pdf18

Page 1

“Yaflayabilecek ev istiyoruz”

Yaflam ideallerle anlaml›...

“Ne disko, ne halay; Çepki Night!”

Sayfa 11

Sayfa 7

Sayfa 8

Dünya Yaflanacak

AYLIK GAZETE • SAYI 18

Y›lmazl›¤›n simgesi: Y›lmaz güney Sayfa 10’da

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

www.yasanacakdunya.net

Ekim 2005

Müzakere kıskacı! AB’nin Türkiye ile müzakereleri başlatmas bir zafer sarhoşluğuna dönüştürüldü. Viyana kap lar ndan dönen Osmanl6’n n b rakt ğ miras n tamamland ğ havas na girildi. “Tarihi gün” olarak nitelenen 3 Ekim, yoksulluk ve özgürlük yoksunluğundan bunalan insanlara “bir umut” oldu. Bol k vr ml ve engebeli uzun bir yol haritas olan “Müzakere Çerçeve Belgesi”nin oldu bittiye getirilircesine, bir geceye s k şt r larak tart ş l p imzalanmas bile abes görülmedi. Bu kesitte, mizah yazar çizerlerini k skand r r kapsamda canl örnekler yaşand . Yakar şlarla iç içe geçen “çekilirim ha” blöf restleri, havaalan nda haz r bekletilen “ata uçağ ”, görüşmenin yap ld ğ mekanda saatin durdurulmas gibi kahkahal k kareler tarihe geçti.

Plan uygulayanlar Nihayet süzülüp kuyruğuna gelinmiş sorunda iki noktada pürüz yans t l yordu. Birinde Avusturya

postuna bürünmüş AB, diğerinde de ABD postuna bürünmüş Türkiye geri ad m atm yordu. Bir pingpong topu gibi masan n bu baş ndan o baş na z plat lan, İngiltere-ABD ittifak n n çok yönlü çevrelemesiyle yere düşürülmeyen topun, ezilip k r l ncaya kadar z plat lmaya devam edeceği bir çerçeve metin üzerinde uzlaş ld . Art k on y llar sürecek müzakere sürecini siz düşünün.

Kim nereye girdi? “Yabanc sermaye” denen emperyalist tekellerin isteklerinin ön koşulsuz yerine getirilmesini doğuran bir sonuç ç kt ortaya. Müzakere kapsam nda engelsiz ve daha rahat soğurulacak bir alan serildi önlerine. İşgücünün dolaş m ndan çok aslolarak emperyalist sermayenin can yla, kan yla, kaynağ yla yerinde daha pervars zca sömürülmesinin önü aç l yor. Onun için sözkonusu olan Türkiye’nin AB’ye girmesi değil, AB’nin Tükiye’ye daha fazla yerleşmesidir.

Bu yürüyüş 29 May s’ta başlad !

Seçim, sistemin açmaz n çözemedi! SPD-Yeşiller Hükümeti 2002 y l nda yap lan genel seçimlerde, sermayenin desteği ile kurulmuştu. Sonras nda yap lan eyalet seçimlerinde SPD eyaletleri tek tek kaybetti. Son olarak da 30 y ll k kalesi NRW’yi CDU’ya kapt rd ve erken seçim gündeme geldi.

Erken seçime giden yol

Fransa’da 4 Ekim’de yap lan grevde sendikalar, 20’den az işçinin çal şt ğ iş yerlerinde, sözleşme hakk n n gasp na ve sosyal haklara dönük sald r lara karş , ülke genelinde 1 milyon insan n kat ld ğ gösteriler yapt lar. Yaflanacak

5.sf’da

Alman burjuvazisi Agenda 2010 sald r yasalar n n sosyal demokrat bir hükümetçe yasalaşt r lmas n n daha az tepkiyle karş lanacağ hesaplar yla hareket etti. SPD’nin erken seçimi zorlamas n da bu anlay şla destekleyerek, teminat verdi. Burjuvazinin bu yaklaş m , cumhurbaşkan n n h zl yasal

İsveç “Demokrasisi!..”

Dünya

Masadaki pinpon topu AB’nin Türkiye ile muzakereleri başlatma karar bir zafer edas yla karş land . Hem de bu, “Osmanl ’n n aşamad ğ Viyana kap lar ndan içeri girildi”ği yaygaras yla, milliyetçi hassasiyetler okşanarak yap ld . Bir futbol karş laşmas yürütülüyormuşças na, en berbat fanatikliği çağr şt ran sözlerin sarf edildiği, dengesiz hareketlerin sergilendiği bir atmosfer yarat ld . Yürütülen diplomasi tirafiğinde ortaya ç kan sahneler, dakika dakika yaşanan ve yans t lan bir heyecan ve gerilimin vesilesine dönüştürüldü. Bir zafer sarhoşluğu yaratan gelişmelerin seyri, Türkiye’nin boynundaki halkan n nas l güçlendirildiğine işeret eder nitelikte. Bol k vr ml ve engebeli uzun bir yol haritas olan “Müzakere Çerçeve Belgesi”nin oldu bittiği getirilircesine, bir geceye s k şt r larak tart ş l p imzalanmas bile abes görülmedi. Bu kesitte, mizah yazar çizerlerini k skand r r kapsamda canl örnekler yaşand . Yakar şlarla iç içe geçen “çekilirim ha” blöf restleri, hava(Devam üçüncü sayfada)

düzenlemelere giderek erken seçimi kitab na uydurma gayretlerine de yans d .

Yeni umut aray şlar Apar topar gidilen bu seçim ve yenilenme çabas yaşanan siyasal ç kmazla ilgilidir. SPD-Yeşiller’den ayr lanlar, sendikac lar ve sosyal hareketlerde faliyet yürüten sol gruplar n bir araya gelmesi ile alternetif bir grup (WASG) oluşturuldu. WASG ve PDS erken seçim telaş yla birleşip seçime Linksbündnis (Sol ittifak) isimli alternatif bir parti olarak gittiler. 2 ayda her şey olup bitti ve 18 Eylül’de erken seçim gerçekleşti. Halk n yaklaş k yüzde 78’i seçimlere kat ld . SPD ve Yeşiller Hükümeti,

sağ partilerin bile gerçekleştiremedikleri düzenlemelere gitmesinin faturas n düşen oy oranlar yla ald . CDU/CSU ise tutucu söylemler ve göçmenlere yönelik politikalar yla oy kayb na uğrad . Aralar nda yüzde1’lik bir oy fark var. Partilerin genelinin srarla, hükümete geldiklerinde, sosyal y k m program Agenda 2010’u uygulamaya devam edeceklerini söylemeleri, halk n

malara kat lmay reddettiler. Bunun üzerine, teşhir olan İsveç demokrasisinin namusunu kurtarmak için, Kamali ikna edilerek komisyonun başkanl ğ na atand ve çal şma s n rlar genişletildi. Ancak İsveç burjuvazisi demokrasi şovlar yaparken, bu ülkenin 70 “ayd n’’ kanlar na işlemiş rkç l kla Kamali’nin komisyon başkanl ğ na atanmas na protesto eden gösteriler yapt lar! Kamali’nin başkanl ğ ndaki komisyonun İsveç karanl ğ n gözler önüne seren raporu kamuoyunda büyük bir yank yaratt . İsveç’in faşist güruhu ve onlar n 3.sf’da

Hükümeti kurma krizi Hükümeti kurma yetkisi Merkel’e verildi. Yoğun koalisyon görüşmeleri yap ld . Tüm partiler seçim propagandalar nda “koalisyon yapmayacağ z” di3.sf’da

İşçi aslanlara yem edildi

Avrupa'n›n “en üstün ›rk ve kültüre sahip olma'' anlay›fl›n›n günümüzde ald›¤› biçimler...

Bir refah ve demokrasi kalesi olarak sunulan İsveç üzerindeki perde, göçmenlere uygulanan ayr mc politikalar n gizlenemez noktaya ulaşmas yla aralan yor. Hükümet yetkilileri geçtiğimiz y l, göçmenlere yönelik entegrasyon politikalar nda başar s z olduklar n kabul ettiler. Ve yeni bir entegrasyon politikas ve ayr mc l ğ n boyutlar n belirlemek amac yla bir araşt rma komisyonu atad lar. Komisyonda görevlendirilen İran as ll sosyoloji profesörü Masoud Kamali ile birlikte göçmen kökenli diğer üyeler, komisyonun İsveç’teki ayr mc l ğ gizlediğini aç klayarak, çal ş-

büyük tepkisine neden oldu. Linksbündnis’in ald ğ oylar da, bu konudaki karş t duruşuyla birebir ilişkilidir.

Güney Afrika’da siyahilere karş rkç l k devam ediyor. Geçtiğimiz Nisan ay nda beyaz çiftçi Mark Scott-Crossley çiftlikte çal şan 41 yaş ndaki siyahi Nelson Chisale’yi kendisi-

ni Çal6şma Bakanl6ğ6’na şikayet ettiği için aslanlara yedirdi. Olaydan önce işten at lan emekçi Chisale, polise, patronu Scott-Crossley’e karş evini kundaklad ğ için suç duyuru-

sunda bulunmuştu. Johannesburg’un kuzey doğusundaki Kruger Ulusal Park6 yak nlar nda gerçekleşen olayda mahkeme daha önceki celselerde, patron Scott-Crossley’in, öldürülen işçi Chisale’yi tekmelediği, kafas na silah tuttuğu ve dua etmeğe zorlad ğ hakk ndaki tutanaklar dinlemişti. Savc , bu olaylardan biriki saat sonra da Chisale’nin aslanlara canl yem olarak at ld ğ n anlatt . Otopsi raporu da ölümün “aslanlar taraf ndan parçalanma” sonucu olduğunu belirtiyor. Beyaz çiftlik sahibi ömür boyu hapse mahkum edilirken, ona yard m eden siyah işçi Simon Nathebula ise 15 y l hapisle cezaland r ld .


Yaflanacak

Dünya 2

O

K

U

R

M

E

K

T

U

P

L

A

R

I

Bolivya dağlar ndan selam!

Editörden

Yeniden merhaba… Göz aç p kapay ncaya kadar geçti aylard r beklenen tatil zaman . Yeniden iş baş , okul baş yap ld . Tatil rehaveti, yerini bir telaşa b rakt . Biz nas l geçirdik yaz aylar n ? Haziran say m zda söylediğimiz gibi Yaşanacak Dünya çal şanlar tatile girmedi. Önümüze koyduğumuz birkaç önemli hedefimize ulaşm ş olman n mutluluğunu sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

Önemli olan insanlar, diğer herkesin önemli olduğunun da en çok fark nda olanlard r.

İlk olarak, bu köşeden sizlere de duyurduğumuz gibi, teknik altyap m z güçlendirdik. Art k gazetemiz, teknolojinin olanaklar daha geniş kullan larak haz rlan yor. Bir mekana bağlanma ve bir araya gelme zorunluluğunu büyük oranda azaltt k. Bu bize zaman daha dinamik ve ekonomik kullanman n olanaklar n sundu. Ayn zamanda, kolektif emek üretkenliğini bir üst boyuta s çratmam z sağlad . Bu olumluluklar kuşkusuz gazetemizin sayfalar na da yans yacakt r. İkincisi, gazetemizin bürokratik altyap s n yeniledik. Bu durum, birçok olanaktan yararlanma imkan n beraberinde getirdi. Bunlar n baş nda, gazetemizi daha geniş kitlelere ulaşt rma olanağ m z n artmas geliyor. Gazeteyi dağ t m şirketlerinden birine vemenin ve böylelikle elden dağ t m yapamad ğ m z yelere ulaşman n koşullar haz r art k. Bunu yapabilmemiz için yaln zca ekonomik sorunlar m z çözmemiz gerekiyor.

Olgun bir adam› dost edinmek isterseniz elefltirin, basit bir kimseyi dost edinmek isterseniz övün...

Sizlere, abone kampanyas başlatt ğ m z duyurmuştuk. Hedeflediğimiz rakam n biraz alt na düşsek de, abone kampanyas ndan verim ald ğ m z söyleyebiliriz. Kampanya şeklinde olmasa da gazetemizi daha fazla abone ile buluşturma çabam z n devam ettiğini söylemeye gerek yok. Sizlerin de çabalar yla daha fazla okurla buluşacağ z.

Kusura bakmay n, dünkü maili size ancak şimdi gönderebiliyorum… Dün gündüz ve akşam saat 8’den, bugün saat 2’ye kadar çal şt m, yorgunum… Bu akşam belki sağl k sistemi ile ilgili bir toplant ya gideceğim. Burada hastal k çok, fakat sağl k sigortas yok. Değiştirilmesi laz m. Biz değiştiremiyoruz tabii… Ama en az ndan öneri yapabiliriz… Puh, bir haftad r buraday m, gece gündüz İspanyolca konuşuyorum, Türkçe yazmak art k zordur… Burada çok iyiyim, ikinci defa bir hastanede çal şt m, çocuk bölümünde… Almanya ve diğer çal şt ğ m yerlerden çok farkl . Doktorlar biraz soğuk karş l yor beni. Ama bu normaldir herhalde. Kaç yüz y llardan beri Avrupal6lar onlara sürekli bask yapt . Onlar n değerli şeylerini çald . (gümüş, gaz, petrol…gibi) Şimdi halen uluslararas petrol şirketleri gelip çal yor. Ve çeşitli sivil örgütler; “Biz daha iyi biliyoruz” diye kandi düşüncelerine göre yard m etmek istiyor. Baz lar gerçekten iyi, ama çoğunluğu kötü kullan yor konumlar n . 4 Aral6k’ta seçim olacak, pa-

tilerin seçim kampanyalar başlad . Epey yeni solcu bir partinin en yüksek oyu almas bekle-

“Solcular n düşman çok ve hepsi güçlü!” diyorlar. Bakal m… Ben şu anda çok hoş bir kad -

Bu fotoğraf dün arkadaş m Primi ile çektirdik.

niyor. Ancak Onun düşmanlar çok ve bunlar n hepsi ekonomik olarak çok güçlü. Onunsa ekonomik gücü çok zay f. ABD Paraguay’a birkaç bin asker gönderdi. Kocaman bir askeri hava alan yapm ş. (Paraguay Bolivya’n n bir komşu ülkesidir.) Şili ve Bolivya’dan bu duruma yönelik güçlü protestolar yükseliyor. Ama ABD takm yor. Burdaki insanlar n baz lar önümüzdeki günler için olumlu bakarken, baz lar umutsuz.

n n evinde kal yorum. La Paz’ n eski, epey güzel bir mahallesinde. La Paz’da m , yoksa başka bir kentte mi çal şacağ m halen belli değil. Bu belli olduğunda kendime küçük bir ev tutacağ m. Şu anda kald ğ m kad nla kalmak hem güzel, hem pratik. Çünkü o kad n bana çok yard mc oluyor. Kendisi 30 y l önce, Pinochet diktatörlüğü döneminde Şili’den politik mülteci olarak gelmiş. Bana Bolivya

ve Bolivyal6lar6n özelliklerini anlat yor.Hem de politik olarak oldukça birikimli. Çok konuşuyor ve de gülüyoruz… La Paz merkezinde bir çok zengin insan da var (Özellikle yabanc , Avrupal veya ABD’li). Halk n ezici çoğunluğu çok fakir. Ama şehir d ş nda, dağda ya da Amazon ormanlar nda yoksulluk çok daha fazla. Çal şt ğ m hastane fakir bir mahallededir. Ama köylere göre çok lüks bir yer, ve her gün çok kalabal k… Belki başka, daha küçük bir şehre gideceğim. Ama eğer hiç tan d ğ m yoksa kabul edilmek çok zor olur, ilk önce burada kal p bakacağ m. Hava bir kaç günden beri güzel, güneşli, burada ilkbahard r. Ama geceler tüm mevsimlerde çok soğukmuş. Çünkü buras çok yüksek (4 bin metre). Amazon ormanlar nda bütün sene s cak. Görmek için gitmek isterim. Ama şu anda burada kal p siyaseti yak ndan takip edeceğim. Art k tekrar hastaneye gitmem lazim, size çok çok selam ve sevgiler. Kendinize iyi bak n, görüşürüz (en az ndan internet üzerinden). Inge / Roleda

*** Bu say m z, say planmanas yaparken en fazla zorland ğ m z say lardan biri oldu. Ara vermiş olmam z n üstüne h zla akan ve üst üste y ğ lan gündem eklendi. Bu nedenle, önemli birçok gelişmeyi s n rl say da olan sayfalar m za taş yamad k. Birleşmiş Milletler zirvesi sonuçlar , Ortadoğu’nun h zla değişen gündemi, bunlardan sadece baz lar .

Özgürlü¤ü sevmek baflkalar›n› sevmektir, iktidar› sevmek kendimizi sevmektir.

AB-Türkiye müzakereleri, Manşet ve Başyaz konumuz. Haftalar boyunca hem Türk devleti hem de AB devletleri güçlü bir manipülasyon çal şmas yürüttü. Konuyu emekçi s n flar n penceresinden bakarak analiz etmek bir zorunluluktu. Kapaktan verdiğimiz Güney Afrika’da yaşanan vahşet dikkatinizi çekmiştir kuşkusuz. Hem rkç l ğ n hem de s n f düşmanl ğ n n nerelere varabileceğinin çok çarp c bir örneği bu haber. Size ilginç gelebilecek bir okur mektubumuz var bu say m zda. İyi düzeyde Türkçe bilen Alman bir Yaşanacak Dünya dostu, ta Brezilya’dan mektup yazd bize. Oraya dair gözlemlerini paylaşt hepimizle. Bu sahiplenmenin, gazetemizin sürekli okurlar n ve dostlar n motive etmesini diliyoruz… Gençlik sayfas nda, gençleri -ve asl nda hepimizi- çok yak ndan ilgilendiren bir konuyu ele ald k: ÇepkiNight’lar… Bir taraftan “Anadolu’nun bağr ndan kopup gelen” bir ağ t, bir yandan kapitalizmin anayurdu Avrupa’n n diskolar ndan yükselen ç ğl klar ve ayn pota da eriyen postmodern eğlence şekli daha doğrusu şekilsizliği. Gençlerin yorumlar n ilgiyle okuyacağ n z düşünüyoruz.

Baflkalar›n›n yanl›fllar›ndan ö¤renmeliyiz. Hepsini kendimiz yapacak kadar bol zaman›m›z yok

Bu say m zda, Av. Gülşen Çelebi, iş zoğunluğu nedenyle yaz s n elimize ulaşt ramad . Gelecek say dan itibaren yaz lar n 6. sayfada değil, sayfa format na uygunluğu nedeniyle 11. sayfada bulacaks n z. Yeni bir yay n sezonunda, sizlerle yeniden buluşman n sevinciyle…

fiafak ne yaps›n ki biz kalkm›yorsak...

‘Gökkuşağ ’na iki bak ş’

Yaşanacak Dünya çal şanlar na merhaba, Alzas bölgesinde formasyon

dernekleri 2004 -2005 y l içindeki stajerlerin yazd ğ yaz lar , ‘Yazma Mutluluğu’ ad alt nda

Gökkuşağ na iki bak ş Birinci bak ş çal şanlar n : Çal şanlar için siyah anlams z bir renk değildir. Kahverengi işlediği toprakt r. Gri yaln zca geçicidir. K rm z aşkt r. Mavi tatilin, denizin ve gökyüzünün simgesi. Yeşil gezintidir doğan n içinde. Turuncu punçtur, vitaminin rengidir. Sar yaz n ve güneşin s cakl ğ d r. Pembe güzel bir yaşam Beyaz bar ş n ve ar l ğ n ifadesi. İkinci bak ş işsizlerin: K rm z ve yeşil ANPE’nin* logosu.

kitaplaşt rd . Kurul taraf ndan yaz lan yaz lar içinde birinci seçilen ve bölgede yay mlanan ve en çok sat lan DNA gazetesinde yay nlanan “Gök kuşağ na iki bak ş” yaz s iş arayan bir grubun kolektif çal şmas sonucu kaleme al nd . İşsizlik sorunun tüm emekçiler için yak c bir sorun olmaya devam ettiği günümüzde, yaz n n Yaşanacak Dünya okurlar n nda ilgisini çekeceğini umuyorum. Selamlar...

Merhaba dostlar, sizinle tekrara buluştuğumuz için kendimi mutlu hissediyorum. Okurlar m z ile buluşmak, duygular nda ötesindedir. Çünkü işlenen konular n yerinde ve doğru tespit edilirse bu gazeteye yaz yazan arkadaşlar içinde bir moral olur diye düşünüyorum. Biraz bağl l k kelimesi üzerinde dural m. Birincisi Türkiyeli olma. Bunun da kriterleri var. Nedir bunlar? Birinci dereceden: Türkiye’de yaşayanlar n hepsi Türk olma bağl l ğ ! Bayrak, Vatan, Millet, Devlet, Ordu, Polis, Futbol tak m tutma, tv pembe dizileri, Star yar şma programlar ayr ca en önemlisi tutmuş olduğum partinin hükümet olma bağl l ğ , zam ve köşe dönme bağl l klar . İkinci dereceden: Aile, arkadaş, iş vs. gibi bağl l klar. O da kald ise! Bu yeni dünya düzeninde hemen hemen her yerinde ayn d r. Yaln z bizdeki aş r bağl l k, hiçbir devletteki kadar değildir. Fark burada. İşte bunu anlamak laz m. Bizdeki aş r bağl l k biraz daha fakl d r. “Eh peki ne yapal m?” sorusu akla geliyor. O zaman devlet halk na sahip ç kacak ki halkta o devleti sahiplensin. Çok bedeller ödendi, ödenmeye de devam

Futbol tak›m› tutma, tv pembe dizileri, Star yar›flma programlar› ayr›ca en önemlisi tutmufl oldu¤um partinin hükümet olma ba¤l›l›¤›, zam ve köfle dönme ba¤l›l›klar›. ettiriyorsunuz. Ondan sonra da devlete bağl olun diye çağr ya-

Her halde işsizliğin sorumlusu ben veya sizler değilsiniz.

pacaks n. Ülkemizde elinde diplomas olan yüzbinlerce üniversite öğrencisi var. Hepsi boşlukta. Bunlara iş verebiliyor musun. Hepsi birer meslek sahibi olmuşlar. İş yok. Peki bunlar ne olacak? 18-20 sene okumuş, üniversiteyi bitirmiş. 40 bin polis aç ğ varm ş. Bunlar polis yaparak işsizliğe çare olacaklar.

Bu düzenin partilerin hangisi iktidara gelirse gelsin Dünya Bankas6 ve IMF doğrultusunda hareket etmeye mecburlar. Emirleri hiç bitmez. Özelleştirme artacak, sonra maaşlar aşağ çekilecek. İşçilik azalt lacak. Küçük esnaf kalmayacak onun yerine büyük mağazalar aç lacak. “Anlad n m ? Yoksa paray keserim. Hükümetten de attan

düşer gibi düşersin. Ona göre hareket et!” “Emrin baş m üstüne” demeye mecburlar. Çünkü tam bağ ml olan bir ülkeyiz. Bunlar n sayesinde işsizlik bitecekmiş. 15 milyon işsizlik sona erecekmiş. Göreceksiniz! Yüzde 100 enflasyon tek rakaml hanelere inecekmiş. Yahu arkadaş, benim cebimde 1 kuruşum yok. Bu enflasyon düşmüş tek rakamlara. Bu enflasyon, yenen bir madde olmas n m ? Bunu merak ediyorum. Bana bunu birileri anlats n. Yoksa ben kafay yiyicem. Bir de devalüasyon ç km şt . Bir gecede halk n bankadaki paralar dibe vurdu. Ara ki bulas n. Emekli vatandaş paras n sorduğu zaman “bana sordunda m paran yat rd n” diye gözdağ veriyorlar. Bunlar her halde benim denetlieyip, kontrol alt na almam laz md . Özür dilerim devletlüm!. Bu işkenceye, çileye, işsizliğe, çaresizliğe dur demenin, geleceğimizi karartmas na, gözümüzü daha ne kadar kapal tutacağ m z merakla ve ibretle bekliyorum. Bu bir ajitasyon değildir. Gerçekleri söylüyorum. Geleceğimize sahip ç karak bir sonraki say da buluşmak umudu ile hoşcakal n.

Koca bir yürekti day m!..

Fatma Kaya

Siyah yaln zlaşma ve tecrit olman n simgesi. Kahverengi defalarca yüzüne kapanan kap lar n rengi. Gri bir önceki günün devam d r. Mavi cevaps z iş mektuplar na ak t lan mürekkep. Turuncu anlaş lmayan keskin bir ac n n rengidir. Sar sararan yapraklar çevirmek. Pembe işten at lmak. Beyaz büyük bir boşluğun ve güçsüzlüğün simgesi. Tüm renkler kar ş nca ne yazik ki yine bize siyah veriyor. *ANPE iş ve işçi bulma kurumudur

Körü körüne bağl l klar!

Yaşam m z n her kesiti, yaşamlar yla ve b rakt klar yla bize yol gösterici olan, bizi derinden etkileyen, sarsan yak nlar m zla, dostlar m zla doludur. Ben de böyle birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Onu sat rlara s ğd rmak güç ama bir dost sayfas önüne aç ld m kalemim yönünü bulur, biliyorum. Erken sona eren bir yaşamd onunkisi; her an dolu dolu yaşanm ş. Bazen ayr l klar kaç n lmaz olur. Uzak düşersin sevdiklerinden. Mesafeler uzaklaşt kça yürekler yak nlaş r. Gözler birbirine değmese de

bilirsin her daim akl nda olduğunu. Bu bizim tercihimiz değildi. Ama onun bilinçli tercihiydi. Onun yaşam nda sadece biz yoktuk. Bir dünya vard asl nda. Biz o k sa ve engellemeli anlarda bile, birbirimizi yeterince anlaya bildiğimizi de biliyorum. Baş nda bir tutam gök, içindeki sevinci de, kaderi de ayn harmanda öğütüp bir çanakta dosta sunmaktan sak nmayan koca bir yürekti day m… Öğrenen, öğrendiklerini paylaşan, paylaşt kça özgürleşen. Her zaman mütevazi bir day dan çok, içli ve hesaps z bir dosttu benim için. “Dost dostun dikili ağac ” derler, o benim için ulu bir ç nar. Art k benim yüzlerce, binlerce dikili ağac m var. Tan madan da görmeden de bilirsin, asl nda yaln z değilsin. Bilirsin ki hayat iyiye güzele doğru ak yor ve bunun için ona teşekkür ediyorum.

İçli ve kederli olduğumuz doğrudur ama umutsuz değiliz Beyler kadeh tokuştururlar Biz palalar Yal lar, s rça köşkler onlar nd r, üç hanlar Hapishane, t marhane, hastane bizim Akşam oldumu onlar atlar yataklar na Biz şiltelerimize uzan r z Ama onlar gerinir, uykular kan kabuslarla bölünür Biz ise uzan r Ç plak toprakta y ld z yorgan alt nda Uzan r gibi uzan r z Ve t pk halk içinde İki gözü kapal uyuyanlar gibi uyuruz.

Yaflanacak

Dünya

AYLIK GAZETE

Verein für Freunschaft der Kulturen (V.f.f.K.) (Gazetemiz minimum 2 euro ba¤›fl karfl›l›¤›nda verilmektedir.) Merkez Büro: Lasallestr.54· 51065 Köln Telefon: +49-(0)221-57 92 234 - 35 · Telefaks: +49-(0)221-57 92 236 ‹nternet adresimiz: www.yasanacakdunya.net e-Mail: info@yasanacakdunya.net Paris irtibat: e-mail: pydunya@hotmail.com Berlin irtibat: ydberlin@yahoo.com ‹sviçre irtibat: ydisviçre@yahoo.com

Arya Asl6 Bilgili / Troisdorf

Deutsche Bank · Konto Nr.: 343 34 55 · BLZ 370 700 24 · IBAN: DE31 3707 0024 0343 3455 00


Yaflanacak

G Ortak savunma... Fransa ve İtalya, 11 milyar Euro’luk yeni bir ortak savunma program başlatt . Fransa Devlet Başkan6 Jacques Chirac’ n, İtalya Başbakan6 Silvio Berlusconi ile yapt ğ görüşme sonucunda, Avrupa’n n en büyük savunma program kapsam nda, Fremm tipi 27 adet çok amaçl modern f rkateyn inşa edilecek. Fransa’n n ilk etapta 8 adet savunma amaçl deniz alt siparişin gerçekleştirdiği ve gemilerin ilk defa 2008 y l nda kullan ma haz r hale getirileceği bildirildi.

Almanya’da rüşvet Her 10 şirketten 9’unda rüşvete rastland ğ n belirten kriminoloji uzman Prof. Britta Bannenberg, “Rüşvet olaylar na isimleri kar şanlar başar l yöneticiler. Bu kişiler mevcut yasalar n kendileri için olmad ğ n san yorlar.’’ dedi. Otomotiv devi DaimlerChrysler’in üst düzey yöneticileri inşaat ihhalelerinde rüşvet ald klar gerekçesiyle savc l ğ n pençesine düşmüşlerdi. Alman otomotiv devi Volkswagen yönetim kurulu üyesi Peter Hartz’ n firmada görev yapan işçi temsilcilerine tart şmal kararlarda şirket yönetimini desteklemeleri için rüşvet verdiğinin ortaya ç kmas üzerine istifa etmesinin ard ndan mikroçip üreticisi İnfineon yöneticisi Andreas von Zitzewitz de rüşvet suçlamalar ndan dolay görevinden istifa etmişti.

Yunanistan’da göçmenlik... Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International)’in yayınladığı rapor Yunanistan’da azınlık ve göçmenlerin çeşitli haklardan mahrum olduğunu belirtiyor. Kuruluşun Yunanistan temsilcilerinden Olga Demetriou’ya göre, "Toplumun dışında kalmış insanlar -yani siyasi sığınma başvurusunda bulunanlar, göçmenler, çingeneler ve diğer azınlık grupları, her tür ayrımcılığın muhtemel kurbanları." Rapor, sınırdan geçmeye çalışan yabancıların vurulduğunu, sığınma başvurusuna cevap bekleyenlerin metal konteynerlerde tutulduklarını, Atina’daki çingenelerin evlerinden çıkmaya zorlandıklarını dile getiriyor. Raporda polisin sığınma talebinde bulunan kişilerin "ekonomik amaçlarla ülkeye girmiş göçmenler" olarak sınıflandırıldığı ve yaptıkları sözlü başvurunun değerlendirmeye dahi alınmadığı belirtiliyor. Öyleki, Türkiye’de yasadışı örgüte üye olmak suçundan F tipi cezaevinde tutulduklarını, işkenceye uğradıklarını, Ölüm Orucu sonucu Wernike Korsakoff hastalığına yakalandıklarını belgelerle kanıtlamalarına rağmen başvurusu kabul görmeyen 4 kişi var. Ancak bakanlık, bu kişilerin başvurularını, Türkiye’ye döndüklerinde işkenceye uğrayacaklarına yeterli kanıt gösteremedikleri gerekçesiyle reddediyor.

Sınırda trajedi Kuzey Afrikalı 650 kaçak, Fas kıyılarından İspanya’ya geçmeye çalışırken 5 kişi açılan ateş sonucu yaşamını yitirdi. Bunun üzerine Fas yakınlarında bulunan Ceuta ve Melilla bölgelerine asker konuşlandırıldı ve polis takviyesi yapıldı. İlerleyen günlerde yine Melilla’ya girmek için en az 500 Afrikalı dikenli telleri aşma girişiminde bulundu. Yüz kadar göçmenin Melilla’ya girmeyi başarırken, kanlı giysiler içinde gençler İspanyol polisince gözaltına alındı. Dikenli tellerden dolayı yaralanan 39 kişi ise şehirdeki hastanahalere kaldırıldı. Diğer taraftan AB Fas’la, kaçakların geri alınması anlaşması imzalayarak insan yaşam yla oynuyorlar.

Ü

N

D

E

İlticac veya göçmen iseniz… “Toplumsal ve ulusal güvenlik” nedir sahi? Nas›l herkes “terörist” olabiliyorsa, herfley de “tehdit” olabilir!..

Avrupa Birliği Komisyonu’nda, iltica ve göçmenlik konusunda çok somut tedbirler al nd . Komisyonda al nan kararlar, bugüne kadar duyulmad k konularda değil. Tam tersine, bir süredir dillendiriliyordu bunlar. Daha da ötesi, tek tek ülkelerin üzerine tart şt ğ ve yasalaşt rd ğ konular n merkezileştirilmesi söz konusu.

Herkes “terörist” olabilir Al nan tedbirler çerçevesinde, iltica statüsü bulunan bir ki-

şinin “terörist” olduğuna üye ülke taraf ndan kanaat getirilirse, oturma müsaadesi iptal edilip, geldiği ülkeye geri gönderilmesi sağlanacak. AB’ye üye ülkelerden birinde iltica talebinde bulunan ve ret cevab alan bir kişinin, bundan sonra 25 üye ülkeden herhangi birinde iltica etmesi hiç mümkün olmayacak. AB s n rlar içinde yaşayan illegaller, kesinlikle köken ülkelerine geri gönderilecek. Bir insan n geldiği ülkede tehlike alt nda olduğu ve gittiği taktirde öldürüleceği, işkence göreceği

ya da tutuklanacağ n n belgelenmesi durumunda, söz konusu ülkelerin dolayl olarak uyar lacak ve geri gönderilen insanlar n haklar na sayg duyulacağ yönünde garanti istenecek. Türkiye gibi faşist bir ülkenin, uyar ld ğ n ve “söz, işkence yap6p öldürmeyeceğim” dediğini bir düşünün ve buna inan n!!!

“İnsani kayg ” da ne? İlticac lar n ya da göçmenlerin herhangi bir AB ülkesinde kalmas için, toplumsal ve ulusal güvenliğe karş herhangi bir ‘tehdit’oluşturup oluşturmad klar gözlenecek “Toplumsal ve ulusal güvenlik” nedir sahi? Nas l herkes “terörist” olabiliyorsa, herşey de “tehdit” olabilir!..AB’nin iltica ve göçmenlik politikas nda ele ald ğ diğer bir nokta da göçmenlerin entegrasyonu. Entegrasyon konusunda

çok farkl düşüncelerin üretilebileceği bu nedenle de birliğin temel şartlar n n oluşturulmas gerektiği söyleniyor. Merkezileşme ihtiyac o kadar yoğun ki, farkl bir yorum bile olmamal ! Her yerde ayn sertliğin uygulanmas garanti alt na al nmal ! Göçmenlik konusunda “Bölgesel koruma politikalar ” esas al nacak. Yani her akl na esen AB’ye göç edemeyecek, çünkü iltica kabulü s n rland r l yor. AB’nin niyeti, “insani kayg lar gözetmek” falan değil. Göçmen (siz bunu sorunsuz, ucuz ve kalifiye işgücü olarak okuyun) kabulünde , ilticac lar n köken ülkeleri üzerine yoğunlaş lacak, bu esas al nacak. İlk elden hedef al nacak ülkeler ise Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldavya, Afrika’da ise Büyük Göller Bölgesi ve Tanzanya olarak belirlendi.

Devlet terörü meşrulaşt r l yor Avrupa Birliği ülkelerinde, İngiltere’nin 11 Eylül’ünden sonra “terörle mücadele” ad alt nda yeni uygulamalar getirildi. Devlet yap s “anti terör konsepti” üzerinden yeniden örgütleniyor. Her şeyden önce bir korku toplumu yaralt lmaya çal ş l yor. Bir birinden korkan, herkesten şüphelenen bir paronaya toplumu. Sürekli denetlendiğin ve gözlendiğin hissi uyand ran kamera sistemlerinin yan nda bir birini ihbar etmeye ayarlanm ş insan tipleri yarat l yor. Uygulamalar n ilk mağdurlar rengi, tipi, giyimi farkl olanlar oldu. Yönetim mekanizmalar n n onay yla şüphelendiğini “vur ve öldür” komutu yaşama geçirilmeye başland . İngiltere’de Brezilyal6 genç Menezes bir tesadüf sonucu, ya da yanl şl kla değil bir korkunun topluma yerleşmesi için katledildi. Devam nda Camiler bas l p kapat ld , imamlar s n rd ş edildi. Göçmenler potansiyel suçlular olarak sald r lar n sivri ucuna yerleştirildi. Kimlik kontrolleri, üst aramalar toplumsal yaşam n her karesine yay ld . Olağanüstü haller olağan hale geldi. Gözal-

Herkes, her hangi bir bahaneyle “terörizme yard›m yatakl›k” gerekçesiyle topun a¤z›na sürülüyor.

t sürelerinin uzat lmas (İngiltere’de üç aya ç kart lmas tart ş l yor), işkenceli sorgular n avukata haber verilmeden yap lmas gündemde. Art k s n r güvenliği ad alt nda yap lanlar ise s radanlaşt . Göçmenler için yaşad klar ülkenin vatandaş olmalar da yeterli değil. Bir bahaneyle şüphelendiklerinin vatandaşl ğ iptal ediliyor önce, sonra s n r d ş . Bu sald r lardan ilk etkilenenlerin göçmenler olmas , bu topraklarda yaşayan toplumun bütününün bunlardan muaf tu-

tulduğu anlam na gelmiyor. Herkes, her an her hangi bir bahaneyle “terörizme yard m yatakl k” gerekçesiyle topun ağz na sürülebilir hale getiriliyor.

Neofaşist çizgiler… Bugün AB ülkelerinde, “anti terör yasalar ” ad alt nda uygulananlar ve uygulamak üzere haz rlananlar, artan s n fsal çelişki ve kutuplaşmalara uygun bir devlet yap s n n zor yönünü öne ç kararak güçlendirmenin bir ayağ d r. Sömürü üzerinden

İsveç “Demokrasisi!..” 1. sf’dan devam

sözcüsü sab kal medyas , Kamali’ye yönelik karalama kampanyalar düzenlediler. Kamali raporunda rkç l ğ ; “Avrupa toplumunun yap , kültür ve kurumlar n n bir parças ’’ olarak ele al yor. Avrupa’n n sömürgeci geleneğinden süzülüp gelen; “en üstün rk ve kültüre sahip olma’’ anlay ş n n günümüzde ald ğ biçimleri irdeliyor. İsveç’teki ayr mc politika ve kültürel yaklaş m da bu tez üzerinden aç kl yor. İsveç’in dini ve etnik az nl klar ayr mc l ğa tabi tutan tarihine mercek tutuyor. Bilim dünyas nda insanlar rklar na göre ay ran ilk kişinin İsveçli Carl von Linne olduğu gerçeğini vurgulayarak, İsveç’teki rkç l ğ n özgünlüğünü vurguluyor Kamali. 1921’de Linne’nin öğrencilerince kurulan Irk Biyoloji Enstitüsü’nün dünyan n ilk rkç kurumu olmas , İsveç’in Hitler’le işbirliği yapmas ve 2. Dünya Savaş6’ndan sonra gelen göçmenlerin uğrad ğ ayr mc l k... gibi ciddi verilerle raporunu güçlendiriyor. Ulaşt ğ tarihsel verilerden yola ç karak, rkç l k ve ayr mc l ğ n İsveç’te yap sal ve kurumsal nitelikte olduğu sonucuna ulaş yor. Günümüzde insanlar n kurumlarca “göçmen kökenli” olarak tan mlanmalar n bu tarih-

sel arka plan ş ğ nda değerlendiriyor Kamali. Göçmenlere yaklaş m n da deri rengine göre belirlendiğini vurguluyor.

“İç sömürgecilik” Örneğin Amerikal6lar’ n iş pi-

Buralarda yaşayan insanlar n sisteme karş kriminal bir tehdit ve sosyal yard m kurumlar ndan yard m alarak yaşayan asalaklar olarak görüldüklerini vurguluyor. Ve; “Daha önceleri ‘onlar’ sömürgelerde yaş yorlard . Şimdi ‘biz’ onlar gettolara

3 Dünya

M

elde ettikleri karlar n büyütmek için kanla beslenmeleri kaç n lmaz oluyor. Emperyalist tekellerin kar dürtüsünü tatmin edecek her uygulama, toplum için hangi sonucu doğurursa doğursun yaşama geçiriliyor. Silah, petrol, telekomünikasyon tekellerinin savaş ve anti terör konsepti üzerinden sağlad ğ vurgun rakamlarla ifade edilemeyecek kadar büyüktür. Yeni silahlar, güvenlik, gözetleme ve denetimi merkezileştiren yeni teknik makinalar tekellerin kendini büyütmesi ve sermayesini yeniden üretmesi için muazzam f rsatlar sunuyor. Yenilenen “anti terör yasalar ” ve uygulamalar devlet terörünü meşrulaşt ran, ona k l flar geçiren nitelikte. Bunlar n günlük yaşama yans malar n herkes farkl düzeylerde hissetmeye başlad . Marsilya’da özelleştirmeye karş yap lan işçi eylemlerine polisin vahşi sald r s hissedilenin de ötesine geçen bir devlet terörünü gözler önüne serdi. Görüldüğü üzere AB burjuvazisinin yönetim anlay ş nda neofaşist çizgiler kendisini daha fazla göstermeye başl yor.

Dünya Yaflanacak

(baştaraf birinci sayfada)

Masadaki pinpon topu alan nda haz r bekletilen “ata uçağ ”, görüşmenin yap ld ğ mekanda saatin durdurulmas gibi kahkahal k kareler tarihe geçti. Yüzülüp kuyruğuna gelinmiş sorunda iki noktada pürüz yans t l yordu. Birinde Avusturya postuna bürünmüş AB, diğerinde de Türkiye postuna bürünmüş ABD geri ad m atm yordu. Bir pingpong topu gibi masan n bu baş ndan o baş na z plat lan, İngiltere-ABD ittifak n n çok yönlü çevrelemesiyle yere düşürülmeyen topun, ezilip k r l ncaya kadar z plat lmaya devam edeceği bir çerçeve metin üzerinde uzlaş ld .

Satranç tahtas nda ki piyon Varolan tabloyla birlikte bu sonucun gösterdiği en temel şey, emperyalist ittifak, çelişki ve kap şmalarda Türkiye’nin gelecek on y llarda nas l kullan lacağ d r. Görüşmeler s ras nda Condoleezza Rice cad s n n mesai baş nda olmas , NATO gibi emperyalist savaş örgütlerinin devreye girmesi bu konuda yeteri kadar fikir veriyor. ABD emperyalizmi, AB içerisinde, İngiltere’nin yan nda güçlü bir işbirlikçisini varetme çabas içerisindedir. Bu nedenle birleşik, görüşme masas nda pingpong topuna dönen Türkiye, satranç tahtas nda hem ABD’nin hem de AB’nin piyonluğunu yapma hevesiyle hareket ediyor. Türkiye, ilişkilerde çok kanatl l ğa oynayarak, emperyalist egemenlik dengesinde kendine yer açmaya çal şsa da, ABD’nin komutlar ndan ç kabilecek durumda değil. Her yönüyle Ortadoğu ve Avrasya coğrafyas n n kilit hatlar nda duran Türkiye, emperyalist ittifaklar n hamlelerinde işbirlikçilik misyonunu oynamaya devam edecek.

İki ucu pis değnek Bu sonuç, belirsizliğin içinde doğan bir umut gibi, herkesin ve kesimin sar lacağ bir “değer” haline getirildi. Milliyetçilik zemininde geliştirilen karş ç k ş ta öyle. AB taraftarl ğ ve karş tl ğ üzerine kurulan iki ucu pis bir değnektir bu. Bir yan , emperyalist devletlere onursuzca mutlak biat. Diğer yan buna tepkiyle de birleşince büyüyen kafatasç şovanizm. Bu deyneğin hiçbir ucuna bulaşmayan, kendi s n fsal ç kar ve taleplerini öne ç karan bir hatt n geliştirilmesi kaç n lmazd r.

Kim nereye girdi? “Yabanc sermaye” denen emperyalist tekellerin isteklerinin ön koşulsuz yerine getirilmesini doğuran bir sonuç ç kt ortaya. Belirlenen 35 müzekare kaleminde, başa yaz lan mal ve sermayenin serbest dolaş m ile “rekabetçi bask yla ve pazar güçleriyle baş edebilirlilik” koşullar , bunu teyit eder nitelikte. Ortak tar m politikas ad alt nda ad m at lan uygulamalar n, ucuz işgücü cennetinde yoksul köylüyü nas l y k ma uğratarak ilerleyeceğini görmemek ise mümkün değil. Emperyalist sermaye, büyüme temelinde kendini yeniden üretmek için ihtiyaç duyduğu kaynak, pazar ve kalifiye-ucuz işgücünü, Türkiye topraklar nda müzakere kapsam nda engelsiz ve daha rahat soğuracak. İşgücünün dolaş m ndan çok aslolarak emperyalist sermayenin can yla, kan yla, kaynağ yla yerinde daha pervars zca sömürülmesinin önü aç l yor. Onun için sözkonusu olan Türkiye’nin AB’ye girmesi değil, AB’nin Tükiye’ye daha fazla yerleşmesidir. Müzakere süreciyle birlikte özgürlük ve demokrasinin artacağ beklentisine girenler, bugün AB ülkelerinde yaşananlara gözlerini kapat yor demektir. Oluşturulan antiterör konsepti üzerinden neofaşist çizgiler taş yan yeniden yap land rma hamleleri daha şimdiden Türkiye için bir ölçüt haline geldi. Bu emekçiler için hay rgah bir durum değil. Onun için iki ucu pis değneğin k6r6lmas6 şart!

Seçim, sistemin açmaz n çözemedi! 1.sf’dan devam yorlard . Söylemleri böyle olsa da, ortaya ç kan durum ve arka plandaki gelişmeler farkl bir seyir izliyor. Roth, “koalisyon yapmayacağ z” dedi. Fakat Yeşiller-FPDCDU, görüşmelerinin ad n partilerin renklerinden dolay “Jamaika Koalisyonu” koydular! PDS “koalisyonda yokuz” derken, “kurulacak hükümete d şardan destek veririz” demeyi ihmal etmeyerek sermayeye selam çakmay ihmal etmedi! SPD-CDU aras nda defalarca görüşmer yap ld , vs. Tüm bu

görüşmeler bir ç kmaz ve zorlanmaya işaret etse de, SPDCDU’den oluşacak bir koalisyon hükümeti belirginleşti. Sermaye çevrelerinin, “Sol Parti’nin d şarda kalmas n n muhalefeti güçlendireceği’’ kayg s n ifade etmesi bile, oluşturulacak hükümetin bir sald r hükümeti olacağ gerçeğini ele veriyor. Fakat kurulacak hükümetin işi öyle kolay olmayacağ gibi ömürlerinin de çok uzun olmayacağ , bir yönetim kargaşas n n yaşanacağ şimdiden aç k. Sistemin açmazlar derinleşecek.

Hangi parti gelirse gelsin Hükümet hangi partilerden oluşursa oluşsun, ne Alman emekçileri, ne de biz göçmenler aç s ndan hiçbir değişiklik olmayacakt r. Agenda 2010 sald r paketinin yaşama geçirilmesi sürecinin tamamlanmas için son gaz ilerlenecek ve yaşanan sosyal y k m süreci derinleştirilecektir! İşçi, öğrenci, tüm emekçiler ve göçmenler olarak, bu sald r paketlerinin ağ r faturas n ödememek için sald r lar karş s nda birlikte durmal y z!

Frans z halk endişeli yasas ve toplumdaki yerlerinin diğer göçmenlerle k yaslanamayacağ n belirtiyor. Siyahlar n ezici çoğunluğununsa işsiz olduğu gerçeği ile rkç l ğ n tarihsel geleneğinin günümüzdeki yans malar na ayna tutuyor. Kamali genelde Avrupa’da ve özelde de İsveç’te sömürgeci geleneğin bugün, metropollerde oluşan göçmen gettolar yla “iç sömürgecilik”e evrildiğini belirtiyor.

yerleştiriyoruz’’ diyor. Ve İsveç’te cezaevlerine at lanlar n yüzde 70’inin nüfusun yüzde10’unu oluşturan göçmenlerden oluştuğu gerçeğinden yola ç karak; “İşte iç sömürgecilik bu!” diyor. Kamali’nin ayna tuttuğu bu gerçeğin kökleşip, daha sald rgan bir anlama kavuşmamas n n tek yolu, biz göçmenlerin örgütlü duruşudur. Başka yolu yok!

“Fransa’da son 5 y ll k genel durum” araşt rmas yapan bir anketin sonuçlar n n kayg verici olduğu belirtildi. TNS Sofres, yapt ğ anketin sonuçlar n şöyle aç klad . Frans zlar n yüzde 70‘i yaşam koşullar n n her geçen gün köyüye gittiğine, yüzde 14‘ü eskiye göre yaşam koşullar n n iyiye gittiğine, yüzde 14‘ü ise y llar sonra hiçbir şeyin değişmediğine inan yor. Yüzde 65‘i al m gücünün düştüğüne, yüzde 50’si gelecek y llarda durumun daha da kötüleşeceğine, yüzde 70‘i ise Do-

minique de Villepin hükümeti konusunda güven ve güvensizlik biçiminde belirsiz duygulara sahip olduğunu belirtti.

Sol olsa ne olurdu? “İktidarda sol olsayd ayn sorunlar olurdu bir değişme olmazd ” diyenler yüzde 57. “Sol olsayd işsizlik ayn olurdu” diyenler yüzde 61. “Sol olsayd al m gücü durumunda bir değişme olmazd ” diyenler yüzde 64. “Son beş y l hangi kelimelerler ifade edersiniz?” sorusuna gelen yan tlar ise; “İşsizlik, ka-

ramsarl k, zorluk ve terörizm” biçiminde oldu. Diğer taraftan sorular n hepsi; sadece var olan sisteme, onun kurumlar na ve yönetme biçimine dair. “Nas l yaşamak isterdiniz? Başka türlü yaşanabilir mi?” vs. sorular na rastlamak mümkün değil. Çünkü araşt rma, sistemin kendi kurumlar n yenilemenin, kendini yeniden üretmenin, kitlelerle aras nda oluşan güvensizliği ortadan kald rman n araçlar n bulmak için yap lm şt r.


Yaflanacak

Dünya 4 Srebrenitsa listesi Bosnalı Sırplar’dan oluşan bir komisyon, raporunu açıkladı. Komisyon, çalışmalarını 2003 yılından beri sürdürüyordu. Hazırlanan rapora göre, 1995’teki Srebrenitsa katliamında 8 bin Boşnak, Bosnalı Sırplar tarafından öldürüldü. Bosnalı Sırplara bağlı silahlı kuvvetlerin 19 bin 473 üyesi bulunuyor. Komisyon, bunların 17 bin 74’ünün ismini belirledi, fakat herhangi bir açıklama yapmadı. İsimlerin, Bosna mahkemesi ve Lahey kentindeki uluslararası ceza mahkemesine ileteceği belirtildi.

D

Bir milyar çocuk aç Dünyada bir milyardan fazla çocuk, çok kötü koşullarda ve yoksulluk içinde yaş yor. UNICEF temsilcisinin yapt ğ aç klamaya göre; yoksulluktan etkilenen bu çocuklar n, yüzde 25’nin yaşad klar yerlerde temiz su kaynaklar yok, her üç çocuktan biri odas n beş kişi ile paylaş yor ve toprak evde yaş yor. Bu çocuklar n yüzde 15’i beş yaş n alt nda ve yoksulluktan en fazla etkilenen grubu oluşturuyor. 7 ve 18 yaş aras 134 milyon çocuk ise hayat nda hiç okula gitmedi.

dirmelerini tarihten tan›yoruz, amaçlar›n› da...

İşgalci emperyalist güçler ve işbirlikçilerinin Ağustos ay nda Irak’ta el birliği ile gerçekleştirdiği kanl Telafer operasyonunun bilançosu ağ r oldu. Çoğunlukla Sünni Arap ve Türkmenlerin yaşad ğ bu kentte kimyasal gaz ve napalm bombas n n kullan ld ğ , sular n içilemez, doğal ürünlerin yenilemez hale geldiği, yanm ş insan cesetlerinin, hayvan leşlerinin sokaklar doldurduğu yans d kamuoyuna. Kitlesel ölümler ve sakatlanmalar n yaşand ğ operasyonda ayr ca, binlerce insan gözalt na al narak, işkence uygulamalar yla Ebu Gureyb’e, Guantanamo’ya çevrilen Baduş Cezaevi’ne dolduruldu. Telafer vahşetinde, Şiiler içerisinde örgütlü olan ve CIA bağlant s bilinen Bedir Tugaylar6 ile tescilli işbirlikçi Kürt Peşmergeler aktif biçimde yer ald .

Bu vahşetin faturas n halklara ç karan şaibeli Ebu Musab el Zerkavi ekibiyse Şiiler’i hedefe çakt . Ve, Ağustos’un son günü yüz binlerce Şii’nin kat ld ğ İmam Kaz6m’ anma törenlerinde Kaz6miye Cami’si yak nlar nda bombalar patlat ld . Ard ndan Dicle Nehri üzerindeki köprüden tören yerine akan kitlenin provokasyonla izdihama getirilmesi sonucu 1000 insan ezilerek ya da nehirde boğularak öldü. Yine 14 Eylül’de Bağdat’ n Kadimiye semtinde “amele pazar ”nda iş bekleyen yüzlerce insan n ortas na, “iş var” diye yanaşan kamyonun baş na toplanan insanlar n aras nda patlat lmas sonucu 200’e yak n insan öldü. K sa aral klarla gelişen bu birkaç örnekte de görüldüğü gibi, bu gözü dönmüşlük ne emperyalizm karş t direniş olarak görülebilir, ne de masumane bir

Zenginleşiyorlar... Forbes dergisinin aç klad ğ , dünyan n en zengin 400 kişisinin gelirinin toplam 1.13 trilyon dolar, en zenginler listesinin sonuncusu 900 milyon dolar servete sahip. Geçtiğimiz y l bu rakam 750 milyon dolard . As l nokta, bu gelirlerin önemli bir k sm n özelleştirme yolu ile sat n ald klar kamu işletmelerinden ediniyor olmas . Dünyadaki zengin yoksul uçurumu geçen y l artarak 112 kata ulaşt .

A

Basra’da, yerel k yafetler giymiş iki İngiliz istihbaratç s n n yüklenmiş olduklar , bomba ve askeri techizatla kontroller s ras nda “Irak Polisi” taraf ndan gözalt na al nm ş olmas daha s cak bir olayd r. Olay karş s nda gelişen halk tepkisi de, emperyalistlerin halklar birbirine düşürmelerinin öyle kolay olmad ğ n gösterdi. İngiliz ajanlar, duvar y k p karakolu basan işgalci tanklar n zoruyla serbest b rakt r ld . Halk karakol çevresinde toplanarak molotof ve taşlarla işgalcilere sald rd . Yakalanan bu ‘ajan-provakatörler’ sivil halklara karş bombal sald r lar gerçekleştiren ekiplerden. Amaçlar , gerçekleştirdikleri kontra eylemlerle halklar birbirine düşürmektir. Ayr ca dağ n k bir çok direniş grubu bu kontralar n sald r lar n örnek alan eylemler gerçekleştirebiliyorlar. Emperyalistlerin bu tür kirli etkinlik ve yönlendirmelerini tarihten tan yoruz, amaçlar n da... İşgalciler kendilerini çeşitli nedenlerle destekleyen veya sessiz kalan kesimlerin kafas nda bile giderek teşhir olmaya başl yor. Bölge halklar nda emperyalizmin planlar na ve gerçekleştirdiği vahşete karş içten içe biriken tepki, gerici bir iç savaş n k skac ndan kurtar ld ğ oranda emperyalizme yeni ‘Vietnam sendromu’ yaşatmaya adayd r.

ABD, Çin’i yak›n gelecekte kendisine en büyük Karş tl k içinde birlik, rakip olarak görüyür. “‹nsan haklar› ihlali” gerekçesiyle as›l amac›n› bu nedenle kamufle etmeye çal›fl›yor. Çin devletinin 1989 y l nda Tiananmen Meydan6’nda öğrencilere yönelik yapt ğ toplu katliam, tüm dünya kamuoyunun tepkisini alm şt . Bu tepkilerin bas nc ve dönemsel politikalar sonucu ABD ve AB ülkeleri, Çin’e karş “insan haklar ihlali” gerekçesiyle silah ambargosu karar alm şlard . ABD, 16 y ld r Çin’e karş uygulanan silah ambargosunun sürdürülmesini dayat yor. Bunu reddeden AB, ABD’den sert tepki ald . AB nin silah ambargosunu kald rmas halinde kendisinin tüm AB ülkelerine karş silah ambargosu uygulayacağ tehdidinde bulundu.

AB bu ambargoyu kald r rsa, kendisine karş iki rakip gücün bölgesel bir güç oluşturman n yolu aç lm ş olacak. Bu durum-

ABD ve AB, Çin’e karş l k ambargoda z t bir seyir izlerken, Çin’in h zla gelişen ve neredeyse tüm dünyay bünyesi alt na alan Çin tekstili konusunda da ittifak içindeler. Yerli tekstili tehdit ettiği gerekçesiyle ABD ve AB Çin mal-

da Asya Pasifiği üzerindeki ABD’nin uzun vadede bölgesel ç karlar zedeleyecek. AB ise bir süredir ABD ile Ortadoğu üzerinde yaşad ğ çelişkileri, büyüyen Çin’le ittifaklar oluşturarak ABD’ye karş bir güç olma peşinde. ABD’nin AB ve Çin’e karş silah ambargosunun sürdürülmesini dayatmas na karş l k AB, “Çin ile ticari ve diplomatik ilişkilerimiz çok güçlendi. 16 y l önceki bir olay n neden olduğu bu karar n kald r lmas zorunludur” aç klamas n yaparak ABD’ye aç ktan kafa tuttu.

lar na karş yeniden kota uygulad . Ağustos ay nda uygulanan bu kota, iki ay içinde s n rlar n aşt . Sonbahar siparişlerini çoktan veren AB’li tekstil patronlar , bu uygulamaya tepki göstererek uygulaman n esnetilmesini istediler. Bunun sonucu, gümrükte biriken mallar n yar s serbest b rak larak piyasaya sunuldu. Diğer mallar ise bir y l sonraki AB ve Çin aras nda yenilenecek anlaşmay bekleyecek. K z şan rekabet kaç n lmaz olarak ittifak ve karş tl k olarak gelişmeye devam ediyor.

Kimlerin beslemesi?

Kap›larda bekleyen aç siyahi aileler ifl dileniyor. "Düfller ülkesi"ndeki ›rk ve s›n›f ayr›m›, olanca ç›plakl›¤›yla yüzeye vurdu.

Katrina’n n vurduğu New Orleans adeta çamur ve çöpten zehirli bir çorbaya dönüştü. Louisiana, Mississippi ve Alabama gibi Amerika’n n en yoksul eyaletleri de öyle... Yoksulluk ve ölüm kapan na s k şt buralar n emekçileri... Haftalarca ne elektrik, ne su, ne telefon... Kas rgadan kurtulabilenler, jeneratör bulunmad ğ için hastanelerde öldü. Bölgeye 40 bin ceset torbas gönderildi... Bir y ld r beklenen ve göstere göstere gelen bir felaketti, ama karş l ğ nda hiçbir planlama

yoktu... Burjuvalar kaçt , emekçiler terk edildi. Kalanlar, şehirden ç kacak araçlara sahip olmayanlard . İnsanlar , şehir d ş na taş yabilecek binlerce okul otobüsü sular alt nda kalm şt . Temizliğine ilk başlanan yerler kumarhaneler oldu. Kap larda bekleyen aç siyah aileler iş dileniyor. "Düşler ülkesi"ndeki rk ve s n f ayr m , olanca ç plakl ğ yla yüzeye vurdu. Yoksulluk s n r n n alt nda yaşayanlar n say s 37 milyonla telaffuz ediliyor. Bunlar n dörtte biri siyah, yaln zca yüzde

Dünyan›n sokaklar›... Bütün sokaklar n; yap s yla, estetiğiyle dar veya geniş görkemli kald r mlar yla buluştuğu nokta meydanlard r. Nas l ki, nehirler her geçtiği bölgede medeniyetlere ev sahipliği yapma görevini tamamlar tamamlamaz, yoluna devam edip okyanusla buluşuyorsa, sokaklar da öyledir. Her meydan n kendine özgü bir tarihi geçmişi ve bulunduğu şehre anlam katan özelliği vard r. Egemen s n flar alanlar , meydanlar neon ş klar na boğup, salt ticari amaçla düzenleyip cilalarsa da insanlar n buralara verdikleri anlam daha farkl d r.

8.6’s beyaz. New Orleans nüfusunun yüzde 67’si siyah ve nüfusun yüzde 30’u yoksulluk s n r n n alt nda yaş yor. Katrina kas rgas n n ard ndan Rita kas rgas bu sefer ABD’nin Teksas eyaletini vurdu. New Orlenas’ta yüzbinlerce kişi kaderine terk edilirken, burada daha f rt na vurmadan haz rl klara başland . Çünkü Teksas"ta petrol rafinerileri vard ve nüfusun ezici çoğunluğu beyazd ! Ve Katrina ile sars lan "Düşler ülkesi" imaj bu f rsatta en az ndan yamalanmal yd ... Ulusal Afetten Korunma Dairesi (FEMA) Başkan Yard mc s David Paulison, kas rgan n vurabileceği yerlerin sakinlerini tahliye edecek helikopter ve otobüsleri bulunduğu(nu), ayr ca Teksas ve Florida’ya kurtarma ekipleri, haz r g da, kamyonlarca buz ve su gönder(diklerini), söylüyordu. Teksas Eyaleti’nde 250 bin s ğ nak haz rlanm şt ! Bölgede 5 bin asker

Ahmet Vural

Kitlelerin ruhunda, bilincinde ve an lar nda bu özellikler kuşaktan kuşağa korunur. Çünkü yaşanm ş tarihten ac lar süzülerek, sevince dönüşmüştür. Kimi meydanlar vard r ki, kitle katliamlar na, darbelere ve idamlara tan kl k ettikleri gibi, sömürgeciliğin yenilgisine ve oradan da sasyalizmin zaferinin ilan na şahitlik etmişlerdir.

Meydanlar hayatt r! Kahveleri, barlar , restaurantlar yla yaşam n farkl renklerinin buluştuğu yerler meydanlar. Kimilerinin gelip geçtiği, sirenlerin durmadan

konuşland r lm ş, t rlarla içme suyu ve g da taş nm şt ! Houston’da 450 sağl k ekibi haz r bekletildi. Houston kentinin yüzde 90’ boşalt ld . Katrina kas rgas ndan sonra Kongre bölgeye yard m amac yla Geroge Bush’un istediği 60 milyar dolarl k yard m onaylad . Bu harcamalar n nereye yap ld ğ n denetlemek için de bir denetçiler grubu oluşturuldu. Bu denetçilere ise 15 milyon dolarl k bütçe ayr ld . Bush yönetimine yak nl ğ yla bilinen şirketlerin afet bölgesinden kazanacağ paralar düşünüldüğünde, bu miktar devede kulak kal yor. Bu işte kilit rol oynayan isimse Joe Allbaugh. Allbaugh; Katrina kas rgas nda FEMA’ya yöneltilen eleştiriler sonras nda istifa etmek zorunda kalan Michael Brown’un yerine getirildi. Bu tablo ancak herşeye kar güdüsüyle yaklaşan bu sistemde yaşanabilir.

Meydanlar n dili olsa!

çal nd ğ , öte yandan gizli buluşmalar n yap ld ğ , hayat n ak p gittiği yerler… Zamanlara, mekanlara, çeşitli nitelikteki toplumsal ilişkilere tan kt r meydanlar. Kimi meydanlar var ki, destans tarih gibidirler. 1905 Devrimi arifesinde Papaz Gapon öncülüğünde K6şl6k Saray’a yürüyen kitlelere aç lan ateş sonucu binlerin kan yla sulanan K6z6l Meydan, gün gelir, 1917 Şubat-Ekim Devrimleri’nin ilan edildiği yer olur. Berlin’in Brandenburg kap s n n aç ld ğ meydanlar, faşizmin yenilgisinin ilan edilip, görkemli Orak-Çekiç’li k z l bayrağ n Berlin semalar nda dalgaland r l ş an nda tarihe düşen şerhtir.

birlik içinde karş tl k

ABD ambargoda neden srarl ? ABD, Çin’i yak n gelecekte kendisine en büyük rakip olarak görüyür. “İnsan haklar ihlali” gerekçesiyle as l amac n kamufle etmeye çal şan ABD, AB ve Çin aras nda olaşabilecek güçbirliğinin kabusunu yaş yor. Çünkü Çin, büyük ölçüde silahlar n (büyük savaş uçağ ve gemilerini) Rusya’dan temin ederken, en çok ihtiyaç duyduğu ileri gelişkin teknolojik silahlar AB ya da ABD’den almak zorunda. ABD’nin AB’ye diş g c rdatmas as l burdan kaynaklan yor. Hem rakibi hem ittifak olan

Kas rgan n ard ndan Kas

ABD’yi terketsin

Çin’in orta kesimindeki Henan eyaletinde bulunan bir kömür ocağ nda meydana gelen grizu patlamas nda, ilk belirlemelere göre 34 işçi öldü. Kurtarma ekipleri, öğleden sonra 15:20’ye kadar sürdürdükleri çal şma s ras nda 34 işçinin cesedini buldular.

tepki patlamas ... Bu emperyalizmin halklar birbirine k rd rma oyununa ortak olmakt r!

Bu oyunu halklar bozacak

Amerika’n n "Irak büyükelçisi" Zalmay Khalilzad Suriye’yi istila edeceklerini söyledi. Z. Khalilzad, Colorado ve Alamo’dan gelen Teddi Forstmann müteahhitlik işleri y ll k toplant s nda "Suriye teröristler taraf ndan bir üs gibi kullan l yor, onlarla mücadele etmek için bu ülkeyi istila edeceğiz" dedi.

Grizu patlamas

Y

Emperyalistlerin bu tür kirli etkinlik ve yönlen-

İstila edeceğiz

Venezüella Devlet Başkan6 Hugo Chavez , “terörist devlet” ABD’nin BM Genel Kurulu’nun kararlar na sayg göstermediğini hat rlatarak örgütün bu ülkeyi terk etmesini istedi. New York’taki BM doruğunda konuşan Chavez, "Kitle imha silah yoktu, ama Irak bombaland ve BM’nin itirazlar na rağmen işgal edildi. Bu nedenle biz BM’nin, Genel Kurul kararlar na sayg göstermeyen bu ülkeyi terk etmesini öneriyoruz. Yeni BM Genel Merkezi birçok gelişmekte olan ülkenin bulunduğu güneyde olmal d r” dedi.

N

Kirli iç savaş kareleri Çin ABD çekişmesi

Çat şma’da 31 Ölü Pakistan sınırındaki Paktika eyaletinde Afgan ordusuna ait askeri mevziye ve uluslararası güce malzeme taşıyan bir konvoya militanlar saldırı düzenledi. Militanlar ve Afgan güvenlik güçleri arasında ağır silahların da kullanıldığı ve 4 buçuk saat süren çatışma 4 Afgan askerinin yaralanması ve 31 militanın ölümüyle sonuçlandı.

Ü

Plaza Del Mayo Arjantin’in bağ ms zl ğ n ilan edildiği 25 May6s 1810 tarihi, Plaza del Mayo’nun da doğuşudur. Burjuva devriminden ad n alan “Mayo (May s) Meydan ” sokaklar n ve bulvarlar n n kesiştiği, birleştiği noktad r. Iş k hüzmelerinin kaplad ğ , görkemli piramidi, katedrali, kütüphanesi, gece kulüpleri, bağ ms zl k an t na üşüşen kuşlar yla Beunos Aires’in atar damar d r. Plaza del Mayo, Arjantin cuntas n n (1976) 8 y ll k iktidar n n başlang ç meydan d r ayn zamanda. Arjantinli emekçiler, sabah n ilk ş klar yla faşist cuntan n askeri timlerini ve meydanlara aç lan her sokağ n baş n tutan tanklar burada görmüşlerdi. Cunta merkezine buradan gi-

İngiltere’nin büyük silah şirketi BAE (ileri teknolojide hava sald r ve savunma silahlar şirketi)’nin, Şili eski diktatörü Pinochet’e, geçmişte silah anlaşmalar na karş l k para yard m yapt ğ ortaya ç kt . Gaurdian gazetesinde yay mlanan haberde, son yedi y lda Pinochet’in hesab na 2 milyon dolar para girdisinin olduğunu aç klad . Ayn gazete, İngiltere silah şirketi ile Pinochet aras nda silah ihracat anlaşmalar n n yap ld ğ n belirtti. Silah şirketi, iddiaya ilişkin bir yalanlamada bulunmazken “Sistemimiz, çal şma süresi boyunca en yüksek ahlak disiplini içinde çal şma yürüttü” diyerek “yüce ahlaklar n ”da gözler önüne serdiler. Onlar n yüksek ahlak anlay ş , “Neye mal olursa olsun azami kar”.

dilir. Burada gözyaş , barut, işkence, kay plar ve direnişler içiçedir. Binlerce Arjantinli genç burada infaz edildi. Plaza del Mayo “ikiyüzlüdür”. Bir yüzü kan ve barut kokuyorsa, diğer yüzü alabildiğine umut ve kazanma azmi saçar!

Affetmiyoruz, unutmuyoruz! Latin Amerika ülkeleri içerisinde insan kaybetmede önde gelen Arjantin, 30 bin insan okyanusun derinliklerine gömerken, Plaza del Mayo, kay p evlatlar n arayan analara da ev sahipliği yap yordu. Ad n meydandan alan analar n hayk ran sloganlar n dünyan n dört bir yan na f rlat yordu: “Affetmiyoruz, unutmuyoruz!” Mayo Analar ellerinde dövizler, kay p evlatlar n n fotoğraflar yla dikildiler karş s na

Pnochet’e karş aç lan davalar n bir sonucu olarak ABD’de Pinochet’in mal varl ğ n araşt rmak ve el koymak üzere bir komisyon oluşturuldu. ABD senetosuna bağl bu komisyonun araşt rmalar sonucunda Pinocehet’e bağl yüzün üzerinde hesab n n olduğu aç ğa ç kar ld . Pinochet’nin 13 milyon dolar bulan gizli hesab n n paravan şirketler ve sahte isimler yoluyla mali hesap ağ oluşturulup sirkülasyonunun sağland ğ da saptand .

Binlerce Şilili’nin eli Pinoche’nin yakas nda Şili’li analar, devrimci-domokrat kamuoyu, b kmadan usanmadan her bozulan davan n ard ndan yeniden davac oldular. Birinin bitip diğerinin yeniden başlad ğ davalar n sonuncusu olan “insan haklar ihlali” davas mahkemece onand . Ancak her zamanki gibi avukatlar , kimi tekellerin beslemesi Pinochet için, “hasta, yaşl , akli dengesi normal değil” gerekçesiyle mahkeme karar na itiraz etti.

cuntan n. Plaza del Mayo her Perşembe kap lar n ak saçl analara açt . Ayn Galatasaray’da olduğu gibi… Analar n meydanlardaki dili ortakt . Türkçe, İspanyolca, Baskça…. fark etmiyordu. “Evlad m sağ ald n z, sağ istiyorum!”, direnişin ortak dilidir. Nemli gözlerle zalimin zulmüne duyulan nefret, farkl k talarda olsa da zulme karş verilen mücadele evrensel olup, zifiri karanl ğ ayd nlatan analar n öfkesi olacakt bu meydanlarda. Marş n imgesinde denildiği gibi: “Bu meydanda cengimiz var. Faşistlere h nc m z var. Yiğit olan meydana gelsin!” Sokaklar meydanlar n, meydanlar yar nlar n, yar nlar içerisindeki umuda giden yolun dönemeçleridir. Meydanlar n sessizliğini bozacağ m z, onlara yeniden hayat vereceğimiz günler yine gelecek.


Yaflanacak

E

Sendikal Forum

R za Doğan

Herkese iş güvencesi Halk dilinde işsiz-güçsüz, avare avere dolaşanlara ya da her gün değişik mekanlarda iş aramaktan yollar aş nd ranlara alayl bir tarzda, “Boş gezenin boş kalfas ” ya da “Kald r m mühendisi” gibi meslekler (!) yak şt r l r. Oysa işsizler için iş bulmak, “aslan n ağz ndan ekmek almak” kadar zordur. Kapitalist sistemin her döneminden günümüze, doğas gereği işsizliği yaratm ş, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işsizlik artm şt r. Bugün ise işsizlik, toplumlarda özellikle endüstrileşmiş toplumlarda en temel ve kal c sorunlardan birine dönüştü. Globalleşme, neoliberal uygulamalarla kendini yeniden üretmeye çal şan kapitalist emperyalist sistem önlenemez bir biçimde işsizliği körüklüyor. Verilere göre, dünyadaki 2 milyar işgücü nüfusunun 800 milyonu işsiz. Dünyada artan nüfus oran na göre her y l dünya nüfusundan 50 milyon kişi işsizler ordusuna kat l yor. OCDE’nin 2005 May6s ay verilerine göre kendisine üye 30 ülkede işsizlik oran yüzde 6.6. Bu oran AB ülkelerinde yüzde 8.8, ABD’de yüzde 5.1, Japonya’da yüzde 4.4. Özellikle AB ülkelerinde, ‘90’l y llardan sonra ve 2000’li y larda verilen rakamlarda işsizlik oran nda giderek artan bir trend izleniyor.

“Mücadele”! AB ülkelerinde kitlesel işsizliğin yükselişe geçmesiyle, iktidara gelen her hükümet, “işsizlikle mücadele”yi programlar n n ilk s ras na al yor. Genelde yapt klar ise, işsizlik paras n azaltmak veya süresini k saltmak, yard m fonlar n k smak ya da iş arayanlara hangi iş olursa olsun gönderecekleri işte çal şma zorunluluğu getirmek! Bunun tipik bir örneğinin Almanya’da yaşand ğ n gazetemiz Yaşanacak Dünya’da okumuştuk: Sekreter olarak iş arayan bir bayan, İş ve İşçi Bulma Kurumu’nca bir genelevde çal şmaya zorlan yor, aksi halde verilen işsizlik yard m n n kesileceği resmi makamlarca kendisine iletiliyor. Sistem, işsizlik sorununu çözemediği gibi, işsizler kitlesini üretimden ve toplumdan tamamen soyutlanmayla yüzyüze b rak yor. Uzun süre işsiz kalmaya dayanamayan, bu nedenle pisikolojik dengesi bozulan, intihar eden, uyuşturucuya ve alkole yönelenlerin say s n n giderek artt ğ n günlük bas ndan, yaşad ğ m z çevreden de görmek mümkün. Uzun y llar iş bulamayan bir insan, herşeyden önce kendisinin faydas z, istenilmeyen biri olduğu duygusuna kap l yor. Kendine ve geleceğe olan güvenini kaybediyor. İşsizler kitlesinin önemli bir bölümünü gençlerin oluşturmas ise, ortaya ç kan en önemli sosyal sorunlardan biri…

İşsizliğin nedeni İşsizliğin nedenleri aras nda nüfus art ş ve teknolojik gelişmelerin etkisi kuşkusuz var. Ancak sorunun aş lamamas n n, tam tersine daha da artmas n n temel nedeni, küreseleşen kapitalizm ve onun neoliberal uygulamalar , s n r tan maz rekabet ve kar h rs d r. Tekelci kapitalizm, dünya çap nda etki alan n genişletirken sistemin çelişkilerini de ayn oranda büyüttü. Bu nedenle, kaynağ kapitalizim olan bir sorunu, kapitalizmin kendisinin çözmesi beklenemez. Sorun yap sald r. Serbest pazar, serbest rekabet uğruna yap lan “aş r üretim” pazar bulamazken, işgücü talebi ve istihdam aras ndaki dengesizlik daha da büyüyor. AB ülkelerinde -son y llar n işsizlik oran n n en yüksek olduğu ülkeler olmalar na karş n- “ortak uyum” ad na çal şma sürelerinin uzat lmas istenmektedir. Fransa’da Temmuz ay rakamlar na göre yüzde 10.2 olan işsizlik oran n aşağ çekmek amac yla “acil iş plan ”n uygulamaya sokan D.Villepin hükümetinin öngördüğü reformlar, istihdam yaratmalar için işverenlere verilmesi öngörülen teşvikler, işe al nmak istenen işçinin deneme süresinin iki y la kadar uzat lmas gibi uygulamalar içeriyor. Böylelikle yine işverenlerin ekmeğine yağ sürülmüş olunuyor. Bununla birlikte, işsizlikle mücadelede olumlu sonuç al nabilecek bir uygulama yak n gelecekte de gözükmüyor…

Güçlü bir emek cephesi İşsizlik sadece işsizleri değil, iş bulanlar da çok yönlü tehdit ediyor. İşten at lma, işsiz kalma tüm emekçilerin korkulu rüyas oldu. Son y llarda işsizlik ve hayat pahal l ğ ndaki art ş, s n flar aras eşitsizliği gayri insani bir aşamaya getiriyor. Sorunun çözümü için ne yap lmal ? Çal şma ve yaşam koşullar n n iyileştirilmesi gibi, “Herkese iş güvencesi” talebi de işçi sendikalar n n başl ca mücadele talebini oluşturuyor. Ne var ki, emperyalist-kapitalist sistemin “Tek kutuplu yeni dünya düzeni”ne alternatif güçlü bir emek cephesi yarat lmadan kimse mucize beklememeli. Avrupa Anayasas6’na karş emek cephesi taraf ndan yürütülen “hay r” kampanyas bunun öznel koşullar için güçlü bir zemininin olduğunu gösterdi. Sistemin çelişkileri ne kadar keskinleşirse keskinleşsin, ekonomik kriz ne kadar derinleşirse derinleşsin, işçi s n f ve emekçiler sömürücü s n flar n karş s na alternatif politik bir güç olarak ç kamad kça, kapitalist sistem hastal kl bir biçimde de olsa varl ğ n ve egemenliğini sürdürecektir.

Hindistan’da genel grev! Hindistan’da özelleştirmeye karş hayat durdu. 5 milyon çal şan greve kat ld . Bankalar, hava limanlar , eğitim sektörü, sigorta şirketi, Bat6 Bengal Eyaleti’nde trenler ve otobüseler bir günlük durdu. Hindistan işçi sendikalar bunun sadece bir uyar grevi olduğunu özelleştirme ve ekonomik reform sald r lar n n derhal durdurulmas n , aksi taktirde eylemlerini sürdürecekleri aç klamas nda bulundular. Son y llarda tüm dünyada son h z devam eden özelleştirme sald r lar , karş t n da bü-

yüterek gelişiyor. Tüm dünyadaki karl sektörleri kendi bünyesine almak isteyen birkaç büyük tekel, ayn zamanda en düşük maliyette üretim, örgütsüz, sigortas z, işgüvencesiz koşullarda en yüksek kar amaçlamaktad r. Özelleştirmelerin sonuçlar , işçilerin yaşam na yans d kça, tepkiler de kendini göstermeye başl yor. Hala kar tanecikleri büyüklüğünde olan ve lokal gelişen özelleştirme karş tl ğ , s n f hareketinde büyük bir ç ğ olma potansiyelini içinde bar nd r yor.

M

E

K

D

Ü

N

Y

A

S

5 Dünya

I

Bu yürüyüş 29 May s’ta başlad !

“Üreticiler daha ucuz, daha esnek rakiplerle dolu dünya pazar›nda rekabet etmek için üretimlerini daha çok yurt d›fl›na kayd›r›yorlar…”

“Bu yürüyüş 29 May s’ta başlad ” diyen frans z işçi s n f 4 Ekim’de yapt ğ grevle Fransa’y sarst . Fransa genelinde yüzde 95 kat l mla iş b rak lan eylemlere 150 ayr noktada 1 milyon insan kat ld . CGT, CFDT, CFE-CGC, CFTC, FO sendikalar n n birlikte örgütlediği greve öğrenciler ve partilerde destek verdi. Grevin birincil gündemi Fransa’da patronlar sendikas n n önerisiyle 4 Ağustos’ta yasallaşan sendikal k s tlamalard . Yasaya göre 20 kişiden az olan işyerleri iş anlaşmalar n belli periyotlarda tutabilecek. Yani süresiz çal şma işçilerin elinden otomatikman al nm ş olacak. Bir iş yerinde hiç kimse uzun süre çal şamayacak. Keyfi olarak, hem de hiçbir kefalet ödemen işten ç karman n önü aç lacak. Sendikalar ise yasan n tümden kald r lmas talebini yükseltiyorlar. Bu temel talep ve asgari ücretin yeniden belirlenmesi, sosyal haklar, emeklilik maaşlar n n yükseltilmesi, ücretlere yüzde 35 zam, işsizlik

paras n n yükseltilmesi ve daha birçok taleple biraraya gelerek meydanlar doldurdu. On binlerin kat ld ğ ve büyük bir coşkunun hakim olduğu Paris’teki eylem alan nda hedef

r yla alanda yerini alm şt . Burjuvazinin önümüze dayad ğ Avrupa Anayasa’s sald r s na s n f olarak “Hay r!” demeyi bilen Frans z işçi s n f greve de bu coşkusunu taş d . Paris’te gerçekleşen yürüyüşe Türkiyeli gruplarda kat ld . Yürüyüşe Devrimci Proletarya bir bildiriyle destek verdi. Bildiride işçi s n f na seslenen Devrimci

ken, iş bulmak daha da zorlaş yor… şirketler örgütsel yap lar n zay flat rken, işverenler tüm orta gelirli iş katmanlar n kald r yorlar. Üreticiler daha ucuz, daha esnek rakiplerle dolu dünya pazar nda rekabet etmek için üretimlerini daha çok yurt d ş na kayd r yorlar. Ve AB’de resmi olarak 18 milyon işsiz bulunuyor.” Şu anda AB’de resmi olarak 18 milyon işsiz var. Gerçek say ise bunun en az iki kat d r. Bu “açl k ordusuna” her gün yenilerimiz kat lacak, kat l yor!

Biz buraday z ve milyonlar z!

isim Nicolas Sarkozy idi. “İlk ve son kez o koltuğa oturuyorsun” slogan yla Sarkozy’nin göçmenlere dönük uygulamalar da protesto edildi. Yürüyüşe en büyük kat l m CGT taraf ndan gerçekleştirildi. CGT “Bu Bir Başlang ç, Sendika Sigortan z, Bu yürüyüş 29 May s’ta başlad ” sloganla-

Proletarya “K r nt Değil Dünyay İstiyoruz” talebinde bulundu.

Kitlesel işsizlik! “Güvencesizlik, Avrupal orta gelirli hanelere de s z yor” diye yaz yor Wall Street Journal ve ekliyor, “İşte kalmak zorlaş r-

Bu türden gözüdönmüş sald r lar göstermelik eylemlerle aşamayacağ m z da biliyoruz. Parçalarda çözüm üretemiyoruz. Herbirimizin kendi parças nda direniş göstermesi de yetmiyor. Kimimiz bar nma sorunu, kimimiz işsizlik, kimimiz ücret sorunu için sokağa ç k yoruz. Ama herbirimiz farkl kanaldan ak yoruz. Başta birleşik eylem taleplerimizi belirlememiz gerekiyor. Biz art k k r nt larla yetinemeyiz. Bunu yapt ğ m z sürece var olan da kaybedeceğiz. Art k “K r nt lar değil dünyay istediğimizi hayk rma zaman !”

Tasarruf mu?! Bir süredir s k s k duyduğumuz bu kelimeyi bundan sonra ad m z gibi ezberlemek zorunda kalacağ z. Çünkü, hemen her gün bir yenisiyle karş laşt ğ m z işten ç karmalar n ortak noktas olarak hep bu ayn sözcük ç k yor karş m za. Daimler-Chrysler’in (DC) 9 bin, Sony’nin 10 bin, Volkswagen’in (VW) ise binlerce işçiyi ç kartacağ n aç klad klar metinlerin hepsinde ayn sözcük var. Gözlerimizin içine bakarak söylenen yalan n tercümesi olan bu üç hecelik sözcük, çal nan geleceğimizin de habercisi. Peki ne kadar doğruyu yans t yor? Başka bir deyişle onbinlerce işçinin sokağa at lmas n n sebebi olarak gösterilen tasarruf, şirketler için bir zorunlulukmu?..

Söylenen yalanlar ve istiflenen kârlar! Tasarruf tekeller için bir zorunluluk değil, kârlar n artt rmak ve yeni sermayeler biriktirmek için arkas na gizlendikleri bir yalan! Yalan n köşe taşlar ise, tekellerin tasarruf kelimesi ile birlikte kulland klar diğer

bilmek”den kastettikleri kar› artt›r›p, sermaye birikimi oluflturmak ve birbirlerinin pazar paylar›n› kaparak daha fazla kâr etmek.

Sendikalar ne yap yor? Almanya’da otomotiv sektöründe geçen y l imzalanan Top-

lu İş Sözleşmelerinin (TİS) tamam , işçilerin onlarca y ll k kazan lm ş haklar n gaspetmişti. Ücretlere zam yap lmamas , sabit ücretle daha uzun çal ş lmas , mesai ücretlerinin kald r lmas vb. sald r lar n hepsi yine “tasarruf” ad alt nda geçirilmiş karş l ğ nda da işçilere uzun y llar kapsayan “işyeri güvencesi” verilmişti. DC, VW, Siemens, Opel ve diğer tekellerin hemen hepsi işyeri güvencesini tan m ş ve kabul etmişti. Sendikalarda kazan lm ş haklar n gasp pahas na elde ettikleri güvenceyi “zafer!” olarak lanse etmişti. Şimdi ise, o TİS’lerin birer birer delinmesi karş s nda sus, pus olmuş durumdalar. Yapt klar bir, iki aç klamada da her zamanki işbirlikçi tav rlar ile

yalan duvar n n arkas nda, işçilere karş cephe al yorlar. DC İşyeri Temsilciliği Başkan6 Erick Klemm “şirketin bu plan ndan haberimiz yoktu” diyor. Yalan söylüyor! Ayn zamanda DC tekelinin Denetleme Kurulu üyesi de olan Klemm, plan n aç klanmas ndan birkaç gün önce ABD’de yap lan toplant ya kat lm ş ve tekel şefleriyle birlikte karar n alt na imza atm şt . Burjuvazi daha fazla kâr uğruna onbinlerce işçiyi sokağa atmaya haz rlan yor. Tekellerin tasarruf politikalar nda her zamanki gibi temel dayanaklar ndan biri de sendikalar oluyor. Geleceğimize konan bu ipoteği kald rabilmekse burjuvazi ve sendikal ihanete karş karş mücadeleden geçiyor…

İşçilere operasyon! iflçilere, havadan Puma isimli savafl helikopterleriyle ve savaç teçhizat›yla donat›lm›fl özel komandu birlikleriyle iflçilere operasyon yap›ld›.

Liman alev içinde! İşçiler polis sald r s n önlemek için liman yolu boyunca barikatlar kurdular. Polis özelleştirmeye karş ç kmaktan ve haklar n aramaktan başka “suçlar !” olmayan işçilere gaz ve göz yaşart c bombalarla sald rd . Polisle işçiler aras nda yoğun çat şmalar yaşand , bir

çok işçi yaraland ve gözalt na al nd . Çat şma sonras bir gemiyi işgal eden işçiler, gemiyle limandan ayr larak Korsika adas aç klar nda demirlediler. Gece boyunca işçiler ile sendika ve hükümet yetkilileri aras nda yap lan görüşmeler sonras nda, işçilerin gemiyi sabah Marsilya liman na geri götürmeleri yönünde anlaşma sağland . Ancak, sabah beklemeyen devlet yetkilileri, komando birliklerini işçilerin üzerine sald rtt . Havadan Puma isimli savaş helikopterleriyle ve savaş teçhizat yla donat lm ş özel komando birlikleriyle yap lan operasyon sonucu direnişçi işçilerin tamam dövülerek gözalt na al nd ve gemi de Marsilya liman yerine, Toulon şehrindeki askeri limana çekildi. Ayr ca, CGT sendikas Genel Başkan6 Bernard Thibault’da Başbakanl ğa çağr larak tehdit edildi.

Spar’da işçi k y m EDEKA dört ay önce yuttuğu Spar al şveriş zincirinde bin 700 işçiyi işten atacak. EDEKA ad na yap lan aç klamada, Spar’a ait depo ve yönetim merkezlerinden dördünün kapat lacağ , yaln zca Hamburg’da olan n muhafaza edileceği aç kland . Ver.di sendikas yutma sonras çal şma koşullar n n kötüleşmiş olduğuna dikkat çekti. Lidl, Aldi, Schlecker gibi al şveriş merkezlerine karş al nan tavr n EDEKA ’ya da al nacağ n belirtti.

Hararet artacak!… Demokrasinin beşiği say lan Fransa’da, İçişleri Bakan6 Nicolas Sarkozy’nin talimat ile yap lan askeri operasyonun, tüm işçi ve emekçiler aç s ndan özel bir önemi bulunuyor. Her şeyden önce bu operasyon, ç kart lan onca “anti terör yasas n n” asl nda kimler için ç kart ld ğ n ve neyi hedeflediğini gözler önüne serdi. Frans z devleti, özelleştirmeye karş dikkat çekmek ve ses vermek amac yla gemiyi işgal eden işçilerin anlaşmalar na ve sabah limana yanaşacaklar n aç klamalar na rağmen yapt ğ

Samsung’un Oberschöneweide’deki televizyon tüpü fabrikas n kapat yor. Fabrikay kapatma gerekçesi olarak ise eski tip televizyonlara yönelik talebin azalmas gösterildi. Ancak IG Metall yetkilileri fabrikan n Macaristan’da tekrar kurulacağ n iddia ederek kapatmaya karş ç kt . Berlin’de işsiz kalacak 750 kişinin iş bulmas n n imkans z olduğunu söyleyen sendika yetkilileri çeşitli eylemler yapmay planl yor.

İşçi lideri katledildi G da işçileri sendikas SINALTRAINAL liderlerinden Luciano Enrique Romero Molina 11 Eylül günü Kolombiya’n n paramiliterleri taraf ndan kontrol edilen bir bölgesinde ölü olarak bulundu. Elleri ve ayaklar n n bağl ve vücudunda da yoğun işkence izleri olduğu görülen Molina CICOLAC (Nestle) şirketinin bir çal şan yd . ABD menşeli şirketlerin ç karlar n s k s k ya savunan yeni liberal iktidarlarca desteklenen ve şirketlerin doğrudan kiralad ğ paramiliterler y llard r yüzlerce sendikac ve köylüyü benzer yöntemlerle katlediyor.

HP’de k y m ve grev

Haklar›n› aramaktan baflka “suçlar›!” olmayan

Yük ve yolcu gemilerinde çal şan CGT sendikas üyesi işçilerin özelleştirmeye karş ç karak direnişe başlad lar. Direnişin bitirilmesi için işveren ile sendika aras nda yap lan görüşmelerden de bir sonuç al namamas üzerine işçiler SNCM şirketine ait feribotlar işgal ettiler. Polis işgalci işçilere müdahale de bulundu. Marsilya liman nda demirleyen gemilere müdahale haz rl ğ nda bulunan polis, işçilerin barikat yla karş laşt .

Almanya’da 2.3 milyon kamu çal şan n ilgilendiren TİS imzaland . Federal İçişleri Bakan6 Otto Schily’nin de kat ld ğ görüşmelerde kamu çal şanlar n n 50 y6ll6k kazan mlar yok edildi. Bat Almanya’da federal dairelerde çal şan memurlar n haftal k çal şma süresi, ek ücret ödenmeden 38.5 saatten 39 saate ç kar lacak. Belediyelere bağl dairelerde çal şan memurlar n haftal k çal şma süresi de ayn şekilde 38.5’ten 40 saate ç kar l yor. Anlaşma ayr ca, patronlara esnek çal şt rma hakk da tan yor. Patronlar gerektiğinde memurlar haftada 45, günde 12 saat çal şt rabilecek. Ver.di sendikas görüşmelerde ücret art ş dahi talep etmedi. TİS’leri satt ğ gibi toplu sözleşme hakk n n da t rpanlamas na çanak tuttu.

Fabrika kapat l yor

“Rekabete dayana-

bir ortak söylem olan “zor durumda olduklar ve rekabete dayanabilmek için tasarruf yapmaya zorunlu olduklar ” aç klamalar . DC’nin 2004 y l net kar 5.8 milyar, VW’nin ise 1 milyar Euro. Diğerleri de farkl değil. Hemen bütün tekellerin geçen y lki karlar milyarlarca euroyu buluyor. “Zor durum” dedikleri bu! “Rekabete dayanabilmek”den kastettikleri ise kar artt r p, sermaye birikimi oluşturmak ve birbirlerinin pazar paylar n kaparak daha fazla kâr etmek.

TİS hakk n n gasp

operasyonla birlikte, eylemin diğer işçi ve emekçiler içerisindeki etkisini ve moral gücünü k rmaya çal ş yor. Çünkü y llard r uğraşmas na rağmen başaramad ğ ve önümüzdeki günlerde tekrar deneyeceği özelleştirme sald r s öncesinde işçilerin gözünü korkutmak ve olas direnişleri henüz başlamadan, bitirmek istiyor. Tatil sonras yeni bir mücadele döneminin hemen arefesine denk getirilen operasyonun tarihi dahi, Fransa’da önümüzdeki sürecin oldukça s cak geçeceğinin kan t …

Kaliforniya enformatik devi HP’nin alm ş olduğu ani kararla binlerce işçi kendini sokakta buldu. AB ülkelerinden Fransa, Almanya ve İngiltere’de 45 bin çal şan yla devasa emperyalist tekellerin baş nda gelen HP, bu ülkelerdeki fabrikalardan ç kartacağ işçi say s n n 5 bin 969 olduğu ve bunun bin 240’ n Fransa’da gerçekleşeceğini aç klamas yla HP fabrikalar nda örgütlü olan CGT ve CFDT sendikalar k y ma karş grev karar ald lar.

Mercedes’te k y m Mercedes, 8 bin 500 çal şan n işten ç karacağ n aç klad . İşten ç karmalar n çoğunun Almanya’da yaşanmas bekleniyor. Almanya’da 93 binden fazla kişi Mercedes’te çal ş yor. Sendikalarla geçen y l var lan anlaşman n ard ndan, Daimler Chrysler hiçbir çal şan n kendi isteği d ş nda işine son verilmeyeceğini garanti etmişti. Bu, çal şanlar n gönüllü olarak bunu istemeleri halinde işten ç kar lacaklar anlam na geliyor.


Yaflanacak

I

N

R

E

N

K

Bir kağ t kalem al p aşağ daki sorular tam 3 dakika içinde yan tlamaya çal ş n. Her soruya bir defa bakmaya çal ş n. Bitirince yan tlar n not edin.

vard . Sürüde salg n hastal k oldu, dokuzu ağ r hastaland , diğerleri öldü. Çiftçinin kaç koyunu var? 6. Sadece bir tek kibritiniz var, içinde bir gaz lambas , bir gaz sobas ve birde mum bulunan karanl k ve soğuk bir odaya girdiniz... Önce hangisini yakars n z? 7. Adam n biri dikdörtgen biçiminde ve her cephesi güney manzaral bir ev inşa ediyor. Evi kocaman bir ay ziyaret ederse bu ay ne renk olur?

10. Çorum’dan hareket eden 43 yolculu bir otobüs kullan yorsunuz. Ankara da 7 yolcu binip, 5 yolcu indi. Bolu’da 8 yolcu indi, yolcu tuvalete gidip geldi ve 4 yeni yolcu bindi. 20 saat sonra İstanbul’a vard ğ n zda şoförün ad neydi?

Değerlendirme:

5. Bir çiftçinin 17 koyunu

Yan tlar: 1- Tüm aylarda 28 gün vard6r. 2- Bir saat 3- Guguklu saatler gece gündüz ayr6m6 yapmad6ğ6 için 1 saat. 4- 70 eder, yar6ma bölmek 2 ile çarpmak demektir. 5- 9 canl6 koyun 6- Kibriti

7- Ay6 beyaz olur. Evin her cephesi güneye bakt6ğ6na göre bina kuzey kutbundad6r. 8- 2 elma 9- S6f6r, gemisine hayvan alan Nuh idi. 10- Şoför sizdiniz.

10 doğru : Einstein seviyesi 9 doğru : Toplumla uyuşamayan psikolojik bozuk vaka. 8 doğru : Mühendis 7 doğru : Üniversite öğrencisi 6 doğru : Lise öğrencisi 5 doğru : İlkokul öğrencisi 4 doğru : İlkokul öğretmeni 3 doğru : Lise öğretmeni 2 doğru : Üniversite profesörü 1 doğru : Vatandaş 0 doğru : Milletvekili

U¤ursuzluk hangimizde!

Verpackungen

Sultan Mehmet bir gün ava adamlar yla beraber gider akşama kadar bir keklik bile vuramaz. Bunun sebebini de, sabahleyin gördüğü bir dervişin uğursuzluğuna bağlar. Solaklara seslenir. Saraydan ç karken, şu şu tipte, sivri külahl , s rt kambur birinin önünden geçtiğini ve hemen bu adam bulmalar emrini verir. Tarife göre Bektaşi babalar ndan ayyaş Hamza Babay6 yaka paça huzura getirirler. Sultan: "Bre uğursuz!.. Bugün

Adres : Rondenberg 11 -17 22525 Hamburg

Tel.: (0 40) 85 50 02 30 - 64 52 • Fax: (0 40) 85 50 64 56

‹dari ifllerde düzenleme ve uygulama

T

O M A

N

Koyun,kuzu sesi

R

N

A

Lahza

Z

A

P

U M

K

K Ca¤, devir

Z

Dizem

N

A

R

Bat›’n›n ilk

A

L

A

B

U M →

B

Krom elemen- → tinin simgesi

T

Dersim’de bir kale

Do¤a’da bulunan sert bir madde

gelme

K

Z

A M A

T

A

N

Kürtce ve Zazaca’da ac›

C

R

A

N

E N

M

Lityumun simgesi

A

L

T

K

F

A

Y

Çin ile ilgilenen Dil,tarih,uygarl›k bilgini Baharl›, çok y›ll›k bir bitki

Duygudan ar›nm›fl

Motivasyon sa¤layan iç tepi Gögüs →

SSCB’de uygulanan “yeni ekonomi program›”

Veri

E

T

Koyunun ç›kard›¤› ses

Dava açma

Romen rakam›yla 100

Yeterli, kafi

Türk Milli istihbarat servisi

R

Tren yolu

E

varl›¤› özü

hecesi

‹nsan›n kendi

Bofl, degersiz eflya veya kimse

T Taneli bir meyve Gürbüz,iri

A →

mindeki y›¤›n

H

Ç

Halk dilinde

Halk dilnde → iflaret

Z son harfi

Alfabenin en

N

A

Demokratik üniversite kurultay›’n›n k›s. Birfleyin en üsteki bölümü

Gelecekçi

A

hayvan Parasal

akarsu Teyze k›z›

ve güc yetersiz

M E

L

bak›m›ndan

tersten

Tümsek biçi-

Nitelik,nicelik

Kücük bir

S

Saadet, kut

I Hakkari’de

Haz rlayan: Yaşanacak Dünya bulmaca ekibi

O

Resimdeki aktör

Eski dilde su →

emir kipi

Dini tören ya-

O

Nitelikleri övmek

Olmaktan

p›lan tafl masa

Üçüncü kifli zamiri

K T›rpana bal›¤›

T

Bir nota

Yaşanacak Dünya bulmaca ekibi

Dervifl

Dünyaca ünlü heykeltrafl›m›z (‹lhan...)

sabahleyin karş ma ç kt n. Bu yüzden akşama kadar bir ava rastlayamad m. Bu ne uğursuzluktur. Vurun kellesini... " Bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor. Son bir dileğini aç klamak için söz al r: " A devletlum siz beni gördünüz bir keklik vuramad n z. Ama insaf ediniz, benim de bugün ilk gördüğüm sizdiniz ve kellemi kaybediyorum. Söyleyin, uğursuzluk hangimizde?!."

Çengel Bulmaca

Haz rlayan:

Çengel Bulmaca

Ünlü bir Fran- → s›z yazar (... Zola) Bafl kumandan, amir

Akut solunum yolu yetersizli¤i sendromu

Afrika’da bir

son harfi

Gemilerde yol- → cularla ilgilenen görevli

Yer: Yaşamevi

Bir yükün yukar›ya kald›r›lmas›n› sa¤layan araç

Yeterli, kafi

Saat: 14.00

Bezginlik ve K›sacan›n k›yorgunluk besaca yaz›l›fl› lirten kelime

Birine karfl›l›ks›z sunulan fley

Tarihi: 09. 10. 2005

A¤ gibi olan → Bayram ve flenliklerde caddelere kurulan ke mer

Alfabenin en

Derneğimizin 1. Genel Kurulu yap lacak ve yeni yönetimi seçilecektir. Yeni yönetimin belirlenmesi için bütün üyelerimizin Genel Kurula kat lmakta duyarl l k göstermelerini bekliyoruz. Yaşamevi Yönetim Kurulu

Yaflam ve sinema da Devrimci durufluyla ekol yaratan sanatç›m›z›n bir filmi

Otel ve pansiyonlarda çal›flan hizmetli

ülke ↵

Değerli üyelerimiz

Bir kimsenintoplumsal, hukuki bakımdan yeri ve özelli¤i

Yank›

dakika

Güney Feinkost Inh. Yesil + Altun GbR

Feinkost Gross- & Einzelhandel Internationale Lebensmittel, Getränke und

®

Güney

4. 30’u yar ma bölüp 10 eklediniz, kaç etti?

9. Musa tufanda gemisine her hayvandan kaçar adet ald ?

gelme

ütmekten emir

3. Gece saat sekizde yat yorum ve yatarken guguklu saatimi sabah dokuza kuruyorum kaç saat uyurum?

8. 3 elma vard ikisini ald m. kaç elmam var?

2. Doktorunuz size 3 hap verir ve bunlar yar mşar saat arayla alman z tavsiye ederse, ilaçlar n tamam n bitirmeniz ne kadar sürer?

Uzun bir aradan sonra herkese merhaba. Mirce nineyi bir çoğunuz tan rs n z art k, daha önce onunla ilgili bir maceray anlat lm şt k bu köşeden. Bugünlerde Mirce nine yine bize ziyarete geldi. O gelmeden önce ICQ’dan bir arkadaşla sohbet ediyorduk, bilgisayarda aç k vaziyette duruyordu. Mirce nineye çay ve “söylemesi ay p” kek haz rlad m. Oturmuş hem sohbet ediyor hem de çaylar m z yudumluyorduk. O s rada ICQ’ya (hatta) giren oldu. Bildiğiniz gibi birileri hatta girdiğinde bir t klama sesi gelir. Mirce nine birden telaşland . “K z m k z m birileri sizin bu cama vurdu” “Ne cam Mirce nine” “Ya işte şu bilgisayar n cam na vurdu” “Yok nine cama kim vurabilir, burada senden ve benden başka kimse yok ki.” Gerçekten de duymam şt m ve Mirce ninenin neden bahsettiğini de anlamad m. Aradan 10 dakika geçti, yine ICQ’ya girenler oldu ve o sesi ben de duydum. Mirce nine ilkinden daha telaşl bir şekilde “Yahu k z m, baksana yine cama vuruyorlar! Kim vuruyor bu cama? Bak sen bana inanmad n ama o cama birileri vuruyor, işte sende duydun.” Olay anlam şt m. “Ald k m baş m za belay , şimdi gel de Mirce nineye anlat anlatabilirsen” diye düşünürken, “bak nine, biz bilgisayara Chat program yükledik. Yani arkadaşlarla bilgisayarda iletişim kurmak ve haberleşmek için yaz şt ğ m z bir program yükledik. Bizim listemizde yer alan kişiler hatta girdiğinde, senin duyduğun bu ses ç k yor” dedim. “Bak hele bak, şu gavur işine bak! Anam bu gavurlar neler yap yor, neler icat ediyor!.. Eee birileriyle haberleş de bir bakay m nas l oluyor bu iş!” Arkadaşlardan biriyle yaz şay m diye, listeyi açt m. Mirce nine büyük bir heyecanla listeye bakt ve listede N/A işaretini gördü. “Aaaa k z m bu işaret ne böyle?” “Nine, bu işaret karş taraf n şu anda başka bir işle uğraşt ğ n , yani bilgisayar n baş nda olmad ğ n anlat yor.” “V ş k z m bu ne güzel şeymiş böyle! Bak hele her şeyi biliyor vallahi. Eee bak bakay m karş taraf ne iş görüyor?” “Eee nineciğim ak ll da o kadar n bilmiyor, sadece bilgisayar n baş nda olmad ğ n söylüyor.” “Külbaş na!.. O zaman ben ne anlad m bu işten, karş taraf n ne iş gördüğünü söylemiyorsa!” (Mirce nine çok merakl d r) Neyse ki sorular bittikten sonra, bizimkilerden biriyle yaz şt m. Asl nda Mirce nine söyledi, ben yazd m. Bilgisayar n baş ndan kalkmak çok zor oldu, bir türlü laf bağlam yordu. Tabii bir de yaz şt ğ m insan düşünün. Sonunda Mirce nine selam söyledi ve gözlerinden öperek bizimkini de, beni de rahat b rakt . Mutfağa yemek yapmaya gidecekken, Mirce nine de yorgun olduğu için biraz uzanmak istedi. Üzerini örttüm ve mutfağa gittim. Aradan 15 dakika geçti, Mirce nine bir feryat, bir figan beni çağ rd . “K z m koş koş!” Öylesine korktum ki bir şey oldu zannettim. Hemen içeri koştum. “Ne oldu nine bir şey mi oldu?” “He k z m he! Yine biri hatta girdi” demez mi? Baş mdan aşağ kaynar sular boşald diyebilirim. “Ya nine girsinler, ben de sana bir şey oldu zannettim. Bana haber vermene gerek yok, boş ver giren girsin, ama ses seni rahats z ediyorsa kapatay m istersen?” “Yok yok k z m yok kapatma, ben zaten dinlendim, art k uyumayacağ m.” Tekrar mutfağa gittim. İçeriden hiç ses gelmiyordu. Normalde Mirce nine dayanamaz, odadan mutfağa bağ ra bağ ra konuşur ya da gelip yemeğe yard m eder. Merak edip bir bakay m dedim, o da ne?! Mirce nine bilgisayar n baş na geçmiş bir şeyler yap yor! “Ne oldu nine bir sorun mu var?” diye sordum. “Yok k z m yok, birileri hatta girdi de ona bak yordum. Kim girmiş, kim başka işle uğraş yor, tabii ne işle uğraşt klar n da yazsayd daha iyi olurdu ama….” Mirce nine gidene kadar siz deyin 5, ben diyeyim 10 defa kalk p listeye bakt . Emin olun bu akşam Mirce nine kesinlikle rahatça uyuyamayacakt r. Bütün gece “N/A” işareti olanlar n ne işle meşgul olduğunu düşünecektir. Tabii önümüzdeki günlerde, hatta aylarda ben de pek rahat edebileceğimi zannetmiyorum. Çünkü Mirce nine ş p diye damlayacak ve hatta kim girmiş, kim başka işle uğraş yormuş sürekli soracakt r. İnanmayacaks n z ama bu yaz y yazarken Mirce nine telefon açt ve hal hat r sorduktan hemen sonra, çakt rmadan kimlerin hatta olduğunu ve kimlerin başka işle meşgul olduğunu sordu. Yaz şt ğ m kişilere de selam söylediğini ve gözlerinden öptüğünü söylemeyi ihmal etmedi...

1. Baz aylar 30, baz lar 31 çeker; kaç ayda 28 gün vard r?

dan çekilin gidin! İspanyollar: "Sizinle Juan Manuel Salas Alcantara konuşuyor, burada iki kişiyiz. Beraberimizde bir köpek, akşam yemeğimiz, iki şişe bira ve bir de kanaryam z var. Kanarya şu anda uyuyor. Ayr ca bizi radyo istasyonu Cadena Dial de La Coruna" destekliyor. Şu anda İspanya’n n Finisterra Galicia k y s nda ve A-853 numaral deniz fenerinde olduğumuzdan buradan hiç bir yere gitmeye... Amerikal6lar: Okey, anlaş ld . Teşekkürler.

Bu bir oyun...

Zeynep Günel

Mirce ninenin uykusunu kaç ran işaret: N/A

- Siz, hiç merak etmeyin papa hazretleri, ben şimdi hallederim... Elindeki telsizle: - Mekez, merkez! - Alo merkez dinlemede... - Buraya çok acil 50 kişilik bir eskort gönderin... Tamam... - Neden? Tamam... - Şehrimizde çok önemli biri var... Tamam... - Kimmiş o önemli kişi... Tamam... - Tan m yorum... Tamam... - Tan m yorsan, nereden biliyorsun önemli kişi olduğunu? Tamam... - Şoförlüğünü papa yapt ğ na göre mutlaka çok önemli biridir... Tamam...

nun büyüklükte ikinci uçak gemisi USS Lincoln’un kaptan Richard James Howard konuşuyor, beraberimizde iki kruvazor, avc uçaklar , dört denizalt var. Ayr ca bizi hücumbotlar destekliyor. Size TAVSİYE etmiyorum, EMREDİYORUM! Rotan z 15 derece kuzeye çevirin, aksi halde filomuzun emniyeti için gereken tedbiri alacağ z! Derhal rotam z-

Papa ve floför...

ve mümkün bulmuyoruz. Bize çarpmak istemiyorsan z 15 derece güneye çevirin" Amerikal6lar: (Sesini yükselterek) "Sizinle ABD deniz filosu-

R

Çavus¸ ve acemi erler...

İspanyollar: "Buras A-853, çarp şmadan kaç nmak için lütfen rotan z 15 derece güneye çevirin. Şu anda 25 deniz mili uzakl ktas n z ve tam üzerimize doğru gelmektesiniz" Amerikal6lar: "As l siz kendi rotan z 15 derece kuzeye çevirin" İspanyollar: "Negatif! Tekrarl yoruz, rotan z 15 derece güneye çevirin" Amerikal6lar: "Sizinle ABD savaş gemisinin kaptan konuşuyor, kendi rotan z derhal 15 derece kuzeye çevirin!" İspanyollar: "Önerinizi makul

E

sun?" - "Müritlerle ve canlarla birlikte yeriz Sultan m." - "Buradaki üzüm yemekle biter mi?" - "Yemediğimizi de s k p f ç lara basar, suyunu içeriz!" - "Peki ama, s k lm ş üzüm şarap olmaz m ?" - "Vallahi Sultan m, biz üzümü s k p f ç lara basar z. Allah ne isterse o olur. Üst taraf na kar şmak ne haddimize?"

L

Felsefik düflünceler

M

Aşağ6daki konuşmalar iddia edildiğine göre gerçekten olmuş ve Deniz Navigasyon kanal6 106’dan (Finisterra/Galicia) kaydedilmiş:

Çavuş, acemi erlere nöbet bekleme usulünü öğretiyordu. Yaln z biraz kekemeydi: -Ka.. ka.. karanl kta.. bir.. bir.. biri ya..yaklaş rsa... "du.. du.. dur... ki.. ki... kim o..." di... diye bağ r rs n z... Dur... durmazsa... bir... bir kere da... daha ba.. bağ r rs n z... Ge... gene du... durmazsaa... a... ateş e... eder... edersiniz... Ya... yaln z... ço.. ço... çok a... a... acele etmeyin... Be.. belki ge... gelen benim... ...!

Papa, çok önemli bir iş için Amerika’ya gider. Uçak rötar yap nca karş lamaya gelenlerin hepsi gitmek zorunda kal r... Papa bir taksiyi durdurur: - Oğlum, beni tan m şs nd r herhalde. Acilen bir toplant ya yetişmem gerekiyor, beni götürür müsün? - Tabi ki, seve seve... Papa, şoförün yavaş gitmesinden tedirgin olur ve şoförü arka koltuğa geçirip arabay kendi kullanmaya başlar. Tabii bu arada da toplant ya yetişmek için h zl gider. İleride bir trafik polisi arabay durdurur: - Neden bu kadar h zl gidiyorsunuz? - Çok acele, bir toplant ya yetişmemiz gerekiyor evlad m.

A

- "Erenler bağ n maşallah çok büyük. Üzümünü ne yap yor-

Çarp›flma öncesi telsiz konuflmalar›

Üzüm suyu!.. Sultan Abdülmecid bir gün Boğaziçi’nde büyük bir bağ n tam ortas ndaki köşkünde oturan bir Bektaşi babas n ziyarete gitmiş. Bektaşi, o gün komşu bağdaki bir arkadaş n ziyarete gitmiş. O dönünceye kadar padişah bağ n her taraf n dolaşm ş. Bektaşi dönünce karş l kl konuşmaya başlam şlar.

A

Y

F kralar

Dünya 6


Yaflanacak

K

A

D

I

7 Dünya

N

Yaşam ideallerle anlaml ... O vahflet y›llar›nda yürek ve bilinçleri tarih kadar olgunlaflm›fl... Ezilen in- “İdeal”, “yeni bir dünya” sanl›k ad›na zifiri karanl›¤› yaran gün ›fl›¤› olman›n hiç eskimeyecek gençli¤ine, ayd›nl›¤›na ulaflm›fllar... İnsan yaşama kendisini bağlayan ideallerinin büyüklüğü

oran nda gençtir... Onlar bu sözün içinde taş d ğ ölçüsüz gerçeğin somutlaşm ş haliydi. Herbiri 80 yaşlar n aşm ş bu kad nlar gördüğüm andan itibaren bilincime ve yüreğime bu duygu ve düşünce renk verdi. Bu gerçeğin gücüne yaşam mda defalarca tan k olmuş, bilincine ermiştim... Ancak Onlar bu yaşam büyüsünün yeryüzünde somutlaşm ş en çarp c örnekleri olarak s k ca sar lmam bir kez daha, hem de en sevecen halleriyle tüm benliğime çentiklediler.

İdeal olan nedir? “İdeal’’ üzerinde en çok oynanan, özünden uzaklaşt r l p, deforme edilen kavramlardan

biridir günümüzde. Toplumsal amaçlar ve bu odaktan oluşturulan gelecek perspektifi, yaşam felsefesi d ş nda her anlamda kullan l r oldu. Bireyin kendisini ve geleceğini toplumsal amaç ve değerler içerisinde tan mlamas “enayilik”tir art k. İdealse en iyi olas l kla, varolan sistemde mesleki, kariyer anlam nda bir yer edinmek için harcanan “çaba”d r. Bu “çaba”n n niteliğininse hiç bir önemi yoktur. Başka?! Kad n aç s ndan Ona yüklenen meta anlam n n saf halidir; ideal beden, ideal kilo, ideal eş, ideal...d r!

omuz omuza olduklar can yoldaşlar n kopar p alm ş cellatlar. Sonra kendilerinin yollar düşmüş o cehennemi vahşetin taa göbeğine. Hep umut etmişler... İdeal belledikleri tüm değerler ad na beslenen umutlar büyütmüşler yüreklerinde... Onlarla tutunmuşlar ölüm yaşam aras ndaks rat köprüsünden geçerken yaşam n ipine. “Bizimkiler” dedikleri insanl k ve tarih ordusunun ayak sesleri hiç eksilmemiş kulaklar ndan. Ve bir gün tüm ezilen insanl k gibi Onlar da “bizimkiler”in yüreklerinde büyüttükleri, ellerinde s k ca kavrad klar emeğin ve tarihin bayraklar ,

Hep umut etmişler... Onlar, kullan m alan her an genişletilerek kirletilen ideal kavram n n, günümüzdeki bu yozlaşt r lmas na meydan okuyan, görkemli birer ç nard . İlk gençlik ad mlar n , Nazi barbarl ğ na baş kald rmakla atm şlar. İdeal kavram ilk böyle girmiş bilinç ve yüreklerine... Bildiri olmuşlar, pankart olmuşlar, isyan olmuşlar... Bunlar n herbirinin karş l ğ n n bir ipin ucunda sallanmakla ya da gaz odalar nda imha olmakla eşdeğer olduğunu bile bile... Yan başlar nda,

marşlar ve ayak sesleri eşliğinde Nazi vahşetinden “yeni” bir dünyaya ad m atm şlar.

kurman n ad ... Art k 17 yaşlar nda genç kad nlar değildirler... Nazi vahşetinin kad na yüklediği saf kölelik anlam n , ona karş an an yürüttükleri savaşla yere çalm şlard r. Kad nl klar n yads madan, onun içeriğini insan olmakla eşdeğer k lmay öğrenmişler. İnsan ve kad n olman n uyumlu bir sureti olmay öğrenmişler... O vahşet y llar nda yürek ve bilinçleri tarih kadar olgunlaşm ş... Ezilen insanl k ad na zifiri karanl ğ yaran gün ş ğ olman n hiç eskimeyecek gençliğine, ayd nl ğ na ulaşm şlar. Nazi karanl ğ na inen bir tokatken tan şt klar “ideal”, “yeni bir dünya” kurman n ad olur art k. “Yeni bir dünya”; üretim ve emekte somutlaş r. Kendi yetenek ve birikimlerini toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda kullanmakta, zenginleştirip geliştirmekte... Bu doğrultuda katettikleri her etap yaşamla aralar ndaki ilişkiyi her defas nda tazeler... Bu dünyan n kuruluşunda bir tuğla ve harç olduklar n hissettikleri her an, ruhsal özgürleşmelerinin anahtar olur. Özgürlük onlar n literatüründe, akmakt r... İç s n rlar n parçalay p, kendilerinde varolan tüm zenginlikleri insanl ğ n kolektif hazinesine ak tmakta harcad klar enerjidir... Doğan n bir kanunu olan bi-

yolojik yaşlanmay bile bunun bir engeli haline getirmeyecek bir ruhsal gençlikle yaşama çentik att kça Onlar, doğa bile bu çabay ödüllendirmekten geri duramaz. Bugün 85 yaş na merdiven dayad klar halde 18 yaş ndaki

gençler gibi ateşli ajitasyonlar çekebilmeleri bundand r. Yürüyüş kortejlerinin en önünde ideallerinin somutlaşt ğ şiarlar n nakşedildiği pankartlar en delikanl çağlar ndaym şcas na s ms k kavray p, meydanlar ad mlayabilmeleri bundand r... Bunlar beynime, yüreğime bir kez daha çentiklemeleriyle bile yaşam büyütmeye devam ettiklerini kan tl yorlar... Tarih kadar eski, tarih kadar genç bu kad nlar, varl klar yla hepimizin kafalar nda yaşam karş s nda anlaml sorular yarat p, yan tlar vermiyorlar m sizce de?! Figen Candan

“Kad nlar pek birşey bilmezler!” Bazen akl ma ne geliyor biliyor musunuz? Akl mdan geçeni, sizlerle paylaşmak için kaleme almak istedim. Bir kad n grubu oluşturmaya ne dersiniz? Bunun için sadece birkaç bayan yanyana gelsek yeter diye düşünüyorum. Onlar n bilgi ve deneyimlerini ortaya ç kartan, görüşlerini paylaşabilmelerini sağlayan, bunu yaparken de kendilerine, hayatlar na yeniden bakma cesaretini veren bir eğitim program , gerçek bir değişimin başlang c olabilir. Hem bireysel hem de toplumsal bir değişimin.

Özgüveni yitirmek Toplumda şöyle bir bak ş aç ş vard r; “kad nlar pek birşey bilmezler” diye çok s k duyar z.. Onlara hep şöyle söylenir: “Bilmiyorsun”, “öğrenmelisin”,

Baflta annelik olmmak üzere, kad›n› hep cinsiyetiyle baflar›l› görürler...

“yanl ş biliyorsun”, “daha çok öğrenmelisin” diye. Kad nlar n ise buna karş tepkileri “evet bilmiyorum”, “zaten dünyay kurtarmak bana m kald ?” oluyor. Bunun tersi tepki duyanlar da var. “Evet bilmiyorum ama öğreneceğim, kendimi değiştire-

ceğim” gibi şeyler de söylemektedirler. Kendisinde varolan bütün değerlere s rt n dönerek, başkalar n n onun için koyduğu hedeflere ulaşmak için epeyce çabalayan ve bu çabalama içerisinde kendine duyduğu özgüve-

ni giderek s f r n alt na düşen bir kad n tipolojisi ortaya ç kar. Kad nlar hayat n pekçok alan nda yeterince yarat c olmayan, her zaman eksikli olarak düşünülür. Bunun birçok örnekleri var. Eğer araba kullan yorsak iyi araba kullanamay z. İyi politika yapamay z ve anlamay z. Karar verme aşamas nda iyi kararlar veremeyiz. Bu suçlamalar neye dayand r yorlar biliyor musunuz? “Kad nlar duygusald r, onlar anlamak mümkün değildir” gözüyle bak yorlar. O yüzden fazla uğraşm yorlar kendilerince.

Geleneksel roller Benim gözlemlediğim; başta annelik olmak üzere, kad n hep cinsiyetiyle başar l görürler. Kad nlar için biçilen, birkaç rolü iyi oynamakt r. İsterseniz bize biçilen birkaç rolü örnek-

leyelim: Becerikli, güleryüzle kocas n bekleyen “idare eden”, iyi bir aşç , titiz bir ev han m . Kaynanan zla oturuyorsan z sayg l ve duygusal bir gelin. Eğer genç k zsan, çal şkan ve ebebeyenlerin sözünden ç kmayan, itaatkar. İşte bunlar bizim başar m z. Kad nlar bunu diğer bayan arkadaşlar yla paylaşt klar nda hep şikayetçilerdir. Bu durumdan hoşlanmasalar da bu rolleri oynamak zorunda kal r. Ve sürekli içimizde bir boşluk oluşur ve ç ğ gibi büyür. Ben de kad na bak ş aç s n değiştirmek için kad nlar n kendilerini ifade edebilecekleri bir çal şmay önemsiyorum. Art k bu rollerin d ş nda yapabileceğimiz çok şeylerin olduğunu düşünüyorum. Ne dersiniz, beraber miyiz?

‹çimdeki Pencere

Sarya Canan

Ah çocuklar m z!… Çocuklarm z… Umutlar m z, sevinçlerimiz, kayg lar m z, onlarla sevindiğimiz ve onlarla üzüldüğümüz çocuklar m z. Teknolojinin h zla geliştiği bilim ve iletişim çağ n n, çocuklar m z n dünyas nda da yank s n bulduğu günümüzde çocuklar m z ne kadar bizim? Beslenmede McDonalds, giyimde NikeAdidas kültürü. Günlük yaşamda aş r tüketicilik. Oynarken beyin ve fizik hareketlerinin bütünlüğünden uzak atari ve benzeri bilgisayar oyunlar … Bütün bunlar, en az aileler kadar çocuklar m z üzerinde etkilidirler. Eskiden, teknolojinin henüz gelişmediği ya da yayg nlaşmad ğ dönemlerde, oyuncaklar, anlat lan masallar çok değişikti. Şimdiki çocuklara bakt ğ m zda, hem imrenme hem de ac ma duygusu yaş yoruz. Düşünme sistamatiğini devre d ş b rakan tek yanl bir gelişime hizmet eden çocuk dünyas var karş m zda. Herşey haz r ellerinin alt nda. Ne istiyorlarsa al n yor. Mağazalar, oyun salonlar , atl kar ncalar, vs. Biz karpuz kabuğundan araba, telden çember yap p bir şeyler üretirdik. Ta çocukluğumuzda, el hünerlerimiz gelişirdi. Bugün “patinaj” dedikleri patent var. Altm şl y llarda rulmandan yapt ğ m z tornet arac m z, bizi sokaklarda taş d ğ gibi, biz de onunla pazarda yük taş yarak para kazan rd k. Yoksulluğun getirdiği zorunluluklar da olsa, çocuk yaşta bile yarat c l ğ n s n rlar n zorluyorduk. Girişkenlik, daha çocuk yaşta att ğ n ad mlarla başl yor. Kapitalizmin geliştikçe silip süpürdüğü şey, sadece zorlay c l k, yarat c l k ve beceriler mi? İnsana dair ne varsa hepsi. Daha küçük yaşta al şkanl klar n , davran şlar n , özlemlerini, hatta yemek sistemini dahi değiştiriyor. Kendi toplumunun kuşaklar n yarat yor.

Etkileşimle geçen y llar Akşamlar karş s na geçtiğimiz tv reklamlar , büyüklerin beynine hücum ettiği gibi, tertemiz çocuk beyinlerini de alabora ediyor. Yemek yemeye direnen çocuk, reklamlarda gördüğü v r z v r n, McDonalds-Hamburger’in bağ ml s olmuyor mu? Çoğu anne, çocuğuna yemek yedirmekte zorlan r ama hamburger olunca çocuk hiç itiraz etmez. Ya da ekonomik s n rlar m z aşan pahal l ktaki marka elbiselerde diretmez mi? Çocuğun kalitesi markalarla aç klan r. Bütün çocuklar ve gençler reklam tabelas gibi giysilerinde markalar n reklam n taş rlar. Kendisini çevreleyen tüm ilişkilerden; televizyondan, okuldan, mahalleden, aileden etkilenerek büyür çocuklar m z. Birçok aile bunun fark nda olmaks z n çocuğundan sadece olmas gerekeni ister. Mesela çocuk derslerine ilgi göstermez, ne kitaba bakar ne de defteri açar. Böyle bir durumda feryat ederiz. Çocukta aç ğa ç kan yan yla uğraş r bunun üstüne gideriz. Oysa hergün evde tekrarlanan, işten eve gelen baba ya da annenin yemek sonras kendisini karş s nda bulduğu günlük dizi, talkshow, vs. ile s n rl günlük yaşam m z, çocuğun etkileşimlerinde en fazla pay sahibidir. “Erkek çocuk babadan, k zlar ise anneden etkilenir” derler. Pay yok değil çünkü aileler ars ndaki ilişki, günlük al şkanl klar, yaşam tarz uğraşlar , eğlence anlay şlar , kültürel aktiviteler, bunlar n çocuklar üzerindeki etkisi daha doğrudand r. Çocuklar belli yaşa kadar gördüklerini, duyduklar n haf zaya kaydetmekle meşgul olurlar. Bütün bunlar yok say larak, kendimizi zorlamaks z n salt çocuklar m zdan beklenti içine girersek bir süre sonra tersten bir hayal k r kl ğ yla karş karş ya kal r z. Çünkü hayalini kurduğumuz çocuk tipi bulamay z karş m zda.

Onlar yeni kuşak Biz aileler kimi yarg lar m z n kölesi oladural m, çocuklar m z çoktan yeni dönemin kuşağ olarak karş m za dikiliverirler. Bu karş tl k öylesine güçleşir ki buluğ çağ n geçmiş dünün çocuğu, kendi geleceğine içinde bulunduğu tarzda yürümeye karar verir. Çoğumuz duyar z “Şu arkadaş n çocuğu şöyle olmuş, bunun ki böyle olmuş…” vs. Biz aileler, çocuklar m zdan beklentilerimizde çoğu zaman hakl olmakla beraber kendimizi zorlamaz, sadece anne baba olman n rahatl ğ yla azarlamakla ve onlara olmas gerekeni söylemekle yetinirsek, çocuklar m z çoktan karş m za ald k demektir. Sürekli değişen yaşama yabanc durursak bu yaşam n içinde büyüyen çocuklar m za da yabanc oluruz.

Şükran Aky6ld6z

Tecavüz serbest mi? Modern köleler: Filipinli kad nlar İsveç denince ak llara genellikle ne gelir? “Demokrasi, özgürlük, hele kad n haklar …” Yere göğe s ğd r lamayan, öyle ki yaşam koşullar , sosyal haklar, vb. itibar yla sosyalizmle eş tutulan (!) İsveç, özellikle kad nlar için gerçekte içler ac s bir durumda. 2004 y l nda, sadece Stockholm ili s n rlar nda 700, tüm İsveç’te ise 2 bin 625 tecavüz başvurusu yap lm ş. Uzmanlar n yapt ğ araşt rmalara göre, tecavüz vakalar n n sadece yüzde 10’luk gibi bir k sm n n polise bildirildiği ve bu nedenle gerçek tecavüz rakam n n y lda 20 bin civar nda olduğu belirtiliyor.

Tabii, bu durumda bir çok kad n, suçlular n ceza görme ihtimalinin çok düşük olduğunu bildiği için tecavüze uğrad -

İnand r c değilsen…

Tecavüzcüye ceza yok! Peki “demokrasinin beşiği” İsveç’te, neden sald r ya uğrayan kad nlar n sadece yüzde 10’u şikayette bulunuyor? Çünkü bir erkeğin bu suçtan ceza almas neredeyse imkans z. Yap lan araşt rmalara göre, tecavüzle ilgili her 10 polis başvurusundan birinde dava aç labiliyor, her 100 tecavüzden sadece biri ceza ile sonuçlan yor.

ile ilişkiye girdi” demesi, davan n kilitlenmesi için yeterli! Böylece, mahkemeler erkeğe ceza veremiyor. Kad n n şiddete uğrad ğ n gösteren yaralanmalar veya şahitler yoksa, kad n aç s ndan tecavüzü kan tlamak imkans zlaş yor.

ğ halde polise başvurmaktan çekiniyor. Stockholm Üniversitesi Hukuk Profesörü Christian Diesen’in aç klamalar na göre; bir erkeğin tecavüzden ceza alabilmesi için neredeyse tecavüzün video kay tlar n n ve görgü tan klar n n olmas gerekiyor. Erkeğin, “kad n kendi isteği

Ancak, istisnai durumlar da var. Diesen’in araşt rmalar , sadece “inand r c l ğ düşük” erkeklerin tecavüz davalar nda cezaland r ld ğ n gösteriyor. Erkek; “göçmen“, “suç kayd kabar k”, “işsiz” gibi s fatlar taş n yorsa “inand r c l ğ düşük” oluyor ve mahkeme bunlar hemen cezaland r yor. Ama, bol paral , eğitimli, kanunlar bilen, mevki sahibi, sayg nl ğ olan tecavüzcü erkekler “yeterince inand r c ” say l yor ve ceza alm yorlar. Ayn şekilde, “inand r c l ğ düşük” kad nlar da var. Tecavüze uğrayan kad nlar, k yafeti mevcut normlara uymayan, yaln z yaşayan, alkol kullanan, üstelik çocuklu, “fahişe” kad nlar ise, inand r c l klar mümkün olmuyor.

Dünya Köle Ticaretini Anma Günü olarak kabul edilen 23 Ağustos’ta DW’den Priya Esselborn modern kölelik ve Filipinli kad nlar n durumuna ilişkin yapt ğ araşt rmalar kamuoyuna sundu. Eskimiş gibi görünse de, yaşad ğ m z dünyan n çarp c bir gerçeğini deşifre ettiği için Esselborn’un ulaşt ğ sonuçlar okurlar m zla paylaşmak istedik. Yoksul ülkelerden pekçok kişi gelecek umutlar n yurtd ş na bağl yor ve buralarda da insan tacirlerinin eline düşüyor. Filipinliler iş göçünde baş çekiyor. Dünya çap nda 100 ülkede 7 milyondan fazla Filipinli; hemşire, doktor, hizmetçi, denizci ya da zanaatkar olarak çal ş yor. Yurtd ş nda para kazan p ülkelerinde geride b rakt klar yak nlar na havale eden Filipinliler, ayn zamanda ülke ekonomisine de milyarlarca euroluk katk da bulunuyor. Ancak iyi bir eğitim almam ş olanlar, özellikle de kad nlar için daha iyi bir yaşam aray ş tuzaklarla dolu. Filipinli genç kad nlar, ajanslar arac l ğ yla “denizaş r sahne

sanatç s ” ad yla eğlence sektöründe hizmet vermek üzere yurtd ş na, özellikle de Japonya’ya gönderiliyor. Japon klüplerinde ve barlar nda dansç ya

Fuhuşa giden yol...

da şark c olarak çal ş yor. Ancak bu, insan ticaretinin tek boyutu değil. Filipinli bu k zlar müşterilere sat l yor ve fuhuşa zorlan yor. Y lda 80 bin Filipinli k z “denizaş r sahne sanatç s ” olarak vize al yor. Kaç n n sahne sanatç l ğ , kaç n n fuhuş yapt ğ ise bilinmiyor. Çoğu daha reşit bile değil. Sahte kimliklerle yaşlar büyük gösteriliyor.

keklerin yar s kadar ücret al yor, yoksul ailelerde erkek çocuklar okuyabilsin diye k zlar n eğitimi feda ediliyor. Eğitimsiz k z çocuklar n n iş bulabilmesi de giderek daha zorlaş yor. Çoğu, vücudunu satmak d ş nda bu ikilemden bir ç k ş yolu göremiyor. Bu k zlar, fuhuşun yasak olduğu, kat Katolik Filipinler’de aileleri ve toplum taraf ndan

Kad nlara yönelik ayr mc yaklaş m yaşam n her alan nda hissediliyor. Kad nlar hala er-

d şlanma korkusuyla yapt klar işi gizli tutuyorlar. Ama diğer yandan, onlar fuhuşa teşvik edenler de bizzat aileleri. Fuhuşa sürüklenen pekçok Filipinli k z n hikayesi ortak. Çoğu yoksul taşra bölgelerinde doğmuş, babas z yetişmiş, okula gitmemiş ve küçük yaşlarda büyük şehre kaçm ş k zlar. Önce yankesicilik yapm şlar. Bu yaşamalar na yetmeyince, fuhuşa başlam şlar. Fuhuş özellikle yurtd ş nda karl bir endüstri oluşturmuş durumda. Şark c ya da dansç olarak bar ya da klüplerde çal şan genç Filipinli k zlar genelde Japonya’ya, son dönemde ayr ca Kore ve Malezya’ya gönderiliyor.

Sistem fuhuşu teşvik eder... Devletlerse bu gerçeğe sessiz kalarak onay veriyor. Çünkü insan etinin, ruhunun sat ş üzerinden yükselen fuhuş ekonomisi oldukça karl . Onlar aç s ndan, kar d ş nda hiç bir yasa ve değer olmad ğ için, modern dünyan n bu yeni köle pazar na müdahale etmelerini beklemek te anlams z...


Yaflanacak

Dünya 8

G

E

N

Ç

L

K

Brezilya’n n gecekondulu Hip Hop’çular Geldiğimizde teybin baş nda dans ediyordu. Arkalar nda son şark lar nda yap m ndan bahsettikleri tuvalet var. Yar m kalm ş…

Campinas, São Paula’dan iki saat uzakl kta bir kent. Tabii ki São Paulo gibi “favelalarla”, yani gecekondularla çevrili. Onlardan birine gidiyoruz. Belediye otobüsünden inince, 13 yaşlar nda bisikletli bir çocuk geliyor. “Familya’ya mi gideceksiniz ?” “Familya” “Hip-hop hareketi” içinde bir grubun ad . Bizi bekliyormuş zaten. Bir başkas daha geliyor, yine bisikletli, ayn yaşlarda. Tokalaş yoruz. Önümüze düşüyorlar. Bisikleti bedenlerinin bir parças gibi kullan yorlar. Dar sokaklar n aras ndan, çok dar bir sokağa giriyoruz. Genişliği bir metre bile yok. Sokağ n baş nda birisi bekliyor, yine tokalaş yoruz. O da kat l yor bize. Bir sonraki köşede 3-4 çocuk da kat l yor. Diğerlerine benzer bir tahtadan bir gecekondu var 50 metre kadar ötemizde.

Favelada yaşam

Ev sahibimiz “Hip hop hareketi“ Gecekondunun önü kalabal k… Hepsi bizi bekliyorlar, teypte bir hip hop parças çal yor. ‘Hip hop hareketi’ne yap lan bir ziyaret bu. ‘Hip hop hareketi’ bütün Brezilya favelalar nda yayg n. Esas olarak dört unsurdan oluşuyor. Hip hop müziği, break dans, graffiti ve DJ. Biraz sonra Demis ile konuşuyoruz. Onlardan biri. Daha çok sözcüleri gibi. “Suçluyuz, kitap okuyoruz, suçluyuz resim yap yoruz, suçluyuz başka bir sistem istiyoruz” “Eğer Brezilya Hip Hop hare-

ketine bakarsak bütün hepsinde sosyal sorunlar işlenir. Gecekondular n sorunlar n , Brezilya toplumunun sorunlar n , siyahlar n sorunlar n .” “Biz ‘familyayiz.’ Biz müzik işçileriyiz, sosyal alanda müzik yapan. Sosyal alanda müzik yapan işçileriz çünkü biz inan yoruz ki Hip Hop sadece şark değildir. Bu bütün olarak kültürdür. Tamamen tarihsel ve tamamen yarat c . Sosyal olarak ya-

rat c . Objektif anlamda gerçeği anlatan bir yarat c l k. Kendisini medyaya tan tmaz. Gerçi ‘familya’ medya içersinde yer alabilir ama medya için yaratmaz.” Bir şark lar nda anlatt klar gecekonduday z. Kamera için biraz ş k var diye içerde konuşmak istedim. Yaklaş k 30 kişi var z kulübenin içinde. Herkes yanyana dizilmiş. Demis devam ediyor, kucağ nda 2 yaşlar nda bir çocuk.

“Bizi tan t rken bir çok insan diyor ki ‘Gecekondularda yaş yorlar ve onlar marjinal. Onlar gecekondularda yarat yorlar’. Evet biz marjinaliz. Siz koca bir marjinal mahallenin içinden geçtiniz. Bütün gecekondular marjinal. O zaman bütün ülke marjinal. Çünkü bu ülkeyi meydana getirenler esas biziz. Diyorlar ki onlar suçlu. Bu da doğru. Biz suçluyuz. Suçun bilgisini taş yoruz. Suçluyuz, kitap okuyoruz, suçluyuz resim yap yoruz, başka türlü resimler yap yoruz, suçluyuz başka bir sistem istiyoruz.” Tepeden sarkan lamban n ş ğ azal p çoğal yor. İçeri s ğmayanlar gecekondunun tek penceresinden bakarak bizi dinliyorlar “Graffiti yapan var mi?” diyorum. Birisini çağ r yorlar. Koca kal n çerçeveli gözlükleriyle gelip bizi selaml yor. Üstünde ‘Boss’ yazan bir tişört var. Demis’in üzerinde Brezilya’n n siyah devrimci lideri Zumbi Dos Palmares tişörtü, konuşmaya devam ediyor. “Bir başka şekilde düşünürsek bunu, birileri ‘bu favela nas l bir yer’ diye sorarsa, depresif bir yer… Çok küçük, çok zor bir yerde yap lan bir müzik düşünün, ama asl nda bu bizim gücümüz kişisel olarak. Televizyon yok, politikac lar yok… Ama polisler hiç ‘yok’ değil, yoksulluk hiç ‘yok’ değil. Bizim söylediklerimiz

bu. Biz bütün yoksullar n yar n uyan p uyanamayacağ endişesinden söz ediyoruz, yaşam n sürdürüp sürdüremeyeceğinden.” ‘Peki burada mafya var m ?’ diye soruyorum. “Evet tabii ki mafya var ve çok tehlikeli. Her gün birilerini öldürüyor. Burada kimsenin işi yok. Herkes çocuklar n n nas l süt içeceğini düşünüyor. Yani insanlar öldüren bu. İşte bu, mafya.” “Eğer silahl mafyadan söz ediyorsak, uyuşturucu trafiğinden söz ediyorsak, her eve girdi mafya. Çünkü art k her evde televizyon var. İşte bu mafya.. Mafyan n en güçlüsü televizyondur. Eğer bir insan n öğreneceği süreci düşünürsek, kitap okumas , gazete okumas ya da iyi bir film izlemesi bunlar n hiç biri televizyonlarda yoktur.”

Gelecek için ne istiyorsunuz? “Ne mi istiyoruz gelecek için? Şimdi. Şimdi gelecektir. Şu an gelecektir zaten. Bütün anlar gelecek. Gelecek zaten şimdinin inşa edilmesidir. Eğer yar n dersen, bunu düşünürsek yar na kadar zaman m z var m ki? Biz devrimciyiz. Ne yap yorsak, hangi an olursa olsun, hangi deneyimlerimiz olursa olsun, kalbimize dokunan ne varsa hepsiyle devrimi inşa ediyoruz demektir. Şimdi konuştuklar m zla bile…” Bu gece yapacaklar duvar resmine davet ediliyoruz. Bir sonraki gün ise break dansa. Fonda ‘familya’ çal yor. Şark tuvaleti neden yar m b rakmak zorunda kald klar n anlat yor. Metin Yeğin

“Ne disko ne halay; ÇepkiNight!” Yafl s›n›rlamas› yok. Organize edenlerin amac› para kazanmak. Ve 14 yafla›ndakiler de kat›l›yor, hatta içki alabiliyorlar. Her kesimden insan kat›l›yor. Gençler de yafll›lar da kat›l›yor. Bana göre Alevi gençlik daha çok kat›l›yor. Almanya’da son iki y ld r Türkiyeli gençliğin yoğun ilgi gösterdiği bir eğlence türü hakim. Organizatörler, yabanc bir ülkede ne kendi kültürünü

için, halay çekmek ve eğlenmek için gidiyorum ve eğleniyorum. Naz6m: Ben stres atmak için gidiyorum. Eğlenmek, halay çekmek için gidiyorum.

di kültürümüzü bilen insanlar geliyor. Selcan: Bana göre bir fark yok. Tek fark Türkçe müzik yap l yor olmas . Gece saat

zün özünü bozuyorlar. Kendi kültürümüzü kar şt rmadan verseler daha iyi olur diye düşünüyorum. Selcan: Ne bizi ne de kültürümüzü geliştirici bir yan olduğunu düşünüyorum. Halay müziğini poplaşt rarak söylüyorlar. Ayn zamanda halk müziği söyleyen sanatç ya arkadan bir DJ eşlik ediyor ve pop müziğin soundu güçlü bir şekilde bas ç k yor. Bundan sonra da kat lmay düşünüyor musunuz? Elif Genç: Ben art k gitmek istemiyorum çünkü amaç ndan sapma var. Küçüklerin orda bulunmas beni çok rahats z ediyor. Aileleri olmadan orda sabaha kadar kal yorlar.

Satranç Tahtas› ne de yaşad ğ ülkenin kültürünü benimseyen gençliğin iki arada bir derede ruh halini, aray şlar n sosyal ihityaçlar n ticari kara dönüstürmekte gecikmedi. Peki gençler neden bu denli ilgi gösteriyor bu tür eğlencelere? Bunu en iyi yine onlar cevaplayabilirlerdi. Biz de onlar kulak verdik. Gençler ÇepkiNight vb. gecelere kat l yorlar. Siz hiç gittiniz mi? Gülhan Çengel: Hiç gitmedim. Fakat gitmek isterim. Neden gitmek isterdin? Gülhan Çengel: Müzik dinlemek için, güzel ve s cak bir ortam olduğunu düşündüğüm için. Selcan: Ben gittim. Neden gidiyorsunuz? Arad ğ n z buluyor musunuz? Selcan: Sanatç lar görmek

Sizce aileler bu konu da ne düşünüyorlar? Erdal: Aileler genelde bilmiyorlar. Türk müziğinin yap ld ğ ve Türkiyelilerin bulunduğu yerler olduğu için gönderiyorlar. “Diskoya gitmektense halay çekmeye gitsinler” diye düşünüyorlar . O yüzden çocuklar n n gitmelerine izin veriyorlar. Selcan: Gitmemi istemiyorlar. O ortamlarda alkol kullan ld ğ ndan ve oraya giden gençleri beğenmediklerinden. Erkeklerin k zlar için, k zlar n da erkekler için gittiğini düşünüyorlar . Elif Genç: Ailem gitmeme kar şm yor. Bana b rak yor karar . Disko ile bir fark var m ? Elif Genç: Çok fark var. Diskolarda daha fazla alkol tüketiliyor. Bizden daha uzak bir ortam. Ama buralarda bizim ken-

12:00’den sonra ise pop ve hiphop türü müzikler yap l yor. Bundan kaynakl da bir fark göremiyorum. Naz6m: Asl nda ortam n diskodan fark yok. Yaş s n r var m ? Kimler daha çok kat l yor? Selcan: Yaş s n rlamas yok. Organize edenlerin amac para kazanmak. Ve 14 yaşa ndakiler de kat l yor, hatta içki alabiliyorlar. Her kesimden insan kat l yor. Gençler de yaşl lar da kat l yor. Bana göre Alevi gençlik daha çok kat l yor. Peki bu organizasyonlar n kültürü geliştirici bir özelliği var m ? Gülhan Çengel: Bence büyük bir katk s var. Kendi külütürümüzü, müziğimizi dinleme imkan buluyoruz. Elif Kabukçu: Bence müziğimizi bozuyorlar. Kültürümü-

Evet uzun bir ara verdik fakat daha dinamik daha yoğun bir satranç gündemiyle yine satrançsever okurlar m za, köşemizde eskiden olduğu gibi satranç karikatürleri, problemleri ve portreleri yer yer vermeye devam edecğiz. Ayr ca yeni dönemde farkl l k olarak güncel satranç haberlerini, turnuvalar , değişen turnuva kurallar n da bu köşemize taş yacağ z. Bununla birlikte Satrançseverlere bir müjdemizde olacak Köln Yaşamevi’nde her hafta perşembe günleri satranç kurs-

Selcan: Asl nda isteyerek gitmiyorum, arkadaşlar m gitmem için srar ediyorlar. (Selcan ile ropör taj yapt ğ m z esnada içeriye babas giriyor ve biz bunun bir şans olduğunu düşünüyoruz. Çünkü ailelerin bu konuda ne düşündüklerini de öğrenmek istiyoruz.)

Siz çocuğunuzun bu tür eğlencelere kat lmas n nas l karş l yorsunuz? Baba: Kesinlikle karş y m. Bir yer; birliği, bereberliği, kardeşliği güçlendirecek sosyal bir ortam değilse, insanlar yozlaşt r r. Burjuvazinin ç kar na hizmet ediyorsa tabii ki gidilmez. Fakat bu ortamlar görmediğim için bir şey söyleyemem.

GençLink

Onur

Başka bir dünya mümkün mü? Bazen kendimize ayk r da bakabilmek grekiyor. Aya ilk ad m atan insanlar olan Neil Armstrong ile Edwin Aldrin, yukar dan dünya ya bakt klar nda bir iç içe geçmişlik, bir bütünlük görmüşler. Ve insanlar çitlerle çevrili toprak parçalar na hapsetmenin insanl k için ne yarar sağlad ğ n anlayamam şlar. Dünyaya döndüklerinde bu iki insan n hayat değişmiş. Olayalara daha farkl bir gözle bakabilmişler. Bizim bunlar düşünmemiz için aya gitmemiz şart değil tabii ki. Al n dünyan n bir küre maketini ve ona öylece bak n, kendinizi uzayda yaşayan bir varl ğ n yerine koyun. Muhtemelen bu iki astronotun düşündüklerini düşüneceksiniz. “İnsan, akl n en iyi kullanabilen canl varl kt r fakat henüz akla uygun bir sistem kuramad ” demişti Server Tanilli bir yaz s nda. Berlin, Paris, Londra ve İstanbul gibi büyük şehirlerde, suç oranlar nda büyük art şlar gözlenmiş. Buna karş önlem; daha fazla güvenlik kameras , daha fazla polis, daha fazla cezaevi, daha fazla kontrol. Özellikle genç yabanc lar hedef tahtas nda. Bu sistem içerisinde en iyi çözümdür bunlar. Bütün bu önlemlere karş ise suç oranlar nda düşme bir yana sanki önlemlerle orant l art yor. Tam bir k s r döngü. Çürük düzen toplumu giderek çürütyor. Sokaklarda para dilenerek yaşayan genç insanlar ne kadar da çoğald . Toplad klar paralarla da hemen içki sat n al rlar. Yap lan bir araşt rmaya göre bu insanlar n yüzde 90’ n n sosyal fobisi var. Yani a-sosyallik. Başka bir deyişle gayet zeki, yetenekli ve belkide çal şkan insanlar fakat toplumla iletişim kuram yorlar. Avrupa devletleri, dünyada sosyal derneklere, etkinliklere en fazla destek veren ülkeler olarak bilinir fakat gençlerin giderek toplumdan kopmalar na engel olam yorlar. Sadece Almanya’da her iki kişiden biri depresyon geçirmiş. Ve bunlar n yüzde 22’si tedaviye yan t vermiyorlar. Alman toplumunun yüzde 30’u yaln z yaş yor. Korkunç bir sosyal y k m. Bu ülkeler ne kadar da sosyal devlet görüntüsü vemeye çal şsalar da (ki bu sosyal imkanlar da bir bir yok oluyor) sosyallik kapitalizmin doğas na ayk r d r. Paran n egemen olduğu sistemde, her şeyin para kazanmaya endekslendiği sistemde; etik de biter sosyallik de. İnsanl k doğas ndan koparak amaçs zlaş r ve kendine yabanc laş r. Ve ortaya işsiz güçsüz sadece bira içmek için yaşayan insanlar ç kar, giderek de çoğal rlar. Çürük düzen çürütür… Hani bizlerden yaşça olgun insanlar hep derler ya: “Dünya bozuldu. Nerede eski dostluklar, insanl klar…” Biz gençler ise çoğu kez duymay z bile onlar . Hayatla olan bağ n kuramay z söylediklerinin. Küçümseriz adeta, eski kafal olduklar n düşünürüz. Asl nda bu yakar şlar n sebebi; yozlaşan hayat , yaşanan çirkinlikleri kabulenememektir, al şamamakt r bu yaşananlara. Bu yönleriyle onlar, bence biz gençlerden daha ileri görüşlüler. Bizim sorunumuz; bu çirkinliklerin içerisinde büyüdüğümüz için, genç bir insan n sokalarda yaşamas n garipsemeyiz. Sanki yaşamda olmaz sa olmaz gibi. Heryer de bunlardan vard r nas l olsa. Bize düşen bunlardan uzak durmakt r. Bize bulaşmas nlar yeter. Oysaki böyle görmezden gelip susmaya devam edersek s ra bir gün bize de gelecektir. Birgün çok sevdiğiniz bir dostunuzda orada öyle dilenebilir. Ya da ileride çocuğunuz. İnsan toplumsal bir varl kt r. Toplumdan ayr yaşamas na imkan yoktur. Ormanda tek baş na yaşayan bir insan n bile, bir gün mutlaka doktora ihtiyac olacakt r. Ve toplumlar insanlar n her türlü ihtiyaçlar na yan t veren kollektiflerdir. Eğer bu kollektif para kazanma üzerine kurulursa, insanlar hayata döndürmek için yetişen doktor bile bir hastan n böbreğini çal p başka birine para karş l ğ nda satar. Peki başka bir dünya mümkün degil mi? Tabii ki mümkün! Paran n egemen olmad ğ , insanlar n birey olarak büyük bir kollektifin bir parças olduklar n n bilincinde olarak yaşamalar . Kolektiften kopan her insan n insanl k için büyük bir kay p olduğunun bilincinde olan bireyler. Böyle olunca suç oranlar da azal r, hatta yok olur. Para dilenerek yaşayan insanlar da toplumun bilinçli bireyleri taraf nda yaşama döndürlür. Çünkü bu hepimizin sorunudur. Bu ise sosyalizm de mümkündür.

Judit Polgar satranc’ n ilham perisi lar başlam şt r. Satranç Club 2000’in deneyimli ve usta oyuncular n n denetimde yap lacak kurslarla ilgilenenlerin aşağ da vereceğimiz Yaşamevi’nin telefonunu aramalar yeterli olacakt r. Bu say m zda yine ilginç bir konu olarak düşündüğümüz satranç ustas bir kad n n portresini taş yaçağ z sizlere. İlginç olan ne mi? 1976 Macaristan doğumlu Judit Polgar kad n n erkek egemen satranç dünyas nda ki sesi olmas yla köşemize taş nmay hak ediyor. Onun erkek rakipleri karş s nda ki savaşç yap s ,azimli, meydan okuyan oyun gücü ve kendine olan özgüveni: Satranc kaç yaş nda öğrendiniz? Satranc beş yaş nda iken öğrendim. Baban z n devrimci eğitim metodlar ve tekniklerinden haberdar m yd n z? Hay r küçükken fark nda değildim fakat on yaş ma geldiğimde yetişme tarz m z n diğer çocuklar nkinden farkl olduğunu anlad m ama k zkardeşlerim ve ben daha sonra bunun

bizim için normal olduğu kan s na vard k. Bayan müsabakalar nda oynamay ne zaman b rakt n z? Bayan müsabakalar nda gerçekten isteyerek hiç oynamad m. Yaln zca üç kere oynad m. Bayan müsabakalar na karş değilim ama benim için yeterli seviye erkek müsabakalar nda. Asl nda satrançtaki bayan/erkek ayr m cinsiyetler aras nda seviyeyi kötüleştiriyor. Böyle bir ayr m olmasayd k sa vadede bayan kat l mc lar aras nda azalma görünebilir. Ama uzun vadede seviye yükselir ve bu oyun için iyi olur. Sizce tüm zamanlar m en iyi oyuncusu kimdir? Tüm zamanlar n en iyi oyuncusunu parmakla göstermenin imkan olduğunu düşünmüyorum. Bütün büyük oyuncular kendi zamanlar nda büyük başar lar edlde etmişler. Satrançtaki en güçlü özellğiniz nedir? Bence en büyük özelliğim savaşma ruhum ve asla mücadeleyi b rakmamam. En zay f özelliğiniz? Bunu siz erkeklerle paylaş-

mak istediğimden emin değilim. Satranca bir oyundan fazla birşeymiş gözüyle mi bak yorsunuz? Benim için satranç bir oyundan fazla; o benim mesleğim. Satranç sanat ve yarat c l ğ artt r r. Yirmi y l önce bügün olduğundan daha çok yarat c bir aktivite idi. Daha çok genç bir bayans n z ve y llard r satrançta ön s ralarda yer al yorsunuz. Sizce bu daha ne kadar sürecek? Bu benim tutku ve ilgime bağl . Eğer tutkumu kaybetmezsem daha uzun süre yerimi korurum çünkü, beni tehdit eden çok az bayan oyuncu var. Çin’in bayanlar satranc na egemen olmas hakk ndaki fikrin nedir? Bunun sebebi satranc çok ciddiye almalar . Devlet satranc eğitim kamplar ve profesyonel eğitim toplant lar ile çok iyi destekliyor. www.satranc.cjb.net kisaltilarak alinmistir. Tel.: (0221) 788 54 37

sitesinden


Yaflanacak

B

L

M

·

T

E

K

N

‘Nano Teknoloji’ Nano Teknoloji ile maddenin atom yap›s›na müdahale edilebiliyor... Yunanca “cüce” anlam na gelen “Nano” kelimesi, bilim alan nda metrenin milyarda biri olarak tan mlanan ölçü birimi. Bu teknolojiden en fazla yararlan lan alanlar t p, elektronik ve makine yap m . Nano Teknoloji kullan larak çok küçük makineler yap labildiği gibi “ak ll ” malzemeler üretilebiliyor. İşte bu teknolojiye ilgi gösteren bilim adamlar da Almanya’n n Münster kentinde buluştu. Toplant da öncelikle Nano Teknoloji’nin fizik, kimya, biyoloji gibi birçok bilim dal n bir araya getirmesi özelliği ele al nd . Bu noktaya dikkat çeken Münster Üniversitesi Nano Teknoloji Merkezi Profesörü Harald Fuchs, “En önemlisi sürecin kendi kendisini örgütlemesi” dedi ve bu teknoloji ile neler yap lacağ n şöyle anlatt : “Biyolojik yap lar n örgütlenmesin-

de bunu gözlemleyebiliyoruz. İşlevsel yap lar n ortaya ç kt ğ her yerde öz örgütlenme çok önemli. Nano Teknoloji ile bizim istediğimiz şekilde çal şmak üzere kendi yap lar n örgütleyen makineler yapabiliriz.”

kün. Bilgisayar çiplerinden çok daha küçük olmas planlanan çipler bu dalda say l yor.

Sağl k alan nda deneyimler ...

Nano Teknoloji ile bir hücrenin içindeki kimyevi maddelerin birbirini etkilemesi sürecinin yap s n saptamak mümkün. “İnsan n saç k l n n 80 binde biri büyüklüğünde Nano ölçüdeki parçalarla uğraşan bilim” olarak tan mlanan Nano Teknoloji ile maddelerin atom yap lar n değiştirmek, insan damarlar na girebilecek kadar küçük ayg tlar; örneğin organlar n içinde operasyon yapabilecek mini robotlar ya da son derece küçük devre boyutlar nda teknolojiler üretmek müm-

Nano Teknoloji ile maddenin atom yap s na müdahale edilebiliyor, her tür kimyasal maddenin en küçük zerrelerine girilip, o madde hedefe uygun kullan m için biçimlendirilebiliyor. Nano Teknoloji konusunda öncü ülkelerden biri olan Almanya’daki Erlangen Üniversite Kliniği’nde Nano Teknoloji sayesinde 1,5 y lda yeni doğan bebeklerde enfeksiyona bağl ölümler s f ra düşürüldü. Nano partikülleri (parçac klar), havadaki bakterileri, virüsleri, kötü kokular ayr şt r yor, hastane mikroplar n öldürüyor ve koruma tabakas olarak kullan ld ğ nda bir hafta süreyle o yüzeyde bakteri tutunmas n önlüyor ve mevcut bakterileri de yok ediyor.

Bu bir istisna değil, 8 yem üreticisi tekel şahs nda kapitalizmin kar uğruna, kendi d ş ndaki hiç kimseyi ve hiçbir şeyi düşünmeden sömürebileceği-

nin aç k kan t d r. İnsanlar ton baş na cebinden ç kacak sadece 20 Cent uğruna göz göre göre öldürebilecek kadar vahşileştiğinin resmidir!.

Saç k l n n 80 binde biri

Bile bile zehirliyorlar! Foodwatch araflt›rmalar› sonucunda yemlerde, yüksek miktarda kanserojen madde olan dioksin bulundu¤unu aç›klad›. Tüketici Koruma Örgütü (Foodwatch), geçtiğimiz günlerde “Yalan ve Masallar” ad n verdiği raporunu Berlin’de aç klad . Rapor, Alman yem sanayiini kontrol eden 8 tekelin, kârlar uğruna insanlar bilerek zehirlediklerini aç kça ortaya koyuyor. Alman Tüketici Bakan6 Renate Künast’ n “ineklerimize sadece su, tah l ve ot veriyorlar” aç klamas n n da aç k bir yalan olduğu gözler önüne seriyor. Foodwatch’ n raporu, Almanya’da ki yem torbalar n n tamam na, hormonel ilaçlar, kullan lm ş mazot yağ , nitrofen ve kansorojen maddesi olan dioksin kat ld ğ n kan tl yor.

aç klad . Örgüt, Dünya Sağl6k Örgütü taraf ndan aç klanan dioksin s n r değerlerinin kabul edilmesi durumunda, AB içerisinde üretilen hayvansal g da maddelerinin tümünün piyasadan çekilmek zorunda kal nacağ n söylüyor. Tüketici Koruma Örgütü’nün sözcüsü Thilo Bode, insanlarda bulunan dioksinin yüzde 90’ n n, insanlar n ald klar g da maddelerinden kaynakland ğ n ve dioksinin son derece kanserojen bir madde olduğunun tespit edildiğini söylüyor. Yani ölümcül!

Yemlerde dioksin var!

Yemlere mazot ve mazotlu yağ art klar , yemlerin üretiminde kullan lan makinelerden bulaş yor. Peki bunun çaresi yokmu dersiniz?! Var… Sanayi yağlar n n alternatif var. Tek

Foodwatch araşt rmalar sonucunda yemlerde, yüksek miktarda kanserojen madde olan dioksin bulunduğunu

Ne uğruna?

çözüm şu anda kullan lan yağlar değil. Günümüzde üretimde kullan lan yağlar n yerine daha sağl kl yağlar kullan labilir. Ama bir farkla! Yem üreticisi tekeller bir ton yemde sadece 20 cent’i gözden ç kar rlarsa. Yani sağl kl yem üretmenin, daha da doğrusu insanlar zehirlememenin maliyeti bir ton yem baş na 20 cent. Ama yap lm yor!…

İstisna değil, kapitalizmin kirli yüzü! Foodwatch, “Yem skandallar , demokrasinin unutulmuş köşelerinde büyüyen kanserlerdir” diye nitelediği araşt rmas n n sonucunda, yemlerde bulunan zehirli maddelerin bir istisna olmad ğ kanaatine ulaşt klar n aç klad . Hakl lar! Foodwatch’ n yapt ğ araşt rma, daha önce say s z defa tan k olduğumuz kapitalizmin kirli yüzünü bir kez daha görmemizi sağl yor. Örgütün ulaşt ğ n aç klad ğ kanaati, su götürmez bir gerçekliktir!

Leyleklerin gelişi!..

Yaz bitti, göçmen işçiler s la yollar ndan gurbet ellerine dönmeye başlad . Göçmenlik bir yaşam tarz ; kimileri y llarca ülke özlemiyle her yaz düşer yollara, baz lar da bulunduklar topraklar vatan kabul edip yerleşip kal rlar. Göçmen işçilerin yaşam göçmen kuşlara benzer. Bunlar n içinde Leylekler vard r hani. Üşenmeden, y lmadan y llarca yollardad rlar. Afrika’n n l man iklimine tutkun olan leylekler 12 Şubat’la birlikte Anadolu, Trakya, Almanya, Fransa, Polonya’ya göç ederler. İçlerinden bir gurubu Latin Amerika’ya geçerler. Y lda bir kez kuluçkaya yatan leylekler ortalama beş yumurta b rak rlar. Genellikle geldikleri ülkelere yumurta b rakan leylekler istisnai durumlarda bu işi iki kez yapabiliyorlar. Yeni yavrular na iki ayl k al şt rma süresinde eşlik eden leylekler, sonbahardan önce Afrika’ya yaln z başlar na dönerler. Ana leyleğin iki ayl k sürede iç-

güdüsel olarak vermiş olduğu eğitim yavru leyleğin bir gurup leylekle yola ç kmas na yeterli gelmekte.

Uzun ince bir yol Leylekler yolculuğa gündüzleri ç karlar. Hiç durmaks z n ald klar yol günde ortalama 250-300 km. dir. Geceleri verdikleri molalarla konaklad klar yerlerde dinlenirler. Leyleklerin ilginç özelliklerinden biri de uçarken dinlenmeyi başarabilmeleridir. Atmosferin s cakl ğ na göre yükseldikçe, bulutlar n s s yla katettikleri mesafede dinlenirler. Leyleklerin Orta Afrika’dan ç k şlar iki ayr istikamette gerçekleşiyor. Birinci ekip M6s6rİsrail-Suriye-Türkiye üzerinden Almanya, Polonya, İsviçre’ye göç ederken; ikinci kol ise Afrika, Senegal, Fas, İspanya, Fransa güzergah n tercih eder. Bu her y l tekrarlanan zahmetli yolculukta geri dönmeyenlerinde olduğu gözlenmek-

te. Ömürleri 20-30 y l aras nda olan leyleklerin kontrol alt nda tutulanlar 30 y l yaşamakta. Leyleklerin Antakya üzerinden geçiş yapanlar na H6ristiyan kamuoyunda “hac leylek” olarak kabul edilir. Meryem Ana’n n doğum yeri olan Antakya, bu anlamda leyleklerin “kutsall ğ n ” da içerir. 1.20 cm boyu 4 kg ağ rl ğ yla leylekler göç ettikleri her ülkede ilgiyle karş lan rlar. Kartpostallar n değişmeyen “çocuk getiren kuş” görüntüsü leyleklerin evrenselliği ile aç klanabilir.

Rotay şaş rmadan Kuşbilimcilerin verilerine göre leylekler diğer kuşlara göre iç güdüsel olarak güçlü alg lama sistemine sahip. Her y l rotas n şaş rmadan göç ettiği ülkede kurduğu yuvas na gelip, yaz dönemini burada geçirir. Hiçbir leylek bir başkas n n yuvas n işgal etmeye kalkmaz. Bahar n baş nda gözükmeye başlayan leylek, geldikleri ülkelere dağ l p yaşamlar n devam ettirirler. Sekiz ay sonra birer birer kaybolan leylekler, hangi noktada buluştuklar bilinmesine rağmen topluluk halinde geldikleri Orta ve Güney Afrika’ya tekrar dönerler. Ardlar nda güle güle diyen, gelecek baharda buluşmay bekleyen insanlar b rakarak. T pk ilk cemrenin düşmesiyle leyleklerin ortaya ç kacağ n beklediğimiz gibi.

Migren Deneye kat›lan tüm migren hastalar›ndaki genetik de¤iflikli¤in saptanmas› ise bu farkl›l›¤›n sinir hücreleri üzerine yanl›fl bir sinyal... Dayan lmaz baş ağr lar , bulant ve ş ğa karş aş r duyarl l k... Dünya çap nda milyonlarca yetişkin ve çocuk belirgin t bbi bir bulgu olmaks z n bu rahats zl klardan şikayetçi. Hepimizin öyle ya da böyle karş laşt ğ m z, günlük yaşam m z da olumsuz etkileyen bu rahats zl klar Migrenin en karakteristik belirtileridir. Migren, “modern çağ n hastal ğ ” olarak bilinse de, eski Yunanl6lar’da da benzer şikayetlere rastlanm şt . Bilim adamlar na göre ise bu hastal k, tüm kültürlerde benzer şekilde görülüyor. Rahats zl ğ n yol açt ğ baş ağr s nöbetlerini tetikleyen faktörler aras nda; stres, baz6 g6da maddeleri, aş6r6 veya az uyku geliyor. Bonn Üniversitesi’nde görevli bilim insanlar ise son olarak hastal ğa bir genetik bozukluğun yol açt ğ n saptad lar.

Genetik değişiklik Bilim insanlar , dört y l boyunca aralar nda bir çok migren hastas n n bulunduğu 45 aileyi yak ndan inceledi. Yap lan

9 Dünya

K

Bilimde yolculuk

Derya Tanr6vermiş

Yaln z kalan SAPIENS 12 bin y l önce yeryüzünde birden fazla insan türü yaş yordu. Neden sadece bizim türümüz (Homo Sapiens Sapiens) evrim sürecini başar yla tamamlay p hayatta kalmay başard ? İnsan n evrimi ile ilgilenenler, modern insan n (Homo Sapiens Sapiens) atas n n, 2 milyon y l önce Afrika’da yaşayan Homo Erectus olduğunu bilir. Ama asl nda atalar m z, o dönemde insan türü olarak yaln z değillerdi. Uzak prehistorik dönemde, Afrika’da dik yürüyen en az iki tür insans maymun yaş yordu; taş aletler kullanan Handyman (Homo Habilis) ve büyük az dişli Australopithecus Boisei. Peki ama neden Homo Erectus soyunu diğerlerinden daha uzun süre devam ettirebildi? Varolma savaş elbette fiziksel yetiyi zorunlu k l yordu. Ama zihinsel güç de çok önemliydi. Araşt rmalar Erectus’un gelişkin beyin kapasitesine ve soyunu sürdürmesini sağlayan yard mseverlik gibi “insani” özelliklere, yarat c l k, hareket kabiliyeti ve uyum yeteneğine sahip olduğunu saptad . Homo Erectus’un varoluşunu etkileyen en önemli tarihsel dönem, ateşe hükmetmeyi öğrendiği dönemdir. Yani günümüzden 1 milyon y l öncesi. Ateşle, tehlikeli hayvanlardan korunmay öğrenmiş ve bu sayede yüksekte (ağaçta) yatma zorunluluğundan kurtulmuştur. Ateş sayesinde yiyeceklerini pişirmeyi öğrenmiştir. Öncesinde çiğ eti çiğnemek için günde 45 saat harcayan Homo Erectus, pişmiş eti daha çabuk yiyebildiği için daha çok et tüketmeye başlam ş, bu sayede daha fazla kalori alarak büyümeye başlam şt r. Vücudu, dolay s yla kafatas birkaç bin y l içinde yüzde elli büyümüştür. Art k pişmemiş sert et çiğnemek zorunda olmad ğ için de boyun, çene ve genel olarak kafa yap s değişerek kafatas nda beyine daha fazla yer kalm şt r. Erectus, Afrika’daki yaşam alan n terk etmeye cesaret eden ilk türdür. Gürcistan’daki kaz çal şmalar nda 1,8 milyon y l önce yaşad ğ saptanan Erectus kemik kal nt lar na rastlanm şt r. Erectus daha sonra Asya ve Endonezya’ya yönelmiştir. 600 bin y l önce Afrika’da Goliath (Dev) olarak da bilinen Homo Heidelbergensis, yani Neanderthallerin atas da yaşam şt r. Goliath, meyve ve etin yan s ra termit de yiyordu. 100 gram termit, 100 gram etin iki kat kadar protein içerdiği için Goliath (1,95 metre) Erectus’tan (1,35 metre) daha iridir. Goliath’ n Afrika’y terkeden ikinci insans olduğuna dair kan tlar bulunmuştur. Ancak bu devler, Erectus’un ürettiğinin iki kat vücut s s ürettikleri halde cilt yüzeyleri Erectus’tan yüzde 50 daha fazla olduğundan vücut s lar n dengeleyememişler ve böylece soylar tükenmiştir. Günümüzden 20 bin y l önce, Homo Erectus yok olmadan Afrika’da ilk arkaik Homo Sapiens ortaya ç kar. Çenesi ve aln olan, insana benzeyen ilk tür. 100 bin y l önce de bu günün modern insan , Homo Sapiens Sapiens evrim zincirini tamamlar. Homo Sapiens, evrim sürecinde gittikçe bask n bir rol oynamaya başlam şt . Ama insan yeryüzündeki tek insans canl değildi. Değişik türler birbirleriyle zaman zaman karş laşm şlard r. Afrika’dan tüm dünyaya yay lan Homo Sapiens, 45 bin y l önce Endonezya’n n küçük bir adas olan Flores’de fiziksel olarak kendisinin ancak yar s kadar olan Hobbit, ya da diğer ad yla Flores-insan ile karş laşm şt r. 2003 y l nda kaz larda ç kar lan aletler ve kafataslar , Flores-insan n n 12 bin y l önce yokolduğunu ortaya koymuştur. Evrim aç s ndan bu oldukça yak n bir geçmişi temsil ediyor. 4 milyon y ll k tarihle karş laşt r ld ğ nda, yeryüzündeki yaln zl ğ m z n daha dün başlad ğ n söyleyebiliriz. Modern insan n soyunu devam ettirebilmesini sadece beynimizin gelişmişliğine bağlayamay z. Şans n rolünü de hesaba katmak gerekiyor. Çünkü 70 bin y l önce, Endonezya’n n Sumatra adas nda devasa volkanik patlamalar sonucu yeryüzünde aş r iklim değişiklikleri görülmüştür. DNA araşt rmalar na göre güney Afrika’da sadece 2 bin Homo Sapiens bu doğal felaketleri atlatabilmiştir. Yani şu anki 6 milyarl6k insan nüfusunun atas , sadece 2 bin kişilik küçük bir gruptur.

Is n yoruz... kan tahlilleri sonucunda aranan hastal ğa yol açan neden bulundu: Birinci kromozomdaki genetik değişiklik. Deneye kat lan tüm migren hastalar ndaki genetik değişikliğin saptanmas ise bu farkl l ğ n sinir hücreleri üzerine yanl ş bir sinyalin gönderildiği sonucunu ortaya ç kard . Yani, sinir hücrelerinin, değişime uğram ş bir kromozomun yol açt ğ yanl ş sinyaller sonucunda, farkl şekillerde uyar lmas baş ağr lar na, baş dönmelerine, bulant ve bay lmalara yol aç yor.

Almanya’n n Hamburg kentindeki Max-Planck Meteoroloji Enstitüsü uzmanlar n n haz rlad ğ rapora göre, yeryüzü çok h zl s n yor. Yüzy l sonuna kadar 4 derecelik bir s cakl k art ş ola-

Bir ihtimal... Bu buluşun ard ndan gelecek ikinci ad m ise bu yanl ş sinyal gönderimini engelleyecek yeni ilaçlar n geliştirilmesi. Konuyla ilgili olarak Bonn Üniversitesi İnsan Genetiği Enstitüsü’nden Unda Todt, yapt klar bu araşt rmalar ş ğ nda, migreni engelleyici yeni ilaçlar geliştirilebilebileceğini kaydetti. Y llard r bir sürü insan etkileyen bu rahats zl ğ n sebebinin tespit edilmiş olmas , çözüm getiren yeni ilaçlar n üretilebilecek olmas ihtimalini doğurdu.

bileceği vurgulan yor. Raporda bu s nma h z nedeniyle, deniz seviyesinin de ortalama 30 cm yükseleceği belirtildi. Meksika Körfezi’nde 20-30 y l içinde su s cakl ğ n n 30 dereceyi geçeceği de vurgulanan raporda, şiddetli yağmur ve sel riskinin çok daha büyüyeceği belirtildi. Rapora göre, Orta Avrupa’da

yazlar daha kuru ve s cak, k şlar nemli ve l k geçecek. Akdeniz Bölgesi ise iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölge olacak. Buradan da görüleceği üzere bilim dünyas n uzun süredir meşgul eden küresel s nma tehlikeli boyutlar kazand . Uzmanlar, hükümetleri bu konuda daha ciddi tedbirler almalar için uyar yorlar. Büyük kas rgalar, seller, kurakl k, s tma gibi hastal k ve buna bağl salg n hastal klarda art ş görüldüğünü belirten uzmanlar, küresel s nma ile birlikte çevre felaketlerinden etkilenen insanlar n zorunlu göçleri yüzünden bölgesel çat şmalar yaşanabileceğinin alt n çiziyorlar. Ayr ca küresel s nma yüzünden dünya ormanlar n ve hayvan türlerinin üçte biri tehdit alt nda.


Yaflanacak

Dünya 10

K

Ü

L

T

Ü

R

·

S

A

N

A

T

Y lmazl ğ n simgesi : Y lmaz Güney Bugün olduğu gibi o y llarda da derme-çatma filmlerin birbiri ard na çevrildiği Hollywood taklidi yerli sinema, izleyenleri kendi gerçek yaşamlar ndan kopartarak bir hayal dünyas na çekip götürmekle uğraş yordu. Y6lmaz Güney, daha ilk filmlerinde varolan sineman n bilinen kal plar n zorlamaya baş-

lad . Canland rd ğ tiplerde halk, onda kendisinden bir şeyler buluyordu. Daha ilk filmlerinde sineman n “Clark Gable taklitçisi, saçlar briyantinli jön” kal plar n k rm ş, seyirciyle doğrudan iletişim kurmay başarm şt . “Hep halk m n karakterini taş yan insanlar oynad m.” diyordu. Onun çizdiği tiplerle kendi yaşam nda benzerlikler bulan

Feodal değerler üzerinde yükselen bir çat şma, soylulaş-

değişme başlam şt r sinemada. Y lmaz Güney, kameras n devrimci bir bak ş aç s yla emekçi halk n yaşam na çevirdi. Y lmaz Güney’in kendine özgü usta bir sinema dili vard . Filmlerindeki görsel zenginlik, gözlem gücü ve detay zenginliği özgün yanlar d r. Doğa ve kimi insan görüntü-

t r lm ş insan gerçeğini ve sevday destans bir anlat mla verdiği “Seyit Han”dan sonra çektiği “Umut” filmi, sinemada bir s çray şt . “Umut” ve onu izleyen filmleriyle, -kuşkusuz öncelleri olmakla birlikte- sinemada yeni bir dönem başlatm şt r. ‘60’l y llar n sonlar nda devrimci-demokratik düşüncenin yayg nlaşmas , s n f mücadelesindeki gelişmeye uygun bir

lerinde son derece yal n olmas na karş n anlat mda şiirselliği yakalam şt . O, sineman n “alayl ”lar ndand r; halk n içinde ve zorluklarla geçen yaşam ona büyük bir birikim sağlam ş ve sinemada, çok iyi tan y p içinde yaşad ğ ortam ve kişileri büyük bir ustal kla çizmiştir. Y lmaz Güney, halkç bir sanatç yd . Halka, emekçi insana, doğaya son derece s cak bir ba-

halk, gerçek yaşamda yapamad ğ n sinemada yaş yor, canland r lan kişiliklerin isyan yla özdeşleşiyordu. O’nu “Çirkin Kral” yapan s r buradad r.

Sinemada devrimci bir ses

Orjinal Ad6: Mare Adentro İspanya: 2004 Juier Bordem, Belen Reda, Lola Dvenas, Mabel Rivera, Celso Buqallo, Clara Sequera, Juan Dalmou, Alberto Jimenez, Tamar Novas 2005 y6l6nda Oscar’da “En İyi Yabanc Dilde Film” ödülü, İspanyol Goya Ödülü, Alt6n Küre Avrupa Film Ödülü 2004’te Venedik Film Festivali, Hollywood Film Festivali gibi birçok yar6şmada çeşitli ödüller alm6ş ilginç, etkileyici bir film.

Ramon (Jaurer Borden), 19 yaş nda, birçok macera yaşam ş yak ş kl bir delikanl iken geçirdiği bir kaza sonucu (kayalardan s ğ suya atlarken) boynu k r l r ve vücudunun boynundan aşağ s felç olur. 27 y l bu durumda yatağa çak l bir vaziyette kardeşinin eşinin (Manuela) özverili bak m ile yaşar. Fakat Ramon, ötenaziye hakk olduğuna ve kendisine yard m edilmesi gerektiğine inanmaktad r. “Ölme Hakk ”n savunan bir dernek arac l ğ ile, kendisi de günbegün hastal ğ ndan dolay sakatlanan ve durumu ağ rlaşmakta olan avukat Julia (Belen Rueda) ile tan ş r. Aralar ndaki yak nlaşma, Ramon’un y llard r yazd ğ şiirlerinin “Cehennemden Mektuplar” adl kitapta toplanmas yla

sonuçlan r. Asl nda kitab n bas ld ğ ilk gün, Julia ile birlikte intihar etmek için sözleşmişlerdir ama Julia bunu yapamaz. Bu arada, iki oğlu ile Ramon’u sürekli ziyarat eden Rosa, Ramon’a aş k olmuştur. Ramon’un “sadece beni gerçekten seven ölmeme yard mc olur” sözü, Rosa’n n tavr n belirleyecektir. İnsan n özgür iradesi ölmek bile olsa, belirli koşullar alt nda bunun için bile direnmenin başar l bir öyküsü İçimdeki Deniz… Ramon’un hiç oynatamad ğ vücuduna yabanc laşmas , deyim yerinde ise sadece beyninde varolmas , hayalleri, özlemleri, film içinde gençliğine Flash -back’ler, kendi duygu dünyam z n s n rlar nda dolaşmam za yol aç yor. Kendisine yüksünmeden bakan insanlarla

O sineman›n “alayl›”lar›ndand›r; halkç› bir sanatç›yd›. Y›lmaz Güney dinamik geliflen bir devirimi sinemac›yd›... k ş vard . O hep egemen ideoloji ve kültürün karş t götürülmediği sürece emekçi insan n düşünce, yaşam ve ilişkilerini de belirleyeceği gerçeğinden hareket etti. Y lmaz Güney dinamik, gelişen bir devrimci sinemac yd . O, “Sürü“, “Yol” gibi son filmlerinde ulaşt ğ üstün sanatsal düzeyle, sanatsal gelişmesinin dinamik niteliğini ortaya koymuştur. Kuşkusuz, sanat ndaki bu gelişme ve olgunlaşma, ulaşt ğ teorik düzey, ‘80’li y llara doğru uzanan ve ‘80’li y llar n siyasal toplumsal sürecinin sağlad ğ zengin deneyimlerle, politik sineman n da en seçkin örneklerini verecekti. ‘80’li y llar n başlar nda Türkiye cezaevleri gerçeğini olanca yal nl ğ ve çarp c l ğ ile anlatt ğ “Duvar”, Fransa’daki sürgün yaşam nda amatör kadroyla çektiği son filmiydi.

Gerçek bir sanatç Y lmaz Güney, s radan bir sanatç ve ilerici ayd n olarak kal-

makla yetinmek yerine, emekçi halka karş duyduğu sorumlulukla kendisini sürekli geliştiren bir grafik çizmiştir. Devrimcidemokrat, yurtsever, halkç bir çizgide derinleşti. “Çirkin Kral” olarak yapt ğ filmlerden “Yol” ve “Duvar”a doğru uzanan filmlerinin kronolojik s ralamas nda, onun sinemadaki gelişimi aç kl kla görülür. Yaşasayd , hiç kuşkusuz gerek politik, gerek sanatsal yönden daha iyi eserler ortaya koyacakt . O, öz yaşamsal deneyleri bittiğinde anlatacak bir şey kalmay p t kanan, kendisini yineleyip duran kimi sanatç lardan farkl olarak, kendisini her yönden sürekli geliştirmeye çal şan gerçek bir sanatç yd . Sanat grafiği gerek içerik gerekse estetik yönden bu gelişimi göstermektedir. Bu aç dan diyebiliriz ki, ideolojik-siyasi yönden sağlad ğ birikimi henüz sinemas na yeterince yans tamadan aram zdan ayr ld . Y lmaz Güney’in kişiliği ve devrimci-sosyalist sanat n yarat lmas için zeminin haz rlanmas ndaki katk lar unutulmayacakt r. Faşist Eylül cuntas , onu halk ndan uzakta yaşamaya mahkum etti. Ad ndan söz edilmesini yasaklad , filmlerini yakt . Fakat halk n gönlüne gömülmüş olanlar, hiç bir zaman oradan sökülüp al namazlar.

İçimdeki Deniz!.. aras ndaki duygusal bağ, o insanlar nezdinde “ölmek isteyen bir insan ” sorgulat ş biçimi ve zengin duygu örgüsü ile film, felsefe boyutlar m z zorluyor! Siz olsayd n z ne yapard n z?

Bu soru, Ramon d ş nda, öykü içinde yer alan herkese sorulabilecek bir soru İzleyici bu noktada hem etik hem de felsefi, yerine göre de dinsel bir sorgulama ve çelişkilerle baş başa. Çok sağlam argümanlarla, art k yaşamdan hiçbir tad alamayan bir insan n ötenazi hakk olabileceği, ya da ne olursa olsun yaşama devam etmesi sorgulamas çeşitli boyutlar ile

ele al nm ş. Sorular n cevaplar kendinizi yerine koyduğunuz karaktere göre oldukca derin ayr l klar içeriyor. Cevab sadece siz verebilirsiniz! Görsel anlat mdaki doğru-

danl ğ , oyuncular n karakterleri yans tmadaki başar l oyunculuklar , olay örgüsünün ak ş n n dahi detaylar n öyküyü zenginleştirmesindeki incelik, filmin ald ğ ödülleri bizce fazlas yla hakettiğini göstermekte. Ramon’un hareketleri ile özdeşleşmek, bu hareketlerin klasik kahramanlardan farkl özellikleri dolay s ile çok zor da olsa, bu bir kere gerçekleşti mi

kendinizi olay örgüsünün bir parças gibi hissediyorsunuz. Yaşam ve ölüm aras ndaki felsefi çizgi, Ramon’un berrak ifadesi ve kararl tavr ile ilginç aforizmalar yarat yor. Hele Ramon gibi belden aşağ s sakat bir rahip ile Ramon aras ndaki diyalog, dinsel düşünce ve kiliseye ilginç ve eleştirel bir bak ş da yans t yor. Romon’un diğer insanlarla ilişkisi ve o insanlar n tav rlar , izleyiciyi yormadan yal n bir oyunculukla anlat lm ş. Aşk, sevgi, dostluk, sadakat, yaşam ve ölüm gibi insanoğlunu daha varolduğu sürece meşgul edecek olan bir çok kavram, filmin ustaca işlendiği ve düşündürdüğü temalar… Seyretmediyseniz yoğunlaşma ile seyretmeniz dileği ile.. İyi seyirler… Cem

ya da Filistin direnişini konu alan 1971 y l ürünü “Fedayin”, “Pum Pum, Chie? La Polizia!” (Tak tak kim var orda? Polis!) adl oyunu, büyük başar lar kazanm şt r.

Faşizme karş

Bütün yaşamlar boyunca “faşizme karş sanat” prensibini yaşama geçiren ikili, s k s k provokasyonlara ve sald r lara hedef olmuşlard r. Bu arada 8 Mart 73’te bir grup faşistin Franca’y kaç r p işkence yapt klar n ve ölümle tehdit ettiklerini de söylememiz gerekir. Eserlerinde kulland klar Satirik üslup, tiyatro sanat n n tüm dünyada farkl boyutlara gelmesine yol açm şt r. Türkiye’de de “sokak tiyatrosu” tarz nda uygulanan biçim, Fo’nun ve eşinin tarz ndan etkilenen son dönem tiyatro sanatç lar n n tan d ğ m z bir yorumudur. Toplum ve dünya sorunlar na sanat yolu ile katk lar n sahnede ve televizyonda tüm emekleri ile sunan Dario Fo ve yaşam arkadaş n selaml yoruz. *Satirik: Polemikçi, ajitatif ve di-

İtalyan Komünist Partisi’nin doğuşunu anlatt ğ bir oyunu,

daktik (öğretici) eğlendirici, komik, eleştirici tarzda ortaya konan eser. Sözcük anlam “kar ş k meyve tabağ ”.

Satirlerle topluma bak ş 1997 y l nda Nobel Edebiyat ödülünü almas na kadar geçen süreçte, yoğun olarak s radan emekçilerin yaşamlar n işlemiş, yan s ra devletin işleyişine de yogun eleştiriler getirmiştir Bu süreçte sahne ve kostüm dizayn hatta kendi oyunlar için besteler bile yapm ş olan Fo, üreticiliğini eşi ile birlikte çok geniş bir yelpazede sergilemiştir.

Hem İtalyan toplumu içinde, hem de dünyada gelişen sosyal olaylara sürekli duyarl olan Fo ve eşi Franca, 70’li y llardan günümüze kadar Skolastik öğreti (Dogmalara dayali eğitim ve öğretim) eleştirisinden (Mistero Buffo adl oyunundaki gibi), Filistin direnişine kadar birçok alanda ürünler vermiş-

lerdir. “Bir Anarşistin Kazara Ölümü” gibi çeşitli olaylar n ard ndan sahneledikleri oyunlarla da tiyatroda bir ekol oluşturmuşlard r.

Cem Günhan

“Rüzgar ve f rt na tanr s ” Mayalar’ n bu “tek bacakl ” diye an lan tanr s , “toprak, toprak” diye f s ldayarak sular n içinden toprağ yükseltirmiş. Bin y llar süresince ad okyanuslarda görülen Orkan’a ya da İngilizce bozulmuş hali ile Hurricane’ye çevrilmiş. Evet mitoloji böyle dese de son Orkan, New Orleans’ günlerce sular alt nda b rakt . Binlerce -çoğu siyah derili- ölü, yaral ve evsiz Birleşik Devletler (US) yurttaş , yine birçok başka soru ve sorunu işaret etti. F6rt6na Tanr6s6, Maya halk n n kutsal kitab olan “Popol Vuh”ta “göklerin kalbi” olarak tan mlan r. Belki de kalpsiz ve vahşi kapitalizmin ülkesine felaket götüren Hurakan yine, zaten ezilmekte olanlar vurma pahas na bize emperyalistlerin Irak işgalini ve bozulan doğa dengelerinin yol açt ğ son dönem felaketlerini işaret etti. Michael Moore’un G.W Bush’a hitaben yazd ğ mektupta “Say n Bay Bush, bütün helikopterlerimizin nerede olduğu konusunda bir fikriniz var m ?” diye sormas ilginçtir. Bütün işgal kuvvetlerini Irak’a, Afganistan’a ve işgale haz rl k yapt ğ yerlerin yak n na y ğan “USSUZ U.S.” kendisini evinde vuran bir Hurricane’e günlerce teslim oldu! Tabii ki halk n n büyük k sm Afro Amerikal6lar’dan oluşan New Orleans’a beyazlar n oturduğu yerlere olduğu gibi h zl müdahale etmesi düşünülemezdi. Ku Klux Klan’ n anavatan na da bu yak ş rd zaten. Sahi Ku Klux Klan nedir? KKK, 1865 y l nda Tennessee’de gizli bir örgüt olarak kuruldu. Cumhuriyetçi politikac lar ve en önemlisi de Afrika kökenli siyahlara kanrş insanl k d ş katliamlar düzenlediler. 1870’li y llarda 500 bin üyeleri vard . “Ku Klux” Yunanca “çember” anlam ndaki “kyklos” sözcüğüne, kurucular n çoğu İskoç kökenli olduğundan “clan” n (boy, klan) eklenmesi ile oluşur. Üyeleri baz filmlerden hat rlayacağ m z üzere beyaz, başl kl , maskeli fistanlar giyerler. (Bu hayalet gibi elbisenin ABD iç savaş nda ölen askerlerin ruhunu simgelediği varsay l r). Bir rivayete göre de siyahlar pislik olarak nitelendirildiği için beyaz Ari rk simgeler bu fistan! 1920’lerde 4 milyon üyesi vard bu rkç örgütün. 1989’da her şeye rağmen 65 bin üyesi vard . Birçok üyesinin evinde silah, Hitler resimleri, gamal haç bayraklar ve Nazi propaganda malzemesi bulundu ve halen bulunmakta… 90’l y llarda WAR (White Aryan Resistance) (ayr ca “savaş” anlam nda) Beyaz Ari Direnişi adl örgüt US güney eyaletlerinde terör estirdi. Amerikal6 ve Alman neonazileri günümüzde de işbirliği halindedirler.

Ne demek istiyoruz? İnsanoğlunun yaratt ğ hiçbir kavram kolay kolay kaybolmuyor. Evet dostlar, “eleştirilere de yol açan bir şekilde” Maya tanr s Hurakan’dan girip KKK’dan ç kt k. Birbiri ile ilintisi yokmuş gibi görünen kavramlar, asl nda diyalektik olarak birbiri ile o kadar da yak ndan ilintili ki… Tanr Hurakan (Hurricane), bir başka dilde sorumlu olduğu işi yans tan bir sözcük olarak, KKK da Avrupa’n n göbeğinde Neo Nazilerle elele varl ğ n sürdürüyor. Irak petrol ve ç kar için işgal alt nda, insanlar katlediliyor. Dünya işgal edilirken Maya tanr s f s ld yor: “…toprak..toprak..” Tüm dünya halklar n n baş belas nerde yaş yor sizce?

Türkülerin Eşk ya Dünyaya

Hükümdar Olmaz...

Dario Fo ve eşi Franca Rame... İtalyan Satirik (*) tiyatrosunun çok yönlü bir emekçisi. Rejisör, kamponist, tiyatrocu. Eşi Franca Rame bütün üretim sürecinde baş dan beri Fo ile yanyana olmuştur. Babas anti-faşist ve sosyalist olan Fo, II. Dünya Savaş6’nda babas ile birlikte anti-faşist direnişe kat lm ş birçok göçmene yard mc olmuştur. Daha sonra Milano Üniversitesi’nde sanat ve mimari okuyan Fo, ilk eserlerini “Küçük Tiyatro” ad verilen hareket içinde sunmuş, sonra mimariyi b rak p Franco Parentis’in grubuna kat lm şt r (1950).

Kültür Deryas› Hurakan Ku Klux Klan!

öyküleri “Sene 341 mevsime uyduk Sebep oldu şeytan bir cana k yd k Katil defterine ad m koydum Eşk ya dünyaya anam hühümdar olmaz” Rize’nin, şimdiki ad “Portakall k” olan Haldoz mahallesindeki bir düğünde, kardeşinin b çakla karn ndan yaralanmas üzerine, kendisine haber verilen Sand6kç6 Şükrü, olay yerine giderek kardeşini kanlar içinde bulur ve kardeşini yaralayan Abdi Ağa’n n uşağ n (bir anlat ma göre de Abdi Ağay ) orada vurur. Bu olay üzerine hapishaneye düşen Sand kç Şükrü, bir süre sonra baz arkadaşlar yla birlikte hapishaneden kaçar ve dağa ç kar. Dağa ç kt ktan sonra, yönetimle işbirliği yaparak kendi-

sini hileyle zehirlemek isteyen biriyle, kar s Fadime’yi elinden almak isteyen başka birini öldürür. Sand kç Şükrü’nün ad bu olaylardan sonra daha da yayg nlaş r. Çevrede baş belaya giren, Sand kç ’n n yan na gelir. Sand kç hem geleni korur, hem yard m eder. Fakirlere bir şey yapmamas zenginlerle mücadele etmesi yüzünden halk taraf ndan da sevilir ve desteklenir. Bu ve benzeri erdemleri yüzünden kendisine yard m edenler çoğal r. Sand kç Şükrü’nün türküde ad geçen Perilizade ad nda zengin birine haberler göndererek, yoksullara m s r dağ tmas n istediği, yoksa kendisini cezaland racağ tehdidinde bulunduğu söylenir. Nitekim Sand kç Şükrü’nün isteğini yerine getirmeyen Perilizade’nin m s rlar n adamlar na toplatt rd ğ ve yoksullara dağ tt rd ğ yaşl larca da anlat l r. Kardeşiyle birlikte, türküde ad geçen Urusba (şimdiki ad Uzunkaya) köyünde eski bir kahvede otururken, zaptiyeler çevresini sarar. Sand kç ’n n teslim olmas n isterler, ancak Sand kç bunu kabul etmeyince çat şma ç kar.

Sand kç ve kardeşi, Zaptiye Çavuşu ile birkaç zaptiyeyi öldürerek kaçar. Şükrü’nün bu olaydan sonra bir ara yakalan p zincire vurularak bat ya gönderildiği fakat kapat ld ğ yerden atlay p Rizeli sandalc lar taraf ndan kurtar ld ğ anlat l r. Sand kç Şükrü’nün Sinop Kalesi’nde tutukluyken denize atlad ğ ve kurtulduğu anlaş l yor. Sand kç Şükrü’nün yakalanmamas ve zaman içinde daha çok halk desteği sağlamas üzerine Trabzon Valisi, önemli say da adam toplayarak Sand kç ’n n üzerine gönderir. Sand kç ’n n üzerine gönderilen süvariler, Kolcu kay klar n n reisi Varilcioğlu Sad6k’ da yanlar na al rlar. Sand kç bir yaşl kad n n evinde otururken ihbar edilir. Çevresi atl larca sar l r. Sand kç teslim olmak istemez. Fakat eskiden tan şt ğ Varilcioğlu Sad k, teslim olursa öldürülmeyeceğini söyleyerek onu ikna eder. Sand kç da buna inanarak tüfeği elinde teslim olur. Fakat Varilcioğlu ile zaptiyeler, teslim olarak önlerinde yürüyen Sand kç Şükrü’yü arkadan kurşunlayarak öldürürler.


Yaflanacak

N

S

A

N

·

T

O

P

L

U

M

Yok say lan Aborijinler

Sokak

Röportajlar

Melbourne’de yap lacak olan İngiliz Uluslar Topluluğu Oyunlar6’na engel olacaklar n söylüyorlar.

Almanya’da 18 Eylül 2005’te yap lan genel seçimleri değerlendirmek için sokaktan geçen Türkiyelilere mikrofonu uzatt k. 1- Seçimlerden ne bekliyordunuz? Ne buldunuz? 2- Hükümetin kurulamamas6n6 neye bağl6yorsunuz?

İsmail: Seçimlerden herkes çok güzel şeyler bekliyordu. Bazen insan umduğunu bulam yor. Gelecek için sağl kl bir yaşam ve huzur bekliyorduk. Hükümetin kurulamamas n koalisyon çoğunluğuna bağl yorum. CDU yabanc lar için iyi değil, SPD daha iyi ama beraber kald lar. Almanya için hay rl s olsun. Yabanc lar olarak SPD’liyiz. Tabii ki iki büyük parti beraber çal şsalar iyi olur. Harun: Yabanc olarak SPD’liyiz. Daha kesin birşey belli değil. Bizim haklar m z için SPD’nin kazanmas n istiyoruz. CDU gelirse yabanc lar için hiç iyi olmayacak. Hükümetin kurulamamas için birşey diyemeyeceğim. Tam da iyi bilmiyorum ve takip de etmiyorum. Bilal Kaymaz: Hükümetin kurulamamas n n sebebi, SPD ile CDU’nun birbirleriyle anlaşamamalar d r. FDP ve Grüne/90’lar n aras nda kalm şlar. Bence yeniden seçim yapsalar daha iyi olur. Bu koalisyon kurulursa ve CDU gelirse yabanc lar için çok kötü olur. Zorluklar ç kartacağ belli. Türkiyelilerin çoğu SPD’ye vermişler oylar n . Sedat Şahin: Seçimlerden tek bir partinin geleceğini bekliyorduk. Bir fiyasko ç kt ve koalisyon oldu. Halk n iradesine bağl yine de sayg yla karş l yoruz.

Burada Alman ya da Türk olarak ay rmak sorun değil, iktidar n ekonomik s k nt s ndan herkes nasibini al r. Tabii ki yabanc lar n da kendilerine göre daha çok güçlükleri ve sorunlar var. Güçlü bir partinin gelememesine bağl yorum hükümetin kurulamamas n . Partiler aras nda görüş ayr l klar var. SPD ile Yeşiller koalisyona gelebilir. CDU ile SPD yanyana gelemez çünkü büyük rakipler. Şermin Y6lmaz: Vallahi şu andaki durumu bilemiyorum. Birşey söyleyemeyeceğim. Ben SPD’nin gelmesini istiyordum. Bilmiyorum şimdi ne olacak, nas l gidiyor ama yabanc lar için hangisi iyiyse hay rl s o olsun. Bence SPD esas nda hay rl . Eğer ki Türkiye AB’ye girerse, biliyorsunuz baz şeylerimiz burayla Türkiye aras nda değişik hiçbir şey olmayacak. Kötü olacak olan Türkiye’de k y kesimden olduğu gibi gelecek ve Türkiye’de kimse kalmayacak. Burada işsizlik ve herşey azalacak para da kalmayacak. Sonra geldiklerine pişman olacaklar. Hükümet kurulamad , ortak bir karar alamad lar gibi geldi bana. Kurulmas na kurulur, bunlar n bildikleri bir şey vard r. Bunlar bir şey bekliyorlar ondan sonra kuracaklar. Büyüklerin yapamayacağ bir şey yoktur. Dediğim gibi birşey bekli-

11 Dünya

yorlar. Leyla Y6ld6r6m: İşyerleri açs nlar, gece vardiyalar nda ek para (zuschlag) kald r lacakm ş diye duydum. Bunlar n kald r lmas n istemiyoruz. Başka da yorum yapamayacağ m, çünkü politikayla aram yok. Arzu Metiner: Umduğumuz çok şeydi, bulduğumuz hiçbir şey yok. SPD’nin son yapt ğ bütçenin bu kadar daraltmas ndan dolay hayal k r kl ğ na uğrad insanlar. Bu sefer herkes CDU’a umut bağlad . Merkel’in son ç k p konuşmas ndan sonra insanlar yine bir hayal k r kl ğ na uğrad . Şu anda da gördüğünüz gibi bir hükümet kurulamad . Merkel’in bir konuşmas nda annelik izni üç seneyken Merkel Hükümetinin gelmesiyle üç y l alt aya indirilecek. Şu anda da bilemiyorum nas l bir gelişme göstereceğini. İsmail Polat: Fazla umacağ m birşey yok. Farkl bir politika yok ve olacağ n da sanm yorum. Reformlar devam edecek. SPD ile CDU aras nda baz şeylerde farkl l klar var ama büyük bir farkl l k göremiyorum. Herhangi bir beklentim yok. Hükümetin kurulamamas n n değişik sebepleri var. CDU sand ğ kadar oy alamad . Planlad klar kadar olmad . Alman halk n n çoğunlukla reformlardan korktuğuna inan yorum.

Sistematik ve kas tl

Almanlar ve yabanc lar için Agenda 2010 paketi başlang çt . Özelleştirmeler yoğun olacak. Eğitim, sağl k, gelirinin düşmesi sorunlar artacak. Almanya’daki hayat düzeyi, Avrupa’n n doğusundaki, güneyindeki hayat düzeyinden aşağ ya inecek. Buradaki gelir kayb insanlar korkutuyor. Tabii ki bunda medyan n da etkisi var. Çeşitli yönlerden sebepler gösterebilirim. Ben seçime gittim ama kimseye oy vermedim. İki büyük partinin de, kendilerine sosyal demokrat diyenlerin de hepsinin yabanc politikalar var. Sonuçta hiçbir şeyin değişeceğine inanm yorum. Belki AB müzakerelerinde değişecek olabilir. Sonuçta yaşay p gidiyoruz. Bir vatandaş: Seçimlerden hiçbir beklentim yok. Almanya bitti art k. Çocuğumuzu muayene ettirmek için bile Türkiye’ye gönderiyoruz. Başka bir vatandaş: Beni ilgilendirmiyor Almanya’n n seçimleri ilgimi çekmiyor. Belki oy kullanmad ğ m için. Takip de etmiyorum. Benim gideceğim tek bir yer var. Oda memleketim. Söyleyeceklerim bu kadar. Nihat: Birşey ummuyordum. Politikayla ilgilenmiyorum. CDU da gelse SPD’de gelse değişen birşey olmaz. Dresden’deki seçimler bekleniyor.

Eğer dünyan n bir yerinde oluşan bir ac sizin yüreğinizde bir s z yaratm yorsa hatta sizi “onlar için ne yapabilirim?” sorusuyla sarsm yorsa, sizi harekete geçirmiyorsa… Yaln zca yapt ğ m z seksenlik ihtiyarlar gibi oturduğumuz yerden bir vah vah çekmekse, asl nda vah vah bizim kendi halimize!… Dünyan n son bulunan k tas n n yerli halk olan Aborijinler, kendilerine yap lan soyk r m Avusturalya hükümetinin

kabul etmesi için uğraş yor. Günümüze kadar ulaşm ş olan Aborijinler Avusturalya’n n gerçek halk d r. Avustralya’ya giden göçmenlerce büyük katliam ve soyk r mlara uğrayan bu halk n çilesi bugün de devam ediyor. Kendilerine bilinçli olarak bask , sistematik olarak yok etme politikalar uyguland ğ n ifade ediyorlar. İşte bu amaçla Aborijinler, soyk r m kabul edilmediği ve sistematik bask lardan vazgeçilmediği taktirde gelecek y l

Avusturalya Yüksek Mahkemesi’ne başvuruda bulunan Aborijin liderler, halklar n n sistematik ve kas tl olarak yok edildiklerini savunarak mevcut federal hükümet hakk nda dava aç lmas n istiyorlar. Aborijinler, muhafazakar hükümetin kendi halklar n n ac lar yla ilgilenmek bir yana, bizzat bu ac lar hükümetin yaratt ğ n savunuyor ve başbakan John Howard, Federal Başsavc6 ve Emniyet Müdürü’nün sorumlu olduğunu öne sürüyorlar. Ayr ca soyk r m suçlamalar na da hükümetin yan t vermesini istiyorlar. Aborijin liderler, son y llarda halklar n n sistematik ve kasti biçimde yok edildiklerini öne sürüyorlar. Avusturalya yerlileri Aborijinlerle ülkenin diğer nüfusu k yasland ğ zaman erken ölümler, gözalt lar, tutuklanmalar ve işsizlik konular nda korkunç uçurumlar göze çarp yor. Yoksulluk nedeniyle uyuşturucu, alkol hatta benzin koklama gibi kendine zarar veren bağ ml l klar toplum içerisinde ciddi boyutlarda yayg nlaşm ş durumda… Aborijinler, kendi halklar için sağl k hizmetlerinin bilinçli olarak aksat ld ğ n ve kesintilere gidildiğini öne sürerken Avusturalya hükümeti sağl k hizmetleri için yap lan harcaman n rekor düzeylerde olduğunu ve ileri eğitime daha fazla siyah öğrencinin kat ld ğ n iddia ediyor. Mehmet Çelebi

“Yaşayabilecek ev istiyoruz” Çarmo’nun öyküsü “Biz bu binalar› baflka çaremiz kalmad›¤› için “Nas l güvenebiliriz?” iflgal ettik. Bizde burada yaflamak istemeyiz. Ama baflka olana¤›m›z yok. Bize herhangi bir bildirimde bulunulmad›. Bir sabah gelip ‘boflalt›yoruz’ dediler. Bundan sonras› için bir güvence vermiyorlar.” Fransa’da Avrupa Anayasas6 oylamas n n ard ndan ç kan krizle birlikte İçişleri Bakanl6ğ6 koltuğuna oturan Nicolas Sarkozi, geldiği günden itibaren göçmenlere dönük rkç bir politikan n uygulay c s oldu. İngiltere’de gerçekleşen patlamalar n ard ndan özellikle Afrikal6 göçmenlere dönük sokak ortas nda, metrolarda, trenlerde kimlik kontrolü ve üst aramas yoğunlaşt r ld . Oturma izni olmayan birçok göçmen tekrar ülkesine gönderildi. Ard ndan eski binalar n yanmas sonucu ölen 36 kişi bahane edilerek özellikle Afrikal göçmenlerin bar nd ğ birçok bina zorla tahliye edilmeye başland .

lar ikna için ülke başkonsoloslar devreye sokuldu.

Binalar boşaltmak istemeyen Afrikal lar ise; “Çok zor şartlar alt nda iş buluyoruz. Çoğu insan n kağ d yok. Ald ğ m z para ev tutmam za yetmiyor. Biz bu binalar başka çaremiz kalmad ğ için işgal ettik. Bizde burada yaşamak istemeyiz. Ama başka olanağ m z yok. Bize herhangi

geçirdi. Derneklerin ve çeşitli vak flar n 3 Eylül günü organize ettiği eyleme toplam 500 bin Afrikal ve Asyal6 kat ld . Talep; “Yaşayabilecek ev istiyoruz.” Bar nma ve güvenlik hakk ndan yoksun göçmenler, Paris’te yanan son gelişmelere karş tepkilerini dile getirmeye devam edeceklerini belirtiyorlar. Afrika’dan, Asya’dan “daha

Yaka paça Eylül ay n n ilk gününden başlayan tahliye işlemi öncesi yerleşimcilere herhangi bir bildirimde bulunulmad . Okullar n aç ld ğ gün başlat lan tahliye işlemine direnen Afrikal6lar, polis taraf ndan yaka-paça sokağa at ld . 13, 14 ve 19. bölgelerde yoğunlaşt r lan tahliye işlemleri s ras nda 70 bina boşalt ld . Sokağa at lan insanlara yeni bir bar nma alan gösterilmiyor. Göstermelik olarak 32 aileye sosyal konutlarda yer verilirken bin 370 insan sokağa b rak ld . Boşaltmalara direnen Afrikal -

Hukuk

Gazetecilere demeç veren Fildişi Sahilleri Başkonsolosu Yacinthe Kouassi; “Sorun sadece binalar n hasarl olmas değil. As l olarak bu bölgeler kriminal bölgeler. Polis bu bölgelerde bir denetim kurmaya çal ş yor. Çünkü Fransa’da en çok suç bu bölgelerde yaşan yor. Polis için bina boşalt m bir denetim yöntemi haline geldi.”

Av. Gülşen Çelebi

bir bildirimde bulunulmad . Bir sabah gelip ‘boşalt yoruz’ dediler. Bundan sonras için bir güvence vermiyorlar. 2006 Mart ay ndan sonra bize kalacağ m z bir yer göstereceklerini söylüyorlar. Biz buna nas l güvenebiliriz. O tarihe kadar ne yapacağ z.” şeklinde tepkilerini dile getiriyorlar. Dört gün süren boşaltmalar Afrikal lar n örgütlü olduğu birçok derneği harekete

iyi bir yaşam” umuduyla Avrupa metropollerine ak n eden göçmenler, daha iyi bir yaşam bir tarafa, en temel insani haklardan yoksun durumda. Paris ve Avrupa’n n diğer metropollerinde kibrit kutusu büyüklüğünde odalarda onlarca insan üst üste istiflenmiş biçimde yaşamak zorunda kal yor. Avrupa göçmenler için aç k bir cezaevine dönüşüyor!

Bu say m zda, Av. Gülşen Çelebi, iş zoğunluğu nedenyle yaz s n elimize ulaşt ramad . Gelecek say dan itibaren yaz lar n 6. sayfada değil, sayfa format na uygunluğu nedeniyle gelecek say da bu sayfada yay nlanacak.

Anka Kuşu’nun öyküsünü herkes bilir. Ama Çarmo’nun yaz l bir öyküsü olmad ğ ndan fazla bilinmez. Bizim “Kürt Halk Antolojisi”ne dahil edebileceğimiz ilginç öykülerimiz vard r. Tand r etraf nda s nmak için topland ğ m zda çok gezginci olan babam anlat rd . Çarmo, Avc6 Osman, Hurçe (Ay n n Öyküsü) bunlar n belli başl olanlar .

nan halk sorar: “Kimsin, nesin nereden geldin, nereye gidersin?” Çarmo hem ağlar hem anlat r baş ndan geçenleri. Köyün yaşl s olan Aki ninenin evinde misafir edilir. İyi yürekli Aki nine Çarmoya yemek, haz rlat r. Ama Çarmo üzgün. Tek derdi köyüne dönmek.

Bir gün darda kal rsan…

Bir ara sofrada su olmad ğ dikkatini çeker ve sorar. Ninenin torunu Zeze anlat r. “Bu

Bizim Çarmo, koyunlar suyun seyrekleştiği Delta’ya götürürbir gün. Köm’de yoksul bir yaşl kad nla karş laş r. Kad n susad ğ n söyler. Mataray kad na verir. Kad n kana kana suyu içip ayr l rken, iki tane at k l verir. Biri beyaz biri siyah. “Birgün darda kal rsan bunlar birbirine sürt, yard m na koşar m” der ve uzaklaş r. Çarmo öylece ard ndan bakar ve söylenir: “Şu haline bak nine, bir de bana yard ma koşacakm şs n!” Gel zaman git zaman, Çarmo davarlar n Gavur Mezar6’n n yan ndaki büyük mağaraya ç kart r. Koyunlar dinlenirken, o da elindeki değnekle toprağ eşeler. Birden aç lan delikten aşağ ya yuvarlan r. Hava karard kça korkusu artar. İnanmaya inanmaya cebindeki k llar akl na gelir. K llar n birbirine temas etmesiyle gök gürlemesi, şimşek çakmas bir olur. Çarmo korkudan yere kapan r. Bir süre sonra baş n kald rd ğ nda iki tay ve uzak, ince bir ş k s z nt s görür. Çarmo siyah taya biner. Tay dört nala hareketlenip karanl ktan s yr larak f rlar d şar . Dağ, tepe, dere, orman demeden üç gün üç gece yol al r. Tay üç gün sonra bir tepenin yamac nda durur. Çarmo’nun inmesiyle tay gözden kaybolur. Çarmo tepeyi aşarak gördüğü ilk köye iner. Meydana topla-

Suyun baş n ejderha tutmuş

köyde biz her şeyi birlikte elde eder, birlikte paylaş r z. Köyde zengin de yok fakir de. Hepimiz ayn y z. Tek derdimiz su yok.” Çarmo şaş r r nas l su olmaz diye. Zeze yine anlat r. Suyun baş n ejderha tutmuş, her y l genç bir k z kurban ister. Yoksa hiç su vermezmiş. Bu y l kurban verilme s ras Zeze’deymiş. Çarmo, Zeze’nin k l ğ na girip ejderhaya gitmeyi önerir. Köy meclisi Çarmo’nun teklifini kabul eder. Denilen gün Çarmo’ya gelinlik giydirip haz rlarlar. Çarmo, iki tane hançeri beline yerleştirip ç kar yola. Ejderha genç k z beklerken, Çarmo ani bir hareketle ejderhan n iki baş n da gövdesinden ay r r. Meydanda bekleyen halk,

birden suyun bentleri aşarak boşald ğ n görür. Halk Çarmo’yu kahraman ilan eder. Köy meclisi “Dile bizden ne dilersen” derler. Çarmo, “Ülkeme, köyüme gitmek istiyorum” der. İsteği kabul edilir. Sabah n ilk ş ğ yla haz rlanan yiyecek ve su bir leyleğin s rt na bağlan r. Çarmo biner leyleğin s rt na. Yola ç kmadan ne yapmas gerektği tembihlenir Çarmo’ya. Leylek “lep” deyince et, “lap” deyince su verecektir. Az gidilir uz gidilir. Leylek “lep” deyince et, “lap” deyince su verir. Günlerce yolculuk böyle devam eder. Çarmo sepette et kalmad ğ n fark eder. Leylek “lap, lap” eder durur. Çarmo çaresiz kal r, bacağ ndan bir parça et kesip leyleğe verir. Bir müddet sonra yolculuk biter. Çarmo sevinçle köyüne bakar ama yürüyemez. Leylek yürümesini ister. Ama Çarmo ad m n atar atmaz düşer. Leylek dilinin alt ndaki eti ç kart p bacağ na yap şt r r. “Yolun aç k olsun insanoğlu. Sen bana su verdin, nas l etini yiyebilirim. Ta o zaman anlam şt m senin için ülke özleminin ne olduğunu” der ve kanat ç rparak döner kendi yurduna.

O ülke… Çarmo’nun döndüğünü duyan halk meydanda toplan r. Herkes baş ndan neler geçtiğini sorar. Çarmo anlat r. Eşitlikten, özgürlükten, hak ve adaletten bahseder. Bütün köy şaşk nca ona bakar. Köyün imam çağr l r. İmam, “Çarmo’yu cin çarpm ş” der! Kimse inanmaz ona. Ama Çarmo gördüğü o cennet ülkeyi hiç unutmaz. Çarmo k sa da olsa özgürce, ortaklaşa yaşamay tatm şt r bir kere. Yeniden düşer yollara. Özgürlükler ülkesini aramaya… Canan Vural


Dünya Yaflanacak

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

Düğmeye basan devlet! Irkç› gösteriler, tv kanallar›, yay›lan floven histerinin arac› oldular. Linç giriflimi ise bunun son naktas› oldu... Newroz’la başlayan rkç -şovenist dalga, Türkiye’de giderek yayg nlaş yor. Bayrak provakasyonunu izleyen süreçte, bildiri dağ t m s ras nda eylemciler linç edilmek istenmişti. Ard ndan yap lan rkç mitingler, gösteriler, mailler, tv kanallar yay lan şöven histerinin arac oldular. Geçtiğimiz ay Bozöyük’te gerçekleşen linç girişimi ise bu-

nun son noktas oldu. Hergün yeni bir biçimde demokratik eylemlere, metropollerde yaşayan Kürt halk na dönük sald r lar giderek k şk rt l yor. On y llard r süren kirli savaşa karş n Kürt halk na dönük bu kadar pervas zca sergilenmeyen rkç -şoven dalga ne oldu da

bugün patlay verdi?!

İç düşman ihtiyac ! İşsizliğin ç ğlaşt ğ , özelleştirmenin tam h z yap ld ğ , krizin giderek derinleştiği bu dönemde biriken öfke Kürt halk üzerine bilinçli olarak sal n yor.

Toplumdaki gerici bilinç, bilinçli olarak kaş n yor. Kürt sorunu Güney Kürdistan’daki gelişmelerle yeniden gündeme oturdu. Kürt halk yine meydanlara ç kt . Bunun boğulmas gerekiyordu. Diğer taraftan ise AB ve ABD aras nda siyaset kulvar nda oy-

nayan Türkiye’nin kendisine bir dayanağa ihtiyac hala sürüyor. Ki bu dayanağ nas l yaratt ğ na daha önceki Sivas, Maraş ve Çorum katliamlar ndan tan ğ z. Sümürünün alabildiğine derinleştiği bu dönemde hem Kürt hem Türk emekçilerde biriken öfkenin kendilerini vurmamas için bilinçli bir k şk rtmayla karş karş yay z. Bugün Kürt ve Türk halk na düşen; devlet eliyle örgütlenen bu provakasyonla bir saflaşmaya gitmek yerine, Kürt ve Türk emekçilerin ortak ç karlar doğrultusunda mücadeleyi yükseltmek olmal . Bu provakasyonla, susturulmak ve sindirilmek istenen sadece Kürt halk değil ayn zamanda Türk işçi ve emekçilerdir. Bu oyunu bozal m!

Kentsel dönüşümzedeler! ‹stanbul’da 100 bin binan›n y›k›lmas›n› hedef alan Kentsel Dönüflüm sald›r›s›nda flimdiye kadar bin 600’den fazla binan›n y›k›m› gerçekleflti. Bin 600’den fazlas y k ld

“ 4 ayd r bir otobüs durağ nda yaşamak, nas l mümkün olabilir? Bu bir evcilik oyunu değilse eğer çocuklarla, işine gücüne giden babalarla, nas l mümkün olabilir? Yara bere içinde çocuklarla,

rengi atm ş k yafetlerle, kokan eşyalarla ama gittikçe inatç laşan emekçiler ve diğer yandan duyars zl ğ n, yan baş ndaki emekçiye sahip ç kmayan mahalle sakinlerinin al şmalar yla…”

İstanbul’da 100 bin binan n y k lmas n hedef alan Kentsel Dönüşüm sald r s nda şimdiye kadar bin 600’den fazla binan n y k m gerçekleşti. Devlet, emekçilerin on y llard r yaşad klar binalardan defalarca imar paras , tapu tahsis paras , kaçak bina yapma cezas , emlak ve çöp vergisi, elektrik ve su paras , belediyeciler vas tas ile rüşvet vs. ald ğ halde bu binalara tapu vermemişti. Emekçilere tapu niyetine her seçim döneminde bol bol yalan vaadler verilmişti. Bugün ise emekçilerin bedelini defalarca ödediği bu binalar onlar n başlar na y k l yor. Y l-

lard r vergi ve ceza ödeyen gecekonducular birden bire işgalci oldular. Y k mlar karş s nda devletin “işgalcilere” ödediği ise sadece 10-11 milyarl6k enkaz bedeli. Kirac lar ise hepten yok say l yorlar. Onlara y k m haber dahi verilmiyor. Bir sabah gelinip, eşyalar polis zoruyla ç kart larak, binalar y k l yor. Alibeyköy, Eyüp, Güzeltepe… y k mlar giderek yayg nlaşt r l yor.

Ev bulam yorlar Evleri y k lan aileler, kiralayacak ev bulam yorlar. 60 ile 100 milyon aras kiralarla oturduklar evleri başlar na y k l nca İstanbul’un art k ç ğr ndan

ç km ş fahiş ev kiralar n n, bodrumlar n bile yaşam alan haline geldiği, nüfus fazlal ğ yla kapitalizmin kent gerçeğinin ortas nda kald lar. Dört ayd r da farelerle, sarhoşlarla, çocuklar n da bile kemik ağr lar n başlatan nemle uğraşarak beklemeye devam ediyorlar. Bekliyorlar, “Biz sadaka gibi kira yard m yapan belediyenin paras n istemiyoruz, biz bize ucuz konut göstermesini ve onun da kiras n bizim vermemizi istiyoruz. Bizi nas l sokağa att larsa ev de bulsunlar. Bulmazlarsa biz burada kalmaya devam edeceğiz. Hatta bu durağa yak n zamanda tuğlalarla ev inşa edeceğiz!” diyorlar.

Türkiye’den mektup var Naz m Alpman

Medya-Coke Memleketimizin tan t m sağlayacak her türlü etkinlik için can gönülden sponsor olan Coca Cola firmas na Türkiye çok şey borçludur. En son “Rock’n Coke Festivali”nin ana sponsoru olarak hizmet verdi. Ne kadar şahane bir sponsorumuzdu o festivalde… Herkes paras yla Coca Cola içti. Sponsorlukta mütevaziliği elden b rakmayan firma bir “Rock’n Roll” festivalinde verdiği desteğe karş l k ismin sadece yar s n alm şt . Geçen y l Kars Festivali’nin en anlaml gösterisi İstanbul Filarmoni Orkestras6’n n Ani Antik Kenti’nde verdiği konserdi. Uzun y llar yerli-yabanc her türden turistin girmesi yasak olan Ani’de ilk kez böylesi bir gösteri yap l yordu. Coca Cola yine her zamanki “sanat dostu” tavr yla Ani’de de ortaya ç kt . Sahnenin hemen yan baş na fil ebatlar nda şişme bir Coca Cola kutusu yerleştirdi. Firma festivalde bedava Coca Cola dağ tarak sanat sponsorluğu misyonunu yerine getiriyordu. Bunu belirtmek için de 70 kişilik senfoni orkestras n gölgede b rakacak irilikte Coca Cola kutusunu surlarla sahne aras na yerleştirmişti. O gün foto muhabirleri ve kameramanlar biraz dertliydiler: -Abi şu iğrençliğe bakar m s n? Orkestray surlarla birlikte kadrajlad ğ m z zaman kocaman k rm z leke fotoğraf ezip geçiyor. Cola kutusunu kadraj d ş b rak nca Orkestran n Ani’de konser verdiği belli olmuyor. Kahretsin ya!.. Tabii bu huysuz çocuklar “sanata yap lan desteğin” asla fark nda değillerdi. Kalender gazeteci ağabey, kendisine dert yanan bu huysuz çocuklar hayat n gerçekleri konusunda şöyle uyar yordu: -Orkestray boş verin, antik kentin surlar yla Coca Cola kutusunu çekin yeter! Dünyada bir dolu filarmoni ve senfoni orkestras vard , ama Coca Cola bir taneydi. Ve başka Coca Cola yoktu. Firma sponsorlukta cömert, tan t mda mütevazi olduğu için dev Cola kutusunu orkestran n ortas na değil de sahnenin dibine koymuştu! Bütün bu güzelliklerin baş destekleyicisi Coca Cola firmas n n İstanbul’daki işçilerinden 110 tanesinin iş akitleri 19 May6s 2005’te feshedildi. İşçiler DİSK’e bağl Nakliyat-İş Sendikas6’na üye olmuşlar. Anayasa’da böyle bir hak var ya… Toplu sözleşme falan da yapmak istiyorlar. Memleketimizdeki bütün çağdaş-modern-uygar etkinlikleri destekleyen firma, sendikalaşmay çağd ş bulduğundan olsa gerek, sendikaya üye olan işçilerin hepsini kap n n önüne koydu. Çünkü Coca Cola’n n anavatan Amerika’da işçilerin sendikalaşmalar 1880’lerde “sorun” teşkil ediyordu. Aradan geçmiş iki as r… 19. yüzy6l bitmiş, 20. yüzy6l devrilmiş gelmişiz 21. yüzy6la… Art k çağ m z sendikalaşma değil, sponsorluk çağ ! Yayg n medyam z da “ana sponsora” bakt ğ ndan, işten at lan işçileri göremiyor. Ama Coca Cola işçileri direniyor!

İki okul... İki s n f...

Çözümü konuşmaya! (...) Bizim, sen, ben olmaktan ç6k6p BİZ olmaya ihtiyac6m6z var. Bizim gerçek bir s6n6f olmaya ihtiyac6m6z var. Umutsuzluğa karş6 umut, geleceksizliğe karş6 gelecek, çözülmeye karş6 çözüm olmak olmak için, SÖZ ALINTERİNİN KURULTAYI’NA!

Yeni eğitim y l okul aç l ş törenleri, bakanlar n dilekleri, yeni ders müfredat n n ne olacağ vb. şovlarla aç ld . Perdenin ön yüzünde bize gösterilenler bunlard . Geride duran ise milyar bulan kay t paralar n bulamayan yüzbinlerce emekçi aile. Emekçi ailelerin çocuklar kay t paralar n ödeyemedikleri için ayr s n flarda toplanm şt . Onlar okula ad m att klar ilk günden itibaren düzen taraf ndan mimlenmişlerdi. Adeta bir yar ş haline getirilen eğitim sisteminin, böylece daha ilkokul s ralar ndan itibaren iki s n f n

İrtibat adresleri Konfeksiyon İşçileri Derneği: Vatan Caddesi Esen Sokak Esen İşhan No:6 D:11 Çağlayan/İstanbul Tel: 00 90 (212) 291 23 87 CNC, CAD-CAM ve Metal İşçileri Derneği : Şirinevler Mahallesi Minik Sokak Karaman Apartman Bahçeliveler /İstanbul Tel: 00 90 (212) 441 28 32 Daha geniş bilgi için : http://alinteri.org E-Mail: kurultayhazirlik@yahoo.com

Haklar Evrensel Beyannamesi”ne göre bütün insanlar eşittir. Eğitim hakk ndan da eşit olarak yararlan r. Ama görüldüğü gibi, kapitalist toplumda baz lar daha “eşit”! Bu eşitsizliğin tek kökeni var: S6n6fsal farkl6l6klar. Kapitalizm biz işçilere ve işçi çocuklar na eğitim hakk veriyor ama o eğitimi sat n alabilecek paray nereden bulabileceğimizi söylemiyor!

Emekçi çocuklar ucuz işgücü

na göre meslek liseli öğrenciler okul bittikten sonra, not ortalamalar na göre, bölümlerinin bulunduğu yüksek okullara s navs z geçiş yapabiliyor. Ama bu yüksek okullarda gösterilecek dersleri yine meslek okullar n n öğretmenleri, üstelik yine meslek okullar n n bünyesinde gösteriyor. Üniversiteye mi girmek istiyorsunuz? “İşte size üniversite, buyurun okuyun!” diyorlar. Diğer taraftan devlet, teknik liseleri vas fl işgücü temini için kullan yor. Özel okullar, Fen ve Anadolu liseleri burjuvaziye yüksek mer-

Özelleştirme: Burjuvazinin ihtiyac ! “Erdemir Özelleştirilemez, TÜPRAŞ bizimdir, Telekom verilemez!” ç ğl klar yla Türkiye işçi s n f değişik biçimlerde eylemlemde. Dün “SEKA sat lamaz” ç ğl klar aras nda SEKA tasfiye edilmişti. Bugün diğer KİT’ler… SEKA’n n sat ş s ras nda sat ş onaylayan sendikac lar da dahil çoğu sendikac hala işyerlerinin kapanmas , işten ç karmalar, ağ r çal şma koşullar , düşük ücretler, sendikas zlaşt rma, taşeronlaşt rma gibi sorunlar n iç içe geçmesiyle örülü özelleştirme sürecini işçilere, bir hükümet politikas gibi göstermekte. Oysa ki Türkiye’deki özelleştirme rüzgar , şu ya da bu hükümetin ya da partinin isteğinden çok, sermayenin dönemsel ihtiyaçlar doğrultusunda gerçek-

leşmektedir. Bu aç k niyet, yani “özelleştirmenin felsefesi” Özelleştirme İdaresi Başkanl6ğ6’n n internetteki resmi belgesinde şu cümle ile anlat lmaktad r: “Özelleştirmenin ana felsefesi, devletin, asli görevleri olan adalet ve güvenliğin sağlanmas yolundaki harcamalar ile özel sektör taraf ndan yüklenilemeyecek altyap yat r mlar na yönelmesi, ekonominin ise pazar mekanizmalar taraf ndan yönlendirilmesidir.” “Özelleştirmenin felsefesi” diye sunulan cümle, özelleştirmenin ötesinde burjuva devlet felsefesini anlatmaktad r. Burjuvalar n devletin işlevi üzerine düşüncesi, ancak bu kadar aç k ve samimi anlat labilir. Bunlar n özlediği devlet; bir polis, mahkeme ve hapishane devleti olacakt r. Devlet ekono-

Devlet ekonomiye sadece alt yap› yat›r›mlar›yla kar›flacakt›r...

miye sadece alt yap yat r mlar yla (yol, köprü, boru hatt , kanalizasyon, baraj, vs. inşa ederek) kar şacakt r. Burjuvazinin devlet projesinin özü budur. Dün de KİT’ler burjuvazinin idi bugün de.

Bütünsel mücadele... Bugün işsiz ve yoksul üreten özelleştirme politikas , diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de burjuvazinin ihtiyaçlar üzerinden yükseliyor. Ona karş verilecek mücadele parçalardan ç k p işçi s n f n n burjuvaziye karş bütünsel mücadelesine dönüşmedikçe, SEKA’da yaşanan sonucu say s z kez yaşamaya mahkum olacağ z. Bunu başarmak için örgütlü birleşik mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. İşçi ve emekçilere, bu insan insan olmaktan ç karan sistemi ne kadar güvenli ve y k lmaz gösterirlerse göstersinler, y k m ve yeniden inşan n mümkün olduğunu onlar biliyorlar.

Bir tarafta t›ka basa dolu s›n›flar, di¤er yanda bilgisayar donan›ml› kolejler... hizmetine nas l ayr şt r ld ğ görülüyor.

İki ayr s n f z! Eğitim y l aç l ş s ras nda sunulan şovlar n gerisinde ise bir tarafta 50-60 kişilik s n flarda eğitim (!) veren devlet okullar , bir tarafta 25-30 kişilik s n flarda eğitim veren Anadolu ve Fen Liseleri. Diğer tarafta eğitimin en alt seviyede olduğu meslek liseleri ve en son olarak da 15-20 kişilik s n flar nda eğitim veren özel okullar. “Burjuva İnsan

Türkiye’de şu anda 76 farkl kategoride okul bulunmakta. Bu okullar paral -paras z, örgün-yayg n vb. şekillerde niteleniyor. Üniversite s nav sonuçlar na bak ld ğ nda Fen liseleri, Özel Fen liseleri ve Anadolu liseleri en başar l okullar olarak ön palana ç k yor. Yeni s nav sistemi uygulamas ile Fen liseleri ve Anadolu liseleri’nin önü tamamen aç l p, düz liseler ve meslek liselerinin önü kapand . Özellikle meslek liseli öğrencilere, s navs z üniversite hakk diye bir palavra sunuluyor. Bu-

tebeden hizmet edecek veya geleceğin burjuvalar n yetiştirecek okullar konumundayken; meslek liseleri, teknik liseler, ticaret liseleri ve düz liseler geleceğin işçi s n f n n yetiştiği kurumlar haline geldi. Devlet, ilk okul s ralar nda ay rd ğ emekçi çocuklar na yüksek öğretimin kap s n bu şekilde kapat yor. Ard ndan bize eşitlik ad alt nda yalanlar uyduruyor. Ama eşit değiliz. Bunu biliyoruz, ve bu eşitsizliğin ve yar ş n ortadan kald r lmas n n yolunu da biliyoruz!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.