü eşcinsel yapılanmanın ilk adımı zannediyorum. Siz bu dergiyle bu ilk adımı oldukça sağlam atmış bulunuyorsunuz. Bundan sonraki planlarınızda hangi somut adımların bulunduğunu bilmiyorum ama, mektubunuzda bahsettiğiniz İnsan Hakları Derneği denemenizi göz önünde bulundurarak tahminler yapıyorum. Mesela, lezbiyen ve gay hakları için savaşmak, genelgeçer imaj ve konuları ortadan kaldırmak, eşcinsellerin ayrımcılık yaşamadan “olabilecekleri” mekanlar yaratmak, pratik ve günlük hayatta binlerce defa yaşadıkları sorunlardan kaynaklanan kimlik krizlerinde direk yardım sağlamak gibi hedeflerinizin olabileceğini düşünüyorum. Hemen belirteyim, Türkiye gerçeğini unutmayarak, “acaba çok mu yükseklerden uçuyorum bu hedefleri bu insanlara yakıştırırken?...” diye de soruyorum kendime. Ama her neyse, hedefler ne olursa olsun, yaptığınız başlangıç çok yürekli ve çok gerekli. Gerisi tartışma ve paylaşım süreci içinde gelişecektir. Dergide yer alan yazılar, entellektüel düzeyi yüksek, düşünsel bir tartışmanın/sorgulamanın süzgecinden geçerek içselleştirilmiş düşüncelerin savunulduğu, arkasında yer alınabilecek yazılar. Öznel izlenimlerin, yazınsal yanı ağır basan yazıların, ILGA gibi önemli eşcinsel kuruluş/derneklerin tanıtımı, bildiriler, Mektup-lar-dan köşesi v.b. bence hepsi olması gereken, olduğundan güzel olan bölümler. Yalnız son sayının ortasında yer alan “basından çeşitli fotokopiler” (bu başlığı şimdi ben veriverdim) bölümünün tahmin edebildiğim işlevine pek inanmıyorum. Basının heteroseksist ve seksist tutumunun Kaos GL’yi okuyan herkesin farkında olduğunu düşünüyorum. Bunun altının tekrar yorumsuz bir şekilde çizilmesini bir parça gereksiz görüyorum. O üç sayfada başka şeylerin yer alması daha verimli olmaz mıydı? Düşünebileceğiniz gibi, eşcinsel bir birey olarak kimliğini saklamadan yaşamak burada Türkiye’ye oranla daha rahat ve kolay. İşyerinde, yaşadığın mahallede ya da bulunduğun her türlü çevrede dışlanmayacağına/ reddedilmeyeceğine işaret değil tabi ki bu. Ama en azından işinden atılmana, devlet güçleri tarafından aşağılanmana sebep değil. Daha doğrusu, bu türlü davranışlarla karşılaşman olasılıklar dahilinde olmakla birlikte “yüzde yüz” yerine “yüzde elli”! Bulunabileceğin, “olabileceğin” sayısız mekanlar var. Eşcinsel kimlik edinmede, istediğinde başvurabileceğin, yardım alabileceğin çeşitli olanaklar var. Kamuoyunda eşcinselliğin tabu olmaktan çıkması tabi ki çok uzun bir süreçten sonra elde edilmiş bir sonuç. Hatta tastamam sonuçlanmış bir süreç diye tanımlamak doğru olmaz. Ama en azından bu konuda uzun yollar katedilmiş. O oranda da hareket kabiliyetin var eşcinsel biri olarak. Üç buçuk sene önce buraya geldiğimde bulduğum davranış rahatlığı müthiş mutlu etti beni. Her yeni olanakla tanıştığımda mutluluğum ve şaşkınlığım biraz daha arttı önceleri. Ama bu ilk heyecandan sonra, burada da gelinebilecek yere henüz gelmediğimizi, yapılabileceklerin henüz bitmediğini görmem uzun sürmedi. Savaş burada da hala devam ediyor. Savaş dedimse, bundan “çok yüklü” bir şey anlaşılmasın. Kimi zaman kişisel düzlemde, kimi zaman küçüklü büyüklü gruplarla, kimi zaman da daha büyükçe organizasyonlarla sürdürülüyor talepler kataloğunun heteroseksist topluma karşı “savunulması.”

S.T., Hamburg, Lezbiyen

KAOS GL AYLIK POLİTİK DERGİ MAYIS 1995 SAYI 9 İLETİŞİM İÇİN SADECE P.K.

53 CEBECİ/ANKARA YAZINIZ


Eşcinsel ve İşçi Olmak... Eşcinsel ve işçi olmak Kaos GL’nin ikinci E, böyle birisi modacı, ressam olabilir. Ama bir yol sayısında duyurulan bir yazı başlığı idi. Kısmet bu işçisi, bir kasap, bir bulaşıkçı olarak ortaya çıktığında, güneymiş. Aslında yazının bu güne kalmasının tek heteroseksüel kardeşlerimiz ‘vallahi inanmıyor.’ İşçi nedeni tembelliğim değil. Şimdi bile tam düşündüğüm merkezli yaklaşımlar da farklı düşünmezler. Resim ve gibi bir yazı olmayacağını belirtmeliyim. ikonlarında, erkek işçi merkezdedir. Bazen bir kadın Çözümlemesel bir yazıdan şimdilik vazgeçtim. işçi onun kanatları altında yer alır. Harbi erkek işçi, Çalışma hayatındaki genel durumdan sözedeceğim. grev meydanında işçi kızla nişanlanır falan. Onlar İçinde yaşadığımız kapitalist toplumda orda nişanlanırken erkek işçi bir arkadaşları ise loş çoğunluğun çalışmadan yaşamasının mümkün sinema salonlarında ve karanlık park köşelerinde olmadığı bilinen bir gerçeklik. Sözkonusu çoğunluğun nasırlı elleriyle kavradığı, kanla dolmuş sıcak et içinde eşcinsellerin de olması kabul etmek gerekir ki parçalarına bıyıklarını sürer. Bir gün sonra fabrika ya da atölyesine geri döndüğünde işçi kızla nişanlanan çok doğal bir durum. Bütün toplumsal kesimlerden gardaşımızdan bin kat daha erkeksi davranır. eşcinsel çıktığına göre bunda şaşıracak bir şey de Sahiden bunun sorumlusu kimdir? olmaması gerekir. Fakat olması gereken bu Heteroseksüeller, kabul edemiyorlar. Çünkü doğallığın yaşanma tarzı hiç de öyle olmuyor. kendilerini toplum olarak görüyorlar. Ve bizleri Bir eşcinsel, ressam, şair, modacı olabiliyor. yanlarında görmek istemiyorlar. Bir başka eşcinsel ise işçi olduğunda Hiç de “ibne’(!) ve “sapık”(!) ya heteroseksüel rolü yapmak zorunda olmayan bir eşcinseli kalıyor ya da kendini açık ederse, yanıbaşında görmeye anlaşılırsa adı ibne’ye çıkıyor. Yani ... erkek işçi bir katlanamıyorlar. Ya basıyor hem “eşcinsel”, hem de “işçi” olmak arkadaşları ise loş küfürü ya da basıyor kahkahayı. mümkün değil. İnsanlar çalışmak Memur cephesi de farklı zorunda olduğuna göre, bütün sinema salonlarında değil. Binlerce memurun eşcinseller de ressam, şair, modacı ve karanlık park örgütlendiği sendikalar, sadece olamayacağına göre, eşcinsel işçilere, ‘kadın’ ve ‘erkek’lerden oluşuyor. “ibne” olmamak için, üzerlerindeki köşelerinde nasırlı Ayrıca heteroseksüel diye lanetli gölgeye boyun eğip, elleriyle kavradığı belirtme gereği bile duymuyorlar. heteroseksüelmiş gibi yapmak kalıyor. kanla dolmuş sıcak Çünkü zaten hepsi Varolan durum bu olunca hem eşcinsel heteroseksüel! Devlet, eşcinsel hem işçi olmak bir çok arkadaşımızı et parçalarına memur istemiyormuş. Bu durum bile şaşırtıyor. bıyıklarını sürer. memur sendikalarının sorunu İş, yalnızca kuvvet çarpı yoldan olmuyor. Aslında bir tek eşcinsel ibaret olmadığı için, rezilce ve zorunlu memur üyeleri bile olmasa bu olarak yapılan bir uğraş olduğu için, duruma tepki göstermeleri hem eşcinsel hem işçi olmayı gerekir. Fakat olmuyor ve yine savunmak gibi bir aptallık yapacağım her koyun kendi bacağından asılacak. Eşcinsel düşünülmesin. Ben sadece, heteroseksüel gözlerin olduğu ortaya çıkan bir memur, uzaklaştırılır ya da görmezden geldiği bir gerçeğe dikkat çekmek açığa alınır. Tek başınadır. Tabi kahraman halkımız istiyorum. Eğer biz de kendimizi gizlemeye devam linç etmeye kalkmadıysa. Büyük bir memur eder ve aynı gerçeği görmezden gelirsek, millet, sendikasının, inceleme olanağı bulduğum tüzüğünde eşcinselleri, birkaç “sanatçı” ile üç beş “ibne”den ilgili tek cümle bulamadım. (Yok canım aptal ibaret sanacak. Biraz da heteroseksüellerin uykuları olduğumu sanmayın, olmayacağını ben de kaçsın, paranoyaları artsın. Alışveriş yaptığı bakkal biliyordum.) ve pazarcının, yanıbaşındaki iş arkadaşının, Sendikacı ve diğer efendilere göre sanayi çocuğunun öğretmeninin, sokağını süpüren belediye sitelerinde ve atölyelerde çalışan binlerce çırak ve işçisinin, yemeğini yediği aşçının, bindiği belediye kalfa da heteroseksüeldir! otobüsünün şöförünün de “ibne” olabileceğini anlasın Acı ve gerçek bir durum var ki bu binlerce ve aptal aptal şaşırmasın. insan arasında eşcinsel olanlar durumlarını, Yakın zamanda toplu bir açığa çıkma ve heteroseksüel toplumsallaştırma sonucu bir sapma başkaldırma hareketi öngöremediğimden, heteroseksüeller ancak tekil şaşkınlıklar olarak görürler, kendilerini eşcinsel olarak kabul yaşayabilecek. Bilinmez varlığını koruyacak. etmezler. Şaşkınlığın asıl nedeni bence kafalardaki toplumsal ibne imajını bu gibi eşcinsellerin parçalıyor olmalarıdır. Nedir bu imaj? Kırılgan, efemine(!) tipler.

GAY’E EFENDİSİZ


çalışma hayatı ve eşcinseller bir

22 yaşında, erkek eşcinsel, özel bir şirkette satış elemanı

Ailemle yaşıyorum. Liseyi bitirene kadar hiç çalışmadım. Okul bittikten sonra çalışmam gerekiyordu. Gazete ilanı üzerine bir işe başvurdum. Satış elemanı olarak işe girdim. Yeni Karamürsel Mağazalarının Ankara Kızılay şubesinde çalışmaya başladım. Eşcinsel olduğum halde kendimi gizliyordum. Dolayısıyla hiçbir soru ve sorunla karşılaşmadım. İş arkadaşlarım benim gibi genelde gençlerden oluşuyordu. İş ortamında kendi yaşlarımda bir arkadaş bana yakınlık gösteriyordu. Onunla aynı zamanda iş çıkışında da yol arkadaşlığı yapıyorduk. Çünkü yakın semtlerde oturuyorduk. Ben kendimi gizlediğim için ve işimi yaptığım için herhangi bir sorunla karşılaşmıyordum. Benim içime kapanık halim ve üzüntülü oluşum arkadaşlarımın dikkatini çekmeye başlamıştı. Sohbetlerimizde kendine açılabileceğimi söyledi. Bu arada YKM’de işe başlayalı 6-7 ay kadar olmuştu. Ben sorunlarımı çocuğa anlatmaya karar verdim. Bunun için tatil ortamının daha iyi olacağını düşündüm. Birlikte tatile çıkmaya karar verdik. Ona iyice aşık olmuştum. Daha önceki doğal ortamlardaki bana yaklaşım ve davranışlarının verdiği cesaretle de tatilin üçüncü günü ona açılmaya karar verdim. Kendimi anlattım, sanki o da bunu bekliyormuş gibi bana sarıldı. Çok mutlu olmuştum ama yine de şaşırdım. O duygusallık içinde benimle ömür boyu birlikte olacağına söz verdi. Güzel bir arkadaşlığın başladığına inandım. İşimize döndük ve çalışmaya devam ettik. Hem arkadaşlığımız hem iş ortamımız bundan sonra da 6 ay kadar sürdü. Yine iş arkadaşlarımız bir tatil ayarlamıştı. Ben de arkadaşımla bu gruba katılmak istedim. Arkadaşım parasının olmadığını söyledi. Ben borç verdim. Ve tatile gittik. Tatil dönüşü bana soğuk davranmaya başladı. Zamanında ödemediği için borcunu istemek zorunda kaldım. Vermeyeceğini ve benimle sevişmelerine saymamı söyledi. En çok sevdiğim ve en çok güvendiğim bir arkadaşımdı ve bu cevabı hiç beklemiyordum. Tam olarak yıkılmıştım. Ve kavga etmeye başlamıştık. Ama yine iş devam ediyordu. Bir ara mağaza müdürü beni çağırdı. Ve sözleşmemin sona erdirildiğine dair bir kağıt verdi. Ayrıca yine bir kağıdı imzalamamı söyledi. Bir madde gereği işime son veriliyordu. O maddenin ne olduğunu sorduğumda, müdür, eleman fazlalığıyla ilgili olduğunu söyledi. Kısacası işten atılmıştım. Tazminatımı verdiler. Sözleşmenin feshini yasal süre içinde ihbar etmedikleri için ayrıca ihbar tazminatı verdiler. Diğer atılan arkadaşlarla (benimle ilgileri yok ama atılma gerekçeleri hep aynı: eleman fazlalığı) mahkemeye vermeyi düşündük ama herkes bir tarafa dağıldı, olmadı. Daha sonra ÇARŞI Mağazasına başvurdum. Çarşı Mağazasıyla iyi bir görüşme oldu. Ben işe çağrılacağımı beklerken hiçbir haber gelmedi. Kendim gittim durumu öğrenmek için. ‘Referans verdiğin eski işyerinden olumsuz rapor aldık’ dediler.Bunun üzerine ben YKM’ye gittim. Araştırmalarım sonucu gerçek sebebin (YKM’den atılma ve Çarşı’ya alınmama) eşcinselliğim olduğunu öğrendim. Ben bu durumu hiç düşünmediğim için Çarşı Mağazasına iş başvurusunda referans olarak YKM’yi vermiştim. Zaten YKM de işime son verirken asıl gerekçelerini bana söylememişlerdi. Birlikte olduğum arkadaşım diğer insanlara söylemiş ve dedikodu yayılmış. Ama o dönem benim bundan haberim yoktu. Benim birlikte olduğum çocuk hala orda çalışmaya devam ediyor. Bu durum beni o dönemde çok sarstı. Çünkü YKM’de birbuçuk yıl çalıştım. Hiçbir müşteriden tek bir olumsuz tepki almadım. Personeli değerlendiren eğitimci kadından, primimde düşme olacak kadar olumsuz puan almadım. Tek suçum eşcinsel olmamdı. Yeniden çalışmak için küçük bir mağazada işe başladım. Çalışmamın ikinci ayı başında eski işyerimden bir arkadaş telefon ediyordu. YKM’deki arkadaşımdan öğrenmiş. Telefonda bana kaba bir şekilde birlikte olmayı teklif etti. Telefon mağaza sorumlusunun odasında olduğundan dikkat çekiyordu. Ben reddettiğim için tekrar tekrar arıyordu. Mağaza sorumlusu yine bir telefonda telefonu elimden aldı ve çocuğu uyardı. Çocukta benim eşcinsel olduğumu söyledi. Mağaza sorumlusu beni tokatladı ve çekip gitmemi söyledi. Çok büyük bir suç işlemiş gibi montumu aldım ve orayı terkettim. İçerde kalan bir haftalık ücretimi düşünecek durumda değildim. Şimdi özel bir şirkette satış elemanı olarak çalışıyorum. Kendimi bütünüyle gizliyorum.


25 yaşında, erkek eşcinsel, bir lokantada bulaşıkçı

iki

İlk çalıştığım cafe’de hamburger ve ızgaralara da ben bakıyordum. Patronlar ve sürekli müşterilerden bazıları eşcinsel olduğumu biliyorlardı. Tırnaklarım uzundu. Fakat cilalı ve temizdi. Onun dışında eşcinselliğimi gösterecek herhangi bir davranışta bulunmuyordum. Entellektüel yönümden dolayı, eşcinselliğimi bilen müşteriler bunu sorun etmezlerdi ve beni kardeş gibi görürlerdi. Fakat bu durum uzun sürmedi. Hamburger vb. isteyenler ‘o hazırlamasın’ demeye başladılar. Bu durum beni çok üzdü. Çünkü tırnaklarım törpülü ve temizdi. Bunu sorun yapan insanların, tahmin edebileceğiniz gibi kız arkadaşlarının (çok büyük olasılıkla kız kardeşlerinin ve annelerinin) tırnakları da uzundu. Asıl sorun benim eşcinsel olmamdı ve bunu daha fazla kabul edemiyorlardı. Bir Çin lokantasına girmiştim. Saçlarım çok uzundu. Bu arada tırnaklarım küt ve sakallıydım. Sakalımı kesmek durumunda kaldım. Saçım sorun olmadı. Rahat çalışmak için bant takıyordum. Beni Japon(?)a benzetiyorlardı. Başlangıçta kendimi gizledim. Artık bu gibi küçük iş ortamlarından nefret etmeye başlamıştım. Kendimi gizliyordum ama rahat değildim. İnsanlar sürekli ibne ve futbol muhabbeti yaparlardı. Onların ibne muhabbetini, sanki beni anladılar da ima ediyorlar, diye algılardım. Oysa benden önce yaptıkları gibi benden sonra da aynı muhabbet yapılacaktı. Bir süre sonra durumumu açıkladım. Kesin patronun kulağına gitmiştir ama bana tek bir şey bile sormadı. İş arkadaşlarım ise çok şaşırdılar ama dışlamadılar. Ben kendi isteğimle işten çıkana kadar en çok sordukları soru nasıl oluyor da hem aktif hem pasif olabiliyordum. Bir türlü kafaları almıyordu. Yine kısa bir süreliğine bir lokantaya girmiştim. Başlangıçta doğal olarak kendimi yine gizledim. Bir komi vardı ve benim dikkatimi çekti. Ben de rol yapıyordum ama abartmıyordum. O ise kızlara karşı çok abartılı tepki veriyordu. Ben bunun normal olmadığını düşündüm. Ve yanılmadım. O da rol yapıyordu. Fakat ipin ucunu kaçırıyordu. Erkeklere olan ilgisini kabul ediyordu ama kendisine eşcinsel denmesini istemiyordu. Eşcinselliğimi diğer çalışanlardan daha fazla gizleyemeyeceğimi gördüğümde oğlancı olduğumu söyledim. Hiçbir tepki almadım. Fakat günler sonra ustalardan biri, ‘e, iyi güzel de, birlikte olduğun kişinin penisi sertleşmiyor mu, o nasıl boşalıyor’ diye beni çok şaşırtan bir soru sordu. Şimdi çalıştığım lokantada çalışan işçi sayısı biraz fazla (18 kişi). Kendimi gizliyorum ve açıklamak gibi bir niyetim yok. Özellikle garsonlar çok iğrenç insanlar ve çok yalakalar. Hiç birine güven olmaz. Bu küçük işletmeler gerçekten korkunç yıpratıcı yerler. Benim dışımda usta dahil herkes patrona ‘abi’ diyor. Bana öyle geliyorki kırk yıl geçse bu küçük işletmelerde bir şey değişmeyecekmiş gibi. Kapısı açık olduğu halde çıkıp gidemediğin bir hapishane gibi. Başustaya iyi bir ücret verilir, onun dışındakilere biri gider biri gelir diye bakılıyor. Korkunç ve komik bir hiyerarşi var. Bildiğimiz şefin dışında komi-şef’i ilk defa burada duydum. Hergün aynı şeyler konuşuluyor. Farklı hiçbirşey yok. Çok fazla çalışıyoruz.

üç

ILGA Bulletin’den İlker KARESİ tarafından çevrilen bu olay da Filipinler’den; Filipinler’de İki Lezbiyen İşten Atıldı

Filipinler’de bir insan hakları örgütü iki kadın çalışanını “bu kişilerin arasındaki cinsel ilişkinin kurumun çalışmasına zarar verdiği” gerekçesiyle işten çıkardı. Elizabeth Lim ve Evangeline Castnonuevo işten çıkarılma bildirimlerini Eylül 1994’te Balay Rehabilitasyon Merkezi Yönetim Kurulundan aldılar. Balay Rehabilitasyon Merkezi, siyasi nedenlerle tutuklanmış kişilerin rehabilitasyonu için çalışan hükümetler dışı bir insan hakları örgütüdür. İki kadın arasındaki ilişki, kadınlardan biri diğeri hakkındaki duyguları bir iş arkadaşına açıkladığında Balay Rehabilitasyon Merkezi personelinin dikkatini çekti. 4 hafta sonra alınan işten çıkarma bildirimi kadınların “kuruma ciddi biçimde zarar veren edimlerinden dolayı” işlerine son verildiğini belirtiyordu. Ülkedeki bir çok kadın ve lezbiyen örgütü bu uygulamayı ayrımcı bularak protesto etti. Castronuevo ve Lim’in görevlerine iadesi ve sözkonusu kuruluşun özür dilemesi talebiyle bir kampanya başlatıldı. Bayan Castronuevo ve Lim ayrıca yasadışı olarak işten çıkarıldıkları iddiasıyla Ulusal Çalışma İlişkileri Komisyonuna şikayette bulundular. Şikayet dilekçesinde, göreve iade dışında işten çıkarmadan dolayı uğranan kayıpların da tazmini istendi. Bu vaka, Filipinler’de lezbiyen hakları tartışmasında bir dönüm noktasıdır. Basının dikkatini çektiği gibi iş yaşamında ortaya çıkan cinsel yönelimle ilgili konuların insan hakları mücadelesi kapsamına alınması hakkın insan hakları savunucuları arasında tartışmayı da beraberinde getirdi. Sonuçlar ne olursa olsun, bu olayın önemli bir başlangıç oluşturduğu kesindir.




aşağıdaki (ve bu sayıdaki diğer) çeviriler ILGA Bulletin’den (4/94 ve 1/95) İLKER KARESİ tarafından yapıldı. ILGA Bulletin 1/95 Ilga Bulletin 4/94 Meksika’da Gay Aktivizmi Arjantin Gay’leri Polisi İfşa Ediyor

Daha önce hiçbir örgütlü aktivizme sahip olmayan iki Meksika kentinde yeni gay örgütleri ortaya çıktı. “Manos Buenes Aires’teki Medeni Haklar İçin Gay Grubu Unidas” (Birleşmiş Eller)’ın Baja California Sur Uluslararası Af Örgütü ile birlikte 5 Ekim ‘93’te eyaletinin başkenti La Paz’da yaklaşık 40 üyesi var. La polisin kötü davranışlarını, gay ve travestilerin Paz Tijuana’nın 913 mil güneyinde bulunuyor. Bu hafta tutuklanmalarını ifşa etmek için bir basın toplantısı yeni grubu ziyaret edecek olan Tijuana gay önderi düzenledi. Alejandro Garcia “orada hiç gay bar yok, bu yüzden bu onların kendilerini ifade etmelerinin tek yolu” dedi. Grup 1992’den beri Af Örgütüne rapor ettiği saldırı Garcia sözlerine şöyle devam etti.: Gay özgürlük olaylarının bir listesini sundu. Bu olayların arasında hareketinin yayılmasına yardımcı olmayı ve onların polisin AIDS’li kişileri dövmesi, bar ve saunalara Kuzey-Batı Meksika gay ve Lezbiyen Ağı’na katılmasını baskınları ve bir lezbiyen liderin ölümle tehdit sağlamayı umuyorum. edilmesi yer alıyor. Router’e yaptığı açıklamada Nuevo Leon eyaletinin başkenti Monterrey’deki yeni bir Arjantin Travesti Derneğinden Lara Baudracco gay grubu olan Collectiva Nancy Cardenas’ın yaklaşık “Barlardan kovulduk, süpermarketlerde bile 40 üyesi var. Monterrey Texas’ın Laredo kentinin 146 çevrildik” dedi. mil güneyinde. Cardenas Meksika’da ulusal düzeyde tanınan ilk lezbiyen. 70’li ve 80’li yıllarda tanınmış bir tiyatro yönetmeni olan Cardenas göğüs kanserinden öldü. Yeni grup Montegay adında bir gazete çıkarıyor. Monterrey gay’leri son bir kaç aydır yeni iktidara gelen Ulusal Eylem Partisi hükümetinin saldırılarına maruz kalıyorlar. Kentteki 5 gay bardan 4’ü polis tarafından kapatıldı. Polis, ayrıca gay’lerin partner bulma alanları (gay cruising area) olarak bilinen yerlere gelen erkekleri ailelerine ve gazetelere ifşa etmekle tehdit edip onlardan para sızdırıyor. Ancak, geçen haftalarda boşluğu doldurmak için iki yeni gay bar açıldı. Meksika’dan diğer haberler ILGA Bulletin 1/95 * Üçüncü Kuzey Meksika Gay ve Lezbiyenler Toplantısı 25 Şubat’ta Tijuana’nın 989 mil güneydoğusundaki Culiacan-Sinoloa’da gerçekleşti. Venezuellalı Gay Kanada’da Kaldı. Toplantıya Meksika’nın çeşitli eyaletlerinden katılan delegeler arasında Tijuana gay önderleri Jose Navarro ve Alejandro Garcia da vardı. Ertesi Venezuellalı bir gay ülke polisi gün, katılanlar 139 mil ilerdeki Mazatlandaki yıllık karnaval kutlamaları tarafından gay olduğu için işkenceye için yola çıktılar. tabi tutulduğuna ve tecavüze * Topluluk temelinde örgütlenen AIDS kuruluşlarının şemsiye grubu uğradığına Kanadalı resmi görevlileri olan AIDS’e Karşı Meksika Birliği, Meksika City yakınlarındaki ikna ederek 24 Ocak’ta mülteci Cuernavaca kentinde 3-5 Mart tarihleri arasında toplandı. statüsü kazandı. Jose Luis Ontigaza uğradığı ILGA Bulletin 1/95 işkencenin bıraktığı fizik ve ruhsal izleri gösterdi. Ontigaza TorontoStar Hollanda Parlamentosu Gay Mültecilerin Doğu Avrupaya gazetesine verdiği demeçte “Neler Gönderilmesine Karşı Çıktı. hissettiğimi açıklayacak sözcük yok” dedi. Hollanda parlamentosu eşcinsellerin Doğu Avrupa ülkelerine Ontigaza New York’lu sevgilisi Carl sürülmesiyle yakından ilgileniyor. Parlamentonun İkinci Meclisi bu Rizzo’yu görmek için 6 Kasım’da ilgisini güvenli ülkeler listesi ile ilgili olarak Adalet Bakanı Yardımcısı Toronto’ya geldi. Venezuela’da Schmitz ile Şubat başlarında yaptığı toplantıda açıkça gösterdi. Bu liste 1992’de tanışmışlardı. İki sevgili kısa sekiz ülkeyi kapsıyor: Bulgaristan, Gana, Macaristan, Polonya, bir süre Toronto’da kalmaya ve Romanya, Senegal, Slovak ve Çek Cumhuriyetleri. Bakanlık çalışanları Ontigaza’nın Rizzo ile New York’ta bu listeyi sığınma taleplerini değerlendirirken bir ölçüt olarak yaşamak için vize alma şansını kullanacaklar. arttırmaya karar verdiler. Rizzo şimdi Toplantıda, GroenLink (Yeşil Sol) milletvekili Leoni Sipkes Romanya Kanada vatandaşlığı talebinde yasalarının eşcinselliği hala yasakladığını ve insanların bu yasayı bulunmayı planlıyor. ihlalden hapise atıldığını belirtti. Bakan Yardımcısı milletvekillerini yatıştırmaya çalıştı. Bakanlığın her bir bireysel sığınma başvurusunu


ayrı ayrı incelediğini söyledi. Kişinin ayrıldığı ülke güvenli listeler ülkesinde olsa bile mülteci o ülkenin kendisi için niçin güvenli olmadığını açıklama hakkına sahip. Romanya gay’leri konusunda Schmitz, edindiği bilgiler çerçevesinde hiçbir erkeğin eşcinselliğinden dolayı hapiste bulunmadığını belirtti.

ILGA Bulletin 1/95 Arnavutluk’ta Zafer 20 Ocak 1995’te Arnavutluk Parlamentosu eşcinsel ilişkileri suç olmaktan çıkardı. Arnavutluk Cumhuriyeti’nin yakında yürürlüğe girecek olan yeni ceza yasası sadece reşit olmayanlarla girilen cinsel ilişkileri ve şiddet içeren cinselliği cezalandırıyor. Komünist dönemde yürürlüğe giren eski ceza yasasının 137. maddesi sadece “eşcinsel olmayı” bile 10 yıla kadar hapisle cezalandırıyordu. Bu tarihsel değişikliği ortaya çıkarmadaki en büyük övünç payı 29 Mart 1994’te bir grup cesur Arnavut tarafından yasadışı olarak kurulan Arnavutluk Gay Derneği’ne ait. ILGA’ya bağlı Doğu Avrupa Eşgüdüm Ofisi ve yurtdışındaki az sayıda gay aktivistin yerinde ve etkin yardımlarıyla Arnavutluk’un ilk gay grubu, meclis üyeleri ve bir ölçüde de halk nezdinde eşcinsellerin baskı altında tutulmasının çağdaş demokratik toplum ve devlet yapısıyla bağdaşmadığı bilincini yerleştirmeyi başardı. Eşitliği geliştirmek, yaygın eşcinsel düşmanlığı ve Arnavutluk toplumunda bilgisizlikle mücadele etmek ve AIDS’in yayılışını önlemek için yapılması gereken daha çok şey var. Fakat, mücadele şimdi yasal yollardan yürütülebilir. Arnavutluk artık açılıyor.

ILGA Bulletin 1/95 Çinli Eşcinsellerin Gizli Dünyası Reuters, Çin’in Tianjin kentinde bir gazete editörünün “Çinli eşcinsel erkeklerin gizli dünyası” üzerine Ocak ayında bir kitap yayınlayacağını bildirdi. Fang Gang çoğu gay’in cinselliklerini gizlemek için kadınlarla evlendiklerini söylüyor. Fang Gang Çin’in gay yaşamının sadece tuvaletlerde yaşanan kaçamaklar ve benzer etkinliklerden ibaret olduğunu ifade ediyor. Fang sözlerini şöyle sürdürdü: “Çoğu eşcinselliklerini anormal ve yanlış, değiştirmeye çalıştıkları ancak başaramadıkları birşey olarak hissetmiştir. Ailelerine, meslektaşlarına ve hatta eşlerine açılamazlar, ortaya çıkacak sonuçlardan korkarlar.” Fang şunları da ekledi: “Araştırmacılar ve uzmanlar Çinlilerin %1 ile %5 arasında eşcinsel olduğunu tahmin ediyorlar. Ortalama rakamı esas alırsak bu 30 milyon kişi anlamına gelir ki birçok Avrupa ülkesinin nüfusuna eşittir. Ancak onların hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.”

ILGA Bulletin 4/94 “Avustralya Lezbiyenleri Sizden Haber Almak İstiyor Lesbiana, Avustralya’nın Melbourne kentinde Ocak hariç her ay yayınlanan bir dergi. Tüm dünyadaki lezbiyenlerden haber almaya ihtiyacımız var. Ne yaptığınızı, hangi kampanyalara katıldığınızı ve dayanışma eylemlerinde nasıl yardım edebileceğinizi bilmek istiyoruz. Lesbiana uluslararası düzeyde lezbiyen gruplarının çıkardığı yayınlarla değiş-tokuşa girişmek istiyor. Ancak bunu İngilizce, Almanca ve Endonezya dillerinde yapabiliriz. Diğer diller büyük sorun oluşturabilir. Yazışma Adresi: Lesbiana-Sheril Berkovitch 433 Brunswick Street Fitzroy, Vic 3065, Australia Telephone:(61) (3) 417 73 88 Fax:(61) (3) 417 24 59”


PORNOGRAFİ 3 ATİLLA KARAKIŞ Mademki kapak konumuz iş ve eşcinsellik, PORNOGRAFİ3’ü daha fazla bekletmem olmazdı. İnsanların eşcinsellikleri dolayısıyla işlerinden atılmaları, çalışkanlığı, üretimi, yaratımı övülen bir çalışanın eşcinsel olduğu öğrenilir öğrenilmez “bizimle çalışamazsınız” denmesi hepimizin duyduğu, okuduğu haberlerden. Kimilerimizinse yaşadığı... En anlayışlı(?) patronun “ne yaparsan yap ama bu yatak odasında kalmalı” diyerek “cinsel seçiminize” karışmadığını ama ayağınızı denk almanız gerektiğini hissettirdiğini belirtmeme gerek var mı? İnsan Hakları Derneği “eşcinsel hakları da ne demek oluyor?” derken, bu sayıda yer alan Filipinlerdeki iki lezbiyenin böyle bir kuruluşta, işten atılmalarına şaşırmak mümkün mü?

çok az. Balamoz düşkünlerinin ise hiç şansı yok. Balamozların yeraldığı gay pornoya ben rastlamadım. Her türlü şeyin yer aldığı Avrupa ve Amerika porno sanayinde bu tür filmlerin de varolduğunu düşünüyorum. Benim ilgi alanıma girmese de izlemek isterdim doğrusu. Ama benim izlediklerim içinde hemen bütün oyuncu/modeller tornadan çıkmaydı. - Her ne kadar aktif/pasif ayrımının Türkiye’ye ve doğu ülkelerine özgü olduğu söylense de batı görmüş gay’lerimiz ya da batılı gay’ler tarafından, pornolar bunun aksini gösteriyor. Bunun hikmetini henüz çözebilmiş değilsem de ticari oyun olduğunu sezinliyorum. Sezinliyorum sezinlemesine de aktif/pasif ayrımı yapmayan/yapılmayan bu ülkelerin seyircilerinin neden filmlerde böyle bir ayrımı tercih ettiğini anlamıyorum.

Şimdi kimileriniz saçmaladığımı düşüneceksiniz ama, iddia ediyorumki eşcinsellerin tercih edildiği tek iş porno sanayi. Gay ve biseksüellere yönelik ürünlerin (dergi, magazin, film) hazırlandığı porno sanayinin yanısıra Sevişme ile cinsel heteroseksüel porno üreticilerinin de bu edimi birbirinden konuda sorun çıkartmadığına eminim. “O halde tüm eşcinseller hadi porno tamamen ayıran sanayine” demiyeceğim elbette. Sadece zihniyet bir hatırlatma yapacağım sizlere; HAK VERİLMEZ, ALINIR! Bizler öylesine baskın ki, eşcinselliğimiz dolayısıyla “bizimle etrafımızdaki çalışamazsınız” diyenlere suskun kaldığımız sürece eşcinselliğimizden gay arkadaşların bir değil, suskun kalmamızdan utanıyorsak çoğu bu tuzağa bu da bir adımdır. Bir gün devamı düşmüş durumda. gelecektir. Yazımın geçen bölümünü bitirirken gay pornolardan bahsedeceğimi söylemiştim. Öncelikle izleyebildiğim gay porno film ve magazin dergilerden yola çıkarak toplu bir değerlendirme yapmak istiyorum. Belli başlı saptamalarım: - Sevişme sahnesi çekmek ya çok pahalı, ya da sevişmenin gay’likle veya pornoyla bir bağı olmadığı düşünülerek gay pornoların çoğunluğunda sadece biri birini, biri birilerini, birileri birbirlerini düzüyor! - Büyük penis fetişizmi had safhada. Bizim gay’lerin büyük bir kısmında ise büyük penisi içe alamama korkusu/takıntısı var. Ya pornolar yalan söylüyor, yani Avrupa ve Amerika’da da aslında öyle bir fetişizm yok, ya da biz Türkler yine geri kaldık(!?) - Şöyle hafif kır saçlı, orta yaşın biraz üstü ama bakımlı gay’lerin çok az yeraldığı bu ürünlerin sayısı

-İyiki yatılı okul ve hapishaneler var. Aksi takdirde fantezisi dar porno üreticileri ne yapardı? Ortaya çıkan filmlerin yüzde sekseni çekilemez miydi yoksa?

- Bir konuya bağlı başlayan filmlerin bir süre sonra kanuyu unutup/unutturması, filmlerin çekiminin oldukça heyecanlı olduğu kanısı uyandırıyor bende. İnsanlar öylesine heyecanlanıyor ki “biz ne üzerine film çekiyorduk” sorusunu bile sormadan filmi bitiriveriyorlar. Ha, bir de tabiki bu savurganlık film dünyasına bir yenilik arayışının ürünü de olabilir ki o zaman bir sözüm yok!

Bu yazımın da ilk kısmında, diğer bölümler gibi, olumsuzluklara yer verdim. Tamam, porno seven biriyim ama kötü yapılan pornoları da eleştireceğim elbette. Şimdi yukarıdaki saptamalarımı açmak istiyorum. Sırf gay pornolarda değil, yapılan her tür hard pornoda sevişme sahnelerinin kıtlığı göze çarpar. Sevişme ile cinsel edimi birbirinden tamamiyle ayıran zihniyet öylesine baskın ki, etrafımızdaki gay arkadaşların bir çoğu bu tuzağa düşmüş durumda. “Ben sadece sevişmeyi severim, ‘o iş’ olmasa daha bile iyi” diyen kişi ile “ille de ‘o iş’” diyen arasında bir fark göremiyorum. Her zaman ikisi birden olacak değil elbette, bazen sadece birinin yaşanması da güzel. Ama neden yalnızca biri? Ve de cinsel ilişki


sevişmenin bu kadar dışında mı? Ya da sevişmesiz cinsel ilişki insanlara her zaman daha azdırıcı mı geliyor? “Hepsi hepsi olay bu” diyerek sırf ritmik hareketlerin gösterilmesi belki de bir yanılsamayı sona erdirmekte: Sevdiğin/hoşlandığınla yapacakların da, ilk kez tanıdığın, özel bir hoşlanma duygusu uyandırmayan biriyle yapacağın da bu (mu?). Evet! Ruh’unu katmadığın sürece yapacağın hepsi hepsi bu! Büyük penis fetişizmini açmama gerek var mı bilemiyorum. Bir kaç kez porno film izleyen hepiniz bilirsiniz. Çekim hileleri ile olduğundan abartılı penislerle doludur bu filmler. “En büyük, en güzel” ya da “Daha büyük, daha güzel” isimli bir gay porno film var. Şimdi buna kim karar verdi acaba? Yanlış anlaşılmasın benimki kompleks değil, merak. Ancak cinselliği peniste başlatıp peniste bitirenler için büyük/küçük penis takıntısı anlamlı olabiliyor. Bu da onların tatminsizliğini açıklamıyor mu, ne dersiniz? Ama

Kimi video kasetleri sadece cinsel ilişki sahnelerinden oluşmakta. Bazı “Best of” kasetleri de öyle. Bu kasetlere bir sözüm yok. Ancak ‘senaryo yazarı’nın bulunduğu filmlerde gerçekten de bir senaryonun varlığını hissetmeliyim. Yapımcıların senaryodan kastettikleri kimin kimi ne zaman ve ne şekilde ş’aaptığı ise ne diyebilirim ki?.. ‘İyi de kardeşim, onu beğenmiyorsun, bunu eleştiriyorsun, sen pornonun nesini seviyorsun?’ gibi bir sorunuz olabilir. İlk iki yazımda da belirttim. Ben pornoyu seviyorum ve usta ellerle çok şeyler başaracağına inanıyorum. İşte iki örnek: Şovalyelerin zamanı. Mekan gerçekten o dönemleri yansıtıyor. (O zamanları nereden biliyorsam?) Ortada devamında ne olacak diye merakla izlediğiniz bir konu var. Dikkatinizi çekerim, kim kiminle yatacak diye değil, olaylar nasıl gelişecek diye bekliyorsunuz. Bu arada doğal olarak insanlar birbirleriyle yatıyor, sevişiyor.

Her türlü filmde gördüğümüz sevişmelerde tiplere bakarak bir ülkenin insanlarının fiziksel yapısını az Bir başka severek izlediğim gay porno çok tanırız. Ama bir şartla! Geri ise, Fransız yapımı. Aslında öyle pek bir ruh vardı. plandaki, hatta figüran dişe dokunur bir olay örgüsü yoktu. oyunculara bakmak şartıyla. Almanya’nın bir köy evine tatile giden Aksi takdirde keskin bir özelliği iki Fransız gencinin öyküsü... Okul ve Azmıyordunuz, olmayan tüm başrol oyuncuları hapishane dışında en çok kullanılan birbirinin aynıdır. Durum böyle mekan kısacası. Ama sevişmelerde bir olunca gay pornolardaki tipleri ruh vardı. Azmıyordunuz, heyecanlanıyordunuz de “tornadan çıkmış” olarak heyecanlanıyordunuz filmi izlerken. değerlendirmem gay pornolara Bilmem anlatabildim mi? özgü bir olay olmuyor. Yalnız filmi izlerken. bu filmlerdeki tiplerin Doğrusu “yahu ben porno erkeksiliklerinin abartılı filmi,azdırdığı/heyecanlandırdığı için olduğunu belirtmek istiyorum. seviyorum” diyenleri eleştirmiyorum. Bilmem anlatabildim Gay’leri kadınsı görenlere bir Ama ilk yazımda da belirttiğim gibi, mi? cevap niteliğinde bir erkeksilik insanlar bunu demiyor, diyemiyor. Bir değil ne yazık ki bu. Ki, öyle çoğu kaçamak yaparak izleyip bir bile olsa heteroseksist zihniyete verilecek cevabın bu günah işlediği duygusuyla rahatsızlık duyuyor. Bu abartı olması gerektiğine inanmıyorum ben. günah duygusu, dini değil toplumsal bir günah! Evet bu karışık duygularla çelişerek ama başka vücutların Filmlerdeki aktif/pasif ayrımına gelince... Aslında pasif izlenme çağrısına karşı koyamayarak insanlar porno konumda olan biri, filmin ilerleyen sahnelerinde aktif filmi izliyor. konumda da yer alabiliyor. Ancak filmde sırf aktif “takılan” biri oluyor sıkça. Jeff Stryker (bir çok gay’in Kimi evinde videosuna taktığı filmi, kimi seks gözdesidir bu zat) gibi sanayinin “baba”sını örnek sinemalarının loş, korku ve çekiciliği bir arada olarak vereceğim. Bizim Jeff, uzun yıllar “O YE!” barındıran salonlarında. nidalarıyla nice kadın ve erkeği SİKti. Son yıllarda gay magazinlerde kapaktan verilen haberlerle önce bir Gelecek yazımda seks sinemalarından, korku ve partnerine süpet alıktı. Ardından, başka bir filminde çekiciliği bir arada barındıran, “beyaz gözyaşlarıyla” “FUCK ME” sözleriyle karşısındakini ve seyircilerini ıslanmış salonlarından, oralarda yaşanan küçük kışkırttı. Ama yine sadece süpet alıkmakla yetindi. mutluluklardan bahsedeceğim. Nihayet Jeff pasif ilişkide!.. Ticari bir koku duyuyorsunuzdur siz de sanırım. Çevirdiği filmlerin Sesinizi duymak ümidiyle... piyasada satışını sürekli kılmak için akıllı bir yöntem. Bir çok ülkede gay’ler hak peşinde koşarken, bazılarınca gay’liğin ne kadar ticarileştiğinin bir örneği.


YAŞAMIN İÇİNDEN KARTPOSTALLAR... -gay-25 yaşında-öğrenci

derslerde başarılı olduğumuzdan öğretmen bizimle arkadaş gibi sohbet ederdi. Öğlenciydim ve okula Benim hayatımda saklım gizlim, olağanüstü erken giderdim. Mandalina ve portakal götürürdüm bir durum yok. “Kendini ne zamandır kadın gibi öğretmenime vermek için. O, onları yerdi. Konuşurdu. hissediyordun?” diye aptalca ve cahilce soran bir Fakat benim kafamdan geçenleri hiçbir zaman psikoloğa anlatmaktansa size anlatmak bana daha bilmedi. Ben ona dokunmak için yanıp tutuşurken o hoş geldi. bize traktöre motor demenin yanlış olduğunu, kendi Bugün geriye bakıyorum da çocukluk ve ilk arabasının da motoru olduğunu falan anlatırdı. gençlik dönemlerimde öfke ve hüznün hiç de egemen İlkokulda ikinci ve son aşkım 5. sınıf öğretmenimdi. olmadığını rahatça söyleyebiliyorum. Ailem köylü ve Kot pantolon giyerdi ve ben gözlerimi bacaklarından ben de ‘70’te köyde doğmuşum. Yıl kesin de ay alamazdım. Liseye kadar hiç kimseden hiçbir tepki doğrusu bilinmiyor. İlkokulu bitirene kadar köyden almadım. Galiba, hem herşeyi kendi kafamda ayrılmadım. Belki kent’e iki ya da üç kez çıkmışımdır, yaşamamdan hem de kız gibi olmamamdan olabilir. bir günlüğüne: Fotoğraf çektirmek ve doktor için. Son Ortaokula kadar kendime tek bir soru çocuktum ve abim ve ablam çok olduğu için çalışmam sormadım. Çünkü ortada bana hissettirilen bir sorun gerekmedi. Çocukluğumun monoton ama sorunsuz yoktu. Ortaokulda ilk soru ile karşılaştım. “Senin aşık geçtiğini söyleyebilirim. Babam okuma-yazma olduğun bir kız yok mu?” İlk kez kendimin farklı bilmediği halde haftanın 4-5 günü şehirden gazete olduğunu düşündüm. Erkek arkadaşlarımın “o kıza getirirdi. Beş yaşında okumayı aşık oldum”, “o kız benim, dokunma” öğrenmek zorunda kaldım. Ailem, komşularım muhabbetleri bitmek tükenmek bilmiyordu. İlkokula başlamıştım. İlkokul ve çevrem bizi Benim aşık olduğum ve olacağım hiç bir kız öncesinden pek bir şey yoktu! Artık raconu öğrendiğim için aptallık hatırlamıyorum. Köy ortamında bekar sanıyor. Bu yapmadım. Ben kızlara aşık olamıyorum, günlük hayat o kadar tek düzedir çok komik bir demedim. Kız gibi de olmadığım için kolay ki olağanüstü bir şey olmayınca atlattım. Bugün geçmişe baktığımda tüm insan çabuk unutuyor. Annemle durum. Eğer samimiyetimle şunu söyleyebilirim: Başkaları ilgili birşeyler hatırlamaya ikimizden biri kadın tarafından hissettirilene kadar hiçbir sorun çalışıyorum. Günlük duygularımda. Ailemin bana olan olsaydı ve biz yine yaşamadım koşuşturmacanın içinde belki iki güveni artıyordu. Şehirde yalnızdım ve sınıfları davranışı dikkate değer. Kıbrıs aynı koşullarda geçiyordum. Ailemle yaşadığım ilk sorun orta çıkartması dönemiydi. Beni de yaşıyor olsaydık, üçte eşcinselliğimden önce dinsizliğim oldu. bahçeye (fazla uzak değildi) Aslında sadece babam tepki gösterdi. O da götürmüşlerdi. Bahçe bizi “bekar” çok sonra. Bizim köy Türk ve sünni olduğu sulanıyordu ben de sananların halde, din egemen değildir. Cami, bayramdan oynuyordum. İş uzun sürdüğü bayrama dolar. Fakat ben bayram namazına için biraz geç döndük. gözünde meşru aile bile gitmeyi reddediyordum. Köyde “...’nın oğlu Dönerken, yolda annem olacaktık. Allaha inanmıyormuş” lafı çıkınca babam tepki karşımızdan geliyordu. Bugün göstermek zorunda kaldı. düşünüyorum da ‘nasıl olsa ablası abisi var’ diyerek Eşcinselliğim ilk kez lise ikide sorun oldu. eve dönene kadar bekleyebilirdi. Bir de tam tersi bir Kendi yaşımdakilerden hoşlanmadığım için kaçamak davranış. Bir akşam topluca yemek yiyorduk. Ben cinsel ilişkim bile olmamıştı. Lise ikideydim. Sınıf kaşığı annemin suratına vurmuştum. Bana çok abartılı arkadaşlarım, ‘homo’ ve ‘Zeki’ olduğuma karar vermişlerdi! (İlginç bir şekilde hiç ibne lafı yemedim.) bir tepki göstermişti. Ben hemen kalktım ve kaçtım. Özellikle lise iki ve üçte kız arkadaş sayımda patlama Arkamdan beni kovalıyordu. Çok şaşırmıştım. Kesin oldu! Fakat o yıllarda rahatlığı ve bunalımı birarada yakalama azminde olduğunu görünce geri döndüm, yaşadım. (Unuttum galiba. Ortaokuldayken sınıf evdekilere sığındım. Bunların dışında abartılı hiçbir arkadaşlarımdan sevdiğim ve aşık olduğum çocuklar şey yaşamadım. Ailemle 5 yıldır görüşmediğim halde oluyordu. Lisede kendi yaşımdakilerden nefret ettim. annem beni hala sever ve özler. Abilerime ve Şimdi yaş ve tip takıntım yok.) Bu arada dershanede ablalarıma gelince!.. Herkes kendi yolunda, kendi derdinde. fizikçiye aşık olmuştum. Bunu söylediğim bir arkadaş İlkokul dönemim çok zevkli ve güzel geçti. sınıf öğretmenine söylemiş. Ben onun dersinde çok Daha 9-10 yaşındayken kendimi biliyordum. İlkokul başarılı olduğum için sadece alay etmekle yetindi. 3’te öğretmenime aşık olmuştum. Birkaç arkadaşımla Aşık olduğum öğretmenler anlaşmışlar gibi benim


ilgimi görmezden ve duymazdan geliyorlardı. Hiçbirisi de sen ne yapmaya çalışıyorsun, demedi. Belki de sorun çıkar korkusuyladır... 16 yaşında liseyi bitirmiş, üniversiteye başlamıştım. Üniversitede kendimi hiç gizlemedim. Fakat bu kez de ilginç bir durum ortaya çıktı. Yönelimimle ilgili bir çok tepki ve davranışım, üniversiteli olmama bağlanıyordu. Ailemle yeni sorunlarım ortaya çıktı. Saçımı uzatmıştım. Ayrıca tırnaklarımı törpülüyordum. Annem (yazları köye gidiyordum) tırnaklarıma tepki gösterdi. Babam ve diğerleri saçıma daha büyük tepki gösterince, annem bu kez beni savundu. Aslında babam başlangıçta bir şey dememişti. Kahvede falan benimle ilgili duyduğu laflardan sonra gelip bana kızıyordu. Okulda hiçbir sorunum olmadı. İkinci sınıfta, ilk defa kendim gibi bir öğrenci ile tanıştım. Seçmeli ders aldığım bir bölümdendi. Aslında o beni önceden fark etmiş ama tanışmaya çekinmiş. Hocalarım, bölüm başkanım, dekan yardımcısı artık beni biliyorlardı. Yine ilginç bir şekilde en küçük bir sorunla karşılaşmadım. Farklı bölümlerden iki çocuğa aşık oldum, tanıştım. Fakat böyle bir şeyle ilgilerinin olmadığını söylediler. Artık birşeyi kesin olarak anlamıştım. Ben bir gay’dim ve ancak bir gay ile birlikte olabilirdim. Bu durumu anlayana kadar çok sıkıntı çektim. 21 yaşıma kadar tek bir ilişkim olmadı. 21 yaşında benden yaşlı birisiyle seviştim ve mükemmel bir “ilk ilişki” yaşadım.

Bir yıl boyunca tek ilişkilik ve kısa süreli birliktelikler yaşadım. O dönemde, 3 yıldır birlikte yaşadığım, biricik aşkımla tanıştım. O da benim yaşlarımda, tipik bir gay. Hayatın zorluklarını ve güzelliklerini birlikte paylaşıyoruz. Ve üç yıldır aynı yastığa baş koyuyoruz. Kadınlarla birlikte olma düşüncesi midemi bulandırmıyor ama cinsel açıdan kadınlar beni hiç bir şekilde ilgilendirmiyor. Cinsel ve ruhsal açıdan tam bir olgunluk ve doygunluk içindeyim. Ailem, komşularım ve çevrem bizi bekar sanıyor. Bu çok komik bir durum. Eğer ikimizden biri kadın olsaydı ve biz yine aynı koşullarda yaşıyor olsaydık, bizi “bekar” sananların gözünde meşru aile olacaktık. İkimizde okuyor ve çalışıyoruz. Sevgilimin kızkardeşi birlikte yaşadığımızı biliyor. Bazen düşünüyorum da çocukluğum köyde değil de şehirde geçseydi belki herkesin bildiği bunalımlara ben de düşebilirdim. Başlangıçta ailemle ve ordaki çevreyle herhangi bir sorunumun olmamasının nedeni belki de benim eşcinsel olabileceğimi kafalarından bile geçirmemeleridir. Bugün ruhsal ve duygusal açıdan kendimi mutlu hissediyorum. Günlük hayatın sorunları ise her zaman olacak.


TARTIŞMA “Önce, herkes bir serseme dönmeli, temelinden sarsılmalı ortalık.” İstanbul’dan bir Grup LEZBİYEN’e Yazıma önce, yazınızda ti’ye ve de üstünüze aldığınızı sandığım “ince düşünmeye yüreğiniz yetecek mi”, “bu insanlar okumazlar mı” sözlerini dergide yer alacağı düşüncesiyle değil, bir mektup içeriğinde kullandığımı belirtmekle başlamak istiyorum. Özellikle soru şeklindeki ilk ifadem tümüyle mektubumun muhatabına ve aramızdaki ifade samimiyetine dayanılarak yöneltilmiştir. Birebir tanımadığım insanlara bu şekilde yönelmek ölçüsüzlük olurdu. Basitçe söyliyecek olursam, bu yazı dergi okurlarına hitaben yazılmış değildir. Öyle sanıyorum ki, burada bir karışıklık ve gereksiz bir hassasiyet meydana gelmiştir. Ayrıca dikkat edilirse, farkedilecektir, ben “refleks halinde” derin düşündüğümü ileri sürmemiş, mesleğim gereği olacak kelimelerin kökenlerine eğildiğimi ifade etmiştim. Buna göre görülüyor ki, kitap okumayla değil belki ama bazılarının okuduklarını anlama ve değerlendirme ile ilgili sorunları var. Bu noktada tartışmayı kilitlememek üzere “Estetik, simetri, eşcinsellik, sanatçı” değerlendirmelerinizle ilgili olarak sadece bir önceki yazıma (Mart ayı) göndermede bulunup, sonucu okura bırakıyorum. Bu açıklamalardan sonra asıl konuya yöneliyorum. 1. Kendimi ve eşcinselleri mutlaka bakışık sözcüğü ile işaretlemek ısrarım yok; “lezbiyen” sözcüğünü reddetme tavrım var. Bu sözcüğe bizim irademiz dışında ve bizden önce yüklenen tüm olumsuzlukları tıpkı sizin gibi reddettiğim için. (Neden 1) Bu “red”in yolu, sözcüğü değiştirmekten mi geçer, onu tartışıyoruz. Tartışmaların düşünceye tazelik ve dinamizm verdiği inancıyla, tartışılmadan kabul edilmiş doğruların tatsız-tussuz olduğu görüşüyle. (Neden 2) “Heteroseksüel dünyanın bizleri tanımlamak için kullandığı ve bir küfür gibi kullandığı” bu sözcüğü ben “onurla” ve “gururla” taşıyacak kadar iyimser değilim. (Neden 3) Sözcükler, insanların ve grupların değil o dili kullanan tüm çevrenin üzerinde anlam bakımından uzlaştığı imlerdir. Bu sözcüğü onurla ve gururla taşıyorsanız, sizin açınızdan pek bir sorun yok gibi duruyor. Bunun ne bence, ne de toplumca bir mahsuru yok zaten. Bence “lezbiyen” sözcüğü varolan durumu anlatmıyor da (1) onun yerine tercih edilecek bir başka sözcük anlatabilir belki; sonra varolan durumdan kastedilen eğer yüklenen olumsuzluklar ise, sürgit bu durumu taşıyacağız diye bir niyet ve ısrar mı var? Son diyeceğim şu, aynı prizmanın etrafındayız ama farklı yüzeylerden bakıyoruz. Arkadaşlarımı kutluyorum çünkü onların cesaret veren iyimser bakışları var. Bana gelince, gülümsemeyi yeğliyorum; sorgulamak anlamına gelen başarısızlık içinde olsam da... Soru sormayı benliğimde açık bırakarak, bir şansı ve doruğa ulaşabilme umudunu elimde tuttuğumu sanıyorum.

BAŞAK UPAR (1) Lezbiyen, eşcinsel, gay ifadelerinin içinde sevgilerin, iletişimlerin ve aşkların olduğunu kabul ediyorum. Bu sözcük benim için de bir kötülüğü ve hastalığı dile getirmiyor, burda bizim bir sorunumuz yok; çözümü sakız gibi çiğnenerek rezil edilen, onlara bir sevgiyi ya da iletişimi deyimlemeyen insanların elinden bu kelimeyi almak olarak görüyorum, siz ise bunlara rağmen insanların kafalarını değiştireceğinize inanıyorsunuz. Ben daha da ileri giderek, insanların eşcinsel eğilimlerini, bu yoğun şekilde kirlenmiş imaj nedeniyle yaşama geçiremiyor olduklarını bile düşünüyorum.

********************************************** Aslında Atilla’nın söylediği doğru: Aynı cinsten iki insanın hikayesi sözkonusu olan. Fakat bu kadar basit de değil. Kim ne derse desin ben buyum demek de yetmiyor ya da “ibne”liğin öyle değil de böyle olduğunu anlatmak da bir şey ifade etmeyebiliyor. Ben kendi adıma, bir cemaat falan hedeflemiyorum. Tanımlamanın sınırlayıcılığı ve belirleyiciliği, kategorilerin mensup üyelerinin elini ayağını bağladığı hiç de kabul edilecek bir şey değil. Kategoriler, bireylerarası ilişkileri ve iletişimleri sönükleştirir ya da bütünüyle koparır. Bir kategoriyi reddetmek, onun dışına çıkmak (ya da atılmak) ne o kategoriyi dönüştürür ne de yeni ya da diğer kategoriyi özgürleştirir. Dışına çıkmadan, kaçmadan ve atılmayı reddederek ancak varolanı parçalayabiliriz ya da en azından sürekli bir rahatsızlık unsuru oluruz. Ortaya çıkacak devinim bile bir dönüşüme yol açabilir. Bu parçalanma sürecinde insanların tornadan çıkmış gibi, birbirimize benzeyeceği sanılmasın. ‘Toplum’ ve ‘toplumdışılık’ ortadan kalkacağı için belirleyen ve belirlenen olmayacaktır. Korkmayın ‘toplum’un ortadan kalkması merkezin parçalanması ve dağılması anlamına geliyor. Kategorilerin


zincirlerinden kurtulmuş özgür birey’ler yeni ilişkiler yaratacaktır. Öyle hayal ediyorum ki böyle bir özgür birey, vücudunun ve bilincinin bir yönüyle değil bir bütün olarak kendini ortaya koyacaktır. (Bu arada bütün insanların biseksüel falan olacağını da düşünmüyorum.) Şimdi yaşadığımız koşullara bakalım. Heteroseksüel zihniyet’e göre onların toplumlarında (zaten başka toplum yok onlara göre olan varsa toplum-dışıdır.) yer alabilmem için onlar gibi olmalıyım. Ama ben sizin gibi değilim dediğimde dışlanıyorum ve toplum dışına atılıyorum. Şimdi beni asıl ilgilendiren ibne ya da gay olmam değil. ‘Toplum’ ve ‘toplum-dışı’ benim dışımda tanımlanıyor. Ve ben bir birey olarak belirleyici olamıyorum. Ben kendime “ibne” diyerek toplum-dışı’nı kabul etmiş oluyorum. Yani ‘toplum’un da istediği bu. İbne değil de gay diyelim. Bu kez de ‘siz şöyle buyurun’ demiyor toplum. Yani yeni doğmuş çocuğa isim seçer gibi olmuyor. Bir çocuğa İsa, Musa, Muhammet isimlerinden birini verebilirsiniz. Fakat ibneliğe, ermeniliğe, proleterliğe gelince iş değişiyor.

EROL A.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.