genç praksis Sevgili okur, Ýþte 6. sayýmýzla karþýnýzdayýz. Bu sayýda da sizlere dolu, içeriði zengin ve keyif alacaðýnýz bir dergi hazýrlamaya çalýþtýk. Yazý kurulu ve dergi kadrosuyla beraber Genç praksis tayfasý yine inanýlmaz bir özveri göstererek birçok zorluða göðüs gerdiler. Yazdýlar, araþtýrdýlar, incelediler, sorguladýlar ve hayatý edebiyat merceðinden geçirerek her ne pahasýna olursa olsun koruduklarý ve yaþattýklarý dergilerinin arþivine bir sayý daha eklediler. Artýk Ýstanbul ve Ýzmir'de savaþ karþýtlýðý ve edebiyat dendiðinde ilk akla gelen genç oluþum olma sorumluluðuyla hareket ediyoruz. Liselerde, üniversitelerde, kültür merkezlerinde, sempozyumlarda ve miting alanlarýnda elden ele dolaþan dergimiz yürüyüþüne aðýr ama emin adýmlar devam ediyor. 6. sayýmýzda bizim için önem arz ettiðini düþündüðümüz; Irak savaþýnýn 5. yýlý, Filistin sorunu, film festivalleri, Barýþarock, edebiyatýmýzýn iki dev ismi Sabahattin Ali ne Nazým Hikmet ve Albert Einstein gibi konularý ve ustalarý iþledik. Ayrýca belirtelim Ömer Erten ve Suzan Iþýk’la dergimizin artýk hiç bir baðý kalmamýþtýr. 7.sayýmýzda görüþmek dileðiyle… Editör
GENÇ PRAKSÝS DERGÝSÝ - Edebiyat Kültür Sanat Edebiyat Dergisi - Aylýk Süreli Yayýn - Sorumlu Yazý Ýþleri Müdür Ve Ýmtiyaz Sahibi: Cengiz Bakýrtaþ, Genel Yayýn Yönetmeni: Aydýn Yýldýrým, Genel Yayýn Koordinatörü: Barýþ Engin, Yazý Kurulu: Uðurcan Karateke, Ýlker Gökçeler(Namýk Kemal Lisesi), Özge Kocakaya (Övgü Terzibaþýoðlu Anadolu Lisesi Okul Temsilcileri: 50. Yýl Lisesi: Tülin Çakýr, Bornova Koleji: Yanký Yýldýrým, Övgü Terzibaþýoðlu Anadolu Lisesi: Özge Kocakaya, Ömer Seyfettin Lisesi: Güler Bayram, Namýk Kemal Lisesi: Elif Poyraz, Naci Þensoy Lisesi: Arzu Karaköse, Buca Lisesi: Gizem Gül, Karataþ Lisesi: Batuhan Büyükayhan, Aydýn Doðan Anadolu Ýletiþim Meslek Lisesi: Merve Acar, Söke Hilmi Fýrat Anadolu Lisesi: Tude Biber, Çiðli Teðmen Ali Rýza Akýncý Anadolu Lisesi: Yasin Özyurt, Karþýyaka Lisesi: Umut Ýncesu, Ege Üniversitesi: Nurgül Keçeli, Ýstanbul Üniversitesi: Osman Güven, Boðaziçi Üniversitesi: Ezgi Ceylan, Bahçelievler Kocasinan Lisesi: Sezercan Ataasyas, Fahrettin Kerim Gökay Anadolu Lisesi: Ayça Sena Akçor, Yýldýz Teknik Üniversitesi: Onur Yaray, Marmara Üniversitesi: Süleyman Gürkan Anýl, Egeli Kadýn Yazarlar Platformu: Gönül Çatalcalý, Bahçeþehir Atatürk Lisesi: Mehmet Özgür Yýldýrým - Grafik Tasarým: Zehra Þahin, Ýlke Deniz - Halkla Ýliþkiler Sorumlusu: Damla Yýldýrým - Lojistik Destek : Osman Ozan - Yönetim Yeri: Cumhuriyet Bulvarý No: 56 Gümrük - Konak / Ýzmir MATBAA: www.gencpraksis.net Tüm genç arkadaþlarýmýzýn ürünlerini bekliyoruz.
2 3 4 6 8 10 12 14 16 17 20 24 25 26 28 30 32 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 46 48 49 50 51 52 54 55 56 58 60 62 63 64 66 70 72
NESLÝME ÝSYAN FÝLÝSTÝN’DE ÝNSAN OLMAK ALMANYA’DA YANAN TÜRK EVLERÝ KÝM SAVAÞ ÝSTÝYORSA, O GÝTSÝN ! HÝÇ DEÐÝÞEMEYEN BÝR DÜNYA, PÝPPA BACCA SINIR TANIMAYAN BARIÞÇI BÝR DAHÝ: ALBERT EINSTEIN KALDIRIM TAÞLARININ ALTINDA KUMSAL VAR! ANLAÞMAMALIYIZ, PRENSÝPLERÝMÝZ OLMALI! ÝKÝNCÝ SINIF ÞEHÝTLER RONI MARGUILES ile IRKÇILIK KÜRESELLEÞME KARÞITI HAREKETLER VE SÝNEMA % 52 BAÐLILIK MANÝFESTOSU VATAN HAÝNÝ BÝR ÞAHÝR: NAZIM HÝKMET TANYA - NAZIM HÝKMET EDEBÝYATIN HERÞEYÝ ÝNSAN MESKENÝ DAÐLAR OLAN BÝR AYDIN: SABAHATTÝN ALÝ HANGÝMÝZ DAHA ZENGÝN AZ YAÐMURLU BÝR GÜNDE BEKLEYÝÞ - O AN KÜÇÜK ÖLÜMLER BULUTLAR SEVÝÞÝRSE SEVGÝLÝ KADIN TANRININ ELÇÝSÝ’NDEN BAYKUÞ ELBÝSENÝN DÝKÝÞ ÝZLERÝ ÝHANET BÝR RÜYA GAIA’YA ÖVGÜ FARKLI HAZLAR DEPOSU AÐLAMAK - UÇSUZ BUCAKSIZA DOÐRU TANIMSIZ - OYUN OMUZ OMUZA DANTEL ve SOKAK YAÐMUR OÐLUM - HAYAL ET DURMAYALIM ÖYLE - YÜREÐÝ KIRIK ÇOCUK OTOTERAPÝ TÜM ÝNSANLAR ÖZGÜR ve EÞÝTTÝR SONRA YAPILACAK TEK ÞEY VAR ROCK’n COKE ve BARIÞAROCK ULUSALARARASI ÝSTANBUL FÝLM FESTÝVALÝNDEN ÝZLENÝMLER HALDUN TANER’DEN BÝR BAÞYAPIT KÜÇÜK BÝR KRALIM BEN - DURDURMAK ÝSTERSÝNÝZ - YALAN YOKSUN GÖNLÜNÜN ÖZLEDÝÐÝ TEN OKUMAK EYLEMDÝR! ÖZGÜR DUVAR GENÇ PRAKSÝS DERGÝSÝ FAALÝYET RAPORU SESÝMÝZE SES KATIN!
genç praksis
neslime
isyan
Bizler önlerine "popüler kültürü" ve "coca cola'" konulup, sadece seçeneklerde verilmiþ þýklardan bir tanesini iþaretlemek zorunda býrakýlan, kalýplarýn dayatýldýðý gençleriz! Bize sunulanlar dýþýndaki her þeye; okumaya, araþtýrmaya gardýný alan; bütün bu dayatýlanlarý beyin süzgecinden dahi geçirmeden kabullenen, tek arkadaþý odasýndaki bilgisayarý, interneti, chat programlarý olan bir nesiliz ! 4.sýnýfta hayatýmýza giren dershanelerimizle, son model cep telefonlarýmýz ve bilgisayarlarýmýzdaki msn programý, knight oyunumuzla çok mesut ve bahtiyarýz(!) Gazete, dergi filan okumak gibi bir derdimiz yok. Arada yakýþýklý ve güzel þarkýcýlarýn, mankenlerin posterleri olan magazin dergilerini okuyor(!), internetten fan sitelerine giriyor ve çok eðleniyoruz... Kitap da okumuyoruz... Zaten okul, dershane, ödev derken bize kalmayan boþ zamanlarýmýzda da eðlenmek istiyoruz. Elimizin altýnda internet gibi bir nimet varken kitaplar bize yavan geliyor... En iyisi msn'den arkadaþlarýmýzla geyik muhabbeti yapýp, güzel (!) vakit geçirmek... Ailelerimizin bu konuda bizi belirlemesine asla tahammül edemiyoruz, adeta canýmýza ot týkanmýþ gibi hissediyoruz! "Msn'de, bütün gün beraber olduðun arkadaþlarýnla geyik muhabbeti yapacaðýna biraz bizimle vakit geçir!" diyorlar. Anlamýyoruz onlarý, ama onlarýn da bizi anladýðý pek söylenemez! Yani aslýnda mutlu olamayan, ama anlýk mutluluklardan yaþam devþiren ve bütün bunlara þükreden bir nesiliz. Ya internetimiz olmasaydý, ne yapardýk o zaman!? Sýkýntýdan patlardýk herhalde. Bizim için internetsiz bir hayat kör, saðýr, dilsiz bir hayat demek. Önceden insanlar nasýl mutlu olabiliyorlardý acaba (!?) Televizyon dizilerine de bayýlýyoruz. Ne güzel dizi diziler, biri bitip biri baþlýyor. Hatta televizyonda izlediðimiz yetmiyor, internetten tekrar izliyoruz bazý bölümlerini. Ertesi gün hepimizde ayný þeyleri izlediðimiz halde dizideki sahneleri birbirimize hatýrlatýp anlatarak arkadaþlarýmýzla gülüyor, eðleniyoruz.(!) Aslýnda düþünmemiz gereken tek bir þey var: Sýnavlarý bir bir geçip, en sonunda para kazandýra-
2
Özge Kocakaya
cak güzel, kazançlý bir meslek sahibi olabilmek! "Hayatta en hakiki mürþit "para deðil mi?(!) Bunun içinse tek yol matematik, fizik, geometri, kimya sorularýný çözebilmemiz! Tek kurtuluþumuz bu. Ama hayat test çözerek de geçmez ki! Arkadaþlarýmýzla dýþarý çýkalým diyoruz; ama zaman kaybý çok fazla oluyor. Yaþasýn msn (!) Biz gençlerin böyle olmasýndan þikayet eden pek çok büyük insan var. Yeni nesil hiç iyiye gitmiyor! diye üzülen insanlar. "Tembel gençlik!" diyerek sitem edenler. Fakat gençliðin bu duruma gelmesinden çok hoþnut olanlar da yok deðil. Zaten yýllardýr böyle bir nesil yaratýlmak istenmemiþ miydi? Yiyeceði yemeði bile internetten sipariþ eden, sýnavdan sýnava koþuþtururken asýl öðrenmesi gereken hayattan, çiçeklerden, böceklerden sanala teslim olan, sadece egosunun emri doðrultusunda yaþayan, geleceðinden bihaber olan bu nesilden fazlasýyla memnun çoðunluk! Neslim ,uyan artýk! Beynine format at! Yaþam kaçýyor... Ýzmir Övgü Terzibaþýoðlu Anadolu Lisesi
genç praksis
Filistinde insan olmak Tuðba Özdoðan
Savaþýn olduðu, üzerinizde insan geçinen güçlerin bulunduðu, bombalarýn uçtuðu, aðlayan koþan insanlarýn bulunduðu bir yer burasý... Arap egemenliði altýnda denebilecek kadar uzak kendinden, benliðinden... Bomba gürültüleri arasýnda geçmeye çalýþan ömürler… Baský ve savaþ Ýsrail'in uyguladýðý deðiþik bir iletiþim kurma biçimi. Ýnsanlarý aðlatýyorlar orada. Büyüðün, küçüðün, erkeðin, kadýnýn ayýrt edilebileceði en zor yer orasý. Ayný dünyada farklý bir yaþam... Ezilen insanlar mý aramak istersiniz orada, aðlayan insanlar mý görmek ya da. Ne isterseniz isteyin emin olun hepsi var orada. Kardeþi ölen çocuðu bulmak isterseniz eðer yine ayný yerinde o. Aðlýyor. Elinden bir þey gelmediði için mi, gelemediði için mi bilinmez; ama o, dünyaya büyüðün her zaman daha güçlü olduðunu kanýtlayan en ince örnek. O kazanmak nedir bilmeyen, o çaresizlik diyen, o minik elleriyle gözyaþlarýný silen küçük çocuk. Yaþarken ölen, yaþýyorum bile diyemeyen masum bir insan. Ýnsan, ama insanlýðý kendine dahi unutturulmuþ, bu yaþta hayatýndan sýkýldýðýný hisseden insan. Sýrf anlam veremediði çýkarlar yüzünden yalnýz kaldý dünyada. Hep bu yüzden susmak öðretildi ya zaten ona. O anlamazdý, anlam veremezdi. Büyükler her zaman daha iyisini; hani en iyisini bilirdi. Ýþte yine ayný büyük onu böyle çaresiz býrakan, ayný hýrs, ayný ego, ayný þey onu dünyaya geldiðine piþman ettiren. Kim onun yerinde olmak isterdi? Kim aç uyumak isterdi? Emin ol o da istemedi. Çok þeye sahibiz çok… Ya Flistin'de kadýn olmak nasýl birþey. Orda böyle bir kavram çok ayýrt edici geliyor mu onlara acaba. Kadýn bir diðer ezilen, bir diðer susan. Hem kendileri hem de evlatlarý için aðlayan. Bir anne düþünün; çocuðunu gezdirmek, onunla oyun oynamak, onu eðlendirmek istemez mi bir anne. Ama Filistin'de annenin yapabildiði tek þey çocuðunun gözyaþlarýný silmek Þimdi söyleyin HANGÝ EÞÝTLÝKTEN BAHSEDÝYORUZ. Kim eþit dünyada hadi
gösterin. Aslýnda eþitlik eþitlik diye baðýrýrken tam bir eþitsizlik girdabý içinde deðil miyiz? Hep baþka birilerinin elinde deðil mi kumanda. Oradaki insanlarýn yaþamak isteyeceðini düþünmüyorum, ölmek, kurtulmak isteyense çok olsa gerek. Oradaki insanlar sýrf kadýn diye sýrf kadýn kimliðinden dolayý neler yaþýyor. Kendi elinde olmayan, kendi kontrolünün dýþýnda geliþen þeyler için ceza çekiyor, en büyük bedeli ödüyor insan... Aslýnda; çocuklarý aðlarken avutmak, onlarý güldürmeye çalýþmak, 'yok' kelimesinin anlamýný çok iyi bilmek ve onu öðretmeye çalýþmak çocuklarýna. En aðýr iþi onlar yapýyor Filistin'de. Filistin’de en aðýr iþ insan olmak ...
Ýzmir Ömer Seyfettin Lisesi
3
genç praksis
Almanyada Yanan Türk Evleri Üzerine, Alman Yazar Stefan Bornostla Konustuk Genç Praksis: Almanya’da Türkiye’li göçmenlere karþý Neo - Naziler tarafýndan ýrkçý salýdýrýlar düzenleniyor. Solingen’den Ludwigshafen’a kadar bu saldýrýlarda onlarca Türk hayatýný kaybetti. Siz bir Alman Savaþ Karþýtý olarak bu ýrkçý katliamlar karþýsýnda neler düþünüyorsunuz? Stefan Bornost: Öncelikle saldýrý ile kazayý birbirinden ayýrt etmek gerek. Biri Ludwigshafen’de yakýlmýþ olan ev. Bu ev konusunda henüz ne olduðu kesinlikle bilinmiyor, evin nasýl yandýðý kesinlikle bilinmiyor, ýrkçý bir bombalama, ateþe verme olabileceði gibi kablonun kýsa devre yapmasý sonucu yanmasý mümkün. Ýkinci olasýlýk daha olasý gibi görünüyor þu anda ama bir de ikinci bir konu var. Ýkincisi de þu: Almanya’da Alman devleti tarafýndan göçmen Türklere karþý kurumsal bir ýrkçýlýk uygulandýðý kesin ve o ev bombalanmamýþsa bile o tür olaylarý yapmaya yatkýn faþist gruplar var. ( Mesela Solingen katliam.) Arka plan bu. Almanya’da ki Türkiyeli toplum Almanya da yaþayan diðer göçmen topluluklardan fersah fersah daha büyük. Bu toplum Almanya’ya ilk defa 1950'lerde, 1960'larda Türkiye devleti ile Almanya devleti arasýnda yapýlan bir anlaþma sonucu çelik sektöründe, metal sektöründe ve madencilikte çalýþmak için gelmiþ. Geldikleri zaman resmi statüsü misafir iþçi idi. Misafir iþçi dediðin and, misafir, yani bir gün geri dönecek anlamýna gelir. Ve Alman devleti bu gelen iþçileri Alman toplumuna entegre etmek için hiçbir çaba göstermedi.Onlarýn hiç bir sosyal sorunu ile ilgilenmedi.Onlarý sadece emek olarak kullanmaktan baþka hiçbir kaygýsý yoktu ama bu misafirler yerlerine geri dönmediler, kaldýlar, çünkü büyük çoðunluðu Türkiye'nin kýrsal bölgelerinden gelmiþlerdi zaten bir zaman sonra geri dönecek yerleri de yoktu, üstelik dönmediði gibi orda çocuk yaptýlar, çocuklarý da çocuk yaptýlar. Dolayýsýyla simdi Almanya'da simdi 3. kuþak Türkiyeliler var. Ama Almanya'da ki toplumsal durum 50'lerde 60'lardan bu yana çok çarpýcý ölçüde deðiþti. Bu Türkiyeli iþçilerin geldikleri zamanki demir-çelik, metal ve benzeri sektörler Almanya'dan çýkýp Kore gibi Güney Kore gibi ülkelere gitti. O sektörler þimdi pek yok Almanya'da. Onun için ilk gelenler iþsiz kalmaya baþladýlar. 2. ve 3. kuþak Türkiyeliler ise zaten hiçbir zaman iþe girememiþ bir þekilde iþ bulamaz haldelerdi. Ýkinci bir unsur Almanya bütün Avrupa'daki en adaletsiz ve eþitsiz eðitim sistemine sahip. 19. yüzyýldan kalma bir sistem bu. 4. sýnýfta yani 10 yaþýnda çocuklar ileri düzey
4
eðitim, orta düzey eðitim ve düþük düzey eðitim diye ayrýlýyorlar. Düþük düzey diye ayrýlan çocuklarýn okulu bitirdikleri zaman iþ bulabilme þanslarý hemen hemen sýfýr ve bu düzeye ayrýlan çocuklarýn yüzde kýrký göçmen çocuklarý oldu. Almanya bütün uluslararasý kurumlar tarafýndan (Birleþmiþ Milletler gibi) göçmenlere entegre olma ve doðru düzgün eðitim sahibi olup o toplumla kaynaþma þansýný tanýmamasý nedeniyle eþleþtiriliyor. Kýsacasý yapýsal bir eþitsizlik var ama Alman devleti “Türkler zaten bütünleþmekmek istemiyorlar” diyerek suçu o tarafa atýyor. Türkiyeli toplumda da bu Alman düzeninin, Alman toplumunun onu dýþlamasý sonucu bir dizi geliþme,karþý tepki oluyor.Örneðin yeniden Ýslam'a dönüþ oluyor, çok sayýda baþörtüsü takmaya baþlayan genç kadýn oluyor. Bir baþka örnek Türkiyeli kökenli gençler arasýnda milliyetçilik çokça yükseliyor ama bu da toplum tarafýndan dýþlandýklarý zaman sarýldýklarý bir hayal, bir düþ oluyor. Baþörtüsü gibi, üzerinde Türk bayraklarý olan kýyafetler giyen gençler görmek mümkün. Ama Türkiyeli gençler arasýnda da genel olarak Alman toplumundaki gençler arasýnda olduðu gibi daha yaygýn olan geliþme son yýllarda sola doðru olan bir eðilim. Özellikle Irak savasýna karþý örgütlenen hareketlerde kampanyalarda Türkiyeli gençleri de görüyoruz. Almanya'nýn iki büyük sendikasý var; biri metal iþçileri ile metal bide adý verdi olan kamu emekçileri sendikasý var Türkiyeliler arasýnda en baþtan beri zaten bu iki sendikaya çok üst düzeyde katýlým var. Ýlk kuþakta o sendikalara çok katýlým vardý Türkiyeliler arasýnda. Þimdide gençler arasýnda toplumsal hareketlere katýlým var ýrak savaþýna karþý hareket bir örneði. Veya atak Almanya'da kurulduðunda çok sayýda Türkiyeli üyesi vardý ve þimdide yeni sol partinin milletvekilleri arasýnda iki tane 20'li yaþlarýnda genç Türkiyeli kadýn var.
genç praksis Bu katýlýmýn yüksek olmasýnýn nedeni de Türkiyeliler arasýnda özelliklede üniversite düzeyinde okuyabilme þansýný kazananlar gençlerin sürgün politikalarýndan sýkýlmýþ olmalýdýr. Onlara yetersiz geliyor. Sürgün politikalarýndan þunu kastediyorum. 15 kiþi bir alana oturuyor, kendi yaþadýklarý ülkede olup bitenler hakkýnda olup bitenler hakkýnda ne olduðunu konuþmuyorlar. Türkiye'de olan konularý konuþuyorlar, yok AKP, yok Kemalizm, bilmem ne. Ama tartýþtýklarý konuda yapacaklarý somut hiçbir þey yok, çünkü baþka bir ülkedeler. Sizin ilginizi çekebilir. mesela bizim savaþkarþýtý hareketimiz içne katýlan iki Türkiyeli genç arkadaþ var. Ferit ile Serra. yani yaþadýklarý ülkenin yaþamsal sorunlarý ile ilgileniyorlar. Bu iyi bir geliþme. GP: GP Alman devleti bu olaylarda nasýl bir politika izledi? Olaylarý çözmeye mi yöneldi yoksa ört bas etmeye mi çalýþtý. Yani gerekli soruþturma ciddi olarak yapýldý mý? SB: Doðrusunu söylemek SB gerekirse örtbas etmeye çalýþtýlar diyemem. Örneðin Almanya'daki en kýdemli savcýyý bu iþe atadýlar. Yani öyle örtbas ediyorlar gibi görünmüyor doðrusu. GP: GP Almanya'da faþizmin özelliklede neonazizmin son durumu nedir? Yükseliþte mi yoksa halkýn gözünde her geçen gün biraz daha itibarý kaybediyor mu? SB: SB Almanya'da þu anda Naziler son on yýl içinde bulunduklarý en kötü en zayýf durumdalar. Zayýf olmalarýnýn nedeni objektif durum deðil; çünkü objektif durum, milyonlarca iþsiz var Almanya'da ve iþsizliðin o kadar yüksek olduðu yerde objektif duruma bakýldýðýnda faþistlerin büyümesi gerekir, objektif durumdan kaynaklanmýyor þu anda kötü durumda olmalarý. Üstelik devlet kurumsal bir ýrkçýlýk uyguladýðýnda, Ýslam düþmanlýðý yaptýðýnda yine Nazilerinde bundan yararlanýp büyüyor olmalarý beklenebilir. Yani büyüyemi için koþullar buna elveriþli ama büyümüyor olmalarýnýn temel nedeni sol. Birincisi genel seçimlerde solun baþarýlý olmasý, sol olmasaydý bekli de faþistlere oy verecek çok sayýda öteki, hayal kýrýklýðýna uðramýþ insanlar vardý. bu oyu sol almasýný bildi. Yani sol faþistlerin altýndan halýyý çekmiþ oldu. Ýkincisi solun örgütlü ve iyi durumda olmasý antifaþist harekete bir güç veriyor, omurga veriyor, ayrýca finansman saðlýyor ve bunun sonucunda da nazi faþistlerin yapmaya çalýþtýðý son beþ yürüyüþ engellendi. Ana faþist parti LPD gerçek anlamda faþist olan Hitlerci olan parti. Þu anda darmadaðýn olmuþ durumda. Ama böyle bir alt kültür düzeyinde özellikle Doðu
Almanya'nýn kýrsal bölgelerinde çok ciddi bir yaygýnlýðý var. Bu alt kültürün etkisiyle hemen hemen her gün ya punk görünümlü ya solcu görünümlü bir insan sokakta dayak yiyor. bu tip sokak eylemlerinin yani birini yakalayýp dövmeleri eylemleri resmi rakamlara göre son 7 yýldýr her gün artýyor ama bu durumu þöyle yorumlamak mümkün. Örgütlü kurumsal düzeyde bir baþarý elde edemedikleri için, organize olamadýklarý için bu tür böyle bireysel, sokaktaki eylemlerine yönelmek zorunda kalmýþlar. GP: GP Bizler Türkiye'de liseli ve üniversiteli gençlerin oluþturduðu ýrkçýlýk ve savaþ karþýtý bir edebiyat dergisiyiz. Son olarak okuyucularýmýza iletmek istediðiniz bir þey var mý? SB: SB Kiþisel bir þey söyleyeyim. Ben Almanya'nýn kuzeyinde Bern isimli küçük bir kasabada doðdum. Kuzey Almanya'da. 1993'te Almanya'da yaþanan ilk ev yakýlmasý olayý o kasabada yaþanmýþtý ve bir neonazi bir eve ateþ bombasý atýyordu. Bir anne ve çocuklarýyla beraber 5-6 Türk hayatýný kaybetmiþti. O bombayý atanlar benim evimin 4 kapý ötesinde oturuyorlardý, yani hepsi komþuydular. Ben o sýralarda okulumda liseli bir aktivisttim. Eðitim sorunlarý üzerine mücadele ediyordum. Benim politize olmamý bu olaydan saðlamýþtý. Bu rkçýlýk ve milliyetçilik nerden geliyor, bu nefret nerden geliyor, arkasýnda ne var, arka planda neler dönüyor? Niye her seferinde bu sorunu püskürttüðümüzde tekrar tekrar ortaya çýkýyor. Ben tüm bunlarý düþünerek sosyalist oldum. Özellikle tarih okumaya baþladým. Almanya tarihi hakkýnda kitaplar okumaya baþladým, ve büyük sermaye patronlarýnýn Nazi partisini nasýl desteklediklerini öðrendim. Nazileri nasýl iktidara getirdiklerini öðrendim. Alman burjuvazisi Hitler’i desteklemeseydi Hitler iktidara gelemeyecekti, bunu anladým. Ve Hitler’in Nazilerin iktidara gelmesinde 1929 ile 1933 arasýndaki dünya krizinden kaynaklandýðýný milyonlarca insanýn iþsiz kalmasýndan kaynaklandýðýný anladým. Yani þöyle bir yol izledim, önce aktivist, sonra antifaþist ve sonrada antikapitalist oldum. Antikapitalist olmak çok önemliydi. Benim için gündelik düzeyde çok çeþitli alanlarda iþler yapýyoruz, mücadeleler ediyoruz ama mühim olan bataklýðýn bütünü kurutmak. Þu veya bu þekilde bir þeyler yapýyoruz ama önemli olan tüm bu sorunlarýn kaynaðý olan kapitalizmden kurtulmaktýr.
5
genç praksis
ÝÞGALÝN 5. YILINDA ULUSLARARASI BULUÞMA (!) KÝM SAVAÞ ÝSTÝYORSA ONLAR GÝTSÝN!... Pýnar Yeþilova
1 Mart'ta Küresel Barýþ ve Adalet Koalisyonu tarafýndan düzenlenen “Barýþa Bir Þans Ver” sempozyumunda Irak'taki ABD ordusunda 11 ay görev yaptýktan sonra Afganistan'a gönderilmek istenen ancak ordudan ayrýlan ve savaþ karþýtý harekete katýlan bu yüzdende ABD ordusunca 'þerefsiz' ilan edilen Chris Capss, Iraklý psikiyatr Numan Serhan Ali, ÖDP Ýstanbul milletvekili Ufuk Uras, Küresel BAK aktivistlerinden Yýldýz Önen’in moderatörlüðünde bir araya geldiler. Genç Praksis dergiside SAVAÞ KARÞITI kimliðiyle sempozyuma katýldý. Sempozyumda savaþ, iþgal, hareketin küresel karakteri, savaþý durdurmak için neler yapýlabileceði gibi çok sayýda konu tartýþýldý. Askere gitmesinin nedeninin ailevi problemler, eðitim fýrsatý bulamama ve daha çok para kazanmak için olduðunu dile getiren Chris Capss "Irak'taki tecrübe gösteriyor ki savaþ bir çok kiþiye para kazandýrýyor, küçük hizmetler için çok paralar isteniyor her bomba onlarca insaný öldürürken birilerinin 'cepleri doluyor'" dedi. Ayrýca Capss askerlerin lüks içinde yaþadýklarýný bunun yaný sýra Irak halkýnýn yoksulluk ve ölüm korkusu içinde yaþadýklarýný belirtti. Sorulara içtenlikle cevap veren Capss "Iraklý bir aile benden meyve istedi, vermek istedim ama çevremdeki askerler buna engel oldu. Biz orada büyük bir lüks içinde yaþýyorduk ve bu çarpýklýk beni çok rahatsýz etti. Afganistan'da da durum düzelmiyordu. Bu askeri operasyonun bir parçasý olmak istemedim. Muhafazakar bir ailem var ve benim bu kararýmdan dolayý bazý iliþkilerim deðiþti. Arkadaþlarýma söyleyemedim. Beni desteklemeyenler oldu, ama kardeþim çok destek verdi.” Dinleyicilerden gelen "Amerika'da savaþ karþýtý hareket güçleniyor mu ? " sorusuna ise "Amerikan vatandaþý sessiz kalýyor.
6
Amerika'da medya Irak'la ilgili haberlerden istediklerini, çarpýtarak gösteriyor. Irak'la ilgili haberleri izleyince rahatsýz oluyorum. Ama yavaþ yavaþ tepki oluþmaya baþladýðýnýda söyleyebilirim." þeklinde yanýtladý. Sözlerini "Irakta petrol var, bunlar binlerce Iraklý asker ve sivilin hayatýna mal oluyor, bütün bunlara deðer miydi? " diyerek bitirdi. ÖDP Genel Baþkaný ve Milletvekili Ufuk Uras sözlerine "Peygamberin karikatürü çizildiðinde bütün Ýslam dünyasý büyük tepki gösterirken Irak'ta yaþananlara neden ses çýkarmýyor, kamuoyu oluþturamýyorlar? Ýnsan öldürmek bir suçtur" diyerek sözlerine baþladý. “BBC'de anlatýlan ve bizim medyamýzda anlatýlanlarla öðrenme hakkýmýzýn ihlal edildiði açýktýr. Ýran'ýn yakýn tehdit oluþturduðunu iddaa ettikleri bir dönemde barýþ mücadelesi önemlidir. Ortadoðu'da yapýlan arka plan anlaþmalarýnýn neler olduðunu bilmiyoruz ama tahmin edebiliyoruz. Þu da bir gerçektir ki Bush doðrudan kendisi teröristtir(!)" dedi. Hiçbir kurumun hiçbir politikasýna ayrýcalýk verilemez diyerek devam eden Uras MHP ve CHP'nin Kuzey Irak'taki operasyonla ilgili tutumlarýna cevap olarak savaþýn bitmesini istemiyorlar, o zaman "Tolstoy'un da dediði gibi 'kim savaþ istiyorsa onlar gitsin" diyerek sert bi þekilde cevap verdi. "Barýþ ve kardeþlik için barýþ sesinin yükselmesi saðlanmalý" dedi. Iraklý psikiyatr Numan Serhan Ali, 35 milyon nüfusa sahip geneli Müslüman, az bir kesimi Hýristiyan ve Yahudi olan Iraklýlarýn her zaman her yerden yara almýþ bir millet olduðunu dile getirdi. ABD'nin Irak'a girdiðinden beri 65 milyar dolar harcama yaptýðýný, her hafta 2-3 milyar dolar gider olduðunu söyledi. Ali sözlerine þöyle devam etti: “Milyarlarca dolarý harcamak yerine Amerika savaþa karþý açlýk fonu yaratabilirdi, 36 yýl sürecek yardým fonu kurulurdu.” dedi. Iraklýlar’ýn %38'i öldürüldü, %51'i hasar gördü, %77'si psikolojik travma geçirdi, %28 oranýnda masum insanlarýn ölümüne yol açýldý. Kaç kiþinin öldüðü belli deðil. Bize 600.00 olarak söyleniyordu ama sadece 1.000.000 civarý sivilin öldüðünü düþünüyoruz. Akýl saðlýðý sorunlarý oldukça yaygýn.
genç praksis
Ýhanetler
Savaþtan 2 ay önce hastaneler boþaltýldý, yaðmalandý.Binlerce hasta hastaneleri terk etmek zorunda kaldý. Kadýnlara tecavüz edildi. 150.000 hasta kayýp. Amerikalýlar bize yardým etmedi. Birkaç yardým kuruluþu hariç bazý ilaç firmalarý bize ilaçlarý çok fahiþ fiyata satmaya çalýþtýlar. Tüm ulus Amerikalýlarýn Irak'ý terk etmesini istiyor. Amerikalýlar ibadet yerlerine ayakkabýlarýyla giriyorlar, Kuran sayfalarýný yýrtýyorlar. Aylarca tutuklu kalýp iþkence gören insanlarýn sonradan masum olduðu anlaþýlýyor. ABD temel ihtiyaçlarýn karþýlanamamasýndan sorumlu, mesela su gibi. Ýntiharlar þiddetli þekilde artýyor, insanlar her an ölebileceklerini sanýyorlar. Doktorlar, kaçýrýlan listelerinde yer aldýðý için týbbi personelin tamamý kaçýyor. Burada insanlar ölüyor. Hamile kadýnlar için de durum çok zor. Çocuklarda davranýþ bozukluklarý oluþuyor. Okula gitmek istemiyorlar. Güvensizlik, belirsizlik yüzünden binlerce Iraklý ülkeyi terk etmek zorunda kaldý. Iraklý mülteciler gittikleri ülkede iþ bulamýyorlar. Kýsacasý bir Iraklý’nýn yaþamý artýk hiç kolay deðil. Panelin sonunda dergimizin 5. sayýsýný Chris Capss ve Ufak Uras'la paylaþtýk. Irak'ta 5 yýldýr süren insanlýk dýþý olaylarla ilgili son derece acý tablolar toplantýda deþifre edildi. Açýkçasý Genç Praksis olarak hem katýlmaktan onur duyduðumuz hem de son derece öðretici bulduðumuz bu panel bize bir kez daha barýþ hareketinin ne kadar acil bir hareket olduðunu gösterdi. Artýk daha iyi biliyoruz ki savaþlar insanlýðýnýn en büyük düþmanýdýr. Tek yapmamýz gereken barýþa bir þans vermek.
"0 gezegeninde beþ bin yýldýr savaþ yaþanmamýþtýr," diye okudu, "ve Gethen'de hiç savaþ olmamýþtýr." Gözlerini dinlendirmek amacýyla ve Tikuli'nin yiyeceklerini yuttuðu gibi kelimeleri lop lop yutmamak için kendisini yavaþ okumaya alýþtýrmaya çalýþtýðýndan okumayý kesti. "Hiç savaþ olmamýþtýr." Sözler bütün parlaklýklarýyla apaçýk duruyorlardý karþýsýnda, nihayetsiz, karanlýk, yumuþak bir kuþku ile çevrelenmiþ ve gitgide bu kuþku içine çökerlerken. Nasýl bir dünya olurdu bu dünya? Gerçek dünya olurdu. Barýþ gerçek yaþamdý; çalýþmalarý ve öðrenmeleri için çocuklarýn yetiþtirildiði, çalýþýlan, öðrenilen bir yaþam. Çalýþmayý, öðrenmeyi ve çocuklarý yutan savaþ, gerçeðin inkarýydý. Ama benim halkým, diye düþündü kadýn, sadece inkar etmesini biliyor. Yanlýþ kullanýlmýþ gücün kara gölgesinde doðan bizler, barýþý kendi dünyamýzýn dýþýna yerleþtirmiþiz: Rehber olan, ulaþýlamayan nur. Bizim bütün bildiðimiz dövüþmek. Ýçimizden birinin yaþamý boyunca becerebildiði tek barýþ, savaþýn devam ettiðini inkar etmek sadece; gölgenin gölgesi, çifte inançsýzlýk. baðýþlanmanýn dört yolu
Ursula K. Le Guin
7
genç praksis
Barýþ… Gelinlik… Tecavüz… Cinayet… Þiddet… Gelecek umutlarý… Hiç deðiþemeyen bir dünya ve Pippa Bacca…
AYÇA SENA AKÇOR
8 Mart 2008… Bir yerden baþlamak gerekiyordu artýk. Çok fazla can kaybetmiþti ve kaybediyordu, çok fazla aðlýyor ve acý çekiyordu bu yaþam alaný. Daha fazlasýný kaldýracak hali olmadýðýný da biliyordu Pippa Bacca ve arkadaþý Silvia Moro. Onlarda da olduðu gibi bu acý, gözyaþý ve canlar bi-rilerinin de en derinlerinde yankýlanýyordu, bu kesindi. Bu sesi birilerinin duymasý, duyup bu dünyayý deðiþtirmesi lazýmdý. Birer sanatçý olarak þiddet ve savaþ izlerinin bulunduðu onca yeri gezip seslerini duyurmak, bu þiddet eserlerini býrakanlara dur demek içindi bu tarih. Ýki beyaz gelinlikle Milano'dan baþlamýþtý ve Tel-Aviv'de sonlanacaktý oysa ki. Bu þiddetin beyaz gelinliklerinde býraktýðý her kir belki de birilerini gerçekten durup düþündürecekti, bu kirleri görüp utanacaklardý yaptýklarýndan. Barýþýn sesi birilerinin en derininde deðil tüm dünyada kulaklarý saðýr edecekti… Bu yaþam alaný dediðimiz artýk gerçekten yaþanasý bir yer olacaktý. Otostopla Avrupa'yý kat edip Türkiye'ye vardýlar. Ýstanbul'da ayrýldýlar farklý güzergâhlar belirlemiþlerdi. Pippa'nýn yolu Gebze'den geçiyordu. 31 Mart 2008… Ýþte tam bu günde roller deðiþildi. Geleceði etkileyen gene karanlýktý. Otostop çekti yoluna devam edebilmek için. Ama o bazýlarý için hala sadece bir kadýndý. Ne barýþ, ne gelecek umutlarý vardý onda, sadece bir kadýndý! Deðiþtirmek istediði þeylerin kurbaný oldu belki de. Gelinliði kirlenecekti biliyordu hem de çok kirlenecekti. Þiddetin, savaþýn kirini taþýyacaktý onlarca gün. Ama o onlarca günde gelinliðe bulaþacak olan kir sadece bir saat içinde bulaþtýðý gelinliðe ve tüm geleceðe. O beyaz gelinlik hiç bir þey ifade edemi-yordu hala karanlýða. Gözlerini kamaþtýran beyazý gözleri kapalý bile kirletebilirdi. Umurun da olan tek þey yine her zamanki gibi
8
iyiliði, barýþý, tüm gelecek umutlarýný kendi karanlýðýna hapsetmekti ve oldu karanlýðýyla çöktü gelinliðin üstüne. Kolyesi saçýldý dört bir yana… Saçýlan her bir boncuk onun umudu, insan sevgisi ve barýþ istediðiydi aslýnda. Bir saatti en sevdiði renk yeþilin korku dolu bakýþlarý arasýnda onu, barýþý, geleceði öldüren bedeninin yarýsýný topraða gömen. Pippa'nýn yapmak istediklerine izin vermedi. O'nun da hayatýný, geleceðini etkileyecekti belki de… Ama dedik ya umrun da deðil. O karanlýðýnda mutluydu. Dünyayý daha fazla üzmemek için yola çýkmýþtý ama bir can veya bir kurban daha kendisi oldu. Dünya bir kere daha aðladý, bir can daha kaybetti, bir kez daha acý çekti. Tüm dünyada yankýlandý, kayboluþu ardýndan topraða gömülmüþ halde yeþillikler içinde bulunuþu. Bazýlarý çok doðal karþýladý, "her zaman oluyor alýþtýk" dediler. Bazýlarý Pippa'yý suçlu buldu, Türkiye'nin utancý dedi, bazýlarý Türkiye'ye mâl edilemez dedi. Pippa'nýn kardeþide "Bu sadece Türkiye'de deðil, dünyanýn her ülkesinde olabilirdi. Ama çok büyük sevgi ve yardým görüyorum. Bu da Pippa'nýn yolculuðunun iþe yaradýðýný gösteriyor" dedi… Bir bakýma haklýydý da aslýnda bu insan(!)lar sadece Türkiye'de barýnmýyor. Dünyanýn her yerinde mevcut. Bu Türkiye'nin deðil tüm dünyanýn utancý.Þuan bile hala dünyanýn her yerinde mevcut diyebiliyorsak eðer, bu tüm dünyanýn utancý bir ülkenin bir kiþinin deðil… Ama gelgelelim Avrupa'yý kat edip Türkiye'de bunun yaþanmasý… Her buna benzer olay yaþandýðýnda özürler dileyip, aðýtlar yakarsak olacaðý budur. Pippa için de aynýsý yaþandý, özürler dilendi, mumlar yakýldý, üzüntüler en içten sözlerle ifade edildi belki de ama Pippa'nýn emeklerini boþa çýkarmaya gayretli insanlar da oldu.
genç praksis Gebze Belediye Baþkaný Ýbrahim Pehlivan Pippa'nýn barýþ adýna sürdürdüðü bu yolculuðu devam ettirmek veya bir barýþ anýtý dikmek gibi düþünceleri olduðunu söyledi. Þimdiye kadar barýþ adýna sesi soluðu çýkmayan bu insanlar bir can daha gidince anladýlar gibi duruyor. Ve barýþ için bir þeyler yapma gibi bir düþüncesi var ise eðer bu barýþýn anýtlarla deðil tüm barýþ isteyenlerin ele ele yapacaklarý iþlerde olduðunu bilmesi gerekir. Bu barýþ anýtý veya barýþ yolculuðunu devam ettirme amacýnýn neden olduðunu þu sözlerinden anlayýp bir kere daha üzülebiliriz. "Gebze'nin dünyada bu tür bir haberlerle anýlmasý çok kötü"… Ve ya Denizli valisi Hasan Canpolat'ýn dediði sözler… Turizm sezonu arifesinde Pippa Türkiye'yi zor durumda býrakmýþ, amaç Türkiye'ye ve turizme zarar vermek olabilirmiþ. Pippa'ya tecavüz edip öldüren kiþi, Türk halkýný temsil edemezmiþ bu adam kullanýlmýþ, bu olay da planlý olabilirmiþ. Kaç kiþi bu olaylarýn yaþanmasýndaki nedenleri araþtýrýyor, çözümler arýyor, bulunan çözümler uygulanýyor ve ya ne zaman uygulanacak? Ve ya kaç kiþi Hasan Canpolat'ýn ve Ýbrahim Pehlivan'ýn sözlerini duyduðunda birilerinin hala karanlýklarýnda mutlu olduðunu anladý ve rahatsýz oldu. Her þey için geç kalýndýðýnda, tüm güzellikler kaybedildiðinde anlayacaðýz sanýrým Pippa'yý? Ataerkil toplum olmak, kadýný sadece kadýn olarak görmek midir? Eðer böyleyse buna toplum derken biraz düþünmek gerekir. Barýþ gelini olmasaydý da Barýþ damadý olsaydý Türkiye de baþýna gelecekler yine buna benzer þeyler olur muydu? Olmaz denemez ama bir kadýnýn sokaklarda yaþadýðý korku bir erkeðin yaþadýðý korkudan oldukça fazla
olduðunu maalesef içimiz kanayarak onaylýyoruz. Kadýn var olduðu her anda bir adým geriye atýldý, bazý iþlevleri olan bir robottan farksýz görüldü. Yine de bir þeylerin deðiþmeye baþladýðýný düþündüðümüz anlar oldu kadýnlar için. Evet, sözde o kadar iyi adýmlar atýlmýþtý ki kadýn haklarý adýna. Ama asýl adým haklarýn verilmesi deðil haklarýný kullanabilen özgür, güven dolu, bastýrýlamayan kadýnlar bir deðil binler olduðunda atýlmýþ olacak. Pippa'yý gereðinden fazla cesaretli bulanlarýmýz oldu. Tüm dünyayý iki kadýn nasýl olabilirde gelinlikle gezebilirdi inanamadýlar. Asýl inanýlmayacak olan þey 21. yüzyýlda bile hala iki kadýnýn dünyaya sesini duyuracak olmasýný cesaret olarak algýlayanlar… Artýk üzülüp "yapan cezasýný bulur" diyerek elimizi eteðimizi çekmeyelim. 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü'nde baþladý ve 31 Mart’ta sonlandý gibi dursa da Pippa’nýn sadece on gün olmamalý anýsý. Yoksa bu içten(!) dilediðimiz özürlerin hiçbir anlamý kalmamýþ olur. Can Dündar'ýn dediði gibi: Önce yasalarý, sonra kafalarý deðiþtirmeden kadýnlar serbestçe gezemez buralarda... Ya Pippalar’a baþka güzergâh önereceðiz; ya biz bu yolu deðiþtireceðiz. Bir Pippa daha kaybetmeden anýsýna dikilen mumlarýn artýk bir an önce karanlýðý yok etmesini diliyoruz ve çabalýyoruz... Fahrettin Kerim Gökay Anadolu Lisesi
9
genç praksis
SINIR TANIMAYAN, BARISÇI BIR DAHI: ALBERT EINSTEIN Onur Yaray
Metafizik öðelerce boðulmaya çalýþýlan bilim tarihini, tüm tabularý ve kuruntularýyla birlikte insanlýðýn dönüþümsüz çöplüðüne gönderen deha. Kuralsýzlýðý kural edinerek hayat macerasýna ivme katan bilim insaný üçüncü ayýn on dördüncü gününe -pi- doðumunu denk düþürerek Ulm adlý küçük kasabadan yola çýktý. Çocukluk yýllarýnda yeteneklerinden çok yetersizlikleriyle öne çýkmýþtý. Beklenmeyen hadiseler yýðýnýna benzeyen bir yaþamý müjdeler belirtiler uzun süre gözlenemedi. Konuþmakta dahi zorluk çeken bünyelerin dünyayý yerinden oynatacak kuramlarý yaratacaðýna inanmak kolay olmasa gerek. Ýsteklere boyun eðmeyi benimseyemeyen dinamiklerle dolu genç, kabullenilmiþ hatalarla yoðrulmuþ bilim dallarýna yöneldi. Parlak olmayan öðrencilik hayatýnýn ardýndan kendisini olumsuzluklarla çevrilmiþ bir iþ hayatýnýn ortasýnda buldu. Mertebe dahi yükselemediði memuriyet döngüsünün parçasý olmasý onu çalýþmalarýna hýz katmaktan alýkoyamadý. Ona göre fizik kurgular bütünüydü ve deðiþim için deney tezgahlarýna gerek yoktu. ''Annus Mirabilis'' 1905 yýlý Einstein adýna taþlarý yerine oturtan keþifler bütününün dýþavurumunu temsil eder. Birikimlerini üç maddede ve bir baþlýk altýnda toplamayý baþardý: "Görecelik Kuramý". Ancak parçasý olduðu fizik dünyasý hareketli bir evreni kabul edecek, ýþýk hýzýnda hareketin mümkün oluþuna inanacak, evrenin üç boyuttan ibaret olmadýðýný, dördüncü katman olarak 'zaman' kavramýnýn devrede olduðunu üstlenebilecek kadar cesur deðildi. Konaklamakta olduðu gezegen sýnýrlarý deðiþken bir evrenin parçasýydý. Ýnandýðý ve ömrünü harcadýðý teoremlerin tamamý bu temel fikir üzerine eksenlendirilmiþti ancak bilim dünyasý ve onun sahip olduðu birikim onun savýný görmezden gelmekteydi. Hassasiyetleri sarsamadýðýný görmesi onu yýlgýnlýða düþürmedi ama kazanmak için o gezegenin büyük
10
bir savaþtan yaralý çýkmasýný b e k l e m e k zorundaydý. A t o m parçalanmýþ, yasalar yýkýlmýþ, rafa kalkmýþ, hayaller birer birer gerçeðe dönüþür olmuþtu. Einstein'ýn uzun bekleyiþi 1921'de, hem de kuramýnýn sadece bir bölümünün kabul görmesi üzerine Nobel Fizik ödülünü almasýyla nihayete erdi. ''Terk'' Zincirleri kýrýlasý anlaþmalarla yaþama hakký ihlal edilen milletlerarasýnda yükselen bir yýldýz misali parlayan ýrkçý propagandalar, Yahudi kökenli dehayý ülkesinde zor durumda býrakmýþtý. Soykýrým kurbaný olmak için henüz çok erkendi. Onurlu ama maðdur onlarca bilim adamý gibi o da, kasap zihniyetlerin yönetimi altýnda daha fazla yaþayamadý. Albert Einstein 1931 yýlýnda dönmemek üzere Almanya'dan ayrýldý. “Emirle gelen kahramanllýktan, bilinçli ve bilinçsiz þiddetten, aptalca yurtseverlikten, tüm bunlardan nefret ediyorum. Ben savaþý ve o soðuk silahlarý öylesine tiksindirici ve aþaðýlýycýbuluyorum ki böyle bir eyleme katýlmaktansa kendimi yok ederim daha iyi... Benim anlayýþýma göre sýradan bir cinayet, savaþta adam öldürmekten daha kötü deðildir.”
genç praksis ''Savaþ ve Barýþ'' Vergi ödeme kuyruðunda adýný unutacak kadar dalgýn, Yahudi kimliðine raðmen kiliselere anýtlarý yaþamaktayken dikilecek kadar saygýn olan bu karmaþýk karakter, vaatler üzerine, karþý olmakla gurur duyduðu kapitalist düzenin baþrol oyuncusunun vatandaþýydý artýk. Japon topraklarýnda binleri yaradýlýþ maddesine dönüþtüren bombalarýn ilk adýmlarý Nazi Almanya'sýnda yapýlmýþ ancak gerek soykýrýmdan kaçan gerekse de imkansýzlýklar içinde çalýþmakta olan bilim insanlarýný bünyesinde toplayan ABD 'Manhattan Project' adý ile baþlattýðý hareketle sonuca ulaþtý. Bilim çaðýnda bilgiden yoksun kiþilerin düþündüðü üzere Einstein bu çalýþmalarýn baþ kahramaný deðil o katliam habercisi cellatlarýn yaratýlmasý yolunda önemli bir yavaþlatýcý etken olmuþtur. Baþkan Roosvelt'e yazdýðý mektubun varlýðýný günümüzde yadsýyan yoktur. Zira o ömrünü, insanlýðýn yok ediliþini temsil edecek hadiseler dizgisinin öncüsü olmaya adayacak kadar niteliksiz deðildi. Her savaþýn insanlýðýn ilerlemesini engelleyen kötülük zincirine bir halka eklediðini, egemen devletlerin varlýðý sürdükçe savaþlarýn bitmeyeceðini, barýþýn savaþlarýn son düþüncesi olduðunu savunan kiþi 'militan barýþçý' sýfatýný kendisine layýk görmüþken katillikle suçlanmasý akýl iþi mi? ''Karmaþýk Bir Yaþam'' Pateistik görüþün penceresinden dünyaya seslenmeyi seçmiþti. Ona göre Tanrý her yerdeydi ve evreni müthiþ bir döngünün oynandýðý sahne haline getirmiþti. Rasyonel düþünceyle iç içe geçmiþ inanýþ en doðru ve gerçekçi olanýydý. En çok anlaþýlamamaktan rahatsýz olurdu. Hiçbir
sorunun o sorunu yaratacak bilinç düzeyine yükselmeden çözülemeyeceðine inanýrdý. Þarlo'yu kendisini anlatabildiði için saygýdeðer bulan Einstein sýradan mimikler ve manevralarla kendini ifade edebilenlere özenecek kadar düþkün durumdaydý, onlarca kurgu insanlýða kazandýrýlamadan onunla birlikte yitip gitti. Birçoklarý Einstein'ýn popülaritesinin sosyal kimliðiyle örtüþtüðünü savunmakta. Planck, Newton, Bohr gibi fizikçilerin çok daha kayda deðer ve ayaklarý yere basan eserleri olduðunu ancak Einstein'ýn sosyolog kiþiliðini öne çýkartarak bu isimleri gölgede býraktýðýný düþünmekteler. Pioncore'un edinimlerinin büyük deha tarafýndan çalýnmýþ olduðu dahi söylenegelmektedir. A r d ý n d a çözümden yoksun onlarca soru iþareti býrakmýþ, çözünürlük, güneþ enerjisi, lazer ve GPS gibi günlük hayatýmýza yön veren buluþlarýn mimarý olmuþ kimseyi hýrsýzlýkla itham etmek desteksiz söylemleri alýþkanlýk haline getirmiþlere mahsus bir eksikliktir. Ýlginç olan ise insanlarýn önyargýlarýnýn yýkýlmasýnýn atomu parçalamaktan zor olduðunu söyleyenin de yine o oluþu. Einstein 18 Nisan 1955'te Princeton New Jersey'de hayta gözlerini yumdu. Hayatýndaki onlarca insana raðmen yalnýzlýk çeken, Ýsrail'den baþbakanlýk, kiliselerden þövalyelik, okullardan fahri üyeliklere layýk görülen ancak çoðunu geri çeviren, sýnýr tanýmayan ve sýnýrlarýn varlýðýna inanmayan üstadýn önünde saygýyla eðilmekteyim.
Yýldýz Teknik Üniversitesi
11
genç praksis
kaldýrým taþlarýnýn altýnda kumsal var! 1968 Yýlýn’da Tüm Dünya’da Gençlik Ayaktaydý, Baþka Bir Dünya Yaratmak Ýçin! Sezer Atasyas Tabiki ezenlerle ezilenlerin mücadeleleri, sýnýf mücadeleleri yüzyýllardýr sürüyor. Ama bugün 2000’li yýllardan geriye doðru baktýðýmýzda belki herþey deðil ama birçok þey 68'lerle baþlamýþtýr. Yakýn tarihe baktýðýmýzda 68 demek "isyan" demektir, "baþkaldýrý" demektir. Ve otoriteye karþý gençlerin sokaklara, meydanlara dökülmesi demektir. Peki 1968 yýlýnda ne olmuþtu da A.B.D 'de, Fransa'da, Ýngiltere'de, Almanya'da on binlerce üniversiteli, iþçi, köylü meydana dökülmüþtü? Burda bir sürü neden sayýlabilir tabiki ama ben en önemli olanýnýn altýný çizmek istiyorum, o da 68'deki sosyal ve ekonomik yapý... Ýnsanlýk 1948 tarihinde 2. Emperyalist Paylaþým Savaþý'ndan çýkmýþtýr. Milyonlarca insan ölmüþ, sakat kalmýþ, okullar, hastahaneler, fabrikalar yýkýlmýþ ve özellikle Avrupa çok büyük bir yýkým yaþamýþtýr. 45'ten sonra Avrupa'da yeniden kurulan kapitalist ulus devletleri fabrikalarla beraber inanýlmaz güçlü bir üretim sürecine girmiþ, iþçilere ve gençliðe bir refah vaadetmiþti. Fabrikalar kurulmuþ, okullar ve üniversiteler yeniden faaliyete geçmiþ, iþçiler ve köylüler yeniden kurulan devlette refah düzeyini yükseltmek için çalýþýyorlardý. Ancak 50'lerden 60'lara gelindiðinde Hitler faþizmini kovan burjuva devletlerde beklenen demokratik geliþmeler ve vaadedilern ekonomik düzey yakalanamamýþtý. Kýsacasý burjuvazi iþçi sýnýfýna ve gençliðe vaadettiði özgür ve refah toplumu yaratamadý. 60'lara kadar süren sosyoekonomik büyüme doðal sýnýrlarýna ulaþtýðýnda iþçilerin, emekçilerin, öðrencilerin haklarýna göz dikilmeye baþlanmýþtý. O kadar baskýcý olmaya baþlamýþlardý ki polis ve ordu kurumu halka çok daha fazla sert davranýyordu. En basit talepler için sokaða çýkan iþçiler ve üniversiteliler "joblanýyordu". Üniversitelerde ve fabrikalarda geliþen sosyal aktivitelere karþý devletler son derece baskýcý ve faþizan tedbirler alýyorlardý. Kontrgerilla ve gizli servisler üniversite gençliðini ve iþçi hareketine saldýrýyordu. Bu koþullarda 68 yýlýnýn Mayýs ayýna gelindiðinde tüm dünyayý sarsacak, bütün dünya gençliðine ve iþçilerine örnek olacak büyük hareket "Fransa'da" patlak verdi. Mayýs olaylarýndan birkaç ay öncesine kadar Fransa'da öðrenci hareketi, asýl olarak Vietnam Savaþý'yla dayanýþma boyutlarýnda aktif durumdaydý. 1967 sonlarýnda De Gaulle'ün Milli eðitim
12
baþkanýnýn hazýrladýðý "üniversite reformu", öðrenci hareketini bir dayanýþma hareketi olmaktan çýkartmýþtýr. Hazýrlanan üniversite reformu, üniversite eðitiminin Fransýz kapitalizminin gereksinimlerine uygun personel yetiþtirilmesine yöneltilmesinden baþka birþey deðildi. Mart 68'de tüm Fransa'da öðrenciler, meydana gelen polis çatýþmalarýnýn yarattýðý gerilim içinde harekete geçmiþlerdi. 29 Mart 1968'de tüm üniversiteler öðrenciler tarafýndan iþgal edilip bir üst boyuta taþýnmýþtý. 3 Mayýs 1968'de Sorbone Üniversitesi’ni polislerin basmasýyla, tüm üniversitelerde polislerle olan çatýþmalar yaygýnlaþtý. Bu çatýþmalarýn sokaða döküldüðü dönemde iþçi sýnýfý, tarihsel Mayýs 68'e damgasýný vurdu. Fransa, 13 Mayýs'ta Nanles'de Sus Aviation iþçileri greve baþladý ve fabrika yöneticileri bürolarýna hapsedildi. 14 Mayýs'ta Bouguenais iþçileri fabrika kapýlarýný kaynaklayarak yöneticileri içeriye hapsedip greve baþladýlar. 15 Mayýs'ta Renault iþçileri ayný þekilde greve baþladý ve KIZIL BAYRAK çektiler. Ve iþin en son geldiði boyut "ON MÝLYONLARIN" greviyle Fransa'da hayatý durdurmalarý oldu. Bu grevler De Gaulle hükümetinin %35'lik ücret artýþýyla sonuçlandý.
genç praksis Ýtalya da tipik bir Akdeniz ülkesidir. Ýspanya, Yunanistan ve Türkiye'ye benzer özellikleri vardýr. Özellikle çizmenin güneyi, kuzeye oranla daha yoksul ve feodalitenin aðýr bastýðý bir ülkedir. Ýþçi sýnýfýnýn da olgunlaþtýðý ülkede baþta Roma olmak üzere ülkenin büyük kentlerinde üniversite gençlik hareketi yükselmiþ ve hatta üniversite gençlerinin baðrýndan, bugün "Kýzýl Tugaylar Örgütü" adýyla bilinen örgütlülükler doðmuþtur. Almanya'da da yükselen hareket öðrencilerin üniversite iþgalleriyle taçlanmýþtýr. Almanya'da da "Kýzýl Ordu Franksiyonu" adýnda bir örgüt yine 68'lerin mücadelesi sonucu kurulmuþtur. A.B.D'ye gelindiðimizde ise 68 hareketinin birçok bileþeni vardýr. Küba'da Fidel Kastro, Ernesto Che Guevara ve arkadaþlarýnýn gerçekleþtirdiði devrim tüm dünyada olduðu gibi ABD gençliði üzerinde de fýrtýnalar koparmýþtýr. Özellikle ABD'nin oluþturduðu faþist bir orduyla Küba'da (Küba Devrimini yýkmak için) Domuzlar Körfezi'ne yaptýðý baþarýsýz çýkartmadan sonra Amerikan gençliði kendi devlet yönetimlerine karþý çok ciddi bir hoþnutsuzluða ve isyana dönüþmüþtür. Ama bu isyanýn doruk noktasý Vietnam Savaþý'dýr. ABD'nin Vietnam'da baþlattýðý haksýz emperyalist ve iþgalci savaþ, ABD'deki hareketin "SAVAÞ KARÞITI" niteliðini ortaya çýkartmýþtýr. Ayrýca ABD'de siyah ABD vatandaþlarýnýn paylarýna düþen özgürlüðü ve sosyoekonomik düzeyi yakalayamamýþ olmalarý ve toplumda renkleri yüzünden dýþlanmýþlýklarla karþýlaþmalarý isyankar ve ýrkçýlýða karþý bir siyah hareketinin doðmasýna neden olmuþtur. ABD tarihinde siyahlarýn önemli mücadelele-rine tanýk olunmuþtur. Onlarýn bu özgürlük ve eþitlik mücadelesi 1960'larda yükseliþe geçmekle birlikte aslýnda kitleselleþerek yýllardýr sürmektedir. Bu ýrkçýlýða karþý hareketler 1800'lü yýllar boyunca bölgesel olarak, birbirinden baðýmsýz hareket eden ve iniþli çýkýþlý mücadeleleri, 1900'lü yýllara kadar böyle devam eden bir hak arama eylemi olarak sürmüþtür. Ancak Birinci Emperyalist Paylaþým Savaþý'ndan sonra siyahlarýn üzerindeki baský daha da artmýþ, toplumda ten renkleri yüzünden ikinci sýnýf vatandaþ muamelesi görmeye baþlanmýþ ve iþçi sýnýfýnýn ücretli köle tabakasýnda yer edinmeye baþlamýþlardý. Ýkinci Emperyalist Paylaþým Savaþý'ndan sonra Çin Devrimi, Latin Amerika'da ki devrimci hareketler dorultusunda ABD'deki siyah hareketi canlanmýþ, düzensizlikten sýyrýlarak güç kazanmaya baþlamýþtýr. Bu daðýnýk hareketi bir araya getiren olay ise bir otobüs boykotudur. 1955 yýlýnda Montgomery'de bir siyah kadýna otobüste beyazlar tarafýndan hakaret edilmesi üzerine "381 gün" süren bir "otobüs boykotu"
düzenlendi. Bu eylem siyahlarýn örgütlü olarak yaptýklarý ilk eylemdi. Otobüs boykotunu düzenleyen Martin Luther King'in bu siyah hareketinin önderliðini üstlenip "Medeni Haklar Hareketi" altýnda ilerlemesiyle siyahi hareket politikleþmeye baþlamýþtýr. King'in izlediði bu uzlaþmacý tavýrýn yanýnda 1960'larda Malcom-X'in radikal ve bir o kadar da sert söylemi ön plana çýkmýþtý. King burjuvaziyle uzlaþmayý hedeflerken, Malcom-X "Baðýmsýz Bir Siyah Cumhuriyeti" istiyordu. Bu dönemde Malcom-X'in radikal söylemini destekleyen milyonlarca siyah, verdikleri mücadelelerle burjuvazinin düzen sýnýrlarýný zorlamaya baþlamýþtý. Bu ýrkçýlýða karþý siyah hareketi sýrasýnda 4 binden fazla siyah tutuklandý ve binlerce siyah hayatýný kaybetti. 1967 yýlýna gelindiðinde isyan dalgasý ABD'ye tam anlamýyla yayýldý ve bu dönemde siyahlardan oluþan 83 kiþi silahlarla öldürüldü. "Kara Panterler Partisi" tam da bu dönemde kurulmuþtur ve bu partiyle birlikte siyahi ABD vatandaþlarý haklarýný siyasetle aramaya baþlamýþtýr. Kara Panterler Partisi sosyalist bir ideolojiyi savunan siyahi özgürlükçü hareketti. ABD'de yaþanan bu ýrkçýlýða karþý devrimci hareket pek çok kiþiye ve geleceðe örnek bir hareket olmuþtur. Baþta da belirttiðim gibi bugün 68 hareketi bizim için deneyim ve derslerle doludur. Devrimci mücadele bir süreçtir. Bu anlamda kaybedilen hiçbir þey yoktur. 68'ler bize kitlesel mücadelelerin nasýl yaratýlacaðý konusunda rehberlik yapmaktadýr. Her þey olmasa bile birçok þey 68 dönemindeki iþçi ve gençlik hareketleriyle alevlenmiþtir.
13
genç praksis
ANLAÞMAMALIYIZ… PRENSÝPLERÝMÝZ OLMALI 68 GENÇLÝK HAREKETÝNDEN CHRÝS HARMAN GÖRÜÞTÜK
Muhabirlerimiz Ömer Erten ve Pýnar Yeþilova Ýngiltere'de geliþen 1968 gençlik hareketinin üyelerinden Chris Harman'la o günlere dair kýsa bir söyleþi gerçekleþtirdi. ---68 hareketi tarihsel açýdan neyi ifade ediyor? Þu an ki dünyaya bakarsak, dünyada yoksulluk var, savaþ var, ýrkçýlýk var. Ýnsanlar dünyaya baktýðýnda artýk bu dünyada mücadele kalmadý, bu dünyada artýk sömürü de yok diye düþünüyorlar. Dolayýsýyla daha önceki zamana çok dikkatli bakmalýyýz, o zamanlar nasýl oluþtu daha iyi incelemeliyiz. Ben hatýrlýyorum 65 ve 68 arasýnda bizim de böyle bir grubumuz vardý, size benziyordu. Küçücük bir gruptuk, bulunduðumuz okulda ve bazen öðrencileri hiç ikna edemeyeceðiz diye düþünüyorduk. Mesela ben konuþurken saðcýlar çýkardý, benim konuþmamý engellemeye çalýþýrlardý, baðýrýrlardý, çaðýrýrlardý. Ve 67'ye gelindiðinde biz bir grup öðrenciyi bizim söylediklerimiz etrafýnda mücadeleye yönlendirmiþ olduk. O 67'de olan küçük olay bile bizim daha sonra ilerlememizde büyük bir önem arz etti ve 68'e geldik. Karþýmýzda birden büyük bir grup vardý, seyirci vardý ve bizi dinliyorlardý. Bu önemliydi, çünkü o zamanlar Ýngiltere'de çok büyük bir ýrkçýlýk görülmekteydi. Bizim gibi ýrkçýlýða karþý olan insanlar arasýnda
14
öðrencilerin toparlanmaya baþlamasý ve bu durumun dolayýsýyla sadece öðrenciler arasýnda kalmamasýný istedik ve hareketin fabrikalara da sýçramasýný saðladýk. Böylece 68'e gelindiðinde büyük kitleler dinlemeye baþlamýþtý bizi ve bu hareketin temel niteliði ýrkçýlýða karþý olmamýzdý. O zaman Vietnam’a açýlan savaþý destekleyen öðrenciler vardý ve biz bunlarla tartýþmak ve mücadele etmek zorundaydýk. Ve Amerikan konsolosluðunda bir miting düzenlendi, bu miting mücadelenin içerisindeki tüm insanlarýn genel olarak tepkisi deðiþmeye baþladý. Bizim için çok önemliydi bunlar, çünkü 69 ile 75 arasýnda bütün dünya bu seferki gibi sarsýlamayacak, sorgulanamayacaktý. Perspektifler sorgulanmaya ve sarsýlmaya baþlamýþtý. Dolayýsýyla bunu hatýrlarsanýz, bu hatýrlanýrsa yani eskiler hatýrlanýrsa bu yeni düzende, þu andaki durumda da böyle þeylerin birdenbire deðiþip geliþebileceðini görmüþ oluruz. Tarihe bakmalýyýz bu anlamda. Sizin anneniz, anneanneniz yani o kuþak þu anda ümitlerini yitirmiþ olabilirler. Onlarda da tekrardan bunun yeþermesi için tarihe bakmak önemli. Mesela biliyorum 68'de düzenin deðiþeceðine inananlar þu anda düzenin deðiþeceðine olan inançlarýný yitirdiler. Bu ayný durum sol içinde geçerli.
genç praksis bir sürü mücadeleyi kaybedebiliriz ama sonunu hariç, son mücadele. Dolaysýyla esas mücadele kapitalizmi alt üst etmektir ve bunun için kaybedilmiþ mücadeleler bunu yok etmez. Eðer biz bu mücadeleyi vermeseydik olaylar, þu anki günümüz daha kötü olurdu. Yani mücadele edeceksin ve bunu kaybedebilirsinde ama mücadele etmek zorundasýn. Bazýlarý þunu sorabilir peki Spartaküs köleliðe karsý mücadele etmemelimiydi. Çünkü kölelik Spartaküs'ten sonra da binlerce yýl devam etti. Ama Spartaküs haklýydý, o mücadeleyi vermekte önemli olan bu. ---68 hareketi bize hangi mirasý býrakmýþtýr? Neleri be-nimsememiz gerekli ve neleri eleþtirmeliyiz?
Bunlar insanlarla daha geniþ kitlelerle konuþacaklarýna kendi içlerinde birbirleriyle konuþmakta kaldýlar. Bence büyük kitleler içerisinde bu baskýya karþý çýkacak bir grup her zaman vardýr. Bu önemlidir ve her zaman vardýr. Bazen bu mücadeleyi, bu karþý koyuþu görecek izleyecekler azalýr. Çünkü kapitalist düzene karþý mücadele etme edinimlerini yitirirler. Mesela 1990 yýlýmda Arjantin'e karþý bir savaþ vardý. 90'larda ise bu Sýrp-Bosna savaþý. Bosna’da insanlýk dýþý katliamlar yaþandý. O yýllarda savaþkarþýtý hareket çok cýlýzdý. Ama Irak savaþýna karþý duruþ had safhada. Çok önemli olan þuydu, daha küçük olan o eski savaþa karþý duranlar, þu andaki Irak savaþýna karþý o büyük mücadeleyi etkilemiþti, yaratmýþtý. Dolayýsýyla böyle baktýðýnýzda her zaman hikâyelerin ve olaylarýn birbirini nasýl etkilediðini görürsünüz. Ýþte bütün bu mücadeleleri birbirine baðlayabilmek için insanlarýn organizasyon içinde olmasý çok önemli. ---Kara Panterler, Paris'teki üniversite örgencileri, Vietnam boykot, iþgal, Che, John Lennon, Bob Dylan… 68 hareketi bu ve bunun gibi birçok simge yarattý. Sizce 68'i en iyi anlatan simge ya da simgeler nelerdir? Neden?
Neyi sahiplenmeliyiz, birçok insan sokaða çýkýyor, sesini duyuruyor ve bu birçok þey için mücadeleyi doðuruyor. Birçok insan var olan egemen güçlerle yakýnlaþmak ve onlarla bir þekilde anlaþmaya gitmek sonucunu çýkartabilir ama bu anlaþmaya gitmemeliyiz, yani kendi prensiplerimizden ödün vermemeliyiz. ---Biz savaþ karþýtý bir edebiyat dergisiyiz okuyucularýmýza bir mesaj vermek ister misiniz? Ýlk önce savaþa karþý olmanýz harika bir þey. 2008'deyiz, hala savaþa karþý mücadele vermekteyiz. Sadece bir tane bile deðil 3-4 tane savaþ var. Irak savaþý, Afganistan savaþý.. Somali'de var. Ýsrail'in Gazze'yi iþgali, Amerikalýlarýn Hizbullah'ý ortadan kaldýrmak için yaptýðý savaþ ve Ýran'a karþý savaþ açma tehdidi… Dolayýsýyla savaþ karþýtý hareket bitmedi, savaþa karþý mücadeleye devam etmeliyiz. Evet, 5 yýldýr mücadele ediyoruz, artýk insanlar neden mücadele edelim diye düþünebilirler. Ama binlerce ve milyonlarca insan sokaða dökülebilir, böyle bir þeyi yaratabilir... Þu anda mesela siz Türkiye'desiniz Türkiye'nin Kuzey Irak'a karþý savaþ açmasýna karþý mücadeleye hazýrlýklý olmalýsýnýz. Þunu anlamalýsýnýz ki Amerika eðer Ýran'a karþý savaþ baþlatýrsa bomba atarsa bu bütün bölgeyi etkileyecektir.
Mesela Bob Dylan 68'de politikayý býraktý. John Lenon ise 68 olduðu için politikleþti. Çünkü daha önce mistikti, 68 ile beraber politiklikleþti. Che Guevara semboldü, 68'in ruhuyla, 68'le alakasý olmayan bir sembol, çünkü bir gerilla savaþçýsýydý. Benim için 68'i en iyi anlatan sembol Paris'teki örgencilerin o mücadeleleridir. ---Sizce 68 hareketi yenilgiyle mi sonuçlandý? Mesela Rosa Luxemburg'un söylediði gibi biz
15
genç praksis
Ýkinci sýnýf þehitler Mumia Abu-Jamal*
Eðer askerlere anlatýlmasý gerekmeyen bir þey varsa o da savaþýn cehennem olduðu gerçeðidir. ABD'de genç kadýn ve erkeklerin askere gitme nedeni giderek azalan iþ bulma imkânýdýr. Ya da kendi eðitim masraflarýný karþýlayamamalarý ve silahlý kuvvetlerin askere alma bürolarýnýn halka kolej eðitimi finanse etme sözü vermeleridir. ABD'nin gönüller ordusu diye tanýmladýðý ordu, korku, umut ve kadere boyun eðmekten oluþan çeliþkiler yumaðýdýr. Ordu, ülkenin büyük çoðunluðu için acý bir gerçek olan iþsizlik ve geleceksizlikten kurtulabilmek için birçoðunun sýðýndýðý yerdir. Kafalardaki korku, 11 Eylül 2001 yýlýnda Dünya Ticaret Merkezi'nin Ýkiz Kuleleri'nin yýkýlýþ resimleri aracýlýðý ile canlý tutulmaya çalýþýlýyor. Birçok kiþi askeri müdahalenin kendilerine 11 Eylül'den sonra yok olan güvenlik duygularýný yeniden saðlanacaðýný umut ediyordu. Ve kadere teslim olmak, çaðdaþ birçok kiþinin iniþliçýkýþlý yaþamýný yönlendiren kör kuvvettir. Washington'da yöneten strateji uzmanlarý farklý fikirlere sahipler. Zafer ve egemenlik sarhoþluðu bir elit Neocon topluluðu emperyalist egemenlik alanýný geliþtirme rüyalarý kendilerinin de imkânsýz dediklerinin dýþýna taþýrdý. Sonuç ise, nasýl sonlanacaðýný tahmin edebileceðimiz kesintisiz baþarýsýzlýktýr. Gerçekte kimdir bu kurslarda öldürmeyi öðrenen ve ardýndan hemen savaþa gönderilen askerler? "Operation Enduring Freedom" bizim "Operation Enduring Occupation" (devam etmekte olan iþgal) olarak adlandýrmamýz daha doðru olacak, ABD vatandaþý olmayan ama ABD üniformasý giymiþ binlerce
16
asker savaþmakta. Çatýþmalardan sað kurtulmayý ve kendilerine hýzlý vatandaþlýk hakký vaat eden programdan faydalanmayý ummaktalar. Ve böylece normalinde vatandaþlýk için beklemek zorunda olduklarý 5 yýllýk süreyi de beklemeleri gerekmeyecek. ABD kimliðine sahip olmayan bu askerlerin varlýðý -toplam 37 bin kiþiWashington'un kongre salonlarýnda yeni vatandaþlýk yasalarýna iliþkin tartýþmayý saðlamýyor. Þu aralar ABD ordusu için asker çýkarmada en verimli yer Meksika'nýn Tijuana kentidir. Ölenlerin Ýspanyolca isimlerini okuduðumuzda azýmsanmayacak kadar kiþinin -sözde- vatandaþý olmadýklarý bir ülke için öldüklerini fark ediyoruz. Puertoricolular'ýn yerini þimdi Meksikalýlar aldý. Onlar, Pentagon'un kamuoyuna tanýtmaya çalýþtýðý Pat Tillman tipi örnek askerler deðiller: Pat Tillman 11 Eylül 2001 yýllýnda, o "þanlý günlerden" sonra orduya katýlan atletik yapýlý bir gençti. Onu Arlýngton ulusal mezarlýðýna gönderenler ne Al Kaide ne Taliban ne de "demokrasimizden nefret eden baþka teröristlere" mensup kiþilerdi. Hayýr, Pat Tillman 2004 yýlýnda Afganistan'da ABD ordusuna mensup arkadaþlarýnýn "dost ateþi" sonucu öldü. Gazeteler onu yazýlarýnda betimlemeye çalýþtýklarýnda çoðumuz gibi Tillman'da karmaþýk bir kiþilikti. En çok tercih ettiði yazarlardan biri dilbilimci ve savaþ karþýtý Noam Chomsky'di. Pat Tillman Ortadoðu'da gördükleri ve yaþadýklarýný reddetmekteydi. Eðer bugün yaþýyor olsaydý orduda deðil savaþ karþýtý gösterilerin en önünde olurdu. Roma Ýmparatorluðu son döneminde kendi sýnýrlarýna yakýn yaþamakta olan "barbarlara" için emek ve oyunlar vardý. Aynen Roma imparatorluðunun yaptýðý gibi ABD'de sýnýr bölgelerindeki paralý askerlere ikinci sýnýf vatandaþlýk sözü vermekte. Onlara ekmek ve oyun sözü vermemekte ama ölen askerler listesinde bir yer vermekte. (Junge Welt gazetesinin 7-8 Temmuz '07 tarihli sayýsýndan alýnmýþtýr)
*ABD Kara Panterler Partisi üyesi.
genç praksis Roni Marguiles ile Irkçýlýk Üzerine Gerçekleþtirdiðimiz Söyleþinin II. Bölümü GENÇ PRAKSÝS: "Ben doðduðum zaman çok uzun bir süre, 20 yýla yakýn azýnlýk olduðumun farkýnda deðildim." demiþsiniz. Ancak son yýllarda çýkan yerli-yabancý yasalarla bir ötekilik hissettirildi herkese. Azýnlýklara yaþatýlan bu duyguyla ilgili olarak, ki sizde bu duyguyu yaþamýþ bir insansýnýz, bizimle düþüncelerini paylaþýr mýsýnýz? R. M.: Bu iþin bir tarihsel boyutu var. Osmanlý Ýmparatorluðu yýkýlýyor. Bu yýkýlan imparatorluktan bir ulus devlet çýkmasý gerekiyor. Kemalizm de bu zaten. Bir imparatorluðun yerine bir ulus devlet yaratan ideoloji. O dönemde kendini müslümandan ziyade Türk sayan, kendini önce Türk sonra Müslüman sayan bir ulus yok. Türklerin büyük çoðunluðu, Mustafa Kemal'in çevresi de dahil olmak üzere, kendilerini Müslüman olarak tanýmlýyorlar. Kemalizm'in temel iþi ulusun olmadýðý yerde bir ulus yaratmak olmuþtur. "Türk, övün, çalýþ, güven", "Ne mutlu Türküm diyene". Bütün bunlar bir ulus yaratmanýn çabalarýdýr. Bunu yarattýðý zaman devlet, çok uluslu bir imparatorluðun geri kalaný olduðu için kendi içinde de çok sayýda Ermeni, Kürt, Çerkez… saymakla bitmeyecek kadar ulus, Türk olmayan unsur vardýr. Eðer ulus devlet kuruyorsan onlarý bir þekilde hesaba katman gerekir. Bunlar cumhuriyetin ilk dönemlerinde çok ciddi tartýþmalarýn konularý olmuþ. Ve þöyle bir yol izlenmiþtir. Müslüman olan azýnlýklarý, baþta Kürtler olmak üzere, asimile etme yoluna gidilmiþtir. Uzun süre bir asimilasyon politikasý güdülmüþtür. Kürtler üzerinde bunu becerilemeyeceði Þeyh Sait isyaný ile anlaþýlýr. Ondan sonra zaten Türkiye çok ciddi bir Kürt sorunu ile karþý karþýya kalmýþtýr. Türkiye devleti, asimilasyondan, Türkleþtirme çabasýndan vazgeçtiði gün ne yapacaðýný bilememiþtir. Kah silah zoruyla çözmeye çalýþmýþtýr kah görmezlikten gelmeye çalýþmýþtýr. Silah yönteminin de baþarýsýz olacaðýný artýk çokça insan görüyor. Bundan sonra ne yapacaklarýný da göreceðiz. Bir de Müslüman olmayan azýnlýklar avr: Ermeniler, Rumlar, Yahudiler. Bugün bunlar çok az sayýda kaldý. 1923'te hiçte az deðildi sayýlarý. Yahudiler örneðin 120 bindi, bugünse 20 bin. Bunlarý ne yapacaðýný ise hiç bilememiþtir Türk devleti.
Devletin resmi ideolojisinde Türk ve Müslüman olmak vardý. Kürtler Türk deðil ama Müslüman en azýndan. Eðer asimile edersek sorun çözülür. Ermeniler ne Müslüman ne de Türk. Üstelikte 1. Dünya Savaþý'ndaki geliþmeler nedeniyle kuþkuyla bakýlýyor. Hem Ermenilere hem de Rumlara yabancý, her an ihanet tavrý içinde olabilecek unsurlar olarak bakýlýyordu. Bunlarý ne yapabileceðini Türk devleti hiçbir zaman bilememiþtir. Makul bir 20. yüzyýl burjuva devleti kuruyorsan bunlarý yabancýdýr Allah belalarýný versin gibi bir cümlei anayasaya koyamazsýn. Bir þekilde kabul etmek zorundasýn. Bunlar var ve bunlarýn bazý haklarý var diyebilmelisin. Lozan antlaþmasýnda bunlarýn olduðu ve bazý haklarýnýn da olduðu kabul edilmiþ. Ama bu haklarý Türkiye devleti hiç bir zaman gerçekte kabul etmemiþtir. Gerçekte bunlarý güvenilmez unsurlar olarak görür. Bugüne kadar böyle gelmiþtir. Yani bu kadar insaný öldürmekte olamýyor. Ama tüm vatandaþlarla ayný haklarý vermek de istemiyorlar. Ancak bu yüz yýlda böyle bir hak gaspý da mümkün deðil. Þimdi bununla debeleniyor devlet. Bizler de cefasýný çekiyoruz. Çünkü devletin bir kesimi Avrupa'daki gibi uygarca çözeriz bu meseyi diyor. Herkes bu vatanýn vatandaþýdýr ve eþit haklara sahiptir. Nokta. Yani devlet etnik ve dinsel ayrýlýklar karþýsýnda kör olmalýdýr. Sadece karþýsýndakini vatandaþ görmelidir ve bunlarýn haklarý ayný olmalýdýr. Türkiye'yi yönetenlerin bir kesimi bunu bu þekilde çözmek istiyor. Ýþin matrak tarafý çözmek isteyenlerin içinde AKP var. Ama bir diðer kesim daha bir çok þeye olduðu gibi egemen ulus olma konumunu sürdürmek istiyor. Azýnlýklarýn haklarýný bu güne kadar kaðýt üstünde ne kadar tanýdýysa o kadar tanýyýp daha fazla tanýmak istiyor. Azýnlýklarýn güvenilmez ve kuþkulu olma durunun sürmesini istiyor. Ýki kanadýn çatýþmasý arasýnda da bizler Hrant'a olduðu gibi eziyet çekiyoruz.
17
genç praksis Bunu Türkiye devletinin çözmekten baþka bir gayesi yok. Zaten temelli çözmenin iki yolu var. Ya hepsini öldüreceksin veya sýnýrdýþý edeceksin ya da bu unsurlarý eþit haklarla vatandaþ olarak kabul edeceksin. Baþka çaresi yok. Þimdi dikkat edin. Benzer tartýþmalarý birçok konuda yaþýyoruz. Kürt sorunu, Kýbrýs sorunu, türban meselesi.. Bunlar öyle can alýcý konular deðil. Basit demokrasi konularý. Egemenlerin bir kesimi artýk bu konularý temizleyip bütün uygar ülkeler gibi aþmak ve devam etmek istiyor. Bir kesimde diþiyle týrnaðýyla direniyor. Bu kesimin siyasi sözcüsü CHP, eli sopalý sözcüsü MHP - BBP… bence rüzgara karþý gereksiz yere tükürüyorlar. Çünkü yenilmeleri kaçýnýlmaz. Bu ülke 70 yýllýk, hep ayný sorunlarla boðuþmamalý. Bu gereksiz, bu çözümü kolay sorunlarý aþmalýdýr. G.P.: Dink cenazesinden sonra gazetelerde "Þu çýlgýn Türkleri yeniden çýldýrtmayalým." diye bir köþe yazýsý yayýnladý Ýlhan Selçuk. Bu ve bunu gibi azýnlýklara ve muhaliflere daima bir tehdit var. Siz Selçuk'un yazsýný tepkisiz kalmadýnýz. Tepki gösterdiniz. Bize bundan bahseder misin? R.M.: Aslýnda bence Türk halký Ýlhan Selçuk'a gereken cevabý vermiþtir. Ýlhan Selçuk artýk kendi derdine yansýn. Ýlhan Selçuk hayatý boyunca darbeci olmuþtur. Tepedeki küçük zümrenin, içinde askerlerin de bulunduðu küçük zümrenin Türkiye'yi hep yönetmesini istemiþtir. Seçimlerden önce Ýlhan Selçuk'un söyledikleri ile Deniz Baykal'ýn söyledikleri arasýnda hemen hemen hiçbir fark yoktu. Aslýnda biraz da bu seçimlerle belalarýný buldular. Bir de ben þimdi düþene bir tekme atmayým ama ýrkçýlarýn ve darbecilerin bundan sonra Türkiye'de hayatý zor olacak. Ama yine de tekrarlýyorum. Ýlhan Selçuk ýrkçý ve darbecidir. Bunu derginize açýk açýk yazabilirsiniz. G.P.: Türkiye'de zaman zaman yükseliþe geçen ýrkçýlýðýn her zaman aðýr bedelleri olmuþtur. Bunun en son örneði de Hrant Dink cinayeti. Sizce bu ve benzeri cinayetler, katliamlar artacak gibi mi? R.M.: Bunu cevabýný ben bilmiyorum. Bunun cevabý bizim ne kadar kalabalýk ve aktif olduðumuza baðlý. Bunun bir yolu yasalar deðiþtirmektir. Ama yasalarý deðiþtirdiðimiz zaman, deðiþtirmeyi becerebilirsek; devletin örneðin varlýk vergisi gibi bir olayý yaþatmasý ya da 6-7 Eylül olaylarý gibi bir olayýn yaþanmasý engellenmiþ olmuyor. G.P.: Bunlarý biraz açar mýsýnýz? R.M.: Varlýk vergisi; Devlet 1940'lý yýllarda savaþ koþullarýný bahane ederek yeni bir vergi çýkarýyor.
18
Ama bu vergi açýk açýk azýnlýklardan alýnýr. Bu dünyadaki bütün hukuk kavramlarýna, yasalara aykýrý bir þey. Azýnlýklardan etnik kökenlerine göre vergi alýnmaz. Ama bunu yapmýþtýr Türkiye Devleti. Yasanýn olup olmamasýný u m u r samamýþlardýr. 6-7 Eylül olaylarý ise 1955 yýlýnda Hükümet çaktýrmadan gençlik örgütlerini kýþkýrtarak ellerine sopa vererek ve polisin gençleri engellenmesini durdurarak Ýstanbul Sokaklarýnda vahþet uygulanmasýdýr. Devlet hem buna göz yummuþtur. Hem de el altýndan örgütlemiþtir. Çünkü bunlarý biliyoruz artýk. Belgeleri açýklanmýþtýr. Ee bunun da bir yasasý yok. Devletin halký galeyana getirip azýnlýklarýn üstüne salabilir diye bir haký yok. Hatta bu bir çok açýdan yasalara aykýrý bir durum. Ama fark etmiyor. Hrant Dink örneðinde olduðu gibi belki tetiði çeken kiþi çeþitli yasalarla yargýlanýyor. Ama hepimiz biliyoruz ki tetiði çeken kiþi deðildir aslýnda bu iþi örgütleyen. Yasalarýn bir sýnýrý var. Yasalar geniþ kitleler tarafýndan korunmadýðý, aktif olarak benimsenmediði zaman kaðýt üzerinde kalýr. 301'i kaldýrýrsak da böyle olabilir. Azýnlýða karþý, ister cinayet olsun ister baþka bir haksýzlýk olsun, her böyle bir olay olduðunda 250 bin kiþi sokaða çýkarsa iste o zaman ýrkçýlýk gerilemeye baþlar. Þimdi biz Ýsmail Türüt'ün evinin önüne gidip binlerce kiþi olarak gösteri yaparsak kasetlerini, cdlerini denize atarsak onlar da bir daha bir þey yapmadan önce iki kere düþünürler.
genç praksis G.P.: Aksiyon Dergisi'ndeki demecinizde Ýslamcý hareketin ýrkçýlýða karþý doðuracaðý tavrý ve Ortadoðu siyaseti üzerindeki etkileri açýsýndan önemli diye bir bildiriminiz oldu. Sizce bu durumun ortaya çýkaracaðý sonuçlar nelerdir? R.M.: Ben son dönemde gerçek anlamda ýrkçý olmayan çok Müslüman ile tanýþtým, çok az CHPli ile tanýþtým. Türkiye 'de artýk böyle bir garip durum oluþtu. Haksýzlýk etmeyelim, CHP'nin tabanýnda ýrkçý olmayan çok insan vardýr. Ama benzer bir süreç Müslümanlar'da da geliþiyor. Öte yandan Müslüman söylemin çok ciddi bir kesiminde de Yahudi düþmanlýðý vardýr. Bu büyük ölçüde Ortadoðu'daki durumdan kaynaklanýyor. Ýsrail'in yaptýklarýndan Filistin'in mücadelesinden kaynaklanýyor. Aksiyon dergisindeki söyleþide ben þunu anlatmaya çalýþmýþtým. Müslüman hareketlerin dünyayý Yahudi düþmaný gözlükleriyle görmeleri, mesela Amerika'ya baktýðýnda Amerikan emperyalizmi deðil bir Yahudi devleti görüyor, þöyle bir talihsizlik oluyor; Amerikan emperyalizmini doðru tahlil edemiyor. Zannediyor ki her þey Ýsrail'den yönetiliyor. Elbette ki böyle deðil. Ýsrail kuyruk Amerika köpek. Kuyruk köpeði deðil köpek kuyruðu sallar. Bu açýdan Müslüman hareketi Yahudi düþmanlýðýný ve milliyetçi bakýþ açýsýný aþarsa ortadoðudaki hareket açýsýndan faydalý olur. Tabi ki her türlü ýrkçýlýðýn aþýlmasý Türkiye için de önemli. Yahudi düþmanlýðý Türkiye için pek de anlamlý deðil. Ama Ortadoðu'da dünyanýn doðuyu anlamasýna engel oluyor. Ben onu kastetmeye çalýþmýþtým.
G.P.: Bu da son sorumuz. Bizler Genç Praksis Dergisi olarak milletlerarasý iliþkilerin insanlararasý iliþkileri olumsuz etkilemesine sonuna kadar karþýyýz. Buna karþý da mücadelemizi her alanda sürdüreceðiz. Bu baðlamda son olarak dergimiz okuyucularýna ne iletmek istersiniz? R.M.: Ben sýnýr tanýmam. Sýnýrlar egemen sýnýflarýn ulus devlet kuruluþ süreçlerinde þu bölge benim, bu bölgenin pazarý benim, buradan ancak ben kar edebilirim amacýyla yapýlmýþ þeylerdir. Sýnýrlar doðal þeyler deðildir. O sýnýrlar içindeki insanlarýn hepsinin çýkarý ayný olduðu için yaratýlmýþ þeyler deðildir. Bu da çok açýk ki ulus kavramý yaratýlmýþ bir kavramdýr. Yani Türkiye sýnýrlarý içerisindeki herkes ayný deðil, çýkarlarý ayný deðil. Eðer dünyaya uluslar gözüyle deðil sýnýflar gözüyle bakarsak çýkarlarý çeliþkilidir. Koç'un fabrikasýnda çalýþan bir iþçiyle Rahmi Koç'un çýkarlarýnýn çeliþmemesi mümkün deðil. Bunlarýn ikisinin ayný ulusa üye olmasý ayný sýnýrlar içinde yaþamasý ayný amaçlarý güttüðünü göstermez. Ben sýnýrlara ve ulus kavramýna hiçbir þekilde önem vermem. Ýkisinin de mücadele edilmesi gereken þeyler olduðunu düþünüyorum. Bana sen nesin denildiði zaman Ýstanbulluyum derim. Beni ben yapan unsur büyük ölçüde 1960'larýn Ýstanbul'unda büyümüþ eðitim görmüþ olmam gelir. Bu anlamda verdidiðiniz mücadeleyi çok anlamlý buluyor ve baþarýlar diliyorum.
genç praksis Küreselleþme Karþýtý Hareketler ve Karþýtlýðýn Sinemadaki Görünümleri Giriþ: Sermaye içine girdiði krizler karþýsýnda geliþtirdiði çözüm önerileri ve uzun vadeli planlarý ile varlýðýný koruyabilmektedir. Küresel ölçekte, aradýðý çözümler bugün 'yenidünya düzeni' olarak adlandýrýlmaktadýr. Baþta Dünya Ticaret Örgütü olmak üzere çeþitli kurumsal örgütlenmeler yoluyla sermaye, ulus aþýrý örgütlenmeler sayesinde, devletler üstü bir karar alma mekanizmasý haline gelmiþtir. Küreselleþme ve Sinema dersi kapsamýnda ele alýnan "Küreselleþme Karþýtý Hareketler ve Karþýtlýðýn Sinemadaki Görünümleri" konusu ilk olarak çeþitli kuramsal yaklaþýmlar çerçevesinde deðerlendirilecektir. Ýlk bölümde "Küreselleþme, Küreselleþme Karþýtý Hareketler ve Anarþizm" baþlýðý altýnda sözü edilen kavramlar, açýmlanacaktýr. Ýkinci olarak ise "'Eðitmenler' ve 'Anarþist Cookbook' Filmlerindeki Karþýt Görünümler" baþlýðý altýnda, "Eðitmenler (Yön: Hans Weingartner, 2004)" ve "The Anarchist Cookbook (Yön: Jordan Susman, 2002)" filmlerindeki küreselleþme karþýtlarýnýn nasýl gösterildiðinin deðerlendirileceði bölüm yer almaktadýr. Çalýþmanýn amacý yeni sayýlabilecek küreselleþme karþýtý hareketliliðin, sinema filmlerinde hangi baðlam dahilinde gösterildiðini araþtýrmaktýr. Çalýþmanýn kapsamý, bahsi geçen argümanlar ile oluþturulmuþtur. Küreselleþme Karþýtý Hareketler ve Karþýtlýðýn Sinemadaki Görünümleri I. Küreselleþme, Küreselleþme Karþýtý Hareketler ve Anarþizm Sermayenin küresel çaptaki hareketliliði ve kendine engel teþkil eden unsurlarý çeþitli yasa ve anlaþmalarla ortadan kaldýrmasý; yenidünya düzeninin baþat yaþam perspektifini meydana getirmiþtir. Uzaklýk kavramý ve iþçi göçleri tersine bir hareket çizgisi izlemiþtir. Ýletiþim aðlarýndaki teknolojik geliþmeler, sermayenin dolaþýmýný kolaylaþtýrmýþtýr. Dolayýsýyla uzaklýk kavramý anlamsal olarak deðiþim içine girmiþtir. "Aslýnda "uzaklýk" nesnel, kiþisellikten arýnmýþ, fiziksel bir "veri" olmaktan çok toplumsal bir üründür; mesafe kat ediliþ hýzýna (ve para ekonomisinde, o hýza eriþmenin maliyetine) baðlý olarak deðiþir. Devlet sýnýrlarý ya da kültürel engeller gibi toplumsal olarak üretilmiþ kolektif kimliklerin tüm diðer kuruluþ,
20
S. GÜRKAN ANIL
ayrým ve kalýcýlýk gibi unsurlarý geriye dönüp bakacak olursak bu hýzýn sadece tali etkileri olarak görünür" (Bauman;1999; 20). Bauman'ýn uzaklýk kavramýnýn toplumsal bir ürün olduðuna yönelik yaptýðý vurguyu bahsi geçen iletiþim aðlarýndaki hýz ile birlikte düþünmek mümkündür. Yakýnlýk, sermayenin yaný sýra üniversiteler, askeri kurumlar, saðlýk, haber ve iletiþim sektörü olmak üzere çeþitli çalýþma alanlarýnda alýþveriþin hýzýný katlamasýna neden olmuþtur. Oluþan yeni düzende mekânsal olarak küçülmeye doðru gidildiðini söyleyebiliriz. Küçülme ile beraber küresel ve yerel ölçeklerde geliþen hareketlilikler önem arz etmektedir. Þeylan, uluslar arasý finansman kurumlarýnýn, ulus devletin parçalanmasýný saðladýðýný belirtmektedir. Üretimin hangi oranda ve nerede gerçekleþtirileceði, gerekli yatýrýmýn hangi biçimde olacaðýna uluslar arasý finansman kurumlarý karar vermektedir (1999; 179). Yerel ölçeklerdeki hareketlilikten birisi de, ulus devletin parçalanmasýdýr. Yerel ve küresel kavramýna "küyerelleþme" bileþiminde bakan Bauman, sermayenin, finansýn ve seçim kaynaklarýnýn yoðunlaþmasý, olarak deðerlendirmektedir. Yoðunlaþmayý etkin kýlan ise sermayenin hareket ve eylem özgürlüðüdür (1999; 82). Sermayenin hareket özgürlüðünü üstlenen kurumlardan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), aldýðý kararlar ile dünyanýn küresel paylaþýmýnda varlýk göstermektedir. DTÖ ve sermayenin yeni hareket biçimleri, karþýt hareketlenmelerde de yeni arayýþlarý gündeme getirmiþtir. Küreselleþme karþýtý hareketler de teknolojinin olanaklarýný kullanarak sýnýr aþýrý birlikteliklerle, neo-liberal politikalara karþý bir araya gelmektedirler. Dünya Sosyal Forumu (DSF) olarak örgütlenen küreselleþme karþýtlarý 1990'lardan sonra bir araya gelerek dünya ticaretini belirleyen toplantý ve örgütlenmelere alternatif hareketler oluþturmuþlardýr. Ýlk olarak Sao Paulo forumu, 1994'de Zapatista hareketi, 1995'te Fransa'daki kamu emekçilerinin sosyal alandaki reformlara karþý eylemleri, 1997-98 Endonezya, Filipinler ve Güney Kore'deki eylemler 2001'deki Dünya Sosyal Forumuna öncül eylemler olmuþtur (Þensever; 2004; 50-51). 1998 MAI (Çok Taraflý Yatýrým Anlaþmasý) karþýtý eylemler, 1999'daki Seattle direniþi, forumun örgütlenmesinde aðýrlýðý olan eylemlerdir.
genç praksis 1999'da Seattle'da düzenlenen DSF'ye Avrupa'dan katýlan örgütler; ATTAC (Yurttaþlara Yardým Amacýyla Mali Muamelelerin Vergilendirilmesi Derneði), CADTM (Üçüncü Dünyanýn Borçlarýnýn Ýptali Komitesi), CCAMI (Çok Taraflý Yatýrým Anlaþmalarýna Ve Genetik Kopyelerine Karþý Eþgüdüm), FMA (Dünya Alternatifler Forumu), DAWN (Yeni Bir Çaðda Kadýnlarýn Kalkýnmasý Alternatifi)'dýr (www.politics.ankara.edu.tr). Amerika'daki iþçilerin sendikal örgütlenmesi AFL-CIO, eylemde gösterdiði katýlýmýyla öne çýkan gruplardan biri olmuþtur (www.marksist.com). Küreselleþme karþýtý hareketlerin 1999 yýlýndan sonra dünya ölçeðinde sistematik olarak yaygýnlýk kazanmasý DSF ile gerçekleþmiþtir. DSF fikri Brezilya'lý Oded Grajew tarafýndan ortaya atýlmýþtýr. Francisco Whitaker (Brezilyalý Piskoposlar Adalet ve Barýþ Konseyi Komisyonu Sekreteri) ile birlikte ATTAC'ýn kurucularýndan Bernard Cassen'e forum örgütlenmesi için danýþtýktan sonra 28 Þubat 2000'de Sao Paulo'da küreselleþme karþýtý hareketin öncüleri bir araya gelerek DSF'nin düzenlenmesine karar verildi. 25-30 Ocak 2001'de Ýsviçre Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu ile eþ zamanlý olarak Porto Allegre'de ilk DSF organizasyonu gerçekleþmiþtir (Þensever; 2004; 51). Dünya Sosyal Forumu (DSF), ile bir araya gelen insanlarýn oluþturduðu eylem tarzý birçok tartýþmaya konu olmaktadýr. Gelenekselleþen iþçi örgütlenmesi ve eylem tarzlarýnda kýrýlma noktasý yaratan birliktelik fikri, örgütlü ve tüzel kimlikten faklý bir yapýlaným içindedir. Hareket içinde baþta kapitalizm karþýtlýðý olmak üzere savaþ karþýtlýðý ve çevre aðýrlýklý olarak vurgu yapýlan meselelerdir. Kapitalist yaþam tarzýnýn insanlarý mekânsal, cinsel ve etnik olarak farklý kamplara bölmesine karþý hiyerarþik olmayan birliktelikler kurmak hareketin ana düzlemini meydana getirmektedir. Küreselleþme karþýtý hareket ile eþ zamanlý olarak geliþen Sivil Toplum Kuruluþlarýnýn var oluþ dinamiklerini tartýþmaya açan Cockburn ve Clair küreselleþme karþýtý hareketin anarþizan yönüne vurgu yapmaktadýrlar: "Michael Foucault'nun uyumlulaþtýrma ve disiplin iþlevinin içselleþtirilmesi üzerine yazdýklarýný okumadan sivil toplum kuruluþlarýna iliþkin herhangi bir yorumda bulunulmamalý. Destekleyenler sivil toplum kuruluþlarýný çoðu kez sivil toplumun canlýlýðýnýn parlak örnekleri olarak görüyorlar…STK'larýn yükseliþi aslýnda neo-liberal politikalarý taklit etmektedir. Böylece insan Dünya Bankasý gibi kurumlarýn neden özgürleþme jargonunu ve sivil toplum kuruluþlarýnýn damgasýný 'yeni toplumsal hareketlerin keskin ucu olarak kendine mal ettiðini kolayca takdir edebilir (2003;67-68)".
Ýktidarýn meþruluðunun devam ettirici kurumsal yapýlaþmalarý olarak deðerlendirilen STK'larýn sözü edilen küreselleþme karþýtý hareketle ayrýmý vurgulanmaktadýr. Dolayýsýyla kapitalizmin varýlan sistematik kurumlarýndan 'icazet almamasý' hareketin yöntemsel pratiðine atýfta bulunmaktadýr. Ancak küresel olarak iletiþim teknolojilerini kullanma noktasýnda kapitalizmin ve karþýtlýðýnýn ayný araçlardan beslendiði ortada olan gerçektir. Kapitalizmi var eden araçlar ile kapitalizme karþý savunma geliþtirmek de hareketin 'anarþizan' tarafýný tartýþýlýr noktaya sürüklemektedir. Anarþist kuramý diyalektik olarak belli bir sistematiðe kazandýran Bakunin, proleterya diktatörlüðüne karþý getirdiði eleþtiride, parlamentonun 'seçkin azýnlýk' tarafýndan devam ettirdiði misyona vurgu yapmaktadýr. Burjuvazinin temel yönetimsel araçlarýndan biri olan parlamentonun, yönetim mekanizmasý olarak devam ettirilmesi fikrini eleþtirmektedir (1998; 356357). Yöntem tartýþmasý olarak çok ayrý konular olarak görünse de kapitalizme karþý bir hareket geliþtirmek açýsýndan 'kullanýlan aracýn sahipliði' noktasý konumuzla ilgili olan tarafýdýr. Küreselleþme karþýtý hareketin iletiþimi, yoðunluklu olarak internet üzerinden geliþtirilen web aðlarý ile saðlanmaktadýr. Independent Media Center (IMC), www.indymedia.org sitesinin yayýnýný hazýrlayan medya kuruluþudur. Koordinatörlerinden Jay Sands, IMF'nin 2000 yýlýnda Prag'daki yýllýk toplantýsýnda, küreselleþme karþýtlarýnýn haberlerine ulaþmada kullanýlan birinci adres olarak interneti önermektedir (Aktaran;Cockburn, Clair, 2003; 89). Diðer yandan, devrimci örgütlenmelerin eylem planlarýna karþý operasyon yürütmek için de sözü edilen internet sitesini kullanan kiþilerin, bilgisayarlarýndaki IP numaralarý ile deþifre edildiði bilinmektedir. Ýki taraflý olarak geliþen 'araçlarýn sahipliðine' yönelik tartýþma, küreselleþme karþýtý hareketin yayýlmasýnda teknolojinin belirleyiciliðine dikkat çekmektedir. Birinci taraf her þeye raðmen var olan araçlarýn kullanýlmasý gerektiði ve bu sayede bir hareketliliðin doðduðu yönündedir. Ýkinci taraf ise burjuvazinin araçlarýnýn kullanýlmasý ile iktidarýn denetiminden çýkýlamayacaðý ile ilgilidir.
21
genç praksis Belge'nin ifadesiyle "heterojen gruplardan oluþan 'küreselleþme karþýtlýðý' akýmýnýn da, mücadele ettiði hedefin kendisi gibi, küreselleþmiþ durumda olmasý" hareketin dikkat çeken düzlemidir (Radikal;22.07.2001). Küreselleþme karþýtý hareketin bir araya gelmesinde ve eylem biçimlerinin belirlenmesinde baskýn olan bir diðer unsur da; ana motifi, anarþist dokunun meydana getirmesidir. Ýncelemesi yapýlan filmlerin konuyla ilgisi görülen tarafý da bu noktadýr. "Hareketin merkezi olmayan biçimi ve içinde bir dizi deðiþik perspektife yer verme taahhüdü, perspektifinde belirli bir esnekliðe yol açmaktadýr. Eylemciler deðiþik görüþler arasýnda bocalayabilir, çeliþki içinde kalabilir ya da anarþizmin, Marksizm'in ve liberalizmin unsurlarýný birleþtirebilirler. Bu tutum ideolojik yaratýcýlýða yol açabilir (Epstein; 2002;54-55)". DSF ve küreselleþme karþýtý harekette hiyerarþik olarak belli bir merkezi yapýnýn olmayýþý yukarýdaki yaklaþýmýn dayanak noktasýný oluþturmaktadýr. Enternasyonal örgütlenme modelinde merkeziyetçi yöntem benimsenmektedir. Küreselleþme karþýtý harekette ise enternasyonal yapýnýn çökmesiyle beraber merkeziyetten uzak, 'örgütlülük' konumunda olmayan daha çok 'kendiliðinden hareket' olarak tanýmlanabilecek bir araya gelme biçimi benimsenmektedir. Eylem biçimi teorik altyapýsýný "anorko sendikalizm" den almaktadýr. Bakunin, 1868 yýlýnda enternasyonalde "milliyetlerinden, ulusal sýnýrlarýndan veya dini ve politik inançlarýndan baðýmsýz" ve evrensel çapta, iþçi örgütlenmesi modelini savunmuþtur (1998;162). Anarko sendikalizm veya devrimci sendikal hareket fikrinin oluþumunda, var olan sendikal sürecin sistemle girdiði icazet iliþkisi göz önünde tutulmuþtur. Dolayýsýyla kurumsal olarak bir yapý arz etmeyen yeraltý örgütlenmesi vurgu yapýlan ana stratejidir. Bir araya gelme mantýðý bakýmýndan anarþizm ile küreselleþme karþýtý hareketin belirli eylem biçimleri arasýnda paralellik kurmak mümkün görünmektedir. Ancak 1860'larda olmayan 'medyalaþma' faktörü ve iletiþimin teknoloji tarafýndan belirlenen deðiþkenler ile var olmasý, iki ayrý tarihsel dönemin ve hareket biçiminin ayrým noktasýný teþkil etmektedir. Küreselleþme karþýtý hareketlerin sinemadaki görünümüne iliþkin "Eðitmenler" ve "The Anarchist Cookbook" filmlerindeki eylem görüntülerinin sunumu, sözü edilen yaklaþýmlar dahilinde deðerlendirilecektir. Yaklaþýmlar arasýnda en son sözü edilen anarþizm kavramý konuya yaklaþým geliþtirmek açýsýndan önem arz etmektedir. II. "Eðitmenler" ve "Anarþist Cookbook" Filmlerindeki Karþýt Görünümler A. Eðitmenler Hans Weingartner'ýn yönettiði 2004 yýlý yapýmý olan "Eðitmenler (Die Fetten Jahre sind vorbei)" filmi içinde, küreselleþme karþýtý gösteriler kurgusal olarak yer almaktadýr. Ancak filmin açýlýþ sekansý, küreselleþmenin ana dinamiklerinden burjuvazinin özel yaþamýna yönelik baþlatýlan saldýrýnýn belirmesi ile baþlamaktadýr (0:00:00 0:02:55) . Burjuvazinin koleksiyon hassasiyeti, saðlýklý
22
yaþamý ve sahip olma çýlgýnlýðýna yönelik, Jan (Daniel Brühl), Peter (Stipe Erceg) ve Jule (Julia Jentsch)'dan oluþan grup, girdikleri evlerde eþyalarý üst üste yýðarak ya da daðýtarak not býrakýrlar. Býraktýklarý notta "Die Fetten Jahre sind vorbei (Varlýklý Günlerininiz Sona Erdi)" yazmaktadýr. Mülkiyet kavramýnýn sorgusu, burjuvazinin kriz atlatma manevralarý ile var olan kapitalizmin tükenmiþliði üzerine gerçekleþtirilmek istenmiþtir. Aktüel kamera kullanýmý ile þehrin sokaklarýnda pankartlarla, dövizlerle ve daðýtýlan bildirilerle eylem yapan göstericilerin yer almasý küreselleþme karþýtý hareketi hatýrlatmaktadýr. Aktüel haber görüntüleri ile aktivistlerin çekimlerinden hatýrladýðýmýz Seattle görüntülerini ve eylemlilikleri çaðrýþtýran, kamera hareketleri filmin genelinde tercih edilmiþtir. Eylemciler spor malzemeleri satan maðazalara girip ürünlerin yapým süreci hakkýnda, müþterileri bilgilendirirler (0:03:55 - 0:05:19) : "Þu anda almayý düþündüðün ayakkabýlarýn nasýl üretildiðini biliyor musun? Bunlar Endonezyalý ve Filipinli çocuklar tarafýndan dikiliyor." Küreselleþme üzerine, 'iþçi göçünün tersine dönmesi'ne yazýnýn baþýnda deðinilmiþti. Kapitalizmin krizlere getirmiþ olduðu son yöntemi oluþturmaktadýr. Küreselleþme ile birlikte önem kazanan, 'mekan' kavramý deðinilen bir baþka noktadýr. Ürünleri diken çocuklarýn 12 -16 yaþ aralýðýnda olduðunun belirtilmesiyle ucuz iþ gücü vurgulanmaktadýr. Polislerin maðazadaki eylemcileri zor kullanarak gözaltýna almasý karþýsýnda eylemciler "Yönetim de kapitalizmin destekçisi" diye baðýrýrlar. Aralarýnda bu eylemin izinli bir eylem olduðunu söyleyen bir gösterici vardýr. Eylemin izinli olarak yapýlmasý, yirmi birinci yüzyýl aktivistine meþruluk kazandýrmaktadýr. Yaþ olarak daha olgun kiþilerin ön saflarda konumlandýrýlmasý geleneksel eylem biçiminin vazgeçilmez görüntülerindendir. Küreselleþme karþýtý hareket, hiyerarþiye karþý geliþtirdiði biçimiyle eyleme sahip çýkan gençleri ön saflara ve her yere kazandýrmýþtýr. Yeþil elbiseli polis ile gençlerin çatýþmasý görüntüsü sadece bu filmde deðil genel olarak küreselleþme karþýtý hareketin simgeleþen cephesini oluþturmaktadýr.Filmde verilen eylem görüntüsü ile birlikte topluluðun hareketliliðine yönelik bir hikaye kurulacaðý beklentisi yaratýlýr. Ancak film karakterlerimizin var olan hareketlerden uzak devinimleri ile devam eder. Filmde, 68 kuþaðý ile son dönem kapitalizm karþýtý gençlerin arasýndaki ayrýmlara da girilir. Sonuç olarak deðiþen bir þey olmadýðý iþlenmektedir: Kapitalizm kazanýr, yapýlacak her þey boþa kürek çekmektir. Filmin daðýnýk yapýsý bir yana, sokakta eylem yapan küreselleþme karþýtlarýnýn karakterler ile hiçbir þekilde baðlantýlandýrýlmamasý, enidünyaya karþý gösterilen tepkinin parçalanmýþ bir yapýda olduðunu düþündürmektedir. Geleneksel örgütlenme biçiminde, politik yapýlar arasýnda her ne kadar yöntem konusunda fraksiyonlaþmalar olsa da eylemde birlik yinelenen ve yaþama geçirilen pratiklerden biri olmuþtur. Karakterlerin, burjuvazinin özel yaþamýna yönelik unutulmayacak anýlar býrakmaktan baþka geliþtirebildikleri pratik görünmemektedir. ylemciler ile eðitmenler grubunun savaþtýklarý iki ayrý burjuvazi vardýr.
genç praksis EFilmin baþýnda maðazalara girip bildiri daðýtan grup, sermayenin küresel olarak insanlarý yaþam alanlarýnda, yaþadýklarý coðrafyalarda zorunlu sömürüye mahkum etmesine karþý savaþ vermektedir. Jan, Peter ve Jule'un oluþturduðu ikinci grup ise burjuvazinin özel yaþamýný hedef almaktadýr. Ýki ayrý grupla hiçbir þekilde bir çakýþma yaþanmamasý, neo-liberal düzenin etkinlik kazanmasý ile dozu artan yabancýlaþma ve parçalanma ile birlikte düþünülebilir. Eðitmenler hedef aldýklarý sýnýfý faþizmin ve otoriteryenizmin kurallarýyla tahrip etmek istemektedirler: Gözetlemeyle. Filme iliþkin anarþizmi çaðrýþtýracak tek nokta hiyerarþik ve merkezi iradenin yok olmasý þeklinde düþünülebilir. Ancak filmin kurduðu dramatik yapý, liberal söylemin, küreselleþme karþýtlarýnýn haberlerini sunduðu dili yakalamaktadýr. Filmde ele alýnan konu ve verilen küreselleþme karþýtý gösteriler, oturtulan baðlam itibariyle neo-liberal politikalar için kurtarýcý bir argüman oluþturmaktadýr. B. Anarþist Cookbook Yönetmen Jordan Susman'ýn, 2002 yýlýnda yaptýðý film anarþizm üzerine yüzeysel deðintilerden meydana gelmektedir. Film anarþizmin terör ve karmaþa kavramlarý ile anýlan 'günlük' kullanýmýna iliþkin bir ifadeyle açýlýr. Ýfade bir þiirden oluþmaktadýr. Ýrlandalý milliyetçi þair W. B. Yeats, merkezi devletin daðýlmasýna yönelik endiþesini, "her þey yýkýlýp merkeziyet saðlanamayýnca, Dünya üstünde sadece anarþi yükselir" þeklinde dile getirmiþ. Film de, bu endiþenin varlýðý ile dramatik bir yapý kazanmaktadýr. Arkasýndan G. W Bush'un "genç ve sorumsuz olduðum zamanlarda, genç ve sorumsuzdum" sözü ekrana gelir (0:00:00 - 0:00:26) . Ana akým anlatý yapýsý anarþizm ve sorumsuzluk ile hazýrlýðý yapmýþtýr. Ýzleyici anarþizm ve sorumsuzluk üzerine bir film izleyecektir. Burjuva basýný, haber söyleminde çaðrýþýmsal mizanpaj yöntemleri seçmektedir. Anarþizm ve Komünizm'e iliþkin haberin yer aldýðý sütun ve fotoðrafýn üstündeki baþlýk yan sütundaki habere aittir. Haber baþlýðý Komünistlerin eylem hazýrlýðýnda olduðunu bildirmektedir. Diðer habere ait sütundaki fotoðrafta ise, sokak çatýþmasýnda ölen polisin resmi yer almaktadýr. Medya söyleminin içselleþtirilmesine yönelik filmin giriþindeki bu iki yazý önem arz etmektedir. Bir okul kulübünün tanýþma gününde, kütüphanede uyuyan hip hop görünümlü gençler, anarþistlerin temsiliyetini oluþturmaktadýrlar (0:02:08 - 0:03:05) . Kolektif eviyle birlikte Amerikan yaþam tarzýnda yinelenen kazanma hýrsý ve bencillik üzerine cümleler sýralanmaktadýr. Arkasýndan yine ana karakterin iç sesinden "anarþizmin yaþam tarzý (0:03:52)" olduðu dile getirilir. Anarþizmi rüyada 'uçulan anlarýn devamý' olarak gören iç ses, 'anarþizmin sýnýrsýz özgürlük (0:04:29)' olduðunu söyler. Arkasýndan Seattle görüntüleri üzerine iç ses þu þekilde devam eder:"Quebec'i hatýrladýn mý? D.C, Davos, Genova, Texas. 1999'daki Seattle savaþýný duydun mu? Biz Lider Durumdaki baþkanlara karþý
tartýþmýþtýk. Biz dünya ticaret kurallarýný deðiþtirdik. 250 bin yürüyüþçü sokaklardaydý. Bu doðru Lance polis kalabalýðý 70 bin kiþi olarak hesap ediyor. Pekala uydurdum. Sen fikri aldýðýn zaman (0:04:50 0:05:15)." Bölümün baþýnda verilen mizanpaj örneði, filmin bu kýsmýnda ve devamýnda geçerliliðini devam ettirmektedir. Filmin dramatik yapýsý, haber dili gibi tasarlanmýþtýr. Anarþizm ve özgürlük kavramlarýna yüzeysel olarak edilen cümlelerden sonra gelen Seattle haber görüntüleri, anarþizmdeki 'özgürlüðün sýnýrsýzlýðýný' pekiþtirmek için kullanýlmýþtýr. Sözü edilen sekans bütün olarak ele alýndýðýnda Küreselleþme karþýtý hareketin Seattle'daki eylemleri, havada uçan garip vaziyet olarak tümlenir. Haber söyleminin eylemci sayýsýný 'resmi rakamlara' dayanarak; sürekli az gösterme çabalarý Seattle görüntüleri üzerindeki iç sesle devam ettirilmiþtir. 'Resmi rakamlar' dýþýndaki nicelik bildirimlerinin uydurmaya yönelik geliþigüzel bir davranýþ olduðu fikri verilir. Anarþizme yönelik yaþam biçimlerini aralayan film, baskýn ideolojik duruþunda tutarlýlýk gösterir. Anarþist yaþam biçimine ait kolektif evlerindeki hayata iliþkin ayrýntýlardan çocuklarýn eðitimine deðinse de, bu çalýþma bir gün çöker. Devamý gelmez. Devamý ancak sistematik, liberal eðitim kurumlarýnda saðlanabilir. Nitekim finalde ana karakterimiz bir vitrin camýnda yazan "Back to School (Okula Dönüþ) (1:36:00 1:36:27)" yazýsýyla burun buruna gelir. Yazýdan sonrasýnda ise ailesine geri dönüþü gösterilir. Son yýllarda küreselleþme karþýtý hareketle özdeþleþen anarþizm kavramý, filmde atekrar etmektedir. Film haber söyleminin biçimsel kliþelerini fazlasýyla özümsediði için, dramatik yapýsý yerine söylemsel yapýsý kavramýný kullanmak daha elveriþli görünmektedir. Deðerlendirme ve Sonuç: Küreselleþme, teknolojik olarak sermayenin yayýlýmý ile birlikte karþýt hareketlerin de yaþam kazandýðý yeni sürecin ana baþlýðýný meydana getirmektedir. Küresel olarak geliþen sermaye ve kapitalizm, yakýn ve uzak kavramlarýnýn yeni ifade biçimleri kazanmasýnda etkin olmaktadýr. Sözü edilen kuramsal çerçeve baðlamýnda incelenen filmlerde; sermayenin geliþen yeni eylem biçimlerine ve birliktelik modellerine yönelik yerleþtirdiði söylemsel yapý önem kazanmaktadýr. Sözü edilen söylemsel yapý Amerikan karþý propaganda biçimlerine dönük, manipülasyona dayalý bir form arz etmektedir. Neo-liberal politikalar karþýsýnda tehlikeli olabilecek, argümanlar, ideolojik olarak, entegrasyon dahilinde dolaþýma açýlmaktadýr. Entegrasyonun örnekler ile incelenen boyutu, kapitalizmin kriz aþma yöntemleri içinde var olmaktadýr. MARMARA ÜNÝVERSÝTESÝ ÝLETÝÞÝM FAKÜLTESÝ
23
genç praksis
* Her 1 dakikada 5 yaþýn altýnda 12 çocuk açlýktan hayatýný kaybediyor. * 800 milyon insan yeterli beslenemiyor ve 2 milyar insan içecek temiz su bulamýyor. * 358 küresel milyarderin serveti dünya nüfusunun yarýsýnýn yýllýk gelirine eþit. *Dünyadaki insanlarýn yarýsý günde 2 dolardan az bir parayla yaþamaya çalýþýrken silahlanmaya saatte 100 milyon dolar harcanýyor. *Askeri harcamalara sadece 18 dakika "dur" dense dünyada susuzluk çeken 2 milyar insana temiz içme suyu saðlanabilir. Ya da dünyadaki tüm golf sahalarý bir gün sulanmasa. Bir nükleer deniz altýnýn maliyetiyse, 48 milyon insanýn temiz su içmesine bedel! *Kirli su nedeniyle her 15 saniyede bir çocuk dizanteri, tifo, kolera gibi hastalýklardan ölüyor. *Geliþmiþ" bir devletin askeri harcamalarýný 10 haftalýðýna keserse dünyadaki açlýk sona erdirilebilir. *Açlýðý sona erdirmek için her yýl 40 milyon ton hububat yeterliyken, zengin ülkeler hayvan beslemek için her yýl 540 milyon ton hububat tüketiyor. *Asya'da yaþayan 1 milyar 270 milyon çocuðun yaklaþýk yarýsý (600 milyon) yoksulluk içinde. *Her gün 24 bin kiþi, yani saatte bin kiþi açlýktan veya açlýða baðlý sebeplerden ölüyor. *Günümüzde "geliþmekte olan" ülkelerdeki her 10 çocuktan biri 5 yaþýna gelmeden ölüyor. Bu oran, son 50 yýlda yüzde 28 arttý. *Tek bir uçak gemisine harcanan parayla 400 bin insan bir yýl boyunca saðlýklý beslenebilir. *Küresel gaspçýlarýn militarist aygýtý ABD'nin Afganistan'a saldýrýsý sonrasýnda buradaki eroin imalatý 20 kat arttý. *Uyuþturucu ticaretinden elde edilen gelir, 700 milyar dolar civarýnda yani dünya ekonomisinin toplamýnýn dörtte üçü kadar. *Herkese ekmek deðil ama kiþi baþýna 1,8 ton patlayýcý düþüyor. *Bilinen 70 bin ton kimyasal silah depolarda bekliyor. *Dünyadaki askeri harcamalar 1 trilyon dolarlýk bir pazar oluþturuyor. *13 milyar dolar dünyadaki temel saðlýk sorunlarýný asgari ölçüde çözebilecekken AB ülkeleri 13 milyar dolarý salt parfüme harcýyor. ABD'de evcil hayvan mamalarýna 17 milyar dolar harcanýyor. *Zimbabwe'de her 15 dakikada bir çocuk AIDS'ten ölüyor. Yüzde 70'i sivil 60 milyon ölü, nükleer sakatlýklar ve radyoaktif çöp daðlarý býrakan 2. Dünya Savaþý'ný takip eden yýllarda çeþitli yerlerde 150'nin üzerinde savaþ çýktý. Yüzde 90'ý sivil her yýl 650 bin kiþi savaþlarda ölüyor.
*Çocuklar 85'ten fazla ülkede askere alýnýyor. 35'e yakýn ülkede 300 bin çocuk hükümet ya da muhalif gruplar adýna asker olarak savaþýyor. *Son 10 yýlda yapýlan savaþlarda 2 milyondan fazla çocuk öldü, 5 milyonu sakat kaldý. 40 milyonu çocuk 550 milyon insan göç etmek zorunda kaldý. *Þu an sýðýnma talebinde bulunmuþ insanlarýn sayýsý 30 milyon.Mültecilerin yüzde 80'i kadýn veya çocuk. 5 milyon çocuk mülteci. 100 ülkede 245 milyon kara mayýný saklanýyor. Yarýsý çocuk yýlda 20 bin kiþi mayýn patlamalarýyla hayatýný kaybediyor. *Her ay 800 çocuk kara mayýnlarý yüzünden ölüyor veya sakat kalýyor. Kara mayýnlarý halen 540 milyon çocuðun hayatýný tehdit ediyor. *Yaþadýðýmýz topraklarda çoðu Suriye sýnýrý civarýnda 1 milyon kara mayýný var. Son 12 yýlda 284'ü çocuk 937 kiþi mayýn patlamalarýnda öldü. 2005 yýlýnda 56 kiþi mayýnlar yüzünden hayatýný kaybetti. *Yýlda 4 milyon bebek 1 aylýk olmadan ölüyor. *Her 2 çocuktan biri þiddete maruz kalýyor. *Her gün 30 bin çocuk önlenebilir hastalýklardan ölüyor. *Yýlda 2,5 milyon çocuk kaçýrýlýyor. 1,5 milyon çocuk seks pazarýna sürülüyor. *11 yaþýndan küçük yaklaþýk 340 milyon çocuk, þirketlere daha fazla kâr, zenginlere gösteriþ yapma fýrsatý saðlayan ama insanlar için asla ihtiyaç olmayan þeyleri üretmek için karýn tokluðuna ölesiye çalýþtýrýlýyor. *Çalýþan çocuklarýn dörtte üçü haftada 40 saatten fazla, her on çocuktan 2'si haftada 56 saat ve üzerinde çalýþýyor. *Sadece Ýstanbul'da 20 bin çocuk sokakta yaþýyor. *Çernobil nükleer santralindeki patlama Hiroþima ve Nagazaki'ye "barýþ adýna" atýlan atom bombalarýnýn 700 katý radyasyon yaydý. *Sam Amca'nýn çiftliðinde nüfusun yüzde 1'i ABD'deki zenginliðin yüzde 40'ýna sahip. 2 milyon kiþi hapishanelerde, 20 milyon, iþsiz, 50 milyon yoksul var. Þu an ABD'de yaþayan 12 milyon kiþi hayatlarýnýn bir kýsmýný evsiz olarak geçirmiþ. Evsizlerin sayýsý her yýl iki milyon artýyor. Her dört evsizden biri çocuk.Yetiþkin evsiz erkeklerin yüzde 40'ýný ABD ordusundan ayrýlmýþ askerler oluþturuyor. *Her üç dakikada bir iþçi iþ kazalarý ya da meslek hastalýklarý yüzünden hayatýný kaybediyor. *Dünyada her yýl trafik kazalarýnda 1 milyon civarýnda insan ölüyor, 50 milyon insan yaralanýyor, 3 milyon insan sakat kalýyor. *Bu yazýyý okuduðun 2 dakika içersinde 24'ü çocuk 33 kiþi açlýktan öldü. ZALÝMLERÝN GÜCÜNE KARÞI HAYALGÜCÜ EYLEME %52
genç praksis
BAÐLILIK MANÝFESTOSU Kiþi bilmeli ki birey olarak hayata tutunulamaz. Tek olmak kendini hayattan soyutlamaktan baþka anlam taþýmaz. Ýstemsiz davranýþlar bütünü bizi kimsesizlerin kimsesi olmaya iter. Bencillik denilen dalgakýran yosun tutmaya baþladýðýnda kutsal bir bað zihinleri, yürekleri, benlikleri birbirine baðlar. Kaderine terk edilmiþ, cesaretten yoksun haykýrýþlar insanlýk kurumu önündeki umarsýz çýrpýnýþlarýmýzdýr. Ýki elimizden biri dahi boþta kalsa inandýklarýn uðruna ahlaksýzlýklara karþý kýlýç kuþanmaktan korkar oluruz. Güvensizlik karabulutlar gibi çöker kiþiliðimiz odaklarýna. Ayaðýmýza taþ takýlsa sorumlusunu arar oluruz. Akýl oyunlarýyla bezeli, yaþý geçkin iliþkilerle topraðýna kavuþmuþ bir fidan misali heyecan dolu kesikli özgeçmiþler, merkezlerinde ayný olguyu taþýrlar. Baðlýlýk ve baðýmlýlýk kavramlarýný birbirinden ayýran bu keskin sekme zihniyetler üzerinde adalet kýlýcý gibi dimdik durur, adý sevgidir. Sevgi, oturmuþ taþlarý yerinden oynatacak kadar kaypak, yolunu bulamayan serzeniþlere yarenlik edecek kadar mucizevi bir yaradýlýþtýr. Kuralsýzlýðý direnç noktasý kabul edenler de direnenlerin kellelerini isteyenler de içlerinde sevgi taþýr. Kutuplarý oluþturanlar fikirler ise fikirleri hizalayan baðlýlýk deðil midir? Sevgisiz hareket yýðýnlarý -neye adanmýþ olurlarsa olsunlar- baðýmlýlýktan baþka temellendirmeleri temsil edemez. Yaftalanmýþ, sürgün yemiþ, savaþýmlarý sonuçsuz kalmýþ, tutunduðu dalý kýrýlmýþlar, parsellenmiþ sözcük yýðýnlarýndan doðru olana yakýn anlamlar çýkartýrlar. Onlar umutsuzluðun insanlarý köleleþtiremeyeceðini bilirler. Birey edinimlerini paylaþmadýðý sürece yaþam adlý pembe diziye anlam ve amaç yükleyemez. Nefretleri, kin yerine, ahlak yolundaki en büyük erdeme dönüþtürmek bulunmaz bir temayý bünyemize yükler. Felah-ý vatan dediler, hepimiz ayaða kalktýk Bir de baktýk herkes oturmuþ, biz ayakta kaldýk'' aKiþi seçimlerinde özgürse eðer, uðrunda kayýp vermeyi göze aldýðý her deðere baðlý kalmalýdýr. aBaðlý olunan varoluþlar içteki tüm hissiyatlarý çürütene kadar terk edilmemelidir. aYaþamýn ve yaþamanýn zor olduðunu reddedecek kadar duyarsýz olmayanlar, kimsesiz kalmanýn insaný sapkýnlýklara iteceðini rahatlýkla tasavvur edebilirler. aÝliþkide yaptýðýmýz ya da yapýlan hatalarýn yanýndan telafi payý esirgenmemelidir. aDüþüklükler ve düþkünlükler emekle örülen burgulanmýþ baðý yýpratsa bile koparmamalýdýr. aYokluklar düþüncelerimize kilit vurmamalýdýr. Düþünme yetisini kaybetmiþ olanlar hiçbir kuruma baðlý kalamazlar. aFaydacýlýk asla temel dayanak olmamalýdýr. Pragmatik yapýlara hapsedilmiþ akýmlarýn dahi sonu bilinmekteyken baðlýlýk gibi kalýpsýz bir müessesenin ayný oyunda piyon olmaktan kurtulamayacaðý açýktýr. aKoþulsuz baðlýlýk gözleri kör eder, tartýþýlmasý gereken koþullarýn olgunluðudur. aTanýmý yapýlamayan tavýrlar dizgisi bizleri sonu zifiri karanlýk uçurumlarýn eþiklerine getirir. Adýný bilmediklerimizin peþinden koþanlara ayak uydurma çabasý intihar eðilimlerine eþdeðer kararsýzlýklardýr. Onur YARAY
25
genç praksis
VATAN HAÝNÝ BÝR ÞAÝR: NAZIM HÝKMET Merve ACAR 3 Haziran 1963 Moskova. Memleketini köþe bucak yazan, insan manzaralarýyla süsleyen hikmet öldü. Güzel yüzlü bir þair olarak tanýttýlar oysa nazým hikmet için nasýl da küçük bir sýfattý bu. Evet, þairdi nazým hikmet, komünist þair…1925 yýlýndan baþlamak üzere þiirleri ve yazýlarý yüzünden birçok defa yargýlandý. Paris, Macaristan Fransa, Mýsýr gibi dünya memleketlerini dolaþtý þair ve buralarda konferanslar düzenledi, savaþ ve emperyalizm karþýtý eylemlere katýldý, radyo programlarý yaptý. Doðu emekçileri, komünist üniversitesinde siyasi bilimler ve iktisat okudu.1921 'de Moskova'da devrimin ilk yýllarýna tanýk oldu ve komünizm ile tanýþtý. Bir avuç insanýn düþünmekle uðraþtýðý bir dönemde nazým hikmet, sadece düþünceleri nedeniyle yargýlandý. Bir sanatçýya, þaire yapýlan nasýl bir saygýsýzlýktý bu? Kocaman yüreðinde bizlere, yaþamaya dair notlarý veren usta, bugünlerde düþüncemizde ve kavgamýzda yaþýyor. Nefes aldýðý her aný, hayattan kanatarak koparan ve bizlere emanet eden þair… 3haziranda ölen yalnýzca bedenindir düþüncelerin, kalbimizde, beynimizde ve ideolojimizde yaþayacak. Senden bu yana deðiþen tek þey zaman oldu. Tahir ile Zühre'si, kýz çocuðu, insan manzaralarýyla halkýna seslenmiþ oyunlarý, þiirleri, kitaplarý ve düþüncesini bizlere býrakarak buralarý terk etmiþtir. Yaþamayý bu kadar sevdiði halde Aðýr koþullarda yaþayan þair, sonunda kalp krizi ile aramýzdan ayrýlmýþtýr. Ondan geriye kalan düþüncemizi yaþatma çabasýndan baþka, bu günlerde elimizdeki sayýlý sayfalar kaldý. Nazýmlýðýn kaderinden, Nazýma duyulan aþk baþkadýr, hatta o derecede öylesine ki, çýldýrasýya nefes almak ister gibi. Nazýma duyulan aþk sayfalar arasýnda tükenmez. Sevda sözcüklerinin gerçek imgesi olan þaire hissedilenler derindir. Ýnançlardadýr, þairin kaleminde ve demir kapýlarýn ardýnda ve dýþarýdaki yaþamla birlikte olmaktýr yani, insanca yaþam adýna verdiði savaþta, sevdalýnýz komünisttir. Yaðmur sadece yoksullarý
26
ýslatýr… Ama hala bilmedikleri bir þey var biz, ýslanmak istediðimiz için yaðmurda dolaþýyoruz.
Bu iþte insafsýz olmalý, birazcýk ta kibirli, Ne kahýr, ne keder, ne zulüm Seni ancak ölüm Teslim alabilmeli
Ayrýlýk yaklaþýyor her gün biraz daha Güzelim dünya Elveda Ve merhaba kâinat
kanaryam
maktan,
Bize türkülerimizi söyletmiyorlar robson Ýnci diþli kardeþim kartal kanatlý Türlülerimizi söyletmiyorlar bize. Korkuyorlar robson Þafaktan korkuyorlar Yaðmurda çýrýl çýplak yýkanýr gibi aðla-
Sýmsýký bir elmayý diþler gibi gülmekten korkuyorlar Sevmekten korkuyorlar, bizim ferhad gibi sevmekten. Tohumdan ve topraktan korkuyorlar Akan sudan ve hatýrlanmaktan korkuyorlar Ne iskonto, ne komisyon, ne vade istiyen bir dost eli Sýcak bir kuþ gibi gelip konmamýþ ki avuçlarýnýn i içine Ümitten korkuyorlar robson, ümitten korkuyorlar ümitten. Korkuyorlar, kartal kanatlý kanaryam Türkülerimizden korkuyorlar.
genç praksis
Nazým hikmet RAN, sen Hiroþima'da ölen bir kýz çocuðu için baba, ferhad gibi sevenler için veba ve seni okurken azizim uykum geliyor uykum, rüyada, bilmem ki nen var? Rüya gibi bir felsefen var… Ben hem yalnýz kendimden bahseden þiirler yazmak istiyorum, hem milyonlara seslenen þiirler. Hem bir tek elmadan, hem sürülen topraktan, hem zindandan dönen insanýn ruhundan, hem kitlelerin daha güzel günler için savaþýndan hem tek bir insanýn sevda kederlerinden bahseden þiirler yazmak istiyorum: hem ölüm korkusundan hem ölümden korkmadan þiirden bahseden þiirler yazmak istiyorum. Komünist oldum olalý güzel sanatlardan beklediðim, istediðim þey halka hizmetleri halký güzel günlere çaðýrmaktýr. Halkýn acýsýna, öfkesine, umuduna, sevincine deðiþmeyen iþte budur. Geri yaný boyutu deðiþiyor, deðiþecek. Deðiþmeyeni en dokunaklý, en usta, en faydalý en güzel þekilde ifade edebilmek için durup dinlemeden deðiþtim, deðiþeceðim… 17 yaþýnda þiirle tanýþtý, ilk þiiri' serviliklerde 'yani mezarlýklarda aðlayan hayatýnda sevmiþ ölüler üstüneydi. Yahya Kemal düzeltmiþti birçok yerini. Memlekete ilk dönüþünde 1925, yýðýnlara, toplu olduklarý bir yerde hitap eden þiir, özü ve þekli bakýmýndan ilgilendirmekte devam etti. O devrin þartlarý içinde þiirlerini, tiyatroda sýrf iþçi dinleyicilerine sahneden okuyabiliyordu. Moskova'ya döndüðünde Sovyetler Birliði realitesi bir yandan beynelmilel inkýlâpçý kronik, bir yandan memleket hasreti þiirlerinde ön plana geçti. O devirlerde Marks'la Engels'le haþýr haþýr neþir oldu. Üç üstat yalnýz üç bilgin, üç devrimci deðil üç büyük ama çok büyük sanatkârlardý onun için. Lenin'in kitaplarýný doðrudan doðruya sahneye koymak istedi. Bu istek þiirde de ayný iþi yapmaya götürdü. Metaryalizm ve empriokritizm kitabýný iki þiirde ilüstre etti.
Belki ben o günden Çok evvel köprübaþýnda sallanarak Bir sabah vakti gölgemi asfalta salacaðým Belki ben o günden Çok sonra Matruþ çenemde ak bir sakalýn izi Sað kalacaðým Yahut: O mavi gözlü bir devdi Minnacýk bir kadýn sevdi. Kadýnýn hayali minnacýk bir evdi, Bahçesinde ebruli Hanýmeli Açan bir ev… Yolumuzun kesiþtiðine inanmak için, öldüðünden beri hala düzelmeden bozulan yaþantýlar için, kýrmýzý rujlu sokaklarýn aþaðýlýk pazarlýklarý için, açlýktan ölen insanlar ve dünya insanlarý için, düþünmekten yoksun bu kadar insan varken dahi öldürülen düþünce suçlularý için, soytarý krallar için, büyük insanlýk için nazým hikmet vatan hainliðine devam ediyor hala.
27
genç praksis Alamanlar 18 yaþýnda bir kýz astýlar. 18 yaþýndaki kýzlar belki niþanlanýr astýlar onu.
ta
a y n
Moskova'dandý. Gençti, partizandý. Sevdi, anladý, inandý ve geçti harekete. Ýpin ucunda ince uzun boynundan sallanan çocuk bütün azametiyle insandý. … Soruyorlar: "- Bilmiyorum," diyor. Soruyorlar: "- Hayýr," diyor. Soruyorlar: "- Söylemem," diyor. Soruyorlar : "- Bilmiyorum," diyor, "- Hayýr," diyor, "- Söylemem," diyor. Ve yeryüzünde bu üç sözden baþkasýný unutan ses sýhhatli bir çocuk teni gibi pürüzsüz ve iki nokta arasýndaki en kýsa yol gibi düz. Bir kayýþ sakladý bitiþikte : Partizan sustu. Çýplak bir insan eti ses verdi. Kayýþlar þaklýyor arka arkaya. Yýlanlar güneþe doðru sýçrayýp düþerken ýslýk çalýyorlar. Genç bir Alaman subayý geldi mutfaða. Ýskemleye çöktü. Kapadý avuçlarýyla kulaklarýný. Ve gözleri sýmsýký yumulu ve öylece kaldý orda kýmýldamadan sorgunun sonuna kadar. Kayýþlar saklýyor bitiþikte. Saydýlar ev sahipleri : 200... Sorgu tekrar baþladý : Soruyorlar : "- Bilmiyorum," diyor, Soruyorlar : "- Hayýr," diyor, Soruyorlar : "- Söylemem," diyor. Ses kibirli fakat artýk pürüzsüz deðil kanayan bir yumruk gibi boðuktu. Partizaný dýþarý çýkardýlar. Baþýnda kürk þapkasý, sýrtýnda gocuk, bacaklarýnda pamuklu külot pantolon ve keçe çizmeler yoktu. Bir don bir gömlekti. Beyaz, genç diþleriyle ýsýrýlmaktan þiþmiþ dudaklarý. Bacaklarýnda, boynunda, alnýnda kan. Kollarý iple baðlý arkadan, çýplak ayaklarý karda, iki yanda süngülüler, yürüdü partizan. Soktular partizaný Vasili Klulik'in izbasýna. Oturdu tahta sýranýn üstüne. Çatýk bir dalgýnlýk içindeydi. Su istedi. Nöbetçi verdirmedi suyu. Alaman askerleri geldiler. Böcekler gibi üþüþtüler baþýna, çekiþtirdiler, tartakladýlar.
Birisi art arda kibrit yakýp tuttu altýnda çenesinin, bir býçký sürttü sýrtýna bir baþkasý diþli demir kanlanýncaya kadar. Sonra gittiler uyumaya. Nöbetçi süngünün ucunda çýkardý partizaný sokaða. Mavi gözleri yuvarlak bir çocuk bakýyor camdan: dünya buzlarýn içinde, karýn altýnda yapyalnýz sokak yýldýzlarýn içinde. Mavi gözleri yuvarlak bir çocuk bakýyor camdan. Gördüklerini unutacak, büyüyecek, evlenecek, ve bir yaz gecesinde bir öðle uykusunda yahut rüyasýna girecek ansýzýn karda yýldýzlara basan çýplak ayaklarý bir genç kýzýn. Karýn altýnda bir uçtan bir uca karýn altýnda yapyalnýz sokak. Karýn üstünde partizan: ayaklarý çýplak, kollan baðlý arkadan, bir don bir gömlek, yürüyor önünde süngünün bir uçtan bir uca gidip gelerek. Üþüdü nöbetçi, döndüler izbaya. Isýndý nöbetçi çýktýlar. Bu böyle sürdü saat 22'den ikiye kadar. Ýkide nöbetçi deðiþti ve artýk partizan kýmýldanmadan kaldý tahta sýranýn üzerinde. Partizan 18 yaþýnda. Partizan öldürüleceðini biliyor. Ölmek ve öldürülmek: hýncýnýn kýzýltýsýnda belli belirsizdi bu fark. Ve ölümden korkmayacak ve keder duymayacak kadar sýhhatli ve gençti. Bakýyor çýplak ayaklarýna: Þiþmiþtiler, çatlayýp donmuþtular kýpkýrmýzý. Fakat partizan dýþýndaydý acýnýn. Ve nasýl derisinin içindeyse öyle içindeydi öfkesinin ve inancýnýn. Zaman zaman annesi geliyor aklýna. Mektep kitaplarý geliyor aklýna. Cilalý toprak bir çanak geliyor aklýna Ýliç'in resmi önünde duran ve içinde masmavi çiçekler. Çocukluðu geliyor aklýna, bu o kadar yakýn ki kýsacýk entarilerin renkleri bile tutulacak gibi elle. Ýlk hava bombardýmaný geliyor aklýna. Cepheye giden iþçi taburlarý geliyor aklýna sokaktan geçiyorlar þarký söyleyerek ve çocuklar koþuyor peþlerinden.
genç praksis Zaman zaman bir tramvay duraðý geliyor aklýna; annesiyle orda vedalaþtýlar. Bir gençlik toplantýsý geliyor aklýna, bu o kadar yakýn ki kýrmýzý örtülü masada su bardaðý ve kesik kesik konuþan kendi sesi bile tutulacak gibi elle. Ve artýk durup dinlenmeden kendi sesi geliyor aklýna: düþmanýn karþýsýnda dimdik duran sesi, Hayýr, diyen, Söylemem, diyen ve düþmana hiçbir þeyi doðru söylememek için kendi adýný bile gizleyen. ZOE'ydi adý, ismim TANYA, dedi onlara. Tanya, Bursa Cezaevi'nde karþýmda resmin. Bursa Cezaevi'nde. Belki duymamýþýndýr bile Bursa'nýn adýný. Bursa'm yeþil ve yumuþak bir memlekettir. Bursa Cezaevi'nde karþýmda resmin. Sene 1941 deðil artýk sene 1945. Moskova kapýlarýnda deðil artýk Berlin kapýlarýnda dövüþüyor seninkile bizimkiler, bütün namuslu dünyanýnkiler. Tanya, senin memleketini sevdiðin kadar ben de seviyorum memleketimi, Seni astýlar memleketini sevdiðin için, ben memleketimi sevdiðim için hapisteyim. Ama ben yaþýyorum, ama sen öldün. Sen çoktan dünyada yoksun, zaten ne kadar az kaldýn orda : on sekiz senecik. Doyamadýn güneþin sýcaklýðýna bile. Tanya, sen asýlan partizan, ben hapiste þair. Sen kýzým, sen yoldaþým. Resminin üstüne eðiliyor baþým: kaþlarýn incecik, gözlerin badem gibi, ama renklerini fotoðraftan anlamam mümkün deðil. Fakat yazýldýðýna göre koyu kestaneymiþler. Bu renkte gözler çok çýkar benim memleketimde de.
Tanya, saçlarýn ne kadar kýsa kesilmiþ, oðlum Memet'inkilerden farký yok. Alnýn ne kadar geniþ, ay ýþýðý gibi, rahatlýk, ve rüya veriyor insanýn içine. Yüzün ince uzun, kulaklarýn büyücek biraz. Henüz çocuk boynu boynun :
henüz hiçbir erkek kolu sarýlmamýþ anlýyor insan. Ve püsküllü bir þey sarkýyor yakandan: süsünü sevsinler mini mini kadýn. ………… Sabah oldu Tanya'yý giydirdiler, ama çizmeleri, þapkasý, gocuðu yoktu, iç etmiþlerdi onlarý. Torbasýný getirdiler : torbada benzin þiþeleri, kibrit, kurþun, tuz, þeker. Þiþeleri boynuna astýlar, torbasýný verdiler sýrtýna. Göðsüne bir de yazý yazdýlar : "PARTÝZAN". Köyün alanýna kuruldu daraðacý. Atlýlar çekmiþ kýlýcý halka olmuþ piyade askeri. Zorla seyre getirdiler köylüleri. Ýki sandýk üst üste, iki makarna sandýðý. Sandýklarýn üstüne yaðlý urgan sallanýr, urganýn ucu ilmik. Partizan kaldýrýlýp çýkarýldý tahtýna. Partizan kollarý baðlý arkadan durdu urganýn altýnda dimdik. Nazlý, uzun boynuna ilmiði geçirdiler. ……………. Tanya seslendi kolhozlulara ilmiðinin içinden "- Kardeþler, üzülmeyin. Gün yiðitlik günüdür. Soluk aldýrmayýn faþistlere, yakýn, yýkýn, öldürün..." Bir Alaman vurdu aðzýna partizanýn, genç kýzýn beyaz, yumuk çenesine aktý kan. Fakat askerlere dönüp devam etti partizan : "- Biz iki yüz milyonuz. Ýki yüz milyon asýlýr mý? Gidebilirim ben. Ama bizimkiler gelecekler. Teslim olun, vakit varken..." Kolhozlular aðlýyordu. Cellat çekti ipi. Boðuluyor nazlý, boynu kuðu kuþunun. Fakat dikildi ayaklarýnýn ucunda partizan ve hayata seslendi ÝNSAN: "- Kardeþler hoþça kalýn. Kardeþler kavga sonuna kadar. Duyuyorum nal seslerini geliyor bizimkiler!" Cellat bir tekme attý makarna sandýklarýna. Sandýklar yuvarlandýlar. Ve Tanya sallandý ipin ucunda.
29
genç praksis
EDEBÝYATIN "HER ÞEYÝ" ÝNSAN
Gönül ÇATALCALI
Kývýlcýmý çalanýn iþi zordu, yakanýn iþi elbette daha zor olacaktýr. Oruç Aruoba Gözyaþýyla yoðurduðu balçýktan insaný yaratan Prometheus, yarattýðý insanýn güçsüzlüðüne acýdý, Hephahistos'un (Ateþ Tanrýsý) alevler saçan ocaðýndan bir kývýlcým (bilgi) çaldý ve insanlara armaðan etti. Zeus da boþ durmuyordu o sýra elbette. Tanrýlar armaðaný Pandora, Zeus tarafýndan insanlýðý cezalandýrmak için balçýktan yaratýldý ve Prometheus'un kardeþi Epimetheus'la (Prometheus'un kardeþine yaptýðý tüm uyarýlara karþýn) evlendi . Pandora… Eline, Zeus tarafýndan düðün armaðaný olarak hiç açmamasý gereken bir de kutu (sandýk ya da kavanoz) verilen Pandora… Tanrýsal güzellik ve zekâya sahip Pandora, tanrýsal yazgýdan kaçamadý sonunda ve kutuyu açtý. Yunan mitolojisine göre, iþte orada baþlamýþtýr insanlýðýn dramý. Dünyaya yayýlan kötülükler, acýlar, kederler, eþitsizlikler… Bir de "umut"... Pandora'nýn aklý baþýna gelip de kutuyu kapatmasýyla içeride kalan "umut"… Ýnsanýn dayanma gücü… Bir de ateþ… Bilgi yani… Ýnsanoðlu kývýlcýmdan ateþler yaktý ama iþi hep zordu. Minik bir çakýmdan alevler üretmek, yangýnlar çýkarmak… Sanat, bence insanýn yaktýðý en güzel ateþtir. Dil yangýnlarýný yaratan edebiyat ise en büyüðü… Edebiyatta insan hem yakandýr hem yakýlan. Her iki eylemin de öznesidir. Yazan da kendisidir, yazdýðý da. Her yazar kendinden yola çýkar, ulaþtýðý noktada dönüþmüþ, deðiþime uðramýþ kendisini bulur yine. Ýnsan anlatýlýp durdu yüzyýllarca. Antik Yunanda Soylular, kentsoylular, büyük olaylar, dramlar, trajediler içinde anlatýlýp durdu.
30
Homeros… "Antik çaðda yaþamýþ bir anlatýcý... Yunan mitolojisindeki tanrýlarý insanlarla yan yana getirdiði manzum hikâyeleri bugün fantastik diyebileceðimiz özellikler taþýr. Tanrýlarýn insanlara hazýrladýðý kaderler, tanrýlarýn yarýþma ve eðlence tutkusu, kadýnlarýn ihaneti, erkeklerin savaþçý ruhu gibi temalar neredeyse hiç deðiþmeden günümüze gelmiþtir. Çünkü anlatýcý bir insandýr, anlatýlan da. Ýnsan, üzerine ne denli çok giysi giyerse giysin onlarýn altýndaki beden ve ruh aynýdýr. Homeros'un destanlarý Ýlyada ve Odeisseia, eskimemiþ metinlerdir çünkü bu metinlerde insanoðlunun yüzyýllardan beri deðiþmeyen pek çok temel dürtüsü, duygusu vardýr. Beydeba, Ezop, Lafontaine… Hayvanlarý anlatan anlatýcýlar, yani öyle görünenler… Kelile ve Dimne'nin iki çakalý, Ezop masallarýndaki aslan krallar, tavþanlar da hep insandýrlar.
15. yüzyýla bakalým bir. Þeyhi'nin Har namesi'ne. 15. yüzyýla bakalým bir. Þeyhi'nin Har namesi'ne. "Bir eþek var idi zaif ü nizar yük elinden katý þikeste vü zâr." Aðýr yük altýnda inleyen zayýf bir eþekten söz eder Þeyhî bu mesnevî'sinde. Bu eþek çayýrlýktaki mutlu mesut geviþ getiren öküzlere özenir ve ondan sonra baþýna gelmeyen kalmaz. Anlatýlan, insanî zaaflardýr. Ýnsanýn salt gücünün, bu güçler birleþtiðinde ortaya çýkacak olan sinerjinin, ulusal bilinçlenmenin ve yönetim karþýtý tepkilerin nasýl ortaya konulabileceðinin en baþarýlý - ve kanlý - örneklerinden biridir bu devrim. Ýnsan ve yurttaþ haklarýnýn yasalarla güvence altýna alýnmasý, insanýn salt konumuna göre deðil, insan olduðu için önemsenmesi düþüncesinin yaygýnlaþmasýna neden olmuþtur.
genç praksis
Bunun edebiyata yansýmasý da sýradan insanýn sorunlarýnýn, aþklarýnýn, iliþkilerinin, düþüncelerinin konu olarak alýnmasý ve iþlenmesiyle yani sýradan insanýn önemsenmesiyle gerçekleþir. Stendhal'in Kýrmýzý ve Siyah adlý romanýndaki isyancý Julian Sorel, bir halk çocuðunun kendi kiþiliðini kanýtlamasýna þiddet yoluyla karþý koyan toplumsal düzenin kurbanýdýr. Kýrmýzý Julian Sorel'in tutku, hýrs ve hayalleri; Siyah, karanlýk emelleri, ikiyüzlü kiþiliðini simgeler. Bu kitap hem kendi çaðýnýn hem de bütün çaðlarýn romanýdýr. Emile Zola'nýn Germinal'i 1860'larda kuzey Fransa'da yönetimle uzlaþmaya yanaþmayan maden iþçilerinin þiddetli ve gerçek grev öyküsünü konu alýr. Germinal, sýradan insanýn sevinçlerini, aþklarýný, iki yüzlülüklerini en iyi biçimde yansýtan romanlardan biridir. Ýnsaný anlatmak… Ne anlatýlýrsa anlatýlsýn sonuçta insaný anlatmak. "Bir insaný sevmekle baþlar her þey." diyen Sait Faik hayatý boyunca insaný anlatmýþtýr. "Yazmasam deli olacaktým" diyen Sait Faik… Sýradan insaný evrensel boyuta taþýyan usta anlatýcý...
Bizden biri Sait Faik… Bize tutulan ayna ya da aynayý tutan el…
"Sarnýç" adlý öyküsünde çocuklar deðiþse de çocukluðun hiç deðiþmediðini ne denli doðal ve içtenlikle anlatýr: "Seneler böyle geçtiði halde, ayný sarýþýn, esmer, ayaklarý çýplak çocuklar, hiç büyümeden ayný servi aðaçlarýna týrmanmaya çalýþýyorlar, ayný ölülerin taþlarý arkasýnda saklambaç oynuyorlardý." Bir de Cahit Sýtký'dan dinleyelim vefasýzlýðýmýzý… "Ah o kadrini bilmediðim günler/ Koklamadan attýðým gül demeti…/ Sularýný sebil ettiðim çeþme / Eserken yelken açmadýðým rüzgâr!" Tarancý'nýn yalnýzca þair deðil insan kimliði de yakýnýyor yukarýdaki dizelerde. Ne çok þeyi es geçmek hayatta, yaþarken farkýna varamamak… Biziz bu, iþte insan. Hem Tarancý hem de biziz. Edebiyatýn da, yaratýnýn da öznesi olan insan. Erdemleri kuþanan da, en onursuz davranýþ örneklerini sergileyen de. Varoluþunun farkýnda olan da, ne için yaþadýðýný bilemeyen de… Bir dokunuþla aðlayan da, bin silleyle yere yýkýlmayan da… Azra Erhat "Ecce Homo / Ýþte Ýnsan" adlý yapýtýnýn arka kapaðýnda þunlarý yazar: " Homeros'ta insan dedim çýktým, beden ruh ikiliði dikildi karþýma, aldým inceledim; derken platonun insan anlayýþý, toplum görüþü çeldi aklýmý, onu da kavrayayým derken uçsuz bucaksýz bir düþünce alanýna daldým. Ýnsaný mý konu edindim: insan gibi yaþayayým kendimi vere vere, doludizgin, coþkunca yaþayayým ki insaný anlayayým, insaný söyleyebileyim… sevgiyi ahlak edindim kendime. Ýnsancýlýðý yalnýz sevgide gördüm ve sevgiden bekledim, kitabýmý satýr satýr yazdýrsýn bana. Yanýlmadým da: Ecce Homo'yu bana sevgi yazdýrdý." Bu ateþ hiç sönmeyecek. "…odunlarý öyle dizeceksin ki/ bildiðin halde, tütmelerine yol açacaksýn; ya da/ ocaðýný- dibinde birikmiþ külleri- temizlemen gerektiðini/ bildiðin halde, boyuna - boþuna- yakacak kolay þeyler/ atacaksýn ateþinin içine- ayný sonuç…" "Bazen gerçekten denetimden çýkacak ateþin…" Aruoba'nýn dediði gibi, kolay deðildir ateþ yakmak. Dil ateþleri… Hep beslemek zorundadýr yazar ateþini. Çünkü ÝNSAN'dýr anlatýlan. ÝNSAN'dýr anlatan. Yüzyýllardýr anlatýla anlatýla tüketilemeyen ve ne denli deðiþmiþ görünse de özünde ayný kalan.
31
genç praksis MESKENÝ DAÐLAR OLAN BÝR AYDIN
Þimdilerde de “Baþýn Öne Eðilmesin” mýsrasýyla popüler olan Aldýrma Gönül isimli þarkýyý bilmeyeniz yoktur herhalde. Ama þarkýnýn sözlerinin kime ait olduðunu fazla bileniniz yok gibi bir þey… Þu anda bu kiþiyi bilmeyenlerinizin ne kadar meraklandýðýný tahmin edebiliyorum. Bu þarkýnýn sözlerinin sahibi 'daðlarý kendine mesken edinmiþ bir aydýna Sabahattin Ali'ye' ait… Baþýn Öne Eðilmesin þiirinde de anlaþýlacaðý gibi trajik ve zorlu bir yaþam geçirdi üstad. En basitinden Baþýn Öne Eðilmesini bir ranzada, Sinop Cezaevi ranzalarýnda yazdý… Baþýn öne eðilmesin Aldýrma gönül, aldýrma Aðladýðýn duyulmasýn, Aldýrma gönül, aldýrma Dýþarýda deli dalgalar Gelip duvarlarý yalar; Seni bu sesler oyalar, Aldýrma gönül, aldýrma Görmesen bile denizi, Yukarýya çevir gözü: Deniz gibidir gökyüzü; Aldýrma gönül, aldýrma Dertlerin kalkýnca þaha Bir küfür yolla Allaha Görecek günler var daha; Aldýrma gönül, aldýrma Üstad Sabahattin Ali 25 Þubat 1907 Gümülcine doðumlu olmasýna raðmen babasýnýn asker olmasý nedeniyle birçok yer gezdi. Bu nedenle ilköðrenimini Üsküdar, Balýkesir ve Edremit'te yaptý. Muallim Mektebini bitirir bitirmezde Yozgat Cumhuriyet Ýlkokulu'nda öðretmenlik yapmaya baþladý. Gönlüm seninkine yardý, Ayný þeyleri duyardý; Ayaklarýmýz uyardý... Ben gene sana vurgunum. Ýtilmiþ, tekmelenmiþim, Doðduðum günde yanmýþým, Yalnýz sana güvenmiþim; Ben gene sana vurgunum Yazý yaþamýna þiirle baþlamýþ olan yazarýmýz Sabahattin Ali'nin ilk þiirleri Balýkesir'de çýkan Çaðlayan dergisinde yayýmlan-
32
Barýs ENGýN
maya baþladý. Yazmaya þiirle baþlayan Sabahattin Ali sonralarý öyküye çevirmiþti kaleminin ucunu ve öyküler karalamaya baþlamýþtýr. Öykülerin de toplumsal yaþamý, ezilen insanlarýn acýlarýný dile getirmiþ, aydýnlar ve kentlilerin Anadolu insanýna karþý takýndýklarý tavrý eleþtirmiþti. Ýlk öyküsü olan "Bir Orman Hikayesi" Resimli Ay'da yayýmlandý. Bu öyküsünden sonra Sabahattin Ali Üstad Nazým Hikmet'ten büyük övgüler aldý. Bu öykü sonrasýnda da öykü yazmaya devam etti. Bunlardan Varlýk'ta yayýmlanan "Kanal, Kýrlangýçlar, Arap Hayri, Pazarcý ve Kaðný gibi öyküleri de büyük ilgi çekti. Üstadýn 1937 yýlýnda yazdýðý Kuyucaklý Yusuf romaný da Türk Romanýnýn en özgün örneklerinden biri olmayý baþardý. ....Yirminci yüzyýlýn ortasýndayýz. Sesini günden güne yükselten irtica baðýrýyor : "Kýz okullarýný oðlan okullarýndan ayýralým. Kýz öðrencileri köy enstitülerine almayalým." (Sanki tarlada ve fabrikada da kadýný erkekten ayýrabilirlermiþ gibi) "Ulum-u diniye okutalým da þu bozuk ahlakimiz düzelsin." ( Sanki kendi ahlaklarýnda din ile düzelecek taraf kalmýþ gibi) Dünyanýn neresinde bir gerilik varsa dört elle sarýlýyorlar. Hur ve efendi bir milletin içinde yaþadýklarýný unutup uþaklara dalkavukluk ediyorlar. Ankara'nýn bir camisinde beþ on ihtiyar bir hacý babanýn eteðini öpünce utançlarýndan yere geçecekleri yerde sinsi ve memnun gülümsüyorlar. Çünkü onlarýn kanaatlerince, bu millet ne kadar uyuþturulursa, kendi hakkedilmemiþ emeklerini o kadar emniyetle yiyeceklerdir.
genç praksis
Gel ey hilal kaþlým dizim üstüne Ay bir yandan sen bir yandan sar beni geçecekleri yerde sinsi ve memnun gülümsüyorlar. Çünkü onlarýn kanaatlerince, bu millet ne kadar uyuþturulursa, kendi hakkedilmemiþ emeklerini o kadar emniyetle yiyeceklerdir. Daha dun Atatürk'ün etrafýnda ileri düþünceli, laik zihniyetli görünmeye çalýþan bu ikiyüzlüler, simdi yeþil sarýðý küflü kafalarýna geçirip diyorlar ki : Amerika'da da Ýngiltere'de de ahlak dine dayanýrmýþ. Bu ne kadar koku içerde düþünce böyle ? Amerika'da bir suru tarikat vardýr. Su halde hemen tekkeleri de açalým. Suriye'ye Mýsýr'a giden þeyhleri geri çaðýralým, sokaklarý keþküllü ? derviþlerle dolduralým. Ne hallere düþmüþler ! Demek halkýn gözünü boyamak için ellerinde baþka çareleri kalmamýþ. Sabahattin Ali halk þiirinden etkilenerek yazmýþ olduðu Daðlar ve Rüzgar kitabýný 1934 yýlýnda yayýmladý. Edebiyat çevrelerince büyük ilgiyle karþýlanan kitap, Yaþar Nabi tarafýndan da Hakimiyeti Milliye gazetesindeki satýrlara taþýndý. Yazmýþ olduðu þiirler herkes tarafýndan beðenilmesine raðmen kitabý yayýmlandýktan sonra þiirle hiç uðraþmamýþtýr. Sadece öykü ve roman yazmýþtýr. "Leylim Ley, Baþýn Öne Eðilmesin" gibi yazdýðý þiirler de herkes tarafýndan bilinmekte. Döndüm daldan kopan kuru yapraða Seher yeli daðýt beni, kýr beni Götür tozlarýmý buradan uzaða Yarýn çýplak ayaðýna sür beni Ayýn þavký vurur sazým üstüne Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne
Günümüzde birçok sanatçýdan duyduðumuz belki de ezbere bildiðimiz þarkýlarýn birçoðu üstada ait… Sabahattin Ali'nin þiirlerinden bestelenen þiirlerine de bir göz atalým… *Aldýrma Gönül - Edip Akbayram *Leylim Ley - Zülfü Livaneli *Göklerde Kartal Gibiydim - Edip Akbayram *Geçmiyor Günler - Sezen Aksu *Kýz Kaçýran - Ahmet Kaya *Kara Yazý - Ahmet Kaya *Melankoli - Nükhet Duru *Eskisi gibi - Nükhet Duru Yazýnýn baþýnda da söylediðim gibi daðlarý kendine mesken edinen Sabahattin Ali yurdun da kaldýðý zor durumdan kurtulabilmek için yurtdýþýna kaçmaya karar verir. Bunu Istranca Daðlarý üzerinden gerçekleþtirmek istedi. Ama bunu yapmak isterken kurtlar uyumuyordu. Kurtlar çoktan pusuya yatmýþ beklemekte… Kaçýþ yolunda Sabahattin'in yanýna sýzdýrýlmýþ olan ajan tarafýndan Istýranca Daðlarýn da hunharca katledildi Sabahattin Ali… Baþým dað, saçlarým kardýr, Deli rüzgarlarým vardýr, Ovalar bana çok dardýr, Benim meskenim daðlardýr. Þehirler bana bir tuzak; Ýnsan sohbetleri yasak; Uzak olun benden, uzak, Benim meskenim daðlardýr.
Aydýn Doðan Anadolu Ýletiþim Meslek Lisesi baris.praksist@gmail.com
33
genç praksis Hangimiz daha zengin? Arzu KARAKÖSE Sen kendine içi süslü püslü bezlerle dolu gardýroplar düzüyorsun, oysa ben tek bir tebessümle kendime arkadaþlar kazanýyorum, Sen mi daha zenginsin yoksa ben mi? Bir düþünelim: benim umutlarým var yüreðimde, seninse yenmiþ týrnaklarýn var para dolu ceplerinde; Yapabileceðine inanmaktýr zenginlik, umudunu yitirmemek, küçük þeylerden mutlu olmayý bilmektir, merhaba dediðinde karþýlýðýný almaktýr gülen bir çift gözden, Ve parlayan gözlerle tebessüm etmeyi bilmektir zenginlik; Çoðu zaman pencerenden görebildiðin kadar göðün kýymetini bilmektir, Her nefes alýþýnda tanrýya þükretmektir; Bazen bardakta kalan son su damlasý, senin þelalelerinden bile deðerlidir, Ve ona ulaþmayý denemektir, çabalamak bir amaç belirlemektir. Hayaller, tutkular, arzular edinmek, yaþamak için bir sebep söyleyebilmektir, Deðerini bilmek ve deðer görmektir, Sevgiyi bilmek, umudu sevmek, amaçlarý umut edinmek, tutkularýn için birçok þeye gözün kapalý evet diyebilmektir zenginlik; Pekâlâ, þimdi bir düþün; hangimiz daha zengin, sen mi yoksa ben mi? Senin arkadaþlarým diye tanýþtýrdýklarýn çýkarlarý için yalan gülücükler saçan sahtekârlar, sen onca kalabalýðýn içinde yalnýz kalmýþ bir bedensin, Senin yitirilmiþ umutlarýn, sömürülmüþ bir kalbin var, Ve tüm yaþama sevincin, satýn alýnmýþ deðersiz bir tablo gibi kimsenin bakmaya bile tenezzül etmediði; Senin aðlamaklý gözlerin ve hayata hiç bulumadýðýn yalan tavýrlarýn var, Sende bir sen yoksun, en olmasý gereken Bende bir ben var ve bir hayat içimde; Þimdi söyle sen mi daha zenginsin yoksa ben mi? Sen mi daha zenginsin süslü kýyafetlerinin içindeki acýnasý halinle Yoksa ben mi bu yoksul halimle Ya da çok mu baþka bu söylediklerimizden; bir düþünelim istersen! HER ZAMAN EN BÜYÜK ZENGÝNLÝK ÝÇÝMZDEKÝ SEVÝNÇTÝR, YALANSIZLIK VE UMUTLARDIR BÝZÝ AYAKTA TUTAN, HER ÞEYE RAÐMEN GÜLMEYÝ BÝLMEK VE YILMAMAKTIR ZORLUKLAR KARÞISINDA; ZATEN ÝYÝLÝKLER EN BÜYÜK ZENGÝNLÝK;
Az yaðmurlu bir günde Bir yol iþçisi öldü Yaðmurun az olduðu bir günde Yolda bir iþçi öldü Yaðmurun az yaðdýðý bir akþamüstünde Bir iþçi,yaðmur için öldü Herhangi yaðmurlu bir günde yol iþçisi öldü, Öldüðünde gördü Yaðmurun aslýnda ne kadar ýslak ve tuzlu olduðunu Yaðmur O iþçi öldüðünde baþladý asýl aðlamaya Bardaktan boþanýrcasýna Ýþte o akþamüstü kasveti bu yüzdendir.. Hüzün ve ölüm iþte bu kadar kardeþtir O yüzden yaðdý bir daha yaðmur O þehre bir daha hiç yaðmamak üzere… Onur Atalay Þenol
34
genç praksis O AN
BEKLEYÝÞ PINAR SARUHAN benimki sýradan bir yaz günü yazýlan basit bir yazý niyahetinde. sadece içimdekileri anlatmak istedim belki. her yerden kaçýþ gerçekleþtirdi yüreðim bir tek senden kaçamadý istanbul. sen onu içine öyle bir hapsettinki kaçmayý býrak nefes alamadý bu kýz. içinde girdaplarýnda boguldu yerle býr oldu hayatý. içindekileri anlatmak ýstedý murekkep yerine kaný tercih etmek istedi bir ara. sonra durdu bakýndý etrrafýna deger mi sence diye. yine ayný mekana dönüþ yapýcak bu ruhu. ya da ruhunun kilitli kalmýþ oldugu sandýk. evet... içinde sandýðýn neler var kim bilir.. sýkýntýlarý sorunlarý kahkalarýný ruhunun izdüþümleri, nefes alýþlarý hatta kalp atýþlarý... kalbim atmýyor sanýrým sadece yaþama fonksiyonunu yerine getiriyor... kalbin atmasý ne demek ký?? yýne ayný kara kutuya geri dönüþ baþlýyor. yine ayný yüzler... yüzlüler... yaþamýþtým sanýrým bunu daha önce. evet hatýrlýyorum tam iki sene önce ayný anda nefes alýp verecegim dünyada ki basamaklarýn en zevklisine çýkacaðým ümidi ile dolup taþtýðým bir anda aniden ucurumdan düþtüðümü hissettim ben düþmedim ki onlar ittiler.. kuyunun içinde nefes almaya çalýþan bir kobra gibi sadece yukarýya bakabiliyorum aydýnlýðý görüp iç çekiyorum nefesimi tutup týrmanmaya çalýþýyorum. ama kobra iþte ne kadar metanetli olabilir ki... sarmaþýklar içinde can veren sinir sisteminde ki elektronlarý kimi zaman kansere yenik düþen bir kalp. ya da bir karýnca gibi her an ezilme korkusunda ama en ufak bir kýrýntý parçasýný kraliçeye götürme pesinde... peki ya benim hayatýmdaki kraliçe arý kim? ben kýrýntý kadar sayýlabilcek hayatýmý kime götürüyorum? kim yemek için afiyetle aðzýný açarken ben köþeye sinmiþ kedi misali gözlerimle anlatmaya çabalýyorum derdimi??
NAKÝOÐLU CUMHURÝYET ANADOLU LÝSESÝ
Tülin ÇAKIR "Usulca yaklaþtý kadýn. Yataðýn baþucunda, anýlarýn uykuculuðunda kývrandý. Kimse yoktu. O da boþtu; evde öyle. Sesini açtý radyonun. Ama gelmedi hüzün kovan kuþu. Sessizliði seviyordu ama bu kez kanýrtýcý bir þey vardý evin sükunetinde. Balkona yürüdü, sanki o koridordan hiç geçmemiþ gibi hissederek. Aldýrmadý. Rüzgarýn okþayan dokunuþu mutlu etti tenini. Sýcak bir tarçýn çayý koydu; soðuk algýnlýðýna iyi geldiðini bilerek. Ayrýlýða da iyi gelir sanýyordu elinde olmadan. Gitarýný aldý, sanki yabancý birþeye dokunur gibi dokundu. Ürperdi. Radyoda en sevdiði þarký çalmasa belki kendini daha iyi hissedebilirdi ama þimdi tüm anýlarýnýn geride kaldýðýný sandýðý, duygularýnýn uyku halinde olduðu bu sancýlý gecede karþý koyamadý uzaklardan gelen çýðlýklara. Sessizlik daha büyük çýðlýklar atmaya baþladý. Yüreðinde bulduðu yankýysa tusunamiler yarattý. Sular altýnda kalan anýlarý, þimdi elini uzatacak bir dal arýyordu. Oysa o Afganistan'da göðüs göðüse çarpýþmýþtý. Bilirdi acýnýn kaç kurþun ettiðini. Alýþýrým diye düþünmüþtü giderken, baharýn tazeliði kadar çok sevdiði adam. Ama hiç yaþamamýþtý ki Pakistan'da göcük altýnda direnmeyi. Gözlerini kapattý. Ramallah'ta bir çocuða özgürlük verirken de mutluydu, Haiti de bir öksüze þeker verirken de. Ama gözlerini açtýðýnda unuttu hepsini. Felce uðrayan düþünceleri izin vermedi fazlasýna. Geçer sandýðý bu beyin kanamasý tüm bedenini duraklatsa da, rüzgar küçük bir parça gözyaþý alýp götürmüþtü çok uzaklara...
50. YIL LÝSESÝ
35
genç praksis
Küçük ölümler Sema BENLÝ
Küçük yazýlar yazmak istiyorum büyük hayatlar için. Alýyorum elime bir kâðýt bir de kalem ellerim ne yazacak þimdi? Ne anlatacak sana? Yâ da ben, ben olandan ne katacaðým sana? Bu yazý senin hayatýnda ne kadar yer kapsayacak? Belki binde bir belkide HÝÇ! Unutulup gidecek. “Bu riski göze almaya deðer mi?” diye soruyorum kendime… Bence deðer çünkü ruhumdaki izleri bir tek böyle anlatýrým size ve bir tek böyle ulaþabilirim kendime. Çok fazla dolandýrmadan kelimeleri, insan ömrünün üçte birini kapsayan bir konudan söz edeceðim… Uyku! Küçük ölümler yaþýyoruz her gece. Uyumak istiyorum sonsuza dek. Uyku bazen güneþin hiç batmadýðý bir ülkedir. Uyuduðunda farklý olursun. Gerçekte yapamadýðýn birçok þeyi bilinçaltýnda harmanlayarak gerçekleþtirirsin. Bir insanýn bilinçaltýnda ne vardýr? En çok neyi düþünür? Gerçek düþüncenin özünde ne var? Ve hayata bunun ne kadarýný yansýtýr? Ya biz her an gerçek olabiliyor muyuz? Yoksa hayatýn yapmacýklýðý içine mi çekiyor? Bu sorular içinde yanýt ararken buluyorum kendimi… Sonra derin bir karanlýk kaplýyor yüzümdeki ifadeyi. Uyuyarak dünyadan soyutluyorum kendimi. Çünkü orada sadece benim düþlerim ve düþüncelerim geçerli. Uyandýðýnda her þey yok olsa da bu faili meçhulde kaybolmayý seviyorum. Bazen de en ihtiyacýn olduðu anda býrakýr seni. Bütün sorunlardan kaçýþ yolu olarak görürsün. Ama bir türlü uyuyamazsýn, seni inciten her olay ve ruhunu zedeleyen her þey uykularýný biraz daha kaçýrýr. Ve eninde sonunda uyursun, sanki uyandýðýnda hepsi yok oluyormuþ gibi(!) Rüzgârýn ardýndan çekip gitmek istiyorum. Buralardan ve rüyalarýmda gördüðüm yerden yazýyorum bu sözcükleri size. Buradayým, çünkü bu yer bana huzur veriyor. Sonsuzum gelene kadar burada
36
olmak istiyorum. Bu özgürlük bana güç katýyor. Sonbaharý seviyorum; aðaçlarý, dallarý, yerdeki sarý yapraklarý, yaðmurun güzelliði, denizin sesi ve toprak kokusu içindeyim. Uyandýðým an her þey son buluyor. Ýþte bu yüzden sonsuza dek uyumak istiyorum. Küçük ölümler içinde kaybolmak daha da acý veriyor. Her gece baþka bir hayata kapýlarýný açmak sonra da baþka bir yerde uyanmak kabus gibi bir þey. Rüyalar hep bir hayal peþinden gizemli yollara götürür beni. Uyku, insanlýðýn farklý bir boyutu… Rüyalar ise soyut bir dünya… Daha fazla uzaklaþmadan UYAN. Uyan küçük ölümler seni öldürmeden.
genç praksis
BULUTLAR SEVÝÞÝRSE bugün bulutlar usul usul sokuldu birbirlerine deðdi tenleri, öpüþtüler sonra doyasýya bize armaðanlarýydý sýcacýk bir bahar yaðmuru yavaþtan düþmeye baþladý aþkýn ýslaklýðý yeryüzümüze gitgide hýzlandý bulutlarýn aþký hýzlandý ve hayat aþktan kaçýyordu sanki durakta bekleyen iþçiler öðrenciler gezentiler yolcular herkes bir dükkanýn brandasýnýn altýna sýðýnmýþ gözleri kapalý izliyor yaðmuru, bulutlarýn aþkýný çocuk yaþta bir filmin seviþme sahnesinden utanýr gibi dizilmiþler bekliyorlar kedileri köpekleri bulamazsýn bile saklanmýþlar, en akla gelmez yerde masum masum dýþarýya bakýyorlar, yokluyorlar yeni doðmuþ yavrularýný kolluyorlar kaçýþýyor yayalar hýzlýca sýrýlsýklam olmaya yüz tuttukça her koþar adýmda sýrýlsýklam aþýk olmaya þemsiyesizliðe, küfrediyorlar küçük esnaf periþandýr, seyyarlar gariban olduðundan daha garibandýr hem aþkýn ýslaklýðýna da yenik düþmüþtür. ya da bir sokak çöpçüsü ya da bir hamal bir postacý... iþ baþýnda iken onca insan bulutlarýn aþkýna yenik düþmemek adýna baharleyin kaçaný kaçamayaný - ayrýca kaçmayaný... aþk yaðar yaðmasýna hayatta bir telaþ belirir böyle hasta eder adamý bu aþk, yaþanmalýdýr / ama tehlikedir hoþluðu kadar sýrýlsýklam bir aþk hastalýðýna yakalanmamak içindir halktaki bu telaþ bulutlar aðýr olun! hasta oluyoruz...
Ugurcan KARATEKE
37
genç praksis Sevgili Kadýn, Zaafýmý,düþüþlerimi, eksikliklerimi biliyorsun böylece boynum karþýnda öyle bükük ki.. Ve gündeliðin küçük mutluluklarý dýþýnda günüm gecem öyle bir hazin ki Kafamda mutluluk reçeteleri yazýyorum kendime kimileyin tutuyor Küçük mutluluklar arýyorum çünkü büyükleri uzak gibi Düþüncem bulut bulut zihnimde karman çorman cümleler dolanýyor Ýþte : mutlu olmak için bir þey söylüyorum þimdi "Ýyi ki doðdun güzel Tuba" Bu sis ne kaotik bir esrar biraz daðýlýyor sanki bir el derliyor toplanýyor tekrar biraz sonra "Ýyi ki doðdun güzel Tuba" "Ýyi ki doðdun.." Bir daðýlýyor bir toplanýyor sislerin ardýnda ya bir güneþ yahut bir ay dolanýyor Harfler ve kelimeler sislerin ardýnda kýmýl kýmýl biçim deðiþtiriyor Ýþin aslý metamorfoz imgede bir güneþ batýyor bir ay doðuyor "Ýyi ki.." Uykusuz kaldým gecem yine pencerenin kenarýnda oturuyor sis daðýlýnca gördüðüm kelimeleri yazýyorum: Sana gülüþlerle dolu dudak kýrmýzýsý güller vermek isterdim. Yaðmurun altýnda ýslanalým isterdim. Yalnýzlýðýn ortak dostlarý olsaydýk bir onunla deniz fenerlerinde yana söne konuþsaydýk Ellerinde büyüseydi ellerim büyülenip gözlerinde düzelseydi gözlerim Sevseydin ve sevseydim gece yaðmuru gibi ne güzel bir hayal Teni ýlýtan ýslayan uykusuza rüyalar yaratan rüzgarsýz ve billur sesli yaðmur Seni öyle özlüyorum, özlem oysa Sevmedin ve sevdim ah ne korkunç, ne büyük azab! Ben bir çocuðum üstüme gelmeyin, yüreðim böyle iþte büyümek bilmiyor Pamuk þekeri gibi tutturdum iþte sevmeyi en derinden sevilmeyi Olmaz diyorsun, olmazdan anlamýyor karþýndaki küçük Küçükle küçük olmayýn, olmuyorsun da, o en iyisi Elbet bir gün ben de büyüyeceðim ablasý. Ýþte bütün istanbullu ne kadar mesut bugün, güneþ aþklarýna cevap veriyor Ben zehr-i mutlak öylesine sýkkýn ruhum istanbulun kara lekesiyim Günah yollarýna çaðýrýyor beni, yanýbaþýmda tüm bildiklerim Yalan söylemek istiyorum, þarkýlar söylemeliyim Beyoðlunda körkütük tepinmeliyim Bilmiyorum hiç acýkmasam susamasam hiç ve engel olmasa durmadan yazmak için Ne yazardým bilmiyorum, daha bunun gibi kaç deðersiz mýsra düþerdim tarihe Görüyorsun, seni sevmekle aþkla ne büyük hatalar yapan biri var karþýnda Seni sevmemeliyim, seni hiç sevmemeliyim aþksa, en doðrusu Gel bir de bunu bizim Cevher'e anlat.
38
Ruhum yanýyor, fesatlarla dopdolu içim yanýyor, çok huzursuzum, ruhum yanýyor Bir teselli arýyorum ruhumu okþayacak, gönlümü teskin edecek birþey yok 17 Nisan'a bir mektup yollamaktan baþka bir þey gelmiyor aklýma Ruhumu okþa, hissedeceðim, bir tebessüm et okurken beni. Doðduðun gün bildiðim güne yaslanarak on günlerdir Doðduðun güne yazýyorum bu ýrmak mektubu Saim Ah bilmiyorum kim unutturacak seni.
KURU
genç praksis
Tanrýnýn Elçisi'nden…
Aklým resimlerde göründüðü kadar kimi zaman... Kimi zamansa resimde görünmeyen bir ben kadar benim deðil... Görmek istediklerimle sýnýrlýydý çoðu zaman, ben istediðimde görünüyordum eskiden... Aklým sadece benim kadardý ama daha ötesi deðildi... Aslýnda sadece düþünmeye yetiyordu, ne gerek vardý ki tüm bunlara... Ben düþünmek için mi geldim, beni hayvanlardan ve diðer canlýlardan ayýran özelliðim deðil mi beni her daim mutsuz kýlabilen... Sahip olduðum baþka bir þeyler de olmalý... Düþünememek gibi bazen tüm yaþananlarý hiçe sayýp... Aslýnda bir nevi format atmak veya hayatýndaki 3 noktalarýn hepsini bir araya getirip geçmiþe gömmek, bazen örtmek usulca üstlerini, bazen ise üstüne yýðmak görünen her ama her þeyi! Çok zaman geçti bu adam öleli... Kendini kaybedeli... Ama yerine gelen aldý onu dizinin üstüne, amacý sadece öðrenmekti en baþta... Evet, konuþtuðu ölü adamýn ruhuydu, kayýptý bir süre, kendini kaybeden bir ruh! Tüm çabasý hatýrlanmaktý ölene kadar ama öldüðünde ardýnda en ufak bir þey býrakmak istemedi ve bir gün bulundu... Yeni gelen buldu onu geri dönüp sahip olduðu her þeyi toplayýp kendiyle yakmaya döndüðünde... Ve konuþmaya baþladýlar... Kayýp ruha tanrýdan ardý ardýna sorular yaðmaya baþladý... Ýlk soru kuþkusuz nerede olduðuydu... Yerine geçeceði ruhun geçmiþini bilmek en büyük hakkýydý aslýnda... Ruh, ölüme terk edildiðini söyledi, ilk defa bir ruhun gözyaþlarýna tanýklýk etmiþti tanrý bile... Ve yine ruh, hayatta bazý piþmanlýklarýn olabileceðini söyledi... Bu cümle tanrýyý umutlandýrmýþtý... Düþündü ki geri dönmek istiyor... Gördü ki kesinlikle kararlýydý ruh... Amacý bir an önce tanrýdan olabildiðince uzaklaþabilmekti hiç kimsenin daha önce uzaklaþamadýðý kadar! Tanrý, kayýp ruh'a ýsrarla geride býraktýðý bazý insan ve ruhlarýn onu özlediðini anlatmaya çalýþtý... Tanrýnýn da kafasý karýþýktý... Geçmiþini öðrenmek için bulduðu kayýp ruh'u dönmesi için ikna etmeye çalýþýyordu ve kendi bile anlamamýþtý ne olmasý gerektiðini... Tanrýnýn bir amacý bir umudu vardý ve bu yolda en büyük düþmaný kayýp ruh idi... ama bu ruhun yaþadýklarýný dinlemeye baþladýktan sonra nedense bir an olanlarý yaþamýþ gibi hissetti kendisini... Belki de doðruydu bunu ben bilemem, tanrý bilir... Kayýp ruh sevdiði ruhu anlatmaya kalkýþtý
derin derin fakat tanrý dayanamadý... Dayanmasý mümkün deðildi; çünkü anlattýðý hayatýný teslim edeceði tanrýçaydý... Onun ruhunu anlatmaya çalýþýyordu kayýp ruh... Tanrý bütün azametiyle kayýp ruh karþýsýnda kükrercesine yaptýðý hatalarý vurdu yüzüne! Kayýp ruh bir an silinmeye baþladýðýný hissetti... Amacýnýn bu olduðunu bilse de bir an çok fazla acý çekmeye baþladý... Gözyaþlarý kana dönüþtü... Gerçekten de kan aðlýyordu fakat tanrý, tanrýçasýný hala istediðini gören kayýp ruha en ufak bir acýma gösterme niyetinde deðildi... Bilakis kini gittikçe arttý an ve an... Durdu, durakladý aslýnda... Ardýndan hata yapýp yapmadýðýný bilip bilmediðini sordu. Kayýp ruh hatalarýný anlattý... Ýstedikleri ve yapamadýklarý ayný þeylerdi... Bir anda roller aniden deðiþti... Tanrý, kayýp ruh'a en baþta acýmasýna raðmen o anlatýlanlardan sonra büyük bir öfkeyle yok olmasýný isterken, en baþtan beri yok olmak için çabalayan kayýp ruh tekrar dönmek istiyordu... Ama sadece kayýp bir ruhtu... Eski gücü yoktu, hissedemezdi artýk... Daha önce tek düþmaný kendi iken o anda karþýsýnda dikilmiþ tanrýyý gördükçe korkularý yerini yok olmaya býrakmaya baþlamýþtý... Tek sorun kabullenemeyiþi idi... sevgisinin karþýlýðýný bulabilmekti fakat hayat bir oyundan ibaretti... Kayýp ruh kaybetti! Artýk tanrý vardý... O gece tanrý, kayýp ruhu kendisi kadar güçlü kelimeleri ve arkasýnda geleceði ile kayýp ruhun siluetini bir tanrýyý sarhoþ edebilecek kadar alkol ile yaktý! Artýk kayýp ruh, ölü ruhtu... Yanan ruhun külleri havaya karýþtý... Bir kýsmý hayatý terk ederken bir kýsmý tanrýya ulaþabilecek yerlere sindi... Artýk tanrý hayatýný kurmak için hazýrdý! Ölü ruhun kaybolamayan, sinen külleri tanrýçaya olan sevgisiydi... Tanrýnýn kafasý o kadar karýþýktý ki... Hayatýna baþlayabilmek için bu külleri kullanmak zorunda kaldý... Ve bir gün... Sadece tanrýlarýn mucizesi olabilecek bir olay ile tanrý, tanrýçasýna kavuþtu... Tanrý o kadar sevdi ki... Arda kalan küller bile yok oldu, artýk onlar da nefes almýyordu... Tanrý, artýk tanrýydý... Baþka ne bir kul, ne de bir peygamber... Ne de baþka bir tanrý! O kadar sevdi ki tanrý... Tanrýçasýnýn soluduðu havayý paylaþmamak için ne var ne yoksa yok etti hepsini... Öyle sevdi ki... Öyle sevdi iþte... Ýstemedi deðil tüm hissettiklerini anlatmayý... Tanrý olmasýna raðmen, kendisini aþan tek þeydi hissettikleri! Ýþte bu sevmekti... Ölü ruh artýk sadece minik tanrýlara kötü adam masalý olarak anlatýlacaktý... Ýþte bu sevmekti... Zaman kavramýný yok sayýp her þeyi yok edip bir ruhu kanatabilecek güce sahip olabilmekti... Artýk tanrý kavramýnýn ne önemi vardý... Onlar... Onlardý...
Yavuz
39
genç praksis
BaYkUþ Baykuþ… Gecenin durgun havasý ve ürkütücü sükunetinin derinliklerinden, bir yanardaðýn, baðrýndaki külleri gökyüzüne püskürtüp, martýlarýn özgürlüklerini, ufak bir kývýlcýmýn alev alarak yavaþ yavaþ eritmesi gibi, odanýn sessizliðinde, giderek artan bir þekilde çýnlamasýna kulak kabarmýþtý; bu sesin… Loþ bir ýþýkla hafifçe aydýnlanmýþ, çok derin bir anlam içeren, altýn iþlemeli tablodaki yýllanmýþ resme bakýyordu. Sönmek üzere olan mumlarýn, karanlýðýn kötülüklerinden koruduðuna inanýyordu kendisini; öyle ki bir an olsun ayrýlmýyordu yanlarýndan. Gecenin içinden ansýzýn çýkýp geleceðini düþündüðü varlýklarýn seslerini duyumsuyordu arada bir; hemen ardýndan bunun yalnýzca, tavan arasýnda, depo olarak kullandýklarý odanýn döþemelerini kemiren fareler olduðuna inandýrýyordu kendini. Ahþap koltuklardan birine oturmuþ, suyu yudumlarken pencereden dýþarý dikti gözlerini. Dolunayýn çok kýsa bir anlýðýna, bulutlarýn ardýndan gönderdiði ýþýnlarýn, dev kitaplýðýn raflarýndaki fotoðraf çerçevelerinden sekerek,sisli mavi ve yeþilimsi tonlardaki maun masanýn üzerine yansýmasý gözüne çarptý.. Karo þeklindeki desenlerin arasýna serpiþtirilmiþ siyah çizgilerin oluþturduðu gölgelendirmenin belirginleþtirdiði motifleri incelemeye baþladý. Senelerdir baþýna oturduðu bu masanýn yüzeyindeki þekiller, ilk defa korkutucu geliyordu ona. Eve taþýnýrken almýþ olduðu darbelerin çiziklerini dahi, ürkütücü þeylermiþ gibi algýlýyor, ansýzýn kalbinin daha çok çarptýðýný hissediyor, sonunda bunun yalnýzca bir göz yanýlmasý olduðuna ikna ediyordu zihnini. Hemen ardýndan,üst katta týpýrtýlarýný iþittiði farelerin,tahtalarý kemirmesi gibi bir þüphenin kemirdiðini hissediyordu içini. Ama ne olursa olsun,ay ýþýðýnýn çizdiði geometrik þekiller, görkemli bir hava katýyordu odaya. Raflardaki çeþitli cam objelerden yansýyan köþeli gölgeler, beyaz seramik duvarlara ve mermer zemine düþerek damar görüntüsü veriyordu. Tabloya çevirdi;ucu bucaðý görünmeyen okyanuslar kadar mavi gözlerini. Ýnsanýn içine iþleyen tuhaf, derin bakýþlarý vardý. Hiç kimse anlayamazdý; bakýþlarýnýn anlatmak istediklerini. Hani bazý insanlar vardýr; duygularýný okursunuz ya bakýþlarýndan, onlar gibi deðildi bu bakýþlar; yanýltýcý bir donukluk hakimdi bu gözlerde. Aldatýcý oyunlarla dolu bir döngü…
40
Tude BÝBER
Korkunç bir aydýnlýk ve beraberinde gelen gümbürtü;oturduðu yerden fýrlamasýna neden oldu. Arabalarýn; geceye karýþan alarm seslerini duyabiliyordu. Perdeler… Koyu pembe renkteki, gümüþ parýltýlarla süslenmiþ, yerlere kadar uzanan perdelerin, odanýn içersine doðru süzülme çabasýný seyretti bir süre. Eline aldýðý, neredeyse bitmek üzere olan mumun loþ aydýnlýðýnda, çok ama çok yavaþ adýmlarla, cam kapýya doðru ilerlemeye baþladý. Kilidi yokladý ve pencereyi kapattý. Yaðmur baþlamýþtý. Bir sessizlik fark etti gecede. Baykuþ… Artýk kulaklarýný týrmalamýyordu bu ses; yerini, muazzam kývrýmlarýyla karanlýðý delerek geceyi aydýnlatan ve kulaklarýný uðuldatan þimþekle gök gürültüsüne býrakmýþtý. Yapraklarýn; haþarý bir çocuðun sinsi gülüþü gibi gelen hýþýrtýsý ve hýzla yaðan yaðmur buna eþlik ediyordu. Þimþeklerin tüyler ürpertici ýþýklarý, dünyanýn alev alev yanýyormuþ gibi görünmesine neden oluyordu. Rüzgar, tüm hýncýyla esmeye baþlamýþtý þimdi; þiddeti her geçen an daha da artýyordu. Korkunç bir aðýrlýk çöktü üzerine;uyku bir sis gibi her yanýný sardý. Öyle ki, göz kapaklarýný açýk tutmak için bile büyük bir çaba harcamasý gerekiyordu. Koltuða kývrýlmak için yerine dönerken, bir soðuk hava dalgasýnýn geçtiðini hissetti yanýndan. Pencerelerkapalýydý. Tüm güçleriyle camlara vuran aðaç dallarýnýn gürültüsünü iþitti. Üst kata çýkýp, üzerine bir battaniye almak için, kýrmýzý halýlarla döþenmiþ merdivenlere yöneldi. Az önceki korkularýnýn, çocukça düþünceler olduðunun farkýna varmaya baþlamýþtý þimdi. Titriyordu; soðuktan mý korkudan mý bilmiyordu. Titreyen parmaklarý, farkýnda olmadan ahizeye uzandý ve bir çýrpýda kavradý onu. Annesiydi arayan. Fýrtýna yüzünden gecikeceklerini söylemek için aramýþtý. Ayaða kalktý. Oyalanacak bir þeyler bulma umuduyla, odanýn içersinde turladý. Darmadaðýn çekmecelerden birindeki bir kolyeye iliþti gözü. Bakýrdan yapýlmýþtý; ortasýnda inanýlmaz parlaklýkta; yeþilin harikulade tonlarýnda bir zümrüt bulunuyordu. Zümrüdün kenarlarý, bakýrdan, sýrma þeklindeki kabartmalarla çevrelenmiþti. Hemen üzerinde, ufak bir pýrlanta vardý. Babasýndan yadigardý bu kolye ona. Annesi, buðulu gözlerini kaçýrarak, sahte bir gülümsemeyle anlatmýþtý bunun hikayesini. Ýlk evlilik yýldönümü
genç praksis hediyesiydi bu kolye, annesine. Ve annesi, kendisine verdikten sonra bu eþiz hediyeyi, yýllar boyunca çýkarmamýþtý boynundan. Tuhaf bir þekilde,kendisini kötülüklerden koruduðuna inanýrdý; çocukken. Babasýný temsil ediyordu zümrüt ve pýrlantada kendisini. Kötülükler, aslýnda pýrlantadan daha az deðerli ama daha gösteriþli olan zümrüdün içinde toplanýyordu. Ve kendisi de, gerçekte çok yakýnýnda olan kötülüklerden korunuyordu bu þekilde. Ama aradan geçen yýllar, bu kolyeye ilk dokunduðu günkü masumiyetini yitirmiþ olmasýna sebep olmakla beraber, bu tür masallara kanmamasý gerektiðini de öðretmiþti. Þimdiyse ayný tuhaf duygu sarmýþtý her yanýný; öylesine bütünleþmiþti bu duyguyla. Kolyeyi kavradý yavaþça ve aynanýn karþýsýna geçti. Omzuna dökülen bukleleri havaya savurdu ve klipsi geçirdi halkaya. Birbirlerine temas ettikleri anda, sonsuz bir güven hissetti. Bir an için,babasýnýn gözlerindeki parýltýyý sezinler gibi oldu; karþýsýndaki gözlerde. Ve o an fýrtýnanýn yavaþladýðýný fark etti. Artýk geceyi delen ýþýklar ve kulaklarýný uðuldatan gök gürültüleri duymuyordu. Aþaðý indiðinde pencerenin açýk olduðunu gördü. En ufak bir korku kýrýntýsý olmadan içinde, yürüdü ve sonuna dek araladý pencereyi. Bahçenin giriþ kapýsýnýn hemen yaný baþýndaki aðaçlarýn arasýndaki bir gölgenin, el salladýðýný görür gibi oldu. El sallýyor ve uzaklaþýyordu. Gözlerini kapadý ve bekledi. Tekrar açtýðýnda,hiç olmadýðý kadar net görüyordu dünyayý. Kolyeyi boynuna taktýðý ilk günkü heyecanla gülümsedi babasýna ve þeffaf siluetin, gecenin içersinde yok oluþunu izlemeye baþladý. Uyandýðýnda odasýndaydý. Ýpek battaniyenin altýnda, kývrýlmýþ, yatýyordu." Rüya.. Her þey bir rüyaydý…" Çekmeceye yöneldi ve kolyeyi aramaya baþladý. Ardýndan týpký rüyasýndaki gibi aynanýn karþýsýna geçip boynuna taktý. Çok uzun zamandýr bu denli iyi hissetmemiþti kendini. Bu denli huzurlu… Ama bu sefer o tatlý parýltýyý sezinleyememiþti gözlerinde. Pencereden gelen ufak bir týkýrtý duydu. Baykuþ… Pencereyi açtý; karþýsýndaki aðacýn dallarýndan birine tünemiþti sapsarý bir çift göz. Güneþ kadar parlak harelerle çevrelenmiþti iri gözler. Baykuþun gözlerinin derinliklerine baktý. Ve ardýndan çok ama çok tanýdýk gelen bir þeyler sezinledi. "Rüyalar…" diye düþündü. "Ýnsan kalbinin derinliklerindeki en gizli arzularýn yansýmalarý…" Ardýndan son bir ötüþle gecenin içinde kaybolan baykuþu izlemeye baþladý…
Elbisenin Dikiþ Ýzleri Elbisem, Iþýk biçiminde Topraktan aldýðý silik rengi Gezici bulutlarýn dumanlý sessizliði Hazin gökyüzü Ellerimde düþ yuvarlanmasý Papatya tarlasý çocukluðum Bugün Onlardan ne kaldý Pamuktan, satenden ayrý bende
Askýya asýlmanýn ya da ütülenip çekmeceye konmanýn Ýzini silebilir mi usta terzi Ölçüsünü alabilir mi çiçekleniþimin Saksýya diktikleri hüznü Taze tutan gülüþün?
Adam, terzinin emanetçisi Sen neyin kumaþýsýn, diyor Kumaþýmý deþtikçe içinden yara çýkýyor Dokusunu eksik býraktýklarý yýrtýk kalp Yamalarýma konan bal arýlarý
Adam ne görüyor yarý sarý Yarý eflatun, yarý pembe bu örtüde Ahh bu hüsranlýða Ben baharlar giydim de geldim… Özgün ERGEN
Söke Hilmi Fýrat Anadolu Lisesi
41
genç praksis
ÝHANET
RUDO
Bu þehrin havasýna güven olmaz. Daha dün sýcaktan terlerken, bugün soðuktan tir tir titriyorum. Kýþ, kapýda bekliyor sabýrsýzca, ne de olsa onun vakti yaklaþýyor. Evde resmen yel esiyor. Acaba, arka odada bir yeri açýk mý býraktým? Oturduðum yerden kalkýyorum miskince, sarýndýðým battaniyeyi bir köþeye düzgünce býrakýyorum. Bu arada boðazým gýcýklanýyor, herhalde cereyanda kaldým. Oturma odasýna giriyorum, pencerelere bakýyorum; hiç biri açýk deðil. Sonra oturma odasýnýn hemen yanýnda olan mutfaðý kontrol ediyorum, orasý da normal. Peki, bu rüzgâr nereden geliyor? Bu arada tuvaletimin geldiðini fark ediyorum. Hemen mutfaðýn, oturma ve yatak odasýnýn bulunduðu koridordan saða dönüyorum. Tuvalet, hemen giriþ kapýsýnýn saðýnda. Koridoru döner dönmez bir de ne göreyim! Giriþ kapýsý ardýna kadar açýk. Yoksa hýrsýz mý girdi eve diye düþünüyorum. Ama tuvalet dýþýnda bütün odalarý gezdim ve kimse yoktu. Ayrýca uyumuyordum da, hýrsýz bu kadar sessiz olamaz. Ya kapýyý eve girerken açýk býraktýysam? O kadar bunadým mý? Tam tuvalete girip, orayý da kontrol edecekken, arkamda birinin olduðunu hissediyorum. Kafamý arkaya çeviriyorum, Allah kahretsin! Yine o gelmiþ, gözlerinde nefret dolu bakýþlarla. ''Kapýsýz yerden mi geldin? Neden kapýyý arkandan kapatma zahmetinde bulunmadýn?'' diye soruyorum kýzgýnca. Konuþurken ta gözlerinin içine bakýyorum. Bakýþýmdan etkilenmemiþ bir halde: ''Zaten kapýyý kullanmadým, sen de biliyorsun. Kapýyý sadece geldiðimi anlayasýn diye açtým. '' '' Ya da beni korkutmak için. '' diye cevap veriyorum, sesimi daha da yükselterek. Hala o umursamaz tavýrda, biraz tebessümle: ''Korkutmak için mi? Hiç güleceðim yoktu. Senin asýl benden korkman lazým. '' Haklý, benim ilk önce ondan korkmam lazým. Ama insan alýþýyor her þeye, onun gibi birine bile. Bir haftadýr her gün evimde. Ýstesem de istemesem de. Ýstediði an girip çýkýyor. Sanki evim dingonun aðýrý. Öte yandan yapacak hiçbir þeyim yok. Onu ne
kovabilirim, ne de korkutabilirim. ''Beni artýk yalnýz býrakýr mýsýn? '' diye soruyorum, sanki bir iþe yarayacakmýþ gibi. ''Asýl sen beni yalnýz býrak! Þu yarým kalmýþ iþi bitir de, ikimiz de huzur bulalým.'' diye baðýrýyor. Ayný sertlikle: ''Ýþ, hep yarým kalacak, çünkü o kadar saçma bir þeyi asla yapmam, yapamam. '' Gözlerinden alev fýþkýrarak: ''Saçma demek! Senin o saçma dediðin þey yüzünden bu haldeyim. Birlikte yapacaðýmýz iþi son anda yarýda býraktýn, sözünden döndün. Ondan dolayý burada mahsur kaldým. Bitir artýk þu iþi, ikimiz de kurtulalým birbirimizden.'' Zývanadan çýkýyor, o haline raðmen tavrýmý hiç deðiþtirmeden konuþmaya devam ediyorum: ''Evet, çok saçma. Ýntihardan daha saçma bir þey olabilir mi? Neden canýma kýyacakmýþým? Aþkýmýz yüzünden mi? Hayýr, ben intihar etmedim ve etmeyeceðim. Asla! Hele senin yaptýðýn yanlýþtan dolayý. '' Sözümü yarýda keserek: ''Öyle kararlaþtýrmýþtýk, birlikte yapacaktýk þu iþi. Sen ihanet ettin bana. Senin yüzünden burada mahsur kaldým. Sen, bu iþi bitirmedikçe seni rahat býrakmayacaðým. Ta ki ölene kadar. '' Ayný geldiði gibi bir anda yok oluyor ortadan, tabi kapýyý kullanmadan. Ne de olsa onun kapýya ihtiyacý yok. Ne de olsa o bir hayalet.
DOKUZ EYLÜL ÜNÝVERSÝTESÝ
genç praksis
BÝR RÜYA Bugün nedendir bilmem, içimde erken yatma isteði oluþtu. Bir yorgunluðum da yok erken yatmama sebep olacak þekilde. Kafamý yastýða koyup yavaþ yavaþ düþlere daldým. Bir yandan da dýþarýdan gelen yaðmur sesini kulak vererek uyumaya baþlýyorum. Bir rüya ama gördüðüm rüyalardan farklý. Kendimi bir yerde buluyorum; karanlýk, nemli, soðuk bir yer, önüm koyu bir karanlýk, hiç bir þeyi göremiyorum. Adým atsam belki önümde uçurum var ve düþebilirim hissi. Her þeyi el yordamýyla duyabiliyorum. Bu þekilde devam ediyorum. Birden bir damla bedenime deðip ýslatýyor beni. Bir tane daha… Birden çoðalýp üþüþüyorlar üzerime, peþinden rüzgâr. Olan bitene aldýrmandan devam ediyorum. Bir o yana bir bu yana girip çýkýyorum, artýk bir yorgunluk, pes etmek geliyor içimden. Bir duvarýn dibinde yýðýlýp kalýyorum ýslak zemine. Çarelerim tükenmiþ. Ne yapsam boþ, bulamýyorum çýkýsý, sonumu bekliyorum. Birden bir ýþýk, ardýndan bir kulaklarýmý patlatacak þiddette ses. Iþýk öyle parlak ki, nerede olduðumu nasýl bir yerde olduðumu fark ediyorum: Bir labirent. Bir yýldýrým daha… Etrafýma bakýnýrken karsýmda garip bir þekil görüyorum. Yorgunluðumun ben de ki yanýlgýsýdýr sanýyorum. Derken bir yýldýrým daha… Bu seferki beni þiddetli, irkildim, tekrar etrafýma bakýndým, hâlâ ayný þeyleri görüyorum. Biraz daha belirgin. Saçmalýyorum, kendi kendime "olmaz" diyerek kafamý ona eðiyorum. Sessizce sonumu bekliyorum, yaðmurlarýn altýnda yaðmurun yaðýþýna, yýldýrým ýþýklarýna aldýrmaksýzýn. Kafamý þöyle hafifçe kaldýrdýðýmda hâlâ o karma karýþýk þekil en son gördüðümden daha yakýn ve de daha net. Her nedense bilemiyorum, yüzünü göremiyorum, çok parlak, gözlerimi kör edecek kadar parlak. Yaðmur ve rüzgâr sayesinde olduðum yerde dondum. Hiçbir tarafýmý kýmýldatamýyorum. Konuþabilecek kadar bir enerjim var, gördüðüm siluet bana doðru yakýnlaþýyor, bense bu olup biten karþýsýnda çaresizce onun bana yakýnlaþýp ne yapmak istediðini merak ediyorum. Kafamý son bir kez daha kaldýrýp bakýndýðýmda gördüðüm þeyin karþýmda olup bana doðru bakmasý altýnda can çekiþiyorum. Son bir gayretle yaðmur ve
Can ACAR
rüzgâra aldýrmaksýzýn enerjimi toparlayarak: "Nesin sen?" diyerek fýsýldadým. Cevap: Umudun! Cevap karþýsýnda biraz daha tedirgin oldum. Benim ruhumu alýp gidecek olan. Bunu düþündükten sonra biraz daha rahattým. Çünkü ne yaparsam yapayým, kurgulayamayacaðým bu iþin acýsýz olacaðýný düþünüyorum. Soruyorum: "Kimsin? Ne arýyorsun burada? Nasýl geldin buraya?" Cevap: "Ben hep buradaydým, seni arýyordum, sen beni arýyordun. Ýþte benim.Ne yapacaðým bilemiyorum bir yandan korku bir yandan mutluluk bu yerden küf kokan yerden kurtulacaðýmýn mutluluðu. Karsýmda durmuþ bana gizemli gizemli cevaplar veren bana doðru eðýlerek; iþte tamam alacak ruhumu derken kulaðýma ismimi fýsýldarým benim ayaða kalkmamý söyledi bu olaylarýn ardýndan ne yapacaðýmý bilmeyerek: Ne yaný sen o benim ruhumu alacak olan beni buradan kurtaracak olan hadi ne duruyorsun býrak ayaðý kalkmamý bu sakilde de ýsýný yapamayacak mýsýn? Cevap: hayýr senin ruhunu almaya gelmedim ben senin beklediði deðil seni buradan kurtarmaya geldim hadi kalk ayaða tut elimi. Bu kýsýnýn öyle iyimsen durusu vede sözleri biraz olsun acýmý ýsýtmýþtý donukluðum gýtmýstý. Peki, nasýl oldu da geldim buraya Cevap: Sen hep buralarda idin hep baþladýðýn yere geri dondun aradýðýnýn farkýndasýn ama yanlýþ yerlerde sonunda yoruldun seni izliyordum hep artýk yorulunca sana kendimi göstermeye bu durumdan kurtulma gereði duydum. Biraz korktun biraz birden olmamasý ger kýrdý ama bunu sen istedin böyle olmasýnda.Elinden tutarak bir gayretle doðruldum o parlaklýk birden durulandý karsýmda ki gizemli kýþý gördüm en sonunda gördüklerimin karsýsýnda þaþkýn bir vazýyette oldum ama nasýl olur burada beni Cevap: Evet ben iþte ben tut elimi kurtululalým buradan...
o sakattý sadece bedeni yaralýydý ve açýklamanýn kolay olmadýgý gibi öyle býrakalým dedi ve kutsal yalanlar kitabýný kapadý olaný kendinden gizlemek için eliyle gözlerini örttü Edanur Karakaya
Emniyettepe ilköðretim okulu
43
genç praksis
GAIA'YA ÖVGÜ Ölüm müdür kayýp ruhlarýn Evi Ya da cezasý mýdýr Bilinmeyen bir suçun Kaybetmek… Kaybetmek ruhu Ve kaybolmak Karanlýkta bir zayýf Yaprak Savrulan rüzgarla Ve beyazlar giymiþ Bir hayalet Acýdan teni solmuþ Bir ruh… Kaybedilmiþ… Topraktan akan kanlarla Daðýlmýþ topraða Ve Gaia karþýlamýþ Onlarý Ve ölümü… Ateþ denen cehennem Ödülmüþ Ölmeyecek gibi yaþayanlara Nasýl bir ironi Ve hoþ bir kinaye Kayýplarla akan Parlak nehirler ve ruhun Gölleri ki Göller de Gaia'nýn Tek tek kopan Parçalarýz O'ndan Ve biz O'yuz Ve toprak "O"… Deniz ve aðaç O Ve ateþ… Nehirler de onun Daðlar da Gaia'dan parçalarýz Zamanla kopmuþ Ve zamanla geri gelen
O'na aitiz ve Mahkumuz ona dönmeye Suçumuzu iþlemediysek Ve cezasýyla kayboluruz Kaybolur ruhlarýmýz Ve ödülü Kaybederiz Artýk evimiz yokluktur Ve aslýnda yoktur Doðanýn ruhundan Kopan Ve doðaya ait olmayan… Ondan gelip Ona gider ruhlarýmýz Ve mükemmeldir Güzelliðimiz Buradandýr bencilliðimiz Ve kendimizi bu kadar Beðeniþimiz Ne ironiktir Tapýntýlar yaratýrýz Ve her dinde O'na taparýz Ve büyük Ve parlak Ve bilinmeyendir Çünkü mükemmel Ruhlar mükemmeldir Güller, aðaçlar Ve insanlar Aslýnda insanlar Deðillerdir Çünkü onlar Kabukludur ve Soyulunca; saflýðýyla Tekrar O'na döner…
GAIA: Yunan mitolojisinde evrenin, dünyanýn ve içiniçindeki her þeyin ruhu, yaratýcýsý, tabiat ana. Getirdiði bir din yok ancak onu kýzdýrmayacaksýn.
genç praksis
GAIA'YA ÖVGÜ / LETHE
Suyun senindir, suyuna bakýyorum O'nun topraðýyla çevrelenmiþ Korunuyorsun Varlýðýyla ilk ruhu verdi sana Sende O'nu görüyor gözlerim Son defa Suyun senindir, sularýnda parýldayan güneþ O'nun… Ayný ata bizimkisi Ve sen günahsýz, ben günah Bir yudum ver kendinden Lehte Günahýn acýlarý unutulsun O bize seni doðurdu Cennetini verdiði topraklarda Suyunda bir nilüfer, seni tadýyor Suyun senindir, Lehte, günahlarým senin Kendinden bir yudum ver Yeni bir Ben daha armaðan olur sana
LETHE: Yunan mitolojisinde suyundan içildiðinden insan geçmiþini unutturan ýrmaðýn adý. Lethe'nin suyunu içen kiþi eskiye dair en ufak bir þey hatýrlamýyor.
GAIA'YA ÖVGÜ / M
O büyüktür ki, biliriz, Bu sessizlikte sesi veren Yoksunluða Lethe'nin, parlayan suyundan Vermesi gibi… Çocuklarýný besliyor, ruhlarýmýz O'nun Koruyan ve kollayan aðaçlarýyla verdiði Kanýmýzý kýzartan elmalarý gibi Toprak bizi yaþattýkça, Yaþatmamýzý istediði Ve Lehte parýltýyla doldururken bizi Anýlarýmýzý istediði gibi O, duymamýzý ister bizden Yaþayan her ses bize sesleniþidir; Sanatýyla sever bizi O, seslerini yaþatmamýzý ister bizden Duymak mutluluðunu, Bizi her O'nda bulduðumuzda Ve acý Ve öfke çýðlýklarýný duymak O'nu kýzdýrdýðýmýzda Duymamýzý ister bizden sevgisini Ve duyurmak… Gaia'nýn müziði, bize ruh verdi Ve bizi yaþatmakta kollarýnda…
Buðra KEZAN
45
genç praksis
FARKLI HAZLAR DEPOSU Fatih Kadir AKIN Eminönü'nün Üsküdar ile arasý on beþ dakika gibidir vapur ile gider isek. Bir güzellikten diðer bir güzelliðe geçerken vapurun balkonlarýnda oturursanýz Aralýk ayýnýn soðuk havasýný hissedemezsiniz. Bir tarafýnýzda Kýz Kulesi, diðer tarafýnýzda boðazýn ta kendisi; bir balkondan kaçsanýz diðerine mahkumsunuz vapurda. Genelde þehitlerin isimlerinin verildiði vapurlardan birine bindiyseniz eðer, bu güzelliklerden kaçmanýz hiç de mümkün deðildir, hele bir de akþamsa ve martýlar vapurun peþinde sizi kovalýyorlarsa, dalgalarýn kokusu yüzünüze sýçrattýðý damlalarýyla birlikte hiçbir yerden alamadýðýnýz olaðanüstü güzellikte hazlar veriyorsa... Üsküdar'dan ayrýlýrken önce jeton kuyruðuna girmek, salonda etrafa sakin sakin öylece bakýp, sonra vapurun yan balkonlarýndan yer kapmak için koþuþturmak vapur yanaþtýðýnda, nasýl bir duygudur ama! Bir de ayrýlýþýnýz vardýr iskeleden, Üsküdar meydanýndaki Mihrimah Sultan Camii'ni daha önce hiç görmediðiniz bir þekilde görmek size hazlarýn en güzellerinden biri olan vapur sefasýnýn ufak bir parçasýný oluþturmakta hiç zorluk çekmez. Eminönü'ne yaklaþýrken bir de saraylarý görüp birbirine karýþtýrýrsýnýz, Çýraðan'a Dolmabahçe, Dolmabahçe'ye Çýraðan demek Ýstanbullular için her yerde söylenmemesi gereken bir durumdur tabii olarak. Böyle durumlarda en iyisi susmaktýr, rezil olduðunuz hissine kapýlmamak için. Belki de bilirsiniz ama karýþtýrýrsýnýz yine de, o havada hazzýn sarhoþluðu kolay deðildir. Vapur ilerledikçe rüzgar sizi üþütür ama üþüyüþlerin en güzelini tadýyorsunuzdur. Önce Üsküdar'dan siluetini gördüðünüz Galata Kulesi'ni görürsünüz tüm hatlarýyla, susup izlersiniz. Hazerfen Ahmet Çelebi hikayesi gelir aklýnýza, "vay be!" dersiniz, "nasýl uçabilmiþ ki acaba?", "gerçekten uçmuþ mu?". Aslýnda bu duygular zaten uçurmuþtur sizi. Hayalleriniz Üsküdar ile Eminönü arasýnda zaman zaman kanatlanýr, zaman zaman denize düþüp sürüklenir akýntýyla. Vapur yavaþ yavaþ Haliç'in giriþine doðru yanaþýrken Galata Köprüsü'nü görürsünüz ve altýndaki lokantalarý, kafeleri, restoranlarý, yüzlerce misinanýn ardýndan görürsünüz aslýnda Galata'yý, köprünün üzerinden geçen arabalarý, insanlarý göremezsiniz dalgalanan olta kamýþlarý yüzünden, Galata'yla eþleþmiþtir bu manzara, sanki Galata onlarsýz olmazmýþ gibi gelir size, sýk kamýþlar dalga dalga canlandýrýyordur köprüyü. Hiç görmemiþsinizdir ama biliyorsunuzdur belki de bu köprülerin açýlýp kapandýðýný, sadece duymuþsunuzdur, gören biri anlatýr, siz: "hadi ya!, peki trafik sýkýþmýyor mu hiç?" gibisinden sizi hiç de ilgilendirmeyen, ilginç ve gereksiz sorulara ya da "bir gün gidelim mi? Þu açýlýrsa izleriz!" gibisinden de çocuksu ve Üsküdar'dan Eminönü'ne hiç geçememiþ olmanýn verdiði yarý Ýstanbulluluk burukluðundaki sorulara boðarsýnýz görenleri. Vapur yanaþýr köprünün hemen yanýndaki iskeleye ve herkes inmeye baþlar hýzlý hýzlý, yüzlerce insan ayný yere koþar ama hepsi farklýdýrlar aslýnda, bunu biliyor iseniz bir de iþte o baþka bir haz verir size... Gemi yanaþmadan iskeleye atlamak özel bir yetenek ister, bunu baþaranlar gerçek Ýstanbullularýn ta kendileridir. Ýlk
binenle son binen arasýndaki zaman farkýnýn yaklaþýk üç dakikayý bulduðunu düþünürsünüz ama siz de acele edersiniz vapur rüzgarýnýn verdiði Ýstanbulluluk galeyanýyla. Duyularýnýza gelen her þey sizde haz yarattýðýndan duyularýnýz hazzýn en sýnýr noktasýndadýr. Vapurdan inmek size anlýk bir üzüntü verir ama bu duygu Eminönü'nün kalabalýðý arasýnda ezilir ayaklar altýnda kalýp. Önce karþýdan karþýya geçmek için yollar ararsýnýz, aslýnda her yer yoldur; alt geçit, üst geçit. Üst geçit Üsküdar iskelesine daha yakýn olduðundan oradan geçmek iþinize gelir. Üst geçitten geçerken ayný hazzý hala yaþýyorsunuzdur. Belki Eminönülüler bunu yaþamazlar yýllarýn verdiði alýþkanlýkla, ama onlar zaten bu hazzýn bir parçasýdýr. Onlar bu hazza doymuþlar, hazzý taþýrmaya baþlamýþlardýr, siz de bu hazlardan bir karýþým peþindesinizdir. Üst geçitten sonra bir ara sokaða girersiniz ve bir bina görürsünüz, bir iþ hanýdýr ama bu þekilde bir bina hiç görmemiþsinizdir, ne Üsküdar ne Kadýköy'de. Þaþkýnlýðýnýzý içinizde tutmak da zordur aslýnda, onu da bir haz sayýp alýrsýnýz haz raflarýnýzdaki boþ yerlerden birine. Amaç haz almaksa en güzeli ya Sultanahmet'tir ya da Yeni Cami. Yürürsünüz Yeni Cami'ye doðru, minareleri görünür, zaten minareler de olmasa pek yabancýsýnýzdýr bu Avrupa yakasýna Ýstanbul'un.inarelere doðru gidersiniz, Yeni Cami'nin giriþinde güvercinler mekan kurmuþlar, kimse yem atmasa bile artýk yem yemiþ gibi yapýp gezinirler etrafta, belki onlar da sadece haz peþindedirler, ama o kadar güvercini görünce zaten Ýstanbullular köþedeki yemciden yem alýp atarlar güvercinlere, güvercinler de "kýsa günün kârý" deyip koþuþtururlar yemlere doðru. Ýstanbullularýn çocuklarý güvercinleri kaçýrmak ister, güvercinler uçar bir anda sonra yeniden gelirler, gitmeye hiç meraklý deðildirler. Yeni Cami'nin merdivenleri oldukça diktir, aslýnda ilk basamakta hissedersiniz bunu ama diðer merdivenleri kendisi çýkar ayaklarýnýz, o yüzden pek sýkýntý çekmezsiniz. Kapýsý oldukça büyüktür, iþlemeleri de vardýr üzerinde çift kanatlý büyük kapýnýn. Ýçeri girersiniz, hala haz peþindesinizdir, bu kadar haz yetmez size, zaten siz de bilirsiniz aslýnda, buna haz demezsiniz de bir çok isim takarsýnýz, ama hazdýr o. Avluda turistler vardýr, fotoðraf makineleri, ve sýrt çantalarýyla uzun boylu, sarýþýndýrlar, doðudan gelenlerden ziyade batýdan gelenleri daha iyi tanýrsýnýz, bir de hangi ülkeden olduklarýna dair tahmin yürütmeler yapar, Ýngilizce'nizi yoklar, sonra pek de iyi olmadýðýna kanaat getirir, vazgeçersiniz bir þey sormaktan, zaten amaç soru sormak olmaz, amacýnýzý siz de bilmezsiniz, onlarla konuþmak size haz verir. azsýnýz. Ýlginç gözlükleri vardýr kiminin. O gözlüklerin ardýndan Ýstanbul nasýldýr diye düþünürken bir turist takýlýr gözünüze þadýrvanýn hemen kenarýnda, elinde bir fotoðraf makinesiyle fotoðraflarý güzel çýkarabilmek için þekilden þekle girer, þadýrvanýn o güzel manzarasýný çekiyordur. Onlar da aralarýnda kendi dillerinde konuþurlar, anlam O manzarayý çekmemek mümkün müdür?
genç praksis elinize bir fotoðraf makinesi geçsin istersiniz o anda. Þadýrvan, içinde uçan serçeler… Çoðu zaman fotoðraflar veremez o hazzý size, þadýrvanýn bir köþesine oturup gün boyu izlemek istersiniz. Hatta bütün gün abdest almak bile zor gelmez size; o þadýrvanda abdest, vapurda balkona sýçrayan dalgalarý hissetmenize eþdeðerdedir bazen, ya da size öyle geliyordur. Aralýk ayýnda abdest almak da çok zor gelir, hava soðuktur çünkü, bir de su nasýldýr kim bilir. Avludaki þadýrvanda bir yer seçip oturursunuz, üzerinizi çýkarýrsýnýz, hiçbir baský yoktur halbuki, haz iþte, insana ne yaptýracaðý belli mi olur? Önce ellerinizi yýkarsýnýz ya, eliniz ýslandýðýnda nefesiniz o ulvi havayý alýrken titremeye koyulur. Aðzýnýzdan çýkan, havanýn soðuk olduðunu belli eden, çocukken aramýzda sigara içme þakalarýna konu olan o buhar ya da dumanýn, siz ne der iseniz, düzeni bozulur, suyun soðukluðunda ritmi kaçar. Ama o bile ne büyük hazdýr sizin için, en zoru da ayaklarýnýzý yýkamak zor gelir size, eðer öncesinden alýþkýn deðil iseniz, buz gibi havada ayaklarýnýzý dýþarýda buz gibi soðuk suyla yýkamak size sýkýntý veren bir duygudur, ama o hazzý da baþka türlü yakalayamayacaðýnýzý bilirsiniz. Abdestten sonra titreyen ellerinizle yüzünüzü silersiniz, kurularsýnýz. Neyse ki artýk camiye gireceksinizdir. Camiye girerkenki duygularýnýz sizin baþýnýzý döndürür, hazzýn sarhoþluðu hala etkisini gösteriyordur. En ön safa geçip oturursunuz, dua edersiniz, ne büyük hazdýr o!… Ezan okunurken hazzýn doruðundasýnýzdýr, haz öyle bir þeydir ki dolup taþar ama hala doluyordur, tahayyül etmeniz zor, tahammül etmeniz kolaydýr bu karmaþayý. Cami yavaþ yavaþ dolmaya baþlar, gelenler genelde yaþlýlardýr, çoðu ölümden korkuyordur, gençliklerinde ne idiler kim bilir. Ýmam, imamýn arkasýndaki ilk safta yaþlýlar, yer yer gençler ve arka saflardan birinin arasýnda siz birlikte namaza durursunuz. Ýmamýn ilk üç rekatý kýldýrýrken okuduðu dualarda ne dediðini anlamazsýnýz çoðu zaman ama öyle bir okur ki sanki anlýyormuþ gibisinizdir; sarhoþsunuzdur çünkü, o kadar hazzý hangi bünye kaldýrýr zaten hele bir de Ýstanbul'da iseniz. Belki de anlýyorsunuzdur imamýn okuduklarýný, anladýðýnýzý anlamýyorsunuzdur. Aklýnýzdan o kadar çok þey geçer ki, siz bile yakalayamazsýnýz neleri düþündüðünüzü, o yüzden hiçbir þey düþünmez, düþünemez olursunuz. Yeni Cami'de insan düþünür ama ne düþündüðünü bile anlayamaz kimi zaman týpký her camide olduðu gibi. Namaz biter, çýkarsýnýz camiden, hazzýnýzýn size verebileceði en güzel þeyleri almýþsýnýzdýr o an için, kanýnýz çekilmiþ, damarlarýnýzda haz akmaya baþlamýþ gibidir. Simitçiye girip bir þeyler yiyeceksinizdir, her ne kadar ruhunuz doymuþsa da karnýnýz acýkmýþtýr. Güneþ de batmýþtýr üstelik, hava kararmýþtýr çoktan, kolunuzdaki saate bakarsýnýz aslýnda geç deðildir ama hava kararmýþtýr. Gelirken geçtiðiniz üst geçidin karþýsýnda bir simitçi vardýr, bir simit alýrsýnýz, bir de çay. Kasiyerlerin turist müþterilerle konuþma çabasý ayrý bir derttir onlar için, en azýndan siz acýrsýnýz kasiyerlere, belki onlar için sýkýntý deðildir, ama bir þeylerin peþindedirler. Siz içeride otururken sevgililer öpüþüp koklaþýyordur,
onlar aþk peþindedirler belki de, bir kenarda baþka bir çift tartýþýr, onlarýn derdi çok baþkadýr, etrafý temizleyen bir çalýþan ne derdindedir kim bilir, ara sýra gelir sizin masanýzý siler, bir de siz haz peþindesinizdir, herkesin derdi baþkadýr, ama herkes ayný yerdedir; farklý hazlar deposunda sýkýþýp kalmýþsýnýzdýr. Simitçiden çýkarsýnýz ve artýk Üsküdar'a geri dönmek gerekmektedir. Ýskeleye doðru yürürsünüz, vapur kalabalýklaþmýþtýr artýk, diðer vapuru beklemeye koyulursunuz. Salonda müstakbel yolcular birer ikiþer oturuyor, kimisi vapura önceden binmek için kapýnýn aðzýnda bekliyordur. Vapur gelir ve balkona oturmak için koþuþturursunuz. Ne güzeldir o koþuþturmaca. Herkes koþuþturur ama herkesin hazzý baþkadýr her zaman. Kimi eve yetiþmeye çalýþýr koþuþturmacada, kimi balkondan yer kapma peþindedir, kimi vapuru kaçýrmama peþinde, ama iskele ile vapurun arasýnda hep bir koþmaca, hep bir canlýlýk, hep bir haz vardýr. Yan balkonlara oturursunuz ve kararmýþ ama hafif bir kýzýllýðýn eksilmediði havayý izlersiniz. Denizdeki dalgalar, gökteki ay, size þiir yazma isteði bile doðurur, hiç þairliðiniz olmasa da. Kýz Kulesi, gelirken býraktýðýnýz gibidir. Üþürsünüz, ama o üþüyüþ içinizi ýsýtýr, ýsýnýrsýnýz. O kadar farklýdýr ki o üþüyüþ, farklý bir örnek vermek mümkün olmaz: Vapurun yan balkonlarýndaki üþüyüþ, ayný vapurun yan balkonlarýndaki üþüyüþ gibidir. Susarsýnýz hazzýn dediklerini duyabilmek için. Ama hazzýnýz hala taþmaktadýr, denize dökersiniz, deniz size fazlasýný verir. Vapurun düdüðü bir kere ötse baðýmlýlýk yapar sizde, bir kere daha çalsýn istersiniz. Üsküdar'a yanaþýrken ne zaman dolduðunu, ne zaman dolacaðýný tahayyül edemediðiniz hazzýnýz hala doluyor, hala taþýyordur. Yine yaklaþýk üç dakikalýk vapur iniþinde, vapurdan erken atlamaya çalýþan Ýstanbullular vardýr. Ve bu atlayabilmek için iki-üç saniyelik zaman aralýðýnda atlamayý baþaranlar hazzýn en doruðundadýrlar. Üsküdar'a indikten sonra Üsküdar'a inmiþ olmanýn vermiþ olduðu haz da bambaþkadýr. Ýstanbullular üç-dört saatlerini hazlanarak geçirebilme imkanýndadýrlar. Ýstanbul hep bambaþkadýr sizin için, bambaþka olacaktýr artýk, o saatten sonra Üsküdar-Eminönü vapuru, Sirkeci'deki simitçi, Yeni Camii, üst geçit sizin için bambaþkadýr. Siz de bir Ýstanbullusunuzdur, vapurun balkonunda oturmak için koþuþmuþsunuzdur bir kere... Bir de arkadaþlarýnýz vardýr yanýnýzda hazzýnýzý paylaþtýðýnýz, gözlerine bakýnca haz aldýðýnýz, bir bakýþlarý bütün gün aldýðýnýz hazlara bedel olan dostlarýnýz. Hele bir de Üsküdar'dan Eminönü'ne, Yeni Camii'ne gitmek, gelmek için vapurun balkonunda iseniz, hele bir de yanýnýzda sýmsýký dostlarýnýz var ise, Aralýk ayýnýn bir soðuk bir akþamýnda üþürken gülüþleriyle, vapur balkonu sohbetleriyle içinizi yakan Ýstanbuldaþlarýnýz… Siz hazzýn ne olduðunu biliyorsunuzdur, farklý hazlar deposunda tozlanmýþ hazlarý toparlamaya koyulmuþsunuzdur. Ýstanbul'un, bakýþlarýn, gülüþlerin haz olduðunu biliyorsunuzdur.
47
genç praksis
AÐLAMAK Elif Ciran Poyraz Saat 02.05. Fonda hafif bir þeyler var ama benim zerre kadar uykum yok! Nedense her þeye sýkýntýlýyým. Ýçimden saatlerce aðlamak geliyor. Bunu herkes söyler ama kimse aðlamaz. Aðlayamaz belki de. Nasýl da özenirim aðlayan insanlara. Ne kadar da sade bir kendini ifade ediþ þeklidir aðlamak… Oturur düþünürsün. Düþündükçe daralýr, sýðmaz olursun odalara. O an her þey birdir, her yer birbirinin aynýdýr. Her oda bir labirenttir çýkýþsýz. Sonra gözler sulanýr. Kimi zaman "Aðlamayacaðým!'' diye tutsan da kendini hýnzýrca dökülür birkaç damla yanaklarýnda aþaðý… o boðulma hissidir insaný sýkan, o gözyaþlarýna yol olan… bir karar anýdýr bu; ilk damla aktý, devam mý etmeli yoksa kendini tutup aðlamamýþ gibi mi davranmalý… seçim kiþisel tabi! Kuþkusuz en zoru da ortalýk yer de insan kalabalýðýnda aðlamak... Onca göz üstündeyken nasýl saklarsýn, neden saklarsýn yaþlarýný? Ya da saklama çaban kime? Karþýndaki en az senin kadar insan deðil mi? O her allahýn günü güldü mü? Aðlamak için milyonlarca neden varken o hepsine sinir bozucu þekilde diþini gösterip içine mi attý yoksa o gülümsemeyi bile esirgeyip huysuz huysuz yoluna devam mý etti? Seni ayýplayan, aðladýðýn için zayýf görenler olacak kuþkusuz; onlar güçlerini içine akýttýklarý gözyaþlarýndan alýyorlar sanýrým. Onlarý sözüm ona güçlü yapan aðladý diye karþýndakini küçümseme hakkýný veren bu olmalý çünkü baþka sebep aydýnlatmýyor bu sorumu. Aslýnda genel olarak hiçbir cevap tam gelmiyor bu soruya. Sessizce isyan ediyorum küçücük hayatlara sahip insanlarýn; hiç haklarý yokken beni küçümsemelerine. Sýrf onlardan fazla gözyaþý döktüm diye beni aciz sanmalarýna, sýrtýmý sývazlayarak ''güçlü ol'' demelerine… hemen içime bir kuþku doðuyor :'' yoksa aðlamamak, içinde tutmak bir þeyleri güç gösterisi mi? Doðru olan bu mu?'' Tüm sorular, tatminsiz yanýtlar birbirini kovalýyor her seferinde… Yazýyý bitirirken sadece þundan emin olduðuma karar veriyorum: en kötü yalancýlar ''Ben hiç aðlamam'' diyenler. Nedeni fonda çalan parça da gizli, Cem Karaca usulca þunu fýsýldýyor kulaðýma: “Doðarken aðladý insan…”
48
UÇSUZ BUCAKSIZA DOÐRU Sancýlarýný hissettiðimiz bir þeyler barýndýrýrdýk derinlerimizde Açýp bakmaya yetemezken güçleri Biz aydýnlýðýna aydýnlýk katardýk ümitlerimizin Yol aldýkça teknemiz alacakaranlýkta Yokluða varlýk katarak Güneþi daha bir aydýnlatarak Ufukta birleþen yerle gök gibi birleþse halklarýmýz Ne uzak diyarlarýn kara bulutlarý kavururdu denizimizi Ne de tetikledikleri fýrtýnalar kabarýrdý önümüzde Sadece ve sadece Kirlenmemiþ denizimize adayýp teknemizi Uçsuz bucaksýza ad koyardýk Yeniden doðurmuþ gibi kendi ellerimizle....
EZGÝ CEYLAN Boðaziçi Üniversitesi Çeviribilim hazýrlýk
genç praksis
TANIMSIZ
OYUN Melis ÇETÝNOK
Nasýl bu haldeyim dedin kendi kendine. Belki de zamanýn getirdiði hüzünler karýþtý kanýna. Yavaþ yavaþ zehirlenmeye baþladýðýný hissettin. Eriyordun her geçen gün, belki de seviyordun hayatý ama içinden, belli etmeden. Her zaman takacak bir masken vardý onlarýn yanýnda öyle deðil mi? Belki de tek ve en çaresiz kaçýþ yolun da buydu... Nasýl da umutsuzdun hatýrlýyor musun? Hep tek bilinen yolu seçtin sen. Hep kaçtýn... Kaçtýn kendinden, aynadaki senden! Ne geçti eline saçlarýna bir iki beyazdan, çökmüþ gözlerinin yitikliðinden baþka? O sorular seni bu hale getirdi öyle deðil mi? Yorgunsun ve bitik belki de. Ellerini güneþe açmayalý çok uzun zaman oldu. Giysilerin bile soluk. Renkler kuþaðýndan deðilsin sen. Var olan karanlýðýn içinde sýkýþýp kalmýþ, tüm dünyaya inat hep tek yaþamýþtýn. Bir tebessümü bile hak etmiyor muydu yüzün? Onu bile yok ettin,,sildin benliðimden. Mecalin kaldý mý bir kez daha demeye? Hissettin mi piþmanlýðý teninden yüreðine? Belki de mahvoldun kendince, nerede baþlangýcýn, geride kalan anýlarda mý yoksa o bilmediðin yenidünyanda mý? Duvarlarla mý konuþur oldun? Hak etmiyordun bu kadarýný. Sen bu deðildin çünkü. Bir zamanlar bir kýz vardý bilinen. Þimdiki yitik maðrur bakýþlarý olmayan, þýmarýk ve sevimli bir kýz vardý, artýk yok öyle deðil mi? Ne kadar da çok soru vardý beynimde. Hergün biraz daha tükendiðini hissediyordun. Hafýzan bu sorularý aklýnda tutamayacak kadar dolmuþtu belki de. Dilin varmadý mý bir kez daha demeye? Aciz olduðunu hissettin defalarca. Kilidi yok muydu ellerindeki görünmez kelepçenin. Bu kadar da zalim olmamalýydý hayat. Sen ne yapmýþtýn ki ona yüreðinin sýcaklýðýndan baþka? Þimdi burada sonbahar. Aðaçlarýn yapraklarla hüzünlü vedalarýný seyreder oldum. Her bir yaprak tanesinde seni görüyor gibiyim. Ölmek üzere olan ruhu ve solmuþ yüzü olan yapraklar... Burada herþey ayný sen dýþýnda. Herþey býraktýðýn gibi. Yine sandallar kýyýlarda, yine kuþlar çýðlýk çýðlýða! Bir tek sen yoksun dedim ya, sen yoksun ve artýk aynadaki yansýmasý bile görünemeyecek olan ben!
Yanký YILDIRIM Küçük bir çocuk duruyordu orada. Kaldýrýmýn üstünde. Elinde kolu kýrýlmýþ, çýplak bir oyuncak bebek vardý. Bebeði aþaðý yukarý sallýyor, bir þeyler mýrýldanýyordu. Þarký gibi bir þeydi bu. Ama kelimeleri anlamak imkansýzdý. Sarý saçlarý kýsacýk kesilmiþti. Kirli yüzü ise tombul ve sevimliydi. Üzerinde yýrtýk bir kazak vardý, ayaklarýnda ise sadece çoraplar Ama aldýrmýyordu ki. Þu anda kendi hayal dünyasýnýn derinliklerindeydi. Þarký söylüyordu, mutluydu. Görüntüsüyle ve bulunduðu yerin karamsarlýðýyla çok zýt olan bu duygu, mutluluk duygusu beni de sarmýþtý. Bu aný kaçýrmamalýydým. Fotoðraf makinemi aldým elime ve deklanþöre bastým. Tam o anda beklenmedik bir þey oldu. Çocuðun þarkýsý kesildi, elindeki bebeði havada sallamayý býraktý ve bana baktý. Beni bir süre inceledikten sonra yeþil mi mavi mi olduðunu anlayamadýðým gözleri elimdeki makineye takýldý. Belki de ilk defa bir fotoðraf makinesi görüyordu. Sonra tekrar bana baktý. Yüzünde patlayan flaþ onu korkutmuþ gibiydi. Elindeki bebeði sabit tutuyor, kýpýrdamýyor, sadece bir bana bir de elimdeki makineye bakýyordu. Ýþte o zaman anlamýþtým ki; kendi hayal dünyasýna dalmýþ olan bu çocuðu, o güzel dünyadan kendi ellerimle çýkartmýþtým. Hem de o güzel dünyanýn onun yüzüne verdiði mutluluðu ölümsüzleþtirmek için. Amaç ve sonuç ne kadar farklýydý. Yaptýðýma piþman olmuþtum. Keþke sadece beynime kazýsaydým bu güzel aný. Ama olan olmuþtu, çocuk kalktý ve bebeðini kaldýrýmda býraktý. Boyasý solmuþ mavi kapýlý bir evin kapýsýný çaldý ve içeriye girdi. Kolu kýrýk oyuncak bebeðe bakarken aklýma bir þey geldi. Ertesi gün o mahalleye yeniden gittim. Küçük kýz oradaydý yine. Elindeki bebeði sallýyor, yine bir þeyler mýrýldanýyordu. Bebeðini yukarýný kaldýrýrken gözleriyle onu takip ediyordu ve bu da benim gözlerindeki mutluluðu görmeme sebep oluyordu. Hemen çantamdan bir kalemle defter çýkarttým. Meðerse kelimeler ne kadar sabýrsýzlanýyormuþ kaðýtla buluþmak için. Çocuða baktým; kirli yüzüne, gözlerine ve bebeðine. Hiçbir ayrýntýyý kaçýrmak istemiyordum, yazdýkça yazýyordum. En sonunda çocuk þarkýsýný mýrýldanmaya devam ederek bebeðini kaldýrýmýn bir köþesine koydu ve hala o güzel hayal dünyasýnýn etkisinde olduðunu kanýtlamak istercesine sekerek mavi boyalý kapýyý çaldý. Kapý açýldý ve kýz içeri girdi. Ben de bitmek bilmeyen cümlelerime en sonunda noktayý koydum. Çocuk da mutluydu ben de. O, oyununu istediði bir zamanda bitirdiði için, ben de küçük kýzý ve oyununu, onu mutsuz etmeyecek bir þekilde hayata aktardýðým için mutluydum. Bornova Koleji
49
genç praksis
omuz omuza dantel ve sokak annem midir bilemedim bir kadýn; belli ki deli, dantel örtmüþ bu týð gibi sokaðýn her yanýna can baba'dan kovulduk, ismail baba'yý bulduk diyor özgür durmadan, baba baþka göðün bulutu, omzum rahatta dinliyor güzellikte vücut bulmuþ güzellikte vuku bulmuþ sesleri elbet biliyoruz az sonra dantelleri parça parça edip sokaðý aðlatacak üniformalarý. fakat bu kadar türkünün þiirin hatrý var omzumda. yani artýk: dönmez geri sokak askeri ozan þarap getir - ozanýn hali harap özgür orda mýsýn - özgür bavulunu seviyor benim omzum rahatta diyorum, omzumu amelis'in boynunda dinlendiriyorum ezgilere annem olmalý dedim bu dantellerin sahibi mutlaka. üslubundan tanýdým, ince iþler o ve belli ki tembihlemiþ bütün sokaðý beni ihbar etsin deyi tutanaðýma baktým sonra kabahatten söz ediyor, gürültü etmekmiþ bari adam gibi; türkü çýðýrmak, þiir söylemek ve köpekdostu bilumum alkol türevi tüketmek yazsalardý dedim omzuma ve derhal çektim gittim o pis yerden daha pis olduðunu sandýðým bir yokluða velhasýl; bacak deðil tüfek deðil yürek omza bu defa!
özgür ozan
50
"bu þiir, hazýrladýðýmýz patlamanýn tellalarýndandýr. istanbul ve izmir sokaklarý imhaya kendinden baþlayacaktýr. izleyiniz, dinleyiniz."
genç praksis
YAÐMUR OÐLUM !
HAYAL ET (Imagine )
Bugün tam bir buçuk yaþýndasýn. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatýyorum. Sana bir resmimi yadigâr olarak býrakýyorum. Öðütlerimi tut, iyi bir Türk ol. Komünizm bize düþman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düþmanýdýr. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlýlar tarihi düþmanlarýmýzdýr. Bulgarlar, Almanlar, Ýtalyanlar, Ýngilizler, Fransýzlar, Araplar, Sýrplar, Hýrvatlar, Ýspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düþmanlarýmýzdýr. Japonlar, Afganlýlar ve Amerikalýlar yarýnki düþmanlarýmýzdýr. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boþnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerideki düþmanlarýmýzdýr. Bu kadar düþmanla çarpýþmak için iyi hazýrlanmalý. Tanrý Yardýmcýn olsun !"
NÝHAL ATSIZ
Cennetin olmadýðýný hayal et Eðer denersen bu kolay Altýmýzda cehennem yok Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var Hayal et bütün insanlarýn bu gün için yaþadýðýný...
Hiç ülke olmadýðýný hayal et Bunu yapmak zor deðil Öldürecek ve uðruna ölecek bir þey yok Ve din de yok Hayal et bütün insanlarýn hayatý barýþ içinde yaþadýðýný Mülkiyetin olmadýðýný hayal et Yapabilir misin merak ediyorum Hýrsa ve açgözlülüðe gerek yok Ýnsanlarýn hepsi kardeþl Hayat et bütün insanlarýn Tüm dünyayý paylaþtýðýný Benim bir hayalci olduðumu söyleyebilirsin Oysa yalnýz deðilim ben Umarým bir gün sen de bize katýlýrsýn Ve bir bütün olur dünya
JOHN LENNON
51
genç praksis
durmayalým öyle
yüreði kýrýk çocuk
gaye özdemir
özge öztürk
Durmak, boþluktur. Yapýsý bakýmýndan bir eylem olsa da anlamý bakýmýndan eylemsizliði ifade eder. Oysa düþünmek, üretmek, yazmak, çizmek, boyamak ne de güzel eylemlerdir! Ýnsanda benlik olgusu oluþtuðunda, insan kendisi için bir þeyler yapmak ister. Ailenin bir kurum olduðu farkýna varýnca ailesi için bir þeyler yapmak ister. Çevresinin bilincine vardýðýnda, çevresi için bir þeyler yapmak ister. Bunlar, radyo frekanslarýnýn dalgalarý gibi örneklendirilebilir. Ýnsanlarýn yararýna bir þeyler üretmek ne güzel… Kim bilir kaþifler, mucitler, bilim insanlarý, ressamlar, müzisyenler, þairler ne mutluluklar yaþamýþtýr yaratým süreçlerinde. Bir öðrenciye, hayatýnýn sadece okuldan ibaret olmadýðýnýn, bir iþçiye hayatýnýn fabrikadan ibaret olmadýðýnýn, bir askere hayatýnýn silahtan ibaret olmadýðýnýn, bir kadýna hayatýnýn mutfaktan ibaret olmadýðýnýn aynalýðýný yapan insanlar; peki onlar ne mutluluktadýrlar? Ýnsanlarýn enlemlerce-boylamlarca uzaklýðýnda veya kilometrelerce yakýnýnda olup biteni onlara anlatmak, onlarý haberdar etmek, bilinçlendirmek hem yararlý hem mutlu kýlar aynalýk edenleri… Her birimiz aslýnda potansiyel aynalarýz. Birileri akþam yemeðini yerken yan dairelerinde genç bir kýza taciz edildiðini düþünsenize bir… Birilerinin veya bir dönemin düþüncesi okunurken yukarý mahalleden bir adamýn -düþündüðü içinasýldýðýný düþünsenize… Kardeþiniz kanepenin üzerinde kitap okumak için birbirinden rahat oturma pozisyonlarý beðenemezken demokrasiyi ihraç almýþ ülkede, bomba yemiþ bir binanýn altýnda kardeþiniz akranýnda birinin son nefeslerini duyabilir misiniz? Evet, "durmak, boþluktur". Yazmalý, resmedilmeli, fotoðrafý çekilmeli, araþtýrmasý yapýlmalý, çözümü aranmalý, kafa patlatmalý, okumalý, okutulmalý, anlatmalý, üretmeli! Ayna tutmalý iþten eve evden iþe tek düze hayatlara! O zaman elbet taciz olmaz, düþünme korkusu olmaz, ölüm olmaz. Böylelikle dünyayý gören insanlar da, aynada "durma" eylemi gerçekleþtirdiklerinin farkýna varýrlar. Yobazlýk, ahlâksýzlýk, etiketlemecilik, azalýr ve yok olmaya baþlar. Ýþte bu baþlangýcýn düðmesine basmak, anlamlarý bakýmýndan dolu eylemlerde insanlarý görmekten daha büyük bir hazdýr!
Ýnsanoðlu savaþa inandýðý kadar barýþa inanmadý. Yüzlerce yýl öncesinden bugüne hep yüreði kýrýk çocuk barýþla savaþtý. Ýnanmadýðý þeyi yapmadý barýþ. Savaþmadý savaþla. Korku, barýþ adý altýnda savaþla yamandý. Çünkü barýþ saydamlýktý, sükûnetti. Ne yapýlýrsa fark edilecekti. Bu yüzden barýþ kýrýk çocuk, dünya yýkýk dökük. Zamanla savaþa inananlar kendi yarattýðý alevlerde yandý. Gittikçe renksiz, susuz, hayalsiz kaldý. Barýþ binlerce renk, bir hayal, bir hayat sundu. "Sevdiðin ölmesin, yanýnda kalsýn, fotoðrafýn öyle çekilsin" dedi. Olmadý. Ýki farklý dinden gelen bireyler arasýnda bir evlilik olsa biri mutlaka din deðiþtirmek zorunda kaldý. Peki ya içi… Bir din, bir ýrk diðeriyle kardeþ olmadý. Bir ülke bir baþka ülkeyi kardeþ kabul etmedi. Ýnsanlar kendilerini olmayan bir ada inandýrdý. Savaþ onlara sahip olmadýðýný veremezdi ama yine de savaþtý insanoðlu gücü bulabilmek için. Yaktý yýktý, yandý yýkýldý. Huzuru bulamadý. Bir süre sonra da seçiminin yanlýþ olduðunu fark etti. Bu sefer vicdanýyla savaþtý. "Hatam yok. Doðru olan bu, ben yanlýþ yapmam." dedi. Kabullenmek kandýrýlmaktan daha zordu. Ýnsan kaybetti. Barýþ, yüreði kýrýk çocuk, bekliyor hala. Siz barýþa inanýr mýsýnýz? Peki, barýþ için ne yaptýnýz?
52
genç praksis
OTOTERAPÝ DÝLAN USLU Soðuk anlattýkça, ben dinlerim... Rüzgar esip bir þeyler götürdüðünde ben kendimi yeniledim... Kuþlarýn söylediklerini sahiplendim, Hepsi benim... Tümünü toplayýp yumak yumak çileledim... Uzaklardaki evimde bir bakýr kabýn içinde, gizli bir rafa yerleþtirdim... -Ahh.. Benim hayallerim !.. .... 13.05.2008 Ýnsanoðlunun hep acelesi vardý ve mutsuzlardý. Hiçbirinin yüzü gülmüyordu, baktýklarý yeri görmüyorlardý. Köþe baþýný tutmuþ simitçi bile boþ gözlerle bakýyordu gelip geçene... Caddeden geçen otobüslerin pencerelerine yine baktýðý yeri görmeyen; donuk yüzlü - düþman bakýþlý - içi boþ insancýklar yapýþmýþtý. Bulunduðum ortamda yine kadýnlý-erkekli bir sürü insan figürü vardý. Kiminin yüzü ifadesiz, kiminin yüzünde ise derin bir acý ve tarifsiz bir umutsuzluk saklýydý. Belki çoktan ölmüþ, belki de acýyla çifte kavrulmuþtu ruhlarý... (Bilinir mi?..) Bana kalýrsa, umutsuzluðun ne menem bir þey olduðunu, ancak yolun bir kýsmýný sindirmiþler anlardý! Ve ben ... Her zaman yaptýðým gibi sürekli hayatýmý sorguluyordum. Uzun yýllardan beri ne büyük bir boþluk içinde yüzmekte olduðumu fark ediyordum. Çocukluk günlerimin sona ermesiyle, tesadüflerin akýþýna býrakmýþtým kendimi. Hiçbir þeye bilinçli olarak karar vermemiþtim -ki dolayýsýyla hiçbir sýnýrý zorlamamýþ, hiçbir sorunda da zorlanmamýþtým. Haliyle; dalga dalga geldi tüm olaylarým .... Ýnsan derin bir yalnýzlýða düþünce, tek tesellisi pencerenin dýþýndaki görüntü oluyor. (-muþ meðer) Camdan içeri dolan beyaz, yavaþ yavaþ maviye sonra da griye çalýyor... Derin kuyumda þimdi bir de cümle yankýlanýyor, yükselen bir tonda ; '' Zamanýmýz kalmamýþ olabilir.'' ÝZMÝR KONAK 50. YIL LÝSESÝ
54
genç praksis
"Tüm insanlar özgür ve eþittir" Alman kültür merkezi Goethe Enstitü’sü Ýnsan Haklalarý Haftasý ile ilgili olarak 28 mayýs 2008’de Almaya’da yapýlan bir kýsa film fistivalinde dereceye giren filmlerden oluþan bir gösterim düzenledi. Genç Praksis dergisi olarak kalabalýk bir kadro ile bizde gösterimdeki yerlerimizi aldýk. filmler dünyanýn çeþitli ülkelerindendi ve hala 2000’li yýllarda yaþanan insan haklarý ihlalleri ile ilgili çarpýcý kareler sundular. Bazen bizi donduran bazende göz yaþlarýna boðan filmlerin bilgilerini bir kaynak oluþturmasý açýsýndan sizlerle paylaþmak istedik. Enstitü ile yaptýðýmýz görüþme sonucunda bu filmleri Praksis film arþivine katmýþ bulunuyoruz. ÇARPIM TABLOSU (Rusya) Sekiz yaþýnda bir kýz çocuðu ve dokuz yaþýnda bir erkek çocuðu terkedilmiþ bir köyde yaþamaktadýrlar. Okul yolu uzundur ve çoðunlukla yayan gidilmek zorundadýr. Okuldaki yaþam ise bambaþka bir dünyadýr. Çocuklar güzel kitaplar okurlar ve neþeli þarkýlar söylerler. Ortam gürültülü ve keyiflidir. Eve dönüþ yolu ise yine uzundur. VÝZESÝZ (Polonya) Kimsenin uðramadýðý bir sýnýr karakolunda gün sona ermektedir. Birden bir at arabasý görünür, arabacý iner ve bariyeri kaldýrýr. Sýnýr nöbetçileri Edmund ve Romek müdahale etmek zorunda hissederler kendilerini. Sonuçta bir sýnýr ihlaline tanýk olmuþlardýr çünkü. Ancak bu gizemli yabancýyla karþýlaþmalarý Edmund'u ve Romek'i baþka sýnýrlarý, zihinlerindeki sýnýrlarý aþmak zorunda býrakmýþtýr. YAÐMUR (Ukrayna) Yaþlý bir çift ýssýz bir çiftlikte yaþamaktadýr. Birlikte sürdürdükleri yaþam, doða, cadde, ev, çiftlik, yaþlý adamýn þapkasý, ekmek torbasý ve yaðmurda asýlý çamaþýrlar üzerinden anlatýlýr. GEVALD (Ýsrail) Kudüs'teki eþcinsel cemaatin güncel durumunu anlatýyor. Aþýrý dincilerin düþman olduðu ve þehir yönetimi tarafýndan da sadece kýs-
men desteklenen cemaat, tutucu Kudüs toplumunda var olmaya çalýþýyor.
MERDÝVEN SAHANLIÐINDA HAYAT (Almanya) Resmi kurumlarca "evsiz" olarak sýnýflandýrýlacak bir kadýn olan Monika için Berlin'de bir apartmanýn son merdiven sahanlýðý 12 yýldýr ev vazifesi görmektedir. Monika burada uyur, burada yaþar ve evini döþer. Burasý, kendini güvende hissettiði, kendi seçtiði ve kendisi için ne anlama geldiðini- ev anlamýna geldiðini- bildiði bir yerdir onun için. TANRI BANA BENZÝYOR (ABD) Ýki çocuðun yaþamýndan bir günü anlatýyor. Filmde çocuklarýn güzellikleri ve þiddeti nasýl yaþadýklarýný izliyoruz. YARIN ÇOK GÜZEL OLACAK (LETONYA) Varlýklarýný görmezden gelmek iþimize geliyor. Onlarla karþýlaþtýðýmýzda, bizimle konuþtuklarýnda yüzümüze nasýl bir ifade yerleþiyor? Biz "normal" insanlar ve "onlar", zihinsel engelli çocuklar. Ve "kardeþlik" dolu bir davranýþ üzerine bir film. HAMDÝ VE MERYEM (ÝSRAÝL) 30 yaþýnda Gazze'li bir Filistinli olan Hamdi bir Ýsrail saldýrýsýnda annesini, karýsýný ve büyük oðlunu kaybeder. Tek hayatta kalan, boyundan aþaðýsý felçli ve bir Ýsrail hastanesinde solunum makinesinde tedavi gören kýzýdýr. Hamdi'nin hikayesi savaþ bölgelerindeki insan haklarý ihlalleri için bir metafor teþkil ediyor. GÖZALTI (ABD) Rahim Elahi Amerikan Rüyasý'ný yaþamaktadýr. Bakýmlý bir evi ve hamile ve güzel bir karýsý vardýr. Günün birinde kapýnýn önünde bitiveren Vataný Koruma Bakanlýðý görevlileri bu mutluluðu tehdit etmektedirler. Aile fertleri, Müslüman teröristler olmakla suçlanmaktadýr. ÝNSANÝ BÝR TALEP (Almanya) 1948 yýlýnýn Aralýk ayýnda Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi tasarýsý oylanýrken sekiz ülke çekimser kaldý, çünkü tasarýnýn kimi maddeleri bu ülkelerin kültürleri açýsýndan kabul edilemezdi. Ýnsan haklarýnýn evrenselliði konusuna hukuk felsefesi açýsýndan kuþkuyla yaklaþan görüþler bugün hala mevcuttur. Film tartýþmalý konulardaki taraf ve karþýt görüþleri ele alarak insan haklarýnýn hala güncel olan noktalarýný deþiyor.
55
genç praksis
SONRA YAPILACAK TEK ÞEY VAR!... wolfgang borchert Çeviri : Rahman Haydar Sen. Makine baþýndaki adam ve atölyedeki. Sana yarýn su borularý ve vanalar yerine çelik miðferler ve makineli tüfekler yapmaný emrederlerse, yapacaðýn bir tek þey var: HAYIR de!... Sen. Tezgahý ardýndaki kýz ve bürodaki kýz. Sana yarýn bomba doldurmaný ve keskin niþancý tüfekler için hedef dürbünleri monte etmeni emrederlerse, Sen. Fabrika sahibi. Sana yarýn pudra ve kakao yerine barut satmaný emrederlerse, Sen. Laboratuardaki araþtýrmacý. Sana yarýn eski yaþama karþý yeni bir ölüm icat etmeni emrederlerse, Sen. Odasýndaki ozan. Sana yarýn aþk þarkýlarý yerine nefret þarkýlarý söylemeni emrederlerse, Sen. Hastasý baþýndaki doktor. Sana yarýn savaþa adam yazmaný emrederlerse, Sen. Kürsüdeki din adamý. Sana yarýn savaþa dair kutsal sözler söylemeni emrederlerse, Sen. Vapurdaki kaptan. Sana yarýn buðday yerine top ve tank taþýmaný emrederlerse, Sen. Havaalanýndaki pilot. Sana yarýn kentler üzerine bomba ve fosfor yaðdýrmaný emrederlerse, Sen. Dikiþ masasý baþýndaki terzi. Sana yarýn üniformalar dikmeni emrederlerse, Sen. Cübbesi içindeki yargýç. Sana yarýn savaþ mahkemesine gitmeni emrederlerse, Sen. Ýstasyondaki adam. Sana yarýn cephane treni ve kýt'a nakli için kalkýþ sinyali vermeni emrederlerse, Sen. Kentin varoþlarýndaki adam. Sana yarýn gelir de siper kazmaný emrederlerse,
Sen. Normandiya'daki ana ve Ukranya'daki, sen Frisko ve Londra'daki ana. Sen Hoangho ve Missisippi' deki ve Hamburg ve Kore ve Oslo'daki ana, bütün toprak parçalarý üzerindeki analar, dünyadaki analar, sizden yarýn yeni kýrgýnlar için hemþireler ve çocuklar doðurmanýzý isterlerse, dünyadaki analar, yapacaðýnýz bir tek þey var: HAYIR deyin!... Analar, HAYIR deyin!... Çünkü eðer hayýr demezseniz, eðer hayýr demezseniz analar, sonra, sonra: Gürültülü vapur dumanlarýyla yüklü liman kentlerinde büyük gemiler inildiye inildiye sessizleþecek, dev mamut kadavralarý gibi su üstünde ölgün ve hantal, su yosunu, deniz bitkileri ve midye kabuklarýyla kaplý, önceleri öyle ipildeyip çýnlayan gövdesi mezarlýk ve çürümüþ balýk kokusuyla yüklü, yýpranmýþ, hasta ve ölü gövdesi rýhtým duvarlarýna karþý, ölü ve yalnýz rýhtým duvarlarýna karþý yalpalanacak. Tramvaylar beyinsiz, ýþýltýsýz, cam gözlü kafesler gibi yamru yumru olacak. Çürümüþ hangarlarýn arkasýnda, büyük çukurlar açýlmýþ yitik caddelerde raylar öylece duracak. Çamur grisi, pelteleþmiþ, kurþuni bir sessizlik dönenecek ortalýðý,
genç praksis
her þeyi unutarak, büyüyecek okullarda ve üniversitelerde ve tiyatro salonlarýnda büyüyecek, stadyumlarda ve çocuk parklarýnda, korkunç ve hýrslý kesintisiz bir sessizlik büyüyecek. Güneþli taze baðlar yýkýk yamaçlarda çürüyecek, kuraklaþan toprakta kuruyacak, pirinç ve patates ekilmeyen tarlalarda donacak ve sýðýrlar katýlaþmýþ bacaklarýný devrilmiþ iskemleler gibi dikecek gökyüzüne. Enstitülerde büyük doktorlarýn dahi buluþlarý asitlenecek, çürüyüp, mantarsý küfle kaplanacak. Mutfaklarda, hücre odalarda ve kilerlerde, soðuk hava depolarýnda ve ambarlarda son torba un, son kase çilek, kabak ve diðerleri bozulup gidecek, ekmek ters çevrilmiþ masalarýn altýnda, parça parça olmuþ tabaklarýn üstünde yemyeþil kesilecek, ortalýða yayýlan yað arap sabunu gibi kokacak yok edilmiþ bir ordu gibi ve tüten tuðla bacalar, demirci ocaklarý tarlalarda buðday paslanmýþ karasabanlarýn yanýna düþüp kalacak, ve yýkýk fabrika bacalarý sonsuz çimle kaplanarak ufalanacak, ufalanacak, ufalanacak, ufalanacak. Sonra son insan dökülüp parçalanmýþ barsaklarýyla ve kirlenmiþ ciðerleriyle zehir gibi kýzaran güneþin altýnda
yalnýz ve yanýtsýz ve yalpalayan yýldýzlarýn altýnda bir yanýlgý gibi ordan oraya dolaþacak, o kocaman beton yýðýnlarý, tenha kentlerin soðuk putlarý ve gözden kaçmasý olanaksýz toplu mezarlar arasýnda yalnýz, son insan, kupkuru, delirmiþ, allaha küfrederek, yakýnarak o korkunç soruyu soracak : NEDEN? Bu ses bozkýr derinliðinde yiterek duyulmaz bir hale gelecek, yýkýntýlar üzerinde esecek, çatlaklar arasýndan akacak, bu ses, ibadethane enkazlarý içinde ve sýðýnaklara çarparak þaklayacak, kan birikintileri üzerine düþecek, duyulmayacak, yanýtlanmayacak, son insan-hayvanýn son hayvanca baðýrýþý. Tüm bunlar olacak, yarýn, yarýn belki, belki hemen bu gece, belki bu gece, eðer-eðer-eðer siz HAYIR demezseniz!...
57
genç praksis
ROCK'N COKE VE BARIÞAROCK AYÇA SENA AKÇOR Her iki festivalinde ortak noktasý Rock olduðuna göre öncelikle rock'ý biraz tanýmlayýp açýklamakta fayda görüyorum. Rock, bazý kesimlerce aslýnda göründüðü gibi her þeyi eleþtirmek deðil; insani duygularý düþünceleri irdelemek, tarihin en tozlu sayfalarýndan bu yana yaþanan toplumsal sorunlara duyarlý olmak ve bunlarla mücadele etmektir. Tüm bunlar Rock'ýn temasýný oluþturur. Belirli kalýplara sýðdýrýlmaz Rock. Dinleyicisi ise, tüm bu duygularý en derinden hisseder; ritim , müzik ve sözler ile de yaþar. Rockçý kimlik, 1960'larýn mirasýyla, dünyanýn her yanýnda devrimci, deðiþimci, dün Vietnam karþýtý bugün küreselleþme ve Irak savaþý karþýtý, “eþitlik, özgürlük, insan haklarý”ndan yana bir kimlik.. Rock'ýn hemen hemen ne olduðunun, nelerden doðduðunun altýný çizdiysek ülkemizde yapýlan en iyi organizasyon olduðu düþünülen Rock'n Coke'tan ve Rock'n Coke karþýtý olan Barýþarock' tan bahsedelim… Rock'n Coke Ýlki 2003 yýlýnda Coca Cola'nýn sponsorluðunda ve Pozitif organizasyonu ile Çatalca'daki Ýstanbul Hezarfen Havaalaný'nda gerçekleþen festivaldir. Dünya gençliðinin tutkusu haline gelen açýk hava festival olayýný Türkiye'de de benim-
58
setmek ve geniþ bir kitle için ortak platforma dönüþtürmeyi ve Ýstanbul'u dünya festivaller atlasýna sokmak, yaz aylarýnda festival kültürünü Türkiye'nin gündemine yerleþtirmek ve devamlýlýðý olan bir festival yaratýlmasýný hedeflemektedir. 5. yýlýný doldurmuþ, dünyaca ünlü yabancý sanatçýlar ve yerli sanatçýlara ev sahipliði yapmýþtýr. Müzisyenlerin turneleri ile festivalin takvimi uyuþmadýðýndan 2008 yazý için yapýlamama kararý alýnmýþtýr. BARIÞAROCK ROCK ÞÝÞEDE DURMAZ! sloganýyla 2003 yýlýndan beri Aðustos aynýn son haftasý Sarýyer Mehmet Akif Ersoy piknik alanýnda Rock'n Coke festivaline karþý geliþtirildiðinden sponsorsuz ve ücretsiz yapýlan 3 günlük bir festivaldir. Sadece müzik deðil, sivil toplum kuruluþlarýnýn açtýðý standlar; boyama, heykel, tiyatro atölyeleri, film gösterimleri; müzik, kadýn, savaþ, çevre sorunu konusunda toplantýlar da bulunmaktadýr. Tüm barýþseverler 2001 Temmuzunda Kolombiyalý Yiyecek Ýçecek Çalýþanlarý Birliði'nin (SINALTRAINAL) 8 li-derinin Coca Cola yöneticileri tarafýndan finanse edilen çetelerce öldürülmelerini unutamýyor. Unutturmamak ve bu sisteme karþý tavrýný duyurmak her sene ayný çatý altýnda, ayný deðerler için toplanýyor. Rock'n Coke'un kaçýnýlmaz bir eðlence imkaný ve doyumsuz müziðin tek adresi olarak görülmesi kaçýnýlmazdýr tabiî ki festival ve müzik açlýðý çeken
genç praksis yaz aylarýnda festival kültürünü Türkiye'nin gündemine yerleþtirmeði hedefleyen Coca-Cola sponsor aranýrken nerelerdeydi acaba? Kimse kendini büyüdüðü ve yaþamakta olduðu kapitalist sistemden tam anlamýyla soyutlayamaz elbette. Ancak bunu en az seviyeye indirmeye çalýþýrken Rock'n Coke ile bir kere daha paramýzý bu sisteme yatýrmýþ olmuyor muyuz? Her þeye el konuldu derken müziðimizi ve kültürümüzü de bu sisteme satmak bizi ne kadar huzurlu kýlar?
Coca Cola sadece bir içecek markasý deðil. O bir hayat tarzý ve þu an mücadele edilen tüm sorunlarýn nedeni olan küresel sistemin temsilcilerinden. Tabii ki bu festivale yapýlan yatýrým Coca - Cola'yý zengin etmeyecek, ama onu bu topraklarda her yýl daha büyük bir þirket haline getirecek. Biz de buna gözlerimizi yummalý mýyýz?
biz gençler için. Ancak bir yandan da insanlara rahatsýzlýk yarattýðýna eminim. Özgürlüðe, barýþa, toplumsal sorunlara ve emperyalizme karþý olan bu rock kültürünün bir markanýn kapaðýyla sýnýrlandýrýlmasý, üstünden para kazanmak için yapýlmasý oldukça rahatsýzlýk vermez mi yýllardýr þarkýlarýný tüm bu deðerler adýna söyleyen insanlara? Müziðinin, Rock kültürünün þimdi bir markanýn reklamý, pazarlama tekniði haline gelmesi çok acý hatta yaman bir çeliþki deðil mi? Hem de emperyalist bir markanýn! Yoksa rock kültürü, içi boþaltýlýp üretiminden tüketime mi yol aldýrýlmak isteniyor? New York'ta ki 500 bin kiþinin katýldýðý Vietnam karþýtý Woodstock festivalini rockçýlar ne kadar çabuk unuttu! Geçtiðimiz yaz ayýnda küresel ýsýnmayla mücadelede bilinçlendirmeyi ve insanlarý durumun ciddiyetinden haberdar etmeyi amaçlayan dünyanýn 8 kentinde düzenlenen Live Earth konserleri sponsor bulunamadýðýndan maalesef ülkemizde gerçekleþtirilemedi. Festivalleri Türkiye'de de benimsetmek ve Ýstanbul'u dünya festivaller atlasýna sokmak,
Rock'n Coke'un 4 bin $'lýk yatýrýmlarla getirdiði sanatçýlar gençleri cezp etmekte ve bunun olmamasý da kaçýnýlmazdýr. Çoðu insan daha güzel bir festival yaþamak ister, daha iyi gruplarý dinlemek ister. "Rock'n Coke Barýþarock'a göre daha iyi þartlar saðlýyor ve hayatýmda bu müzisyeni kaç kere daha görebileceðim veya böyle bir vakit geçirebileceðim" diyenler Rock'n Coke'ta "harika" vakit geçirmek adýna bu markanýn hizmet ettiði sistemin ceplerini doldurarak dünyanýn diðer bir yerinde bir kiþinin daha canýna kast ediyor. Hangi birimiz bir kiþinin hayatý için harika bir gün geçirmek isteyecek kadar duyarsýz? Hangi birimiz Rock kültüründe duyarsýzlýðýn yer aldýðýný söyleyebilir? Ýþte tüm bu nedenlerden dolayý ve Rock'ý gerçek anlamýyla yaþatabilmek için bu karþý festival, BarýþaRock yapýldý ve her yýl olduðu gibi bu yýl da 9-10 Aðustos’ta Sarýyer piknik alanýna tüm rockseverlerle birlikte seni de bekliyor. Þimdi seçim senin bilinçli genç! Nasýl bir dünya, nasýl bir gelecek… Yaratma seçimi senin... Fahrettin Kerim Gökay Anadolu Lisesi
59
genç praksis
ULUSLARARASI ÝSTANBUL FÝLM FESTÝVALÝ'NDEN ÝZLENÝMLER Pýnar Yeþilova Bu yýl 27.si düzenlenen Ýstanbul Film Festivali yine dünya sinemasýnýn en seçkin örnekleriyle sinema severleri buluþturdu. Bizler de Praksis gençliði olarak elimizden geldiðince bu filmleri takip etmeye ve okurlarýmýzý salonlara taþýmaya çalýþtýk. 16 gün süren ve 200'ün üzerinde filmin gösterildiði festivalden ne yazýk ki sadece 8 film ve belgeseli izleyip, inceleme ve tartýþma olanaðý bulduk. Aman aþaðýda tanýtmaya çalýþtýðýmýz film ve belgesellere dikkat edin. Hepsinin içinde yüreðinizin insani bir kesitini sýzlatacak keskin bir acý bulacaksýnýz. DÜÞMANIMIN DÜÞMANI En soðukkanlý Nazi iþkencecilerinden, "Lyon Kasabý" diye anýlan Klaus Barbie, ayný zamanda Amerika'nýn en etkili karþý istihbarat memurlarýndan biridir. Eylülde Bir Gün ve Ýskoçya'nýn Son Kralý filmlerinin Oscar'lý yönetmeninin bu az bilinen gerçeði iþleyen belgeseli, eski Gestapo komutaný Klaus Barbie'nin korkunç hikâyesine tavizsiz, rahatsýz edici ve kýþkýrtýcý bir yolculuk sunuyor. Yakýn tarihin en tartýþmalý vakalarýnýn analizi aracýlýðýyla, savaþ zamaný siyasetinin arkasýndaki dehþet verici hakikatleri gözler önüne seriyor. Hükümet komplolarý ve kanla örülü bu karanlýk seyahat, Barbie'nin en sonunda adaletle yüz yüze geldiði 1987'deki ünlü duruþmayla sona eriyor.
GÜNEÞÝN ÇOCUKLARI 1920 ve 1930'lardaki ilk kibutzlarý (Ýsrail'deki kolektif çiftlikler) kuran umut dolu, gencecik çiftlerin çocuklarýnýn hayatýna ýþýk tutan bu dokunaklý belgeselde, bir adam "Öteki çocuklarýn anne ve babalarýyla beraber yaþadýklarýný bilmiyordum" diye hatýrlýyor. Kulaða tuhaf gelse de, ilk yerleþimcilerin çocuklarý daha doðduklarýnda ailelerinden ayrýlarak ayrý kulübelerde "kolektif" olarak büyütülüyordu. Bu alýþýlmadýk uygulamayý tanýklýklarýyla inceleyen film, 1930 ile 1970 arasýnda çekilen seksenden fazla amatör filmden, az bulunur kayýtlar, aile ve arkadaþlarla yapýlan konuþmalar dan oluþturulmuþ bir kolaj.
60
AÞK ÝÇÝN CÝHAT Batý medyasýnda "cihat" çoðunlukla kutsal savaþla eþ sayýlýr. Fakat Arapça'daki kelime anlamý "mücadele" veya "Allah'ýn yolunda çabalamak"týr. Bu filmde, onlarý ülkeleri, aileleri ve hatta kendileriyle karþý karþýya getiren kiþisel aþk cihatlarýný sürdüren kiþilerle tanýþýyoruz. Yapýmcýlýðýný Tanrý'nýn Önünde Titrerken'in yönetmeni Sandi DuBowski'nin üstlendiði ve Müslüman eþcinsel sinemacý Parvez Sharma'nýn yönettiði Aþk Ýçin Cihat Hindistan, Pakistan, Ýran, Türkiye, Mýsýr, Güney Afrika ve Fransa'dan hayatlar sunarak Ýslam'la eþcinsellik arasýndaki karmaþýk kesiþme noktalarýný keþfe çýkýyor; film, dünyada bu konuda yapýlmýþ ilk belgesel olma özelliðini taþýyor. 9.90 YTL Düsturu, "Ýnsan bir üründür, týpký diðer ürünler gibi." O, Ross & Witchcraft reklam ajansýnýn, kariyer basamaklarýný hýzla týrmanarak intiharýn eþiðine varan kreatif direktörü. Ýsmi Octave Parango, dünyanýn hakimi, sokaktaki adamýn yarýn ne satýn alacaðýna karar veren kiþi. Kokain çeken, korkunç zengin bir dahi. Fakat kýz arkadaþý hamiledir ve Octave, yeni yoðurt markasý Madone'nin kampanyasýný sabote etmeye karar vermiþtir. Blueberry'nin yönetmeninin son filmi, reklam endüstrisi üzerine, eleþtirdiði dünyanýn gizli oyunlarýyla silahlanmýþ, eðlenceli, nükteli, yaratýcý buluþlarla dolu, sivri bir yergi. Film, Frédéric Beigbeder'in Türkçe'de de yayýnlanan çoksatar romanýndan uyanlanmýþ KÜÇÜK ÇIRAK "Amerikan Baðýmsýz Sinemasýnýn en iyi örneði" ifadesiyle methedilen Küçük Çýrak Cannes'da, prömiyerini yaptý. Ramin Bahrani'nin Seyyar Satýcý'dan sonra çektiði bu film, yürek parçalayýcý New York'un varoþlarýnda, Queens'de yaþayan ve bir araba tamircisinde çalýþan ergenliðin eþiðindeki Latin kökenli, sert ve hýrslý öksüz Alejandro'nun hayatýný gözler önüne seriyor.Genç Alejandro, yetiþkinlerin kaotik dünyasýnda ablasý Isamar ve kendisi için daha iyi bir hayat kurmaya çabalýyor. Filmin Ýngilizce adý argoda çalýntý arabalarýn parçalara ayrýlýp satýldýðý yer anlamýna geliyor.
genç praksis rrrz TEHLÝKELÝ OYUN Praksis'in bugüne kadar karýldýðý en anlam film etkinliðiydi. Her gün, her an milliyetçiliðin, ýrkçýlýðýn veya faþizmin her ortamda kök salabileceði ve ne kadar tehlikeli olduðu ile ilgili müthiþ bir film. Günümüz Almanya'sý. Lise öðretmeni Rainer, totaliter bir devletin nasýl iþlediðini anlatmak için öðrencilerine bir deney hazýrlar. Birkaç gün içinde deney, Dalga adlý gerçek bir harekete dönüþür. Önce logo tasarlanýr, ardýndan üniformalar ve myspace'te bir sayfa... Arkasýndan da dýþlanma ve tehditler gelir... Fikir ayrýlýklarý þiddete dönüþmeye baþlayýnca öðretmen deneyi bitirmek ister, ama iþ iþten geçmiþtir. Gerçek olaylardan esinlenen bir romandan uyarlanan film, Napola'nýn ardýndan Dennis Gansel'in ilk uzun metrajlý filmi. DEREK Ocak 2008'de ilk kez Sundance'te gösterilen Derek, ressam, yönetmen, gözlemci, baðýmsýz Ýngiliz sinemasýnýn en saygýn temsilcilerinden eþcinsel eylemci Derek Jarman'ý muhteþem ve göz alýcý bir yolla anan bir belgesel. Jarman'ýn yakýn dostu Isaac Julien ve birçok filmde birlikte çalýþtýðý Tilda Swinton, belgelerle kurguyu, nadir ev çekimleriyle filmlerden parçalarla röportajlarý ve Swinton'ýn aþk mektubunu bir araya getiren dokunaklý bir kolaj yarattýlar. Jarman'ýn uzun metraj filmleri ve Super 8 çekimlerinin yaný sýra The Smiths'ten Pet Shop Boys'a çektiði video klipler ve medya tarafýndan alýnan görüntüleri de bu eþsiz insanýn sanatýný ve yaþam öyküsünü hayata geçiren bu belgeselde yer alýyor. HERÞEY REYTÝNG ÝÇÝN
Herþey reyting için'de toplumun televizyon aracýlýðýyla nasýl yozlaþtýrýldýðýný gözler önüne seren yönetmen, kalitesiz ve düþük seviyedeki programlarla insanlarýn zevklerinin ve bakýþ açýlarýnýn ne kadar yüzeyselleþtirildiðinede gönderme yapýyor.Kendilerine sunulaný kabullenmiþ olan insanlar kültürel düzeyi yükseltici unsurlara rastlanmayan bu programlarýn onlara sunulmasýna alýþmýþlar ve artýk bunu yadýrgamamaktadýrlar.Yapýmcýlar ve medya
patronlarý insanlarýn bunu yadýrgamamasýyla hem ceplerinin þiþiriyor hemde sisteme hizmet etmiþ oluyorlar.Ýnsanlarýn kafalarýný televizyondan kaldýrýp dýþarda olan biteni algýlamasý ve tepkisini dile getirmesi yerine uyutma makinesi haline getirilen televizyonun içinde kaybolmasý ve bu kültür katliamýna alýþmasý birilerinin iþine fazlasýyla yaramaktadýr.Filmde yayýncýlýk ilkelerini sistemin gerektirdiði gibi seçmiþ ve bu gidiþata uygun programlar yapan bir yapýmcýnýn alet olduðu çirkin oyunun farkýna vararak bunu durdurmak için mücadele etmesi anlatýlýr.R , yaptýðý sahte röportajlar ve programýndan dolayý yaþlý bir adamýn intihar ettiðini,torununun ondan intikam almak isteyiþiyle öðrenerek kendinden utanç duyar.Yayýncýlýk ilkesine özeleþtride bulunur ve sorgular.Minik bir araþtýrmadan sonra reyting rakamlarýnýn gerçeði yansýtmadýðýný farkeden R reyting ölçen cihazýn tüm evlerde deðilde nüfusun cok küçük bir kýsmýnda oldugunu öðrenince harekete geçmeye karar verir.Önce kendi ekibini kurmasý gerekmektedir ve içinde toplum tarafýndan kabul edilmeyip ötekileþtirilen kiþilerde bulunan 7 kiþilik bir ekip kurar.Bu ekibin içinde ölen adamýn torunu olan Pegah'ta vardýr.Bir plan yaparlar ve reyting ölçen cihazýn bulundugu evleri saptadýktan sonra kendi sipariþ ettikleri cihazlarla deðiþtirmek üzere görevli kýlýðýnda evlere giderler.Deðiþtirmeye baþlarlar fakat fazlaca sakar olmalarýndan dolayý sorunlar yaþanýr ve iþler istedikleri gibi gitmez.Sonra baþka bir yol bulurlar ve kurduklarý kendi sistemleriyle düzeyi düþük,kültür yozlaþmasýna yol açan programlarý 24 saat yayýnlayýp cok tutulan kanallarýn reyting verileriyle oynarlar.Ýzlenme oranýnýn düþtüðünü gören kanal sahipleri mecburen yayýn akýþýný kültür programlarýna göre düzenlemeye baþlar.R ve ekibi kültür programlarýný yayýnlayan kanallarýn reyting verilerini kurduklarý sistemde yükseltirler.Reyting rekorlarý kýrdýðýný sanan medya patronlarý bu yayýn akýþýna devam eder ve yavaþ yavaþ insanlar kültürel aktivitelere yönelirler vede izledikleri programlardan zevk alýrlar.Bir kaç ay sonunda ellerinden kitap düþürmeyen kültürel açýdan çok geliþmiþ bir alman toplumu vardýr önümüzde.Fakat yaptýklarýný farkeden bir kanal müdürü iþleri altüst eder.Araya polisi karýþtýrmak ister.Bulunduklarý yerden ayrýlan R ve ekibi sistemi tekrar kuramazlar.Yaptýklarý þeyin herkes tarafýndan anlaþýlacagýný,eskiye geri dönülecegini düþünür ve üzülürler.Ýki hafta sonunda cok büyük bir sürprizle karþýlaþýrlar ve reyting verilerinin kendileri el atýp deðiþtirmediði halde cok yüksek oldugunu,insanlarýn artýk onlar müdahale etmeden kültür programlarýný izlemek istedigini anlarlar.Sistemi en can alýcý noktasýndan; eðitim silahýyla vuran ekibimiz özgürleþtirdekleri ev sayýsýyla ve yaptýklarý kültür devrimiyle toplumu bulunduðu durumdan kurtarýp bilinçli olmaya yönlendirmiþ,hedeflerine ulaþmýþlardýr.
61
genç praksis
Haldun Taner’den bir baþyapýt: ‘Günün adamý’ Usta yazar Haldun Taner'in ilk gözaðrýsý olan Günün Adamý, sevimsiz ve itici siyasetin kendini her daim gösteren fakat hep saklý olduðunu sandýðýmýz yüzünün aðýr bir eleþtirisi niteliðinde. Bakýrköy Belediyesi oyuncularý tarafýndan Orhan Kemal Aydýn yönetiminde sahneye konan oyunun konusuna kýsaca deðinecek olursak; yazdýðý tez ile medyanýn ve politikacýlarýn ilgisini çeken bir profesör, birçok partiden milletvekilliði adaylýðý için teklif almaktadýr. Teklife profesörün kýzý ve doçenti dýþýnda herkes çok sevinirken, profesör bir kararsýzlýk içindedir. Sonunda teklifi kabul eden profesör, kendini içinden çýkamayacaðý bir girdaba doðru sürüklediðinn henüz farkýnda deðildir. Ýþler o kadar karýþýr ki sekreterinin ona duyduðu aþký farkettiðinde bile ne yapacaðýný bilemez duruma düþer. Hatalar yapar. Ve artýk profesör partinin iþine yaramamaktadýr, istifaya zorlanmaktadýr. Ýþte tam bu sýrada sahne kararýr ve yeniden aydýnlandýðýnda ise profesörün hayal kurduðu görülür. Bütün bu düþündükleri doðrultusunda teklifi reddeder. Profesörün aldýðý bu karara sevinen ise sadece doçentidir. Ancak baþýndan beri savunduðu gerekçelerden çok daha farklý bir düþünce ve farklý bir insan olarak görülmektedir. Aslýnda gayet þeffaf bir oyun olmasýna karþýn, içerisinde nedenini çözemediðim ufak tefek detaylar barýnmýyor deðil. Bunlardan biri de kýrmýzý rengin bu defa kötülüðü simgelemesi biraz kafamý kurcaladý. Kötü olan kýrmýzýydý hatta hükmetmek bile kýrmýzýydý. Düþündüm, acaba kötülük ve hükmetme duygusu insanlara çok mu çekici geliyor? Kýrmýzýnýn tercih
62
sebebi olmasý bu yüzdenmidir? Baþka bir detay daha vardý ilgimi çeken, profesörün ve doçentin kullandýklarý bisiklet. Özellikle profesörün oyunun baþýndan beri kullandýðý bisiklet, profesör bakan olduktan sonra bile hala onun hizmetindeydi. Erdemli, dürüst, kendini bilen insan makamý büyüse de kendinden ödün vermez mi denmek isteniyordu? Ya da profesörün, oyundaki en erdemli, en dürüst, en kendini bilen insan olduðu mu gözler önüne seriliyordu? Günün Adamý, ufak tefek detaylarla izleyiciyi çeliþkide býrakmayý baþaran bir oyun. Ayný zamanda dekoruylada alkýþý hak ediyor. Özellikle profesörün bakanlýkta ki odasý o kadar gerçekciydi ki hayran kaldým diyebilirim. Yerden, tavana kadar uzanan raflarýn, dosyalarla dolu olmasý, sahnede gerçekcilik atmosferini ikiye katlamýþ. Bir de iþin içine oyuncularýn sergiledikleri, baþarýlý performanslar eklenince, ortaya seyrine doyum olmayacak bir oyun çýkýyor. Tabiki oyuncularýn performansýna deðinmeden geçemeyeceðim. Praksis dergisi olarak gittiðimiz tiyatro etkinlikleri arasýnda oyunculuklarýný bu kadar profesyonelce ortaya koyan bir ekip daha görmedim. Bakýrköy Belediyesi tiyatro oyuncularýný bir kez de buradan kutlamak isterim. Oyunu izlerken farkýna varacaksýnýz. Bu oyun hiçte oyunun yazýldýðý yýllarda 60'larda kalmadý. Erdemli ve ilkeli bir insan olmak ve sistem tarafýndan ezilmeden, törpülenmeden onurlu bir yaþam kurmak þimdi de çok zor. Oyun güncelliðini hala koruyor olmasý ne kadar acý, öyle deðil mi?
genç praksis Küçük bir kralým ben, Denizlerden taþýyor zalimliðim yosun tutuyor inancým Ve halkým gidiyor çok uzaklara,yalnýzým… Ay ýþýðýnýn tanrýçasýyým ben Tanrýlardan çok uzak,insanlara yakýným Eþsizim,ýrksýzým;ama mutluyum Her gece en göklerdeyim,yalnýzým
YALAN YOKSUN kopmakta son ýþýklar gözlerimden ve öylesine durgun kalmakta ki dünya -sanýyorum bu bir rüyatutuyorum ellerini bir anlýðýna -uzun bir iç çekiþyoksun...
DENÝZ TUÐAL AKHÝSAR ANADOLU ÖÐRETMEN LÝSESÝ
Ben henüz düþünülen bir insaným En deðersizim:çocuðum En uzakta da olsam dünyaya En yakýným göklere…
GÖNLÜNÜN ÖZLEDÝÐÝ TEN
Dini yakalayaným ben Ýnancý gölgeleyen ayný zamanda Karmaþýðým ben,ama mutluyum Özgürüm,çünkü ben hala ''O'' yum…
Rüzgarýn götürdüðü yere mi yoksa yüreðinin götürdüðü yere mi gitmeli insan? Ya da en sadesi , gitmeyip kalmak mý bir denizin kýyýsýnda?
HERÞEY...
Belki de bir bakýþ aklýna gelince düþmektir elden ayaktan en iyisi . . . Kendini ona adamaktýr, ömrünü yok saymak bir yerde, Sana aþkýn hiçbir yerde olmadýðýný anlatanlara inat..
OZAN CAN YILMAZ ÖZEL BORNOVA LÝSESÝ DURDURMAK ÝSTERSÝNÝZ!!! Ýçinizi sonsuzluða ve onsuzluða açtýðýnýz zaman gelir en olmazlar aklýnýza. Ellerinizin, dizlerinizin hatta tüm vücudunuzun titrediðini hissettiðinizde, pat diye dursun istersiniz ürkekçe atan yüreðiniz. Açarsýnýz gözlerinizi ama göremezsiniz. Rüyanýzla, geceniz arasýnda sýkýþan o deðer biçilmez kareyi… Uzun uzun dinlersiniz kulak çýnlamalarýnýzý. Anlamsýz gelir ilk bu sesler, sonra þekillendiðini, bildiðiniz sözcük kalýplarýna dönüþtüðünü hissedip, arkanýza yavaþça yaslanarak, sýmsýký kaparsýnýz göz kapaklarýnýzý. Gözlerinizi açarken yavaþça, kendinize de acýmaya baþlarsýnýz. Çünkü esip geçen rüzgâr bile size yaþamý anlatýyordur, ama siz anlamsýz gözlerle bakýyorsunuzdur yaþama anlamadýðýnýz için, rüzgârýn anlattýklarýný… Durdurmak istersiniz akan zamaný, bir yerinden yakalamak, geçip giden ömrünüzü, yapýþýp sevdiðinizin ellerine, unutmak istersiniz her þeyi. Ama ne mümkün! Yok, hiçbir þeyin anlamý…
SERNUR KARAOÐLU YENÝBOSNA LÝSESÝ
Gülüþlere vurulmak mýdýr hayatýn anlamý? Anýmsamak ne beter bir þey tanrým. Dinlerken ayný þarkýyý eskiden bu zamanlarda, Yaþatýr yine o zamanlarý . . . Rüzgarý götürdüðü yere mi , yoksa gönlünün özlediði tene mi gitmeli insan? Ya da kalmalý mý burada bütün þairaneliðinden arýnýp Bir parkýn ahþap bankýnda oturup seyretmeli mi gelip geçeni? Ellerine bakýp bir zamanlar onun ellerinin de bu elleri benimsediðini sanýp aldandýðýn günleri mi düþünmeli... Bu saçmalýklarý, çocuksuluðunu soyunup býrakmalý mý yoksa? Sonrada parmak uçlarýna basa basa sessizce gitmeli ordan... Rüzgardan payýný almadan...
BETÜL ARSLAN
63
genç praksis
TARÝHÝ YARGILIYORUM Gündüz Vassaf Dünyanýn neresinde, ne zaman doðmuþsak doðalým, annelerimiz, babalarýmýz, dinlerimiz, devletlerimiz bize bir geçmiþ giydiriyor. Onlar giydirdikçe biz de ha babam giyiniyoruz. Çoðumuz, geçmiþin elbiselerini günümüz terzilerinin dikmesini yadýrgamadan kabullenmekle kalmayýp, elbiselerimizi bedenimizden ayýrt bile edemiyoruz. Tarihimize nasýl baktýðýmýzý gözden geçirdiðim bu kitapta kendimizi yargýlamamýzý yargýlýyorum. Tarihimize bakýp "Biz buyuz," diye sunulanlarý sorguluyorum. Asýrlardýr sürdürdüðümüz alýþkanlýklarýmýzdan kurtulup, tarihten özgürleþip, kendimize farklý bakmaya baþlamamýzla, nereden gelip nereye gittiðimizin serüveninde, yaþadýðýmýz tarihin de yolunu deðiþtirebiliriz.
MODERN ORTADOÐU TARÝHÝ WÝLLÝAM L. CLEVELANO Alanýnýn baþlýca referans çalýþmalarýndan biri olan "Modern Ortadoðu Tarihi", yazarýnýn öncelikle öðrencileri ve bu konuda daha önce ayrýntýlý bilgi sahibi olmayan genel okurlarý gözeterek hatýrladýðý yetkin bir tarih çalýþmasýdýr. Cleveland bu doðrultuda, okuru 7. yüzyýlda Ýslamiyet'in
64
doðuþuyla
geliþen
serüveniyle tanýþtýrdýktan sonra, son iki yüzyýlýn derin ve genellikle dramatik nitelikteki dönüþümlerine odaklanýr. Siyasal tarih ekseninde bir çerçeve oluþturduktan sonra da, geniþ bir yelpazede ortaya koyduðu toplumsal, kültürel ve ekonomik geliþmeleri, bütün Ortadoðu hikâyesinde birleþtiren tek bir anlatýda yoðunlaþtýrýr. (Ayrýca bu çeviriye esas alýnan özgün kitabýn üçüncü basýmýna, 11 Eylül'deki ElKaide saldýrýlarýyla ABD'nin Irak iþgalinin ilk aþamalarýnýn -uzman bir tarihçi perspektifiyle- eleþtirel gözle deðerlendirilmesinin yer aldýðý bir sonsöz bölümü eklenmiþtir.) Dolayýsýyla William L. Cleveland'ýn tarih disiplininin köþe taþlarýndan birini oluþturan bu devasa çalýþmasý, Osmanlý Ýmparatorluðu'nda ve Mýsýr'da gerçekleþtirilen reformlardan Batý emperyalizminin egemenliðine, Ýran Devrimi'ne ve Körfez Savaþý'na uzanan Ortadoðu'nun modern tarihine kapsamlý bir bakýþtýr.
MÝLLÝYETÇÝLÝK VE IRKÇILIK CONATUS DERGÝSÝ - 7.SAYI Devrimlerden günümüze uzanan neredeyse iki yüzyýl, ulus devlet egemenliklerinin kuruluþu ve egemenler arasý savaþýn acýlarý ve bedelleriyle belleklere kazýnan bir "aþýrýlýklar çaðý" oldu. Emeðin ortak tarihi, yaþamý, belleði üstünden sýnýrlar geçirildi. Topraklar devletlere, ü z e r i n d e yaþayanlar uluslara, ýrklara, halklara bölündü. Aþýrýlýklar çaðýndan çýkan dünya þimdi yine bir egemenlik savaþýyla yeni bir çaða baþlýyor.
genç praksis Sermayenin çýkarýnýn küreselleþmesinin önünde, ulus devletin toprak temelli sýnýrlarý, ulusal sýnýrlar içindeki politik ve ekonomik tekeller, ulus devlet egemenlik iþleyiþinin güvencesi milliyetçilikler aþýlmasý gereken engellere dönüþtü. Küresel egemenler ile ulusal egemenler arasýndaki bu savaþ, milliyetçilikler üzerinden taraflaþmalarý yeniden örgütlerken bu savaþta taraf olmamayý tercih edenler küresel sermayenin ýrkçý egemenliðine karþý mücadele veriyor. Topraksýzlar, güvencesizler, göçmenler, yoksullar, Zapatistalar, iþsizler, yerliler… Emeðin ve sermayenin yeni bir mücadelesiyle belirlenecek yeni bir yüzyýl baþlýyor. Conatus, bu nedenle ve buna karþý, Anka kuþu misali, yeniden küllerinden doðuyor: Bugünü kontrol edenlere karþý geçmiþi aydýnlatmak, geçmiþi kontrol edenlere karþý gelecek olma kudretiyle…
SAATLERÝ AYARLAMA ENSTÝTÜSÜ AHMET HAMDÝ TANPINAR Tanpýnar bu kitabýnda göründüðünden daha ironik ve derin bir bakýþla, z a m a n ý r o m a n ý n odaðýna oturtuyor. Eski bir zamandan yeni bir zamana ve böylece ayný zamanda, eski hayattan yeni hayata geçiþi; ince, mizahi, þaþýrtýcý bir üslupla sorgularken, her iki hayatýn kurumlarý arasýndaki geçiþe dikkat çekiyor. Bilenlerin tekrar tekrar okuduðu, bilmeyenlerin okudukça þaþýracaklarý bir baþyapýttýr.olay örgüsüyle kýsmen George Orwell'in 1984'üne benzer. Winston Smith'in 101 no'lu odadan çýktýktan sonra , " Artýk Büyük Birader'i seviyorum" itirafýyla Hayri Ýrdal'ýn "Artýk S.A.E.'nü sorgulamýyorum hatta seviyorum" deyiþi yakýnlýk arz eder. Ayrýca olaylarýn dýþýnda kalmayý yeðleyen tek kiþinin oðlu Ahmet oluþu düþündürücüdür Atlý Karanca alegorisiyle her þey
özetlenir. Nihayetinde özgünlüðü ve kalitesiyle güzel kitaptýr, okunmasý tavsiye edilir.
ATEÞ ALTINDA GAZETECÝLÝK SAVAÞ VE SAVAÞ HABERCÝLÝÐÝ METE ÇUBUKÇU Ülkemizde gazetecilik ve habercilik, özellikle savaþ muhabirliði alanýnda uzun yýllar dýþ kaynaklara, küresel haber ajanslarýna baðýmlý olmuþtur. Son on, on beþ yýldýr bu gerçeðin önemli ölçüde deðiþtiðine tanýk oluyoruz. Bunu þüphesiz en baþta savaþ bölgelerinde görev yapan gazetecilere borçluyuz. Mete Çubukçu, savaþ gazeteciliði deyince ilk akla gelecek isimlerden biri. 1992'den bu yana Afganistan, Filistin, Bosna, Azerbaycan, Irak, Kosova, Çeçenistan, Cezayir, Lübnan gibi kriz ve savaþ bölgelerinde, ateþ altýndaydý. Bizler televizyonlarýmýzýn baþýnda onun gözlerinden olup biteni anlamaya çalýþtýk. "Aslýnda savaþta yaþananlarýn, orada olmayanlara bire bir aktarýlabileceðine pek inanmýyorum," diyor Çubukçu, "Ancak savaþýn haber verirken aktaramadýðým, bir yaþanmýþlýk olarak bende kalmýþ yanlarýný, öðrendiklerimi, baþka gazetecilerin deneyimleriyle birlikte paylaþmak istedim. Bu kitapta savaþ habercilerinin öyküsünü, savaþta gazeteciliðin nasýl yapýldýðýný, etiðin önemini, muhabirlerin objektif olup olmadýðýný, tarafsýz kalýp kalamadýðýný, yapýlan bir yanlýþýn neye mal olabileceðini, nelere dikkat edilmesi gerektiðini bulacaksýnýz... Bir gazeteci ve bir insan olarak orada, savaþýn tam ortasýnda olmanýn ne demek olduðunu ifade etmeye çalýþýyorum - savaþý sadece ekranda görmüþ insanlar için, ama en çok da savaþ muhabirliðine ilgi duyan genç gazeteciler için..."
65
genç praksis
Cezmi Ersöz , okurlarýyla buluþmak için neredeyse 25 yýldýr Türkiye'yi baþtan baþa dolaþtý ve ömrü yettiðince dolaþacak 90'lý yýllarýn baþlarýndan günümüze kadar gittiði yerlerde birbirinden ilginç olaylar ve insanlarla karþýlaþan yazar, bunlarý "Hata Yaptýysam Aramýzda Kalsýn" adlý kitabýnda topladý. Bu kitap yol öyküleri ve aný kitabý. Ancak ülkemizin en karmaþýk tarihsel süreçlerini ve þaþýrtýcý sosyal çeliþkilerini göstermesi açýsýndan çok ayrý bir öneme sahip. Hata Yaptýysam Aramýzda Kalsýn" her dönem okunacak ve unutulmayacak bir kitap. Kitaptan bir bölüm: Uzun ve yorucu yolculuklardan sonra denize varmayý çok severim. Hayatýn tam içine girip, göze aldýðým ne varsa dibine kadar yaþayýp sonra yine kendime dönmek bana hep iyi gelir. Neresi olursa olsun yola çýkmayý severim. Yola çýkmak aþka benzer çünkü. Sonunda er geç yol da aþk da hakkýný ister.Ya bir ödül kazanýrsýn ya da büyük bir diyet ödersin. Ya emeklerin, inançlarýn geri döner sana ya da terk edilirsin. Ama her ikisinde de yaþamýþ olursun.Her ikisinde de boþuna yaþamadým, dersin. Öyleyse çýkmak yollara. Öyleyse gitmeli.
Hep gitmeli…
69
BUGÜNE KADAR NELER YAPTIK Genç Praksis Dergisi Faliyet Raporu
IV
(KASIM 2007 - TEMMUZ 2008) 1. 1-9 kasým 2007 tarihleri arasýnda 27.si düzenlenen Ýstanbul Tüyap Kitap Fuarýna katýldýk. Sivil toplum kuruluþlarýnýn bulunduðu salonda standýmýzý açtýk. Dokuz gün boyunca 5.sayýmýzý birçok yazarla ayrýca fuarý ziyaret eden, liseli, üniversiteli ve her kesimden kitapseverlerle paylaþtýk. 2. Ýstanbul'da liseli arkadaþlarýmýzla Savaþ Tanrýsý filminin gösterimini düzenledik. 3. Hayat TV kuruluþ konserinde açtýðýmýz standla 200'e yakýn dergimizin daðýtýmýný gerçekleþtirdik. Neþet Ertaþ'la dergimizi paylaþtýk. .
70
4. Halklarýn Dostluðu Giriþimi tarafýndan düzenlenen "Halklarýn Buluþmasý" etkinliðine katýlarak stand açtýk. Ayrýca etkinlikte sahne alan Birol Topaloðlu ile dergimizi paylaþtýk 5. Küresel Eylem Grubu tarafýndan Kadýköy'de gerçekleþtirilen"Baþka Bir Enerji Mümkün" mitingine katýldýk. 6. 29 ülkeden 91 filmin yer aldýðý Akbank 4. Kýsa Film Festivaline katýldýk. 'Belgesel Sinema Üzerine' gerçekleþtirilen, Nebil Özgentürk ve Tayfun Talipoðlu'nun gerçekleþtirdiði söyleþiye katýldýk, dergimizi paylaþtýk. 7. Küresel Barýþ ve Adalet Koalisyonu tarafýndan düzenlenlenen, çeþitli akademisyenler ve gazetecilerin katýlým saðladýðý "Barýþa Þans Ver " konulu sempozyuma katýlanlarla dergimizi paylaþtýk. 8. Irak savaþýna karþý mücadelenin dününün ve bugününün konuþulduðu "5 Yýldýr Savaþa Hayýr Diyoruz" konulu panele katýlarak konuklar ve konuþmacý Mehmet Ali Alabora ile dergimizi paylaþtýk. 9. Hrant Dink Tilili Projesi'ne katýldýk. 10. Yapý Kredi Kültür Merkezi'nde yapýlan Nazým Hikmet resimleri sergisine katýldýk. 11. Mimar Sinan Üniversitesi ve Ýletiþim Yayýnlarý tarafýndan gerçekleþtirilen Edebiyatýmýzda Oðuz Atay Sempozyumu'na katýldýk. 12. Dünyaca ünlü Hintli kadýn yazar Arundhati Roy'un Boðaziçi Üniversitesi'nde gerçekleþtirdiði 2008 Hrant Dink Ýnsan Haklarý ve Ýfade Özgürlüðü Konferansý'na katýlarak , dergimizi paylaþtýk. 13. Hrant Dink'in 1. yýl anmasý katýldýk. 14.Yunus Emre Kültür Merkezi'nde Haldun Taner'in yazdýðý Günün Adamý isimli tiyatroyu izledik.
15. Genç Praksis dergisi olarak V For Vendetta isimli filmin gösterimini yaptýk. 16. Irak savaþýnýn 5. Yýlý dolayýsýyla "5. Yýlda Uluslararasý Buluþma" etkinliðine katýlýp dergimi eskinin ABD askeri þimdinin savaþkarþýtý olan Chris Caps ile paylaþtýk. 17.Tiyatro: Tersine Dünya Yunus Emre Kültür Merkezi'nde Orhan Kemal'in yazdýðý Tersine Dünya isimli tiyatroyu izledik. 18. 8 Mart ve 9 Mart'ta Kadýköy'de gerçekleþtirilen Dünya Emekçi Kadýnlar Günü mitingine katýldýk, dergi daðýttýk. 19. 15 Mart'ta Kadýköy'de gerçekleþtirilen "5 Yýldýr Karþýyýz, Irak'ta Savaþa :Hayýr" mitingine katýldýk, dergi daðýttýk. 20. "Hatýrla Sevgili" isimli dizi oyuncularý ile yapýlan söyleþiye katýldýk. Oyuncularla ve konuklarla dergimizi paylaþtýk. 21. 19 - 27 Nisan tarihleri arasýnda gerçekleþen 13. Ýzmir Tüyap Kitap Fuarý'na katýldýk. Kendi standýmýzý açtýk. 900 adet dergi daðýttýk. 12 yeni arkadaþ dergimize katýldý. Dergiizi fuara katýlan tüm yazarlarla ve aydýnlarla paylaþtýk. 22. Izmir'de DÝSK tarafýndan gerçekleþtirilen "1 Mayýs Afiþleri sergisi"ni ziyaret ettik. 23. 13. Ýzmir Tüyap Kitap Fuarý'nda bir panel düzenledik. Türkiye'nin artýk Latin Amerika uzmaný olarak bilinen yazar Metin Yeðin'i konuk ettiðimiz paneli 200 kiþi izledi. Daha sonar kitaplarýný imzalamak için standýmýzý ziyaret eden Metin Yeðin'le Praksis ilk kez böyle bir panel organizasyonu gerçekleþtirmiþ oldu.
24. Bilgi Üniversitesi tarafýndan gerçekleþtirilen Gepgenç Festival'e katýldýk. Stand açtýðýmýz, konserlere katýldýðýmýz ( Gevende, Baba Zula, Gripin ) etkinlikte dergimizi üniversiteli gençlerle paylaþtýk. 25. DÝSK, Halkevleri, TMMOB gibi kurumlar tarafýndan gerçekleþtirilen Uluslararasý Ýþçi Filmleri Festivali gecesine katýldýk. 26. 6 Mayýs 1972'de idam edilen devrimci gençlik liderleri Deniz Gezmiþ, Hüseyin Ýnan ve Yusuf Aslan'ý anmak için Bakýrköy Belediyesi Altan Erbulak Sahnesi’n de bir anma ve þiir dinletisi düzenledik. 27. Uluslararasý Istanbul Film Festivali'nde 8 film gösterimine katýldýk 28.Taksim Hill Hotel'de yapýlan Marksizm Sempozyumu'na katýldýk. 29. Goethe Enstitüsü tarafýn yapýlan Ýnsanla Haklarý Film Festivaline katýldýk. 30. Yapý Kredi Kültür Merkezi'de yapýlan "68 Paris" isimli resim sergisine katýldýk.
GEMÝLERÝ YAKTIK GERÝ DÖNÜÞ YOK ARTIK genç praksis
71
Genç Paksis dergisi 5 yýldan beri yayýn hayatýndaki macerasýný sürdürmektedir. 2003 yýlýnda tam da ABD'in Irak'a bombalar yaðdýrdýðý bir dönemde oluþmaya baþlayan dergi çalýþmasý kendisini toplumcu ve savaþ
karþýtý bir çizgide bulmuþtur. Baþta Ýzmir ve Ýstanbul olmak üzere ülkenin dört bir tarafýndan yüzlerce liseliyi tek bir çatý altýnda toplayan bir edebiyat ve gençlik hareketine dönüþmüþtür Praksis Okuyoruz, yazýyoruz, araþtýrýyoruz, sorguluyoruz, Ürünlerimizi binlerce yaþýtýmýzla paylaþýyoruz.Film festivallerinde biz varýz, Tüyap Kitap Fuarlarý'nda biz, panellerde, seminerlerde, sempozyumlarda bir Praksis gencini
görmemek artýk olasý deðil. BarýþaRock'ta Gepgenç'de ve daha nice festival organizasyonunda üstünde siyah tiþörtü, elinde bir Praksis dergisi ile yanýnýza her an bir Praksis genci yaklaþabilir.
Siz de katýlýn! Öykülerinizi, þiirlerinizi; denemelerinizi, karikatürlerinizi, röportajlarýnýzý Praksis Dergisi aracýlýðý ile binlerce gence ulaþtýrýn. Bu toplumsal üretime yapacaðýnýz her katký gelecek güzel günlerin müjdeleyicisi olacaktýr. Bizler bu edebiyat denen zorlu, maceracý, heyecanlý ve aydýnlýk dolu yola çýktýk. Þimdilik hiç de
geriye dönmeye niyetimiz yok. Genç Praksis Dergisi yazý kuruluna ve gelecekte yapacaðý tüm organizasyonlara
seni de bekliyor.
www.gencraksis.org (0554) 814 - 01 - 20 72
gencpraksis@hotmail.com