Kurtuluş Dergi Say-11

Page 1

yeni te or

ik-pol itik so syalis t derg

i

Kurtuluþ Bütün Ülkelerin Ýþçileri ve Ezilen Halklarý Birleþin!

altýndaðlý yoldaþa... gece kararýr altýndað sokaklar boþalýr evler susar ve sessizce kanar kabuk baðlamýþ tüm yaralar sen hep o köþede otururdun önceleri lisenin karþýsýnda yüksek yerde oturup acýlarý içerdin sanki azar azar hayatý içerdin gece kanayan bir yaradýr altýndað bir ana aðlar basýp ellerini koynuna çocuklar varamaz hiçbir þeyin ayýrdýna masum uyurlar içerki odada

gece vakitsiz gelen bir ölüm haberidir altýndað "Necdet bu sabaha karþý idam edildi acýsý hýncýmýz anýsý onurumuzdur" ve bir çingenenin onun ince boynuna taktýðý iple direnmenin resmini çizdi ülkemin gögsüne þimdi sensiz söylüyoruz türkülerimizi ve biliyoruz yokluðun yakacak bir gün eylül'ün sararmýþ yorgun yüzünü Bayram BALCI

Sayý: 11 Ekim-Kasým 2007 Erginbay Yayýncýlýk Yeni Kurtuluþ Teorik - Politik Sosyalist Dergi (Yerel Süreli Yayýn) Fiyatý: 5 YTL Erginbay Yayýncýlýk Adýna Sahibi: Hüseyin Bektaþ Sorumlu Yazýiþleri Müdürü: H.Cengiz Gültekin Yönetim Yeri: Þehit Muhtar Mah. Yoðurtçu Faik Sk. No: 14/12 Beyoðlu/Ýstanbul www.kurtulushareketi.org / e-posta: dergi@kurtulushareketi.org & kurtulusdergisi@mynet.com Havaleler için: Halil Cengiz Gültekin adýna PTT 5155325 nolu posta çeki hesabý Basýldýðý Yer: Gün Matbaacýlýk (0212-580 63 80)


Kurtuluþ’tan Merhaba! 11. sayýyý biraz gecikmeli olarak yayýnlamýþ bulunuyoruz. Seçimlerin hemen ertesinde yayýnladýðýmýz bu sayýnýn dosya konusu “parlamento ve seçimler”. Ancak bu sayýmýzda içinden geçtiðimiz krizin de etkisiyle dosya konusunun dýþýnda daha fazla yazý bulunuyor. Spekülâsyonlarýn krize yön verdiði gerçek anlamýyla bir akýl tutulmasýnýn yaþandýðý bu dönemde Kurtuluþ yazarlarýnýn süreci deðerlendiren yazýlarýna gereken deðerin verileceði inancýndayýz. Gelecek sayýda buluþmak üzere...

Ýçindekiler DM.Sayýn Merkeziyetçilik ve Demokrasi Sorunu................................. 12 DM.Kahya Türkiye’de Ulusal Sorun -1-................................................. 26 DE.Yýldýrým Cinsel Taciz Üzerine........................................................... 43 DS.Belli 22 Temmuz Seçimleri............................................................... 51 DM.Sayýn Seçim Sonuçlarý ve Yarattýðý Olanaklar............................... 59 DÝ.Kara Politik “Söz”ün Düþüþü............................................................ 70 DÞ.Ýba Parlamento Tarihimizde Meclis-i Mebusan.............................. 78 DM.Sayýn Proletarya Demokrasi Okulundan ... ................................... 86 DB.Varol Devrimci Yýkýcýlýk ve Sosyalist Kuruculuk ... ...................... 93 DG.Taþyakan Her Yürek Devrimci Bir Hücredir................................... 107 DK.Akýn Zihniyetler Deðiþmeden Sosyalistlerin Birliði ... ................. 116 DH.C.Gültekin Kurtuluþ’un Doðrusal Geliþimi, Birlik ... ..................... 121


2

-3 aylýk zaman diliminin siyasi panoramasýný çýkarmak, normal koþullarda, normal bir dönemde, normal bir ülkede ve normal bir bölgede oldukça basit görünen bir þeydir. Ancak ülke Türkiye, bölge Ortadoðu olunca durum deðiþiyor. Her þey normal olanýn dýþýnda seyrediyor. Bir baþka coðrafyada, bir baþka ülkede on yýllar içinde olabilecek olaylar ve geliþmeler birkaç ay içinde ortaya çýkabiliyor. Böyle bir durumda birkaç aylýk siyasal geliþmeleri özetleyen panorama yazýlarý, neredeyse küçük bir kitap olabilecek kadar oldukça çok olay ve olguyu içermek durumunda kalýyor. Biz, kaçýnýlmaz olarak yaþananlarý bir önemlendirmeye tabi tutmak zorunda kalýyoruz. Üstelik önemli gördüklerimizi de özetliyoruz. Yine öyle yapacaðýz.

panorama

Askeri Vesayet Ve 22 Temmuz Seçimi Halkýn rejimin biçimini belirleyebilmesinin önüne geçmek amacýyla %10 barajýný getirmiþ olan 12 Eylül askeri diktatörlüðü, rejimin üzerinden elini hiçbir zaman çekmedi ve örtülü diktatörlüðe geçiþi yarý askeri bir rejimle sürdürdü. Bu süreçte ordu, bir parti fonksiyonu üstlenerek bütün partilerin üstünde bir 'askeriye partisi' haline geldi. Bu 'askeriye partisi'nin cumhurbaþkanlýðý seçimi dolayýmýyla yarattýðý kriz ortamýnda yaþanan seçim sürecinde CHP, içine girdiði þoven milliyetçi kanalda iþin asýl sahibi MHP'yi güçlendirmiþ ve onun barajý aþmasýna ve dört puan da üstüne çýkmasýna yardýmcý olmuþtur. AKP oylarýnýn artýþýnda, ekonomik durumda saðlanan nispi istikrarýn yanýnda askeri müdahalelere karþý duruþun da önemli bir 3


Kurtuluþ

demokrasi hareketi açýsýndan çok önemli bir þans sunmuþ bulunuyor. Eðer DTP, parlamentoda sadece bir Kürt grubu olarak kalma tercihinde bulunmaz ve bir demokrasi cephesi oluþturma hedefine yönelir ve bunu da bir çatý partisi ile þekillendirme doðrultusunda adýmlar atarsa, sosyalistlerden baþlayarak tüm demokrasi güçlerini bu yapýlanmanýn içerisine çekebilir. Bu, solun yeniden ayaklarýnýn üstüne dikiliþinin miladýný oluþturabilir. Elbette ki sosyalist hareket, bu hareketin öznelerinden birisi olamaz ise bu hareketin varabileceði en ileri nokta, sistemin kimi reformlarla sürdürülmesi olabilir. Bunun içindir ki, sözünü ettiðimiz çatý partisinin oluþumuna paralel bir sosyalist yeniden yapýlanma gerçekleþtirilmek zorundadýr. Bunun olmadýðý durumda kendisini sosyalizme göre tanýmlayan bir demokrasinin deðil, burjuvaziye göre tanýmlayan bir demokrasinin sýnýrlarý içerisine hapsolmuþ oluruz. Burjuva siyaset cenahýnýn durumu kadar, bizim durumumuzun ne olduðu da bir o kadar önemlidir. Hatta, karþý tarafýn 'hal ve gidiþatýnýn' analizini yaparak, aralarýndaki çeliþki ve iliþkinin ne olacaðýný, bu çeliþki ve iliþkilerden hareketle seçim sonrasý süreçte güç dengelerinin nasýl oluþacaðýný, yeni durumda hangi güçlerin daha baþat, hangi güçlerin mevzi kayýplarý taþýdýðýný ve bütün bunlarýn sýnýf mücadelesi yönünden yarattýðý olanak ve olanaksýzlýklarý deðerlendirmekten, bizim 'hal ve gidiþatýmýzý' deðerlendirmek çok daha önemlidir. Çünkü; karþý tarafýn vaziyeti bizim mücadelemizin olanak ve olanaksýzlýklarýný, yönünü, asýl vurulmasý gereken hedeflerini, mücadelemizin seyri açýsýndan onlarýn zayýf ve güçlü yanýný, önümüze çýkardýklarý ve çýkarabilecekleri engelleri gösterirken; bizim durumumuz ise, bu koþullarda süreci iþçi sýnýfýnýn ve ezilenlerin lehine iþletebilecek imkanlara sahip olup olmamak, o imkanlarý rasyonel biçimde kullanýp kullanmamak, zayýf yanlarýmýzý, zaaflarýmýzý, yanlýþlarýmýzý cesaretle ortaya koyarak, kazanýmlarýmýz üzerinden daha ileri mevziler elde etme yönünde bir iradeyi ortaya çýkarmak bakýmýndan önemli bir göstergedir. 22 Temmuz seçimi, iktidar odaklarýnýn kendi iç çeliþki ve iliþkilerini yeniden

rol oynadýðýna kuþku yoktur. Ancak bu faktörü abartýp tek belirleyici faktör haline getirmek, diðer faktörlerin önemini görmemeyi getirir. Seçim sonuçlarýyla militaristlerin iþleri biraz daha zorlaþtý. Artýk balans ayarlarý vermek ya da yeni bir darbe biçimi ortaya çýkarmak eskisi kadar kolay olmaktan çýkmýþtýr. Halkýn üçte ikisi, en azýndan yarýsýndan fazlasý, deðiþik faktörlerle de olsa, askeri vesayete karþý bir tutum almýþtýr. Artýk çok iyi bahaneler yaratmadan giriþecekleri herhangi bir tehdit, onlar için sonsuz bir macera anlamýna gelir. Bunu onlar da çok iyi bilmektedirler. Ekonomik olarak da entegre olduklarý tekelci yapýnýn gereklerini göz önünde bulundurmadan adým atamadýklarýný, verdikleri muhtýranýn cinsinden anlamak mümkündür. Kendilerinin de bir parçasý olduklarý borsanýn zarar görmemesine dikkat etmek durumunda kalmalarý, bizzat kendi çýkarlarýný korumak anlamýna gelmektedir. Dolayýsýyla siyasi çýkarlarýyla ekonomik çýkarlarý arasýnda bir denge kurarak davranmak zorunda kalmaktadýrlar. Aslýnda deniz çoktan bitmiþ durumdadýr. Elinde güç bulunduran, hele silahlý güç bulunduran, harekete geçebilir elbette. Ama harekete geçmek hedefe ulaþmak anlamýna gelmez. Yýllardýr Türkiye halklarý yaratýlan suni çeliþkilerle oyalanmaktadýr. Türkiye'nin Güney'de kurulan Kürt devletini tanýmama þansý kalmamýþtýr. Bu ancak bölgesel çapta bir savaþýn çýkmasý ve bu savaþta Kürtlerin artýk ABD açýsýndan bir faktör olarak görülmemesi durumunda söz konusu olabilir. Böyle bir durum ancak, Ýran'ýn ABD tarafýnca tam olarak kazanýlmasý ve Türkiye ile anlaþarak Kürt faktöründen birlikte kurtulmakla mümkün olabilir. Kürtlere bugün iþbirlikçidir diye saldýranlar, bölgenin geleceðinin böylesine karanlýk oluþu karþýsýnda, sahiden bir anti-emperyalist duygu taþýyor iseler, Kürt düþmanlýðýný bir kez daha gözden geçirmeleri gerekir. 22 Temmuz seçimi, herkesin 'hal ve gidiþini' berrak bir biçimde ortaya çýkardý. Engels'in, 'Genel oy hakký, iþçi sýnýfýnýn olgunluðunu ölçmeyi saðlayan bir göstergedir' sözü, bizim için bir anlam taþýyorsa, Seçimler sonucu, parlamentoya iki sosyalistin ve 20 Kürt milletvekilinin kendi kimlikleriyle girmiþ olmasý, 4


Kurtuluþ

22 Temmuz seçimi sonucu parlamentoda oluþan DTP grubu, ÇATI PARTÝSÝ düþüncesinin fiiliyata dönüþmesi için yeni bir olanaktýr. Bu olanak, emek ve demokrasi hareketinin genel çýkarlarý yerine, yalnýz Kürt hareketi içinde birçok dinamikten birisi olan DTP'nin iç örgütsel sorunlarý için bir manivela olarak ele alýnýrsa büyük bir talihsizlik olacaktýr. ÇATI PARTÝSÝ için bugün koþullar her zamankinden daha olanaklý bir hale gelmiþtir. Üstelik 22 Temmuz seçiminin ortaya çýkardýðý sonucun, hem Kürt hareketi hem de sosyalist hareket yönünden gerilemeyi gösterdiði bir durumda, gerekli ve zaruri olanýn, parlamentodaki kazanýmla gerçekleþe bilme imkânýna kavuþmasý arasýndaki diyalektik, ÇATI PARTÝSÝ için ortak aklý taþýyan herkese þu soruyu sordurmalýdýr: Þimdi deðilse ne zaman?

düzenleyecekleri, askeri vesayet altýndaki siyaset ve toplumsal yapýlanýþýn, bu vesayet durumu ortadan kalmaksýzýn yeni durumda yeni biçimler altýnda sürdürüleceði, dýþ ve iç dinamikler üzerinden çeliþki ve uzlaþýnýn yeni biçimlere bürüneceði, bir sonuç yarattý. Emek, barýþ, demokrasi güçleri yönünden ise, emekleme durumundan sürüklenme durumuna, yürüyüþ hýzýnýn giderek düþtüðü bir yavaþlama durumuna gerilendiðini gösterdi. Bu durumun ortaya çýkmasýnda birçok dýþ faktörün önemli olduðu bir gerçekken; politika, örgüt, çalýþma tarzý vb bahsiyle ilgili iç etkenlerin belirleyici olduðu da bir o kadar gerçektir. Bu duruma yol açan nedenler, cesaretle ve bütün kaygýlardan azade olarak saptanmadan ve bu saptamalar kolektif bir bilinç haline dönüþtürülmeden, süreci tersine çevirmek mümkün olmadýðý gibi, gerilemenin durdurulmasý da olanaksýzdýr. Bugünkü siyasi konjonktürde, demokratikleþme ve Kürt sorununun barýþçýl demokratik çözümü için, DTP'nin parlamentoda bir grup oluþturmasý oldukça önemli bir kazanýmdýr. Kazanýlan bu mevzinin muhafazasý ve Kürt sorunun çözümü için iþlevli kýlýnmasý, ancak daha baþka dinamiklerin devreye sokulmasýyla olanaklýdýr. Oligarþi, parlamentodaki DTP grubunu etkisizleþtirmek için her türlü oyuna ve hileye baþvuracaktýr. Bütün bu oyun ve hilelerin boþa çýkarýlmasý, parlamento grubunun, parlamento dýþýnda kitlesel bir demokrasi dinamiðiyle buluþmasýyla mümkündür. Seçim sonucunun emek, barýþ, demokrasi güçleri yönünden ortaya çýkardýðý gerçekler görmezlikten gelinerek, parlamentodaki kazanýmla oyalanmak, kazanýlanýn süreç içinde heder olmasýna yol açacaktýr. Politika, örgüt, çalýþma tarzý, söylem vb birçok sorunsalýn, hem sosyalistler hem de Kürt hareketi açýsýndan masaya yatýrýlmasý bir zorunluluktur. Ancak, politika ve örgüt bahsinde her þeyden önce bir Demokrasi Cephesi oluþturulmasýnýn gerekliliði ve zarureti elzemdir. Emek, barýþ, demokrasi güçlerinin, güncel politikaya müdahale aracý olarak ifadelendirilen ÇATI PARTÝSÝ, bu güçlerin yýllardýr dile getirdikleri ortak bir kabuldür. Ne var ki, bu ortak kabul, yýllardýr bir türlü düþünceden fiile dönüþtürülememiþtir.

Abdullah GÜL'ün Cumhurbaþkanlýðý 22 Temmuz seçimlerinden sonra, yeni cumhurbaþkanýnýn üzerinde uzlaþma saðlanan bir isim olacaðý kanaati yaygýn bir düþünce haline geldi. Bu düþüncenin oluþmasýnda Meclis'teki yemin töreniyle birlikte oluþan havanýn da etkisi oldu. Üstüne bir de 'eþinin baþý açýk ,devlet tecrübesine sahip, devletin bütün kurumlarýnýn sempati ile baktýðý' Köksal Toptan, AKP tarafýndan TBMM baþkanlýðýna aday gösterilince. uzlaþý rüzgarý daha da güçlü esmeye baþladý. Rivayet üstüne rivayet üretildi. Rejimin kalemþörleri ve akýldaneleri harekete geçti. 'Abdullah Gül aday olmayabilirdi. Tayyip Erdoðan yeni bir gerilim yaratmak istemiyordu. Abdullah Gül koltuk sevdasýyla hareket edecek birisi deðildi,vs,vs..' Abdullah Gül'ün aday olmamasý ihtimal dýþý deðildi. Ancak böyle bir ihtimalin gerçeklik haline gelmesi, AKP açýsýndan sonun baþlangýcý demek olacaktý. Askeri vesayet rejimi içinde yaþanan çeliþkide AKP, çeliþkinin bir tarafý olarak bu çeliþkiyi kendi lehine dönüþtürebilme olanaklarýna en fazla sahip olduðu bir konjonktürde bu olanaðý kullanma dirayetini ve basiretini gösteremeyen bir pozisyona sürüklenecekti. Meþruen ve hukuken; Abdullah Gül'ün cumhurbaþkaný olmasýnýn önüne dikilen engeller neydi? Birincisi; Anayasa Mahkemesi'nin 'cumhurbaþkanlýðý 5


Kurtuluþ

Dolayýsýyla AKP de bu rejimin sürdürücülerindendir. Ýktidar odaklarý arasýndaki çeliþki antagonist bir çeliþki deðildir. AKP hükümetinin reformlar yoluyla yapmak istediði; rejimin yaþanabilir hale getirilmesi yoluyla yaþatýlmasýdýr. Dolayýsýyla iktidar odaklarý arasýndaki çeliþki, 'rejimi tehlikeye düþürücü' bir çeliþki olmaktan uzaktýr. O nedenle Abdullah Gül'ün cumhurbaþkaný olmasý, rejimi tehlikeye düþürmekten çok, daha geniþ bir rýzaya dayanarak sürdürülmesini saðlayacaktýr. Bizim yapmamýz gereken ise iktidar odaklarý arasýndaki çeliþkiler ekseninden bir mücadele hattý örme yerine; egemen devlet iktidarý çizgisine karþý sýnýf perspektifli bir bakýþla ezilenlerin sistem dýþý çizgisiyle bir yanýt oluþturmaktýr.

seçiminin ilk oturumunda 367 Milletvekilinin bulunmasý' yönündeki kararý. Ýkincisi; TBMM'nin temsiliyet yönünden taþýdýðý zaafiyet. Üçüncüsü; ömrünü tamamlamýþ bir parlamentonun yeni cumhurbaþkanýný seçmesinin meþru olmadýðý, cumhurbaþkanýnýn milletvekili seçimlerinden sonra seçilmesi. Ýleri sürülen bu gerekçelerin tümü 22 Temmuz seçimleriyle ortadan kalkmýþtý. Bu gerekçeler dýþýnda geriye bir tek gerekçe kalmýþtý: Genel Kurmayýn rýzasý! Bu gerekçeye dayananlar, 'demokrasinin devletin kurumlarý arasýndaki iþleyiþ birliði ve uzlaþma olduðuna' dair saçmalýklar üretmeye baþladýlar. Onlara göre; demokrasilerde devleti oluþturan kurumlarýn iþbirliði ve uyumu seçimlerden daha önemliydi! Abdullah Gül'ün yeniden cumhurbaþkanlýðýna aday olmasý yukarýdaki anlayýþýn baþ sözcüsü haline gelen CHP'nin bilinen tavrýný tekrar ortaya koymasýna vesile oldu.CHP, 'Abdullah Gül'ün cumhurbaþkanlýðý makamýna oturmasýyla rejimin çok ciddi olarak tehlikeye gireceðini' ileri sürdü. CHP'nin ortaya koyduðu bu tavýr, cumhurbaþkanlýðý krizinin yeni biçimler altýnda süreceðini göstermekteydi. Her þeyden önce krizin derinleþerek klasik bir darbeyle sonuçlanacaðý beklentileri, dünyada ve ülkede uzunca bir zamandýr olanlarý görmemektir. 12 Eylül darbesiyle Türkiye'yi dünyadaki yeni iþ bölümüne bütünüyle entegre edenler, artýk uluslararasý sermayenin istekleri dýþýnda hareket edememektedirler. O nedenle þimdiye kadar attýklarý her adýmý, aralarýndaki çeliþkili iliþkilere raðmen, emperyalist metropollerin onayýyla atmýþlardýr. Diðer yandan, TÜSÝAD'ýn seçimlerden önce ortaya koyduðu tutum, tekelci burjuvazinin artýk AKP'yi kendi partisi olarak gördüðünü göstermektedir. Ekonomik durumu hesaba katmak artýk askeriye için de kaçýnýlmaz bir olgu haline gelmiþtir. Entegre olduklarý ve bir parçasý haline geldikleri ekonominin istikrarý ve borsanýn zarar görmemesi her þeyden önce kendi çýkarlarýyla ilgilidir. Bir baþka yanýlgý ise hükümetin askeri vesayet rejiminin dýþýnda görülmesidir. Ýktidar hükümet demek deðildir ama hükümet de iktidarýn bir parçasýdýr. Ýktidar odaðýnýn içindedir.

Irkçý Tarihe Irkçý Kurum Irkçý Baþkan Türk Tarih Kurumu, devletin resmi bir kurumu, resmi ideolojinin tarih üretim merkezidir. Tarih üretimi kavramýný bilerek kullanýyoruz. Tarih, yaþanmýþ olaylarýn bilimsel yöntemlerle bilinç ve bilgi haline getirilmesidir. Üretilmez! Ancak resmi ideolojiler, tarihi, bilimsel bir disiplin konusu olmaktan çok, resmiyetin iþine yarayacak çarpýtmalarla, ideolojik bir masal haline getirirler. Yusuf Halaçoðlu'nun baþkanlýðýný yaptýðý Türk Tarih Kurumu'nun temel görevi, tarihi çarpýtma yoluyla resmi ideolojiye meþruiyet alaný saðlamaktýr. Halaçoðlu, 'Türk tarihi ve kültüründe Avþarlar' konulu sempozyumda,1930'lu yýllardaki ýrkçý 'güneþ dil teorisi ve Türk tarih tezi'ne rahmet okutacak bir çýkýþla, 'Türkiye'de yaþayan Kürtlerin Türkmen, Kürt Alevilerinin ise Ermeni kökenli' olduðunu iddia etti. Halaçoðlu, böyle bir iddiayý herhangi birisi olarak deðil, Türk Tarih Kurumu Baþkaný ve bilim insaný sýfatýyla ileri sürdü. 'Bilimsel araþtýrmalarýnýn kendisini bu sonuca ulaþtýrdýðýný' söyledi. Modern dünyanýn egemen sýnýflarý, toplumsal sorunlardaki çarpýtýlmýþ politikalarýna meþruiyet alanlarýný, daha çok uhrevi kavramlarla deðil, bilimin kavramlarýna sýðýnarak gerçekleþtiriyor. Halaçoðlu da bu yoldan gidiyor. Bir toplum bilim düzlemini, bilimsel kavramlarý örtü yaparak ideolojikleþtirmenin uç örneklerini sergiliyor. Tarihsel gerçeklerin bu denli çarpýtýlmasýndaki bu ekstrem tutum, ancak ýrkçý bir 6


Kurtuluþ

gerekli hallerde týrnak iþareti içinde belirtilerek kullanýlmasý' isteniyor. Bu günlerde ABD Temsilciler Meclisi, Ermeni soykýrýmýna yönelik karar tasarýsýný yeniden tartýþýyor. Dýþiþleri Komisyonunda görüþülen karar tasarýsý, 21 oya karþý 27 oyla Komisyondan geçmiþ bulunuyor. Komisyondan geçen tasarý Temsilciler Meclisine götürülecek gibi görünüyor. Türkiye ile ABD bu nedenle de sorunlu bir süreç yaþýyor. Emperyalist güçlerin Ermeni soykýrýmýný çýkarlarý için politik bir malzeme haline getirmelerinin nedeni, Türkiye'nin bu tarihsel ayýbýyla yüzleþmekten kaçmasýdýr. ABD de diplomatik lobi çalýþmasý yapmak için bulunan bir görevli, bakýn bu tarihsel ayýbýn yarattýðý gülünç durumu nasýl gözler önüne seriyor:"Burada durum çok farklý. Komisyonda, tasarýnýn Temsilciler Meclisine götürülmesini istemeyenler bile Ermeni Soykýrýmý diyorlar. Biz, soykýrým deðildir tartýþmasýna girmeden tasarýnýn ABD Kongresinde ele alýnmamasý için çalýþýyoruz." Hrant Dink'in söylediði gibi, 'su akar kendi yolunu bulur.' Hakikatin gücü gün gelir bütün yalan örtülerini yýrtar atar. Ýnkar, bilimsel kýlýf altýna sýðýnarak da yapýlsa, gerçekliði ortadan kaldýramaz. Tarihsel ayýplarýyla yüzleþmeyenin akibeti, sonunda ýrkçýlýk bataklýðýnda boðulmaktýr. Halaçoðlu'nun düþtüðü gülünç durum, hakikatin gücünün yalana galebe çalmasýndandýr.

ideolojik yaklaþýmla sergilenebilir. Milliyetler ve kültürler söz konusu olduðunda, gerçek olaný inkar politikasý ýrkçýlýktýr. Böyle bir politikayý biçimlendiren bir ideoloji de ýrkçý bir ideolojidir. T.C. Devleti'nin resmi ideolojisi, tarihsel gerçekleri çarpýtmaya dayalý ýrkçý bir ideolojidir. Devletin politikalarý, çarpýtýlmýþ bu ideolojik yaklaþýmýn yön verdiði politikalardýr. Her yeni geliþmeye ve bu geliþmenin ortaya çýkardýðý iliþkilere göre, resmi ideoloji tarafýndan belirlenen politikalar kabuk deðiþtirir, ama ideoloji deðiþmediði için özü ayný kalýr. Yusuf Halaçoðlu, durup dururken böyle bir çýkýþý neden yapmýþtýr? Açýktýr ki, Kürt halkýna karþý yürütülen savaþta devreye sokulan psikolojik savaþ propagandasýnýn bir gereði olarak. Öyle olmasaydý, ýrkçý bir yaklaþýmla aþaðýlama sýfatýna dönüþtürülen 'Ermeni dölü' kavramýný çaðrýþtýrýrcasýna, 'TÝKKO ve PKK Ermeni kökenli hareketlerdir' der miydi? Halaçoðlu, bir taþla birden çok kuþ vurmaya çalýþýyor: Hem Kürt kimliðini inkar politikasýna meþruiyet saðlamaya çalýþýyor, hem aþaðýlama sýfatý haline getirilen Ermeni halkýna karþý ideolojik önyargýlarý harekete geçiriyor, hem de PKK'yi, bu ýrkçý ideolojik aþaðýlama yoluyla, Kürt halkýnýn gözünden düþürmeye çalýþýyor. Ne var ki artýk mýzrak çuvala sýðmýyor. Ýþlerine gelmeyen her gerçek olayýn ve olgunun baþýna taktýklarý 'sözde' sýfatý, gerçek olan olay ve olgularý gizlemeye yetmiyor. O nedenle Baþbakan Tayip Erdoðan imzasýyla bütün kamu personeline gönderilen genelgede 'Bugüne kadar bu konu tarif edilirken Türkiye tarafýndan kullanýlan 'sözde Ermeni Soykýrýmý iddialarý' tabirinin Ermeni tarafýnýn özellikle 'soykýrým' ifadesini 'genel kanaat' olarak yerleþtirme taktiði dikkate alýndýðýnda, maksada hizmet etmediði düþünülmektedir... Bu nedenle Ermeni konusuyla ilgili resmi yazýþma, söylem ve giriþimlerimizde, sadece '1915 olaylarý' ve '1915 olaylarýna iliþkin Ermeni iddialarý' ifadesinin kullanýlmasýnýn bu alandaki yaklaþýmýmýza daha uygun olacaðý' söylenerek, resmi yazýþma ve söylemlerde sadece yukarýdaki yeni resmi nitelendirmelerin kullanýlmasý isteniyor. Ýstenmekle de kalýnmýyor. Gerekli tedbirlerin alýnmasýna da iþaret edildikten sonra 'soykýrým kelimesinin

Novamed Grevi Antalya Serbest Bölgede kurulu Novamed GMHB fabrikasýnda bir yýldýr grev var. Fabrikada týbbi malzeme üretiliyor. Diyaliz makinelerine kan seti üretimi yapan fabrika, diyaliz sektöründe dünya pazarýnýn büyük kýsmýný elinde tutan, Almanya merkezli çok uluslu bir þirket olan Frese Nius Medical Care bünyesinde faaliyet gösteriyor. Türkiye'de diyaliz makinelerine kan seti üretimi, 2000 yýlýnda Novamed fabrikasýndaki üretimle baþladý. Novamed fabrikasýnda toplam 240 civarýnda iþçi çalýþýyor. Ýþçilerin büyük çoðunluðunu kadýn iþçiler oluþturuyor. Ýþyerinde Petrol-Ýþ Sendikasý yetkili durumda. Greve katýlan iþçi sayýsý 81. 81 grevci iþçinin yalnýzca ikisi erkek. 7


Kurtuluþ

greve katýlmayan ve üretimi sürdüren iþçiler yararlanýyor. Üretimin sürüyor oluþu ve greve katýlan iþçi sayýsýnýn azlýðý, grevci iþçilerin patronu dize getirmesinin önündeki en büyük engeli oluþturuyor. Grevci iþçilerle dayanýþma uluslar arasý boyutta sürüyor. Hem ICEM ( Uluslar arasý Kimya, Enerji, Maden Genel Ýþçiler Sendikalarý Federasyonu) hem de EMCEF (Avrupa Maden, Kimya ve Enerji Ýþçileri Federasyonu) greve ciddi katkýlarda bulunarak dayanýþmalarýný sürdürüyorlar. "Novamed Greviyle Dayanýþma Kadýn Platformu" adýyla deðiþik þehirlerde oluþturulan platformlar, grevci kadýn iþçilerle tam bir kadýn dayanýþmasý örneði sergiliyorlar. Oluþturulan Kadýn Dayanýþma Platformlarý, bu amaçla deðiþik etkinlikler yapýyorlar. Novamed patronuna ve TBMM'ne gönderilmek üzere imza kampanyasý yürütüyorlar. Grevin birinci yýlýnda deðiþik þehirlerden Antalya'ya giden kadýnlar, grevci kadýnlarla dayanýþma içinde olduklarýný ve bu dayanýþmayý devam ettireceklerini basýn açýklamasýyla kamuoyuna duyurdular. Novamed fabrikasýnýn grevci kadýn iþçilerinin baþarýsý, iþçi ve kadýn dayanýþmasýnýn güçlendirilmesine ve iþyerinde üretimi durduracak bir düzeye ulaþmasýna baðlý.

26 Eylül 2006 yýlýnda baþlayan grev birinci yýlýný doldurmuþ bulunuyor. Grevin baþlatýlmasý hikayeside oldukça ilginç. Sermayenin iþçileri örgütsüz býrakma ve artýk deðeri arttýrmanýn kaba yöntemlerinin uygulandýðý fabrikada, patronun oyunlarý iþçi sýnýfý mücadelesinde ders olacak cinsten. Bant sistemiyle çalýþan fabrikada, iþçiler her beþ saniyede bir kan seti üretimi yapmaya zorlanýyor. Üretim sýrasýnda iþçilerin birbirleriyle konuþmalarý yasak. Tuvalete gitmek çizelgeye tabii tutuluyor. Tuvalette kaç dakika kalýndý, orada ne yapýldý, çizelgeye rapor olarak iþleniyor. En az tuvalete çýkan grup parayla ödüllendiriliyor. Üretilen malýn niteliði nedeniyle iþreyinde maskelerle çalýþýlýyor, ama sendika iþi devreye girince, iþçilerin saðlýðý hiçe sayýlarak maskeler çýkartýlýyor. Doðum dahi sýraya konulmuþ. Ýki ay içinde hamile kalmayanýn baþka bir dönemi beklemesi gerekiyor. Petrol-Ýþ Novamed'de örgütlenmeye baþlayýnca, patron baskýlarýný arttýrýyor. Bu baskýlar sonucu iþçilerin bir kýsmý istifa ediyor. Fabrikada yeni bir bölüm açýlarak yeni iþçiler alýnýyor. Sendika iþyerinde azýnlýða düþüyor. Çalýþma Bakanlýðý tarafýndan Petrol-Ýþ sendikasý yetkili sendika olarak belirleniyor. Sendikada örgütlü iþçi sayýsý az olduðu için sendikalý iþçiler, "greve hayýr!" demeye karar veriyorlar. Çünkü az bir iþçi sayýsýyla gidilecek grevin patronu etkilemeyeceðini düþünüyorlar. Sendikada örgütlü iþçilerin asýl amacý, iþyerine sendikanýn girmesini saðlamak. Patron, grev oylamasýna bütün iþçileri katarak, "greve evet!" demeye zorluyor. Genel müdür bile oylamaya katýlarak "greve evet!" diyor. Sendikalý iþçiler "greve hayýr!" diyorlar, diðerleri evet diyor. Oylama sonucunda greve evet çýkýyor. Bu durumda Petrol-Ýþ sendikasý, yetkisinin düþmemesi için greve çýkmak zorunda kalýyor. Sonuçta greve evet diyenler þu anda fabrikada çalýþmayý sürdürüyor. Greve hayýr diyenler ise 1 yýldýr grev yapýyorlar. Bu durumun yarattýðý handikaplara raðmen, grev henüz sonuçlanmamýþ olsa da, epeyce bir kazaným saðlanmýþ bulunuyor. Her þeyden önce greve neden olan birçok uygulama kaldýrýlmýþ durumda. Bir yýl içinde üç kez ücret zammý yapýlýyor. Bu kazanýmlardan bugünkü durumda,

Dayanýþma Ýnsan olmanýn, insan kalabilmenin en iyi hali, insana özgü erdemlerle tarif edilir. Ýnsana özgü erdemler, tarihsel olarak yaþanan deðiþik özel mülkiyetçi toplumsal iliþkilerle tüketilen ve çürütülen insanýn, bu tüketilme ve çürütülme durumuna, ilk toplumsal yaþam olan komün al toplumdan bugüne taþýyýp geldiði bir iç direniþtir. Ýnsanýn tükenmesini ve çürümesini, insanýn kendi özünden uzaklaþmasýný doruk noktasýna ulaþtýran özel mülkiyetçi toplumlarýn zirvesi kapitalizmdir. Kapitalizm, insaný kendi emeðine, bir baþka ifade ile üreteni kendi ürettiðine yabancýlaþtýr. Bu durum, insaný giderek kendi özünden de uzaklaþtýrarak, insani olan ne varsa ondan kopararak, yabancýlaþmayý boyutlandýrýr. Rekabet, kapitalizmin amentüsüdür. Baþta karþýtý olan dayanýþma olmak üzere bütün insani erdemleri bitiren ve çürüten zehirdir. 8


Kurtuluþ

turulmak, baskýlarla yýldýrýlmak istenen, ama bütün bunlara karþý kararlýlýkla direnen, bu kararlýlýk ve direniþ sonucu bu topraklarda özgür basýn geleneðinin yaratýlmasýnda büyük rol oynayan Gündem gazetesi tarafýndan ödüllendirilmesi. 21 Eylül günü Hüseyin'in Diyarbakýr da, " özgür basýn geleneðiyle dayanýþma özel ödülü" nü alýrken yaptýðý konuþma, umarým rekabet dünyasýna düþen dayanýþma tohumunu çoðaltmaya bir katký olmuþtur. Gündemle dayanýþma, özgür basýn geleneðine yönelik baskýlara karþý bir duruþ olduðu kadar, özgürlük hareketi ile dayanýþmanýn da bir ifadesidir.

Kapitalizm, tükettiði ve çürüttüðü insaný erdemlerin yerine erdem olarak rekabeti ikame eder. Bir kez rekabet erdem haline geldikten sonra, hayali olan bile rekabetin silahý haline gelir. Kapitalizmin istilacý tarzý, insana dair her ne varsa orada da sürer. Ama ilkel komünal toplumdan bugüne, insanýn insan olma haline dair yarattýðý bütün birikimler, özel mülkiyetçi toplumsal iliþkiler için de insani bir direnç olarak varlýðýný sürdürür. Bu direnç, sömürünün, ezme-ezilme iliþkilerinin bulunmadýðý; insanýn insana, insanýn kendi emeðinin ürününe, insanýn doðaya yabancýlaþma içinde olmadýðý; rekabetin deðil dayanýþmanýn dünyasý kurulana kadar sürer gider. Rekabet virüsünün sosyalist harekette bile tahribat yaratmaya devam ettiði, dayanýþma dünyasýnýn deðerlerinin ve bu deðerler için oluþturulan ilkelerin, rekabetin parçalayýcý diþlileri arasýnda yok olup gittiði bir süreçte, dayanýþmaya verilen bir ödül oldukça önem taþýmaktadýr. Gündem gazetesinin verdiði ve geleneksel hale gelen Musa Anter ve Basýn Þehitleri gazetecilik ödülleri bu yýl da sahiplerini buldu. Musa Anter gazetecilik ödülleri içinde verilen özel ödüllerden biriside, Gündem gazetesinin kapatýldýðý dönemlerde, hiç tereddüt göstermeden devrimci dayanýþmanýn gereðini yerine getiren Gerçek Demokrasi Gazetesine verildi. Gerçek demokrasi gazetesi, Erginbay Yayýncýlýk tarafýndan çýkarýlýyor. Erginbay Yayýncýlýk, SDP'nin politik yayýný olan Sosyalist Demokrasi Gazetesini ve iki ayda bir çýkan bu dergiyi de çýkarýyor. Gerçek Demokrasi Gazetesi, Sosyalist Demokrasi Gazetesinin ayný yayýn evi tarafýndan çýkarýlan kardeþ yayýn organý. Erginbay Yayýncýlýðýn sahibi olan Hüseyin Bektaþ, Gerçek Demokrasi Gazetesinin de sahibi ve yazý iþleri müdürü. Hüseyin Bektaþ, ayný zamanda sosyalist Demokrasi Partisinin Ýstanbul Ýl Yöneticilerinden. Paylaþtýðýmýz deðerlerin, enternasyonalist tavrýn, dayanýþmacý tutumun sýra neferlerinden olan bir yoldaþýmýz. Ne güzel! Þimdi gösterdiðimiz ve her zaman göstereceðimiz dayanýþmanýn, bombalarla yok edilmek, ölümlerle sus-

Nasýl Bir Anayasa? 1970'li yýllarda dünya kapitalizmi, yeni bir yapýlanma sürecine girdi. Türkiye, kapitalist dünyanýn bu yeniden yapýlanma sürecinde yerini alabilmek için ekonomik, siyasal ve toplumsal bakýmdan gerekli adýmlarý atmak zorundaydý. Aksi halde kapitalist dünya yeniden yapýlanýrken, Türkiye, o yeniden yapýlanma zincirinin bir halkasý olamayacaktý. 24 Ocak ekonomik kararlarý bunun için alýndý. Alýnmasýna alýndý, ama bu kararlarýn uygulamaya konmasýnýn toplumsal koþullarý yoktu. 24 Ocak ekonomik kararlarýnýn uygulanmasýnda problem yaratmayacak bir toplum yaratýlmasý için harekete geçildi. Darbe yapýldý. 12 Eylül 1980 darbesi, esas olarak Türkiye'nin dünya kapitalist sisteminin yeni iþ bölümüne entegre olmasýnýn önündeki engelleri kaldýrmak için gerçekleþtirildi. 12 Eylül 1980 yýlýnda yapýlan darbeyle toplum, yeni bir kalýba sokulmaya çalýþýldý. Bugün '12 Eylül hukuku' olarak adlandýrýlan hukuk, darbe gerekçelerinin hukuki olarak tamamlanmasýnýn bir ifadesiydi. 1982 Anayasasý, bir yandan neo liberal politikalarýnýn hukuki alt yapýsýný oluþtururken, diðer yandan bu politikalara ve statükoya tehlike oluþturulabilecek herkesimi bastýrmanýn ve susturmanýn hukuksal bir aracý oldu. 12 Eylül askeri diktatörlüðü, oligarþinin çýkarlarý için, topluma deli gömleði giydirmeye çalýþýrken hiç ummadýðý bir durumla karþý karþýya kaldý. Kürt halký, giydirilmek istenen deli gömleðini giymedi. Direnerek, 9


Kurtuluþ

katýlýmcý bir anayasa talebini maniple etmektedir. 12 Eylül anayasasýný yok saymayan, Kürt imhasý ve inkârýnda militer güçlerle tam bir uyum içinde olan AKP'nin, demokratik, katýlýmcý ve özgürlükçü bir anayasa yapýlmasýna zemin hazýrlamasý olanaksýzdýr.

'Kendiliðinden bir halk olma yerine, kendisi için bir halk olma' yolunu seçti. 12 Eylül darbesiyle topluma giydirilen bu gömleðin, 'artýk bu toplumun üzerinden çýkarýlmasý gerektiðini' seçim meydanlarýnda dile getirmeyen parti kalmadý. Ne var ki, 25 yýldýr parlamento ufuk tefek tadilatlar dýþýnda, bu yönde herhangi bir adým atma cesareti gösteremedi. Bugün, 'Demokratik, özgürlükçü bir anayasanýn gerekliliðinden' söz ediliyor. Birincisi;Anayasa bir toplum tasarýmýdýr.Mevcut Anayasa dört egemenlik biçimi üzerinden (erkek,Sünni, Türk ve sermaye)yapýlmýþ bir toplum tasarýmýnýn hukuki yapýsýdýr.Her þeyden önce demokratik, özgürlükçü bir anayasa için 12 Eylül anayasasýnýn(Mevcut Anayasanýn) yok sayýlmasý gerekiyor. 12 Eylül anayasasý yok sayýlmadan demokratik, özgürlükçü bir anayasa iddiasý, boþ bir iddia olmaktan öte bir anlam taþýmýyor. Ýkincisi; 'Sivil bir anayasa' kavramlaþtýrýlmasý, ihtiyaca karþýlýk düþmeyen bir kavramlaþtýrmadýr. Anayasanýn siviller tarafýndan yapýlýyor olmasý, demokratik olmasýnýn garantisi ve güvencesi deðildir. Üçüncüsü; bu toplumda ve ülkede, sorun dinamiklerini anayasa hazýrlýðýna katmayan, o dinamiklerin taleplerini görmezden gelen hiçbir anayasa, bu günkü siyasal konjonktürde, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa olma þansýna sahip deðildir. Dördüncüsü; anayasa tartýþmalarý yapýlýrken, askeri operasyonlar yaygýnlaþtýrýlmakta, toplumu terörize etmek için kör bir terör devreye sokulmakta, gizli savaþ güçleri yeni katliamlar gerçekleþtirmekte, sokaklarda bombalar patlamakta, Genelkurmay baþkaný tarafýndan hedef gösterilen DTP Genel merkezi kurþunlanmakta, Gündem gazetesine yönelik bomba ihbarlarý yapýlmakta, parlamentoda ki DTP grubu susturulmaya çalýþýlmaktadýr. Bu durum, nasýl bir anayasa? sorusuna egemenler tarafýndan verilmiþ yanýttan baþka bir þey deðildir. Hükümet, statüko güçlerinin harekete geçmesiyle, anayasa tartýþmalarýný türban sorununa sýkýþtýrarak, demokratik, özgürlükçü ve

Suskun Kalmak Suça Ortak Olmaktýr Ülkemiz çok tehlikeli ve sonucu hüsranla bitecek bir savaþ girdabýna doðru hýzla sürükleniyor. Çatýþmalý ortamýn ortadan kaldýrýlmasý ve Kürt sorununun demokratik barýþçý çözümü yönünde adýmlar atmak yerine, bu ortamý kalýcýlaþtýracak ve yeni acýlara, yürek yangýnlarýna yol açacak adýmlar atýlýyor. Kürt halkýna yönelik inkâr ve imha politikalarýn da orduyla tam bir uyum içinde olan AKP Hükümeti, sýnýr ötesi operasyon için yetki isteyen bir tezkereyi Meclisten çýkarmýþ bulunuyor. Uzatýlan barýþ eli tutulmadýðý gibi, barýþ için yaratýlan her fýrsatta, bütün savaþ araçlarý devreye sokularak barýþ için uzatýlan el kesilip atýlmaya çalýþýlýyor. Bir yandan sýnýr ötesi hedefli operasyonlar artýrýlarak, savaþ bütün kirli biçimleriyle týrmandýrýlýrken, diðer yandan Genel Kurmay Baþkanýnýn açýklamalarý ve hedef göstermesiyle yeni linç giriþimlerine ortam hazýrlanýyor. Medya, savaþýn propaganda aygýtý olarak çalýþýyor. Genel Kurmay Baþkanýnýn gösterdiði hedefleri daha belirgin hale getirerek,þovenizm bataklýðýndan beslenen linç güruhuna ve gizliaçýk savaþ örgütlerine adres göstererek, azmettiricilik görevi üstleniyor. Kendi topraklarýnda neredeyse çeyrek yüzyýldýr çatýþmalý bir süreç yaþanýrken, Türkiye'nin bölgede ki,emperyalist ABD'nin Irak iþgaliyle baþlayan ve giderek etnik ve dini bir nitelik kazanarak süren, kanlý boðazlaþmalarýn dýþýn da kalmasý olanaksýzdýr.Nitekim son günlerde cereyan eden olaylar, faili meçhul (faili belli!!) katliamlar, toplumu terörize etme amaçlý olarak devreye sokulan kör terör eylemleri, DTP'nin üzerinde artan baskýlar ve hedef gösterilmesi sonucu DTP genel merkezinin kurþunlanmasý, Türkiye'nin bölgedeki kanlý boðazlaþmalar bataklýðýna sürüklenme politikalarýndan baðýmsýz ele alýnamaz. Türkiye'nin, bölgemizde bir barýþ aktörü durumuna gelmesi, bölgede güç merkezi olma 10


Kurtuluþ

kitaplarý 20'ye yakýn dilde yayýnlandý. 1985 yýlýndan bu yana yazdýklarýyla modern Kürt romanýnýn kurucusu olarak nitelendi. "Kürt Edebiyatýna Giriþ" ve "Bir Dil Yaratmak" adlý kitaplarýnda, Kürt dilini canlandýrma çabalarýný ve Kürt Romanýnýn tarihini aktaran Mehmed UZUN, "Entelektüel çaba ve uðraþ her zaman tarihin önündedir. Tarih çoðu zaman bu entelektüel çaba ve uðraþýn boyutu, derinliði ve gücüne göre biçim alýr" der. Türkiye Kürtlerinin 1980'li yýllarda yazmaya baþladýklarý romanlar, sosyalist hareket ve düþünceden etkiler taþýr. Bir anlamda sosyalist düþünce Kürt entelektüel hareketinin geliþmesinde önemli bir etkendir. Kendisi de sosyalist hareketten gelen Mehmed UZUN, 1985'ten bu yana romanlarýný Kürtçe olarak yazar. Romanlarýnda yakaladýðý estetik düzey, Kürt romaný ve dilinin meþruiyetini saðlamada tarihsel bir rol oynar. Mehmed UZUN'un, "Siya Evine (Yitik Bir Aþkýn Gölgesinde)" romanýna þiirsel bir tanýtým yazýsý yazan Yaþar KEMAL, "Mehmed, Kürt dili için bir tarih oluyor" diyerek bu durumu edebi bir anlatýmla gösterir. Mehmed UZUN, edebi yönünün yanýnda Kürtlerin tarihlerini bilmelerinin önemine vurgu yaparak, "ters yüz edilmiþ, unutulmuþ bir tarih söz konusudur. Tarihini bilmeyen bir entelektüel hareketin, bir siyasi hareketin baþarý þansý yoktur" anlayýþýyla, hikâyelerinde tarihi kiþilikleri ve bu kiþiliklerin dramatize edilmiþ yaþamlarýný öne çýkarýr. Modern Kürt romanýný ve edebiyatýnýn tarihsel bir dönemeci olarak görülen Mehmed UZUN'dan hareketle Yaþar KEMAL þöyle der: "Bu görkemli baþlangýçtan sonra, bu Mezopotamya'nýn yaþayan en eski zengin dilinden büyük bir edebiyat, özellikle büyük romanlar çýkacaktýr." Onun estetize ederek geliþtirdiði Kürt dili ve kültürünün kaynak suyu olan halký, onu görkemli bir uðurlamayla ebediyen kalbine gömdü. Onun "Nar Çiçekleri" mezarýnýn baþucuna bir nar fidaný dikerek, ona nar taneleri çokluðunda sevgilerini býraktýlar! Gelecek Kurtuluþ’ta buluþmak üzere…

yoluyla AB'ne entegrasyon stratejisiyle hareket eden egemenlerin savaþ politikalarýna karþý bu ülkenin emek ve demokrasi güçlerinin, halklarýn demokratik iradesini ortaya çýkaracak bir inisiyatif almasýna baðlýdýr. Savaþlara karþý toplum da ahlaki, vicdani bir tavýr yaratmak; ýrkçý, milliyetçi, dini, mezhepsel nefret ve kýþkýrtmalarý ve bunlara eþlik eden þiddet politikalarýný insanlýða karþý suç olarak mahkum etmek; ancak bu güçlerin harekete geçmesiyle mümkündür. Yalnýzca Türkiye de yaþayanlarýn deðil, tüm bölge halklarýnýn barýþçý bir gelecek kurmalarýný isteyenler, son günlerdeki geliþmelerden büyük kaygý duyuyorlar. Ülkemizin ve halklarýmýzýn geleceði için endiþeleniyorlar. Savaþ bataklýðýna doðru hýzla sürüklenen ülkenin geleceði bilinmez bir meçhule doðru yol alýrken, bu kaygýlarýný ve endiþelerini, barýþýn ve vicdanýn bir çýðlýðý haline getirmeyenler, suskunluklarýnýn bedelini savaþýn yarattýðý kan,göz yaþý,acý ve yýkýmla ortaya çýkan büyük bir vicdani çürümeyle ödeyeceklerdir.Unutmayalým ki suskun kalmak suça ortak olmaktýr! Mehmed UZUN'u Kaybettik Kürt dili ve edebiyatýnýn büyük ustasý, modern Kürt romanýn dünya çapýndaki ismi, Kürt kültürünün engin çýnarý, barýþ ve demokrasi savunucusu Mehmed UZUN yakalandýðý amansýz hastalýða en sonunda yenik düþtü! 1953 yýlýnda Siverek'de doðan Mehmed UZUN, 1977 yýlýndan beri Ýsveç'te yaþýyordu. Yakalandýðý mide kanseri sonucu doktorlarý ona,"on günlük ömrü kaldýðýný" söylediler. O doðup büyüdüðü, kültürüyle beslendiði, bir kanaviçe gibi iþlediði edebiyat dilini öðrendiði topraklarýna ve o topraklar üzerinde yaþayan halkýnýn arasýna geri döndü. Bu dünyadan ayrýlýrken halkýyla kendi topraklarýnda vedalaþmak istedi. Bir yýldan fazla bir süre yaþamak için direndi. Bu bir yýllýk süre içinde, bir yandan hastalýkla boðuþurken, diðer yandan Kürt sorunun barýþçýl demokratik çözümü yönündeki giriþimlere katký sunmaya çalýþtý. Kürtçe, Türkçe ve Ýsveç'çe olarak ürettiði

11


Merkeziyetçilik ve Demokrasi Sorunu*

Ç

eþitli alanlardaki teorik farklýlýklarýn sebep olduðu ayrýlýklarýn yanýnda bu kadar büyük parçalanmalara neden olanýn örgüt sorunlarý olduðunu artýk bilmeyen kalmadý. Bu durum Çarlýk Rusyasý'nda da böyle cereyan etti; Türkiye'de daha geniþ çizgiler içerisinde böyle cereyan ediyor. Daha geniþ çizgiler üzerinde, zira hem o zamanki görüþ farklýlýklarý bugünün koþullarýnda yeniden üremiþ durumda, hem de kendisini Leninist olarak nitelemiþ olanlar arasýnda kendi kavrayýþlarýna uygun biçimde Lenin yorumlamalarýnýn farklýlýðýna dayanan ayrýlýklar geliþiyor. Ýlgileneceðimiz sorun esas olarak kendisini Marksist-Leninist olarak niteleyenler arasýndaki sorunla sýnýrlý kalacaktýr. Lenin'in örgütlenme sorunu üzerine ilk yazmýþ olduðu makalelere baðlý kalarak çoðunlukla bu baðlýlýk da sözdedir - örgüt oluþturanlar bir zaman sonra ister istemez yönetme-yönetilme iliþkisi üzerinde birbirleriyle çatýþmaya düþmekte ve herkes kendisinin çizgisini Lenin'inkine, karþý tarafýndan çizgisini de Martov'la Akselrod'unkine benzeterek, sorundan kurtulmaktadýr. Yönetenler hemen her zaman muhalefeti liberalizmle, merkeziyetçiliði tanýmamakla, muhalefet de yönetenleri anti-demokratiklikle suçlamaktadýr. Hiç kimse tepeden týrnaða yalancý ve hiçbir gerçeði göremeyecek

*Mahir Sayýn’ýn Sosyalist Demokrasi kitabýndan alýnmýþtýr. sf. 20-46

Mahir Sayýn 12


Kurtuluþ

kadar aptal olmadýðýndan çoðu durumda her tarafýn söylediklerinde haklýlýk payý varolmaktadýr. Ancak bu haklýlýklarýn hemen hepsi kýsmi olduklarýndan, kýsa sürede tartýþma bir kör dövüþüne dönüþmekte ve taraflar Lenin'den yaptýklarý alýntýlarýyla taraftarlarýný rahatlatmakta ve iki ayrý dünyanýn insanlarý olarak birbirlerinden, pratikte en uzak noktalara savrulmaktadýrlar. Lenin'e imanla baðlý konumda bulunanlar da yapýlan alýntýlarýn verdiði moral güçle karþý tarafý en büyük düþman haline getirebilmektedirler. Kiþilere ait kusurlar yine kendilerine baðlý olacaksa da Lenin'in bu kadar farklý yorumlanýp yorumlanamayacaðýný gözden geçirmek gerekir. Lenin'in sosyalistler arasýnda en tanýnmýþ eseri "Ne Yapmalý?" þimdiye deðin oldukça ilginç yorumlara uðramýþtýr. Kimine göre içerisinde bir örgüt formülü bulunmakta, kimine göre, bilinç faktörünün yerini anlatmaya çalýþmakta, kimine göre ise ayaklanmaya göre iþlerin nasýl düzenlenmesi gerektiðini anlatmaktadýr. Bunlarýn bir teki deðil, tümü Lenin'in bu ünlü eseri içerisinde yer almakta ve ortaya koymuþ olduðu "Ne Yapmalý?" sorusu bunlarýn ve baþka sorunlarýn tümünü birden kapsamadýðý takdirde yanýtlanabilecek dar kapsamlý bir sorun deðildir. Ufkunun geniþliðini anlatabilmek için Lenin, "Rüya görmeliyiz!", diyor ve Pissarev'den aktararak: "Çeliþme vardýr, çeliþmecilik vardýr. Benim rüyam, olaylarýn tabii seyrini aþarak ayný doðrultuda yol alabilir, ya da olaylarýn tabii seyrinin hiçbir zaman götüremeyeceði bir doðrultuya dümen kýrýlabilir. Birinci halde, rüyadan hiçbir kötülük gelmez; çalýþan insanýn enerjisini destekler, güçlendirir bile... Böyle rüyalarda çalýþma gücümüzü yýpratacak ya da felce uðratacak hiçbir þey yoktur. Tam tersine, eðer insan böyle rüya görme yeteneðinden tamamen yoksun olsaydý, ara sýra zihni ilerilere atlayarak, ellerinin henüz biçim vermeye baþladýðý ürünün bütün ve tamamlanmýþ resmini gözünün önünde canlandýramasaydý, o zaman insaný, sanat, bilim ve pratik çaba alanýnda büyük ve kesin iþlere giriþmeye hangi itici gücün sürükleyebileceðini tasavvur edemem. ...Eðer rüya gören kimse, rüyasýna ciddi olarak inanýrsa, hayatý dikkatle gözler, gözlemlerine muhayyilesinde kurduðu þatolarla kýyaslarsa ve eðer, genel olarak, rüyasýnýn gerçekleþmesi için bilinçli olarak çalýþýrsa, rüya ile gerçek arasýndaki çeliþmenin hiçbir zararý olamaz. Rüyalarla hayat

arasýnda bir bað varsa, her þey yolundadýr." (Ne Yapmalý. S.212) derken, hareketin bu kabiliyetinin ne kadar kýsýr kaldýðýndan yakýnmaktadýr. Kapsamý böylesine geniþletilmiþ bir eserin herhangi bir soruna indirgenmesinin olanaksýz olduðu ne kadar açýksa her bir sorunun yanýtýnýn bu eserden tamamlanmýþ olarak çýkarýlmasýnýn olanaksýzlýðý da o kadar açýk olmalýdýr. Kuþkusuz Lenin'in - þimdi ilgilendiðimiz sorun açýsýndan - örgüt sorunundan söz ettiði tek eseri bu deðildir. "Bir Yoldaþa Örgütsel Görevlerimiz Üzerine Mektup" ve ikinci kongrenin geniþ bir irdelenmesinin yapýldýðý "Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri" ayný dönem içerisinde yazýlmýþ birbirini tamamlayan ve açýklayan eserler. Ancak Lenin'in örgüt anlayýþýný kötü bir okumayla birlikte, münhasýran bu eserlerden çýkarmaya kalkýþýr isek iki yorumdan birini yapmak zorunda kalýrýz: Birincisi, Lenin'in bu görüþleri bir dönem için savunduðu; ikincisi ise, ipleri ele geçirmek için, ilkesiz bir biçimde bazen demokrasiyi bazen merkeziyetçiliði savunduðu. Lenin üzerine bu iki görüþün birçok varyasyonuna rastlamak mümkündür. Ancak Lenin'e bu tutarsýz görünen konumlarý yüklemek istemeyenler, Lenin'in deðiþik tarihlerde söylediklerini görmemezlikten gelerek, ya da bunlarla karþýlaþýnca uzlaþtýrmak amacýyla kendilerine uygun gelen gerekçelerle açýklayanlar, aslýnda kendilerinin sahip olduklarý anlayýþý Lenin'le haklý çýkarmaya çalýþmaktadýrlar. Çoðunlukla bu anlayýþ da burjuva ve feodal özellikleri deðiþik biçimler içerisinde birlikte barýndýran toplumumuz insanlarýnýn sahip olduklarý anti-demokratik eðilimlerle belirlenmiþ durumdadýr. Disiplin, evde varolan alttakine söz hakký tanýmayan aile iliþkisi içerisinde, okulda eli sopalý öðretmenin önünde, askerde kiþiliði yok edici tam itaat koþullarýnda, fabrikada açlýk tehdidi, vb. altýnda devam eden bir süreçte edinilmektedir. Bu eðitim sürecinden geçen kiþilerin geçmiþ konumlarýný bütünüyle inkâr edebilecek bir baþka iliþkiyi yaþamadýklarý müddetçe, düþünebilecekleri tek disiplin biçimi verilen emirlere harfiyen uyulmasýný gerekli kýlan altýn üste baðýmlýlýðý iliþkisidir. Böyle bir baðýmlýlýk iliþkisi içerisinde, burjuva düzenine karþý, onunla baþ edebilecek, yapýlan planlarý aksamasýz hayata geçirebilecek tam bir mekanizma elde edileceði düþünülür. Bu yapýnýn anlatýmýnda da verilen örnek hemen her zaman "askeri bir disipline sahip olmak"týr. Askeri disiplin diye nitele13


Kurtuluþ

nen de þimdiye deðin baþka yaygýn örneðine pek rastlanmamýþ olan bildiðimiz ordu disiplini olduðunu herkes bilir. Sosyalistlerin baþka düzeylerde tartýþýrken lanetledikleri bu disiplin biçimini kendi iliþkileri için bir örnek olarak kullanmalarý tam bir paradokstur. Bunun bir paradoksluktan çýkmasý ancak burjuva ordusuna ait olan disiplin anlayýþýnýn temelden inkârý ve onun yerine bireyin kendi öz disiplininin geçirilmesi, yerine getirilmesi gereken görevlerin zorunluluðunu bireyin kendi içinde duymasýyla mümkündür. O zaman bu benzetme sonuçlara ulaþma açýsýndan bir anlam taþýr. Nasýl ordu zor yoluyla kendi içerisinde uyumluluða kavuþturuluyorsa, proletaryanýn örgütü de öz disiplin sayesinde kendi içerisinde uyumluluðunu gerçekleþtirir. Kuþkusuz, bunun temeli ideolojik birliktir. Ancak ideolojik birliðin saðlayacaðý uyumluluk çatýþmayý dýþlamaz. Hayatýn karþýsýna önceden hazýrlanmýþ ve her türlü sorunun yanýtýný içerisinde taþýyan formüller yýðýnýyla çýkmanýn adý ideolojik birlik deðil dogmatizmdir. Ýdeolojik birlik dünyayý görüþ, yorumlayýþ ve deðiþtirmenin yönü ve yöntemi üzerindeki birliktir. Açýktýr ki, böyle bir birlik yaþamda cereyan eden geliþmeler karþýsýnda her zaman yeniden üretilmeli ve dolayýsýyla da bu üretimin zorunlu bir gereði olarak çatýþmayý içerisinde taþýmalýdýr. Proletarya partisini bu yaklaþým içerisine oturtan ve onun iþçi sýnýfýnýn öncülerinin örgütü olduðunu kabul eden, görüþlerinin egemenliði için mücadele vermeden kimsenin emirle harekete geçirilemeyeceðini de kavrar. Ancak bu zor bir yoldur. Bir kere anlaþma yaptýktan sonra verilecek emirlere sonuna kadar uyulmasýný beklemek daha kolay görünen ve varolan toplumsal eðilimlere de daha uygun düþen bir yoldur. Bu egemen anlayýþýn ýþýðýndan Lenin'i okuyanlar orada kolayca "merkeziyetçilik" ifadelerini seçmekte, hele egemen sýnýflarýn saldýrýya geçtiði, ileriye doðru atýlacak her adýmýn önüne birlerce engel diktiði koþullarda bunu "mutlak" hale getiren katkýlar yapmak zorunda kalmaktadýrlar. Kuþkusuz bu durumda amaç ve onu gerçekleþtirmekte kullanýlacak araç yer deðiþtirmektedir. Bu noktada þu sorularý karþýmýza yerleþtirmek gerekiyor: Sosyalizmle onun kuruluþuna öncülük etme durumunda olan proletarya partisi arasýnda bir amaç-araç iliþki var mýdýr? Amaçla araç arasýnda ne ölçüde uyumluluk gereði vardýr? Aslýnda bu, burada bütünüyle ele alamayacaðýmýz kadar geniþ bir sorun. Ancak bunun bizi ilgilendiren önemli

yanýnýn ortaya çýkarmakla yetinme durumundayýz. Bir toplum biçiminin kuruluþuna öncülük edecek olanlarýn o topluma ait düþünceleri, deðer yargýlarý ve en azýndan ona yaklaþan bir pratikleri yoksa nasýl olur da öncü olan, önde giden olabilirler? Kim neyi yapacaksa, ona ait net bilgilere sahip olmak durumundadýr. Proletarya partisi için de sosyalizm konusunda net bilgilere sahip olmak demek, proletarya diktatörlüðü kelimelerini bilmek, merkezi planlama gerekir demek, sömürüyü ortadan kaldýracaðýz demek deðil, bütün bunlarýn hangi iliþkiler aðý içerisinde gerçekleþeceðini bilmek ve bunlara benzeyen pratikleri kendi içinde gerçekleþtirmiþ olmak demektir. Demokratik bir toplum biçimi olarak sosyalizmin kuruluþuna öncülük edecek olan bir parti kendi içerisinde demokrasiyi deðil de "askeri disiplin" laflarýyla tanýmlanmýþ olan bir "merkeziyetçilik"i uygulamýþsa söz konusu demokrasiyi nereden bulup çýkaracaktýr? Böyle bir partiden daha çok beklenecek olan toplumu da kendi örgütlenmesine benzetmek olur. Eðer insanýn dönüþümünün ve geniþleterek, toplumun dönüþümünün ne kadar zor bir iþ olduðu düþünülecek olursa, deðil böyle düþünen bir parti, tam tersini düþünen partiler dahi varolan engellerle kolayca geriye püskürtülebilirler. Durum bu olduðunda zaten savunmasý ve pratiði "askercil" olan bir parti topluma demokrasinin kendisini deðil sadece kelimesini getirir. Sosyalizme öncülük etmek iddiasýnda olan bir örgüt yaþanan pratiklerin ortaya çýkardýðý sonuçlarý gördükten sonra demokrasi sorunu üzerinde on kat daha dikkatle durmak zorundadýr. Demokrasi konusunda amaçla aracýn uygunluðu tam bir zorunluluktur. Bu uygunluðu taþýmayan bir araç olma durumunda proletarya partisi tarih gidiþini hýzlandýrmak deðil tersine yavaþlatma fonksiyonunu yerine getirir. Kuþkusuz aracýn yokluðu da amacýn gerçekleþme olanaðýný ortadan kaldýrýr. Bu anlattýklarýmýzda aracýn küçümsenmesini deðil tam tersine, amacýn yerine geçirilmeden büyük bir ciddiyetle ele alýnmasý gerekliliðini bulmak gerekir. Birçok liberalin kaçýþ noktasýnýn da burada yattýðýný biliyoruz. Partinin varlýðýnýn korunmasýnýn önemini vurgulayanlar liberallerden bu söylediklerimize benzer eleþtirileri alýrlar. Böyle eleþtirilerin liberallerden de geliyor olmasý kimseyi rahatlatmamalý ve diðer uca savrulmanýn olanaðýný verdiðini düþündürmemelidir. Bizce Lenin'in düþünceleri bunun dýþýnda deðildir. Herkes bilir ki, Leninist parti demokratik merkeziyetçilik esasýna göre örgütlenir. Bir yan14


Kurtuluþ

dan bunu söyleyenler, diðer yandan da, baský dönemlerinde "demokrasi"nin azalýp "merkeziyetçiliðin" çoðalmasý gerektiðini vazederler. Aslýnda bu, söylediðinden vazgeçmekten baþka bir anlama gelmiyor; koþullarýn ortaya çýkardýðý engelleri pratikçe aþma yollarýný teori düzeyine yükseltmek demek olan pragmatizmden baþka bir anlama gelmiyor.

bütün hareketlerini kontrol etmesini akýl alýr mý? Çalýþmanýn çýkarlarý gereði, devrimci bu 'herkes' dediklerimizin onda dokuzundan kimliðini saklamak zorunda iken, bu herkesin devrimcilerden birini belli bir göreve seçmesi mümkün müdür? Raboçeyo Dyelo'nun ortaya attýðý görkemli formüllerin gerçek anlamý üzerinde biraz düþününüz, otokrasinin karanlýklarý içinde ve çar jandarmasýnýn uyguladýðý ayýklama rejimi altýnda parti örgütünün 'geniþ demokratizminin' lüzumsuz ve zararlý bir oyuncak olduðunu görürsünüz. Lüzumsuz bir oyuncak olduðu þundan bellidir ki, gerçekte, hiçbir devrimci örgüt, ne kadar isterse istesin geniþ demokrasiyi hiçbir zaman uygulamamýþtýr ve uygulayamaz." (age, s. 170-171-172) Lenin'i tarih bilgisinin dýþýnda ve kendi antidemokratik eðilimlerine uygun olarak okuyanlar için "büyük" bir çeliþki yaratmak amacýyla ayný konu üzerine bir baþka yerden aktarma yapalým: "...Merkez Komitesinin komitelerin kiþisel bileþimini etkileme hakkýnýn sýnýrlarý kesinlikle belirlenmelidir." ("Partiye" adlý makaleden. Partileþme Süreci, Yar Yayýnlarý s. 147) Ne Yapmalý'nýn tarihi Þubat 1902. Ayný tartýþmalarýn sürdürüldüðü Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri'nin tarihi 1904 Eylül ve yukarýdaki aktarmanýn yapýldýðý yazýnýn yazýlýþ tarihi de 1904 Aðustos. Henüz Rusya'nýn koþullarýnda önemli bir deðiþiklik yok. Devrimin kabarýp þartlarýn büyük ölçüde deðiþtiði 1905 Mayýs'ýnda: "...Komitelerin özerkliði daha kesinlikle tanýmlanmýþ, bileþimleri dokunulmaz ilan edilmiþtir; ki, bu artýk MK'nýn komitelerin kendilerinin rýzasý olmaksýzýn komitelerin bileþimine müdahale etmek, komitelerden üye azletemek ve yeni üye atamak haklarýna sahip olmadýðý anlamýna gelir. Bu kural bir tek istisna tanýr, o da; örgütlü iþçilerin üçte ikisinin bir komitenin kaldýrýlmasýný talep ettiði hallerde;" (Rusya Sosyal Demokrat Partisi Üçüncü Kongresi Üzerine Rapor, Partileþme Süreci, s. 163) diyor Lenin. Dahasý var: "1- Partide demokratik merkeziyetçilik ilkesi artýk genel olarak kabul ediliyor; 2- Güçleþtiði halde, yine de bu ilke belirli sýnýrlar içerisinde, mevcut politik þartlarda ortaya konulabilir:,.... ... Parti örgütlerinde seçim ilkesi yukarýdan aþaðýya uygulanmalýdýr; Bu ilkenin ihlaline, örneðin: iki aþamalý

Merkeziyetçilik Nedir? Lenin'in örgüt sorunlarýyla ilgili baþlangýç yazýlarýnda devamlý olarak "merkeziyetçilik" kavramýyla yüzyüze geliriz. Lenin'e karþý yapýlan suçlamalar çoðunlukla onun bu kavram etrafýnda "diktatoryal bir örgüt anlayýþý" savunduðu çerçevesinde þekillenir. Bu yaklaþým biçimine daha olumlu görünen ifadelerle katýlanlar, Lenin'in söylemiþ olduðu baþka sözler de olmasýna raðmen "Ne Yapmalý"daki bir polemiðe baþvururlar: "...ve böyle bir örgüt, tam bir gizlilik içinde çalýþmak zorundadýr. Gizlilik bu cinsten bir örgütün öylesine zorunlu bir þartýdýr ki, bütün öteki þartlar (üyelerin sayýsý ve seçimi, görevler vb.) bu birinci þarta uydurulmalýdýr."(Ne Yapmalý s. 168) "Bizim görüþümüzün 'demokratik ilke' ile çeliþtiði de söyleyenerek, ayrýca itiraz edilecektir." (age, s. 170) "Þimdilik ekonomistlerin ileri sürdüðü bu 'ilke'yi daha yakýndan inceleyelim. 'Geniþ demokrasi ilke'sinin iki açýk þartý gerektirdiðini herhalde herkes kabul eder: Birincisi tam bir açýklýðý (aleniliði), ikincisi bütün görevlilerin seçimle gelmesini. Örgütün üyeleri için sýnýrsýz tam bir alenilik olmadan demokratizmden söz etmek gülünç olur. Alman Sosyalist Partisi'ne demokratik bir örgüt diyebiliriz, çünkü parti kongresine kadar her þey orada açýkça yapýlýr; ama üyeleri dýþýnda herkese karþý gizlilik perdesi altýnda saklanan bir örgütü demokratik olarak kimse nitelendiremez. O halde 'geniþ bir demokrasi ilkesi'nin temel þartýný, Çarlýk Rusyasý'nda bir yeraltý örgütünde uygulamak imkânsýzken, niçin bu ilke ileri sürülmektedir? Bu 'geniþ ilke', böyle bir durumda görkemli ama içi kof bir cümledir... Demokrasinin ikinci kýstasý için de, seçim ilkesi için de durum daha elveriþli deðildir. Siyasi özgürlüðün egemen olduðu ülkelerde, elbette ki, seçim ilkesi uygulanmalýdýr... ...Rusya'da, 'parti programýnýn ilkelerini kabul eden ve gücü yettiðince partiyi destekleyen' herkesin, gizli çalýþan devrimcinin 15


Kurtuluþ

seçimlere veya seçilmiþ organlara üye eklenmesine, vb., ancak aþýlmaz politik engellerle karþýlaþýldýðý ve özel surette gereken istisnai durumlarda izin verilebilir;" (Parti Örgütü Ýlkeleri, Partileþme Süreci, s. 182) Bu yazýnýn tarihi de 1906 Þubat. Son bir "çeliþki" daha! "Rusya Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi demokratik çizgiler üzerinde örgütlenmiþtir." (Sosyal Demokratlar ve Duma Seçimleri, Partileþme Süreci, s. 186) Görünüþte Lenin'i kendisiyle epeyce çeliþtirmeye uðraþtýk. Bize göre bunlarýn hiç biri arasýnda bir prensip çeliþkisi yoktur. Kuþku yok ki, merkeziyetçiliði bütün haklarý kendisinde toplamak olarak alanlar için bu çeliþkiler içinden çýkýlmaz þeylerdir. Kimileri bunun iyi bir formülünü bulmuþ durumdalar: þartlar zorlaþýnca merkeziyetçilik artar, iyileþince demokrasi. Bu formülasyon tehlikeli olduðu gibi ayný zamanda da yanlýþtýr. Demokratik merkeziyetçilik lafýnýn demokrasi ve merkeziyetçilik diye ikiye ayrýlabilir bir yapýsý yoktur. Bu ayný "kýrmýzý elma" sýfat tamlamasýnda "kýrmýzý" ve "elma"yý soyutlamaya benzer, Eðer biz kýrmýzý ve elma kavramlarýný somut olarak bu iliþki içerisinde düþünmeye kalkýþýrsak tam bir idealizme, Hegelci idealizmin tipik bir örneðine ulaþmýþ oluruz. Hegelci idealizme göre elmadan kýrmýzýlýðý alýnabilir. Bunun alýndýðý gibi yuvarlaklýðý tadý ve diðer tüm özellikleri teker teker çýkarýlýr ve sonuçta yine elimizde elma kalýr ama bütün özellikleri alýnmýþ olduðundan geriye de hiçbir þey kalmamýþtýr. Somut olmak gerekirse elmadan sadece kýrmýzý elma olarak deðil, yeþil elma olarak da bahsedebiliriz. Ya da açýk kýrmýzý, koyu kýrmýzý olarak baþka ara nitelemeler yapabiliriz. Demokratik Merkeziyetçilik kavramý da böyledir. Nasýl elma kýrmýzý ve yeþil olabiliyorsa, merkeziyetçilik de demokratik ya da bürokratik olabilir. Kýsaca sorun ayný elmanýn niteliðinde olduðu gibi merkeziyetçiliðin niteliðindedir. Lenin'in muarýzlarýyla olan sorunu da Rusya'nýn somut koþullarýnda merkeziyetçilik sorunu etrafýnda dönmektedir. Muarýzlarý kendi zaaflarýný gizleyebilmek amacýyla sorunu ekseninden kaydýrýp demokrasi ya da baþka sorunlara getirdikçe Lenin alay ederek merkeziyetçilik konusundaki iddialarýný tekrar tekrar ortaya getirmektedir. 1898'de Rus Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi'nin kurulmasýyla merkez komitenin tümünün yakalanmasý arasýnda fazla zaman geçmedi. Parti örgütleri birbirinden baðýmsýz yapýlar

olarak uzun yýllar birbirinden fazla da haberi olmadan bata çýka faaliyetlerini kendi bildiklerince sürdürdüler. Aralarýnda ayný partinin parçalarý olmak dolayýsýyla bir ideolojik bað kuþkusuz vardýr. "Gittikçe açýkça görüldü ki, yönetim kurullarý arasýndaki salt ideolojik bað yeterli deðildi. Gerçekten birleþmiþ bir parti yaratma gereði, yani 1898'de kendi ortaya koymuþ olan þeyi gerçekleþtirmek, giderek daha ýsrarla belirginleþti." (Lenin, Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri, Sol Yayýnlarý, s. 288) Ancak ikinci kongrede ortaya çýktý ki, Bolþevikler dýþýnda hiçbir grup birleþik bir partiden, Rusya þartlarýnda devrimi hazýrlama görevini üstlenecek bir örgütten yana deðildir. Bu noktada sorun örgüt olmayý kabul edip etmeme sorununa dönüþmüþtür. Üyelik maddesi üzerine olan tartýþma da tamamen bu sorunun türevinden baþka bir þey deðildir. Lenin Rosa Luxemburg'a verdiði yanýtta bunu þöyle anlatýyor: "Örneðin yoldaþ Luxemburg, benim kitabýmýn 'uzlaþmaz bir merkeziyetçilik' görüþünün açýk ve ayrýntýlý ifadesi olduðunu söylüyor. Yoldaþ Luxemburg, böylece benim, bir örgütlenme sistemini, bir baþka sisteme karþý savunduðumu varsayýyor. Gerçekteyse böyle deðil. Kitabýmýn ilk sayfasýndan son sayfasýna kadar, ben makul herhangi bir parti örgütü sisteminin temel ilkelerini savunuyorum. Benim kitabým, bir örgütleme sistemiyle baþka bir örgütlenme sistemi arasýndaki farkla deðil, herhangi bir örgütlenme sisteminin parti fikriyle tutarlý bir biçimde nasýl korunacaðýna, eleþtirileceðine ve düzeltileceðine iliþkindir."(age, s. 282) R. Luxemburg'un "Bir Adým Ýleri..." üzerine yazdýðý yazýya Lenin'in verdiði bu yanýtta çatýþmanýn ne üzerine döndüðü açýkça görülmektedir. Bolþeviklerin dýþýndakiler federatif bir yapýnýn savunucusudurlar ve Lenin böyle bir yapýyý parti örgütü olarak, bir örgütlenme sistemi olarak asla benimsememektedir. Parti olacaksa mutlaka merkezi bir yapý olmak zorundadýr. Baþka her tür yapýnýn örgüt, parti mantýðýyla bir arada düþünülmesi olanaksýzdýr. Yine Rosa Luxemburg'un çatýþmayý, "Ruslar arasýnda merkeziyetçiliðin derecesi üzerine bir çatýþma"ya indirgemeye kalkýþmasýna cevaben, "Yoldaþ Luxemburg, Rus Sosyal-demokratlarý arasýnda, birleþik bir parti gereði konusunda iki ayrý fikir bulunmadýðýný, tüm tartýþmanýn merkeziyetçiliðin derecesi üzerine olduðunu söylüyor. Gerçekteyse böyle deðil. Eðer yoldaþ Luxemburg, çoðunluðu oluþturan birçok yerel parti yönetim kurulunun önerilerini öðrenme 16


Kurtuluþ

zahmetine girseydi, bizim anlaþmazlýðýmýzýn genel olarak, Merkez Yönetim Kuruluyla Merkez Yayýn Organýnýn, parti kongresi çoðunluðunun eðilimini temsil edip etmemesi noktasý üzerinde toplandýðýný görürdü."(age, s.283) diyor Lenin. Ýddia ettiðimiz gibi Lenin'in tartýþmasý birinci derecede partinin birleþik olmasý, yani merkeziyetçi olmasý konusu üzerinedir. Bu konu üzerinde hiç taviz vermekten yana olmayan Lenin, baþka sorunlara gelindiðinde katýlmasa bile uzlaþmaya her zaman yanaþtýðýný ifade etmektedir. Soruna bu noktadan yaklaþýldýðýnda Lenin'in anlatmak istediklerini kavramak kolaylaþmaktadýr. Ancak bu aktardýklarýmýzla henüz Lenin'in demokrasinin aleyhine söylediði izlenimini veren sözleri açýklýk kazanmýþ olmamaktadýr. Kuþkusuz dikkatli okuyan bunun da farkýndadýr. Yukarýda "Ne Yapmalý?"'dan aktardýðýmýz sözlerde gizliliðin örgütlenmede nasýl önemli bir yer tuttuðu ve somut koþullarýn ne türden engeller çýkarabileceði anlatýlýyor. Ve böylesine bir gizlilik koþullarýnda "geniþ demokrasi ilkesi"nin uygulanamayacaðý söyleniyor. Ýþte Lenin'in gizlilik açýsýndan -merkeziyetçilik deðil- karþý çýktýðý bu "geniþ demokrasi ilkesi"dir. Bunun ne olduðunu da ayný satýrlar içerisinde anlatýyor: Tam Menþevik önerideki gibi "partiyi destekleyen herkesin" üye ve yönetici organlara gelecek olanlarý seçme durumunda olduðu bir partide uygulanabilecek olan ve temeli her þeyin açýk olmasý olan bir demokrasi iþleyiþi. Kendi önerisi çerçevesinde yer alan gizliliðin temel alýnmasý, sadece organlar içerisinde çalýþanlarýn üye olabilmesi koþullarýnda böyle bir seçim sisteminin uygulanmasý olanaksýzdýr ve önerilmesi de boþ laftýr. Lenin gizlilik koþullarýnýn seçim olanaklarýný kýsýtladýðýný söylüyor ki, bu gerçeðin ta kendisidir, ama bunun, önerdiði merkeziyetçiliðin bir þartý olduðunu iddia etmiyor. Nitekim kendileri Üçüncü Kongreyi yaptýklarýnda komitelerin seçilmesi ilkesini de gündeme getirdikleri gibi merkezin baþka haklarýný da kýsýtlýyorlar. Örneðin, merkezin "bütün yerel parti örgütlerini örgütleme hakkýný" kaldýrýyorlar. Bu da Lenin'in savunduðu merkeziyetçiliðin bir gereði deðil, kongre tarafýndan kabul edilmiþ bir tüzük maddesiydi. Lenin'in R. Luxemburg'un bu konuda yaptýðý eleþtiriye verdiði yanýt durumu olanca açýklýðýyla ortaya koymaktadýr. "Rosa Luxemburg ayrýca 'onun (Lenin'in) anlayýþýna göre, Merkez Yönetim Kurulu, bütün yerel parti yönetim kurullarýný örgütleme hakký-

na sahiptir' diyor. Gerçekteyse böyle deðil. Benim bu konudaki görüþlerimin neler olduðu, önerdiðim parti örgütlenme tüzük taslaðýyla, belgesel olarak ortaya konulabilir. O taslakta yerel yönetim kurullarýný örgütleme hakkýna dair bir þey yoktur. Bu hak parti tüzüðüne, o tüzüðü hazýrlamak üzere parti kongresince seçilen komisyon tarafýndan konmuþ ve kongre komisyonun metnini benimsemiþtir. Komisyonda, benim ve çoðunluk yanlýsý bir baþka üyenin yanýsýra üç üye daha vardý; görüldüðü gibi Merkez Yönetim Kuruluna yerel yönetim kurullarýný örgütleme hakkýný veren komisyonda üstün olanlar, benim muhaliflerimdi." (age, s.282) Demek ki Lenin'in merkeziyetçilik adýna yerel komiteleri örgütleme hakkýný merkeze verme görüþü yoktur. O halde nasýl oluyor da Lenin bu maddeyi içeren tüzüðü kendi örgütü içerisinde uyguluyor. Ýþte burada sorunun tekrar özüne, demokratik merkeziyetçiliðin esaslarýndan birine, örgüt olabilmenin zorunlu bir gereðine geliyoruz. Azýnlýðýn çoðunluða uymasý ve alýnan kararlarýn deðiþtirilinceye kadar keyfi olarak kimse tarafýndan deðiþtirilememesi prensibi. Lenin'in anlattýklarýndan bunu anlamak gerekiyor. Kongre böyle bir kararý aldýktan sonra bir dahaki kongreye kadar bu kararýn deðiþtirilmesi Lenin için söz konusu olmamýþtýr. Lenin'in bu noktadaki derdi merkeziyetçiliðin derecesi deðil, bir parti örgütü fikrini tamamen dýþtalayan özerklik fikridir. "Bir Adým Ýleri..."de bunu en açýk biçimde dile þöyle getiriyor: "Birlik Kongresinde, eðlendirici bir coþkuyla, parçanýn bütüne boyun eðmesine gerek olmadýðýný, parçanýn bütünle olan iliþkisini belirlemekte özerk olduðunu, bu iliþkiyi kalýba döken birlik tüzüðünün, parti çoðunluðunun iradesini hiçe sayarak geçerli olduðunu kanýtlamaya çalýþtýklarý zaman, Martov'la Akselrod'un savunduðu þey, (eðer anarþizm deðilse) özerklikti."(s.244) Lenin'in sorunu görüþ biçimi tamamen merkeziyetçilik, özerklik çatýþmasý. Kuþkusuz bunlarýn birini eksen almadan demokrasi sorunu üzerine söylenecek olan hiçbir söz ortak sorunsal içerisinde yer almayacak ve ayný kelimeler kullanýlsa bile kesinlikle ayný anlama gelmeyecektir. Merkezin yönetme hakkýna sahip olduðu bir iþleyiþ içerisindeki demokrasi-ayrýca gizlilik koþullarý altýnda- ile parçanýn bütün ile olan iliþkisini tamamen kendisinin belirlediði iliþkiler içerisinde iþleyecek olan demokrasi ayný düzeylerde tartýþýlamazlar. Dahasý, ikinci tür iliþ17


Kurtuluþ

ki içerisinde bir yönetim biçimi olarak demokrasiden söz edebilmek de pek olanaklý deðildir zira, parçanýn merkezle olan iliþkisini tesbit etmek hakký merkezin yönetici deðil, olsa olsa koordinatör (ama yetkisi olmayan), arabulucu görevini üstlenmesini getirir. Dolayýsýyla merkez bütünün temsilcisi olarak, parçalarý yönetebilmek için onlar üzerinde yönetme haklarýna sahip olmalý, yani yapý merkeziyetçi olmalý. Deðiþik sorunsallar arasýndaki çatýþmada kullanýlan kavramlarýn ayný anlama gelmediðini bilmek gerekiyor. Bu bilinmez ise söylenen sözlerin anlamýný kavramak olanaklý olmaz. Merkeziyetçilik, yani birleþik bir parti olma konusunda anlaþtýktan sonradýr ki, ortak bir sorunsal içerisine girilmiþ ve dolayýsýyla bu merkeziyetçiliðin ne türden bir þey olacaðý konusunda ortak terimlerle tartýþma baþlayabilir. Ýkinci kongre üzerine olan tartýþmalarda böyle bir ortak zemin yoktur. Bu zemin yalnýzca Bolþeviklerin kendi aralarýnda vardýr ve kendi zeminleri üzerinde sorunu gündeme getirdiklerinde merkeziyetçiliðin demokratik olmasý gerektiði ve bunun kavramsal ifadesi olarak da demokratik merkeziyetçiliðin lafýnýn edildiðini Lenin'in yazýlarýnda açýk biçimler içerisinde görüyoruz. Birleþik bir parti olma fikrini peþin olarak kabul etmiþ olanlar arasýnda artýk merkeziyetçilik üzerine esasta bir tartýþma söz konusu olamaz. Bundan sonraki tartýþmanýn artýk bu merkeziyetçiliðin nasýl gerçekleþeceði, demokratikliði esas alýnýyorsa, somut koþullar göz önünde tutularak demokrasinin nasýl iþletileceði üzerine olmasý gerekir. Böyle bir yaklaþým biçimi de asla terazinin iki kefesinde duruyormuþçasýna merkeziyetçiliðin mi yoksa demokratikliðin mi aðýr basacaðý ikilemine izin vermez. Birbirinin karþýtý olan kavramlar bunlar deðil, "merkeziyet - özerklik" ve "demokrasi bürokrasi" ikilileridir. Merkeziyetçiliðin azalmasýnda demokrasinin deðil özerkliðin artmasý, demokrasinin azalmasýnda da merkeziyetçiliðin deðil bürokratikliðin artmasý söz konusudur. Eðer anlatmak istediklerimizle tutarlý olmak istiyorsak demokratik merkeziyetçiliði bu kavramlar üzerine oturtmak zorundayýz. Ýþte o zaman gerçekten önümüze koyduðumuz amaçla araç arasýndaki iliþkinin de net bir fotoðrafýný çekmek olanaðýný elde eder ve tartýþmayý daha verimli olabilecek bir alana, sosyalizm üzerine bir tartýþmaya dönüþtürebiliriz. Eðer merkeziyetçiliðin artmasýndan kastýn bürokratikliðin artmasý olduðu net olarak ortaya çýkarsa

bunun sosyalizmle iliþkisinin ne olduðunu da ortaya koymak da oldukça kolay olur. Eðer demokrasinin artmasýndan kasýt merkeziyetçiliðin yerine özerkliðin geçirilmesi ise bunun bir partý fikriyle nasýl çakýþmaz olduðunu göstermek çok zor olmaz. Lenin'in adýna, Leninizm adýna örgütlenme konusunda çok þey söyleniyor ama bunlarýn çoðunluðu Lenin'e zorla söylettirilmiþ þeylerdir. Kendisinin bir parti birliði konusundaki görüþleri ise çok net: "...Biz, görüþümüze göre, birleþmeyi olanaklý kýlmak için kabul edilmesi zorunlu olan (abç), temel örgüt ilkelerini (altýný çizen Lenin) yinelemeye hazýrýz: 1-) Azýnlýðýn çoðunluða uymasý (týrnak içerisindeki 'azýnlýk' ve 'çoðunluk' ile karýþtýrýlmasýn! Burada sözünü ettiðimiz genel parti örgütü ilkesidir. 'Azýnlýk' ile 'çoðunluk'un birleþmesi deðil; Bundan ileride sözedeceðiz. Soyutta konuþursak, eþit sayýda 'Menþevik' ile 'Bolþevik'in birleþmesini hayal etmek mümkündür, fakat azýnlýðýn çoðunluða uymasý ilkesel olarak ve zorunluluk olarak kabul edilmedikçe böyle bir birleþme olanaksýzdýr.) 2-) Kongre, yani bütün tam yetkili örgütlerden seçilmiþ delegelerin bir kurultayý, partinin en üst organý olmalýdýr; dahasý, bu seçilmiþ delegelerin herhangi bir kararý kesin olmalýdýr (bu, kararýn örgütlerin onayýna sunulan danýþýma konferanslarý, yani bir plesibit ilkesine karþýt olarak, demokratik temsili ilkesidir.) 3-) Partinin merkezi organýnýn (veya organlarýnýn) seçimleri dolaysýz oyla olmalý ve bir kongrede yapýlmalý. Bir kongre dýþýnda yapýlan seçimler, iki aþamalý seçimler, vb. geçersizdir. 4-) Partinin gerek yerel, gerekse merkezi bütün yayýnlarý, hem parti kongresine hem de partinin ilgili merkezi ya da yerel örgütüne tamamen baðýmlý kýlýnmalýdýr. Partiyle örgütsel iliþkisi bulunmayan Parti yayýnlarýnýn çýkartýlmasý yasaktýr. 5-) Parti üyeliðinin niteliði belirlenmeli, kavram mutlak bir kesinlikle sýnýrlandýrýlmalýdýr. 6-) Ayný þekilde, herhangi bir parti azýnlýðýnýn haklarý da parti tüzüðünde açýklýkla tanýmlanmalýdýr." (Ýþçiler ve Partimizdeki Bölünme broþürüne Önsözden, Partileþme Süreci, s. 167-168) Yukarýda aktardýðýmýz satýrlar arasýnda tek bir yerde dahi merkeziyetçilik lafý geçmemektedir. Bundan kuþkusuz Lenin'in bir zaman ýsrarla savunduðu þeyden bir sene sonra vazgeçmiþ olduðunu çýkaramayýz. Tam tersine merkeziyetçilik, demokratik merkeziyetçilik 18


Kurtuluþ

görüþü aynýyla bu ifadelerin içerisinde yatmaktadýr. Azýnlýðýn çoðunluða uymasý, kongre kararlarýna baðlýlýk, parti yayýnlarýnýn partiye baðýmlýlýðý, üyelerin niteliði, azýnlýðýn haklarý kavramlarý demokratik merkeziyetçiliðin esaslarýný oluþturmaktadýr. Lenin yukarýda ortaya koyduðu temel öðelerin dýþýndaki sorular konusunda tartýþmaya ve deðiþik fikirlerden birisini benimsemeye hazýrdýr. Böyle bir tutum ilkesizlik deðil, yürünecek olan yolda ayný prensiplere baðlý olmak koþuluyla, meseleyi daha yüksek veya alçak, daha düz ya da dolambaçlý bir biçimde niteleyebilmenin mümkün olduðunu bilmesindendir. Her þeyi kendisine göre tayin etmeye kalkýþanýn sonuçta hiçbir þeyi tayin edemeyecek konuma düþeceðini iyi bilen Lenin baþkalarýyla prensiplerde anlaþtýktan sonra uzlaþmaya girmek gerekliliðini kavrayan bir devrimcidir. Prensipli olmak adýna her þeyi tayin etmeye kalkýþýp hiç kimseyle bir arada olamayan kendinden merkezli devrimcilerimizin tutumundan çok farklý bir tutumdur bu. Tam on yýl boyunca Menþeviklerle ayný parti içerisinde olabilmek için mücadele verdi. Ýçinde yaþadýðýmýz koþullarda devrimcilerimizin Lenin'in bu tutumu üzerine herhalde biraz daha fazla düþünmek zorunluluklarý var. Merkeziyetçilik adýna herkes üzerinde egemenlik kurmak isteyenlerin cereyan eden ayrýlýklardaki sorumluluðu gerçekten derindir. Tabii bu sorumluluðun diðer bir yaný da demokrasi adýna özerkliði, bütünle olan iliþkiyi canýnýn istediði gibi tayin etme hakkýný kendinde görenlerdedir. Her iki tutum da Lenin'in merkeziyetçilik üzerine söylemiþ olduklarýný tepetaklak ederek anlamakta birleþmektedirler.

ortadan kaldýrmak için sürdürülen eylemin düzen tarafýndan yasal olarak benimsenmesi olanaklý deðildir. Devletin varoluþ nedeninin dýþýna çýkýlmadýðý müddetçe bu eylem eninde sonunda yasaklanacaktýr. Ne var ki, devrimci bir çizginin sürdürdüðü her eylem yasa dýþý olur diye bir zorunluluk yoktur. Döneme ve koþullara göre, devrimci çizgiye ait birçok eylem yasal konumda olabilir. Ama bir bütün olarak bu çizgi ve bunu sürdüren örgüt yasallýðýn dýþýnda kalmak zorundadýr. Ýþçi sýnýfý mücadelesinin ileri mevziler kazanmýþ olduðu birçok ülkede, düzen kendini buna raðmen korumayý baþarabilecek ölçüde güçlüyse proletaryanýn devrimci fikirlerinin yayýlmasý ve örgütlenilmesi kabullenilmiþtir. Ya da proletaryanýn devrimci çizgisini benimseyen savaþ örgütü yerine, onu düzenin kabullenebileceði bir düzen örgütü haline getirerek yaþam hakký elde etmiþ sözde komünist örgütler mevcuttur. Böyle örgütlerin çoðunluðu proletarya mücadelesini belirli düzeylerde tutmak suretiyle düzenin önemli istikrar öðelerinden birini oluþturduklarý ölçüde düzen içerisinde güvenlikli bir yere sahip olmaya devam edeceklerdir. Ne var ki, istikrarý korumanýn kolay olmadýðý, devrimci çizginin bir savaþ örgütü olarak sahneye çýkmaya kalkýþtýðý her yerde proletarya partisi yasa dýþýna düþmüþ ve örgütlenmesini de gizlilik koþullarýna uydurmuþtur. Bu durum proletarya partisi için esas olan durumdur. Yasal konum elde etme, açýk olma ise tali bir durum olmak zorundadýr. Devrimci kabarýþýn yasalarý yerle bir ettiði dönemlerde, yasallýk ne olursa olsun proletarya partisi açýk hale gelebilir. Bu kendi kuvvet ve kudretinin somut bir dýþa vurumudur. Açýktýr ki, genel prensipler, istisnai durumlar üzerine deðil, genel olan üzerinedir. Proletarya partisinin yasa dýþý olduðu koþullarda esas olarak gizlilik prensibini benimsemesi ve yapýsýný buna göre kurmasý, kýsaca Lenin'in bir söyleyiþiyle, "bütün diðer þartlarý buna uydurmasý" aslýnda bir aksiyomdur. Yaþamanýn koþulu gizlilik ise, bunu ortadan kaldýracak hiçbir koþulu benimsemek olanaklý olmaz. Ne var ki, bu kritik bir noktadýr. Gizlilik adýna, hareketsizlik ve bürokrasi de savunulabilir, eylemlilik ve demokrasi de. Bunun için de Lenin diðer bütün þartlar buna uydurulmalýdýr diyor. Besbelli ki, proletarya partisi olmanýn baþka þartlarý da vardýr. Bu þartlarýn gizlilik þartlarýna uydurulmasý ortadan kaldýrýlmalarý deðil, bu koþullarda iþlerlik kazanmalarýdýr.

Gizlilik Ve Parti Yapýsý Lenin, "Gizlilik bu cinsten bir örgütün öylesine zorulu bir þartýdýr ki, bütün öteki þartlar (üyelerin sayýsý ve seçimi, görevler vb.) bu birinci þarta uydurulmalýdýr." (Ne Yapmalý?", s. 168) diyerek, baský koþullarý altýnda mücadele verme durumunda olan bir partinin temel direðini ortaya koyuyor. Hiç þüphe yok ki, böyle bir yapýlanma benimsendiði için parti kendiliðinden proletaryanýn partisi olmaz. Proletaryanýn partisi, sýnýfýn öncülerini baðrýnda toplamýþ komünist bir politik çizgi izleyen partidir. Komünist bir çizgi izlemeyle, baský koþullarý altýnda gizli çalýþma aslýnda birbirinden ayrýlamayacak karakterlerdir. Proletaryanýn devrimci çizgisi demek doðal olarak burjuva düzenin kabullenemeyeceði bir düþünüþ ve eylem hattýna sahip olmaktýr. Düzeni 19


Kurtuluþ

Gizli bir örgüt deðiþik biçimsel yapýlar içerisinde olabilir. Her bir biçim için esas olan ise bunlarý oluþturan bireylerin niteliði ve bu niteliðin sonucu olarak sürdürdükleri çalýþma biçimidir. Bunun içindir ki, Lenin Rusya'nýn somut koþullarýnda parti sorununu tartýþýrken, iþe üyelerin niteliðiyle girmektedir. Yine Rusya'da grubun kendi yapýsýný parti içerisinde korumaya kalkýþma görüþüne karþý yapý açýsýndan merkeziyetçilik sorununu öne koyuyordu. Üyelerin niteliði sorunu, özünde çalýþma biçimini, örgüt içi iþleyiþ sorunlarýný kendi içerisinde taþýmaktadýr. Lenin "Ne Yapmalý?"da ilkellikten kurtulabilmek için çalýþmanýn amatör yöntemlerle deðil gerçekten egemen sýnýflarla sistemli bir mücadele haline getirilecek olan profesyonel yöntemlerle sürdürülmesi gerekliliðini vurgular. Yapýlan her ciddi iþin kuþkusuz ki, profesyonelce yöntemlerle sürdürülmesi gerekir. Burada yöntemlerin profesyonelce olmasý amatör heyecanýn kaybedilmesi anlamýna gelmediðini belirtmek gerekli. Kastedilen, yapýlan iþin ilkel bilgiler ve deneyimsizlik içerisinde deðil, belli bir bilgi ve tecrübe birikiminin sonucu oluþmuþ ustaca yöntemlerin kullanýlarak gerçekleþtirilmesidir. Her bir meslek için durum bu olduðu gibi, politika mesleðinde de böyledir. Politikanýn bir meslek olmadýðýný söyleyecek olanlar ancak hayaller içerisinde yüzenler, ulaþýlmak istenilen hedefle günün koþullarýný birbirine karýþtýranlar olabilirler. Sosyalist mücadelenin amacý elbette ki, yöneten yönetilen iliþkisini ortadan kaldýrmak, bu anlamda da politikayý ortadan kaldýrmaktýr. Bu tam demokrasinin gerçekleþtiði duruma kadar politika herkesin katýlabileceði ama birilerinin bu alanda diðerlerine göre usta olmaya devam edeceði bir alan olarak kalacaktýr. Gerçeklik böyle kavranýlmadýðý müddetçe, devrimci hareketin ilkellikten ve kendiliðinden bir hareket olmaktan kurtulmasý olanaksýzdýr. Eðer politikanýn bir de gizlilik koþullarý altýnda sürdürülmesi zorunluluðu göz önünde bulundurulacak olursa, parti üyelerinin niteliðinin ne olmasý gerektiði konusunda genel bir yaklaþýmý elde etmiþ oluruz. Birincisi politik arenanýn gerektirdiði bilgi ve tecrübe birikimine sahip olmak, ikincisi gizlilik koþullarýnda çalýþmanýn yöntemlerini bilebilmektir. Birincisi egemen sýnýflarla sürdürülecek olan mücadelenin bilimsel düzeydeki þartý, ikincisi de ayakta kalmaya devam edebilmenin þartýdýr. Bunlardan hangisinin önemli olduðu konusunda üretilecek

olan herhangi bir soru anlamsýzdýr. Baþtan kabul etmek gerekiyor ki, birincisi kan ise ikincisi de onu taþýyacak olan damarlardýr. Bu ikisinin ayrýlmaz birliði karþýsýnda hangisinin önemli olduðunu sormaya kalkýþmak sorunun özünü unutmak demektir. Zaman zaman bu türden bir problemin devrimcilerin karþýsýnda dikildiðini görüyoruz: "Parti üyesi olmak için, acaba bilgili mi olmak gerekir, yoksa nasýl gizli çalýþýlacaðýný bilmek mi?" Böyle bir soruyu soran belli ki sorunun özünü unutarak, kendine ait soyutlamalar üzerinden akýl yürütmektedir. Buna göre iki tip vardýr. Sosyalizm hakkýnda çok þey bilen, ama devrimci olmayan; sosyalizm hakkýnda çok az þey bilen ama devrimci olan, dolayýsýyla mücadelenin her tür sýkýntýsýný gönül rahatlýðýyla üstlenebilecek olan. Soyutta böyle tipler yaratýldýktan sonra bunlardan hangisinin devrimci mücadele için gerekli olduðu düþünülmektedir. Kuþkusuz birincilerden oluþtrulacak soyut bir parti, bir aydýnlar topluluðu, bir tartýþma kulübü, hayatýn deðiþtirilmesi faaliyetinde yer almayan, sadece hayat üzerine yorumlar yapan "bilgeler" ocaðý olur. Ýkincilerden oluþacak olan da, politikada ilkel yöntemlerle, amatörlüðün sýnýrlarý içerisinde, sadece varolan heyecaný ve baðlýlýk duygularý ile politik arenaya dalýp, bir zaman için egemen sýnýfýn ciddi baþaðrýsý olabilecek ama sonuçta, egemen sýnýfýn ustalýklý yöntemleri sayesinde politik arenadan silinecek bir yapý oluþturur. Proletaryanýn ne bunlarýn birincisine ne de ikincisine gereksinimi vardýr. Onun gereksinim duyduðu þey, hem mahrum býrakýldýðý bilimsel bilginin üretici ve taþýyýcýsý olacak hem de bu bilginin saðladýðý aydýnlýkta yaþamýn deðiþtirilmesi eyleminde bizatihi yer alacak olan istikrarlý bir yapýdýr. Yüzbinleri, milyonlarý kapsayan böyle bir partinin gizlilik koþullarý içerisinde çalýþabilmesini düþünmek olanaklý deðildir. Partinin, onun programýný kabul eden yüz binlerden oluþmasý, bilimsel bilgi üretimi konusunda elbetteki bir engel teþkil etmez; ama polise karþý kevgir gibi olmasýna neden olur. Böyle bir parti hiçbir sýrrýný polise karþý gizleyemez. Ancak Lenin'in sorunu partinin yüz binleri kucaklamasýna iliþkin deðildir. Zira gerçekten yüz binleri kucaklamýþ bir parti, polise karþý kevgire dönecek olsa da, polis kuvvetiyle kolay kolay tahrip edilemeyecek toplumsal bir kuvvet oluþturur. Hele milyonlarýn sözünü edecek olursak, o zaman egemen sýnýflar için çözüm poliste deðil, devlet kuvvet20


Kurtuluþ

lerinin toptan harekete geçirilmesindedir. Ama bilinen gerçektir ki, hiçbir parti ortaya çýktýðýnda yüz binleri milyonlarý kapsama þansýna sahip deðildir. Bu noktalara ulaþabilmek için uzun mücadele yýllarýnýn geçmesi gerekmektedir. Hele sürdürülecek olan politikanýn ihtilalci olmasý gerektiðinde ýsrar ediliyorsa, bu geliþim en zor koþullar altýnda gerçekleþecek demektir. Bu uzun süreci kendisini egemen sýnýfa karþý korumayý becerebilen bir yapý atlatabilir. Ýþte böyle bir partinin üyeleri mutlaka ve mutlaka bu mücadelenin gerekleri konusunda belli bir ustalýðý kazanmýþ insanlar olmalýdýrlar. Lenin Ne Yapmalý'da "Devrimci iþçi, görevine tam olarak hazýrlanabilmek için, profesyonel bir devrimci olmalýdýr."(s.164) dediði zaman ona karþý yönetilmiþ olan eleþtiriler, "devrimci görevleri yalnýzca dar bir aydýnlar gurubunun üzerine yýkmak" ya da "yýðýnlarýn devrimdeki inisiyatifini hiçe saymak " noktalarýnda toplanýyordu. Bugün de bu eleþtirilerin benzerlerini Lenin'in parti anlayýþýnýn elitist olduðu þekline bürünmüþ olarak görüyoruz. Lenin'in gerçekten proletarya partisi için ideal üye olarak gördüðü tip, ajitatör, örgütçü, propagandacý, savaþçý, daðýtýmcý vb. olarak uzmanlaþmýþ komünistlerdir. Bunlarýn herhangi birindeki uzmanlýðý da kuþkusuz uzmanlýk olarak deðerlendirmekte ve tümünde birden uzmanlaþmýþ olmalý beklememektedir. Profesyonelliðin ne olduðu konusu hem çok tartýþýlmýþ hem de çok karýþtýrýlmýþtýr. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da süren mücadelenin zorunlu bir sonucu olarak, binlerce genç insan, okullarýyla, evleriyle iliþkilerini kesmiþler ve her zaman yapacak bir iþ bulamasalar dahi devrimci mücadeleyi tek iþleri haline getirmiþlerdir. Bu durum profesyonel kavramýnýn da karýþmasýnýn temelini oluþturmuþtur. Lenin'in ifadelerinin içerisinde geçen "bütün zamanýný devrimci eyleme adama" bu yoldaþlara uygulandýðýnda hepsini profesyonel olarak görmek mümkün olabilir. Ama gözden kaçýrýlan nokta, bu insanlarýn hangi konuda uzmanlaþmýþ olduklarýydý. Bu kitlenin en büyük kýsmýnýn uzmanlaþmýþ olduðu hiçbir iþ yoktu. Tabancanýn tetiðine basmak ve karþý tarafa silahý yöneltmek uzmanlýk gerektiren bir iþ deðildir. Elbetteki savaþçýlýkta uzmanlaþma mümkün olan bir iþtir. Herkesin bildiði gibi bu uzmanlýk uzun ve eziyetli çalýþmalarý zorunlu kýlmaktadýr. Kuþkusuz bu insanlar arasýnda bu meslekte uzmanlaþanlar oldu. Böyle geliþim göstermiþ olanlarý profesyonel olarak nitelemek yanlýþ olmazdý. Ama çarpýþmanýn siyasi ve

teknik her türlü gereðini bilen kiþi ile tuvalette otururken kendi kendini yaralayan kiþileri ayný kefede tartmak kadar büyük haksýzlýk ve yanlýþ sonuçlara yol açacak bir bakýþ olabilir mi? Profesyonel olmanýn gereði elbetteki, yapýlan iþi arada bir deðil, bütün zaman içerisinde yapýyor olmaktýr. Ama tanýma buradan baþlamak iþi tepetaklak etmek oluyor. Bu demektir ki, önce kiþi profesyonel olarak tayin edilecek, daha sonra da o profesyonelliðin gerektirdiklerini öðrenecektir. Bu yoldan gidildiðinde ortada profesyoneller deðil, bir yýðýn adý profesyonel olan amatörler bulunur. Profesyonellik her þeyden önce o alan için gerekli olan bilgilerin elde edilmesi ve bunlarý hayata geçirecek uzun bir çýraklýk döneminin yaþanmasýyla olanaklý olur. "Bizim kendisini gösteren her iþçiye profesyonel ajitatör, örgütçü propagandacý, literatür daðýtýcýsý, vb. vb. olabilmesi için yardým etmenin görevimiz olduðunu bilmediðimiz için bu böyle olmaktadýr. ...Ama siyasi olarak özgür olan bir ülkede geniþ ölçüde ve otomatik olarak meydana gelen bir þeyi, Rusya'da biz bilinçli olarak ve sistemli bir biçimde örgütlerimizden yararlanarak yapmalýyýz. Azýcýk yeteneði olan ve bir þeyler 'vaad' eden bir ajitatör iþçinin günde onbir buçuk saat fabrikada çalýþmasýna izin verilmemelidir. Zamanýnda bütün vaktini siyasi eyleme ayýrabilmesi için; eðer tecrübesini artýracaksa, görüþ ufuklarýný geniþletecekse, çarýn jandarmasýna karþý mücadelede hiç deðilse birkaç yýl dayanabilecekse çalýþtðý yeri deðiþtirebilmesi için, onun geçimi, partimiz tarafýndan saðlanmalýdýr."(Ne Yapmalý?, s. 165) "Bir þeyler vaadeden" derken Lenin'in neyi kastettiðini doðru anlamak gerekiyor. Eðer göze kestirilen herkesin bir þeyler vaadettiði zannedilirse, örgütün baktýðý bir yýðýn görevli olur ama doðru dürüst tek bir ajitatör olmaz. Ýkinci olarak da profesyonelliðin gereðinin her zaman örgüt tarafýndan bakýlmak olmadýðýný kavramak gerekir. Gerçekten kendi fabrikasýnda ajitatör olarak öne çýkmýþ bir komünist iþçi kendi ufkunu geniþletebilmek ve devrimci mücadeleyi baþka fabrikalarda da sürdürmek üzere gerekli olduðunda örgüt tarafýndan geçimi üstlenilmelidir. Böyle ajitatörlerin en ünlülerden biri Kalinin'dir. Ama Kalinin'in ömrü neredeyse fabrikalarda çalýþarak geçmiþtir. Zira bir meslek için mesleki bilgiler ne kadar önemliyse, bu mesleðin icra edileceði alan da en az o kadar önemlidir. Bir ajitatör iþçinin doðal ajitasyon alaný fabrikadýr. Bu alandan bütünüyle kopmuþ bir iþçinin bu meslekte geliþmesini beklemek 21


Kurtuluþ

hayal olur. Fabrikaya dýþarýdan yaklaþacak olan bir kiþinin ajitasyon kabiliyeti kendiliðinden ortadan kalkar veya en dar sýnýrlarýna indirilmiþ olur. Lenin'in burada anlattýðý böyle "umut verici" iþçiler bulunduðunda, parti örgütlerinin bunlarla özel olarak ilgilenmesi ve yaptýklarý iþin daha ustaca gerçekleþtirilebileceði koþullarýn o iþçi için yaratýlmasýdýr. Böyle ustalaþmýþ bir iþçinin baþka alanlarda faaliyet gösterebilmesi için zaman zaman iþini terk etmesi gerekliliði de aþikardýr. Bu þartý da ona elebetteki parti hazýrlamalýdýr. Kendi fabrikasýndan çýkýp tüm ülke çapýndaki, parti faaliyeti içerisinde yer alabilecek niteliklere ulaþmýþ olan kiþi, iþini bilen yani profesyonel bir kiþidir. Profesyonelliði kiþinin kazandýðý pozisyonda deðil onun kendi niteliklerinde aramak gerekir. Hangi alan söz konusuysa, o alandaki yeteneði, bilgisi ve tecrübesiyle insan ancak profesyonel olarak nitelendirilebilir ve kuþkusuz böyle bir kiþinin iþinde en üst verimi ortaya koymasýnýn yolu da kiþinin münhasýran bu iþle uðraþýr olmasýna baðlýdýr. Ancak bu noktada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, hiç kimsenin uzmanlaþtýðý tek bir alanla sýnýrlý kalmasýna olarak tanýmamaktadýr. Sýnýf mücadelesinin her bir boyutu hakkýnda bilgi ve tecrübeye sahip olmayan bir uzmanýn iyi bir uzman olmasýný sýnýf mücadelesi içerisinde beklememek gerekir. Usta bir ajitatör olmak demek, ayný zamanda Marksizm konusunda net bilgilere sahip olmak, polise karþý mücadelenin gereklerini bilmek, günlük ekonomik ve sosyal geliþmenin detaylarý hakkýnda açýk fikirlere sahip olmak demektedir. Bunlardan yoksun bir ajitatörlük, çoðunlukla laf kalabalýklýðý ve giderek demogojiye dayanmak zorunda olur. Belki böyle bir kiþi cin fikirli bir "çarýklý erkaný harb" olarak yýðýnlarý coþturabilir, karþýsýndakileri susturmayý becerebilir ama komünist bir politikanýn doðrulukla hayata geçirilmesini beceremez. Bu nedenledir ki, her komünist eðer, bir ajitatörse, bu uzmanlýðýný baþka uzmanlýklarla propagandistlikle, örgütçülük vb. tamamlamak zorundadýr. Örgüt faaliyetinin sürdüðü her birimde bir ajitatör, propagandacý vb.vb. olarak çalýþabilecek duruma gelmiþ kiþileri profesyoneller olarak nitelemek doðru olur. Ancak sýnýf mücadelesine öncülük edecek olan bir örgüt sadece bu unsurlardan oluþmaz ve oluþamaz da. Böyle insanlarýn içinden çýkýp gelecekleri bir zeminin varolmadýðý, bir durumda böylesi beþ on insan belki bulunabilir. Ama sýnýf mücadelesinin, onun

içerisinde yer aldýðýný düþünen bir örgütün beþ on insanýn iþi olmadýðýný bilmesi gerekir. Bu insanlarýn esas olarak içinden çýkýp gelecekleri alan iþçi sýnýfýdýr ve proletarya partisi kendisini bu alana derin köklerle baðladýðý takdirde "yetiþtirilecek" insanlarla da karþýlaþabilme þansýný elde eder. Bu karþýlaþmanýn tesadüflerden kurtulmasý ve organik bir olay haline gelmesi, partinin etrafýnda yýðýnla iþçi örgütü oluþturmaktan ayrý olarak bünyenin içerisinde bunlara yer verilmesidir. Eðer örgüt yalnýzca iþçi sýnýfý kitlesinin doðal alanýndan ayrý bir yerde örgütlenmiþ olan profesyonellerden oluþacak olsa yýðýnla organik deðil dolaylý bir baðlanma ortaya çýkar. Bunu aþmanýn tek yolu bizzat yýðýnýn bünyesinde parti örgütlerinin yer alýyor olmasýdýr. Böyle örgütlenmeler yaratilabildiði takdirdedir ki, hem profesyonellerin ortaya çýkacaklarý alan þekillenmiþ olur hem de profesyoneller yýðýnla organik iliþki içerisinde kalmaya devam ederler. Bunlar proletrya partisinin (iþçi sýnýfýyla sýnýrlý kalýyoruz) iþçi sýnýfýnýn sýnýf olarak ortaya çýktýðý alan olan fabrikalarda oluþturduðu örgütlerdir. Bu örgütler sayesindedir ki, iþçi sýnýfý kitlesiyle doðrudan baðlanma gerçekleþir ve onun gerçek ileri unsurlarý devrimci örgütün bünyesine kazanabilirler. Sýnýfýn en ileri unsurlarý hiçbir zaman kendiliklerinden profesyonel deðildirler ama buna raðmen günlük mücadelelerinde içinde bulunduklarý kitleye önderlik edecek ölçüde geliþkinlik taþýyan ve gizlilik koþullarýnda nasýl çalýþabileceðini öðrenebilecek kiþilerdir. Öncülük görevi onlarý egemen sýnýfýn çeþitli oyunlarý ve polisin devrimcilere karþý kullandýðý yöntemler konusunda çoktan uyarmýþtýr; zaten bu uyanýklýða sahip olduklarý içindir ki öncülük görevi onlara düþmüþtür. Lenin partiyi hiçbir zaman profesyonellerle sýnýrlý görmediðini "Bir Adým Ýleri, Ýki Adým Geri"de açýk olarak ortaya koyuyor: "...Parti iþçi birliklerine kendi anlayýþýný aþýlamaya ve onlarý kendi etkisi altýna almaya çalýþmalýdýr, çalýþacaktýr; ama böyle yapabilmek için, bu iþçi birliklerindeki sosyal demokrat öðelerle (Sosyal Demokrat Parti'ye mensup olanlar) sýnýf bilincine tam ulaþmamýþ, siyasal yönden etkin olmayan kiþileri, yoldaþ Akselrod'un bize yaptýrmak istediði gibi birbirine karýþtýrmak deðil, birbirinden ayýrmak gerekiyor. ... En gizli iþlevlerin bir devrimciler örgütünde merkezileþmesi, geniþ yýðýnlara yöne22


Kurtuluþ

lik ve bu yüzden de olabildiðince gevþek ve gizlilikten uzak bulunan iþçi birlikleri gibi, iþçilerin kendi kendilerini eðitme çevreleri ve illegal yazýný okuma çevreleri gibi, sosyalist ve demokratik çevreler, nüfusun bütün öteki kesimleri arasýnda sosyalist ve demokratik çevreler vb.vb. gibi büyük sayýdaki öteki örgütlerin eylem alanýný geniþletecek ve niteliðini zenginleþtirecektir. Böyle çevreleri, sendikalarý ve örgütleri her yerde kurmak gerekir; bunlar olabildiðince çok sayýda olmalý ve yerine getirdikleri iþlevler olabildiðince çeþitli olmalýdýr; ama bunlarý devrimciler örgütüyle birbirine karýþtýrmak, aralarýndaki sýnýr çizgisini silmek, saçma ve zararlý olur." (s.96) "Bu alýntý, devrimciler örgütünün, iþçilerin yaygýn örgütleri tarafýndan sarmalanýp örtülmesini bana yoldaþ Martov'un anýmsatmasýnýn ne kadar yersiz olduðunu gösteriyor. Ben bunu 'Ne Yapmalý?'da zaten göstermiþ ve 'Bir Yoldaþa Mektup'ta da daha somut biçimde geliþtirmiþimdir. Fabrika grupularý diye yazmýþtým orada, "bizim için özellikle önem taþýr: hareketin esas gücü, büyük fabrikalardaki iþçi örgütlerindedir. Çünkü büyük fabrikalar (ve büyük tesisler) iþçi sýnýfýnýn yalnýzca sayý bakýmýndan büyük kesimini deðil, etki, geliþme ve savaþým kapasitesi bakýmýndan da büyük kýsmýný içerirler. Her fabrika bizim kalemiz olmalýdýr. ...Fabrika alt komitesi, bütün fabrikayý, iþçilerin olabildiði ölçüde geniþ kesimini, her türden deðiþik guruplar (ya da temsilciler) aðýyla kucaklamaya çalýþmalýdýr. Bütün gruplar, topluluklar, alt komiteler, vb., bir yönetim kurulunun ya da kurulun yan kuruluþlarýnýn statüsüne sahip olmalýdýrlar. Bunlardan bazýlarý Rus Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi'ne katýlma isteðini açýkça öne sürecekler ve yönetim kurulu tarafýndan onaylanýrsa, partiye katýlacaklardýr. Böylece (ya yönetim kurulunun buyrultularý çerçevesinde ya da onunla anlaþmaya vararak) belirli ödevler yüklenecekler, parti organlarýnýn buyruðuna uymayý kabul edeceler, bütün parti üyelerinin sahip olduðu ayný haklara sahip olacaklar ve kurul üyeliði için aday olabileceklerdir, vb.. Bazýlarý RSDÝP'ne katýlmayacaklar, parti üyelerince kurulan gruplarýn ya da þu veya bu parti gurubuyla iliþkisi olan topluluklarýn statüsüne sahip olacaklardýr, vb..'(s.17-18) Ýtalik ifadeler, benim birinci metnimdeki düþünceyi, 'Bir Yoldaþa Mektup'ta zaten açýkça ifade ettiðimi gösteriyor. Partiye girme koþullarý orada açýkça belirtilmiþtir: 1-) Belli bir örgütlenme derecesi;

2-) Bir parti yönetim kurulunun onayý" (s.82-8384). Bu uzun alýntýyý aktardýk ki, sýk sýk alýntýlara baþvurarak Lenin'in parti konusunda istikrarla ayný þeyleri savunmuþ olduðunu ispatlamakla uðraþmayalým diye. Yukarýda, daha önceki eserlerinden alýntý yaparak belli bir örgütlenme fikrini nasýl geliþtirmiþ olduðunu açýkça ortaya koyuyor, Lenin. Proletarya partisinin yapýsý konusunda Ne Yapmalý?'da da, Bir Yoldaþa Mektup'ta da, Bir Adým Ýleri...'de de ayný þeyleri söylüyor: "genel olarak örgütlenme derecesine ve özel olarak da örgütünün gizliliðine iliþkin olarak ana çizgileriyle þu kategoriler düþünülebilir: 1-) Devrimcilerin örgütleri; 2-) Olabildiði ölçüde yaygýn ve çeþitli iþçi örgütleri (belli koþullarda, öteki sýnýflarýn belli öðelerini de kapsamýna alacaðýný düþünerek, kendimi iþçi sýnýfýyla sýnýrlýyorum). Partiyi bu iki kategori meydana getirir. (abç) Ayrýca, 3-) Partiyle iliþiði (1) olan iþçi örgütleri; 4-) Partiyle iliþiði olmayan ama fiilen onun denetim ve yönetiminde bulunan iþçi örgütleri; 5-) Ýþçi sýnýfýnýn, sýnýf savaþýmýnýn büyük ölçüde kendini gösterdiði olaylarda, belli bir oranda sosyal demokrat partinin kýsmen yönetimi altýna giren örgütlenmemiþ öðeleri" (Bir Adým Ýleri... s.85) Lenin'in yukarýda aktardýðýmýz pasajlarýný dikkatle okumamýþ olanlar zaman zaman örgütün yapýsý ve üyelerinin niteliði konusunda karýþýklýklara neden olmuþlardýr. Lenin'in 1. ve 2. maddelerde belirttiði öðeler partiyi oluþturan ve üyelerin içerisinde yer almak zorunda olduðu yapýlardýr. Devrimcilerin örgütleri dediði, esas olarak profesyonel devrimcilerden oluþan yönetici komiteler ve onlarýn gerekli uzmanlýk organlarýdýr. Merkez Komitesi ve yerel komiteler bu türden örgütlerdir; bunlarýn gerekli uzmanlýk organlarý hakeza. Ýkinci maddede belirttiði örgütler ise esas olarak sýnýfýn, sýnýf içerisinde oluþturulan fabrika komiteleri ve bunlarýn yan kuruluþlarýdýr. Bu yan kuruluþlardan bazýlarý parti örgütüne dahil edilir, bazýlarýysa üçüncü maddede belirtilen "partiyle iliþiði olan iþçi örgütleri" statüsünde olurlar. Yani bu gruplar parti üyelerinden oluþmaz ama partiye baðlý olarak çalýþýrlar. Bunlar geniþ kitle örgütleri deðil, parti organlarý etrafýnda toplanmýþ küçük sempatizan gruplardýr. Ve partiye doðrudan bu gruplar aracýlýðýyla baðlýdýrlar. Dördüncü grupta 23


Kurtuluþ

yer alan örgütler partiye doðrudan baðlý olmayýp partiyle iþbirliðini kabullenmiþ, Lenin'in lose (gevþek) dediði cinsten daha geniþ ve gevþek iliþkilere sahip örgütlerdir. Bunlar kültür kulüplerinden, sendikalara, kadýn ve gençlik örgütlerine kadar deðiþiklik gösterebilirler ve her türden örgütlenmenin yasak olduðu koþullarda alacaðý biçimlerle, nispi örgütleneme özgürlüðünün olduðu koþullarda alacaklarý biçimler birbirinden deðiþik olur. Örneðin gizlilik koþullarýnda polise açýk vermemek açýsýndan bu tür örgütlerin hiçbir tüzüðünün olmamasýný salýk veriyor Lenin. Ancak ilk üç kategoride yer alanlar her koþulda belli bir sisteme göre örgütlenmeli ve sempatizan örgütleri de dahil olmak üzere yakýn disiplin ve çalýþma tarzý anlayýþýna sahip olmalýdýrlar. Bu sayededir ki, sempatizan örgütler de yetkinleþip gerçek parti örgütü haline gelebilirler. Yukarýda anlatýlanlar parti örgütünün iþçi sýnýfýyla sýnýrlanmýþ olarak bir çerçevesini çizmektedir. Lenin'in proletarya partisinin gücü yettiði oranda diðer sýnýflar arasýnda da faaliyet sürdürmesi gerektiðini söylediði bilinir. Yukarýda, ikinci maddede "belli koþullar altýnda, diðer sýnýflarýn belli unsurlarýnýn buraya dahil edileceðinin aþikar olduðunu kabul ederek kendimi iþçi sýnýfýyla sýnýrlýyorum"(kitabýn Ýngilizce baskýsýnda bizim alýntý yaptýðýmýz kitaptan biraz daha farklý olarak böyle ifade ediliyor) derken, söz konusu çalýþmanýn ortaya çýkardýðý unsurlarýn nasýl örgütleneceðine de açýklýk getirilmiþ olmaktadýr. Lenin'in Ne Yapmalý?'da sürekli olarak "dar bir devrimciler örgütü yaratmalýyýz" derken neyi kasdetmekte olduðu bu açýklamalar karþýsýnda açýklýða kavuþmuþ olmalý. Lenin örgüt kavramýný geniþ ve dar anlamlarý içerisinde kullanmaktadýr. Devrimciler örgütü, parti yapýsý içerisinde ayrý bir yapý deðil partiyi oluþturan iki temel tipten biridir. Ve esas olarak, proletarya partisi içerisinde yer alan profesyonel devrimcileri kasdetmektedir (Burada "devrimci" kavramýnýn yanlýþ kullanýmlarýna dikkat çekmek gerekir. Kastedilen tamtamýna "komünist" sözcüðüdür.). Ýkinci kategoride sözü edilen örgütlerin ise her fabrikaya, iþyerine yayýlmasýný söyleyen Lenin'in, partinin darlýðýndan kastý, "her grevcinin parti üyesi ilan edildiði" durumda ortaya çýkacak olan partinin geniþliði karþýsýndaki darlýktýr. Böyle bir parti, grevlerin geniþlediði bir durumda neredeyse sýnýfýn tümünü kapsar duruma gelir. Tabii bu gerçekleþmeyecek hayali bir yapýdýr. Hayalidir, çünkü parti açýsýndan

hiçbir fonksiyon sürdürmeyen kiþiler partinin mensubu olarak tasarlanmaktadýr. Lenin'e göre ise partinin kapsayabileceði unsurlarýn belli bir sýnýrý mevcuttur. Bunlardan birincisi herkesin"programý benimsemesi"dir. Bunu kuþkusuz Menþevikler de öngörmektedirler. Ama Lenin, "...Eðer bilinçli bir sözcü olacaksa parti, bilinçlenmede kesin bir düzeyi saðlama baðlayacak ve bu düzeyi sistemli bir biçimde yükseltecek örgütlenme iliþkilerini ortaya koyabilmelidir. 'Eðer Martov'un yolundan yürüyeceksek' diyordu Pavloviç Yodaþ, 'herþeyden önce, programý benimsemeyi öngören maddeyi çýkarmamýz gerekir; çünkü bir programýn benimsenmesinden önce, iyice öðrenilmesi ve anlaþýlmasý gerekir. ... Programýn benimsenmesi, oldukça yüksek bir siyasal bilinç düzeyini ön gerek sayar' Biz sosyal demokrasiye gösterilen desteðin, onun yönettiði savaþýma katýlmanýn, herhangi bir koþulla (öðrenmek, anlamak vb. gibi) yapay biçimde sýnýrlandýrýlmasýna asla izin vermeyeceðiz; çünkü hem bilinci hem örgütlenme güdüsünü ilerleten þey, bu katýlmanýn kendisidir; ama bir parti içinde, sistemli bir çalýþmayý yürütmek için bir araya geldiðimize göre, bu çalýþmanýn sistemli olmasýný saðlamalýyýz". (Bir Adým Ýleri,...s.95) diyerek parti program ve tüzüðünü benimsediðini ilan eden kiþinin üye olabilmesi için baþka bir þartýn aranmasý gerektiðini Menþeviklere karþý ortaya getiriyor. "Parti üyesi olmak için örgütsel iliþkileri kabul ediþ yalnýzca platonik bir biçimde olmamalýdýr". "Parti kesin bir düzeyi saðlama baðlamak" için platonikliðin ötesinde fiilen gerçekleþmiþ olaný görüp onaylamalýdýr. Bu nedenle de Lenin partiye giriþ için "1-) Belli bir örgütlenme derecesi; 2-) Bir parti yönetim kurulunun onayý"ný þart koþmaktadýr. Belli bir örgütlenme derecesinden kasýt komünist parti içerisine dahil olmadan önce baþka bir yapý içerisinde, bu partide çalýþabilecek ölçüde yetkinlik kazanmýþ olmak demektir. Proletarya partisi üyelerini sokaktan toplamaz. Üyeliðine gidecek yol onun çevresindeki örgütlerden geçer. (Doðal bir süreçte, birleþmeler, katýlýmlar ayrý bir olay olarak görülmeli). Bu örgütler içerisinde yer alan komünistler sosyalist çalýþma metodlarýný belli bir düzeyde gerçekleþtirebiliyorlarsa partinin düzeyini koruyabilmesi açýsýndan güvence saðlýyorlar demektir. O zaman parti etrafýnda deðiþik türden örgütlerde kümelenmiþ çok sayýda insan ya tek tek, ya da gruplar halinde partiye üye olarak kabul edilirler. Böyle grup ve kiþilerin katýlýmýyla parti tabaný, profesyonellere göre son derece 24


Kurtuluþ

geniþ bir yapýya ulaþýr. Ama bu insanlarda aranacak ortak özellik sýnýfýn öncü unsurlarý olmalarýdýr. Zaten sýnýfýn sýradan unsurlarýnýn böylesine bir örgütlenme ve bilinç düzeyine ulaþabilmeleri olanaklý deðildir. Eðer böyle bir durum olabilecek olsaydý, burjuva düzeninin yýkýlmasý günlük bir iþ olurdu. Sýnýfýn öncü unsurlarýnýn parti saflarýna katýlmasýyla parti, devrimciler örgütüne göre geniþ, ama sýnýfýn kitlesine göre yine de dar bir örgüt olarak kalýr. 1905 yýlýnda Petrograd örgütünün üye sayýsý 6000'i bulmuþtur. Ama bu sayý Petrograd proletaryasý karþýsýnda yine küçük bir azýnlýðý oluþturmaktadýr. Kuþkusuz bu 6000 kiþinin hepsinin birden profesyonel olduðunu ve yarýsýnýn da örgüt tarafýndan finanse edildiklerini düþünemeyiz! Partinin profesyonel yapýsý ne kadar pekiþik olursa, örgüt faaliyeti de o ölçüde sistemliliðe ve sürekliliðe kavuþur. Sistemlilik ve süreklilik devrimci mücadelenin can damarýdýr. Egemen sýnýflar bunu engelleyebildikleri ölçüde varlýklarýný da güvence altýna almýþ olurlar. Her þeyin silbaþtan olmasý tecrübe birikimini engelleyecek ve dolayýsýyla yaþanýp geçilmiþ olan ilkellikler her nesil için yaþanmasý zorunlu uðraklar haline gelecektir. Türkiye devrimci hareketinde böyle bir sistemlilik ve sürekliliðe kavuþulamamýþ olmasý her devirde neredeyse ayný sorunlarýn yeni baþtan gündeme gelmesine, ayný acemiliklerin yeniden yapýlmasýna ve sonuçta zamanýn ve enerjinin boþa harcanmasýna neden olmaktadýr. Bugün devrimci bir partinin yaratýlmasý için geçmiþ tarihlere göre insan malzemesi ve tecrübe birikimi açýsýndan en uygun denilebilecek þartlarý yaþamaktayýz. Her defasýnda egemen sýnýflar tarafýndan vurulup daðýtýlmýþ olsa da, sosyalist hareket önemli bir tecrübe birikimini ve insan malzemesini gerçekleþtirmiþtir. Bugün yerine getirilmesi gereken görev bir yandan bu hareketin ortaya çýkarmýþ olduðu profesyonel nitelikleri belirli ölçülerde geliþmiþ devrimcileri tek bir örgüt çatýsý altýnda birleþtirmeye uðraþýrken, diðer yandan da iþçi sýnýfýnýn öncü unsurlarýnýn örgüt saflarýna kazanýlmasý mücadelesini sürdürmektir. Þurasý aþikar ki, bunca devrimci insan malzemesi dýþýmýzda yer alýrken bunlara gözlerimizi kapayýp, hepsini biz yeni baþtan yaratacaðýz, yetiþtireceðiz diyemeyiz. Bu varolan malzemeyi deðerlendirememek, zamaný boþa harcamak anlamýna gelir. Bu görüþün iþçi sýnýfýnýn öncülerini saflarýmýza kazanmak

amacýyla çatýþan biri yaný yoktur. Tam tersine bizzat onu öngören bir görüþtür. Kazanýlmasýndan söz ettiklerimiz kendisini iþçi sýnýfý mücadelesinde ortaya koymuþ, bugüne deðin þu ya da bu çizgiyle yürüme durumunda olmuþ insanlardýr. Her yenilgi dönemi insanlarýn zihinlerinde derin etkiler yaratýr. Kimilerinin hatalý çizgilerinde daha da derinleþip, iflah etmez noktalara savrulmasýna neden olurken, kimilerinin de hatalarýndan dersler çýkarýp, devrimci çizgiye yönelmelerine yardýmcý olur. Hareketimizin 1970 sonrasý ortaya çýkýþý tam böyle bir karakter arz eder. Hatalarýndan dersler çýkarma kabiliyetini yalnýzca kendimize mahsus bir özellik olarak görme hakkýmýz yoktur. Böyle bir bakýþ açýsýna saplananlar, baþkalarýnýn çýkarmýþ olduðu doðru ya da doðruya yakýn dersleri görmemek için ýsrar ederler ve sekter bir çizginin geliþmesine neden olurlar. Bu bakýþtan dikkatle uzak durmalý ve her bir hareketi, grubu, çevreyi dikkatle izleyip, olumlu geliþmelerin görüldüðü durumda, ilkelerimiz üzerinde anlaþma olanaðý varsa sekterliðe düþmeden verilebilecek her tavizi vererek komünist iþçi partisinin kuruluþunu kolaylaþtýrmalýyýz. Bu, oturup, birleþecek birilerini bekleme anlamýna gelmez. Kendi varlýðýmýzý bütün gücümüzle geliþtirmeye ve komünist iþçi partisine doðru ilerlemeye devam edeceðiz. Bu yolda atabileceðimiz adýmlar aslýnda dýþýmýzdakilerle de iliþkilerimizi daha saðlam bir biçimde geliþtirmemizi saðlayacaktýr. Ancak yenilgiden yavaþ yavaþ çýkýlmaya baþlanýlan þu noktada birlik sorununun özel bir yeri vardýr. Hayat geliþip farklý çizgiler yerlerine oturduktan sonra artýk birlik sorunundan ayný biçimde bahsetmek olanaklý olmayacaktýr. Bugünkü bir araya gelme, proletarya partisinin yaratýlmasý þiarlarýnýn yerini, bir yýðýn "proletarya partisi" arasýndaki iliþkiler alacaktýr. Gerçekten farklý, oturmuþ çizgiler arasýnda ise birlik deðil ancak ittifak sorunu söz konusu olabilir.

Dipnot Kitabýn Ýngilizce baskýsýnda "iliþiði olan" diye tercüme edilmiþ olan bu ifade "associated" sözcüðüyle karþýlaþýyor. Bunun "iliþik"ten daha kuvvetli bir anlamý var. Burada ifade ettiði gibi daha çok "baðlý" anlamýna geliyor. Zaten gerek Lenin'in anlattýklarýndan ve gerekse 3. ve 4. maddenin karþýlaþtýrýlmasýndan bunu anlamak olanaklý. 25


Türkiye’de Ulusal Sorun -1-

"Bireyin diðeri tarafýndan sömürülmesine son verildiði ölçüde, bir ulusun diðer bir ulus tarafýndan sömürülmesine de son verilecektir. Bir ulus içinde sýnýflar arasýndaki zýtlaþmalarýn ortadan kalktýðý ölçüde, bir ulusun diðerine karþý duyduðu düþmanlýkta son bulacaktýr." (Marx-Engels, Komünist Manifesto'dan)

T

ürkiye sosyalist hareketinin 1970'li yýllarýn ortalarýna kadar, ulusal soruna iliþkin somut bir programý olmadý. Bu, harekete damgasýný vuran revizyonist ve pasifist çizginin, "kendi saðýndaki güçlerden medet umma" anlayýþýnýn vardýðý kaçýnýlmaz bir sonuç olmuþtur. Özel olarak Kemalizm sorununu tutarlý deðerlendirememe, ulusal soruna karþý bir kuþkuyu da birlikte getirmiþ, ulusal sorun çok muðlak ifadelerle ve bunun pratikteki yansýmalarýyla geçiþtirilmeye çalýþýlmýþtýr. Ulusal soruna doðru olarak bakýlamadýðý gibi, ayný zamanda bunun yalnýzca Kürt sorunundan ibaret olmadýðý da görülmemiþtir. Çok uluslu devletlerde ulusal sorun, yalnýzca bir ulusun göz önünde bulundurulup, diðer milliyetlerin göz ardý edilmesi olarak ele alýnamaz. Ancak Türkiye'de bu sorunun

Mustafa Kahya 26


Kurtuluþ

temelini Kürt Ulusal sorunu oluþturmaktadýr. 1971'lerde Türkiye sosyalist hareketi içinde ki bu sað geleneðe karþý yeni bir anlayýþ; sosyalist hareketin sürecinde tarihi bir dönüm noktasý olan kendi gücüne güvenme, iþçi sýnýfýnýn ve halklarýn öz gücüne güvenme anlayýþý, belirgin bir eðilim olarak aðýrlýðýný duyurmuþtur. 1919-38 arasý Türkiye Kürdistan'ýnda geliþen olaylar, sosyalistlere, bu konuya iliþkin tavýrlarýný en açýk biçimde ortaya koyma olanaðýný verdi. Çünkü o dönemde, Kürt ulusal hareketleri tüm sýnýf ve tabakalarýn ilgisini üzerinde toplamýþ ve geliþmelerin odak noktasý durumuna gelmiþti. Fakat "bizde Marx'ýn devrim için gerekli gördüðü maddi koþullar henüz gerçekleþmemiþtir" deyip, görevin "burjuvaya iktidarýnýn derinleþtirilmesi" olduðunu savunanlarýn ve bunu "Kemalistlerden" bekleyenlerin, Kürt sorununa yaklaþýmlarýnýn da tutarsýz ve giderek þoven bir biçim alacaðý açýktý. Üstelik Kürt ulusal hareketlerinin jenoside varan ýrkçý uygulamalarla bastýrýlmasý, devrimci örgüt ve gruplara karþý baskýyla birlikte süregelmiþtir. 1971'lerde Kemalizm'i "küçük burjuvazinin en sol kanadýnýn milliyetçilik tabanýnda antiemperyalist tavýr alýþý" (Bakýnýz: Kesintisiz Devrim, Mahir Çayan) olarak nitelendirmek, o dönemin bir mirasý olsa gerek... Türkiye sosyalist hareketindeki bölünme ve ayrýlýklar ve bunun ulusal sorunda somutlaþan farklý çözüm yollarý, Uluslarýn Kendi Kaderlerini Tayin Hakký Leninist ilkesinin reddine kadar varan görüþler, bizi, Kürt ulusal sorunu üzerine ciddiyetle eðilmemiz konusunda zorunlu kýlmaktadýr. Bu görev, Türkiye'nin ve özel olarak Kürdistan'ýn somut þartlarýnýn tahlili ile baþarýlabilir. Eðer emperyalizme ve oligarþiye karþý halklarýn kurtuluþ mücadelesinde ele geçen her olanaðý iyi hesaplayamazsak, toplumun içine düþtüðü bunalýmý derinleþtirmek için, oligarþiye tavýr alan her halk hareketinden yararlanmayý beceremezsek, mücadeleyi ciddi olarak sürdüremeyeceðimiz açýktýr. Her türlü ulusal baskýya karþý olduðumuzu ilan etmemiz yetmez. Ayný zamanda, ezilen ulusun ulusal kurtuluþ mücadelesiyle, ezenlere karþý mücadelede kenetlenmemiz gerekmektedir. Emperyalizm ve oligarþinin boyunduruðunu söküp atmak için yürüttüðümüz mücadelede, ulusal sorunla ilgili tavrýmýz; "soyut ya da biçimsel ilkeleri deðil, 1- Somut tarihi durumun ve her þeyden önce iktisadi durumun tam ve

doðru bir deðerlendirilmesini; 2- ezilen sýnýflarýn, emekçilerin, sömürülenlerin çýkarlarýyla egemen sýnýfýn çýkarlarýnýn ifadesinden baþka bir þey olmayan genel olarak halkýn çýkarlarý genel fikri arasýndaki açýk-seçik ayrýmý; 3Dünya nüfusunun büyük çoðunluðunun mali sermaye ve emperyalizm dönemine özgü biçimde-küçücük bir ilerlemiþ kapitalist ve aþýrý ölçüde zengin ülkeler azýnlýðý tarafýndan sömürgeleþtirilmesini ve mali köleliðini gizleyen burjuva demokrasisi yalanýna karþý çýkarak, hak eþitliðinden yararlanmayan, ezilen, baðýmlý uluslarla bütün haklardan yararlanan, ezen ve sömüren uluslar arasýnda ayný açýk seçiklikte bir ayýrýmý birinci plana koymalýdýr" (Lenin, UKTH, S.102-202 Sol Yayýnlarý 1998) Ýlk önce, tüm yönleriyle Türkiye ve Kürdistan tahlili, tarihi ve ekonomik gerçeklerinin incelenmesi, sosyal ve politik durumlarýyla her iki ulusun mücadelesinin özellikleri, ayrý ve ortak yanlarý irdelenerek iþe baþlanmalýdýr. Genel bilgimizin ýþýðýnda bu soruna yaklaþýmýmýzýn nasýl olmasý gerektiðine geçmeden önce, ulusal sorunda ciddi olup olmadýðýmýzý, iþçi sýnýfýna ve her iki milliyetten (ki bunlarý, tek uluslu devletlerden ayýrt etmek için milliyetler devleti denilmektedir.) Halkýmýza karþý sorumluluðumuzu yerine getirip getirmediðimizi gösterebilmek, ancak geçmiþteki hatalarý dürüstçe ve açýk yüreklilikle ortaya koymakla mümkündür. Özetlemeye çalýþtýðýmýz bu genel bilgilerin de yardýmýyla, KÜRDÝSTAN'ýn (Kürt ulusunun yaþadýðý ülkenin adý budur. Önceleri hâkim sýnýflar tarafýndan da bu bölge "Kürdistan" olarak adlandýrýlýrdý. Sonralarý bu ülkenin bölünmesiyle sömürgeciler Kürdistan adýný unutturmak için her yolu denediler.) somut özelliklerine iliþkin görüþlerimizi, hem Türkiye, hem de Kürdistan'ýn diðer parçalanmýþ topraklarýnda yaþayan kesimleriyle olan baðlarýný birlikte deðerlendirerek açýklamaya çalýþacaðýz. Bunun üstesinden gelmenin yolu önce de vurguladýðýmýz gibi, Marksist-Leninist ilkelerin ýþýðýnda kendi özgül koþullarýmýzýn somut tahlilinden geçer. Ulusal sorunlarýn çözümünde ortaya çýkan deneyleri ve Uluslarýn Kendi Kaderlerini Tayin Hakkýna iliþkin genel doðrularý, yaratýcý bir biçimde þartlarýmýzla kaynaþtýramazsak, bunu baþaramazsak, söylediklerimiz istediði kadar keskin laflarla dolu olsun pratikte ayaklarý yerden kesilmeye mahkûm laflar olmaktan baþka 27


Kurtuluþ

bir anlam taþýmayacaktýr. Bu günün Türkiye'si nasýl bir ülkedir ve gündemdeki devrimci adýmýn karakteri nedir? Öncelikle tespit edilmesi gereken somut durum bu olmalýdýr. Ulusal sorun ve ulusal hareket-Kürt ulusal sorunu-ancak bu yapýldýktan sonra açýklýða kavuþturulabilir.

denetleme fonksiyonu daha da belirgin hale gelmiþtir. 7- Devrimci adým anti-emperyalist ve antioligarþik demokratik halk devrimidir. Toprak devrimi bu demokratik devrimin tali bir sorunudur. Demokratik halk devriminin temel hedefi anti-tekel mücadeledir. Her devrim politik bir devrimle baþlar ve kendisini sosyal bir devrim olarak geliþtirir. Bir politik devrimin mahiyetini, programýna baðlý olarak iktidarý ele geçiren sýnýflarýn karakteri belirler. Bu temel yaklaþým çerçevesinde, Türkiye'yi kesintisiz bir biçimde sosyalizme ilerletebilecek olan bir devrimin olanaklarý, emperyalizme baðýmlýlýða ve tekellerin varlýðýna son verecek, faþizm tehlikesinin kökünü kazýyacak, þovenizmi bertaraf edecek, þayet bu zamana kadar bir çözüme kavuþamamýþsa, Kürt sorununun çözümünü uluslarýn kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi ilkesi doðrultusunda çözüme kavuþturacak, diðer ezilen milliyetlerin ulusal haklarýnýn gerçekleþmesinin yollarýný açacak, cinsiyetçiliðin ortadan kaldýrýlmasý için gerekli toplumsal ve siyasal tedbirleri alacak, insan doða bütünleþmesi perspektifiyle çevre yýkýmýna olanak tanýmayan, yýðýnlarýn belirlemesine açýk bir ekonomik planlamayla geliþme yollarýný açacak, bölge ve dünya barýþýnýn aktif bir unsurunu oluþturacak, demokratik bir halk iktidarýnda yatar. Tüm emekçi sýnýflarýnýn ittifakýna dayanan bu iktidar gerçekleþtiði gün, diðer emekçilere kendi amaçlarýný gerçekleþtirmenin olanaklarýný sunarken, proletaryaya da kesintisiz bir biçimde, müttefikleriyle gerginliðe yol açmadan sosyalizmin kuruluþuna giriþme olanaklarýný saðlayacaktýr. 8- Türkiye'nin doðu ve güneydoðusunda geri bir ekonomik yapý mevcuttur. Bu topraklarda Türk ulusundan ayrý bir ulus yaþamaktadýr. Bu ulus, Kürt ulusudur ve yaþadýðý bölgenin adý Kürdistan'dýr. Türk ulusundan farklý olarak bu ulus milli ve demokratik haklardan hiç yararlanamamakta, varlýðý bile kabul edilmemektedir. Kürdistan, bir sömürge statüsüyle Türkiye bütününe baðlýdýr. (Kürdistan'ýn öteki parçalarý da genel nitelikleriyle ayný durumdadýr. Yani Irak, Ýran ve Suriye'deki Kürtlerin durumu. Irak'ýn ABD tarafýndan iþgaliyle birlikte, Güney Kürdistan'daki Kürt liderliklerinin iþbirlikçi anlayýþlarý temelinde, Güney Kürtleri bu gün federe bir devlet olanaðýna kavuþmuþtur.)

a-) Türkiye'nin durumu: 1- Türkiye, emperyalizme baðýmlý bir ülkedir. Kapitalizm hâkim üretim biçimidir. Yalnýz bu kapitalist üretim iliþkileri iç dinamiðin yansýmasý olarak deðil, emperyalizme baðýmlý olarak geliþmiþtir. Emperyalizm Türkiye'de bir iç olgu haline gelmiþtir. Üretim iliþkilerinin bu niteliðine raðmen, henüz kapitalizm öncesi iliþkilerin tümüyle ortadan kalktýðý söylenemez. Bu iliþkiler, giderek azalan bir düzeyde varlýðýný sürdürmektedir. 2- Kapitalizmin geliþimi çarpýk ve tekelci yapýdadýr. Uluslar arasý tekelci burjuvazinin bir uzantýsý olan yerli tekelci burjuvazi iktidarý tek baþýna ele alacak güçte deðildir. O nedenle ittifaklar yoluyla oligarþik biçimde hâkimiyetini sürdürmektedir. Ordu, Cumhuriyetin kurucusu olmaktan gelen rolü nedeniyle, egemenlik iliþkilerinde baþat durumdadýr. Siyasi rolünün yanýnda, Oyak vb. ekonomik kurumlar aracýlýðýyla ekonomik yönden de giderek güçlenen bir role sahiptir. 3- Türkiye, emperyalizmle birlikte bu ittifakýn-OLÝGARÞÝ'nin- diktasý altýndadýr. Oligarþinin sýnýf yapýsý, hâkim güçlerin ülke ekonomisinde, politikasýnda ve diðer alanlardaki etkinliðini yansýtacak bir biçimdedir. 4- Ýþçi sýnýfý nicelik olarak geliþmiþtir. Hem iþçi sýnýfýnýn, hem de diðer emekçi yýðýnlarýn güçlü bir mücadele geleneði yoktur. Ýþçi sýnýfýnýn örgütlenme düzeyi çok düþüktür. Sosyalist hareket, genel anlamda, henüz bir aydýnlar hareketi niteliðini aþamamýþtýr. Sosyalist hareketle, iþçi sýnýfý hareketi birbirinden kopuktur. 5- Ülkede nispi anlamda bazý burjuva demokratik haklar olmakla birlikte, sosyalist güçlerin örgütlenmesi, ezilen sýnýf ve tabakalarýn ekonomik ve demokratik mücadelesi legal platformda büyük zorluklarla karþýlaþmaktadýr. 6- Oligarþi, diktasýný sürdürmenin yolunu baský, terör ve diðer pasifikasyon politikalarýnda görmektedir. Kürt sorunu nedeniyle, militarizmin siyasi ve toplumsal yaþamý belirleme ve

b- Kürdistan'ýn Durumu: 28


Kurtuluþ

1- Türkiye'nin Kürdistan bölgesinde yaþayan Kürt ulusunun hemen sýnýrýnda komþu ülkelerde yaþayan yurttaþlarý vardýr. Bunlarla, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel yanlarýn ortak özellikler göstermesine raðmen farklý bazý yanlarýnýn da bulunduðu ilk bakýþta göze çarpmaktadýr. Bazý ülkelerde ulusal haklardan yararlanan yurttaþlarý olduðu gibi bazýlarýnda ise milli talepleri için yurttaþlarýnýn eskiden beri sürdürdükleri bir mücadele olduðu görülmektedir. Bu durumun Türkiye'nin "geri býrakýlmýþ" bölgesinde yaþayan Kürt'leri etkilememesi düþünülemez. (Geri býrakýlmýþ derken, bu özelliðinde ulusal baský ve sömürü politikasýnýn bir yansýmasý olduðunu unutmamak gerekir.) Nitekim PKK öncülüðünde baþlayan Kuzey'deki ulusal kurtuluþ mücadelesi, modern tarzda bir örgütlenme ve mücadele anlayýþýyla Kürt ulusunun inkârýna ve imhasýna karþý, yýllardýr silahlý olarak devam etmektedir. 2- Türkiye'de kapitalist üretim iliþkilerinin hâkim olmasýna karþýlýk, Kürdistan'da feodal kalýntýlar hâlâ varlýðýný sürdürmektedir. Bu gerçeði abartmadan deðerlendirmek zorundayýz. Bugün Türkiye bütünü içerisinde kapitalizmin girmediði yer yoktur. Kürdistan'da kapitalizm öncesi iliþkilerin tasfiyeye uðrayan niteliðinin de gözlenmesi gerekir. Çünkü tekelci burjuvazi, çýkarlarýnýn iç pazarýn tam olarak ele geçirilmesiyle geniþ ölçüde karþýlanabileceðinin bilincindedir. (Ýç pazarýn sonuna kadar kapitalist pazara katýlmasý zorunluluðu.) 3- Kürt ulusu kendi diliyle öðrenim yapamamakta, dilini özgürce konuþamamakta ve yýllardýr uygulanan asimilasyon politikasýnýn baskýsý altýnda inlemektedir. Bu ulusun kültürüne, diline hatta varlýðýna karþý yoðun bir baský sürdürülmüþ, gelenek ve görenekleri hâkim ulusun yaþantýsýna zorla uydurulmaya çalýþýlmýþtýr. 4- Türkiye Kürdistan'ý Türkiye bütünü içerisinde geri bir düzeydedir. Bu ekonomik ve sosyal, hem de politik bakýmdan gözlenebilen bir durumdur. Aðalýk, þeyhlik gibi kurumlar ve çeþitli bölünmeler -aþiret ve tarikatlar arasýndayaygýn ve canlýdýr. Öte yandan kapitalizmin bu bölgede geliþmesi, ticaret ve ulaþýmýn yaygýnlaþmasý, Kürt ulusunun iktisadi bakýmdan güçlenmesi sürecini de hýzlandýrmaktadýr. Bu somut özelliðin Kürt ulusunun bilinçlenmesi ve uyanýþý üzerindeki etkisi açýktýr. 5- Kapitalizmin bu bölgede toprak burjuvazisiyle ticaret burjuvazisinin (bu sýnýf, hem

emperyalizmin ve tekelci burjuvazinin mallarýnýn bölgedeki pazarlamasýný düzenler, hem de bölgede üretilen mallarýn batýya ve diðer komþu ülkelere gönderilmesiyle uðraþýr.) geliþmesini ve güçlenmesini saðladýðý bir gerçektir. Tarýmda, hayvancýlýkta, küçük iþ yerlerinde oluþan fazla ürünlerin bunlarýn elinde toplandýðý, sýnýrlý ölçüde sermaye birikimine de yol açtýðý görülmekle birlikte bu sermayenin önemli bir bölümü batýya akmaktadýr. 6- Kürdistan'ýn egemen güçlerinin (aðalar, eþraf ve aþiret liderleri, toprak ve ticaret burjuvazisi) bir kesiminin tavýrlarýnda kendi ülkelerindeki ulusal kurtuluþ hareketlerinin kýrýlmasýndan yana eðilim aðýr basmýþtýr. Kürt Ulusal Kurtuluþ Hareketinin, onlarýn ekonomik, sosyal ve siyasal durumlarýný tehlikeye düþürecek bir doðrultuya girdiði günümüzde, bu eðilim güçlü bir þekilde ortaya çýkmaktadýr. Bu eðilim oligarþiyle iþbirliði þeklinde somutlaþmaktadýr. 7- Kuzey Kürdistan'da bugün, Kürt Özgürlük Hareketi belirleyici bir politik güçtür. Bu politik gücün etki alaný dýþýnda kalan feodal unsurlar ve yeni geliþen toprak ve ticaret burjuvazisi, bölgedeki sosyal ve politik geliþmelere aðýrlýklarýný koyarak, sömürgeci oligarþik devletin bölgede ki dayanaklarý haline gelmiþlerdir. 8- Kürdistan'ýn her parçasýnda toplumsal örgütlenme bakýmýndan olduðu kadar ekonomik, dinsel ve psikolojik açýdan deðiþik bazý özellikler bulunmakta ve bu durum her parçanýn içinde yer aldýðý ülkenin özelliklerine göre biçimlere bürünmektedir. Kürt halký, her bölgede sömürü, baský ve yoksulluðun pençesinde kývranmakla birlikte, ekonomik ve politik geliþmesi bölgeden bölgeye farklýlýklar gösterir. 9- Kürdistan'ý sömürgeleþtiren, Kürt ulusunun temel haklarýna, tüm zenginliklerine, kültürel deðerlerine el koyan ve bunu zor metotlarýyla sürdürenler, emperyalizmin ülkedeki uzantýsý olan Türk hâkim sýnýflarýdýr. Bölgedeki egemen güçlerin bir kýsmý da bu hâkim sýnýflarýn politikalarýna katýlmakta ve destek olmaktadýrlar. Çünkü çýkarlarýný sürdürmeleri bu þekilde tavýr almakla mümkün olabilmektedir. Kürdistan'da ulusal baskýyla (emperyalizme baðýmlý oligarþik diktanýn baskýsýnýn kaçýnýlmaz bir sonucu olarak), sýnýfsal baský bir aradadýr ve iç içe geçmiþtir. 10- Kürt ulusunun topraklarý onun iradesi dýþýnda parçalanmýþtýr. Bu parçalanma, baský yöntemleriyle (tel örgülerle, mayýn tarlalarýyla, jandarma karakollarýyla, katliam uygulamalarý 29


Kurtuluþ

ve tehditleriyle) süregelmektedir. Ezilen ve sömürülen Kürt halký, doðal olarak bu baskýlara sessizce boyun eðmemektedir. Silâhlý direnmeye kadar her þeye baþvurmuþtur. Sürekli bu utanç verici yaþamýn zincirlerini parçalamaya çalýþmýþtýr. 11- Bugün Kürdistan'da ulusal kurtuluþ mücadelesinin hedefleri bölgedeki ekonomik ve politik gücü ellerinde bulunduranlarla, emperyalizm ve oligarþidir. 12- Emperyalizm ve oligarþiye karþý iki halkýn mücadele birliði saðlanmadan Kürt ulusunun, sömürgeci zulümden, sýnýfsal baský ve sömürüden kurtuluþu gerçekten çok zor olacaktýr. Ayrýca Kürt halkýnýn tarihi geliþimine kýsaca baktýðýmýzda; a- Bu halkýn tarihi, sömürgeci ve istilacý kavimlerin, devletlerin baskýsýna karþý mücadelelerle doludur. Kürtler; Helenler ve Romalýlara, Bizanslýlar ve Sasanilere, Araplar ve Türk'lere varýncaya kadar birçok istilacý kavimlere karþý savaþmýþ, Kürdistan, bu kavimlerin ve devletlerin kendi aralarýndaki çatýþmalara da sahne olmuþtur. Bu çatýþmalar arasýnda, bölgede kurulmuþ olan Kürt devlet ve beylikleri varlýklarýný sürdürmek için olaylardan yararlanmaya çalýþmýþlardýr. b- Kürtler, Türkler'den önce Anadolu'da yaþayan bir halktýr. Türklerin buralarý istilasý sýrasýnda aralarýnda þiddetli mücadeleler olmuþtur. Zaman zamanda Anadolu'yu fethe gelen öteki kavimlere karþý ortak savaþlara girmiþlerdir. (Haçlý seferlerinde, Moðol istilasýnda, Selçuklu sultanlarýna karþý mücadelede, vb.) Kürdistan'ýn bölge olarak stratejik bir önemde olmasý, özellikle ticaret yollarýnýn buradan geçmesi, bu savaþlara sahne olmasýnýn en önemli nedenlerinden biridir. c- Osmanlý toprak düzeninin (týmar sisteminin) Kürdistan'da uygulanmamasý, Kürt beyliklerinin bölgede kendi "özerk" yönetimlerini sürdürmeleri, hakim sýnýflarýn iþine gelmiþ ve Osmanlý padiþahlarý bundan zamaný geldikçe ustaca yararlanmayý bilmiþlerdir. Osmanlý-Ýran egemen güçlerinin kendi aralarýnda uzun süren savaþlarý, bu bölgeyi ele geçirmeye çalýþmalarý, savaþlar sonunda her iki devletin bu günkü sýnýrlarýnýn çizilmesi, Kürdistan'ýn günümüzdeki parçalanmýþlýðýnýn en önemli tarihi nedenidir. d- Osmanlý yönetimine karþý isyanlarýn artmasý 19. yy.ýn ikinci yarýsýnda görülmektedir. Bu direnmeler 1938'lere kadar devam etmiþtir.

Kürt isyanlarý sýrasýnda bu isyanlarý bastýrmak için katliamlar, jenoside varan uygulamalar olmuþtur. Osmanlý padiþahlarý, bu isyanlar sýrasýnda Kürtleri hem diðer halklarla (özellikle Ermeniler'le) karþý karþýya getirmiþ ve birbirine kýrdýrtmýþ, hem de Kürt halkýný içten bölerek birbirine düþürmeye çalýþmýþtýr. (Alevi-Sünni ayrýlýklarýný körükleyerek, aþiretleri birbirine düþerek, vb.) e- 20. yy. baþlarýnda doðuda demokratik hareketlerin yaygýnlaþmasý (1905 Rus devrimi, Balkanlardaki hareketler vb.) Kürt ulusal mücadelesini de etkilemiþ ve bu mücadeleler sýrasýnda milli özlemler açýk bir þekilde dile getirilmiþtir. Emperyalistlerin bu dönemde tezgâhladýðý deðiþik oyunlara raðmen, Türk ve Kürt halklarýnýn emperyalizme karþý ortak tavrý da somut bazý olaylarda ifadesini bulmuþtur. Kürdistan'ýn öteki parçalarýnda ise özellikle Irak'ta, Kürt ulusal hareketi -uzlaþmacý yanýyla birlikte deðerlendirilmelidir- zaman zaman baþarýlý sonuçlara ulaþmýþtýr. f- 1919 hareketinde, emperyalizmin fiili iþgaline karþý ortak mücadele örgütlerinin kurulmasýna (Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinde Türklerle Kürtlerin temsilcileri birlikte çalýþmýþlardýr.) raðmen, Kürt halkýna uygulanan zulüm politikasý savaþ sýrasýnda bile yürürlükten kalkmamýþtýr. (Koçgiri isyaný). 1925'lerden sonra ise bu þoven ve ýrkçý politika katliamlarla "zenginleþerek" devam etmiþtir. Aðrý isyaný sýrasýnda Kürdistan'ýn diðer bölgelerinde de ulusal hareketler geliþmiþ ve bu hareketlerin bastýrýlmasýnda sömürgeci ülkelerin hâkim sýnýflarý birlikte hareket etmiþlerdir. (1928'lerden 1934'lere kadar devam eden Aðrý isyaný sýrasýnda Irak'ta Ahmet Barzani, Ýran'da ise Ýsmail Han "Simko" önderliðinde mücadeleler görülmektedir.) g- Kürt ulusal hareketleri, bu tarihlerden sonra özellikle Irak'ta -Güney Kürdistan'dagünümüze kadar sürmüþ, ve bugün ABD'nin Irak'ý iþgali sonucu iþbirlikçi bir zeminde kazanýmlar elde etmiþtir. Ýran'da Sovyetlerin desteðinde -1946'larda- bir Kürt Cumhuriyeti (Mahabbat) kurulmuþ ise de, bu Cumhuriyet emperyalizm ve þahlýk tarafýndan kanlý bir þekilde ortadan kaldýrýlmýþtýr. Yukarýda belirtmeye çalýþtýðýmýz bu genel tespitlerin ýþýðýnda, Türkiye'de ulusal sorunun çözümüne iliþkin görüþlerimize geçebiliriz. Soruna bir birine baðlý iki noktadan yaklaþmaya çalýþacaðýz: 30


Kurtuluþ

1- Türkiye'de devrimci adým anti-emperyalist, anti-oligarþik demokratik halk devrimidir. Kürt ulusal sorunu bu genel sorunun bir parçasýdýr. Kürt ulusal kurtuluþ hareketinin mücadelesi ve Kürt sorununun çözümü konusunda ortaya çýkacak geliþmeler, devrimci sürecin seyrini de belirleyici bir önemdedir. Bu devrimin baþarýsý ulusal sorunun çözümünün temellerinden biridir. Somut koþullara göre, Kürt ulusal hareketi, kendi baðýmsýzlýk mücadelesini ayrý bir çözümde de görebilir. (PKK, silahlý mücadeleye baþladýðý yýllarda stratejisi buydu. Þimdi stratejisini, "eþitlik zemininde demokratik çözüm ve gönüllü birlik olarak" belirlemiþtir.) Elbette böyle bir durum söz konusu olduðunda bunu engellemek, ezen ulus sosyalistlerine yaraþan bir tavýr olamaz. Tam tersine Kürt ulusunun baðýmsýzlýk savaþýna en büyük desteði saðlamak bir görevdir. Türkiye'de demokratik halk devriminin baþarýsý; Kürdistan'daki feodal kalýntýlarýn tasfiyesi, hâkim sýnýflarýn Kürt halkýna karþý uyguladýðý þovenist ve ýrkçý baskýlarýn son bulmasý, Kürt ulusu üzerindeki ulusal baskýnýn ortadan kaldýrýlmasý, kýsaca Kürt ulusunun kendi kaderini serbestçe tayin etmesi demektir. Emperyalizmle baðlarýn koparýlmasý; ayný zamanda Kürt ulusal sorununun Kürt emekçi sýnýflarýnýn ve sosyalizmin çýkarlarýna göre çözümlenmesi demektir. Ulusal sorunu, devrimin karakteri genel sorunun bir parçasý olarak gören bir perspektifle, oligarþik diktanýn devrilmesinin ayný zamanda Kürt ulusal sorununun da çözümü için olanak saðlayacaðý açýktýr. Kürt ulusu, belirtmeye çalýþtýðýmýz gibi sömürge bir ulustur ve ulusal kurtuluþ adýmý bu mücadelenin önündeki temel adýmdýr. Ulusal baskýyý uygulayan-ki ulusal baskýnýn kaynaðý sýnýfsal baskýdýr-emperyalizmin ülkedeki uzantýlarý olan yerli hâkim sýnýflardýr. Kürt ulusunun gerici güçleri de bu sýnýflarýn iþbirlikçileridirler. Düþmanýn somut olarak belli olduðu ve ortak yönlerinin bulunduðu, emperyalizmin desteðiyle sömürülerini sürdürdüðü bir gerçektir. Açýkça görülen, Türkiye devrimci mücadelesiyle Kürt ulusal kurtuluþ mücadelesinin birbirinden soyutlanamayacaðý, ortak düþmanlarýnýn bulunduðu, emperyalizmden ve oligarþiden kurtuluþun iki halkýn da kurtuluþunu saðlayacaðý gerçeðidir. Asýl zorluk, Kürdistan'ýn öteki parçalarla olan iliþkisinin ortaya çýkardýðý durumdan kaynaklan-

maktadýr. Çünkü her parçadaki hareketlerin, ulusal kurtuluþ mücadelelerinin birbirini etkileyeceði ve birbirinden kopuk olamayacaðý da açýk bir gerçektir. Sorunu somut özellikleri içerisinde, her ülkedeki iktidarýn karakterine ve halk hareketlerinin geliþmesine baðýmlý olarak koymak bir zorunluluk olmaktadýr. Bu gün mücadelenin emperyalizme karþý olmadýðýný, emperyalizme karþý savaþýn Kürt ulusal hareketinin gündeminde olmadýðýný ileri sürmek, olsa olsa dar burjuva milliyetçi bir görüþ olabilir. Ezilen uluslarýn ve emekçi yýðýnlarýnýn, ulusal baskýnýn zincirlerinden kurtuluþunun, emperyalizmle baðlarý koparmadan gerçekleþmesi olanaksýzdýr. Bu genel doðrularýn ýþýðýnda, bu soruna nasýl baktýðýmýzý (Uluslarýn Kendi Kaderlerini Tayin Hakkýndan ne anladýðýmýzý) kýsaca tekrarlamak, her halde yararlý olacaktýr: 1- Her ulusal hareket ve bunun muhtevasý, her yerde ve zamanda ayný deðildir. Bir yerde salt asimilasyona karþý olabilir, bir yerde de ulusal hareket kendi baðýmsýz devletini kurma talebiyle ortaya çýkabilir. Bu istekler, hareketin temel nedenlerine göre biçimler almaktadýr. 2- Kendi Kaderini Tayin Etme Hakký bir ulusun kendisiyle ilgili, geleceðiyle ilgili konularda, hiçbir baský altýnda olmadan karar vermesi demektir. Bir ulus istiyorsa baþka bir ulusla özerklik veya federasyon ilkeleri temeli üzerinde birleþebilir. Ýstiyorsa ayrý yaþamayý seçebilir. Bir ulusun eski düzene dönme hakký da vardýr, ama sosyalistler böyle bir kararý ya da tasarlanan þu ya da bu ulusal kurumu onaylamak zorunda deðildir. Proletaryanýn çýkarlarýný savunan sosyalistlerin görevleri baþka þey, ayrý ayrý sýnýflardan oluþmuþ ulusun haklarý baþka þeydir... "Ayrýca her þey gibi tarihi þartlar da deðiþir ve belirli bir anda doðru olan bir çözüm baþka bir anda kesin olarak olumsuz bir nitelik taþýyabilir." 3- Ulusal hareketlerin desteklenmesi için uyulmasý gereken zorunlu ilkeler vardýr. Emperyalizme darbe vuran, onu zayýflatan, emperyalizmin devrilmesini kolaylaþtýran, demokratik bir programa sahip ulusal devrimci hareketlerin desteklenmesi bir görevdir. Ulusal sorunda ileri sürülen isteklere karþý sosyalistler, soruna iþçi sýnýfýnýn çýkarlarý açýsýndan yaklaþmaya çalýþýrlar. Çünkü "Proletarya, eþitliði ve ulusal devlet kurma hakký eþitliðini tanýrken, bütün uluslarýn proleterlerinin birliðine büyük deðer verir ve her ulusun isteði, her ulusun 31


Kurtuluþ

ayrýlma hakkýný iþçilerin sýnýf mücadelesi açýsýndan deðerlendirir." (Lenin) 4- Kürdistan'ýn baðýmsýz bir devlet olup olmayacaðý, Kürt ulusunun kendi devletini kurup kurmayacaðý sorunu önceden tayin edilecek bir olgu deðildir. Sosyalistler, bu tür tahminlerle fazla uðraþmadan ulusal sorunun çözümünde Kürt ulusunun bu hakkýnýn zorunlu bir hak olduðunu açýkça savunmalý ve gerçekleþmesi için mücadele etmelidir. Türk ve Kürt ulusunun ulusal devletlerini kurmada tam hak eþitliði, ulusal baskýya karþý, þovenizme ve ýrkçýlýða karþý tutarlý mücadele; ancak bu perspektifle yürütülen bir bilinçlendirme ve eylem politikasý ile sürdürülebilir, iki ulusun emekçilerinin mücadele birliði ancak bu yolla saðlanabilir. 5- Sosyalistler, Kürdistan'da ulusal baský ve zulüm devam ettikçe, sömürge statüsü ortadan kaldýrýlmadýkça, Kürt ulusal kurtuluþ mücadelesine karþý gözlerini kapatamazlar. "Proletarya, ezilen uluslarýn belli bir devletin sýnýrlarý içinde zorla tutulmalarýna karþý savaþmalýdýr, bu da uluslarýn kendi kaderlerini tayin edebilmeleri uðruna savaþtýr. Proletarya, "kendi" ulusu tarafýndan ezilen sömürgeler ve uluslar için siyasi ayrýlma özgürlüðü istemelidir. Yoksa proletaryanýn enternasyonalizmi boþ laftan baþka bir þey olmazdý. Ezen ulusla ezilen uluslarýn iþçileri arasýnda ne güven, ne de sýnýf dayanýþmasý olurdu..." (Lenin, UKTH, S.139, Sol Yayýnlarý) Demek ki Uluslarýn Kendi Kaderlerini Tayin Hakký, devrimci bir tarzda, mücadelenin karakterine ve oligarþinin yýkýlmasý genel meselesine baðlý olarak ele alýnmalýdýr. Sorunun çözümünde açýktýr ki, Türk ve Kürt halklarý arasýnda dayanýþmanýn saðlanmasý ve pekiþtirilmesi Türkiye devrimci hareketiyle Kürt ulusal kurtuluþ hareketi arasýndaki baðlarýn güçlendirilmesi zorunludur. Bu her iki hareketin (iþçi sýnýfý hareketiyle Kürt ulusal kurtuluþ hareketi) tek bir devrimci dalga durumuna dönüþmesini de kolaylaþtýracaktýr.

ve yaygýnlaþmasýyla mümkündür. Ulusal inanç ve geleneklerin, ezilen ulusun emekçilerinin üzerindeki etkisini, ulusal baskýnýn getirdiði ayrý mücadele ve örgütlenme geleneðinin varlýðýný görmemezlikten gelemeyiz. Özellikle devrimci hareketin durumu, sorunu daha da güçleþtirmektedir. Söylediklerimizi daha somut olarak ifade edersek: Bugün, Kürt ulusal kurtuluþ hareketi, ayrý örgütlenme ve Türkiye devrimci hareketinden ayrý bir rota izleyerek, 1980 yýllarý öncesi sosyalist hareket tarafýndan ön görülmeyen bir düzey ve boyutta silahlý mücadele sürdürmektedir. Sosyalist hareketin durumu ise, 1980'li yýllar öncesine göre oldukça geri bir düzeydedir. Ýki hareketin mücadele düzeyleri arasýnda asimetrik bir durum oluþmuþtur. Bu gün ortak örgütlenmeyi savunmak, birincisi; bu mücadele düzeyleri farklýlýðýný ve bu farklýlýk sonucu iki hareketin ihtiyaçlarýnýn farklýlaþmasýný göz ardý etmek; Ýkincisi; Kürt ulusal kurtuluþ mücadelesinin politik öznesinin belirgin olarak ortaya çýktýðý bir durumda, onunla rakip bir politik pozisyona sürüklenerek, enternasyonalist görevlerden uzaklaþmak olacaktýr. Kurtuluþ, siyasal bir yapý olarak ortaya çýkýþýyla birlikte, karakteristik bir özellik olarak kendisini çok uluslu bir yapý olarak tanýmlamýþtýr. Örgütsel anlayýþýný bu temel üzerinde kurmaya çalýþmýþtýr. Bu anlayýþýn temel özellikleri: "-Sömürge ve baðýmlý uluslarýn var olduðu ülkelerde proletaryanýn her ülkeye göre ayrý programýnýn ve yapýlanmasýnýn var olmasý, -Birlikte ya da ayrý örgütlenmenin mutlaklaþtýrýlmamasý, -Kürdistan'ýn bir iç sömürge ve dört parçaya ayrýlmýþ bir ülke olduðu, -Her parçanýn sömürgeciden baðýmsýzlaþmasýyla tek bir baðýmsýz demokratik Kürdistan'ýn kurulmasý, -Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimcilerinin paralel geliþtiði ve var olan koþullarda Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da sosyal ve ulusal devrimlerin birlikte gerçekleþmesinin en olasýlýklý durumu oluþturduðu, -Ýki halk arasýnda düþmanlýk iliþkilerinin yaygýn olmayýp, kültürel yakýnlýlýklarýnýn var olduðu, dolayýsýyla: -Birlikte örgütlenmenin var olan konjonktürde doðru strateji oluþturduðu, -Konjonktür deðiþikliðine paralel olarak ayrý

2) Ortak Mücadele ve Ortak Mücadele Örgütleri: Bu sorunu da birinci temel noktaya iliþkin olarak deðerlendirmek gerekir. Halklarýn mücadelesinin baþarýsý, en açýk ve en tutarlý, "devrimin sarp, engebeli ve dolambaçlý yolunda" ancak ortak mücadele ile ve bunun ifadesi olacak ortak mücadele örgütlerinin yaratýlmasý 32


Kurtuluþ

örgütlenme görüþünün savunulacaðý ve buna ait belli koþullarýn zaten var olduðu…" Savunulan bu temel noktalara ait genel teorik belirlemelerin doðruluklarýný korumalarýna karþýn dünyada ve Türkiye'de cereyan eden deðiþiklikler, yaþadýðýmýz pratikler, örgütlenme konusundaki görüþlerimizin sorgulanmasýný da gerekli kýlmýþtýr. Kurtuluþ, PKK'nin ayrý örgütlenme ile yürüttüðü silahlý mücadelenin, Kürt ulusal kurtuluþ mücadelesini ulaþtýrdýðý boyutu -belki de geç kalmýþ olarak- göz önüne alarak, 1990'lý yýllarýn baþýnda aþaðýdaki sorularý kendi içine dönük olarak tartýþmaya baþlamýþtýr. "1- Yenidünya düzeni ve bölgedeki ifadeleri, sosyalist ülkelerdeki ulusal devletlerin ortaya çýkýþýnýn etkileri Kürdistan'ýn baðýmsýzlýðý açýsýndan neleri içermektedir? 2- Ýki ülke devrimleri iç dinamiklerine baðlý olarak paralel mi geliþmektedir? Kuzey Kürdistan'da sürmekte olan silahlý mücadelenin baðýmsýzlýk doðrultusunda þansý nedir? 3- Kuzey Kürdistan'da yýllardýr devam etmekte olan örgütsüzlüðümüzün nedeni "içimizde ki sosyal þovenizm"midir? Öyleyse, uzun yýllardýr bir ülkenin komünistlerinin örgütlenmesinin önüne geçebilecek kadar güçlü bir sosyal þovenizmin örgütümüz içerisinde hâkim konumda bulunmasý, Kürdistan'lý yoldaþlarýn aþýrý baðýmlý bir konumda kaldýklarýnýn kanýtýný oluþturmaz mý? 4- Sosyalist hareket içerisinde ulusal soruna yaklaþým açýsýndan müstesna bir yeri olmasýna raðmen örgütümüzde MK'den baþlayarak "sosyal þovenizmin" (!) sýk sýk nüksetmesinin nedeni nedir? Bu doðal mýdýr yoksa ortada bir sendrom mu var? Savunmakta olduðumuz örgütlenme anlayýþýnýn bu sendromun virüsü olma olasýlýðý nedir? "merkezi ama iki ayrý parti" anlayýþýmýz kendi içerisinde ne ölçüde tutarlýdýr? 5- Kürdistan'lý komünistlerin büyük bir çoðunluðunun ayrý örgütlenmeden yana ve bu eðilimin zaman içerisinde arýnmýþ olmasýnýn milliyetçilik dýþýnda anlattýðý bir þey yok mudur? Halkýn baðýmsýzlýk arzularýnýn geliþmiþ olmasýyla baðlantýlarý nedir? Türk komünistlerinin geçmiþte yaratmýþ olduðu güvensizliði aþma konusunda ciddi adýmlar attýðý söylenebilir mi? Türk devrimcilerinin Kürdistan realitesini tanýmada, Kürdistan'lý örgütlerin, özelliklede gerillanýn dayatmasýnýn baþta gelen faktör olmasý, Kürtlerin güvensizliðini arttýrmýþ olduðu

ve ayrý örgütlenmeyi artýk zorunlu bir güvence olarak gördükleri söylenebilir mi? 6- Ayrý örgütlenmeler arasýnda mücadele birliðinin saðlanmasýnýn yollarý ve gerekleri nelerdir?" Bu sorularýn yanýnda ayrýca beþ soru daha sorulmuþtur. Bu sorular Kurtuluþ içinde tartýþýlarak, "merkezi ama iki ayrý parti" anlayýþýnda ifadesini bulan ortak örgütlenme kararýndan, Kürdistan halkýnýn mücadelesine katkýlý olabilmek amacýyla vazgeçilerek, ayrý örgütlenme anlayýþý savunulmaya baþlamýþtýr. Kürdistan ulusal ve sosyal kurtuluþ mücadelesinin yepyeni bir boyuta ulaþmýþ olduðu aþikârdýr. Eski iliþkilerin bariz bir biçimde deðiþmesiyle birlikte yeni görevler ortaya çýkmakta ve buna uygun tutumlarýn alýnmasý zorunlu olmaktadýr. Sistemler arasý dengenin deðiþmiþ olmasý sýnýf mücadelesinin taktik ve stratejisini etkilememesini düþünmek olanaklý deðildir. Ayný durum ulusal mücadeleler açýsýndan da karþýmýza dikilmektedir. Özünde ulusal mücadelelerin klasik anlamdaki anti-sömürgeci içeriði zamanýný doldurmuþ bulunmaktadýr. Birkaç ülke dýþýnda eski sömürge statüsü içerisinde bulunan ülke kalmamýþtýr. Emperyalistler, hem mücadelelerin dayatmasý, hem de iktisadi ve siyasi alandaki geliþmelerin yarattýðý yeni durumlarýn sonucu, sömürü iliþkilerine bambaþka biçimler kazandýrmýþ durumdadýrlar. Eski sömürgeci iliþkileri sürdürmeye kalkýþmak onlar açýsýndan artýk siyasal ve ekonomik olarak rasyonel görünmemektedir. Bu genel durum çerçevesinde Kürdistan'ýn özgül konumu incelendiðinde ayný koþullarýn onun için de geçerli olduðunu görürüz. Dünya ve bölge koþullarýnýn farklý olduðu, Kuzey Kürdistan ve Türkiye'de devrim süreçlerinin paralel geliþtiði ve hatta Türkiye'deki sýnýf mücadelesinin biraz daha ileri göründüðü 1970'li yýllarda, Türkiye halklarýnýn tek bir siyasal örgütlenme içerisinde anti oligarþik ve anti-sömürgeci mücadeleyi sürdürmeleri, devrim hedefini yakýnlaþtýrma açýsýndan bize en olumlu durum olarak görünmekteydi. Türk devrimci hareketin izlemiþ olduðu sosyal þoven politikalara raðmen, bunun Kürdistan'lý devrimciler üzerinde yaratmýþ olduðu güvensizliðin yýkýlmasýna paralel olarak, güçlü bir ortak devrimci dalganýn yaratýlabilmesi olanaklý görülmekteydi. Ancak 12 Eylül darbesinin yarattýðý ortam bu süreci kesintiye uðrattý. Bu noktaya gelinceye kadar, Kurtuluþun çabalarý Kürdistan'lý devrim33


Kurtuluþ

cileri ikna etmeye yetmedi ve Kürtlerin ayrý örgütlenme arzularý gittikçe aðýr bastý. Ortak örgütlenme görüþünü savunanlar, Kürdistan'daki etkilerini yitirirken, Kürt örgütleri etkinliklerini gün be gün arttýrdýlar. Sýrf bu eðilimin belirginleþmesi bile birçok Kürt devrimcisini ayrý örgütlenme doðrultusunda ikna etmeye baþladý. 12 Eylül darbesi, örgütsel düzeyde ki kurumlaþmalarý ortadan kaldýrmýþ olsa bile buna ait düþünceleri ortadan kaldýramadý. Bu dönemde, ortak örgütlenme görüþünü savunanlar, gerek Türkiye ve gerekse Kürdistan'da mücadeleyi enternasyonalist temelde geliþtirebilmiþ olsalardý, farklý bir süreç yaþanýyor olabilirdi. Ne var ki, Türk solunun hemen hiçbir sesinin duyulamadýðý dönemde, PKK'nin giriþimleriyle birlikte, örgütlenme ve mücadele sorunlarý yepyeni bir boyut kazandý. PKK, yürüttüðü silahlý mücadeleyle, Kürt halkýný ulusal kurtuluþ mücadelesi doðrultusunda örgütledi. Tüm bunlarýn bize gösterdiði gerçek, Kürdistan ulusal kurtuluþ mücadelesinin PKK önderliðinde yürütülüyor oluþudur. Türkiye devrimi ile böylesine ayrýþmýþ olan bir sürecin de artýk ortak örgütlenme çerçevesinde yürütülmesini saðlamak olanaklý deðildir. Halklar arasýndaki mücadele birliðinin artýk baþka biçimlerini oluþturmak gerekmektedir. Bugünkü mücadelenin gereklerine uygun davranmak isteyenler, mücadelenin bütün yükünü çekmiþ bir örgüt karþýsýnda, bu yükü kaldýrmada ki ortaklýðýný kanýtlamakla yükümlüdürler. Hele TC devletinin PKK karþýsýnda kendisi ile iþbirliðine açýk bir alternatif yaratma çabalarý içerisinde olmasý elbette ki, PKK'yi ortaya çýkan alternatifler konusunda tedirgin eder ve düþmanlýk duygularýnýn geliþmesine neden olur. Tersine atýlan adýmlar ise, dostluk konusunda güven verdiði ölçüde iliþkilerin yumuþamasýna, mücadele ortaklýklarýnýn yaratýlmasýna yardýmcý olur. Hiçbir mücadele sýkýntýlar yaþamadan en olumlu konumuna ulaþmamýþtýr. Bulunduðumuz konumun gerçekten bu mücadelenin çýkarlarýna hizmet ettiði, onu bugünkü noktasýndan bir adým ileriye götürdüðü konusunda emin olduðumuzda, görevimizi yapmýþ olmanýn onuruyla davranabiliriz.

mücadele birliði sonucu, demokratik devrim süreci derinleþip güçlenebilir. Ayný devletin sýnýrlarý içinde yaþadýklarý sürece, iþçi sýnýfýyla (iki ulusun iþçileri) diðer emekçi kitlelerin arasýndaki baðlarý sýklaþtýrmak, Kürdistan'ýn özgürlüðüne yönelecek en tutarlý adým olacaktýr. Böyle bir birlik olmadan kurtuluþun kolay olacaðý düþünülemez. Bu, emperyalizme karþý kurtuluþ mücadelesi veren halklarýn deneyiyle, devrimi zafere ulaþtýrmýþ ülkelerin deneyleriyle kanýtlanmýþtýr, kanýtlanmaktadýr. Uluslarýn Kendi Kaderlerini Tayin Hakkýný doðru olarak yorumlayýp yürütecek kararlý ve ciddi bir propaganda ve pratik mücadeleyle, iþçi sýnýfýný ve diðer emekçileri milliyetlere göre deðil de, emperyalizme ve oligarþiye karþý sýnýfsal durumlarýna göre birleþtirebilir, kenetlenmiþ hale getirebiliriz. Çünkü sosyalistler, hâkim sýnýflarýn, "devletlerin sýnýrýnda getirdiði deðiþiklikler ne olursa olsun, bütün uluslarýn proleterlerinin sýnýf mücadelesinde en sýký ve bölünmez bir ittifakýný gerçekleþtirmek için mücadele eder." (Lenin) Bugünden, tüm yönleriyle iþçi sýnýfý hareketiyle Kürt ulusal kurtuluþ hareketi arasýnda saðlanacak iliþkileri önceden tespit etmek olanaksýzdýr. Sorun, mücadele içinde aydýnlýða kavuþacaktýr. Ancak, iliþkilerin gelecekte ne olup olmayacaðýndan baðýmsýz olarak, bugünden yapýlmasý gerekenlerin yapýlmasý, yerine getirilmesi gerekenlerin yerine getirilmesi ve sosyalist hareketle Kürt özgürlük hareketinin stratejik ittifakýna zemin oluþturabilecek adýmlarýn atýlmasý, iki halkýn mücadelesinin baþarasý için bir gerekliliktir. Burjuva milliyetçileri, sürekli devrimci hareketi saptýrmak için ulusal sloganlara baþvurarak, sosyalist hareket içinde milliyetçiliðin ve yurtseverlin geliþmesini kýþkýrtmaktadýr. Oysa sosyalistlere düþen görev, soruna sýnýfsal açýdan yaklaþmak, iþçi sýnýfýnýn diðer halk kitleleriyle mücadele ittifaklarýnýn nasýl saðlanacaðý ve güçlendirileceðini deðerlendirmek olmalýdýr. "Bu olmadan, burjuvazinin her çeþitten entrikalarý, kalleþlikleri ve hileleri karþýsýnda proletaryanýn baðýmsýz politikasý savunulamaz ve iþçi sýnýfý, öteki ülkelerin iþçileriyle sýnýf dayanýþmasýný gerçekleþtiremez."(Lenin) Kaldý ki, sosyalist hareket, ezilen ulusun ezen ulusa karþý-doðal olan-kinini, enternasyonal görevlerini yerine getirerek hâkim sýnýflara yöneltebilir. "Proletaryanýn birliði ve beraberliði

1- Ortak Mücadele: Sosyalist hareketle Kürt ulusal kurtuluþ hareketinin ortak mücadelesi, Kürt sorununun çözümü ve sýnýf hareketinin güçlendirilmesi için zorunludur. Ancak böyle bir dayanýþma ve 34


Kurtuluþ

doðrultusunda ve sonra da dünyanýn bütün ülkelerinin ve bütün uluslarýn emekçi yýðýnlarýnýn birliði ve beraberliði doðrultusunda büyük çabalar gösterilmedikçe, kapitalizme karþý zafer kazanýlamaz." (Lenin) Savunduðumuz mücadele birliði, vurguladýðýmýz gibi, mücadele süreci içinde gerçekleþtirilecek olan bir birliktir, 2- Ortak mücadele örgütleri: Ortak mücadelenin somut ifadesi olarak, bu mücadeleyi yürütecek her iki ulustan iþçilerin ve halkýn "ortak mücadele örgütlerinden", yana olacaðýmýz açýktýr. Ýþçi sýnýfý mücadelesinin örgütleniþini, ezilen sýnýflar arasýndaki dayanýþmanýn biçimini, ezilen ulusun kurtuluþçu güçleriyle ezen ulusun devrimci hareketinin ortak mücadelesinin biçimini somut tarihi þartlar, ekonomik ve sosyal yapý, coðrafi konum, devrimci hareketin gücü ve etkinliði vb. nedenler belirler. Söylediklerimizi toparlamaya çalýþýrsak: 1- Türkiye sosyalist hareketinin mücadelesi sýnýf eksenli bir mücadeledir. 2- Kürdistan'daki mücadelede ise ulusal kurtuluþ adýmý temel adýmdýr ve hareketin sýnýfsal yaný ikincil durumdadýr. 3- Hem Türkiye devrimci hareketinin, hem de Kürt ulusal kurtuluþ mücadelesinin hedefi, emperyalizm ve sömürgeci oligarþidir. 4- Ya mücadelenin baþýný iþçi sýnýfýnýn öncülüðündeki Türkiye devrimci hareketi çekecekti, emperyalizmin ülkeden kovulmasý ve oligarþik diktanýn yýkýlmasýyla Kürt ulusunun kurtuluþu da gerçekleþecekti; ya da Kürt ulusal kurtuluþ mücadelesi, özgücüyle ve ayrý mücadeleyle (ayný zamanda ayrý örgütlenmeyle) baþarýya ulaþacaktý. Bu gün yaþanan süreç ikinci þýk yönünde yaþanmaktadýr. Eðer, Türkiye iþçi sýnýfý hareketi ve gerçekten mücadeleye önderlik edebileceðini eylemleriyle ispatlamýþ bir devrimci partinin varlýðý olsaydý, o zaman Kürt ulusal sorunu Türkiye devrimci hareketinin baþarýsýna baðlýdýr dememiz ve sorunu böyle deðerlendirmemiz doðru olurdu. Bugün Tersi bir durum vardýr. Yani Kürt ulusal mücadelesi, sosyalist harekete göre ileri bir aþamada bulunmaktadýr. Bu gün Kürt sorunun çözümü yönünde belirli bir baþarý saðlanmadan Türkiye iþçi sýnýfý hareketinin güçlenmesi olanaksýz hale gelmiþtir. Sorun, gerçekten çok karmaþýk bir yapýdadýr. Zorluk da, Kürdistan'ýn parçalanmýþlýðýndan ve

özel olarak Türkiye devrimci hareketinin içinde bulunduðu somut durumdan doðmaktadýr. Ancak, bütün bu zorluk ve karýþýklýða karþýn, özellikle ortak mücadeleye kimsenin karþý çýkacaðýný zannetmiyoruz. Yine de bu iki hareketin mücadelesinde en büyük desteði, bu iki hareket birbirine saðlayacaktýr. Ortak mücadeleden kastettiklerimiz öz olarak bunlardýr. Ayrý örgütlenmeyle ve ayrý mücadele kulvarlarýnda yürünüyor olsa bile, iki ulusun ortak mücadele örgütlerinin yaratýlmasý bizce bir görev olmalýdýr. Yazýmýzýn baþýnda da belirttiðimiz gibi, Türkiye sosyalist hareketinin þu andaki en acil sorunu, iþçi sýnýfýnýn iradesini yansýtacak bir parti örgütlenmesinin yaratýlmasý sorunudur. Ancak böyle bir örgütlenmeyle önümüzdeki devasa görevlerin üstesinden gelinebilir. Bu sorun siyasi demokrasi mücadelesi yürütülerek, o mücadele içinde aþýlabilir. Sosyalistler, siyasi demokrasi mücadelesi yürütürken her türlü þoven milliyetçiliðe, yerel özelciliðe karþýdýrlar. Uluslar arasýnda zora dayanan tüm baðlarýn kopmasýndan yanadýrlar. Her ulus için "ayrýlma hakkýný azimle ve kayýtsýz þartsýz" savunurlar. Yalnýz bu, sosyalistlerin, ezen ve ezilen ulus milliyetçiliðini ayný kefeye koyduklarý ve ikisine de ayný tavrý gösterdikleri anlamýna gelmez. Ezilen ulusun milliyetçiliðinde, ulusal baskýya karþý, sömürge siyasetine karþý olmanýn getirdiði demokratik bir muhteva vardýr. Bu gerçek sosyalistlerin milliyetçiliðe nereye kadar destek olacaðýný belirlemekte ve bu desteðin sýnýrýný çizmektedir. Açýktýr ki, bu destek, burjuva milliyetçiliðinin savunulmasý demek deðildir. Türkiye'de bugün, asýl mücadele edilmesi gereken milliyetçiliðin, gerici ve ýrkçý yaný aðýr basan Türk milliyetçiliði olduðu, bu milliyetçiliðin devrimci hareketin geliþmesinde büyük bir engel teþkil ettiði açýk bir gerçektir. Özellikle "Kemalist" milliyetçiliðe karþý tutarlý bir ideolojik mücadele vermezsek, Kemalistlerin desteðini kaybederiz endiþesiyle, Kürdistan'ýn baðýmsýzlýðýný savunmakta tereddüt gösterirsek; "Halklara özgürlük", "Bütün ülkelerin iþçileri ve ezilen halklar birleþin" gibi çaðrýlarýmýzda, kimseyi samimi olduðumuza inandýramayýz. Ýþçi sýnýfý, ezilen ulusun kurtuluþ ve baðýmsýz devlet kurma hakkýný savunurken, burjuvazinin her türlü milliyetçiliðine ve kozmopolitizmine tam karþýt olan enternasyonalizmi savunur. Kürdistan'daki, sömürge siyasetine karþý, ulusal 35


Kurtuluþ

ve sýnýfsal baskýya karþý, Kürt halkýnýn direniþ ve isyaný, burjuva milliyetçiliði ile birbirine karýþtýrýlmamalýdýr. "Bütün uluslar için tam hak eþitliði; uluslarýn kendi kaderlerini tayin etme hakký; bütün ülkelerin iþçilerinin birleþmesi; Marksizmin, ulusal programýnýn bütün dünyanýn deneyinin ve Rusya'nýn deneyinin iþçilere öðrettiði iþte budur" (Lenin) Eðer, Türk ve Kürt sosyalistlerinin, devrimci ulusal kurtuluþtan yana güçlerin, ortak mücadelesinin ortak mücadele örgütlerini yaratmak ve sarsýlmaz bir güç haline getirmek istiyorsak; öncelikle bu mücadele örgütlerini yaratmanýn önündeki engeller ve nedenler üzerine cesaretle eðilmemiz gerekecektir. Güvensizlik varsa, bunun güvene çevrilmesinin yolu ve yöntemleri de vardýr.

tarafýndan sömürüldüðünü, deðiþik yöntemlerle yönetildiðini belirtmiþtik. Timurlenk, Kürdistan'ý istila ettiði zaman buraya kendi oðlunu genel vali olarak atamýþtýr. Arap yayýlmacýlýðý döneminde de, Kürdistan zaptedilince, buralarý üç ayrý birime dönüþtürülerek valiliklerle idare edilmeye çalýþýlmýþtýr. Kürdistan iki parçaya bölünüp bir parçasý Osmanlý, bir parçasý da Ýran'ýn sýnýrlarý içine katýldýktan sonra, bu olay daha önceki istila giriþimlerinden farklý olarak kalýcý bir özelliðe dönüþmüþ, feodal dönemin sömürgeci politikalarýnýn saldýrýlarý ile daha çok karþý karþýya kalmýþtýr. Osmanlý ve Ýran hâkimiyetinden önce Kürdistan'da bazý beylikler kurulmuþ, fakat bunlarýn hiçbiri uzun ömürlü olamamýþ, güçlü bir devlete dönüþememiþtir. Kürdistan'ý istila edenler bu beylikleri ya yýkmýþlar ya da onlarla anlaþarak talanlarýný sürdürmüþlerdir. Feodal Osmanlý ve Ýran devletleri Kürdistan'da o dönemin sömürgecilik politikasýný uygularken, bu ülke onlarýn çatýþma alaný olduðu için, deðiþik tavýrlar içinde olmak zorunda kalmýþlardýr. Bazen, bölgede kurulan beyliklere ses çýkarmazken (bu beyliklerin kitleler üzerindeki etkinliðinden, birbirlerine karþý yararlanmak için), bazen de, þiddet yöntemleriyle bu beyliklere hayat hakký tanýmamýþlardýr. Kürt ayaklanmalarý çýkarlarýný tehlikeye düþürdüðü zaman ise, birbirleriyle ittifak kurma yoluna gitmiþlerdir. Bu dönemde Kürdistan'ýn baþlýca özelliklerini þöyle sýralamak mümkündür: Kitlelerden zorla vergi alýnmakta, haraç kesilmekte, angarya yöntemleri uygulanmaktadýr. Kürdistan'ýn yönetimi, bölgeye atanan yöneticiler (valiler) aracýlýðýyla veya Kürt egemen güçleri arasýndan kiþiler atanarak, yürütülmektedir. Bölgede, büyük askeri güçler bulundurulmakta ve "genel asayiþ" bu kuvvetlerle saðlanmaktadýr. Bu özellikler, Kürdistan'ýn ekonomik, sosyal ve siyasal durumunun o dönemdeki ifadeleridir. Osmanlý ve Ýran devletlerinin gelir kaynaklarý, büyük ölçülerde ele geçirilen topraklardan saðlanýyordu. Bu gelir kaynaðýnýn saðlanmasýnýn da yolu, bu yabancý topraklarda biriken artý-ürüne el koymaktý. Aðýr vergiler ve haraç alma, bu el koymanýn baþlýca biçimleriydi. Angarya yöntemlerine de Kürdistan'da sýk

Kürdistan’ýn Sömürgeleþtirilmesi Ýran ve Osmanlý sömürgeci devletleri arasýnda paylaþýlmadan önce de Kürdistan'ýn yönetimi, bölgeyi fethe gelen yabancý güçlerin, sömürgeci bir politika izleyen devletlerin elinde olmuþ, buralarý iþgal edenler, Kürdistan'ý diledikleri gibi, yönetmeye kalkýþmýþ ve Kürdistan'ýn zenginliklerini talan etme politikalarýný ön planda tutmuþlardýr. Osmanlý ve Ýran devletlerinin sömürgeci devletler olduklarýný söyledik. Bilindiði gibi, sömürgecilik sadece emperyalizme özgü bir olay deðildir. Köleci dönemde de sömürgecilik politikasý uygulanmýþtýr. Osmanlý ve Ýran devletleri de niteliklerinden dolayý, feodal dönemin birer sömürgeci devleti idiler. Ve feodal dönemin sömürgeci politikasýný izliyorlardý. 1514 yýlýnda, Osmanlý ve Ýran devletleri arasýnda meydana gelen Çaldýran savaþýyla, Kürdistan'ýn yarýsý, Osmanlý imparatorluðuna katýlmýþ, Kürdistan'ýn bir parçasý iþgal edilip, ele geçirilmiþtir. 1639 yýlýnda, yine Osmanlý ve Ýran devletleri arasýnda imzalanan Kasr-ý Þirin anlaþmasýyla, Kürdistan'ýn bu parçalanmýþlýðý bir statüye baðlanmýþ ve bu statü genel hatlarýyla (Osmanlý - Ýran sýnýrý) günümüze kadar devam eden bir tarihi dönüm noktasý özelliði taþýmýþtýr. Denebilir ki, 1514'lerden, daha çok da 1639'lardan itibaren Kürdistan, bir sömürgeleþtirme süreci için sokulmuþ, belirli bir dönem içinde, feodal dönemin bir sömürgesi haline getirilmiþtir. Kürdistan'ýn, buralarý ele geçiren güçler 36


Kurtuluþ

sýk rastlanmaktaydý. Özellikle savaþlarý bahane eden Osmanlý ve Ýran hakim sýnýflarý, Kürt emekçilerini zorla çalýþtýrýyorlardý. Genellikle askeri birliklerin geçeceði yollarýn yapýmýnda zorla çalýþtýrma uygulanýyordu. Bölgedeki insan gücünden sonuna kadar yararlanmaya çalýþan bu sömürgeci devletler birbirlerine karþý savaþta yine Kürdistanlýlarý kullanýyorlardý. Osmanlý imparatorluðunun gerileme dönemlerinde, Kürdistan üzerindeki sömürü daha da yoðunlaþmýþ, saray, masraflarýný karþýlamak için bu ele geçirilmiþ topraklara daha çok yüklenmiþtir. Kürdistan'ýn yönetimi, Osmanlý ve Ýran Hâkim sýnýflarý tarafýndan tayin ediliyordu. Kürt beyliklerinin yaþamasýna (þartlarýn zorlanmasýndan dolayý) müsaade edildiði dönemlerde, genellikle bu beyliklerin iç iþlerine karýþýlmýyor, oradaki ekonomik ve sosyal düzene de fazlaca müdahale edilmiyordu. Kürt beylikleri "kendi" topraklarý üzerinde, elde edilen fazla ürünlere el koyuyor, halktan kendileri vergi topluyorlardý. Ayrýca, Osmanlý imparatorluðunun týmar sistemi de bu beyliklerde uygulanmýyordu. Beyliklerde, yönetim babadan oðula geçiyordu. Beylikler bu "özerk" yapýlarýna raðmen, devlete her yýl belirli bir vergi ödemek zorundaydýlar. Böylelikle sömürünün büyük bir kýsmý sömürgeci devlete aktarýlýyordu. Ayrýca, savaþ dönemlerinde bu beylikler, yine belirli bir silahlý gücü, orduya katmak ve askeri güce katkýda bulunmakla mükelleftiler. Ancak bu devletlerin sömürgeci politikalarýnýn bir sonucu olarak, Kürt beyliklerinin "özerk" konumlarý uzun sürememiþtir. Kürt hâkim sýnýflarýyla, sömürgeci hâkim sýnýflar arasýndaki çeliþkiler, bu beyliklerin ortadan kaldýrýlmasýnýn diðer bir nedenidir. Kürdistan'da büyük bir askeri güç bulunduran Osmanlý ve Ýran devletleri, bu ülkeyi fiili bir iþgal altýnda tutmuþlar ve Kürt direnmelerini, baský ve sömürüye karþý her kýpýrdanýþý, kanla bastýrmýþlardýr. Bu iki sömürgeci devletin sýk sýk savaþmalarý yüzünden, Kürdistan'ýn her iki parçasýnda askeri güç bulundurulmaktaysa da, tek neden bu deðildi. Sömürgeci devletlere karþý ortaya çýkan isyan ve direniþler de bölgede askeri güç bulundurmanýn bir baþka nedenini oluþturuyordu. Bu arada, Kürt diline, gelenek ve göreneklerine karþý da belli bir baský uygulanýyor ve

sömürgeci devletler, bu alanda da saldýrý politikasý izlemeye çalýþýyorlardý. Öte yandan, Kürt egemen güçleri de, Kürdistan'da emekçi kitlelerin sömürüsüne katýlýyorlar, kitleleri eziyor, soyuyorlardý. Aþiretler, feodal beyler arasýnda zaman zaman görülen çatýþmalar da, tüm bu etkenlere eklenince, Kürdistan üzerindeki baský ve sömürünün ne derece ileri boyutlara ulaþtýðý açýkça görülmektedir. Buraya kadar söylediklerimizin sonuçlarýný toparlarsak: Kürdistan'da ekonominin geliþmesi için elveriþli koþullarýn olmadýðý, yaratýlan zenginliklere deðiþik yollarla el konulduðu, kitlelerin sürekli bir saldýrý (hem sömürülme, hem de kitle katliamlarýyla birlikte süren baský ve terör ve eylemleri) ile karþý karþýya bulunduðunu söyleyebiliriz. Feodal, sömürgeci devletlerin politikalarý, Kürdistan koþullarýnda her türlü geliþmeyi belirliyor ve bu durum, Kürdistan'da güçlü bir feodal yapýyý ayakta tutan etkenlerin baþýnda geliyordu. 16. yüzyýldan itibaren batýnýn sömürgeci devletlerinin, Osmanlý imparatorluðuyla yakýndan ilgilenmeleri ve bir takým ticari antlaþmalarla (bu antlaþmalara o tarihte kapitülasyon adý verilmekteydi), bu devlet üzerinde nüfuz saðlama giriþimleri, sonuçlarýný vermeye baþladýkça, batýnýn sömürgeci devletleri saray üzerinde gittikçe etkinlik sahibi oluyorlardý. Osmanlý hâkim sýnýflarý, batý ülkeleriyle imzaladýðý anlaþmalar uyarýnca dýþarýdan mal getiriyor veya batýdan gelen mallara sýnýrlarýný açmak zorunda býrakýlýyordu. Bu mallar, ülkede üretilenlerden daha kaliteli ve ucuzdu. Yerli mallar, batýnýn sömürgeci devletlerinden gelen bu mallarla pazarda rekabet edemiyor ve üretimleri gittikçe düþüyordu. Osmanlý Ýmparatorluðu, ekonomik ve siyasi açýdan batýya gittikçe baðýmlý bir hale gelmeðe baþlamýþtý. Osmanlý devletinin sýnýrlarý içine sýzmaya baþlayan bu sömürücü iliþkiler, bir yandan imparatorluðunun daðýlýþ sürecini hýzlandýrýrken, diðer yandan da yol açtýðý deðiþiklikle imparatorluk içindeki tüm ülkeleri etkilemeye baþlamýþtý. Özellikle 18. Yüzyýlýn sonlarýndan itibaren, Batý'da kapitalizmin geliþmesinin güçlenmesine de baðlý olarak, önce Ýngiltere, daha sonra da Almanya, Kürdistan'la daha yakýndan ilgilenmeye baþlamýþlardý. Ýngiltere için önemli bir yer tutan Hindistan'a (bu yýllarda Hindistan, Ýngiltere'nin bir sömürge37


Kurtuluþ

siydi) en kýsa yoldan ulaþmak (kara yolundan), Kürdistan'ý ele geçirmekle saðlanabilirdi. Bu yüzden, bölgeye gönderilen Ýngiliz yöneticileri ve Doðu Hindistan Þirketinin temsilcileri, Kürdistan'da yoðun bir propaganda faaliyetine giriþtiler. Arkeolog, diplomat, din adamý, vb. sýfatlarla gelenler ilk önce Kürt aþiret liderlerini, etkinlikleri olan kiþileri satýn almaya çalýþtýlar. Bu faaliyetler sýrasýnda daha çok din unsuru kullanýlýyordu. Ýngiltere, sadece Kürdistan'ý ele geçirmek için deðil, daðýlan Osmanlý ve Ýran imparatorluklarýný da kapmak istiyordu. Ýngiliz sömürgeciliðinin yaný sýra, Çarlýk Rusyasý da Kürdistan'la ilgileniyordu. 19. Yüzyýlýn baþlarýnda, Osmanlý ve Ýran devletleriyle kurduðu iliþkilerin bozulmasý ve onlarla yapýlan savaþ üzerine Çarlýk Rusyasý da, Kürdistan'da aþiretlerin arasýnda, Kürt ileri gelenleri üzerinde nüfuz saðlamaya çalýþýyordu. Ancak Ruslarýn bu politikalarýnda pek baþarýlý olduklarý söylenemez. Osmanlý ve Ýran hâkim sýnýflarý, Rusya ile olan savaþlarýnda, genellikle Kürt aþiretlerinin desteðini almýþlardýr Amerika'nýn bu konudaki politikasýna iliþkin olarak da Halfin þunlarý yazýyor: "Özellikle Amerika'nýn bu bölgedeki ekonomik veya savaþ tesisleri bulunmadýðýndan ötürü, o, gelecekteki sömürgecilik planýna yardýmcý olmak için çalýþmalarýný misyonerler aracýlýðý ile yapýyordu. Böylece Asya'daki sömürgeciliðin temellerini atýyordu." "1819'da, Amerikalý misyonerler karargâhlarýný Ýzmir'de kurdular. 1863'te de Ýstanbul'da kurduklarý Robert Koleji, Amerikalýlarýn Osmanlý devletindeki en aktif politik merkezi niteliðini kazandý. Buradan Van, Erzurum, Bitlis, Mardin, Siirt, Baðdat ve diðer yerlerdeki örgütlerle temaslar saðlanarak politik çalýþmalar yürütülüyordu." (Halfin, 19. Yüzyýlda Kürdistan Üzerinde Mücadele, s. 38) 19. yüzyýlda Almanlar da, sömürgelerin paylaþýlmasý mücadelesine katýlmýþ, daha çok da Ýngilizlerin sömürgeleriyle ilgilenmiþlerdir. Osmanlý imparatorluðu ve Kürdistan'da iliþkiler kurmak ve geliþtirmek isteyen Almanlar, bu amaçlarýný büyük ölçüde emperyalizm döneminde gerçekleþtirme olanaðýný bulmuþtur. 16. yüzyýldan itibaren geliþen kapitalizm 17. 18. Ve 19. Yüzyýllarda doruk noktasýna ulaþmýþ, meta iliþkilerini Osmanlý pazarlarýnda geliþtirerek, özellikle Balkanlarda ulusal hareketlerin yaygýnlaþmasýnda önemli bir etken olmuþtur. Batýnýn sömürgeci devletleri ve Çarlýk

Rusya'sý, Osmanlý imparatorluðuyla ilgilenirken, zaman zaman birbirlerine de düþmüþler ve Osmanlý devletini, biri diðerine karþý savunmaya çalýþmýþlardýr. Ayný dönemlerde Kürdistan'da meydana gelen Kürt hareketleriyle de ilgilenen bu sömürgeci devletler, genellikle Kürt direnmelerinin karþýsýnda yer alarak, Osmanlý devletini koruyucu bir politika izlemiþlerdir. Bu derece karýþýk bir tavýr takýnmalarýnýn nedeni, yine sýk sýk vurguladýðýmýz gibi çýkar çatýþmasýydý. Sömürü için en iyi koþullarýn yaratýlmasý yönünde her yol deneniyordu. 19. yüzyýla kadar, Osmanlý devleti, feodal karakterini korumuþ (ülkede kapitalizm belli ölçülerde geliþmiþ olmasýna raðmen), feodal üretim iliþkileri genellikle hâkim olma özelliðini muhafaza etmiþtir. Ýran da benzer nitelikleri taþýyordu. Kürdistan ise, esas olarak içinde bulunduðu statüyü sürdürüyordu. Ama dönemin bir özelliði olarak, Kürdistan'a da serbest rekabetçi dönemin iliþkileri sýnýrlý da olsa girmiþ, yine o dönemin koþullarý bu ülkede Kürt direnmelerinin ortaya çýkýþýný etkilemiþtir. 18. ve 19. Yüzyýllardaki Kürdistan'ýn durumunu Halfin þöyle açýklýyor: "Kürt halký, Ýran, Osmanlý yöneticileri ve baþlarýndaki aðalardan meydana gelmiþ üçlü bir ateþ boyunduruðu taþýyordu." "Osmanlý yöneticileri fýrsat bulunca mevcut senenin vergisi ile yetinmiyor, gelecek senelerin vergilerini de bunlardan istiyordu. Halkýn ödeme takatsizliði karþýsýnda ise, mevcut malýna haciz koyuyordu." "Osmanlý hükümeti Kürtlerden tabii vergi adý altýnda ayrýca bir takým vergiler de alýyordu. Ki bunlarýn baþýnda yol vergisi geliyordu. Ve onlarý topluluklar halinde yol yapýmýnda kullanýyorlardý. Örneðin, Erzincan'dan Diyarbekir'e kadar yapýlan yolda çalýþtýrýlan Dersimliler bunun en canlý örneðidir." (Age, s. 80) Balkanlarda bu dönemlerde meydana gelen hareketleri bastýrmak için, Osmanlý devleti, asker ve mal ihtiyacýný yine baþta Kürdistan olmak üzere, diðer ele geçirmiþ olduðu ülkelerden saðlamaya çalýþýyordu. 20. yüzyýla girildiðinde (emperyalizm dönemi) artýk Osmanlý devleti daðýlma süreciyle karþý karþýya gelmiþ, Balkanlardaki milliyetlerin kurtuluþ mücadeleleri zaferle sonuçlanýp, buralarda yeni ulusal devletler ortaya çýkmýþtý. Emperyalist ülkeler arasýnda patlak veren I. Paylaþým savaþý sýrasýnda ve savaþtan sonra, artýk Osmanlý devletinin yerinde yeller esmek38


Kurtuluþ

teydi. Bu yýllardaki geliþmeleri þöyle deðerlendirmek mümkündür. 1908'lerden itibaren iktidara aðýrlýðýný koyan Ýttihat ve Terakki Partisi ile birlikte güçlü bir Alman nüfuzu geliþmiþti. 1908'lerin ilk günlerindeki havanýn da etkisiyle deðiþik milliyetlerin hareketlerine (örgütlerine kendi dillerinde yayýnladýklarý dergiler, gazeteler vb.) gösterilen hoþgörü, kýsa süre içinde yerini þoven ve saldýrgan bir politikaya býrakmýþtý. Sarayýn ümmetçiliðinin ve Osmanlýcýlýðýnýn yerini gittikçe geliþen bir milliyetçilik (önceleri Turan'a ulaþmayý hedefleyen bir milliyetçilik), Türk milliyetçiliði almýþtý. Bu milliyetçilik savaþla birlikte ve ülkenin fiili iþgaline karþý alýnan tavýrla daha çok þekillenmeye baþlamýþtý. Savaþýn içinde, Ermenilere karþý insafsýzca bir bastýrma ve terör uygulandý. 1 milyondan fazla Ermeni soykýrým sonucu öldürüldü. Bir o kadarý kurtuluþu ülkeden kaçmakta buldu. Sadece Ermenilere karþý deðil, diðer milliyetlere karþý da ýrkçý bir tavýr izlendi (Ermeni katliamý sýrasýnda, bu katliama Kürtleri de alet eden Ýttihat ve Terakki Partisi, katliamdan sonra yarým milyonun üzerinde Kürt'ü ülkenin batýsýna sürdü). Yine savaþla birlikte Kuzey Afrika'da elde kalan yerler ve Suudi Arabistan da kaybedildi. Bizzat ülkenin kendisi de Ýngiliz ve Fransýz emperyalistlerince iþgal edildi. Türkiye iþgal edildikten sonra, Fransýz, Ýtalyan, Ýngiliz emperyalistleri ve Osmanlý yöneticileri 1920 yýlýnda Sevr'de bir antlaþma imzaladýlar. Emperyalistler ele geçirdikleri topraklarý kendi aralarýnda paylaþmak ve bunun için gerekli olan tedbirleri birlikte düzenlemek istediler. Ancak bu antlaþma uygulanamadý. Emperyalistlerin fiili iþgaline karþý Kemalistlerin baþýný çektiði milli mücadele, ülkedeki tüm milliyetlerden halklarýn gücüyle zafere ulaþtý. Savaþtan sonra Cumhuriyet ilân edildi Lozan antlaþmasýyla Kürdistan ikinci bir defa bölünmeye uðrayarak dört devletin arasýnda paylaþtýrýldý. (Ýngilizler kendi iþgali altýnda Irak devletini, Fransýzlar da Suriye devletini oluþturarak, paylarýna düþen Kürdistan'ýn parçalarýný bu devletlere býraktýlar.) Feodal dönemin sömürgeci politikalarýndan farklý nitelikte olan serbest rekabetçi Kapitalizm döneminin sömürgeci politikasý genel hatlarýyla þöyleydi: Sömürgeciler, sömürge elde etmek için genellikle þiddet yöntemlerini uygulayarak

yabancý topraklarý iþgal ediyor, ele geçirdikleri bu topraklarda, bir sömürge yönetimi oluþturarak, bu ülkeleri insafsýzca sömürüyorlardý. Ayrýca "ticaret yoluyla, hile ve yalan üzerine inþa edilmiþ istismar yöntemleriyle, dini ve diðer gelenek ve göreneklerini araç olarak kullanan bir politikayla" yabancý ülkeler ele geçirilerek sömürgeleþtiriliyordu. Bu dönemin sömürgeleri ucuz iþgücü ve hammadde deposu olarak kullanýlýyordu. Yine bilindiði gibi, serbest rekabetçi kapitalizmin belirgin bir özeliði meta ihracýdýr. Sömürgeler, bu dönemde sömürgecilerin fazla mallarýnýn sürüm alanlarýydý. Sermaye birikiminin saðlanmasý büyük ölçülerde sömürgelerden elde edilen kârlarla gerçekleþiyordu. Emperyalist dönemdeki sömürgecilik politikasý daha önceki sömürgeci politikalardan farklýydý. Bu dönemde sermaye ihracý aðýrlýkla gündeme gelmiþ ve sömürgelerin elde bulundurulmasý, yeni topraklarýn ele geçirilmesi, tekellerin güçlenmesinin temel koþullarý olmuþtur. Ýster feodal dönemin olsun, isterse kapitalizmin serbest rekabetçi dönemin veya tekelci dönemin olsun, sömürgecilik politikalarýný ele alýrken bu politikalarý, bu dönemlerdeki çeliþki ve iliþkilerden ayrý olarak göremeyiz. Eðer bu dönemlerdeki sömürgecilik politikalarý nitelik olarak birbirinden farklýlýk arz ediyorsa, bunun nedeni yine bu dönemlerin özelliklerinin (sömürgeci ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasal vb. koþullarýnýn deðiþik olmasýndan) birbirinden ayrý olmasýndandýr Serbest rekabetçi kapitalizm döneminde Osmanlý ve Ýran devletleri birer feodal devlet olma durumlarýný koruyorlardý. Sömürgeleri olan Kürdistan, yine feodal dönemin bir sömürgesi konumundaydý. Geliþen kapitalizm, bu iki ülkeye ve dolaylý olarak da Kürdistan'a yansýmasýna raðmen esas olarak bu yapýlarýn hâkim özellikleri deðiþmemiþti. Kürdistan, emperyalizm döneminde de sömürge statüsünden çýkamadý. Tam tersine bu dönemde sömürgecilik politikasý Kürdistan'ý dört parçaya ayýrarak, bu ülkeyi daha çok sömürebilmenin olanaklarýný yarattý. Kürdistan'ýn, feodal dönemde de serbest rekabetçi kapitalizm ve emperyalizm dönemlerinde de sömürge yapýsýnda kalmýþ olmasýnýn nedenleri þöyle izah edilebilir: Birincisi, Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenlik, temelde deðiþmeden bir sonraki 39


Kurtuluþ

döneme aktarýlmýþtýr. Serbest rekabetçi kapitalizm döneminde, feodal dönemin özelliklerini taþýyan Kürdistan; emperyalizm döneminde, geliþen duruma baðlý olarak bir meta ihraç alaný ve ucuz iþgücü olan bir ülke durumuna gelmiþtir. Serbest rekâbetçi kapitalizm ile tekelci kapitalizm dönemleri, birbirinden farklýdýr ama, bu iki dönemi birbirinden kesin hatlarla ayýrmak da yanlýþtýr. Örneðin; Serbest rekabetçi dönemi meta ihracý karakterize ederken, emperyalist dönemi sermaye ihracý karakterize eder. Ama bu demek deðildir ki meta ihracý ortadan kalkmýþtýr. Aksine bu dönemde meta ihracý da artmýþtýr. Ama karakteristik olan Sermaye ihracýdýr. Kürdistan, emperyalizm döneminde, serbest rekabetçi kapitalizm döneminin ucuz iþgücüne sahip ve meta ihraç alanlarý olan sömürgecilerine benzer özellikler kazanmýþtýr. Ýkincisi, Kürdistan'ýn bu özellikleri, her dönemde sömürgesi olduðu ülkelerin deðiþmesine baðlý olarak þekillenmiþ ve onlarýn yapýlarýna uygun olan biçimlere bürünmüþtür. Feodal, serbest rekabetçi, kapitalizm ve emperyalizm dönemlerinin sömürgecilik politikalarý birbirinden ayrý olmalarýna raðmen, sömürgeci ülke ile sömürge ülke arasýndaki iliþkilerin dayandýðý temel özellikler bu tarihi dönemlerde genel olarak deðiþmemiþtir. Tek tek ele alýndýðýnda bir sömürgenin, diðer bir ülkenin sömürgesinden farklý bazý yanlarý olabilir Üçüncüsü, Lenin'in de belirttiði gibi, emperyalizm döneminde emperyalist olmayan ülkelerin ellerinde sömürgeleri kalabilir. Bunun nedeni de emperyalistlerin bu sömürgelerin paylaþýmý konusunda anlaþamamýþ olmalarýdýr. Kürdistan, anlatmaða çalýþtýðýmýz gibi emperyalizm döneminde sömürgeleþtirilmemiþtir. 16. Yüzyýldan itibaren sömürgeleþtirme sürecine sokulmuþ ve feodal dönemin bir sömürgesi haline getirilmiþtir. Bu statü, serbest rekabetçi kapitalizm ve emperyalizm dönemlerinde esas olarak devam etmiþtir. Ama, bu farklý dönemlerin özelliklerine göre de yeni þekillenmelere uðramýþtýr. 1923 Lozan Antlaþmasýyla Kürdistan'ýn dört parçaya bölünmesi, daha çok Ýngiliz ve Fransýz emperyalistlerinin çýkarlarýna uygun ve onlarýn istekleri doðrultusunda gerçekleþmiþtir. 1926 yýlýnda Irak'taki Manda yönetimine, Birleþmiþ Milletlerin onayýyla Güney Kürdistan'ý býrakan Ýngiliz emperyalizmi ve Kürdistan'ýn elindeki parçasýný Suriye'ye býrakan Fransýz emperyaliz-

mi, böyle hareket etmekle, aslýnda ekonomik ve siyasal yönlerden çýkarlarýný korumuþ oluyorlardý. Bu emperyalist ülkelerin Kürdistan'ýn tümünü ele geçirmek için birbirleriyle ve Türkiye ile savaþý sürdürmeleri, o dönemin koþullarý açýsýndan çýkarlarýna pek uygun düþmüyordu. Sorunu daha açýk olarak koyabilmek için söylediklerimizi biraz açmaya çalýþýrsak; Kürdistan'ýn silah zoruyla ilhak edildiðini ve sömürgeleþtirme sürecine Kürt halkýnýn iradesi dýþýnda sokularak, bölünüp parçalandýðýný görüyoruz. Bu ilhak politikasý hem siyasal hem de ekonomik açýlardan Kürdistan'ý derinliðine etkilemiþ ve Kürdistan, bu ilhak politikasý sonucunda bir sömürge haline getirilmiþtir. Kürdistan'ýn yönetimi, sömürgeci güçler tarafýndan tayin edilmiþtir. Osmanlý hâkim sýnýflarý, bir dönem Kürdistan'daki Beyliklerin yaþamasýna ses çýkarmamýþ, bu beyliklerin gücünden, diðer devletlerle olan çatýþmalarda yararlanmaya çalýþmýþtýr. Ama sonralarý bu beylikleri ortadan kaldýrarak Kürdistan'ý valiliklerle yönetmiþtir. Emperyalizm döneminde, özellikle 1919 - 23 hareketinin baþarýsýndan sonra, Kürdistan'a karþý izlenen politika, deðiþen koþullara baðlý olarak yine sömürgeci egemenliðin devamýný saðlamak biçiminde olmuþtur. Bir yandan, Kürt direnmeleri kýrýlýp, Kürt halký, kitleler halinde yok edilmeye çalýþýrken, diðer yandan da bu halkýn varlýðý inkâr edilmiþ ve bu halkýn hem kendisi "Türk" hem topraklarý "Türkiye"nin bir parçasý olarak nitelendirilmiþtir. Diline, Kültürüne, sanatýna insafsýzca bir baský uygulanmýþ, asimilasyon politikasý alabildiðine boyutlanmýþtýr. Türkiye'nin idari sistemi olduðu gibi Kürdistan'a da uygulanmýþ, anayasalarda Türk halkýna ne haklar tanýnmýþsa, onlar, "Doðulular (!) içinde geçerli" olmuþtur. Aslýn da, bu politika (diðer bazý sömürgelerden farklý yanlar taþýmaktadýr.) Kürtlerin varlýðýný inkâr eden sömürgeci güçlerin çýkarlarýna daha uygun düþmektedir. Hem Kürtlerin varlýðý inkâr edilirken, hem de bu topraklarda farklý bir yönetim politikasý izlenmiþ olsaydý, sömürgeciler bu durumu izahta çok güçlük çekeceklerdi. Gerçi emperyalizmin fiili iþgaline karþý çýkýldýðý dönemlerde, Kürt halkýnýn varlýðý kabul edilmiþ, bu bölgeden TBMM'ne gelen temsilcilere "Kürdistan mebuslarý" denmiþtir. Ama çok kýsa bir dönem sonra bunlar unutularak bölgede 40


Kurtuluþ

insan kýyýmlarýna giriþilmiþtir. Kürdistan askeri güce dayanýlarak elde tutulmuþ, bölgede fiili iþgal sürdürülmüþtür. Hem Osmanlý Ýmparatorluðu döneminde hem de daha sonralarý, bölgede "asayiþ ve düzen" (yani sömürgeci politika) bu güçlere dayanýlarak korunmuþtur. 1925'lerden sonra, Türkiye'de kapitalizmin geliþmesi ve burjuvazinin güçlenmesine baðlý olarak, Kürdistan'daki sömürgeci politika daha çok etkisini göstermiþ, Kürdistan'ýn derinliklerine nüfuz etmiþ ve sömürge zinciri daha bir örülmüþtür. 1925'lerden 1940'lara kadar sömürgecilerin Kürdistan'ý adeta bir harabe haline çevirerek, ekonomik yapýsýný daha çok alt üst ederek, kitle halinde kýyýmlar düzenleyerek izledikleri politika, Kürdistan'da daha kalýcý bir yapý (sömürge yapýsý) oluþturmalarýna olanak yaratmýþtýr. Kürdistan'ýn bütün yerleþme birimleri kontrol altýna alýnmýþtýr. Tüm þehir ve kasabalarda askeri birlikler bulundurulmaktadýr. Yaygýn bir karakol sistemiyle denetim alabildiðine yoðunlaþtýrýlmýþtýr. (Ayný yapý Türkiye'nin diðer bölgelerinde görülmemektedir. Sadece belli stratejik noktalara askeri birlikler yerleþtirilmiþtir.) Yýllardýr süren bu iþgal Kürt halk kitlelerini bu durumu doðal karþýlamaya zorlamýþ, PKK'nin yürüttüðü silahlý mücadele sonucu bu doðal karþýlama durumu yerini, iþgalci güç algýlamasýna býrakmýþtýr. Kürdistan'ýn yeraltý-yerüstü servetleri, bölgede biriken deðerler, kýsacasý tüm zenginlikleri, Türkiye ekonomisinin hizmetinde (emperyalizmin ve iþbirlikçilerinin çýkarlarý yönünde) Kullanýlmaktadýr. Tarýmda, ticaret alanýnda oluþan sermaye, deðiþik yollarla Kürdistan dýþýna taþýnmýþ, Türkiye'de kapitalizmin güçlenmesi oranýnda, Kürdistan'ýn önemi daha da artmýþtýr. Hammaddeler elde etmek, ucuz iþgücü bulmak açýsýndan Kürdistan topraklarý, Türk hâkim sýnýflarý için çok daha önemli hale gelmiþtir. Ýzlenen sömürgeci politika, bu önemin doðru kavranýldýðýnýn göstergesidir. Sorunun bu yanýný ele alarak, sömürgeci mekanizmayý ve sonuçlarýný somutlaþtýrýrsak, Kürdistan'ýn coðrafi konumu açýsýndan fakir bir ülke olmadýðý sonucuna varýrýz. Gerçekten de dört sömürgeci devletin "en geri kalmýþ bölge"leri durumunda olan Kürdistan'ýn deðiþik parçalarýnýn bu "geriliði", onun bilinçli olarak uygulanan bir sömürü politikasýnýn taarruzu

altýnda olmasýndan kaynaklanmaktadýr. Kürdistan'ýn topraklarýnýn tarýma elveriþli olduðu, burada altyapý yatýrýmlarý gerçekleþtiði takdirde çok fazla mahsul alýnabileceði yönünde,"uzman" raporlarýnýn olduðu ve her deðiþen sömürgeci iktidarýn bu konuyu programlarýna aldýðý bilinmektedir. Yine yeraltý servetleri açýsýndan Kürdistan'ýn zenginliðine verilecek en iyi örnek (ki bu örnek, Kürdistan'ýn bir sömürge olarak öneminin ne olduðu konusunda da çarpýcý bir örnektir), Petrol'dür. Eðer Türkiye'nin petrol ihtiyacýnýn (dýþarýdan ithal edileni kastetmiyoruz) en büyük kesiminin Kürdistan'dan elde edildiðini, eðer Irak'ýn petrollerinin yine en büyük kýsmýnýn Kürdistan'dan elde edildiðini söylersek, sanýrýz hem Kürdistan'ýn zenginliði, hem de bu zenginliðin, bu sömürgeci devletler için öneminin ne olduðu kolayca anlaþýlacaktýr (Ýran'ýn da petrolünün büyük bir kýsmý Kürdistan topraklarýndan elde edilmektedir). Türk burjuvazisi geliþtikçe, Kürdistan topraklarý daha çok pazara açýlmýþ, sömürgeci politika daha da boyutlanmýþtýr. Kürdistan'da kapitalizmin geliþmesi, bölgeye sýnýrlý da olsa yatýrýmlar yapýlmasýna yol açmýþ, ancak bu yatýrýmlar daha çok çimento, sigara, þeker, vb. alanlarda olmuþtur. Bu yatýrýmlar da büyük ölçüde devlet tarafýndan yapýlmýþtýr. Bu bilinçli politikaya, sömürgeciler þu iki açýdan baþvurmuþtur: Birincisi, Bu tür bir yatýrým politikasýyla Kürt iþçisinin artýk-deðerine dolaysýz bir biçimde el konulabilmesi saðlanmýþtýr. Ýkincisi, sýnýrlý yatýrýmlar, geliþen kapitalist üretim iliþkilerinin yarattýðý iþsizliðe bir çözüm olamamýþtýr. Ancak sömürgeciler bundan "doðuyu kalkýndýrýyoruz" demagojisi arkasýnda Kürdistan'ýn sömürge olduðu gerçeðini saklamak için yararlanmaya çalýþmýþlardýr. Kürdistan'ýn akarsu kaynaklarý da bugün sömürgeciler tarafýndan deðerlendirilmektedir. Türkiye'nin enerji ihtiyacýnýn önemli bir bölümü Fýrat üzerinde kurulacak barajlardan saðlanmak istenmektedir. Keban barajý, Türkiye sanayi bölgeleri için hayatî öneme sahiptir ve buradan Türkiye'ye enerji aktarýmý yapýlmaktadýr. Kýsacasý, Türkiye'nin petrol, demir, krom, kömür gibi ihtiyaçlarýnýn çoðu Kürdistan'dan karþýlanmaktadýr. Kürdistan'da (Batman petrol rafinerisi dýþýnda) bu madenleri iþletecek tesisler kurulmamýþtýr. Elde edilen madenler batýya götürülerek, oradaki tesislerde iþletilmektedir. 41


Kurtuluþ

Keban barajý (Keban barajý sularý altýnda kalan Kürdistan tarihine iliþkin kalýntýlar konusunda da bir Üniversitenin giriþiminden baþka bir þey yapýlmamýþ olmasý da ilginçtir. Ilýsu barajý sorununda da ayný durum yaþanmaktadýr. Hiç zorlanmadan bu durumu Kürdistan tarihinin yok edilmesinin bir parçasý olarak yorumlayabiliriz.) bölgede kurulmuþ olmasýna raðmen (ki bu da zorunluydu), elde edilen elektrik hemen hemen olduðu gibi yine batýya aktarýlmaktadýr. Ayný politikanýn, deðiþik biçimlerde sürüyor olsa da, temel olarak ayný doðrultuda, diðer sömürgeci devletlerde de (Irak, Ýran ve Suriye'de) uygulandýðý görülmektedir. Kürdistan'daki sömürgeci politika, özellikle Kürt dili ve kültürü üzerinde ýrkçý-þoven uygulamalar biçiminde sürmüþ, asimilasyon eylemi alabildiðine körüklenmiþtir. "Kürdistan" ve "Kürt" isimleri yasaklandýktan bu yana (daha çok 1923'lerden beri) sömürgeciler, kendi dillerini kabul ettirmeye, bunun için de deðiþik yöntemler izlemeye çalýþmýþlardýr. Bir yandan zorbalýkla, askeri güçle, "Kürt" olan ne varsa yasaklanýrken, diðer yandan Kürt halký kendisine yabancýlaþtýrýlmasý, kendi tarihinden yoksun býrakýlmasý için ýrkçý-þoven bir eðitimden geçirilmiþtir, geçirilmektedir. Örneðin, yatýlý bölge okullarý daha çok Kürdistan'da açýlmaktadýr. Böylelikle Kürt çocuklarýný, daha küçük yaþtan itibaren sömürgeci politika doðrultusunda yetiþtirmeye çalýþmaktadýrlar. Sömürgecilerin þoven duygularý kamçýlamaya ve canlý tutmaya çalýþtýklarý bilinmektedir. Kürtlüðü ifade eden ne kullanýlýrsa, bunlar vatana ihanetle, vataný parçalamakla eþ tutulmaða çalýþýlmaktadýr. Kürt dilini kullanmak, bu dille yayýnlar çýkarmak yasaktýr. (Oysa AB süreci nedeniyle çýkarýlan uyum paketleri sonucu, utangaçta olsa zorlanarak "Türkçe dýþýndaki lehçelerle yayýn yapmak" yasal olarak tanýnmýþtýr. Kanunlarda buna iliþkin yasaklayýcý nitelikte bir madde yoktur). Kürdistan'ýn tarihi deðerlerinin ve günümüze kadarki tarihi geliþmelerinin belgeleri imha edilmiþ veya bunlarýn bilinmesi ve gelecek kuþaklara aktarýlmasý zorla engellenmiþtir. Kürt halkýna, Türk tarihi (Türk hâkim sýnýflarýnýn çýkarlarý doðrultusunda) ve Türk dili, sanatý kültürü aþýlanmaktadýr. Kýsacasý genel olarak

Kürt varlýðýna yönelik bir saldýrý gündemdedir. Bu politika Kürt aydýnlarýnýn genellikle kendi halkýna, kendi tarihlerine karþý yabancýlaþtýrýlmasý hedefini de gütmektedir. Sömürgeciler, böylelikle bir uþak durumuna getirdikleri aydýnlarla Kürt halkýný daha çok kontrol altýna almayý ve geliþecek hareketleri önceden görerek bunlarý mümkün olduðu kadar bu aydýnlarýn potasýnda eritmeyi amaçlamaktadýr (Bu politikanýn baþarýsýz olduðu söylenemez. Sömürgecilerin partilerinde çalýþan veya devletin deðiþik kurumlarýnda görev alan bu aydýnlarýn sömürgeciliðin Kürdistan'da derinliðine yayýlmasýnda fonksiyonlarýný yeterince yerine getirdiklerini söylemek yanlýþ olmaz. Ama öte yandan da Kürt Kurtuluþ Hareketi'nin önderlerinin bunlarýn arasýndan çýktýðý, Kürdistan'da yaygýnlaþan ulusal tepki ve bilinçlenmelerin yine sömürgeci ideolojiyle yetiþmiþ ama þartlanmamýþ aydýnlarýn çabalarýyla gerçekleþtirildiði de bir gerçekliktir). Yazýmýzýn bu bölümünde söylediklerimizi toparlarsak; Kürdistan'ýn bir sömürge olarak emperyalizm döneminde de statüsünü sürdürdüðü, sömürgeci iliþkilerin her deðiþen dönemin özelliklerine uygun biçimlere bürünerek devam ettiði gözlenmektedir. Özellikle de 1923'lerden sonraki sömürgeci politika, Kürdistan'ý daha çok etkilemiþ, Kürt diline, kültürüne korkunç bir baský uygulanmýþ, baðýmsýz oluþumlarý tahrip edilen Kürdistan ekonomisi, sömürgeci ekonomilere daha çok tabi bir hale getirilmiþtir. Kürt halkýnýn bizzat varlýðýna yönelik olan bu sömürgeci politika, Kürdistan'ý ekonomik, sosyal, siyasal vb. yönlerinden diðer sömürge ülkelerden-biçimsel de olsa-çok farklý bir yapýnýn içine sokmuþtur. Yararlanýlan kaynaklar: 1-Komünist Manifesto,Marx-Engels 2-Kesintisiz 1-2, Mahir Çayan 3-UKTH, Lenin 4-Kurtuluþ Sosyalist Dergi, sayý 2-3-6-14-23-24 5-D.U.K.H, Lenin 6-Kürtler, Nikitin 7-Kürtler, Minorski 8-Emperyalizm, Lenin 9-19.Yüzyýlda Kürdistan Üzerinde Mücadele, Halfin 10-Kürtlerin Mecburi Ýskaný, Ýsmail Beþikçi 11-Sosyalizm Yolunda Kurtuluþ

42


Cinsel Taciz Üzerine

K

ürdistan'da, Irak'ta, Afrika'da, Filistin'de, dünyada olanlarýn, korkunç olduðunu söylemek için büyük bir zekânýn varlýðý gerekmez. Yaný baþýmýzda her gün nelerin olup bittiðini, günlük yaþamda insanlarýn insanlarý nasýl öldürdüklerini söylemek; önce betimlenmesi gereken budur. Önce bu yapýlmalýdýr ki büyük katliamlara nasýl yol açýldýðý anlaþýlabilsin. Ýnsanýn insaný manevi açýdan, sevgisizliklerle, türlü yaralamalarla öldürüþü, gerçek cinayetleri oluþturur; tüm cinayetlerin, büyük kýyýmlarýn temeli, bu günlük cinayetlerde aranmalýdýr. Ingeborg Bachmann'a ithafen Bu yazý, SDP'nin yaklaþýk yedi aydýr yaþadýðý krizin baþlangýç noktasýný oluþturan 'cinsel taciz' ve bununla baðlantýlý olduðu düþünülen deðiþik düzeylerdeki kavramsal bulanýklýða deðinmek amacýyla kaleme alýnmýþtýr. Ýlk olarak 'toplumsal cinsiyet'in 'iktidar'la iliþkisi erkeklik-iktidarcinsellik baðlamýnda ele alýnmaya çalýþýlmýþ; buradan hareketle 'cinsel taciz'in bir iktidar biçimi olduðuna deðinilerek parti içinde yaþanan krize iliþkin görüþler aktarýlmýþtýr. Toplumsal Cinsiyet ve Ýktidar Toplumsal cinsiyet; yaþanýlan zamana, mekâna ve kültüre göre deðiþiklikler

Ebru Yýldýrým 43


Kurtuluþ

gösteren, farklý cinsiyetlerdeki insanlardan beklenilen norm ve deðer yargýlarýyla baðlantýlý olarak sosyal rol ve davranýþlarýn yanýnda fiziksel görünüþle bütünleþen bir kavramdýr. Bunlara, içinde bulunduðumuz kültürde aileyle birlikte baþlayan uzun bir sürecin sonunda modeller gözleyerek ve öðrenerek sahip oluruz. Butler'e göre toplumsal cinsiyet etkisi belirli bedensel eylem; jest ve hareketlerin stilize edilmiþ tekrarý aracýlýðýyla ve bir "Toplumsal Zamansallýk" olarak yaratýlýr. Ona göre belirli þekillerde davranmamýzýn sebebi toplumsal cinsiyetimiz deðildir. Toplumsal cinsiyet denilen kimliðe, onun normlarýný kurup sürdüren bir davranýþsal kalýplar aracýlýðýyla kavuþuruz Tekerrür süreci zaten toplumsal olarak kurulmuþ olan bir anlamlar dizisinin bir anda yeniden yaþanmasý ve tecrübe edilmesidir. Onlarýn dünyasal ve ritüelleþmiþ meþruiyet biçimidir. Bir baþka toplumsal cinsiyet tanýmý; insanlarýn eril ve diþil olarak üremeye dayalý bölünmesi kapsamýnda veya bu bölünmeyle baðlantýlý olarak örgütlenmiþ pratik anlamýna gelmektedir. Toplumsal cinsiyet bu görüþe göre bir nesne olmaktan çok, bir süreçtir. Diþil ve eril kategorileri, toplumsal yaþamýn ve cinsel politikalarýn kategorileridir. 1970'lerde ilk defa toplumsal cinsiyet kavramý kullanýlmaya baþlandýðýnda asýl amaç kadýn ve erkek rollerinin doðal olmadýðý görüþünü benimsetmekti. Bu kavram ilk defa feministlerin bu rollerin sonradan kazanýldýðýný söylemeleri ile gündeme gelmiþtir. Batýlý ülkelerdeki kadýnlarýn yaþadýðý en büyük sorun bu ayrýmlarýn doðal olduðu ve deðiþtirilemeyeceðiydi, ancak feministler antropolojik çalýþmalarýn da yardýmýyla farklý kültürlerde ve farklý yerleþim merkezlerinde kadýnlýk ve erkekliðin farklý biçimde yapýlandýrýldýðýný, yani her iki cinsiyet rolünün de birer toplumsal kurgu olduðunu belirtmiþlerdir. Fakat "Toplumsal Cinsiyet" (gender) kavramýnýn "Cinsiyet" (sex) kavramý yerine geçmesi, insanlarýn kadýn ve erkek olarak ikiye ayrýlmasý bu kategorilerin toplumsal olarak kurgulanmakla birlikte biyolojik temelli olduðu düþüncesi, toplumsal cinsiyetin cinsiyet kavramý yerine kullanýlmasýndan kaynaklanmaktadýr. Yani kadýn ya da erkek olmamýz doðuþtan ve doðaldýr. Kadýnlýðý ve erkekliði nasýl yaþacaðýmýz ise kültür tarafýndan belirlenir, anlayýþý hâkimiyet kazanmýþtýr. Böylelikle kadýn ve erkek rolleri biyolojinin, kadýnlýk ve erkeklik rolleri de kültürün alanýna girmektedir. Bu noktadan bakýldýðýnda Ruh /

Beden ikileminin yerini feminizmde sex / gender veya biyolojik cinsiyet / toplumsal cinsiyet alýr. Bu bakýmdan beden, farklý kültürel kurgularýn iþlenebileceði boþ bir alan olarak ele alýnmýþtýr. Biyolojik yapý bütün kültürlerde ayný ise, bunlar bir tür alt yapý olarak iþlev görebilir. Kadýnlarýn doðurgan olmalarý bu hakikatlerdendir ve cinsiyet eþitsizliðinin evrenselliðini açýklamakta kullanýlmýþtýr. Anatomik öðelerin, biyolojik iþlevlerin, dürtü ve zevklerin ayný baþlýk altýnda toplanmasý; cinsiyetin cinsellikle iç içe kurgusal bir kategori haline geliþini fark etmek, bunu politik bir mesele olarak kavramak ancak "derin biyolojik hakikatler" fikrinden kopmakla gerçekleþir. Toplumsal cinsiyet kadýnlýk ya da erkekliði deðil, kadýnlarla erkeklerin birbirleriyle ve kendi aralarýnda cinsiyet iliþkilerine iþaret etmekle birlikte; kim, neyi, nasýl yapacak, sýnýrlarýný nereden çizecek, kime, hangi özellik ve deðerler atfedilecek konularýyla ilgilenir. Kadýn ve erkek arasýndaki biyolojik ayrýmdan farklý olarak "kadýnlýk" ve "erkeklik" kategorilerinin toplumsal oluþumu, toplumsal cinsiyet kavramýný tartýþmalarýn merkezine taþýmýþtýr. Kadýnlar ve erkekler olarak toplumsal cinsiyet temelinde kodlandýðýmýza göre, bizlerin arasýndaki iliþkiler de normal kadýn erkek iliþkileri ya da sosyalleþmenin gereði olarak kurulmasý gereken iliþkiler olamaz. Bizlerin arasýndaki iliþkiler olsa olsa toplumsal cinsiyet iliþkileri olacaktýr. Feminist kuramcýlar toplumsal cinsiyet iliþkilerini þu þekilde tanýmlamaktadýr: "Toplumsal cinsiyet iliþkileri kavramý; kadýnlarla erkekler arasýndaki iþbölümü, roller ve kaynaklarý da içeren ve onlara farklý yetenekler, arzular, kiþilik özellikleri, davranýþ düzenleri vb atfeden bir dizi uygulamalar, fikirler, betimlemeler ile ortaya çýkan, kadýnlar ve erkekler arasýndaki güç iliþkilerini ifade eder. Toplumsal cinsiyet iliþkileri, sýnýf, kast ve ýrk gibi toplumsal hiyerarþinin diðer yapýlarýyla etkileþim içinde bulunan bu uygulamalar ve ideolojiler tarafýndan hem yaratýlýr hem de bunlarýn yaratýlmasýna yardýmcý olur." Toplumsal cinsiyet gibi toplumsal cinsiyet iliþkileri de her toplumda ayný deðildir ve tarihsel olarak deðiþken olabilir. Yani dinamiktir ve zaman içinde deðiþebilir. Ama hangi koþullarda, hangi zamanda ve nerede yaþanýrsa yaþansýn bu iliþkiler adil deðildir. Çünkü kadýnýn ikinciliðinin olduðu bir iliþkide adaletten söz edilemez. Bunun için de toplumsal cinsiyete göre þekillenen kadýn ve erkek arasýnda, asla uyumlu bir 44


Kurtuluþ

iliþki olamaz. Ama ayný zamanda bu kavram, sadece kadýnlarla erkekler arasýndaki iliþkileri deðil, her iki cinsin kendi hemcinsleriyle olan iliþkilerini de belirler. Gelinle kaynana iliþkileri bunun en basit ifadesidir. Bu durumda kaynana gücünü yaþýndan ya da deneyiminden deðil, damadýn annesi olmasýndan almaktadýr. Günlük yaþantýda erkekliðin inþasý, ekonomik ve kurumsal yapýlarýn önemi, toplumsal cinsiyetin dinamik ve çeliþkili karakteri, farklýlýðý ortaya koymaktadýr. Connell'e göre erkeklik, erkekliðin kadýnlýða karþý tanýmlandýðý toplumsal cinsiyet iliþkilerini sürdüren gerçek sosyal iliþkilerde ortaya çýkar ancak cinsellik ediminde tercihler ve yönelimlerin karmaþýklýðý ve iktidar iliþkileri beraberinde kiþilik geliþiminin farklý örüntüleriyle birleþtiðinde toplumsal cinsiyet kimliklerini (erkeklik ve kadýnlýk) ortaya çýkmakta ve geçiþ kimlikleri de sürece dahil olmaktadýr. Özellikle biyolojik cins konumundan vazgeçme, toplumsal cinsiyet konumundan vazgeçme; toplumsal cinsiyet konumunu kaybetme riskini beraberinde getirir. Cinsiyet rollerimizi ailede ebeveynlerin bize karþý davranýþlarýyla öðreniriz. Yapýlan araþtýrmalarda aileler kýz ve erkek çocuklarýna karþý farklý davranmadýklarýna inansalar da farklý davranýþlarda bulunduklarý ispatlanmýþtýr. Küçük çocuklarýn gördüðü resimli kitaplar televizyon programlarý ya da oyuncaklar toplumsal cinsiyetin öðretilmesinde araç görevi üstlenirler. Öðretilen bu ayrým o kadar taraflýdýr ki tarafsýz görülen oyuncaklar bile aslýnda böyle deðildir. Kedi, tavþan gibi sevimli peluþ oyuncaklar kýzlara verilirken, erkeklere aslan ve kaplan gibi yýrtýcý ya da vahþi oyuncaklar uygun görülür. Dil, felsefe ve hukuktaki toplumsal cinsiyet eðilim ve yönelimlerini sorgulayan feminist ideoloji sosyal eþitlik talebiyle ortaya çýkan ilk düzeyinden farklý olarak kadýnlarýn sadece erkekler gibi olmayý amaçlamamalarý gerektiðini öne sürer. Kadýnlarý bekleyen görev özü itibariyle diþil olan yeni bir dil, hukuk ve felsefe geliþtirme mücadelesi içinde olmaktýr. Toplum ve kültürün erkeðin perspektifinden, eril çýkar ve evrenselleþtirilmesi temeli üzerinde inþa edildiðine ve kadýnýn tüm ve gerçek temsile yeni bir toplumsal inþa temeli üzerinde ulaþýlabileceðine inandýðý için toplumsal dokunun yeni baþtan düzenlenmesini ister. Bu dönemde Olimpe De Geuges "kadýnýn giyotine çýkma hakký varsa, konuþma kürsüsüne çýkma hakký da olmalýdýr" der.

Ýktidar, Erk, Erkeklik "Ýktidar, bir 'oðlan çocuðu' olduðu için kadýnla sýnýrlý biçimde iliþki kurabilir. Ya annesidir, ya karýsýdýr ya da 'yatýp attýðý' kadýndýr onun için kadýnlýk. Baþka bir iliþki kuramaz. Bunlar arasýnda en kutsalýnýn da annelik olduðunu düþünür. Ama bu kutsallýk, kadýný bir meþruiyet kýskacýna sokar. Oðlan çocuðunun görmek istediði gibi bir anne olmalýsýnýz meþru kalmak için. Yani oðlan çocuðuna tokat atmaya kalkarsanýz oðlan çocuðu olarak iktidar da size tokat atar. Böylece iktidarýn kadýnlarý tanýmlama biçimi kadýnlarýn hayatýný þekillendirir: Tokatla!" Ece Temelkuran Sözcük olarak iktidar; "bir þeyler yapabilme doðal gücü ya da yeteneði;" "etkide, ya da eylemde bulunma imkâný veren hukuki, siyasi ya da ahlaki güç;" "devlet yönetimini elinde bulunduranlarýn, bir toplumu yönetenlerin siyasi, hukuki ve fiili gücü;" "yönetenlerin, yönetme yetkisini elinde bulunduranlarýn kendileri, hükümet", "bir toplulukta veya kuruluþta idareyi elde bulundurma" gibi anlamlara gelmektedir. (Felsefe Sözlüðü, Paradigma yay.-Ahmet Cevizci) Ýktidar kavramý, her þeyden önce belli bir statü, toplumsal konum, otorite, bilgi, uzmanlýklar ve ayrýcalýklarý içeren bir iyelik durumudur. Bu açýdan özellikle bilgi ve statü bakýmýndan daha ayrýcalýklý bir konumda olanlar, bu araçlara daha az eriþim imkânýna sahip olanlar üzerine etkin bir toplumsal denetim biçimi oluþtururlar. Bilgi, iktidarýn baskýcý ve denetleyici eylemine dönüþtürülmüþtür. Van Dijk'e göre iktidar, bu anlamda ona eþlik eden söylem içinde ve bizzat onun tarafýndan kurulur. Bu anlamda söylemin niteliði, iktidarýn da niteliðini belirler. Ýktidar mikro düzeyde olabileceði gibi (çocuk-ebeveyn arasýnda, kadýn-erkek arasýnda ya da iki dost arasýnda) kurumsal düzeyde de olabilir. Bu durumda iktidarýn niteliðini belirleyen þey, iktidarýn hangi kaynaklardan beslendiðiyle iliþkilidir. Van Dijk'e göre "iktidar, eðer temeli toplumsal olarak anlamlý kaynaklardan oluþuyorsa, bir toplumsal denetim biçimidir." Bir ideolojik çerçeve içinde paylaþýlan düþünce ve normlar, toplumda genel kabul görmüþ deðer yargýlarý, üstünde toplumsal bir hemfikir olmaya aracý olan kültürel pratikler, inançlar vb. Sözcüðü, hayatýn her alanýný kapsayan þemsiye bir kavram olarak ele almakta bir sakýnca yok kanýmca. Aile, topluluk, toplum, devlet, iþ... Kýsacasý insanlar arasýndaki her türlü iliþkinin düzenlenmesi dolaylý veya doðrudan "iktidar" 45


Kurtuluþ

kavramýyla baðlantýlýdýr. Diðer bir anlatýmla, insanlar arasýnda iktidarý ilgilendirmeyen hiçbir düzenleme biçiminden söz edilemez. Zira her düzenleme ayný zamanda bir "güç" unsuru içermektedir. Kavram olarak: güçler arasýndaki mücadelede üstün gelen gücün diðer güçler üzerinde belirleyici olmasý; "toplumu, insanlarý yönetme gücünü, bir davranýþý yönlendirme kabiliyetini elinde bulundurma" imkânýna sahip olma hali demek olan "Ýktidar" sözcüðü, daha çok toplum ve devletle baðlantýlý olarak kavramsal anlamýný kazanmaktadýr. "Ýktidar" sözcüðü kavramsal anlamý ile; aile, dernek, sendika, parti gibi sosyal birliklerdeki yapýlanma tarzýndan ayrýlmakta; üstün yaptýrma gücü, bütün otoritelerin üzerinde otorite olma gücü anlamýný kazanmaktadýr. Devletle özdeþleþerek, devletin özü olan bir nitelik kazanmaktadýr. Ýktidar, devleti kuran ve yaþatan güç olarak da tanýmlanabilir. Bununla birlikte 'iktidar' ile birlikte ele alýnmasý gereken bir diðer kavram da 'hiyerarþi'dir. Hiyerarþi devlet kurumlaþtýrmalarýnda açýða çýkan biçimiyle salt bürokratik yapýlanmalar olarak tanýmlanamaz. Binlerce yýl toplumlarýn zihniyetlerinde yer edinen, toplumu parçalayan, sýnýflandýran, ruhsal, psikolojik, kültürel ve geleneksel bir zihniyet durumudur. Tüm toplumlarýn, insanlýðýn bilincine-zihniyet yapýlanmasýna nüfuz etmiþ olup temelde insanlýðýn bir sorunu olarak gündeme gelir. Hiyerarþi sýnýflaþmayý da kapsayan bir sistem olarak sýnýfsýz ve devletsiz bir toplumda da varlýðýný sürdürebilir. Devletsiz ve sýnýfsýz da olsa bir etnik grubun bir diðeri üzerinde, bilimsel-teknik yaratýmlara, imkânlara sahip bir toplumun daha geri kalmýþ bir topluma bakýþ açýsýnda, erkeðin kadýn üzerinde, toplumun doða üzerinde, aklýn duygu üzerinde açýða çýkan bakýþ açýsý ve yaklaþýmlarýnda hiyerarþik zihniyet karþýmýza çýkar. Bu yanýyla hiyerarþi bir zihniyet durumudur. Toplumu, doðayý ve tüm olgularý, hatta tarihi bile bir bütünlük içerisinde ele almadan, parçalý olgular olarak birbirinden baðýmsýzmýþ gibi ortaya koyar. Bütünü parçadan kopararak günübirlik, felsefesiz bir yaklaþýmýn açýða çýkmasýnda temel role sahiptir. Oysaki tüm olgular birbirine baðýmlýlýk temelinde geliþim gösterip, bütünlüklü olgular olarak ortaya çýkarlar. Ýktidar olmanýn deðiþmez gerçeklerinden biridir güç üstünlüðü. Önemli olan bu gücü elde etmek ve elde tutmaktýr; bunun nasýl gerçekleþtiði deðil. Bu taným bize þu sonucu vermektedir: Ýktidarlar varlýklarýný anlamlandýran deðerlerle bir insan ve toplum biçimi oluþturarak,

insaný ve toplumu kendisine güç kaynaðý haline getirirler. Modern iktidarlarýn diðer iktidarlardan en belirgin farklarý þudur: diðer iktidarlar genellikle kendi isteklerini "kaba güç" kullanarak topluma benimsetmeye çalýþýrlarken; modern iktidarlar kendi doðrularýný halkýn doðrularýymýþ gibi halka söyletirler. Bu, diðer yöntemlerden daha baþarýlý ve sonuç alýcý bir yöntemdir. Bu nedenle iktidarlarýn tarafsýz olmasý ve "öteki" olarak gördüðü baþka kimliklere ve görüþlere kendisiyle eþit mesafede olmasý mümkün deðildir. Ötekini öncelikle içselleþtirmek, en azýndan zararsýz hale getirmek, bu olmadýðý taktirde de varlýðýna son vermek her iktidarýn deðiþmez programýdýr. 'Ýktidar'ýn baþkalarýna kendini, kendi kimliklerini, doðrularýný dayatma biçimi olduðu gerçeðinden yola çýkarsak diðerlerine üstünlük saðlayan gücün adý olan 'iktidar'ý kadýn-erkek iliþkilerini tahlil ederken de en baþat noktaya koymakta yarar var. Çünkü kimlikler, tarihsel ve toplumsal olarak kurgulanmýþ olup, daima bir iktidar -güç iliþkileri aðý içinde biçimlenir. Eðer iktidar sistemi erkeðin elindeyse, sadece insan türünün bir kýsmý deðil, bir cinsin tümü bu iktidara göre þekillenmelidir. Kadýnýn etrafýnda örülen iktidar iliþkileri üzerinden topluma egemen olunmuþtur. Ýktidarcý hiyerarþik sistemin ana ekseni ailedir, aile içinde de kadýn üzerinde kurulan tahakkümdür, mülkiyetçiliktir. Bu iktidar eksenli çekirdeðin yörüngesinde devletçi, tahakkümcü ideolojiler ve cinsiyetçi toplumlar doðmuþtur. Erkeklik Cinsel rol ayrýmý insan yaþantýlarýný da ikiye bölmüþtür. Erkekler ve kadýnlar ayný gerçekliðin farklý yanlarýnda yaþamaktadýrlar. Ýkisi birbirinden baðýmsýz olmasa da kadýnlar ve erkekler ayrý kültürel üretimler gerçekleþtirmiþlerdir. Ancak bu ayrý kültürel üretimler oluþurken erkeklik kendi kültürünü egemenleþtiren bir iktidar biçimi olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Dolayýsýyla toplumsal cinsiyet kategorilerinin her ikisi de erkek merkezli bir inþa sürecinden geçmektedir. Erkek, kültürünü toplumsallaþtýrmýþ ve tüm insanlýða mal etmiþtir. Bunu yapabilmek için de toplumsal yaþamýn hemen her alanýna nüfuz etmiþ, var olan kurumlarý araçsallaþtýrmýþtýr. Böylece toplumsal yaþam erkek merkezli (ataerkil) bir yapýlanma göstermeye baþlamýþtýr. Erkekliðin toplumsal yaþamýn her alanýna nüfuz etmiþ olmasý ona ortak kültür olma niteliði kazandýrmýþtýr. Toplumsal yaþamýn iþleyiþinde hayati önem taþýyan kurumlara (ki cinsel46


Kurtuluþ

lik, aile, dil, eðitim, devlet bunlardan sadece bir kaçýdýr) eril bir nitelik kazandýrmak suretiyle kendi kültürünü yaratan 'erkek' bu sayede egemenliðinin sýnýrlarýný da ortadan kaldýrmýþtýr. Böylece erkeklik herkes için tanýdýk, üzerinde uzlaþýlmýþ toplumsal ve doðal bir gerçeklik halini almýþtýr. Dolayýsýyla o, toplumu oluþturan tüm bireyler tarafýndan da içselleþtirilmiþ ve varoluþsal kabul edilerek "normal" olan olmuþtur. Bu baðlamda erkeklik bir iktidar biçimi olarak karþýmýza çýkmaktadýr ve cinsiyet politiktir. Dolayýsýyla cinsiyetler arasý bir pratik olarak cinsellik de politik bir alandýr. Ayrýca cinsellik erkek kültürün aracý olan diðer kurumlar arasýnda önemli ve görece daha korunaklý bir konuma sahiptir. Çünkü cinsel iliþkiye önce sadece üreme iþlevi yüklenmiþ ve onu yaþama hakký sadece karý-kocaya verilmiþ ve daha sonra da aileye ait bu çok özel alan üzerine konuþulamaz mahrem bir karaktere bürünmüþtür. Bu yolla aile çatýsý altýnda özelleþtirilip kapatýlan bu politik alan erkek kültürün yeniden üretildiði bir arka bahçe halini almýþtýr. Bu arka bahçenin ayný zamanda geleceðin kadýnýnýn ya da erkeðinin dünyaya getirildiði tek alan olmasý da hem önemini hem de iþlevini arttýrmaktadýr. Çünkü cinselliðin insani bir nitelik taþýmasý ona ayný zamanda erkek bir karakter de katmaktadýr. Erkeklik, bir cinsiyet deðil bir iktidar biçimi olarak, cinsiyetler üstü kültürel bir yapý halini almýþtýr. Bunun somut temsili erkek cinsidir ama erkeklik sadece erkek cinsine atfedilemez. Erkek, zaten kendisinden yana olan, ataerkil kültürün içine doðumundan itibaren bunun bir mikro temsili olarak sosyalleþir. Ancak kadýn da kendisine düþen, erkek merkezli olarak tanýmlanmýþ ve normal olan "kadýnlýk" rolünü kabullenip uygulayarak mevcut erkek kültürü üreten önemli ayaklardan biri haline gelir. Yani ataerkil olmak için "erk" sahibi olmak gerekmez. Uyruk olmak, ezilen tarafta olmamak ve burada kalmamak için herhangi bir çabaya soyunmamak da "erkek" kültürün önemli bir uzvu olmak anlamýný taþýdýðýndan pek çoðumuz daha önce en az bir kez(!) erkek olduk denilebilir. Çünkü böylece ataerkil iktidar, uyruklarýnýn yaþam pratiklerince meþrulaþtýrýlmakta ve düzenleyici gücünü düzenlediði özneler üzerinden üreterek toplumsal yaþamýn derinlerine kök salan bir yapýlanma halini almaktadýr. Cinselliðin; aslýnda çocukluðumuzdan beri bize öðretildiði gibi yatak ve yatak odasýyla sýnýrlý olan özel bir alan olmadýðýný ve aksine

içerisinde iktidar iliþkileri barýndýran kamusal bir alan olduðunu söyleyebiliriz. Ýþte bu yüzden bu mahrem alaný saklandýðý yerden çýkarmak, üzerine yeniden konuþmak, sorgulamak ve mevcut ezberlerle uzlaþmamak belki de erkek olmamanýn ilk adýmýdýr. Cinsel Taciz Bütün kadýnlarýn henüz küçük yaþlardan itibaren çok iyi tanýdýklarý bir gerçektir cinsel taciz. Tacize uðrayan kadýnlarýn yine çok iyi bildikleri bir baþka gerçek ise uðradýklarý tacizin ayný zamanda öznesi olarak görülüyor olmalarýdýr. Yani özne-nesne bütünselliðinde yaþar kadýn cinsel tacizi: Tacize uðrayan suçu kendinde aramalýdýr. Maðduru olduðumuz saldýrýnýn neredeyse faili addediliriz. Tacizin yaygýnlýðý kadar, tacizcinin deðil de tacize uðrayanýn suçlu görülmesi, þüphe altýnda kalmasý erkek egemenliðinden, iktidardan kaynaklanýr. Bu bakýþ açýsýnýn yaygýnlýðý ve kadýnlarýn maðdurken suçlu pozisyona düþmesi erkeklerin tacizlerine devam etmek için güç aldýklarý en temel dayanaklardan biridir. Tacizin pek çok algýlanýþ biçimi olsa da genel anlamýyla bir kadýnýn fiziksel ve ruhsal bütünlüðüne yönelik rahatsýz edici ve kadýnýn rýzasý alýnmadan gerçekleþtirilen her türlü davranýþ fiziksel temas, bakýþ, söz, ima, þaka, teklif, ýsrar…- kadýna yönelik cinsel taciz olarak deðerlendirilebilir. Dolayýsýyla bir davranýþ cinsel taciz olarak adlandýrýlýrken davranýþý gerçekleþtiren kiþinin ne düþündüðü deðil, davranýþa maruz kalan kiþinin ne düþündüðü, rýzasýnýn bulunup bulunmadýðý göz önüne alýnýr. Cinsel taciz kadýnlarýn hayatýnýn bir parçasý olmuþ durumda. O denli hayatýmýzýn içinde yer almakta ki, çoðu zaman gideceðimiz mekâna göre seçtiðimiz kýyafetlerimiz, gece geç saatte evimize dönerken dikkat etmek zorunda hissettiðimiz beden dilimiz, kalabalýk bir otobüste sýrtýmýzý nereye yaslayacaðýmýz tacize iliþkin almak zorunda olduðumuz önlemler olarak kendiliðinden zihnimizde yer ediyor. Sokakta yaþadýðýmýz tacize kimi zaman sesimizi yükselterek, kimi zaman ise yorulmuþ olmaktan 'bu sefer uðraþmayayým' diyerek yanýt üretiriz. Ve o tacizciyi bir daha görme olasýlýðýmýzýn olmamasý geçici olarak tamir eder ruhumuzu. Ancak aile, okul, iþyeri, üyesi olduðunuz siyasi yapý... gibi hayatýnýzýn büyük bir kýsmýnýn geçtiði mekanlarda yan yana durduðunuz kiþilerin tacizine maruz kalmanýz ise hem tanýmlanmasý hem de baþ edilmesi çok daha zor bir meseledir. Tacizcinin 47


Kurtuluþ

tanýdýk olmasý ve iliþkinin samimiyet boyutu ya da belli bir hiyerarþiyi içinde barýndýrmasý yaþananýn "taciz mi yoksa yanlýþ anlama mý" olduðunun ayýrt edilmesini ya da tacizin deþifre edilmesini zorlaþtýrýr. Öncelikle kendinizi suçlar, durumun bir taciz deðil yanlýþ anlama olduðuna kendinizi ikna etmeye çalýþýrsýnýz. Çünkü tacizin adýný koyduðunuzda ve bu yüzleþmeyi yaþadýðýnýzda hayatýnýzýn büyük bir kýsmýný geçirdiðiniz o mekândaki kurulu tüm iliþki aðlarý kadýnýn aleyhine alt üst olacak demektir. Bu nedenle çoðu kadýnýn güç eþitsizliði, baðýmlýlýk iliþkisi ve sosyal hiyerarþi ile belirlenmiþ bu mekânlarda tacizi açýklamayarak susmasý çok rastlanan bir durumdur. Yaþadýðýnýz tacizi birisiyle paylaþtýðýnýz zaman da taciz olup olmadýðýndan emin olup olmadýðýnýz, tacizi davet etmek için ne yaptýðýnýz, nasýl davrandýðýnýz araþtýrma konusu yapýlýr; sorun tacizcide deðil, taciz edilende aranýr. Bu yaklaþým ise tacize uðrayan kiþiye ikinci bir maðduriyet yaþatmaktan baþka bir þey deðildir ve maðdurun kendini suçlu hissetmesine neden olur, onu yalnýzlaþtýrýrken tacizciyi korur ve taciz jestlerinin devam etmesini saðlayan bir ortam kurar. Tacizi anlattýðýnýzda hikâyeniz, pornografik bir öykü muamelesi de görebilir. Eðer tacize uðradýðýnýz kurum/yapý içinde yer alan tüm kadýnlar sizinle dayanýþma duyarlýlýðýný göstermiyor, hele bir de taciz edenin yanýnda yer alabiliyorsa yaþadýðýnýz travma magazinleþtirilebilir. Kendini kadýnýn cinsel haz nesnesi haline getirilmesi üzerinden var eden ataerkil sistem algýlarý içinde bir erkeðin fantezi dünyasýný süsleyebilir. Bu durum da pek çok kadýnýn yaþadýðý tacizi açýklamasý karþýsýnda bir engel oluþturur. Feminist hareket cinsel tacizi bireysel bir sorun deðil hayatýn her alanýnda erkeði üstün gören ataerkil sistemin kurduðu kadýn ve erkek arasýndaki ezme/ezilme-iktidar iliþkisi sonucunda oluþan toplumsal bir sorun olarak ele alýr. Yani taciz bir kiþisel sapkýnlýk deðil, bir iktidar sorunudur. Geliþtirilen çeþitli eylemlilikler ve etkinliklerle kadýna yönelik þiddetin kamusal görünürlük kazanmasýný saðlar ve bunu politik bir mesele olarak hem kadýnlar arasýnda hem de muhalif hareketler içinde tartýþmaya açar. Türkiye'de feminist hareket "Bedenimiz Bizimdir! Cinsel Tacize Hayýr!" kampanyalarýyla, "Susma Haykýr! Ýðneyi Batýr" sloganlarýyla taciz sorununu toplumun gündemine taþýmýþ, bütün kadýnlarýn bu soruna karþý önlerinin açýlmasýna ön ayak olmuþtu. Feminist hareket cinsel

taciz karþýsýnda ise tacizi açýklayan kadýnlarýn ikinci bir kere maðdur edilmemesi için çeþitli yöntemler önerir: Cinsel taciz karþýsýnda kadýnýn beyaný esas alýnmasý ise bir tür pozitif ayrýmcýlýk ilkesidir. Bu, "Bir kadýn öyle diyorsa taciz kesin olmuþtur, suçlanan da tacizcidir" demek deðildir. Þu denmeye çalýþýlmaktadýr: Bir kadýn tacize uðradýðýný söylüyorsa bunu detaylandýrmak, ispat etmek zorunda deðildir. Erkek egemen yapýlarda tacizi açýklamak bir o kadar zorken bir de kadýnýn tacizi ispata çalýþmasý ona yaþatýlan ikinci bir maðduriyettir. Bu nedenle kadýnýn beyaný temel alýnýr ve tacizle suçlanan kiþinin tacizde bulunmadýðýný ispat etmesi beklenir. Bu þekilde tacize uðrayan kadýnýn tacizi ispata çalýþarak ikinci bir maðduriyet yaþamasýnýn önüne geçilir. Partimizde yaþanan taciz olayýnda taciz maðduru kadýnlarýn tanýklýklarýna, beyanlarýna ve bu beyanlara raðmen taciz iddialarýnýn örtbas edilmesi için çaba gösterenlerin açýða çýkartýlarak protesto edilmelerine bakýlmaksýzýn geliþtirilen taktikler taciz vakasýnýn, dolayýsýyla da açýklama, özeleþtiri gerektirecek bir durumun olmadýðýdýr. Tacize uðradýðýný söyleyen kadýnlar ise taciz edene yönelik bir komploda öne sürülen piyonlardýr. Bu, iktidarlarý tehdit altýnda olan erkeklerin feminist refleksler karþýsýnda geliþtirdiði çok tanýdýk bir tepki: Ýktidarlarýna karþý tehdit olarak gördükleri davranýþlar karþýsýnda direnç örgütlemek; kadýnlarýn beyanlarýný yok saymak; inkâr etmek. Böylece ortada tartýþýlacak bir sorun da kalmamýþ oluyor. Kadýnlarýn beyaný karþýsýnda sisteme muhalif bir yerde duran sosyalist bir partide meselenin titizlikle ele alýnýp, hakkýnda taciz iddialarýnda bulunulan kiþinin parti kurullarýndaki görevlerinin masaya yatýrýlmasý, buna iliþkin yetkili kadýn organlarýnýn gerekli açýklamayý, müdahaleyi yapmasý gerekirdi. Nasýl bir sosyalizm perspektifiyle hareket edildiði noktasýnda özeleþtirel bir yaklaþým gösterilmeliydi. Bugüne kadar hala tartýþmaktan imtina ile kaçýnýlan mesele budur. Her þey sosyalist etik ve tüzüksel ortaklýklar üzerinden olaðan geliþebilseydi taciz maðduru kadýnlarýn meseleyi bu kadar detaylandýrarak anlatmalarýna da gerek kalmamýþ olacak, kadýn arkadaþlarýmýz da tekrar maðduriyet yaþamayacaklardý. Ýþin daha da trajik yaný hakkýnda taciz iddialarýnda bulunulan kiþinin kendilerini kadýn kurtuluþ hareketinin özneleri olarak tanýmlayanlar tarafýndan maðdur olarak kabul edilmesidir. Nasýl bir sosyalizm, nasýl bir kadýn kurtuluþ 48


Kurtuluþ

mücadelesi anlayýþýmýz vardýr ki, ve bu partide nasýl bir ortam kurulmaktadýr ki çeþitli hak ihlallerinde bulunmuþ kiþiler hiçbir özeleþtiri vermeden kadýnýn karþýsýnda ezenin tarafýnda yer alabilmektedirler? "Sosyalist biri tacizci olamaz" gibi bir ön kabul tacizcilerin cirit attýðý, kimin ne olduðunun bilinip de dile getirilmediði, cinsiyetçi fýkralarýn dilden dile aktarýldýðý solsosyalist cenahta mümkün olmayan bir irrasyonalitedir. Politik alanýn bu þekilde kirletilmesine karþý çýkan kiþi ve kurumlarýn þahit olduklarý ya da bildikleri cinsel taciz ya da cinsiyetçi tavýrlar karþýsýnda tavýr almalarý ve cinsiyetçiliði deþifre ederek, bu tarz jestlerin gerçekleþtirilemeyeceði ortamlar kurmalarý gerekir. Aksi halde genelde sosyalist-sol muhalefetin, özelde ise SDP'nin içeriden kirletilmesinin önüne geçilemeyecek. Bireysel bir sorunmuþ gibi duran taciz aslýnda toplumsal bir sorun. Bütün kadýnlarýn sorunu. Dolayýsýyla siyasetin konusu. Partimizin de konusu. Þüphesiz cinsel tacizle mücadelenin yolu taciz karþýsýnda tepki göstermekle, tacizin açýklanýp tacizcinin deþifre edilmesiyle baþlýyor. Yöneticimiz her zaman haklý olmayabilir. Kendimizi sýnýrlandýrýlmýþ, utandýrýlmýþ, nefrete boðulmuþ hissettiðimiz durumlara katlanmak zorunda deðiliz. Sýkýcý cinsel içerikli þakalara ve fýkralara, istemediðimiz tekliflere ve ýsrarlara, arkadaþça imiþ gibi yapýlan fiziksel temaslara katlanmak zorunda deðiliz. Bu sorunun çözümü, tacizden kaçmak için sürekli saklanmaktan deðil, her karþýlaþtýðýmýzda konuþmaktan, deþifre etmekten, tacizcinin cesaretlendirilmek yerine hak ettiði cezayý almasý için tacize karþý kadýn gruplarý oluþturmamýzdan, sadece kendi yaþadýðýmýz olaylarýn deðil, çevremizdeki bütün taciz olaylarýnýn müdahili olmamýzdan geçiyor. Gerektiðinde iþi durdurup olayýn çözülmesine vakit ayýrmamýzdan, tacize karþý çevremizdeki bütün kadýnlarýn farkýndalýðýnýn ve bilinç düzeyinin artmasý için çalýþmalar yapmamýzdan geçiyor. Yaþadýðýmýz deneyimleri birbirimizle konuþmaktan, karþý çýkýþlarýmýzý paylaþýp birbirimizi güçlendirmekten geçiyor. Biz sesimizi yükselttikçe, biz birbirimizle dayanýþýp, destek oldukça saldýrganlarýn cesaretleri kýrýlacak ve dünya daha yaþanýlýr bir yer haline gelecek.

Emek-Tarih' kitabýndan aynen aktarým olarak yayýnlanan satýrlarýn sonrasýnda getirilen yorumlar, yazarýn bir soru imleci olarak ortaya koyduðu meseleye, yazarýn imasýnýn dýþýnda bir yanýt üretilerek ekleme yapýlmýþ, dolayýsýyla da önemli bir yanlýþa düþülmüþtür. Özel alanýn politikalarýndan bahsedilirken özel alanýn sorunlarýnýn kamusallaþtýrýlamamasý olarak tarif edilen yaklaþým esasen taleplerin politikleþtirilememesi olarak deðerlendirilmelidir. Kadýn kurtuluþ hareketinin politikalarý kendi hayatlarýmýzý da dönüþtürme perspektifine sahiptir. Bunun yolu da kamusallaþmýþ taleplerden çok örgütlülük ve kadýn dayanýþmasýnýn kendisidir. Çünkü kendi hayatlarýmýzý dönüþtürmek en zor olanýdýr. Soyutlamalardan azade, yazýya aktarýlmýþ görüþler olmanýn ötesinde bir somutluk taþýr. Nitekim bugün özel alaný talepleþtirmek ve kamusal alana taþýmak da kadýnlarýn emeklerine, bedenlerine, kimliklerine el konulmasý gerçeðini deðiþtirmiyor. Yaþadýðýmýz cinsel taciz baðlamlý süreçte taraflýlýðýmýzýn, birlikte yaþadýðýmýz erkeklerle bu denli örtüþüyor olabilmesi de buna bir örnek olarak verilebilir. Kamusal alanda görünür olmak kadýn kurtuluþ mücadelesi açýsýndan yeterli deðil. Kamusal alaný dönüþtürme perspektifine, dönüþtürmeye katký sunduðu oranda görünürlüðün anlam kazanacaðýna kuþku yok. Aksi taktirde kadýnlar 'görünür' ve seyredilirler. Bu baðlamda 'Bedenimiz Bizimdir' yazýsýndaki zayýflýklardan biri 'bedenimiz bizimdir' diyerek esas olarak utanmayýp haykýrmanýn burjuva kamusal alandaki sakýncalarýna deðinmesi, bedenimize sahip çýkmanýn kamusal alandaki zorluklarýna dikkat çekerek genel ve soyut cümlelerle özel alanýn silinmesi. Aynen aktarým olan cümlelerin sahibinin görüþlerinin tam karþýtýna dönüþtürülmüþ olan yazýda o dönemin en radikal eylemi olan 'boþanma eylemi'ni tuzu kuru eylem olarak deðerlendirmek de bir talihsizlik. Boþanma eylemi birilerini boþanmaya çaðýran deðil, Aile Araþtýrma Kurumu'na ve Medeni Kanun'a dikkat çeken radikal ve devrimci bir eylemdir. Gülnur Savran'ýn makalesinde söz ettiði bir diðer mesele olan 'seyirlik' hali ise, esas olarak burjuva medyasýna iliþkindir. Kastedilen, kadýnlarýn feminist mücadele ederken kadýn düþmanlarý ve burjuva medyasý tarafýndan kullanýlmasýný engellemek. Yani kadýn hareketinin özel alanýn politikasýný yaparken patriarkaya ve patriarkal kapitalizme karþý dikkatli davranmalarý, yoksa bu feminist hareketin kendi iç diline ya da

Son Söz Olarak Kýsa Bir Polemik 'Devrim Yolunda Kurtuluþ' dergisinin 1. ve 2. sayýlarýnda yayýnlanan Ekin Bodur ve Dilay Ýnkaya imzalý yazýlarda sorunlu bulduðum birkaç noktaya deðinmek istiyorum. Bir bütün olarak Gülnur Savran'ýn 'Beden49


Kurtuluþ

sosyalist bir partide cinsiyetçiliðe karþý tercüme edilecek sözler deðil. Yazýda röntgencilik, magazinleþtirme, dedikodu þeklinde tarif edilen 'susma, haykýr!' sloganýnda cisimleþmiþ deþifre etme süreci, ancak disiplin talebinin geri çevrilme çabalarý ile kadýnýn maðduriyetini artýran bir sonuç olarak karþýmýza çýkabilir. Yazýmýn baþýnda da deðindiðim gibi bunun önlemi, hele ki sosyalist bir partide, tüm kadýnlarýn dayanýþmasý ile, tacize uðrayan kadýn arkadaþlarýn yanýnda koþulsuz durabilmekle pekala mümkündür. Sosyalist bir partide tacize uðradýðýný dile getirmenin karþýlýðý olarak 'röntgencilik, magazinleþtirme, dedikodu' kavramlarýna yaslanan açýklamalar yýllardýr verilen mücadelenin, kazanýmlarýn berhava edilmesinden baþka bir þey olamaz. Sonuçta tacize uðradýðýný dillendirebilen arkadaþlar bunu sosyalist bir grupla, feministlerle paylaþtýlar. Burjuva basýnýyla deðil. Magazinleþtirmeden, cinsellik ayrýntýlarýna girmeden anlattýlar. Anlattýklarýnýn karþýlýðýnda çýkar saðlamadýlar, para almadýlar. Gülnur Savran'ýn kitabýnda Bill Clinton-Monica Lewinsky örneklemesiyle anlattýðý 'kadýný özgürleþtirmeme, zarar verme' durumu Dilay Ýnkaya ve Ekin Bodur'un, yazmasalar da, düþüncelerine dayanak olarak kullandýklarý belli olan bir örnek olarak karþýmýza çýkýyor. Ancak yazar tarafýndan verilen örnek kendilerinin yorumundan çok uzak, burjuva basýnýn kullanýmýna açýk, emperyalist-kapitalist sistemin tepesindeki birinin tacizi olduðu unutularak ele alýnmýþ. Bunun sosyalist, anti cinsiyetçi bir örgütte yaþananlarý açýk etmekle eþitlenmesi, bu örneðin üzerinden röntgencilik, magazinleþtirme, dedikodu... üçlemesine yaslanýlmasý irrasyonel bir yaklaþým. Cinsel tacize 'hayýr' demek kadýnlarýn kurtuluþuna, özgürleþmesine, bu düzenin deðiþmesine hizmet ettikçe anlam kazanýr. Partimizde tacize uðradýðýný dile getiren kadýn arkadaþlarýmýzýn yaptýðý da budur. Baþka cinsi ezen sosyalist, bunu sorgulamak zorunda kalmazsa ve kendi içimizdeki erkek egemenliðini kýrmadan yol yürüdüðümüzü iddia edersek yürüdüðümüz yollarý tekrar tekrar yürümek zorunda kalacaðýzdýr þüphesiz. Bunun için baðýr-

mak, tacizde bulunan kiþinin tacizde bulunduðunu anlatmak, bir daha böyle bir iktidar iliþkisine girerken en azýndan defalarca düþünmesine katkýda bulunmak gerekir. Bununla birlikte yazý baþlýðý olan 'Bedenimiz bizimdir' demek; 'istediðim gibi seviþirim, doðururum, kürtaj olurum, þiþmanlarým, bana tacizde bulunamazsýn, tecavüz edemezsin, mini etek giyerim...' demek anlamýna gelir. 'Bedenimiz bizimdir' baþlýðýnýn altýnda özel alanýn politikasýný yapmanýn riskleri anlatýlmaz. O zaman yazýnýn baþlýðý 'Özel Alanýn Politikasýnda Açmazlar' olabilir ancak. 'Öteki' Olmayý Göze Almak veya Basit Bir Denklem Kürdistan'da, Irak'ta, Afrika'da, Filistin'de, dünyada olanlarýn, korkunç olduðunu söylemek için büyük bir zekânýn varlýðý gerekmez. Yaný baþýmýzda her gün nelerin olup bittiðini, günlük yaþamda insanlarýn insanlarý nasýl öldürdüklerini söylemek; önce betimlenmesi gereken budur. Önce bu yapýlmalýdýr ki büyük katliamlara nasýl yol açýldýðý anlaþýlabilsin. Ýnsanýn insaný manevi açýdan, sevgisizliklerle, türlü yaralamalarla öldürüþü, gerçek cinayetleri oluþturur; tüm cinayetlerin, büyük kýyýmlarýn temeli, bu günlük cinayetlerde aranmalýdýr. Olanlarý olmamýþ gibi göstermek, konjonktüre göre ilkeleri, yýllardýr verilen mücadele ile kazanýlan deðerleri tersyüz etmek, önce eyleyip sonra eylenene göre teori üretmek... Ya da tersinden iktidarlý olanýn yanýnda deðil, ezilenin yanýnda her daim birlikte olmak. Kaynakça: www.feminisite.net Michel Foucault: Özne ve Ýktidar Elias Cannetti: Kitle ve Ýktidar Connell: Toplumsal Cinsiyet ve Ýktidar Boðaziçi Üniversitesi Kadýn Araþtýrmalarý Kulübü: sayý 12 Kurtuluþ dergileri eski sayýlar Ata Devrim: Adorno'nun Muhalefet Praksisi (Felsefelogos-30-31) Ateþ Uslu: Lukacs'ýn Ontoloji'sinde Emek ve Gündelik Yaþam (Praksis-16) Van Dijk: Söylemin ve Ýktidarýn Yapýlarý Gülnur Savran: Beden-Emek-Tarih

50


dosya

seçimler ve parlamento

22 Temmuz Seçimleri

Emperyalizm, Dün, Türkiye'ye Kapitalizmin Sosyalizme Karþý Ýleri Karakolu Olma Görevini Vermiþti, Bugün Ýse Ýslâm Dünyasýnýn Deðnekçiliði Görevini Veriyor aha uzun bir süre seçimler üzerinde konuþulacak anlaþýlan. Seçim deyip geçmeyin. Ülkelerin kaderlerine kilometre taþlarý çakabilir kimi seçimler. 1950 seçimi gibi örneðin. 2007 seçimi, bir anlamda, gerek beklenmedik zamanlamasý ile gerek oylarýn daðýlýmý ve beklenmedik denilebilecek sonuçlarý ile öncesinde ve sonrasýnda çok kiþiyi þaþýrttý. Bana kalýrsa bu ölçüde ödüllendirilmeyi hak etmemiþti AKP, bütün 'ikramlarýna' karþýn. Bu seçimlerde de, sol adýna layýk kitlesel bir hareketin yokluðunda, AKP, seçmen çoðunluðuna ehven-i þer görünüyordu anlaþýlan. (Bu arada CHP'yi "sol" olarak adlandýrma þaþýrtmacasýna hiçbir zaman itibar etmediðimi belirtmeliyim.) . Daha seçim öncesinden Baykal negatif bir faktör olarak tartýþýlmaktaydý. Kimi CHP sempatizaný, Baykal'a raðmen, kendine uyan baþka seçenek bulamadýðý için yarý gönülle CHP'ye oy verdi, kimi de Baykal'a gönlü razý olmadýðý için, çaresiz, CHP'den de oyunu esirgedi.

D

Sevim Belli

Çuvaldýzý Kendimize 51


Kurtuluþ Belli bazý bölgeler dýþýnda alternatifsiz kaldýðýmýz için çuvaldýzý ilk önce kendimize batýracaðýz. Bunca yýlýn ve geleneðin Marksistsosyalist solunun hala halkýn güven ve desteðini kazanacak bir toparlanma ve bir atýlým gösterememesi, düzenin ne denli anti demokratik olduðunun bir kanýtý olsa da üzücüdür.. Solu ve Kürt hareketini Meclis dýþý tutmak için hiçbir uygar ülkede bulunmayan yüzde onluk baraj ise düzenin ne denli anti demokratik olduðunun bir baþka kanýtýdýr Bununla birlikte, eðer bu seçim tablosu bir olumsuzluk ise bu ülkede en çok söz sahibi olmasý gereken bizlerin, sosyalistlerin, bunun ayýbýný ta yüreðimizde duymamýz gerekir. Öyleyse payýmýza düþen: utancýn özeleþtirisi oluyor. Her ne kadar ülke yönetiminde günahý olmayan tek kesim olsak da. Peki, mazeretimiz yok mu denecektir. Elbette ki var. Seçimler hiçbir zaman son dört yýllýk dönemin doðrudan sonucu deðildir. Birbirine zincirlenen uzun süreli geliþmelerin o dönemdeki yansýmalarýdýr. Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihine bir göz atmamýz, Sol'un özrünü az çok kabul ettirecek bazý ipuçlarý verir belki bize.

yýðýnsallaþamadýðý ülkemizde, anti-demokratik, din temeli üzerine kurulu politik düþünüþ yapýsýnýn egemen olduðu bir toplumun çaðýn anlayýþlarýna yöneltilmesi kolay deðildi. Bizde, laiklik uygulamasý bile demokratik devrimin öteki ögelerinden koparýlmýþ, yasaklarla çevrili bir zorlama olmuþtur, dolayýsýyla da kimi çevrelerce halkýn pek de hayrýna olmayacak bir icat (!) olarak algýlanmýþtýr. Düþünce özgürlüðünden koparýlan laikliðin özü kitlelerce kavranamadý. Hiçbir zaman da gerçek laik olunamadý. Halk demokrasiyle tanýþamadý. O yüzden de ileriye yönelik, demokratik, iþçi sýnýfýna ufuk açacak akýmlar hep güdük kaldý, egemenler ve yöneticiler eliyle de sürekli takibata uðratýlarak baský altýnda tutuldu, giderek þiddetlenen cezalara çarptýrýldýlar. Anýmsanacaktýr, ayný "heyula", dünyanýn büyük emperyalistlerinin, (uluslar arasý büyük sermaye temsilcilerinin) baþtan, saldýrgan faþizm karþýsýnda harekete geçmelerine bile ayak baðý olmuþtu; beklediler ki faþizm komünizmin hakkýndan gelsin. Ne zaman ki faþizm kendilerini de tehdit etmeye baþladý o zaman Sovyetler ile "müttefik" olmaya razý geldiler. Ancak, Sovyet halkýnýn, Ýkinci Dünya savaþýndan alnýnýn akýyla çýkmasý, kahramanlýklarý ve faþizme karþý kazandýðý büyük zafer dünya halklarýnýn büyük sempatisini kazanýnca iþ ciddileþti. Savaþ biter bitmez baþlatýlan "Soðuk Savaþ"ta cepheler deðiþmiþti artýk. Batý Demokrasileri ile Sosyalist kamp karþý karþýya gelmiþlerdi. (II. Büyük Savaþýn ve Soðuk Savaþýn bu ilk sosyalist toplum uygulamasýnýn baþarýsýzlýðýnda büyük katkýsý olduðuna hep inanmýþýmdýr).

Komünizm Heyulasý Manifesto'nun "Avrupa'da bir hayalet dolaþýyor" diye tanýmladýðý komünizm korkusu, daha doðrusu emekçilerin baþkaldýrmasý korkusu, özellikle ilk sosyalist iktidarýn gerçekleþmesinden sonra dünya egemenlerini öylesine sarmýþtý ki, emperyalist istilacýlara karþý yürütülen Anadolu Savaþýnýn galipleri bile komünizm korkusundan sýyrýlamadýlar. Korkunun nedeni ne olursa olsun korkulan daima kötü görülmüþ, kötü gösterilmiþtir. Gerçi Ýstiklâl Mahkemeleri'nin Solu pek fazla hýrpalamadýðý nakledilir hep. Kurtuluþ Savaþýna ve Cumhuriyet'in kuruluþuna büyük yardýmlarý olan Sovyetler birliði uzun yýllar genç Türkiye'nin en büyük dostu idi. Oysa türkülere konu, Karadeniz'in sularýnda "15 mürþidi ile boðulup giden" komünist partili Mustafa Suphiler cinayeti karanlýklarda kalmýþtý, hesabý bile sorulmadý. "Sol"u baský altýnda tutma geleneði ise tüm Cumhuriyet tarihi boyunca sürüp gitti. Deðiþmez ilke, sola kapalý saða alabildiðine açýk olmuþtur düzen genellikle.

Batý Demokrasilerinin Dümen Suyunda Bir süre faþizmin zaferine bir olup-bitti gibi bakan Türkiye yöneticileri ancak 1945'den sonra, Batý Demokrasilerinin, özellikle de ABD'nin yanýnda saf tutmaya baþladý. Bilindiði gibi çok partili düzene geçildi ve CHP (baþýnda Milli Þef Ýnönü de olsa) bilinçli sempatizanlarý dýþýnda halk üzerindeki etkinliðini yitirdi. Ve iktidarý Demokrat Partiye kaptýrdý. Millet de çok partili sisteme geçmekle "demokrat" olduðu yanýlsamasýna düþürüldü. Denir ki Demokrat Parti, ilkten, Halk Partisine soldan (elbette ki burjuva toplum sýnýrlarýný aþmadan) muhalefet etmeðe hazýrlanýyordu. Ama dünyada devran dönüp de dengeler deðiþince, demokrasi þampiyonu olarak alkýþlanan ABD'nin dümen suyuna girmeyi yeðledi. Ýþte böylece ülkenin kaderi tümden deðiþti. Komünizm düþmanlýðý dünyada olduðu gibi ülkemizde de çýðýrtkanlaþtý.

Düþünce Özgürlüðünden Koparýlmýþ Lâiklik Burjuva demokratik geliþmesini bir türlü rayýna oturtamamýþ, sanayiin ve sanayi proletaryasýnýn, buna paralel olarak okur-yazarlýðýn 52


Kurtuluþ Egemenlerimizin bu konudaki tutumunun niþanesi olarak ve de ABD'ye ve emperyalist batýnýn efendilerine iyi niyetimizi ispat etmek uðruna Türkiye gençleri ABD emrinde Komünist Kuzey Kore'ye karþý savaþmak üzere Güney Kore'ye gönderildiler.

baþlatýlmasý hep gençliðimizi komünizmden korumak içindi! Türkiye Komünist Partisi davasý (1951-53) sanýklarý, Demokrat Parti dönemini iþkenceli soruþturmada, askeri mahkemede, hapislikte ve sürgünde geçirdiler. Ve Türkiye bu sanýklarýn ve ailelerinin acýlarý üzerinden yürüttüðü pazarlýkla Büyük yardýmlar aldý NATO'dan ve kapitalistlerden. Kuzey Atlantik Paktý (NATO) ülkeleri Sovyet -yani komünizm- saldýrýsýna karþý birbirlerini güven altýna almýþ bulunuyorlardý artýk.

DP'nin Ýlk Ýcraatý: Arapça Ezan 1950 de iktidarý alan Demokrat Partinin(DP) ilk icraatýnýn ne olduðunu duymuþ musunuzdur? Daha seçim öncesinde "Ezan-ý Muhammedî"nin Muhammed zamanýnda okunduðu biçimde, yani Arapça olarak okunmasý yolunda büyük bir kampanya yürütülmüþtü. Sanýrdýnýz ki Türkiye'nin en büyük derdi minarelerden "Tanrý Uludur" yerine "Allah-u Ekber" diye seslenilememesidir. DP politikacýlarý bunu oy getirici bir faktör olarak deðerlendirdiler. CHP'ye karþý puan saðlýyordu. Onlar her kampanya kürsüsünden bunu vurguladýkça, dini bütün seçmenler de Türkçemizi Kuran'ýn diline hakaret gibi ya da özgürlüklerin kýsýtlanmasý gibi algýlamaya baþladýlar, koþullandýlar. Benzer bir kampanya da kýrk yýl sonra hanýmlarýn 'türban'ý konusunda yürütülmekte. Önce gösteri, telkin, hatta moda yaratma ve etkileme, sonra parsa! Tüm iktidarlar her konuda bu yöntemleri deniyor. Ve 14 Mayýs 1950 günü baþlayan süreçte, ilk iþ olarak Türkiye insanlarýnýn minarelerden Arapça olarak namaza çaðýrýlmasýna karar verildi. Yoðun kampanya ile koþullandýrýlmýþ kalabalýklar ise pek de karýn doyurmayan bu önlemde tatmin buldular. Maneviyata çok deðer verir olmuþtuk artýk! Ýþte böyle baþladý ol hikâyet! Kim kimden geri kalabilir artýk! Çok partili düzene geçiþten bu yana Türkiye'de iktidar- muhalefet yarýþmasýnýn en önemli temasý din sömürüsü oldu. Ve tabii antikomünizm. Þimdi de öyle deðil mi? Üstelik din komünizmin panzehiri de idi! Komünizm, özünde, dinsizlikti, devasý da atalarýmýzýn dinine sahip çýkmak, onu güçlendirmekti. Böyle olunca da iktidar ve muhalefet geçer akçe dinin temsilciliði üzerine yarýþmaya baþladýlar ve de aynýlaþtýlar. Zaten baþkalarýna yer yoktu!

60'lý yýllar Biz, MDD hareketi ( Sosyalist devrim yolunda Milli Demokratik Devrim) olarak, 27 Mayýs 1960 devrimi denen müdahaleyi, asker-sivil aydýn zümrenin asker kesiminin, - sivil kesimin tepkilerinden de destek alarak - anti-Kemalist karþý devrime "dur" deyiþi olarak yorumladýk o zaman. 27 Mayýs'ýn öteki darbelerden farký doðrudan doðruya DP iktidarýna yönelik ve iktidarýn rejim anlayýþýna karþý olmasýydý. Ötekiler 12 Mart ve 12 Eylül "siz beceremiyorsunuz, hele þöyle beri durun, biz -"Sermaye" hesabýna ortalýðý güzelce bir temizleyelim" diyen hareketlerdi. Yoksa hepsinde "kan" vardý. 27 Mayýs hareketi elbette ki sol eðilimli deðildi. Karmaþýktý. Ama bir Kurucu Meclisin oldukça ileri bir Anayasa hazýrlamasýna olanak verildi. Ve Türkiye'de ilk kez sola doðru bir açýlým gerçekleþti. 60'lý yýllar ilerici ve Marksist yayýnlarýn Türkiye okuyucusuna ulaþtýrýldýðý dönemdi. Sendikalar faaliyete geçti. Türkiye Ýþçi Partisi kuruldu. 15 temsilcisini Millet Meclisine gönderdi. Hýzlý bir geliþme yaþandý. Yoðun bir politikleþme gerçekleþiyordu. Gençlik memleket sorunlarýna coþkuyla sahip çýkýyor, ülke politikalarýný sorguluyordu. Anti-emperyalist bilinç hýzla uyanýyordu. Cumhuriyet tarihinin en þanlý günleriydi. Can Yücel'in dediði gibi "Ýþçiden iþçiden esiyordu yel" ve bu yel tüm ülke sathýna yayýlýyordu. 15-16 Haziran iþçi hareketi gürül gürül akýyordu, iþçi-öðrenci gençlik ayný denizlere doðru çaðlýyorlardý. 12 Mart Evet, 12 Mart 1971 darbesi bu ileri gidiþe son verdi. Hepimiz biliyoruz: Büyük acýlar yaþandý. Birileri Türkiye halký adýna tepeden inme karar verdiler. Dergi çevreleri bile askerî cezaevlerine konuk oldular. Ordu içinde de büyük bir temizlik gerçekleþti. Adýný çok duyduðumuz Ziver Bey köþkü Türkiye'nin iþkenceli sorgulama tarihinde baþköþeye çöreklendi. Erlerimiz yurttaþlarýna iþkence yapmayý görevlerinin bir parçasý bellediler. Yerli falaka, iþkencenin ithal malý sömürge

Köy Enstitülerine Týrpan Bu hengâmede Köy Enstitüleri gibi köyü kalkýndýrmada örnek bir uygulama, bu okullarda komünist bir gençlik yetiþtiriliyor gerekçesiyle ve de köyü cahil býrakma pahasýna yürürlükten kaldýrýldý. Ýmam-hatip okullarýnýn devlet desteðinde tüm ülke sathýna yayýlmasý, temel eðitim okullarýndan daha fazla destek görmeleri, giderek zorunlu din derslerinin ilk sýnýflardan 53


Kurtuluþ yöntemleri yanýnda çocuk oyuncaðý gibi kalýyordu artýk. Türkiye halkýnýn her yerde hâlâ sevgiyle andýðý Devrimci delikanlýlar (Deniz, Yusuf, Hüseyin) ipe gönderildiler. Emperyalizm, bu ülkenin evlatlarýnýn eliyle, anti-emperyalizmden öcünü alýyordu. Evet, Marksist sol ideoloji ülkenin gündemine öyle bir yoðunlukla girmiþti ki asýl egemenler egemenlerimiz oldu. Uzmanlar yetiþtirildi bu konuda. Ve her alanda sýnýf düþmanlarýnýn karþýtýný oluþturmaya giriþtiler. Düþünce planýnda ve eylem planýnda. Ve 12 Mart o zamana kadar tek yumruk olan ileri gençliðin (DEV-GENÇ'in) bölünmesini baþardý. 1974 affý ile hapishaneler boþaltýlmaya çalýþýldý -elebaþýlar dýþýnda "kandýrýlmýþ" gençler rejime kazandýrýlmak istendi ise de, komünizm korkusu ya da düþmanlýðý baþka bir kanaldan akmaya baþladý bu kez. Sorgulamalarýn, Sýkýyönetim mahkemelerinin ve zindanlarýnýn güçten düþürdüðü "sol"un üzerine egemen güçlerin arkalamasýyla sað vurucu güçleri saldýlar. Devrimci gençler ve aydýnlar birer birer bürolarýnda, evlerinde, sokak ortasýnda gece yarýsý ya da güpegündüz öldürülüyorlardý. "Faili meçhul"ler furyasý yayýlýyordu daha o zamandan. Sað-Sol çatýþmasý, anarþi vb vb isimleri ile tanýtýlan planlý kargaþa iyice can yakar olmuþtu. Sýradan vatandaþta bezginlik, daha çoðu yýlgýnlýk yaratmaya baþladý bu durum. Özellikle evlatlarý adýna endiþe ve korku. Ve de kapitalizmin geliþmesine engel… Gene de solu yýldýrmak mümkün olmuyordu. "Kýrýlmayýz vurma ile" diyorlardý. Can güvenliklerini kendileri saðlamak zorunda býrakýlýyorlardý. 12 Mart, rejimi güven altýna almakta yeterli olamamýþtý. 74 Affýndan yararlanýp çýkanlar (yani akýllanmamýþlar) edebiyatý dillere pelesenk olmaya baþlamýþtý.

ülke evlâtlarýna karþý bu kadar büyük bir kinin anlaþýlmasý güçtü!! Bence 12 Eylül'ün en derin iz býrakan asýl cinayeti ülke insanýnýn kalitesinde yaptýðý tahribattýr. Sýradan yurttaþ iþkenceyi, haksýzlýðý kanýksadý, nemelazýmcýlýða, tepkisizliðe alýþtýrýldý. Ülke insanýnýn o zamana kadar koruyabildiði onuru silip süpürüldü. Öyle bilinçli ve kasýtlý bir yozlaþtýrma! Her anlamda!... Memleketin ( yani Ülke egemenlerinin - dolayýsýyla dünya egemenlerinin ) yüksek çýkarlarýna halel getirmeyen, itaatkâr ve elbette bu yüzden yüzeysel, bencil ve nemelazýmcý ve de "iþini bilir" kuþaklar amaçlayan bir genel uygulama. Yazýnsal basýn ve yaygýnlaþmaya baþlayan görsel basýn korosunun da büyük katkýlarýyla. Bu konularý burada derinleþtiremeyeceðiz elbette. Zaten çokça yazýlýp çizildi. Ama ayný topraklarda yeþeren, ayný kültürlerden feyiz alan "sol"un da bir takým hastalýk ve zaaflarla sakatlanmasýnýn ve böyle kýyýcý bir týrpandan geçerken gücünü ve etkinliðini yitirmesinin kýsmen olsun olaðan sayýlmasý gerektiðini da anlamak gerekir. Çaydan geçesin de paçan ýslanmasýn hatta boðulup gitmeyesin olur mu? Takdir-i Ýlâhiye Karþý Gelinmez! Daha bitmedi. Týrpan, týrpaný sallayan için de yorucudur. Ona buna çarpar, çatlak sesler getirir. Ýyisi mi "sol"un halk kitlelerinin aklýný çelmesinin önünü kesmeli, bu daha verimli bir yöntem. Hem de kolay -yüzyýllardýr bilinen-yoldan. Her türlü haksýzlýðý, akýl almazlýðý, adaletsizliði, sýnýflarý ve sömürüyü "Takdir'i ilâhi"ye havale ederek! Kullara düþen de boynunu büküp Allah'ýn emirlerine razý gelmek deðil mi? Ancak burada da bir sorun var: yorumcularýn elinden kurtulup da Allah'ýn gerçek emirlerini bir bilsek! Allah'ýn kendisi, "Ey kullarým biz size akýl verdik kullanasýnýz diye! " dememiþ miydi? Aklýný kullanmamayý günah saymamýþ mýydý? Bunun üzerine Allah'ýn dediklerinin yorumlarýný bulmaya kaldý iþ; taliplisi de çoktu hani!. Yollar (tarikler yani tarik-at) sardý ülkeyi. Beðen beðendiði al. Sanýrsýnýz ki hiç deðilse bu konuda demokrasi var. Hayýr, halkýmýzýn demokrasiyi yaþamasýna hiçbir zaman izin verilmedi ülkemizde. Güçlü olan-diþli olan kuralý burada da geçerlidir. Ýþte pozitivist, laik, Kemalist Türkiye'nin kaderi! 12 Eylül, dinciliði, komünistliðe karþý-deva olarak görmenin ve onu beslemenin þampiyonluðunu yaptý. Þimdi böylesine yanýp yakýnmak niye?! Tesettür üzerine koparýlan gürültüye bakýn. Dur dediðin yerde duracak yürü dediðin yerde yürüyecek mi bu? Atý alan Üsküdar'ý geçer

Ve 12 Eylül Bu kez,12 Martýn aðababasý 12 Eylül iþe el koydu. Öyle bir çalýmla geldi ki, peh! peh! Sanýrdýnýz ki ülkeyi yeniden yaratacak! Patlamento partilerinin liderleri bile gözaltýna alýndý. 600000 den fazla kiþi tutuklandý, ilk iki üç yýlda elli kiþi idam edildi, yaþý büyütülerek ipe gönderilen gencecik Erdal Eren'e kadar!. Ýnsan yaþamýnýn -hele bir de komünist ve solcu ise- beþ para etmez olduðu günlerdi. En yüksek resmi aðýzlardan idamlarýn "Asmayalým da besleyelim mi?" vecizesi ile gerekçelendirilmesi tarihimize mal oldu. 'Bundan sonra biz güleceðiz' diyordu Sermaye. Bu anlayýþla bir silindir gibi geçti 12 Eylül, demokrasiyi hiçbir zaman tadamamýþ ve özümseyememiþ halkýmýzýn üzerinden. En deðerli 54


Kurtuluþ elbette! Hele öyle bir dehlenirse! Onyýllarý geçmiþtir: orada burada, Türkî Cumhuriyetlerde, sessiz sedasýz öðretim iþlerine sahip çýkan, ABD'nin "ýlýmlý Ýslam" projesinin dünya sorumlusu, Fethullah camiasýna dikkatlerin alabildiðine çekilmesi. Rivayet olunur ki partileri indirip bindirecek güce de ulaþmýþlardýr þimdilerde! Ecevit bile arkalamýþtý modern hocamýzý, þaþ da kal!!.Hey gidi komünist düþmaný "ortanýn solu" Ecevit! Dini inanç her þeyden, her türlü inançtan daha çok kötü kullanýlmaya elveriþlidir. Çünkü sübjektiftir. Akla ve bilgiye deðil inanca dayanýr. Saðlamasý, denenmesi yoktur. Bu yüzden, din üzerinden politika ve politik mücadele yapýlmasýný, her þeyden, her þeyden tehlikeli bulurum. Ne yazýk ki, bu ülkede, darbelerle de katmerlendirilen bu çýðýr semeresini vermiþtir.

zamanýnda 141 ve 142. maddeler kaldýrýldý, yoruma daha açýk olan Terörle Mücadele Yasasý (TMY) getirildi. Sýnýf mücadelesinin modasý geçmiþti artýk(!). Ama devlet savunmasýz býrakýlacak deðildi ya! Baský da hafiflemedi, daha beter oldu. Yeni umacý, ya da 'heyulâ' diyelim isterseniz, terördü þimdi. Kimse anasýndan terörist doðmaz diyen bile olmadý. Yasak Çözüm Deðil Bakýn görün ki, yirmi yýlý aþkýn bir süredir gene de dünyanýn pek çok yerinde olduðu gibi ülkemizde de kavga var. Gençler ölüyor, aileler büyük acýlar içinde gözyaþý döküyor. Ülke ekonomisi büyük zarar görmekte devam ediyor. Demem o ki belli bir sorunu dile getirenleri hapsetmekle o sorun çözülmüyor, tam tersine! Sorunun kaynaðýný, nedenlerini araþtýrmak, halkýmýzýn koca bir kesimini ilgilendiren böyle derin bir yarayý iyi niyetle aðrýsýz bir biçimde gönül birliðiyle onarmaya çalýþmak gerekiyor. Aslýnda en kolay yol da budur elbette. Ne kadar deþer ne kadar derine inerseniz aðýlaþmýþ acýya o kadar yaklaþýrsýnýz. Kiþiliklere yapýþtýrýlan aþaðýlayýcý yaftalar soruna çare bulmaktan uzaktýr her zaman. Düþmanlýklarý arttýrmaktan baþka bir iþe da yaramaz. Acýlarla, kavgalarla, olumsuzluklarla yitirilen yýllara yazýk deðil mi þimdi ta 60'lardan bu yana? Genç insanlarýn dökülen kanlarýna yazýk deðil mi? Ülkenin en deðerli hazinesi insan malzemesi nasýl çarçur edilebilir böyle! Bin dereden su getirmekte, ille de düþmanlýk edebiyatýna baþvurmakta diretmenin þimdiye kadar deðil ülkemizde baþka hiçbir yerde sonuç verdiði görülmedi. Onca yýllar sonunda Ýngiltere bile ÝRA ile anlaþmaya gidiyor. Fas on yýllardýr çekiþtiði Polisario ile diyaloga giriyor. Güney Afrika'yý karalar yönetiyor artýk. Bir zamanlar Mandela ile masaya oturmayý 'içine sindirebilen' De Klerck'den dolayý Güney Afrika rejimini bile kýskanmýþýmdýr. Konuyu saptýrdýðýmý sanmayýn. Türkiye'nin en önemli sorunu seçimde de, seçim sonuçlarýnýn oluþturduðu politikalarda da elbette ki önemli bir kriter olacaktýr. Ama Türkiye bu soruna da gene iman yoluyla çare geliþtirme çizgisini izledi. Sonuç?! Peki, ne yapsýn bu halk? Bu durumda dindarlaþmasý doðal deðil mi? Bu kadar yoðun beyin yýkama karþýsýnda din deðnekçileri yerine dinci kimlikle ortaya çýkanlarý desteklemesi doðal deðil mi? Bunu anlamak gerek artýk. Seçim yorumlarý da öyle gösteriyor ki ülkenin yönetimi konusunda da Tarikat konuþur oldu artýk. Resmî politika halâ ve halâ sola olabildiðince kapalý saða ala-

Ulusal Sorun Bu arada patlak veren, 12 Eylül'e baþkaldýrý olarak deðerlendirebileceðimiz önemli bir olay da Kürt hareketi. Daha 60 lý yýllarda, yani kýrk yýl önce, legal yayýnda konu edilmiþti ulusal sorun. Yazýnýn yazarý (M.B.)hemen hapsedildi. Peki, hapsedilmesi derdi yok etti mi? Gene, kýrk yýldýr, "derdin nedir?" diye sorup sual eden olmadý. Gene tartýþmasýzlýk, gene bastýrma, yok etme, yakma, yýkma, tenkil ve acýlý yýllar. 1975 yýlýnda, (12 Mart'tan sonra) Türkiye Emekçi Partisi'ni kurduðumuzda da Programýnda ve Tüzüðünde "Anadili Türkçe olmayan TC vatandaþlarýnýn kendi anadillerinde eðitim görmeleri ve kültürlerini geliþtirmeleri hakkýný önermiþ ve savunmuþtuk (legal parti olarak ilk kez). Devlet Güvenlik Mahkemesi,"Kastedilen Kürtlerdir" diyerek bize karþý dava açtý. Tüm genel kurul üyeleri "sanýk" olduk. Genel Baþkanýmýz hapsedildi. 80 yýlý baþýna gelindiðinde Parti kapatma davasýna bakan Anayasa Mahkemesi Partiyi kapattý. Kurucu ve yöneticilere yönelik ceza davasý ise 12 Eylül'ün Sýký Yönetim mahkemelerine aktarýldý. 141. ve 142. maddeler uzun yýllar Türk Ceza Yasasýnýn tâcý oldular. Sýnýf mücadelesini yasaklayan bu maddeler yýllarca sosyalistlere dünyayý dar ettiler. Sosyalist ülkelerin daðýlmasýyla komünizmi insanýmýza bulaþtýrmalarý(?) tehlikesi ortadan kalkýnca Faþist Ýtalya'dan kopya edilen bu maddelerin kaldýrýlmasý yoluna gidildi. Pek ayýp oluyor artýk diye düþündü yöneticilerimiz. Ama büsbütün baþýboþ da býrakýlamazdý yýðýnlar. Ve Amerikalý dostlarýmýzýn "terör" saplantýsýný örnek alarak (bu bir anlamda geri kalmýþ ve geliþmekte olan ülkeler insaný anlamýna geliyor) Turgut Özal 55


Kurtuluþ bildiðince açýk olmakta devam ediyor. Daha önce yürütülen demokrasiden nasipsiz politikalar olmasaydý, darbeler, muhtýralar olmasaydý, genç kuþaklar modern pozitif eðitimden kana kana nasibini almýþ olsaydý böyle mi olurdu þimdi? Bu bir sonuçtur. Þimdinin yöneticileri dünün gençleri idiler. Gökten inmediler. Çoðu bu ülkede kendilerine laik diyenlerin halkýmýza reva gördükleri kurumlarca yetiþtirildiler. Özgür ve bilimsel düþünüþten nasiplendirilmediler.

takipçi olmadýðý için ilk önce sorumludur. Bu takipçiliði örgütleyemediði, örgütlemek isteyenlere destek vermediði, arka çýkmadýðý için sorumludur. Partilerin Politikalarý Evet, seçime katýlan partilerin yönetim ve hizmet alanýndaki projelerini net ve ayrýntýlý olarak biliyor muyuz bakalým? Örneðin yýllarýn CHP'si, sinirli, hýrçýn bir muhalefetten baþka ne yaptý? Darbe kýþkýrtýcýlýðý. Kan ve tenkilden baþka bize önerdiði nedir? MHP ile birlikte yürüttükleri politikadan havada sallanan bir urgan oldu belleklere yerleþen! Ekonomi, yaþam düzeyi, dostluklar konusunda vb. asýp kesmekten baþka bir öneri var mý? Devlet kurumlarýnýn özelleþtirilmeleri konusunda -eleþtiriden, suçlamadan baþka- ikna edici bir karþý-çalýþma yapýldý mý? Anti-emperyalist bir kampanya yürütüldü mü? Anti-emperyalizm olmadan ülke servetlerini koruyamazsýnýz, ekonomiyi ayakta tutamazsýnýz. Seçime ön gelen günlerde Cumhurbaþkaný seçimi yüzünden yaþanan gerginlik ve 27 Nisan tarihli e-muhtýra nedeniyle kamuoyunda kuþku vardý. Seçimlerin yapýlacaðýndan, yapýlsa da beðenilmeyen(?) bir seçim sonucunun Müdahaleye uðramayacaðýndan kimse emin deðildi. Bu kuþku herhangi bir taraftan giderilmeye çalýþýlmadý. Bu durumda gerçekleþtirilen seçimden baþarýlý bir sonuç beklenebilir mi? Halk, belli bir aklýselimle oylarý bölmemeyi yeðlemiþ olabilir. Zaten AKP'den daha cazip baþka bir alternatif de yoktu karþýsýnda. Çünkü baþtan beri anlattýðým gibi sol olabildiðince etkisiz kýlýnmýþ, halk Allah'ýn takdirine(?) boyun eðmeye alýþtýrýlmýþ bulunuyordu. 2002 seçimlerinde de AKP ye iltifat etmiþti. Görüldü ki, halk, haklý olarak, barýþ ve huzur istiyor, iþ istiyor, ekmek istiyor. Yanlýþ bir yurtseverlik algýlamasý yüzünden kendilerini ispat etmek uðruna hamaset yarýþýndaki kimi zevatýn, söylemlerinin kamuoyunda yýðýnsal bir yanký bulduðu yanýlsamasý ile bütün kampanyalarýný kýþkýrtmaya dayandýrmalarý talihsiz bir sonuç verdi iþte bakýn! CHP'nin oylarýný, DSP ile birlikte ayný geleneksel laik ve devletçi kesimlerin oylarý olarak görüyorum. Ama bu kesim, yani geleneksel CHP yandaþlarý daha kalabalýk olsa gerek. O halde azalmýþlar mý diyeceðiz? CHP'nin yürüttüðü hýrçýn, kavgacý, özellikle de darbe kýþkýrtýcýsý politikanýn, CHP ye gelebilecek radikal oylarý da MHP'ye kaptýrdýðý anlaþýlýyor. Bilindiði gibi MHP oylarý geçen seçime göre biraz artmýþ, doðrudan CHP oylarý gerilemiþ görünüyor. AK Parti, doðru ya da yanlýþ, engellenmese,

Bir de Tek Kutuplu Dünya Türkiye Marksist solu ise, daha 12 Eylül vartasýný atlatamadan, bir de, bildiðiniz gibi, sosyalizm cephesinde dünya çapýnda gerçekleþen büyük olaylarla karþý karþýya kaldý. Sosyalist ülkeler, bizzat Sovyetler Birliði daðýldý. Bunun dünya çapýnda etkileri büyük oldu elbette. Ulusal kurtuluþ hareketleri bile etkilendi. Marksizm'e güven, özellikle sosyalizmin uygulanabilirliði inancý ve insanlýðýn daha iyi bir düzene kavuþma umudu buðulanmýþtý çoðu kafalarda. Toparlanmalarý ve yeni umutlar yaratmalarý uzun zaman alacaktý. Ve dünya emperyalizmi, Yeni Dünya Düzeni'ni (YDD) ilan eden ABD baþta olmak üzere tek kutuplu dünyanýn inþasýna giriþti. 'Âmâ'sý var! Ülke koþullarý ve ülkeler arasý koþullar, yönelimler ve de konjonktürler günden güne deðiþmekte. Hiçbir þey duraðan deðildir, her þey deðiþir. Seçime Gelince: Ülke insanlarýndan gelecek ya da toplumun onlardan isteyeceði katkýlarý koordine etmekle, yurttaþlarý gene yurttaþlardan gelen istem ve öneriler doðrultusunda, gerçekçi gereksinimler doðrultusunda en doðru, en adil, en rasyonel biçimde yönlendirmekle görevlendirilecek olanlarý seçmek demektir, ulusça görevlendirmek demektir seçim. Baþka bir þey deðil. Aday olanlar kendi sýnýflarýna, katmanlarýna, görüþlerine göre en verimli hizmet konusundaki öneri ve planlarýný halka sunarlar. Týpký benim ürünüm daha kaliteli dercesine. Seçmenler karar verir. Paye deðil görev verir. Ama halk politikacýlarýn proje ve önerilerinden haberdar mý ki Türkiye'de. Okuma alýþkanlýðý noksaný bir yana, herkesin yatak odalarýna kadar giren medya halký esas bilgilendirmesi gereken devlet ve yönetme iþleri konusunda haber yapmaz. Yapsa da yorumlarý, vurgularý yanýltýcýdýr. Sansasyonel aktarmalar doldurur sayfalarýný. Kendi kendine sansür uygular. Eðer bu seçim sonuçlarý bir olumsuzluk ise, bundan siyasal partiler kadar basýn da sorumludur. Ve de halkýmýz, emeði ile yaþayan kesimler. Hesap sormadýðý, 56


Kurtuluþ kimi çevrelerden, kimi olasýlýklardan çekinmese Kürt sorununa az çok kademeli bir çözüm getirmeyi, bu dertten kurtulmayý ister yolunda bir genel kaný oluþtu kamuoyunda.(Ben emin deðilimbelki kariyeri bakýmýndan ve kendi anladýðý bir çözümle bir çeþit bir istikrar saðlamak isteyebilir...) Olasýlýkla çözüm AB'nin isteðidir. Ama AKP'nin çözümü Amerikan çözümü olacaktýr. AKP baþlangýçta, kimi yurttaþlarda iyimserlik uyandýran bazý sözler emiþti. Son sýnýr dýþýna operasyon konusunda da pek istekli davranmadý. Bu yüzden çok kiþiden olumlu puan aldý basýna pek yansýmayan. Oysa AKP seçimlerden sonra yeniden ve daha saðlam bir yetki beklentisi içinde olabilirdi. Ancak, Cumhurbaþkanlýðýnýn yeni bir pazarlýk beklentisi oluþturabileceðini, A. Gül'ün Cumhurbaþkanlýðýnýn bütün öbür konulara aðýr basacaðýný, bazý þeylerin kulak ardý edilebileceðini unutmayalým. Projeler üzerinden de pazarlýk edilebilir. Bu kadar önemsenen bir konuda en önemli sorunlarda tavizler verilebilir. AKP dincidir, Ýslâmcýdýr ve de ümmetçidir. Kürt halký da dindardýr ama dili ve kültürüyle, gelmiþi geçmiþi baþka bir kanaldan geliþmiþ ayrý bir etnisite oluþturuyor. Buna karþýn çoðunlukla AKP ye oy verdiler. Dindar da olsalar oylarýn esas sahiplerine gönderilmesi beklenirdi kuþkusuz. Ama modernleþmemiþ olmak elbette ki tavýr sapmasýnýn bir nedeni olabiliyor. Aslýnda bu konudaki emanet oylar saptamasý da akla yakýn geliyor elbette. Bence önemlisi: iktidardaki partinin her zaman daha avantajlý olmasýdýr. Üstelik AKP, AB'ye katýlma konusunda en gayretli parti iddia ve görünümünde. Hýristiyan AB'ne büyük umutlar baðlanýyor. Kürtler bu konuda en hassas kesim. Çoðunlukla, AB yoluyla demokrasi geleceðine inanýyorlar. AKP'ye deðil AB'ye oy verdiler de denilebilir. Ve de AKP nin saðladýðý bazý ikramlar, yardýmlar da az-çok etkili olmuþ olabilir? AKP'nin bu kesimde çok iyi çalýþtýðý da ileri sürülüyor. Vaatleri pek de açýklanmadý?? Ama daha da önemlisi dersek, bir de þuna bakalým: þimdiye kadar yürüyüp giden iktidar trendini çok mu deðiþtirmiþtir AKP türban ve de vatandaþlarýný "Allah'a emanet etmede" daha ýsrarlý olma dýþýnda? Hep ayný, Emeðe sýrtýný dönen bir politika, ayný baðýmlýlýklar, ayný iþbirlikleri! Ayný dostluklar, ittifaklar! Genellikle -sola olabildiðince kapalý, saða alabildiðine açýk ülke yönetiminde - çoðu darbeye uðramýþ- geçmiþ iktidarlardan pek mi faklýdýr AKP? AKP bir sonuçtur. Halkýn güncel düþünce ve inanç yapýsý da kasýtla, sürekli körüklemelerle ve de darbelerle saðlanmýþ bir sonuçtur.

Baðýmsýzlýkçýlýðýn Rafa Kaldýrýlmasý Atatürkçülüðün en önemli ve kuvvetli yaný baðýmsýzlýkçýlýktýr. Anti Kemalist karþý devrim süreci, deðiþik alanlarda vurgulanarak, darbe yönetimleri de dahil çoktan beri sürüp gitmekte deðil mi? Yeni bir þey yok. ABD baðýmlýlýðý, ultra liberal özelleþtirmeci ekonomi, ýlýmlý islâm ile birlikte þampiyonluða doðru koþu!. Deðiþen bir þey mi var? Her þeye karþýn ben AKP'nin de, zaten, önce hassasiyet yaratýp sonra geçer akçe olduðunu düþünerek (yani kendine bir alan yaratýp bu alaný tekeline alarak) halkýn nabzýna göre þerbet verme taktiðiyle vurguladýðý dinciliðinin vurgusunu yitireceðini, güttüðü ekonomi politikasýnýn tabiatý gereði, özünde çekimserleþeceðini, yani sermaye hesabýna daha da ehlileþebileceðini düþünüyorum. Gerçi zamanýmýzda kapitalist modernizm dinle pek çekiþmiyor. Gene de vakit ve nakit ayýrma lüksüne de sahip deðildir. Gerçi bizimki gibi, bilimsel bilgiye uzak tutulmuþ toplumlarda "batýl" hep revaçta tutulur. Batýl anlamadan inanmanýn fideliðidir. Gene de türban laflarý da, faiz laflarý gibi unutulacaktýr derim. Zaten AKP'nin baþ destekçisi sermaye çevreleri ekonominin gidiþatýndan çok hoþnutlar. Ýyi para kazanýlýyor Türkiye'de her kesimden halkýn cebinden. Daha ne! Ancak, kan aðlayan kesimin günden güne büyümekte oluþu ne iþtir dersiniz?! Ayrýca, AKP, ya kendini geliþtirecek, çaðdaþlaþacak, ya da iktidarý terk edecektir. Yoksa iktidar yükünü, kapitalist modernizmi taþýyamaz. Tanýnmýþ yeni kadrolar arayýþý da bu yüzden deðil midir? AKP Kürt sorununun ülkemiz için mihenk taþý olduðunu da anlamalýdýr artýk. PKK bir sonuçtur. Sorun devam ettikçe yarýn baþka sonuçlar doðar. Çözülmesi gereken sorunun kendisidir. Barýþçýl ve gönüllü birlik yöntemiyle. DTP ye gelince, ne de olsa henüz pek güçlü bir parti deðil. Seçimlerin birden bire erkene alýnmasýyla hazýrlýksýz yakalanmýþtýr. Tüm görevlileri takibat altýndadýr ve engellenmiþlerdir. Nerelerden geçip geldiklerini unutmayalým. Kendilerine karþý sýký bir anti-propaganda yürütülmektedir her zaman. Bu artabilir, eyleme de geçilebilir. Kapatýlan ya da kapanan bir partinin yerini alan bir baþka parti onun doðrudan devamý ve mirasçýsý sayýlamaz. Daha baþtan engellidir. Bürokratik, toplumsal ve de iliþkiler yönünden bir sürü engeli aþmak zorundadýr. Yani, DTP'nin HADEP ve DEHAP'ýn dolaysýz devamý olarak oy kaybettiði tespitleri nesnel deðildir. Bir kere örgütsüz, baðýmsýz adaylar olarak seçime girmek, koþuya bin metre geriden baþlamak demektir. 57


Kurtuluþ DTP'nin Mecliste gurup kuracak sayýda milletvekilliði kazanmasýný baþarý sayýyorum ben kendi hesabýma. Baðýmsýz adaylýðýn daha önce uygulanamamasýna ise esef ediyorum. DTP'nin Kürt tabanýný kaybettiði iddialarýný haklý bulmuyorum. Bunda Türkiye adýna sevinilecek bir þey de görmüyorum. Milleti, DTP'nin has oylarýnýn düþtüðüne illâ ki inandýrmanýn kime ne faydasý var? DTP daha modern ve daha aydýn kesimleri temsil ediyor olabilir. Kendine sol da diyebiliyor. Kitleselleþmesi zaman alýr ve bunun için Türkiye'de bir þeylerin deðiþmesi de çok gerekir. (*) Ancak Batý kesimlerinin solu ile daha sýký iliþkiler kurmalýydý derim. Bu görev elbette ki yalnýz DTP'nin deðildir. Her iki yönden yanlýþlýklar yapýlmýþtýr. Bir de etkili olan, önceki seçimlerin baþarýsýzlýklarýnýn ittifaklarda aranmasý gibi pek de isabetli olmayan yorumlardýr sanýyorum. Kürtler yönünden, çözüm, baþka bir etnisite olarak aþaðýlanmamak, kendi kimliði ile eþit saygý ve iþlem görmektir. (Etnisite sözcüðünü kullanmak þart deðil elbette). Grup kimliðinin kabulü ve Anayasal güvencesidir. ABD'nin Irak savaþý ve Orta-Doðu'daki taþlarý oynatmaya baþlamasýndan bu yana, genellikle, Türkiye'deki Kürt insanýnýn gözü Irak Kürtleri üzerindedir. Bu çok önemli bir geliþmedir. Ve yeni denilebilecek bir faktördür. Irak Kürtlerinin hamisi ise yukarýda dediðimiz gibi ABD ve de Irak Araplarýna karþý olan Ýsrail'dir. Emperyalizmdir. Bu durumda ve bu nedenlerle çözümler giderek zorlaþmaktadýr, muhataplar çoðalmaktadýr. Ýþler böyle iken çözüm bulmakta ne kadar geç kalýndýðýnýn ayrýmýnda olmamak, hala asmak kesmekle meydan okumak politik bir aymazlýktýr. Oysa sýradan Kürtler de, bana kalýrsa Türkler de, bunun farkýndalar. Daha önce de pek çok kez dediðim gibi millet oyunun karþýlýðýný almak istiyor. Oy, halk ile yönetmeye talip olanlar arasýnda bir alýþ veriþ aracý olarak görülmektedir. Oyunu verirsin, karþýlýðýnda hizmet ve bölge olarak kayýrýlma alýrsýn. Belki de Meclise gelir gelmez vekillikleri düþürülebilecek adaylar için boþa oy harcamak pek akýllýca görülmemiþ olabilir. Böyle bir durumda en doðru tavrý benimsemek için bilinçli ve idealist olmak gerekir. Kendi gücüne güvenemeyen,

güvenmeye alýþtýrýlmayan halklar her zaman ikbale düþkündürler. Toplumsal planda her zaman güçlüden yanadýrlar. Türkiye halký da öyledir. On yýllardýr her sefer darbeden yana görünmeye çalýþmalarý, korku bir yana, darbeleri çok onayladýklarý için midir dersiniz? Gene de birazcýk dikelme gösterisine, umut bu ya, arka çýkmalarý doðaldýr. Ayrýca, politik uygulamada gerçekleþtirme gücü olan büyük parti her zaman daha büyük umut ve güven verir. Beri yandan herhangi bir parti % 10 barajýný aþamadýðý takdirde oylarý çöpe gidiyor. Ýþte 12 Eylül'ün ülkemize hediye ettiði bir adaletsizlik daha. % 10 barajý sürdükçe hiçbir seçim meþru ve adil deðildir. Üstelik kýsýtlama da baðýmsýz adaylarca delinmiþ bulunuyor artýk. Ama ne gariptir ki barajý aþamayan düzen partileri bile bu konuda sus-pus; yeter ki Kürtlerin ve de sosyalistlerin oylarý meclise yansýmasýn. Böyle demokrasi mi olur? Emeðin, sömürülenlerin ve ezilenlerin temsil edilmedikleri meclis temsil yeteneði olmayan meclistir.. Ýsterse % 100 katýlým olsun. Politikacýlarýn deðil politikalarýn dedikleri önemlidir. Ne var ki hiçbir þey tekdüze deðildir. Demokratik ve sol kesim olarak, Ý.H.D ve SDP'nin -onursal- ve ÖDP'nin -eski- baþkanlarýný ve de DTP'nin desteklediði baðýmsýz adaylarý Meclis'e gönderme baþarýsýný göstermek bu kadar olumsuz koþullarda gene de baþarýdýr. Umut vericidir. Meclis'te alýþýk olmadýðýmýz ilginç sesler duyacaðýz. Önemli ve sevindiricidir. Dikkatli gözlemci olmak, emeðin mücadelesini örgütlemek ve daha iyi hazýrlanmak dileðiyle gelecek seçimlere!.... Akýllý çalýþmalar!

(*) Tam da üstüne basmýþýz: Meclis'in oluþmasýnýn üzerinden henüz bir ay geçmiþken bir Devlet kurumunun, Cumhuriyet'in en yüce kurumu Meclis'in seçilmiþ "bazý" üyelerine ev sahipliði yapmayý reddetmesi, Meclis'in meþruiyetine gölge düþürmedi mi? Bunun tepkisi DTP gurubuna býrakýlmamalý, Yüce Meclis'çe -hatta top yekûn- protesto edilmeliydi. Türkiye parlamenter rejimle yönetilmiyor mu Allah aþkýna?

58


dosya

seçimler ve parlamento

Seçim Sonuçlarý ve Yarattýðý Olanaklar

H

alkýn rejimin biçimini belirleyebilmesinin ve Kürtlerin parlamentoda temsilinin önüne geçmek amacýyla %10 barajýný getirmiþ olan 12 Eylül askeri diktatörlüðü rejimin üzerinden elini hiçbir zaman çekmedi ve örtülü diktatörlüðe geçiþi yarý askeri bir rejimle sürdürdü. Muhalefet güçleri olarak "%10'luk barajý aþabiliriz" yanýlgýsýyla girdiðimiz bütün seçimlerden baþarýsýzlýk damgasýný yiyerek çýktýktan sonra nihayet baðýmsýz adaylarla seçime katýlmak suretiyle parlamento kürsüsünü de siyasi gerçekleri açýklamanýn bir aracý ve rejimin biçimini belirlemede bir müdahale basamaðý olarak kazanmayý baþardýk. Bu baþarý elbette ki her þeyden önce özgürlük mücadelesini yükseltip bugüne kadar getirenlere aittir. Bilindiði üzere seçimin beþ yýllýk süre itibariyle Kasým ayýnda yapýlmasý gerekmekteydi. Cumhurbaþkanlýðý seçimleri vesilesiyle askeriye AKP'nin cumhurbaþkaný seçimini engellemek ve esas olarak da rejim üzerindeki tahakkümünü devam ettirebilmek için peþ peþe müdahaleleri ve sonuçta e-muhtýrasýyla parlamentonun devlet baþkanýný seçemeden seçim kararý almasýna neden oldu. Bu kararýn alýnmasýnda askeriye ile birlikte davranan MHP, CHP ve her türden militarist faþist güç böylece

Mahir Sayýn 59


Kurtuluþ

halkýn karþýsýna çýkmak yoluna gittiler. Hepsinin patronu konumunda olan Askeriye de bu dolayýmdan seçimlere katýlmýþ oldu. Ne oldu? AKP %47 oyla parlamentoda 341, CHP %21 oyla 112, MHP %14 oyla 71 (bir Milletvekilinin ölümüyle 70'e düþtü) Ve baðýmsýzlar da %5 oyla 26 milletvekilliði kazandýlar. Bunlar içerisinde CHP'nin içinde ki 14 DSP'li CHP den ayrýlarak DSP ye geçti. Baðýmsýzlarýn da bilindiði üzere 22 tanesi DTP tarafýndan desteklenmiþti. Bunlar da (Ufuk Uras, gurup sayýsýnda eksiklik olursa tamamlayacaðýna söz vererek dýþýnda kaldý) DTP ye geçerek, DTP bünyesinde bir parlamento gurubu oluþturdular. Ufuk Uras, daha sonra kendi partisi olan ÖDP ye katýlarak, ÖDP nin olaðan üstü Kongresinde yeniden ÖDP Genel Baþkaný oldu. BBP de Genel Baþkanýyla Parlamentoda temsil edilince, böylece Parlamentoya yedi parti girmiþ oldu. Ancak parlamentonun tepesinde dikilip duran sekizinci bir parti daha mevcuttur. Bu da sürekli en güvenilir kurum (aslýnda öyle olmadýðýný birçok olgu çoktan ortaya koymuþ durumdadýr.) diye nitelenilip durulan askeriye partisidir. Bu parti diðerlerine benzemez. Bu doðrudan kendi adýyla temsil olmayýp bir çatý partisi biçiminde esnek bir yapýyla hem parlamento dýþýnda hem de içinde etkide bulunur. Aslýnda iktidarýn önemli bir kýsmýný hep elde tutan ve seçimlere doðrudan katýlmak zorunda olmayan bu partinin seçimlerdeki konumu, siyasal hayatýn geliþimi açýsýndan en önemli rolü oynamaktadýr. Seçimlerin erkene alýnmasýný saðlamak suretiyle AKP'nin istediði kiþiyi devlet baþkaný yapmasýný engellemiþ olmasýna karþýn, seçimlerden çýkan sonuç kendisi için tam bir hüsran olmuþtur. Herhalde "keþke bu seçimleri yaptýrmasa idik" diye kara kara düþünmektedirler. Bir yandan engellemek istedikleri AKP'nin daha geniþ bir halk desteðine sahip olduðunun ortaya çýkmýþ olmasý, onlar üzerindeki baskýnýn bir kere daha düþünülmesine yol açmakta, diðer yandan da barajla parlamento dýþýnda tutulan sosyalistler ve Kürtler sanki bir tünel kazarak parlamentoya girmiþ bulunmaktadýrlar. Yani askeriyenin karþýsýna en azýndan %52'lik bir halk kitlesi dikilmiþ bulunmaktadýr. Geriye kalan %48'in de askeriyeden yana olduðunu söyleyebilmek tabii ki, olanaklý deðildir. Ondan yana

olan iki temel gücü MHP ve CHP oluþturmaktadýr ki, onlar ancak halkýn %35'ini temsil etmektedirler. Bunlarýn içinde de hepsinin militarizme destek verdiðini varsaymak çok yerinde olmayabilir. Öyle olduðu durumda da ancak halkýn üçte biri kendilerinden yanadýr. Müdahalelerinin meþruiyeti tam tamýna reddedilmiþ; mahkûm edilmiþlerdir. Eðer meþruiyetin kaynaðý halk ise, nasýl Aðar uðradýðý büyük kayýp karþýsýnda istifa etmek tavrýný göstermiþ ise, ondan önce istifa etmesi gereken parti baþkaný askeriye partisinin baþýnda olandýr. Tabi sýrayla onun arkasýna geçmiþ olan Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli de meþruiyet temellerine hürmeten iki adým geriye çekilmelidirler. Ama kim kimden neyin meþruiyetini bekleyecek? Meþruiyet derdinde olan kendisinin oluþturduðu yasallýða göre iktidara gelmiþ olan bir partiye olmadýk numaralarý yapar mýydý? Hepsi meþruiyet ve yasallýk dýþý müdahalelerdir. Normal þartlar altýnda "anayasayý zorla taðyir tedip vs vs" suçundan yargýlanmak durumunda olurlardý. CHP içine girdiði þoven milliyetçi kanalda iþin asýl sahibi MHP'yi güçlendirmiþ ve onun barajý aþmasýna ve dört puan da üstüne çýkmasýna yardýmcý olmuþtur. DSP'den aldýðý oylarla ancak %20,8 olan CHP'nin aldýðý oylarýn gelir kesimlerine göre daðýlýmý da duruþ yeri hakkýnda fena fikir vermemektedir. CHP en alttaki %20'nin %8'inin oyunu alýrken, en üstteki %20'nin %50 sinin oyunu alma baþarýsý CHP den baþka hiçbir burjuva partisine nasip olmamýþtýr. Yaz mevsimi olmasý, CHP'nin seçmenlerinin tatilde olmasý, oylarýnýn düþmesine neden olmuþtur denilebilir. Bu durumda CHP'nin en çok zenginlerden oy aldýðý gerçeði tatile de en çok zenginlerin gidebileceði bilgisiyle birleþtirilir ise CHP'nin en zenginlerden daha yüksek oranlarda oy alabileceðini akla getirir. Bu oy oranýyla da tüm partiler arasýnda zenginlerin en itibar ettikleri parti olurken, çoðunluk partisi AKP ise bu kesimde CHP'nin hemen arkasýndan gelerek ancak %23 oy alabilmiþtir. Elbette bu durum AKP'nin Oligarþi tarafýndan beðenilmediði anlamýna gelmez. TÜSÝAD'ýn seçimlerden önce ortaya koyduðu tutum, Tekelci burjuvazinin artýk AKP'yi kendi partisi olarak benimsediðini anlatmaya yetmektedir. Bu nokta siyasal mücadele açýsýndan can alýcý önemdedir. Oligarþinin kendi içindeki kimi çeliþkileri görerek AKP'yi kendisine müttefik kýlmak ya da en azýndan onu tarafsýzlaþtýrýlabile60


Kurtuluþ

cek, tecrit edilebilecek bir güç olduðunu düþünerek, hiçbir zemini olmadýðý halde tekelci Burjuvazi ile iþbirliði politikalarýný savunanlara rastlanmaktadýr. Bu devrimci mücadeleyi tekelci burjuvazinin kuyruðuna takmaktan baþka bir anlama gelmez. Devrimci duruþu bir yana koyalým, böyle iliþkilerin askeri diktatörlük altýnda bile gerçekleþmemiþ olduðundan, oligarþinin hiçbir kesiminin demokrasi konusunda ciddi kaygýlara sahip olmadýðýndan (ve hala bu durumda hiçbir deðiþiklik olmadýðýndan) bile ders çýkaramamaktadýrlar. Kimileri komik komik iki taktik atraksiyonlarý yaparak Lenin karikatürleri yaratmaktadýrlar. CHP'nin solcu olduðu iddialarýnýn iddia olmaktan baþka bir anlamý yoktur. Oy aldýðý kesimlere bakýldýðýnda MHP'den bile saðda çýkmaktadýr. CHP'nin retoriði zaten nasýl saðcý bir konumlanma içinde olduðunu, sosyal demokrasiyle hiçbir alakasýnýn olmadýðýný tereddüte yer býrakmayacak açýklýkla ortaya koyarken, sýnýfsal iliþkiler de bunu açýklýkla ortaya koymaktadýr. CHP en alttaki %20'nin %8'inin oyunu alýrken en üstteki %20'nin %50 sinin oyunu almýþtýr. Bun karþýlýk MHP en yoksul kesimin %10'unun oyunu almýþ en zengindense ancak %17 oy alabilmiþtir. Bu arada AKP'nin aldýðý oylarýn ise þaþýrtýcý biçimde yoksul kesimlerden kaynaklandýðý görülmektedir. AKP en alt gelir düzeyinde olan %40'ýn oylarýnýn yüzde ellisinden fazlasýný almýþtýr. AKP'nin aldýðý oylarý toplumdaki islamlaþmanýn bir ifadesi olmanýn ötesindeki faktörlerle de deðerlendirmek gerekir. AKP'nin þeriattan ziyade günlük yaþamý islamlaþtýrmakta olmasýnýn ona kazandýrdýðý önemli bir oy oraný elbette vardýr. Bunlarýn uygun ortam söz konusu olduðunda þeriat doðrultusunda evrilmesi de olanaklýdýr. Ancak AKP oylarýnýn artýþýnda ekonomik durumda saðlanan nispi istikrarýn yanýnda askeri müdahalelere karþý duruþun önemli bir rol oynadýðýna kuþku yoktur. Ancak bu faktörü çok fazla da abartýp tek belirleyici faktör haline getirmek (ki, kamuoyu yoklamalarýnda asker tehdidinin ardýndan AKP oylarýnýn çok artmýþ olduðuna iliþkin veri mevcut deðildir. Kimi kamuoyu yoklamalarýna göre ise artma bile yoktur.) diðer faktörlerin önemini görmemeyi getirir. Askeriyenin tehditlerinin AKP oylarýnýn pek fazla artmasýna neden olmadýðý söylenebilecek olsa da düþmesine karþý bir fonksiyonu yerine getirdiðini söyleyebiliriz. AKP'nin seçim kazandýðý 2002 yýlý Türkiye nin kriz dolaysýyla dip noktada bulunduðu yýldýr.

Ekonomiyi bu noktadan alan AKP bütün çeliþkili konumlarýna raðmen "bizim iktidara geldiðimiz tarihten daha kötü durumda olan varsa bize oy vermesin!" diyebilmiþtir. Sürekli bu izafi duruma vurgu yapan AKP, devlet imkânlarýný da kullanarak, "daha iyiye gidilebileceðine" iliþkin umut yaratmaya baþarmýþtýr. Askeriyenin tehditlerinin AKP lehine yarattýðý çok önemli bir durum, tartýþmanýn bu minvalde yoðunlaþmasý ve ekonomik durumun pek fazla da tartýþma konusu edilmemiþ olmasýdýr. Karþýsýnda güçlü bir alternatifin ortada olmamasý "günlük yaþamda iyileþme umudu" faktörünün iþlenmesini kolaylaþtýrmýþtýr. Þimdi militaristlerin iþleri biraz daha zorlaþtý. Artýk balans ayarlarý vermek ya da yeni bir darbe biçimi ortaya çýkarmak eskisi kadar kolay olmaktan çýkmýþtýr. Halkýn üçte ikisi (%57) en azýndan yarýsýndan fazlasýnýn deðiþik faktörlerle de olsa AKP, Baðýmsýzlar ve askeriyeye uzak bir retorik tutturan DP'ne oy vermiþ olmalarý ayný zamanda askeriyeye karþý bir tutum alýndýðýnýn beyaný anlamýna da gelir. Askeriyeye karþý tutum alanlar sadece emekçi halktan oluþmuyor; Askeriye attýðý adýmlarla baðýmlý olduðu emperyalist metropollerin muhalefeti ile yüz yüze gelirken, Türk tekelci burjuvazisinin de tepkisini üzerine çekmiþ bulunmaktadýr. Artýk çok iyi bahaneler yaratmadýktan sonra giriþecekleri bir tehdit tavrý kendilerinin sonsuz bir maceraya atýlmalarý anlamýna gelir ve kaybettikleri prestijlerinin daha da yýpranmasý ve veremeyecekleri bir hesapla yüz yüze kalmalarý sonucunu doðurur. Bunu onlar da çok iyi bilmektedirler. Ekonomik olarak da entegre olduklarý tekelci yapýnýn gereklerini göz önünde bulundurmadan adým atamadýklarýný verdikleri muhtýranýn cinsinden anlamak mümkündür. Kendilerinin de artýk parçasý olduklarý borsanýn zarar görmemesine dikkat etmek bizzatihi kendi çýkarlarýný korumak anlamýna gelmektedir. Dolaysýyla siyasi çýkarlarýyla ekonomik çýkarlarý arasýnda bir denge kurarak davranmak zorunda kalmaktadýrlar. 12 Eylül darbesi ile TC'yi dünyadaki yeni iþ bölümüne bütünüyle entegre ettikten sonra artýk dünya oligarþisinin istekleri dýþýnda atacaklarý adýmlarýn kendilerine pahalýya patlayacaðýný çok iyi bilmektedirler. Zaten daha önce attýklarý hiçbir adýmý da emperyalist metropollerin talimatlarýnýn ya da onaylarýnýn dýþýnda atmamýþlardýr. Hele 12 Eylül ve arkasýndan oluþturulan ekonomik ve siyasal yapýlanma artýk 61


Kurtuluþ

birkaç generalin kafasýnýn atmasýna izin veremeyecek saðlam temeller oluþturmuþ bulunmaktadýr. Kafasý atan elinde güç bulundurduðu için harekete geçebilir elbette. Ama harekete geçmek hedefe ulaþabilmek anlamýna gelmez. Atacaklarý ikinci adýmda yüzlerinin üstüne kapaklanmak daha büyük bir kader olarak görünmektedir.. Bunu onlar herkesten iyi bilirler ve onun için de siyasal güç dengesini kendi lehlerine dönüþtürebilmek için epey uzun bir maceraya girmeleri gerektiðinin onlar da farkýndadýrlar. Onlarýn böyle düþüncelerinin olduðunu, yani uzun vadeli hesaplarý hayata geçirerek 12 Eylül öncesi gibi toplumsal altüst oluþlar yaratýp siyasi güç dengesini kendi lehlerine çevirme hesaplarý yaptýklarý çoktan ortaya çýkmýþtýr. Açýk kartlarla oynanan bir oyun vardýr artýk. Aslýnda deniz çoktan bitmiþ durumdadýr. Yýllardýr Türkiye halklarý hayali iþlerle oyalanmaktadýr. TC'nin Güneyde kurulan Kürt devletini tanýmama þansý kalmamýþtýr. Bu ancak bölgesel çapta bir savaþýn çýkmasý ve bu savaþta Kürtlerin artýk ABD açýsýndan bir faktör olarak görülmemesi durumunda söz konusu olabilir. Böyle bir durum ancak, Ýran'ýn ABD tarafýna tam olarak kazanýlmasý ve TC ile anlaþarak Kürt faktöründen birlikte kurtulmakta anlaþmalarý ile mümkün olabilir. Mümkündür ama bugünkü þartlar altýnda Ýran'ýn ABD yanýna geçeceði, Irakta da böylece oluþacak Þii egemenliðinin ABD yanlýsý olacaðý yakýn geleceðin iþleri gibi görünmemektedir. Kürtlere bugün iþbirlikçidir diye saldýranlarýn, meselenin geleceðinin böylesine karanlýk oluþu karþýsýnda, sahiden bir antiemperyalist duygu taþýyor iseler, Kürt düþmanlýðýný bir kez daha gözden geçirmeleri gerekir. Aksi takdirde öne sürdükleri "antiemperyalist söylemlerin" esasýnýn Kürt düþmanlýðý olduðuna inanmaya devam etmememiz için hiçbir neden kalmamaktadýr. Hele hele oligarþi saflarýndan gelen "anti amerikan" sözcüklerin hiçbir antiemperyalist anlamý yoktur. ABD'ye olan kýzgýnlýðýn temeli, sürekli gördüðümüz üzere öncelikle Güneyli Kürtleri himaye etmesinden kaynaklanmaktadýr. Burada da hýzýný alamayanlar, Öcalan'ý yakalayýp TC'ne teslim eden gücün ABD olduðunu unutarak, ABD'nin PKK'yi desteklediði yalaný üzerinden ABD'ye "sitem" etmekte ve Kürt düþmanlýðýna bir de "antiemperyalizm" rengi katmaktadýrlar. Böylece gâvur düþmanlýðýndan Kürt düþmanlýðýna geniþleyen bir "antiemperyalist cephe" kimi sosyalistleri bile içine alabilmektedir. TC oligarþisi Kürt meselesinde benimsediði

inkar politikasý ile entegre olduðu global sistemle çeliþkiler içerisine sürüklenmektedir. TC'nin de güçlü bir biçimde baðýmlý olduðu sistemin patronu bölgede TC'nin Kürdistan federe devletine zarar vermesine izin vermeyeceðini göstermektedir. Ve bu durumun yarattýðý kararsýzlýk, bir yandan tehdit politikalarý sürdürürken diðer yandan da bölgede geniþ iþ iliþkilerine giriþilmesini getirmektedir. Güneyli Kürtler de bu kararsýz tutumu görmekte ve TC'nin önüne ciddi ekonomik imkânlar sunmaktadýrlar. Özellikle yeni çýkan petrol yasasýnýn getirdiði olanaklar TC oligarþisinin iþtahýný iyice kabartmaktadýr. Yakýn zamanda Kanadalý bir petrol firmasý ile birlikte Türkler, Türkiye'de çýkan yýllýk petrol miktarýna denk gelen miktarda petrol çýkarmaya baþlamýþlardýr. Güney Kürdistan'ýn tespit edilen rezervleri Kerkük ve Musul petrollerinden daha fazladýr. TC gittikçe zenginleþen ve kendisine imkânlar sunan bölgenin imkânlarýndan þimdiki gibi yararlanmayý hesapladýkça ve ABD ile bir savaþý göze alamadýkça uzlaþma yolunu seçmek zorunda kalacaktýr. ABD aleyhine edilen bütün laflara raðmen tek bir NATO'dan çýkýþ mitinginin bile yapýlmamýþ olmasý, sahiden ABD'ye karþý olunmayýp sadece "sitem" edildiðini ve nihayetinde uzlaþmaya gidileceðini ortaya koymaktadýr. Güneyle uzlaþmak her halükarda sadece oligarþi için deðil, emekçi halklarýmýz içinde bir kazanç olacaktýr. Böylece militarist baskýlar kendilerine haklýlýk zemini bulmakta zorlanacaklardýr. Bu durum elbette Kuzey'de de uygun tedbirlerin geliþtirilmesini zorunlu kýlar ve bugün Parlamentoya seçilmiþ Kürt milletvekillerinin olmasý sorunun barýþçýl yollarla çözümünü kolaylaþtýrýr. Nihayetinde varýlacak yer burasý ise bu inkârcý ve katliamcý ýsrar niye? Teslim olmak mümkün olmadýðýna göre vuruþarak çekilmek ve anlaþma masasýna gelinceye kadar "düþmana" en büyür zararý verdirmek her zaman uygulanan bir savaþ taktiðidir. Ama ne yazýk ki, bu "taktiðin" emekçilere maliyeti de açlýk, sefalet, iþsizlik, hastalýk ve ölümler olmaktadýr. Seçimler sonucu parlamentoya iki sosyalistin ve 20 Kürt milletvekilinin (bunlarýn da bir kýsmýnýn sosyalist olduðunu biliyoruz) kendi kimlikleriyle girmiþ olmasý, demokrasi hareketinin ayaklarý üstüne gelebilmesi açýsýndan çok önemli bir þans sunmuþ durumdadýr. Seçim bütün engellemelere karþýn demokrasi güçleri açýsýndan ciddi bir baþarýya tekabül eder. Elbette daha iyi bir baþarýnýn elde edilebilmesi olanaklý idi. Seçimlere katýlmak için gerekli bir bloðun oluþu62


Kurtuluþ

munda ayak sürünmemiþ, kimi yerlerde fazladan adaylar gösterilmemiþ ve Ýstanbul'da Baskýn Oran'ýn karþýsýna aday çýkarmak gibi ciddi bir hata iþlenmemiþ olsa idi, elde edilen sonuç herhalde birkaç milletvekili daha fazlasý olacaktý. Tabi bu arada kendi gurupsal çýkarlarýndan baþka bir þey düþünmemiþ ve baðýmsýzlarýn desteklenmesinin önemini görmek istememiþ olanlarýn yarattýðý ciddi kayýplar da vardýr. Mersin de ve Adana'da ortaya çýkan kayýplar, ÖDP' nin aldýðý oylara bakýlýnca devrimcilik adýna neler yapýlabildiðini insana üzüntüyle gösteriyor.1 Ve kuþkusuz bizim iþaret ettiðimiz erken zamanda ortak bir hareketlilik yaratýlabilmiþ, gerçek bir Türkiye çözüm programý etrafýnda ajitasyon ve propaganda geliþtirilebilmiþ olsa idi, 50 civarýnda baðýmsýz adayýn seçilmesinin saðlanabileceði abartýlý bir beklenti olarak görülemez.

leþen seçimlerden, pek bir þey anlamadýðýnýn en iyi ifadesini ayný rapordaki þu cümle oluþturur: "AKP'ye yönelen Kürt oylarý çeyrek asýrdýr süren kirli savaþýn yýkýcý etkileri ve çözümsüzlük politikalarý karþýsýnda "barýþçýl çözüme" açýlan kredi musluðudur." Bir tek cümlenin içine bu kadar yanlýþý sýðdýrabilme yeteneðini bir baþka iþte kullanmýþ olsalar kim bilir ne siyasi harikalar yaratýrlardý. Birincisi AKP nerede barýþçýl çözümden söz ediyor? Hangi seçim propagandasýnda vardý bu? Bu AKP adýna bir uydurmadýr, AKP'ye atýlmýþ bir iftiradýr. Baþbakanýn birbiriyle tutarsýz olarak ettiði bir harman lafýn barýþçýl çözüme iliþkin yaný nedir? Bu abuk sabuk laflarý Kürtlerin barýþçýl çözüm umudu olarak algýlamasý için bir tür zeka sýkýntýlarý ya da arkadaþlarýmýz gibi politik maruzatlarý mý vardýr? Ve tabi bu krediyi özgürlük hareketinden esirgerken, tutup AKP'ye vermeleri nasýl mümkün olmaktadýr? Bu konuda yorumlarýna deðer verilebilecek kimi Kürtler hiç de ayný kanýda deðildirler. Tam tersine AKP'ye giden oylarýn barýþa bir kredi deðil DTP'ye bir tavýr olduðu kanýsýndadýrlar. Ama bizim Kürt meselesini "iyi kavramýþ" arkadaþlarýmýzýn böyle bir lafý aðzýna alanýn sosyal þoven olduðu konusunda kesin kanaatleri vardýr. Öyle olmasa Mahir Sayýn'ý Öcalan'a müzevirlemek için Ýmralý'ya avukat gönderme ihtiyacýný duyarlar mýydý? Ya da kendini "abilerinin" uyarmasýyla Kurtuluþ sanan M. Özlem þu satýrlarý yazar mýydý? "..Geçmiþte olduðu gibi bugün de parti Kürt sorunu kaynaklý sosyal þoven çizginin baskýsý altýndadýr. Kendini daha çok ekonomik mücadele kavramsallaþtýrmasýyla açýklayan bu çizgi2 güncel olarak parti politik hattýnýn girdiði rotadan çýkarýlmasýný ve Kürt özgürlük hareketi ile kurulan iliþkinin deforme edilmesini savunur hale gelmektedir."3 Bu kuvvetli Kürt dostlarý elbetteki bizden söz etmektedirler. Ve bulduklarý sosyal þovenizm de ortada hiçbir kanýtý olmasa da, "Kendini daha çok ekonomik mücadele kavramsallaþtýrmasýyla açýklayan" ifadesinden anlaþýldýðý kadarýyla , bizim sýnýf sorunlarýndan söz etmemizden kaynaklanmaktadýr. "Sýnýf sorunlarý" lafýný ekonomik mücadele kavramý etrafýnda görecek kadar ilkel olanlarýn proletarya sosyalizmiyle iliþkileri de ayný ölçüde ilkel olmak durumundadýr. Yaþanan pratikler de, sýnýf eylemi yerine geçirilmeye kalkýþýlan eylemlilikler de tam tamýna bunu kanýtlamaktadýr. Tarihen Dev yol ve Ondan kopan Dev sola yöneltmiþ olduðumuz,

SDP ve Siyasetsizlik Seçimlerin kapýya dayandýðý bir sýrada devrimcilik ile reformculuk arasýnda kararsýz kalan SDP yönetiminin çoðunluðu, bu karasýzlýk sonucu seçim bildirgesi bile çýkaramadýðý gibi, seçim sonuçlarýnýn da ne ifade ettiðine bir anlam veremedi. Parti rotasýnýn bu kararsýzlýðý konusunda Kurtuluþ gurubunun partiye yapmýþ olduðu önerinin de partide çoðunluðu kurtuluþçularýn oluþturmasýna raðmen, hemen hemen hiç bir anlamý olmadý. SDP de, Kurtuluþ gurubunun Partiye önerisinde de ifade edildiði gibi, MYK partiye yol gösterici deðil sadece soru sorucudur. Yani yönlendirici bir organ olarak faaliyet sürdürmemektedir. Bu durum MYK raporunda þöyle ifade bulmaktadýr: "Bizatihi iþsizliði, yoksulluðu tetikleyen yeni liberal politikalarýn ödünsüz sürdürücüsü olan bir partiye verilen oylarýn sosyo-politik, sosyoekonomik, sosyo-psikolojik nedenleri üzerinde çok yönlü düþünmek gerekir." Ýþte yönlendirici organýn bize tavsiyesi. Benim yerime siz düþünün! Bu organ parti içi seçim kazanmak için yapýlan manevralarý çok iyi düzenlerken ülkenin kaderini düzenleyen seçimlerin sonuçlarý ve o sonuçlara nasýl ulaþýldýðý konusunda hiçbir fikir öne sürememekte ancak meraklý bir vatandaþ gibi sorular sorabilmektedir. Söz konusu "sosyo"lar üzerine çok yönlü olarak düþünmeyi bize býrakýp, kendileri ilçe delegelerini iptal ederek nasýl daha çok delege çýkarýrýz üzerine tek yönlü olarak düþünmeye devam etmektedirler. MYK' mýzýn siyasetten, dolaysýyla gerçek63


Kurtuluþ

sýnýfýn ikame edilmesi eleþtirileri bu arkadaþlarýmýz için de geçerlidir. Bu aklý bizim tarihimizden almadýklarý aþikârdýr. Nereden aldýklarý ise yine ayný ölçüde aþikârdýr. Veysi Sarýsözen'in tezlerini geliþtiren, gün yüzüne yeni çýkmýþ yazarlardan Ali Saim, bu aklýn bütün müþtemilatýyla üreticisi olarak faaliyet göstermektedir. Millet olmak, sömürgecilikten kurtulmak için Kürde Kürtle mücadeleyi esas almasýný saðlýk veren bu yazar "AKP'nin neo-liberal politikasýna karþý mücadeleyi, ekonomik mücadeleyi politik hedeflerin önüne geçirmek yanlýþtýr." Vecizesiyle bir yandan AKP'yi korumaya çalýþýrken diðer yan dan da neo liberalizmin sadece ekonomik mücadele alanýný ilgilendiren la siyasi bir mesele olduðunu sanmaktadýr. Ýdeolojik olarak buradan beslenenlerin de bizim sýnýf sorunlarýndan söz etmemizi "ekonomik mücadeleden" söz ettiðimize yormalarýna þaþmamak gerekiyor. Sýnýf sorunlarý denince akla ancak ekonomik mücadele ve ekonomik ajitasyon gelebilmektedir. Çünkü bunlar için iþçi sýnýfý siyasal iktidarý ele geçirecek, egemen sýnýf olarak örgütlenecek bir güç deðil, üretimle iþtigal eylemesi gereken ve dolaysýyla sorunlarý da ancak "ekonomik" olabilen bir "kesimdir". Ýþte burada bir kez daha bir cinsel taciz krizinin reel sosyalizmle olan somut baðlantýsýna gelmiþ bulunuyoruz. Reel sosyalizm de de iþçi sýnýfýný ayný bunlar ya da burjuvazi gibi üretimle görevli bir "kesim" olarak görmekteydiler. Saða sola sosyal þoven laflarýný fýrlatmadan önce insanýn iki satýr düþünmesi gerekir. Ama kendilerinin içgüdüsel olarak fark ettikleri gibi de "milli mesele ile ilgili tezlerin doðru olarak savunulmasý ve geliþtirilmesi" görevinin altýndan, kendileri deðil ancak "teorik donanýmýný güçlendirmiþ kadrolar kalkabilir." (M. Özlem) Bu tezlerin geliþtirilmesinde en ufak katkýsý olmamýþ kiþilerin tezleri geliþtirip savunanlara, bu yüzden oligarþi tarafýndan "andýçlananlara" sosyal þoven sýfatýný layýk görmeleri, vefasýzlýk lafýný bir yana koyalým, kendi mantýksýzlýk ve cehaletlerinin üstünü örtme çabasýndan baþka bir anlama gelmez. SDP'nin DTP ile iliþkisini deforme etme iddiasý da zihinlerini esir almýþ olan V. Sarýsözen'e ait bir tezdir. Kurtuluþun ulusal hareket konusunda geliþtirmiþ olduðu onurlu hattý zamanýnda mahkum edip, DTP ile iliþkileri deforme etmiþ olan bizzatihi bu kiþi ve onun kuyruðunda sürüklenenlerdir. Proletarya sosyalizmini Oligarþiye bir alternatif olmaktan çýkarýp, onu basitçe bir dayanýþma hareketine,

"çantada keklik" bir seksiyon haline, en fazlasýndan "Kürt meselesini Türklere anlatma hareketi" haline getirmeye çalýþan, bunu "Türklerle özgürlük hareketi arasýnda köprü olmak" gibi bir görevlendirmeyle özetleyenler, Kurtuluþla iliþkilerini sürdürmek istiyorlarsa ciddi özeleþtiriler gerçekleþtirmek durumundayken, arsýzlanýp "Kürt hareketiyle kurulan iliþkinin, iliþkilenme tarzýnýn yanlýþlýðý yolundaki bir iddia ise baþlý baþýna Kurtuluþ'un kendi tezleriyle hesaplaþmasý anlamýna gelecektir ki, böyle bir durumda bu iddiada bulunanlarýn bu tezlerin yazýlmasý ve uygulanmasýnda yýllarca söz sahibi olduklarý düþünüldüðünde ise öncelikle kendi özeleþtirileriyle iþe baþlamalarý gerekmektedir." (M.Özlem) Diyebilmektedirler. Burada iki nokta söz konusudur: Birincisi kurtuluþun tezlerinin neler olduðu ve bizim bunlarla hangi noktada çatýþarak sosyal þoven olduðumuz iken, ikincisi de bu ürettiðimiz tezleri en zor zamanlarda, ölüm, idam pahasýna savunurken, bugün herkesin ortalýkta cirit attýðý koþullarda savunmamak için acaba hangi nedenler öne çýkmýþtýr? Bu iddiayý öne sürenler bir çýrpýda, "Biz Kurtuluþçu olarak doðmadýk, Kurtuluþçu olarak ölmeyeceðiz" diyerek kurtuluþun en yetkili toplantýsýndan "kurtuluþ elbisemizi burada býrakýyoruz" diyerek çýktýktan sonra, gökten hangi vahiy indi ki, tekrar bizden daha kuvvetli kurtuluþçular oldular? eðer özeleþtirinin "burun sürtmek" olduðu konusundaki düþüncelerinden vazgeçip de bunun bir erdem olduðunu hatýrlamýþsalar, öncelikle bu faziletten kendilerinin bolca yararlanmalarý gerektiðini baþka yerlerde somut vesilelerle kendilerine anlattýðýmýzý bir kere daha hatýrlatmak isteriz. M. Özlem ""Kürt hareketiyle kurulan iliþkinin, iliþkilenme tarzýnýn yanlýþlýðý yolundaki bir iddia ise baþlý baþýna Kurtuluþ'un kendi tezleriyle hesaplaþmasý anlamýna gelecektir " derken altýna imza attýðý kâðýtlarýn içinde ne yazdýðýný hiç hatýrlamadýðý gibi, birkaç kez hatýrlatmýþ olmamýza raðmen açýp okumak zahmetine de katlanmamýþtýr. Kurtuluþ konferansýnda alýnan kararda aynen: "Sorunun bir baþka yüzü de þudur: Örgütsel zayýflýk ayný zamanda "ittifak iliþkileri"ni de derinden etkileyen olumsuz rol oynuyor. Bugün parti, Kürt sorununa enternasyonalist yaklaþýmý ve kardeþçe iliþkileri nedeniyle Kürt halkýnýn güvenini kazanmýþ bulunuyor. Bu çok anlamlýdýr ve partinin ezilen ulusa karþý temel politik 64


Kurtuluþ

görevlerinden birini yerine getirdiðini gösteriyor. Ancak bu göstergenin örgütsel bakýmdan da geçerli olduðunu düþünmek büyük yanýlgý olur. Son bir yýllýk "aydýn giriþim(ler)i" deneylerinin de gösterdiði gibi, parti örgütsel zayýflýðý nedeniyle hemen ilk gözden çýkarýlanlar arasýna girebiliyor. ..... Bir ittifak iliþkisi içerisinde ya baðýmsýz örgütsel gücünüzle "denge unsuru" olarak "kalýcý özne" olursunuz, ya da o iliþkinin "nesnesi" olmanýn ötesine geçemezsiniz....." Denmektedir. Nedir bunun apaçýk anlamý? Kurduðumuz ittifakta özne deðil gözden çýkarýlabilecek bir nesne olduðumuz. Bu proletarya sosyalizmi için az bir zul müdür? Bunu deðiþtirmeyi istemek sosyal þovenizm ve bu zulün altýnda kalmaya devam etmek devrimcilik midir? Siz nesne olarak devrimciliðinize devam edebilirsiniz. Konferans bu zulü tespit edip altýndan çýkýlmasýný ve nasýl çýkýlacaðýný da yine iliþkilerin köprü görevi çerçevesinde nesne olarak sürdürülmesiyle deðil, eþit bir özne olarak mücadele ortaklýðýyla mümkün olduðunu þöyle tespit etmiþtir: "Kürt özgürlük hareketinin bugün geldiði noktada ihtiyaç duyduðu Batýda oluþacak güçlü bir sosyalist harekettir. Ýki halkýn mücadele birliðinin saðlanmasýnýn biricik yolu budur. Bu görev yerine gelmediði müddetçe ne kürt özgürlük hareketinin daha ileri adýmlar atmasý ne de Türkiye genelinde demokrasi mücadelesinin geliþtirilip sosyalizme ilerlenmesi olanaklý olabilir. SDP kendisini özne durumuna getirecek güç olamadan iki halkýn mücadelesinin köprüsü4 olmak gibi hayali bir görev tutumundan sýyrýlmalý ve iþaret edilen göreve aday olduðunu eylemiyle ilan etmelidir. "Evet bir nesne olarak zul içerisinde sürdürülecek hayali iliþkilerle deðil gerçek bir mücadele ortaðý olarak proletaryaya ve ezilen ulusa karþý görevlerimizi yerine getirebiliriz. Yoksa kolayca ihmal edilen bir nesne olarak oradan oraya sürüklenmekten ve sürünmekten doðan acýlarýn da kendi yoldaþlarýmýz tarafýndan yaratýldýðý zehabýyla onlara olur olmaz iftiralarla saldýrmaktan kurtulamayýz. Kürt hareketiyle iliþkilenme biçimi konusunda hiç bir sorusu olmayan ve olanlarý da ancak sosyal þoven olarak niteleme küstahlýðýný gösterebilenler ve Konferansýmýzýn çýkardýðý sonuçlardan hiç bir ders almaya ihtiyaç duymayan PM çoðunluðu, Kürtlerin AKP'ye oy vermesini "kredi musluðu teorisiyle" çok incelikli bir taktik

olarak sunmaktadýrlar. Kimsenin aklýna gelmeyecek bu iddia doðrultusunda davranmýþ olmak için Kürtlerin epey bir ince analizler yapmýþ olmasý gerekiyor. Zira daha önce de AKP bölgede epey bir oy almýþtý. Van'da belediyeyi HADEP'ten koparanýn AKP olduðunu biliyoruz. Bu da bir tür ön kredi mi idi acaba? Diðer partilere ve HADEP'e oy vermiþ olan kimi Kürtler öylesine bir bilinç þekillendirmiþler ki, AKP'nin hiç de vaad etmediði ama bizimkilere göre söylemleri içerisinde örtük olarak duran "barýþçýl çözüm" vaadini görmüþler ve oylarý bastýrmýþlar. Bunlarýn muhtemelen Kürtlerin en iyi analiz yapan kesimini oluþturduklarýný söyleyebiliriz! Zira herkesin görmediðini bizim "öncülerin" ancak görebildiðini gören Kürtlerin epey bir ileri Kürtler olmasý gerekir! Bu analize göre de DTP'nin hiç oy almamasý gerekirdi. Hangisi acaba? AKP'ye en ileri Kürtler mi, en geri Kürtler mi oy verdiler acaba? Uyduruk iddialarýn sonucu böyle çýkmaz sokaklar oluþturur iþte. Bu akýlla politikaya yön verilirse de ancak cinsel taciz savunucusu olunur. Arkadaþlarýmýz DTP'nin bir hatasý olabileceðini akýllarýna bile getirmek istememekte, inkar edemedikleri oy azalmasýnýn izahýný yapmaktan titizlikle sakýnýrken, kendisinin öznesi olduðunu iddia ettiði iþin izahýný Kürtlerden istemektedir: "DTP ile ilgili seçim verileri 3 Kasým 2002 seçimleriyle kýyaslandýðýnda Türkiye ölçeðinde yüzde 30 oranýnda oy kaybýna uðradýðýný gösteriyor. SDP, stratejik ittifak içinde olduðumuz Kürt özgürlük hareketinin, DTP'yi içe kapamadan, her türlü zayýflýklarý gözden geçirerek oy kaybýnýn nedenlerini açýða çýkaracaðýna inanýyor." Ne kadar masum, ne kadar kenardan bakan, ne kadar alakasýz bir deðerlendirme! Stratejik ittifak içindesiniz; ortak bir eylem sürdürüyorsunuz; ortaklýða ait oylar %30 düþüyor, ama siz DTP'nin izahatý gelmeden gýk diyemiyorsunuz. Bu sahiden dostluk mu? Ama belki de haksýzlýk ediyoruzdur; arkadaþlarýmýz dostlarýmýzý kýrmadan ipin ucunu Kürt kardeþlerimizin eline verip onlara çözdürmüþ gibi yapmak istiyorlardýr! Hani demiþler di ya, "Kürtler barýþa kredi musluðu açtýlar"! Birazcýk aklý olan durumu þýppadanak anlar: %30 bu musluktan kredi olarak akýp AKP'ye gitti! AKP topladýðý kredileri þimdi resmi devlet tezini daha güçlüce hayata geçirmek için harcamaya giriþti. Zaten seçim öncesinde de bunu ilan etmemiþmiy di 65


Kurtuluþ

baþbakan? Tek devlet, tek millet, tek bayrak sancaðý elinde dolanmýyor muydu? Eðer Kürtlerin "en ileri" kesimleri "ince analizler" sonucu "tek devlet, tek millet, tek bayrak"a oy verdilerse bu kredi deðil hibedir hibe! Kürt ve Kürdistan meselelerine en detaylý çözümlemeleri getirmiþ bir hareketten kök alan SDP'nin MYK sýnýn yaptýðý analize bakýnýz. Tam bir sefalet örneði. Analiz kabiliyeti sýfýr olduðu gibi politik önderliði de sýfýrýn altýnda. Bir baþka partinin yapacaðý analizi bekleyip, ondan ýþýk alarak kendi hattýný belirleyecek! Buna þapka çýkarmak gerekir. Kuþkusuz Kürtlere karþý taþýnan iyi niyetlere söylenebilecek bir þey yoktur. Ancak böyle bir iyi niyetin bulunacaðý yer ayrý bir siyasý parti deðil, DTP'nin sempatizanlýðý ya da gücü yettiði ölçüde militanlýðý olabilir. Ayrý bir parti olarak varolmaya devam etmek sempati duyulana da zarar verir. SDP MYK sý, ne seçimlerden bir ders çýkarabilmiþ, ne de PM'de sahte bir çoðunluk oluþturan cinsel taciz savunucularý altýna imza attýklarý konferans kararlarýnýn saðladýðý ýþýktan yararlanabilmiþlerdir.5 Böylesine karanlýkta kalmýþ olanlarýn da bundan sonra ne yapýlmasý gerektiði konusunda saðlýklý sonuçlar çýkarabilmeleri olanaklý olamaz.

demokrasinin sýnýrlarý içerisine hapsolmuþ oluruz. Askeri vesayete son verilmesi ve Kürt sorununda çözümsüzlüðün aþýlmasý ve halkýn lehine kimi reformlarýn yapýlmasý burjuva sistemini ortadan kaldýrmadýðý gibi sistemin yenilenerek daha geniþ bir tabana dayanmasýna da imkan verebilir. Bu çerçeve bir toplumsal ilerlemeye, toplumsal deðiþime tekabül edebilir, ama bir toplumsal dönüþüm deðildir. Baþlangýçta bu askeri vesayet rejimini gerçekten varolan rejimin yani yarý askeri rejimin popüler nitelemesi olarak kabullenip itiraz etmeye gerek görmemiþtim. Ancak partimizin ana siyasal yön vericisi V. Sarýsözen'in askeri vesayet rejimine karþý mücadele ve AKP'nin tecrit edilmesi müthiþ formülasyonunu okuyup, bunu da partimize yüklediði "DTP ile AKP arasýnda diyalogun saðlanmasý" yüce göreviyle(!) taçlandýrmasýný bir arada düþününce muratlarýmýzýn apayrý olduðunu ve partimize temel hedef olarak bir reform stratejisi yaratmýþ olduðunu geç de olsa idrak etmiþ oldum. Ýþte SDP bu açmaza takýldýðý için bir seçim bildirgesi bile çýkaramamýþtýr. Reform çerçevesini savunanlarla devrim çerçevesini savunanlar arasýnda, toplumsal ilerleme/toplumsal deðiþim isteyenlerle toplumsal devrim/dönüþüm isteyenler arasýndaki uzlaþmazlýk bildirgenin çýkarýlabilmesinin önündeki engeli oluþturmuþtur. SDP'de cinsel taciz savunucularýnýn çýkardýðý kriz, cins ayýrýmcýlýðýnýn sýnýrlarýný aþýp siyasal ve örgütsel boyutlara doðru ilerlerken, tesadüfi olmayan bir biçimde partiyi TKP'nin tarihsel "toplumsal ilerleme" stratejisinin yeni versiyonu olan "toplumsal deðiþim" adý altýnda reformcu bir kanala sokmaya çalýþmasýna yol açmýþ ve reform çukuruna düþenlerin "toplumsal dönüþüm" lafýnýn bile bildirgede yer almasýna izin vermeyecek ölçüde pervasýz olmalarýný getirmiþtir. Deðiþim kavramýnýn kendisinden de apaçýk anlaþýlacaðý gibi bu tedriciliði, derece derece gidiþi yani parça parça düzeltmeleri, bir baþka tabiriyle de reformlarý anlatýr. Dönüþüm lafýnda ise bir keyfiyet deðiþimi, bir yapýdan bir baþka yapýya geçiþ ifadesi vardýr. Ve deðiþim lafýnýn yerine önerilmesindeki kasýt da tam tamýna bu nitelik deðiþimini ifade etmek içindir. Onlar da kastettiklerinin tedricilik olduðunu iyi bildiklerinden niteliksel deðiþimi ifade edecek bir lafý ve onun altýnda sýralanan mantýðý bildirgenin içine koymak istememiþlerdir. Ne SDP ne de Kurtuluþ, kendisini toplumsal

Sosyalistlerin Birliði Ve Çatý Partisi Ama olanlar oldu. Varolan durumda ne yapýlabilir, þimdi ona bakmak gerekiyor. Eðer DTP parlamentoda sadece bir Kürt gurubu olarak kalma tercihinde bulunmaz ve Öcalan'ýn yakalandýðýndan beri öne sürdüðü Türkiye hareketi olmak hedefine yönelir ve bunu bir çatý partisi ile ifadelendirirse, sosyalistlerden baþlayarak tüm demokrasi güçlerini bu yapýlanmanýn içerisine çekebilir. Bu solun yeniden ayaklarýnýn üstüne dikiliþinin miladýný oluþturabilir. Elbette ki bu hareketin kendisini baðlayabileceði bir sosyalist gelecek ve bu geleceði temsil edecek bir iþçi sýnýfý partisi olamaz ise varabileceði en ileri nokta sistemin kimi reformlarla sürdürülmesi olur. Sosyalistlerin temel meselesi kapitalist sistemin çeperlerini çatlatmak, bu çatlaktan geçen bir demokratik halk iktidarýnýn kesintisiz bir biçimde sosyalizme ilerlemesini hedeflemek olmalýdýr. Bunu içindir ki, sözünü ettiðimiz çatý partisinin oluþumuna paralel bir sosyalist yeniden þekillenme ve yapýlanma gerçekleþtirilmek zorundadýr. Bunun olmadýðý durumda kendisini sosyalizme göre tanýmlayan bir demokrasi deðil, burjuvaziye göre tanýmlayan bir 66


Kurtuluþ

ilerlemenin partisi olarak ilan etmemiþtir. Sosyalizme kesintisiz ilerleyecek demokratik devrim, hareket hattýmýzýn ana eksenini oluþturagelmiþtir. Seçimlerden çýkan sonuçlarýn da bu perspektif korunarak deðerlendirilmesi ve atýlýmlar yapacaðýz göz boyamasý altýnda bir reform hareketinin kuyruðuna takýlmamýzýn önüne geçmek gerekir. Önümüzdeki devrimci görevler arasýnda yer aldýðýna birçoðumuzun kuþku duymadýðý çatý partisinin böyle reformcu bir perspektifle ele alýnmasý sosyalist hareketin bugünkü geliþmemiþliði içerisinde tümden tasfiyesine yol açabilir. Çatý partisi, solun ayaða kalkýþýnýn önemli bir aracý olabilecek iken, onu neo liberalizme mahkum etmenin tuzaðýna da dönüþtürülebilir. Bu durumu aþmanýn biricik ilacý, kesintisiz devrim anlayýþý çerçevesinde bu partinin faaliyet ufkunu burjuva sistemle sýnýrlamaya izin vermeyecek, onu o sýnýrlarýn ötesine taþýma iþlevini üstlenecek bir sosyalist partinin varlýðýdýr. Ýki yapýnýn da varolmadýðý bugünkü durumda aralarýnda bir oluþum hiyerarþisi yaratmadan iki düzlemde de faaliyet gerçekleþtirilmelidir. Hem sosyalistlerin yeniden yapýlanmasý hem de çatý partisini oluþturacak güçler, meselesi önceden belirlenen "inancýný yaþamak isteyen samimi müslümanlar" ve benzeri "müþteriler" üzerinden deðil, sýnýfsal olarak talepler birliði ve bunun ifadesi olan programlar üzerinden düþünülmelidir. Böyle yaptýðýmýzda doðru müttefikimizi bulmuþ oluruz. Belli bir kümeyi bizim kendimizin isteðine uygun olarak ortak kabul etmek taleplerin þekillendirilmesini de onlara göre bükmeyi arkasýndan getirir. Yeniden þekillenmeye tekabül edecek olan sosyalist partinin programýnýn ne olmasý gerektiði konusunda þimdiye deðin epey bir tartýþma yapýlmýþ, örnekleri ortaya çýkmýþ ve iþlenebilecek halde malzeme oluþmuþtur. Ancak çatý partisi henüz buzlu camýn arkasýnda bulanýk olarak durmaktadýr. Bu partinin devrimci bir rol oynayabilmesinin en temel koþulunu, aktüel duruma tekabül eden, sýnýf karakteri öne çýkmýþ, yani tekelci kapitalizmi kendisine hedef alan bir demokratik devrim programý oluþturur. Asgari zemin devrimci demokrasidir. Böyle bir devrimci demokrasi zemininin temel çizgileri - Emperyalizmle iliþkilere son verip, onun uzantýsý tekelci yapýyý yýkarak yerine emekçilerin çýkarlarýný esas alan demokratik planlamaya baðlý kamu mülkiyetine dayalý bir (karma)

ekonomik yapýyý gerçekleþtirme ölçüsünde antikapitalist, - Sömürgeciliði ortadan kaldýrmak ve kendi kaderini tayin hakkýnýn gerçekleþmesine imkan verecek ve TC'nin Osmanlýdan devralýnmýþ merkeziyetçi yapýsýnýnýn yerine, merkezden özerk, sahici iktidara sahip çaðdaþ yerel yönetimleri geçirecek, Halkýn, iktidarýn biçimini özgürce belirlemesine olanak saðlayacak, tam bir düþünce ve örgütlenme özgürlüðünü içeren tüm çaðdaþ insan haklarýyla birlikte çocuk haklarýný koruyucu bir siyasal þekillenmeyi gerçekleþtirecek ölçüde demokratik ve antifaþist - Kadýn kurtuluþunu, cins ayýrýmcýlýðýna ve cinsel tercihlerinden dolayý baskýya karþý mücadeleyi kurumsallaþtýracak ölçüde antiseksist, - Çevrenin yýkýmýna neden olup, insanlýðýn yok oluþunu hazýrlayan insanýn doðaya egemenliði yerine insan doða uyumunu gerçekleþtirip koruyacak, hayvan haklarýna saygýlý bir iliþkiyi radikal biçimde her düzlemde temel alacak ölçüde ekolojist olmak durumundadýr. Bu temel noktalarý esas alan bir program etrafýnda bir araya gelebilecek demokrasi güçlerinin ortak bir çatý partisi altýnda toplanmalarýnýn, makro politika yaparak toplumdan ciddi reaksiyonlar alabilmelerinin olanaklarý bugün daha da artmýþ durumdadýr. Mahir Çayan'ýn 36 yýl önce ifade ettiði "Türkiye artýk tam bir Latin Amerika ülkesi oldu" kehanetini yanlýþ çýkarmamak ister gibi Latin Amerika ülkelerini hemen her þeyde on yýl aralýkla izleyen Türkiye'nin, solun ayaða kalkýþýnda da benzer bir yolu izlemesi çok þaþýrtýcý olmasa gerek. SDP, adýný aldýðý sosyalist demokrasiyi, yalnýzca gelecekte iþçi sýnýfýnýn bir iktidar biçimi olarak deðil, ayný zamanda bugünün bir sorunu olarak görmeli, bütün örgütsel yapýlanma ve iliþkilerini sosyalist demokrasi perspektifine uygun biçimde düzenlemeye özen göstermelidir. Birincisi iþçiler, emekçiler ve yoksullar arasýnda yürütülecek ajitasyon, propaganda ve örgütlenme çalýþmalarýnda, onlarýn yakýcý somut sýnýfsal sorunlarýndan hareket eden bir "siyaset ve çalýþma tarzý"yla bu sorunlarý yaratýcý þekilde birleþtirmek ve onlarý mücadele içinde devrime hazýrlamak, ikincisi ise egemen güçler arasýndaki çeliþkilerden yararlanarak mücadele oklarýnýn sivri ucunu, onlarýn en güçlü kuvvetlerine ( en acil tehlike arz eden kesimine) yönelterek devrimin yolunu açmaya çalýþma taktiðidir. 67


Kurtuluþ

Henüz kriz çýkmadan partinin durumunu deðerlendiren konferansta yazdýklarýmýn altýna nal gibi mühür basanlar, þimdi ayný sözlerin sosyal þovenizmin kanýtý olduðunu iddia etme akýl daneliðini gösteriyorlar. Öncelikle bunun kendilerini sosyal þovenizm olarak damgalamak olacaðýný hiç akýllarýna getirmiyorlar. Ama kavramlar içerikten yoksunlaþýp hýrsýný kusmanýn aracý haline geldi mi, her þeyi söylemek insana normal gelebilir. Konferans belgesinde söylenenler durumu yeterince anlatmaktadýr:

meyen, emekçiler ve ezilenler arasýnda etkin ve kalýcý çalýþmalar yapamayan, onlar arasýnda kök salamayan bir partinin kendini "kitlesel, devrimci politik sýnýf örgütü" olarak inþa etmesi olanaksýzdýr.6 Sorunun bir baþka yüzü de þudur: Örgütsel zayýflýk ayný zamanda "ittifak iliþkileri"ni de derinden etkileyen olumsuz rol oynuyor. Bugün parti, Kürt sorununa enternasyonalist yaklaþýmý ve kardeþçe iliþkileri nedeniyle Kürt halkýnýn güvenini kazanmýþ bulunuyor. Bu çok anlamlýdýr ve partinin ezilen ulusa karþý temel politik görevlerinden birini yerine getirdiðini gösteriyor. Ancak, bu göstergenin örgütsel bakýmdan da geçerli olduðunu düþünmek büyük yanýlgý olur. Son bir yýllýk "aydýn giriþim(ler)i" deneylerinin de gösterdiði gibi, parti örgütsel zayýflýðý nedeniyle hemen ilk gözden çýkarýlanlar arasýna girebiliyor. Eðer soruna "duygusal" deðil de politik bakýlacak olursa bu hiç de anlamsýz deðildir.7 Politika güçle yapýlýr, ittifak iliþkileri de "güçler dengesi"ne dayanýr. Bir ittifak iliþkisi içerisinde ya baðýmsýz örgütsel gücünüzle "denge unsuru" olarak "kalýcý özne" olursunuz, ya da o iliþkinin "nesnesi" olmanýn ötesine geçemezsiniz. Kürt özgürlük haraketinin bugün geldiði noktada ihtiyaç duyduðu Batýda oluþacak güçlü bir sosyalist harekettir. Ýki halkýn mücadele birliðinin saðlanmasýnýn biricik yolu budur. Bu görev yerine gelmediði müddetçe ne kürt özgürlük haraketinin daha ileri adýmlar atmasý nede Türkiye genelinde demokrasi mücadelesinin geliþtirilip sosyalizme ilerlenmesi olanaklý olabilir. SDP kendisini özne durumuna getirecek güç olamadan iki halkýn mücadelesinin köprüsü8 olmak gibi hayali bir görev tutumundan sýyrýlmalý ve iþaret edilen göreve aday olduðunu eylemiyle ilan etmelidir.

"2. Baðýmsýz Örgütsel Çalýþma Partinin kuruluþ sürecinden beri en zayýf yanlarýndan birisi "baðýmsýz örgütsel çalýþma" yapamýyor oluþudur. Ne yazýk ki, merkezi ve yereliyle, bir bütün olarak parti örgütleri ve organlarý "ittifak, iþbirliði, eylem birliði" gibi ortak çalýþmalarýn dýþýnda partiyi temel stratejik hedeflerine eriþtirecek bütünsel çalýþma yapamýyor, politika üretemiyorlar. Örneðin merkez mücadelenin sivri oklarýný yönelttiði baþat sorunlarýn dýþýnda diðer aktüel sorunlara yanýt verme, politika üretme, tavýr takýnma konusunda duyarsýz davranýyor ve atýl kalýyor. Bu verili durumuyla merkez yerelleri yönlendiremiyor, etkin taktikler geliþtiremiyor ve böylece merkezi ve yerelleriyle bütünlüklü bir örgütsel faaliyetin yolunu açamýyor. Yereller ise, bulunduklarý yerellerin yakýcý, somut sýnýfsal sorunlarýný eksen alan, onu Kürt sorunu ve militarizm gibi baþat politik sorunlarla yaratýcý tarzda birleþtiren baðýmsýz bir örgütsel çalýþmayý ya yapamýyor, ya da sürekli kýlamýyor. Bu durum üzerinde ýsrarla durulmasý gereken önemli bir "örgütsel zayýflýktýr. Açýk ki, merkezinden yereline kadar emekçilere ve ezilenlere yönelik merkezi politikalar ürete-

68


Kurtuluþ

1- Mersin'de Baðýmsýz adayýmýz 300 oyla seçimleri kaybederken, ÖDP' de 1200 civarýnda oy aldý. Elbette oligarþi bu durumda da bir hile yolu bulabilirdi denebilir. Ama mevcut durumda ceset ÖDP'nin üstüne kaldý. Adana'da da hemen hemen ayný durum yaþandý. 2- Bu laflarý eden bir zamanlar parçasý olduðu Kurtuluþ konferansýnýn aldýðý karardaki þu ifadeleri de, þimdiki bilinç düzeyine eriþmiþ olsa idi, herhalde sosyal þovenizmle nitelerdi: "Birincisi iþçiler, emekçiler ve yoksullar arasýnda yürütülecek ajitasyon, propaganda ve örgütlenme çalýþmalarýnda, onlarýn yakýcý somut sýnýfsal sorunlarýndan hareket eden bir "siyaset ve çalýþma tarzý"yla bu sorunlarý yaratýcý þekilde birleþtirmek ve onlarý mücadele içinde devrime hazýrlamak,.." Ve tabi bize fýrlattýðý sosyal þovenizm bumerangý gelip kendi kafasýný kýrardý. Karga ve kýlavuz meselesi... 3- Bu ekip sýk sýk partinin kürt politikasýndaki çizgisinden ve onun bizim tarafýmýzdan bozulduðundan söz etmektedirler. Kendilerinin tarif ettiði bir iliþki, politika vs ortada yoktur. Bu konudaki sözcülüklerini V. Sarýsözen yapmýþtýr. Onun anlattýklarý da "köprü, iki taktik gibi" kavramlarla karþýmýza gelmektedir ve Kurtuluþ 'un yaptýðý konferansta temelden reddedilmiþtir. Buna karþýlýk Kurtuluþ' un tarihen oluþturmuþ olduðu bir hat ve iliþki biçimi vardýr ve bu laf salatasý deðil, fiili eylemlilikler içerisinde hayat bulmuþtur. V. Sarýsözen'in tarihen savunduðumuz görüþlerin tersine savunduklarý, meseleyi AKP'ye havale etme çizgisinden baþka bir þey deðildi. Onun bize layýk gördüðü devrimci politika ve Kürtlerle iliþki biçimi " DTP'nin AKP ile diyalogunu saðlamaktýr. Ýþte bizim "deforme ettiðimizi" iddia ettikleri çizgi budur. Proletarya sosyalizminin temsilcisi bir partiye de iki gurup arasýndaki diyalogu saðlamak gibi yüce bir görev yakýþmaz deðil hani.. 4- Ben yazdýðým orijinal metne Veysi' yle aramýzdaki tartýþmaya atfen aynen böyle "köprü" yazmýþtým. Günay Kubilay, bunun V. Sarýsözeni çok doðrudan hedeflediðini ve alýnmasýna neden olacaðýný, içeriði deðiþtirmeyen bir kelime deðiþikliði yapýp yapamayacaðýmýzý sordu. Maksat baðcý dövmek olmadýðý için köprüyü, V. Sarýsözen' i daha az alýndýrabileceðini sandýðým "baðlantý" kelimesiyle deðiþtirdim. 5- Söz konusu konferans kararý þu tespitleri yapmaktadýr: "Bu durum üzerinde ýsrarla durulmasý gereken önemli bir "örgütsel zayýflýktýr. Açýk ki, merkezinden yereline kadar emekçilere ve ezilenlere yönelik merkezi politikalar üretemeyen, emekçiler ve ezilenler arasýnda etkin ve kalýcý çalýþmalar yapamayan, onlar arasýnda kök salamayan bir partinin kendini "kitlesel, devrimci politik sýnýf örgütü" olarak inþa etmesi olanaksýzdýr." 6- Bahsedilen örgütsel zayýflýk aþýlmýþ mýdýr? SDP merkezinden yereline kadar emekçilere ve ezilenlere yönelik merkezi politikalar üretmeye ne zaman baþladý acaba? Ne zaman emekçiler arasýnda kök saldý? Bunlarý yapmadan nasýl oldu da kendisini "kitlesel, devrimci politik sýnýf örgütü" olarak inþa etti? Bunlarý yapmayan partinin baþarýlý olduðunu nasýl iddia edebiliyoruz? Hem bunlarý yapamamaktan ve bunlarý yapamayanýn kitlesel, devrimci politik sýnýf örgütü olamayacaðýndan söz edeceðiz hem de baþarýlý olduðumuzu söyleyeceðiz. Evet beþ yýldýr bunlarý asgari ölçüde gerçekleþtirememiþ olanlarýn baþarýsýzlýklarýný kabul etmeleri ve bu baþarýsýzlýðýn nedenlerinin neler olduðunu bulup özeleþtiri vermeleri gerekmez mi? Ama nerede? Onlar yavuz hýrsýz. Her þeyin suçlusu "sosyal þovenler"! Ýsrail keçisi gibi tüm günahlarýnýzý onlarýn sýrtýna yükleyip çöle gönderebilir ve günahlarýnýzdan sýyrýlýp melake edasýyla ortalýkta çalým satabilir ve o güvenle "sizin arkanýzda artýk kimse yok"! diye naralar atabilirsiniz. Böbürlenme padiþahým, senden büyük Allah var! 7- Bu gözden çýkarmanýn gerçek anlamý nedir? Bu sorunun gerçek yanýtýný bulacak mýyýz? Özne olmak yerine ittifakýn nesnesi olduðumuzu kabul edip hala onurlu durduðumuzu iddia edebilecek miyiz? Bu politikayý yürütenlerin bize bir onursuzluk hediye ettiklerini görüp bunun hesabýný vermelerini istemeyecek miyiz? 8- Ben yazdýðým orijinal metne Veysiyle aramýzdaki tartýþmaya atfen aynen böyle "köprü" yazmýþtým. Günay Kubilay, bunun V. Sarýsözeni çok doðrudan hedeflediðini ve alýnmasýna neden olacaðýný, içeriði deðiþtirmeyen bir kelime deðiþikliði yapýp yapamayacaðýmýzý sordu. Maksat baðcý dövmek olmadýðý için köprüyü, V. Sarýsözeni daha az alýndýracak "baðlantý" kelimesiyle deðiþtirdim!

69


seçimler ve parlamento

dosya

“Politik Söz”ün Düþüþü

G

eride býraktýðýmýz aylar gerek cumhurbaþkanlýðý seçimi gerekse genel seçimler sebebiyle seçme seçilme iliþkisinin ve bir kurum olarak parlamentonun uzun uzun tartýþýldýðý bir dönem oldu. Cumhurbaþkanlýðý seçimi dolayýsýyla yapýlan tartýþmalarýn belirleyici noktalarýndan biri meclisin halký ne kadar temsil ettiðiydi. Ezici çoðunluðu elinde bulunduran AKP hükümetinin halký temsil etmediði ve dolayýsýyla cumhurbaþkanlýðý seçimi gibi önemli bir aþamada rol oynamasýnýn doðru olmadýðý argümaný çokça dillendirildi. Elbette bu argümanýn meseleye iliþkin esas kaygýyý dile getirdiðini iddia etmek mümkün deðildir. Çünkü 2 muhtýrayla aðýrlaþan süreci doðru analiz edebilmek için Türkiye oligarþisinin iç çeliþkilerine, askerin siyaset üzerindeki rolüne, seçilmiþ hükümete biçilen misyona ve sermaye çevrelerinin konumlanýþýna etraflýca bakmak gerekir. Ancak bu yazýda hedeflenen nisan ayýndan beri süregelen seçim tartýþmalarýnýn merkezinde duran kurum olarak "parlamento"nun iþlevini tartýþmak ve seçme seçilme iliþkisindeki köklü deðiþikliklerin seçmen olarak yurttaþ üzerindeki etkilerine bakmaktýr. Bu nedenle yazý üç kýsa bölümden oluþmaktadýr. Ýlk bölümde liberal demokrasinin kurucu unsuru olan parlamentonun ve politik sözün

Ýlkay Kara 70


Kurtuluþ

yerini tespit etmeye çalýþacaktýr. Ýkinci bölüm, gösteriselleþen siyasetin ve seçim kampanyalarýnýn seçmen kitlesi üzerinde etkileri tartýþýlacak son olarak da 2007 genel seçimleri ve siyasal partilerin seçim kampanyalarý üzerinde birkaç not düþülecektir.

esas yolu olarak görülmektedir. Bu nedenle de politika, müzakereden ayrý düþülmemekte, politika "yapmak"la politika "konuþmak" eþ tutulmaktadýr. Ýktisadi, siyasal ve kültürel düzeylerde bireycilik, kapitalizm ve liberal demokrasi ögelerinin bütünleþmiþ bir soyutlamasýný ifade eden modern toplum (Köker, 2004), karmaþýk toplumsal yapýsý gereði, politika konuþmayý temsiliyet iliþkisine baðlamýþtýr. Burjuva liberalizminin serbestleþtirici dalgasýnýn sürdüðü dönem boyunca önemini taþýyan ortak akýl yürütme ve müzakerenin formel alaný olarak da parlamento sistemdeki merkezi rolünü almýþtýr. Formel düzeyde de olsa Farklý sýnýflarýn ve toplumsal kesimlerin çýkarlarýnýn savunulmasý ve karar verici mekanizmada yerini bulmasý 20. yüzyýl baþýnda ortaya çýkan kitle partileri ve yaygýn basýn aracýlýðýyla kurumsallaþmýþ ve parlamentoya taþýnan politik söz ulusal düzeyde dolaþýma sokulmuþtur. Ancak 20. yüzyýlýn ortalarýndan itibaren, özellikle II. Paylaþým Savaþý sonrasýnda ileri kapitalist ülkelerde politika yapmanýn biçimi deðiþmiþtir. Emperyalist ülkelerin II. Paylaþým Savaþý sonrasýnda ve soðuk savaþ sürecinde girdiði yeniden yapýlanma atýlýmý, liberal aktörlerin de rollerinin farklýlaþmasýna neden olmuþtur. II Paylaþým Savaþýnýn ardýndan batýlý devletler ülke içinde tüketimi, "refahý" artýrmaya çalýþarak, sosyal refah devleti çerçevesinde gerçekleþtirdikleri etkinliklerle meþruiyetlerini saðlamaya çalýþmýþtýr. Poggi'ye göre; II. Paylaþým Savaþý'nýn ardýndan batýlý devletler için ülke dýþýnda güç peþinde koþmaktansa ülke içinde refah peþinde koþmak en azýndan görünürde devletin varlýðýnýn meþruiyeti ve etkinliklerinin ilkesi olmuþtur. 20.yy'nin ortalarýndan itibaren, ulusal ürünün nasýl artýrýlacaðý sorunu siyasal olmaktan çok teknik bir konu olarak görülmekteydi. Bunun sonucu olarak partilerin ideolojik eðilimlerinin yumuþamasý, partilerin örgüt ve tabaný karþýsýnda parti önderliðinin özerkliðini artýrdý. Ancak seçimler ve parlamentonun eski önemine kavuþmasýný saðlayamadý. "Giderek her kesimden oy toplama peþine düþen partilerin katýldýðý seçimlerde, temelde tek bir partinin halktan yetki almasýnýn saðlanmasý amaçlanmýþtý. Partiler bir kez parlamentoda çoðunluðu saðladýktan sonra artýk politikalarýný ideolojik tercihlerine çok az baðlýlýkla, pragmatik biçimde oluþturabildi. Böylece seçim

Politik Sözün Önemi Politikanýn müzakere edildiði yer olarak parlamentonun, toplumsal düzenlemenin karargahý olarak yeniden ortaya çýkýþý burjuvazinin bir sýnýf olarak iktidara yürüdüðü 17. yüzyýl sonrasýna denk düþmektedir. 17.yy'den itibaren Batý Avrupa'da yalnýzca üretim faaliyetlerinin hýzla dönüþümünü deðil, kamusal alan/kamu'nun yeniden tarif edildiðini ve bu alaný düzenleyecek yeni kanallarýn açýldýðýný görüyoruz. Burjuvazinin kendi iktidarýný dayandýrmaya çalýþtýðý meþru zemin Antik döneme sýklýkla göndermede bulunarak inþa ettiði yurttaþ katýlýmýnýn esas alýndýðý kamusal alan fikri olmuþtur. 18. yüzyýlda politik güç olan burjuvazi, politikada karþýlýklý anlamaya dönük bir eylem olarak "kamuoyu" kavramýný tanýmlamýþ, kamuoyu rýzaya dayalý bir devlet yönetimin, yasalarýn üstünlüðü ve yurttaþlýk bilinci, katýlým gibi liberal argümanlarýn içinden kurulduðu bir sembolik alan olmuþtur. Burjuvazi, yaptýðý arkeolojik düþünüþle, antik kentlerden gün yüzüne çýkardýðý "kamunun ortak iyisi"ne ulaþma idealini, yurttaþlýk ve katýlým kanallarýyla beslemiþ ve bu antik kavramlarý yeniden anlamlandýrarak iþlevlerini tanýmlamýþtýr. Antik Yunan'da ortak iyinin yakalanabilmesinin koþulu politika konuþabilmek için yan yana gelmek olarak görülmektedir. Bu yargýya ulaþabilmemizi saðlayan temel metinlerden biri 431 yýlýnda Perikles'in savaþta ölen Atinalý askerlerin cenaze töreninde yaptýðý söylevdir. Söylevde, demokraside bulunan iki ilkeden sözedilmektedir. Eþitlik (Ýsonomia) ve özgürlük (Ýsogoria). Bu ilkeler yurttaþlara yasalar önünde eþitlik ve hukuksal sýnýrlar içinde siyasal yaþama katýlma özgürlüðü vermektedir. Perikles söylevinde yurttaþlarýn (mülk sahibi erkekler) en az bir oy kullanarak ya da önerilerde bulunarak kentin yönetimine katýldýðýný ifade etmektedir. Bu metne göre demokrasi yurttaþlarýn suskunluðu deðil, "çok sesliliði" üzerine kuruludur ve siyasal kararlar farklý görüþlerin ortaya atýlýp tartýþýlmasýyla alýnmaktadýr. (Aðaoðullarý,…111) Görüldüðü gibi yurttaþlarýn politik söz üretmeleri katýlýmýn 71


Kurtuluþ

propagandalarý, pazarlama tekniklerinin kullanýldýðý, imaj satýþý yapýlan ve adayýn 'karizmasý' üzerine odaklanarak kiþiselleþtirilen resmi törenlere dönüþtü. Partiler ideolojik ölçütler yerine "uzman" görüþlerini esas almaya baþladýlar. Bu anlayýþta devletin görevi çok sayýda "sosyoteknik" sistemleri kuran ve iþleten bir "teknostrüktür"e sahip çaðdaþ büyük bir þirket modeline göre toplumu yönetmek olarak algýlanýyordu. Siyasal sürecin böyle bir kez yanlýþ anlaþýlmasýndan sonra parlamentonun katabileceði çok az þey vardýr ve ortaya çýkan boþluðu "uzmanlýk bilgisi" doldurmaktýr." (Poggi,…) Poggi'nin 1950'lerle birlikte politik alanda görülen deðiþikliklerle ilgili yaptýðý belirlemede iþaret ettiði eðilimlerin her biri, "uzmanlaþma, kiþiselleþme, siyasal satýþ-pazarlama, seçim kampanyalarýnýn deðiþen yapýsý" ve ek olarak medyatikleþme, 20.yy'nin ikinci yarýsýndan itibaren politik dünyayý anlamaya çalýþýrken karþýlaþtýðýmýz temel özellikler halini almýþtýr. Siyasal liberalizm ya da baþka bir deyiþle burjuva demokratik anlayýþ içinde kurulan politik aktörler-yurttaþ/seçmen, parlamento, siyasi partiler- deðiþime uðramýþ ve uzmanlar, araþtýrma þirketleri, medya, meslekten politikacýlar ve izleyici/tüketici olarak seçmen biçimine dönüþmüþtür. Modern politik aktörlerin yeniden anlamlandýrýlmasý sürecinde yurttaþlýk ve katýlým en çok güç yitiren ögeler olarak tanýmlanmaktadýr. Siyasal liberalizmin temel dayanaklarýndan biri olan "katýlým" kamusal alanýn güdümlenmesi yoluyla engellenmektedir. Politik özne olarak yurttaþýn yalnýzca belli zamanlarda oy vererek yetkisini devreden geniþ bir kitle olmanýn ötesinde, politik ve toplumsal hayatýn tümüne etki edebileceði kanallar kapanmaktadýr. Erken kapitalizmin serbestleþtirici ortamý -ancak bu kamusal gövdenin sýnýfsal karakterini yani burjuvazi ve aristokrasinin belli kesimleri ve entelektüellerle ve toplumsal cinsiyet eþitsizliklerinin keskin bir karþýlýðý olarak erkeklerle sýnýrlý olduðunu unutmamak gerekir- içindeki kamusallýk biçimi yüzyýllar öncesinde kalmýþtýr. Bu kamusallýk biçiminin devlet ve iktidar sahipleri olan burjuvazi, profesyoneller ve belli bir entelektüel kesim lehine, kadýnlar, gençler, iþçi sýnýfý ve diðer geniþ halk kesimleri aleyhine daralýþý daha önce de belirtildiði gibi 19.yüzyýlda açýða çýkmýþ ve giderek derinleþmiþ bir süreçtir. Bu süreç II. Dünya Savaþý sonrasýnda özellikle '60'lardan sonra daha da derinleþmiþ ve yurttaþ

katýlýmýnýn yeniden tanýmlandýðý katýlým mekanizmalarýnýn iþleyiþi tartýþma konusu olmuþtur. Yürütülen bu tartýþmalarda katýlým ve medya iliþkisi özellikle önem taþýmaktadýr. Modern kamusallýðýn kuruluþunda basýn, daha sonra diðer kitle iletiþim araçlarýnýn geliþmesiyle medyanýn, varolan durumu pekiþtiren bir etkiye sahip olduðu söylenebilir. Erken kapitalizm döneminde özgürleþtirici, 19. yüzyýl itibarýyla maniple edici ve 1950'lerden sonra ise pasifize edici bir etkiye sahiptir. Medya, siyasetle olan iliþkisi çerçevesinde yurttaþlýk ve katýlým noktasýnda önemli bir durak halini almýþtýr. Siyasetin medyanýn kurallarý dahilinde yapýlmasý, medyatikleþme, siyasal olaný ekrandan aktarýlanla sýnýrlamaktadýr. Medyanýn demokratik sürece olan etkisinin çeþitli görüntüleri vardýr. Bunlar, haber deðeri anlayýþý ve sunumu, profesyonellik ilkelerinin dayattýðý, gösterisellik, dramatize etme, kiþiselleþtirme gibi çeþitli baþlýklarla ifade edilebilir ancak özellikle modern kamunun yeniden kurulmasý ve yurttaþ katýlýmý konusunda önem taþýyan geliþme "kamuoyu" kavramýnýn kazandýðý anlam ve kamuoyu yoklamalarýnýn politik sürecin temel unsurlarýndan biri haline gelmesidir. Kamuoyu yoklamalarý, hem politik aktörlere, hükümetlere, partilere, liderlere enformasyon saðlamak amacýyla hazýrlanan ve yayýnlanmayan araþtýrmalar hem de medya aracýlýðýyla yaygýnlaþtýrýlarak seçmen davranýþýný, politik taraftarlýðý etkileyen araþtýrmalardýr. "Siyaset adamlarý, pek tabii ki, bu araþtýrma kuruluþlarýnýn seçkin müþterilerini oluþtururlar. Böylece o kuruluþlar, siyaset adamlarýna, hem strateji oluþturmalarý için gizli (konfidansiyel) veriler, hem de siyasal etki yaratmak üzere yayýmlanmaya yönelik veriler sunarlar. Tam anlamýyla kamuoyu araþtýrmalarý, bildiðimiz üzere, 'kamuoyunun durumu'na iliþkin gizli iþaretler ('stop lambalarý') oluþturulmasýný saðlarlar ya da yayýmlanýr ve örneðin, yurttaþlarýn çoðunluðunun þu kanaati ya da siyasal önlemi onayladýklarýna inandýrmak söz konusu olduðunda (meþrulaþtýrma etkisi) özgül bir siyaset kaynaðý olarak kullanýlýrlar. Seçim öncesi araþtýrmalara gelince, bunlar siyasal liderlerin seçimlerde sahip olduklarý þansý 'test etmeye' yarar ve bu andan itibaren de adaylarýn seçimi konusunda aðýrlýk oluþtururlar (önceden söyleme ya da benzeþim aracý)." (Tufan,1995: 145-146) Patrick Champagne'nin kamuoyu araþtýr72


Kurtuluþ

malarýna iliþkin bu deðerlendirmesi araþtýrmalarýn siyasal süreç üzerindeki etkilerini göstermektedir. Yazar, kamuoyu araþtýrmalarý ve gazetecilerin bu araþtýrmalarý nasýl kullandýðýnýn özellikle önemli olduðunu belirtir. Çünkü açýklanmayan politik aktörlere dönük araþtýrmalarýn dýþýnda kalanlar özellikle oldukça geniþ kesimlere yayýlmakta ve bu yaygýnlaþtýrma sonucunda etkisini göstermektedir. "... kamuoyu araþtýrmalarý, özel olarak siyasal alanda yaygýnlaþmýþtýr ve bunun nedeni, þüphesiz bu anketlerin gazetecilere (özellikle görsel-iþitsel basýn) kendilerine özgü bir meþrulukla siyasal mücadeleye doðrudan müdahale etme olanaðý vermesi ve onlarýn böylece, siyaset adamlarýyla, yalnýzca söylediklerini deðerlendirme ya da -ki bu ikisi ayný kapýya çýkar"taraflý" gazeteci olmanýn doðurduðu rahatsýz konumdan kurtularak söyleþi yapmasýný saðlamasýdýr. Gazeteciler böylece, araþtýrmalar sayesinde, "halkýn gerçekten düþündüðü þeyler"in bilimsel olarak güvence altýndaki sözcülerine dönüþürler..." (Tufan, 1995:148) Kamuoyu yoklamalarý yoluyla adeta kamuoyunun kurulduðunu ve yurttaþýn seçmen davranýþlarýný etkilemenin bir yolu olarak kullanýldýðýný ifade eden bir diðer araþtýrmacý ise Bourdieu'dur. Bourdieu'ya göre "tanrý bizimledir" diyen siyasetçi artýk "kamuoyu bizimledir" demektedir ve bu sonuçlarý itibarýyla demokratik süreci olumsuz etkiler. Yazar'a göre; "Kamuoyu anketinin sonucu budur: Oybirliði halinde olan bir kamuoyunun varolduðu fikrini kurmak, böylece onu kuran ve olanaklý kýlan bir siyaseti meþrulaþtýrmak ve güç iliþkilerini kuvvetlendirmek." (Tufan, 1995:179) Kamuoyu araþtýrmalarýnýn kesintisiz bir biçimde ekranlarda yer bulmasý ve seçmene yaþadýðý toplumda insanlarýn, geniþ çoðunluðun ne düþündüðünü, neye taraf olup neyi reddettiðini, politik konular karþýsýnda nasýl konumlandýðýný anlatmaktadýr. Ancak Bourdieu'nun ifade ettiði gibi kurmaca bir unsur olarak kamuoyunun bu biçimiyle kullanýlýyor olmasý sahip olduðu politik iþlevi ifade etmektedir. Bugün artýk yurttaþlar, yalnýzca oy verme davranýþý üzerinden siyasal yaþama katýlmaktadýr. Siyasi parti taraftarlýðý, demokratik kitle örgütlerinin çalýþmalarý, yurttaþlarýn bir baský gücü olabilecekleri diðer yollar týkanmýþtýr. Dolayýsýyla medya yoluyla aldýðý enformasyon doðrultusunda karar ve hatta oy veren bir kitle þekline bürünmüþtür. Ýþte bu noktada kamuoyu

araþtýrmalarý özellikle seçim öncesi araþtýrmalar, çeþitli konularda yurttaþlarýn ne düþüneceðini tekrar tekrar "bilimsel" ve "çoðunluðun sesi" olarak sunulmasýný saðlamalarýnýn yanýnda tek katýlým aracý olan oy verme davranýþýný da etkilemekte, yönlendirmektedir. Sonuç olarak medyanýn modern kamusallýðý daraltýcý bir etkisi olduðu, seçim/seçmen ve yurttaþ gibi modern politikanýn temel unsurlarýnýn anlamýný yitirmesine etkide bulunduðu söylenebilir. Antik dönemden burjuva kamusallýðýna, demokrasi ve katlým ilkelerinin tartýþýldýðý tüm toplumsal formasyonlarda katlýmýn ve yurttaþlýk bilincinin oluþturucu unsuru biraraya gelme davranýþýdýr. Antik Yunan'ýn agorasýndan, modern dönemin klüplerine, dernekler ve diðer örgütlerine, sokak gösterilerine kadar birbirinden farklý, çeþitli mekanizmalar bu davranýþý güçlendirmiþtir. Tersinden biraraya gelmenin kendisi de katýlým olanaklarýný arttýrmýþtýr. Yurttaþ davranýþlarý ve katýlýmýn güçten düþmesi sürecinde televizyon karþýsýndaki ya da oy kabinindeki yalnýz insanlardan söz edilmektedir. Demek ki yurttaþlýk ve katýlýmý güçlendirebilmenin yolu bireyleri yalnýzlaþtýran ve parçalayan sürecin tersine çevrilmesinden geçmektedir. 1950'lerin ortalarýndan itibaren önce ABD'de sonrasýnda dünyanýn geri kalan bölümünde politika ve politik pratikler açýsýndan, belirgin bir dönüþüm sürecinin esas unsurlarý olarak sýralanan, tüm bu tartýþmalar sonrasýnda varýlan sonuç, 16. yüzyýldan itibaren çerçeve özellikleri belirginleþmeye baþlayan ve 18. yüzyýlda somut karþýlýklarla kendini var eden burjuva kamusallýðý ve politik kavrayýþýnýn kurucu özelliklerinin parçalanýþýdýr. Büyük kitleler, sýnýfsal aidiyetler, parti taraftarlýðý, parlamento tartýþmalarý ve sokak gösterileri gibi 19.yy politik yaþamýnýn ayrýlmaz parçalarý yeni politik kavrayýþýn ihtiyaç duyduðu ve kendini üzerine bina ettiði unsurlar deðildir. Bunlarýn yerini, pazarlama, siyasal satýþ, medya stratejileri, danýþmanlýklar, uzmanlýk bilgisi, kiþi kültleri, görsel etkinlikler kýsacasý "siyasal þovlar" almýþtýr. Gösteri Olarak Politika Siyasetin görüntü ve televizyonla girdiði iliþkinin yarattýðý dönüþüm özellikle seçim kampanyalarýnda somut biçimde izlenebilmektedir. Gelinen noktada seçim kampanyalarý artýk büyük gösteriler halini almýþtýr ve en baþtan 73


Kurtuluþ

sonuna dek uzmanlarýn siyasal pazarlama bilgilerine baþvurularak profesyonelce planlanmaktadýr. Seçim kampanyalarýnýn her biri bir pazarlama stratejisi olarak planlanmakta ve sahneye konmaktadýr. Bu süreçte kamuoyu yoklamalarý yoluyla elde edilen veriler deðerlendirilmekte çýkarýlan sonuçlar ve üzerinde çalýþýlan parti ve politikacýlara ve hitap ettiði seçmen kitlesine uygun biçimde düzenlenmekte ve uygulamaktadýr. Seçim dönemleri artýk klasik seçim çalýþmalarýndan çok farklý olarak piyasa koþullarýnýn vazgeçilmez çalýþma alanlarýndan olan pazarlama faaliyeti biçiminde iþlemektedir. Parti organlarýnýn danýþmanlýk þirketleriyle, partililerin uzmanlarla yer deðiþtirdiði, liderlerin ya da adaylarýn kiþisel "karizma"larý, özel yaþamlarý üzerine kurulu, gösterisel, siyasal pazarlama kampanyalarý, medyanýn bu iliþkilerin kurallarýný belirleyen ancak yapýsý gereði sorumluluk yüklenemeyecek bir aktör halini almasý, karþýlýklýlýðýn ve katýlýmýn yerini sunumun almasý, 20.yy'nin ikinci yarýsýndan itibaren politikanýn hýzlý dönüþümde tespit edilebilecek kýrýlma noktalarý olarak nitelendirilebilir. Politikanýn yeni aktörler ve kurallarla iþleyen yeni biçimi pek çok araþtýrmacý tarafýndan "Amerikanvarileþme"/"Amerikanlaþma" olarak kavramsallaþtýrýlmaktadýr. Amerikanvarileþme ile kastedilen, kamusallýðýn politik aktörler ve onlarýn danýþmanlarýnýn etkinlikleri olarak anlaþýlmasý, pazarlama yaklaþýmlarýnýn politik yaþama taþýnmasý ve politik iletiþimin politik pazarlama olarak kabulüdür. (Köker, 1998) Amerikanvarileþme diye adlandýrýlan süreç, dünyadaki kapitalist demokrasilerde adaylarýn, siyasal partilerin ve haber medyasýnýn gitgide daha yoðun biçimlerde ABD'deki benzerlerinin belirtilerini göstermesi, ABD'de geliþtirilen birçok kampanya metodu ve pratiðinin diðer ülkelere adapte edilmesi düþüncesine dayanýr. (Köker, Kejanlýoðlu 2004) ABD'de yaþanan ve daha sonra Avrupa'ya yayýlan bu dönüþümün bugün için tüm dünya için belli ölçülerde geçerli bir baþkalaþýmý yansýttýðý iddia edilmektedir. Politikanýn medyatikleþmesi ve onun görüntüleri üzerine ifade edilenlere ek olarak amerikanvarileþme süreci, parti yapýsý ve seçmen davranýþlarýnýn önemli deðiþiklikler göstermesini de içinde barýndýrýr. "Çeþitli türlerde, uzmanlaþmýþ gruplar ayný parti içinde varolur ve eylemde bulunurlar ve böylece, siyasal partiler

zayýf ya da tutarsýz ideolojik temeli olan, 'çerçevelerini yitiren, özgül izleklere baðlý, kiþilere baðýmlý süreli mutabakat oluþumlarýna açýlan'(Beck,1999:219) örgütler olarak karþýmýza çýkar. Medyanýn, politikayý kendi kurallarýyla oyuna dahil etmesinin dikkat çeken sonuçlarýndan birisi de politikanýn, kiþisel karizma üzerine odaklanmýþ bir sunumdan geçerek kurulmasýdýr. Siyasetin kiþiselleþmesi olarak ifade edilen bu eðilim, politikanýn, özel alan ile politik görüþler arasýnda dolaþan biçimde, kiþilere odaklanmayý ve partilerin programlarýnýn, görüþlerinin yerine adaylarýn görünüþüyle, beden diliyle, ailesi ve kiþisel özellikleriyle öne çýkarýlmasýný anlatmaktadýr. Medya seçmenlerle adaylar arasýnda, kiþisel özellikler yoluyla iliþki kurulan bir zemin oluþturmaktadýr. Politikacýlarýn özel yaþamlarý ve aileleri, uzmanlar ve imaj danýþmanlarý için malzeme haline gelmiþtir. Bu malzeme ustalýkla iþlenerek ve görselliðin imkanlarý kullanýlarak pazarlama stratejileri geliþtirilmektedir. Amerikanvarileþmenin diðer bir görüntüsü ise politikanýn bilimselleþmesi ve teknokratik bir yapýya bürünmesidir. Bilim politika iliþkisi geride býraktýðýmýz dönem içinde bilim insanlarýnýn politikaya baðýmlýlýðý biçiminde görülmekteydi ancak verili durumda bu iliþki tersine dönmüþ ve politikacýlar bilim insanlarýna baðýmlý duruma gelmiþtir. Karar alma süreçlerinin yönlendiricisi geçmiþte partilerin politik aidiyetleri, ideolojik tercihleri olurken bugün teknikleþtirilmiþ bir yapýnýn içinde eldeki araþtýrma sonuçlarý, basýn danýþmanlarýnýn önerdiði stratejiler ve politik yaþamýn ayrýlmaz parçasý haline gelmiþ olan uzmanlarýn önerileri doðrultusunda þekillenmektedir. Yurttaþlarla partiler arasýndaki geleneksel baðlýlýk biçimlerinin zarar görmesi bilimselleþtirilmiþ kampanyalarýn unsurlarýndan biri olarak gösterilmektedir. "Modern kampanyalar, aracýlarýn devreye girmesi ve medyanýn giderek daha etkin bir güce dönüþümüyle birlikte esnekleþen, ideolojik katýlýðýný yitiren, Amerikan partilerine benzeyen partilerin yurttaþlarla iliþkileri hayli zedelenmiþtir. Bu halleriyle partiler, seçim sürecinde 19.yy'ye özgü baðlýlýklarýn yerine yeni baðlýlýklar inþa edemedikleri için, seçim kampanyalarýnýn kurucu aktörleri gibi durmamaktadýr...... Tarihsel olarak seçim komiteleri dolayýmýyla varlýk kazanan siyasi partiler, bu yüzyýlda seçim dönemlerinde yurttaþlarla politikacýlar arasýnda bir köprü olma iþlevini adeta 74


Kurtuluþ

yitirmektedir." (Köker, Kejanlýoðlu, 2004:45) Bu haliyle kampanyalar, yurttaþlara sunulan gösterisel bir etkinlik halini kazanmýþtýr ve politik katýlým ve taraftarlýklarýn parçalandýðý siyasal arenada bir çeþit uzmanlýk yarýþýna dönüþmüþtür. Politikanýn profesyonelleþmesi eðilimi, ilgi alaný politika olmayan ve asýl olarak ticari alanýn içinde faaliyet gösteren pek çok uzmanlýk dalýný politikanýn ayrýlmaz parçasý haline getirmiþtir. Reklamcýlar, PR uzmanlarý, araþtýrma þirketleri, imaj danýþmanlarý, gazeteciler, pazarlama uzmanlarý partilerin ücretli çalýþanlarý haline gelmiþtir. Politika dýþýndaki bu sektörlerden alana transfer olan uzmanlarýn varlýðý ve bu uzmanlarýn bilgisini zorunlu kýlan yapý siyasal partiler açýsýndan handikap yaratmaktadýr. Parti politikalarýnýn biçimlendirmesi ve sunumu, politika üretim süreçleri, liderlik, seçim kampanyalarý söz konusu uzmanlarýn denetimi altýnda tutulmakta ve parti üyeliðinin katýlýmcý yönü budanmaktadýr. Baþka bir açýdan ise toplumun genel çýkarlarýnýn koruyucusu ve iktidara karþý toplumsal yararýn garantisi olarak görülen, politikacýlarýn etik dýþý davranýþlarýnýn karþýsýnda saðlam, saygýn ve baský unsuru olarak duran entelektüellerin iktidar aygýtlarý ve politikacýlarla bütünleþerek temsil ettikleri pozisyondan uzaklaþmalarý sonucu ortaya çýkmaktadýr. Gerek mesleklerindeki baþarýlarý nedeniyle gerekse genel toplumsal konular üzerindeki düþünsel üretimleri nedeniyle prestij sahibi olan entelektüeller mesleki beceri ve deneyimlerini ücretli çalýþanlar olarak politikacýlar ve partiler yararýna kullanmaktadýr

Amerikanvarileþme eðilimi tespit edilmiþtir. Türkiye'de siyasal iletiþim stratejileri açýsýndan incelenen seçim kampanyalarýnýn kuþkusuz en göze çarpan örneði 2002 genel seçimleri ve Genç Parti örneði olmuþtur. Cem Uzan'ýn liderliðindeki Genç Parti kuruluþunun hemen ardýndan girdiði genel seçimlerde %7 oranýnda oy alarak büyük bir baþarýya imza atmayý baþarmýþtý. Aldýðý oyun hangi toplumsal gerekçelere sahip olduðu sözünü ettiðimiz dönemde de çokça tartýþýlmýþ ve inceleme konusu yapýlmýþtý. Ancak 2002 seçimleri sýrasýnda Genç Parti'nin bir büyük baþarýsý da incelikle tasarlanmýþ siyasal pazarlamanýn seçmen kitlesi üzerinde yapacaðý etkiyi kanýtlamasýydý. Eminim bugün de pek çok kiþi Cem Uzan'ýn beyaz gömlekli, kýrmýzý kravatlý miting kostümünü, büyük gösteriler halinde planlanan mitinglerini hatýrlayacaktýr. Elinde ulusal televizyonlar ve gazeteler olan, inþaat sektöründen gelen, bir medya patronunun politik arenada varolabilmesinin zeminini oluþturabilmek için uluslar arasý düzeyde faaliyet gösteren bir halkla iliþkiler þirketiyle çalýþtýðý ve mitinglerde yaptýðý konuþmalardan, tv yayýnlarýna, kendisinin ve eþinin giysilerinden, kürsü dekoruna kadar tüm ayrýntýlarýn bu halkla iliþkiler þirketi tarafýndan hazýrlandýðý bilinmektedir. Genç Parti'nin seçim kampanyasýnýn Amerikanvarileþmiþ politikaya ne denli adapte olduðunu gösteren bir diðer nokta ise kiþiselleþmiþ yapýsýdýr. 2002 seçimlerinde genç partiye oy veren seçmenin büyük kýsmýnýn yaþadýðý þehrin vekil adayýnýn adýný dahi bilmediðini söylemek pek iddialý olmayacaktýr. Söz konusu seçmenin parti içinde Cem Uzan dýþýnda üç yönetici adý saymasý dahi zor görünmektedir. 2007 genel seçimlerine gelindiðinde ise seçim sürecini tek baþýna kampanyalar bakýmýndan deðerlendirmek mümkün deðildir. Cumhurbaþkanlýðý seçimi ile yükselen tansiyon iki muhtýra ile aðýrlaþmýþ ve genel seçimlerin erkene alýnmasý ile sonlanmýþtýr. Nisan ayýnda gerilen politik atmosfer 2007 seçimlerini ve seçmen kitlesini de 2002 seçimlerinden çok daha fazla politize etmiþtir. Ordunun siyaset üzerindeki müdahalesinin kitle tabanýný yaratma peþine düþen statikocu güçler bir yandan, meydanlarý "cumhuriyet, laiklik bekçileri"yle doldurmaya çalýþmýþ, diðer yandan sýnýr ötesi operasyon tehditi ile savaþ çýðýrtkaný politikalarýný yükseltmiþtir. Militarist güçlerin oligarþik yapý içindeki pozisyon koruma ve güçlendirme ataklarýnýn

2007 Genel Seçimleri Kapitalist ülkelerde Politika üretmenin ve yaygýnlaþtýrmanýn yöntemlerinde görülen köklü deðiþimin pek çok araþtýrmacý tarafýndan Amerikanvarileþme kavramý ile tartýþýldýðý yukarýda kýsaca aktarýlmaya çalýþýldý. Daha önce de deðinildiði gibi ABD'deki örneklerine uyumlulaþan siyaset yapma biçimi özellikle ticari televizyon yayýncýlýðýnýn baþladýðý dönem olan 90'larýn ortalarýndan itibaren Türkiye'de de etkisini göstermiþtir. Seçim kampanyalarýnýn büyük siyasal þovlar halini almasý ve politikanýn medya ile sembiotik bir iliþki içine girmesi ülkemizde de siyasal iletiþim araþtýrmacýlarý tarafýndan inceleme konusu edilmiþ ve dünyadaki örnekleri ile karþýlaþtýrýlarak 75


Kurtuluþ

yanýnda sermaye çevreleri, özellikle de büyük sermayeyi temsil eden patronlar klübü TÜSÝAD, neo-liberal politikalarýn þaþmaz uygulayýcýsý AKP'yi istikrarýn devamý adýna desteklemeyi sürdürmüþtür. Böylesi bir ortam içinde ilan edilen baskýn seçim geçtiðimiz dönemlerin aksine çok daha kýsa süreli seçim kampanyalarýyla karþýlanmýþtýr. Ancak gene de partilerin içine girdikleri hazýrlýklar ve sürdürdükleri çalýþmalar siyasal iletiþim stratejileri açýsýndan incelenmeye deðerdir. Bu kýsa yazýda seçim boyunca giriþilen faaliyetin tümünü mercek altýna almak mümkün olmadýðýndan %47 oy alarak pozisyonunu daha da güçlendirip hükümet olan AKP'nin ve tüm anti-demokratik uygulamalara, seçim sistemindeki adaletsizliklere ve siyasal baskýlara raðmen vekillerini meclise sokmayý baþaran Bin Umut Adaylarýnýn kampanyalarý üzerine birkaç not düþülecektir. Hepimizin hatýrlayacaðý gibi AKP 2007 Temmuz seçimlerinde "Durmak Yok! Yola Devam!" sloganý etrafýnda ve güçlü lider imajýyla baþarýlý bir kampanya örgütlemiþtir. Recep Tayip Erdoðan þahsýnda yürütülen kampanyanýn aktarýlan ana sloganý, yukarýda kýsaca aktarýlmaya çalýþýldýðý gibi politikayý yalnýzca icraa olarak kavramanýn en kýsa ifadesini oluþturmaktadýr. Politikayý bir "eyleme" iþi olarak sunan AKP'nin elbette ki en büyük avantajý hükümet partisi olmasýydý. Kampanyasýný büyük bir titizlikle planlayan AKP'nin seçim çalýþmalarý için ayýrdýðý bütçe göz önüne alýndýðýnda da yürütülen pazarlama faaliyetinin profesyonelliði kavranabilir. AKP'nin yalnýzca Ýstanbul mitinginin bütçesi 200.000 YTL olduðu açýklanmýþtýr. Alana kurulan dev barkovizyonla, kullanýlan çeþitli promosyon ürünlerle, flamalar ve diðer malzemelerle gösteri alanýna dönüþtürülen mitingler adeta siyasal þovlarýn sahneleri haline dönüþmüþtür. 22 Temmuz akþamý AKP'nin aldýðý oy oraný ve elde ettiði büyük baþarý pek çok kiþi için sürpriz olmaktan uzaktý. Yapýlan siyasal analizlerin iþaret ettiði bu sonuç tüm seçim dönemi boyunca da kamuoyu araþtýrmalarýnýn sonuçlarý ile desteklenerek yaygýn biçimde desteklendi. Türkiye'de seçimler için yapýlan kamuoyu araþtýrmalarýnýn tarihi çok eski deðilse bile etkisi yabana atýlýr deðildir. Kamuoyunu kuran bir unsur olarak araþtýrma sonuçlarý seçmene yaptýðý ya da yapacaðý tercihin sonuçlarýný daha sandýk baþýna gitmeden göstermekte ve karar sürecine

etki etmektedir. Özellikle uygulanan %10'luk seçim barajý nedeniyle parlamentoya girecek partilerin hangileri olduðunun, hangi partilerin barajýn altýnda kalacaðýna iliþkin sonuçlar seçmen üzerinde boþa oy kullanma kaygýsý nedeniyle de davranýþ deðiþikliðine neden olmaktadýr. Kuþkusuz oldukça anti-demokratik sonuçlar doðuran baraj uygulamasý parlamentoyu, Kürtlerden ve sosyalistlerden uzak tutmak açýsýndan baþarýlý bir uygulama olmuþ ve "steril" meclis tablolarý yaratýlmasýný saðlamýþtýr. 2007 genel seçimleri bu uygulamanýn yarattýðý baskýyý ve engelleri aþmak amacýyla baðýmsýz milletvekili adaylýklarý ile seçime girilmesi açýsýndan önem taþýmaktadýr. 2007 genel seçimlerinin sürprizi olarak deðerlendirilebilecek bu karar ile Kürt özgürlük mücadelesi oldukça baþarýlý bir taktik adým atarak parlamentoya sözcülerini sokmayý baþarmýþtýr. DTP, EMEP, SDP ve çeþitli aydýnlarýn desteðini alan Bin Umut Adaylarý pek çok açýdan verili siyasetin yapýsýný bozmuþtur. Özgürlük hareketinin ýsrar ettiði barýþ politikasý ve diyalog çaðrýsýna raðmen imha ve inkarý sürdüren T.C devletinin parlamentosuna sözcü göndermek, üstelik onun her türlü engelleme ve karþý propagandasýna ve son dakikada yapýlan birleþik pusula gibi ataklara raðmen bunu baþarabilmek, sokaðýn sesini meclis kürsüsüne taþýmak açýsýndan oldukça önemli. Bin Umut Adaylarý, hem Türkiye siyasetinin yerleþik aktörlerinin karþýsýnda bir politik güç olarak durmayý baþarabilmek açýsýndan hem de politika yapma tarzý açýsýndan farklýlýðýmýzý tüm yönleriyle sergilemeyi baþardý. Yapýlan hatalarý ve eksiklikleri saklý tutmak kaydýyla izlenen seçim stratejisi pek çok bakýmdan politikada yerleþikleþen unsurlarý bir yana býrakarak, alternatif olmayý baþardý. Farklýlýklarýn bir aradalýðýný ve çoksesliliði sembolize etmesi açýsýndan kullanýlan nar sembolü bu hedefi baþarmada oldukça baþarýlý bir seçim oldu. Bunun yanýnda adaylarýn ana sloganý olan "Türkiye'ye Sözümüz Var!" parlamentoyu bir müzakere alaný, politik sözün deðiþtokuþ arenasý olarak anlamlandýrmak açýsýndan bir baþka farklýlýðý oluþturdu. Diyalog ve müzakereyi öne çýkaran kampanya süreci boyunca adaylarýn kiþisel özellikleri yaný sýra toplumsal muhalefetin özneleri olmalarý bakýmýndan parlamentoya taþýnmasý gerektiði vurgulanýrken, kiþiselleþtirilen egemen siyaset anlayýþý ve lider merkezli kampanya yerine özgün siyasal talepler 76


Kurtuluþ

ve sorunlar öne çýkarýlarak seçmenler politik bir tutum alýþ olarak oy vermeye davet edildi. Elbette seçim dönemi boyunca medya týpký diðer partilerin kampanyalarýna yaklaþtýðý tarzda Bin Umut Adaylarý'nýn kampanyalarýnda da kiþisel karizmayý öne çýkaran tutum alýþýný sürdürdü. Örneðin Ufuk Uras gerek temsil ettiði politik çizgi itibarýyla gerekse de kiþisel özellikleri bakýmýndan medyanýn en çok ilgisini çeken aday olmayý baþardý. Ulusal televizyon yayýnlarý içinde en çok yer bulan Uras, Bin Umut Adayý olmaktan çok baðýmsýz kiþiliði öne çýkarýlarak ekranlara davet edildi. Ancak yine de bu durumun ideolojik aidiyet ve politik baðlýlýðý öne çýkaran kampanya içinde belirleyici olduðunu söylemek mümkün deðildir. Çünkü ayný kentin 3. seçim bölgesinden aday olan Sebahat Tuncel'in cezaevinde olmasý nedeniyle hiçbir seçim çalýþmasýna kiþisel olarak dahil olmadýðý halde oldukça yüksek düzeyde oy alarak seçilmesi bu anlayýþý net biçimde ortaya koymaktadýr.

darýný koruyabilmenin bir yolu olarak katýlým ve müzakere kanallarýný týkayarak kendini içine yerleþtirdiði liberal çerçeveyi daha daraltmýþ durumda. Bu daralma ideolojik baðlamda sürdürülürken günlük politika yapmanýn biçimini deðiþtirmekten de geri durmuyor ve politika yapmanýn biçimini de deðiþtiriyor. Bizler ise bir yandan burjuvaziyle giriþtiðimiz ideolojik mücadeleyi sürdürürken diðer yandan güncel politikada kullandýðýmýz araçlarýn ve biçimlerin egemen tarza teslim olmasýna engel olmakla yükümlüyüz. Ancak "Siyasetin kurallarý"ný deðiþtiren, dönüþtüren bir anlayýþla, katýlým ve demokrasiyi esas alarak örgütlenen politika gerçek bir alternatif olabilir.

Kaynakça -Aðaoðullarý, M.A., (2002) Kent Devletinden Ýmparatorluða, Ankara, Ýmge Yayýnlarý -Habermas, J., (2005) Kamusallýðýn Yapýsal Dönüþümü, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý -Habermas, J., (2004) Ýdeoloji Olarak Teknik Ve Bilim, Ýstanbul, Yapý Kredi Yayýnlarý -Köker, E., (1998) Politikanýn Ýletiþimi Ýletiþimin Politikasý, Ankara, Vadi Yayýnlarý -Köker, Kejanlýoðlu, "2002 Seçim Kampanyalarýnda Ulusal Basýn" Ýletiþim Araþtýrmalarý Dergisi, 2004/1 -Köker, L., (2004) Modernleþme Kemalizm ve Demokrasi, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý -Meyer, T., (2004) Medya Demokrasisi, Ýstanbul, Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarý -Mulgan,G., (1995), Anti-Politik Çaðda Politika, Ýstanbul, Ayrýntý Yayýnlarý -Tufan,H., (1995), Kamuoyu Kimin Oyu?, Ýstanbul, Kesit Yayýncýlýk -Poggi, G., (2002), Modern Devletin Geliþimi, Ýstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayýnlarý,

Son Söz Yerine Bu yazý burjuvazinin bir sýnýf olarak iktidara yürüdüðü yüzyýllar içindeki serbestleþtirici anlayýþý içinde þekillenen politik kurumlarýn yine burjuvazinin devrimci barutunu tüketerek gericileþmesinden itibaren birer maniplasyon mekanizmasýna dönüþmesi sürecinde siyasal aktörlere yüklenen anlamlardaki deðiþimi aktarmaya çalýþtý. Geride býraktýðýmýz aylarda yaþadýðýmýz seçim sürecini bu sürecin ve dünya ölçeðinde görülen amerikanvarileþme eðiliminin örneði ve karþý örneði olarak sunmaya çalýþtý. Görüldüðü gibi burjuvazi küresel planda ikti-

77


dosya

seçimler ve parlamento

Parlamento Tarihimizde Meclis-i Mebusan

"Devlet-i Osmaniye parlamentarizm usulü meþrutiyetiyle idare olunan bir devlet olup hakimiyet milletten nebean eder" (Teceddüt Fýrkasý Programý Madde: 1) 1)Birinci Meþrutiyet'in Ýlaný ve Meclis-i Umumi'nin Kuruluþu eþrutiyet fikrini ortaya atan ve bu yolda mücadele baþlatan örgüt Yeni Osmanlýlar Cemiyeti'ydi. Bu cemiyetin önderleri ise, Mithat Paþa, Ziya Paþa ve Namýk Kemal'di. Yeni Osmanlýlar 1871'den itibaren radikal bir tarzda meþrutiyet fikrini savunmaya baþlamýþlardý. Meþrutiyet fikrini savunanlar arasýnda bir süre sadrazamlýk ve Seraskerlik yapmýþ olan Hüseyin Avni Paþa'da vardý. Müdahalenin önderi konumunda olan Müþir (Mareþal) Hüseyin Avni Paþa çok önemli bir görevde bulunuyordu. O dönemde Seraskerlik önemli bir makamdý. Çünkü Seraskerlik, bugünkü Milli Savunma Bakanlýðý, Genelkurmay Baþkanlýðý ve Kara Kuvvetleri Komutanlýðý görevlerinin hepsini birden kapsýyordu. Diðer askeri önder ise, Tümgeneral rütbesindeki Süleyman Paþa'ydý. 38 yaþýnda Fransýz devriminden etkilenmiþ ve ateþli bir Meþrutiyet taraftarý olan Süleyman Paþa, Askeri Okullar ve Harbiye komutanýydý.

M

Þaban Ýba 78


Kurtuluþ Askeri müdahaleyi yöneten Süleyman Paþa, Harbiye öðrencilerini gece yarýsý er donanýmýyla okuldan çýkartarak Dolmabahçe Sarayý'na sevk etti. Ayrýca, birkaç gün önce Suriye'den getirilen ve Maçka sýrtlarýnda çadýr kuran iki tabur askeri birlikle sarayý karadan sardýrdý. Bu arada Donanma Komutaný olan Arif Paþa'da zýrhlý gemileri Dolmabahçe önüne demirleyerek toplarýný saraya doðru yöneltmiþti. Sabaha karþý saraya giren Süleyman Paþa, Padiþahý ve bütün ailesini kayýklara bindirerek Topkapý Sarayý'na gönderdi. Sultan Aziz, 4 Haziran 1876 günü öldürüldü. Sultan Aziz'in yerine tahta çýkarýlan Sultan Murad'ýn akli dengesinin bozuk olmasýndan dolayý 3 ay sonra tahttan indirildi. Yerine Meþrutiyet'i ve Anayasa'yý ilan etme koþuluyla Sultan ikinci Abdülhamit tahta çýkarýldý. 23 Aralýk 1876'da Birinci Meþrutiyet'i ilan eden Sultan Abdülhamit 5 Þubat 1877 de Sadrazam Mithat Paþa'yý görevden alýp sürgüne gönderdi ve ilk Meclis-i Mebusaný 19 Mart 1877 de açtý. Ancak, 22 Haziran 1877 de baþlayan Osmanlý-Rus Savaþý'ný ve bu savaþta Osmanlý Devleti'nin yenilgisiyle sonuçlanmasýný bahane eden Abdülhamit, Meclis-i Mebusaný 13 Þubat 1878 de süresiz olarak kapattý. Birinci Meþrutiyet'in ilaný ile baþlayan bir dönemde oluþan 1876 Kanun-ý Esasi'sine (Anayasa) göre oluþan Meclis, anayasa hukuku bakýmýndan "padiþahýn mutlak otoritesini halkýn temsilcilerinden meydana gelen bir parlamento ile sýnýrlayan meþruti monarþi" ortamýnda oluþmuþtu. Anayasa'nýn "Meclis-i Umumi" baþlýðýný taþýyan beþinci bölümü Osmanlý Devleti'nin parlamentosunu oluþturuyordu. Bu parlamento biri "Heyet-i Ayan", diðeri de "Heyet-i Mebusan" olmak üzere Ayan ve Mebusan meclisleri (Meclis ve Senato) görevi yapan iki yasama organýndan meydana gelmiþti. Ayan Meclisi, Mebusan Meclisi'nden gelen kanunlarý ve devlet bütçesini ikinci bir merci olarak gözden geçirir, kabul veya deðiþtirilmek üzere Mebusan Meclisi'ne geri gönderirdi.1 Ayan Meclisi, baþkan ve üyeleriyle birlikte doðrudan Padiþah tarafýndan ve Mebusan meclisinin 1/3 kadar sayýda seçiliyordu. Ayan Meclisi'ne üye olabilmek için 61. maddede, " eserleri ve davranýþlarýyla kamuca tanýnmýþ ve onun itimadýna layýk olmak ve devlet eþlerinde övgüye þayan hizmetlerinin geçmiþ ve 40 yaþýný geçmiþ olmasý"2 gibi koþullarý bulunmaktaydý. Mebusan Meclisi'nin üye sayýsý, Osmanlý uyruklarýndan her 50 bin erkek nüfusa bir kiþi olmak üzere gizli oyla seçiliyordu. Milletvekili olabilmenin koþullarýný içeren 68. madde þöyleydi: "Osmanlý devleti tebaýndan olmak, nizam-i mahsus gereðince muvakkaten hizmet-i ecnebide

bulunmamak, Türkçe bilmek, 30 yaþýný bitirmiþ bulunmak, seçim esnasýnda bir kesimin hizmetkârlýðýnda bulunmamak, iflas ile mahkum olmamak veya olduðu takdirde iade-i itibar eylemiþ bulunmak, kötü hallerle þöhret kazanmamak, evvelce hacir altýna alýnmýþ ise üzerindeki hacir kaldýrýlmak, medeni haklardan sakýt olmamýþ bulunmak, ecnebi tabiiyeti iddiasýnda bulunmamak". Milletvekili seçimleri 4 yýlda bir yapýlýyor, yeniden seçilmek mümkün olabiliyor ve "seçilenler sadece kendini seçen uyruklarýn deðil, bütün Osmanlýlarýn vekili"(Madde-71) sayýlýyordu. 3 Anayasanýn 66. maddesine göre milletvekili seçimlerinin usulüne uygun bir kanunla yapýlmasý gerekiyordu. Ancak, zaman geçirilmeden meclisin hemen toplanmasýnýn gereði seçimlerin "Talimat-ý Muvakkate"(Geçici Kanun) denilen bir Kararname ile yapýlmasýna karar verilmiþti. Bu Kararnamede, milletvekillerinden istenilen þartlar anayasanýn 68. maddesinde belirtilen esaslardan farklý olarak þöyle saptanmýþtý: "1-Her veçhile emin ve itimada layýk olmak, bunun için de ahlakýnýn ve gidiþinin temizliði ve dürüstlüðü ile maruf bulunmak. "2-Yirmi beþ yaþýndan aþaðý olmamak. "3-Devletin resmi dili olan Türkçe'yi bilmek. "4-Seçildiði vilayet ahalisinden olmak. "5-Adi veya siyasi bir cinayet ve cünha ile mahkum olmamak. "6-Türkiye'de az çok emlak sahibi olmak."4 Seçimler iki dereceli yapýlacak ve bunun için birinci ve ikinci seçmenlerin seçilmesi gerekecekti. Ancak bu konunun da zaman kaybýna neden olacaðý düþünülerek geçici olarak pratik bir yöntem uygulanmýþtý. Buna göre, ülkenin Ýstanbul ve çevresi Ýzmit ile diðer kýsmý olmak üzere ikiye ayrýlmýþtý. Ýstanbul'un dýþýndaki nahiye, ilçe ve il merkezlerinde bulunan Ýdare Meclisleri üyeleri ikinci seçmen sayýlmýþ ve milletvekilleri gizli oyla bu üyelere seçtirilmiþti.5 Ýstanbul ve çevresi için de, iki dereceli seçim sisteminin mantýðýna daha uygun bir yöntem izlenmiþti. Bunun için, Ýstanbul, Ýzmit'te dahil edilerek 20 seçim bölgesine ayrýlmýþ ve her seçim bölgesinde "eþraf ve erkandan" oluþan seçim komisyonlarý kurulmuþ, her bölgede seçmenler seçim komisyonunu gelerek 2 vekil (ikinci seçmen olarak Ýstanbul için 40 vekil) seçmiþti. Böylelikle bu ikinci seçmenlerin oylarýyla 5'i Müslim ve 5'ide Gayri Müslim olmak üzere Ýstanbul ve Ýzmit'i temsilen 10 milletvekili seçilmiþti. Ýstanbul'da milletvekili seçimlerden bir gün önce de Padiþah tarafýndan Ayan Meclisi üyeliklerine atama yapýlmýþ ve bunlarýn adlarý basýnda 79


Kurtuluþ yayýnlanmýþtý. Ancak, Padiþah 40 kiþi olmasý gereken Ayan Meclisi üyelerinin sadece 26 tanesini (21'i Müslüman, diðerleri Müslüman olmayan) tayin etmiþ ve baþkanlýðýna da Server Paþa'yý getirmiþti.6

hareketti.(*) Ayaklanma 3. Ordu Komutaný Mahmut Þevket Paþa komutasýnda Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin denetimindeki ordu birliklerinden oluþturulan Hareket Ordusu tarafýndan bastýrýldý. Hareket Ordusu'na Bulgar, Sýrp, Makedon ve Arnavut çetecilerden oluþan bir grup da katýlmýþtý. Edirne'den Ýstanbul'a gelen Hareket Ordusu þehirde kýsa zamanda duruma hakim oldu. Sýkýyönetim ilan edilerek isyancýlar tutuklandý ve sonra da yargýlandý. Ýsyanýn elebaþýlarý olan 29 kiþi asýldý.

2) Ýkinci Meþrutiyet'in Ýlaný ve Meclislerin Yeniden Açýlmasý 23 Temmuz 1908 de Manastýr'da Mektebi Harbiye Ders Nazýrý Vehip Bey (Paþa) tarafýndan bir top arabasýnýn üzerinde okunan Bildiri ile Ýkinci Meþrutiyet, bir baþka deyiþle "Hürriyetin Ýlaný" bütün dünyaya açýklanmýþtý. Manastýr'da top atýþlarý ve askeri bando tarafýndan çalýnan Fransýz Milli Marþý ile okunan bu Bildiri Osmanlý Tarihi'nde yeni bir sayfa açýyordu. Birinci Meþrutiyet'te fazla bir etkinlik kuramayan ve inisiyatifi Abdülhamit'e kaptýran ordu bu kez l908-l909 Reform Hareketi'nin öncüsü konumunda olmuþtu. Baþka bir ifadeyle ordu içerisinde hýzla yayýlmýþ, çok sayýda genç subay ve sivil memurun saflarýna katýldýðý ve kýsa zamanda gizli ve ihtilalci bir güç haline gelen Ýttihat ve Terakki Cemiyet'i artýk, 600 yýllýk Osmanlý iktidarýna el koyabilecek bir momenti yakalamýþtý. Bu geliþmeler üzerine Abdülhamit ayný günlerde Ýkinci Meþrutiyet'i ilan ederek, bu fiili durumu onaylamak zorunda kalmýþtý. Ardýndan hemen seçimler yapýlmýþ ve 17 Aralýk 1908 de açýlan Meclis-i Mebusan'na 140 tanesi Türk olmak üzere toplam 275 milletvekili seçilmiþti. Geriye kalanlarýn 81'i Türk olmayan Müslüman milliyetlerden, 49'u Hýristiyan ve 5'i de Musevi'ydi. Hala gizliliðini koruyan ve Meclis'in açýlýþý için yapýlan genel seçimlere katýlan Ýttihat ve Terakki Cemiyeti, Meclis-i Mebusan'da çoðunluðu ele geçirmiþti. Ancak, Kamil Paþa tarafýndan kurulan Ýlk Meþrutiyet Hükümeti'nde yalnýzca Adliye Bakanlýðý'ný alan Cemiyet iktidarýn ucundan tutmuþtu. Kamil Paþa, Cemiyete karþý muhalif tutum göstermeye baþlayýnca da güvensizlik oyuyla düþürülmüþtü. Onu izleyen Hüseyin Hilmi Paþa kabinesi ise, Cemiyetin bir çeþit onayý ile kurulmuþtu. Bu sýrada Cemiyet gücünü kullanarak Ordu içinde ve özellikle yüksek rütbeli subaylar arasýnda yoðun bir tasfiye hareketine giriþmiþ ve Komutanlar düzeyinde de yeni düzenlemeler yapmýþtý. Merkezi hala Selanik'te olan 3. Ordu'ya egemen olan Cemiyet, Birinci Ordu Komutanlýðý'na Mahmut Muhtar Paþa'yý getirerek Ýstanbul'daki konumunu da güçlendirmiþti. 13 Mart 1909'da "31 mart Vakasý" denilen olaylar ise, Ýttihat ve Terakki Cemiyetine karþý bir

3)Meclis-i Mebusan Döneminin Niteliði Birinci Meþrutiyet'in Meclis-i Mebusan'ý, 20 Mart 1878'de törenlerle açýlmýþ ve çalýþmalarýna baþlamýþtý. Ýki dönem çalýþan meclis bir de "Ýntihab-ý Mebusan Kanunu"(Milletvekili Seçimi Kanunu) kabul etmiþti. Ayan Meclisi tarafýndan da onaylanarak Padiþahýn onayýna sunulan bu Seçim Yasasý, Meclis-i Mebusan'ýn Sultan Abdülhamit tarafýndan 14 Þubat 1878'de kapatýlmasý nedeniyle uygulanamamýþtý. Böylelikle Meclis-i Mebusan, 30 yýl kapalý kaldýktan sonra Ýttihat ve Terakki Partisi'nin çabalarýyla 24 Temmuz 1908'de Ýkinci Meþrutiyet'in ilaný ile birlikte yeniden açýlarak 30 yýl önce yapýlan Anayasa yeniden yürürlüðe girmiþti. Meclisin yeniden oluþumu için eski "Ýntihab-ý Mebusan Kanunu" hatýrlanmýþ ve büyük uðraþlardan sonra bulunarak yürürlüðe konulmuþtu. Yani yeni Meclis bu yasaya göre yapýlan seçimle oluþturulmuþtu.7 Ýlkinde olduðu gibi ikincisinde de alelacele ilan edilen Meþrutiyet ve 1876 Anayasasý'na göre açýlan Meclis, bir anlamda kaldýðý yerden çalýþmalarýna baþlamýþtý. Ýkinci Meþruiyet Döneminde (1908-1919) Ýntihab-ý Mesusan Kanunu'na göre dört seçim yapýlmýþtý. Ýlki 1908 Genel Seçimi, ikincisi 1912 Ara Seçimi, üçüncüsü 1914 Genel Seçimi, dördüncüsü 1919 Genel Seçimidir. Seçimler Osmanlý idari bölünmesi temel alýnarak Sancak Birimi'ne göre yapýlmýþtý. Her Sancak bir seçim bölgesine ayrýlmýþ ve her 50 bin erkek nüfusa bir milletvekili oraný uygulanmýþtý. Bu dört seçimin tümünde iki dereceli çoðunluk sistemi uygulanmýþ ve sadece erkeklere seçme ve seçilme haklarýný tanýnmýþtý.7 Tunaya'ya göre, kanunla getirilen "iki koþul seçme ve seçilme haklarýný kýstýðý gibi seçimlerin genelliðini de daralmýþtý". Koþullardan biri, "seçme hakkýna sahip olabilmek için devlete doðrudan doðruya az çok vergi vermek"; ikincisi de "ikinci seçmenlik" için getirilen "baþka kimsenin hizmetinde bulunmamak" þeklindeydi. Daha sonra azýnlýk milliyetleri için bir ön dayatma þek80


Kurtuluþ linde olabilecek "Türkçe bilmek" koþulu getirilmiþti. 1912 yýlýnda ise "askerlik hizmetlerinde bulunan deniz, kara ve jandarma subaylarý, astsubaylar ve erler" için seçme ve seçilme haklarý kaldýrýlmýþtý.9 Ýkinci Meþruiyetin ilk genel seçimlerine Ýttihat ve Terakki Partisi ile birlikte 14 Eylül 1908'de kurulan, adem-i merkeziyetçi (yerinden yönetim) bir programla çýkan ve seçimlere sadece Ýstanbul'dan katýlan Osmanlý Ahrar Fýrkasý'da katýlmýþtý. Ahrar Fýrkasý Ýstanbul'dan milletvekili çýkaramamýþ ve kendi çabalarýyla seçimlere katýlan Hamit Sait Bey Ankara'dan seçilmiþti. Ancak, Ahrar Fýrkasý mecliste bazý katýlýmlarla bir muhalefet odaðý haline gelmiþti.10 Bu genel seçimler sonunda Meclise 275 milletvekili girmiþti. Bu sayýnýn milliyetlere göre daðýlýmý þöyleydi: Türk-142, Arap-60, Arnavut25, Rum-23, Ermeni-12, Musevi-5, Sýrp-3, Ulah1. Seçimler sýrasýnda gazetelerin verdiði resmi nüfus istatistiklerine göre Osmanlý Ýmparatorluðu'nun toplam nüfusu da 30 milyona yakýn olarak gösterilmekteydi. Bu istatistiklere ve din esasýna göre ülkenin nüfus daðýlýmý þöyle yapýlmýþtý: Müslümanlar-20 milyondan çok, Rumlar- 2 milyondan çok, Ermeniler-1 milyondan çok ve Museviler-700 bin civarýnda, kabul edilmiþti.11 Seçimler Ýstanbul'da 1908 yýlýnýn KasýmAralýk aylarýnda yapýlmýþ ve çok ve çekiþmeli geçmiþti. Ýstanbul'da seçmenlerin sayýsý da þöyle tespit edilmiþti: Ýslam-155.566, Rum-41.298, Ermeni-12.273, Musevi-6.348, Katolik-554, Süryani-187. Bunlar arasýnda 55.000 vatandaþ askerlik görevinde bulunduðu için Ýstanbul'a 10 milletvekilliði düþmüþtü. Seçilen 10 milletvekilinin 6 tanesi Müslüm, 4 tanesi de Gayr-ý Müslüm nüfustan (2 Rum, 2 Ermeni) seçilmiþlerdi.12 Ýlk genel seçimler, gerek seçme ve seçilme haklarýnýn kullanýmýyla eþit koþullarda olmasa bile (nispi temsil deðildi) temsiliyet hakký vermesi ve gerekse yeni dönemin yarattýðý özgürlük ortamý Müslüman olmayan azýnlýk milliyetleri bakýmýndan önemliydi. Bu nedenle seçimler sýrasýnda asýl çekiþme, Müslüman olmayan azýnlýklar ile Ýttihat ve Terakki Partisi arasýnda geçmiþti. Bu ideolojik ve siyasal çekiþmenin temeli, Müslüman olmayan azýnlýk milliyetlerin genel olarak "ademi merkeziyetçilik " ile imparatorluðun etnik unsurlarýnýn gönüllü birlikteliðini (ittihad-ý anasýr) ifade eden ve Ýttihat ve Terakki Partisi'nce savunulan "Osmanlýcýlýk" anlayýþý arasýndaki tartýþmalar ve eylemlerdi. 1908-1919 Dönemi hem birbiriyle çeliþkili ve hem de birbirinden etkileþimli iki noktada ele alýnabilir. Bunlardan biri, o zamana kadar

görülmemiþ derecede burjuva demokratik hak ve özgürlükler (özetle çok partili siyasal hayat, milliyetlerin kendilerini ifade edebildiði özgürlük ortamý vb.) ortamýnýn doðmasýdýr. Ýkincisi de, Ýmparatorluðun yok olmasýna yol açan felaketler döneminin (Balkan Savaþý, Trablus Savaþý ve Birinci Dünya Savaþlarý ile Ýmparatorluðun parçalanmasý) yaþanmasýdýr.13 Ýkinci Meþrutiyet dönemi, baþka bir ifade ile Ýttihat ve Terakki Partisi'nin iktidar dönemi, gerek Birinci Meþrutiyet'in devamý ve gerekse Osmanlý Ýmparatorluðu'nun son döneminin en dramatik geliþmelerinin gerçekleþmesi bakýmýndan önemlidir. Bu dönem, burjuva demokratik iliþki ve iþleyiþi bakýmýndan TBMM'nin Ýkinci Dönemi'yle karþýlaþtýrýlabilir. Her þeye karþýn çok partili hayatýn birinci dönemi olan bu yýllarda yapýlan seçimlere katýlým, Meclisin bileþimi ve niteliði bakýmýndan gene Ýkinci Meclis Dönemi'yle karþýlaþtýrýldýðýnda bu dönemin uygulamalarýnýn daha demokratik olduðu söylenebilir. Kemalist tarihçiler bu dönemi Ýttihatçýlarýn diktatörlüðü dönemi olarak nitelerken, Ýkinci Meclis'ten itibaren kurulmakta olan Kemalist diktatörlüðü görmezden gelmekte ya da Cumhuriyet söylemine dayanarak bütün anti-demokratik uygulamalarý savunmaktadýrlar. 4) Ýttihat ve Terakki Döneminin Sonu ve Teceddüt Fýrkasý Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin son hükümeti olan Talat Paþa kabinesi, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasýndan önce istifa etmiþ ve ardýndan da 1-5 Kasým 1918 günlerinde Cemiyet'in olaðanüstü kongresi toplanmýþtý. Partinin geleceðinin tartýþýldýðý bu son kongrede Talat Paþa, savaþa neden ve nasýl girdiklerini anlattýðý konuþmasýnýn sonunda þunlarý söylemiþti: "Biliyorsunuz Bulgar cephesi çökmüþtür, müttefiklerimizle temasýmýz kalmamýþtýr. Suriye'de ordularýmýz bozguna uðramýþtýr. Harp bizim maðlup olmamýzla sona ermiþtir. Karþý tarafýn hiç olmazsa Wilson prensipleri dairesinde hareket etmesini saðlamak maksadýyla beraberce Wilson'a baþvurduk.(*) Bu müracaatla beraber þunu düþündük ki, harbi idare eden ve Amerika'nýn gözünde harpten mesul olan bir komitenin iþ baþýnda kalmasý caiz deðildir. Bunu için kabinenin istifasýný Padiþaha verdik. Siyasetimiz maðlup oldu. Bunun için de bizim iktidar mevkiini ne suretle olursa olsun, muhafaza etmemiz mümkün olamazdý. Ayný zamanda Umumi Merkez olarak Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin sevk ve idare mevkiinden Umumi Merkez Heyeti'yle beraber istifa ediyoruz ve Cemiyeti, gerçek ve meþru sahibi olan Kongre 81


Kurtuluþ Heyeti'ne terk ve tevdi ediyoruz."14 (**) Wilson Prensipleri'nin 12. maddesi, "Þimdiki Osmanlý Ýmparatorluðu'nun Türklerle meskun kýsýmlarýna tam bir hükümranlýk hakký tanýnmasý, fakat bugün Türk hakimiyetinde bulunan diðer milliyetlere de tam bir emniyet içinde yaþama ve kolayca geliþme imkanýnýn güvence altýna alýnmasý" þeklindeydi. Talat Paþa hükümeti bu maddeye dayanarak bir çýkýþ yolu aramýþtý. Kongrede biri, "Ýttihat ve Terakki Partisi'nin kendisini feshederek siyasal hayattan çekilmesi", ikincisi de "parti programý temel alýnarak siyasal sabýkasý olmayan ve yýpranmamýþ isimlerden yeni bir parti kurulmasý" þeklinde ifade edilebilecek iki tez tartýþýlmýþ ve ikincisi kabul edilmiþti. Buna göre, 5 Kasým'da yapýlan oylamada 4 çekimser ve 9 muhalif oya karþý, 35 oyla Ýttihat ve Terakki Partisi yerine Teceddüt Fýrkasý'nýn kurulmasýna karar verilmiþti. Teceddüt Fýrkasý, 9 Kasým 1918'de Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin son kongresinde seçilen 21 kiþilik kurucular kurulu tarafýndan kurulmuþtu. Teceddüt Fýrkasý'na, Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin tüm malvarlýðý (menkul ve gayrimenkulleri) devredilmiþti. Genel baþkanlýðýna Hüseyin Hüsnü Paþa (Ayan'dan), ikinci baþkanlýklara da Ýsmail Canbolat (Ýstanbul mebusu) ile M. Þemsettin (Günaltay) getirilmiþti. Teceddüt Fýrkasý, Rum ve Ermenilerin Ýttihatçýlara aðýr suçlamalarda bulunduðu bir dönemde kurulmuþ olmasýna karþýn, partinin kurucularý arasýnda Kavrokordato, Orfanidi, Barsamyan Efendiler vardý.15 Eski partinin programýndan daha ileri unsurlarý taþýyan Teceddüt Fýrkasý'nýn programý, Cumhuriyet döneminin demokratik atýlýmlarýna kaynaklýk etmesi bakýmýndan önemliydi. Bu baðlamda Teceddüt Fýrkasý'nýn siyasal programýnda dikkat çeken önemli maddeler þöyleydi: "Devlet-i Osmaniye parlamentarizm usul-ü meþrutiyetiyle idare olunan bir devlet olup hakimiyet milletten nebean eder" (Madde: 1). "Osmanlýlar, hangi din, mezhep ve millete mensup olursa olsunlar, hukuk ve vezaifte müsavidirler." (Madde: 2) "Her milletin, dini, edebi, ilmi istiklali olacak ve milliyetler arasýnda müsavat-ý kamile cari bulunacaktýr." (Madde: 5). "Memleket dahilinde müstamel olan lisanlarýn istimali herkes için ihtiyaridir. Lisan-ý resmiden gayri lisan istimaline lüzum hissedilen yerlerde mahkeme ve belediye ve nahiyeler umuruna miteallik hususat için bir kanun tedvin kýlýnacaktýr." (Madde: 6). "Her Osmanlý efkarýnda serbesttir." (Madde: 7). "Osmanlýlar serbestçe seyr-ü sefer hakkýný haizdirler. Her Osmanlý istediði yerde ikamet

eder." (Madde: 9). "Osmanlýlar kanun-ý mahsusuna tebaiyet þartiyle cemiyet teþkili hakkýna haizdirler. Bunun için müsaade almak mecburiyeti yoktur." (Madde: 10). "Her Osmanlý kendi esasat-ý diniyesine muhalif olmamak üzere içtihadýnda hürdür." (Madde: 13). "Osmanlý devleti dahilinde esaret yoktur. Ýnsan alýp satmak cürümlerine karþý aðýr cezalar vazolunacaktýr. Memalik-i Osmaniye'ye ayak basan her esir hür addolunur. Her nevi darp, iþkence ve eziyet, müsadere, angarya ve cerime katiyen ve her vakit memnudur." (Madde: 16). "Matbuat hiçbir bahane ile kableltab sansüre tabi tutulmaz." (Madde: 17). "Ceram-i siyasiyeden dolayý idam cezasý yoktur." (Madde: 20). "Mücrimin-i siyasiyenin iadesi hiçbir vakit caiz deðildir." (Madde: 23). "Yirmi bir yaþýný ikmal eden her erkek Osmanlý, birinci derecede intihap hakkýný haizdir."(Madde: 35). "Mebusan intihabatýnda muvazzaf zabitanla silah altýnda bulunan efrad-ý askeriyenin intihabata iþtiraki þimdilik gayrý caizdir." (Madde: 37) "Hükümet her ne nam ile olursa olsun hiçbir zaman kanun hüküm ve kuvvetinde bir karar neþredemez." (Madde: 42). "Bilumum memurin-i mülkiye ve adliyenin ve askerlerin fýrka ve cemiyet-i siyasiye intisaplarý ve nüfuz-ý hükümeti fýrkacýlýkta istimalleri menedilecektir." (Madde: 62). "Osmanlýlarýn bir memuriyete tayininde kavmiyet ve mezhep kale alýnmaz." (Madde; 74). "Mekatib-i iptidaiye-i umumiyede lisan-ý resminin tedrisi mecburi olmakla berber her mahallin ana lisaný lisan-ý tedris olacaktýr." (Madde:113). "Haftada bir gün tatil esasý kabul edilecek ve bu tatil istirahatý kahvehanede ve bu kabil müessesat ve vesait-i hakliye müstahdemlerine dahi teþmil edilecektir." (Madde: 168). "Kadýnlarýn müsait ve menfaatli meslek ve iþlerde çalýþmalarý himaye edilecektir." (Madde: 171). "Amele ile sermayedarlarýn manasebat-ý mütakabilesine müteallik ahkam-ý kanuniye teklif ve vazolunacaktýr" (Madde: 173).16 Parti yönetimine muhalif olan Ýstanbul'daki Ýttihatçýlarýn bir kýsmý, partinin son kongresinden önce, yani Ekim 1918'de Ýttihat ve Terakki Partisi'nin Ýstanbul mebusu Ali Fethi (Okyar) ve Karesi mebusu Hüseyin Kadri Bey tarafýndan kurulan "Hürriyetperver Avam Fýrkasý"na katýlmýþtý.(***) Bir kýsmý da, 22 Ekim 1918'de Mevlanzade Rýfat bey, Emin Ali Bey, Babanzade Aziz Bey gibi kiþiler tarafýndan kurulan "Radikal Avam Fýrkasý"na girmiþlerdi.(****) 5) Meclis-i Mebusan'ýn Feshi ve Ayan Meclisi Hükümetleri Bu sýrada, gerek savaþýn galibi Ýngilizler ve 82


Kurtuluþ gerekse baþta Hürriyet ve Ýtilafçýlar olmak üzere bütün muhalifler, savaþ suçlusu olarak ilan ettikleri Ýttihatçýlardan hesap sormaya baþlamýþlardý. (18) Ancak, hükümet ve Meclis-i Mebusan'da Ýttihatçýlar hala etkili olduðu için muhalifler öncelikle hükümetin düþürülmesi ve ardýndan da meclisin feshedilmesi için harekete geçmiþti. Bu baðlamda önce Ýzzet Paþa Hükümeti'ni istifaya zorlayarak (8 Kasým 1918) yerine Tevfik Paþa hükümetini kurdurmuþlar ve ardýndan da 21 Aralýk 1918'de Meclis-i Mebusan'ýn feshini saðlamýþlardý. Verdikleri gensoru önergeleriyle hükümeti sýkýþtýran ve hükümeti düþürmekle tehdit eden meclisin Ýttihatçý çoðunluðundan rahatsýz olan Sadrazam Tevfik Paþa da, Padiþahý meclisin feshedilmesi için ikna etmiþti.19 11 Ekim'den 8 Kasým 1918'e kadar geçen sürede 25 gün görevde kalan Ýzzet Paþa kabinesinin istifasýnýn ardýndan 11 Kasým 1918'de Tevfik Paþa Hükümeti kurulmuþtu. Mütareke imzalandýðý zaman Meclis-i Mebusan'ýn Üçüncü Yasama Dönemi sürmekteydi. Çünkü 1 Mayýs 1914 genel seçimleriyle baþlayan Üçüncü Yasama Dönemi, ayný yýl Anayasa'nýn 69.maddesinde yapýlan bir deðiþiklikle bir yýl uzatýlmýþtý. Ýttihat ve Terakki Partisi 1913 yýlýndan itibaren tek partili bir rejim kurduðu için muhalefetsiz ya da muhalefeti yok denecek kadar az bir Mebusan Meclisi oluþturmuþtu. Dolayýsýyla bu Mecliste, Ýttihat ve Terakki Partisi kahir ekseriyetle çoðunluðu elinde bulunduruyordu. Parti içindeki çözülme ve çatlaklar ise savaþýn kaybedildiðinin anlaþýlmasý ve Talat Paþa Hükümeti'nin çekilmesinden sonra baþlamýþtý.20 Meclis-i Mebusan'ý "toplantýya çaðýrma, tatil etme, süresini uzatma veya daðýtma yetkisi" 28 Mayýs 1914'de Ýttihatçýlar tarafýndan anayasada yapýlan bir deðiþiklikle Padiþaha verilmiþti. Padiþahýn Meclis ve Hükümet üzerindeki yetkilerini belirleyen Anayasanýn 35. maddesi ilkin 15 Mayýs 1912'de deðiþtirilmiþti. Bu deðiþiklik Padiþaha, "Heyet-i Mebusan'ýn ledel iktiza feshi ve senelik içtima sürenin yarýsýna tecavüz etmemek ve o içtima senesi zarfýnda müddetini tamamlamak üzere tecil ve tatil" yetkisinin verilmesi þeklindeydi. Bazý kayýtlarla sýnýrlandýrýlmýþ olan bu madde 28 Mayýs 1914'de yeniden deðiþtirilmiþ ve "Vekiller ile Heyet-i Mebusan arasýnda ihtilaf ortaya çýktýðýnda bazý þartlar altýnda Padiþahýn Heyet-i Mebusaný feshetmesi yetkisini kullanýrken Ayan Heyeti'nin muvafakatini almak þartý ilga edilmiþ ve üç ay içinde intihabata baþlanmak kaydý, "4 ay içinde intihap ve icra

olunmak" þeklinde deðiþtirilmiþti.21 Sultan Vahdettin bu yetkiyi kullanarak Meclisi Mebusan'ý feshetmiþ ve böylelikle Ayan Meclisi hükümetleri dönemini baþlatmýþtý. Vahdettin'in ülkeyi Kararnameler ile yönettiði bu yöntem aslýnda Padiþahýn sadrazam aracýðýyla kendisinin "hükümet etme" dönemi olarak da adlandýrýlabilirdi. Bu dönemde Vahdettin, Mütareke dönemi boyunca "Kararnameler" olarak isimlendirilen "muvakkat (geçici) kanunlar sistemine baþvurarak" toplam 621 Kararname çýkartmýþtý.22 Öte yandan bu dönemde, Padiþahla ve Hükümetle hiçbir dayanaðý kalmayan Ýttihatçýlar için, "savaþ suçlusu, tehcir suçlusu ve iaþe suistimali" gibi suçlardan yargýlanmalarýnýn yolu açýlmýþtý. Nitekim 8 Ocak 1919'da tehcir suçlarý için Divan-ý Harp Heyetleri kurulmuþ, 30 Ocak 1919'da Hüseyin Cahit, Ýsmail Canbolat, Kara Kemal, Dr. Tevfik Rüþtü, Ziya Gökalp baþta olmak üzere 27 Ýttihatçý tutuklanmýþtý. 2 Þubat 1919'da ise hükümet Ýttihat ve Terakki Partisi'nin tüm mal varlýðýna el konulduðunu açýklamýþtý. 3 Mart 1919'da Tevfik Paþa'nýn istifa etmesi ve ardýndan Damat Ferit Paþa Hükümeti'nin kurulmasýyla Ýttihatçýlar aleyhindeki kampanya daha da hýzlanmýþtý. 10 Mart'ta eski Sadrazam Prens Sait Halim Paþa, Þeyhülislam Musa Kazým efendi ile Halil (Menteþ), Rýfat, Fethi (Okyar), Þükrü, Ýbrahim ve Ahmet Nesimi Beyler gibi eski Nazýrlar (Bakanlar), Meclis ve Ayan Meclisi baþkanlarý da dahil olmak üzere 60 kadar Ýttihatçý tutuklanmýþtý. Ýttihatçýlarýn askeri mahkemede yargýlanmalarý uzun süre devam etmiþ, aralarýnda bir yolunu bularak yakasýný kurtaranlar olmuþ ve çoðu da mahkemeleri devam ederken Ýngilizler tarafýndan Limni ve Malta adasýna sürgüne gönderilmiþti. Bu arada Ermeni tehcirinden dolayý suçlu görülenlerden eski Diyarbakýr valisi Doktor Reþit Bey intihar etmiþ, eski Boðazlayan Kaymakamý Kemal Bey'de idam edilmiþti.23 Ancak Ýttihatçýlara karþý Ýstanbul'daki bu uygulamalar Anadolu'da yapýlamamýþtý. Anadolu ve Trakya'daki parti þubeleri ve kulüpleri Ýttihat ve Terakki'nin yerel kadrolarý tarafýndan faaliyetlerine devam etmiþlerdi. Bu Ýttihatçý yerel kadrolar, partinin resmi olarak kapatýlmasýnýn ardýn da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin kuruluþlarýnda etkin görevler alarak Büyük Millet Meclisi'nin oluþumunda önemli bir rol üstlenmiþlerdi. Sonuç olarak Meclis-i Mebusan deneyimi, Cumhuriyet'e ve dolayýsýyla Büyük Millet Meclisi dönemine geçiþ sürecinde çok önemli bir aþama olmuþtu.

83


Dipnotlar: (*) Ayaklanmanýn niteliði ve kimler tarafýndan yapýldýðý üzerine deðiþik iddialar öne sürülmekle birlikte, Ýttihat ve Terakki'ye karþý þiddetli bir muhalefet oluþturan Ahrar Fýrkasý ve onun dinsel kolu olan Ýttihad-ý Muhammedi Cemiyeti'nin düzenlediðine iliþkin birçok kanýt bulunmaktadýr. Ýttihat ve Terakki Cemiyeti, isyanýn sorumlusu olarak gördüðü Abdülhamit'in Meclis kararýyla tahttan indirilmesini saðladý. 27 Nisan 1909 da toplanan Meclis, Abdülhamit'in yerine Mehmet Reþad'ý getirdi. Abdülhamit ise Selanik'e sürgüne gönderildi. Ayrýca, Abdülhamit yanlýsý olduðu bilinen 1. Ordu da tasfiyeler yapýldý. Çok sayýda subay ve komutan emekliye sevk edildi veya uzak yerlere tayinleri çýkarýldý. Böylece, Ýttihat ve Terakki Cemiyeti, Abdülhamit'ten kurtulmuþ ve kendi iktidarýný pekiþtirme sürecine girmiþti. Bu süreçte Mahmut Þevket Paþa gibi önemli bir komutaný da kazanmýþtý. Cemiyet, bundan sonra "Meþruti Ýslahat Dönemi" baþlatarak kendi programýný uygulayacak, ancak iktidara tümüyle egemen olamayacak, daha çok hükümetleri ve meclisi denetleyici bir pozisyon üstlenecekti. (**) Wilson Prensipleri'nin 12. maddesi, "Þimdiki Osmanlý Ýmparatorluðu'nun Türklerle meskun kýsýmlarýna tam bir hükümranlýk hakký tanýnmasý, fakat bugün Türk hakimiyetinde bulunan diðer milliyetlere de tam bir emniyet içinde yaþama ve kolayca geliþme imkanýnýn güvence altýna alýnmasý" þeklindeydi. Talat Paþa hükümeti bu maddeye dayanarak bir çýkýþ yolu aramýþtý. Kongrede biri, "Ýttihat ve Terakki Partisi'nin kendisini feshederek siyasal hayattan çekilmesi", ikincisi de "parti programý temel alýnarak siyasal sabýkasý olmayan ve yýpranmamýþ isimlerden yeni bir parti kurulmasý" þeklinde ifade edilebilecek iki tez tartýþýlmýþ ve ikincisi kabul edilmiþti. Buna göre, 5 Kasým'da yapýlan oylamada 4 çekimser ve 9 muhalif oya karþý, 35 oyla Ýttihat ve Terakki Partisi yerine Teceddüt Fýrkasý'nýn kurulmasýna karar verilmiþti. Teceddüt Fýrkasý, 9 Kasým 1918'de Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin son kongresinde seçilen 21 kiþilik kurucular kurulu tarafýndan kurulmuþtu. Teceddüt Fýrkasý'na, Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin tüm malvarlýðý (menkul ve gayrimenkulleri) devredilmiþti. Genel baþkanlýðýna Hüseyin Hüsnü Paþa (Ayan'dan), ikinci baþkanlýklara da Ýsmail Canbolat (Ýstanbul mebusu) ile M. Þemsettin (Günaltay) getirilmiþti. Teceddüt Fýrkasý, Rum ve Ermenilerin Ýttihatçýlara aðýr suçlamalarda bulunduðu bir dönemde kurulmuþ olmasýna karþýn, partinin kurucularý arasýnda Kavrokordato, Orfanidi, Barsamyan Efendiler vardý.(15) Eski partinin programýndan daha ileri unsurlarý taþýyan Teceddüt Fýrkasý'nýn programý, Cumhuriyet döneminin demokratik atýlýmlarýna kaynaklýk etmesi bakýmýndan önemliydi. Bu baðlamda Teceddüt Fýrkasý'nýn siyasal programýnda dikkat çeken önemli maddeler þöyleydi: "Devlet-i Osmaniye parlamentarizm usul-ü meþrutiyetiyle idare olunan bir devlet olup hakimiyet milletten nebean eder" (Madde: 1). "Osmanlýlar, hangi din, mezhep ve millete mensup olursa olsunlar, hukuk ve vezaifte müsavidirler." (Madde: 2) "Her milletin, dini, edebi, ilmi istiklali olacak ve milliyetler arasýnda müsavat-ý kamile cari bulunacaktýr." (Madde: 5). "Memleket dahilinde müstamel olan lisanlarýn istimali herkes için ihtiyaridir. Lisan-ý resmiden gayri lisan istimaline lüzum hissedilen yerlerde mahkeme ve belediye ve nahiyeler umuruna miteallik hususat için bir kanun tedvin kýlýnacaktýr." (Madde: 6). "Her Osmanlý efkarýnda serbesttir." (Madde: 7). "Osmanlýlar serbestçe seyr-ü sefer hakkýný haizdirler. Her Osmanlý istediði yerde ikamet eder." (Madde: 9). "Osmanlýlar kanun-ý mahsusuna tebaiyet þartiyle cemiyet teþkili hakkýna haizdirler. Bunun için müsaade almak mecburiyeti yoktur." (Madde: 10). "Her Osmanlý kendi esasat-ý diniyesine muhalif olmamak üzere içtihadýnda hürdür." (Madde: 13). "Osmanlý devleti dahilinde esaret yoktur. Ýnsan alýp satmak cürümlerine karþý aðýr cezalar vazolunacaktýr. Memalik-i Osmaniye'ye ayak basan her esir hür addolunur. Her nevi darp, iþkence ve eziyet, müsadere, angarya ve cerime katiyen ve her vakit memnudur." (Madde: 16). "Matbuat hiçbir bahane ile kableltab sansüre tabi tutulmaz." (Madde: 17). "Ceram-i siyasiyeden dolayý idam cezasý yoktur." (Madde: 20). "Mücrimin-i siyasiyenin iadesi hiçbir vakit caiz deðildir." (Madde: 23). "Yirmi bir yaþýný ikmal eden her erkek Osmanlý, birinci derecede intihap hakkýný haizdir."(Madde: 35). "Mebusan intihabatýnda muvazzaf zabitanla silah altýnda bulunan efrad-ý askeriyenin intihabata iþtiraki þimdilik gayrý caizdir." (Madde: 37) "Hükümet her ne nam ile olursa olsun hiçbir zaman kanun hüküm ve kuvvetinde bir karar neþredemez." (Madde: 42). "Bilumum memurin-i mülkiye ve adliyenin ve askerlerin fýrka ve cemiyet-i siyasiye intisaplarý ve nüfuz-ý hükümeti fýrkacýlýkta istimalleri menedilecektir." (Madde: 62). "Osmanlýlarýn bir memuriyete tayininde kavmiyet ve mezhep kale alýnmaz." (Madde; 74). "Mekatib-i iptidaiye-i umumiyede lisan-ý resminin tedrisi mecburi olmakla berber her mahallin ana lisaný lisan-ý tedris olacaktýr." (Madde:113). "Haftada bir gün tatil esasý kabul edilecek ve bu tatil istirahatý kahvehanede ve bu kabil müessesat ve vesait-i hakliye müstahdemlerine dahi teþmil edilecektir." (Madde: 168). "Kadýnlarýn müsait ve menfaatli meslek ve iþlerde çalýþmalarý himaye edilecektir." (Madde: 171). "Amele ile sermayedarlarýn manasebat-ý mütakabilesine müteallik ahkam-ý kanuniye teklif ve vazolunacaktýr" (Madde: 173). (16)

84


(***) Hürriyetperver Avam Fýrkasý, Ýttihat ve Terakki Partisi'nin son kongresinden önce ve hepsi de bu partinin milletvekili olan kiþiler tarafýndan, yani Ýttihatçýlarýn muhalif bir kanadý tarafýndan kurulmuþtur. Bunlar son kongreye çaðrýldýklarý halde katýlmamýþlardýr. Ýzzet Paþa kabinesine güvenoyu veren bu parti, sonraki Tevfik Paþa ve Damat Ferit Paþa hükümetlerine karþý muhalif bir çizgi izlemiþtir. 6 Mayýs 1919'da Meclis-i Vükela, Hürriyetperver Avam Fýrkasý ile Teceddüt Fýrkasý'ný birlikte kapatmýþtýr. Meclis-i Vükela'nýn bu kararý, her iki fýrkanýn da Ýttihat ve Terakki Partisi'nin devamý niteliðinde ve yalnýzca isim deðiþtirerek "bir muvazaa sonucu" kurulduklarý þeklindeydi. (****) Radikal Avam Fýrkasý, parlamento dýþýnda kurulmuþtur. Ýttihat ve Terakki Partisi'nin koyu bir muhalifi olan Mevlanzade Rýfat Bey tarafýndan organize edilen bu partinin siyasal tutumu Nizamnamesinin 4.maddesinin (a) fýkrasýnda þöyle belirlenmiþtir: "Devlet-i Aliyyenin temamiyet-i mülkiyesini son derece gözetmek ve bütün aksamýnýn ittihadýna halel gelmemek þartile 'milliyet prensipleri' dairesinde idaresini temin eylemek". (17) Teceddüt Fýrkasý, Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Rumeli ve Anadolu örgütleri tarafýndan kýsa zamanda benimsenerek eski partinin devamý niteliðinde faaliyet göstermiþti. Fýrka merkezi de eski partinin bir "maklübu" (dönüþümü) olduðunu her fýrsatta teyit etmiþ ve eski siyasal eylemlerinden dolayý adlarý kamuoyunda çýkan yöneticilerinin istifalarýný saðlayarak varlýðýný sürdürmeye çalýþmýþtý. 1) 2) 3) 4) 5) 6) 7) 8) 9) 10) 11) 12) 13) 14) 15) 16) 17) 18) 19) 20) 21) 22) 23)

A. Selçuk Özçelik, Esas Teþkilat Hukuk Dersleri, Ýkinci Cilt, Türkiye'nin Siyasi Rejimi ve Müesseseleri, Birinci Kitap, s. 73 ve 75, Ýstanbul Üniversite Hukuk Fakültesi Yayýnlarý -1976 Age, s. 75 Age, s. 76 Age, s. 83 Age, s. 83 Age, s. 83 Tarýk Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler Cilt-III, s. 161, Hürriyet Vakfý Yayýnlarý, Ýkinci Baský, Ocak-1988 Age, s. 164 Age, s. 165-166 Age, s. 167 Age, s. 172 Age, s.27 Tarýk Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler Cilt-I, s. 4, Hürriyet Vakfý Yayýnlarý, Ýkinci Baský, Ocak-1988 Sabahattin Selek, Anadolu Ýhtilali, C-I, s. 58-59, Burçak Yayýnevi, Üçüncü Baský, Ýstanbul -1966 Tarýk Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, Cilt-II, Mütareke Dönemi, s. 88-89, Ýletiþim Yayýnlarý Birinci Baský -1999 Age, s. 122-133 Age, s. 107 Sabahattin Selek, Anadolu Ýhtilali, C-I, s. 84, Burçak Yayýnevi, Üçüncü Baský, Ýstanbul -1966 Age, s. 85 Tarýk Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, Cilt-II, Mütareke Dönemi, s. 36, Ýletiþim Yayýnlarý Birinci Baský -1999 A. Selçuk Özçelik, Esas Teþkilat Hukuk Dersleri, ikinci Cilt, Türkiye'nin siyasi Rejimi ve Müesseseleri, Birinci Kitap, s. 98, Ýstanbul Üniversite Hukuk Fakültesi Yayýnlarý -1976 Tarýk Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, Cilt-2, Mütareke Dönemi, s. 34, Ýletiþim Yayýnlarý Birinci Baský -1999 Sabahattin Selek, Anadolu Ýhtilali, C-I, s. 86-87, Burçak Yayýnevi, Üçüncü Baský, Ýstanbul -1966

85


Proletarya Demokrasi Okulundan Geçerek Sosyalizme Ýlerleyecektir

T

arafsýz olduðu iddiasýnda bulunan G. Kubilay DY-Kurtuluþ dergisinde yazdýðý "SDP Üçüncü Konferansa Giderken" baþlýklý yazýsýnda baþtan aþaðý kendi uydurduðu ve bize yüklediði iddialara yanýt vererek bir baþ eser yaratmýþ. Yapýlan iþin adýna polemik deðil "yalancýlýk" denilir. Bunu da belli ki, görüþlerini sistematik bulduðu üstadý V. Sarýsözen den öðrenmiþ olmalý. Ayrýca G. Kubilay, kendisini bize karþý her türlü lafý kullanmakta özgür görmektedir. Her öneri kendi müeyyidesini içinde taþýr. Hakaret eden hakaret duyacaðýndan kuþku duymamalýdýr ve öyle olunca, "bana hakaret ettiler, üslup þöyleydi böyleydi" diye kimseye þikâyette bulunmamalýdýr. Þu sözlerin sahibi duyacaklarýndan þikâyette bulunamaz: "Devrimci siyaset bu denli sefil... Nasýl olabilir?" "Eðer iddia sahipleri iki yýl boyunca "uyur gezer" dolaþtýklarýný söylemiyorlarsa, kendilerine illüzyon yapýldýðýný iddia etmiyorlarsa ..." " Ancak yeþilçam filmlerini aratmayacak bir komediyle yüz yüzeyiz." "Yeþilçam filmlerinde bu tür komediler olmuyor mu? Görmez bir erkek ya da kadýn mucize bir olayla þok yaþýyor ve bir anda görmeye baþlýyor, heyecanla "görüyorum, görüyorum" diye etrafýna hýçkýrýklar saçýyor.

Mahir Sayýn 86


Kurtuluþ

Monolitik sosyalizm deneylerindeki siyaset tarzý da böyle deðil mi?" Bunlar yazarýn kendisini bize karþý nasýl gördüðünün seviyesine uygun ifadeleri. Bunlarý söylerken de sureti haktan görünüp bize, muarýzlarýmýza reformist vb gibi laflar etmememizi, baþka geleneklerden olanlara "aþaðýlayýcý, küçük düþürücü sözler" söylemememizi saðlýk veriyor. Bu yazarýn bir yazýyý yazdýðý süre içerisinde kaç ruh durumundan geçtiðini, kaç deðiþik mantýk içine girip çýktýðýný burada anlatmak siyasi bir makaleyi amaçlarýnýn ötesine fazlasýyla taþýrmak olur. Bize, baþkalarýný reformizmle suçlamanýn nasýl büyük tutarsýzlýk olduðunu anlatýrken, destekçisi olduðu kiþilerin daha ortada fol ve yumurta yokken, ama taciz varken, püskürttükleri reformizm, sosyal þovenizm iddialarý konusunda tek kelime söylemeyi akýl etmiyor. Ýnsan kullandýðý mantýkta öncelikle tutarlý olmalýdýr. Çok standartlýlýk bir ahlak sorunu oluþturur. Aslýnda G. Kubilay neyin tarafsýzý olduðunu öncelikle söylemiþ olsa idi durumu anlamak mümkün olurdu. Taciz konusunda mý tarafsýzdýr? Hakkýmýzda ortaya atýlan abuk sabuk iddialar konusunda mý tarafsýzdýr? Taraflarýn karþý karþýya geldiði konular bellidir. Bu konularda alýnan tutumlar da nerede olunduðunu ortaya koyar. Taciz konusunda G. Kubilay hiçbir zaman tarafsýz olmamýþ, tam tersine taciz iþinin örtbas edilmesi için ilk harekete geçen olmuþ ve bu güne kadar da bu tutumunda istikrarýný korumuþtur. Yani tacizciden yana taraftýr. Þimdi yazdýðý yazýda da bize, reformizm, pasifizm, monolitizm, sosyal þovenizm, sýnýf indirgemeciliði gibi aklýna gelen çamuru atmakta ve taciz destekçisi ekibin tacizi gizlemek için uydurduðu gerekçelerine aynýyla katýlmaktadýr. Dolaysýyla ideolojik, politik argümanlarý itibariyle de taciz destekçisi guruptan ayrý bir yerde durmamaktadýr. Kendisi hakkýnda, Ýlhami Aras ile yan yana durduðuna iliþkin tevatürler piyasada dolaþmakta ise de, bu yan yana duruþun düþünsel deðil ancak fiziksel olduðunu düþünmek için Ý. Aras'ýn yazdýklarýna birazcýk bakmakta yarar vardýr. Zira bunlar yazarýn öne sürdüðü tacizin masumiyeti ve sosyal þovenizm türünden abukluklarýnýn karþýsýnda durmaktadýrlar. Yazýsýnda þöyle diyor Ý. Aras: "Komplo ise herhalde pek inandýrýcýlýðý olamayan bir argümandýr."

Bu inandýrýcýlýðý olmayan argüman nereden çýkmýþtýr, hangi ihtiyacý karþýlamýþtýr ve yalan olduðu kanýtlandýðý zaman ne olur? Bu ihtiyaç, "A. Kaya gibi bir devrimcinin liberaller tarafýndan Kürtlerle ittifaký bozmak amacýyla tasfiye edilmesi" iddiasýný kanýtlamak için ortaya atýlmýþtýr. Hem de "taciz yoktur tasfiye vardýr!" diye haykýrarak. Tabi en masum haliyle böyle bir yalanýn söylenmesi tersinden bir tezgâhýn çevrilmekte olduðunu ortaya koyar. Bizim anlatmamýzýn mümkün olmadýðý ortada, ama Ý. Aras bu durumu G. Kubilaya anlayacaðý bir dille izah edebilir belki. Ýlhami Aras, tüzük ihlalleri konusunda da G. Kubilay ile pek yan yana duruyor görünmemektedir: "Hukuki süreci þaibeli hale getiren en önemli neden þu olmuþtur. Grubun 'yetkili organý' tarafýndan (içinde benim de payým olan) dilekçenin Ýl Disiplin Kurulu' na gitmesi için ýsrar etmek yerine, Ýl Yönetim Kurulu'na Merkez Disiplin Kurulu' na gönderilmesi yönünde öneri yapýlmasýydý. Yine buna baðlý olarak MDK' ya 'aklamak için gönderiyorlar' þaibelerini fazlasýyla destekleyen ise bizzat MDK'nýn savunulmasý mümkün olmayan yazýlý görüþleri oldu." Ý. Arasýn iki tesbiti var: 1- Hukuki süreç þaibeli hale gelmiþtir. 2- MDK'nun kararý bu þaibeyi doðrulamýþtýr. Hukuki sürecin üzerine düþen þaibenin ne olduðunu da yine Ý.Aras þöyle tespit ediyor: "MDK'ya aklamak için gönderiyorlar." Ý.Arasýn yazýsýný tam okuduðumuz anda, onu yalancý çýkarmamak için MDK'dan yeni bir müjde daha aldýk. Ýstanbul il disiplin kurulunun kararlarýnýn iptal edilip A. Kaya'nýn tacizcilikten "teklifçi"liðe dönüþtürülerek bir kez daha aklandýðý. MDK'na gönderme kararý havada asýlý deðildir. Neden bu karar alýnmýþtýr? Bunun nedenleri anlatýlýr ise o zaman sorunun nerede yattýðý daha açýk olarak ortaya çýkacaktýr. Bu karar Ayla Yýldýrým'ýn "MYK'yý daðýtmaya geliyorum" demesinin ardýndan, onu yatýþtýrmak için alýnmýþtýr. Burada durup düþünmek gerekiyor: Ayla bu kararla neden yatýþacaktýr? Yatýþtýrma ihtiyacý nereden doðmaktadýr. Bu iki sorunun yanýtý da verilmeli elbette. "Aklamak için gönderiyorlar" iddiasý basit bir iddia deðildir ve sonucun tam da bu olmasý þaibe denilen iþin þaibe lafýndan kurtarýlýp hakikat olarak ifade edilmesini gerektirir. Söz 87


Kurtuluþ

konusu heyet, sadece MDK'ye gönderme kararýný deðil, ayný zamanda tacize iliþkin þikayet dilekçesinin geri alýnmasý kararýný da almýþ ve þiddetli direniþ karþýsýnda geri çekmek zorunda kalmýþtýr. Ne demektir bu? Bu MDK kararýnýn neden alýnmýþ olduðunun apaçýk delilini oluþturur. Bu konudaki niyetin ne olduðunu ortaya koyar. Geri alýnmýþ olmasý niyetin baþka olduðu anlamýna gelmez. Nedir niyet? Þikâyet dilekçesinin geri alýnmasý. Ne demektir dilekçenin geri alýnmasý? Meselenin örtbas edilmesi. O halde meseleyi MDK'ya göndermekten amaç nedir? Meseleyi örtbas etmek. Neden örtbas edilmesi gerekmektedir. Kalabalýk bir gurup bunun örtbas edilmesini istemekte ve aksi takdirde örgütün bölüneceði tehdidini savurmaktadýr. Bunu Ayla Yýldýrým apaçýk ifade etmiþtir. Ýfade edildiði gibi, örgüt kurtarýlacaktýr. Nasýl kurtulur örgüt? Olayý örtbas ederek. Örtbas edince ne olur? Bu meselede taraf olmuþ olanlar bir müddet sonra toptan imha edilirler. Sorun da böylece biter. Hesaplar buydu, ama Baðdat'a gidemeden yoldan dönmek zorunda kalýndý. Þimdi Aman partimiz bölünüyor masumiyetine bürünmeye çalýþýyorlar. Tabi, Ý. Arasýn ifadeleri içerisinde yer alan, "MDK' ya 'aklamak için gönderiyorlar' þaibelerini fazlasýyla destekleyen ise bizzat MDK'nýn savunulmasý mümkün olmayan yazýlý görüþleri oldu." Sözlerinin de biraz açýlmasý gerekir. Aklamak için MDK'na gönderiyorlar þaibesini doðrulayan nedir?: "..bizzat MDK'nýn savunulmasý mümkün olmayan yazýlý görüþleri..."dir. Yani MDK tacizciyi beraat ettirmek için öyle gerekçeler uydurmuþtur ki, bu gerekçelerin bizzat kendisi her þeyi ele vermektedir. Tezgâh önceden kurulmuþtur demek istiyor Ý. Aras üstü örtük olarak. Nedir kurulan tezgah?: "Atila'nýn cinsel taciz suçu iþlediði ayan beyandýr. Beraat ettirmek için MDK'na göndermek gerekir. Neden? Çünkü oradan berat kararýnýn çýkacaðý garantilidir. Nasýl garanti olmuþtur. Bunu en baþýndan söylemiþ idik. Ayla'nýn bu kurumu denetim altýnda tuttuðunun kanýtlarýný biz görmüþ ve kamuya ilan etmiþ idik. Aylar sonra verilen kararlar da içerikleri itibariyle bu tezgâhýn gerçek olduðunu kanýtladý. O zaman biz neden örgütte anarþi çýkarmýþ olduk? Adaletsizliði görüp isyan etmek anarþi ise, durum öyle. Ama þimdi yapýlan adaletsi-

zliði geri döndürmek için adaletsizliðe neden olanlarýn bir ufak özeleþtiri yapmalarý gerekmez miydi? Ý. Aras yazýsýnda, G. Kubilay ile ayný fikirde olmadýðýný, Mart 2007 tarihinde yapýlan konferansa olan atfýnda da ortaya koymaktadýr. Her ne kadar G. Kubilay da ayný konferans belgesine atýfta bulunuyor ise de ikisi birbirinden epey farklýlýk arzediyorlar. G. Kubilay, bu belgenin parti hattýný onayladýðýný söylüyor ve bitiriyor. Ý. Aras ise bizzatihi kendisinin de þikâyetçisi olduðu parti hattýndaki arýzalar konusunda alýnmýþ olan kararlara iþaret ediyor. Bu konferans sahiden parti hattýný onaylamak için mi yoksa parti hattýnda olan problemlere çare bulmak için mi toplanmýþtý? Parti hattýný onaylamak için konferans neden toplanýr, onu anlamak benim için olanaklý deðil. Konferanslar olan bir probleme çözüm getirmek için toplanýrlar. Demek ki, bir problem vardý. Neydi bu problem? Konferans kararý bunu apaçýk söylüyor: Partinin kuruluþ sürecinden beri en zayýf yanlarýndan birisi "baðýmsýz örgütsel çalýþma" yapamýyor oluþudur. Ne yazýk ki, merkezi ve yereliyle, bir bütün olarak parti örgütleri ve organlarý "ittifak, iþbirliði, eylem birliði" gibi ortak çalýþmalarýn dýþýnda partiyi temel stratejik hedeflerine eriþtirecek bütünsel çalýþma yapamýyor, politika üretemiyorlar. "Örneðin merkez mücadelenin sivri oklarýný yönelttiði baþat sorunlarýn dýþýnda diðer aktüel sorunlara yanýt verme, politika üretme, tavýr takýnma konusunda duyarsýz davranýyor ve atýl kalýyor. Bu verili durumuyla merkez yerelleri yönlendiremiyor, etkin taktikler geliþtiremiyor ve böylece merkezi ve yerelleriyle bütünlüklü bir örgütsel faaliyetin yolunu açamýyor. Yereller ise, bulunduklarý yerellerin yakýcý, somut sýnýfsal sorunlarýný eksen alan, onu Kürt sorunu ve militarizm gibi baþat politik sorunlarla yaratýcý tarzda birleþtiren baðýmsýz bir örgütsel çalýþmayý ya yapamýyor, ya da sürekli kýlamýyor." Ýþte durum böylesine vahim. Baðýmsýz örgütsel çalýþma yapamýyoruz. Bu nedemektir? Bu lafýn farkýnda deðil demek ki G.Kubilay. Baðýmsýz örgütsel çalýþma yapamayan ne yapar? Baþkalarýnýn kuyruðunda sürüklenip gitmez mi? Temel stratejik hedeflere ulaþtýracak bütünsel politika üretemiyor isek ne yapýyoruz demektir? Rast gele politika yapýyor ve stratejik 88


Kurtuluþ

hedeflerimizin etrafýndan dolanýyor, baþka iþlerin arkasýndan sürükleniyoruz demektir. Baþka ne anlama gelir bunlar. Kendini övmeyi býrakýp kusurunu giderecek yol aramak gerekir. Aktüel sorunlara yanýt verme, politka üretme konusunda tavýr takýnma konusunda duyarsýz ve atýl olmak ne demektir? Bunlar hafif meseleler midir? Aktüel sorunlara yanýt veremiyor isek neye yanýt veriyoruz? Merkez yerelleri yönlendiremiyor, etkin taktikler geliþtiremiyor ise, bütünlüklü örgütsel faaliyet yürütemiyor ise, baþka ne yapýyor acaba? Bütün bunlara raðmen bir þey yokmuþ gibi amma da baþarýlý olduk ha demenin anlamý ne? Yoksa bunlarýn altýna imza attýklarýnýn farkýnda deðiller mi? Dert bu kadarla kalýyor mu acaba. Öküzün büyüðünün hala ahýrda olduðunu görmek gerekiyor: "Açýk ki, merkezinden yereline kadar emekçilere ve ezilenlere yönelik merkezi politikalar üretemeyen, emekçiler ve ezilenler arasýnda etkin ve kalýcý çalýþmalar yapamayan, onlar arasýnda kök salamayan bir partinin kendini "kitlesel, devrimci politik sýnýf örgütü" olarak inþa etmesi olanaksýzdýr. "Bir ittifak iliþkisi içerisinde ya baðýmsýz örgütsel gücünüzle "denge unsuru" olarak "kalýcý özne" olursunuz, ya da o iliþkinin "nesnesi" olmanýn ötesine geçemezsiniz. Kürt özgürlük hareketinin bugün geldiði noktada ihtiyaç duyduðu Batýda oluþacak güçlü bir sosyalist harekettir. Ýki halkýn mücadele birliðinin saðlanmasýnýn biricik yolu budur. Bu görev yerine gelmediði müddetçe ne Kürt özgürlük hareketinin daha ileri adýmlar atmasý nede Türkiye genelinde demokrasi mücadelesinin geliþtirilip sosyalizme ilerlenmesi olanaklý olabilir. SDP kendisini özne durumuna getirecek güç olamadan iki halkýn mücadelesinin baðlantýsý olmak gibi hayali bir görev tutumundan sýyrýlmalý ve iþaret edilen göreve aday olduðunu eylemiyle ilan etmelidir." Ýçine girdiðimiz ittifaklarýn nesnesi haline geldiðimiz tesbiti ne demektir? Sýnýf mücadelesinde kollektif özne olmak durumunda olan bir parti, kendisini nesne durumunda buluyor. Eðer bu sorun deðilse ve bu partinin hattý hala baþarýlý görülüyor ise, dönüp geride kalan beþ yýla bir kez daha bakmak ve baþladýðý noktadan kaç santimetre ileriye gitmiþ olduðunu görmek gerekir. Bazýlarý için nesne ile özne arasýnda bir fark olmayabilir, ama proletaryanýn baðýmsýz

çizgisini hayata geçirmek açýsýndan bu son derece büyük bir farklýlýða tekabül eder. Özne kendi adýna kararlar verir. Nesne konusunda ise baþkalarý karar verir. Biz kendi hakkýmýzdaki kararý verip uygulayacak bir parti olmak durumundayýz. Seçim sonuçlarý kanosunda bile yorum yapabilmek için bir baþka partinin yorumunu bekleyecek kadar nesne olanlar, kendi durumlarýndan memnun olmaya devam edebilirler. Biz yorumumuzda da eylemimizde de özne gibi davranmak zorunda olduðumuzu bilerek bu kararýn altýna imza atmýþtýk. Ama ayný þeyin altýna imza atan baþka birileri nesne olmayý öylesine benimsemiþler ki, bu belgeyi ideolojik hegemonyasý altýna girmiþ olduklarý V. Sarýsözen' in partiye dayatmak istediði hattýn onayý olarak görmek istiyorlar. Kime karþýydý bu konferans kararý? Tabi, arkadaþlarýmýza kime karþý diye soru sormak son derece haksýz bir tutumdur. Kime karþý olduðuna asla bakmayacaðýz. Kimsenin adýný zikretmeyeceðiz. Sadece "fikre" karþý olacaðýz. G. Kubilay bu müthiþ diyalektiði þöyle anlatýyor: "Bunca sözün arasýnda "reel sosyalizmin en temel sorunu neydi, .bir cümleyle açýklayýn" diye bir soru sorulsa bu satýrlarýn yazarýnýn yanýtý þöyle olurdu: Reel sosyalizmin, monolitik sosyalizm deneyimlerinin en temel sorunu, yalnýzca farklý politik düþüncenin gayrý meþru ilan edilmesi deðil, ayný zamanda o düþüncenin kaynaðýna yönelmesi, düþünceyi üreten insaný yok etme politikasýný temel retorik olarak benimsemesiydi… Bu müthiþ tespitten sonra da ilave ediyor yazar: "Veysi Sarýsözen'in sistematik görüþleriyle tartýþmaya tahammül edemeyen ve bizzatihi Veysi Sarýsözenin þahsýný hedef tahtasýna yerleþtirerek kapýyý gösteren bu retorikten baþkasý deðildi.." Bu toriðe dönüþme eðilimi gösteren retorik kelimesinin neleri anlattýðýný kestirmek biraz zor görünse de, söyleneni anlamak istediðimizde, "görüþleri þahýssýz olarak ele almak gerekir" gibi bir anlam çýkmaktadýr. Ve öðreniyoruz ki, reel sosyalizmin en temel sorunu düþünceyi kiþilerle birlikte ele almakmýþ. Elbette ifadelerin devamýnda yer alan Troçki insana çok farklý çaðrýþýmlar yaptýrsa da, sosyalizmin temel meselesini kiþilerin hangi yöntemle eleþtiri yaptýðý deðil, örgütlenme özgürlüðü meselesi oluþturur. Ýþte bu da sosyal89


Kurtuluþ

ist demokrasiyi yüzeysel kavramanýn ve bize çamur atmak için uyduruk sosyalizm tanýmlarýna baþvurmanýn sonucudur. Söylenende tek cümleyle ifade edilebilecek bir sosyalizm olmasa da son derece idealist bir yan olduðu aþikârdýr. Fikirlerin cisimleþtirilmeden savunulmasý, proletaryayý burjuva düþüncesine karþý mücadele edip burjuvaziye dokunmamaya, kadýnlarý erkek egemen düþünceyi eleþtirip erkeklere karþý herhangi bir mücadele vermemeye ve parti içi ideolojik mücadelede de bize birtakým fikirleri eleþtirmek ama bu fikirlerin taþýyýcýlarýnýn adlarýný anmamaya, sonuçta havada kalacak, kimsenin sorumlu olmadýðý bir takým kötülüklere karþý mücadele etmeye býrakýr. Tabi "sefillik" G. Kubilayýn bize söylediði gibi deðil, tam böyle olur iþte. Deðil V. Sarýsözen'in, onun aðababalarýnýn savunduðu "sistematik" görüþlerle mücadele ettik biz. Bizim görüþlerimiz geliþmeye devam etti, onlarýnki tarihin çöp tenekesine gitti. G. Kubilay da bilebildiðim kadarýyla V. Sarýsözen'in akýl hocalarýnýn ürettiði reel sosyalizm düþüncesine karþý geliþtirmiþ olduðumuz sosyalist demokrasi fikriyatý içerisinde kendisini tanýmlamýþtý. Þimdi nasýl olduysa kafasý karýþtý ve o hayat tarafýndan batmaya mahkûm edilen, bizim tarafýmýzdan da 20 yýl önce defteri dürülmüþ görüþler, kendisine birden "sistematik" geldi. Kendisine mücadele edilmesi zor gelen ve muhtemelen de hegemonyasý altýna düþmüþ olduðu bu "sistematik" görüþlerle mücadele etmenin bizim için de zor olacaðýný sandý. Bu sefil bir yanýlgýdýr. Hayat ortada. Sonuçlar ortada. "Zombiler" de! G. Kubilay, birkaç paragraf aralýkla yazdýklarýný bile aklýnda tutamadýðýndan olsa gerek, bize attýðý sosyal þovenizm çamurunu bir baþka yerde savunduðunun hiç farkýnda deðildir. "Tarihin ironisi midir, nedir?" Þimdi kendi partilerini "Kürt sorunu ile ilgileniyor, sýnýfýn sorunlarýyla ilgilenmiyor" diye ikilem içine sokuyorlar." "Sorunun bu tarzda formüle edilmesi son derece yanlýþtýr, bir süre sonra varacaðý son durak, eleþtiri sahiplerinin niyetlerinden baðýmsýz olarak sosyal þovenizm olacaktýr." Karþýndakini aptal yerine koyup, onun sözlerini canýnýn istediði gibi deðiþtirip sonra da bunlarý gerine gerine eleþtirmek kadar sefil bir tutum yoktur. Þu yukarýdaki ifadeyi nerelerde savunmuþ olduðumuzu bir aktarsa biz de

hatamýzý görmüþ olurduk. Kurtuluþun kuruluþundan beri milli mesele savunmuþ, bunun sözcülüðünü yapmýþ bir kiþi olarak sýnýf meselesini milli meselenin karþýsýna koyma eblehliðini bana yükleyenin bir zekâ testinden geçmesinde yarar vardýr. Ben hiçbir yerde, SDP'nin kürt meselesiyle ilgilenmesini eleþtiri konusu yapmadým. Hatta yetersiz ilgilendiði konusunda aðýr sayýlabilecek eleþtirilerim vardýr. Meselenin kavranýlmadan, misaki milli sýnýrlarýna hapsedilerek savunulduðu konusunda sýkýntýlarým olduðunu muhtelif yazýlarýmda anlatmýþýmdýr. Meselemiz milli mesellerle ilgilenmek deðildir. Sosyalist demokrasi fikriyatýna ulaþmadan kavradýðým bir meseledir ve abartma olmayacaksa diðer demokrasi sorunlarýný da milli meselenin kavranýþý üzerinden geliþtirdiðimi söyleyebilirim. Bu çok ilkel ve kendini bilmez bir eleþtiri biçimidir. Üzerinde durmaya bile deðmez. Benim eleþtirisini yaptýðým, partinin nesne durumundan sýyrýlamamasý, proleter sosyalist hattý kavrayamamasý ve bu doðrultuda politika üretememesidir. Benim ettiðim laflardan farkýnda olmadan etkilenmiþ olacak ki, sýnýfa iþaret ettiðim yerde þovenizm gören bu safdil, þu laflarý ettiðini de unutmaktadýr: "Baþta emek barýþ ve özgürlük güçleri olmak üzere tüm toplumsal muhalefeti, emekçilerin ve ezilenlerin temel sorunlarýný merkezine alan bütünlüklü bir "demokrasi programý" etrafýnda derleyip toparlayacak, ortak çatý altýnda güçlerini birleþtirecek kollektif iradeyi göstermelidir." Ben kendi yazdýklarýmdan alýntý yapmayacaðým. Ama eðer bu emekçiler lafýnýn içinde iþçi sýnýfý var ise, bir iþçi sýnýfý sosyalisti olarak, kendi sýnýfýmýn yanýndan onun sorunlarýný merkeze alan politikalarýn üretilmesi konusunda yazdýklarýmýn bir araya getirilmesiyle kapsamlý bir kitabýn ortaya çýkabileceðinden kuþkum yoktur. Kurtuluþçularýn da kuþkusu olduðunu sanmýyorum. Sýnýftan bahsedilince sosyal þovenizm diye baðýrmaya baþlamak ucuz politikadýr. Kimseye bir þey anlatmaz; Bunu yapanlara da bir þey kazandýrmaz. Ama G. Kubilay, içinde yer aldýðý gurupla birlikte rotayý öylesine þaþýrmýþ durumda ki, bilip bilmediði kavramlarý da hiçbir ispata gerek görmeden kýzýp küfreden bir insan gibi bize fýrlatýp durmaktadýr. Hiç hicap duymadan þu satýrlarý yazabilmektedir: 90


Kurtuluþ

"Elbette eleþtirilere temellik eden bu tür ekonomist düþüncelerden de sýnýf politikasý üretmek mümkün olabilir ancak bu tür bir düþünceden üretilecek politikanýn sendikalizmin sýnýrlarýný aþamayacaðý, enternasyonalist bir sýnýf politikasý olamayacaðý bilinmelidir." Bu komik iddiayý acaba hangi görüþlerimize karþý söylemektedir? Nerede görmüþtür böyle abuk sabuk þeyler söylediðimizi? Nereden çýkardý bu sendikalizmi ve ekonomizmi? Cehaletin dik alasýdýr bu. Ekonomizmin sendikalizme tekabül ettiðini sanan birinin ettiði laflarý ciddiye alýp yanýt vermek bile okuyucunun zamanýný almaktan baþka bir þeye tekabül etmez. Ama bir zaman ayný zemini paylaþmýþ olmamýz kimi laflarý zahmetli gelse de söylemeyi zorunlu kýlýyor. G. Kubilay yine canýnýn istediði görüþü bize yükleyip, eleþtirme alýþkanlýðýyla bize bir baþka tuhaf suçlama da bulunuyor: "Bu parti SDP logosu altýnda "þanlý kurtuluþ tarihi"ne öykünerek "Kurtuluþ Partisi" mi olacak, yoksa Kurtuluþ geleneðinden gelmeyen sosyalistlerle birlikte gerçek anlamda "birleþik çoðulcu bir parti mi olacak?" Partinin bu zamana kadar yöneticisi olan kendisi ve gurubudur. Ve bu partiden gidenlerin sorumluluðunu da herhalde egemen güç olarak öncelikle taþýmasý gerekir. Partide nesli tüketilmiþ olan farklý görüþten olanlarýn sorumlusu ben miyim acaba? Kurtuluþla ilgili bir tartýþmanýn varolmasý neden partiyi Kurtuluþa indirgemiþ olsun? Ayrýca bu týrnaklanmýþ þanlý Kurtuluþ tarihi lafý ne ola ki? Öyle bir ifadeyi hakketmez mi Kurtuluþ tarihi? Utanýr mý oldunuz tarihimizden yoksa? Ve tabi içinden geçtiðimiz durumlar göz önünde bulundurulduðunda, on yýl içerisinde iki kez bölünen Kurtuluþun derdinin çoðulculuðun sadece baþka geleneklerden olanlarla birlikte olma gibi bir anlayýþ zaafý olduðu akla geliyor. Meselenin tam da böyle anlaþýldýðýna birlik savunurken gerçekleþen bu iki bölünme tam bir tanýk oluþturur. Kendi içinde sosyalist demokrasiyi özel bir disiplin biçimi olarak anlayýp anlatanlarýn, Kurtuluþun çeliþkisini Sovyetler birliðinin yýkýlmasýna neden olan çeliþkiye dönüþtürdüðüne kuþku kalmýyor. Ayný cenahýn önde gelenlerinden kimilerinin sosyalist demokrasi tartýþmalarýnda anlattýklarý bu konuda bize epey bir ýþýk tutmaktadýr. Taciz destekçisi guruba mensup arkadaþlar "birbirimizle olan iliþkilerimizin sadece sosyal-

ist demokratik iliþkilere baðlý olmadýðý, yoldaþlýk ve güven iliþkilerinin de etken olduðu; Bugünden yarýna bir sosyalist demokrasi "reçetesinin" hazýrlanamayacaðý, Mücadele örgütü olmadan sosyalist demokrasinin inþa edilemeyeceði, bu nedenle Devrimci bir savaþ örgütünün nasýl teþkil edileceði meselesinin sosyalist demokratik iliþkilerin geliþtirilmesinin ön koþulu olduðu" anlatýlmýþtýr." Bu ifade sosyalist demokrasiden hiç bir þey anlaþýlmadýðýný göstermektedir. Sosyalist demokrasi kendi aramýzda kuracaðýmýz iliþkileri tarif etmiyor ise hiçbir anlama gelmez. Bu arkadaþlara göre aramýzdaki iliþkilerin sosyalist demokrasinin dýþýnda yer alan "yoldaþlýk ve güven iliþkileri" tarafýndan da etkilendiði anlatýlmaktadýr. Bu tam boy bir komedidir. Nedir yoldaþlýk iliþkileri? Nedir güven iliþkileri? Eðer sosyalist demokrasi tarafýndan tarif edilen iliþkiler deðil ise bir baþka referans sisteminden kaynaklandýklarýný kabul etmek gerekir. Nereden kaynaklanýr bu güven ve yoldaþlýk iliþkileri? Eðer sosyalizmi benimsememiþ ve onun gerektirdiði insan iliþkilerini geliþtirmemiþsek, kurabileceðimiz iliþkiler feodalizmle kirlenmiþ burjuva iliþkilerden baþkasý olmayacaktýr. Böylesine burjuva-feodal kýrmasý anlayýþlar temelinde ne güzel de yoldaþlýk iliþkileri kurulur ve böyle yoldaþlar nasýl da birbirlerine güvenirler! Birbirlerinin gerçek durumlarýndan haberdar olmadýklarý ve uçurulan gerilla, ranza hikâyelerine inanýlmaya devam edildikçe bir kýsým insan bu "gerillalara" güven duymaya devam ederler. Ve ne anlama geldiðini pek de kestiremedikleri, ama "bu ne biçim yoldaþlýk?" sorgulamasýyla yüz yüze geldiklerinde hallerinin pek de iyi olmayacaðýný yaþanan örneklerden gayet iyi anladýklarý "yoldaþlýða" riayet etmeye devam ederler. Aslýnda bu yoldaþ kelimesinin kullanýmý bir tür "hey, kendine gel!" çaðrýsý gibidir. "Devrimci savaþ örgütü" lafýnýn sosyalist demokrasinin önüne getirilmesinde elbette bir kasýt vardýr. Bu kastýn sosyalist demokrasiyi delmek amacýna yönelik olduðuna kuþku yok. Zira sosyalist demokrasi bir sosyalizm anlayýþý ise, sisteme karþý nasýl bir örgütle mücadele edileceði ve bu örgüt içerisinde nasýl iliþkilerin kurulacaðýný da içerememesi olanaklý olamaz. Bunun içerilmediðini düþünerek ayrýca bir devrimci savaþ örgütünün yaratýlmasý babýnýn 91


Kurtuluþ

açýlmasý, sosyalist demokrasinin herhangi bir "mesele" gibi kavrandýðýnýn en açýk kanýtýný oluþturur. Bu da sosyalist demokrasiyi kavramamaya tekabül eder. Benim iddiam da bu cinsel taciz teþvikçilerinin sosyalist demokrasiye karþý bürokratik anlayýþýn savunucusu olduklarý idi. Bu ifadeler, savaþ örgütü ilkelerinin sosyalist demokrasi referans sisteminin dýþýndan ve ondan önce geldiði iddiasýndan baþka bir þey deðildir. Bu referans sistemi sosyalist demokrasi deðil ise herhalde burjuva ya da feodal referans sistemidir. Kölecilik ihtimalini de akýlda tutmakta yarar var! Bunlarýn derdi emir verebilmek ve sorgulanmamaktadýr. Onun için önce emir komuta sistemini içeren bir bürokratik devrimci mücadele örgütü olacak ve ardýndan da bu örgüte yedirilebildiði kadar sosyalist demokrasi yedirilecektir. Yerse tabi! Bu noktada çok ilginç bir durumla yüz yüze gelmiþ bulunuyoruz. Ayný tartýþmayý bundan 20 yýl önce de bu ekibin çýkýp geldiði Teori Pratik gurubunun öncülüðünü yapmýþ olan Selçuk Polat ile yapmýþtýk. O da sosyalist demokrasiye karþý sosyalizm referans sisteminin dýþýndan mücadele örgütünün gereklerini çýkarmýþtý (Bu tartýþma için Mahir Sayýn'ýn Sosyalist Demokrasi isimli kitabýnýn "El Haya ül minel

Ýman" baþlýklý bölüme bakýnýz). Ve burada bir kez daha dönüp dolaþýp bir cinsel taciz olayýnýn örgütsel kriz sorununa dönüþmesine neden olan noktaya gelmiþ bulunuyoruz. Krizin baþlangýç noktasýný da "örgütünün korunmasý için" (Tabi bunu örgütün "temel direði" tacizcinin korunmasý olarak da anlamak gerekiyor) ilkelerin feda edilmesi oluþturmuþtu. Durum apaçýk hale gelmiþtir. Sosyalist prensiplere dayalý bir mücadele örgütü anlayýþý geliþtirmek yerine, onun dýþýndaki referanslara baðlý bir mücadele örgütü geliþtirmek ve bu tür bir örgütü koruyabilmek için de ilkelerimizin bir kenara atýlmasý öngörülmektedir. Tarih döndü dolaþtý geldi ve yirmi yýl sonra bizi yine ayný görevle yüz yüze getirdi. O zaman bürokratik anlayýþý yendik sanmýþtýk, ama bürokratizm için topraðý verimli olan bir yerde ayný þeylerin yeniden karþýmýza dikileceðinin de hiç farkýnda olmadýðýmýz söylenemez. Demokrasi mücadelesinin geliþmediði, dolaysýyla demokrasi terbiyesinin olmadýðý yerde, bu anlayýþlarla mücadele içerisinden sosyalizmin geliþeceðine Lenin çok erkenden iþaret etmiþti: "Proletaryanýn demokrasi mektebinden geçmeden sosyalizme ilerlemesi olanaksýzdýr."

92


Devrimci Yýkýcýlýk ve Sosyalist Kuruculuk Sentez Kiþiliði Üzerine

B

izler devrimci ve sosyalistiz. Devrimciyiz ama herhangi bir tür devrimci deðil, proletaryanýn devrimcisiyiz. Sosyalistiz ama yine kendimizi pek çok cins sosyalistten ayýran, sosyalist demokrasi temelli sosyalistiz. ve biliyoruz ki devrimcilik de, sosyalistlik de bizim tekelimizde deðildir. Tarihsel, yerel ve evrensel olarak pek çok devrimcisosyalist akým ve hareket bizden önce de vardý, eþzamanlý bizimle birlikte de varlar ve bizden sonra da varolmaya devam edecekler. Bizler kendimizi proletaryanýn devrimci sosyalistleri olarak tanýmlýyoruz. Zira, iþçi sýnýfý öncülüðünde tüm sömürülenler ve ezilenlerin üzerinde yükselen bir toplumsal hareketle, þiddet kullanýmý sonucu kapitalist sistemi yýkma amaç ve hedefli mücadelemizi proleter devrimciliði diye tarifleriz. Elbette kendimizi sadece yýkmakla sýnýrlamýyoruz. bu yýkmayý, sömürücü/ezen/hakim sýnýflarýn maddi kazanca ve rekabete dayalý sistemlerinin tüm ürettikleri yerine; merkezine insan ihtiyaçlarýný ve iyi yaþam etiðini; doðayla uyumu; dayanýþmayý, paylaþmayý; sömürüsüz, zulümsüz, adil, özgür ve eþit yaþam ve iliþkileri koyan politik bir sistem olarak sosyalizmi kurmak için istiyor ve çaba gösteriyoruz. Yani proleter devrimci

Basri Varol 93


Kurtuluþ

sosyalistler olarak bir yanýmýz yýkma üzerine, bir diðer yanýmýz ise kurma üzerine kurulu. Onlarca yýllýk tarihimiz bu özlem ve iddia uðruna dünya genelinde sayýsýz örgütlenme, mücadele, bedel, onur, baþarý, baþarýsýzlýk, hata ve kir ile doludur. 1871, 1905, 1917, 1918 ve sonrasý pek çok devrimleri gerçekleþtirmiþ ve aðýrlýklý olarak 2. emperyalist savaþ sonrasý deforme haliyle de olsa dünyanýn 1/3'ünde egemen olduðumuzu düþünürken; kimi yerlerde 70, kimi yerler de 40-50 sene sonra emperyalizmin açýk askeri müdehalelerine uðramadan, nesneleþtirerek kurtarmaya çalýþtýðýmýz ama tarihin ve sosyalizmin öznesi olan emekçi yýðýnlarýn 'bize' karþý isyaný ile yýkýldýk. Yýkýlanýn ardýndan ortaya çýkanlarý bugün de eþelemeye ve ders çýkarmaya devam ediyoruz. Kuþaklar sonrasý bile ortaya çýkan 'ürünlerimizi ve yan ürünlerimizi' sosyalizm adýna utançla izliyoruz. Ortada ne sosyalist insan tipi ve haliyle bunun onca zamana raðmen olmadýðý yerde de, ne sosyalist demokratik iliþkiler var. bunun yerine ne var: bilumum batýlý kapitalist tüketim toplumlarýnýn her türlü dejenerasyon ve deformasyonuna susamýþ, vahþi kapitalizmi yeniden ilkel biçimleri içinde hortlatmýþ; en yamyamlarýnýn saygýn iþ adamý/kadýný haline geldiði; milliyetçilikten, þeriatçýlýða; çar yanlýlarýndan, faþistlerine; dinin yükselen deðer haline gelmesinden en kirli insan iliþkilerine kadar bize ait olmamasý gereken ne varsa adeta hepsinin fýþkýrdýðý; oldukça sarsýcý ve kahredici ama bir o kadar da sahici ve düþündürücü olgularla karþý karþýyayýz. Bu arada dünün güç ve iktidar sahipleri yeni dönemin de baþarýlý aktörleri olarak varlýðýný pek çok enkazda sürdürüyorlar. Kapitalizmi yaþanmýþ haldeki sosyalizme tercih eden yýðýnlar da, bu aktörleri gördükçe vazgeçelim yeni bir sosyalizm arayýþýný, tam boy nihilizme ve kapitalizmle bütünleþmeye koþuyor. 1989 karþý devrim süreci ile neden yýkýldýðýmýzý ve yýkýlanýn altýnda en baþta kalanýn 'bizler' olduðunu hala anlamamakta direnen, kendi sosyalistliði ve devrimciliðini temelde zerrece sorgulamadan devam etttirme çabasýnda olan pek çok insan ve çevre var. Kendilerini bu durumdan sorumlu görmeyebilirler. Ne de olsa kendileri ve onlarýn örgütü bunlarý yapmamýþtýr. Yapýlanlar da kendi sosyalizmleri deðildi zaten! Buradaki kýsmi haklýlýk kimseyi sosyalizm adýna yaþanmýþ tarihten ve onun kamburlarýn-

dan azade etmez. Zira devrimci sosyalistler tarihi kendileri ile baþlatýp bitiremezler. bu tarih, sosyalizm geleneði ve evrensel yaþanmýþlýðý olarak bizim de tarihimiz. Kriterlerimizde çok standartlý olmayacaksak eðer, beðensek te beðenmesek te bu böyle... Tarihler de resmi olanlarýn dýþýnda sadece anlý þanlý olmuyor; bilakis kanlý, yanlý ve kirli olduðu gibi; affedilmez yanlýþlarýnýn çetelesi aðýr bir yük olarak gelecek kuþaklarý da vebal altýnda býrakýyor. marksizm-leninizm bizler için dünyanýn ve insanlýðýn gerçekleþtirilebilir en iyi özgürleþme/kurtuluþ projesi ve yaþam tarzý olmaya devam ediyor elbette. Ne yazýk ki ama milyarlarca insanýn gözünde yýkýlan sosyalizmdir. Yýkýlaný aynen veya versiyonlarý üzerinden tekrarlamaya çalýþanlara tarih artýk eskisi gibi cömert davranmayacak; ola ki yeniden yýkma þansý bulduklarý alanlarda da bir süre sonra benzeri sonlarla karþýlaþmalarý kaçýnýlmaz olacaktýr. Yürünecek yolun bunca acý tecrübe ve bedelden sonra daha iyi anlaþýlmýþ olmasý gerekirdi. ne yazýk ki saðlýklý ve düzgün ders çýkarma bile o kadar kolay olmuyor. Sosyalizmin yeniden cazibe merkezi haline gelmesi ise, kendiliðinden olabilecek bir þey de deðil. Tarihin çarklarýnýn her koþulda ileriye döneceðini zanneden mekanik deterministlerin bilimsel eleþtiri getirmeleri anlamsýz bir beklentidir. Kendi kurguladýklarý þematik dünyalarýnda yaþanmýþ ve yýkýlmýþ olanlara kolay izahatlarý bulunur. Ütopyalarýna baðlý sosyalistlerin ise 'nerde yanlýþ yaptýk'tan baþlayarak tüm bunlarýn sorgulanarak aþýlmasý doðrultusunda muhasebeleri üzerinde yükselen yeni ve gerçekleþtirilebilir deðerlendirmelere ihtiyaçlarý vardýr. Kurtuluþçularýn bu konuda az çabasý olmamýþtýr. Tez haline getirebildiklerimiz ise, vazgeçtik dünya çapýnda sosyalistlerin genel kabul gördüðü bir benimsenmeye ulaþabilmiþ olmasýný veya dünya genelinde diðer sosyalistlerin de yaygýnca benzer yaklaþýmlar geliþtirmelerini; Türkiye sosyalist hareketinde, hadi iyice daraltalým- kendi saflarýnda bile ne kadar ve nasýl kavrandýðýnýn ciddi sýkýntýlarýyla yüz yüzedir. Tüm bunlar sürdürmeye çalýþtýðýmýz devrim ve sosyalizm mücadelesinin aslýnda ne kadar zor ve uzun süreçli olduðunu yeniden göstermektedir. Yýkýlan sosyalizme dair dillendirdiðimiz onca eleþtirel görüþün kendisi 94


Kurtuluþ

geliþtirilen tezlerle ilerlemeye devam ederken, bunun iþçi sýnýfý ve sosyalistler arasýnda yaygýnlýk kazanamamasý; kendi saflarýnda bile yýkýlan sosyalizmin en berbat halleriyle karþý karþýya kalabilmesi, bizleri tekrar tekrar düþünmeye ve çok yönlü sorgulamaya sevk etmelidir. Konunun ne kadar geniþ, iþimizin ne kadar meþakkatli olduðu ve onca yýllýk çabalarýmýza raðmen ne kadar yol alabildiðimiz ise ortadadýr. Kendimizi konu baþlýðý ile sýnýrladýðýmýzda bile söylenmesi gereken epey söz var... Kendini yýkmaya kurgulamýþ devrimciler, bir tarihte dünyanýn 1/3'ünde þöyle veya böyle baþarýlý olmuþlar ama kurduklarý 'hakiki ve biricik' sosyalizmler kendi iddialarýna göre birbirleri ile asla baðdaþamayacak kadar farklý görünmelerine raðmen benzer hazin kaderlerden kurtulamamýþlardýr. Ne kimi sosyalistlere göre sosyal emperyalist sayýlan Sovyetler birliði, ne kimi baþka sosyalistlere göre Maocu bozkurtçulukun Çin'i, ne her ikisini de sosyal emperyalist ilan eden Enver hocacý Arnavutluk, ne baðlantýsýz titoculuðun Yugoslavya'sý, ne Bulgaristan'da ve Sýrbistan'da olduðu gibi ýrkçý sosyalizm, ne Polonya'da olduðu gibi askeri sosyalizm ve ne de Kamboçya'da olduðu gibi jenosidci sosyalizm... bu kadar 'renkli' sosyalizm olmaz olsun... Bahsettiklerimizden Çin dýþýndakilerin hepsi yýkýlmýþlardýr. Çin ise zaten kendi kendini 'yýkmýþtýr.' çkp iktidar olmaya iktidardýr ama renginin siyah mý beyaz mý olmasýný önemsiz saydýðý sosyalizm kedisi namýna, vahþi bir kalkýnma modeli olarak önemli bulduðu fare yakalayýcýðýnýn en kötü bekçiliðini yapýyor. Devrimci yýkýcýlýkta baþarýlý olup siyasi iktidar olabilmiþ ve birbirlerinden bu kadar farklý olan ve kendi sosyalizmlerinin en doðru, daha doðrusu tek doðru olduðundan kuþku duymayan milyonlarca komünistin üyesi olduðu onlarca komünist parti, yüz milyonlarca insanýn kaderi üzerinde nasýl olmuþta benzeri keyfiyetleri sürebilmiþlerdir. Deðil sosyalizmin temel ideallerine uygunluðu; insan aklýnýn, hafzasýnýn almakta bir hayli zorlandýðý tahrifatlarý, eziyetleri, cinayetleri, tarih ve bilim düþmanlýklarýný, iþkenceleri, toplu kýyýmlarý, sürgünleri, sansürleri, ordularý, istihbarat servislerini, iþkence haneleri, mahkemeleri, kimliksizleþtirmeleri, kiþiliksizleþtirmeleri, artýk saymaktan utandýðýmýz ve yorulduðumuz daha pek çok vahþeti, kirliliði, sayýsýz araç ve yöntemleri evet daha da vahimi tüm bunlarý yapabilen insanlarý

ve aparatlarý nasýl üretebilmiþler. pol pot gibi, miloseviç gibi pek çoðu, onca zaman sonra bile yürüdükleri yolu doðru görüp, en küçük bir eleþtirellik bile taþýmamaktadýrlar. Bir sürü ülkede, tarihin farklý evrelerinde, birbirlerine bu kadar düþman olabilenlerin bile bu kadar benzeþmesi nasýl olabilmektedir. Bilimsel doðrunun tek, onun da kendi þahsýnda temsil edildiðine inanan kimi devrimciler ve partiler, bu monolotizmin doðrusal sonucu olarak yanlýþ bulduklarý eðilim, düþünce, görüþ ve bunlarýn taþýyýcýlarýný ilk veya son kertede burjuvaziye hizmet edici saydýklarýndan; onlara karþý da sýnýf düþmanlarýna reva gördükleri tarz, araç ve yöntemlerle savaþmayý da doðru kabul edip uygulayabilmiþlerdir. Devrim gerçekleþtirmiþ Sovyetler birliði, Çin, Kampuçya ve Arnavutluk özelinde, özellikle 2. adamlar üzerinde (kadýnlar da olabilirdi ama yaþanmýþ sosyalizmimiz o kadar erkekti ki ikinciliðe bile sýra asla gelmedi!) durmak istiyorum. Zira onlara reva görülenler herkese çok daha kolay reva görülebilir ve uygulanabilir olmuþtur. Reva görülenlerin reva görenlerden nitelikçe çok ayrý olduklarýný söyleyebilmek pek çok durumda kolay deðil. Ayný ekonomist, monolotik, dogmatik, bürokratik, elitist yaklaþýmlar ve pratikler onlarda da mevcut. Devrim ve sosyalizm adýna iþlenen günahlar da onlarýn da önemli paylarý var. Baþka türlü o pozisyonlara sonradan gelebilmeleri veya uzun süre orada kalabilmeleri bir yana, tez elden ekarte edilenlerin safýnda olmalarý oldukça kolay olacaktý. Bir dönem baþ tacý edilirlerken, sonrasý, sadece kiþilikleri ve kimlikleri yerin dibine geçirilmekle kalmadý; kelimenin gerçek anlamýyla varlýklarý da... Ama bunlarýn hiç birisi ne kendi yaptýklarý hatalarý meþrulaþtýrýr, ne de onlara yapýlanlarý... Lenin Sonrasý Sovyetler Birliði ve Troçki Komün sonrasý dünyanýn ilk sosyalist devleti Sovyetler birliði, yaþanan ve yýkýlan sosyalizmin temel örneðini oluþturur. Hem eþsiz zenginlikte deneyleri ile hem müteakiplerinin uzun süre rehber alýþýyla; doðru olanlarla olmayanlarýn bolca bir arada olduðu çok zengin bir tarihtir. Büyük ekim devriminden bürokratik yozlaþma sonucu yýkýlýncaya kadar 64 yýl ayakta kalarak en uzun sürmüþ; onlarca halkýn, yüz milyonlarca insanýn önce umudu, sonra kahrý; faþizmi yenmiþ ve bir zamanlar dünyanýn 2. süper devleti olmuþ olan Sovyetler birliði üzer95


Kurtuluþ

ine yazýlmýþ sayýsýz eser mevcut ve daha üzerine konuþulacak sýnýrsýz yana sahip. Savaþ komünizmi ve faþizme karþý mücadele süreçleri baþta olmak üzere on milyonlarca insanýn yaþamýný yitirdiði Sovyet devrimi 'kendi evlatlarýný da bolca yediði' oldukça zorlu bir tarih. Onur duyacaðýmýz pek çok özelliðinin yan ýsýra, bir daha yaþanmamasý için ders çýkarmaya ve mücadele etmeye çalýþtýðýmýz yanlarýyla tüm devrimci ve sosyalistlere sunduðu çok þeyler var. Elbette ders çýkarmasýný bilene... ....... 61 yýllýk yaþamýnýn 43 yýlýný devrim ve sosyalizm mücadelesine adayarak sürdürdü Troçki. Matematik ve hukuk yüksek öðrenimi görürken narodnikler (halkçýlýk hareketi) üzerinden tanýþtýðý sosyalist fikirlerle, 18 yaþýnda güney Rusya iþçi birliði adlý gizli bir örgütün kurucularý arasýnda yer aldý. Çok geçmeden çarlýk polisi tarafýndan tutuklandý ve 2 yýl hapis yattý. Ardýndan firar edinceye kadar Sibirya'da 2 yýl sürgünde kaldý. Önce Viyana'ya ardýndan Londra'ya geçti ve orada Lenin'le buluþtu. 1 yýl sonra Londra'da toplanan rsdip kongresine katýldý ve bölünmede Menþeviklerle saf tuttu. 1 yýl sonra görüþ farklýlýðý nedeniyle onlardan da ayrýldý ve Lenin'in daveti üzerine ekim devriminden kýsa bir süre önce 1917'de Bolþeviklere katýldý. Sahip olduðu farklý tutum ve görüþleriyle parti çoðunluðu ile de sýk sýk ters düþtü. Mayýs 1917'de Rusya'ya dönüþü ile petrograd Sovyeti baþkaný seçildi. Sovyet devriminin hazýrlanmasýnda, örgütlenmesinde ve yönetiminde çok önemli rol oynadý. Devrim sonrasý önce dýþiþleri, sonra savaþ bakaný oldu. Kýzýlorduyu kurdu ve baþkomutanlýk yaptý. Devrim sonrasý iç kargaþa ve ayaklanmalar boyunca önde gelen kendi komutanlarýnýn yarýdan fazlasýný da kurþuna dizerek kýzýlorduyu yönetti! 3. enternasyonal'in kurulmasýnda önemli görevler üstlendi. Ýlk 4 kongrenin program ve bildirilerini hazýrladý. Lenin'in ifadesi ile 'aramýzdaki son Bolþevik olmasýna karþý kabül etmeliyiz ki en yetenekli Bolþevik odur' dediði Troçki, 1924 yýlýnda Lenin'in ölümünün ardýndan tüm yetkileri elinde toplamaya baþlamýþ olan Stalin ile iktidar mücadelesine giriþti. Önce savaþ komiserliðinden alýndý. Sonra politbüro ve ardýndan komünist enternasyonal merkez komitesi yürütme kurulundan da atýldý. Tüm yetkilerinin elinden alýnmasý sadece 2 yýl içinde oldu. 1927 yýlýnda XV. kongre'de parti üyeliðinden de atýldý ve Kazakistan'a sürgüne gönderil-

di. Ocak 1929'da karþý devrimcilik ve yasadýþý Sovyet partisi kurma suçlamasýyla Sovyetler birliði'nden de kovuldu. 1933 yýlýna kadar 4 yýl Ýstanbul Büyükada'da sürgün kaldý. Bu arada Þubat 1932'de Stalin'in emriyle Sovyet vatandaþlýðýndan da çýkarýldý. 1933'te vize ile gittiði Fransa'dan 2 yýl sonra sýnýr dýþý edildi. Sonra geçtiði Norveç'i de 2 yýl sonra terk etmek zorunda kaldý. Ocak 1937'de Meksika'ya sýðýndý. Stalin'in bir gpu ajaný tarafýndan baþýna daðcý çekici vurularak öldürüldüðü 1940 aðustos'una kadar orada yaþadý. Bir kýzýný(nina) kendisi Kazakistan'da sürgündeyken 1928'te Moskova'da, diðer kýzýný(zina) faþistlerin zorlamasýyla 1933'te Berlin'de kaybederken sonraki yýllar da oðlu (lev sedov) da öldürülecekti. Evlatlarýný kaybetmenin derin sarsýntýlarýna raðmen kendi inandýðý mücadele disiplininden hiç kopmadý. Kendi adýyla anýlan bir akýmýn ve yaþamýnýn son evresinde inþasýna giriþtiði 4. enternasyonal`in önderi oldu. Biz katýlmasak ta bu gün bile görüþleriyle dünya sosyalist hareketinde etkisi olan troçki, günahlarý ve sevaplarý ile önder bir devrimci ve sosyalistti. Ölmeden önce bilinci 2 kez yerine geldi. Ýlkinde ' burjuva basýna iyi malzeme olduk' ve ikincisinde de '4. enternasyonal'in zaferinden eminim. Ýleri' oldu son sözleri. Ne kadar da stalinistlerin yutturmaya çalýþtýðý bir karþý devrimcinin salavat getiren tutumuna benziyor deðil mi?.. Lin Piao 1907-1971 arasý 64 yýllýk yaþamýnýn 44 yýlýný çkp saflarýnda mücadele ile geçirmiþ halk savaþý teorisyeni ve bir zamanlar Çin'in 2. adamý. 18 yaþýndayken Çin ve Sovyet generallerinin de ders verdiði ünlü whampoa askeri akademisine girdi. 1926'da askeri eðitimini üstün baþarý ile bitirdi. 1927 yýlýnda çkp'ye üye oldu. Ölümünden kýsa bir süre öncesi gözden düþünceye kadar Mao'nun en yakýn takipçisi oldu. Halk cumhuriyeti'nin kurulmasý ve chiang kai-shek önderliðindeki kuomintag birliklerine karþý 1.halk ordusunun komutaný olarak mücadele etti. 1934-1935 yýllarýndaki ünlü 'uzun yürüyüþ'te kýzýl ordunun öncüsüydü. 1938 ve 1942 yýllarý arasý Sovyetler birliðindeydi. Çin'e dönüþünden sonra 1945'te merkez komitesine alýndý. 1946 yýlýnda kýzýlordunun baþkomutanýydý. iç savaþ yýllarýnda karþý devrimci chiang kai-shek'in kalesi mançurya'yý 1949'da lin piao öncülüðündeki kýzýl birlikler ele geçirerek 96


Kurtuluþ

devrimin zaferini saðladýlar. 1954 yýlýnda baþbakan yardýmcýlýðýna getirildi. 1955 yýlýnda mareþal, politbüro üyesi ve 1959'da da savunma bakaný oldu. 1960 yýlýnda tüm askerlere Mao'nun kýrmýzý kitabýný ezberlemelerini emretti! 'Mao'nun Ýncili'nin doðmasýna yol açtý. 1966 yýlýnda Mao öncülüðündeki kültür devriminin vurucu gücüydü! 1969'ta Mao'yu eleþtiren liu shaoqi görevden alýnýrken lin piao Mao'nun sað kolu olarak parti baþkan yardýmcýlýðýna getirildi. Böylelikle Mao'nun ölümünden sonra izlenecek lider olduðu belli olmuþtu. Parti içi mücadelede peng dehuais ve liu shaoqis' e karþý iyice zayýflayan Mao'nun hem bu iç mücadelede, hem de kültür devriminde lin piao'nun desteðine ihtiyacý vardý. Nitekim kültür devrimi esnasýnda lin piao'nun halk ordusu tüm muhalifleri 'temizlemiþti!' yeni devlet aygýtýnýn önemli kýsmý ordu mensubu yandaþlarý ile tahkim edilirken bu lin piao'ya kült olma durumu sundu! Ama bürokratik sosyalizmimiz eþit yoldaþlar ve mk üyelikleri üzerine deðil; isa ve havarileri üzerine kuruluydu! En büyük külte rakip olabilecek kültler de potansiyel tehlikeydi! 1970 yýlýndaki baþkanlýk yönetimi bir krizi daha açýða çýkardý. lin devlet baþkan vekili olmak ve böylelikle resmi olarak devlet idaresinde de 2. adam olmak istedi. mao ile öncesi konuþmadan politbüro'nun yetkili kuruluna dilekçesini sundu. Kurul bunu onayladý. Özellikle chen boda destekledi ve bir süre sonra kendisini cezaevinde buldu. Akabinde de konulduðu cezaevinde kayboldu! mao kurul kararýna karþý veto hakkýný kullandý! Ve üst düzey pek çok komünistin ve lin piao'nun özeleþtiri vermesini istedi. lin bunu reddetti. Bundan sonra her þey çok hýzlý geliþti! 1 Mayýs 1970 tienmen meydanýndaki geleneksel kutlamalarda lin protokol dýþý ve sadece 1 dakika göründü. kampuçya prensi sihanouk'un da aralarýnda bulunduðu Mao ve misafirleri ile konuþmadan orayý terk etti. Böylece kamuoyu yönetimde kriz olduðunu gördü. Sonraki süreçte lin piao'nun kaplan lakaplý oðlu arkadaþlarýyla Mao'ya karþý gerçekleþmeyen bir suikast örgütlemeye giriþti! Ordudan(!) yeterli destek alamayýnca 'kaplan', arkadaþlarýnýn intihar saldýrýsýný(!) da reddetti. baþka çare bulamayan lin, karýsý ve oðlu bir uçakla Sovyetlere kaçmayý planladýlar. lin'in kýzý dodo bunu ihbar edince(!) kaçýþý hemen gerçekleþtirmeye kalkýþtýlar. Deposunda yeterli benzin olmayan ve radarlara yakalanmamak için oldukça alçak-

tan uçan uçak Moðolistan'a düþtü ve hepsi öldü. Çin halkýna lin piao'nun ölümü tam 1 yýl sonra duyuruldu. Çin komünist partisi lin'i hain ilan etti. Yetmedi. 1973 yýlýnda yani ölümünden 2 sene sonra gýyabýnda parti üyeliðinden de attý. Halk savaþýnýn teorisyeni olan; yaþamý, mücadelesi, eserleri ve yanlýþlarýyla yoksul köylülüðün unutulmaz komutanýna karþý 1974 yýlýnda bile 'konfiçyus ve lin piao'yu eleþtir' kampanyasý sürdürülüyordu. bu da maoist versiyonuydu tarihimizin... Tüm bunlarý unutmak mümkün mü? Mehmet Þehu 1981 yýlýnýn 18 Aralýðýný 19 'una baðlayan gece Mehmet þehu'nun 'intihar ettiði'ni öðrendi dünya. ilk anda þabloncu yandaþlarý baþta olmak üzere herkes þok geçirmiþse de, sonradan itibarý beþ paralýk edilmeye çalýþýldýðýnda; hem intihar ettiði iddiasý, hem de baþlangýçtaki sahte övgüler daha iyi anlaþýlacaktý. 'rehber' Enver hoca'nýn yardýmcýsý, parti ve devletin tartýþýlmaz 2 numarasý özeleþtirisi kabul edilmesini istediði ve asla bulunamayan bir mektup býrakarak yaþamýna son vermiþti! 1913 yýlýnda doðan Mehmet Þehu çok genç yaþlarda atýldýðý devrimci mücadelesine ispanya iç savaþýnda faþistlere karþý uluslararasý devrimci tugaylarda savaþarak devam etti. 1942'de Ýtalyan faþistleri Arnavutluðu iþgal ettiðinde Arnavut partizanlarýnýn en önemli komutanlarýndan biri olarak görev baþýndaydý. 1944 yýlýnda general ve Enver hoca'nýn ardýndan genelkurmay baþkaný oldu. 1946 yýlýnda Arnavutluk halk cumhuriyetinin kurucularý arasýnda yerini aldý. 1948 yýlýndan ölümüne kadar kesintisiz politbüro üyesiydi. 1948'den 1954 yýlýna kadar Arnavutluk içiþleri bakanýydý. 1954'den öldüðü 1981 yýlýna kadar da baþbakandý. Enver hoca gibi o da Fransa'da yüksek öðrenim görmüþtü. 1981 ilkbaharýnda yayýmlanan 'rehber' Enver hoca'nýn (wie die partei entstand) 'parti nasýl doðdu' kitabýnda bir kaç ay sonra ölüme sürükleyeceði mehmet þehu için þunlarý yazýyordu: 'sosyalist anayurdun, halkýn çýkarlarý için parti önderliðinde çizgimizi savunan sevgili Mehmet, baþýndan beri devrimci bir önder ve kararlý bir komünist; daha baþýndan beri partinin sadýk bir askeri, çok saygýn ve sevilen bir yoldaþýmýzdýr.' böyle övülen Mehmet þehu ne olduysa oðlu Ýskender'in rejim muhalifi bir ailenin kýzýyla niþanlanmasýyla 97


Kurtuluþ

Demokratik Kampuçya ve Pol Pot (Saloth Sar) Bu sefer 2. adamlarýn bile çok önemsiz kaldýðý bir faciadan ve sosyalist caniden bahsedelim. Buradaki 2. adam çok sonralarý 1. adamýn ipini çekiyor: 'tek bacaklý' veya halkýn verdiði adla 'kasap' general ta mok. bir baþka önemli adam 20 bin entellektüel ve bürokratý aðýr iþkencelerle öldüren ünlü tuol sleng iþkence hanesi direktörü 'yoldaþ deuch' kod adýyla 'hain kek' 'sosyalizmden' de çekiliyor ve hidayete ererek kendini mesih (isa) ilan ediyor. rezalet saymakla bitecek gibi deðil. Çinlilerden ve Vietnamlýlardan farklý olarak koyu tenli olan khimmerlerin yaþadýðý yaklaþýk 7 milyon nüfuslu bir ülkeyi 3 yýl 10 ay 20 gün içinde 1,5 ila 2 milyon arasý nüfusunu katliamlarla azaltan 'sosyalist rejim' ve önderi böyle bilinir: demokratik kampuçya ve saloth sar... Tarihin sosyalizm adýna tanýk olduðu en aþaðýlýk iþleri yapmýþ medar-ý rezaletimizdir kýzýl kimmerler ve pol pot... 'pracheachon thmey' yani 'yeni bir halk' ve insan tipinin yaratýlmasý projesiydi pol pot liderliðindeki kýzýl kimmerlerin jenosid projesi. Týpký yukarýdaki örneklerde olduðu gibi öldürmenin, yok etmenin deðiþik biçimleri olduðu gibi 'ikna etmenin de, eðitimin de' deðiþik yollarý vardý pol pot için. Merkez komitesinde bir kiþi hariç -kendisi dâhil- hepsi yurtdýþýnda yüksek öðrenim görmüþtü. paris sarbon üniversitesinde radyo elektroniði eðitimi görmüþ olduðundan dolayý çok iyi fransýzca bilirdi. Ömrünün son zamanlarý dýþýnda tüm fotoðraflarýnda hep gülen 'temiz' bir insan portresi çizdi saloth sar nam-ý diger: pol pot. Sosyalizm için aslýnda en kestirme yolu bulmuþtu! Asalak sýnýflarý fiilen ortadan kaldýrarak onlardan en kýsa sürede kurtulunmasýný saðlayacak ve hiç bir burjuva pisliðinin bulaþmayacaðý tertemiz bir ülke ve halk yaratacaktý. Daha iyisi olabilir miydi? 1970 yýlýnda henüz 5 bin kiþilik bir militan güce sahipken, 17 Nisan 1975'te iktidarý ele geçirdiklerinde 70 bin kiþilik bir askeri güce ulaþmýþtý kýzýl kimmerler. Bunda 1969-1973 arasý amerikanýn kampuçya'yý 'carpet bombing' dedikleri halý serer gibi üstelik her birine deðiþik türden 'menü' adýný verdikleri, çok yoðun bombalamasýnýn payý var. Öyle ki kampuçya bugün bile dünyanýn en çok bombalanmýþ ve mayýnlý ülkelerindendir. Yalnýzca öldürücü zehirli kimyasal bomba miktarý 100

yerin dibine batýrýlmaya baþlandý. bu niþan sanki dertleriymiþ gibi tüm parti önderliðini yakýndan ilgilendirdi! politbüro bunu 'aðýr bir politik hata' ve 'politik korrekt olmayan bir durum' olarak saptadý! bu aile politikasýnýn komünist politikaya uymadýðýna karar verdi. Sýnýf savaþýmý iki genç insanýn yatak odalarýna kadar girmiþti! Mehmet Þehu karþýlaþtýðý baskýlarla oðlunun niþanýný bozdu. Arnavutlukta erkek egemen aile yapýlanmasý devrimden 35 sene sonra partinin 2. adamýnýn baþýný yiyecek kadar güçlüydü. Parti önderliði oðlunun niþanýný belki þuan size þaka gelecektir ama aynen þu gerekçe ile mahkûm ediyordu: 'Arnavutluk'ta liberalizme kapý ve kale açar' bir türlü bulunamayan intihar mektubunda bir rivayete göre '"oðlunun 28 Ekim 1981'de niþaný üzerine özeleþtiri verdiðini ama özeleþtirisinin de kendisine bir suç gibi isnat edildiðini, 'Arnavutluðun kuruþçovu' olduðu iddialarýný reddettiðini; son politbüro toplantýsýnda karþýlaþtýðý baskýlar sonrasý intihar etmekten baþka çaresi kalmadýðýný; ölümünden sonra ailesine zarar verilmemesini(!) ve ölümünü kamuoyuna intihar deðil kaza nedeni ile olduðunun duyurulmasýný" rica eder. Bir baþka rivayete göre son politbüro toplantýsýnda bizzat Enver hoca tarafýndan tabancayla vurularak öldürülmüþtür. Kalbinde 1 deðil; 2 kurþun deliði vardýr. Tabii ki otopsi falan yapýlmasýna izin verilmedi. Bir baþka rivayet: içiþleri bakaný ve istihbarat örgütü sigurim'in baþkaný kadri hazbýu'nun Enver hoca'nýn direktifi ile intihar süsü verilecek bir cinayet örgütlediðidir. Maalesef kadri de bilgi veremeyecek. Mehmet þehu'nun ölümünün üstünden daha 1 yýl geçmeden kendisi de þehu'nun baþýný çektiði komploya karýþmaktan kurþuna dizilecekti! Bir kaç ay sonra Enver hoca die titoisten (titocular. Tirana 1982) kitabýnda Mehmet þehu'yu 'polyagent'(çokuluslu ajan) ilan edecekti. Hem de öyle böyle deðil; amerikan, Rus, Ýngiliz ve Yugoslav olmak üzere tam 4 ülkenin ajaný! Eh... Ömrünün 40 küsur yýlýný devrim ve sosyalizm mücadelesine adamýþ; 33 yýl kesintisiz politbüro'da yer almýþ ve 27 yýldýr ülkenin baþbakaný olan bir 'karþý devrimciye' de bu kadarý yakýþýrdý! Önce Sovyetik, sonra Çin yanlýsý olan ve en son her ikisini de sosyalemperyalist ilan eden milliyetçi Arnavutluk sosyalizmi versiyonumuz da böyle... Artýk bu kadar tahrifata inanmamýz mümkün mü? 98


Kurtuluþ

bin ton, mayýn sayýsý ise birkaç milyona ulaþmaktadýr. O zamanlarýn dünya dengelerine göre Çin'e yakýnlýðýyla, amerika açýsýndan bile sovyetler ve wietnam'a karþýt denge unsuruydu pol pot ve emrindeki güçler. 1970 yýlýnda abd yanlýsý darbenin baþý general lon nol 20 bin kiþilik abd askerinin de desteði ile bir yandan wietnam ve laos halklarýnýn baðýmsýzlýk ve özgürlük mücadelelerine karþý savaþtý; diðer yandan da kendi kampuç halkýna karþý giriþtiði katliamlarla kýzýl kimmerlerin iyice güçlenmesini saðladý. Angkar (ulu önder) pol pot, kralýn verdiði bir bursla okuduðu paris'ten döner dönmez 1960'lý yýllar boyu komünist parti içinde konumunu örgütlemek için bir çete örgütlenmesi yarattý. 1976'ya kadar kim olduðu doðru düzgün bilinmeyecek kadar gizemli kalmayý baþardý! Mütevaziliðinden(!) hep arka planda kaldý. çetesiyle ipleri eline geçirince baþta sayýlarý binleri bulan suç ortaklarý olmak üzere 1,5-2 milyon insaný katlettiði tam bir kýyým makinasýna döndü. Ta ki hayatýnýn son ciddi hatasýyla, kendi güvenlik þefi de olan savunma bakaný son sen'i 1997 yýlýnda idam ettirmesiyle, generali ta mok(kasap) ve yandaþlarý tarafýndan gaddarlýgý nedeniyle 'halk mahkemesi'nde yargýlanýp tayland sýnýrýnda bir cangýl ormanýnda 'ömür boyu maðaraya' kapatýldý. 1998 Nisanýna kadar bir hayli yaþlanmýs olduðu ve yürümekte zorluk çektiði halde ömrünü bu maðarada geçirdi. Onu görenler bir tek o yýl harap olmuþ ve artýk gülümsemez bulmuþtu ama hayatýnýn sonuna doðru yaptýðý çok nadir ropörtajlarda bile yaptýklarýný savunmaya devam etti. Nelerdi yaptýklarý, sanki çok matah þeylermiþ gibi savunmaya devam ettiði: Akýllara zarar eklektik sosyalizminde ne ararsanýz vardý, sosyalizm adýna olamayacak olan... en baþta þehir ve teknoloji düþmanýydý. Ýlk önce þehirleri boþalttý ve herkesi köylere ve pirinç tarlarýna sürdü. Öküz arabalarý hariç motorlu taþýt, fabrika, okul, üniversite, postane, sanayi, hastane, müze, basýn-medya bilumum bir toplumu ayakta tutabilecek ne kurum varsa kapatýldý veya aðýr tahrip edildi. Kitaplar yakýldý. Müzik, din, aile gelenek ve kültürel deðerler yasaklandý(roni alasor). merkez komitesinin tümü yabancý dil bildiði halde yabancý dil bileni, okuma-yazmasý olaný, gözlük takaný, herhangi bir enstrüman çalmayý bileni aile fertleriyle birlikte emperyalist kültür

taþýyýcýsý ajan ilan ederek aðýr iþkencelerle katletti. Düþünüp tartýþabilecek herkes iç veya dýþ düþman veya temel sýnýf saydýðý köylülüðün düþmaný, komplocu ve emperyalizmin ajanýydý. 'yeni bir halk' ancak bu karþý devrimci güçlerin imhasý üzerinde yaratýlabilinirdi. Paraya da ihtiyaç yoktu. Baþta merkez bankasý olmak üzere, bankalar dinamitlenerek paraya dayalý ekonomi de ortadan kaldýrýldý. Aile fertleri birbirlerinden koparýlarak, herkes pirinç tarlalarýnda çalýþmaya zorlandý. Çocuklar 'kollektif' denilen kamplara emanet edildi. Yaratýlan eðitimsiz ve cahil toplumun þiarý da 'ekmek için çalýþmaktý'. her tür modern araç-gereç ve yaþama düþmanlýðý nedeniyle yaklaþýk 4 yýl süren zulmün sonunun yaklaþtýðýný gören ÇÝNli danýþmanlarýnýn 'hiç olmazsa modern savaþ araç ve metodlarýný kullan' önerisine de karþý çýkan saloth sar, kendisine faþist diyen 100 bin kiþilik wietnam kuvvetlerinin 1978 aralýk ayýnda sovyet yapýmý modern askeri motorize kuvvetlerinin eþliðinde baþkent phnom penh'e düzenledikleri saldýrý ile kovulunca, ne kadar yanýldýðýný anladýysa da, artýk çok geç olmuþtu... Ortada toplumsal alt yapý diye bir þey kalmamýþtý. Her þeye yeniden baþlanmalýydý, ancak her þeyini kaybeden ve aile fertlerinin bile nerede olduðunu bilmeyen ve neye uðradýðýný þaþýrmýþ halkta o gün bu gündür artýk birbirine güven de kalmamýþtý.(ölüm tarlalarýndan barýþa doðru. roni alasor) Sosyalizmin ekonomist temelli monolotik, bürokratik, anti-demokratik ve elitist deformasyonlarýndan 4 özgün örneðimizi, insan ve emekçi sýnýflarý tarihin ve sosyalizmin öznesiyken sadece nesnesi saymanýn, üstelik bunun göklere çýkarýldýðý bir baþka özgün örneðiyle tamamlayýp konumuza dönelim. Stahanov Hareketi Geçmiþte bürokratik sosyalizmi revizyonist ilan etmiþ, baðýmsýz ihtilalci bir çizgide durmaya çalýþmýþ bir gelenekten gelen ve partimizde de bir dönem yol arkadaþlýðý yaptýðýmýz emperyalizme ve olgarþiye karþý devrimci hareket dergisi'nden olduðu gibi aktaralým: Stahanov hareketi yeni Sovyet insanýnýn doðuþunu temsil ediyordu. Çalýþmanýn/iþin sýrf para kazanmak, karnýný doyurmak için deðil, yaþamýn bir parçasý olarak görmenin adýydý. 99


Kurtuluþ

stahanov hareketi nasýl ortaya çýktý? 31 aðustos 1935 yýlýnda maden iþçisi aleksey grigoryeviç stahanov, bir vardiyada 102 ton kömür çýkarmýþtý... Normal standardýn 14 misliydi. üç gün sonra ayný ocaðýn parti örgütçüsü miran djukanov, 115 ton kömür çýkarýyordu. komsomol konzedalov bir vardiyada 125 ton kömür çýkarýyordu. Bir kaç gün sonra stahanov 175 ton, sonra da 227 ton kömür çýkardý. yani normal bir kazmacýnýn 30 mislisiydi.... Stahanov hareketi sadece madenlerle sýnýrlý kalmadý. Her iþ kolunda yeni yeni stahanovlar çýkmýþ, sovyet ülkesi karýnca yuvasýna dönmüþtür. Bazý iþ kollarýndan örnekler verecek olursak: Dokuma iþçileri maria ve evdokiya vinokrodova düzinelerce makine tezgahýný ayný anda kullanmaya baþladýlar. genç makinist peter krivanos, tren hýzýný 23 km'den 47 km'ye çýkardý. Frezeci ivan gudov bir yerine iki freze aletiyle çalýþýlabileceðini gösterdi. Önce %1430 oranýnda bir geliþme ardýndan da %9050 artýþ kaydedildi. Biçerdöver sürücüsü osykin kardeþler iki biçerdöveri birbirine baðlayarak hasat iþlemini ayný sürede gerçekleþtirdi. Arkadaþlarýmýz bunu 1) ekonomik temelin saðlamlaþtýrýlmasý 2) sömürü olmamasý 3) teknik ve 4) kadrolar olmak üzere dört temel nedene baðlýyorlar ve bu nedenlere deðiniyorlar. Burada amacýmýz devrimci hareket dergisinin eleþtirisi deðil. Altýný çizmek gereken yanlarýyla deðinirsek: olaðanüstü bir toplumsal alt-üst oluþu saðlayan devrimin bir sinerji yaratmasý iþin doðasý gereðidir. Karþýlaþýlan sorun ve çeliþkilerin alabildiðine keskinliði, duyarlýlýklarýn da alabildiðine yükselmesini saðlar. Bu nedenle her devrim insanlarýn ve yýgýnlarýn taþýdýklarý potansiyelleri, yaratýcýlýklarý, verimliliklerini alabildiðine geliþtirebilecekleri bir ortamdýr. Ama ayný devrim ütopyasýyla doðru örtüþen proje, iliþkiler, insan tipleri gibi uygun kanallar bulamadýðýnda, zorunluluklarýn labirentinde, aslýnda ilkesel reddetmesi gerekenler dahil kendine ve amaçlarýna yabancýlaþmýs pek çok þey yapma durumuna gelebilir. hatta yýktýðý sistemin bir çok pisliðini devrim ve sosyalizm adýna yeniden -üstelik daha vahim- üretebilir. Devrimin yaratýcýlýðýna sýk sýk örnek olarak verilen stahanov hareketi denen þey de, proletarya'nýn egemen sýnýf olarak örgütlenmesi ve

kurtuluþunun kendi eseri olacaðýnýn yakýnlarýndan bile geçmemektedir. Proletaryadan beklenen bir önceki sýnýflý toplumda olduðu gibi sadece devrimin insani nesnesi olarak hababam de babam üretmek ve daha fazla üretmektir. Ondan ve düz iþçilerden beklenen alabildiðine yoðunlaþtýrýlmýþ emek üretkenliðidir. Yönetmek mi. belki bir gün ona da sýra gelecekti ama asla gelmedi! Ama stahanov yoldaþ kaygýlanmasýn onun adýna sosyalizmimiz, batýncaya kadar kurtarýcýsýz ve yöneticisiz kalmadý! Yeni toplumsal iþbölümü sýnýflý toplumlardan farksýzdý. Üretenler daha çok üretmeye devam edeceklerdi, yönetenler de eriþilmez makamlarda keyfi yönetmeye devam edeceklerdi. Artýk ne seçenlerin seçtikleri her tür delege ve temsilciyi istedikleri an geri çekmeleri mümkündü, ne iktidar iþçilerin yanýbaþýndaydý. Ýktidar, artýk pozisyonlarý bile tartýþýlmaz hale gelmiþ doðal önder ve seçkinlerin iþi olarak bir hayli yükseklere taþýnmýþtý. Ýþçi sýnýfý, ürettiðine yabancýlaþmasý gibi; kendisinin olmayan, kendisine dayatýlan ve zorla uymasý istenen sosyalist siyasete de yabancýlaþtý. Oysa sosyalizm politik bir sistemdi. Emekçi sýnýflarýn alabildiðine politizasyonu üzerine yükselebilirdi. Proletaryanýn kendisi için sýnýf olarak, egemen sýnýf örgütlenmesiydi. teorimiz böyle yazardý, görünüþte de olsa herkes hemfikirdi ama lanet olasý þu tarihsel veya yapýsal veya dönemsel zorunluluklarýmýz yok muydu, ah onlar bir olmasalardý, kurtarýcýlarýmýz proletaryaya da(!) yönettireceklerdi! stahanovlarý nesne halinde býrakan deformatik sosyalizmin üretkenlik için motivasyona ihtiyacý vardý. Motivasyonu insanda ve sahip olduklarý sosyalizm projesinde bulamayanlar, her ikisi de sosyalizmin mezarýný kazacak teþvikler geliþtirdiler. Bunlardan biri doðrudan primdi. (öyle ki bir ara bir fabrika müdürü bir ustabaþýndan 200 kat daha fazla kazanýyordu. Sosyalist anavatan! Ýçin ne kadar çok çocuk doðurursan o kadar deðerli bir yurttaþtýn... bu temelli dünya kadar motivasyon örneði verilebilir.) diðeri de bildiðimiz rekabetti. Rekabet, Sosyalist Yarýþma Ve Dayanýþma Rekabetin sosyalizm yararýna olanýný hayýrlý/iyi bulup kutsayan yaklaþýmlar, zaten onu da özendirici bir adla süslemiþlerdi: sosyalist rekabet! Sorun da burada zaten... Baþýna sosyalist te getirseniz rekabet, rekabet olmaktan çýkmýyor. 100


Kurtuluþ

belirleyici olan rekabet olduðu için, sadece onun cinsini ekliyorsunuz: mantýðýnýz burjuva ideolojisi ile kuþatýlmýþ, farkýnda deðilsiniz: rekabet iyidir!.. Nasýl... Sosyalist olaný... yani sosyalist rekabet... 'hayýr, bizim rekabetimizin sýnýflý toplum rekabetiyle hiç bir iliþkisi olamaz' deseniz de tüm iyiniyetinizle, bizzatihi onun argümanlarý üzerinden ve rekabetin bizzat kendisini içerdiði için, ait olduðu asli sahibinin egemenliði altýndadýr. adýna ne eklerseniz ekleyin rekabet, rakip olmayý içerir. rakip olmanýn da olduðu yerde dayanýþma hak getirir. Rakip olma ise, ileride bol bol deðineceðimiz gibi hileyi, hurdayý ve baþka yamulmalarý kaçýnýlmaz olarak beraberinde taþýr. Durumun garipliðinin farkýna varanlar onu daha sevimli kýlmaya çalýþmýþtýr: hayýr. Biz buna sosyalist yarýþma diyelim! Öyle ya, bu daha kabul edilebilir görünmektedir. Sosyalist ve devrimci idealler için yoldaþlarýn birbirleriyle yarýþmasýndan daha güzel ne olabilir! Görünüþte bir sorun yok gibidir. Oysa yenilgimizin baþ nedenlerinden biridir. Komünizmin özü rekabet deðil, dayanýþma üzerinedir. Herkesten yeteneðine göre, herkese ihtiyacý kadar dayanýþmanýn en özlü anlatýmýdýr. herkes yetenekleri ölçüsünde katkýlý olacaktýr. Burada insaný en yalýn haliyle kabul ediþ vardýr. Doðuþtan veya sonradan sahip olmadýðý yetenekler kendisinden beklenmeyecektir. bunun herhangi bir kýyaslamayla birileri tarafýndan eksik veya yetersiz deðerlendirilmesi de, yaptýrýmý da söz konusu olmayacaktýr. ne ise o, doðal görülecektir. Bundan dolayý kimse gocunmayacak, kimse de komplekslere kapýlmayacaktýr. Herkese ihtiyacý kadar bir üleþim en adil ve hakkaniyetli olanýdýr. Artýk bolluk/refah toplumuna ulaþýlmýþ ve insanlýðýn genel geliþkinliði de "herkesin emeðine göre" türünden bir sýnýrlamayý da gereksiz kýlmýþtýr. Yalýn ihtiyacýn kendisi dýþýnda ne israfa, ne de artýk deðer yaratacak bir istife gerek vardýr. Bunlarýn düþünce olarak bile savunulabileceði bir ilkellik insanlýðýn geride býraktýðý bir tarih olacaktýr. Ben olmanýn biz olmayý, biz olmanýn ben olmayý alabildiðine geliþtireceði tam bir dayanýþma toplumudur artýk sözkonusu olan... Biliyoruz ki kapitalist tüketim toplumlarýnda 'daha fazla tüketim için suni ihtiyaçlar' her alanda yaratýlabilmektedir. Moda, reklamcýlýk baþta olmak üzere pek çok sektör bizzati bunun ide-

olojik ve fiili yönlendiricisidir. Oysa kaliteli bir yaþamý merkezine alan insan tipi ve iliþkiler de 'poh pohlanmýþ ihtiyaçlara' da ihtiyaç yoktur. Doðallýk ve neyse ihtiyacýn yalýn kendisini veri alan iç disiplinimiz, dýþarýdan dayatýlabilecek tüm disiplinlerden daha güçlü ve etkindir. Oh ne ala... Peki, manyaklar ne olacak denebilir. Manyaklar olabileceðini ve bunlara karþý da birlikte ve etiðimize uygun benimsediðimiz tedbirlerimizin varlýðý, bir rahatsýzlýk nedeni olmaz. Merkezine insaný, ýslahý, kazanmayý koyan kapsayýcý bir yaklaþým da kendini tedbir alýrken bile ona göre kurgular. Cezalandýrýcý, öç alýcý veya imha ediciliði deðil... devrime ve sosyalizme daha baðlý olmak veya katkýlý olmak bir yarýþ mantýðý üzerinden de örülemez. Yarýþmanýn kendisinin yaratacaðý bir dýþ disiplin ve yabancýlaþma kaçýnýlmaz olarak yozlaþtýrýcý olacaktýr. Oysa ihtiyacýmýz olan gönüllü bir özgür tercih üzerinden içselleþtirilmiþ bir disiplinin, 'gönül rahatlýðýnýn', 'vicdani bir iç huzurun' iyi bulduðumuz þeyler için tatmin edilmesi; insan onuruna en yakýþýr bulduðumuz; hem kendi mutluluðumuz, hem de baþkalarýný mutlu etmeyi çok önemsediðimiz, kaliteli bir yaþam arzumuzun olmasý gerekir. Bunun için de rekabet veya yarýþmanýn zerresine ihtiyacýmýz yok. tariflediðimiz türden bir dayanýþma, kaliteli bir yaþam etiði için yeterlidir. Motivasyonu, rekabetler ve yarýþlar dünyasýnda yaþanmýþ sosyalizmlerimiz az aramadý. Hatta rekabetin sahibi sýnýflý toplumlara duman attýracak kepazelikler içerisinde zorlayýcý oldu desek abartý olmaz. Yaþamýn zenginliði ve alabildiðine karmaþýklýðý karþýsýnda kurmayý düþlediðimiz komünist toplumun deðerleri ile donanma gayretinde olan insanlar ve aramýzdaki iliþkilerin ahlaký ve iç disiplini dýþýnda hiçbir þey özgürleþmemizi kalýcý kýlamaz. Ne tuðla kalýnlýðýndaki tüzükler, genelgeler, yönetmelikler, yasalar; ne idari, adli tedbirler ve dýþarýdan dayatýlan disiplinler veya maddi özendirmeler bunu baþarabilir. Bunun hiçte kolay olmayacaðýný ve oldukça sancýlý/uzun bir süreci gerektireceðini, bir tek insanýn dönüþümünün bile ne kadar zorlu olduðunu biliyoruz. Toplumsal dönüþüm ise, haydi haydi öyle olacaktýr. Yolun, özellikle sýnýflý toplumlarýn ve ona ait deðer ve iliþkilerin her türlüsünün egemen olduðu bir dünyada ne 101


Kurtuluþ

kadar çetrefilli, 'engebeli, dolambaçlý ve sarp' olduðunu; karþýmýza salt fiili deðil, ideolojik, kültürel ve hegomonik türevlerinin yarattýðý binbir engellerle dolu olduðunu tecrübemizle ve ufkumuzun el verdiði ölçüde biliyoruz. Devrimcilik, Sosyalistlik, Ahlak ve Ýç Disiplin Ýnsan aklý algýladýklarýný rasyonalleþtirmeye yatkýndýr, derler. Koþullar, zorunluluklar, devrimin, partinin, -derken daha da daraltýlabilecek- profesyonellerin ve öncülerin 'sosyalizm hayrýna' çýkarlarý, omurgasý saðlam olmayan bir devrimci düþünüþ sistematiðini ele geçirerek, kendi bürokratik sistematiðini ikame edebilir. Devrimci, yüce amaçlarý için özveriyle, kendisini feda ederek(özgeci mantýk) mücadele edendir. Yaptýðýnda samimidir. Kendi çýkarý için hiç bir þey istememektedir. Ýþçi sýnýfýnýn ve halklarýn kurtuluþu temel sevdasýdýr. Çektiði onca çile, verdiði yoðun emek, devrim ve sosyalizm içindir. Kurtuluþ kolay olmayacaktýr. Can kan, çile ve bedel gerektirir. Sýnýf düþmanlarýmýz dünyada ve ülkede egemendirler ve hala çok güçlüdürler. Emek güçleri ve sosyalistler ise, çok daðýnýk ve cýlýzdýrlar. Devrimci irade koymak, özverili, disiplinli ve militan bir mücadele sürdürmek gerekmektedir. Sanki sosyalizmde yaþýyormuþuz gibi insanlarýmýzý, iliþkilerimizi, örgütümüzü idealize ediþler; bugün için asýl ihtiyacýmýz olan devrimciliði, devrimci pratik, mücadele ve örgütün isterlerini sulandýrabilir, 'liberalleþtirebilir'. Oysa bugün önemli olan ve ideallerimize ulaþmamýzý saðlayabilecek olan devrimci savaþ örgütüdür. 'her þeyi kadrolar belirleyecektir.' öncü olanlarýn sýký birliði ve yön vericiliði olmadan hiç bir geliþme olmayacaktýr. aslolan devrimci pratik, eylem, mücadele, kadro ve örgüttür. Devrim sonrasýnýn iþleri olabileceklerle býrakalým fantastik hayaller kurmayý seven lafazanlar, liberaller ve 'tatlý su sosyalistleri' uðraþsýn. Bizim iþimiz devrim yapmaktýr. Karþý devrimin bu kadar güçlü olduðu bir dünyada; sýnýfýmýz ve halklarýmýzýn bu kadar cýlýz ve örgütsüz olmasý nedeniyle, inim inim inletildiði koþullarda boþ laflarla geçirilecek bir saniyemiz bile olmamalýdýr. Devrim ve mücadelemiz kendine uygun militan, kararlýlýk ve azim beklemektedir. Gerisi laf-ý güzah! Mealen canlandýrdýðýmýz tüm bunlarý

süsleyerek uzatmak mümkün... Ama bu kadarý bile rasyonelleþmiþ bir akýl profili ve devrimci tipi sunmaya yeter. Ýlk bakýþta hangi aklý baþýnda ve inançlý bir devrimci bu gerçekleri inkâr edebilir. tüm bunlar doðru deðil midirler? Elbette objektif olanlarý tespit anlamýnda böylesi bir yaklaþým pek çok doðru yan içermektedir. Gerçeklerin bir yanýný dile getirmek, tüm bunlarýn ne için ve nasýl olmasý gerektiðinde saðlam ve ütopyamýzla baðýný doðru yerden kuran bir ruha, kiþiliðe, içeriðe sahip deðilse; ikamecilik, bürokratizm, sekterizm, elitizm gibi pek çok sol hastalýðýn rahatça nüfuz edebileceði 'reellikler ve renkler' yaratýr. Daha temelli bir yerden baþlayalým... Biz ne için örgütlüyüz. Niçin devrimciyiz. Örgüt manyaðý olduðumuz için mi veya yapacak baþka bir þey bulamayan ve beceremeyen insanlar topluluðu olduðumuz için mi. kuþkusuz hayýr. Eylemli ve örgütlü olmak, tutarlý sosyalistliðin olmazsa olmazýdýr. Peki, burada sorun ne... Sorun çok... bir þeyi çok arzu etmek, onun gerçekleþmesini kendi baþýna saðlamaz. Olsa olsa gerçekleþebilmesinin elzem dinamizmi olabilir. Ne var ki arzu edileni somuta döndürmek için yaný sýra pek çok þey yapmak gerekir. Örgütlenmek ve zaferi saðlayýncaya kadar mücadele etmek gibi... Devrimci sosyalizm fikriyatýný tutarlý savunanlar, hemen daha ilk andan baþlayarak bu düþüncenin maddi güç haline gelmesini örgütlemeye giriþirler. Tarihin karþýmýza diktiði sýnýf düþmanlarýmýz ekonomik, politik, askeri, ideolojik, kültürel gibi birçok düzlemde sömüren, ezen ve yöneten olarak egemendirler. Tüm dünyaya ve insanlýða dayattýklarý ve uyguladýklarý ile somut ve güç`türler. Bu gerçekliðin kendisi, yürüyeceðimiz yolun tarihsel zorunluluklarýný yaratýr. Hiçte insani olmadýðýný bildiðimiz halde hiyerarþiler kurarak örgütlenmeye ve þiddeti de içeren mücadelelere giriþiriz. Bunun bize nasýl yabancýlaþma ve her adýmda kirlenme tehlikeleri sunduðunu, tarihsel birikimimizle, bugün bile yaþadýklarýmýzla, kuvvetle muhtemel daha pek çok yaþayabileceklerimizin olabilecekleri ile biliriz. Yozlaþma ve ideallerimize uymayan kirlenmelerle mücadele de bu nedenle daha iþin baþýndan beri önem kazanýr. "foseptik çukuruna giren, onun pisliklerine de bulaþýr." bunun farkýnda ve bilincinde olanlar kanaliza102


Kurtuluþ

syonu açmanýn ve pislikleri bertaraf etmenin temel iþleri olduðunu bilir; kirlenmelere karþý sürekli kendini temizlemek ve temizlediklerine benzememek için ne olduðunu, neyi niye yaptýðýný, asýl yapmak istediklerini bir an bile olsun unutmaz. Kapitalizmin ve bilumum sýnýf düþmanlarýmýzýn somut ve egemen güç olmalarý olgusu, bizlerin ancak ona alternatif somut ve güç"lerle yenebilme ve yýkabilme zorunluluðu yaratýr. Diðer türlüsü cennet hayal etmekten öteye geçmez. Elbette insanlýðýn cennet hayali hiç kaybolmamýþtýr ve kendi baþýna bir zararý yoktur ama hayal olarak kaldýðý müddetçe baþka iþe yarar bir yaný da yoktur. Yönetme- yönetilme iliþkisi üzerinden devam edelim... Komünizmin pek çok tarifi vardýr. Bunlardan birisi de her türlü yönetme-yönetilme iliþkisine son vermektir. Herkesin yönetebilir/yönetici hale gelebilmesi ve böylelikle ne yönetilecek kalmasý, ne de yönetmeyönetilme iliþkisine gerek kalmasýdýr. o nedenle yönetmelere-yönetilmelere övgü dizmek bizden ýrak olsun... Proletaryanýn kendisi için sýnýf olarak egemen sýnýf örgütlenmesini, yönetme ihtirasýndan deðil; ütopyamýza ulaþmanýn biricik yolu olabileceði için savunuyoruz. Proletarya adýna, sadece ideolojisinin veya proletarya yerine partinin, -derken- merkez komitesinin, politbüro ve genel sekretere kadar daralmýþ ikameciliklerin deðil çözüm olmasýný, nelere yol açtýðýný saðýr sultana kadar hepimiz biliyoruz. Komünizme geçiþ süreci kendini sönmeye kurgulamýþ da olsa iktidar iliþkileri üzerinden olacaktýr. Kendini sönmeye kurgulamak, her hangi bir ayrýntý deðildir. Ýktidar iliþkilerimiz tüm sýnýflý toplum iliþkilerinden çok farklý olmak zorundadýr. Bizim sosyalizmimizde, tüm sýnýflý toplumlardaki küçük bir sömürücü asalak sýnýfýn toplumun çoðunluðu üzerindeki alabildiðine baskýcý ve anti-demokratik iliþkileri, artýk tarihin "asar-ý atika" müzesindedir. Üreten, yaratan, toplumun çok büyük çoðunluðunu oluþturan çalýþan sýnýflarýn iktidardan alaþaðý ettikleri üzerinde, kurduklarý baskýlanma; "toplumun baðrýndan çýkmýþ ve ona yabancýlaþmýþ" klasik devletlere benzemez. Yozlaþma ve yabancýlaþmayý kaçýnýlmaz kýlan eriþilmez tepelerde deðildir artýk iktidar... Ütopyasýna uygun alabildiðine demokratik

olarak, çalýþan sýnýflarýn avucundadýr. Üstelik toplumun küçük bir azýnlýðýna ve deðerlerine karþý... Varlýk nedeni hangi alanda, ne kadar gereksiz hale gelirse orada sönecek þekilde bir iç kurguya sahiptir. Araç-amaç diyalektiði sadece devrim sonrasýnýn deðil; kaynaðýný Marksizm-Leninizmken alan sosyalist demokrasi tezimizle, daha yola çýkýþýmýzdan itibaren yaptýðýmýz ve yapacaðýmýz her þeyin kimliðidir. Türkçe de devlet olmayan devlet dediðimiz olgu, sosyalist iktidar olmakla bir anda kendiliðinden oluþmaz. Deðil devrim sonrasý iktidar oluþumuzda; kendi kurduðumuz yapýlar, her türlü örgütlenme ve iliþkilerimizde daha bugünden bunun mayasý yoksa bu zaten olamayacak bir þeydir. Peki, bu dediðimiz gerçekleþinceye kadar bizde de bu zorunluluk nasýl olacaktýr. üstelik çetin sýnýf mücadelesi ve özellikle koþullarýn alabildiðine aðýrlaþtýðý durumlarda... Varlýk nedenleri bizleri ezmek, yok etmek olan güçleriyle, günümüz dünyasýnda alabildiðine yaygýn ve örgütlü hâkim sýnýflarýna açýk vermeden, salt idealistçe deðerlendirmelerde bulunmak; niyet ne olursa olsun -uzatalým- objektif olarak karþý devrime hizmet olmaz mý? Sýnýfýmýzýn, ezilen halklarýn mücadelesini 'gereksiz yere' zayýflatmaz mý? Düþmanýn bizi kevgire çevireceði laçkalýklar yaratmaz mý? ve ila nihayet devrimci mücadeleye, örgüte ve devrime zarar vermez mi. cevap: mekanik, ruhsuz, ütopyamýzdan koparýlmýþ, onu taa ötelere itelemiþ kavrayýþ açýsýndan, tabii ki evettir! Oysaki hiyerarþi, mücadele, iliþkilerimizin gizliliði gibi tarihsel zorunluluklarýmýza teslim olmadan, komünizm ütopyamýza yabancýlaþmadan tüm bunlar ve benzerlerini layýkýyla becerebilmek mümkündür. Sýnýf düþmanlarýmýzýn bize her türlü zararý vermek, darbe vurmak için pek çok imkâna sahip olduklarýný biliyoruz. Üstelik bizim sahip olmamýz gerektiði gibi sosyalist bir ahlakýn sýnýrlayýcýðýna da zerrece ihtiyaçlarý yok. Amaçlarýna ulaþmak için her türlü yasal, yasadýþý, fiili ve keyfi kirliliði ve karþý mücadeleyi sürdüreceklerinden kuþku duymamak gerekir. Peki, sýnýf düþmanlarýmýzýn pervasýz, acýmasýz ve makyevalist saldýrganlýðý karþýsýnda etik temelinde de olsa kendimizi sýnýrlamak 'aptallýk' olmaz mý? Geldik iþin püf noktasýna... eþit kuvvetler arasý mücadele bile kurnazlýðý, 103


Kurtuluþ

hileyi gerektirir. doping ve 'baþka katkýlarýn da' iþin içinde olabileceðini hesaba katmayý gerektirir. Ring'de görünüþte ayný kurallar, siklet ve açýklýk altýnda süren mücadeleler de bile bu böyledir. Rakibini ve kendini iyi tanýmak; zaaflarýný bilmek; yormak; yanýltmaya çalýþmak; fýrsatýný kollamak; en uygun anýnda en etkili darbeyi vurmak; mümkün olduðunca açýk vermemek; tahrik ederek enerjisini heba ettirmek; güçsüz düþürmek; kondisyonu maçýn sonuna kadar korumasýný bilmek; gücü en az enerji ile en etkili kullanmasýný bilmek; zafere kilitlenmek; zafer için her türlü hileyi yapabilmek, sporcu zekâsý/aklý olarak övülür üstelik... Eþit kuvvetlerin rekabeti ve mücadelesinde bile kaçýnýlmaz olan savaþ hileleri, kapitalizme, emperyalizme ve devlete karþý, bizler gibi son derece eþitsiz kuvvetlerin mücadelesinde haydi haydi kaçýnýlmaz hale gelir. (basit bir örnekleme ile bin küsur üyeli partimizle, bir milyonu silahlý -ordu, polis-, üç milyonu memur olmak üzere sadece 4 milyon profesyoneli olan bir devletle mücadelesini tasavvur edin.) bizden çok daha güçlü olan rakiplerimizin bizi silip süpürememesinden baþlayarak, en az bedelle en etkili darbe vurmaya bizi zorlar. bir yandan varlýðýmýzý sürdürmeli, bir yandan çoðalmalý, bir yandan da onlarý devirecek ve yok edecek güce ulaþmalýyýz. Oysa "süt limanýnda gemi yüzdürmüyoruz." binbir çile ve emekle yarattýklarýmýzýn en azgýn ve ölçüsüz þiddetle bertaraf edilme çabalarý ve uygulamalarý ile yüz yüzeyiz. Canýmýzdan çok sevdiðimiz yoldaþlarýmýz en gaddar iþkencelere uðratýlmakta; kimilerinin fiziki varlýklarýna aþaðýlýk yöntemlerle son verilmektedir. Acýmýz ve öfkemiz büyük. Kararlýlýðýmýzý biliyor; esir veya "þehit" düþerek yitirdiklerimizin onurlu "bayraklarýný" daha dik taþýmaya devam ediyoruz. Karþýt sýnýflarýn bu uzlaþmaz mücadelesinin bir hayli eþitsiz güçler arasýnda sürdüðü; düþmanlarýmýzýn hiç bir kural tanýmadýðý koþullarda; bir yandan canýmýzýn çok acýtýlmasý, diðer yandan güçlükle oluþturabildiklerimizin habire talan, gasp ve berheva edilmesinin yarattýðý tepki, öfke ve kinimizin baþka kanallara da akmasýný ne frenleyebilir. Örneðin habire yoldaþlarý katledilen, ormanlarý ve köyleri yakýlan, halkýna karþý en büyük fenalýklarý yapan düþmanýna karþý mücadele eden bir gerillanýn cinayet makinesi haline gelmesini ne

engelleyebilir. biz ne fanatiðiz, ne de herhangi bir cins radikaliz. Devrimci sosyalistiz. Mücadelemizi bilimsel sosyalizm olarak adlandýrýyoruz. Bilimin ýþýðýnda insanlýðýn kurtuluþu/özgürleþmesi kavgasý sürdürüyoruz. Sýnýflý bir dünyada evrensel ve yerel sayýsýz örgütlenme ve mücadele ile tarih yaratmaya çalýþýyoruz Ama maalesef her þey böyle deðil... Yapmamýz gerekenler arasýnda kahýrla, lanet okuyarak yapmamýz gerekenler de var! Devrim denilen olgunun nasýl can, kan, bedel, þiddet, tarifsiz acý ve yýkým içerdiðinin bilincinde olanlar, "aman bunlar ne güzel þeyler" demez. Kullandýðý "silahlara" lanet okur. Ama ütopyasýnýn gerçekleþmesinin somut þartlardan kaynaklý yolu olarak, hem niye kullanmak zorunda olduðunu bilir, hem de "hakkýný en iyi vermeye çalýþýr" Baþka somut þartlara sahip olsak, ondan kaynaklanan somut tahlillerimiz de ona göre olur. Þimdiye kadar bu asli rotayý deðiþtirecek þartlar ortaya çýkmamýþtýr. Bilimsel-teknolojik tüm geliþmelere ve insanlýðýn son yarým yüzyýlda geliþtirdikleri, tüm insanlýk tarihinin geliþim ivmesini katlamýþ olmasýna raðmen, rota deðiþikliði boyutunda bir geliþme söz konusu olmamýþtýr. Bu rota, devrimci yýkýcýlýðý çaðýn geliþimine de uygun sürdürebilmeyi dayatmaktadýr. Kelimenin gerçek anlamýyla her þeyin hakkýný verebilmek için... Gelelim devrimciliðimizin bir diðer yüzüne... Sýnýflar mücadelesinde bir devrimci, karþý devrime karþý kurnazdýr, hilebazdýr, aldatýcýdýr, yanýltýcýdýr, yalancýdýr, dalaveracýdýr, sabotördür. Yeri gelirse fedaidir, kamuflajcýdýr, sahtekârdýr ila... Olur, mu öyle þey demeyin... Hem de neler olmuþtur, olmaktadýr ve olacaktýr da... Bunlarýn tertemiz bir devrimcilikle ne alakasý var denilecektir. Böyle açýk ifade etmem karþýsýnda pek çok devrimci öfkelenecektir. Duygularýmýzýn kabarýþýna teslim olmadan izlemeye devam etmeye çalýþalým lütfen... Aranan veya hücre evinde yaþayan bir devrimci, kendi kimliðini, yaptýðýný, ettiðini gizlemek zorundadýr. Ev sahibini, komþularýný, görüntüdeki yaþantýsýnda iliþkide olduðu insanlarý kandýracaktýr. Rol yapacaktýr. Sahte kimlik taþýyacaktýr. Dikkatli yaþamanýn, takipten vs. kurtulmanýn inceliklerini bilecektir. kandýrýkçý 104


Kurtuluþ

olacaktýr. Sorguda gerçekleri, iliþkileri açýða çýkaracak -siyasal görüþler hariç- bilgi vermesi kendinden beklenmez. Aksini yapar olduðunda bu iyi karþýlanmaz. Hilebaz olmayý bilmeli, inanýlýr yalan söylemeyi becerebilmelidir. luzumsuz bilgi edinmemeli. Yemlemeyi, yanýltmayý geliþtirmelidir. Mücadelenin keskinleþtiði durumlarda "kosullarýn gerekli kýldýðý görevleri" layýkýyla uygulamayý öðrenmelidir. Sað gösterip sol veya baþka bir yerden sonuç alýcý þekilde vurabilmelidir."ince yetilerini" yükseltmekten tutun da "bilumum alet edevat" kullanmasýna kadar hayatýn her alanýnda piþmelidir. Her koþulda yaþayabileceði ve mücadele edebileceði durumlara kendini hazýrlamalýdýr. Daha fazla devam etmeden pek çoðunuzun " yahu... Sen bize neler anlatýyorsun" diye þaþkýn ve kýzgýn halinizi görür gibiyim... Bu kadarý yeter... Elbette bizler için 'hile, hurda ve yamukluklarýn' bir alt sýnýrý var. hiç bir koþulda tecavüz, iþkence, uyuþturucu satýcýlýðý, insan tacirliði, kýyým gibi insanlýk suçlarýna bulaþmamak... bunlarýn bizler açýsýndan ne izahatý vardýr, ne de af için zaman aþýmý... 'bizim günahlarýmýz', sýnýf düþmanlarýmýza karþý olaðanüstü eþitsiz koþullar altýnda sürdürdüðümüz mücadelenin dezavantajlarýnýn tarihsel zorunluluðu boyutundadýr. Kendi meþruiyetini içinde taþýr. Ama bunlar bile ideallerimizi kirletecek araç, tarz, yol, yöntemleri ilke olarak reddetme ve yapmama sýnýrlarý içinde olmalýdýr. Gelelim dananýn kuyruðunun koptuðu noktaya... Düþmanýmýz olan sýnýflara karþý mücadelemizin gereði ve sonucu da olsa 'böylesi kötülükleri yapan bir devrimciyi', dostlarýna, kendi sýnýfýnýn unsurlarýna, ezilenlere, emekçilere, yoksullara, dýþlanmýþlara, toplumun en altýndakilerine, kendi yoldaþlarýna karþý da yapmamasýný ne frenleyecek, hangi güç engelleyebilecektir. Bu soru çok önemlidir. Tarihsel ve evrensel olarak pek çok kez gördük ki, birbiri ile çok farklý olduðunu iddia eden akýmlar ve tarihsel þahsiyetler bile kanýmýzý donduracak boyutta kirlilik ve canilikler yapabilmiþlerdir. Her birinin tombaladan çýkan liderler olmadýðýný, týrnaklarý ile bir yerlere geldiklerini biliyoruz. çavuþesku da, honecker de, diðerleri de... içi dýþý tam sahtekar hale gelmiþ alçaklarý bir yana býraktýðýmýzda, bir çoðunun iyi niyeti ve

samimiyetinden kuþku duymuyoruz, týpký yaptýklarý pek çok þeyin iðrençliðinden kuþku duymadýðýmýz gibi... Evet, can alýcý soru budur. Adeta kader gibi her tarafta bu kadar yoðun yaþadýðýmýz, 'devrimciliðimizin bir parçasýný oluþturan kir ve yamukluklarý' "bizimkilere" karþý da kullanmamýzý ne engelleyebilir. En sýký yasalarýn, en aðýr cezalarýn, vaazlarýn, temennilerin veya baþka þeylerin iþe yaramadýðýný biliyoruz. Sýnýf düþmanlarýna karþý kýyasýya bir mücadele ve kendini yýkma eylemi üzerine kurgulamýþ bir devrimci kiþiliðin baþýbozuk ve keyfi davranmasýný engelleyecek; onu sýnýrlayacak, dengeleyecek; güç ve iktidar düþkünlüðü, psikopatlýk, paronoid, paranoya veya þizofreni gibi hastalýklardan koruyabilecek; iç huzurunu ve kendisiyle barýþýklýðýný saðlayabilecek gerçek bir yol var: ütopyamýzdan beslenen sosyalist kuruculuk kiþiliði ve yaþayabileceði iliþkiler... yaptýðý, ettiði her þeyi, geleceðin -belki de gelmeyeceðin- bilinmezliðine ötelediði bir hayal olarak deðil de; tam da bugün, þimdi, attýðý her adýmda olmasý gereken; böyle olmadýðý takdirde, tam da bu nedenle, her tür yozlaþmaya açýk olacaðýný bilerek; ütopyasýnýn ulaþýlabilir, yaþanabilir ve kendini yeniden üretebilir olarak algýlanmasý, kurgulanmasý ve uygulanmasýndan geçer. Arzuladýðýmýz geleceðin toplumuna ait, toplumsal iliþkileri, insan tipini bugünden yaratmadan nereye ve ne kadar yol alabileceðimizin sayýsýz örneði var. Bizim kurguladýðýmýz sosyalist demokrasi, sosyalist insan tipi ve iliþkileri olmadan yaþatýlabilecek bir politik sistem deðildir. Yaþatmaya çalýþtýðýmýz hallerde de neleri zorladýðýmýz ve amaçlarýmýzý kirleten neler yaptýðýmýz artýk herkesin bilgisi dâhilindedir. Devrim yoluyla siyasal iktidar olmamýz, yapmakta olduklarýmýzý ve yapacaklarýmýzý egemen güç haline gelmemizin imkânlarýyla yapabilmemizi sunar. Daha fazla bir þey sunmaz. Dersimize daha bugünden çalýþmamýþsak, buna uygun sahip olduðumuz karakterler ve iliþkiler yoksa, iktidar olmamýz bunlarý sihirli bir deðnek gibi yaratamaz. Ütopyamýzý bugünden bu detayda tasavvur edebiliyorsak, ona uygun bir (ahlakla) deðerler silsilesi ve kiþilik ile donanmak zorundayýz. Ahlak, erdem, maneviyat, ideal kiþilik vs. 105


Kurtuluþ

deyince, sanki bu tür deðerler idealizmin ve kaba yorumu dinlerin ilgi alanýna girebilecek ve tekelinde olabilecek þeylermiþ gibi algýlanýr. bu tam da yapmaya çalýþtýðýmýzýn bile ne olduðunun aslýnda anlaþýlamamýþ olmasýndan baþka bir anlama gelmez. Bizim iþimiz kuru kuruya yýkmak ve kurmak deðildir. Dünyayý, doðayý, insaný merkezine alan bilinçli bir kavrayýþýn, olmasý gereken her türlü tezahürünü içerir. Ýnsanýn kendine, insanlýða, doðaya, tarihine ve geleceðine en duyarlý, onurlu, güzelleþtirici ve özgürleþtirici duruþudur devrimci sosyalistlik... Bu, en sahici maneviyat ve ideal kiþilik sahibi olmak demektir. tüm dinler ahlak ve erdemden bahseder ama tüm dinler sahtekardýrlar. Asýl maneviyatçýlýk ve ahlak sosyalistlerde olmalýdýr. Komünistler için ne ceza, ne de ödül söz konusudur. Komünistler hem özgürleþmeyi cennet ve cehennem benzeri argümanlar üzerinden kurmazlar; hem de olmayan bir meta-fizik gücün veya benzeri dýþarýdan dayatýlmýþ disiplinler üzerinden kendilerini ve iliþkilerini kurgulamazlar. Komünistler için ütopyalarýna uygun, bu fikriyatýn benimsendiði andan baþlayacak, gönüllü, bilinçli, eþit ve özgür insanlarýn kendi yarattýklarý, doðru bulduklarý, benimsedikleri, bundan haz aldýklarý, bunu bir yaþam tarzý olarak uygulayarak yeniden ürettikleri; bu günden, her yerde, her þeyde, her an yaþattýklarý bir gerçeklik haline getirebildikleri ölçüde; fi tarihinin bir hayali olmaktan çýkar, bugünden varolan somut ve gerçek bir olgu olabilir, kurtuluþ ve özgürleþme... Devrimci-Sosyalist Olmak Yazýnýn baþlýðýnda da dile getirmeye çalýþtýðým gibi yýkýcýlýk temelli devrimciliðimizin yýkma sürecindeki karakterinden kaynaklanan olumlu yanlar, sosyalistliðimizi, özgürleþmenin aklýný ve ruhunu radikal dönüþtürücülüðe çeker. Sosyalistliðimiz de bu dönüþtürücülüðün muhteviyatýný taþýr. Ne olduðumuzu, niye yýkmak istediðimizi ve ne kurmayý amaçladýðýmýzý içerir. Devrimciliðimiz de ideallerimizin kaderine irade koymaktýr. bir düþ olmasýndan çýkmasýnýn dönüþtürücü hareke-

tidir. Bu nedenle hem devrimci hem sosyalist olmalýyýz. sentez haliyle devrimci sosyalist olmalýyýz. Aslýnda herhangi bir dünya görüþü, kendi norm ve nizamlarýna uygun olabilmeyi de beraberinde getirir. Peki, bir insan devrimci veya sosyalist olmaya karar verdiðinde hayatýnda köklü ne deðiþir: koca bir hiç! Biz bir þey olmaya karar veriyoruz ama hayatýmýzda, karakterimizde, insanlarla kurduðumuz iliþkilerde asli hiç bir þey deðiþmiyor. "bu ne yaman çeliþkidir böyle." sadýk bir futbol taraftarlýðýndan bile bir þeyler beklenir. Aidiyetine uygunluk her tutarlýlýk için gerekli olandýr. Devrimciliðe ve sosyalistliðe 'bulaþýncaya kadar' nasýl bir insansak uzun zamanlar geçmesine raðmen aslen yine öyle kalmamýz, ne bizim için, ne de devrimci ve sosyalist dünyalar için sorun oluyor! üç kaðýtçýysak yine öyle kalýyoruz, efendiysek yine öyle... Bencil ve rekabetçiysek yine rekabetçi... Dayanýþmacý isek dayanýþmacý... Sözde hayatýmýza yüksek idealler ve can verilecek önemde deðerler giriyor. Ýnsanlýðýn kurtuluþu, eþitlik, özgürlük, dayanýþma; imtiyaz, sömürü, ezme, yönetme, baðýmlýlýk, sýnýf, sýnýr yokluðu gibi daha dünkü hayatýmýzda yer almayan tüm insanlýðý ilgilendiren sosyalist deðerler giriyor. Örgüt, mücadele, direniþ, zafer, eylem, kararlýlýk, fedakârlýk, güven, yoldaþlýk gibi devrimci deðerler giriyor... Acaba bunlar hayatýmýza kendimizi devrimci ve sosyalist olduðumuzu ilan ettiðimiz andan itibaren gerçekten giriyor mu veya ne kadar giriyor. Yine aykýrý bir soru... Ýþin özü olan 3 kelimelik "rekabet deðil dayanýþma" evet bu kadarý bile birçoðumuza niye bu kadar yabancý. devrim ve sosyalizm adýna insanýn nesne görülmesi, tarikatýn insaný kul görmesinden farksýzdýr. Ýddiamýz baþýndan beri böyle büyüktü. Tekke, dergâh derdimiz hiç olmadý. Tarihimiz boyunca bürokratik sosyalizmle çok cebelleþtik, fire verdik ama teslim olmadýk. Bunca tecrübe ve bedelden sonra hiç bir versiyonunun bizi sarmasýna izin vermeyeceðiz. Topal karýnca haline gelsek bile...

106


Her Yürek Devrimci Bir Hücredir

Ç

ocukluk yýllarýma rengini veren bir dolu þey mevcut elbette! Ancak siyasal mevzular denildiðinde çok az þey kalmýþ aklýmda. Bir tanesi "Ýcraatýn Ýçinden" programýyla evimize misafir olan tonton dede Turgut Özal'ýn yumuþak sesi, ikincisi ise soðan, sarýmsak, ciðer, baðýrsak kodlamasýyla akýlda tuttuðumuz S.S.C.B. Çocukluk aklýyla da olsa bu ikisinin ayný þey olmadýðýný biliyordum. Evdeki "tonton dedeye" olan öfkenin oluþturduðu antipatiye bir de Dasaev'li SSCB takýmýnýn inanýlmaz futbolu eklenince, komünist olmak çok da kötü deðildi. Ýyi de neydi ki bu komünizm?.. 1986 Dünya Kupasýnýn efsanevi yýldýzý Maradona da komünistmiþ! Öyle çalýnmýþtý bir yerlerden kulaðýma. Herhalde mahallede bizlerle top oynamayý seven "komünist Ahmet Abi" söyleyecekti bu gerçeði!.. Varsýn, olsundu. Ýyi oyuncuydu ya gerisi önemli deðil. Bursa'nýn kenar bir mahallesiydi büyüdüðüm yer. Yarý tarýmcýlýkla uðraþýlan, akþamlarý eðlencelerin yapýldýðý, çocuklarýn top koþturduðu, tütünlerin imece usulü toplandýðý bir Bektaþi diyarý… Uzun uðraþlar sonucunda "çuvaldýz"a dizilen tütünler "aynalara" asýlýr, güneþte kurumaya terk edilirdi. Salçalý ekmeði kaptýðýmýz gibi bizde özgürlüðümüze doðru koþardýk. Atlý

Gökhan Taþyakan 107


Kurtuluþ

Spor Kulübü'nün ilerisindeki çayýrýn baþka ne anlamý olabilirdi ki küçük dünyalarýmýzda? Bir gün babamla konuþurken nedir ki bu "komünist düzen" diye sorduðumda sadece "SSCB iþte" diyebilmiþti. Rusya… Herkese eþitlik getiren bir düzenmiþ. "Biz komünist miyiz?" diye sorunca da sinirlenerek, "Bize göre deðil" demiþti. Ýnsanlar bizde bencil olurmuþ. Niyeyse pek anlamamýþtým ama öyleydi iþte. Bizde herkes kendi cebini doldururmuþ. Galiba benim, "cillileri (miskete verdiðimiz isim) cebime doldurmam gibi" bir þeydi bu. Komünizm illetiyle tanýþmam böyle olmuþtu yani. Cilli hesabý!.. Hatýrladýðým bir diðer önemli olay da þuydu. Ýlkokul öðretmenimiz M.K. Atatürk'ün neden öldüðünü sormuþtu. Ben de hemen parmak kaldýrmýþtým. Çok ýsrarlý olacaktý ki öðretmen bana sordu "Neden, söyle bakalým?" diye. Ýçkiden ölmüþ dememle, tokadý yemem bir olmuþtu. Oysa adam sirozdan ölmüþtü, bu ne biçim cevaptý!!! Arkadaþlarýmdan utanýp eve kaçýnca anneme anlatmýþtým durumu. Verdiðim cevap hem doðruydu, hem de yanlýþ. Nasýl oluyordu anlamýyordum ama öyleydi iþte. Ýçkiden öldüðü de doðruydu, sirozdan öldüðü de. Ama ilki söylenmemeliydi. Sonucunda tokadý yemek vardý. Yedik… Böylece diyalektik denilen nanenin ne olduðunu da deneysel olarak öðrenmeye baþladýk. Gariplikler dünyasý hiç peþimi býrakmadý. Ailem Bektaþi olduðu için bir gün "Bayram"a (Cem) katýldým. Kardaþ olacaklardý, gitmemek olmaz. Ailem kendi öz kardeþleri dýþýnda nedense bir de "kardaþ" (Alevilerin müsahip dediði) seçecekti. Seçtiler… Orada bir dolu büyüðüm önce benim elimi öptüler (bu arada annem ve babam da dahil) sonra ben onlarýn elini… Allah Allah büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpülmez miydi?.. Anlamadým ama neyse… Adet öyleymiþ! Bu kitaplar da hep beni kandýrýyor dediðimi hatýrlýyorum. Soðuk bir kýþ günü ananemler de maþýnga (kuzine diye bilinen) sobanýn yanýnda uyuyorum. TRT 1'de dedem televizyon seyrediyor. Rumeli türküleri programý… Birden ananem garip bir dille türkü söyleyerek girdi içeri. Televizyonda çalan ise ayný müzik olmasýna raðmen Türkçe idi. Sonra öðrendim ki söylediði türkünün aslý Yunancaymýþ. Aaaa bi dakka! Biz Yunanistan'dan mý gelmiþiz. Nasýl yani? Mahallede bir gün olay oldu. Yan mahallede-

ki bir ev, garip kýyafetli insanlar tarafýndan basýlmýþ ve hafiften sakallý bir genç kelepçelenerek götürülmüþtü. Ne olduðunu hiçbirimiz anlamamýþtýk. Sordum eþrafa o da komünistmiþ!.. Ýyi de Maradona'nýn evi de böyle basýlýyor muydu? Çocuk iþte. Her þeye bir "neden" ekleyecek. Ýnsan merak ediyor… Bir "Elvan" gazozunu kaptýðým gibi doðru bulmaca çözen dedemin yanýna koþmuþtum. Meraklý bakýþlarla seni hiç kimse götürdü mü diye sordum. Ama öyle o genç çocuk gibi ellerini baðlayarak. Yok dedi. Götüren olmadý. Bizi götürmezler… Çünkü biz "aykýrý gitmiyor"muþuz! Niye ki? Bu sorular hiç kafamdan gitmedi. Her þeye bir "niye ki?" "Ama neden?" Çocuk iþte… Bir gün Altýparmak'ta dedemle alýþveriþe çýktýk. Ellerimizde poþetler yürüyoruz. Ýleride bir patýrtýdýr koptu. Bursaspor'lu taraftarlar birbirine girdi zannettim. Ama bir acayiplik var, hiç "Bursa" sesi gelmiyor. Allah Allah ne oldu ki acaba? Polisin yukarýdan koþtuðunu görebildim yalnýzca. Ýçim içime sýðmýyor, meraktan çatlayacaðým. Dedem "Komünistler eylem yapýyor." dedi. Elimden çeke çeke götürürken beni, gözüm arkada kalmýþtý… "Ne oluyordu acaba?" Tabi sonra anladýk; aslýnda gördüðümüz 89 "Bahar Hareketi" ymiþ!.. Anlayacaðýnýz bu komünistler hiç yakamý býrakmadý çocukluk yýllarýmda. Ta ki, haritalar deðiþinceye kadar… Haritalar mý? "Bizim zamanýmýzda" der ya eskiler, artýk biz de demeye baþladýk galiba. O kadar çok þey deðiþti ki dünya planýnda. Tamam, kabulümüz, bizler 12 Eylül'ün çocuklarýyýz ama sadece o kadar mý? Zannedersem deðil. Örneðin ben Ýlkokula giderken kocaman bir S.S.C.B görüyordum haritada. Demokratik Almanya dünya kupasýna katýlýyordu. Doðu Bloku sapasaðlamdý. Astronotlar yarýþý tüm hýzýyla sürüyordu… Niyeyse bir ara da astronot olacaðým diye tutturmuþtum. Tövbe tövbe… Sonra ne mi oldu? Berlin duvarý yýkýldý. Lenin heykelleri yýkýldý. "Komünist düzen" yýkýldý. USSR, CCCP, SSCB yýkýldý… Sanki hatýralarý da "düzenle" birlikte yýkýldý. Hiç öyle bir þey yokmuþ gibi yaþamaya baþladýk. Unuttuk! Unutturuldu!.. Hangimize sorsalar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliði hakkýnda ne hatýrlýyorsun diye? Cevabýmýz iki nedenle Karadeniz olur. Birincisi Çernobil faciasý ve çay içen Bakan!1 108


Kurtuluþ

Ýkincisi ise "Nataþa"larýn Karadeniz çýkartmasý... Sizce de 70 yýllýk deneyimi biraz fazla konsantre hale getirmemiþ miyiz? SSCB'nin yýkýlmasýyla birlikte Rus pazarlarý her yaný kaplamaya baþlamýþtý. Gariptir sosyalizm yýkýldý, her yan "orak-çekiç" amblemiyle kaplandý. Ýyi de ne demekti ki bu? Uðruna Ölünebilecek Deðerler Bir gün Çernobil faciasýyla ilgili bir belgesel izlemiþtim. Facianýn boyutlarýný hiç mi hiç kavramamýþýz önceleri. Koskoca Bakan elinde taze demlenmiþ çay, televizyona çýkmýþ anlatýyordu. "Karadeniz'in çayýna bir þey olmaz" diye. Doðrudur… Ýyi cesaret, "Türk'e nükleer atýk bir þey yapmaz!" yani. Gerçekten iyi… Bizim Bakan böyle anlatadursun, Sovyet vatandaþlarý baþka bir cesareti bilenmiþ yürüyordu. Yalnýzca bir deneydi Çernobil'de yapýlan. Ancak yapýlmak istenen deney bir felaketle sonuçlanacak ve Çernobil'de nükleer bir "patlama" gerçekleþecekti. Patlamanýn ardýndan yapýlan hesaplar baþka bir gerçeði gözler önüne seriyordu. Eðer gereken müdahaleler derhal gerçekleþmezse Avrupa'yý nükleer bir yaðmur bekliyordu. Ya da daha düz söyleyelim, milyonlarca insan ölüm tehdidi altýndaydý. Yani atýklarýn biran evvel temizlenmesi gerekiyordu. Önce "saha"ya temizlik robotlarý gönderildi. Ömürleri yalnýzca ve yalnýzca 10 dk bulmuyordu. Felaket adým adým yaklaþýyordu… SSCB en üst düzeyde alarma geçti. Ve gönüllülerden oluþan bir "temizlikçiler ordusu" kurulmaya karar verilmiþti. Yani milyonlarýn ölüm tehdidine karþý, yüz binlerin ölüme yürüyüþü… Sahaya giden 600 bin gönüllünün 237'si sadece birkaç gün içerisinde, geri kalanlarýn önemli bir kýsmý ise kanser vb. nedenlerle peyder pey hayatlarýný kaybettiler ya da halen radyasyonun etkilerini taþýmaya devam ediyorlar. Ve bu gerçeði çoðu gönüllü olan iþçiler biliyorlardý. Ýnsanlýk için seçilen bu fedakarlýk, baþka bir þeydi bence… Çünkü onlar için "uðruna ölünebilecek deðerler" vardý. Yani Çernobil'den iki þey kalmýþtý aklýmda, birincisi bizim Bakan, ikincisi ise 600 bin Sovyet gönüllüsü… Onlarýn bir kýsmýyla da röportajlar yapýlmýþtý ve hepsi insanlýk için giriþtikleri bu fedakarlýktan piþman olmadýklarýný anlatýyorlardý. Bir gönüllü þöyle diyordu; "Aksi milyonlarýn ölümüne yol açacaktý, bizim yaptýðýmýz þey deðil, nükleer santralin kendisi yan-

lýþtý. Ama milyonlarý ölüme terk edemezdik..." Çay mý? Onlarýn çaydan pek haberleri olduðunu zannetmiyorum! Ýlkokulda bizlere daðýtýlan radyasyonlu fýndýklardan mý? Kesinlikle hayýr!.. Nereden mi Çýktý Bu Çernobil? Benim devrimci olmaya karar verdiðim yýllar epeyce garipti. Düþünseniz ya "komünist Ahmet" abi bile evlenmiþ bizlerle eskisi gibi futbol oynamaktan vazgeçmiþti. Yuppie -Young Urban Professionel-2 olmak için birbirleriyle yarýþan gençlerdik biz artýk ve muazzam bir rekabet, hayatlarýmýzý derinden sarsýyordu. Anlayacaðýnýz bizim þu ton ton dedenin "icraatý" buydu. Sahi sizde sever miydiniz bu þort giyip askerin karþýsýna çýkan "özgürlükçü" adamý? Ha bu arada yanlýþ anlaþýlmasýn. Hani soruyu "büyüklerim" falan üzerine alýrlar! Onlara sormuyoruz. Pek sevmezler zaten… Nedense? Çernobil faciasýnýn derin izleri benden bir türlü silinmedi. Çoðu gönüllüydü bu iþçilerin. Tamam, nükleer santral yanlýþtý ama ya bu felaket kapitalist bir ülkede gerçekleþseydi? Ortaya çýkacak tabloyu düþünmek bile istemiyorum. Çernobil'in bana öðrettiði þey açýktý. "Uðruna ölünebilecek deðerler" olmalýydý. Oysa dönemin öðrettiði bu deðildi ki!.. Babamýn söylediði gibi bizde herkes kendi cebini dolduruyordu. Ya da býrakýnýz yapsýnlar, býrakýnýz geçsinler mi demeliyiz… Bütün bunlarýn havsalamda kapladýðý yer bir sonuç çýkartmaya yetmiþti. Baþka bir þeydi benim istediðim. "Böyle gelmiþ, böyle gider dünya…" Ýnanmalý mýydým sizce? Hayýr, kabul etmiyorum! Ne de olsa artýk Ahmet Kaya dinlemeye baþlamýþtým… Ýflah olmaz komünistliðin ilk adýmlarý anlayacaðýnýz!.. Bulgaristan'dan "soydaþlarýmýz" akýn akýn Bursa'ya göç etmeye baþladýlar. Buyursunlar, hoþ gelsinler tabi… Hemen mahalleye gelen yaþýtlarýmýzla arkadaþ olmaya baþlamýþtýk. Baþka bir ülkede yaþamak nasýl bir duyguydu ki? Merak ediyor insan!.. Zaten bu kadar merakýn iyi bir þeyle sonuçlanmasý beklenemez deðil mi? Bir de ne öðrenelim; þu bizim komünistler Bulgaristan'da da varmýþ. Yani bunlar bildiðin SSCB'den geliyorlarmýþ. Yalnýzca adlarý deðiþik! Doðu bloku mu? Ne bileyim ben… Çocuklar bir güzel anlatýyorlardý. Bizim yaþamýmýz þöyle güzeldi, böyle güzeldi diye… Ýyi de burada ne iþiniz var o zaman Allah Allah! 109


Kurtuluþ

Yahu farkýnda mýsýnýz? Her taraf eski komünistle doldu. Bulgaristan göçü bitti. Bu kez orijinal SSCB'liler gelmeye baþladý. Yok Rusya, yok Bulgaristan… Dur bakalým bu iþin sonu nereye varacak. Her neyse Bulgar pazarý senin, Rus pazarý benim dolanýp duruyoruz anlayacaðýnýz… Her tarafý orak-çekiçler kapladý! Ama bir söz vardýr ya "eskiye raðbet olsa, bitpazarýna nur yaðardý…" Öyleydi gerçekten. Bir gün benden yaþça epey büyük bir Bulgaristan muhaciri ile konuþuyorum. Kendisi asgari ücretle fabrikada çalýþan bir tekstil iþçisi… Bir de ne öðreneyim! Abi Bulgaristan'da Elektronik Mühendisiymiþ!.. Ýyi de bir buz patencisi ayný zamanda. Epey ilginç gelmiþti. Burada herkes kendi derdine düþmüþ, bizde eskiden hiç öyle deðildi diye uzun uzun anlattýðýný hatýrlýyorum. Komünist iþte ne olacak. Ýyi de gerçekten ne ki bu komünizm? Sorular, sorular, sorular… Dedim ya bu kadar merak iyi bir þey deðil aslýnda. Nedense hep merak ettim. Bir þeyler farklý olmalýydý bu hayatta. Ýþte bu farkýn adýydý benim için komünizm. Ama yine de bir tuhaflýk var. Düþünseniz ya, yýkýlan sosyalizmin ardýndan sosyalizme ilgi duymak biraz garip olsa gerek. Gerçi yeni gelen bütün komünist komþular memnunlardý bu komünizm illetinden ama iyi bir þey olsa yýkýlmazdý deðil mi? Ama bu soruyu o zaman hiç sormadým. Sonra yani çok sonralarý sormak nasip oldu. Þimdi düþünüyorum da çok þey deðiþmiþ gerçekten. Yani anlattýðým þu çocukluk yýllarýmda bile sosyalizm elle tutulur bir gerçekti. Þimdilerde ise kocaman bir ütopya!!! 12 Eylül'ün çocuklarý olduðumuz kesinlikle doðru. Yani etkisi asla yadsýnamaz. Ama yine de bir düþünseniz ya tarih, coðrafya vb. dersi görüyorsunuz. Hiçbir öðretmen þu ya da bu nedenle sosyalizm kelimesini aðzýna almadan ders anlatamýyor. Ýlginç deðil mi? Reklamýn iyisi kötüsü olmaz yani… Gel zaman, git zaman sosyalist olmaya karar verdik. Bu kez de baþýmýza "neden yýkýldý bu sosyalizm?" derdi çýktý. Zaten zor ikna olmuþuz iyi bir þey olduðuna, þimdi bir de bununla uðraþ!. Zor anlayacaðýnýz bu iþler. Bir dert bitiyor, yerine baþkasý geliyor. Anlamak mümkün deðil. Ne güzel ikna olmuþuz deðil mi sosyalist olmaya. Karýþtýrma!!! Herkesin eþit olduðu bir düzen! O kadar. Ama yok öyle olmuyormuþ iþte. Neden yýkýldýðýný kavrayamazsak yenisini kuramazmýþýz. Eskisini kuralým olmaz mý?

Olurmuþ, olmasýna da o zaman Kurtuluþçu olunur muymuþ? Ýþte o biraz tartýþmalý!.. Ýlk örgütlendiðim dönemde okuduðum önemli kitaplardan bir tanesi de M. Sayýn'ýn Sosyalist Demokrasi'si oldu. Bütün Kurtuluþçular o kitabý okurmuþ ya biz de o nedenle okuduk. Ama ne anladýn o zaman diye sorarsanýz, çok fazla bir þey söyleyemem. Niye yýkýldý ki bu sosyalizm? Dýþ mihrak dýþ… Ben ne güzel bu sosyalistlerin hiç hata yapmayacaðýna ikna olmuþtum ya neyse. Ama öyle deðilmiþ. Meðer biz Kurtuluþçular þöyle dermiþiz: "Komün'den Ekim Devrimi'ne, Ekim Devrimi'nden de bugüne yaþadýðýmýz 132 yýllýk tarihsel süreç sosyalizmin gençlik dönemi olarak tarihte yerini alýrken, arkasýnda bir kez daha tekrarlanmamasý gereken son derece öðretici deneyler býrakmýþtýr. Ýþte bu program, komünistlerin, proletaryanýn çýkarlarýndan ayrý bir çýkara sahip olmadýklarýna ve yerel mücadelelerden geçecek olsa da proletaryanýn geri dönülmez zaferinin ancak bir dünya devrimi ile olanaklý olduðuna inanan komünistlerin, yýkýlaný tekrarlamayacak ve gerçekten iþçi sýnýfýnýn iktidarýna ve sosyalist demokrasiye tekabül edecek bir yeni toplumsal yapýlanma amacýna yönelik olarak tarihe vermek istedikleri yanýtý oluþturma amacýndadýr. Marksizm ve Leninizm'in ýþýðý, sýnýfsýz ve sömürüsüz bir topluma olan ihtiyaç ve inancýmýz, "küreselleþme" adý altýnda empoze edilen emperyalizmin egemen güç olduðu verili koþullarda yolumuzu aydýnlatýyor ve bizi kopmaz baðlarla devrim ve sosyalizm davasýna baðlýyor."3 Durum buymuþ yani! Adýnýn sosyalizm olmasý "herkese eþitlik getiren bir düzen" olmasýna yetmiyormuþ!.. Sonra epey bir tartýþmanýn içerisinde buldum kendimi. Yok sosyalist hareketin yeniden yapýlandýrýlmasý, yok Kürt sorunu, çoðulculuk, birlik, sosyalist demokrasi, enternasyonalizm, proletarya devrimciliði falan derken bu SSCB'nin de ne menem bir þey olduðunu anladýk. Anladýk anlamasýna da aslýnda anladýðýmýz þey neymiþ onu bilmiyorum bugün. Ya da açýklayamýyorum diyelim. Sosyalist demokrasiye tekabül edecek yeni bir toplumsal yapýlanma amacýnýn hiç de öyle soyut soyut anlatýlacak bir þey olmadýðýný kavrýyor insan. Verili iliþkilerin nasýl hýzlý bir biçimde reel sosyalizme evrildiðini de… Eskiden ne güzeldi. Sosyalizm olsun, isterse yýkýlmýþýndan olsun… Zor anlayacaðýnýz bu iþler zor. Hele ki pratik üzerinden bu sonuçlara 110


Kurtuluþ

ulaþýldýðýnda çok daha can sýkýcý hale gelebiliyor. Sosyalizmin yýkýlmýþýna ikna olup, sosyalist demokrasi diye tutturmak da tarihin bir cilvesi olsa gerek. Benim yaptýðým þey mi? Ýþte tam olarak bu! Kurtuluþ neden bölündü? Uzun bir dönemdir Kurtuluþ Hareketi içerisinde yaþanan "cinsel taciz" krizi hepinizin bildiði gibi bir grup arkadaþýn zeminden ayrýlmasýyla sonuçlandý. Þimdi ise herkes kendi öznelliði içerisinde "bölünmeyi" deðerlendiriyor. Normaldir! Ne de olsa "dönemler çökerken bütün eðilimler özneldir!" öyle deðil mi? Öyledir öyle olmasýna ama ayrýlan arkadaþlarýn deðerlendirmelerine þaþýrmadan edemiyorum. "Karþý devrimin giderek artan etkisine verilecek cevabýn bölünmek deðil devrimci sosyalist güçlerle yan yana gelmek olduðunun farkýndayýz."4 Ýlginç gerçekten! Bölünmenin karþýtýnýn yan yana gelmek olduðunu da öðreniyoruz. Birleþmek mi? Haþa!.. Yukarýda anlattým, sosyalist hareketin yeniden yapýlandýrýlmasý ve birlik gibi dertler olmayýnca sosyalizm kesinlikle çok güzel bir þey oluyor. Oluyor da bu kadar sorun nereden çýkýyor o ayrý. Yoksa arkadaþlar da benim gibi sosyalizm olsun da isterse yýkýlmýþýndan olsun mu diyorlar? Anlamak güç gerçekten… Peki, karþý devrimin giderek artan etkisine verilecek cevabýn bölünmek olmadýðýna ne demeli? Kimdi giden? Kimdi kalan… Kimdi bizlerle yan yana durulamayacaðýný ilan eden? Kim?... Kurtuluþ hareketi uzun bir dönem kendi iç kriziyle uðraþtý ve yaþadýðý tartýþmalarýn ardýndan bölündü. Neydi bu bölünmeye gerekçe? Giden miydi suçlu, yoksa kalan mý? Bu tartýþmanýn içerisinden böyle çýkabilmek pek olanaklý deðil. Çünkü Kurtuluþ hareketinin bölünmesi, yaþanan "cinsel taciz" krizinin ardýndan bir tarafýn komplocu, muhbir, iktidar hýrslý, tasfiyeci ve liberal gördükleri "yoldaþlarýndan" ayrýlmasýnýn adýdýr. Yani aktif olarak, çalýþmasý yapýlan bir kendini "ötekilerden" ayrýþtýrma çabasýdýr. "Kol kýrýlýr yen içinde kalýr…" Ýþte buydu proletarya iktidarýný kuracak olanlarýn þiarý. Reel sosyalizmle bir benzerlik mevcut mu? Olsun! Sosyalizm olsun da isterse yýkýlmýþýndan olsun… Böyleydi böyle olmasýna ama nereden çýkmýþtý bu reel sosyalist düþünüþ sistematiði. Hem de "yýkýlaný tekrarlamayacak ve gerçekten iþçi

sýnýfýnýn iktidarýna ve sosyalist demokrasiye tekabül edecek bir yeni toplumsal yapýlanma amacýna yönelik…" hedefi olan bir örgütte. Yalnýzca giden miydi suçlu? Tamam ayrýlan arkadaþlar Kurtuluþçu olmadýklarýný açýkça ilan ettiler! Kurtuluþçu doðmadýklarýný, Kurtuluþçu ölmek zorunda olmadýklarýný belirterek zeminden ayrýldýlar. Bu doðru! Ancak bu neyi deðiþtirir ki! Sonuçta Kurtuluþçu olmadýklarýný açýkladýklarý yer Kurtuluþ zemini deðil miydi? O zaman nereden çýktý bu "sosyalizmin neden yýkýldýðýný kavramadan, yenisini kurma çabasý?" Nereden çýktý bu reel sosyalizm!.. Hayata "ilke iki dakikalýk iþ" bakýþ açýsýyla yaklaþanlar elbette kurarlar kendilerine "yeni" bir yaþam. Kurdular da zaten. Fakat Marksizm'den bu yana tarih bilimini rehber edinen bizler meseleyi nasýl olur da tarihsel baðlamýndan kopartarak deðerlendirebiliriz? Baðrýmýzda taþýdýðýmýz zaaflarýmýzdan nasýl bir anda kurtulabiliriz? Yeni yerine "yeni"yi kurmaksa derdimiz o ayrý! Ancak belirtmeliyim ki ben Kurtuluþçuluðu böyle öðrenmedim. Söylenecek çok þey var bu bölünme üzerine. Ýnsanýn aklý almýyor bazen olanlarý. Düne kadar ölüme birlikte yürüdüðün, uðruna ölünebilecek ortak deðerlerin olanlarla bu kadar ayrý düþmek kolay deðil. Bir düþünseniz ya 1 Mayýs'ta ayný barikat baþýnda sizinle konuþmayanlarla olmak nasýl bir duygudur? Ya da "komplocu" olduðun iddialarýyla ortalýðý ayaða kaldýranlarýn þimdilerde "bu iþi normalleþtirelim" demelerini anlamlandýrabilmek? Normalleþtirilecek olan nedir? Komplocularla, muhbirlerle sizlerin ne iþi olabilir ki? Pardon pardon o da söylenmiþti deðil mi? "Seninle iþim olmaz…" Partili militanlar kolluk kuvvetleriyle daha fazla karþý karþýya geldikçe ayrýþma daha kristalize hale gelirmiþ. Dedim ya çocukken her þeyi merak ederdim diye. Yine beni bir merak aldý. O partili militanlar kim acaba? Ayný partiden bahsediyorsak þayet bin bir emekle yaratýlan deðerlerin bu kadar ayaklar altýna alýnmasýný anlamlandýramýyorum… Devrimci olmanýn ispatýný yalanlar üzerine kurmak, nasýl bir sosyalizm anlayýþýnýn ürünüdür? Eylemlerde hangi gruptan kimlerin olduðunun þeceresini dökmeðe davet etsek acaba gelirler mi arkadaþlar? Gelmezler gelmezler de bu kadar edilen laftan sonra nasýl bir normalleþme bekledikleri de ayrý bir inceleme konusu olur. Bize kalan insanlýða býrakmak istediðimiz 111


Kurtuluþ

deðildi… Reel sosyalizm deyince hepimizin ilk aklýna gelen þey elbette ki Stalin olacaktýr. Çünkü neredeyse Stalin'le özdeþleþmiþ bir dönemin adýdýr reel sosyalizm. Böylece Stalin'e saðlam bir eleþtiri yaptýðýmýzda bütün Sovyet tarihinden arýnýr ve tüm sorunlarý geminin bordosundan aþaðýya atmýþ oluruz. Ya da attýðýmýzý mý zannederiz acaba? Ben ikincisinin daha doðru olduðunu düþünüyorum. Kruþçev Sovyetler Birliði Komünist Partisi 20. Kongresinde tarihe geçecek bir konuþma gerçekleþtirecekti. Stalin'e yönelik en ciddi eleþtirilerden biri olan bu konuþma bazýlarýna göre "yüzyýlýn konuþmasý" ilan edilmeliydi. Çünkü Kurþçev açýk bir biçimde Stalin dönemini "kiþi putlaþtýrmasý" olarak ilan ediyordu! Demek ki reel sosyalizm buydu!.. Oysa bu "yüzyýlýn konuþmasý" körün fili tanýmlamasý gibi bir þeydi yalnýzca. Yani tüm sorun Stalin'deydi Kruþçev'e göre. Ölümüyle birlikte her þey yoluna girecekti. Girdi de zaten! Türkiye'ye Rus pazarlarý açýldý, Bulgaristan'dan "soydaþlarýmýz" geldi bu sayede. Benim gibi eskiye raðbet edenlere de komünist olmak düþtü. Ne güzel deðil mi? Bence her þey yolunda… Böyledir de gerçekten. Herkesin eþit olduðu bir düzen hayaline kavuþmak iyidir anlayacaðýnýz. Onurumuzla yaþamak… Uðruna ölünebilecek deðerlere sahip olmak. Ýyidir!.. Peki, sizce çok çalýþsam tek baþýma devrim yapabilir miyim? Dünyanýn üçte biri komünist olmamasýnýn, ABD emperyalizminin dünyanýn her yanýnda istediði her þeyi yapma özgürlüðüne sahip olmasýnýn ya da yaný baþýmýzda bir Irak iþgalinin bir önemi var mý sizce? Önemsiz meseleler mi diyorsunuz? O zaman gelin sosyalizmi, hep birlikte yýkmak için eskisinden kuralým. Bu emperyalistleri de rahat býrakalým. Ýstedikleri gibi at koþtursunlar! Kuralým kurmasýna da bari "herkesin eþit olduðu bir düzen" olsun. En azýndan reel'i kadar! Türkü söylemeyi býrakalým mý, ne dersiniz? Reel sosyalizmin tarihi bizlere muazzam deneyimler sunmakta. Gelin Kruþçev'e bir daha bakalým. Ne diyor? Stalin dönemi "kiþi putlaþtýrmasýdýr!" Sovyetler Birliði "sosyalist yasallýðý" çiðnemiþtir. Yani sorun Stalin'de ve uygulamalarýndadýr diyor Kruþçev. Ýþte bu yüzden "yüzyýlýn konuþmasý" olmalýymýþ anlattýðý. Yani bizde þöyle iddia edebiliriz deðil mi?

Kurtuluþ'ta da bir "kiþi putlaþtýrýlmasý" oldu. Ve "sosyalist yasallýk" çiðnendi. "Cinsel taciz" iddiasýnda bulunulan kiþinin "putlaþtýrýlmasýna" hayýr. Tüzüðümüzün (sosyalist yasallýðýmýzýn) çiðnenmesine hayýr! Böyle diyerek kurtulabilir miyiz dertlerimizden? Kurtulduðumuzu sanacaðýmýz ortada. Ancak Kruþçev tarihi kiþilerle açýklýyor. Ya biz? Tarih bilimini rehber alýyorsak elbette ki hayýr!.. Öyleyse nedir bu Kurtuluþ'ta yaþanan? Gelin meselenin esasýný konuþalým. Türk filmi senaryosunu býrakalým. Ýyiler bir yana, kötüler diðer yana… Bu senaryoyu beðenmedim! Sosyalist demokrasi kavramýnýn yaþamýmýza girdiði tarih bir yana, ben kýsaca kendi tarihimden meseleyi izah etmeye çalýþayým. Örgütlendiðim yýllarda hayatýmýza yön veren tez çoðulcu, birleþik, devrimci bir kitle partisi teziydi. BSP, ÖDP ve SDP'ye rengini veren þey de bu oldu. "Diðer sosyalist güçlerle yan yana gelmenin" bir aracý olarak þekillenen yasal partiler aracýyla "sosyalist demokrasi" deney alanýna girecek ve çýkartýlan her sonuç tezin zenginleþtirilmesine olanak saðlayacaktý. Yani diðer bir deyiþle "devrimci teori, pratikte sýnanacak, zenginleþecek ve tekrar pratiðe geri dönecekti…" Sosyalist demokrasi fikriyatý açýsýndan iyi birer baþlangýç olduðunu söyleyebileceðimiz bu partilerin hiçbirisi pratik olarak "sosyalist demokrasi"nin dolayýmsýz zenginleþmesine olanak saðlayan deney alanlarý olmadýlar. Neden mi? ÖDP deneyimi bu konuda son derece manidardýr. Sürecin akamete uðramasýna neden olan diðer etkenler bir yana Kurtuluþ, ÖDP içerisinde de ikiye bölünecek ve "sosyalist demokrasi"nin nasýl bir þey olduðunu dosta düþmana gösterecekti!!! Ýyi de bu nasýl oluyordu? "Diðer sosyalist güçlerle yan yana gelmenin" araçlarý içerisinde nasýl oluyordu da Kurtuluþ bölünüp bölünüp, birleþiyordu. Acaba benim çocukluðumda komünist olmayý seçmemi saðlayan þeyi, yani reel olaný bile uygulayamamanýn etkisi var mýdýr tüm bu yaþadýklarýmýzda? Açýk söyleyeyim. Hiç kuþkusuz vardýr!!! Sosyalist demokrasinin deney alaný olarak belirlenen "diðer sosyalist güçlerle yan yana geliþ" araçlarýnda Kurtuluþ, kendisinde olmayaný hep baþkalarýna vereceðini iddia etti. Sosyalist demokrasi Kurtuluþ'un kendisinden azadeydi. Böylece diðer sosyalist güçlerle yan yana gelmenin adý çoðulculuk, aksi ise monolotizm olarak adlandýrýldý. Oysa bu basit bir ezber112


Kurtuluþ

di sadece. Ve birliði aritmetik bir toplam olarak kavramanýn kaçýnýlmaz sonucu. Çoðulculuk, birlik ve sosyalist hareketin yeniden yapýlandýrýlmasý tartýþmalarý içerisinde anlatýlagelen tezler, "Kurtuluþ'tan azade" þekillendi hep. Aksi taktirde 15 yýl içerisinde 1'i seçim partisi olmak üzere 4 parti, 2 bölünme, 1 birlik yaþayan Kurtuluþ'un derli toplu hiçbir yazýlý külliyatý bulunmamasýný izah edebilir miyiz? Ýlk bölünmenin neden gerçekleþtiðini cesaretli bir biçimde tartýþamayan Kurtuluþ, birliði de tartýþamazdý… Öyle de yaptý zaten! Çünkü "sosyalist demokrasi"yi kendi örgütsel pratiði içerisinde devreye sokmayarak hata üzerine hata yapmaktan çekinmedi. ÖDP içerisinde yaþanan ayrýlýðýn nedenleri üzerine bir soru atsak ortaya herkes kendisine göre bir deðerlendirme yapacaktýr. Peki, Kurtuluþ ne demektedir bu ayrýlýða? Kocaman bir hiç!!! Ne de olsa dönemler çökerken bütün eðilimler özneldir deðil mi? Týpký þimdi olduðu gibi. Kendi içerisindeki farklý eðilimleri meþru görmeyen, seçimlerini mesele haline getiren, kendi mekanizmalarýna alternatif örgütlenme bürolarý kuran, içerisinde farklý hukuklarýn, kasalarýn bulunduðu, politik farklýlýklar yerine "ayrý hukuklarýn" belirleyici olduðu organlar kuran bir Kurtuluþ'tan daha fazlasý beklenemezdi zaten. Diðer sosyalist güçlerle yan yana gelmeyi adeta örgüte karþý kalkan yapan, partideki bir kýsým baðýmsýzý "gözetmek için" olmadýk belgelere imza atan bir örgütlenmenin kaçýnýlmaz sonudur yaþadýðýmýz. Kendi mekanizmalarýnda hiçbir meseleyi tartýþamayan Kurtuluþ'un, parti içerisinde yekvücut olmayý anlatmasýnýn adýdýr iþte "kiþi putlaþtýrýlmasý!" "Ýktidarýn" dýþýnda bir þey anlatýldýðý an "çapraz iliþki" kurmakla suçlanan, "satan", "arkadan býçaklayan" olmak kaçýnýlmazdýr. Kendi hukukunu adeta hiçe sayarken oluþturduðu "örf ve adetlerle" yoluna devam etmektir iþte "sosyalist yasallýðýn" çiðnenmesi! Kendi kafandaki isimlerle devrimcilik, diðerleri ile "sosyal faaliyet" yapmayý tercih ettiðin bir yaþamdýr burada bahsi geçen. Yapýsal sorunlardan bahsedeceksek meselenin özüne gelmekte fayda var. Aksi gölge oyunu oynamak olacaktýr sadece. Kruþçev mi? Kruþçev özet olarak hiçbir þey anlatmýyor. Çünkü o "sosyalist yasallýðýn" çiðnenmesini adli bir vaka olarak görüyor. "Kiþi putlaþtýrýlmasý" eleþtirisiyle bütün bir sosyalizm

tarihinden arýndýðýný düþünüyor. Tek sorun Stalin'in kötü niyeti miydi? Stalin'e elindeki yetkileri veren kimdi? Açýk söyleyelim parti aygýtýyla, devlet aygýtýný örtüþtürenler, iþçiköylü ittifakýna son verenler, fabrikalarda, mahallelerde, okullarda bulunan hücreleri bypass edenler, kýzýl orduyu, partinin merkezini inanýlmaz yetkilerle donatanlar hata yapmadýlarsa eðer, Stalin'de yapmadý. Nasýl olur da tek bir kiþi bunca þeyi yapabilecek olanaklara sahip olabilirdi? Bütün bu olup bitenlere "dur diyebilecek" hiç kimse çýkmadýysa eðer orada gerçek bir iþçi sýnýfý iktidarý ve "sosyalist demokrasi"ye tekabül edecek yeni bir toplumsal yapýlanma yok demektir! Olmasýn denilebilir elbette ki. Buna denilebilecek bir þey yok! Ancak Kurtuluþ iþçi sýnýfý iktidarý ve sosyalist demokrasiye tekabül edecek yeni bir toplumsal yapýlanma hedefine sahip. Dolayýsýyla reel sosyalizmin yapýsal sorunlarý Kurtuluþ açýsýndan tali bir tartýþma konusu olamaz. Ancak Kurtuluþ kendi içerisinde yaþadýðý problemleri reel sosyalizmi eleþtirdiði kadar net, berrak bir biçimde ortaya koymadý. Bu açýdan sosyalist demokrasi yalnýzca diðer sosyalist güçleri ikna etmenin bir aracý olarak iþlev gördü. Yani sosyalist demokrasi, bir yaþam biçimi olarak benimsenmek yerine araçlaþtýrýldý. Dolayýsýyla yaþanan krizin nedenleri bir tarafa ortaya çýkan tabloya þaþýrmanýn bir anlamý yok. Çünkü Kurtuluþ uzun bir dönemdir sosyalist demokrasiye tekabül edecek bir iç hayat yaþamýyordu. TC Anayasasýnýn tanýdýðý tüm haklarý bir "ama" ile ortadan kaldýrmasý gibi Kurtuluþ da kendi içerisindeki her farklý fikri bir takým ezberlerle bastýrma yolunu seçti. Kendi içerisindeki her farklý fikri bir takým ezberlerle bastýrma yolunu seçti. Her fikir ya "liberalizme" tekabül ediyordu ya da "monolotizme!" Çoðulculuk mu? Yalnýzca "baþka sosyalist güçlerle yan yana gelindiðinde" uygulanabilirdi. Diðer sosyalist güçlerle yan yana gelirken kendi yoldaþlarýnýn "ikna edilmesi" bile gerekmedi çoðu zaman… "Vermeyince mabut, neylesin sultan Mahmut…" Sosyalist demokrasiyi kendi iç yaþamýnda uygulayamayan bir örgütün diðer sosyalist güçlerle yan yana gelmesi de ancak bir yan yana geliþ olabilirdi zaten. Ve açýk söyleyeyim bu aritmetik bir toplamýn cisimleþmiþ halidir yalnýzca. Oysa bu sürece yön veren sosyalist hareketin yeniden yapýlandýrýlmasý, çoðulculuk 113


Kurtuluþ

farklý fikirlerin meþru görülmesi- tartýþmasý olmalýydý. Her yerde farklý fikirler olacak ve bu meþru görülecekti ama Kurtuluþ'un içerisinde olmayacaktý. Sizce bu mümkün mü? Elbette ki Kurtuluþ içerisinde de farklý fikirler vardý. Ancak bu fikirlerin kendisini ifade etmesi nedense hep bir "iç krize" neden oldu. Yani meþru görülmedi. Peki, Kurtuluþ kendisinde olmayaný baþkalarýna verebileceðini nasýl iddia etmekteydi? Ýþte asýl tartýþma da budur zaten. Yukarýda alýntýladýðým fikir egemen olunca ortaya böyle bir tablo çýkýyor. Birleþmek deðil, yan yana gelmek… Kurtuluþ'ta uzun dönem hakim olan ayný örgüt içerisinde farklý fikir olmaz tezinin somut karþýlýðý þudur: Sosyalist güçlerle yan yana gelme araçlarýnda sosyalist demokrasi uygulanabilir. Ancak bu yan yana geliþ örneðin örgütsel bir birliðe tekabül ederse "uzun tartýþma döneminin ardýndan" gerçekleþecek birlikte artýk farklý fikirlere yer yoktur. Yani sosyalist demokrasi birliðe giden yolda kullanýlmasý gereken basit bir araçtýr yalnýzca. Çünkü ayný örgütte farklý fikirler olamaz. Yani sosyalist demokrasi olamaz! Eðer farklý fikirler bir biçimde devam ediyorsa ilelebet yan yana gelmek yeterlidir. Yani birlik Kurtuluþ'un hem güçlü hem de zayýf yanýdýr öyle deðil mi? Dolayýsýyla þimdi bütün yükü ayrýlan arkadaþlarýn sýrtýna yýkmanýn bir manasý yok. Kurtuluþ içerisinde nereden çýktý bu fikirler diyerek hayýflanmanýn da. Doðrudur, ayrýlan arkadaþlar oldukça uzun bir dönemdir Kurtuluþ'un gerçek iktidarýdýrlar. Ancak bunca yetkiyi bu arkadaþlarýn eline verenler yani ben, benim gibi bu süreç içerisinde yer alan birçok "yetkili" yoldaþ, yani þu an Kurtuluþ'ta faaliyet yürüten birçok insan bu sürecin sorumlusudur. Aksi takdirde "cinsel taciz" iddiasýnýn bir komplo olduðu safsatasýyla bizlerden yolunu ayýran bunca insan olamazdý. Ama hep birlikte görüyoruz ki, bu mümkünmüþ! Diðer bir deyiþle sosyalist demokrasiye tekabül edecek gerçek bir örgüt yaþamý yokmuþ. Örneðin "örgütlenme bürolarý" kurulurken býrakýn itiraz etmeyi bunun bir parçasý olurken ya da SDP'de sosyalist demokrasi araçsallaþtýrýlýp, demokratik teamüllerimizin hepsi tek tek çiðnenirken itiraz etmediðim için sorumlu olduðumu kabul ediyorum. Ýþte bu nedenle bir dönem parçasý olduðum Kurtuluþ içerisindeki bu eðilimin uygulamalarý nedeniyle baþta Kurtuluþçular olmak üzere

bütün Sosyalist Demokrasi Partisi üyelerinden ve yine partimizden ayrýlan Hareket ve Odak gruplarýndan özür diliyorum… Özeleþtiri veriyorum. Yakýn bir dönemde sosyalist hareketin ortak bir projede buluþabileceðini düþünmüyorum. Bunun objektif ve sübjektif birçok nedeni var. Ancak çoðulculuk ve sosyalist hareketin yeniden yapýlandýrýlmasý tartýþmasýný Kurtuluþ'un kararlý biçimde yürütmesi gerekiyor. Ve asýl önemlisi Kurtuluþ, ertelenemez bir biçimde kendi iddialarýna uygun bir iç yaþamý oluþturmak göreviyle yüz yüze. Bu yapýlamadýðý takdirde tüm bu yaþananlar yalnýzca bir daha tekrarlanmak üzere çekmecemizde kilitli kalacaklardýr. O kadar! "Her yürek devrimci bir hücredir" dedim yazýnýn baþýnda. Çünkü Kurtuluþ yaþadýðý bu iç krizden ciddi bir ders çýkardý. Artýk hiç bir þey eskisi gibi olmayacak!.. Bunu bu kadar rahat söylememin asýl nedenine gelince… Gençlik hareketimizin tartýþma sürecini yakýndan takip edebilme olanaðým oldu. Kadýn yoldaþlarýmýzýn bu süreçteki yaklaþýmlarý ortada! Yani Kurtuluþ'un en dinamik kesimleri sosyalist demokrasiye tekabül edecek yeni bir yaþam konusunda irade beyanýnda bulunuyor. Hem de bunu birilerinin iddia ettiði gibi liberalizmin avukatý olarak deðil devrimci bir atýlýmla özdeþleþtirerek gerçekleþtiriyor. Ýþte bu tablonun verdiði özgüvenle Kurtuluþ grubunun kamuoyuna yaptýðý açýklamanýn5 arkasýnda saðlam bir sigortasýnýn bulunduðunu düþünüyorum. Ve bu öyle bir sigorta ki, o sigortanýn içerisindeki her yürek, devrimci bir hücre! Ýþte Kurtuluþ'u yarýna taþýyacak irade de burada saklý! Yani irade yenilenmeli mi? Evet! Þimdiye kadar ki, pratiðimiz gösteriyor ki "bize kalan insanlýða býrakmak istediðimiz" deðil!.. Öyleyse bizlere düþen somut görev insanlýða býrakmak istediðimiz bir sosyalizm anlayýþýný bugünden inþa etmek. Hem de hiç öyle baþka sosyalist güçlerle yan yana gelmeyi falan beklemeden. Yani sosyalist demokrasi tezini araçsallaþtýrmadan! Benim çocukluðumda hayran olduðum SSCB'den geriye kalan "bir kez daha tekrarlanmamasý gereken son derece öðretici deneyler" ýþýðýnda sosyalist demokrasiye tekabül edecek bir yaþam kurmak için Kurtuluþ'un iddiasý açýk olmalýdýr; Sosyalist Demokrasi, Hemen Þimdi!

114


Kurtuluþ

1- Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakaný Cahit Aral TV'ye çýkarak canlý yayýnda çay içti. Aral'ýn akýllara kazýnan bu görüntülerine "biraz radyasyon iyidir" sözleri eþlik etti. Aral gazetelere verdiði demeçlerde de, "dininize, imanýnýza inandýðýnýz gibi biliniz ki, Türkiye'de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut deðildir" diyecekti. Baþbakan Turgut Özal "radyoaktif çay daha lezzetlidir" diyerek basýna poz verirken, Cumhurbaþkaný Kenan Evren "radyasyon kemiklere yararlýdýr" demesi bugün bir þaka gibi aklýmýzda. 2- Genç, þehirli, profesyonel kelimelerinden türetilen bu kavram geçmiþ dönemin hippi kavramýna da gönderme yapmaktaydý. Ýsyan dönemi bitmiþti artýk. Neo-liberalizmin çocuklarý özel sektörde yönetici olmak istiyordu o kadar… 3- www.kurtulushareketi.org -Temel Görüþler 4- Devrim Yolunda Kurtuluþ dergisi/Kurtuluþ'ta Ne Oldu, Nasýl Oldu? - Kurtuluþ 5- Grubumuz; çoðulcu, koalisyon fikriyatýný ve nispi temsil sistemini esas alan, dayanýþmacý bir politik gruptur. Bu anlayýþla, farklý fikirlerin birbirleriyle çatýþacak olsalar da ayný zemin üzerinde kalabileceðine; çatýþmanýn, yeninin üretilmesinde doðum sancýlarý olduðuna inanýr. Tartýþmalarýn doðru yöntemlerle sürdürüldüðünde her zaman hiç kimsenin dýþlanmasýna neden olmadan bir üst aþamaya geçmede bir uðrak olduðu bilincindedir. / Kurtuluþ Grubu

115


Zihniyetler Deðiþmeden Sosyalistlerin Birliði Ýmkansýz!

2

2 Temmuz'da gerçekleþen seçimler, sonuçlarý itibariyle burjuva kampýnda yeni bir diziliþ oluþturdu. Seçimler öncesi var olan kriz etmenleri, tümüyle ortadan kalkmamakla birlikte, iktidar bloðunun içinde yerini yeni dengelere, uluslararasý ve bölgesel geliþmelerin sonuçlarýna göre dalgalanmaya býraktý. Örnek vermek gerekirse; uzun süredir beklenen ve 2008 Kasým'ýn da gerçekleþecek ABD baþkanlýk seçimleri öncesi olmasýna kesin gözüyle bakýlan ABD'nin Ýran saldýrýsý, Yada, Irak'ta ki iç dengeler, Kürtlerin statüsündeki deðiþiklik, Türkiye'nin sýnýr ötesi operasyonu, hiç þüphesiz ülkedeki kriz etmenlerini tetikleyecektir. 22 Temmuz seçimleri, yine sonuçlarý itibariyle toplumsal muhalefet güçleri arasýnda da bir tartýþma yaratmýþ gibi gözükmektedir. Sosyalist solun ciddi bir baþarý elde edememesi ama buna raðmen DTP'nin baðýmsýz adaylarla girdiði seçimlerde grup kuracak güce eriþmesi, iki sosyalist milletvekilinin, Akýn Birdal ve Ufuk Uras'ýn parlamentodaki varlýðý ve özellikle Ýstanbul'da "baðýmsýz adaylar platformu"nun sürdürdüðü çalýþmalar, bir buçuk yýl sonra yapýlacak yerel seçimlere sosyalistlerin birleþerek bir güç halinde katýlmasýnýn mümkün olabileceði inancýný kuvvetlendirmiþtir. Neredeyse sosyalist hareketin bütün politik öznelerinde "güçlü merkezler" tarafýndan bastýrýlmaya

Kadir Akýn 116


Kurtuluþ çalýþýlsa da baþ gösteren kriz ve yine uzun süredir geleneðimiz tarafýndan da dillendirilen "çatý partisi" formülasyonunun, Kürt özgürlük hareketinin sözcüleri ve DTP yetkililerinin aðzýndan sýkça duyulmasý da, bu arzuyu kuvvetlendiren etmenlerin arasýndadýr. Þimdi burada bazý kavramlarý sadeleþtirerek tartýþmayý sürdürmenin tam yeridir. Çatý partisi, blok, eylem birliði, cephe gibi birliktelikler hiç þüphesiz iyi bir þeydir. Toplumsal muhalefetin hayrýna bir iþtir. Hele iki halkýn mücadele birliðini yaratmak bakýmýndan parlamentoda temsilcileri de olan bir çatý partisi yaratmak ve onu sokakta kurmak müthiþ bir þeydir. Ama "sosyalistlerin birliðini" saðlamýþ olmak deðildir. Çünkü sosyalistlerin birliðinden anlaþýlmasý gereken programatik temelde örgütsel birliktir. Ve sosyalizmin dünya planýnda hegemonyasýný neden yitirdiðini sorgulamadan, bunun nedenlerini araþtýrmadan, bundan dersler çýkarmadan yapýlacak bir birlik de deðildir. Toplumun kýyýsýna itilmiþ olmak, gündemlerin peþine takýlarak sürüklenmek ve bu nedenle de "bir kuvvet" olmak arzusuyla yan yana gelme isteði hiç deðildir. Ýþte sosyalist harekette "birlik" üzerine süren tartýþmalarda kilit nokta burasýdýr. Kurtuluþçularý diðer soldan farklý kýlanda bu noktadýr. Dünyada olan biteni anlamayan, anlamak istemeyen sosyalizmin milyonlarca insanýn zihninde bir seçenek olmaktan çýkmýþ olmasýný "bir yol kazasý" olarak gören, dolayýsýyla reel sosyalizm eleþtirisine giriþmeyen bir zihniyetin, ne birlik yapmasý nede "cephe" türü örgütlenmeleri baþarabilmesi mümkün deðildir. Evet, býrakýn sosyalistlerin birliðini, cephe kursa bile onu sürdürecek bir perspektife, dünün ilkelliklerinden kurtulmadýkça sahip olamaz. Dünün yýkýlýp giden sosyalizm anlayýþý içerisinde rekabet ve "grubunun çýkarlarý" onu, koalisyon fikrinden çok kendini dayatmaya zorunlu kýlar, çünkü çoðulcu deðildir, çünkü farklýya tahammülü yoktur, çünkü o devrimci diðerleri "sapma" içindedir. Çünkü asýl olan kendi cemaat iliþkileri ve o cemaatin çýkarlarýdýr. Bu tür bir sosyalizm anlayýþýna sahip olanlarla yapýlacak tartýþmada, eðer tartýþma argümanlar düzeyinde sürüyorsa, sakýn anlaþmýþ bile olsanýz bu anlaþmanýn hakiki bir anlaþma olduðunu sanmayýnýz! Sonu kötü oluyor sonra! Yýllar içinde oluþmuþ olan düþünüþ sistematiðini bir çýrpýda deðiþtirmesini de kimseden beklemeyiniz. "zihniyeti" öyledir çünkü… Zihniyetin sözlük karþýlýðý þöyle " Bir toplumdaki veya topluluktaki bireylerde, görüþ ve inanýþ etmenlerinin etkisi ile oluþan düþünme yolu, düþünüþ biçimi" Bu zihniyet dediðimiz þey öyle

akþamdan sabaha oluþmuyor görüldüðü gibi. Tersinden, sabahtan akþama kadarda deðiþtirilemiyor. Hatta deðiþmesi de kimi "öncüler" tarafýndan da pek istenmiyor. Çünkü bu zihniyet deðiþimi denen þey, gerçekleþti mi, öncelikle önde duranlar sorgulanmaya baþlýyor. Kurtuluþçularda bir sabah uyanýp hadi artýk "zihniyetimizi" deðiþtirelim diye karar falanda vermediler. Uzunca bir zaman dilimi içerisinde onu var eden tarihsel arka plan ve tezlerine yaslanarak, bin bir iç tartýþmalar ve çatýþmalarla bunu baþarmaya çalýþtýlar. Çalýþtýlar diyorum çünkü ne kadar baþardýklarý ortada! Acý olaný, dýþýmýzdaki solla sürdürdüðümüz sosyalizm anlayýþýna iliþkin tartýþmada yan yana durduðumuz kimi arkadaþlarýmýzýn, bunlara inanmamýþ olmalarýdýr. Onlar kendi iç iktidarlarýný pekiþtirme ve istediklerini istedikleri an kapýnýn önüne koyma hesaplarý yapýyormuþ. Dolayýsýyla sosyalist solla bu tartýþmayý sürdürürken içimizdeki tartýþmayý görmezden gelen bir tutum içinde olamayýz. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Nisan baþlarýnda henüz taciz vakasý ve onu örtmeye dönük hilelerin icra edilmediði koþullarda Kurtuluþ zemininde sirküle ettiðim bir yazý arada kaldý. Çok az sayýda arkadaþýmýn okuduðu bu yazýnýn hikâyesi de enteresandýr. Kurtuluþ zemininde bugün her biri açýktan tartýþýlan kimi konulara iliþkin itirazlarýmý,"dedikodu yapýyor, zeminimizi flulaþtýrýyor, liberalizme arka çýkýyor, gizlilik kurallarýna uymuyor" diye niteleyen kimi arkadaþlarýmýz, aslýnda çokça denenmiþ ve hiçbir sonuç alýnamamýþ bir yola girip, yeniden bir "örgüt inþasý" ile "iç iktidarlarýný" koruma altýna almayý beni mahkûm ederek yapacaklardý.- ki bu yolun yol olmadýðýný yýllar öncesi o yollara baþvurmuþ ve anlamýþ birisi olarak da anlattýmSonrasý ise tasfiye olacakmýþ meðer. Ama suçüstü yakalandýlar ve taciz olayýný örtme çabalarý onlarý bir dizi hataya yöneltti. Mart sonu bitirip Nisan baþý sirküle ettiðim bu yazý ile bir iç tartýþmanýn baþlamasýný umut ediyordum. Sonrasýnýn nasýl geliþtiðini hep birlikte gördük.. Yaklaþýk 7 ay önce yazdýðým yazýda þöyle diyordum; "Ýddialarýmýzýn neresindeyiz? Kurtuluþçularýn Fikri bir tartýþma yapmadýðý ortadadýr. Bu onlarýn her konuda tam bir mutabakat içinde olduklarý anlamýna gelmez. Geçmiþ bölünmenin travmasýyla tartýþmaktan kaçýnýlmakta ve herkes için baþka baþka anlamlar içeren kararlarla yol yürümeye çalýþýlmaktadýr. Ortak bir yürüyüþ hattý konusunda uzlaþma içinde olmayanlarýn da, karþýlarýna çýkan her sorun karþýsýnda 117


Kurtuluþ farklý tutumlar geliþtirdiði ve bu farklý tutum alýþlarý da etik davranýþlarla izah etmeye baþlamalarý ve birbirlerini bu yönde suçlamalarý, meseleyi iþin içinden çýkýlmaz bir noktaya sürüklemektedir. Farklýlýklarýmýzýn ortaya konabilmesi bir uzlaþma zeminin bulunmasý bakýmýndan da önemlidir. Açýk ki fikri tartýþmanýn olmadýðý yerde yargýlar devreye girmekte ve fikirler dýþýnda her þey konuþulmaya baþlanmaktadýr. Elbette bunda genel olarak politikayla kurulan, daha doðrusu kurulamayan iliþkinin de belirleyiciliði vardýr. Yayýnlarýmýzýn ve parti belgelerinin bile yeterince okunmadýðý gözlerden uzak tutulmamalýdýr. Sosyalist Demokrasi Nedir? Çok uzun bir zamandýr üzerine tartýþma sürdürdüðümüz sosyalist demokrasiden ayný þeyi anladýðýmýz ve meselelere onun zaviyesinden baktýðýmýz konusunda þüpheliyim. Bu kavramý kullanmak ve bir kaç önemli özelliðini alt alta yazýyor olmak bir yaþam biçimi olarak sosyalist demokrasiyi içselleþtirdiðimiz anlamýna asla gelmiyor. Gelmediðinin en büyük kanýtýný da yakýn tarihimizden bulabiliriz. Sosyalist demokrasi tartýþmalarýnýn, tarihsel sürecimizde nasýl baþladýðý ve hangi örgütsel süreçlerden geçilerek bunun kabul edildiðine kýsaca bakmakta yarar var. Eðer sosyalist demokrasi bütün sorunlarý dikey ve yatay kesen, bütün düzeyleri dolaysýz bir biçimde etkileyen bir þekilde ele alýnacaksa iþe buradan baþlamak gerekiyor. Bir baþka konuda anlaþýyor olmak yetmez öncelikle kurtuluþçularýn bu konuda hemfikir olmasý gerekiyor. Zira bu bütünsel bir sosyalizm anlayýþýna tekabül eder. Bu konuda farklý farklý tarifler ve algýlayýþ, karþýmýza çýkan her sorun karþýsýnda tökezlememize neden olmaktan baþka bir iþe yaramýyor, yaramayacaktýr. 12 eylül 1980 askeri diktatörlüðü öncesinde sosyalist hareketin diðer parçalarýna kýyasla Kürt sorununa farklý bakýþýmýzýn, sosyalist demokratik düþünüþ sistematiðinin kimi ip uçlarýný ortaya çýkardýðýný ve 1984 sonrasýnda bu düþünüþ sistematiðinin yaþamýmýzda belirleyici olduðunu söyleyebiliriz. Burjuva demokratik bir sorun olan Kürt meselesindeki demokratik-enternasyonalist yaklaþýmýn, diðer sorun alanlarý üzerinde de derin etkiler yaptýðýný her dönemeçte görebiliyoruz. Siyasal demokrasi talebimizin ekseninde Kürt sorunu bulunmaktadýr. Türkiye, burjuva demokratik devrimi yarýda kalmýþ, tarihsel süreç içerisinde pasif bir demokratik devrim süreci yaþayan, egemen sýnýflarýn demokratik sorunlarý çözme niyet ve iradesinden yoksun bir ülke olarak þekillenmiþtir. Uzunca bir dönem-kimilerinde

hala- Kürt sorununa bakýþta Kemalist-milliyetçi etkiler belirleyici oldu. Nasýl ki Türkiye'de burjuva demokrasisinin ayaðýndaki pranga Kürt sorunu ise, sosyalist hareketin zihnindeki pranga da budur. Budur, çünkü ezilen ulus meselesine bakýþ doðrudan demokrasiyle alakalý bir konudur. Bu konuda zihinsel bir deðiþim sergileye menlerin demokratik-enternasyonalist bakýþ yerine milliyetçi etkiler altýnda kalacaðý ortadadýr. Yine bu konu ezilen cins meselesiyle de doðrudan iliþkilidir. Bu anlamda Kadýn kurtuluþ mücadelesine, sosyalist hareketin diðer parçalarýndan önce gereken önemin verilmesinin, hareketimiz saflarýnda bu yönde tartýþma sürdürülmesinin ve eylem birlikteliklerin de anti cinsiyetçiliðin bir ilke düzeyine öncelikle bizim tarafýmýzdan çýkartýlmasýnýn nedenleri de burada aranmalýdýr. Yine hareket geleneðinden gelmenin görece demokratik iliþkileri, yerellerin görece özerkliði ve hareketimizin daha kendisini kurduðu-hatta kurmakta geciktiði- ilk yýllardan itibaren sürekli "birlik" vurgusunu ön plana çýkarmasý, sosyalist demokratik düþünüþ sistematiðinin ilk izleri olarak algýlanmalýdýr. Ve nihayet 1980 Askeri diktatörlük sonrasý yaþanan iç tartýþmalarýn bu düþünüþ sistematiðinin sistemleþtirilmesinde önemli etkilerde bulunduðu söylenebilir. Neydi bu tartýþma hatýrlayalým. Hareketimizin kendisini kurduðu 76 yýlý baþýnda, 12 Mart sonrasý kendilerini "öncü iþçi" olarak tanýmlayan ve Kurtuluþa katýlan bir grup yoldaþýmýzýn, 81 yýlýnda yaþanan örgütsel sorunlar gerekçe gösterilerek "hizip" ilan edilerek tasfiye edilmesi ve sonrasýnda yaþanan tartýþmalardýr. O zamanki merkez tarafýndan "12 Eylül hizbi" olarak bir anlamda karalayýcý bir isimle tanýmlanan ve tasfiye edilen bu arkadaþlarýn tasfiyesinde en önemli argüman "yatay ve çapraz" iliþkiler kurduklarý suçlamasýydý. Bu arkadaþlarýn iliþkileri sorgulanmýþ, hizip içinde olduðundan þüphe duyulan kimi isimlerle görüþüp görüþmedikleri araþtýrýlmýþtý. 82 yýlýnýn sonuna doðru ülkede bulunanlarýn ihracý tümüyle tamamlanmýþtý. Bu konu, 1983 ocak-mart ayýnda toplanan Hiziple iliþki içinde olduðu varsayýlan yurtdýþýndaki merkez üyesinin de katýldýðý tam üyeli merkez toplantýsýnda ele alýndý.. Bu tasfiyenin yanlýþlýðý saptandý. Tasfiye edilen üyeler yeniden Kurtuluþa alýndý ve adý "tartýþma kampanya sý" olan tartýþma sürecinin örgütlenmesine de karar verildi. Aylarca illegalite koþullarýnda sirkülâsyonlar vasýtasýyla süren tartýþma hareketimiz üzerinde derin izler býrakmýþtýr. Örgüt saflarýnda süren bu tartýþma, örgüt içinde demokrasinin nasýl kavranmasý gerektiðine yol 118


Kurtuluþ göstermekle kalmamýþ, 84 yýlýnda gerçekleþen kongreye sunulan bir tezle sosyalist demokrasi anlayýþý kabul görmüþtür. Bu kongrede ihraç edilen üyeler geri çaðrýlmýþ, tasfiyeyi gerçekleþtiren merkez üyeleri özeleþtiriye çaðrýlmýþ ve kapsamlý özeleþtiriler yapýlmýþtýr. Kuþkusuz içsel nedenlerin yaný sýra, reel sosyalist ülkelerdeki durum ve uluslararasý sosyalist hareketin sürdürdüðü tartýþmalarda bu tezin geliþtirilmesinde etkili olmuþtur. Unutulmamalýdýr ki, hareketimiz, dünya planýnda sosyalist hareketin Sovyetler Birliði ve Çin eksenindeki bölünmüþlüðüne ve rekabetine itibar etmemekteydi. Aradan geçen bunca yýl sonra sosyalist demokrasi üzerine sürdürdüðümüz kimi tartýþmalar ne yazýk ki ilerletici tartýþmalar deðildir. Elbette sosyalist demokrasi bir kere tartýþýldý kabul edildi bir daha üzerinde bir tartýþma sürdürülmeyecek anlamý çýkartýlmamalýdýr. Sosyalist demokrasi her adýmda her düzeyde yeniden ve yeniden tanýmlanmalý, geliþtirilmeli, pratiðin karþýsýnda sýnanmalýdýr. Gelecek toplum tasavvurumuz, kurmayý tasarladýðýmýz sosyalizmden baþka bir þey deðildir. Kapitalist iliþkiler dünyasý rekabet iliþkilerinin egemen olduðu bir dünyadýr ve bu dünyanýn iliþkilerinin demokrasisi de rekabet iliþkilerini meþru kabul eden bir temelden ürer. Eðer kapitalist iliþkiler dünyasýný ve onun demokrasisini aþacak bir perspektifle hayata yaklaþýlmaz ise onun demokrasisini aþan bir demokrasi anlayýþýna ulaþmak mümkün olmayacaktýr. Bu gün aramýzdaki iliþkilerimizin tarifi, gelecekte kurmayý planladýðýmýz iliþkilerin tarifinden baþkasý olamaz. Yapmayý düþündüðümüz devrimden sonra nasýl yaþacak ve birbirimizle nasýl iliþkileneceksek, onu bu günden, koþullarýn elverdiði ölçüde yerine getirmemiz gerekiyor. Burjuva iktidarý altýnda da olsak, sosyalistlerin kendi aralarýnda kurduklarý iliþkilerde dayanýþma, düþünce ve örgütlenme özgürlüðünün olmasýný engelleyen her hangi bir þey olamaz. Sosyalist demokratik düþünüþ sistematiðinden uzak yapýlarda iktidar, rekabetçi ve þeffaf olmayan, denetimden uzak bir konumdadýr. Bilgiyi bile tekelinde tutan ve bilgiyi kendi iç iktidarýný pekiþtirmek için kullanan bir pozisyondadýr. Ýþte geçmiþin yýkýlan reel sosyalizminde, giderek iktidarýn tek partiye, partiden merkeze, merkezden sekretere kadar daralmasý böyle mümkün olabilmiþtir. Üstelik burada kurumlarý da aþan bir "iç iktidardan" söz ettiðimde anlaþýlmalýdýr. Bu iç iktidar, kendi iktidarýný koruma kaygýsýyla istediðiyle istediði türden bir iliþkiyi geliþtirmeyi kendinde hak olarak görmektedir. Aslýnda gizlilik

koþullarýnda polise karþý mücadele gerekçesiyle yasaklanan "yatay ve çapraz" iliþkiler, anti demokratik bakýþ açýsýna sahip olanlar için farklý fikirlere sahip olanlarý denetim altýnda tutmak haberleþmeyi engellemek için bir bahane olarak kullanýlýr. Dolayýsýyla fikirlerini tartýþtýrmak ve bu doðrultuda görüþlerini yaygýnlaþtýrmak isteyenler disiplini bozmakla, dedikodu çýkarmakla suçlanmaktan kurtulamazlar. Demokratik bir iþleyiþe sahip olan partide, aðýr baský koþullarýnda uygulanacak bu tedbirin yarattýðý haberleþememe mahsuru, bizim tarihimizin de gösterdiði gibi merkezin herkesin birbiriyle haberleþmesini mümkün kýlacak imkânlarý yaratmasýyla aþýlýr. Herkesin açýk bir partinin içerisinde görev yaptýðý koþullarda ise yatay iliþki yasaðý demek insanlarýn birbiriyle haberleþmesini bilgi alýþveriþini engellemeye kalkýþmak ve engellenemeyeceði için de suç üretmekten baþka bir anlama gelmez. Demokrasinin birinci kuralý bilginin paylaþýmýdýr. Bilgi paylaþýlamaz ise demokrasi de bir hayal olmaktan öteye gidemez. Bilgi tekeli kuran, partide sadece ve sadece diktatörlük kurar. Geleneksel bürokratik partileri kurar. Sosyalist demokrasi tam da buna isyanýn adýdýr iþte. Pratikçe gördüðümüz gibi sosyalist demokrasiyi benimsediðimizi ilan etmemiz, dünün yýkýlan reel sosyalizm anlayýþýna ait tutumlardan tümüyle sýyrýldýðýmýz anlamýna gelmemektedir. Sosyalistlerin Birliðini Neden Savunuyoruz? Rekabetin egemen olduðu her biri kendisini diðerine göre tariflediði, yanlýþ temellerde bölünen ve bu bölünmeyi de "nasýl bir sosyalizm" sorusu üzerinden deðil araç tartýþmasý üzerinden yapan sosyalist harekete iþte bu fikri zemin üzerinden Kurtuluþçular itiraz ettiler. Kuruçeþme'yle baþlayan tartýþmalar esasen Kurtuluþun sosyalist hareket içinde sürdürdüðü bu tartýþmanýn sonuçlarýdýr. ve bu tartýþma kaçýnýlmaz olarak bizi "sosyalist hareketin birliði" sorununa götürür. Bu arka plandan yoksun bir "birlik" meselesi sosyalistlerin birliði sorununun da içini boþaltmaktadýr. Dogmatizmin birlik anlayýþý, "öteki" olarak gördüðünü, kendisinin oluþturduðu ideolojik-politik örgütsel çerçeveye teslim olmasýný, biat edilmesini istemekten ibarettir. Bu ise birlikçi deðil yeni parçalanmalara neden olan bir anlayýþtan öteye gidememektedir. Bu gün sosyalist sola egemen olan dogmatik ve sekter düþünce, rekabet kültürü üzerinden kendi örgütsel konsolidasyonunu saðlamakta, öteki gördüðü ve sapma olarak deðerlendirdiði akýmlarýn bir gün hizaya gelip, doðruyu bulacaðý inancýný taþýmaktadýr. Kendi doðrusal geliþimi ile büyüyerek devrimi gerçek119


Kurtuluþ leþtireceðini düþünen bu anlayýþ, rekabeti hemen yaný baþýndaki grupla sürdürmektedir. Bütün deðerlendirmeleri "öteki" olarak gördüðü ve rekabet ettiði grup yada gruplar üzerinden yapar. Öteki olarak gördüðünden daha fazla kitle yürütmek, daha fazla yayýn organý satmak, daha fazla örgütlenmekle mutlu olurken, esas rekabet edeceði kuvvetle yani devletle durumunu kýyaslasa, bir hakikatle yüzleþecek ve bu mutluluðu hüsrana dönüþecektir; ama bundan kaçýnýr. Farkýnda olmadan Aristo mantýðýna düþen bu yaklaþým, kendinden olaný devrimci, olmayaný ise yanlýþ yola düþmüþ ve son tahlilde zararlý akýmlar olarak görür. Bu düþünce, öteki gruplara böyle baktýðý gibi, kendi grubunun içinde kendisi gibi düþünmeyenlere de böyle bakar. Bir kez akýl böyle çalýþmaya baþladý mý, kendi grubunun içinde kendisi gibi düþünmeyen "farklý" ya karþý da tedbirler alýr. O farklýnýn farklýlýðýný ifade etmesi grubun yüksek çýkarlarýný tehdit etmektedir(partinin, devletin vs),disiplini bozmaktadýr. Bu düþünüþ sistematiðinin asla farlýlýklarla birlikte yaþayamayacaðý ve yol yürüyemeyeceðini biliyoruz. Yýkýlan reel sosyalizmler bu konuda zengin deneyler sunmaktadýr. Dünün düþünüþ sistematiðini muhafaza edenlerin de, bütün bu olup bitenleri anlayabilmesi elbette olanaklý deðildir. Ýþte o yüzden sosyalist demokrasi, sosyalizmin ne olduðunu temel teori ve var olan uygulama karþýsýnda sorgulama, yeniden sorgulayabilme olanaðý veriyor. Unutmamamýz gerekiyor, sosyalist demokrasi bir yaþam biçimiyse eðer, bunun çerçevesi de örgütseldir. Ýktidara gelindiði durumda da toplumsal. Bireysel yaþam sürdürürken bir takým arzularýn dile getirilmesi ve gelecek üzerine soyut genellemelerin yapýlmasýndan öte sosyalist demokrasinin daha somut bir anlamýnýn olmasý gerekir. Kuruçeþme'yle baþlayan ve bir on yýl süren birleþik süreçler, ÖDP'nin daðýlmasý ile baþarýsýzlýða uðradý.Þunu kabul etmek gerekir ki, esasen fikri zeminini, sosyalist demokrasi tartýþmalarýndan alan bu süreçler, bunu içselleþtirmiþ ve uygulamaya sokmuþ biçimde yaþanmadý. Yan yana gelme isteði, buna fikri zemin arayýþýný da beraberinde getirdi ve o zemin "sosyalist demokrasi" oldu. Ne bunu sosyalist solun gündemine sokan bizlerin tutumlarý, ne de bu kavramý çokça kullanýp bunun tersi davranýþlar geliþtiren diðerlerinin tutumlarý bu süreçlerde güven verici olamadý. Üstüne üstlük Kurtuluþçularýn ÖDP zemininde bölünmesi bu konunun içselleþtirilemediðinin kanýtýdýr. Sosyalist demokrasiyi ise yan yana gelmede "iþe yarayan" bir argüman olarak görenler de, bizim kendileri için ayak baðý

olduðumuzu düþündükleri anda tasfiyeye yöneldiler. Dolayýsýyla hiç kimse birleþik süreçlerin baþarýsýzlýðýný sosyalist demokrasi fikriyatýnda aramamalýdýr… …Partinin Kuruluþu Kurtuluþun birleþmesi partinin kuruluþ sürecine de denk geldi. Kuþkusuz ki bu büyük olumluluktu. Hem 3 Kasým seçimlerinde kurulan emek, özgürlük, barýþ bloðunun kurucu öznesi olmak bir yandan da isabetli kararla hýzla partiyi kurmak ve bu sürece yetiþtirmek. Kurtuluþçu kadrolarýn toparlanmasýna hizmet ettiði gibi, bizi sosyalist sol nezrin dede dinlenen ve aðýrlýðý olan bir özne haline getirdi. Yýllardýr anlattýðýmýz, stratejik ortaðýmýzla yani Kürt hareketiyle yan yana gelmek gerçekleþmiþ, solun ciddi bir öbeðiyle de bu zeminde buluþmuþtuk. Ama bu coþkulu hava uzun sürmedi. Partinin 1. kongresine ise yeniden yara almýþ halde ve yine çoðulculuk, sosyalist demokrasi tartýþmalarýyla gittik. 2. Kongreye ise birleþik bir süreç olarak kurduðumuz partimiz, Kurtuluþ dýþýndaki bütün kurucu öznelerini ve bireyselleri kaybetmiþ olarak gitti. Az sayýda bizimle iradesini birleþtirmiþ olanlar ise artýk partinin çoðulcu ve birleþik özelliðini korumaya yetmeyecekti. 2. Kongrede ciddi bir özeleþtiri yapýldý kuþkusuz. Ama bu laf olsun diye mi yoksa gerçekten mi yapýldý bu þüphelidir benim için. Bazen kâðýtlar her þeyi açýklamaya yetmez. Alýnan kararlar doðru olabilir, esas olan uygulamadýr. Ayin esi iþtir kiþinin laf a bakýlmaz sözü boþuna söylenmemiþtir. O kararlarýn en temel yanlarý Kürt hareketiyle kurulan iliþkiye dair yapýlan açýklamalar ve demokratik iþleyiþe iliþkin yapýlan özeleþtirilerdir. Bu özeleþtirilerin yaþamda karþýlýk bulabilmesi için de kadrolarýn bu olan biteni içselleþtirmesi ve bu doðrultuda eðitilip bilgilendirilmesidir. Bunu yapmadýðýnýz zaman farklý bir krizde yine "demokrasi" sorununa çarpar benzer sorunlarý yaþarsýnýz. Aslýnda esas sorun yazýnýn içerisinde anlatýlan sosyalist demokrasiyi kavrama sorunudur. Farklý olanlarla birlikte ayný zeminde yol yürüme kültürüdür. Ve farklý dolayýmlar la partide yaþanan kriz yâda krizlerin altýnda da bu sorun yatmaktadýr." Bundan 7 ay önce yazýlmýþ bu yazýya bakýp,eh madem böyle düþünüyordun, durumu böyle görüyordun geniþ kesimlerle neden paylaþmadýn, parti düzleminde farkýný neden açýkça ortaya koymadýn da diyebilirsiniz.. Haklý olabilirsiniz ama durumun bu kadar vahim olabileceðini ben bile tahmin edemiyordum. Bir "iç iktidarýn" kuþkusuz farkýndaydým ama bu denli örgütlendiklerini ve 120


Kurtuluþ takiye yaparak inanmadýklarý görüþlere inanýyor gibi yapabileceklerini kestiremedim. Çünkü böyle davrananlar içinde tam bir þizofrenik kiþilik bölünmeydi bu durum. Ama yazýnýn baþlýðýna geri dönersek eðer, "zihniyet" meselesine yani. Þimdi tarihin bir anýnda tesadüfen ele geçirilen iktidarý devrimci bir atýlým olarak adlandýrýp ve onun isim isim çerçevesi de çýkartýlmýþsa, bunun dýþýnda kalanlarda, liberal, reformist gibi tanýmlanmýþsa ve buna inanýlýyorsa, olabilir bu. Dolayýsýyla "kötü karakterli, kötü insanlar" topluluðu olarak adlandýrýlamaz böyle davrananlar. Kurtulunmasý gereken, geçici yol arkadaþlarýna yalan söyleyebilir, imkânlarý saklayabilir, kurumlarý aþan özel iliþkiler kurabilir, bu "iç iktidarýn" içinde yer alanlarýn zaaf ve eksiklerini gizleyebilir… Çünkü bütün bunlarý "devrimcilik" için yapýyordur. Sormamak ve sorgulamamak üzere koþullandýrýlmýþ bir tür cemaat iliþkisi içinde yetiþmiþ kadrolardan söz ediyorum. Bütün bunlar devlet düzeyinde olmadý mý? Lenin'in kurduðu Bolþevik partisinde yüzlerce kadro, türlü çeþitli hilelerle tasfiye edilmedi mi? Sürgünlere gönderilip öldürülmedi mi? Ýþte sahip olunan bu "zihniyet" kötü yapar insaný. Yoksa reel sosyalizm "kötü karakterli" sosyalist önderler tarafýndan yaratýlmadý. Kedisi ölünce depresyona girer, çok üzülür ama arkadaþýna yoldaþýna hile yaparken eli titremez. Oportüniste, liberale yalan söylese ne olacaktýr ki. Son tahlilde oportünizmin ve revizyonizmin varacaðý yer burjuvazinin yanýdýr. Hakikaten Lenin'de böyle söylemiþtir. Söylemiþtir ama Lenin baþka þeylerde söylemiþtir. Zihniyeti deðiþtirmeden onu da anlamak olanaklý olamýyor maalesef. Dolayýsýyla yeterli bilginin aktarýlmadýðý siyasi tarih bilincinden yoksun, analitik düþünme yetisi kazandýrýlmamýþ insanlar körü körüne inanýrlar "önderlerine" -aðabeylerine ablalarýna-, Zaten yönetenlerde hep yönetebilmek için bilgiyi tekellerine almýþlardýr. Yaratýlan ikonlarlarla gizliliðin önemine vurgular yapýlýr, güya kadrolar korumaya alýnýr, saðda solda anlatýlan eleþtiriler "dedikodu" olarak tanýmlanýp bunlara kulak asmamalarý öðütlenir. Aslýnda kendilerinin pek de rolleri olmadýðý geçmiþ tarihe kimi þahsiyetler monte edilir, uyduruk kahramanlýk hikâyeleri anlatýlýr, ritüeller yaratýlýr. Sahip olunan "illegalite mantýðý" ise deve kuþunun baþýný topraða gömmesinden baþka bir þey deðildir aslýnda. Sanýlýr ki, bu "

hayat" hep böyle gidecektir. Elbette bu tür politikanýn inandýrýcý olabilmesi ve gerçek niyetlerin gizlenebilmesi için tumturaklý konuþmacýlara ve "Ýç iktidarýn" içinde olamasa bile onun varlýðýndan haberdar ve ona göz yuman, bu tutumuyla da "iç iktidarla" iþbirliði içinde kendisine verilen "daha ortada duruyormuþ" görevini yapmaya çalýþan "mutabakatçýlara" ihtiyaç vardýr. Ve sanýrým en tehlikelileri bunlardýr. Eleþtiriler karþýsýnda vücutlarýný cansiperane ortaya koyar ve eleþtiri yöneltenlerin argümanlarýný alýp ayný argümanlarla gerçeðin üstünü bir þalla örterler. Arka odada baþka, salonda ise baþka konuþmayý bir beceri sanarak üstelik… Sosyalist hareketin derin bir kriz içinde olduðu bir realitedir. Ama bunun nedenleri üzerine tartýþma yapmadan ve geleceðin sosyalizmini kuracak kadrolarý günün koþullarýna göre donanýmlý hale getirmeden yol yürümeye çalýþmak ise aymazlýktýr. Son tahlilde sosyalizmin dünya planýnda yitirdiði hegemonyanýn artýk yeniden tesis edilemeyeceðine olan inançsýzlýktýr. O yüzden var olanla idare edilmeli, tarihin bir anýnda çýkacak fýrsatlara hazýr halde beklenmelidir. Üstelik "malý alýp" götürende yoktur. Dolayýsýyla telaþa ne hacet! Bu mantýk, bir baþka kulvarda yürüyen toplumsal muhalefetin en diri ve en büyük gücüyle, kendisinin ne olduðunu, ne tür iddialara sahip olduðunu unutarak iliþki kurmayý, her gün yeniden üreten ve besleyen, kimliksiz olma halidir. Ocak tütsün yeter! Dergi çýksýn da çamurdan olsun, faaliyeti düzenli sürdürelim de nasýl bir faaliyet olursa olsun. Devrimcilik yapalým da nasýl bir devrimcilik olursa olsun. Etrafýmýza topladýklarýmýz bize biat etsin yeter. Bu, perspektifsizliktir, burnunun ucunu görememektir, yâda þaþkýn olma halidir. Açýk ki, bu "öncü" tutumu deðil, deðiþen dünya ve koþullarda kaderine teslim olma halidir. Kuþkusuz Kurtuluþ, kendi içinde sürdürdüðü bu tartýþmadan ileriye doðru hamle yaparak çýkacaktýr. Bu tartýþmayý sosyalist soldan gizleme çabasý içinde de olmamalýdýr. Son tahlilde süren tartýþma sosyalizm anlayýþý tartýþmasýdýr ve sosyalist hareketin yeniden yapýlanma ve yeniden kurulma görevi de önümüzde durmaktadýr. Fýrsatlardan yararlanma ise bekleyerek deðil iradi çabalarla gerçekleþebilir ancak. Yeter ki zihniyetlerimizi deðiþtirelim, yeter ki yaptýðýmýz ve bize aðýr bedellere mal olan hatalardan dersler çýkartabilelim…

121


Kurtuluþ’un Doðrusal Geliþimi, Birlik ve Yeniden Yapýlanma Üzerine Görüþler Giriþ

K

urtuluþ bölündü. Sosyalist hareketin birliðine dair önemli iddialara sahip olan bir hareketin kendi birliðini koruyamamasý ortaya ironik bir durum çýkarýyor. Bu kadar birlik lafý edeceksin ama kendin bir arada duramayacaksýn. Þüphesiz ki yaþanan bölünmeye dair bir sürü þey söylenebilir. Kýsaca, "Demek ki baþkalarýna önerdiðimizi kendimiz içsel hale getirememiþiz." diyebiliriz. Yaþadýðýmýz son süreç bunun bir sürü örneðini verdi. Örneðin, sosyalistlerin birliðinin önündeki en büyük engellerden biri olarak gördüðümüz "sol içi rekabet kültürü" kendi saflarýmýzda tekrar tekrar üretildi. Sosyalist demokrasiden bahsetmek bile anlamsýz. Bir grup arkadaþýmýzýn Kurtuluþ zeminini terk ettiði toplantýya gönderilen "Bu gemide hala herkese yer var." yazýsý örgüt yaþamýný kavrayýþýmýzý anlatan özlü bir yazýydý. Ýþe yaramadýðý bir yana o geminin "kaptan"ýnýn bile sosyalist demokrasi kavrayýþýnýn çok uzaðýnda olduðunu acý bir þekilde gördük. Kriz dönemleri ayný zamanda yeni olanaklarýn da ortaya çýktýðý dönemlerdir. Ýçine girdiðimiz krizden, eðer doðru deðerlendirirsek bizi ilerletecek sonuçlar çýkarabiliriz. Öncelikle yapmamýz gereken, süreci

H.Cengiz Gültekin 122


Kurtuluþ

dýþarýdan izleyen birçok insanýn "Ama yeter artýk, uzatmayýn! Uzlaþýn gitsin." taleplerinin aksine, süreci buraya getirenlerle fikri bir hesaplaþma içinde olmaya devam etmektir. Bu hesaplaþmayý intikam almak için deðil, yaþamýmýzda yeni hastalýklý durumlarýn üremesine engel olmak için yapmalýyýz. Ancak, "Nerede hata yapýyoruz?" sorusuna tam bir cevap bulmak istiyorsak, Kurtuluþ'un özellikle eylül sonrasý yaþadýðý dönemi her yönüyle irdelememiz gerekiyor. Çünkü yaþanmýþ musibetlerden dersler çýkararak oluþturulacak yeni yaþam ancak geçmiþin ciddi bir muhasebesi ile mümkün olacaktýr. Ýþte bu yazý, yakýn tarihte yaþanan birlik deneyimleri üzerinden, Kurtuluþ'un birlik ve yeniden yapýlanma tezlerine dair bir deðerlendirme yapmayý hedeflemektedir. Üzerinde tartýþýlacak esas dönem Birleþik Parti (BP) dönemleri, özelde de ÖDP süreci olacaktýr. Ama öncelikle, sosyalist demokrasiyi nasýl kavradýðýmýz hakkýnda kýsa bir giriþ yaparsak, belki bir kýsým okurun yazýyý ön yargýyla okumasýna engel olmuþ oluruz. Sosyalist Demokrasi Reel sosyalizmin çöküþüyle beraber sosyalizmin içine girdiði kriz sürmektedir. Çöküþün ardýndan sosyalist saflarýn kabaca iki eðilime bölündüðünü söyleyebiliriz. Birincisi yaþanan sosyalizm deneyinden ve sonuçlarýndan hiçbir çýkarsama yapmayýp onu aynen tekrar etmeye çalýþanlar, ikincisi ise insanlýk tarihinin bu büyük atýlýmýný objektif olarak deðerlendirip ondan devrimci sonuçlar çýkaranlar olarak tarif edilebilir. Ýþte sosyalist hareketin yeniden yapýlanma sürecinin, son tahlilde, bu iki çizginin ideolojik mücadelesi olduðunu söyleyebiliriz. Kurtuluþ, reel sosyalizmin çöküþünün öncesinde bile yaþanan sosyalizm deneylerine karþý eleþtirel bir yaklaþým içerisindeydi. Kurtuluþ açýsýndan yaþanan sosyalizm pratikleri, Marksizm'in ekonomist ve dogmatik yorumundan beslenen, monolitik bir sosyalizm anlayýþýydý. Lenin'in ifadeleriyle "burjuva demokrasisinden bin kat daha demokratik olacak" olan sosyalizm deneyimi, tam tersine hiçbir muhalif görüþe yaþam hakký tanýmayan bürokratik bir diktatörlüðe dönüþmüþtü. Kurtuluþ'un sosyalist demokrasi tartýþmalarýyla gelmiþ olduðu nokta sosyalist hareket

açýsýndan oldukça önemli bir kazanýmdýr. Marksizm'in ekonomist ve dogmatik yorumunun reddi ve çoðulcu sosyalizm tezi, reel sosyalizmin yýkýlýþýyla birlikte TSH' ye yeni bir ufuk açmýþtýr. Bürokratik sosyalizm anlayýþýnýn tüm iktidar erkini kendi elinde toplayan tek parti anlayýþýna karþý, kapitalist özel mülkiyetin reddi temelinde oluþacak bir örgütlenme özgürlüðünü; iktidarýn her koþulda kayýtsýz koþulsuz tabanýn denetimine açýk olmasý gereðini savunmak, bu topraklarda sosyalist hareketin yeniden yapýlanmasý adýna atýlmýþ önemli adýmlardýr. Sosyalist demokrasi ayný zamanda, birbirinden farklý örgütlenmeleri kabul etmek ve her birinin ayrý örgütlenmesini ve eylem özgürlüðünü savunmaktýr. Bu, var olan bütün örgütlenmeleri ortak demokrasi ve sosyalizm cephesinde görmek demektir. Gelecek toplum yapýmýzda ise bütün bu örgütlenmelerin ortak bir "sosyalizm parlamentosu"nda güçleri oranýnda baðýmsýz örgüt ve yapýlarýyla yer almasý anlamýna gelir. "Sovyetler bir kez iktidarý ele geçirdikten sonra... Sovyetlerin içinde partilerin barýþçý savaþýmýný, pratik yoluyla çeþitli partilerin programlarýnýn denenmesini, iktidarýn, bir çatýþmaya girmeden bir partiden ötekine geçmesini saðlayabilirler."1. Sosyalist demokrasi, gerçeði tekelden kurtarmaktýr. Bu bizim gerçeklerimizin anlamsýz olduðu anlamýna gelmez. Baþkalarýnýn da gerçeðin deðiþik görüngülerine sahip olabileceði anlamýna gelir. Baþkalarýnýn varlýðýný kabul etmek, ayný zamanda kendi varlýðýmýzýn da teminatýdýr. Reel sosyalizmin göremediði budur. Sosyalist demokrasi en genel anlamýyla iþçi sýnýfýnýn (sýnýfýn deðiþik gruplarýnýn sosyalizm temelinde ayrý örgütlenme hakký da dahil olmak üzere) kendi devrimci örgütü üzerindeki koþulsuz þartsýz denetimidir. Sosyalist demokrasi ve çoðulculuk, gelecek toplum için ve gelecek toplum tasarýmýzýn yansýmasý olan bugünkü örgütlenmeler için ertelenemez ilkelerdir. Titizlikle ele alýnmalý ve bugünkü yaþamlarýmýza uygulanmalýdýr. Birlik Amaç mý, Araç mý? "... Mücadelemizin temel þiarý birlik için mücadele, birlik amacýyla yanlýþ görüþlerle mücadele olmalýdýr; ayrýlýk yaratabilmek için deðil..."2 Kurtuluþ Sosyalist Dergi'nin (KSD) birinci 123


Kurtuluþ

sayýsýnda yer alan ve belki de onlarca kez alýntýlanan bu satýrlar, Kurtuluþ'un 30 küsur yýllýk tarihinin özeti gibi. Kurtuluþ, politik arenada boy göstermeye baþladýðý Haziran 1976 yýlýndan itibaren hatta onun öncesinde* bile "sosyalistlerin birliði" konusuna büyük önem göstermiþ ve bu sorunu aþmayý faaliyetinin temel hedeflerinden biri olarak görmüþtür. Bu soruna yönelik çalýþmalar ise, ülkenin ve dünyanýn koþullarýna paralel olarak süreç içerisinde ciddi deðiþikliklere uðramýþtýr. 80 öncesinde birliði önemseyen ancak birliði yalnýzca kendi görüþlerine tabi olma temelinde öngören Kurtuluþ, Eylül sonrasý Yeni Öncü sürecinde ise Marksizm-Leninizm'in temel tezlerini atlamadan yapýlacak bir tartýþma ve bunun sonucunda oluþturulacak olan devrimci bir program etrafýnda, baþka sosyalistlerle bir araya gelerek yapýlacak bir birliði savunmuþtur. Son olarak da farklý programatik görüþlerin ortak bir çatýda toplandýðý birleþik parti anlayýþýna ulaþmýþtýr. Eylül sonrasý birlik tartýþmalarýnýn ana noktasýný sosyalist hareketin seksen öncesi yanlýþ temellerde bölündüðü, amaç üzerinden deðil araç üzerinden bir saflaþma yaþadýðý tespiti oluþturuyordu. O halde yapýlmasý gereken sosyalizmin dünya planýnda yaþadýðý somut geliþmeleri doðru tahlil ederek, yanlýþ temellerde bölünmüþ olan sosyalist hareketi yeniden saflaþtýrmaktý. Bunu ise sosyalist hareketin yeniden yapýlanmasýný temel alan bir çerçevede ele almak, hedeflenen birliði (ya da amaç üzerinden yaþanacak yeni saflaþmayý) yeniden yapýlanmanýn aracý haline getirmek gerekiyordu. Peki, böyle mi yapýldý? Kurtuluþ'un Yeni Öncü sürecinde savunduðu "devrimci bir programda birlik" tezi yaþamda karþýlýðýný bulmayýnca birlik arayýþlarýnda yeni bir sürecin kapýlarý açýldý. Bu süreç, çeþitli gruplarýn kendi programatik görüþleriyle içinde yer alabileceði, baðlayýcý bir programý, ortak bir iktidar perspektifi olmayan, seçim ya da blok partisi olarak adlandýrýlan yasal parti süreçleriydi. Bu süreç, sol içi ideolojik hegemonyanýn, kitleselleþmenin, sosyalistlerin eylem birliðinin ve sosyalizmin toplumsal meþruiyetinin saðlanacaðý ve ortak bir pratik faaliyet içerisinde giderek örgütsel birliðe dönüþecek olan bir süreç olarak tarif ediliyordu. Sürecin pratiðe dökülmesiyle anlatýlandan daha farklý bir sonuçla karþý

karþýya kalýnmýþtý. Seçim ve devamýnda blok partisi tezlerinin geldiði son nokta BP' ydi. "Her politik projede olduðu gibi "seçim partisi" projesi de süreç içerisinde belli kýrýlmalara uðramýþ, tartýþmalar içinde "blok partisine" dönüþmüþ, BSA (Birleþik Sosyalist Alternatif) olarak pratiðe geçmiþ ve BSP olarak parti formuna ulaþmýþtýr. Þüphesiz BSP artýk ilk çýktýðý andaki kurgusuyla bir "seçim partisi" deðildir. Ama onun mantýðýndan çok uzakta bir þey de deðildir..."3. BP tezi ilk kez BSA süreciyle yaþama geçirilmeye baþlanmýþ, BSP ile somut haline kavuþmuþtu. BP tezinin en "parlak" ve "geliþmiþ" dönemi ise ÖDP süreciyle baþlýyordu. Kurtuluþ'un ifadeleriyle; ÖDP'nin kurulmasý ile sosyalist hareketin birlik sorunu esas olarak çözülmüþ, ÖDP daha kuruluþuyla beraber sosyalist hareket saflarýnda ciddi bir hegemonya kurmuþ, monolitik sosyalizm anlayýþýndan köklü bir kopuþ yaþanmýþtý. ÖDP'nin kurulmasý yeni bir sosyalizm anlayýþýnýn yaþama geçmesiydi ve ayný zamanda ÖDP'nin geliþmesi, kitleselleþmesi, kendisine ait bir kimlik yaratmasý sosyalist hareketin yeniden yapýlanmasý olarak kavranmalýydý. Artýk kimse "30 bin civarýnda üye ve yüzde 2-3 civarýnda oy potansiyeli" olan ÖDP'yi atlayarak politika yapamazdý. Sosyalizm adýna atýlan bu adýmlarýn korunmasý, geliþtirilip, kalýcýlaþtýrýlmasý çok önemli bir amaçtý. Artýk dönemin görevi, "ÖDP'yi büyütmek, çok daha örgütlü ve dinamik bir yapýya kavuþturarak bugünün 30 bin üyesini ve yüzde 3'lük oy potansiyelini, örneðin 100 bin üyeye ve yüzde 10'u zorlayan bir oy potansiyeline taþýmak..."tý Üstelik "Bugünkü rejim bu ölçüde büyümüþ ve güçlenmiþ bir devrimci partiye tahammül edemeyeceðine göre, böylesi bir partinin inþasý aslýnda bir bakýma siyasal demokrasi mücadelesinin tam da kendisi olmasýndan baþka bir þey deðildi..."4. Gelinen nokta þuydu: ÖDP sosyalist hareketin birliðini büyük oranda saðlamýþ, sol içerisinde ciddi bir hegemonya kurmuþ ve yaratacaðý yeni kimlik ile sosyalist hareketi yeniden yapýlanma sürecine sokmuþtu. Hatta daha büyük bir iddia ÖDP' nin birinci kongresi sonrasý Sosyalist Demokrasi için Kurtuluþ grubundan gelmiþti: "Sosyalist hareketin yeniden yapýlanma sürecinin ilk aþamasý bu baðlamda þekillenmiþ ve geride kalmýþtýr denilebilir…" Tabi bütün bu tespitler Kurtuluþ'un tespitleriydi. Diðer çevreler 124


Kurtuluþ

yaþanan süreci bizim gibi deðerlendiriyor muydu ya da böylesi hedefleri var mýydý bilinmez ama biz böyle iddia ediyorduk ve böyle olacaðýna dair büyük bir iyi niyete sahiptik. Cehenneme giden yollar iyi niyet taþlarýyla örülüdür. ÖDP, özellikle 28 Þubat sürecinin ardýndan kendi yapýsal sorunlarýnýn da etkisiyle- kendisine umut baðlayan devrimciler için problemli bir noktaya doðru sürüklenmeye baþladý. Sosyalistlerin birliðini "büyük oranda saðlayan" ÖDP, ilk önce kendini diðer bütün sola kapadý. Kürt ulusal hareketi ile hiçbir iliþki geliþtirmemeye oldukça özen gösteren ÖDP, Kürt sorununda devlet ile ezilen ulusun temsilcisi arasýnda üçüncü bir yol olmaya özen göstererek þovenizmde sýnýr tanýmadý. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci rolünü yadsýyarak, diðer toplumsal muhalefet odaklarýný ona eþitledi. Kuruluþu ile birlikte "monolotik sosyalizm anlayýþýndan köklü bir kopuþu gerçekleþtiren" ÖDP, monolitizmin en rafine örneklerini kendi içerisinde sergiledi. Ve böylece sosyalist hareket saflarýnda yeni yeni yeþeren çoðulcu sosyalizm tezine en büyük darbeyi "çoðulcu" olan ÖDP vurdu. Amaç Yanlýþ Kavranýrsa Kurtuluþ, BSA ile baþlayan ve ÖDP ile doruk noktasýna ulaþan birleþik, çoðulcu, devrimci bir açýk parti yaratma hedefini politik varlýðýnýn birincil amacý olarak belirlemiþti. En azýndan pratik olarak bu noktaya sürüklenmiþti. Bu noktada birinci amaç, bahsi geçen siyasal özneyi yaratmak ve esasen o özne üzerinden politik-pratiðin içinde var olmaktý. Aslýnda kýrýlmanýn yaþandýðý nokta tam da burasý oluyordu. 90'larýn baþýnda iki temel olgu üzerinden baþlayan tartýþma (Eylül öncesi yaþanan yanlýþ saflaþma ve reel sosyalizmin çökmesi) esas olarak sosyalist hareketin yeniden yapýlanmasý tezi üzerine inþa oluyordu. Birlik ise bu yeniden yapýlanmayý temel alan bir anlayýþla yanlýþ temellerde bölünmüþ olan TSH' yi yeniden saflaþtýrmak olarak ifade ediliyordu. Yani amaç, yeniden yapýlanma ekseninde sosyalist hareketi doðru temellerde saflaþtýrmak ve bu eksende yeni diziliþler yaratmaktý. Birlik, yeniden yapýlanma sürecinin doðal sonucu olacaktý. Çünkü Kurtuluþ birliði, aritmetik bir yan yana geliþ olarak kavramýyordu. Birlik, öncelikle bir program tartýþmasýydý ve tartýþmanýn

omurgasýný ise esas olarak sosyalist hareketin yeniden yapýlanma ihtiyacý oluþturmalýydý. Bu baðlamda ele alýndýðýnda öncelenmesi gereken þey yeniden yapýlanmayý temel alan bir program tartýþmasýydý. Ancak, süreç ilk kurgulandýðý gibi iþlemedi. Pratik hayat yaþamý belirledi. Özellikle ÖDP ile hayata geçirilen birlik projesi öyle bir hava yarattý ki, bakýn bizim yeniden yapýlanma tezi nasýl birlik sürecinin bir eklentisi haline geldi: "Dolayýsýyla aslýnda çoðulcu bir siyasal yapýnýn içinde bir araya geliþ ister istemez çoðulcu bir sosyalizm anlayýþýnýn da -belki baþlangýçta çok da farkýnda olmadan- kabulünü beraberinde getirmektedir. Bu ilk adým zor atýlan, ama bir kez atýldýktan sonra da hýzla kendine ait bir mantýðý daha, önceki siyasal-örgütsel varoluþ biçimlerine geriye dönüþü çok zorlaþtýran yeni bir sosyalizm kavrayýþýný üretmeye baþlar."5 Alýntýdan da anlaþýlacaðý üzere buradaki temel olgu, "çoðulcu bir yapýda bir araya gelmek". Bir araya geliþin temennisi ise "belki baþlangýçta çok da farkýnda olmadan" da olsa "yeni bir sosyalizm kavrayýþýný" üretmeye baþlamak. Peki, bunu neye dayanarak söylüyoruz. Yani, bir araya gelinen "çoðulcu" zeminin yeni bir sosyalizm kavrayýþý temelinde ilerlemesinin garantisi ne? Bir garantisi yok. Yalnýzca bizim bununla ilgili iyi niyetlerimiz var. Peki, Bu noktaya nasýl gelindi, yeniden yapýlanmayý temel alan birlik kurgusu nasýl böyle þekillendi? Kýsaca, pratik ihtiyaçlar yaþamý belirledi ve atýlan adýmlar temel hedefe monte edilmeye çalýþýldý diyebiliriz. Ýncelendiðinde görülecektir ki, Kurtuluþ yazýnýnda içine girilen bütün birlik projeleriyle ilgili hedefler birlik gerçekleþtikten sonra kaleme alýnmýþ ve aslýnda temel kurguya ne kadar uygun olduðu izah edilmeye çalýþýlmýþtýr. Durum böyle olunca her birlik projesiyle birlikte Kurtuluþ'un önüne yeni görevler dikilir. Her projeyle yaþam yeniden kurulur. Strateji-taktik diye bir þey kalmaz. Her þey birbirine girer ve ortaya tam boy bir kargaþa çýkar. ÖDP'nin kuruluþuyla birlikte de yaþanan bu olmuþtur. Ýlk olarak, ÖDP projesi Kurtuluþ tarafýndan sosyalist hareketin yeniden yapýlanma süreci olarak ilan edilmiþtir. Bu durumda da "mantýksal" olarak yapýlmasý gereken Kurtuluþ'un siyasal varlýðýný "hiçbir þüpheye meydan vermeksizin" sosyalist hareketi yeniden 125


Kurtuluþ

yapýlandýracak olan inþa halindeki yeni siyasal özneye armaðan etmesidir. "Kendisini ÖDP'nin kurucu unsuru, asli sahibi olarak gören herkes ister grup, ister kiþi olsun- bir tür siyasi intiharý gönüllü olarak benimsemiþ, en azýndan göze almýþ olmalýdýr."6 Öyle de yapýlmýþtýr. Peki, ne olmuþtur? Politik-pratiðin BP dolayýmýna ve mutabakat politikalara baðlandýðý bu süreç, Kurtuluþ'un hýzla küçüldüðü, kadrosal ve kitlesel olarak ciddi daralmanýn yaþandýðý bir süreç olarak þekillenmiþtir. Politik faaliyetin, parti içi muhalefete dönüþtüðü, kadrolarýn hiçbir kitle çalýþmasý içerisinde yer almadýðý, alan çalýþmalarýnda bulunan bütün kadrolarýn parti çalýþmasýna çekildiði, hem politik faaliyete hem de içinde yer alýnan araca yabancýlaþýldýðý çok aðýr bir süreç yaþanmýþtýr. Yaþanan 6 yýllýk ÖDP sürecinin bilânçosu: Kitle baðlarý kopmuþ, kurumsal hiçbir organizasyonu olmayan; politik pratiðinde hedeflediði hiçbir amaca ulaþamamýþ bir örgüttür. Hâlbuki Kurtuluþ kolektif hayatýmýzýn önemli mesailerinden 5. Konferans kararlarýnda böyle bir hayat öngörmüyordu. Tam tersine "… Profesyonel devrimciler örgütü, sýnýf temelli taban örgütleri, onu sarýp sarmalayacak siyasal çevre örgütlerinin inþasý" temel görev olarak belirleniyor ve süreç "örgüt-hareket-birlik" biçiminde formüle ediliyordu. Herhalde kimse o dönem için "Birliðe yeteri kadar önem gösterilmiyordu." demeyecektir. Hayatýmýzý Cehenneme Çeviren Soru: Kurtuluþ mu? - Birlik mi? Yeniden yapýlanma tezini birliðe ikame eden anlayýþ bu sürecin ciddi yanlýþlara sürüklenmesine sebep olurken ayný zamanda da Kurtuluþ'u içinden çýkýlmaz bir ikileme soktu. Yanlýþ kavrayýþ, bir süre sonra Kurtuluþ'un varlýðýný birliðin önündeki bir engel olarak deðerlendirmeye baþladý. Kurtuluþ'un bir siyasal özne olarak yaþamda var olmasý ve politik hedeflerini sürdürmesi eski tarz örgütlenme ve sosyalizm anlayýþýnda ýsrarmýþ gibi kavrandý. Kurtuluþ zemininin daha örgütlü daha organize olmasýný savunanlar, birlik karþýtý olarak deðerlendirilmeye baþlandý. Ýþin daha vahim hale gelmesi ise Kurtuluþ yaþamýnýn daha örgütlü olmasý gerektiðini savunanlarýn biraz kavrayýþ eksikliði, biraz da sübjektif faktörlerin etkisiyle bu durumu kab-

ullenmeleri üzerine yaþanmaya baþlandý. Kurtuluþ gibi artýk salt politik bir ortaklýk olmayan, bir "sosyolojik vakaya" dönüþen geleneksel yapýlar için sübjektivizm önemli bir etkendir. Politikanýn insanlarýn yaþamýnda belirleyici etkisinin olmadýðý böylesi dönemlerde politik deðerlendirmelerin önüne geçer ve yaþamý belirler. Yeniden yapýlanma ve birlik süreçlerinin yanlýþ yorumu kolektif hayatýmýzda sanal saflaþmalara yol açtý ve sübjektivizm bunu körükledi. Hatta tarihin bir döneminde bu sanal saflaþmalar, bölünmeyle (SDK-Kurtuluþ) bile sonuçlandý. Yaþamda karþýlýðý olmayan bu sanal bölünme ortaya iki ekip çýkardý, ancak yaþamlarý ayýramadý. Ýkisi de önce ÖDP' de platform oldu daha sonra SDP' de birleþti. Kurtuluþ'un varlýðýný birliðin önündeki engel olarak görmenin sebebi yukarýda da belirttiðimiz gibi yeniden yapýlanma olgusunu eksik kavramaktýr. Hedef, sosyalist hareketi yeni bir sosyalizm anlayýþý ile yenilemekse ve bu esas olarak bir program tartýþmasýysa bunun yöntemine dair yalnýzca iddialarýmýz olabilir. Kesin yargýlarýmýz olamaz, olmamalýdýr. Örneðin, görüþlerden biri bu sürecin baþkaca gruplarla yan yana gelinecek birleþik bir parti süreci ile gerçekleþeceðini iddia ederken diðeri de Kurtuluþ'un bu sürecin temel öznesi olacaðýný, Kurtuluþ'un kendini yeniden yapýlandýrarak geçmiþ programýný her düzlemde içerip aþan yeni bir devrimci program oluþturabileceðini savunabilir. Bunun tek bir yolunun olduðunu savunmak yanlýþ bir kavrayýþtýr ve savunulanýn gerçekleþmediði durumda bizi temel iddiamýzdan uzaklaþtýrýr. Mesela ÖDP'nin baþarýsýzlýðý çoðulculuðun, sosyalist hareketin, yeniden yapýlanma tezinin baþarýsýzlýðý olarak kavranabilir ki, bu yanlýþ bir tespit olur. Yeniden yapýlanma iddiasýnýn aslýnda bir program tartýþmasý olduðunu söylemiþtik. Evet, birinci adým budur. Sosyalizmin ülke ve dünya planýnda yaþadýklarýný devrimci bir eleþtiriye tabi tutarak içinde bulunulan konjonktürü de doðru deðerlendirip devrimci bir program ortaya çýkarmaktýr. Atýlan bu birinci adýmýn devamýnda da o programa uygun bir politik taktik belirlemek gelecektir. Son olarak da bu adýmlarý hayata geçirecek ona uygun bir örgüt inþa etmek gerekecektir. Bir örnek, olguyu daha berrak görmemizi 126


Kurtuluþ

saðlayacaktýr. Eylül sonrasý Kurtuluþ, kadýn kurtuluþ mücadelesi zemininde bu anlattýklarýmýzý gerçekleþtirmiþtir diyebiliriz. Öncelikle kadýn sorununda eskisini ciddi bir eleþtiriye tabi tutan, onu aþan bir teori oluþturmuþ, o teoriye uygun politikalar geliþtirmiþ ve son olarak onlarý hayata geçirecek örgütsel yenilenmeler ortaya çýkarmýþtýr. Kadýn kurtuluþ mücadelesi baðlamýnda atýlan adýmlarýn, genel açýsýndan baþarýlamadýðý ve bu baðlamdaki eksiklikleri de içerdiði bir gerçektir. Bundaki temel sorun, hedefe ulaþmada gösterilen dar kavrayýþtýr. Hedefe yalnýzca tek bir yoldan, birleþik bir sürecin üzerinden yürünebileceðinin yanýlsamasýdýr. Yeniden yapýlanma sürecinin ancak baþka baþka gruplarla bir araya gelinerek yaþanacak bir harmanlanma sürecinin sonunda gerçekleþebileceði görüþü, gerekçesini esas olarak sosyalist hareketin yanlýþ temellerde bölündüðü tespitinden almaktadýr. Bu doðru bir tespittir. Ancak bu tespit, sosyalist hareketin eylül öncesi yaþadýðý sürecin bir deðerlendirmesi olarak yapýlmýþtýr ve esas olarak 90'lý yýllarýn baþýnda sürdürülen birlik tartýþmalarýnýn sürükleyicisi olmuþtur. Bugün ise sosyalist hareket 90'lý yýllarýn baþýnda olduðu düzeyde bir birlik tartýþmasý yürütmemektedir. Sosyalist hareketin genelinin böyle bir gündemi yoktur. 90'larýn baþýnda hemen hemen bütün ekipler, çeþitli kurgularda da olsa birlik tartýþmaktaydý. Kuruçeþme toplantýlarý bir tarafý oluþtururken o sürece katýlmayan bir sürü siyaset de kendi anlayýþlarýna uygun birlik tartýþmalarý yapmaktaydý. Ancak o süreç geride kaldý ve artýk sosyalist hareket için birlik tartýþmasý o dönemki kadar revaçta deðil.** Üstelik sosyalist hareket kendi ihtiyaçlarý üzerinden bir tartýþma yaparak deðil, TC oligarþisinin kendi ihtiyaçlarý ekseninde attýðý adýmlar üzerinden bir saflaþma yaþadý. Saflaþmanýn en tehlikeli ve aðýrlýklý tarafýný ulusalcý sol denen çizgi oluþturuyor. Bunun dýþýnda liberal sol olarak ifade edilebilecek, bizim eski yol arkadaþlarýmýzýn da içinde bulunduðu bir çizgi mevcut. Bu iki sapma akýmýn dýþýnda enternasyonalist-devrimci sol çizgiyi oluþturan solun ise sýnýrlý bir gücü var. Ve bu çizgiyi oluþturan gruplarýn çoðu, sosyalizmin krizini doðru olgularla deðerlendirmekten uzak olan devrimci gruplardýr. Eðer bu somut durumun tespitinde ortaklaþýyorsak, ortada sosyalistlerin birliði konusunda bizim

kavrayýþýmýz dýþýnda baþkaca problemlerimiz de var demektir. Sosyalist hareketin yanlýþ temellerde bölünmüþ olduðu tespiti üzerinden temellendirilen bir birlik giriþimi, içinde bulunulan konjonktürü de göz ardý etmemelidir. Bu tespitin daha uç bir ifadesi ise, Kurtuluþ'un da geçmiþin yanlýþ bölünmesinin ortaya çýkardýðý öznelerden biri olduðu sonucundan yola çýkarak, Kurtuluþ'un tarihsel olarak miadýný doldurmuþ olduðu ve Kurtuluþ'tan kayýtsýz koþulsuz vazgeçilmesi gerektiðidir. Bu iddia, öncelikle diyalektiðe aykýrý bir iddiadýr. Hayattaki her þey deðiþirken deðiþemeyecek, statik olarak kalacak tek þey Kurtuluþ mu olacaktýr? Hedeflediðimiz sosyalizm kavrayýþýna ve örgüte ulaþmayý, öncelikle kendi zeminimizde gerçekleþtirme çabasý içinde olmak daha olasý ve anlaþýlýr bir hedef deðil midir? Anlaþýlmasý zor olan ise, baþkalarý ile yapýlan her þeyi çoðulculuk, yeniden yapýlanma adýna atýlan "devasa" adýmlar olarak kavrayýp, Kurtuluþ olarak bunu yapmanýn imkânsýz olduðunu düþünmektir. Kurtuluþ adýna yapýlan her þeyin sekterizm, monolitizm olarak nitelendirilmesidir. Soruyu bir kez de þöyle soralým. Örneðin (bugüne kadar olduðu gibi) hedeflediðimiz birliðe ulaþamazsak, hiçbir zaman çoðulcu bir örgüte kavuþamayacak mýyýz? Sosyalist hareketin ihtiyacý olan yeni bir devrimci program bizim için hep bir hayal mi olacak? Ve bizler "ortaçað lanetlileri" gibi ömrümüzün sonuna kadar monolitik ve sekter insancýklar olarak mý yaþayacaðýz? Bu yanlýþ bir kavrayýþtýr ve bu kavrayýþ ayný zamanda kadrolarýn Kurtuluþ zeminine karþý ciddi bir motivasyon problemi yaþamasýna da sebep olmaktadýr. Yýllardýr örgütsel zeminimize dair yaptýðýmýz ve "örgüt deðiliz mörgütüz" veciz sözüyle ifadelenen eleþtirilerin temelinde bu kavrayýþ aranmalýdýr. Varlýðý tartýþma konusu olan, en uygun koþul yakalandýðýnda hýzla terk edilmesinin hedeflendiði bir yapýnýn kurumsallaþmasýný kim bekleyebilir ki? Kýsacasý, eðer sosyalist hareketin yeniden yapýlanmasý bir program sorunu ise Kurtuluþ bunu kendi siyasal öznesi üzerinden de yapabilir ve sosyalist hareketin yeniden yapýlanmasý baðlamýnda oluþturulacak bir programý kendi siyasal inkârý üzerinden de ortaya çýkarabilir. Bunun önünde hiçbir engel yoktur. Örneðin Dev-Yol, kendi zemininde yürüttüðü "tartýþma 127


Kurtuluþ

süreci"ni esas olarak böyle kurgulamýþtýr ve bu minvalde yol yürümüþtür. Ancak, imkânlar oluþtuðunda baþkaca yollarý da denemekten (samimiyetleri tartýþma konusu olmakla birlikte) geri durmamýþtýr. Bugün bile sosyalist hareketin yenilenmesi iddiasýnda kendilerini merkez görmektedirler. Baþkaca siyasetlerin böyle iddialarý varken, neden Kurtuluþ'un böylesi iddialarý olmamalýdýr? Sonuç Olarak Bu baðlamda deðerlendirildiðinde, iddia edilenin aksine Kurtuluþ'un sýçramalý doðrusal geliþimini savunmak sosyalist hareketin yeniden yapýlanmasýný savunmamak deðildir. Tam tersine, Kurtuluþ'un doðrusal geliþimini savunmak sosyalist hareketin yeniden yapýlanmasýndan ayrý ele alýnamaz. Çünkü þurasý çok açýktýr ki sosyalist hareketin içinde bulunduðu krizi görmeden ve bu baðlamda yeniden yapýlanmayý savunmadan Kurtuluþçuluk mümkün deðildir. Buradaki temel farklýlýk bunun gerçekleþeceði zemindir. Bizim iddiamýz, yeniden yapýlanmanýn kendi siyasal öznemiz üzerinden de gerçekleþe-

bileceðidir. Yaþanacak bir siyasal inkâr sürecinin sonunda Kurtuluþ zemini üzerinden de yeni bir sol kültürün oluþturulabileceðidir. Bunun bizim için mutlaka yaþanmasý gereken, ertelenemez bir görev olduðudur.*** Sosyalist hareketin, elzem bir görev olarak karþý karþýya olduðu yeniden yapýlanma olgusunu, salt birleþik süreçlerle özdeþ tutmak ise iddialarýmýzla Kurtuluþ'un varlýðýný karþý karþýya koymaktýr. Yýllardýr içine düþülen bu temel hata, birbirinden farklý Kurtuluþçuluk kavrayýþlarý ortaya çýkarmýþtýr. Bu, artýk ýsrar edilmemesi gereken bir yanlýþtýr. Hedef ortadadýr. Yapýlmasý gereken, hiçbir yolu dýþarýda býrakmadan hedefe doðru ilerlemektir. Ancak buradan öteye, o meþhur alýntýnýn pek vurgulanmayan ikinci kýsmýný daha sýk akla getirmek kolektif yaþamýmýz için daha faydalý olacaktýr. "... Mücadelemizin temel þiarý birlik için mücadele, birlik amacýyla yanlýþ görüþlerle mücadele olmalýdýr; ayrýlýk yaratabilmek için deðil. Elbette bunun yolu da varolan ayrýlýklar üzerine toprak atmak suretiyle yapay birlikler oluþturmaktan geçmez."

* K'nýn siyasal yaþantýsýna diðer emsallerinden daha geç baþlamasýnýn nedeninin uzun süren birlik arayýþlarý olduðu biliniyor. Bu süreç hem o dönemin birliðe bakýþ açýsýnýn getirdiði olumsuzluklar hem de dönemin koþullarý sebebiyle olumsuzlukla sonuçlanýyor. ** Son zamanlarda hem bizim partimizde hem ÖDP' de hem de DTP' de yaþananlar sürecin yeni bir þekil almakta olduðuna iliþkin iþaretler olarak dikkatle izlenmek durumundadýr *** Yukarýda anlattýklarýmýzý farklý zamanlarda, deðiþik platformlarda dilimizin döndüðünce izah etmeye çalýþtýk. Ancak her fýrsatta bizlere uzlaþý ve demokrasi konusunda ders veren "hoca"larýmýz bizi dinlemeye hiç tenezzül etmediler. Ama ona raðmen olaylarý kavramadaki müthiþ "yetenekleri" sayesinde bizim "Kurtuluþ Partisi" savunduðumuzu -bunu ifade eden bize ait hiçbir yazýlý belge ya da sözlü beyan olmamasýna raðmen- ilan ediverdiler. Varlýklarý sosyalist demokrasinin teminatý olan yoldaþlarýmýz, bizi her fýrsatta monolitik ve sekter olmakla suçladýlar. Gel gör ki yaþam sözcüklerden daha acýmasýz. Bizlere her fýrsatta demokrasi nutuklarý atanlarýn kolektif zeminimizde yaptýklarýnýn bir kýsmý artýk herkes tarafýndan biliniyor. Ve bilinenler bilinmeyenlerin teminatýdýr. 1. 2. 3. 4. 5. 6.

Nisan Tezleri - V. Ý. Lenin KSD, Sayý:1 - Haziran 1976 Seçim Partisinden Birleþik Sosyalist Partiye - S. Koç / Sosyalist Kurtuluþ Sayý:2 Ekim 1994 Kongreye Doðru Kriz, Siyasal Yönelim ve ÖDP - Sosyalist Kurtuluþ Özel Ek:3 Eylül 1997 Birlik ve Yeniden Yapýlanma Sürecinde Kurtuluþ - Sosyalist Demokrasi için Kurtuluþ Broþür 1998 Kongreye Doðru Kriz, Siyasal Yönelim ve ÖDP - Sosyalist Kurtuluþ Özel Ek:3 Eylül 1997

128


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.