liselidünyası

Page 1

Liseli Dünyası

İÇİNDEKİLER Merhaba,

3 - Andımız 4 - Ben Kadınım 6 - Meslek Lisesi 8 - Staj Sömürüdür

Liselerimizde anti-demokratik uygulamalar her geçen gün artmakta. Bizler de bu uygulamalar karşı sesimizi sizlere LiseliDünyası fanzini ile duyuruyoruz.

9 - Parasız Eğitim

Liseli Dünyası; Liselerdeki kılıkkıyafet uygulamasına, tektipleştirmeye 10 - 1 Mayıs ve askerleştirmeye, müfredattaki antibilimsel ve cinsiyetçi içeriğe, sıra 11 - Gelecek Ellerimizde arkadaşım olan Laz'ı, Çerkez'i, Kürt'ü, 12 - Sıra Arkadaşına Sahip Çık Çingene'yi, Ermeni'yi, Alevi'yi bir birine düşman eden sisteme karşı ses Mücadeleyi Yükselt çıkarıyor ve liselerdeki demokratik 13 - Tekel İşçisi Yalnız Değildir! mücadeleyi büyütmeyi hedefliyor.

15 - Bu Çocuklar Uslu Durmuyor Gökçek

16 - Tek-El 17 - Örgütlenme ve Önemi 18 - Tek Hücrede Sosyalizm 19 - Gelecekten Bir Yazı

Anti-demokratik uygulamalar ancak liselilerin yanyana gelip örgütlenmesiyle aşılabilir. Örgütlenelim, mücadeleyi yükseltelim, liseleri özgürleştirelim...

Demokrasi ve Özgürlük Gençliği


Liseli Dünyası

Andımız! Sisteme yamanmaya çalışıldığımız okullarda en önce öğretilen şeydir andımız. Kafamıza öylesine kazıttırılmıştır ki unutmak mümkün değildir ama biz yinede tekrar edelim birkaç yerini ve irdeleyelim.

berden sonra Atatürk’te belirtilir bu , ona BÜYÜK dememiz onun kusursuz,insan üstü,yanılgısız bir varlık,yaptıklarının hepsinin değiştirilemez bir dogma olduğunun göstergesidir,sevgili andımız burada bunu göstermiş. ‘Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun’

‘Türküm’

Arkadaşlar andımıza göre Süryani, Ermeni, Kahraman ırkıma bir gül gibi bir şey herhalde Arap, Kürt, Gürcü, Çerkez, Rum, Boşnak, bu yüce varlığımızı yüce Türk varlığına verebileceğimizi Zaza, Bulgar… Olamıyoruz hepimiz aynı ırka GEREKTİĞİNDE mensubuz kendine bu isimleri takanlar simgeleyen bir cümle. yalancılar veya cahiller yanılıyorlar mışmış. ‘Ne Mutlu TÜRKÜM Diyene’ ‘Doğruyum, çalışkanım’ Daha fazla dayanmak istemiyorum sevgili Anlaşılacağı gibi Türk olan doğru ve çalışkan dostlar, tahminimce zamanında ‘en iyi ırkçı, oluyormuş buna göre saydığımız milletler şoven, kafatasçı, ayrımcı, ötekileştiren söz yarışması ‘ düzenlenmiş ve en isabetlisi bu yanlış ve tembel olmakla hükümlüler. olmuştur sonrada andımızın sonuna ‘İlkem; yurdumu, milletimi özümden çok eklenmiştir. sevmektir’ Biz bu coğrafyanın Sünnili, Alevisi, Lazı, İlkesi olarak kendisinden çok seveceği Kürdü, Türkü, İnançsızı, Devrimcisi, 814.578 km2 su ve toprak parçasını ve yalnızca Demokratı, İnsan Haklarını sahiplenen gençleri Türk milletini kendisinden çok seveceği ben- olarak imsetilmek istenilmektedir. Dünyanın diğer %99,7 sini sevmek gibi bir ihtiyacı olmamakla BİZLER DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK birlikte diğer milletlere de sıcak GENÇLİĞİ OLARAK ANDIMIZI KABUL bakılmamaktadır. ETMİYOR, REDDEDİYORUZ! ‘Ey Büyük Atatürk!’

NE MUTLU İNSANIM DİYENE!

Bunu bir yerden hatırlıyorum ben evet , büyüklüğünü belli ettiğimiz Tanrı ve Peygam-

3

İstanbullu Düz Liseliler


Liseli Dünyası

Ben Kadınım! Kadınlara değer veren değerli erkekler... Düşmanlığım sizlere değil! Mezhebimden, dinimden, inancımdan dolayı bana kızan analarınıza. Beni kabullenemeyen analarınıza ve ailenize... İnançlara saygı duymayan; ateistliği sapkınlık olarak algılayan, kendi dininden başka olan dinleri ilahi din kabul etmeyen ve beni bu nedenle hoş görmeyen insanlara! Düşmanlığım mezhebimden dolayı bana kızan, sevmeyen ailenize. Saçım gözükürse yanacağıma inanan zihniyetlere. Ve düşmanlığım kafamda türban olursa içimin kötü/fesat olacağına inanan cumhuriyet kadınlarına!! Düşmanlığım sizlere değil! Savaşta bebeğimi kaçıran askerlere Önce tecavüz eden ve bunu haklı gördükten sonra evimi yakan yeşil elbiseli Azraillere… Bizim için savaştığını söyleyen ve bizi katledenlere... Düşmanlığım sizlere değil kadınlar! Düşmanlığım yeni doğmuş bebeğini kız çocuğu olduğu gerekçesi ile gömen babalara. Buna ses çıkartmayan haklı olduğunu düşünen kadınlara. Kendisinin de kadın olduğunu düşünemeyen ve bebeğini ölüme terk eden kadınlara. Sessiz kalanlara… Düşmanlığım sana değil baba! Kızını makyaj yaptığı için kötü kadın gibi görüp mor boyalarla gözaltlarına doğal makyaj yapan ellere. Yanında erkek görünce suratlarına bakamayacak hale getirebileceği fikrine kapılan otoriteleşmiş zihniyetlere...Mahalle baskısı ve kolu komşu ne der korkusu ile beni

okuldan alanlara..Özgürce giyinememin nedeni olan kalıplaşmış beyinlere.Bir erkeğe sarılınca ayıplayanlara ve babamın yanında kafamı açtırmayanlara.. Düşmanlığım sizlere değil! Konuşmayı bilmeyen cümleler kuramayan, kendini hayvanlaştırarak ifade eden kör bakışlara... Sadece elleri ile düşüncelerini ve duygularını anlatabileceğini sanan örümcek kafalı zihniyetlere… Elleri ile "aşkını" ve nefretini anlatanlara. Aşkı, sevgiyi, beraberliği; "taciz"; ve nefreti, kini, öfkeyi kızgınlığı; “tokat" sananlara… Bekâreti namus sanan bol namuslu insanlık dışı düşüncelerinize! Evli olduğun gerekçesi ile “evlilik içi tecavüz eden” kocaya… Benim tepkim sizlere! Nefretim ve bütün kinim sizlere !!! Sünniliyim diye alevi ile evlendirmeyen babama! Kürdüm, Kızıl başım diye oğluna almayan anaya! Düşmanlığım ve tepkim erkeklere değildir. Beni ve diğer kadınları sindirmeye çalışanlardır. Bu tepki dilimi konuşamamaktan gelmektedir. Saçlarımın görünmesine veya görülmemesine karışanlardan gelmektedir. Eğer ki istediğim gibi okuyamıyorsam, ekonomik özgürlüğümü kazanamıyorsam, istediğim erkeği seçemiyorsam bur da hata vardır. Bu hatayı yaratan ataerkil devlet başta olma üzere devlet yanlısı olan ailelerdir. Aileler hepimizin ailesidir ve bizleri kadınları ikinci plana atmaktadırlar. Bu hataya dur de-

4


Liseli Dünyası memiz gerekiyor. Baktığımızda kadın bile artık erkek gibi düşünüyor. Kendi zihniyeti bile kadınlığı kabul etmiyor ve sevgilisinin, kocasın, babasının kölesi olarak görüyor. Kadın susuyor erkeği haklı görüyor. Para kazanmak, sokağa çıkmak erkek işidir diyor ve cinsel ilişkiye girmek sadece erkeğin isteği ve arzusu ile olduğunu kabul ediyor. Peki, kadınların bile kabullendiği hataların karşısında kim duracak? Senin elinden ne gelecek? Acaba gerçekten farkında mısın olan bitenden... Bu yüzyıllardır olan süreçten kim rahatsız? Sadece ben mi? Hayır sadece ben değil. Biz bu olan bitenden rahatsızız. Ben kimim? Biz kimiz? Eski çağlardan günümüze Âdem’ in kaburga kemiğinden yaratıldığına inanılan ve bu gerekçe ile erkeklere köle olan varlığım. Ben yeryüzünde acı içinde çığlık atan sessizlik olmak zorundayım. Gerici zihniyetle yönetilen İran’da bir santim görülen el bileğim için yüzü kezzapla yanmış olan bir kadınım. Sadece yemeğe tuz atmadım gerekçesi veya eşine az alkol almasını gerektiğini söylediğim için dövülenim. Hayallerini Gerçekleştirebileceğini düşünmeyen bir kız çocuğuyum. Berdel evliliğine karşı çıkan bir bireyim. Sevdiği ile beraber olmak için kaçıp töre cinayetine kurban giden genç bir aşığım. Dışarı "kocadan habersiz" çıktım gerekçesi veya erkek çocuk doğuramadığım için baba evine gönderilen çaresizim. Gözaltında tecavüzlere ve devlet kaynaklı cinsel şiddete maruz kalan kadınım. Namus cinayetinde dökülen kanım! Daha fazla kanım dökülsün istemiyorum. Susmak istemiyorum. Sadece babayı ve kocayı dinlemek istemiyorum. Para kazanmak istiyo-

rum. Kendim kıyafet almak istiyorum. Okumak istiyorum. Kendi eşimi seçmek istiyorum. kocam tarafından tecavüze uğramak istemiyorum. Nikahsız sevgilimle cinsel ilişkiye girmek ve kız çocuğu doğurmak istiyorum. O doğacak kız çocuğumda yeni hayaller kursun, kız çocukları doğursun diye… Sizin ahlakınızı kabul etmek istemiyorum. Ve kabul de etmeyeceğim! Sizin için ahlaksızlığın aslında başka insanlar tarafından yani ötekileştirdiğiniz, kirli ve pis gördüğünüz insanlar tarafından benimsendiğini ahlak kabul edildiğini görün istiyorum. karanlıkdan çıkmak GÜNEŞİMİZİ görmek istiyorum. Ben sizin ahlakınızın sınırlarına karışmıyorum. Ve BİZİ istediğini yapması gereken kadınları rahat bırakın! Dediğim gibi istemiyorum ve bu istemediğim olayların olmaması için elimden geleni yapacağım. Ve biliyorum ki tek başıma bu küçük bir adım olacak. Ve ancak kadınların birliği ve erkeklerin desteği ile gün ışığına çıkabiliriz ,güneşin sıcacık ışınlarını bedenimizde hissedebiliriz. Sınavlara çalışırken, yıpranmış ellerimizle, uykusuzluktan küçülmüş gözlerimizle, yüreğimiz yârin aşkı ile çarparken, evimizden bebeğimizin ağlama sesi yükselirken, yada ebe bireylerimizi kaybetmek üzere iken birbirimizle mücadelemize devam edebiliriz... Hiçbir şeyi bahane olarak kabul edemeyiz insanlarınkadınlarımızın düştüğü aşşağılıyacı durumdan kurtarmak bizim elimizde. Atelyedeki kadının, fabrikadaki emekçinin, okuldaki öğrencinin kaderi, senin ellerinde...

5

Ankara’dan Damla


Liseli Dünyası

Meslek Lisesi Memleket Meselesi Yakın çağın en revaçta olduğu söylenen lise grubu. Meslek Liseleri… Şimdi kafamızda “ideal meslek lisesi öğrencisi” modeli canlandıralım… Bizler lise birinci sınıfta genel liseler ile aldığımız ortak eğitim’in ardından Lise ikinci sınıfa geçerken seçtiğimiz bölümler ile “hayat çizgisini” bir sayfalık kayıt yenileme formuna dolduranlarız… Lisede bize ezberletilen olay; “Etekler dizlerin altında, Sadece belirlenen çoraplar giyilmekte, Boyunda armalar reklam yapmak da, Gömlekler içeride, Omuzlar dik Kravatlar boyna yapışık, Ütülü kumaş pantolon ve Ceketlerimiz her daim üzerimizde…” Yaşımız ilerledikçe sorunlarımız ve sorumluluklarımız çoğalır... Evde baba, Okulda Hoca baskısı gittikçe artar. {ben olsam koca sevgili derdim] Yoğun kafa karışıklıkları içinde 3 seneyi doldururuz. Ve son sınıfa geçeriz… İşte patronların en çok harcadığı elemanlar. Stajyerler… Bu “ideal meslek lisesi öğrencisi” modeli aslında bizim kafamızda olan model değil. Devlet’in piyasaya sürmeye çalıştığı ucuz insan gücü modelidir.[öncelikle okullarda kşlada eğitim gören askerler gibi eğitim gösterilir.tek tip insan yetiştirilir.] Bizlere lise hayatımız boyunca sadece “namuslu” ve “düzgün” çalışma ilkesini ezberletirler… Arkadaşlar Oysaki biz bu ezberi bozacak olanlarız. Gelin ezber bozalım. Üniversite hayatına

girebilme ihtimalimizi düşünelim. Üniversite’ye girme umutlarımızın söndüğü şu dönemde biraz güncel medyayı takip edelim. YÖK faktörü: Yüksek Öğretim Kurulu diye adlandırılan baş belası kurum, Senelerce üniversite öğrencilerinin okul hayatını zindan hayatına çeviren bir kurumdur. Bu kurum bu sene Meslek liseleri ve İmam hatip liseleri için “kat sayı eşitleme” adı altında bir düzenleme kararı çıkardı. Bu karar doğrultusunda Meslek liseleri ve İmam hatip liseleri de artık Genel liseler gibi sınavdan aldıkları puanlar eşit kat sayılar ile çarpılacaktı. Bu da biz meslek liselilerin geleceğinin önünü açmak demek oluyordu. Bu karardan sonra çoğumuzun ailesi bizleri hemen dershanelere yazdırdılar. Özel ders aldırmaya başladılar. Hepimiz umutlandık. Çünkü biz, öncesinde verilen 2 yıllık yatay geçiş hakkı ile hiçbir şey yapamıyorduk. 2 yılı bitirdikten sonra. Meslek lisesinden mezun olan arkadaşlarımızla aynı iş yerinde aynı maaşa çalışıyorduk. Kısacası bu karar hepimizin geleceğini doğrudan etkileyecek bir karardı. Ee tabi her mutlu film’in korkunç son’u tez gelir. 40 yılda ilk defa doğru nitelikte bir karar veren yüksek öğretim’in karşısına DANIŞTAY barikat kurdu.

6


Liseli Dünyası SİDİR… Yalanını okuyanlar !! Kat sayı eşitlenecek! Aman efendim imam hatiplerin önü Ön lisans eğitimi geri verilecek! açılmamalıymış... Ülke şeriat’a doğru Okulda saçımıza, sakalımıza, eteğimize, küpemize karışılmayacak! kayıyormuş. Daha demokratik liseler oluşacak! Arkadaşlar, İstediklerimizi alana kadar KAVGA Gün; nasıl bir kafa yapısının bizleri SÜRÜYOR ve SÜRECEK !!! yönettiğinin farkına varma günüdür… Bugün ülkenin şeriata doğru yaklaşmasından İstanbul’dan Berkem kaygılanan kafa yapısı, Meslek Liselerinin açılan önünü kapatıyor. Bu doğrudan bizlere, ailemizin cebine karşı yapılan bir saldırıdır. Ve biz bu saldırının karşısında elimiz kolumuz bağlı bir şekilde oturup bekliyoruz. Bugün bizim üniversite umutlarımızı yıkmaya çalışanlara soruyoruz... Peki, bu belirsiz süreçte ne yapmalı? Gelen cevap ise “DERSİNİZE ÇALIŞIN, GERİSİNİ BİZ ÇÖZERİZ”... Evet. Üniversiteye girebilme ihtimalimiz bundan ibaret. Herkes YÖK ve DANIŞTAY arasında yapılan toplantılardan sonra çıkan kararları can kulağıyla dinlemekte. Ama toplantıdan net bir karar çıkarılmıyor… Arkadaşlar tüm her şeye rağmen... Bize yapılan saldırıların altında kalmamak için... Ailelerimizin cebine uzatılan elleri kesmek için… 4 yıllık lisenin 3 yılında gördüğümüz sözde teknik eğitim’in üstüne gerçek teknik eğitim alabilmek için… Ve en önemlisi, bizlere Meslek Lisesi Ezberini dayatanlara inat EZBER BOZMAK için. TEK YÜREK olup bu olayları protesto etmeliyiz. Alanlarda buluşmalıyız. Ne kadar bizi bastırmaya, Sindirmeye çalışsalar da onlara cevabımız net! DAHA ÖLMEDİK. MESLEK LİSESİ MEMLEKET MESELENeden ??

7


Liseli Dünyası

Staj Sömürüdür Kapitalizm, gençleri iş hayatından önce köleleştirme, ehlileştirme sistemini staj adı altında meslek liselerinde gösteriyor. Staj sömürüsü gençlerin emek gücünü okul müdürüyle anlaşarak satın alıyor ve neredeyse ücretsiz denebilecek şekilde saatlerce en ağır işlerde kullanıyor. İş yerlerinde en alt vasıfta, alandaki işinin yanı sıra getir götür, süpür yapıp ayak işlerine de baktırıyor bu yetmezmiş gibi hakaretlerde maruz kaldırıyor. Sömürücü güçlerin bu işten nemalanmayı abartması sonucu Kırıkkale Sağlık Meslek Lisesi'nde okuyan lise 2'nci sınıf öğrencisi 17 yaşındaki Ahmet Sait Cebeci, hafta sonu akşamı staj yapmak için gittiği Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi'nin ameliyat odasında sabah ölü bulundu. Olayın ardından Annesi, Sait’in Anemisi hastası olduğunu söyledi, bunu bilerek ve görmezlikten gelerek akşam çalıştırılan Ahmet Sait arkadaşımızın katili bu sistem ve bu sistemin yardakçılarıdır Öğrencilerin birleşmesine engel olmak için aralarına gerçek dışı bir statü farkı koyulmaktadır. Teknik ve Anadolu Lisesi öğrencilerine göstermelik bir ayrıcalık tanınıp böylece sömürülen liselilerin kafasında ‘’ herkesin statü seviyesine göre bir değer taşıdığı’’ bu sorunun çözümünün tek yolunun yanındaki sınıf arkadaşını ezip tahakküme boyun eğerek daha üst statülere çıkması yani bireysel kurtuluşu için çabalaması bilincini vermektedir. Biz ve bizim gibi meslek lisesi öğrencilerinin

gerçek kurtuluşu birlikte ve örgütlü mücadeledir, asıl çıkar yol sosyalizmdedir. İsteklerimiz en doğal insan hakkımızdır. Parasız, demokratik, eşit eğitim istiyoruz, staj sömürüsünün son bulmasını ve eşit iş yaptığımız kişilerle eşit ücret istiyoruz, ,stajyerlere örgütlenme hakkı tanınmasını istiyoruz, patronların not vermesini istemiyoruz, eti senin kemiği benim anlayışındaki çıraklığı istemiyoruz herkese iş güvencesi talep ediyoruz! Taleplerimiz karşılanması için örgütlenelim…

8

Meslek Liseli Öğrenciler


Liseli Dünyası

Parasız Eğitim İstiyoruz! Anti-demokratik uygulamalarla dolu olan eğitim sisteminde karşımıza çıkan en büyük sorunlardan birisi de okullarda keyfi gerekçelerle toplanan paralardır. Devlet kendi okullarında okuyan öğrencilerden yani bizlerden her fırsatta keyfi gerekçelerle para istemektedir. Aslında bu sömürü okula ilk kayıt olduğumuz gün başlar 'kayıt parası' adıyla velilerden yüklü miktarda paralar istenir. Sonrasında ise bu sömürü eğitim hayatımız boyunca üzerimizden yürütülür. Her yıl, her dönem, spor parası, katkı payı adıyla toplanan 'zorunlu bağış', ÖSS [ÖSYS] form paraları, [meslek ve teknik liselerde bir şeyformu…]* sınavlara giriş parası ve daha birçok ad ile bizlerden para alınmakta. Başka ülkelerde devlet kendi okullarının tüm giderlerini kendi bütçelerinden karşılamakta öğrenciden para almamaktadır. Yani dediklerini yapmak da, Eğitim parasız denilen yasalarını uygulamaktadırlar. Fakat bu; ülkede [ülkemizde?] bambaşkadır. DEVLET! Yasalarına uymadığımız için bize ceza yaptırımları uygulamaktadır. Okullarda uyarı, kınama gibi disiplin cezalarıyla bizleri korkutmaya çalışmaktadırlar. Otoriteyi sarsmak, yeşil çorap giymek, kravatsız okula gelmek gibi nedenlerden keyfi olarak bizleri suçlamaktadırlar. Sokaklarda ise durum çok da vahimdir. Sokaklarda insanların zulme, sömürüye, oligarşiye ve ayrımcılık gibi hususlara karşı baş kaldırmasını yasalara uymamakla suçlayarak insanların özgürlüklerini

kısıtlamaktadırlar. Oysaki ANAyasaya uymamakla bizleri suçlayan, cezalar veren; devlet ve devlet kurumları kendileri bile yasalara uymamaktadırlar. Bunun en basit örneği Aslında devlet okullarında okutulan eğitimin anayasada yazıldığının aksine olarak “eğitim parasızdır” maddesinin pratiğini ve teorisini sunabiliriz. Milli eğitim bakanlığı da toplanan bu paralara göz yumarak anayasanın 42,maddesinde yazan 'Devlet okullarında eğitim parasızdır' ibaresini ihlal etmiş olmaktadır, başka bir değişle komünist dinimize, inancımıza küfür edenler imansızdır! Bu anti-demokratik uygulamalara son verilmeli ve parasız eğitim tam anlamı ile sağlanmalıdır. Çünkü bilinen üzere eğitim haktır, satın alınamaz!

9

Yeni Levent Lisesi


Liseli Dünyası

1 Mayıs’ta Orada Olacağım! Ve en çok da senin için orada olacağım!

Ve en çok da senin için orada olacağım!

Sabahın seheri ile tatlı uykularını bir kenara bırakıp sevimsiz bir iş gününe uyanan kazandığı üç kuruş para ile bir ömür yetmek ve yetişmek kaygısı ile yaşadığı hayatın ayırdına varamayan işçi kardeşim!

Rüyalarını başka dillerde gördüğü için öteki muamelesi uygulanan, dilini ve kültürünü kıyamlardan kıyımlardan kurtarıp bugüne getiren kardeşim! Kürtler, Gürcüler, Lazlar, Çerkesler, süryaniler, araplar aleviler....

Ve en çok da senin için orada olacağım!

Orada olacağım! En çokta sizin için orada olacağım bu hayatın özneleri olanlar...

Ömrünün en güzel çağında eşitsiz ve ezberci başka kaybedecekleri eğitim sisteminin omuzlarına yüklediği yük ile Yarınlarından üniversite sınavına hazırlanan, üniversiteyi birşeyleri olmayanlar... kazandığında beklentilerinden çok geri bir Elimde kızıl bir bayrak dilimde aşkın barışın gerçeklikle karşılaşan ve bunun hüsranını eşitliğin ve kardeşliğin türküsü ile... yaşayan... harcını ödeyemediği için kayıt Türkümü sizlerin türküsüyle ortaklaştırmak.. Ve kardeşliği beraber yudumlayıp bir ömür yaptıramayan öğrenci arkadaşım! doyacağımız o sofraya oturmak için! Ve en çok da senin için orada olacağım! Aşk için! Hayatı yatak odası ile mutfak arasına sıkışan ve sadece kadın olduğu için bu hayatı eksik Barış için! yaşayan erkek egemenliğinin baskısı altında kendi hayatını yaşayamadan ömrünü tüketen Eşitlik, adalet ve kardeşlik için! kadın arkadaşım! Hepimiz için ve gelirsen seninle birlikte! Ve en çokta senin için orada olacağım! 1 Mayısta Taksimde olacağım! Hetorosexüel baskı altında, cinsel tercihlerinin farklılığı yüzünden, aşağılanan hor Liseli Dünyası görülen yaşamın dışına itilip yok sayılan, sex işçiliğinden başka bir seçenek bırakılmayan eşcinsel kardeşim... Gayler, Transsexüeller, travestiler, bi sexüller lezbiyenler!

10


Liseli Dünyası

Gelecek Ellerimizde! 12 Eylül Askeri darbesinin toplumun tüm kesimleri üzerinde yarattığı dezerformasyon gençlik üzerinde daha fazla hissedilmeine neden oldu. özellikle liselerde uygulanan tek tipçi bilimsellikten uzak eğitim gençliğin toplumsal muhalefet arasındaki yerinin zayıflamasını, gençliğin ırkçı şoven anlayışların etkisine daha fazla girmesini ve yaşanan toplumsal sorunlar karşısında duyarsızlaşmasını getirdi. bu durum, gençlik hareketlerinin kitleselleşme noktasında sıkıntılar yaşamasını ve toplumsal muhalefetin bütünü gibi düşüşe geçmesini getirdi. Bu düşüş uzun süredir devam ediyor ve gençliğin sessizliğ bütün olarak Toplumsal muhalefet'in sessiz kalmasına neden oluyor. Bu sessizlik, Egemenler'in dayatmalarına boyun eğmeye neden oluyor. Günümüz liselerinde bizler,anti demokratik uygulamalar içerisinde birçok sorunla başetmeye çalışıyoruz. En önemli sorunlarımızı şöyle sıralayabiliriz. Paralı eğitim,Bilimsellikten uzak,cinsiyetçi müfredat ve dersler,özel okulların artışı,mil-

liyetçi,şoven eğitim sistemi,kılık-kıyafet, katsayı uygulaması gibi daha bir çok eşitsizlikler bizi liselerde sistem'in çarkı olmamız için zorluyor. Bizler ise, yapılanlara karşı en devrimci tavrımız ile durarak özgürlüğümüzü, demokratik liselerimizi istiyoruz. Bilimsellikten uzak, Cinsiyetçi eğitim'in karşısında durarak, Bu sistem'in bizi özgür bireyden köleye çevirmesine, kadınlar'ın yüzyıllardır süren ezilmişliklerinin devamına sesiz kalmamaya çalışıyoruz. Milliyetçi,Şoven eğitim'in karşısında dimdik durarak, yanı başımızdaki Kürt,Ermeni,Alevi,Çingene sıra arkadaşımız'ın yok sayılmamasını, Kendi anadiliyle eğitim görmesini amaçlıyoruz. Bütün bunlar, Bizlerin demokratik lise mücadelesini yükselterek başaracağımız hedeflerdir. Bizlerde, Bu mücadelede "ÖZGÜR LİSELİLER" olarak yerimizi alıyoruz. Yan yana gelip örgütlenerek, Karanlığı boğarak, Aydınlığı yaratmak için mücadele ediyoruz. Sokakta, okulda, evde, yaşantımızla devrimci duruşumuzu sergiliyoruz. Karanlık yırtılıp, Aydınlık güzel günler gelecekse bu ancak bizlerin örgütlü mücadelesiyle mümkündür. Tüm sıra arkadaşlarımızı, tüm liselileri birlrşerek mücadeleye çağırıyoruz. Örgütlü yaşamda buluşmak dileğiyle...

Liseli Dünyası

11


Liseli Dünyası

Sıra Arkadaşına Sahip Çık Mücadeleyi Yükselt! Ulusalcılar tarafından üstlenilen yayınlarda M. Kemal’in yanına Gezmiş’ lerin, Nazım’ın, Che’nin resimleri konularak açıklanıyor. Milli Gururun insanları nereye götürdüğü yeterince malum olmasına rağmen yapılan tartışmalarda ‘’Kemalimle sosyalizm arasında aşılamaz duvarlar yoktur’’ fikri hala savunuluyor Türkiye 68 Kuşağın şovenliğinin mevcut durumdan kaynaklandığını biliyoruz fakat bu durumun hala değişmemiş olması çok üzücü bir hadisedir. Günümüzün ‘Komünist’ partisinin ezen ulus yurtseverlerinin cephesini kurmasının, adına TÜRK solu diyen bir oluşumun ezilen ulus sorununa Kürt istilası olarak bakmasının tek nedeni adına ister milliyetçi ister ulusalcı ister yurtsever denilsin faşist damarlarıdır. Faşist damarlara giren bu zehrin tek panzehiri enternasyonalizmdir. Günümüz devrimcilerine yeniden dönecek olursak enternasyonalizmden ne anladıkları meçhuldür. Kapalı kapılar ardından 10 parti büyüğü ihtiyarın uzun görüşmesinden sonra ezilen halka kocaman selamlar göndermesi, aydan aya yayın organında Kürtleri destekleyici makale yazılması da enternasyonalizm olarak algılanmaktadır. Enternasyonalizm’in (proleter enternasyonalizmin) genel tanımını en kaba biçimde Marks’ın ünlü sözü ‘’Dünyanın bütün işçileri, birleşin! ‘’den çıkarabiliriz. Dünyayı bu coğrafyaya indirgemiş olursak bu coğrafyanın bütün işçileri birleşin demiş

olacağız, peki bu birliktelik kendiliğinden oluşacak bir şey midir ? Özellikle Kürdüyle, Türküyle 10.000’lerce kayıp vermiş topraklarda bunun hayalini kurmak optimistliğin – olumluluğun/iyimserliğinson aşamasıdır ancak bu polyannacılık birleşmeye ne bir şey katmıştır ne bir şey katacaktır. Bu haliyle Türk işçiyle Kürt işçinin birleşimi ancak ve ancak bu savaşın bitmesiyle mümkündür. Bu savaşın bitmesi, birlikteliğin olması için ezilen Kürt ulusunun mücadelesiyle işçi sınıfının mücadelesinin buluşması kaçınılmazdır. Tekel işçisinin düşmanıyla Kürt ananın düşmanı ortaktır verilen mücadele bu zeminde ortak olmalıdır. Ortak mücadele yanımızdaki farklı etnik mensuplu arkadaşımıza sahip çıkmaktan geçmekte,

12

HAYDİ MÜCADELEYE!

Kağıthane Lisesi


Liseli Dünyası

Tekel İşçisi Yalnız Değildir! Sakarya’mın, Anakaramın asfaltı üşüdü polisin poatallarıyla... Isınır mı dersiniz öğrencinin, işçinin, devrimcinin botlarıyla... Tekel işçilerinin eylemlerine kendi yerellerinde başladıkları mücadelelerine Ankara’nın ılık meltemli günlerinde bambaşka bir boyutla sürdürdüler.. Umutsuz olan yoktu sadece bazı işçiler karamsar bakıyorlardı diğerlerine göre. Onlara göre devlet, hükümet olanlar; bize göre ise kendi yasalarını bilene uygulamayan devlet insanlarımızı umutsuzluğa itiyordu çünkü. Senelerdir genel görüşlerin devamıydı ama tıkılmaz tabu değildi umutsuzluk. Onlar kendi umutlarını açığa çıkarttıktan sonra diğer insanlarda ki umutsuzluk ve karamsarlık tabularını yıkmak için yere daha sağlam basacaklardı. Genel olarak umutluydular, güçlüydüler, dimdik ayaktaydılar. Ve gösterdikleri başarı bize de umut kaynağı olmuştu. Ankara'nın ayazının kendilerini yıkmaması için ellerinden geleni yapacaklardı ve başlarda bizim onlara vereceğimiz desteğin boyutunu tahmin etmiyorlardı. ve Tek elleri ile tuttukları pankartlara, dövizlere siyasiler, sendikalar, Ankaralı esnaf, memur öğrenciler, devrimciler.. Hepimiz destek verdik.

Ankaralı önce Sıhhiyeden geçerken koyu çadırlarla tanımaya başladı. İlk olarak çadırlarını soğuktan ve yağmurdan korumak için yapmışlardı. Ve yolculuğun uzunluğu anlaşılınca sendika yardımları ile Sakarya'ya demirlerle kaynaklarla mücadelelerin güçlülüğü gibi çadır kent kuruldu. Çadır Kenti kurmadan önce ABDİ İPEKÇİ PARKINDA "MİLLETVEKİLLERİ" ve "işçiye" POLİS BİBER GAZI SIKTI manşetleri ile gazeteleri doldurdular. o milletvekilleri ilk siyasi rant –getirim- kavgasının adımını atmışlardı. Biber gazı gene onlara yaramıştı.. Provokatör faşistlerde cabası... Ankaralı pes ettikleri düşüncesi ile sıhhiyeden geçmeye başladı. Ülkede kilerde ne olduğunu anlamamıştı. Ama işçiler 4mitingle genel grevle burada olduklarını ve olacaklarını; halkın, devletin beyinlere kazıdı. Ankara sokakları: Elleri silahlı polisin, halkını düşünmeyen devletin ayakları altında üşüyor. Kimse bir şey yapmazsa üşümeye, hissizleştirilmeye de devam edecek. Ve BİZLER memurlar, emekçiler, işçileri, öğrenciler, devrimciler olarak postallarımızla polisin öldürmek isteği sokaklarımızı ısıtacağız. Sokaklarımıza sahip çıkacağız ve GÜNEŞ gibi doğacağız. Sadece kendini düşünmekte olan işçi artık yan çadırlardakiler ile kardeşti. Etnik kimlik, dil ayrımı gibi birçok tabularını, ön yargılarını yıkmışlardı. Uç noktalı insanların birbirlerine destek verebileceğini TEKel olabileceklerini gösterdiler. Ekmeklerini, sigaralarını ve

13


Liseli Dünyası etmeyeceğiz. Mücadelemize kaldığımız yerden devam edeceğiz. Son sürat çalışmalarımıza devam ederken 1Nisandan sonra daha da canlanacağız. Daha da hareketleneceğiz.. ****

Coplarını paylaşıyorlar. Su gibi ekmek gibi bize lazım olan şey paylaşmaktır. ve Coplarınızı paylaştık.PAYLAŞACAĞIZ!!! Senelerdir yorgun bedenleri bu paylaşım sayesinde güçlense de 78. günün ardından[kendi istekleri dışında,,] daha dik emperyalizmle mücadele etmek için 1Nisan tarihine kadar sıcak evlerine kendilerini teslim ettiler. 1aylığına da olsa ikinci yaşam yerlerini, ikinci evlerini bıraktılar. Nasıl mücadele edilir sorusunun cevabını öğrendikleri sokaklardaki ÇADIR EVLERİNİ yaptıkları gibi kendileri yıktılar. Gittikleri yer evleriydi. Ailelerinin eşlerinin çocuklarının ebe beyinlerinin yanıydı. Ama kendi kurdukları çadır kentindeki evlerinden tek farkı duvarların piri ketten yapılmış olmasıydı. Aile bile fark değildi çünkü orda ki tüm insanlar birliğin büyüklüğünü görmüşlerdi. Etnik kökenleri görmezden gelmeyi öğrenmişlerdi.

Bu yazıyı Tekel işçileri gittikden bi iki gün sonra yazmıştım. İçimde bir korku ile. Acaba geri gelecekler miydi? Geldiklerinde belki daha büyük karşı koyma ile karşılaşacaklardı. şimdi ne olacak? Tekrar siyasiler işçilerin başına leş yiyiciler gibi mi üşüşecek? Hükümet ağır ağır mı canlarını yakmak isteyecek? Uyuyan halka belli etmeden mi işe koyulacak… evet aynen öyle yapacak. Böyle önemli bir noktada bilene insanlar uyumaya devam edecek. Şimdi ayaklanan işçiler, dün seslerini çıkartmıyorlardı. hiçbir şeyin farkında değillerdi. 4C ile mücade etmeye çalışan işçilerle gibi çok yakın zaman da bir çok iş alanındaki işçiler ve memurlar mağruz kalacak bu zülme..

TEK aileydiler!!! TEK aileyiz!!! Ve 1nisanda devletin Başına saka gibi TEK bir aile olarak dayanacağız. İşçi, memur, öğrenci devrimci el ele' kendimizi oligarşik, sömüren ve sömürülen devletin ellerine teslim

14

Ankara’dan Liseliler


Liseli Dünyası

Bu Çocuklar Uslu Durmuyor Gökçek! Devlet konuş! Bu soygun düzeninde vergi adına halklardan gasp ettiğin paralar yetmiyor mu? Sana bağlı olan bütün kurumların ‘bağış’ adı altında halkları soyduğu yetmiyor mu? 5 kişilik bir aileye biçtiğin açlık sınırı 1000 liranın altında değilken, açlık sınırının neredeyse yarısını asgari ücret olarak verip halkları bu koşullarda yaşamaya iten senken, öğrencinin harçlığına göz koyup onu da PASO ücreti adı altında alıp zumlüne sömürüye hız kesmeden devam eden senin Ankara’daki belediye başkanın değil mi ? Öğrenci sömürüsünde 3 seçenek vardır. Ya kendimizi EGO çalışanı olan şoför ve muavinin insafına bırakırız, istendiğinde Tam Ücret veririz, neden pason yok diye rencide ve tacize uğrarız, otobüsten indirilir ve yürümek zorunda bırakılırız, Ya PASO denen kâğıda haftalık harçlığımızı yatırırız. Öğrenci olduğumuzu gene devletin bize dayattığı militarist tarzdaki üniformalarımızdan ve sırtımızdaki çantalarımızdan anlamayan, öğrenci kimliklerimizi ise hiçe sayan Büyükşehir Belediye ‘sini ve onun doymak bilmeyen patronu Melih Gökçeği ancak PASO alarak susturabiliriz. Onların gözleri bu sayede doymayacak, sadece bir süreliğine tatmin olacaklardır. Belli bir süre sonra yeni isteklerle tekrar karşımıza geleceklerdir... . Ya da PASO sömürülmeye karşı çıkarız Gökçek ve şirketi Ankara Büyükşehir Belediye 'sinin yaptırımlarına karşı parasızlıktan eve kadar yürümek yerine, dayatılan zorlamalara

karşı dimdik durarak, devlet gasplarına ve öğrenci sömürüsüne karşı yürürüz. Bize devlet tarafından dayatılan sınırları parçalar ve tüm öğrenci arkadaşlarımıza bu durumun adaletsizliğini anlatarak hep birlikte bu soyguna direniriz! Maaşı olmayan bizlerden bir kâğıda 22 Lira vermemizi istiyorlar. Öğrenciyiz, ispata gerek yoktur. Zaten paso denen o kâğıda verecek paramız da yoktur! Bizden alınan 22 lira,11 liradan 2 çuval patatese eşittir.2 çuval patates ise seçim zamanı 2 aileye verilir ve her aileden 3 oy çıkacağını hesaplarsak 6 oya eşit olur. Ankara ‘da ki öğrenci sayısının da yüz binlerce olduğunu düşünürsek, ortaya çıkan tablo vahimdir. Geçtiğimiz sene Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) tarafından dava edilen ulaşım zamları, Ankara 9.İdare Mahkemesi tarafından yürütmeleri durdurulmuştur ve bu sonuç üzerine EGO ya bağlı UKOME ulaşım zamlarından 1 kuruşluk dev (!) indirim yaparak bizlerle resmen dalga geçmişlerdir. Yine EGO ‘ya bağlı otobüslere “Paso Göstermek mecburidir” yazdıran Gökçek, bizlerle bir kez daha dalga geçmiştir. Bizler, sizin geleceğiniziz. Geleceğiniz üzerinde oyunlar oynamayın. Okullardayız, sınıflardayız, PASO ‘ya inat sokaklardayız!

15

Onur


Liseli Dünyası

Tek-El Evet, 78 gün boyunca eylem yapan ''tekel işçileri'' bugün Kızılay’ın göbeği Sakarya Caddesi’nden ayrıldılar. Çadır kentlerini kısa bir süreliğine bıraktılar.Sırtlarında cop izleriyle, karınlarında bölüştükleri ekmeklerle ve üstlerinde beraber ısındıkları battaniyelerle. Arkasında acısıyla, tatlısıyla koskoca 78 gün. Beraber gülüp beraber sevindikleri, birliğin kuvvetini öğrendikleri 78gün. Çok güzel dostluklar yaşadık. Aynı ekmeği yedik, aynı kaplardan su içtik ve aynı mavi kıyafetli adamlar ve onları yönetenlerle mücadele ettik.. Devletse geldikleri ilk günden itibaren şiddet, taciz, küfür, gözaltı kısacası işkence ile yaşamlarında ki dönüm noktası olan eylemlerini sindirmeye çalıştı, çokta fazla tepki gösteremedi. Halktan korktu ve saman altından insanları alevlendirmeyi provekötörlerin saldırısını amaçladı.... Geldikler ilk gün göz yaşartıcı sprey, Cop, tazyikli ve boyalı su, içindeki suyu buz gibi olan büyük bir süs havuza atıldılar itildiler bir anda ötekileştirildiler bunu birçoğu anlamadı neden olduğunu çünkü onların birçoğu devrimci değildi. Polis onların gözünde ''hep iyi, hep zayıfı kurtaran'' devrimcilerse ''hep kötü ortalığı hep kaosa zorlayan'' kişilerdi. Aslında o “Polis’lerin” ne olduklarını, mücadele eden insanlara karşı barikat olduklarını anladılar. Birçoğu tabularını bu sokaklarda, kimi zaman cop yerken, kimi zaman tazikli suyun altında kalarak, kimi zaman ''kaosçularla'' devrimcilerle yani bizlerle yedikleri ekmek de, kimi zamanda eylemlerde isyanın sesiyle yıktılar. Onlar hakları için mücadele etti. Devletin 4/C'sine 4/B'sine boyun

eğmemek adına bu kavgaya baş koydular. Hamdullah Uysal hayatını sabah namazı için gittiği, camiden dönerken kayıp etti. Onların bu kavgasında bizler barış isteyen, onurlu, şerefli insanlar olarak destek verirken kan isteyen kin besleyen ezen haysiyetsiz köpeklerse 3H hareketi başlattı ama başarılı olamadılar. Pes etmeyen siyasetle değil sadece evlerine götürecekleri ekmekle ilgilenen bu insanların üzerindeki büyük değişikliği gördüler. Artık işçiler sadece kendilerini için değil herkes için mücadele ediyordu. Hükümetin aylardır uğraşıp da yapamadığı açılımları yaptılar onlar ''Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Çerkez, roman, Laz, ermeni, Musevi, Süryani, Hristyan, Müslüman, Kadın'' aklınıza gelebilecek tüm açılımları gerçekleştirdiler. Yorgun bedenleri artık daha da yorulmuştu. Ama bugün ise sendikalarının aldığı kararla ara verdiler çadırlarını nasıl kendi elleriyle yaptılarsa yine o nasırlı elleriyle geri söktüler.Belki gözleri dola dola belki de devrimcilerle beraber bir daha ki sefere yapacakları çadırları omuzlamanın hayali ile. Artık anlıyorlardı. Sinmek susmak olanaksızdı, hepsi sosyalizme doymuşçasına bakıyorlardı ve eminim ki bundan sonra olacak ayaklanmalarda en önde işçiler yürüyeceklerdi. Bu bir son değil olmayacak da işçilerin giderken dedikleri gibi HER ŞEY DAHA YENİ BAŞLIYOR!

16

Göksel


Liseli Dünyası

Örgütlenme ve Önemi Örgütlenme; aynı amaç doğrultusunda tek vücut olabilmektir. Bunun gerekli olduğu yerlerden biri de elbette liseler. Baskıların ve adaletsizliklerin ilk duvarı. Bu duvarı yıkmanın tek yolu birlik olmaktan geçer. Mesleki liselerde emek sömürüsü, sınav sistemindeki adaletsizlikler ve sayamadığımız bir çok yasak. İşte bunların en hafif düzeye indirilebilmesi sesimizi duyurmamızla sağlanır. Bu da ancak örgütlenmiş kitlelerin başarabileceği bir şeydir. Devrim tarihini ele aldığımızda da örgütlenmenin önemi ortadadır. Hayatın her aşamasında ihtiyaç duyacağımız örgütlenme, bir çok sebeple arka planda kalmıştır. Bunun faturasını da yine bizler ödemişizdir. Birlik olmamış bir liseli kitle, birlik olmamış bir işçi sınıfı ya da birlik olmamış işsiz sınıf, hakkını alacağı taraf karşısında varla yok arasındadır. Liseler olarak varlığımızı bildirmek, Haklarımızı aramak ilk görevimizdir. Bunu hem kendimiz için hem de gelecektekiler için yapmalıyız. Bunun için ihtiyaç duyduğumuz tek şey, daha bilinçli, daha mantıklı, daha çok okuyan ve daha çok mücadele eden kitledir. bu kitleyi yaratmak için önce kendimizi sorgulamalı ve gerekli fedakarlıkları yapmalıyız. Daha sonraki aşama ise fark edememiş kitleye fark ettirmektir. mücadele bilincini verebilmek bu aşamada önemlidir çünkü örgütlendiğini sandığımız bir çok kişi ikinci adımda aslında örgütlenmediğini veya bunun için mücadele etmediğini açıkça belirtir. O halde burada iş yine örgüte mensup kalıcı

guruba düşer. Bu gurup sesini sokakta duyururken, çevresinde de kitle yaratmalıdır. Böylece teorik gelişme ve pratik iki koldan yürütülmüş olur. Örgütlenecek kitleye fark ettirmemiz gereken şey ise mevcut olan, ama bunu bir türlü hissedememiş haklarını ortaya koymak, hak arama bilinci uyandırmaktır. Bir diğer sorun ise örgütlü kitlenin önünde sebepsiz yere engel olmaya çalışan, anti-devrimci guruplardır. Bu gurupların mantık dışı tavırları anlaşılamamış ve anlaşılamamaya mahkum kalmıştır, kalacaktır da. Hak ihlallerinin gün be gün azaltılmaya çalışıldığı dünyada bu anti-devrimci engelin amacı yersizdir. Önümüzde engel olmasına, zaman kaybetmemize sebebiyet vermesine taviz veremeyiz. Örgütün muhtaç olduğu kitle ile örgüte muhtaç kitle birleşmeli ve sesini duyurmalıdır. Bu örgüt mücadelenin rahmidir. Mücadele örgütte gelişir ve kendini tamamlar. Gerekli olan esas şey bu mücadeleye inanmak ve inandırmaktır.

17

Kocaeli’den Recep


Liseli Dünyası

Tek Hücrede Sosyalizm! Önce tek hücrede devrim yapacaksın... Mitokondri ve koful bir araya gelip Gol giye karşı örgütlenmelidir. Yeter artık hücrenin asıl yapıtaşları biziz, bizimde söz hakkımız olmalı. Hücrenin refahından bizde eşit pay almalıyız. Diyerek gerçekleri bıkmadan usanmadan diğer hücre elemanlarına açıklamalıdır. Bir süre sonra Endoplazmik Retikulum, Sentrozom, Lizozom ve Kloroplastı da kendi saflarına çekmelidir. Yıllardır hücreye çöreklenmiş Golgi Aygıtı boş durur mu hemen Faşist Ribozom, Çekirdek ve Çekirdekçikle bir olup Devlet gibi Mitokonrdi ve Kofula Saldıracaktır. Ya Golgi Aygıtını kırıp hücreyi temizleyeceksin ya da biçimsiz kanserojen bir hücrede yaşayacaksın.***

Şimdi bu açıklamaya göre hücreyi Dünya’ya benzetelim: KAPİTALİST: Golgi Aygıtı DEVLET: Beyin Ve Beyincik HALK: Mitokondri, Koful,Endoplzmik Retikulum, Sentrozom , Lizozom ve Kloroplast FAŞİST: Ribozom Golginin yaptığı zulümler Mitokondri ile Kofulun canına tak etmiş. Ve Golgiye karşı örgütlenmeye başlamıştır. Hücrenin refahından eşit pay almak istemiştirler. Bunları artık kendi arasında konuşmaktan çıkartıp diğer hücre elemanlarına bıkmadan usanmadan açıklıyorlar. Bütün hücrelerdeki halklar başkaldırıyorlar. Bir süre sonra ise Endoplazmik Retikulum, Sentrozom, Lizozom ve Kloroplastı da kendi saflarına çekiyor. Ve eylemlere başlıyor. Bizim Mitokondri ile Koful genel grevden tutun da beyin ve beyinciği işgale kadar her türlü eylemi

yapıyor. Faşist Ribozom bir an önce bir şey yapmazsa iktidarının elden gideceğini ve hatta kendisini hücreden kovacaklarını biliyor. “Hücre elden gidiyor bunlar hücreyi bölecekler” diyerek halkın kafasını karıştırmaya çalışıyor ama nafile halk çok iyi örgütlenmiş. Devlet de yatırımcısını koruyor tabii ki ve ayaklanmanın önde gelenlerinden Mitokondri ile Kofula saldırıyor. Saldırı sonucunda ya Mitokondri ve Kofulun zarar görerek hücre yıkılıyor ya da Golgi pes ederek hücrenin işleyişi sorunsuz olara devam ediyor. Tabi Golgi ve hücrenin küçük parçacıklarının mücadelesi yanı sıra hücrelerde savaşa giriyor. İç savaş giderek sıcak sınır çatışmalarına dönüyor. Halkların amacı Golgiyi (kapitalizmi) kaldırıp yerine sömürüsüz, eşit bir hücre yaratmak. Tabi vücut tek bir hücreden oluşmuyor bir sürü farklı hücre var bazı hücreler bütün vücut hücreleri kardeştir diyor. YAŞASIN MİTOKONDRİNİN , KOFULUN, ENDOPLAZMİK RETİKULUMUN KARDEŞLİĞİ! İşe bakın bir vücut kadar olamadık.Vücut hücreleri kardeşçe yaşıyor. Sadece dış hücrelerin bazıları ile çatışmaya giriyor. Hücrelerin güvenliğini al yuvarlar üstleniyor. Herkezin görevi var. Ve biz yaşasın hakların kardeşliği dedik. ,Bize gelen cevap halk yoktur Türk vardır oldu… ***: İlk paragraftaki yazı Laz kapitalden alıntıdır

18

Samsun’dan Şükrü


Liseli Dünyası

Gelecekten Bir Yazı Biraz sonra söyleyeceklerim içini karartmasın bir tek sen değil herkes esir gibi oldu ama sonunu tamamlamak sana kalıyor... Ailelerimiz, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaşadıkları gibi, bizimde öyle yaşamamızı istiyorlar aslında sistemde bunu istiyor. Lise’ye kadar oku eğer başarılıysan ve erkek'sen üniversiteye gidersin, üniversite bitince mecbur askerlik, askerlikte bitince işe başlarsın biraz çalış elin ekmek tutsun evlenirsin sonra çoluk çocuk, onlar büyürde sen aynı mı kalırsın? Unuttukları bir şey var kendini ne zaman özgürleştireceksin? Okul dediniz... Sabah 8.30 da ders başlıyor 14:30 u geçiyor bazen sonra dershanesi var bunun akşama kadarda dershane eve geleyim yemek yiyip ödevlerimi biteriyim demek 22:00 eee ... Yarım saat de TV izle saat 22:30 uyku vakti olsun rüyalarımda özgürüm diyebilirsin o zamanda karabasanlar oluyor bunca sinir stres sonucu. 7 yaşında okula başlıyoruz Aralıksız 12 sene neredeyse her günümüz böyle. Üniversite zamanın geliyor 12 yıl çalış didin sonra 3 saatlik bir sınav hastalık dinlemez mazeret kabul etmez sen o kadar emek ver ama unutma bir tek sen değilsin bu sınava emek veren milyonlar giriyor senin gibi bu sınava. Kazandın diyelim ortaokuldan beri ailenin baskısı aldığı nefes zaten ensende, il dışı istiyorsun üniversiteyi hadi o da oldu, önce har(a)ç parası, aileme fazla sıkıntı olmasın diye yurtlara kaydını yaptırıyorsun, fazla sevinme kaldığın odada 5 kişi daha olacak çünkü 1 odada en az 6 kişi var. Dayanamıyorsun tabi eve çıkıyım diyorsun ev arkadaşlarının hepsi

ayrı bir telden çalıyor, bide para çok sıkıntı ev kirası, elektrik, su, doğal gaz, mutfak giderleri, yol vs. baban eğer orta halli birisiyse iyi yoksa bu dertlerin altından kalkamaz annen abin çalışıyorsa aylık belli bir miktar yollarlar okumaya çalışırsın... En az 4 yıl daha okursan eder 16 yıl yaşında 21 olur... Üniversitede bitti askeriyeden çağırıyorlar seni... Mecbur gideceksin, sana öğretileni sende söyleyeceksin vatan borcu göz açıp kapayana kadar geçer... Koca bir yalan. Bu ülke'de savaş bitmez kör bir kurşun gelip seni bulabilir hatta ölebilirsin o zaman sana şehit derler. Ölmezsen tezkere'yi alınca iş aramaya başlarsın, unutma senin gibi herkes iş peşinde kendi işini kurarsan batma ihtimalin var. Başka birinin yanında çalışacaksan oraya CV buraya ÖZGEÇMİŞ vs. vereceksin. Genelde '' biz sizi arayacağız '' derler hiç kimsede aramaz. Bir iş bulacaksın asgari ücret maaşı var. Annende boş durmayacak ''helal süt emmiş'' bir kız arayacak sana ''emin ol bulurlarda'' sırasıyla önce kız istenir. Sonra söz, sonra nişan, sonra nikâh ve düğün tabi bunlar için birikmiş bir miktar paran olacak bu devirde, asgari ücretlerde zor kredi çekeceksin her ay gidip bankaya maaşının yarısını vereceksin, tabi eşinde çalışıyor olacak yoksa çok zor bu dertlerin üstesinden gelemezsin. Aradan bir kaç yıl geçti aileler sizden bir torun isterler... Nur topu gibi bir çocuğunuz olur (iyi ki ikiz ve üstü değil) beziydi mamasıydı onlar içinde mesaiye kalacaksın

19


Liseli Dünyası sömürü devam ediyor. Hatırlıyor musun ;''ben anne baba oluyum bizimkilerin bana yaptığını asla yapmayacağım... Özgür büyüyecek benim çocuğum'' dediğini, ama anasın, babasın çocuğuna zarar gelmesini elbette ki istemiyorsun iyi eğitim alsın, büyüsün evlensin dediğini de şimdi ben duyar gibiyim, o büyüdükçe sende yaşlanıyorsun. Unutma ailende gençken böyle demişti. Aslında sende olmak istemediğin annen ve babana o kadar çok benziyorsun ki, gün geçtikçe

de çocuğun seni örnek alarak büyüyor... İşte 12 Eylül 1980 darbesi ailene sana çocuklarına ve torunlarına bunları getirdi. Aslında hiç bir şey getirmedi aslında ailen sen çocuğun ve torunun böyle değil AMA... Aması sana kalmış ya özgür bir sen ya da darbe'nin ailene, sana ve senden sonrakilere getirdikleriyle yetin bunların cevapları sende, sen karar ver...

20

Merdan


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.