pdf14

Page 1

Dünyan›n sokaklar›: Bir karnaval bir de gerçek.

Gençler sokakta; sen bittin Fillon!

Bir Yavuz Turgul filmi: Gönül Yaras›

Sayfa 4

Sayfa 8

Sayfa 10

Yaflanacak

Dünya AYLIK GAZETE • SAYI 14

“Ruhumuza gül, çocu¤umuza gelecek istiyoruz” Sayfa 7’de

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

www.yasanacakdunya.net

Mart 2005

Bu savas¸a kars¸ ıyız! n ABD ve AB, Irak’›n ard›ndan ‹ran ve Suriye’ye “demokrasi götürme” haz›rl›¤›nda!.. Bunun ne anlama geldi¤ini ö¤rendik!..

Bundan tam iki yÝl önce, ABD ve İngiltere’nin “demokrasi” götürdüğü Irak’ta 20 Mart sabahÝ, bombalar yağdÝrÝldÝ halkÝn üzerine. AcÝ, gözyaşÝ, öfke taşÝndÝ ekranlardan evlerimize. Geçen iki yÝl içinde, sadece bunlarÝ mÝ gördük Irak’ta? IraklÝ direnişçi Ebu Fatima gibi “... Şu anda pazar yerindeyim. Onlar silahlarÝyla havadan, karadan ve her yönden çevremizi sarmÝş durumdalar, yaklaşÝyorlar...” diye ölümüne direnenlerin sesini, Ebu Gu-

reyb’te işkenceyle dizginlenmeye çalÝşÝlan halkÝn öfkesini soluduk. Kimimiz, kin duydu yüreğinde, tepki biriktirdi! Kimimiz, “Saddam bunu hak etmişti” dedi. Kimimiz sokaklara döküldü, “Emperyalist savaşa geçit yok!” dedi. İzledik, gördük, belki acÝ duyduk...

Akbabalar yeni “demokrasi” seferinde!

doğrultusunda, İran ve Suriye’ye “demokrasi götürme” hazÝrlÝğÝnda. Bush’un acil hedefleri içinde “Ortdoğu’da barÝşÝn sağlanmasÝ” olduğunu hatÝrlarsak, bizleri nelerin beklediğini daha net görebiliriz. Çünkü O, daha fazla kar istiyor, daha fazla can istiyor, daha fazla güç istiyor. Emperyalizmin dünya ve Ortadoğu halklarÝna açtÝğÝ savaş, “demokrasiözgürlük-barÝş” sloganlarÝ altÝnda yeni boyutlar kazanarak büyüyor.

SavaşÝn neresindeyiz? Irak’Ýn ardÝndan ABD ve AB emperyalizmi ortak çÝkarlar

İran ve Suriye halklarÝyla sÝnÝrlÝ değil elbet. AçÝlan savaş bayrağÝ, “Agenda 2010-SECU Reformu-Yeni Emeklilik YasasÝ” içinde boğulan biz işçi ve emekçilere de karşÝdÝr. Biz sustukça kan, biz sustukça gözyaşÝ, biz sustukça açlÝk dayatÝlacak. Geleceğimizi kuşatÝyorlar! Gün, Ortadoğu halklarÝna yönelen emperyalist savaş tehdidine karşÝ durmanÝn günüdür. Bu savaş bize, bu savaş tüm dünya halklarÝna... O halde, biz savaşÝn neresindeyiz?.. Emperyalist haydutluğun yanÝnda ya da karşÝsÝnda!..

Emperyalist savaş salt Irak,

SaldÝrÝlara eylemli yanÝt! n Topyekün sald›r›lara karfl› emekçiler ve ö¤renciler, birbirini destekleyen ortak eylemlerle sokaklarda...

Avrupa’da işçilere, kamu çalÝşanlarÝna ve öğrencilere yönelik topyekün saldÝrÝ dalgasÝ, eylemlerle yanÝtlanÝyor. Fransa’da 118 bölgede yapÝlan gösterilere 300 bin emekçi katÝldÝ. Almanya’da tüm eyaletlerdeki kamu emekçileri, sosyal yÝkÝm saldÝrÝlarÝnÝ miting ve uyarÝ grevleriyle karşÝladÝ.

İngiltere’de emeklilik yasasÝ Nisan ayÝna kadar geri çekilmezse, bütün hizmet sektörü sendikalarÝ greve gideceklerini açÝkladÝ.

Ve öğrenciler... İşçi ve kamu emekçileri cephesinde bunlar olurken, birçok ülkede öğrenciler de hareket-

lendi. Fransa’da "Eğitim reformu” adÝ altÝnda liselere kadar uzanan özelleştirme saldÝrÝsÝ, Almanya’da öğrenci harçlarÝnÝn artÝrÝlmasÝ, Hollanda’daki hak gasplarÝ ve üniversite kapÝlarÝnÝn yoksullara kapanmasÝ anlamÝna gelen bütçe kÝsÝntÝsÝ; işgallerle, yürüyüş ve toplantÝlarla protesto edildi. En dikkat çeken tepkilerden biri, Almanya’da üniversite öğrencilerinin 1 MayÝs’a güçlü katÝlma ve sendikalarla ortak eylem yapma kararÝ oldu. Diğeri ise, Fransa’da Liseliler Koordinasyonu’nun kamu emekçileriyle ortak eylem ka-

rarlarÝnÝ açÝklamasÝ.

Hep birlikte!.. Topyekün saldÝrÝlara karşÝ emekçilerin ve öğrencilerin birbirini destekleyen bu ortak eylemleri, birlikte karşÝ koyuşun zeminini güçlendiriyor. Birlikte karşÝ koyuş, sonuç alma olanağÝnÝ daha fazla barÝndÝrÝr içinde her zaman... Göçmen işçilerin ve göçmen öğrencilerin de bu toptan saldÝrÝlardan paylarÝnÝ aldÝklarÝ apaçÝktÝr. Öyleyse saldÝrÝlara karşÝ bizim için tek yol kalÝyor: Direniş! Hep birlikte!..

Fransa’da kitlesel eylemlere devam n Eylemlerin önüne barikat olan sendika bürokratlar› afl›l›rsa, emekçilerin tarihsel kazan›mlar› korunabilir. Fransa’da emekçilerin hak gasplarÝnÝ içeren reformlarÝn hÝz kazanmasÝ, haftalÝk 35 saat olan çalÝşma süresinin uzatÝlma girişimi ve bunlarÝn karşÝsÝnda gelişen kitlesel eylem ve gösteriler devam ediyor. En son 5 Şubat’ta işçi, eğitim sendikalarÝ ve federasyonlarÝnÝn çağrÝsÝyla 118 bölgede yapÝlan gösterilere 300 bin kişi katÝldÝ.

şekilde eylemlerini sona erdireceği sözü verdiler!

Eylemlere devam…

İmaj çizilecek! Emekçilerin eylem takviminde 10 Mart’ta yapÝlacak grev ve gösteriler var. AynÝ tarihlerde UluslararasÝ Olimpiyat Komitesi’nin (CIO), 2012’de yapÝlacak olimpiyatlar kapsamÝnda Paris’in uygunluğunu kontrol için buraya ziyareti olacak. Bu durumda imaj sorunun-

dan kaynaklÝ hükümetin kimi sendika ağalarÝnÝ yanÝna alarak grevi erteleme çağrÝsÝ, tabanÝn baskÝlanmasÝyla sendikalar tarafÝndan kabul görmedi. Fakat sendika bürokratlarÝ, olimpiyat heyetini rahatsÝz etmeyeceği ve sendikalarÝn polisle uyumlu bir

İşçi ve emekçiler çalÝşma koşullarÝnÝn düzeltilmesi, ücret artÝşÝ ve sosyal haklarÝn korunmasÝ talepleriyle grev ve sokak gösterilerine devam edecekler. Devletle birlikte eylemlerin önüne barikat olan işbirlikçi sendika bürokratlarÝ aşÝlabildiği oranda, emekçilerin tarihsel kazanÝmlarÝ korunabilecek. Aksi halde geriye, daha geriye gidilecek. Türk, Kürt işçi ve emekçilerinin bu eylemlere katÝlÝmlarÝndaki zayÝflÝk kÝrÝlmalÝ. Bizler, Yaşanacak Dünya pankartÝyla, öncekilerde olduğu gibi bundan sonrada gösterilerde yerimizi alacağÝz!

BurasÝ bir göçmen kampÝ Reform paketlerinin hediyesi işsizlik BakanÝn itiraflarÝ

Yaflanacak

Dünya İnsan olduğumuzu hatÝrlayalÝm ABD-İngiltere ittifakÝnÝn Irak’a gerçekleştirdiği "demokratikleştirme harekatÝ” ikinci yÝlÝnda. SavaşÝn yol açtÝğÝ acÝ, gözyaşÝ ve ölüm, şiddetinden bir şey kaybetmiş değil. Hala sokaklar kan gölü, çocuklar korkuyla yaşÝyor ve hala insanlar direniyor... Bölgede yaşananlarÝ sadece bizlere yansÝtÝlan boyutlarÝyla görüyoruz. Televizyon karelerine, gazete satÝrlarÝna inen haberlerle sÝnÝrlÝ olsa bile, ortaya çÝkan tablonun korkunçluğu hepimizin tüylerini ürperten düzeyde. Bir de kendinizi, her gün üzerine bomba yağan insanlarÝn, sokağa çÝktÝğÝnda neyle karşÝlaşacağÝnÝ bilmeyen çocuklarÝn, işgal güçleri tarafÝndan taciz ve tecavüze uğrayan kadÝnlarÝn yerine koyun... Bir an olsun bu dehşet çemberi içinde yaşadÝğÝnÝzÝ düşünün...

(DevamÝ üçüncü sayfada)

İngiltere’nin Cambridge kenti yakÝnlarÝndaki Oakington Göçmen KampÝ’nda yaşanan ÝrkçÝlÝk, cinsel taciz ve şiddetin boyutlarÝ derin. BBC muhabiri Simon Boazman tarafÝndan gizlice çekilen görüntülerin yayÝnlanmasÝyla bir kez daha kamplarda göçmenlerin hangi sorunlarla boğuştuğu görüldü. Görüntülerde, kamptaki görevlilerin göçmenleri taciz ederek, cinsel ilişkiye zorladÝğÝ konuşmalar var. ‘Wolfie’ (Kurt) lakaplÝ görevli Jason Martin, bir mülteciyi “Beyaz olduğum için benim emirlerimi dinlemeyeceğini sanÝyorsan yanÝlÝyorsun. Benim büyük dedem senin büyük dedeni vurdu ve senin lanet olasÝ memleketini 200 sene sömürdü” diyerek yataktan aşağÝya atÝyor.

İngiltere Göçmenlik BakanÝ Des Browne,konuyla ilgili yaptÝğÝ açÝklamada kamplarda işleyen sistemi savundu! Browne, “Bizim göçmenlik sisteminde ÝrkçÝlÝğa yer yoktur. Tutuklama ve sÝnÝrdÝşÝ etmek çok önem verdiğimiz konulardÝr. Göçmen kontrolünün insan haklarÝna saygÝlÝ bir şekilde yapÝlmasÝ için yetkimi sonuna kadar kullanacağÝm” diyor! AynÝ kampta geçen ay yapÝlan incelemeler sonucunda müfettişlerin, “ÇalÝşanlarÝn anlayÝşlÝ davranÝşlarÝ neticesinde mültecilerle aralarÝnda çok iyi ilişkilerin geliştiği” şeklinde rapor yazdÝğÝ da başka bir gerçek. İyi ilişkiler buysa, kötü ilişkilerin sonuçlarÝnÝ varÝn siz düşünün...

tan işsizlik, hükümet ve muhalefet partileri arasÝnda tartÝşma konusu olacak kadar ilerledi.

Muhalafet bile...

n Almanya’da reformlar iflsizli¤i 5 milyonun üzerine ç›kartt›. Almanya’da uygulamaya konulan “reform” politikalarÝyla birlikte işsizlik resmi rakamlarla 5 milyonun üzerine çÝktÝ. Emekçikerin yaşam koşullarÝnÝn gerilemesiyle birlikte ar-

Ana muhalefetteki Hristiyan Birlik Partisi’nin liderleri Angela Merkel ve Edmund Stoiber, Başbakan Schröder’e bir mektup göndererek "Almanya için ittifak” çağrÝsÝnda bulundular. O sÝrada Yemen’de bulunan Schröder, "DiyaloglarÝnÝ koşullara bağlayanlar, uzun süredir yaşadÝğÝ sorunlardan bÝkmÝş olan bu ülkenin insanlarÝ üzerinde oynadÝklarÝ oyunu devam ettirdikleri şüphesi uyandÝrÝyor” açÝklamasÝnda bulundu. ArdÝndan Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel BaşkanÝ Franz Müntefering; "Muhalefe-

tin sunduğu reçete, refaha ihtiyacÝ olan kesime hiçbir yarar getirmeyeceği gibi, çalÝşanlarÝn hakkÝnÝ torpilleyen bir özelliğe sahip. OnlarÝn derdi; toplu sözleşmenin özerkliğini, işten çÝkartmaya karşÝ koruma belirlemelerini ve işçinin işyerindeki demokratik haklarÝnÝ biraz daha budamaktan başka bir şey değil.” açÝklamasÝnÝ yaptÝ. Bütün tepkilere rağmen Schröder, yaşanan sÝkÝntÝlarÝn farkÝnda oldukarÝnÝ, ama bu politikalardan geri adÝm atmayacaklarÝnÝ açÝkladÝ. Onlar birbirlerini yiyedursun, Almanya’da reformlarla birlikte ortaya çÝkan sorunlar, işsizliğin artmasÝyla sÝnÝrlÝ değil. “Reform” politikalarÝ, bir bütün olarak emekçilerin geleceğini karartmaya devam ediyor.


Yaflanacak

Dünya 2

?

O

K

U

R

M

E

K

T

U

P

L

A

SÝcak güdemlerle dolu olarak karşÝnÝzdayÝz. Mart, hem dünya halklarÝ hem de Türkiyeli emekçi sÝnÝflar açÝsÝndan önemli bir ay. 8 Mart Dünya Emekçi KadÝnlar Günü, Newroz, Gazi Direnişi, 16 Mart KatliamÝ ve Irak’Ýn işgalinin yÝl dönümü... Öncelikle tüm kadÝn okurlarÝmÝzÝn 8 Mart Dünya Emekçi KadÝnlar Günü’nü kutluyoruz. “ÇocuklarÝmÝz için ekmek, ruhumuz için gül istiyoruz!” diyerek sÝnÝfsal-cinsel sömürüye ve ezilmişliğe başkaldÝran kadÝnlar, kadÝnÝn kurtuluşu mücadelesinde önemli bir adÝm attÝlar. Ama ne yazÝk ki emekçi kadÝnlara yönelik şiddet, baskÝ ve sömürü, tüm çÝplaklÝğÝyla sürüyor. Bunun için 8 Mart’lar, her yeni yÝl dönümünde daha fazla önem kazanÝyor. Ve 21 Mart Newroz... Ateşin ve güneşin çocuklarÝnÝn zulme ve sömürüye başkaldÝrÝ günü... Zalim Dehak’Ýn kafasÝna Kawa’nÝn balyozunu indiği gün... Özgürlük ateşlerinin yakÝldÝğÝ ve zÝlgÝtlar eşliğinde halaya durulduğu gün... Dehak yok edildi ama yeni Dehaklar yine çöreklendi mazlum Kürt ve Ortadoğu halklarÝnÝn tepesine. FarklÝ maske ve adlara bürünmüş olarak zulümlerini sürdürüyorlar... Sadece zalimler kan ağlatmÝyor; en büyük yarayÝ ihanet hançeri açÝyor... Ama tarihin de gösterdiği gibi kazanan Kawalar olacak , mazlum halklar olacak... Newroz ateşlerini zÝlgÝtlarla selamlÝyoruz!

E¤er çözümün bir parças› de¤ilsen, sorunun bir parças›s›nd›r.

‹mkâns›zla imkân dahilinde olan›n aras›ndaki tek fark, insan›n kararl›l›k derecesidir.

Hepimiz dünyaya çocuk olarak geldik. Kimisi zengin, çoğu da fakir ailelerinin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtÝ. Denilebilir ki “herkes kaderi ile yaşasÝn ve razÝ olsun.” Yok öyle değil, ya nasÝl? Her şeyin bir çözümü var. O çözüm ellerimizdedir. Yeter ki kullanmasÝnÝ ve yaratÝcÝlÝğÝmÝzÝ bilelim. Örneğin zengin çocuğu doğmuş. Yok, yok! Var, var! Ne ararsa ellerinin altÝnda. Zenginlik onlarÝn alnÝna ve genlerine yazÝlmÝş diyeceklerdir. Bu ailelerin nasÝl bu duruma geldiğini, nerelerden kazandÝğÝnÝ, kaç kişinin üzerinden vurgun yaptÝklarÝnÝ anlatmama gerek yok, siz bilirsiniz. Bizler sesimizi çÝkarmazsak, “bana dokunmayan yÝlan bin sene yaşÝsÝn” sloganÝnÝ halen devam ettirirsek, cadde ve sokaklarda yürüyüş yapanlarÝ, kaldÝrÝm taşlarÝ

üstünde sarÝ öküzün trene baktÝğÝ gibi seyredersek, “birileri nasÝl olsa bizim yerimize yürüyor” dersek, sonumuz yine yÝlan ve tren masallarÝna döner. Evet, maalesef sen ve ben böyle sürdürdükçe, senin, benim çocuklarÝmÝz hep dÝşarÝda yani sokak çocuklarÝ olur çÝkar. Ondan sonra “bu bizim kaderimiz” der, kendi kendimizi avuturuz.

DuyarsÝzlÝğÝmÝz… Bizim ülkemiz insanlarÝnÝn duyarsÝzlÝğÝ ilk sÝralarda dolaştÝğÝndan, tabii ki çocuklarÝmÝz sokakta ve her türlü suça açÝk olacaklar, olmalarÝ da isteniyor. ZamanÝn birinde bir belediye başkanÝ şöyle diyor; "Arkadaşlar bu sokak çocuklarÝnÝ toplayÝp, okyanusun ortasÝna, suyu, ağacÝ, hayvanÝ, kuşu yani hiçbir canlÝnÝn yaşamadÝğÝ bir adaya

*** Yine gecikmeli olarak çÝkmanÝn üzüntüsünü yaşÝyoruz. Birkaç nedeni var bu gecikmenin. En başta geleni ise, yaşadÝğÝmÝz maddi sorun ve sÝkÝşmalar. Bildiğiniz gibi tek gelir kaynağÝmÝz, satÝşlarÝmÝz ve okurlarÝmÝzÝn yaptÝğÝ bağÝşlar. Buralarda yaşanan düşmeler, bizi doğrudan etkiliyor ve bizlerdeki verim düşüklüğü de dahil, birçok istenmeyen sonucu beraberinde getiriyor... Mali sorunlarÝ çözme arayÝşÝ, beynimizin bir yanÝnÝ sürekli meşgul ediyor. Bu sayÝnÝn çÝkÝşÝnda da başÝmÝzdaki en büyük sorunlardan birisi buydu.

Kampanyaya davet... Önemli bir duyurumuz var: Gazetemizi daha çok okunan bir gazete haline getirmek için, 2 ay sürecek olan bir kampanya başlatÝyoruz. Gazetemize yeni aboneler bulmak ve daha geniş bir çevreye ulaşmak için abone ve tanÝtÝm kampanyasÝ... OkurlarÝmÝzÝ, gazetemizi şimdikinden daha güçlü bir sahiplenmeye davet ediyoruz. Her okurumuz, kendini bu kampanyanÝn bir parçasÝ haline getirmeli; önerileriyle, pratikteki adÝmlarÝyla bu kampanyaya destek olmalÝdÝr. Bu gazteyi okuyan, beğenen ve kendi düşüncelerini, sorunlarÝnÝ dile getirdiğini söyleyen herkes, kendi çevresindeki insanlara ulaşmak için elinden gelen çabayÝ sarfetmelidir. Her bir okurumuzdan, çevresindeki birkaç insanÝ abone yapmasÝnÝ bekliyoruz...

Baflar›, enerjinizi korkular›n›za de¤il, hayallerinize verdi¤iniz zaman bafllar.

Birçok insan hiç baflar›s›zl›¤a u¤ramaz, çünkü hiç denemez.

Yeter bu kadar kepazelik

ye saniye milyonlara izletiliyor. Bizim milyonlarÝmÝz da halinden gayet memnun olacak ki, hem bu programlarÝ izleyerek kanallara reyting rekorlarÝ kÝrdÝrma zevkini yaşatÝyor, hem de katÝlan yarÝşmacÝlara oy göndermede birbirleriyle adeta

yarÝşÝyor. Ya bu programlarÝ izleyenleri bir araya toplayarak, onlarÝn birbirine düşmesini sağlayan eğlence programlarÝna ne demeli peki? Ortam öyle geriliyor, öyle geriliyor ki programÝ sunan şahÝs gerginliği dağÝt-

götürelim. Orada yaşasÝnlar. Çünkü mensup olduğum halkÝmÝn gece eğlencesini, huzurlarÝnÝ bozuyorlar.” Adalarda Ýslah edilecek, ondan sonra getirtecekler canlÝ kalmÝşlarsa. Şu düşünceye bak. Bunlar seçilmiş başkanlar. Bu dazlak içi boş kafa ile halkÝ yönetecekler. Al birini, vur diğerine! Ne farklarÝ var birbirlerinden? Seni, beni düşünen mi var? Demek istediğim şu: Hiç bir halk kendi kaderi ile dünyaya gözünü açmÝyor. Devlet tarafÝndan öyle lanse ediliyor. “Bak şu halk hep devletinin yanÝnda, vatan millet için ölür” deniyor. Boşuna söylenmemiş; "Adalet mülkün temelidir” diye. Onlar için yeterlidir. Mülkü olmayanÝn, adaleti olur mu? Olmaz! Beni niçin savunsun? Ben aç karnÝmÝ doyurmak için bir ekmek çalÝp da hapse atÝlÝyorsam, diğer tarafta da devleti soyup soğana çeviriyorlarsa, buna da o halk tarafÝndan bir tepki gös-

terilmiyorsa, o halk daha çok şeye gebedir.

Yaşama sevgimiz… Böyle giderse çocuklarÝmÝz daha çok dÝşarÝda yaşarlar. Buna da yaşam denirse. O ki, “Geleceğimiz çocuklarÝmÝzÝn ellerinde” diyoruz. O zaman birlikte sokaklara çÝkmamÝz lazÝm. Her şey orada çözülecek. YarÝnlarÝmÝz bizleri bekliyor. Gün günü arÝyor. Geleceğimizi bilinçli bir şekilde hazÝrlayamazsak, işte yandÝğÝmÝz gün o gündür. Daha her şey bitmiş değil. Onlar bizi teşhir edeceklerine, biz onlarÝ teşhir edelim. Suskunluğumuzun nedenlerini birbirimize sormalÝyÝz ki, çocuklarÝmÝz sokaklara düşmesinler. BazÝ sözleri hatÝrladÝk. Yaşama sevgimiz, istediğiniz gibi olsun. Gelecek sayÝda buluşmak üzere hoşçakalÝn. Ali abi / Paris

Bir gerçeğin resmi

*** 15. sayÝmÝzda, daha fazla sayÝda okur tarafÝndan okunur hale gelmiş ve mali sorunlarÝmÝzÝ azaltmÝş olarak buluşmak umuduyla...

nu yaparken de birbirlerine olmadÝk hakaretlerde bulunuyorlar. Sonra bununla da tatmin olmazlarsa, şiddete başvuruyorlar. Bütün bunlar sanki çok güzel, insanlÝğa çok yararÝ dokunan programlarmÝş gibi sani-

I

Biz ve çocuklarÝmÝz...

Editörden

Yeni bir sayÝyla merhaba...

YaklaşÝk bir buçuk yÝldÝr İsviçre’deyim ve nerdeyse aynÝ süredir Türk televizyonu izlemiyordum. Geçenlerde çok büyük bir hata yaptÝm ve abone oldum. Ne yalan söyleyeyim, ilk zamanlar, evine ilk defa TV alÝnmÝş bir çocuk kadar mutluydum. Ne yazÝk ki bu mutluluğum çok kÝsa sürdü ve yerini hayal kÝrÝklÝğÝna bÝraktÝ. Bütün kanallarda birbirinin benzeri yarÝşma programlarÝ düzenlenmiş ve bu programlar çöpçatanlÝk yapmak için birbirleriyle adeta rekabet içerisinde. Herbiri birilerini birileriyle evlendirme çabasÝnda. OrtalÝğÝ Semra’lar, Sinem’ler, Ata’lar sarmÝş durumda ve hergün bunlara bir yenisi ekleniyor. Bu yarÝşmalara katÝlan insanlar, kÝsa sürede tanÝdÝğÝ bir insanla evlenmek için olağanüstü çaba gösteriyorlar ve bu-

R

mak için iki oynak şarkÝ söylüyor ve bir bakÝyorsunuz ki az önce birbirlerini yiyen, birbirlerine olmadÝk hakaretlerde bulunan zatlar, karşÝlÝklÝ göbek atÝyorlar. Arkadaşlar, yapmayÝn ne olur. Dünyada tartÝşacak, çözümü aciliyet gerektiren o kadar çok insanlÝk sorunu varken ve birçoğumuz bunlara duyarsÝz kalirken; böyle anlamsÝz, mantÝksÝz, yararsÝz programlarÝ seyrederek değerli vaktimizi harcamayalÝm. Bu kadar kepazeliğe bir yeter diyelim. Şimdi bu satÝrlarÝ okurken "sen de tv seyretme" diyenler vardÝr aranÝzda, ben seyretmem ama o kadar çok insan var ki izlemeyi tercih eden... Şunu da unutmamamÝz gerekir ki; Tv’yi çocuklarÝmÝz da izliyor. Onlara sevgiyi, saygÝyÝ aşÝlamamÝz gerekirken, ortalÝk sevgisizlikten, saygÝsÝzlÝktan kayniÝyor. Bunlara müsade etmeyelim arkadaşlar. Sevgiyle kalÝn. Ali Yurtseven

Muhalefetteki Hristiyan Birlik partileri, geçtiğimiz günlerde Ermeni SoykÝrÝmÝ konusunda Alman Parlamentosu’na bir önerge sundu. Bu, Türkiye cephesinde ve burada yaşayan Türkiyeliler, hatta Azeri Türkleri arasÝnda bile oldukça tepkili karşÝlandÝ, protesto gösterisi düzenlendi. Türk Devleti, OsmanlÝ’dan bu yana her fÝrsatta, sÝnÝrlarÝ içindeki diğer halk ve uluslara, dinsel ve mezhepsel farklÝlÝklara karşÝ insanlÝk dÝşÝ uygulamar, katliamlar yapmÝştÝr. İnsanlarÝ kendi topraklarÝndan sürmüştür. Kürtler, Ermeniler, Rumlar... Aleviler, Süryaniler... ilk elde sayabileceklerimiz. Biz, bu kirli tarihin hesabÝnÝn sorulmasÝ, hala devam eden ÝrkçÝ-faşist yönelimler karşÝsÝnda net ve kararlÝyÝz. Ancak dikkati çekmek istediğimiz, Türkiye’de olsun, yurt dÝşÝnda olsun, meclisteki veya dÝşÝndaki düzen partilerinin, zaman zaman insani duyarlÝlÝğÝ olan konularÝ kullanarak, top-

lumun bir çoğunun destek ve sempatisini kazanmasÝna, bilinçlerin sulandÝrÝlmasÝna karşÝ da suskun kalmayacağÝz.

İki yüzlü bujuva siyaseti. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) girme süreci, ABD’nin Türkiye’yi, AB içinde kendi çÝkarlarÝ doğrultusunda kullanacağÝ gerçeği, sermayenin hÝzlÝ dolaşÝmÝ için altyapÝsÝnÝn Avrupa standartlarÝna çekilmesi konusundaki devasa ekonomik yükün de AB’ye ödettirileceği, AB’nin başÝnÝ çeken Alman burjuvazisini teleşlandÝrÝyor. YaklaşÝk yüz yÝllÝk bir geçmişi olan Ermeni SoykÝrÝmÝ’nÝ, Ermeni HalkÝ’nÝn acÝlarÝnÝ bugün mü görüyorlar? AyrÝca, Yahudileri gaz odalarÝnda boğazlayan, diri diri fÝrÝnlarda yakanlar (Hitler faşizmi eliyle!) yine Alman burjuvazisi değil miydi? Daha fazla söze gerek yok sanÝrÝz...AşağÝlÝk çÝkarlarÝ için, yine insanlarÝn acÝlarÝ üzerinden yürümeye çalÝşÝyorlar.

Üstelik onlarÝnda desteğini, sempatisini kazanmaya çalÝşarak. Şunu iyi görmeliyiz artÝk; en küçük çÝkarlarÝ için emekçi halklarÝn kanÝyla şampanya kadehleri kaldÝranlara, her an ve her yerde biz emekçilere bilenenlere sempati duymak bir yana, timsah gözyaşÝ döken iki yüzlü suratlarÝna çarpmalÝyÝz öfkemizi. Biz emekçilere, işçilere yine kendimizden başkasÝ dost olamaz.

Geçmişte ve günümüzde yaşadÝğÝmÝz acÝlarÝn, uğradÝğÝmÝz haksÝzlÝklarÝn hesabÝnÝ sormak, yarÝnÝmÝza ve geleceğimize sahip çÝkmak için bir araya gelmeli, örgütlenmeliyiz. Ve bir güç olup daha gür bir sesle haykÝrmalÝyÝz: “HalklarÝn kanÝnÝ döken de döktüren de sizsiniz; biliyoruz, tanÝyoruz, hesabÝnÝ soracağÝz!..” Berlin’den bir YD okuru

Şubat’ta yaşama duranlar

Merhaba Yaşanacak Dünya okurları ve de dostları; Yaşanacak Dünya’mızın bu sayısında benim açımdan çok büyük bir öneme sahip olan Şubat ayının önemini paylaşmak istedim hepinizle. “Neden

mart, nisan.... değil de, özellikle şubat?” diye sorabilirsiniz Ya da, “Hoppala nereden çıktı şimdi şubat, durup dururken?” Ya da buna benzer başka sorular. Neyse sözü fazla uzatmadan, şubat ayının bende yararttığı önemi paylaşayım isterseniz!. Hepimizin de bildiği üzere bugüne kadarki tarih, sınıf savaşımları ( ezen ve ezilenin, sömüren ve sömürülenin ) tarihidir. Bundan dolayıdır ki, emekçiler hak ettikleri insanca yaşamı mücadele vererek ve gerekirse de hiç tereddüt bile etmeden en ağır şekliyle bedelini ödeyerek, sonunda kaçınılmaz olan “Başka bir dünyayının mümkün olduğu” inancını her daim taşıyorlar. İşte bu inançtır emekçileri birbirine bağlayan da. Fakat devrimci sanatçı Yıl-

maz GÜNEY’in şu sözlerinde de belirttiği gibi; “Bilincin önderliğinde değilse coşkular, sevinçler fayda yerine zarar verir halkıma... Düşman pusuda bekliyor!...” İşte bilincin önderliğinde olsun diye yazılan bu tarih, yıllardır sömürülen emekçi halkın zaferiyle sonuçlansın diye sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünyada insanca yaşansın di-

ye... Bunun ilk adımını attılar ismini bilmediğimiz daha nice isimsiz kahramanlar. İşte tamda burada yatıyor, benim için şubat ayının önemi. Ya sizin için?.. Yani sizin içinde önemi büyük olan bir ay, gün vs. yok mu? Peki varsa, siz de bizlerle paylaşmak istemezmisiniz?.. Özgür

Yaflanacak

Dünya

AYLIK GAZETE

Der Verein interkulturelle Wissenaustausch (Inter-Wissen e.V.) derne¤inin deste¤i ile ç›kmaktad›r. Merkez Büro: Lasallestr.54· 51065 Köln Telefon: +49-(0)221-57 92 234 - 35 · Telefaks: +49-(0)221-57 92 236 ‹nternet adresimiz: www.yasanacakdunya.net e-Mail: info@yasanacakdunya.net Paris irtibat: Tel.: +33 (0) 618 07 86 18 · e-mail: pydunya@hotmail.com Berlin irtibat: ydberlin@yahoo.com · ‹sviçre irtibat: ydisviçre@yahoo.com Deutsche Bank · Konto Nr.: 343 34 55 · BLZ 370 700 24 · IBAN: DE31 3707 0024 0343 3455 00


Yaflanacak

G IrkçÝlÝğa karşÝ büyük yürüyüş İsviçre’nin Zürich kentinde, 40’Ý aşkÝn örgüt, ÝrkçÝlÝğa karşÝ yürüyüş ve miting yaptÝ. 3 bin kişinin katÝldÝğÝ eylemi, mülteci dernekleri, sol örgütler, yabancÝ kuruluş ve yardÝm kuruluşlarÝ destekledi. Her renk ve ulustan insanlar anlamlÝ görüntüler sergiledi. YapÝlan konuşmalar ve atÝlan sloganlarda “illegal insan tanÝmlamasÝna hayÝr!” denilerek, herkese eşit hak, ÝrkçÝ uygulamalara son verilmesi, iltica yasalarÝnda insani düzenlemeler yapÝlmasÝ ve kağÝtsÝzlara yasal olanaklar sağlanmasÝ talep edildi.

Ü

N

D

E

Bush’un Avrupa turu! n Estirilen teröre, al›nan tüm güvenlik önlemlerine ra¤men Bush, yüz binlerce göstericinin protesto eylemleriyle karfl›land›. yapÝlandÝrÝlmasÝ görüşmelerin temel konusuydu. Bölgedeki ekonomik rant kaynaklarÝ, bunlarÝn üretim ve dolaşÝmÝnda söz sahibi olma konusunda bir birlerini kullanmayÝ esas alan görüş alÝşverişinde bulundular. Filistin’de yaşanan İsrail sorununda Filistin’in yola getirilmesi konusunda ortaklaştÝlar.

ne tatil edildi. Bush’un geçeceşi güzergahta dükkanlar kapatÝldÝ. HalkÝn balkona çÝkmasÝ engellendi. AyrÝca güzergah üzerindeki kanalizasyon kapaklarÝ kaynak yapÝldÝ, çöp ve posta kutularÝ kaldÝrÝldÝ. Bush’un ziyaret edeceği Gutenberg Müzesi ve Wiesbaden’daki ABD üssünün etrafÝ bir kaç gün öncesinde yoğun koruma altÝna alÝndÝ.

Olağanüstü önlemler Yüzbinler sokaktaydÝ

Erkek hasta bakÝcÝ 23 yaşlÝyÝ öldürdü! İsviçre’nin Alman kantonunda YaşlÝlar Yurdu’nda görev yapan bir hasta bakÝcÝ, 23 yaşlÝyÝ ilaç vererek öldürdü. Ömür boyu hapse çarptÝrÝrÝlan hasta bakÝcÝ, mahkemedeki savunmasÝnda; “OnlarÝn iyiliği için ben bunu yaptÝm. Hastalar çok, personel azdÝ, Hepsine bakmakta zorlanÝyorduk” dedi. Her ne kadar münferit bir olay gibi gözükse de sistemin kendisine yük haline gelen tüm yüklerinden kurtulmanÝn küçük bir örneği diyebiliriz bu olaya. HatÝrlarsanÝz Fransa’da da 15 binden fazla yaşlÝ ölmüştü.

Her 5 Ich AG’den biri iflas ediyor Hartz reformlarÝ ile uygulamaya sokulan Ich AG’lerde yaşanan iflaslar giderek artÝş kaydediyor. Federal İş AjansÝ, Ocak ayÝna kadar toplam 302 bin kişinin Ich AG teşviklerinden yararlandÝğÝnÝ, ancak şu anda sadece 239 bin kişinin Ich AG sahibi olduğunu açÝkladÝ. Yani her 5 Ich AG’den biri iflas etmiş durumda. Ich AG teşvikleri Hartz reformlarÝ çerçevesinde 2003 yÝlÝnÝn başÝndan bu yana ödenmekteydi. Almanya’da iktidar daha sonra başvurularÝn fazla olduğu gerekçesiyle teşvik alma koşullarÝnÝ zorlaştÝrmÝştÝ.

İngiltere’de çarşafa izin Londra’da yaşayan 15 yaşÝndaki Bangladeşli Şabina Begum, okulda çarşaf giymesinin yasaklanmasÝnÝ “Avrupa İnsan HaklarÝ Sözleşmesi uyarÝnca dini özgürlüğünün ihlali olduğu” iddiasÝyla temyiz mahkemesine başvurmuştu. Mahkeme, Şabina Begum’un başvurusunu haklÝ bularak okulda çarşaf yasağÝnÝn insan haklarÝnÝn ihlali olduğuna hükmetti. Böylece Şabina Begum, mahkeme kararÝyla, okulda çarşaf giymeye yasal olarak hak kazandÝ.

Fransa’da çocuklara tecavüz davasÝ! Fransa’da 66 kadÝn ve erkek, çocuklara tecavüz ve cinsel taciz iddialarÝyla yargÝç karşÝsÝna çÝkarÝldÝ. Fransa’nÝn Angers kentinde özel hazÝrlanmÝş bir mahkemede yapÝlan duruşma, 66 sanÝktan 39’u çocuklara tecavüz etmek ya da pazarlamakla suçlanÝyor. SanÝklarÝn hepsinin devletten sosyal yardÝm aldÝklarÝ ve çocuklarÝn cüzi miktarda para, sigara veya yiyecek karşÝlÝğÝnda satÝldÝklarÝ ve bir ailenin çocuğunu araba lastiği karşÝlÝğÝnda satmÝş olduğu belirtildi.

Brüksel’de gerçekleşen NATO zirvesinden sonra ABD BaşkanÝ Bush, Irak işgali nedeniyle bozulan Atlantik ötesi ilişkileri onarmak adÝna beş günlük tura çÝktÝ. Almanya, Fransa ve Rusya liderleri ile görüşmeler yaptÝ. Avrupa gezisi öncesinde yaptÝğÝ açÝklamalar da ABD’nin yeni Ortadoğu politikasÝnÝ birlikte şekillendirmekten bahsetti. Güç birliğinin gerekliliği

üzerinde durdu. Bu arayÝşta girdikleri Ortadoğu batağÝnda beklediklerinden daha sert bir direniş hattÝyla karşÝlaşmalarÝnÝn da payÝ var. Dünya halklarÝnÝn öfkesini kendi üzerlerine çekmelerinden kaynaklÝ bundan sonra işlenecek suçlara ortak arayÝşÝ öne çÝktÝ. Başta İran ve Suriye olmak üzere, bölgenin emperyalizmin ihtiyaçlarÝ temelinde yeniden

GözaltÝnda ölüm Almanya’nÝn Dessau kentinde Oury Jalloh, gözaltÝnda öldü. Africa-Sierra Leone’den sÝğÝnmacÝ olan 21 yaşÝndaki Jalloh, sözde kadÝnlarÝ rahatsÝz ettiği ve polise direndiği için gözaltÝna alÝndÝ. Sonra da hücresinde zehirlenmiş ve yanmÝş olarak bulundu. KuşkularÝ polisin üzerine ceken, garip ve karanlÝk yönler var. Polisin intihar iddiasÝnÝn yanÝ sÝra savcÝlÝğÝn iki kere basÝn açÝklamasÝnÝ ertelemesi, soruşturmayÝ yürüten görevliye gazetecilerin bir türlü ulaşamamasÝ ve kamuoyuna bilgi verilmemesi, herkesin dikkatini çekiyor. AydÝnlatÝlmasÝ gereken ve mide bulandÝran noktalar ise şunlar: 1. El ve ayaklarÝndan ranzaya zincirlenmiş bir insan nasÝl ateş yakabilir? 2. Bu insan zaten hücredeyken neden yatağa zincirlendi? 3. Her gözaltÝnda zaten arama yapÝldÝğÝ halde bu adam kendisini yakacak

“çakmağÝ” (soruşturmaya göre hücrede çakmak kalÝntÝlarÝ bulundu) nereden buldu? 4. Ölümünden birkaç gün önce hücresi de arandÝğÝ halde, o çakmak hücreye nasÝl girdi? 5. İçerde yangÝn ve duman alarmÝ varken, bu insan nasÝl kurtarÝlamadÝ? 6. Otopside Oury’nin iki bileğinin de kÝrÝk olduğuna ilişkin iddialar doğru mu? Bu arada, Dessau’da Oury Yalloh İnisiyatifi kuruldu ve anma için yürüyüş yapÝldÝ. Yürüyüş sÝrasÝnda dağÝtÝlan bildiride, polisin ilticacÝlara kötü davranmasÝ kÝnandÝ. “Dessau polisi, sÝk sÝk ilticacÝlara kötü davranÝyor, eziyet ediyor (Yeni yasaya göre artÝk polisin gerekçesiz kontrol ve arama yetkisi var). Sivil polisler, insanlara yumruk ve tekme atÝyor. Neonazilerin ilticacÝlara saldÝrÝlarÝnÝ görmezden geliyor, Nazilerle ilgili ihbarlarÝ yok sayÝyorlar. BağÝmsÝz bir araştÝrmayla ölüm olayÝ aydÝnlatÝlsÝn.” dendi.

Bush’un Avrupa ziyareti nedeniyle alÝnan geniş önlemler yaşamÝ felce uğrattÝ. KorkularÝnÝn kabusa dönüştüğünü gösteren güvenlik önlemleri aldÝlar. Almanya’da Bush’un Mainz’a gelmesi nedeniyle Rüsselsheim’de Opel fabrikasÝ bir gün kapatÝldÝ. Bir gün önceden Mainz’a bütün giriş çÝkÝşlar durduruldu. Mahkeme kararÝyla okullar ve devlet daireleri bir günlüğü-

Estirilen teröre, alÝnan bütün önlemlere rağmen, Bush’u Avrupa’nÝn bir çok merkezinde yüzbinlerce gösterici protesto eylemleri ile karşÝladÝ. Gösterilerde öne çÝkan sloganlar ise; “Başka bir dünya mümkün”, “Bir numaralÝ terörist Bush”, “Katil Bush”, “Bush evine dön”, “YaşasÝn uluslararasÝ dayanÝşma” ve “Bush’u durdurun” oldu.

Fransa’da ÇuvallÝ ölüm n Gözalt›nda bafl›na çuval geçirilerek öldürüldü Hac› Aycan. Düzenlenen raporda ise ölüm sebebi, “zatüre” olarak aç›kland›. Cinayetten aranÝrken Fransa’ya sÝğÝnan HacÝ Aycan’Ýn öyküsü yabancÝ olduğumuz bir öykü değil. GözaltÝna alÝnan HacÝ Aycan’Ýn başÝna çuval geçirilip uçağa bindirilmesi, Fransa’nÝn insan haklarÝna ne kadar saygÝlÝ olduğunu gösteriyor! FransÝz polisi, HacÝ Aycan’Ý teslim etmeden önce, sağlÝk kontrolünden geçirip eline bir rapor tutuşturarak onu meslektaşlarÝna teslim edip, sorumluluğu Türk polisine bÝrakma gibi kurnazlÝk sergiler.

Zatüreden ölmüş! HacÝ Aycan, FransÝz polisine iki kez direnir. Uçağa zorla bindirilemeyince, mesleğin de (öldürme) uzman Türk İnterpolü devreye girer.

Elleri kollarÝ bağlanan HacÝ Aycan, başÝna geçirilen çuvaldan dolayÝ havasÝzlÝktan fenalaşarak yaşama veda eder. Türk polisinin düzenlediği raporda ise ölüm sebebi, “zatüre” olarak açÝklandÝ!

Raporu Elçilik verdi! HacÝ Aycan’Ýn havaalanÝnÝn gözaltÝ bölümünde bağlanarak gizlice uçağa bindirilirken fenalaşÝp komaya girmesi, basitçe “zatüreden kaynaklÝ ölüm” olarak rapor edilir. Raporu Clamart Hastanesi değil, Paris Türk Büyük Elçiliği verir. HacÝ Aycan’Ýn ölümüden sorumlu olan, FransÝz ve Türk polisidir. HastalÝk vs. işin “alÝşÝldÝk” bahanesi.

Sigorta şirketlerinin kapÝlarÝ sonuna kadar açÝk!

İngiltere’de tecavüz Genç ve sağlÝklÝ iseniz n Kad›nlar daha çok tan›d›klar› erkeklerin tecavüzüne u¤ruyor ve bu olaylar›n yüzde 50’sinde sald›r› yineleniyor. Genelde sald›r›lar evde oluyor, yaln›zca yüzde 13’lük bir oran d›flarda yaflan›yor. Son 20 yÝlda bildirilen tecavüz oranlarÝnda kesintisiz bir artÝş varken, mahkumiyet oranlarÝnda büyük bir düşme yaşanÝyor. Londra Metropolitan Üniversitesi’ne göre başlÝca neden, polis ve savcÝlÝğÝn yanlÝş iddialarÝn sayÝsÝnÝ abartmasÝ ve kurbanlara karşÝ güvensizlik göstermesi. Tabii bunun toplumsal arka planÝ incelenmemiş. Yani neden ve nasÝl yaşanÝyor, hangi koşullar, ilişkiler ve ruh haliyle ortaya çÝkÝyor, bunlar yok bu araştÝrmada. Verilere göre, her 20 yetişkin kadÝndan biri, 16 yaşÝndan beri en az bir kez tecavüze uğruyor ve her yÝl bu türden 47 bin saldÝrÝ olduğu tahmin ediliyor. KadÝnlar daha çok tanÝdÝklarÝ erkeklerin tecavüzüne uğruyor ve bu olaylarÝn yüzde 50’sinde saldÝrÝ yineleniyor. Genelde saldÝrÝlar evde oluyor, yalnÝzca yüzde 13’lük bir oran dÝşarda yaşanÝyor.

2002 yÝlÝndaki 11 bin 766 tecavüz iddiasÝndan yalnÝzca 655’i mahkumiyetle sonuçlandÝ. Üstelik bunlarÝn büyük çoğunluğu temyizden döndü ve sonuçta suçu kesinleşen tecavüzcü sayÝsÝ 258 gibi fazlasÝyla “cesaret verici” bir oranda kaldÝ. Daha da beteri, davalarÝn üçte ikisi, mahkeme aşamasÝna ulaşmadan geri çekildi.

Toplumsal linç... Tecavüz diğer suçlardan ayrÝ, özel bir yer taşÝyor. Çünkü kadÝnlar mahkemede öyle bir “abluka”ya alÝnÝyor ki tecavüzcü, kurbanÝn “rÝza gösterdiğini” iddia edebiliyor. Ve kabus defalarca yeniden ve yeniden yaşanÝyor… Psikolojik çökertme operasyonu, tecavüzcüyle İngiliz “adalet” kurumu arasÝndaki işbirliğiyle altÝn vuruşu yapÝyor. AraştÝrmacÝlarÝn vardÝğÝ sonuç, “adalet boşluğu”. Önerdikleri çözüm ise, “daha fazla kadÝn polis ve kadÝn savcÝ”. Bu kadÝnlarÝn da erkek meslektaşlarÝyla aynÝ kafadan olmayacağÝnÝn garantisini kim verebilir? Yüzeysel bir araştÝrma ve yüzeysel bir çözüm... Oysa TÝp dilinde dendiği gibi, “doğru teşhis, doğru tedavi” gerekli. Gözümüze sokulan, yere göğe sÝğdÝrÝlamayan burjuva demokrasisinden küçük, düşündürücü bir kesit.

n “Ben hasta de¤ilim” diye sevinmeyin. Sigorta flirketleri ileride hasta olma ihtimali tafl›yan kiflileri yasal olarak reddetme hakk›na sahip. Hollanda’da onlarca irili ufaklÝ sağlÝk sigortasÝ yapan özel şirket var. Bu şirketler, sigortalÝnÝn gelir düzeyine ve kişilerin kendi tercihlerine göre değişik sigorta paketleri sunuyorlar. Devletin sağlÝk alanÝndaki giderlerde yaptÝğÝ kÝsÝtlamalardan sonra, sigortalÝnÝn ödediği pirimlerde ciddi artÝşlar yaşandÝ. Bu da sigorta şirketleri arasÝndaki rekabeti körükledi. Özellikle sigorta poliçelerinin kapsamÝ daha esnekleştirildi. SigortalÝ, sağlÝk paketinde hangi giderlerin karşÝlanacağÝ konusunda -sözde- özgür bÝrakÝldÝ. Böylece vatandaş, aşÝrÝ derecede artan sigorta piriminden tasarruf yapabilecekti. Ancak poliçe seçimi pratikte, hiç de reklamlarda gösterildiği gibi yaşanmÝyor.

HastalÝk sigortasi yapmak isterseniz! Özel hastalÝk sigortasÝ şirketleri, iddia ettikleri gibi sigortalÝnÝn hayatÝnÝ kolaştÝrmak yerine binbir zorluk çÝkarÝyor. Reklamlarda, şirket değiştirmenin zor olmadÝğÝ vurgulanÝyorsa da bu, 40’ÝnÝ geçmiş veya bir hastalÝk sahibi insanlar için gerçekleri yansÝtmÝyor. Sigorta fonunun özellikle

3 Dünya

M

tüm giderlerin karşÝlandÝğÝ tam kapsamlÝ poliçe çeşitlerinde hastalarÝn yanlÝzca tÝbbi geçmişi değil aynÝ zamanda mevcut sağlÝk durumlarÝ da çeşitli raporlarla kontrol ediliyor.

Dünya Yaflanacak

(baştarafÝ birinci sayfada)

İnsan olduğumuzu hatÝrlayalÝm Rüzgar ekenler fÝrtÝna biçti Emperyalist güçlerin kÝsa bir sürede işgali ilerletmiş olmasÝ, gerici totolariter rejimdeki ordunun erken teslimiyeti, çÝban başÝ ilan edilen Saddam’Ýn yakalanmasÝ gibi etmenler zafer çÝğlÝklarÝ atmalarÝna neden olmuştu. Şişirdikleri zafer balonunun erken patlamasÝyla hevesleri kursaklarÝnda kaldÝ. Bu gelişmeler sonrasÝnda işgale karşÝ direnişin sönümlenme beklentisi boşa düştü. HesaplayamadÝklarÝ bir şey vardÝ. Ezip geçtiklerini düşündükleri halklarÝn öfkesi! Bu öfke çocuklarÝ katledilen analarÝn, ağabeyleri öldürülen gençlerin bulabildikleri savaş araçlarÝnÝ kuşanmasÝnÝ getirmişti. Demokrasi diye yola çÝkanlar, halklara cennet vadedenler, girdikleri yeri kana bulamÝştÝ. Bölge halklarÝ somut olarak yaşadÝklarÝ bu gerçeği öncesinden de biliyorlardÝ. DüşmanlarÝnÝ yÝllardÝr uygulanan gÝda ve ilaç ambargolarÝndan tanÝyorlardÝ. Bu ambargolar yüzünden bir bardak süt içemeden, hastalÝklarÝn pençesinde büyüyen insanlar, birde silah alÝnlarÝna dayandÝğÝnda, işkence ve katliama uğradÝklarÝnda haklÝ ve meşru olan karşÝ koyuş ve direnmeyi seçmişlerdi.

Direniş karşÝsÝndaki çaresizlik Önceleri tekil çÝkÝşlarmÝş gibi gösterilmeye çalÝşÝlan karşÝ koyuşlar, önü alÝnamaz bir hÝzla gelişip büyüdü. İşgalcilerin, işbirlikçilerine ve paralÝ askerlerine inat ülkenin dört bir yanÝna yayÝlan bir halk direnişi yaşanÝyor. Emperyalistlerin ve yardakçÝlarÝnÝn kendilerini güvende sandÝklarÝ Bağdat’ta bile hemen her gün yapÝlan eylemler, işgalcilerin korku ve çaresizliğini büyütüyor. Emperyalist işgal için ortaya konulan gerekçelerin fos çÝkmasÝyla birlikte, bunlar bölge ve dünya halklarÝ tarafÝndan daha fazla sorgulanmaya başlandÝ. Önce AmerikalÝ Paul Bremer’in idaresinde bir geçici yönetim konseyi kurdular. Sonra İyad Allavi’yi geçici Başbakan olarak atadÝlar. Gelinen noktada seçim oyununu ortaya koydular. Sahneye çÝkartÝlanlar, etnik ve dini otorite sahibi kişiler olmasÝna rağmen, ismi direnişle özdeşleşen birçok kente sandÝk bile kuramadÝlar.

Bu oyun tutmaz Emperyalist devletler bir taraftan Irak halklarÝnÝn işgale olan öfkesini yatÝştÝrmanÝn peşindeler. Diğer yandan kendi egemenliklerini güçlendirmek için bir birlerinin alanlarÝnÝ daraltÝp, halklarÝn petrole bulanmÝş kanÝnÝ en fazla içen olma yarÝşÝndalar. Bölge nezdinde Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamayÝ güvence altÝna almak istiyorlar. Uzun erimli planlarÝnÝ uygulamak için işbirlikçileri üzerinden Irak’ta kendilerini kurumsallaştÝrÝp, Büyük Ortadoğu’nun diğer ayaklarÝna hamle yapmanÝn peşindeler. İşgalciler girdikleri Ortadoğu batağÝnda çÝrpÝndÝkça batacaklar. Hem gericilik yÝllarÝndaki uygulamalarÝn besleyeni olduklarÝ, hem bugün fiili olarak girdikleri topraklarda bütün iğrençlikleri ile teşhir olduklarÝ için hedeftedirler. Onlara duyulan hÝnç ve öfke yeri geldikçe patlayacak, saplandÝklarÝ bataklÝktan kendilerini kurtaramayacaklar. YarattÝklarÝ kan denizi kendilerini boğacak.

SavaşÝn neresindeyiz? Peki bugün tek yanlÝ olarak filmlere, oyunlara konu olan bu savaşÝn biz neresindeyiz? AslÝnda herkes savaşÝn tam içinde! AkÝp giden günlük yaşam seyrinde, bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek herkes bu savaşta bir taraf oluyor. Kötü olan istemeden savaş yanlÝsÝ durumuna düşenlerin her geçen gün bunu biraz daha kanÝksamasÝ, yenilir yutulur hale getirmesidir. Bire bir o savaş dehşetinin, cehenneminin yaşandÝğÝ ortamda bulunmuyor olabiliriz. Fakat savaşÝn insanlÝk açÝsÝndan ortaya çÝkardÝğÝ sonuçlarÝ; ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal olarak, köklerimizin olduğu ülke topraklarÝnda da, bugün bulunduğumuz yerlerde de yaşÝyoruz daha fazlasÝnÝ yaşayacağÝz. O zaman daha ilerisi bir tarafa, duyarlÝ-demokrat bir insan olarak savaş karşÝsÝnda bir tutum belirlemek durumundayÝz. İnsan olduğumuzu hatÝrlayarak, insanlÝğÝ felaketlere sürükleyen emperyalist savaş ve saldÝrganlÝk karşÝsÝnda tavÝr belirleyenlerin, işgale karşÝ direnenlerin yanÝnda yer almalÝyÝz.

YÝllar önce ameliyat olduysanÝz! Örneğin elinde doğuştan küçük bir estetik sorun nedeniyle on yÝl önce ameliyat edilmiş bir çocuğun tüm ailesinin sigorta başvurusu reddediliyor. Geçen on yÝl içinde o sorunla ilgili çocuğun en küçük bir masraf yapmamasÝna rağmen yÝllar önceki ameliyat ailenin peşini bÝrakmÝyor. Sorun yanlÝzca sigorta şirketini değiştirirken yaşanmÝyor. Mevcut kurum, sigortalÝnÝn her yÝl sağlÝk raporu sunmasÝnÝ isteyebiliyor. AyrÝca bir kişi herhangi bir alanda hastalÝk riski taşÝyorsa, ya da kuruma masraflÝ olacağÝ düşünülürse, sigortasÝnÝn o alandaki masraflarÝ karşÝlayacak şekilde yapÝlmasÝ engelleniyor.

40 yaşÝnÝ aştÝysanÝz! Hollanda Hastalar ve Tüketiciler Federasyonu NPCF’e göre özellikle yaşlÝlar ve kronik has-

talarÝn yüzde 85’i ya sigorta fonunu değiştiremiyor ya da aynÝ fonda kalsalar dahi poliçelerini geniş kapsamlÝ yapamÝyorlar. KÝrk yaşÝn üstündekiler sigorta şirketleriyle, gençlere göre iki kat fazla sorun yaşÝyorlar. 16 milyonluk Hollanda’da 2 milyon kronik hastalÝk sahibi insanÝn ve onlarÝn aile bireylerinin ve kÝrk yaş üstündekilerin sigorta biçimi ve şirketi konusunda sorun yaşadÝğÝ düşünül-

düğünde yapÝlan reklam kampanyalarÝnÝn ne işe yaradÝğÝnÝ sormadan edemiyor insan. Ama “ben hasta değilim” diye sevinmeyin. Çünkü sigorta şirketleri ileride hasta olma ihtimali (bu, masraf çÝkarma ihtimali olarak tercüme edilebilir) taşÝyan kişileri yasal olarak reddetme hakkÝna sahip. Bu ihtimalin takdiri ise şirketin insafÝna kalmÝş. Derya TanrÝvermiş


Yaflanacak

Dünya 4

D

Ü

N

Y

KÝrgÝzistan’da “Limon Devrimi”

A

Bir işgalin panaromasÝ

n K›rg›zistan’da yaflanan tüm bu kar›fl›kl›¤›n alt›ndan yine ABD ç›kt›...

KÝrgÝzistan’da 27 Şubat’ta birinci turu yapÝlan parlamento seçimleri öncesinde yaşanan gerginlik, yerel mahkemeler ile bögle seçim komisyonlarÝnÝn, bazÝ adaylarÝn seçime girmesine izin vermemesi üzerine sokağa taştÝ.

Eylemler... Ülkede bir çok karayolu ulaşÝma kapatÝldÝ, özellikle Tong

eyaletinde binlerce gösterici günlerce eylem yaptÝ. KÝrgÝzistan muhalefet lideri Roza Otunbayeva, Devlet BaşkanÝ Askar Akayev’i, seçimleri manipüle etmek ve oğlu, kÝzÝ ve bazÝ akrabalarÝnÝn parlamentodaki güçlerini pekiştirmekle suçladÝ. Akayev, bir dahaki seçimlerde aday olmayacağÝnÝ açÝkladÝ.

Yine AynÝ Kirli El

KÝrgÝzistan’da yaşanan tüm bu karÝşÝklÝğÝn altÝndan yine ABD çÝktÝ. Seçimlerin hemen öncesinde ABD, muhaletef yanlÝsÝ sivil toplum örgütlerine 3 milyon dolarÝn üzerinde para transferi yapmÝş. Ancak sivil toplum örgütlerine yapÝlan yardÝm, gerçekte Avrupa Birliği’nin yaptÝklarÝyla birlikte çok daha fazla. Sadece bu veri bile, karÝşÝklÝğÝn arkasÝndaki kirli ellerin aynÝ Gürcistan ve Ukrayna’da olduğu gibi yine ABD-AB ikilisine ait olduğunun kanÝtÝ. Diğer yandan muhaletef lideri Roza Otunbayeva da "batÝ yanlÝsÝ” olmasÝyla tanÝnÝyor. Otunbayeva, eski İngiltere Büyükelçisi.

KÝrgÝzistan’Ýn Jeostratejik önemi ABD, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile birlikte, bir yandan Ortadoğu’yu kontrol altÝna

almak, diğer yandan da Rusya’nÝn hakimiyet alanÝnÝ daraltmak istiyor. Bunun için bir süre önce ardarda Gürcistan’a "gül” ve Ukrayna’ya da "turuncu” adlÝ devrimler ihraç etmiş, her iki ülke yönetimine de müdahale ederek, kendi işbirlikçilerini iktidara getirmişti. Şimdi KÝrgÝzistan’da yaşananlar, sÝranÝn bu ülkeye geldiğini gösteriyor. BOP’un nihai ihedeflerinden biri de, Çin’in harekat alanÝnÝ kontrol altÝna almak ve süper güç olmasÝnÝ engellemek. Çin’e komşu olan KÝrgÝzistan’Ýn stabilize edilmesi bu açÝdan da ABD için oldukça önemli. KÝrgÝzistan’da bugün yaşananlar, Ekim ayÝ sonunda yapÝlacak başkanlÝk seçimleri öncesinde bir ön prova niteliği taşÝyor. BaşkanlÝk seçimleri öncesinde KÝrgÝzistan’Ý çok daha karÝşÝk günler bekliyor. YD / Paris

Irak, iki nehir arasÝ bereket. Babil’in Nabukadnezar’Ýn yurdu. Arap, Kürt, Türk, İranlÝ, Lur, Nasturi, Çerkez... Bir uygarlÝk beşiği.

Emperyalistlerin ağzÝnÝ sulandÝran bir petrol yatağÝ. AynÝ zamanda Amerika’nÝn 40 yÝllÝk Ortadoğu planlarÝnÝ ana hedeflerinden biri.

11 Eylül’de İkiz Kuleler’in şaibeli yÝkÝlÝşÝ ve Afganistan’Ýn işgali ardÝndan sÝra Irak’a gelmişti.

Amerika, işçi sÝnÝfÝnÝn evlatlarÝnÝ ve Afro AmerikalÝlarÝ parayla askere aldÝ. Katliam için hazÝrlÝklar zaten on yÝllardÝr vardÝ.

Hem de ne phasÝna olursa olsun!

İnsanlÝk onurunu çiğnediler, kendi kirli çÝkarlarÝ için bütün insanlÝğÝ aşağÝladÝlar!

Ama işgalciye direnen bir Irak da var. Emperyalistlere duyulan öfkenin haklÝlÝğÝ...

Doğrultulan silah sana, insanlÝğÝn “artÝk yeter” diyen öfkesi ve daha güzel bir dünyaya inancÝ olarak geri dönecektir!

Paris Komünü

Sri Lanka’da örtük savaş

Paris yoksullarÝ, işçi ve emekçileri, 1871’de burjuvazinin ve aristokrasinin yönetimine son verip emekçi Komün yönetimini kurdular.

n Hint Okyanusu’nun “uçak gemisi” olan Sri

FransÝz devrimi destanÝ

Lanka’ya özel yönelim, ABD’nin stratejik hedef ve yönelimlerinden ayr› düflünülemez. ABD’nin "tsunami fÝrsatçÝlÝğÝ" Hint Okyanusu’nun ve Güneydoğu Asya’nÝn kilit noktalarÝna yerleşme biçiminde sürüyor. Dünya ticaretinin ve deniz taşÝmacÝlÝğÝnÝn (özellikle petrol) yaklaşÝk yarÝsÝnÝn geçiş yolu olan Malacca ve Lombok Şeritleri’ne konuşlanÝyor Amerikan donanmasÝ. Sessiz ve derinden. İran Körfezi’nden Japonya, Güney Kore ve Çin’e yine bu hat üzerinden petrol taşÝnÝyor.

Gerillalara saldÝrÝ

LTTE’nin Batticaloa Siyasi KadÝn Birimi Sorumlusu Kuveni ve iki bayan kadro, motosikletli paramiliter güçlerin ateşiyle ağÝr yaralandÝ. Daha önce, 7 Şubat’ta yine LTTE’nin önder kadrolarÝndan Kousalyan ve Tamilli bir parlamenter, Batticaloa bölgesinde Sri Lanka ordusuna ait kamplarÝn yakÝnlarÝnda üniformalÝ kişilerce öldürülmüştü. Son dönemde, Sri Lanka askerlerinin artan sÝnÝr ihlalleri, kadÝn gerillalarÝn ateş açmasÝyla karşÝlanmÝştÝ.

Hint Okyanusu’nun "uçak gemisi" Sri Lanka’ya özel yönelim, bu "stratejik konumlanÝş"tan ayrÝ görülemez. Bir yanda LTTE’nin (Tamil Eelam Kurtuluş KaplanlarÝ) önder kadrolarÝnÝn imhasÝ, bir yanda baş döndürücü bir diplomasi trafiği. Kimler yok ki son bir ay içinde gelenler arasÝnda. Baba Bush-Clinton ikilisinden Prens Charles’a kadar, herkes Sri Lanka yollarÝna düşmüş. Bir Kraliçe Elizabeth kaldÝ gelmeyen. En son 28 Subat’ta,

Tsunami ile birlikte, Sri LankalÝ halk ile Tamil halkÝ arasÝnda bir kardeşleşme yaşandÝ. Tüm yardÝm ve kurtarma çalÝşmalarÝnÝ birlikte yürüten iki halk, felaketin yarattÝğÝ kader birliği ve 20 yÝllÝk iç savaşÝn da yorgunluğuyla olumlu bir etkileşim yaşadÝ. Üstelik, ölülerini çamurun içinde bÝrakÝp, zengin AvrupalÝ turistleri kurtaran “kendi” devletlerini de, daha yakÝndan, çÝplak haliyle görme “şansÝna” erdiler.

Paris Komünü, FransÝz tarihinin en büyük destanlarÝndan birisidir. "İşçi sÝnÝfÝnÝn merkezi bir rol oynadÝğÝ ve ‘daha iyi’ için toplumu değiştirmeyi amaçladÝğÝ ilk devrimdir" (The Commune de Paris) Komün, görevde kaldÝğÝ kÝsa dönem içinde, halkÝn yaşam koşullarÝnÝ iyileştirmeyi hedefledi. Kuşatma süresince kiralarÝ azalttÝ ve zamanÝ gelen borçlarÝn ödenmesini üç yÝllÝğÝna erteledi. İşsizlerin değişimini düzenledi. FÝrÝncÝlarÝn geceleri çalÝşmasÝnÝ yasakladÝ. ÇalÝşma-

Peru İnsan HaklarÝ Derneği, Ayacucho’da kontrgerilla operasyonlarÝna adÝ karÝşan Los Cabitas Askeri KÝşlasÝ yakÝnlarÝnda insan bedeni yakmak için kullanÝlan bir fÝrÝn bulduğunu açÝkladÝ. Dernek avukatÝ Gloria Cano, fÝrÝnÝn 1980-1995 kontrgerilla hareketi sÝrasÝnda kaybolan insanlarÝn akÝbetiyle ilgisi olduğunu kaydetti. Cano “Bu fÝrÝn ekmek yapmak için değil, insan bedenlerini yakmak için kullanÝldÝ’’ dedi. Hükümetin AydÝnlÝk Yol direnişçilerine karşÝ giriştiği harekâtta kaç kişinin öldürüldüğüne dair kesin bir bilgi olmadÝğÝnÝ belirten Cano, bununla birlikte sadece 1983 ve 1984’te 150 kişinin kaybolduğunu dile getirdi.

Dünyan›n sokaklar›...

Ahmet Vural

Birezilya’nın Rio de Janeiro kenti, geçtiğimiz ay dünyaca meşhur karnavalÝya şenlendi. Samba dansı, içki, renlere bürünmüş kadınlar... Üç gün, üç gece her şey unutuldu. Parası olanın zevki doruktaydı. Medya böyle anlattı eğlenceyi dakikasÝ dakikasına. Brezilya’nın eğlence şehri Rio de Jeneiro, geniş bulvarlarına sıralanmış palmiyeleriyle, her sokağını aşıklar sokağına dönüştürdü bir kaç günlüğüne.

Arka sokaklar Rio de Jeneiro’nun ön yüzünde bunlar yaşanırken, diğer yüzü insanlık adına ayıplarla doluydu. Şehrin arka sokaklarında zevk için öldürülen çocuklar, fuhuş, kokain, uyuşturucu almış başını gidiyordu. Bu tabloyu gören herkes gibi benim de içim kan ağladı doğrusu. Ürperdim!.. Düşüncelerim beni İstanbul’a sürükledi. Beyoğlu’nun arka sokakları, Küçükpazar ya da köprü altında

koyun koyuna yatan çocuklarla, Rio de Jeneiro’dakiler arasında ne fark var? Ülkeye turist olarak gelip yolu Vincent de Carvalho semtine düşen herkesin ya cüzdanı çekilir, ya da kaliteli uyuşturucu alması için etrafı sarılır. Rio de Jeneiro üzerine yapılan anketlere göre, 2003’te polisiye olaylar 80 civarındayken 2004 yılında bu sayı 500’e yükselmiş. Çaresizliğin üst boyutta olduğu ülkede, semtlere sıkıştırılan gençlik üzerinden ortaya çıkan çeteler, ülkenin kaos ortamında motor güç olmuş. Marcelo banliyölerden yükselen dumanları gösteriyor. “Bu gördüklerin filmin sadece başlangıcı. Buralarda yaşayan gençler, büyük kartellerin piyonları zaten. Çatışmalar da bölgeye hakim olmak için verilen kavgalardan.” diyor. Paolo ürperdiğini belirtiyor. Polis, çeteleşmede taraf tutuyormuş. En tehlikeli çete, “Arkadaş Arkadaşları”ymÝş. Çoğunun poliste adamları varmÝş.

Bir karnaval bir de gerçek...

Karnaval gibi değil! 10 Eylül 2004’te Vincen de Carvalho’dan dumanlar yükselmiş. Sokaklar cesetlerle doluymuş, kimse bir şey anlamamış. Bölge bir anda tankla kuşatılmış. Binlerce polis ve jandarmanın sevk edildiği bu bölge, hep böyle anılırmÝş. “Biz artık alıştık hem çete savaşlarına hem de polis baskısına. ‘Tanrını Cenneti’ filmini seyrettin mi?” Başımla “evet” dememle devam etti Paolo: “O film bu bölgeyi kare kare yansıtıyor. İçimizde ki fırtınanın nasıl dineceğini bilemeyenler, sanıyorlar ki Brezilya’da her şey Karnaval’daki gibi gitmekte. Lula çok güzel vaatlerde bulunmuştu. Ama geriye baktığımda yapılan hiçbir şey yok. Çaresizlik, kara borsa almış başını gidiyor. Sokakta sefilce yaşayan çocuk sayısı milyonu aştı.” Paolo elimden tutarak kestirme yoldan bir meydana çıkartıyor bizi. BurasÝ Vincent’de Carvalho

bölgesinin en ünlü meydanı. Diskoteklerin, video shopların, her türlü işlerin döndüğü bir alan. Caddeye çıkan her yabancı gibi dikkatimi çöp yığınları arasında ekmek parçaları toplayan gencecik kızlar ve erkekler, kaldırım kenarına sızıp kalmış insanlar çekiyor.

Adolfo Scilingo n Scilingo, 1976-1983 y›llar› aras›nda, Arjantin ordusunun faflist subaylar›ndan biriydi. "Bilinçleri yerinde değildi. Üstündekileri çıkarttık. Daha sonra uçağın kapılarını açtık ve onları birer birer, çırılçıplak aşağı attık.” Bu tüyler ürpertici itirafar, Adolfo Scilingo’ya ait. Scilingo, 1976-1983 yılları arasında Arjantin ordusunun

faşist subaylarından biriydi. Askeri cuntanın, adına "sıkıyönetim” dediği faşist devlet terörü döneminde, resmi rakamlara göre 13 bin kişi öldürülmüş ya da "kaybolmuş”tu. İnsan hakları örgütleri, bu sayının gerçekte 30 bin olduğunu belirtiyor.

Affetmiyoruz, unutmuyoruz! Renede Epelbaum; Arjantinli bir anne. Bir zamanlar üç çocuğu vardı. 1977’de, önce tıp öğrencisi 26 yaşındaki oğlu Luis kayboldu. Onu, 22 yaşındaki klarnetci oğlu Claudia takip etti. İkinci oğlunun kaybını, 20 yaşındaki balerin kızı Lila izledi. Çocuklar herhangi bir hastalıktan ölmedi. Evden kaçmadı. Başlarına ne trafik kazası geldi ne de kim vurduya gittiler.

Bir annenin üç çocuğu, Arjantin askeri yönetimi tarafından kaybedildi.

“AlÝşmak” Gördüğüm bu manzaralar salt Rio de Janeiro’nun arka sokaklarına ait değildi. Dünyayı dolaşan herkes böyle insan manzaraları görmeye “alışkın”. Brooklyn Caddesi binlerce filme konu olduysa bunun nedeni, sistemin sokaklara yansıyan yüzünün beyaz perdeye zumlamış şekli olmasÝndan değil mi? Gökyüzüne yükselen dumanlarÝ, her tarafa sinmiş barut kokusunu, kaldırımlarda iz bırakmış kan lekelerini ardımızda bırakarak ayrÝldÝk Vincent’de Carvalho’dan...

ordusuyla ve dÝş düşmanla işbirliği yaparak kanlÝ bir şekilde son verdi. Paris Komünü ayaklanmasÝ, işçilerin siyasal iktidarÝ ele geçirmek için yaptÝklarÝ ilk bilinçli girişimdir. Komün ayaklanmasÝ ve Komün yönetimi, yalnÝz olumlu yanlarÝyla değil, yenilgileriyle de, daha sonraki işçi ve halk devrimlerine ÝşÝk tuttu, tutmaya da devam ediyor.

O bir katil!

Peru'da ‹nsan Yak›lan F›r›n

Kardeşleşme...

yan fabrikalarÝ tekrar faaliyete geçirmek için sendikalara ve işçi kooperatiflerine verdi. FabrikalarÝn yakÝnÝna gündüz kreşleri kuruldu ve özellikle de en ihmal edilen alan olan kadÝnlarÝn eğitimi başta olmak üzere, eğitimi geliştirmek için pekçok şey yapÝldÝ. Tarihteki bu ilk işçi hükümetine burjuvazi, geri bÝraktÝrdÝğÝ köylülerden oluşan Versailles

Anne çılıgına döndü; yalvardı, yakardı, ağladı. Dayak yedi, tehdit edildi. Kayıp çocuklarını bulmak için, sıradan bir insanın gönül kafesinde çığlıklar yaratacak girişmleri yararlı olmadı. Anne Epelbaum bir gün, bir perşembe günü, elinde kayıp çocuklarının fotoğraflarıyla Plaza Del Mayo Meydanı’na çıktı... Sokağa çıkma yasağı vardı. Ama anneler, meydanda toplanıp ellerinde çocuklarının fotoğafıyla, yalnızca ağlıyorlardı. Başlangıçta 14 olan anne sayısı, kısa sürede 400’e ulaştı. Anneler sonra, devlet bankalarınÝ ve dini liderleri dolaşıp, kayıp çocuklarının bulunması için destek aradı. Bir kaç yıl önce, Arjantin’in "El Turco" lakaplı lideri Carlos Menem, darbeci subayları affetmeye kalkıştığında, karşısında anneleri buldu. Anneler, sessizce ağlayarak iç geçirdikleri meydana çıktı. Ve NO PERDONAMOS, NO OLVYDAMOS! (Affetmiyoruz, unutmuyoruz!) diye haykırdı. Anne Epelbaum, 7 Şubat 1998 günü kalp krizinden öldüğünde 77 yaşındaydı.

İtiraflarÝndan caydÝ! İspanya’ya kaçan Scilingo’nun itirafları, Horacio Verbitski’nin "Uçuş: Arjantin’in kirli savaşçısının itirafları” kitabıyla gündeme geldi. İspanya’da yaşayan Arjantinliler harekete geçti; daha önce de eski askeri liderlere karşı dava açmışlardı. Scilingo; soykırım, işkence ve terör suçlamalarıyla kendisine dava açılınca, bunları reddetti ve itiraflarından caydı! Şimdi, açlık grevinde! Mahkemenin tayin ettiği doktorlar , "Sağlık durumu sorgulanmaya uygundur” raporu verdi. Buna rağmen O, duruşma sırasında kendini iyi hissetmediğini söyleyerek duruşmayı erteletti. Nedeni çok açık, yargılama sürecini geciktirmek.

ZavallÝ işkenceci! Faşist Pinochet’in taktiğini uyguluyor. Gerçi Pinoche açlık grevi yapmadı. "Yaşlı, hasta ve artık kimseye zararı dokunamayacak bir zavallı” portresi çizmek için epey çaba harcadı. Ne yazık ki, "yeni nesil”in nezdinde kısmen de olsa başarı kazandı...Ya o dönemi yakından yaşayanlar? Yaşamasalar bile tarih bilincine sahip olanlar? "Affetmiyoruz, unutmuyoruz!” diyenler?.. Onlar umutlarını böyle göstermelik davalara bağlamıyor zaten. Faşist katiller, insanlık onuruna sahip çıkan herkesin bilincinde ve vicdanında yerini aldı çoktan. Gerçek cezayı da ancak onlar verebilir!..


Yaflanacak

E

Sendikal Forum

RÝza Doğan

M

E

K

D

Ü

N

A

S

5 Dünya

I

Almanya’da sendikalar krizde! n Üye say›s›n›n azalmas›n›n en temel nedenini,

Göçmen işçi olmak Yaşamak için gerekli koşullarÝ bulmak amacÝyla bireysel ve toplumsal göçlerin tarihi, insanlÝk tarihi kadar eski bir olgu aslÝnda. Bugün göçmenlik sorunu, siyasal ve toplumsal boyutlarÝyla günümüzün temel sorunlarÝndan biri. İnsanlar neden yerlerini, yurtlarÝnÝ terk ederek kendisine yabancÝ bir ülkede, yabancÝ olduğu bir kültürle yeni bir yaşam arayÝşÝ içine girer? Çoğu zaman bir kurtuluş olarak düşünülen bu göçler, yeni sorunlarla birlikte bu kitleleri daha da karamsarlÝğa itiyor. Bugün üç milyondan fazla Türkiyeli göçmen, Avrupa ülkelerine dağÝlmÝş durumda. Bu kitlenin çok büyük bölümü işçi olarak çalÝşÝyor. DünyanÝn her yerinde yosulluktan, baskÝ ve kÝyÝmlardan kaçan insanlar, özellikle gelişmiş kapitalist ülkelere göç ediyor. Göçmen işçiler, kapitalistler için ayağÝna kadar gelmiş ucuz bir iş gücü. Bunun yanÝsÝra bir çok baskÝ ve zorluklarla karşÝ karşÝyalar. En zor işlerde, en düşük ücretle çalÝşmalarÝna karşÝn, ÝrkçÝlÝktan ve yabancÝ düşmanlÝğÝndan en çok nasibini alan da onlar. Seslerini çÝkardÝklarÝ taktirde işten kovulma, yurtdÝşÝ edilme tehdidi ile kapitalist sömürüye kölece boyun eğmeleri, iş bulup çalÝşÝyor olmalarÝna şükür etmeleri istenir onlardan. Ne var ki göçmen işçilerin sorunlarÝ bunlarla da bitmiyor. Onlar çok yönlü bir ideolojik, siyasi ve kültürel baskÝyla da karşÝ karşÝyadÝrlar. Bir gün geri dönme umudu uzun yÝllarla birlikte geride kalÝrken, bulunduğu toplumla entegrasyon konusunda ciddi surunlar yaşanÝyor. Onlarca yÝl çalÝştÝğÝ, vergisini kuruşu kuruşuna ödediği ülkede halen yabancÝ olduğu gibi, kendi toplumunda ve ülkesinde de yabancÝ muamalesi görüyor. Bilimsel sosyalizmin ustalarÝnÝn, “Emekcilerin yurdu yoktur” belirlemeleri, bugün göçmen işçiler bazÝnda doğrulanarak kendini çok açÝk bir şekilde ortaya koyuyor. Emekçiler için yurt, çalÝştÝğÝ ve yaşamÝnÝ sürdüğü yerdir. Emekçiler yurdunu kapitalistlerden çok sever ve yurdunu tüm halkÝn yurdu yapmak için mücadele eder. Buna karşÝn sermaye güçleri için yurt, “parasal çÝkarlarÝ”dÝr. Ülkenin kalkÝnmasÝ ve geliştirilmesi, aslÝnda kendi sermayelerine yeni sermaye katmayla sÝnÝrlÝdÝr. Avrupa’da Türkiyeliler de dahil tüm göçmen işçilerin geleceği, AvrupalÝ sÝnÝf kardeşleriyle birdir. Arada örülmeye çalÝşÝlan tüm yapay duvarlar parçalanarak bu birliğe yönelinmeli, sÝnÝf mücadelesini birlikte yükseltmelidir.

İngiltere emekçilerinden uyarÝ! Kamu çalÝşanlarÝ “Ellerinizi emekliliğimizden çekin” başlÝklÝ bildiride, saldÝrÝlarÝ püskürtmek için birlikte mücadelenin zorunluluğuna dikkat çektiler.

AçÝklandÝğÝ andan itibaren, kamu çalÝşanlarÝnÝn tepkisi ve eylemi ile karşÝlanan emeklilik yasa tasarÝsÝna karşÝ sokaklarÝ dolduran emekçiler, tasarÝ geri çekilinceye kadar eylemlerine aralÝksÝz devam edeceklerini bildiriyorlar. TUC Genel Sekreteri Brendan Barber yaptÝğÝ açÝklamada, "Milyonlarca işçiyi fiziksel ve ruhsal olarak yoran iş koşullarÝnda, bir beş yÝl daha çalÝşÝlmasÝ imkansÝzdÝr. Planlanan yasa işçilerin sağlÝğÝnÝ bozduğu gibi, yaşamlarÝnÝ da kÝsaltacaktÝr. Zaten kamu çalÝşanlarÝnÝn ücretlerinin, özel sektöre göre daha az olmasÝna rağmen, emeklilik hakkÝnÝn olmasÝ, işçileri ayakta tutuyordu” dedi. Toplam 7 milyon emekçiyi direkt olarak etkileyeceği açÝklanan yasaya karşÝ emekçiler, asÝl olarak 23 Mart’ta tüm ülkede genel grev yapacaklar.

rÝndan kopuk yaşÝyor, bürokratlaşÝyorlar. Bugün Almanya’da, en az kazanan bir sendika başkanÝnÝn maaşÝ 10 bin euro’nun üzerinde. Bir işçinin beş-altÝ katÝ maaş alan bir sendika yöneticisinden, işçinin hakkÝnÝ ve hukukunu savunmasÝnÝ beklemek, en masum ifadeyle büyük bir safdillik olurdu zaten.

sendikalara olan güvensizlik oluflturuyor. Güven sorununu, sendikalar›n iflçileri satmas›ndan kaynaklan›yor. Alman Sendikalar Birliği (DGB)’nin yaptÝrdÝğÝ bir araştÝrmaya göre, DGB başta olmak üzere Almanya’da sendikalar ağÝr bir kriz yaşÝyor. Krizin temel görüngüsünü ise, üye sayÝsÝndaki azalma oluşturuyor. DGB’nin 1999’da 8 milyon 34 bin olan üye sayÝsÝ, 2004’te 7 milyon 13 bine gerilemiş. Bu da toplam üye sayÝsÝnÝn yüzde 12.7’sine denk düşüyor. Üyelerin yüzde 20’sinin de emekli olduklarÝ göz önüne alÝndÝğÝnda, üye olan işçi sayÝsÝnÝn çok daha az olduğu ortaya çÝkÝyor. AraştÝrma, yaşanan sendikal krizin temel nedenlerini ise, sendikalarÝn sürekli savunmada kalmasÝ, sadece elde edilen kazanÝmlarÝ savunmalarÝ, insanlar için çekici olan mücadele hedeflerinin eksik olmasÝ ve yapÝsal sorunlarÝn çözümüne ilişkin

hiçbir alternatif sunulmamasÝ olarak sÝralÝyor.

Düzen sendikacÝlÝğÝ SendikalarÝn hazin sonunu hazÝrlayan bu nedenler doğru şüphesiz. Ancak eksik! Üye sayÝsÝnÝn azalmasÝnÝn en temel nedenini, sendikalara olan güvensizlik oluşturuyor. Güven sorununun oluşmasÝndaki temel neden ise, sendikalarÝn işçilerin haklarÝnÝ savunmalarÝ gereken her zeminde, bunu yapmamalarÝ bir tarafa, işçileri satmalarÝ. Son bir yÝlda Almanya’da gerçekleşen bütün toplu iş sözleşmeleri başta olmak üzere, işçilerle patronlarÝn karşÝ karşÝya geldikleri her zeminde sendikalar işçileri sattÝlar. DaimlerChrysler, Volkswagen, Bosch...

SÝnÝf sendikacÝlÝğÝ...

ve Opel, Hartz IV protestolarÝ ve işte daha Şubat ayÝnÝn son günlerinde kamu emekçilerini son 50 yÝlÝn en ağÝr şartlarÝna mahkum eden TİS’i imzalayan Ver.di sendikasÝ. Düzen sendikalarÝ, işçilerin

200 bin çiftçi iflas etti n AB’de her üç dakikada bir, y›lda ise 200 bin çiftçi iflas edip, çiftçili¤i b›rak›r duruma geldi. Avrupal› çiftçiler, OTP’nin de¤iflmesini istiyor. AB, 1992 yılında “Ortak Tarım Politikası’’nı (OTP) düzenledi ve uygulamaya koydu. OTP, küreselleşen kapitalizmin yeni politikalarına uyum oluşturmanın yanında, ABD’nin tarımında uyguladığı politikalara karşılık olabilecek bazı değişikliklere de gitti. AB’deki bu

düşük fiyatlar ve spekülasyonlar hız kazandÝ. Dünyanın önde gelen ihracatçıları arasında çatışmalar başladÝ

Çiftçiler ne diyor? Peki bütün bu olup bitenlere Avrupalı topraksız, küçük ve or-

ancak yoğunluğu azaltarak, hayvancılıkta yerel yem kullanarak, genetik olarak değiştirilmiş organizmaları yasaklayarak, taşıma mesafelerini azaltarak, çiftlik boyu artışlarını sınırlayarak, yerel ve bölgesel piyasaları destekleyerek, kişi başı kamu desteğine tavan koyarak, arz yönetimi için, piyasalar fazla vermeyecek şekilde ayarlanmalıdır.’’ diyorlar.

“Hektar değil, komşu istiyoruz!”

Öfke Birikimi ArtÝyor

İngiliz burjuvazisinin başta emeklilik yaşÝnÝn 65’e yükseltilmesi olmak üzere, emeklilik yasasÝndaki bir dizi değişiklik ve sosyal haklarÝn gaspÝna karşÝ, kamu emekçileri eylem gününde buluştular. Eyleme katÝlÝm yüksek oldu. Öğretmenler, belediye, itfaiye ve sağlÝk alanlarÝnda çalÝşan emekçilerden oluşan kamu çalÝşanlarÝ, Sendikalar Konfederasyonu’nun (TUC) almÝş olduğu karar gereği 18 Şubat’ta imza kampanyalarÝ, protesto yürüyüşleri ve çeşitli toplantÝlar düzenlediler. 70’e yakÝn il ve ilçede gerçekleştirilen eylemlere onbinlerce kamu çalÝşanÝ katÝldÝ.

Y

yeniden yapılandırma politikalarıyla ABD’de olduğu gibi; çiftçilik ortadan kaldÝrÝlÝyor, yerine şirket tarımcılığÝ geçiyor. OTP ile birlikte, AB’de her üç dakikada bir, yılda ise 200 bin çiftçi iflas edip çiftçiliği bırakır duruma geldi. Diğer yandan da ticaret savaşlarının başladÝ. Dünya pazarlarında yapay

ta ölçekli çiftçileri ne diyor? Avrupalı çiftçiler, kendi varlıklarını tehdit ettiği için yeni OTP’nin değişmesini istiyor. Bunun için de bir araya geliyor, alternatif politikalar üretiyor ve ortak karşı duruşu belirlemeye çalışıyorlar. “Sosyal ve çevre açısından üretim sistemlerini ıslah etmek;

Tarımsal ürünlerle ilgili olarak, uluslararası ticaret kurallarını değiştirmeye gelince “Damping yerine, gıdada bağımsızlık, DTÖ’nin tarım dışı olması, ihracatın Avrupa üretim maliyetlerinin altında fiyatlandırılmaması, Avrupa üretim maliyetlerinin altında fiyatları olan ithalatı, bu durumu düzeltici gümrük vergisine tabi tutmak gerektiğini’’ belirtiliyorlar. “Üretim haklarının satışı kesinlikle yasaklanmalıdır. Her neslin, çiftliği yeniden satın alması durdurulmalıdır.’’ görüsünü dile getiriyorlar. Ayrıca şirketlerin, belli bir oranın üzerinde araziyi -örneğin, yüz hektardan fazlasınıpara ile de satın alamamaları için yasalar çıkarılmasını istiyor ve bunun için de; “Hektar değil komşu istiyoruz!’’ sloganını kullanıyorlar.

haklarÝnÝ düşünmekten ziyade, maşasÝ olduklarÝ tekellerin çÝkarlarÝnÝ düşünüyor ve ona göre hareket ediyorlar. İşçilerin karşÝsÝnda, patronlarÝn yanÝnda yer alÝyorlar. İşçi ve emekçilerin hayat standartla-

İşçi ve emekçiler, kendi haklarÝnÝ savunmaktan çok tekellerin çÝkarlarÝnÝ düşünen sendikalara güvenmemekte haklÝlar. Ancak çözüm de, varolan sendikalardan istifa edip köşeye çekilmekte değil, içerisinde kalÝp işçi sÝnÝfÝ sendikacÝlÝğÝnÝn doğuşu için mücadele etmekte aranmalÝdÝr. İşçi sÝnÝfÝ ve emekçiler, düzen sendikacÝlÝğÝnÝn hükümranlÝğÝna son verip, kendi bağÝmsÝz gücünün içerisinden sÝnÝfÝn çÝkarlarÝ için mücadele eden sendikalar çÝkaramadÝklarÝ sürece, kaybetmeye mahkum olacaklar.

Çifte Maaşlı Vekiller n Köhler, Volkswagen’den tek kendisinin de¤il, baflka vekillerin de maafl ald›klar›n› aç›klad›. Almanya, Volkswagen (VW) otomobil şirketinden maaş alan milletvekillerinin ortaya çıkması ile çalkalandı. CDU’lu Volker Köhler’in, 1972 ile 1993 yılları arasında milletvekilliği maaşının yanı sıra, VW’den de aylık aldığını kabul etmesi üzerine patlayan skandal giderek büyüyor. CDU’lu milletvekili, milletvekili olduğu yıllarda aynı zamanda VW’nin meslek eğitimi bölümü sorumluluğunu da yürütmüş. Köhler, VW’den sadece kendisinin değil başka milletvekillerinin de maaş aldıklarını açıkladı. Basına sızdığı kadarıyla Köhler’in yanı sıra 6 SPD’li milletvekili de hala VW’den maaş almaya devam ediyor. VW yönetimi yaptığı açıklamada milletvekili seçilmeden önce kendileri ile çalışanlara, milletvekili seçildikten sonra da maaş ödemeye devam ettiklerini ve bunun da yeni olmadığını, 1990 yılından bu yana devam ettiğini kabul etti.

Bir milletvekili şirketten neden maaş alır? VW’den maaş alan milletvekilleri ile patlayan ve ortalığa dağılan rezalet ne yeni ne de şaşılması gereken bir durum. Sadece Almanya’da değil, dünyanın her yerinde hemen her şirket, milletvekillerine maaş bağlıyor. Almanya’da da bir çok

şirket milletvekillerine para ödüyor. VW ile patlayan rezaletin üzerine bunca kıyametin koparılması, aslında olayın üzerini kapatmak için yapılıyor. Skandal, sadece VW ile sınırlı tutulmaya, diğer şirketlere sıçratılmamaya çalışılıyor. Peki milletvekilleri şirketlerden neden para alırlar? Çünkü onlar şirketlerin varolması, karlarını ve egemenliklerini sürdürmeleri ve çoğalt-

maları için varlar. Hücrelerine kadar yozlaşmış ve kokuşmuş, burjuva siyaseti böyle yürüyor işte. Halkın oyları ile seçilmiş, halkın vekili olması için parlamentoya gönderilmiş olanların, esasında tekellerin vekilliklerini yaptıkları da skandal ile açıkça orta çıktı. Milletvekillerinin, VW, Opel, Mercedes,vb. şirketlerde işçilerin yaptıkları grev ve direnişlere neden tepki gösterdikleri ve saldırdıkları şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Emek’ten kÝsa…kÝsa Fransa’da işsizlikte artÝş Son 50 yÝlÝn en ağÝr hak gaspÝ İsviçre’de emeklilik yaşÝ yükseltilmek isteniyor İsviçre’de “ikinci kasa” da diyebileceğimiz bir kesinti vardÝr. İşçinin aylÝğÝnÝn belirli yüzdesi kesilerek bu kasaya aktarÝlÝr. AynÝ miktar, patron tarafÝndan da işçinin kasasÝna ödenmektedir. Burada biriken para, ileride işçi bir işyeri açmak isterse ya da ev satÝn almak isterse veya yabancÝ ise, İsviçre’yi terkediyorsa alÝnabilir. AynÝ zamanda işçi, erken emekli olmak istiyorsa, bu parayÝ kullanabilir. Şu an emeklilik yaşÝ İsviçre’de erkeklerde 65, kadÝnlarda 63. Erken emekli olmak isteyen bir kişi, emeklilik yaşÝndan 10 yÝl önce başvuru yapabilir. Şimdi çÝkarÝlmasÝ düşünülen yasayla bu, 5 yÝla inecek.Fakat bu yasa yüksek maaşlÝlarÝ kapsamÝyor. ***

Avrupa’da sendikalar eylem hazÝrlÝğÝnda Avrupa Birliği’nin 22 ve 23 Mart’ta gercekleşek olan zirvesinde, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu, büyük gösteri organize etme hazÝrlÝğÝnda. Fransa’daki CGT sendikasÝ, eyleme 15 bin kişi katacağÝ sözünü verdi. CFDT ise katÝlÝma dair herhangi bir açÝklama yapmadÝ. CFDT, Avrupa AnayasasÝ projesini destekliyor fakat sendika içindeki Eğitim-sen’in projeye karşÝ olmasÝ, sendika içinde de çatÝşmalar doğuracak. Fransa’nÝn dÝşÝnda Almanya, İsveç ve Belçika sendikalarÝ da eyleme önem verdiklerini açÝkladÝlar. İsviçre ise 20 delegeyle katÝlacağÝnÝ açÝkladÝ Sendikalar, Bolkestein Önergeleri’nin kabulüne karşÝ, kadrolu işçi ve tam kapasiteli işçi çalÝştÝrma hakkÝ için eylem yapacak.

Fransa ÇalÝşma BakanlÝğÝ, 25 Şubat’ta işsizlikle ilgili bir rapor yayÝnladÝ. Her geçen gün artan işsizlik oranÝnÝn yüzde 10’a ulaştÝğÝ ortaya çÝktÝ. Başbakan Jean-Pierre Raffarin’in, işsizliği geriletme vaatleri tutmadÝ. Resmi rakamlarla işsizlik 2000 yÝlÝndan sonra ilk kez bu orana yükseldi. Fransa’da İş ve İşçi Bulma Kurumu’na (ANPE), iş talebiyle başvuranlarÝn sayÝsÝnÝn 367 bin 100 olduğu belirtildi. Süresiz ve tam gün çalÝşmak için acil iş arayanlarÝn sayÝsÝnÝn 2 milyon 461 bin 600 kişi olduğu kabul ediliyor. Bir yÝlÝ aşkÝn bir süredir iş arayanlarÝn oranÝnÝn bir yÝlda yüzde 5.6 yükseldiği itiraf ediliyor. Daha önce geçici işlerde çalÝşan insanlar açÝsÝndan da işsizlik oranÝnda ciddi bir artÝş gerçekleştiği bir gerçek. 50 yaşÝn üstünde iş arayanlarÝn durumu da içler acÝsÝ.

Sorumlu kim? Artan işsizlik oranÝna sorum-

n Kamu emekçilerinin 50 y›ll›k tarihsel haklar› yok edildi.

lu aranÝyor. Fatura işçi ve emekçilere çÝkartÝlarak, çalÝşma ve yaşam koşullarÝnÝ zorlaştÝran uygulamalar devreye sokuluyor. Fransa’da yaşanan sosyal ve ekonomik fakirleşmenin sorumluluğu iş başÝndaki hükümete yÝkÝlarak, asÝl sosyal yÝkÝmdan sorumlu olan sistem gözlerden saklanmak isteniyor. Burjuva devlet yapÝlarÝnda ekonomik ve siyasal özgürlüklerin sÝnÝrlarÝ, bu tablonun ortaya çÝkardÝğÝ gerçekliktedir.

Gasp makinesi Agenda 2010, işçiler ve öğrencilerden sonra dişlileri arasÝna şimdi de memurlarÝ aldÝ. Almanya’da 2 milyon 300 bin kamu emekçisinin, 50 yÝllÝk tarihsel haklarÝ, imzalanan Toplu İş Sözleşmesi (TİS) ile birlike, bir çÝrpÝda yok edildi. Patron konumundaki İçişleri BakanlÝğÝ ile memurlarÝn örgütlü olduklarÝ Ver.di arasÝnda imzalan TİS, ücret zammÝna gidilmeksizin, kamu emekçilerinin daha uzun çalÝştÝrÝlmalarÝnÝ içeriyor.

Kölelik sözleşmesi Memurlar için ağÝr hak gasplarÝnÝ içeren TİS’in diğer maddelerini ise, çalÝşma saatlerinin esnekleştirilmesi (memurlar haftada 45, günde 12 saate kadar çalÝştÝrÝlabilecekler), memur-hizmetli ayrÝmÝnÝn kaldÝ-

n ‹mzalanan T‹S, di¤er memurlar için de tehlike çanlar›n› çal›yor.

rÝlmasÝ, memur taban maaşÝnÝn 300 euro düşürülmesi, işverene özel durumda TİS’ten çÝkma hakkÝ ve memurlarÝn maaşlarÝna zam yapÝlmamasÝ gibi maddeler oluşturuyor. İmzalan TİS, belediye emekçilerinin yanÝ sÝra, 1 milyona yakÝn Federal Daire memurlarÝ için bağlayÝcÝ olacak. Memurlar için "kölelik” anlamÝna gelen TİS’in sorumlusu ise Ver.di sendikasÝ. Alman burjuvazisi buradan

aldÝğÝ güçle şimdi de gözlerini eyalet çalÝşanlarÝnÝn haklarÝna dikti. Eyaletler TİS Grubu BaşkanÝ, federal daire ve belediye çalÝşanlarÝ için imzalan TİS’in aynÝsÝnÝn eyaletlerde de imzalanmasÝ gerektiğini, aksi taktirde TİS’e imza atmayacaklarÝnÝ açÝkladÝ. Ver.di ise, tamamen göstermelik olarak bu şartlarÝ kabul etmeyeceklerini söyleyerek, eyalet çalÝşanlarÝnÝ bir günlük greve çÝkarttÝ.


Yaflanacak

Dünya 6

Y

FÝkralar

A

fi

A

M

I

N

Hocam, ben 38 yaşÝnda, kimya öğretmeni bir genç bayanÝm. Üç ay kadar önce kÝsmetim açÝldÝ ve iyi niyetli bir gençle tanÝştÝm. Geçen hafta da nişanlandÝk. Mutluluktan uçuyordum ki dün laboratuvarda korkunç bir şey keşfettim. NişanlÝmÝn bana aldÝğÝ yüzüğü denemek için civaya attÝm, ve maalesef yüzdü. Halbuki saf altÝnÝn özgül ağÝrlÝğÝ civanÝnkinden fazla, batmasÝ gerekirdi. Demek bana aldÝğÝ yüzük saf altÝn değil, öyleyse sevgisi de saf olamaz. Şimdi ben bu civayÝ nişanlÝmÝn yemeğine koyup bu işi bitirmeyi düşünüyorum, ne dersiniz? Prof. ÇakanyÝldÝzÝn cevabÝ: Arşimet’in hayatÝna her yönüyle vakÝf olduğunuz anlaşÝlÝ-

K

Matematikçiler: Fil avlamak için Afrika’ya giderler; fil olmayan her şeyi dışarı atıp geriye ne kalırsa, onu avlarlar.

Bilgisayar mühendisleri: 1. Afrika’ya git. 2. Ümit Burnu’ndan başla 3. Düzenli bir şekilde tüm kıtayı doğudan batıya tarayarak kuzeye doğru ilerle. 4. Her tarama adımında; a. Görülen tüm hayvanları yakala. b. Her yakalanan hayvanı bilinen bir fille karşılaştır. c Bulunca dur.

Deneyimli bilgisayar mühendisleri: Yukarıdaki algoritmanın durmasını garantilemek için Kahire civarına önceden bir fil yerleştirirler. DonanÝm mühendisleri: Afrika’ya gidip, rengi gri olan hayvanları rasgele yakalamaya başlarlar. Ağırlığı, daha önceden bilinen bir filinkinden yüzde on beş fazla veya az bir hayvana rastlayınca dururlar. Ekonomistler: Bu meslek grubundakiler fil avlamazlar; ancak "yeterli ücret ödendigi takdirde", fillerin kendi kendilerini avlayacağını düşünürler. İstatikçiler: Peşpeşe N kez rastladıklarÝ hayvana “FİL”adını verip, onu avlarlar. Müşavirler: Fil avlamazlar. Aslında hiç bir şey avlamazlar; Ama, fil avlamak isteyen insan-

L

E

R

Felsefik düflflüünceler

Zeynep Günel

Affe teyze Bizim köy şen şakrak bir yer değildi. AnÝlarÝmda yer eden olaylar genellikle tarla sorunu, meranÝn kullanÝmÝ, vs. Her yÝl aşağÝ ile yukarÝ arasÝnda sürekli kavgalarÝn, silahlarÝn patladÝğÝ bir köydü. Çocuklar için bayram günlerinin farklÝlÝğÝ vardÝ. Çizgili basmadan dikilen donlarÝmÝzÝ giyip, harman yerinde yazlarÝ toztoprak, kÝşlarÝ ise kar ve çamurda debelenip dururduk. Dedim ya yoksul bir köydü. Ama yosullarÝn da ne dertleri biterdi ne acÝlarÝ. YaşlÝlarÝn cami avlusunda boş zaman geçirdiği günlerde biz çocuklar, Affe teyzenin çöplüğünde oynarken, kulağÝmÝzÝ da Affe teyzenin çÝğlÝklarÝna dikerdik.

PolitikacÝlar: Fil avlamazlar; sadece sizin avladığınız fili kendi seçmenleriyle paylaşÝrlar.

Deneyimli Matematikçiler: Bir önceki adımdaki işlemi yapmadan önce, en az bir filin bulunduğunu ispat ederler.

yor. YalnÝz yüzey gerilimini hesaba katmamÝşsÝnÝz. CivanÝn yüzey gerilimi, suyunkinden çok daha fazladÝr. Onun için de kendinden ağÝr cisimleri de kaldÝrabilir, çünkü o cisim batarken ortaya çÝkartacağÝ yüzey için harcamasÝ gereken enerji, kendi potansiyel enerjisinden fazla olabilir. AyrÝca civanÝn saf olmama ihtimali de var, o yüzden ani kararlar vermeyin derim.

N

Yön eylem araştÝrmacÝlarÝ: Avcının şapkasının büyüklüğü ile kullanılan mermilerin renginin fil avlama stratejileri üzerindeki etkisini araştırırlar. Tek istedikleri, birilerinin kendilerine "FİL" adı verilen nesneyi tanımlamasıdır.

zingan” olarak algılayan Meksika’nın Apatzingan Belediye Başkanı Jorge Luis Castaneda, Beyaz Saray’a bir mektup yazıp, “Başkan Bush, söyleyeceklerim üzerine yemin ederim ki Apatzingan, İkiz Kuleler’deki ve Pentagon’daki kanlı eylemlerde ne aktif ne de manevi olarak rol almamıştır. Apatzingan halkı barışçıdır ve Meksika’nın baş azizesi Guadelupe Bakiresi’ne inanmaktadır!” dedi.

Bilimsel Güzin Abla köflesi

E

lara saat ücreti karşılğında tavsiyede bulunurlar.

Bush, bizi bombalama

Başkan Bush’un saldırıyla ilgili konuşmasında söylediği “Afganistan”sözcüğünü “Apat-

R

Fil nasıl avlanır?

Avukatlar: Fil avlamazlar. Sadece fil sürüsünü izleyerek, sürünün ardında bıraktığı gübrenin mülkiyetinin kime ait olduğunu tartışırlar.

Affe teyzenin doğum sancÝlarÝ Affe teyze geçen yÝl da aynÝ acÝlarÝ çekmişti. Lakin doktor yok, ilaç bulunmazdÝ. Affe teyze de bir aksilik olmasa her yÝl çocuğa kalÝrdÝ. Yani hamile olurdu. Hamile olmasÝna olsun da gelgelelim doğum yapmasÝ yakÝn köyleri bile uyutmazdÝ. Affe teyzenin sancÝlarÝ tuttuğunda değme gör biz çocuklarÝn neşesini. Affe teyzenin sancÝlarÝ sÝklaşÝnca kÝyamet o günlerde kopardÝ. Affe teyzeyi çift koşumlu bir arabaya yerleştirilen döşeğin üzerine yatÝrÝrlardÝ. Affe teyze sanki müsamereye çÝkar gibi yolla çÝkartÝlÝrdÝ. Yolda ne yol... Köyün yamacÝndaki bütün tarlalarda Affe’yi dolaştÝrÝrlar. At arabasÝ hoplaya zÝplaya saatlerce dolaştÝrÝlÝr ki sarsÝntÝdan Affe doğum yapsÝn. Ama nafile Affe ne doğum yapar ne de ağrÝdan attÝğÝ çÝğlÝklar kesilir. Öyle olur ki köyde Affe teyzeye en yakÝn olan bizim ev olduğu için hiç kimsenin gözüne uyku girmezdi. Affe her hamile kaldÝğÝnda, bütün komşularÝ ona kinle bakarlardÝ. Diğer gün yine çift atlÝ araba hazÝrlanÝr, bu sefer yakÝn köyden getirilen yaşlÝ doğum uzmanÝ kadÝn da Affe’nin baş ucunda yer alÝr. Bu kez daha hendekli tarlaya doğru yola çÝkÝlÝr, saatler geçer Affe geri getirilmez. Akşama doğru Affe teyze daha gür çÝğlÝklarla köye döner. Aradan bir kaç gün geçer, Affe teyze de bir gelişme olmaz, ağrÝlarÝ da her geçen gün giderek şiddetlenir. Kim söyler, nasÝl olur, Affe teyze harman yerine yatÝrÝlan kalÝn bir döşeğin üzerine yerleştirilir. Ben diyeyim 6-7 siz diyin 10 mavzerli Affe’nin başÝna dikilir ateş komutuyla silahlar peşpeşe patlar, barut kokusu Affe teyzenin çÝğlÝklarÝyla köye yayÝlÝr. Affe teyze yine doğuramaz.

Üst düzey yöneticiler: Geniş kapsamlı “FİL AVLAMA” stratejileri oluştururlar; ancak bu çalışmaları sırasında fillerin; tarla farelerine benzeyen, sadece sesleri biraz daha kalın olan yaratıklar olduğunu kabul ederler. Kalite kontrol denetcileri: Fillerle ilgilenmeyip, avcıların jipe eşyalarını yüklerken yaptıkları hatalarla uğraşırlar. SatÝş temsilcileri: Fil avlamazlar. Tüm zamanlarını yakalamadıkları filleri satmaya çalışarak ve sezon açılmadan 2 gün önce malı teslim edeceklerini iddia ederek geçirirler. Bilgisayar donanÝm satÝcÝlarÝ: Tavşan yakalayıp; bunları griye boyayıp "Masa üstü fili" diye satarlar.

AcÝlarÝyla başbaşa ZavalÝ kadÝn çaresiz dam gibi olan evlerinin dip tarafÝna atÝlÝr. Affe teyzenin ardÝndan herkes bir şeyler söyler. Kimi acÝr, kimi yakÝnÝr, bazÝlarÝ da lanetler okur. Affe teyze bunlardan habersiz yorganÝn altÝnda sesiz sedasÝz nur topu gibi bir çocuk doğurur. Benim hatÝrladÝğÝm 5 çocuktu. ZavallÝ kadÝn bu acÝlarÝ bir kaç yÝl daha çekecekti. KocasÝnÝn ani ölümü Affe teyzeyi bu acÝlardan kurtadÝ. Ne var ki bir sürü çocukla yeni acÝlar geldi. Kim bilir, yetim yetiştirme acÝsÝ, doğum acÝsÝndan daha zor geldi Affe teyzeye...

Çengel Bulmaca

Geçen sayÝnÝn cevabÝ HazÝrlayan: Yaşanacak Dünya bulmaca ekibi

Erzurum’da birisi tanÝdÝk bir köylü dostuna misafirliğe gidi-

yor. Köylü ev sahibi izzet ikramda bulunuyor. Yemekten sonra misafirin önüne bir kalbur yer elmasÝ koyuyor. Bu kadar çok ikramdan mahçup olan misafir, “Ağa ne zehmet ettin, bunlara ne lüzüm var?” der. Ağa: Ne zehmeti efendi... Farzetki müsürlüğe tökmüşem öküzler yiyir!

Bromun imi

Safi

E¤itimin ilk hecesi →

An›flt›rma

T A

Alfabenin ilk harfi →

Bir nota

Koyu verme

Uzakl›k anlat›r

Bilgisayar oyunu

Yeralt›nda yo¤unlaflm›fl → s›v› Bilinmeyen tarih →

K A V i S

E B

Araçlardaki → ›fl›k düzene¤i

Kar›fl›k renkli

A L E

Dorunun a盤›→

Oltan›n ucun- → daki çengel

HazÝrlayan: Yaşanacak Dünya bulmaca ekibi Serili kelimesinin ünsüzleri Bir Azeri çalg›s›

Kendinden geçmifl

Romen rakam›yla 1

Oksijen’in imi

‹laç, çare

‹leri görüfl

Ün yapm›fl yazar, sanatç› →

Helezoni

Karars›z ↵

K›saca Santimetre Sulu süspansiyon →

A¤›, zehir

Resimdeki Sosyalist kad›n önder (…zetkin)

Azot’un sembolü →

Eski dilde su Es. dil. Ayak

Bilgisayarda bir dosyalama uzant›s›

Yapma,etme

Alfabenin son harfi Kak›m

Bir ba¤laç →

M›s›r’da güç tanr›s›

Taklit etme, → taklit

Kabul etmeme

Es. dil. Y›lan Koku’nun ilk hecesi

Halk dilinde geveze

K›s. Uluslarars› Af Örgütü

Utanma, Afla¤› halk tabakas›

Tehlike iflareti

K›sa mesaj

Doygunluk Bir müzik türü veren çoflku

Sorumluluk

Konut, hane

Gülşen Çelebi, Rechtsanwältin Haydar Sığınak, Avukat (TR) Graf-Adolf-Str. 80 40210 Düsseldorf Tel:0211-355 83 14 Fax: 0211-355 83 15

Kad›n ad›

Çengel Bulmaca

Hukuk

R A C A

Tarihte bir → devlet

Bu sizin düşündüğünüz gibi bir kapsama değil. Madde 16 a, epey kÝsÝtlandÝ. “16. Madde’den pasaport alan, eski 51. Madde’den alanla eşittir” demek daha doğru olacaktÝr. ArtÝk kabul olan iltica başvurularÝ, üç sene sonra tekrar gözden geçirilecek. İlticacÝlar, yeni bir kararla karşÝ karşÝya kalabilecek. (Widerrufsverfahren). Eski 51. Madde’den pasaport alanlar, geçici olarak 16. Maddeden alanlarla eşit görünüyor. Yeni yasada Madde 51 yerine artÝk madde 60 AufentG yer alÝyor.

Mihraca

Bak›fl›m

linçli bir şekilde kendisi yaratmaAv. Gülşen Çelebi mÝşsa. Bu, AufenthG §25 f.5’de kesin olaFiliz Kahraman: 4 sene önce rak şöyle sayÝlmaktadÝr: iltica için başvuruda bulundum. - YanlÝş bilgi vermek Gazetede okudum; yeni yasaya - Kimlik ya da uyruk hakkÝngöre, üç yÝldÝr iltica davasÝ sü- da yanÝltma. renlerin başvurusu kabul edile- SÝnÝrdÝşÝ engellerinin ortacekmiş. Bu doğru mu? dan kaldÝrÝlmasÝna dair zorlayÝcÝ talepleri icra etmekten imtiHayÝr, bu doğru değil. Eğer na. iltica davanÝz halen sürüyorsa, Eğer kişi, yurt dÝşÝ engelini sonucunu beklemek zorunda- YabancÝlar Dairesi’ne bilinçli sÝnÝz. Maalesef geçen aylarda olarak eksik bildirmişse ya da yeni YabancÝlar YasasÝ’yla ilgili gereken bilgileri gizlemişse, bu yanlÝş bilgilendirmeler gazete- durumlarda oturum izini verillerde, özelikle Hürriyet’te, ya- meyecektir. yÝnlandÝ. Yurt dÝşÝna çÝkma yükümlüMehmet SatÝcÝ: 2 yÝldÝr 51. lüğü olan bir yabancÝ, yurt dÝşÝ- Madde’den pasaportum var. Yena çÝkmasÝ hukuki ya da fiili ni yasayla, Madde 16 a ile 51. nedenlerden dolayÝ olanaksÝz Madde eşitleniyormuş. ise, oturum iznini istisna duŞimdi ben 16. Madde kapsarumlarda alabilir. Tabii ki yurt mÝna giren haklara mÝ sahip dÝşÝna engel gerekçelerini bi- olacağÝm?

E¤meç

Özel güçler

H P A D S E S

Mit bir tanr›

‹sviçre’de bir → kent

Eski dilde baba

Resimdeki Alman yazar (... Hesse)

Güzel koku

ğil, kim bu?" der. Zidane “Benim, hocam”der. Fatih Terim de aynı şeyi kendi

futbolcularında uygalamaya karar verir ve İstanbul’a geri dönüp Hakan Şükür’ü yanına çağırır ve: “Hakan, senin ananın babanın oğlu ama kardeşin değil, kim bu?" der, Hakan: “Hi hi!.. Bi dakka hocam gidip bi Hagi ye sorayım hi hi!.." der. Hagi’ye gidip: “Hagi senin ananın babanın oğlu ama kardeşin değil, kim bu?" der. Hagi de: “benim tabi ki” der. Bunun üzerine Hakan Şükür, Fatih Terim’e gider ve “Hagi’ymiş hocam” der.. Fatih Terim: “Saçmalama oğlum ne Hagi’si?.. Zidane”

Rey

Anlay›fl

K›saca Türk ‹stihbarat servisi

Ektkili söz → Küçük bitki

Hafifseme → duygusu

8. Dünya Kupası’nı Fransa Milli Takımı’nın kanzandığını gören Fatih Terim, hemen ilk uçakla Fransa’ya, FransÝz teknik adamdan taktik almaya gider. Fatih Terim, FransÝz teknik direktöre “ya hocam siz nasıl şampiyon oldunuz özel bir yöntem mi kullanıyosunuz” der. Bunun üzerine Fransa Milli Takımı’nın hocası, “Yo, hayır. Ben sadece futbolcularıma zeka testi uyguluyorum. Bakın...” diyerek Fransa milli takımında forma giyen Zidane’ı yanına çağırır ve şöyle der: “Zidane, senin ananın babanın çocuğu ama kardeşin de-

O M i Y i Z T A H N E A R T E R A ⁄ M R A i ⁄ N

Has›r torba

Farzet ki öküzler yiyir

Macarisanl›

Y M N i Z A V E C O M A T B R M i M i L i O S M L F A A N i

Ek çizgisi

Kara ordusu

tikçi uzun uzun konserve kutusuna bakar ve şöyle der: “VarsayalÝm açÝk!”

Futbolcu ve zeka testi

Bir fizikçi, bir kimyacÝ ve bir matematikçi yanlarÝnda sadece bir kutu konserve ile çölün ortasÝnda kalÝrlar. Bir kutu konserveleri vardÝr olmasÝna ama, bu konserveyi açacak bir aletleri yoktur. Fizikçi evirir, çevirir, ama fizik bilgisi ile kutuyu açamaz ve kimyacÝya devreder. KimyacÝ da düşünür, uğraşÝr, nihayetinde son çare olarak matematikçiye verir. Matema-

sorumluyu bulun” demiş... So-

rumlu gelmiş, fÝndÝk fÝstÝk işinin gerekçesini anlatmÝş: “Efendim, siz her ne kadar aslan iseniz de, kadronuz şempanze kadrosu... AçÝkta bir aslan kadrosu yoktu, dolayÝsÝyla sizi şempanze kadrosuna aldÝk. Onun için size şempanze yiyeceği verebiliyoruz. Aslan kadrosuna geçtiğiniz zaman durum düzelecektir...”

Hayvanat bahçesine yeni bir aslan getirmişler... Yemek saati gelince bakÝcÝlar, yeni gelen aslanÝn önüne fÝndÝk, fÝstÝk koymuş... Bitişiğindeki aslanÝn önüne ise kuzu butlarÝ... Bir gün, üç gün, beş gün... Yiyecek hep aynÝ... Yeni gelene fÝndÝk fÝstÝk, eskisine kuzu budu… Bir haftanÝn sonunda yeni gelen kükremeye başlamÝş... “Bana

Varsayalım açık

Aslan kadromuz dolu

Savunma alan›, burçlar Trityum elementinin imi


Yaflanacak

K

A

D

I

7 Dünya

N

Ruhumuza gül, çocuğumuza gelecek istiyoruz! 8 Mart Dünya Emekçi KadÝnlar Günü, kapitalist topluma geçiş, makinanÝn kas gücünü gereksiz kÝlmasÝ nedeniyle kadÝnÝn sanayi üretim sürecine çekilmesini de beraberinde getirmiş; kadÝnÝ basit bir üretim aracÝ olarak gören burjuvazi, baştan beri bu uysal ve ucuz işgücünden en geniş şekilde yararlanma çabasÝ içerisinde olmuştur. Kapitalist sanayileşmenin en ağÝr, tahripkar bedelini, sosyal güvencesiz, hafta tatilsiz, günde 12 saatten fazla bir süreyle en ağÝr şartlarda ve çok düşük ücretle çalÝşan kadÝn ve çocuk işçiler ödemişlerdir. 8 Mart 1857’de New York’lu 40 bin kadÝn dokuma işçisi, işte bu ağÝr, rezil çalÝşma koşullarÝnÝ protesto etmek için direnişe geçtiler, grev yaptÝlar. 1910’da Kopenhang’da toplanan II. Enternasyonal’in Sosyalist kadÝnlar KonferansÝ, Clara Zetkin’in önerisiyle bu tarihi günü, Dünya Emekçi KadÝnlar Günü olarak ilan etti.

Bu geç vakit bu sonbahar gecesinde kelimelerinle doluyum; zaman gibi, madde gibi ebedî, göz gibi ç›plak, el gibi a¤›r ve y›ld›zlar gibi p›r›l p›r›l kelimeler. Kelimelerin geldiler bana, yüre¤inden, kafandan, etindendiler. Kelimelerin getirdiler seni, onlar : ana, onlar : kad›n ve yoldafl olan... Mahzundular, ac›yd›lar, sevinçli, umutlu, kahramand›lar, kelimelerin insand›lar... Naz›m Hikmet

Çok şey söylendi kadÝnlara dair. AnamÝz, bacÝmÝz, sevdalÝmÝz... Uğruna dağlar mesken edildi. Şiirlere esin, romanlara kahraman, yaşama umut oldu-

lar. Çok şey söylendi onlara dair. Toplumun “namusu”ydu kadÝnlar, önce onlar vuruldu. Evinin yuva yapan kuşu, bir gün uçmak istediğinde, önce onun kanadÝ kÝrÝldÝ. Benliğinde kadÝn olmanÝn ezikliği her zaman hissettirildi. Ve “saçÝ uzun aklÝ kÝsa”ydÝ. Bilmeliydi yerini! Oysa yaşam onsuz ne kadar da eksikti. DünyanÝn yarÝsÝnÝ var eden onun emeği, fazla görülen ise onun yaşama sunduğu rengiydi. Evine hapsedilen, içindeki yaşam ateşini hiç kimse duymadan sönümlendiren onlardÝ. Ve onlara dair çok şey söylendi. Gün geldi şairin de dediği gibi o artÝk “şarkÝ dinlemek değil şarkÝ söylemek” istedi. İlk görkemli ateşi tutuşturan, New York’ta 40 bin dokuma işçisi kadÝn, tarihe bir dip not düştü: “Eşit işe eşit ücret!” HaykÝrÝyordu Faransa’dan sömürü çarklarÝna dur diyen kadÝnÝn sesi; "Çocuğumuz için ekmek ruhumuz için gül istiyoruz!” Bu,

kadÝnÝn onurlu direnişiydi. Görmüştü çünkü bir kez kavganÝn ateşini ve özgürleşen kadÝnÝn gücünü. ArtÝk kÝrÝlmÝştÝ zincir ve yaşama durmuştu kadÝn bir kez daha. Yine bir 8 Mart... Teknoloji baş döndüren bir hÝzla ilerliyor. Ama insanlÝk hala sömürünün, savaşÝn, cinsiyet ayrÝmÝnÝn cenderesinde veriyor savaşÝmÝnÝ. KadÝnlar hala savaşÝn en büyük mağdurlarÝ, töre cinayetlerininde “toplumun namusunun kurtuluşu”. Kapitalist sÝnÝfÝn yedek ve ucuz iş gücü deposu. YÝl 2005... KadÝn hala kozasÝndan çÝkmaya çalÝşan, hala ev içi ücretsiz işçi ve hala duvarlarla kaplÝ bir dünyanÝn yÝlmaz bekçisi. Ona reva görülen etini, ruhunu, bilincini ve emek gücünü kapitalizmin azgÝn çarklarÝna sunmasÝdÝr. Buna “HayÝr!” diyoruz. Kapitalizmin kÝsÝtlÝ özgürlük alanlarÝnda erimeyeceğiz. Hepimizin Dünya Emekçi KadÝnlar Günü kutlu olsun!

“Bizi bu canilerle birlikte öldürün!” UluslararasÝ Af Örgütü, “...Ben din kardeşiniz Nur. Bir Şubat ayÝnda bir rapor yagünde 9 kez bana tecavüz ettiler. yÝnladÝ. Rapor, Irak işgaBenimle birlikte bu kara zindanlinin üzerinden iki yÝl da evlenmemiş 13 kÝz kardeşiniz geçmiş olasÝna rağmen daha bulunuyor. Hepimize bu kadÝnlarÝn durumunda bir kahpe zindanlar arasÝnda tecadüzelme olmadÝğÝnÝ, akvüz ediliyor. sine durumun daha da Hala çÝğlÝklarÝmÝzÝ işitmiyor kötüye gittiğini belirtiyor. musunuz?.. Buradaki kÝz kardeşRaporda, “İşgalden lerinizden biri, size bu mektubu sonra ortaya çÝkan kanunyazdÝğÝm günün birkaç gün öncesuzluk, giderek sayÝlarÝ arsinde intihar etti. tan cinayetler, kaçÝrma Bu kardeşiniz, vahşi bir şekilde olaylarÝ ve tecavüzler; katecavüze uğradÝktan sonra dövüldÝnlarÝn hareket özgürlüdü. İnanÝlmasÝ güç işkencelerden ğünü, okula devam etme ve geçirildi. Buna tahammül edemeNur’un hayk›r›fl›, Irak’tan yank›land›. “Hala 盤l›klar›m›z› iflitmiyor musuçalÝşma haklarÝnÝ sÝnÝrlanyen bacÝnÝz, başÝnÝ zindan duvardÝrdÝ. KadÝnlar, ABD aslarÝna vura vura öldü... nuz?. Buradaki k›z kardefllerinizden biri, size bu mektubu yazd›¤›m günün kerlerinin cinsel taciz ve Bu zindanda bir gece geçmiyor birkaç gün öncesinde intihar etti.” tecavüz saldÝrÝlarÝna maki bu domuz ve maymunlar sürüruz kaldÝ” deniliyor. sünün azgÝn şehvetleri vücuduIrak’lÝ kadÝnlar, 8 Mart muzu yÝpratmasÝn... “Demokrasi” önce kadÝn- ru... Nur’un haykÝrÝşÝ, Irak’tan Dünya Emekçi KadÝnlar GüAllah’tan korkun ve bizi bu canilerle birlikte öldürün! Onlarla biryankÝlandÝ. Hani şu “demokrasi nü’nü bu şartlar altÝnda geçirilikte duvarlarÝ üzerimize yÝkÝn!.. Bizden faydalanmalarÝna ve teca- lara... götürülen” Irak’tan!.. Emperya- yor... Emperyalist işgalciler, kavüz etmelerine imkan tanÝmayÝn... “Savaş en çok kadÝnlarÝ vu- list vahşetin aynasÝna yansÝyan dÝnlara ve insanlÝğa başka ne BÝrakÝn dÝşarÝda onlarÝn tanklarÝ ve uçaklarÝyla uğraşmayÝ, Ebu verebilir ki?.. rur” derler ya, ne kadar da doğ- “küçük” bir görüntü bu. Gureyb zindanlarÝnda zulme maruz kalan bizlere yönelin!..”

YüzyÝlÝn modern köleleri Her yÝl açlÝk, yoksulluk, işsizlik, borçlanma, savaşlar, vb. nedenlerden dolayÝ milyonlarca kadÝn fuhuşa zorlanÝyor ve seks işçisi olarak çalÝştÝrÝlÝyor. Hayat kadÝnlarÝ özellikle yoksulluğun ve açlÝğÝn kol gezdiği ülkelerden alÝnÝp, dünyanÝn her tarafÝna satÝlÝyor, esir ediliyor, tecavüze uğruyor ve sÝrtÝndan büyük miktarda paralar kazanÝlÝyor. İstatistiklere göre Avrupa’da her yÝl ortalama 200 bin kadÝn seks kölesi olarak fuhuşa zorlanÝyor, dövülüyor, kapatÝlÝyor, tecavüze uğruyor ve bazen de öldürülüyor.

madÝm. Veya bulduğum işlerde hep sarkÝntÝlÝk ve cinsel şiddete maruz kaldÝm. İngilizcem yetersiz olduğu ve çalÝşma iznim olmadÝğÝ için çalÝştÝğÝm işyerlerinin sahipleri çoğu Türkiyeliydi. Sonra o kişileri aradÝm ve saunada çalÝşmaya başladÝm. 3 yÝldÝr saunada çalÝşÝyorum. Burada gelen müşterilerle para

“Çok sayÝda Türk kÝzÝ var” Türkiye’den İngiltere’ye İngilizce öğrenmek için gelen S.H. yaşadÝklarÝnÝ anlatÝrken göz yaşlarÝnÝ tutamÝyordu. “Benim için her şey bir oyun olarak başladÝ. Çocuk bakÝcÝsÝ olarak geldim ve amacÝm İngilizce öğrenmekti. İngiltere’de kaldÝğÝm aile bana çok kötü davranÝyordu. Sonra bir Türk’ün yerinde iş buldum. Bana kalacak yer de temin ettiler. İşyeri sahibi bana sarkÝntÝlÝk yapÝnca oradan kaçtÝm. Sonra kalacak yerim ve gidecek kimsem yoktu. Bir gün gazetede bir ilan gördüm. Model arÝyorlardÝ. Görüştüğüm kişiler bana saunada çalÝşabileceğimi söylediler. Kabul etmedim. TelefonlarÝnÝ verdiler. Zor durumda kalÝrsan ara dediler. Aradan zaman geçti. İş bula-

karşÝlÝğÝ yatÝyoruz. Bu işte çalÝşan çok sayÝda Türkiyeli kadÝn var. AralarÝnda çocuklarÝ olanlar ve hatta evli olanlar bile var. BazÝlarÝnÝn kocalarÝ da biliyor. Bu bir bataklÝk, düştün mü kurtulamÝyorsun. Genç kÝzlarÝmÝz ve ailelerimiz çocuklarÝna çok dikkat etsinler. Özellikle yurt dÝşÝna çÝkanlara göz kulak olmayÝ ihmal etmesinler."

Türkçe telefon hatlarÝ… Fuhuş ve kadÝn ticaretinin bütün dünyada artÝş gösterdiği

günümüzde bundan diğer toplumlar gibi Türkiyeli toplumun da etkilendiği bir gerçek. Avrupa’da yaşayan Türkiyeliler arasÝnda da bu ticaretin yaygÝnlaştÝğÝ fakat bununla ilgili rakamlarÝn kesin olmadÝğÝ biliniyor. Fakat son yÝllarda Almanya’nÝn birçok kenti başta olmak üzere, Amsterdam ve Londra gibi Türkiyeli göçmenlerin yoğun olduğu şehirlerde çok sayÝda Türkçe pornografik telefon hatlarÝ, Türkçe pornografik İnternet siteleri ve yerel gazetelerde yayÝmlanan Türkçe sauna ilanlarÝnÝn sayÝsÝnda gözle görülen bir artÝş var. İngiltere’de özellikle “sauna” adÝ altÝnda işletilen bu yerlerde fuhuş yapÝldÝğÝ ve Türkiye’den gelen çok sayÝda genç kÝzÝn buralarda çalÝştÝğÝ Türkiyeliler arasÝnda biliniyor. Öte yandan Türkiyeliler arasÝnda tecavüz, sarkÝntÝlÝk ve kadÝna yönelik şiddet olaylarÝnda da artÝş olmasÝ kaygÝ verici boyutlarda. Zaman zaman polis baskÝnlarÝna ve İngiliz medyasÝna da yansÝyan bu durum nedeniyle çok sayÝda kişinin ve polis kayÝtlarÝna geçtiği biliniyor. Almanya’da ise hükümet tarafÝndan iki yÝl önce çÝkarÝlan bir yasayla “fuhuş” suç olmaktan çÝkarÝldÝ. Almanya’da halen yaklaşÝk 400 bin seks işçisi olduğu ve bunun da yÝllÝk ortalama 14 milyar euroluk bir ekonomik pazar oluşturduğu belirtiliyor. Ali Keskin

KullanÝldÝğÝnÝn farkÝnda olmayan kadÝnÝn medyayla olan ilişkisi basit bir film izleme, bir magazin dergisi okuma modayÝ takip etme vb. ile sÝnÝrlÝ değil. Sosyal psikolojiye hakim, sistemin kendini üretmesine hizmet edecek uzmanlarÝn, üzerinde ayrÝntÝlÝ düşündüğü ve yönettiği araçlardan biridir medya. Bu nedenledir ki “Güzin abla”, üniversitelerde tez konusu olur. Ya da gelinim olurmusun programÝndaki “Semra hanÝm” “bilim adamlarÝ” tarafÝndan tartÝşÝlÝr. Bunlar projelerin konusu olur. Bütün bunlar kadÝnÝn medyaya olan tutsaklÝğÝnÝn birer aracÝ haline getirilir. Toplumu çözümlemek onlarÝn nabzÝnÝ elinde tutmak istiyorlar. Çünkü artan işsizlik, yoksulluk, gelecek korkusu sistemin üzerinde bir basÝnca dönüşüyor. O halde “sosyal patlama” lara karşÝ sosyal deşmeler. Programlara bakÝn; bu programlara katÝlanlarÝn her biri, ya işsiz, ya dayak yemiş, ya evden kaçmÝş, ya kocasÝyla problem yaşamÝş vs. ama birçoğu ekonomik sÝkÝşmalarÝn, cehaletin sonucu oradalar. Tek tek kişiler nezdinde tartÝştÝrÝlan, tartÝşÝlan ise bir toplumun genel durumudur. Bu yüzden bu kadar çok izleyici buluyor. Çözüm olarak da bizlere sunduklarÝ aynÝ biçimlerin kendini yeniden üretmesi. Görücü usulü evlenme programlarÝ, gelinin kaynana tarafÝndan seçilmesi, bitme noktasÝndaki evliliklerin bir anlÝk olsun barÝştÝrÝlmasÝ vs. Bizlere kendi çaresizliğimizle başbaşa bÝrakmak, kaderimize razÝ olmak öğretiliyor. Bunlar öğretilirken değerlerimiz, kişiliğimiz, onurumuz, özel yaşamÝmÝz ayaklar altÝnda çiğneniyor. Bütün bunlara karşÝlÝk sonuç koca bir sÝfÝr! KadÝn programlarÝnÝn bu denli yoğun izlenmesi bizim de gündemimiz oldu. Elbetteki farklÝ bir kaygÝyla. Strasbourg’a bağlÝ Sarrebourg’da yaptÝğÝmÝz küçük bir toplantÝda hepsi ev kadÝnÝ olan bu arkadaşlarla kadÝn programlarÝ üzerine konuştuk.

Televizyonlardaki kadÝn programlarÝnÝ nasÝl değerlendiriyorsunuz? Gülten: Benim bu tür programlara eleştirim var. Türkiye’de başka bir şey yok mu ki bunlar kunuşuluyor tartÝşÝlÝyor. Programa çÝkanlar kÝsa sürede ünleniyor, şöhret oluyorlar. Bir bakÝyorsun biri dizi oyuncusu olmuş, biri gazino da şarkÝcÝ. Semra hanÝm film teklifleri

alÝyor. Böylece bu programlar çekici hale getiriliyor. Ben bu programlara bakmak istemiyorum kÝzlarÝmÝz bugün hala bu yöntemlerle evlenebilir mi? Rukiye: Bu programlarÝ izlemektense uyumayÝ tercih ediyorum. Sizce bu programlar neden bu kadar çok izleyici buluyor? Nurcan: Bence kadÝnlar dün-

‹çimdeki Pencere

Ece Koç

Bir adÝm atabilseydi! KadÝn hiç bir suç işlememişti; hiç bir kanuna karşÝ gelmemişti, çalmamÝştÝ, öldürmemişti, kimseye kötülüğü olmamÝştÝ. Ama tutsaktÝ, hapisti! Sonu olmayan bu mahkumiyetin günü belli değildi. Tek “suçu” yetiştirilme tarzÝ ve hayatÝ boyunca edindiği yaşam felsefesiydi. Kendini bulmuş olmasÝ, bulmak istemesiydi! IşÝk arar gibi bir hali vardÝ. KadÝn hiç bir mahkemede yargÝlanmamÝştÝ. Ama öyle bir baskÝ yaşamaktaydÝ ki, bu görünmeyen baskÝnÝn varlÝğÝnÝ kendisi bile gördüğü halde açÝklayamÝyor ve bağÝmsÝzlÝğÝnÝ yok ettiğini ispat edemiyordu. HaklÝ savaşÝnda haksÝzlÝklara gömülmüşlüğün ağÝrlÝğÝnÝ hissediyordu ve katlanamÝyordu. KadÝn; yaşamak bir kenara, nefes almakta bile zorluk çekiyordu. Bu haksÝzlÝğÝ yaşamÝş olmak, artÝk çok zor geliyordu. Hem de çok acÝ veriyordu. Sadece düşüncelerini söyleyip, yapmasÝ gereken doğruyu uygulayamÝyordu. Bunun acÝsÝnÝ günden güne çoğaltarak yaşÝyordu. En büyük korkusu, bu acÝlara alÝşmasÝ ve ömrünü bu şekilde devam etmeyi kabullenmesi olacaktÝ. O kadar çok korkuyordu ki, neredeydi o güçlü kadÝn? Neredeydi kendine güvenen, ayaklarÝ üstünde duran kadÝn? Nereye gitmişti? Yoksa bu güven veren duygular hiç mi olmamÝştÝ? Bir maskeden ibaret miydi? KadÝn iyice yalnÝzdÝ... YanlÝzlÝk onu bu kadar şüpheci ve güvensiz yapmÝştÝ. Kimseye güvenmiyordu, güvenini tamamen yitirmişti. Eşine, kendine, topluma, ailesine hatta çocuklarÝna bile, kimseye güvenmiyordu. Hiç kimseye... Ve günden güne her şey önemini yitiriyordu. Çünkü herkes yapmasÝ gerekeni söylüyor ama kadÝnÝn düşündüklerine, söylediklerine kimse önem vermiyordu. En değer verdiği ailesinin, bir ömrü paylaştÝğÝ eşinin, çocuklarÝnÝn gözünde bugüne kadar iyiydi. Denileni yaptÝğÝ için, toplumun koymuş olduğu kurallarÝ-kriterleri uyguladÝğÝ için mi iyiydi? Doğru olmasa bile, yapmasÝ dayatÝldÝğÝ için yapmasÝ, kişiliğini ortaya koymamasÝ, acaba kadÝnda da hiç suç yok muydu? Kendini anlatamamasÝ kendine fÝrsat vermemesi… KadÝnÝn kafasÝ iyiden iyiye karÝştÝ. Birden her şey kötü göründü, kapkara. Ama bir yerlerde umut ÝşÝğÝ olmalÝydÝ. Bunu yaşayan sadece kendisi olamazdÝ. Mutlaka yaşayan başka kadÝnlar da vardÝ. Ne yapmÝşlardÝ, nasÝl bir çare bulmuşlardÝ? Bu bunaltÝyÝ karanlÝğÝ nasÝl ÝşÝğa çevirmişlerdi? Bu kadÝnda yolunu bulmalÝydÝ. Kendini bulmalÝ, ifade etmeliydi. Düşüncelerini anlatmalÝ, yaşadÝklarÝnÝ yaşamak istediklerini, yapmak istediklerini iyi veya kötü anlatabilmeli, uygulayabilmeliydi. Ama yapamÝyordu. Neden korkuyordu? Toplumun görünmeyen, altÝndan kalkamayacağÝ baskÝsÝndan mÝydÝ? Erkeğin savurduğu tehditlerden miydi, yoksa kendi yetersizliğinden mi? Kendisi de bilmiyordu, gerçek cevabÝ bulamÝyordu. Ama çok korktuğu belliydi. Bu korku ölmekten değildi. Zaten bu şartlarda yaşadÝğÝ söylenemezdi. EfkarlÝ bir günü daha geride bÝrakÝyordu. KadÝn sorularÝna hiç bir doyurucu cevap bulamadan ağlÝyor, gözyaşlarÝnÝ içine akÝtÝyor. Kanayan yarasÝ kabuk bile bağlamadan kanÝnÝ içine akÝtÝyordu. İçin için kendini öldürüyordu. Neden?.. Değer miydi?.. Ah bir adÝm atabilseydi! Bir adÝm... Gerisi gelecek, ikinciyi üçüncüyü atabilecekti...

Sosyal deşmeler yayla ilişkilerini televizyon üzerinden kuruyorlar. Kendi durumuyla aynÝ şeyleri görüyor. Kendisinin düşündüğü ama ifade edemediği günlük sorunlarÝn orada rahatlÝkla konuşulduğunu görüyor. Bir de sunucunun cesaretle bu sorunlarÝn üzerine gitmesi hoşuna gidiyor, ondan medet umuyor. Rukiye: Bence bu programlardan sonra ilişkiler daha da bozuluyordur. Çünkü televizyonda çok daha rahat konuşulan bu şeylerden gelin de kaynana da cesaret alÝyordur ve tartÝşmalar daha çok oluyordur. Çünkü bu programlarla iki taraf oluşturuyorlar gelin ve kaynana tarafÝ. Sizce televizyonlar bu programlarla ne yapmak istiyorlar? Rukiye: Bence ev kadÝnlarÝnÝn dünyasÝna kolayca girebilmek böyle programlar yapÝyorlar. ÇalÝşan kadÝnlarÝn bu programlarÝ izlemeye zaten vakti olmaz. Çocuklar için hiçbir eğitici program yok. Nurcan: Bence bu programlarla insanlara hakaret ediyorlar. SÝradan bir insan çÝkÝp günlerce aylarca insanlarÝn gündemini oluşturabiliyor. Bunun ne öğreticiliği var? Kültürel hiçbir şey yok! İzleyiciye tiyatro, sinema sanatçÝlarÝna hakaret ediyorlar. Semra hanÝm bütün in-

sanlara hakaret ediyor, ‘televizyonu zapingleyemezsiniz’ diyor! Sizce bu programlarÝn eğiticiliği ve öğreticiliği var mÝdÝr? Nurcan: Bu programlar sadece zaman öldürüyor. SabahlarÝ çocuklarÝ okula götürüyoruz, kadÝnlar bir an önce eve gitmek istiyor çünkü Selin, Cenan, Tülin, Caner’e ne olduğunu merak ediyor. Ne yapmak lazÝm? Ev kadÝnÝnÝn çok fazla bir seçeneği de yok. Rukiye: Daha farklÝ programlar izlenebilir Gülten: Bence kadÝnlar bu programlara ortak olmamalÝ, yani seçimlere, vs. ortak olmamalÝlar. Bunun yerine daha anlamlÝ fakslar çekebilirler. Nurcan: YayÝnlanmaz ki!..


Yaflanacak

Dünya 8

G

E

N

Ç

L

K

Burs alan öğrenci sayÝsÝ artÝyor n 2000 y›l›nda 341 bin olan burslu ö¤renci say›s›, 2003’te yüzde 5 artarak 505 bine ç›kt›. Eğitim BakanÝ Edelgard Buhmahn tarafÝndan Federal Kabine’ye verilen rapora göre, her dört üniversite öğrencisinden birinin burs aldÝğÝ ortaya çÝktÝ. Rapor ayrÝca, üniversite öğrencilerinden alÝnan harçlarda da artÝş kaydedildiğini gösteriyor. Raporun en çok dikkat çeken tarafÝnÝ ise, liseden sonra üniversite eğitimi almak isteyen öğrenci sayÝsÝndaki artÝş oluşturuyor. BakanÝn verdiği bilgiye göre üniversiye gidiş oranÝ 1998 yÝlÝnda yüzde 27.7 iken, bu oran geçen yÝlÝn başÝnda yüzde 36.5’e yükselmiş durumda. Sadece bu orandaki artÝş bile üniversite öğrencilerinden neden harç alÝndÝğÝnÝ anlamak için yeterli. 2003-2004 öğretim yÝlÝ verilerine göre Almanya’daki üniversite öğrencilerinin toplam

sayÝsÝ 2 milyon 29 bin 831. “Şimdilik” bir öğrenciden bin euro harç alÝndÝğÝnÝ düşünüldüğünde, ortaya çÝkan rakamÝn yÝlda 2 milyar euro’nun üzerinde olduğu görülür.

Kredi vurgunu Devlet, eğitime ayÝrdÝğÝ bütçeyi kÝsarken, oluşacak açÝğÝ öğrencilerin cebinden karşÝlamayÝ planlÝyor. Böylece birikecek milyarlar tutarÝndaki miktarÝ da, yeni sermaye oluşumlarÝ için tekellere kanalize etmeyi hedefliyor. Diğer taraftan, üniversite öğrencilerine harç zorunluluğu getirildikten sonra, ellerini ovuşturan sermaye kuruluşlarÝnÝn gündeme getirdikleri, öğrencilere burs yerine kamu bankalarÝnÝn kredi vermesi konusu

da dikkat çekici. Öğrencilere “yardÝm” adÝ altÝnda kredi verecek olan sermaye kuruluşlarÝ bir taraftan imajlarÝnÝ tazelerken, diğer taraftan verdikleri krediler üzerinden yeni bir vurgun yapacaklar. Almanya’da burs alan öğrenci sayÝsÝndaki artÝşta bankalarÝn iştahÝnÝ kabartÝyor. 2000 yÝlÝnda 341 bin olan burs alan öğrenci sayÝsÝ, 2003’de 505 bine çÝkmÝş.

Gençler Sokakta!

Sen Bittin Fillon Reform paketini onaylamayan ve paketin geri çekilmesini isteyen ö¤renciler, Fransa’n›n birçok flehrinde eylem yap›yorlar. Eylemlere yüz bini aflk›n ö¤renci kat›l›yor.

yetiştirme projesi, üniversitelerden sonra liselere doğru çekilecek. Reform paketinde dikkati çeken diğer bir madde ise, eğitime ayrÝlan bütçenin kesilmesi. Eğitime ayrÝlan bütçe kesilerek eğitimin kalitesi düşürülmek ve özelleştirmelere zemin hazÝrlanacak. Eğitimin kalitesi düşürüldükten sonra "eğitimi tekrar kaliteli hale getirmek ancak özelleştirmeler ile olanaklÝ” denecek ve böylece özelleştirme daha kolay yürürlüğe sokulacak.

nelinde ise yüzbini aşkÝn öğrenci katÝldÝ. Öğrencilere aileleri ve henüz kÝsmi de olsa öğretmenleri de destek veriyor, eylemlere katÝlÝyorlar. Öğrencilerin kararlÝ ve militan eylemleri, henüz başÝnda sonuç verdi. Eğitim BakanÝ Fillon diploma ile ilgili olan maddeden geri adÝm attÝklarÝnÝ açÝklamak zorunda kaldÝ. Fakat reform paketinin tamamÝnÝn geri çekilmesini isteyen öğrenciler eylemlere devam ediyorlar. Fransa’da kamu emekçilerinin yaptÝklarÝ eylem-

Fransa’da geçen yÝl üniversitelerde başlatÝlan "eğitim reformlarÝ” liselere doğru genişletilmek isteniyor. Eğitimin bir bütün olarak özelleştirilmesi demek olan reform paketi uyarÝnca, Fransa’da liseler özelleştirilmek, binlerce iş sahasÝ yok edilmek, yÝllÝk bütçeden eğitime ayrÝlan pay kÝsÝlmak isteniyor. Reform paketi yasalaşÝrsa, 2005 öğretim yÝlÝnÝn başÝndan bugüne kadar yok edilen 7 bin 500 işyerine yenileri eklenecek ve toplam 90 bin emekçi sokağa atÝlacak.

Satranç Tahtas›

Yüzde 5 artÝş gösteren rakamlara göre, her beş öğrenciden biri burs alÝyor. Özellikle şimdi harçlarla birlikte düşünüldüğünde, burs alan öğrenci sayÝsÝnÝn artacağÝ aşikâr! İşte bunun için kamu bankalarÝ, öğrencilere kredi açmak ve karlarÝnÝ katlamak istiyorlar. HarçlarÝn sadece Alman öğrencilerin problemi olmadÝğÝ ortada.

Bütün üniversite öğrencilerinden alÝnacak harçlara karşÝ sayÝlarÝ 227 bini bulan göçmen öğrenciler de karşÝ durmalÝlar. Özellikle göçmen öğrenciler içerisinde, 25 bin kişilik kitlesiyle birinci sÝrada gelen Türkiye’li öğrenciler de, diğer bütün öğrencilerin yanÝnda yerini almalÝ, haklarÝnÝn gaspÝ anlamÝna gelen bu yasaya karşÝ eylemlere katÝlmalÝlar.

Üniversiteliler eyleme hazÝrlanÝyor Almanya’da üniversite öğrencileri, yürürlüğe giren harçlara karşÝ eylemlere hazÝrlanÝyorlar. Şubat ayÝ içerisinde Essen’de merkezi bir toplantÝ organize eden öğrenciler, harçlara karşÝ neler yapacaklarÝnÝ tartÝştÝlar. Çeşitli üniversitelerden 100 kadar öğrenci temsilcisinin katÝldÝğÝ toplantÝda, bahar aylarÝnda kitlesel protesto eylemleri ve ders boykotlarÝ yapÝlmasÝ kararlaştÝrÝldÝ.

Öğrencilerden işçilere destek AlÝnan kararlara göre eylemler MayÝs ayÝndan itibaren start alacak. Almanya genelinde 1 MayÝs yürüyüşlerine öğrencilerin güçlü katÝlÝmÝnÝ sağlama kararÝ alan üniversite öğrencileri, ayrÝca yapÝlacak protestolarÝ işçi ve emekçilerle birlikte örmek içinde sendikalarla bağlantÝya geçecekler. Öğrenci temsilcileri kendi bölgelerinde sendikalarÝ ziyaret edecekler ve eylemler için destek isteyecekler. Öğrenciler yaptÝklarÝ açÝklamada, MayÝs ayÝnÝn iki haftasÝ-

nÝn eylem haftasÝ ilan edildiğini bildirdiler. Öğrenciler eylem haftasÝnda dersleri boykot edecek, ayrÝca yürüyüşler düzenleyecekler. Paskalya tatilinden hemen sonra ise ülke genelinde merkezi bir eylemin yapÝlmasÝ da karar altÝna alÝndÝ. Öğrencilerin aldÝklarÝ kararlar arasÝnda yerel eylemlerin yapÝlmasÝ da bulunuyor. Buna göre, 22 MayÝs’ta Kuzey Ren Westfalya’da, 2 Haziran’da ise Kuzey’de bölgesel eylemler yapÝlacak. Üniversite kapÝlarÝnÝn emekçi çocuklarÝnÝn yüzlerine kapatÝlmasÝ anlamÝna gelen harçlara karşÝ başta Türkiye’li öğrenciler olmak üzere işçi ve emekçilerde destek vermeliler.

Öğrencilerden işgal!

Reform Neleri İçeriyor? Milli Eğitim BakanÝ François Fillon’un gündeme getirdiği reform paketi ayrÝca, lise diplomasÝnÝn şehirlere göre ayrÝştÝrÝlmasÝnÝ, yani "elit” liseler yaratma gibi sinsi bir maddeyi de içeriyor. Bu maddeye göre örneğin, Paris’te alÝnan lise diplomasÝ ile Marsilya’da alÝnanÝ aynÝ geçerliliğe sahip olmayacak. Geçtiğimiz yÝl üniversitelerde geçirilen yasa ile birlikte yavaş yavaş oluşturulmaya başlanan elit üniversitelerden sonra şimdi de aynÝ uygulama liselere doğru genişletilmeye çalÝşÝlÝyor. Böylece sistemin ihtiyaç duyduğu tipte ve donanÝmda insan

Bu yöntem ayrÝca, elit liselerin yaratÝlmasÝ ve bir süre sonra -yine üniversitelerden sonra liselere doğru indirgenecek olanharçlarÝn da yasalaştÝrÝlmasÝna zemin hazÝrlayacaktÝr.

Öğrenciler Ayakta. Reform paketini onaylamayan ve geri çekilmesini isteyen öğrenciler, Fransa’nÝn bir çok şehrinde eylem yapÝyorlar. Eylemlere yüz bini aşkÝn öğrenci katÝlÝyor. En son yapÝlan eyleme Paris’te 70 bin, Fransa ge-

lere de katÝlan ve destek veren öğrenciler, işçi ve emekçilere de kendileri ile dayanÝşmalarÝ konusunda çağrÝ yapÝyorlar. AyrÝca bütün öğrencilere boykot ve grev çağrÝsÝ yapan Liseliler Koordinasyonu da, her hafta SalÝ günü eylem yapma kararÝ aldÝlar. İkinci dönemin başlangÝç günü olan 8 Mart’ta yine yüz binlerce öğrenci merkezi eylemlerde buluştu. Fransa önümüzdeki günlerde öğrencilerin eylemleri ile hareketli günler geçirecek.

Hollanda’da üniversite öğrencileri, uygulamaya sokulmak istenen yüksek öğrenim planlarÝna ve harçlara karşÝ Amsterdam Üniversitesi’ni işgal ettiler. Hollanda’da, eğitime ayrÝlan bütçenin kÝsÝlmasÝ da dahil olmak üzere, bir dizi hak gaspÝ yasalaştÝrÝlmaya çalÝşÝlÝyor. Fakat en çok dikkat çekeni üniversite harçlarÝ. Hollanda’da, 5.5 yÝllÝk yüksek öğrenimin ardÝndan yÝllÝk üniversite harçlarÝ 4 bin 500 euroya kadar yükseltilmek isteniyor. Öğrenciler bu yasayÝ, “Üniversite kapÝlarÝ yoksul öğrencilere kapatÝlmak isteniyor” diye tanÝmlayarak Amsterdam Üniversitesi’nin idare binasÝ olan Maagdenhuis’i işgal ettiler. Hollanda’nÝn çeşitli şehirle-

rinden gelen 200 kadar öğrenci, yanlarÝnda getirdikleri uyku tulumlarÝ, el fenerleri ve yiyecekleriyle idare binasÝna girdiler.İdare binasÝnÝ giriş ve çÝkÝşlarÝna barikatlar kuran öğrenciler, pencerelerede “işgal” parkartlarÝ astÝlar. Üniversite idaresinin, polisle işbirliği yapmasÝ sonucu gece yarÝsÝ idare binasÝna saldÝran polis, öğrencileri yaka paça dÝşarÝ çÝkartarak, gözaltÝna aldÝ. Öğrencileri itip, kakarak ve coplayarak dÝşarda beklettikleri belediye otobüslerine bindiren polis, karakola götürdü. Sabaha kadar gözaltÝnda kalan öğrenciler, sabah serbest bÝrakÝldÝlar. Öğrenciler serbest kaldÝktan sonra yaptÝklarÝ açÝklamada, hak gasplarÝna karşÝ direnişe devam edeceklerini söylediler.

SatrancÝn tarihte yolculuğu: Bizans SatrancÝ Satranç köşemize öncelikle satrancÝn çÝkÝşÝ, kökenleri üzerindeki tartÝşmalarÝ yazarak başlamÝştÝk. Karikatürler, çeşitli satranç problemleri ile destekledik. Fakat satranç ilk çÝkÝşÝndan bu yana çeşitli evrelerden geçerek ulaşmÝştÝr günümüze. FarklÝ kurallarÝ bir yana, satranç tahtasÝnda bile ilginç değişimler olmuş. Bunlardan en ilginçi “Bizans SatrancÝ” denen ve çembersel bir tahtada oynanÝdÝr. Çembersel Satranç, taşlarÝn aynÝ dizilimiyle tamamen günümüzün kurallarÝna göre de oynanabilir. Fakat bir farklÝlÝkla; Rok yoktur.

GençLink

Deniz

OlmadÝ işte; Yetmiyor!

dÝğÝ için bu adÝ almÝştÝr.

Bizantium’un kurallarÝ

Bizans SatrancÝ, satranç oyununun 1000 yÝllÝk bir ayrÝşma noktasÝdÝr. MS. 10. yüzyÝlda o zamanki adÝ Bizantium olan İstanbul’da yaygÝn olarak oynan-

Taşlar günümüz satranç oyununda olduğu gibi oynarlar. Filler iki kare çapraz gider (taşlarÝn üstünden atlayabilir). Vezirler bir kare çapraz gider. PiyonlarÝn ilk hamlede iki gitme haklarÝ yoktur, onun dÝşÝnda bildiğimiz piyonlar gibi oynarlar. AyrÝca piyonlar terfi etmezler. Eğer iki oyuncunun ters yöne giden iki piyonu karşÝlaşÝp birbirlerini durdurursa oyuncu bu ikisini tahtadan kaldÝrabilir (bu hareket hamle sayÝlmaz).

Oyun, rakip şahÝ mat ederek, pat durumuna düşürerek ya da tek başÝna bÝrakarak kazanÝlÝr.

“Bize gençsiniz, geleceğimizsiniz diyorlar...” Bu sözleri sÝk sÝk duyarÝz; Atasözlerinden, özdeyişlerden, öğretmenlerimizden, politikacÝlardan, ailemizden... Uzatsak daha nerelerden duymamÝşÝzdÝr. Doğru, biz gençler, geleceğiyiz insanlÝğÝn. Gerisi... gerisinde çelişkiler derinleşiyor. Hem de acÝ, sÝk sÝk da trajik sonuçlarla. Bizi yöneten “büyüklerimiz”, kürsülerden, seçim kampanyalarÝnda, anlamÝnÝ yitirmiş bayramlarda -o da adet yerini bulsun kavilinden- biz gençlere övgüler diziyor. Güya geleceğimiz için çok kaygÝlanÝyorlar! Ama her geçen gün geleceğimizi karartan imzalar onlarÝn. Okullardaki çarpÝk eğitim sistemi... Gerçeklerden uzak, doğrunun tersyüz edildiği resmi tarih safsatalarÝyla dolduruyorlar kafalarÝmÝzÝ. Komşu ülkelere düşman büyüyoruz, asker yetiştiriliyoruz çünkü. HakkÝnÝ arayanlarÝ “maşa” diye, “terörist” diye tanÝtÝyorlar bize. Sorarsak, eleştirirsek, araştÝrÝrsak, hakkÝmÝza ve onurumuza sahip çÝkarsak dÝşlanÝyoruz, aşağÝlanÝyoruz. Ve kapatÝyorlar bütün kapÝlarÝ yüzümüze hÝzla; ihtiyaçlarÝmÝza, isteklerimize, özlemlerimize karşÝ körler, sağÝrlar hem de dilsiz. Sadece içi boş, altÝ kof nutuklarÝn bülbülüdürler! ÇÝkarlarÝ için ikiyüzlüce...Ya anne-babalarÝmÝz... Evet bizi çok seviyorsunuz hem de sÝnÝrsÝz. Niyetlerden şüphe yok. Gayet insani ve bir yanÝyla da oldukça anlamlÝ duygularÝ yaşamak, hem de yazÝlÝ olmayan bir yasayÝ yerine getirmek için getirdiniz bizi dünyaya. Ancak şunu da itiraf etmelisiniz bize, zorda kaldÝğÝnÝzda, yaşlandÝğÝnÝzda yalnÝz kalmamanÝz, size bakmamÝz için de getirdiniz bizi dünyaya. Bunu da anlayabiliyoruz. Ama... Evet çok seviyorsunuz bizi, ama yeter mi? Yetti mi? Bu nekadar yararlÝ bir sevgidir? Bir çoğumuz sizlerin sÝcaklÝğÝndan ve ilgisinden yoksun büyüdük. Çünkü “bizim için” çalÝştÝnÝz, didindiniz hep. Bir dediğimizi iki etmediniz çoğu zaman; oyuncaklar, giyecekler -hemde markalÝsÝndan, Mc Donald’s’lar. Yeterki uzak duralÝm kötü alÝşkanlÝklardan: Serserilikten, haksÝzlÝk-hÝrsÝzlÝktan, kavgadan, çetelerden, sigaradan, içkiden, uyuşturucudan, kumardan/politikadan, çarpÝcÝ gerçeklerden, kendi kimliğimizi öğrenmekten, güzel bir gelecek için mücadeleden! Evet biz hiç bir şeye bulaşmamalÝydÝk! Öğrenciysek okula, işçiysek işe gidip-gelen, temiz bir iki arkadaşÝmÝzda olsun yeterdi... Ama olmadÝ işte, olmuyor. Yetmedi son model oyuncaklar, markalÝ giyecekler. Okul, iş-ev arasÝ gidip-gelmeler... yetmedi işte yetmiyor. İşin kolayÝna kaçtÝnÝz, başaramadÝnÝz/başaramazdÝnÝz da. Gerçekler inatçÝdÝr, kaçtÝkça, yok saydÝkça kendini dayatan.Biz gençler dünyanÝn neresinde olursa olsun kabÝmÝza sÝğamÝyoruz işte. Ele-avuca sÝğmÝyoruz, taşÝyoruz işte. Ama nereye?!! Ey büyüklerimiz, işte sizi esas ilgilendiren sahne burasÝ. Kimimiz bunalÝmlarla; batakhanelere, otomatlarÝn, çetelerin, serseriliğin, içkinin, sigaranÝn, uyuşturucunun, aşağÝlÝk ilişkilerin kucağÝna yuvarlanÝyoruz. Çürüyoruz, sönüyoruz, soluyoruz bir çiçek gibi, aldÝğÝnÝz ‘önlemlerin’ sayesinde yÝğÝn yÝğÝn. KÝyamÝyordunuz güya bize; öğrenirse, araştÝrÝr-sorarsa, haksÝzlÝklarÝ görürde hakkÝnÝ/hakkÝmÝzÝ aramak için sokaklara çÝkarda onuru için, geleceği için, özgürlüğü için, kimliğini bulmak için yumruğunu sÝkarda yürür, başÝna bir hal gelir diye! Çok mu iyi yaşadÝk sanki? Nezaman doyasÝya güldük, yaşama sevinciyle dolup-taştÝk. Yol bilmez, yöntem bilmez, büyük bilmez, küçük bilmez, sorumluluk bilmez, güven vermez... Dünden bihaber, bugünden kopuk, gelecekten bihaber! MekanÝmÝz gurup gurup köşe başlarÝ, gurup gurup metrolar, diskolar, spielotekler, internet kafeler, yaşamÝn kuytuluklarÝ, yüz kÝzartÝcÝ suçlardan karakollar-cezaevleri şimdi. SakÝn sorma “neden böyle bu çocuklar?!” diye. “Niye bu çocuklarÝ bu hale getirdik?” diye sor. YaptÝklarÝnÝ değil, yapamadÝklarÝnÝ değil, yapmadÝklarÝnÝ düşün/hatÝrla/gör. AlnÝ açÝk, başÝ dik olanlarÝmÝzda var elbet, ama maalesef şimdilik çok az. Bir arabasÝ, markalÝ kÝyafeti, Mc Donald’s alÝşkanlÝklarÝ, geleneksel aile ilişkileri yok belki ama, kitaplarÝ var, araştÝran-soraneleştiren gözleri var. Yüzlerinde pÝnar gibi kaynayan sevinçleri var. TutkularÝ, büyük hayalleri ve bir davalarÝ-kavgalarÝ var... Güzel günler için umutlarÝ, onuruyla, kimsenin önünde eğilip bükülmeden yürüdükleri yollarÝ var. Ben o yolda, onlarla birlikte yürüyeceğim, hepsi sizin olsun. Bana bu yeter!..

Gençlik açÝsÝndan gelecek şüphesi madÝ, çünkü Almanya’daki Türk aileleri, bütün değer yargÝlarÝnÝ paraya bağlamÝşlar. “Burada ev alalÝm, Türkiye’de ev alalÝm...” Bu arada gençlere ne olursa olsun!

Sözde çözüm!

Ben de gencim ama Almanya’da gördüklerime inanamÝyorum. Okula kendi ufkumuzu ve kültürümüzü geliştirmek için başlÝyoruz. Ama ne yazÝk ki ülke yönetim sistemleri, kendi ahlaki değerleri doğrultusunda gençliği de yönlendirmeye çalÝşÝyor.

Bahnhoflarda bir araştÝrma yapÝlsa, oralardaki gençlerin çoğunun Türk olduğu görülür. Esrar, eroin, kokain, alkol, ne dersen var. Bu da ne yazÝk ki bu gençlerin geleceğini mahvediyor. BazÝ gençlerin aileleri, bu gençleri kötü alÝşkanlÝklardan arÝndÝrmak için, Türkiye’den ya gelin ya da damat getirmekteler. Bu da bÝrakÝn o gencin kurtulmasÝnÝ, ikinci bir genci de mahvediyor.

Ailenin önemi Gençlik körelsin diye...

Short (3000) ve Evbad (2721) arasÝnda oynanmÝştÝr. Beyaz oynar ve kazanÝr.

Gençliğin körelmesi için her türlü pisliğe basvuruluyor. Nereye bakarsan bak, pislik dolu! Örneğin çete mi dersin, yolsuzluk mu dersin, bugün hala devam etmekte olan hÝrsÝzlÝk mÝ dersin, ahlaksÝzlÝk mÝ dersin... Daha ne sÝralayayÝm, o kadar çok ki... Gördüklerim beni pek şaşÝrt-

Bunun önüne geçebilmek için bence en büyük görev anne- babaya düşüyor. Ben kendi yaşamÝmdan gördüm bunu. Bugün ben yaşamÝmda bazi başarÝlar elde ediyorsam bu, aile içi yaşantÝmdan ve aile bireylerinin sürdürmüş olduğu sosyal ilişkilerden kaynaklanÝyor. Kendimle ilgili ilerde genis bir yazÝ yazmayÝ düşünüyorum.


Yaflanacak

B

L

M

·

T

E

K

N

DünyayÝ yerinden oynatmak Eskiçağ’Ýn en büyük matematikçisi ve mucidi olan Arşimet, bir Yunan kenti olan Siracusa’da doğmuştur. YaşamÝnÝ burada geçirmiş ve araştÝrmalarÝnÝn çoğunu Siracusa KralÝ II. Hieron’un hizmetindeyken gerçekleştirmiştir. BuluşlarÝ, yazÝlÝ eserleri ve yaptÝğÝ savaş araçlarÝ büyük bir zekanÝn ürünüdür. Bunlar günlük yaşamda karşÝlaşÝlan güçlüklere çözüm getirmiş ve dönem savaşlarÝnda kentin düşüşünü geciktirmiştir.

Tesaddüfler ve buluşlar

Eskiçağ’Ýn en büyük matematikçisi ve mucidi olan Arşimet; buluşlarÝ, yazÝlÝ eserleri ve yaptÝğÝ savaş araçlarÝyla büyük bir dehaydÝ.

Birçok bilim insanÝ, bilimsel buluşlarÝnÝ tesadüflere borçludur. Arşimet’in çalÝşmalarÝna ve buluşlarÝna ilişkin pek çok öykü anlatÝlmakta. Bunlardan en ünlüsü, Kral’Ýn yeni tacÝnÝn saf altÝndan olup olmadÝğÝnÝ araştÝrmasÝyla ilgili olanÝdÝr. Öyküye göre, araştÝrmasÝnÝ tacÝ parçalamadan yapmak zorunda olan Arşimet, bu konuda bir süre düşünmüş ama sorunun yanÝtÝnÝ ancak bir gün hamama gittiğinde bulabilmiştir.

YÝkanmak üzere havuza girdiğinde suyun taştÝğÝna dikkat eden Arşimet, o anda çözümü bulduğunu anlar. Hamamdan dÝşarÝ fÝrlayÝp “Evreka! Evreka!” (Yunanca “buldum”) diye bağÝrarak caddelerde koşmaya başlar. Neticede eğer taç saf altÝndan yapÝlmÝşsa, mekanda aynÝ ağÝrlÝktaki saf altÝn kadar yer kaplamasÝ gerekirdi. Taç ve aynÝ ağÝrlÝktaki altÝn, sÝrayla su dolu bir kaba konulduklarÝnda, taşÝracaklarÝ suyun miktarlarÝ ya da hacimleri eşit olmalÝydÝ. Arşimet bunu dikkate alarak deneyini yaptÝğÝnda kralÝn aldatÝldÝğÝ görüldü.

Arşimet’in dehasÝ Arşimet hakkÝndaki diğer bir söylenti ise onun “Bana bir dayanak noktasÝ gösterin, dünyayÝ yerinden oynatayÝm” dediğine ilişkindir. O, ağÝr bir cismin, ağÝrlÝk merkezine uygulanacak bir kuvvetle yerinden oynatÝlabileceğini savunmuştur. AyrÝca Arşimet’in adÝnÝ alan Arşimet Burgusu adlÝ aygÝt, al-

çak bir yerden yükseğe su çÝkarmaya yarar. Burguda sürekli dönen sarmal bir şerit, suyun boruda yükselmesini sağlar. MÝsÝr gibi bazÝ sÝcak ve kurak ülkelerde çiftçiler, yer altÝ sularÝnÝ tarlalarÝna akÝtmak için hala bu aygÝtÝ kullanÝrlar. Arşimet’in Roma kuşatmasÝ sÝrasÝnda, dev aynalar yardÝmÝyla güneş ÝşÝnlarÝnÝ Roma gemilerinin yelkenlerine odaklayarak onlarÝ yaktÝğÝ da söylentiler arasÝndadÝr. Arşimet hakkÝnda söylenegelen bir çok rivayet, onun dehasÝnÝn bir yansÝmasÝ olmakla birlikte, bilimde kafa karÝştÝrmak gibi bir tehlike de barÝndÝrmaktadÝr içerisinde. Öyle ki ölümü bile bir söylenti olarak ulaşmÝştÝr günümüze. RomalÝ bir askerin uyarÝsÝna rağmen, uğraştÝğÝ matematik problemini yarÝm bÝrakmak istemediği için, savaş sÝrasÝnda öldürüldüğü gibi bir öykü de vardÝr. Arşimet’in mezarÝ, O’nun ünlü problemini simgeleyen silindir içine yerleştirilmiş küreyle işaretlidir.

Beynin sÝnÝrlarÝnda gezinen bilim n Bilim ve teknoloji alan›nda at›lan ad›mlara

rilen bir bilgi ne kadar eskiyse o kadar kalÝcÝ hale geliyor” diyor.

ra¤men, beynin pek çok s›rr› hala çözülemedi.

1 saniye öncesini dahi hatÝrlayamamak

BilgisayarÝnÝzda sorun mu var? BilgisayarÝnÝzÝn “hack” edildiğine dair bazÝ işaretler vardÝr. İşte bunlardan bazÝlarÝ!.. 1. BilgisayarÝnÝzÝ açtÝğÝnÝzda karşÝlaştÝğÝnÝz mesajlar. Etraftaki birinin size şaka yapmadÝğÝndan eminseniz ve bilgisayarÝnÝzÝ açtÝğÝnÝzda "BilgisayarÝnÝz hack edilmiştir” tarzÝ bir mesajla karşÝlaşÝyorsanÝz, bu mesajÝ kimin bÝraktÝğÝ açÝktÝr. 2. Sabit diskten(Harddisk) gelen alÝşÝlmadÝk sesler. Internet’e bağlÝ olduğunuz süre zarfÝnda, siz bir şey yapmamanÝza rağmen sabit diskinizden bir

şey yükleniyormuş gibi sürekli olarak gelen sesler, bir hacker’Ýn o sÝrada sabit diskinizdeki bazÝ dosyalarÝ karÝştÝrdÝğÝna gösterge olabilir. Tabii burada bir internet sayfasÝ açarken, karşÝdan dosya yüklerken veya bir program bir dosyayÝ açarken gelen doğal seslerden bahsetmiyoruz; bilgisayarÝnÝ uzun süre kullananlar bu doğal sesleri zaten tanÝrlar. 3. Disket sürücüsünün çÝ-

Derya TanrÝvermiş

Fizik yÝlÝ 2005 yÝlÝ Birleşmiş Milletler tarafÝndan Dünya Fizik YÝlÝ ilan edildi. Fizik denince akla ilk gelen isim, bu alandaki önemli hizmetlerinden dolayÝ ünlü fizikçi Albert Einstein (18791955) oluyor kuşkusuz. Tam yüz yÝl önce Einstein, bilime hizmetinde altÝn yÝlÝnÝ yaşamaya başladÝ. 1905’te, o zaman 26 yaşÝnda olan Einstein, tekniğe olan ilgisinden dolayÝ Bern’de bir patent bürosunda çalÝşÝyordu. Einstein’in görevi ikinci dereceden teknik ekspertizlikti. Her ne kadar yaptÝğÝ bu iş rölativite (görelilik) teorisinin gölgesinde kalmÝşsa da O, yaptÝğÝ işten memnundu. Mühendislerle birlikte çalÝşmaktan ve karmaşÝk aletlerin icadÝ sÝrasÝnda ortaya çÝkan kafa karÝştÝrÝcÝ durumlarla uğraşmaktan mutluydu. Bu icatlarÝn patent haklarÝ için yapÝlan başvurulara kendi teknik bakÝş açÝsÝyla raporlar yazÝyordu. Boş zamanlarÝnda önemli fizik formüllerini geliştirmekle meşguldü, ki bu formüller fizik dünyasÝna bir bomba gibi düşmüştü. Bu yÝl ayrÝca rölativite teorisinin yaratÝcÝsÝnÝn 50. ölüm yÝldönümü.

Sessiz buzdolabÝ Einstein ayrÝca bir çok icadÝn da yaratÝcÝsÝdÝr. En tanÝnmÝş icadÝ, Macar fizikçi Szilard ile 1920’lerde yaptÝğÝ sessiz buzdolabÝdÝr. Bu buzdolabÝ fikri, gazetede okuduğu, mekanik buzdolabÝnÝn ölümcül bir kazaya neden olduğu ile ilgili bir haberden sonra oluşmuştur. Sessiz buzdolabÝ, sÝvÝ sodyum ve potasyumu, mekanik bir pompa yerine alternatif akÝm sayesinde pompalÝyordu. Einstein ve Szilard bu buzdolabÝnÝn patent hakkÝndan bir miktar para kazansalar da bu tür buzdolaplarÝ tüketiciye ulaşamamÝştÝr. Çünkü mekanik pompalÝ türler hÝzla gelişmiştir. Ancak Einstein-Szilard ikilisinin bu pompa prensibi, nükleer santrallerde kullanÝlmÝştÝr. 20’li yÝllarÝn başÝnda Einstein ayrÝca, denizcilikte kullanÝlan özel bir tür pusulanÝn geliştirilmesi için çalÝşmÝş ve bu çalÝşmalarÝndan verimli sonuçlar elde etmiştir.

2005 Dünya Fizik YÝlÝ ve Einstein

olarak sarsan hat›ralar haf›zam›za kaz›n›yor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, 1953 yÝlÝnda, bir epilepsi hastasÝna operasyon yapÝlmasÝ kararlaştÝrÝlÝr. Ameliyatta, 16 yaşÝndaki hastanÝn beyninin sağ ve sol kÝsÝmlarÝndan, elma büyüklüğünde bir parça kesilerek alÝnÝr. Ameliyat hedefine ulaşÝr: Epilepsi nöbetleri ortadan kalkar. Ne var ki, hiç beklenmedik bir başka sonuç ortaya çÝkar. Genç hasta artÝk hiçbir yeni bilgiyi kaydedemez hale gelir; 1 saniye öncesini dahi hatÝrlayamadÝğÝndan evden dÝşarÝ adÝmÝnÝ dahi atamaz. Buna karşÝlÝk hastanÝn ameliyata kadar geçen süreye ait hatÝralarÝ yerli yerindedir. Beyninin bir kÝsmÝ alÝnan

Bilimde yolculuk

"Güvenli dosyalama"

n ‹lerleyen yafllar›m›zda, bizi ancak duygusal Bilim ve teknoloji alanÝnda atÝlan önemli adÝmlara rağmen, insan beyninin pek çok sÝrrÝ hala çözülemedi. Alzheimer, epilepsi ve pek çok başka hastalÝğÝn ardÝnda insan beyninin henüz keşfedilemeyen gizli yönleri yatÝyor. YakÝn zamanda üzerinde çalÝşmalar yapmak üzere, Almanya’nÝn Magdeburg kentinde, Avrupa’nÝn en büyük tomografi cihazÝ devreye sokuldu. 9 milyon 200 bin euroya mal olan cihazÝn en önemli kÝsmÝnÝ, toplam 32 ton ağÝrlÝğÝndaki mÝknatÝs oluşturuyor. Yer çekiminin tam 140 bin katÝ bir çekim alanÝ meydana getiren mÝknatÝs, insan beyninin yapÝsÝ ve işlevleri hakkÝnda daha fazla bilgi edinmemizi sağlayacak.

9 Dünya

K

hasta bugün, ameliyatÝn yarÝm yüzyÝl ardÝndan, Amerika BaşkanÝ’nÝn adÝ sorulduğunda hala Harry Truman cevabÝnÝ vermektedir.

Hipokampus’un rolü Hipokampus, beynin merkezinde yer alan küçük, iki kanatlÝ bir organdÝr. 50 yÝl önce, beynin deniz atÝnÝ andÝran bu kÝs-

mÝnÝn tam olarak ne işe yaradÝğÝ bilinmiyordu. AraştÝrmalar, hipokampus’un, hatÝralarÝmÝzÝn oluşumunda merkezi bir rol oynadÝğÝnÝ ortaya çÝkardÝ. Bonn Epileptoloji Kliniği’nden Profesör Christian Elger, “Birkaç ay, hatta belki 1-2 yÝllÝk hatÝralarda hipokampus çok önemli bir işlev görüyor. Beynimize hatÝra olarak gönde-

Bu durum, hipokampus’u zarar görmüş alzheimer hastalarÝnÝn eski bir şiiri hatÝrlayÝp ezbere okuyabilmelerinin sÝrrÝnÝ aydÝnlatÝyor: “Kesinlik kazanmayan bir düşünceye göre, hatÝralarÝmÝzÝn güvenli şekilde beynimizde dosyalandÝğÝ alanlar var. Ancak bu güvenli dosyalama da sÝnÝrlÝ bir kapasiteye sahip. Sorun, bu güvenli alan tüketildiğinde başlÝyor.” Duygusal olarak sarsan olaylarÝn ve hatÝralarÝn güvenli şekilde beynimizde yerini aldÝğÝ alan tükendiğinde, beynin diğer alanlarÝ depolama amaçlÝ kullanÝlmaya başlanÝyor. Ne var ki bu alanlar o kadar güvenilir değil. İlerleyen yaşlarÝmÝzda ancak bizi duygusal olarak sarsan hatÝralar hafÝzamÝza kazÝnabiliyor. Hangi olaylarÝn beynimize kaydedileceğine ise, hipokampus karar veriyor.

Hacker toplantÝsÝnÝn gösterdikleri Las Vegas’ta yapÝlan hackerlar toplantÝsÝ, bilgisayar sistemcilerini şok eden raporlarla sonuçlandÝ. İnanÝlmasÝ güç güvenlik açÝklarÝ paylaşÝldÝ. Üzerinde en çok durulan işletim sistemi yine Windows oldu. Her geçen gün artan bilgisayar virüsleri artÝk eskisinden çok daha zekiler. Sistem açÝklarÝnÝ birer hacker gibi kullanan bu virüsler, aslÝnda hackerlarÝn keşfettiği büyük güvenlik açÝklarÝnÝ kullanÝyorlar. Defcon 12 toplantÝsÝnda ortaya çÝkarÝlan onlarca güvenlik açÝğÝ, yetkilileri hayrete düşüren yöntemler, insanÝn aklÝna hayaline gelmeyen yazÝlÝm hatalarÝnÝ meydana serdi. DevamlÝ kullandÝğÝmÝz fakat güvenilmezliğini hiç farkedemediğimiz programlarÝn içlerinde, yazÝlÝm yapÝsÝ

karttÝğÝ sesler. O anda kullandÝğÝnÝz hiçbir program, disket sürücüsüne ulaşmaya çalÝşmamasÝna rağmen disket sürücüsü içinde bir disket varmÝş gibi sesler çÝkartÝyorsa, bu PC’nize sÝzmÝş bir hacker’Ýn sürücüde disket aradÝğÝnÝ gösterebilir. 4. CD-ROM sürücünüzün

yüzünden kapatÝlmasÝ mümkün olmayan açÝklarla şaşÝrttÝ. "Yedi Önemli büyük açÝk" diye nitelendirilen konularda kÝsaca şunlar: Google’u bir hack aracÝ olarak kullanmak. USB bellek ile Windows güvenliklerini aşmak. Sistem haklarÝna sahip programlarÝ çökerterek sistem haklarÝnÝ ele geçirmek. YazdÝrma sunucusu olarak bir truva atÝ kullanmak. Kişisel güvenlik duvarÝnÝn açÝklarÝ. SQL sÝzÝntÝ saldÝrÝsÝ ile database’e giriş. Cep telefonlarÝna girebilmek. KÝsacasÝ gelişen teknoloji ile beraber geride kalan güvenlik ilkeleri insanlarÝ ürkütüyor. “Belki de internet üzerinde güvenlik asla tam olarak sağlanamayacak” dedirtiyor...

açÝlÝp kapanmasÝ. Bu, hackerlarÝn en sÝk yaptÝğÝ esprilerden biridir. Siz fiziksel olarak veya bir program aracÝlÝğÝyla hiçbir müdahale yapmamÝş olmanÝza rağmen CD-ROM’unuz açÝlÝp kapanÝyorsa, muhtemelen bir hacker size "şaka” yapÝyordur. Gülümseyin!!!

2005 Dünya Fizik YÝlÝ, birçok ülkede değişik etkinliklerle kutlanmakta. Özellikle Almanya’da Hükümet, bir çok önemli araştÝrma enstitüsü ile birlikte, tüm yÝlÝ kapsayan etkinlikler ve sergiler düzenliyor. Fizik bilimine ilgisi olanlar için kaçÝrÝlmayacak bir fÝrsat. Her ne kadar etkinlikler Einstein üzerine yoğunlaşÝyorsa da, okul sÝralarÝndan zorlukla, hatta belki de öfkeyle anÝmsadÝğÝmÝz o ünlü fizik formüllerine bir de başka açÝdan bakmak için iyi bir olanak. Günlük yaşamÝmÝzda, farkÝna varmasak da, bir çok sorumuzu yanÝtlayan fizik bilimini biraz daha anlamamÝza ve sevmemize yarayacağÝna inandÝğÝm bu etkinleri takip etmenizi öneririm. Hiç değilse çocuklarÝmÝzÝ bilime yakÝnlaştÝrmaya, onlara formüllerin ve teoremlerin insanÝ yaratmaya sevkeden yüzünü göstermeye ne dersiniz?

BalÝk yerken dikkat Nitrat zengini sebzelerle balığın birlikte yenmesinin kansere yol açtığı ortaya çıktı. Hollanda’da bağımsız bir araştırma kurumu olan TNO ile Devlet Halk Sağlığı Kurumu RIVM’in yaptığı açıklamaya göre balıkla birlikte yenen bazı sebzeler sağlığımızı ciddi olarak tehdit ediyor. Bu sebzelerde yüksek derecede bulunan nitrat, pişirme veya yeniden ısıtma sırasında ve vücutta nitrite dönüşüyor. Nitrit, balıktaki ve kabuklu deniz ürünlerindeki proteinlerle birleşerek nitroso-bileşenleri oluşturuyor. Bu bileşenler genetik anahtarımız olan DNA’ lara tutunarak tümör oluşumu-

na neden oluyor. Nitrit ayrıca kandaki oksijen oranını da düşürüyor. Nitrat hemen hemen bütün sebzelerde bulunuyor ancak çok nitratlı sebzelerin haftada en fazla bir kez yenmesi gerekiyor. Çok nitratlı sebzeler: Çin lahanası, ıspanak, kıvırcık salata, marul, pancar, rezene, semizotu, sivrilahana, su teresi, turp. Az nitratlı sebzeler: Bakla, bezelye, biber, brokoli, Brüksel lahanası, domates, havuç, kabak, karalahana, karnabahar, kırmızı lahana, kuşkonmaz (asperge), Lüksemburg lahanası, patlıcan, pırasa, salatalık, soğan, yeşil fasülye.

Son 25 yÝlÝn en önemli 25 icadÝ ABD’de teknoloji şirketlerinin önde gelen yöneticilerinden oluşan bir kurul, günlük hayatta kullandığımız Son 25 yılın en önemli 25 icadını seçti. Listenin ilk sırasında internetin keşfi var. Cep telefonu ve kişisel bilgisayar, onun takipçileri. Kurulun gerekçesi, internetin tüm dünyayı insanların ayağına getirmesi. Bilgisayar başÝnda alışveriş yapabilme, sesli ve görüntülü iletişim sağlaması ve sonsuz bilgi kaynağı olması, interneti bir numara yapan özellikler. İkinci sırada ise cep telefonları yer alıyor. İletişimde kolaylık ve hızlılık sağlaması, cep telefonlarını üst sıraya taşıyor. Üçüncü sÝrada PC’ler, yani kişisel bilgisayarlar var. PC’ler üçüncülüğü, bilgi depolamadan programlamaya, interneti kullanmaktan film izlemeye kadar sunduğu kolaylıklarla kazandı.

4. İnternetten telefona kadar, iletişimde hız ve kolaylık sağlayan fiber optik kablo, 5. Mektupların yerini alan elektronik posta (e-mail), 6. Uydulardan faydalanarak yön bulmamıza yardımcı olan GPS (Global Positioning System), 7. Dizüstü bilgisayarlar (laptop) 8. Veri saklamaya yarayan CD’ler, 9. Dijital kamera, 10. Bir malın fabrika çıkışında, üreticinin eline geçmesine kadarki tüm süreci izlenebilir kılan telsiz frekanslı kimlik etiketi, 11. Çok küçük boyutlardaki biyoçiplerin üretimini mümkün kılan mikro elektro mekanik sistemler, 12. DNA testleriyle kimlik belirleme, 13. Trafik kazalarında hayat kurtaran hava yastığı (airbag),

14. Hızlı nakit para sağlayan ATM’ler, yani bankamatikler, 15. Lityum piller, 16. Hem benzinli hem de elektrikle çalışabilen hibrid otomobil, 17. Normal bilgisayarların iki katı parlaklık ve enerji tasarrufu sağlayan OLED ekranlar, 18. Dijital gösterge panoları, 19. Plazma, yani yüksek çözünürlüklü televizyonlar, 20. Uzay mekiği, 21. Nano teknoloji, yani çeşitli araçların molekül düzeyinde yaratılması, 22. Veri depolayan hafıza diskleri, 23. Ses postası (voice-mail), 24. Modern işitme cihazları, 25. Kısa menzilli, yüksek frekanslı telsiz. Tüm bu icatların günlük hayatımızı son derece etkilemelerine karşın, önemlerinin neredeyse farkında olmamamız ne kadar ilginç değil mi?


Yaflanacak

Dünya 10

K

Ü

L

T

Ü

R

·

S

A

N

A

T

Bir Yavuz Turgul filmi:

Gönül YarasÝ n Sosyal ve kültürel ortamlar›n›n

Kesişmeler yumağÝ

"Biliyor musun baba, sen bizi aslÝnda hiç sevmedin! Hep başkalarÝ senin için ön planda oldu. Bize de bunun bedelini ödemek düştü!” YaşlÝ gözlerle babasÝna, yÝllarÝn demokrat/idealist öğretmeni NazÝm’a (Şener Şen) böyle der kÝzÝ Piraye (Devin Özgün ÇÝnar). İdealleri uğruna mücadele ederken, en sevdiklerine hiç istemedikleri halde acÝ çektirmek

durumunda kalanlarÝn yarasÝna parmak basarak... YarasÝ iyice dağlanan NazÝm, "İlginç olan; yine dünyaya gelsem, aynÝ yollardan yürürdüm” diye yanÝtlar kÝzÝnÝ. İnandÝğÝ toplumsal dava uğruna kişisel olarak kaybettiklerinin ve kaybettirdiklerin farkÝnda olanlarÝn, herşeye rağmen mücadelesinden vazgeçmeyenlerin o onurlu tavrÝnÝ ortaya koyar.

n “Sefiller” burada baflladı. Pek çok oyun ve fliir burada tamamlandı. Müzede, çok az görülmüfl foto¤raf, çizim ve elyazmasından oluflan Hugo'nun geçmiflini görebilirsiniz. Fransız edebiyatının en güçlü ismi Victor Hugo, Paris’e tutkundu. Sefiller’in birçok bölümünde ona övgüler düzer: “Avrupa’nın kalbinin attışını Paris’te hissedersiniz.” 1831 yılında Notre-Dame’ın Kamburu’nun basımından sonra, Ortaçağ’dan kalan harika Notre Dame Katedrali’nin onarımı için başarılı bir kampanya yürüttü.

lenmeden tarihe gömülüyor yan› bafl›m›zda...

yönetmen Yavuz Turgul. Sosyal ve kültürel ortamlarÝnÝn farklÝlÝğÝna rağmen, bütün doğallÝğÝ ile çakÝşan yaşamlar, ilişkiler... Uç gibi görünse de yaşamÝn gerçekçi dinamiklerine uygun düşüyor bu kesişmeler yumağÝ.

İmkansÝz bir aşk NazÝm, emekli maaşÝ bağlanana kadar eski mahalle arkadaşÝnÝn taksisinde şoförlüğe başlar. Dünya ve NazÝm’Ýn yollarÝ, Dünya’nÝn tesadüfen pavyonun önünden geçen NazÝm’Ýn taksisine binmesiyle kesişir. ZararsÝz görünümlü bu kravatlÝ taksiciye ÝsÝnÝr Dünya. Bir gece NazÝm onu otele götürmek için beklerken, Halil pavyonu dağÝtÝr ve Dünya yaralanÝr. NazÝm mecburen Dünya’ya yardÝm eder, hastaneye götürür, sonra evine alÝr. Bundan sonrasÝ imkansÝz bir aşk öyküsü. Peşini bÝrakmayan Halil, kÝzÝ ve insana ait güzellikleri, karşÝlÝksÝz paylaşmayÝ gördüğü NazÝm; Dünya’nÝn algÝlarÝnÝ, ruhunu, bütün kavrayÝ-

Numara’da ziyaret edilebilir. Hakiki “Sefiller” ve Hugo tutkunları; Valjean’ın Marius’u kurtardığı kanalları ve Hugo’nun yaşadığı evi de görebilirsiniz. “Notre - Dame’ın Kamburu"nun başarısından sonra Hugo ailesi, Vosges Meydanı 6 Numara’ya, Marais’nin tam ortasında yer alan Paris’in en gözde meydanına taşındı. 1851’e kadar orada yaşadılar.

“Sefiller”in izi kaldı mı?

öyküleri “HÝzÝr Paşa bizi berdar etmeden AçÝlÝn kapÝlar Şah’a gidelim Siyaset günlerim gelip çatmadan AçÝlÝn kapÝlar Şaha gidelim... Kalenin kapÝsÝ taştan demirden YanlarÝm çürüdü yaştan yağmurdan Bir kimsem yoktur ki

Bir senfoni... Belki olay örgüsü biraz aceleye getirilmiş ama bu, anlatÝlanÝn etkisi ve yetkin anlatÝm karşÝsÝnda ayrÝntÝ kalÝyor diyebiliriz. Türkiye toplumunun, hayatÝn kaynaklarÝnda yatan çelişkilerinin cisimleşmiş uç karakterlerinin senfonisi ile karşÝlaştÝk Gönül YarasÝ’nda. Kim bilir; notalarÝnÝ, şefini, orkestra elemanlarÝnÝ çok yakÝndan tanÝdÝğÝmÝz daha kaç senfoni, dinlenmeden tarihe gömülüyor yanÝ başÝmÝzda! Gönül YarasÝ, izlenmeye değer bir film. İyi seyirler...

“Sefiller” burada başladı. Pek çok oyun ve şiir burada tamamlandı. Bugün müze haline gelen evde, Hugo’nun döşediği oryantal oturma odası yeniden yapıldı. Hugo’nun çizdiği resimler, fotoğraflarÝ, kitapları, potreleri ve yadigarları yanında sergileniyor. Müzede çok az görülmüş fotoğraf, çizim ve elyazmasından oluşan Hugo’nun geçmişini görebilirsiniz.

Hugo’nun enerjisini ve kişisel zevklerini, bir yandan da edebiyatla birleşik tarihi dokuyu iç içe taşÝyan müze, sıradan bir müzeden daha fazlasını sunuyor ve Hugo’nun özel yaşamının da karıştığı kişiliğine tanıklık ediyor. Victor Hugo’nun Avrupa konsepti, zamanının bir yüzyıl ilerisindeydi. Yazar toplumsal konularda etkin bir politik eylemciydi; giyotinden “o kötü şöhretli makine” diye söz eder ve idamların barbarlığı üzerine eleştiriler yazar. En ünlü ve çarpıcı suluboya resimlerinden biri, cenderede sallanan bir adamı betimler. İdam cezasıyla savaşmanın yanı sıra, 1855 yılında yaptığı bir konuşmada “kıtanın tek bir halktan oluşacağınÝ, Avrupa’nÝn ‘insanlÝk’a ait olacağÝnÝ” söylüyordu. O çarpıcı tabloyu da evde görmek mümkün ilk fırsatta gidilmesi gereken yerlerden.

Dostu çağÝrtam AçÝlÝn kapÝlar şaha gidelim...”

Vaktiyle, Sivas’Ýn Hafik İlçesi’nin Sofular Köyü’nde HÝzÝr adÝnda bir genç varmÝş. Bu köyün halkÝ Alevi imiş. HÝzÝr, köyden ayrÝlmaya karar vermiş, çÝkmÝş yola. Ha şurasÝ, ha burasÝ derken Banaz’a kadar gelmiş. Pir Sultan’Ýn yanÝna azap durmuş. Sonra da müridi olmuş. Aradan seneler geçmiş. Bir gün HÝzÝr; "Pirim”, demiş; “sen herkese himmet ediyorsun, her biri çeşitli makamlara geçiyor. Ne olur, bana da himmet et, büyük adam olayÝm. Ben de bir makama geçeyim." Pir Sultan şöyle bir düşündükten sonra gülümsemiş: "Ulan HÝzÝr ben dua ederim, belki sen de büyük adam olursun. Hatta paşa, vezir de olursun ama sonunda gelip beni astÝrÝrsÝn."

Yine de duasÝnÝ eksik etmemiş. HÝzÝr, İstanbul’a gidip saraya girmiş. Ağa, kapÝcÝbaşÝ, paşa, beylerbeyi, derken vezir olup Sivas Valiliği’ne atanmÝş. Pirini unutmamÝş, haber gönderip huzuruna getirtmiş. Hürmet, izzet, ikram derken bir hayli de sohbet etmişler. Mükellef bir sofra donanmÝş. Pir Sultan yiyeceklere şöyle bir bakÝp hemen geriye çekilmiş. Paşa şaşÝrmÝş: "Bir şey mi oldu pirim?" Pir Sultan, "HÝzÝr” demiş; “bu yemekler zina kokuyor. İçinde yetim hakkÝ var, sen bunlarÝ haram para ile yaptÝrmÝşsÝn." HÝzÝr Paşa, "Yok pirim" dediyse de dinletememiş ama bir hayli de içerlemiş. Pir Sultan biraz daha ileri gidip, "BunlarÝ ben değil, köpeklerim bile yemez. İstersen çağÝrayÝm da gör" demiş.Hemen ünlemiş, köpekler anÝnda gelmişler. Bir tepsiye haram yemek, bir tepsiye helal yemek konmuş. Önce haram yemekler getiril-

Milyonlarca serüvenin de gerçekleştiği, temel olarak proteinve sudan oluşan arena... İnsanoğlu kendi gelişim sürecini çözmeye çalÝşÝyor. Son yy.’ da bu alan korkunç bir gelişme kaydetti. İnsanÝn kendini tanÝma, anlama yolculuğu 19., 20. yy.’larda ve 21. yy’la girerken, çok önemeli aşamalarÝ ve duraklarÝ geride bÝraktÝ. Bu, aynÝ zamanda “eşitsiz” diye nitelendirebileceğimiz bir gelişimin de öyküsü... Bir yandan Mars’a ve diğer gezegenlere ulaşan bir teknoloji, diğer yandan çalÝşma ilkelerini yeni yeni çözmeye başladÝğÝmÝz beynimiz ve bu konudaki bilimsel ilerleme... İnsan da dahil olmak üzere bütün primatlarÝn beyni ve çalÝşma düzeneği, prehistorik çevre tarafÝndan yapÝlandÝrÝlmÝştÝr. Tarihimizin bu karanlÝk dönemleri, beynimize ve genetik yapÝmÝza bugün ancak zorlukla okuyabildiğimiz izlerini kazÝmÝştÝr ve belki de bu işlem halen devam etmekte! Paul Broca (beynimizdeki konuşma bölgesine de adÝnÝ vermiştir: Broca Merkezi ), beynin fonksiyonlarÝnÝn çeşitli merkezlere dağÝldÝğÝnÝ gösteren ilk anotomicidir. İşin en ilginç yanÝ, en sağlÝklÝ işlemesi gereken organÝmÝzÝ incelerken, onun hastalandÝğÝ durumlardan yararlanmÝş bilim insanlarÝ. Epilepsi / İnme ya da çeşitli beyin bölgeleri yaralanmalarÝ, araştÝrmalarÝn temel dayanağÝ olmuş yÝllarca. Bir labirent ya da bulmaca gibi. Bilim insanlarÝnÝn açÝklamalarÝna göre her insanÝn beyni, parmak izi veya yüzü gibi eşsiz ve halen çalÝşma prensibi bilinmeyen mükemmel bir organ. Anne karnÝnda henüz Fetüs aşamasÝnda iken dahi yarÝm milyon sinir hücresi üreten cenin, 7. ayda hayatÝnÝn hiçbir döneminde olmayacak kadar çok beyin hücresine sahip olmakta. Doğumdan bir kaç hafta önce ise bu işlem tersine dönmekte ve sinir gruplarÝ birbirlerini yok etmekte. Hayatta kalanlar, sebebi bilinmeyen bir evrimsel gelişimin sonucu...

Sürekli Gelişim!

AçÝlÝn KapÝlar Şah’a Gidelim

Türkülerin

şÝnÝ değiştirir. "Öykünün sonu ancak böyle bitebilirdi” diyerek, filmin sonunu izlemeyi size bÝrakÝyoruz. Filmde bazÝ çarpÝcÝ diyaloglar, görsellik kadar etkili. Ücra köyün muhtarÝ ile NazÝm arasÝndaki Kürtçe konuşmada muhtarÝn "ArtÝk hoca da bey de pir de sensin” demesi, buna bir örnek. Dünya’nÝn "Bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmek lazÝm değil ki” demesi de...

Victor Hugo ile yolculuk

DudağÝnda bir şarkÝ... Baron Haussman, Kent Reformları romanÝnda anlatılan yoksul mahallelerini, hükümet karşıtı ayaklanmalara yataklık eden yerleri yıktı. Gavroche’un dudağında bir şarkıyla öldüğü barikatın bulunduğu Chanverie Sokağı yok artık. Cosette’in sefil yıllar geçirdiği 13. Mahalle batakhaneleri de öyle... Ama bölgedeki Gobelins (Goblen) halı atölyeleri ayakta kaldı ve Gobelins Caddesi 42

Doğu’nun katÝrlarla ulaşÝlabilen bir köyünde yÝllarca tek başÝna öğretmenlik yapan, elinde öğrencilerinin birkaç fotoğrafÝ ve tahta bavulu ile İstanbul’a dönen NazÝm’la, Anadolu’da sÝkça yaşanan öykülerin kahramanlarÝnÝn yollarÝ kesişir. Dünya (Meltem Cumbul), kÝzÝyla birlikte, şartlarÝn psikopatlaştÝrdÝğÝ kocasÝ Halil’den (Timuçin Esen) kaçarak pavyonlarda çalÝşan genç bir kadÝn. Halil, dünyasÝ ve kavrayÝşÝ korkutucu derecede dar ama bir o kadar da hissettikleri temelinde yaşayan vurucu kÝrÝcÝ bir tip. BabasÝ (NazÝm) yÝllardan sonra beyaz eşya mağazasÝnda ziyaretine geldiğinde bile, göz ucuyla müşterileri takip eden ve çalÝşanlara işareler veren Mehmet (Güven KÝraç), bir sistem adamÝ görüntüsünü mükemmel işliyor. Hele de babasÝnÝn yÝllardÝr kira ödemeyen kiracÝlara acÝyarak satmadÝğÝ evi sözkonusu olunca... Türkiye’nin sosyal yapÝsÝnÝn bir yerlerinde bulunan insanlarÝn öznel tarihlerini kesiştirmiş

Cem Günhan

Beynimiz, milyonlarca yÝlÝn serüveni

n Kim bilir daha kaç senfoni, din-

tüm farkl›l›¤›na ra¤men, bütün do¤all›¤› ile çak›flan yaflamlar...

Kültür Deryas›

miş. Köpekler şöyle bir koklayÝp geri geri çekilmişler. ArkasÝndan helal yemeklerle dolu tepsi gelmiş. Köpekler onu da kokladÝktan sonra, kuyruklarÝnÝ sallaya sallaya yemeye başlamÝşlar. Bu hakarete çok kÝzan HÝzÝr Paşa, hÝrsÝnÝ yenemeyip pirini Toprakkale’ye hapsettirmiş. Eh... Ne de olsa piri. HÝrsÝ geçince bir bahane ile affetmek istemiş. Zindandan çÝkartÝp demiş ki: "Bana içinde Şah’Ýn adÝ geçmeyen üç deyiş söylersen seni affedeceğim. Yok, söylemezsen kendin bilirsin" Pir Sultan "Peki öyleyse" deyip tezeneye şöyle bir dokunmuş ve içinde “Şah” geçen üç deyiş okumuş. Pirini affetmeye hazÝrlanÝrken, onun hemen her fÝrsatta Şah’Ý anmasÝ HÝzÝr Paşa’yÝ çileden çÝkarmÝş.Ne söylediğini, ne yaptÝğÝnÝ bilemez hale gelmiş.YanÝndakilere emretmiş: "AsÝn bunu!"

Ben de bu yayladan şaha giderim

Bilim şaşÝrtÝcÝ bir buluş yaptÝ yakÝn zamanlarda. Beynin Hipokampus adÝ verilen bölgesi, birçok hatÝrlama ve öğrenme işleminde belirleyici bir role sahiptir. Bilim insanlarÝ, belli konulardaki uzmanlaşma sonucu, hipokampus’un büyüme gösterdiğini ve yeni hücrelerin eklendiğini kanÝtladÝlar. Daha önce, beynimizde belli sayÝda hücre olduğu ve zamanla bunlarÝ kaybettiğimiz kabul ediliyordu. Bu doğrudur da. Ama beynin geliştirilen, çalÝştÝrÝlan alanlara göre bir gelişme göstermesi demek, evrimin kanÝtÝ olduğu kadar, öğrenme işleminin geliştirilebileceği ve yetkinleştirebileceğinin de göstergesi.İnsanoğlunun genetik özellikleri, bazan sosyal gelişme tarafÝndan belirlenen özelliklerine baskÝn çÝkabiliyor. Örneğin, hiçbir batÝlÝ toplum görmemiş bazÝ yerli kabilelerin gösterdiği jest ve mimiklerin AvrupalÝ veya AmerikalÝlarÝnki ile aynÝ olduğu kanÝtlanmÝştÝr. Beynin evrimimizin ana ekseninde yer aldÝğÝ gerçeği ve prehistorik dönemin beynimizin bugünkü yapÝsÝnÝ oluşturmasÝ, dünyayÝ kavrayÝşmÝzÝ da açÝklÝyor. Örneğin gülmek, ağlamak gibi reflekslerin beynimizde kimyasal kodlarÝ var. Üzülmenin, sevinmenin hormonlarÝ var. Ya da kadÝnlarÝn stres altÝnda sosyal davranÝşlar sergilemesini Oxcitosin adÝndaki hormona borçluyuz. Ya da erkeklerin bazÝ sosyal davranÝşlarÝnÝ (bugün dahi), binlerce yÝl önceki avcÝlÝk rolü ve bu rolün beynimize kazÝdÝğÝ kodlarla açÝklayabiliyoruz.

Beynimizin kölesi miyiz? ... Al›nm›fl abdestim ald›r›rlarsa K›l›nm›fl namaz›n k›ld›r›rlarsa Siz de flah diyeni öldürürlerse Ben de bu yayladan flaha giderim Pir Sultan Abdal´›m dünya durulmaz Gitti giden ömür geri dönülmez Gözlerimde flah yolundan ayr›lmaz Ben de bu yayladan flaha giderim. ... fiah'›n aya¤›na varsam Hay›rl› gülbengin alsam K›z›l›rmak’a gark olsam Ça¤lasam aksam yal›n›z Pir Sultan›m ey erenler Erine niyaz edenler Üçler, k›rklar, yediler Mürvete geldim yal›n›z.

Kölelerin beyni olarak şekillenen beyinlerin davranÝşlarÝnÝn da kölece olacağÝ açÝktÝr. Beyin gibi zor bir konuyu ele almak, bilimsel zorluklarÝ da beraberinde getiriyor. DünyayÝ kavrayan organÝ kavramak için de beynimizi kullanÝyoruz. Bütün duygularÝmÝzÝn ve düşüncelerimizin kökü, en sonunda maddi ve somut bir ortama dayanÝyor. Tüm fÝrtÝnalar, yolculuklar, iniş ve çÝkÝşlar, inanmalar ve inanmamalar, kaoslar, bu protein yumağÝnda algÝlanÝyor ve de gerçekleşiyor. Melek ve şeytan TanrÝ ve evren dans ediyorlar bu sÝvÝ ortamda. OmuzlarÝmÝzÝn üstünde ne büyük bir güç var değil mi?


Yaflanacak

N

S

A

N

·

T

38 Numara çizmem Her şey o beton rengi çizmeyi giydiğim gün başladÝ. DÝş kapÝyÝ yavaşça kapatÝr kapatmaz, yokuştan aşağÝ koşmaya başladÝm. KazandÝğÝm zaferin sevinciyle, ayağÝma iki numara büyük gelen çizmeler küçülmüştü; koşmuyor, uçuyordum. Yokuşun bittiği yerden sağa dönüp tam gözden kaybolacakken annemin; oyunun en tatlÝ yerinde gök gürlemesi gibi patlayan sesini duydum. Beni çağÝrÝyordu. Ama ayaklarÝm durmak istemiyordu. “DuymazlÝktan mÝ gelsem” diye düşünürken annem tekrar patladÝ. KarşÝ gelemezdim, sönmüş zafer sevincimle geriye dönüp, beni bekleyen annemle kÝz kardeşime doğru yürümeye başladÝm. KÝz kardeşim elinde okul çantasÝ, yüzü annemle benim aramda bir yere dönük, 37 numara çizmeyle benim aramda tercih yapmÝş olmanÝn sÝkÝntÝsÝyla bakÝşlarÝnÝ benden kaçÝrÝyordu. İkisinin de yüzüne bakmadan çizmeleri çÝkarttÝm ayağÝmdan, kÝz kardeşim hemen giyinip beni beklemeden gitti. Çizmeleri çÝkarttÝktan sonra mutfak rafÝndan bozma ayakkabÝlÝğÝmÝzÝn başÝna gittim. Ön taraflarÝ sivri, topuklu, naylon-

ğÝmdan çÝkmasÝnÝ engellersem belki kimse fark etmezdi 38 numara çizmeleri. AdÝmÝmÝ atÝp ayağÝmÝ kaldÝrdÝktan sonra çizmenin ayağÝmdan çÝkmasÝnÝ engellemek çok zor olacaktÝ ama kapÝyla oturduğum sÝra arasÝndaki mesafe en fazla 10-15 adÝmdÝ, dayanabilirdim.

O

P

L

U

11 Dünya

M

AnÝ bankasÝndan çekilen mutluluk n Yafll›l›k banka hesab› gibidir. Ne yat›rd›ysan onu çekersin hesab›ndan. Hesab›na dolu dolu mutluluk yat›rman› tavsiye ederim...

O duygu...

dan yapÝlmÝş gri kadÝn çizmesi, ne yapacağÝmÝ merak edercesine bana bakÝyordu.

Derin bir kuyu Derin bir kuyuya girecekmişim korkusuyla kaldÝrdÝm sağ ayağÝmÝ ve çizmeye soktum. KolaycacÝk giriverdi ayağÝm. Tabii kolaycacÝk da çÝkÝverecekti, yürüyebilmek için adÝmÝmÝ her attÝğÝmda... Yolda kimsecikler görünmüyordu. Derse geç kalmÝştÝm ama yine de koşarak inmedim yokuşu. Zaten istesem de bu çizmelerle koşamazdÝm. SÝnÝfÝn kapÝsÝna geldim, kapÝ kapalÝ, ders başlamÝş. KapÝyÝ çalÝp içeri girmeye cesaret edemiyorum, kapÝnÝn iki tarafÝ da ölüm gibi.

İçeri girsem herkes çizmemi görecek, kapÝnÝn önünde beklesem biri görüp ne yaptÝğÝmÝ soracak. KapÝnÝn dÝşÝ daha cazip geldi beklemeye başladÝm. Bütün sÝnÝflarda ders başlamÝştÝ, çÝt çÝkmÝyordu, sadece bizim hocanÝn sesini duyuyordum. HocanÝn sesi giderek netleşiyordu. Sanki okulun bütün duvarlarÝ kapÝlarÝ kalkmÝş, bütün okul bir tek sÝnÝf olmuş, bizim hoca da herkese ders veriyordu. Ben de okulun orta yerinde dikilmiş kimsenin beni ve çizmelerimi görmediğini sanarak ayakta dikiliyorum. Cesaretimi toplayÝp kapÝyÝ çalmaya karar verdim. ParmaklarÝmÝ çizmenin ön tarafÝna doğru sÝkÝştÝrÝp aya-

Dersi böldüğüm için herkesin dikkati bana kaydÝ, hoca sustu. Biraz şaşÝrmÝş bana bakÝyor. ŞaşkÝnlÝğÝ çizmeleri gördüğünden değil, en başarÝlÝ öğrencisinin derse geç kalmasÝnÝ beklememesinden. Hoca geç kalma nedenimi bulmaya çalÝşÝrken, ben de sÝrama doğru yürümeye başlamÝştÝm, çizmelerimin çÝkardÝğÝ ses hocanÝn merakÝnÝ giderdi. Yürüdükçe çizmenin içine gömülüyordum, burnuma kadar çizmenin içine batmÝştÝm sanki, nefes alamÝyordum. Sonunda sÝrama ulaştÝm. Yerime oturdum. Bitti! Ve o gün üstüme sinen, 38 numara çizmenin duygusu bir daha hiç çÝkmadÝ. www.alÝnteri.org sitesinden alÝnmÝştÝr

92 yaşÝnda, ufak tefek, kendinden emin ve gururlu, her sabah 8.00’de giyinip kuşanan ve her ne kadar kör bile olsa saçlarÝnÝ kÝvÝrÝp makyajÝnÝ mükemmel yapan yaşlÝ hanÝm, bir gün bir huzur evine taşÝndÝ.

Perdeler... Huzur evinin kapÝsÝnda sabÝrla beklenen bir kaç saatin ardÝndan, odasÝnÝn hazÝr olduğu söylendiğinde tatlÝ tatlÝ gülüm-

sedi. Yürütecini asansöre yönlendirdiği sirada, kendisine odasÝni anlatmaya başladÝm. Penceresinde asÝlÝ perdelerden de söz ettim. Ben anlatÝrken, az önce kendisine köpek yavrusu verilmiş 8 yaşÝndaki küçük bir kÝzÝn heyecanÝyla " o perdeleri pek severim " dedi "Mrs. Jones henüz odayÝ görmediniz, biraz bekleyin” demiştim ki, "Bunun onunla bir ilgisi yok"dedi.

"Mutluluk zamandan önce karar verdiğiniz bir şeydir. Benim odadan hoşlanÝp hoslanmamam, mobilyalarÝn nasÝl düzenlenmiş olduğuyla değil, benim onlarÝ zihnimde nasÝl düzenlediğimle ilgilidir. Ben onlarÝ sevmeye karar vermiştim zaten. Bu, benim her sabah uyandÝğÝmda verdiğim bir karardÝr. Bir seçme hakkÝm var: Ya bütün günümü artÝk çalÝşmayan vücut parçalarÝmÝn bana verdiği sÝkÝntÝyÝ düşünerek geçiririm ya da yataktan çÝkÝp hala çalÝşan vücut parçalarÝm için sevinirim. Gözlerim açÝk olduğu sürece her yeni gün, bir hediyedir. Yeni güne ve hayatÝmÝn sadece bu döneminde, biriktirdiğim mutlu anÝlara konsantre olacağÝm.YaşlÝlÝk banka hesabÝ gibidir. Ne yatÝrdÝysan onu çekersin hesabÝndan. Bu nedenle benim tavsiyem, banka hesabÝna dolu dolu mutluluk yatÝrman olacaktÝr. AnÝ bankamÝ doldurmaktaki katkÝn için sana teşekkür ederim. Hala oradan mutluluk çekiyorum...”

Yaşama karşÝ, kör, Karlsruhe Heim’inde geçenler sağÝr, dilsiziz n Size insan olarak de¤er verilmedi¤ini her an

n Nedir bizi kendimize ve yaflamlar›m›za yabanc›laflt›ran fley? Nedir bu duyars›zl›¤›m›z?.. Birço¤umuz, farkl› boyutlarda hücrelere kapat›lm›fl›z.

Zaman olağan hÝzÝyla akÝp gidiyor; götürdükleri ve geride bÝraktÝklarÝyla. AğÝr makineli silah misali mermilerini boşaltÝyor durmadan can almaya de vam ediyor.

gelmiş bir şey olup çakacağÝz. Bir çoğumuz farklÝ boyutlarda hücrelere kapatÝlmÝş, kontrol altÝnda tutulan birer varlÝk haline dönüştürülmüşüz.

YabancÝlaşma “Böl-parçala-yönet” Evet, sistemin insanlar üzerindeki oyununu, savaşÝnÝ buna benzetiyorum. “Böl-parçalayönet” politikasÝnÝ büyük bir ustalÝkla sürdürüyor. BazÝlarÝmÝzca toz pembe görünen burjuva demakrasisinin alttan alta, sinsice yaşamlarÝmÝzÝ bitiren tehlikeleri görülmelidir artÝk. Avrupa’daki yaşamÝmÝza sadece ekonomik temelden bakmaktan vazgeçmezsek yitirdiklerimize ağlamaktan başka bir şey olmayacak elimizde. Bütün günümüzü çalÝşmakla geçirip kazanacağÝmÝz parayÝ düşünmekten; ailemizi, çocuklarÝmÝzÝ, dostlarÝmÝzÝ sosyal yaşamÝmÝzÝ bir kenara atÝp, sistem tarafÝndan programlanmÝş birer robot olarak yaşamaya mahkum olacağÝz. DuygularÝ olmayan, yaşama karşÝ hiç bir duyarlÝlÝğÝ kalmamÝş, insan olmanÝn tüm vasÝflarÝnÝ kaybetmiş, tanÝnmaz hale

Nedir bizi kendimize ve yaşamlarÝmÝza karşÝ yabancÝlaştÝran şey? Nedir bu duyarsÝzlÝğÝmÝz? Her birimiz kendi köylü, eş, akrabalarÝmÝzla kamplara bölünmüş, kendimizce kurduğumuz küçücük dünyalarÝmÝzda yaşamdan şikayetçi olarak sürekli kendi dÝşÝmÝzdaki insanlarÝ yerden yere vurarak yaşÝyoruz. Kendi aramÝzdaki paylaşÝmlarÝmÝz, birer dedikoduya dönüşüyor. Ona buna çamur atÝp birilerimizin kuyusunu kazÝyoruz. Buna karşÝlÝk yaşamsal sorunlarÝmÝzÝ çözme ve geleceğimizi nasÝl kuracağÝmÝz konusundaki arayÝşlarÝmÝz yok denecek kadar az.

İnsani görevler “Üçüncü dünya savaşÝ” başlamÝş. Tüm dünyayÝ kan gölüne çevirmiş emperyalistler, kendi geleceğini garantilemek için özellikle Ortadoğu’da emekçi

halklarÝn kökünü kazmaya çalÝşÝyor. Her gün işkenceden geçiyor insanlarÝmÝz, tecavüze uğruyor kadÝnlarÝmÝz, açlÝktan ölüyor çocuklarÝmÝz. Ve bizler kendi bencil isteklerimizin dÝşÝnda hiçbir insani-sÝnÝfsal görevlerimizi yerine getirmiyoruz. Birbirimizle olan ilişkilerimiz karşÝlÝklÝ çÝkar ilişkilerinden öte anlam taşÝmÝyor. Her yanÝmÝz çürüyor ve biz Ýsrarla bunlarÝ görmezlikten geliyoruz.

İnsan olduğumuzu hatÝrlayalÝm! ArtÝk birer birer yok olduğumuz gerçeğini görüp, öncelikle insan olduğumuzu hatÝrlayÝp sonrada bireysel ve toplumsal görevlerimizle, herkes için yaşanacak bir dünya kurmak için harekete geçmek zorundayÝz. Aksi halde kaybettiklerimizin ardÝndan ağlamaktan başka bir şey kalmayacak elimizde. “MetalarÝn dünyasÝ büyüdükçe insanlarÝn dünyasÝ küçülür" tespitinin pratiğini yaşÝyoruz şu süreçte herkesin bunun üzerinden kendi yaşamlarÝnÝ tekrardan sÝnamasÝnÝ diliyorum. Nanci’den YD. okuru.

hissediyorsunuz ne yaz›k ki. Harhangi bir fley sorma cesaretini göflterdi¤inizde ise çocuk gibi azarland›¤›n›z oluyor.

Heim’lar (sÝğÝnma yurtlarÝ) insanlarÝn her türlü değerlerinin aşÝnmasÝna elverişli, kaygan ortamlar. AylÝk 40 euro ile insanlarÝn açlÝk terbiyesine tutulduğu bir ülke bu. En ucuzundan paketi 2 euro sigara içseniz bile, günde 1 paketten 60 euro eder. İnsanlarÝn tek çÝkar yollarÝ kaçak çalşÝmak. En temiz yol bu. Ama başka yollar da var, tabi. Düşkünleşmeye acÝlan yollar. Ve o kadar yaygÝn ki! AdÝm başÝ bu yolun yolcularÝ çÝkÝyor karsÝnÝza. Koridorlarda eroin krizi geçirenler, çÝrÝlcÝplak dolaşanlar, bir köşede iş bağlayanlar… KapÝdan hiç eksik olmayan son model cipler, ya uyuşturucu ya da fuhuş için yanaşÝyorlar. FarklÝuluslardan küçük çeteler sokak ortasÝnda kapÝşabiliyor. Çocuklar uyuşturucu kuryeliği yapabiliyor, çocuklarÝn bu halinden rahatsÝz olanlar koyu renk ciplerle şehir icinde takipe alÝnÝp gözdağÝ verilebiliyor…

Düşkünleşme ve bastÝrÝlmÝşlÝk İki haftada bir verilen parayÝalmak için, para kuyruğunda saatlerce bekliyorsunuz. Kuyruğa iki polis minibüsü eşlik ediyor her seferinde. Habire ağÝz dalaşlarÝ, sÝra kavgalarÝ, öne geçme numaralarÝ ve arada polisin bağÝrÝp çağÝrarak “ince ayar”çekme. Sabah 8.00’den 15.00’e hiç eksilmeyen bir kuyruk. Ve bunca eziyetten sonra dilenciye sadaka verir gibi elinize tutuşturulan 20 euro. Bu arada, insanÝn sinirlerini yerinden oynatacak bir rezillik. AfrikalÝ bir kÝz öne geçmek isteyince, biz birkaç kişi izin vermedik. Ama kÝzÝn orasÝnÝ burasini elleyen bir Kürt, kÝzÝ öne aldÝ. Herkese kuşkuyla yaklaşan, ne idüğü bellirsiz bir tip bu. En son kÝzÝn bacak arasÝna el atÝyor, çoluk çocuk sÝrada dikilen ailelerin gözü önünde. BağÝrÝp çağÝrmaya başlÝyorum, “AşağÝlÝk bir adamsÝn sen. Bir daha bize selam verme” diye. Omuz silkiyor. Sonradan gençlerle konuştuğumuzda, onlarÝn tek itiraz noktalarÝnÝn,

bu işin ailelerin yanÝnda yapÝlmasÝ olduğunu anlÝyorum. Yoksa, gözlerden uzak, sokaklarda, çarşÝda yapÝlmasÝ sorun değil. Birkaç kişi hariç böyle düşünüyorlar.

Dilsizlik Kampa girer girmez, insanlarÝn çaresizliğini hemen fark ediyorsunuz. Dil bilmedikleri için top gibi ordan oraya paslanÝyorlar. Doğru yeri bulana kadar saatler geciyor. Her adÝmda ayağÝnÝza dolanÝyor dilsizlik. O kadar ki, bir arkadaş rahatsÝzlandÝğÝnda, öyle kalakalÝyorsunuz, bir ambulans bile çağÝramÝyorsunuz. Ya da telefonda, “BurasÝ Almanya, burada Almanca konusulur” denebiliyor. Neyse ki, bir buçuk saat sonra getirtebildiğimiz sağlÝk görevlileri çok ilgili davranÝyor da biraz insanÝn içi rahatlÝyor. Size insan olarak değer verilmediğini her an hissediyorsunuz ne yazÝk ki. Herhangi bir şey sorma cesaretini gösterdiği-

nizde, zaten denileni anlamamaktan öte, bir de çocuk gibi azarlandÝğÝnÝz oluyor. Konuşmadan zaten bir şey anlamÝyorsunuz, ama Alman görevlinin gerilen yüz hatlarÝ, ses tonunun sertliği ya da bağÝrÝp cağÝrmasÝsizinle uğraşmak istemediğini yeterince anlatÝyor. KampÝn her yanÝna yerleştirilen kameralar yetmiyor, giriş cÝkÝşta kapÝdaki külübenin içinden geçmek zorundasÝn. Ve kapÝya konulan görevliler genelde “secme” oluyor. Daha kayÝtsÝz ve saldÝrgan unsurlar bunlar. Örneğin kendisine “ÝrkcÝ” diyen bir Afrikali karşÝsÝnda, agzÝndan köpükler saçarak “aschloch” (kÝç, pislik) diye bağÝrÝp, üzerlerine yürüyebiliyorlar.

SÝnÝrdÝşÝ Terörü Kentin bir sokağÝnda Almanca “SÝnÝrdÝşÝ Terörüne Son” sloganÝnÝ görmek insanÝ şaşÝrtmÝyor. SabahÝn 6.00’sÝnda oda baskÝnlarÝnÝ yaşayan biziz çünkü. İnsanlarÝn kelepçelenip ezik büzük götürülmesi giderek sÝklaşan manzaralardan. Bazen köpeklerle içeri daldÝklarÝ oluyor, bazen de özel timlerle kampÝn cevresini sardÝklarÝ… Polis minibüsü neredeyse hiç çÝkmÝyor kamptan. Zaten

kampa ilk geldiğiniz gün, “Yüzde 95 ret oranÝna hazÝr olmanÝz” uyarÝsÝyla karşÝlaşÝyorsunuz. Her an red ya da sÝnÝrdÝşÝ mektubu gelecek korkusuyla yaşÝyor insanlar. Her gün bakmanÝz gereken posta ve transfer listesinden, özellikle ilki büyük bir korku kaynağÝ. AfrikalÝlar hangi ülkeye ait olduklarÝ belli olmadÝğÝ için, Çinliler ise Çin devleti 1 milyardan fazla insanÝn kaydÝnÝ tutmayÝ beceremediği için sÝnÝrdÝşÝ edilemiyor. Ama AfrikalÝlar için farklÝ ülkelerin aksanÝnÝ ya da konuşma tarzÝnÝ tanÝyabilecek özel cevirmenler tutuluyor binlerce euroya. Çinlilere de yakÝnda bir çözüm bulurlar. Türk ve Kürtler ise sanal “reform” kurbanÝ oluyor. Red mektuplarÝnda AB reformlarÝ burunlarÝna dayanÝyor. SÝnÝrdÝşÝ kararÝ gelenler, kalacak yerleri olmadÝğÝ için heim’lara dönöyorlar ve tabii keklik gibi avlanÝyorlar. YalnÝzca Almanya’da bulunan bir “özgünlük” de “Landkreis” denilen bölge sÝnÝrÝ. 30 km’lik bir alanÝn dÝşÝna çÝkamÝyorsunuz. İranlÝ arkadaşlarÝn deyimiyle “zindan!” Baden-Wurttemberg’den bir kadÝn sÝğÝnmacÝ

Köln Yaflamevi

Mart ay› etkinlik program› 11 Mart 2005 Cuma 8 Mart Dünya Emekçi KadÝnlar Günü etkinliği Saat: 18.00

18 Mart 2005 Cuma Film gösterimi / Duvar Saat: 17:30

19 Mart 2005 Cumartesi Sosyal yÝkÝm paketlerine karşÝ yürüyüş

20 Mart 2005 Pazar Söyleşi Konu: 19 Mart Dünya siyasi tutsaklar günü ve türkiye cezaevleri Saat:16.00

25 Mart 2005 Cuma Türkü akşamÝ Saat: 18.00

26 Mart 2005 Cumartesi Üye ToplantÝsÝ Saat: 16.00

27 Mart 2005 Pazar Wallstr. 110 51063 Mülheim Köln Tel.: 0 221 - 96 46 10911

Uyuşturucu üzerine söyleşi Konuk: Sosyal Pedagog / Erdal Cenan Saat: 16.00


Dünya Yaflanacak

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

Irak işgali aynasÝnda Türkiye n ABD, AKP Hükümetinin çeflitli burjuva klikleri aras›nda geliflen BOP karfl›t› ç›k›fllar› dengeleyemece¤ini düflünüyor. Irak işgali 2. yılına, Türkiye’de de taşları yerinden oynatarak giriyor. Bir taraftan ABD ile uşaklık ilişkilerinde yeni sayfalar açılmasında önemli bir belirleyiciliğe sahip olurken, bir taraftan da, iç siyasette yeni mühendislik faaliyetlerini tetikliyor. TC Devleti, geleneksel politikalarını, ‘kırmızı çizgileri’ni bulanıklaştırmaya zorlanıyor (Geleneksel Kürt politikası!). Uşaklıkta sınır tanımadığı hamisi ABD’den, ‘Hasta adam’ sıfatlarıyla uyarı ve tehditler alıp (Osmanlıya yapılan göndermelerle!), ‘ABD karşıtlığı imajı’ nın değiştirilmesi için çocuklar gibi azarlar işitiyor. Yetmedi; hükümet iç operasyonlarla sallanıp (istifalar), bizzat ABD eliyle muhalefet yaratma faaliyetlerine hız kazandırılarak, yakın zamanın gözde ABD hükümeti erken seçimle tasfiyeye zorlanıyor.

nuçlar üzerinden gelişiyor. Ancak kapsamı ve tetikleyeni tek başına, Irak işgaliyle sınırlı değildir. Asıl olarak BOP Planı içerisinden bakıldığında yerli yerine oturacaklardır. ABD, AKP Hükümetinin, çeşitli burjuva klikleri (özellikle AKP’de belirleyici güce sahip ‘Anadolu Sermayesi’, kemikleşmiş Kemalistler, ordu içindeki

dengeleyemeyeceğini düşünüyor. Bu durumun emekçi kitlelerde yüzde 85 gibi bir rakamla ifade edilen ABD karşıtlığının önünü açıp, güçlendireceğinden korkuyor.

Tüm bunlar, Irak işgalinin ortaya çıkarıp derinleştirdiği nedenler ve aynı zamanda so-

BOP karşıtı çıkÝşlar) arasında gelişen BOP karşıtı çıkışları

Ve BOP yolunda uygun adım yürüyebilmek için, öncelikle kendi uşaklarını hizaya çekme zorunluluğu bilinciyle ‘hasta’ uşağına telkinlerde bulunuyor. Girişeceği İran, Suriye operasyonlarında Türkiye’den yeni 1 Mart Tezkeresi fiyaskolarıyla karşılaşmamak için sopa sal-

layarak, hizaya çekmeye çalışıyor.

Gerekirse Irak’ta Kerkük’ü de kapsayan bir Kürt bölgesine amenna demesi, İncirlik’te depolanan nükleer bombaları yutması, İncirliği ve diğer tüm üsleri İran ya da Suriye’ye müdahaleye sınırsızca açması, çıkarları gereği cızırtılar çıkaran burjuva kesimleri sermaye merkezileşmesi operasyonlarıyla, dirençlerine de aldırmadan tasfiye etmesi... Irak işgali döneminde Kızılay’ı zaptederek 1 Mart tezkeresinin meclisten geçirilmesinin engellenmesinde belirleyici olan kitle muhalefetini daha ağır yaptırımlarla ezmesi, hiç mızırdanmadan ordusunu ABD’nin BOP planı gereği yapacağı yeni işgallere sunması,... vs. vs.’dir.

Emekçilerin aynasÝ Gösterilen sopalar, yapılan hakaretler bunların kayıtsız şartsız kabulü içindir. Kabul etmezse, IMF ile ilişkilerden tutalım da, iç siyasetine kadar her alanda burnunun sürtüleceğinin altının çizilmesidir. Irak işgalinin Türkiye aynasından yansıyan boyutları burjuvazi cephesinden böyle. Asıl belirleyici olansa emekçiler cephesi. Irak işgalinin vahametine gün gün tanık olan emekçilerin içlerinde mayalanan antiemperyalist öfke... Bu öfke, Irak işgalinin deneyimleriyle 1 Mart zaferlerinin ötesine geçecek sarsıntılar yaratmaya mayalanıyor. Tarih tanığımızdır!

Yeni doğumlara adÝm olsun! n Mart bahar›n, filizlenmenin, tomurcu¤un yeniden do¤uflunun ay›d›r.

Mart ayÝ; baharÝn, filizlenmenin, tomurcuğun yeniden doğuşun başlangÝç ayÝdÝr. Türkiyeli işçi ve emekçiler ve dünya halklarÝ açÝsÝndan bu anlamÝ dÝşÝnda mücadelenin belli kesitlerini simgelemesi açÝsÝndan da farklÝ bir anlam taşÝr. 8 Mart Dünya Emekçi KadÝnlar günü bunun ilkidir. Emekçi kadÝn mücadelesinin sembolleştiği gün. Onu Faşizme ve sermayeye karşÝ yürütülen ve 23 şehit verilen gözü pek mücadelenin önemli dönemeci olan 12

Mart Gazi direnişi takip eder. Sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin her yanÝnda, ezilenlerin öfkesini tutuşturan antifaşist bir kÝvÝlcÝmdÝr. Ve Gazi taze bir başlangÝçtÝr. Ölümü gözünde küçültenlerin, lafÝn yerine eylemi geçirmeleridir. Taze bir başlangÝçtÝr; taş, yürek ve barikattÝr. Direnme ve savaşma gücünün, faşizmin zoruna karşÝ yiğit dillenişidir... Gazi direnişini 16 Mart’ta Halepçe’de kimyasal bombayla katledilen 5 bin Kürt emekçinin

öyküsü izler. ABD emperyalizminin desteğiyle gerçekleştirilen bu saldÝrÝ Kürt halkÝna yönelmiş toplu bir katliam saldÝrÝsÝydÝ. Ve yÝllar sonra aynÝ bölgede dün Kürtleri katletmesi için emir verdikleri Saddam rejimini devirmek “demokrasi” vaadÝyle ABD emperyalizminin Irak’a açtÝğÝ savaşa tanÝk oluyoruz. Yani Irak’a dönük yürütülen emperyalist savaşÝn yÝl dönümü 20 Mart. Mücadelenin bu tarih sÝralamasÝnÝ Kürt halkÝnÝn mücadele ve özgürlük ateşi olan Newroz 21 Mart izliyor. Mart ayÝ hem yeni doğumlarÝ, özgürlüğü ve kavgayÝ simgelerken hem de Gazi şehitlerini, Halepçe’de katledilen 5 bin kürt emekçisini ve Irak’ta katledilen yüzbinleri simgeliyor. Bu kavga ayÝnda, Gazi’nin direngenliği, Irak halkÝnÝn üç yÝla yayÝlan direnişi, Newroz’da kÝvÝlcÝmlanan Kava’nÝn özgürlük ateşi yol göstericimiz; ve Mart ayÝ yeni doğumlar, yeni filizlenmelere, yeni tomurcuklanmalara adÝm olsun.

Kuyruk çilesi

Kayseri’ de Erciyes Üniversitesi TÝp Fakültesi Hastanesi bünyesinde milletvekili, bürokrat ve diğer hastalar için özel servis açÝlÝrken, diğer tarafta yoksul hastalar muayene olabilmek ve ilaç almak için saatlerce kuyruklarda bekliyor. CİHA’nÝn haberine göre, üniversitede modern ve teknolojik tÝbbi cihazlarla donatÝlan

Bunun yanÝnda parasÝ olmayan hastalar ise kuyruk çilesi çekiyor. Randevu alabilmek için günlerce beklemek zorunda kalan yoksul hastalar, muayene olabilmek için de sabahÝn erken saatlerinde kuyruğa giriyorlar. Zenginler için servisler açÝlmasÝna tepki gösteren vatandaşlar, toplumun ortak faydalandÝğÝ hastanelerin şartlarÝnÝn iyileştirilmesini istiyorlar.

Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cengiz Utaş da, bazÝ bürokrat, milletvekili ve diğer hastalarÝn normal serviste yatarken çeşitli sÝkÝntÝlar çektiğini ve özel servisi yaşanÝlan sÝkÝntÝlarÝn azaltÝlmasÝ için açtÝklarÝnÝ kaydetti. SSK hastanesinde ise ayakta muayene olmak dahi mucize olarak görülüyor. DoktorlarÝn aşÝrÝ kalabalÝk nedeniyle sadece kendilerini dinleyerek ilaç yazdÝklarÝnÝ belirten vatandaşlar, muayene süresinin 5 dakikayÝ geçmediğini söylüyor. SSK hastanesinde iyileşmek için kuyruklarda beklerken daha da hastalandÝğÝnÝ ifade eden Havva Nur Beyaz, bu durumun çözülmesini ve SSK’lardaki sÝkÝntÝlarÝn giderilmesini istediklerini söyledi.

DünyanÝn her yerinde “azÝnlÝk” olarak yaşamak kolay değildir. Erivan’da tanÝştÝğÝm İstanbullu Diran Lokmagözyan’a sormuştum: -Sen İstanbul’da doğup büyümüşün Erivan’da sÝkÝlmÝyor musun? Diran gülerek “sana tuhaf gelebilir ama” diyerek şöyle anlattÝ: -Türkiye’de ‘Ermeni azÝnlÝk’tÝm, Almanya’ya okumaya gittim bu sefer ‘Türk azÝnlÝk’ oldum. Şimdi burada ilk kez çocuğunluk olmanÝn tadÝnÝ çÝkartÝyorum. Kimse bana sen Ermeni misin? diye sormuyor. Ben de bir şey anlatmak zorunda kalmÝyorum.’ BatÝ Trakya Türkleri 80 yÝldÝr “Müslüman YunanlÝ” değil, “Yunanistan vatandaşÝ Türkler” olarak anÝlmak istediklerini Yunanistan’Ýn resmi kafalarÝna anlatmaya çalÝşÝyorlar. Eski Yugoslavya’da Kosova Cumhuriyeti’nde bütün yol ve sokak tabelalarÝ SÝrpça, Arnavutça ve Türkçe olarak üç dilde yazÝlÝydÝ. DağÝlma sürecinde SÝrplar, ArnavutlarÝ etkisizleştirmek için tabelalarÝ tek dile indirdiler. ArdÝndan iç savaş yaşandÝ, bitti. Ezilen Arnavutlar, Kosova’da söz sahibi oldular. Türklerin en kalabalÝk olarak yaşadÝklarÝ Prizren’deki Türkçe levhalarÝ sökme kararÝ aldÝlar. Üsküp’te Türkçe yayÝnlanan Birlik Gazetesi’nin Genel YayÝn Yönetmeni Drita Karahasan’Ýn ilk adÝ ArnavutçadÝr. Bir gün “Drita senin adÝn niye Türkçe değil?”diye sordum. O da anlattÝ: -Ben İkinci Dünya SavaşÝ’nÝn sonlarÝna doğru dünyaya geldim. Babam işgalci Alman ordularÝna karşÝ çarpÝşan Partizan saflarÝnda savaşÝyor. En yakÝn arkadaşÝ da bir Arnavut. Benim doğumumla AlmanlarÝn yenilgisi arasÝnda çok az bir süre var. Arnavut arkadaşÝ “kÝzÝna Şafak adÝnÝ koy, yakÝnda şafak sökecek, ülkemiz işgalden kurtulacak” diyor. Babam da bana Drita (Şafak) adÝnÝ koyuyor. Felaketler kapÝyÝ çalÝnca ulus farkÝ kalmÝyor. Kötü günler geçince azÝnlÝklara karşÝ azgÝnlÝklar başlÝyor. Gökçeada’nÝn (İmroz) Hükümet Tabibi Doktor Foka, 1963 KÝbrÝs krizi çÝkÝnca görevden alÝnÝyor. Ki, adayÝ terketsin Yunanistan’a gitsin... O da istifa ediyor Ada’da kalÝyor. Çünkü o İmroz’da doğup büyümüş bir Rum çocuğu doktorluğa devam ediyor. 1974 KÝbrÝs BarÝş HarekatÝ sÝrasÝnda pek çok Rum Gökçeada’yÝ terkediyor. Doktor Foka ise yine yerli yerinde duruyor. Adadaki AçÝk Cezaevi’nin “izinli” mahkumlarÝnÝn geceleri içki halde Rum evlerini ziyaret ettikleri dönemlerde çeşitli acÝlar yaşanÝyor. Doktor Foka ile 1989’da tanÝşmÝştÝm. Ona niçin Yunanistan’a gidip rahat bir hayat yaşmayÝ seçmediğini sormuştum. Doktor “ben tÝp fakültesini 1940 - 1944 yÝllarÝ arasÝnda Atina’da okudum” diyerek anlatmaya başladÝ: -Bir gün Yunan partizanlarÝ kentin içinde iki Alman askerini öldürdüler. Almanlar olayÝn yaşandÝğÝ sokağÝn iki ucunu tuttular. Sokakta bulunan bütün erkekleri bir duvarÝn dibine sÝraya sokup, tek tek kimlik kontrolü yaptÝlar. SÝra bana gelince pasaportumu çÝkarttÝm. Beni kenara ayÝrdÝlar. Kalan herkesi kurşuna dizdiler. Doktor Foka hikayesinin sonuna gelmişti, durdu derin bir nefes aldÝ ve devam etti: -Bugün yaşÝyorsam o gün Almanlara gösterdiğim o Türkiye Cumhuriyeti damgalÝ pasaportum sayesindedir! Ben bu topraklarda doğdum bu topraklarda öleceğim ve ölünceye kadar da bu ülkeye hizmet edeceğim! Doktor Foka, kendisine verdiği sözünü tutarak mesleğini aksatmadan AdalÝlara hizmet etti, 1990’larÝn ikinci yarÝsÝnda doğduğu topraklarda öldü. Çoğunluk konumunda bulunanlarÝn “büyüklüğü”, azÝnlÝklara karşÝ gösterdiği şefkatle doğru orantÝlÝdÝr.

Özelleştirmeye karşÝ direniş dalgasÝ n

Sald›r›n bütünselli¤i karfl›s›nda gelifltirilecek ortak bir direnifl hatt›…

İşte sÝnÝf ayrÝmcÝlÝğÝ 19 oda zenginlere ve bürokratlara ayrÝldÝ. Toplam 250 milyara mal olan üniversitedeki serviste süitli odada kalmak isteyen bir hasta tek başÝna günlük 180 YTL, refakatli kalmak isterse 225 YTL yatak parasÝ ödemesi gerekiyor.

NazÝm Alpman

AzÝnlÝklar olmadan asla

KayÝtsÝz şartsÝz itaat

Hizaya Çekmek

Türkiye’den mektup var

emekçilerin, işçi ailelerinin desteğiyle kuşatÝldÝ. Bir aylÝk direnişin ardÝndan SEKA işçisine operasyon gündeme geldi. Polis operasyonu başta SEKA işçisinin kararlÝlÝğÝ ve onu destekleyen 4 bin kişilik işçi ve emekçi dayanÝşmasÝyla geri püskürtüldü.

SEKA’dan TEKEL’e kÝvÝlcÝm

İki aya yaklaşan direnişte SEKA işçileri mücadele kararlÝlÝklarÝnÝ sürdürüyor. Kamu sektörünün bütünü hedefleyen özelleştirme saldÝrÝsÝnÝn kilit noktalarÝ olan SEKA, TÜPRAŞ, TELEKOM, TEKEL ve Sümerbank ilk hedefler arasÝndaydÝ. Ve geçtiğimiz Ekim ayÝnda Sümerbank tasfiye edildi.

Sümerbank işçisinin mücadele deneyimi, eylem birikimine karşÝ direnişin zayÝflÝğÝ özelleştirme saldÝrÝsÝnÝn hÝzÝnÝ da etkiledi. ArdÝndan sÝra SEKA’ya geldi. Ama bu kez işler umulduğu kadar kolay gitmedi. 18 Ocak’tan itibaren SEKA işçisinin direnişi, İzmitli işçi ve

SEKA işçisinin direnişi TÜPRAŞ, TELEKOM, liman işçileri gibi özelleştirme topunun ağzÝnda olan işletmelerde çalÝşan işçi kardeşlerini harekete geçirmekte hala etkili olmasa da hem İzmitli işçi ve emekçileri hem de özelleştirme kÝskacÝnda olan TEKEL işçilerini harekete geçirdi. Tekel işçileri SEKA’dan sonra özelleştirme karşÝtÝ eylemlerde en fazla dikkati çeken diğer işçi bölüğü oldu. Eylem ve direnişler sürerken kamu sektöründe 1 Mart’tan itibaren TİS sürecine giriliyor. TİS sürecinde esnek iş yasasÝ, fazla mesailerin kaldÝrÝlmasÝ asÝl önemlisi

de işgüvencesinin bütünden tasfiyesi ve teşoranlaştÝrmanÝn sözleşmeyle yasal hale gelmesi gündemde.

Birleşik eylem ihtiyacÝ Özellikle hem TİS süreci hem de SEKA’da yakalanan güçlü direniş, diğer özelleştirme kÝskacÝnda bulunan büyük işletmelerdeki eylem halkalarÝyla birlettirilmesi gerekiyor. SaldÝrÝnÝn bütünselliği karşÝsÝnda geliştirilecek ortak direniş ve kamu sektöründeki bir grevin kazanÝmlarÝ da bu ölçüde büyüyecektir. SendikalarÝn gerici tutumlarÝ ve direnişleri geriye doğru çekme eğilimleri hem SEKA işçisi için hem TEKEL işçisi için bir barikat olarak hala duruyor. SEKA’nÝn direniş boyutuyla öncüleştiği bu kesitte hem diğer sektörlerle eylem birlikteliği yönüyle hem sendikal barikatÝn aşÝlmasÝ yönüyle öncüleştiği ölçüde bu saldÝrÝ dalgasÝna karşÝ daha güçlü bir direniş ve grev hattÝ ve kazanÝmlar zinciri oluşturulabilir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.