pdf2

Page 1

YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:24 Uhr

Gençlere prangal eğitim

“Önce babam n k z yd m, sonra kocam n kar s , daha sonra da çocuklar m n annesi oldum...”

Bir İngilizin Yaşamevi an lar

Sayfa 8’de

Sayfa 7’de

Sayfa 11’de

Seite 1

Darren Gay

Dünya Yaflanacak

“Ad mlar serisi”ne ad m ad m... Ressam Ayhan Sağcan anlat yor

Sayfa 10’da

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

AYLIK GAZETE • SAYI 2

15 KASIM 2003 · 2 EURO / 1,5 POUND / 3 SFR

Irak halk direniyor...

“Onlara yeryüzünde cehennemi yaşatacağ z!” “Amerikal lara bu dünyada cehennemi yaşatacağ z!..” Bu sözlerin sahibi 40-45 yaşlar nda. Felluce çarş s nda esnaf. Çevresini saran kalabal k da başlar ile onayl yorlar bu sözleri. Hepsinin yüzleri öfkeyle kas lm ş. Gözlerinin yerinde birer kor parças var sanki.. Onlarla konuşan televizyon muhabiri soruyor: “Amerikal lara karş neden bu kadar öfkelisiniz?”. Topluluk şöyle bir dalgalan yor. “Sen aptal m s n?” der gibi bak yorlar muhabirin yüzüne. “Sözcü” konumunda olan n ağz ndan bu kez daha da öfkeli dökülüyor sözcükler: “Çünkü onlar ülkemizi işgal ettiler. Onurumuzu çiğnediler. Petrolümüzü yağmalamaya geldiler...”

Yabanc lara yönelik G-5 sald r s G-5 olarak an lan Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya İçişleri Bakanlar , aralar nda düzenledikleri toplant lar n ikincisini Nicolas Sarkozy başkanl ğ nda geçenlerde La Baule’de yapt lar. Geçtiğimiz May s ay nda Lepez’de

(İspanya) biraraya gelen G-5 içişleri bakanlar , özellikle iki konunun üzerinde duruyorlar: “Göç ve terörizm”. Fransa İçişleri Bakan Sarkozy, iltica talebinde bulunanlar n, yasal işlemlerin bitimine kadar belli ülkelerde kamplar-

Dünya Yaflanacak

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

TABANSIZ CUMHURİYET Türkiye Cumhuriyeti’nin 80. y l kutlamalar , Türk devleti taraf ndan gövde gösterisine dönüştürüldü. Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere, bütün büyük şehirler günler öncesinden bayraklarla donat ld , her yere büyük boy afiş ve pankartlar as ld ... Ankara’da YÖK profesörleri An tkabir’e yürüdüler... 29 Ekim günü ve gecesi bu tantana tam bir histeri krizine dönüştü. 3,5 kilometre uzunluğunda “dünyan n en büyük bayrağ ” ile yürüyüş mü dersiniz, meşaleli konvoylar, havai fişek gösterileri, avuç dolusu para dökülen konserler mi dersiniz... ne ararsan z vard . Tabii Çankaya Köşkü’nde düzenlenen Cumhuriyet Balosu’nu da unutmamak gerek. Başbakan da dahil hükümet üyeleri ve AKP milletvekillerinin eşlerinin “türban takt klar ” gerekçesiyle insan yerine konulmay p d şland klar bu davet, herşeyin üzerine adeta tüy dikti... 50,75 veya yüzüncü y l gibi y ldönümlerini anlars n z da, 80. y l öyle özel bir dönüm noktas say lmaz. Normal olarak başka herhangi bir y ldan fark yoktur. O halde böyle bir tantanaya neden ihtiyaç duyuldu?

Cumhuriyet Korku İçinde Türkiye’de Cumhuriyet korku içinde... Toplumun ezici bir çoğunluğu ile bar ş k değil çünkü. Kuruluşunun üzerinden 80 y l geçtiği halde, halk taraf ndan benimsenip savunulmuyor. Sözlük anlam “halk yönetimi” olan Cumhuriyet de halka yabanc , halktan kopuk, dahas kendi halk na “düşman” gözüyle bak yor.

(Devam› Üçüncü Sayfada)

da tutulmas n öneriyor. Daha önceki toplant larda mülteci kamplar n n Romanya ve Ukrayna’da aç lmas düşünülmüştü. Ama bu ülkelerin karş ç kmalar nedeniyle öneri ask ya al nm şt . Toplant lardan s zan bilgilere göre, iltica talebinde bulunan kişilerin ülkeleri risk taş m yorsa, bu tür başvurular an nda reddedilecek ve başvuru sahibi hemen ülkesine iade edilecek. Buna göre Avrupa Birliği’ne aday ve müzakerede olan ülkeler listenin baş nda bulunuyor. Sarkozy’nin haz rlam ş olduğu listede AB ile yak nl k derecesi taş yan ülkeler “risksiz ülkeler” kabul ediliyor.. Sarkozy’nin Schengen vizelerine yeni k s tlamalar getirilmesi teklifine, yaln z İspanya destek veriyor. Diğerleri şimdilik sessizliğini korumakta. La Baule’de yap lan İçişleri Bakanlar toplant s nda iki gün boyunca göçmenlerin ve potansiyel suçlu olarak kabul edilen mültecilerin geleceği ele al nd . Yap lan aç klamalardan, toplant n n ağ rl kl olarak Sarkozy’nin önerileri çerçevesinde gerçekleştiği anlaş l yor. Mültecilerin yak ndan denetlenmesi ve sürekli kontrol alt nda tutulmalar için Avrupa Polis Birliği’nin oluşturulmas , kimlik kartlar nda manyetik kontrol sistemine geçilmesi, parmak izi yerine göz retinalar n n al nmas uygulamalar na geçiş önerilerinin k sa zamanda yasallaşt r larak yürürlüğe geçirileceğinin alt çizildi. Yabanc lar için haz rlanan yeni yasa tasar lar , mültecilerin bu ülkelerdeki yaşamlar n n art k daha fazla kontrol alt na al nacağ n gösteriyor. 11 Eylül sonras Bush “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyordu. Avrupa emperyalizmi de ad mlar n buna uygun olarak at yor.

Muhabir bu kez başka bir soru soruyor: “Peki, Türk askeri gelse nas l karş lars n z?”. Yan t çok k sa ve net “Amerikal lar 2 parçaya bölüyorsak, hangisinden olursa olsun buraya gelecek müslüman ülke askerlerini 10 parçaya böleriz!..”

İşgalcilere Hiçbir Yerde Rahat-Huzur Yok! Yukarda özetlediğimiz konuşma, Irak’ n nabz n yans t yor asl nda. Amerikal lar başta olmak üzere emperyalist işgal güçlerine karş gün geçtikçe büyüyen bir öfke ve direniş var bugün art k Irak’ta. Direniş, her geçen gün daha organize ve daha etkili hale gelmekle kalm yor, Irak’ n hemen her yerinde

kendini gösteriyor. Emperyalst işgalciler, uzun süre, “Sünni üçgeni” olarak adland rd klar Ramadi-FelluceBakuba bölgesi ile s n rl göstermeye çal şt lar direnişi. Bugün art k Basra, Kerbela, Mahmudiye başta olmak üzere Güney’deki Şii bölgesinden de, işbirlikçi Kürt aşiretlerinin etkin olduğu Musul-Kerkük bölgesinden de hemen her gün yeni bir eylem veya gösteri haberi geliyor. Emperyalist çetebaş Bush, 28 Ekim günü düzenlediği bas n toplant s nda da itiraf etti bunu: “Irak halen çok tehlikeli bir yer... Afganistan’da da Irak’ta da zorluklar yaş yoruz...”

Günde Ortalama 35-40 Eylem! Irak’taki direnişin büyümesi ve yayg nlaşmas n emperyalist işgal güçlerine karş düzenlenen askeri eylemlerin say s ndaki s çramal art ştan da görmek mümkün. “Savaş n bittiğinin” iddia edildiği 1 May s’tan Ağustos baş na kadar geçen sürede günde ortalama 12-13 eylem düzenlenirken, bu say AğustosEylül aylar nda 22-25’e, Ekim ay nda ise 35’e ç km ş durumda. Washington Post gazetesi, Eylül’deki durumu bile “korkunç bir t rmanma” olarak tan ml yordu. Şimdiki durumu ise herhalde “Ayvay yiyoruz” diye tan mlamas gerekecek. (Devam› Dördüncü Sayfada)

Bolivya aylard r ayakta...

Bolivya Kayn›yor! Latin Amerika’n›n Haiti’den sonra en yoksul ikinci ülkesi olan Bolivya’da, Eylül ay›ndan beri bir halk isyan› yaflan›yor. Yollara barikatlar kuran, pefl pefle grev ve gösteriler düzenleyen, bir ara baflkent La Paz’› bile fiilen ele geçiren iflçiler ve emekçi halk ile polis ve ordu birlikleri aras›nda yaflanan çat›flmalarda bugüne dek 60’tan fazla insan öldü,

yüzlerce yaral› var. Devlet baflkan› Gonzalo Sanchez Lozado önce istifa etti, ard›ndan ABD’ye kaçt›. Ülkenin zaten k›t olan zenginliklerinden do¤al gaz›n çok ucuz fiyata ABD ve uluslar aras› tekellere sat›lmak istenmesi üzerine patlak veren halk isyan› dünyadan saklan›yor. (Ayr›nt›l› haber 4. sayfada)

Fransa’da türban tart şmas alevlendi. Türkiye’de oldu¤u gibi Fransa’da da “tepeden inmeci ve dayatmac›” bir laiklik anlay›fl› devlete egemen...

Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da türban tart ş l yor. Bu tart şma geçtiğimiz günlerde Fransa’da tekrar alevlendi. Paris yak nlar ndaki Aubervilliers semtindeki bir lisede okuyan iki k z kardeş türban takt klar gerekçesiyle okuldan at ld lar. Alma ve Lila Levy kardeşler, Cezayirli müslüman bir anne ile kendini ateist (tanr tan maz)

olarak tan mlayan Yahudi bir avukat baban n k zlar . Baba Laurent Levy, “İslam fobisinin Frans z toplumunu kemirdiğini” öne sürerek k zlar n n seçimine sayg duyduğunu belirtiyor. Okul yönetimi, Levy kardeşlerin türban “okulda çoğunluğu oluşturan müslüman öğrencilerin bask s yla takmak zo-

runda kald klar n ” iddia ediyor. Levy kardeşler ise bunun kendi özgür seçimleri olduğunu belirtiyorlar. Bu olay üzerine alevlenen tart şmalar s ras nda Cumhurbaşkan Chirac ile Başbakan Raffarin, müslümanlar n türban ya da başörtüsü, yahudile(Devam 3. Sayfada)


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:24 Uhr

Seite 2

Yaflanacak

Dünya 2

O

K

U

R

Teflekkür ederiz... Gazetemizin ilk say s , ulaşt rabildiğimiz her yerde büyük bir ilgi ve beğeniyle karş land . Bütün içtenliğimizle söylüyoruz, bu kadar n biz bile beklemiyorduk... Konular n zenginliği ve hayat n içinden oluşu, beğenilen ve sürmesi istenen yönlerimizin baş nda geliyor. “... Kendimizden bir parça bulduk!” Birbirlerinden çok uzak yerlerdeki, eğitim düzeyi, meslek, cinsiyet ve yaş olarak birbirlerinden çok farkl özelliklere sahip okuyucular m zdan en çok duyduğumuz cümle bu oldu. Baz okuyucular m z bunu, “... Bizi anlat yor...” veya “... yaralara parmak bas yor. Bu konular n ele al n p işlenmesine ihtiyac m z vard ...” cümleleriyle dile getirdiler. Bu arada özellikle Avrupa’da yetişen gençliğin durumuna, kad nlar n sorunlar na, insan ilişkileri ve sosyal yaşama ilişkin konulara daha fazla yer verilmesi isteğiyle çok karş laşt k. “Avrupa’da bir boşluğu doldurdunuz. Böyle bir gazete ç karmay geçmişte de düşünen, hatta deneyen çevreler oldu. Fakat bunlar hayata geçirilemedi ya da arkas gelmedi” değerlendirmesinde bulunan dostlar n say s hayli fazlayd . Kulland ğ m z dil “çok sade ve anlaş l r” bulundu. Birçok okuyucumuz, “... yaz lar çok rahat anlad klar n ” ve “hiç s k lmadan sonuna kadar okuduklar n ” belirttiler. “Siyasi tutum ad na belirli birkaç konu ve kal plar n içine s k şm ş kaba sloganc l ktan uzak durma” yaklaş m m z, okuyucular m z n ezici bir çoğunluğu taraf ndan olumlu bulunur ve desteklenirken; baz lar iyi niyetli dostça eleştiriler kadar, eleştiri görünümü alt nda sald r ve karalama bahanesi arayan “siyaset gevezeleri”ne de malzeme oldu. Bu sonuncular bu amaçla ç kan devrimci teorik ve siyasi yay nlar izleyip okuyor olsalar insan en az ndan samimiyetlerine inanacak “Devrimci siyasi değerlendirme ve eleştiri” ad na, “Mavi ÖDP’nin rengi. Siz de maviyi çok kullanm şs n z. Bak yoruz siz de ÖDP’lileşmeye başlad n z” diyebilecek kadar saçmalayan bu tür “keskin devrimci” z rval klara kulak asmayacağ z!.. Bu konuda samimi uyar ve eleştirilerde bulunan okuyucular m za ise, öncelikle bu gazetenin teorik-siyasi bir dergi olmay p ‘kitle gazetesi’ olduğunu hat rlatacağ z. İkinci olarak, daha henüz ilk say m z ç kard ğ m z , bu konuda kesin yarg lara varmadan önce hiç olmazsa 5-6 say izleyip ondan sonra bir değerlendirme yapmalar n önereceğiz. Ve son olarak, “siyasetten ne anlad ğ m z” sorusunun ş ğ nda başyaz n n d ş nda örneğin “Agenda 2010”, “K z l Bağbozumu”, “Ekonomik Durgunluk Vuruyor”, “Sendikalar Alternatif Stratejiler Önermeli”, “S ğ nt Psikolojisini K rmak Zorunday z” yaz ve röportajlar na bir kez daha göz atmalar n önereceğiz. “Bu gazetede Kürtlere yönelik ne var?” Dostça sitem ya da düşmanca sald r konusu olarak en çok karş laşt ğ m z eleştirilerden biri bu oldu. Bu eleştirilerde belli bir hakl l k pay var. İlk say m z n bu konuda belirgin bir zay fl k taş d ğ n n biz de fark nday z. Bu zay fl k elimizde olmayan nedenlerden kaynakland . Fakat “Kürt halk n n talep ve beklentileri” denildiği zaman bunu sadece belirli bir iki konuya indirgeyip bunun d ş ndaki siyasi ve toplumsal sorunlara sanki Kürt emekçilerini de ilgilendirmiyormuş gibi bakan yaklaş mlar benimsemediğimizi de belirtmeliyiz. İlk say m z n, bunun d ş nda da baz lar ciddi eksiklik ve zay fl klar taş d ğ n n fark nday z. Örneğin, haber yönümüz zay f (ayl k bir gazete olmam z n da bunda büyük pay var), köşe yaz lar m z az, gençlik sayfam z biraz tek yanl ve müzik ağ rl kl oldu... Bunlar n d ş nda, sayfa düzenlemesi ( mizanpaj) yönüyle de özellikle ilk sayfam z fazla donuk-hareketsiz bir görüntüye sahipti. Daha fazla, daha büyük ve daha vurucu fotoğraflar, desen ve grafikler kullanabilmeliydik... Bunlardan bize bağl olanlar -sizlerin katk ve destekleriyle de- önümüzdeki say larda gidermeye çal şacağ z. Bu say m za gelince; bundan sonra her say da yer vereceğimiz ‘okur mektuplar ’ sayfas nda bu seferlik gazetemize yönelik değerlendirmelere -o da ancak bir k sm na- yer vereceğiz. İlk say m z n eksikleri içinde yer alan “kültür-sanat” konular n ayr bir sayfada topluyoruz. Dünyan n değişik yörelerindeki gelişmeleri de yans tmak amac yla yine ayr bir sayfa aç yoruz. Buna karş l k hukuk ve sağl k köşeleriyle spor haberleri ve yorumlar na yer darl ğ nedeniyle bu say m zda yer veremiyoruz. Bir gazetenin kişiliğini ve hedeflediği içerik zenginliğini tam olarak yans t p bunu oturtabilmesi için en az bir 3-5 say geçmesi gerekiyor. Bu süreç zarf nda sizlerin katk ve destekleri kadar uyar ve eleştirileri de bizler için yol gösterici olacakt r. İlk say m za gösterdiğiniz ilgi ve sahiplenme bizlere büyük bir moral ve güç verdi. Hepinize teşekkür ederiz!..

“K›y›y› gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keflfedemez.”

E

K

T

sat yoruz... Bunun keyfini kimse bozamaz. Bu tavr m za onlarda şaş r yor. “Almam” diyenlere, yüzümüzdeki gülümsemeyi eksiltmeden, “bir dahaki say da görüşmek üzere” deyip ç k yoruz. Onlar sakin, biz ise mutluyuz, çocuklar gibi sevinçliyiz, bugün güzel birgün. Esnaf n biri, ‘bekliyordum, Yaşanacak Dünya ad ne güzel, merak ediyordum, sonunda getirdiniz, verin bir okuyal m’. Kimi işyerinde işçiler patron olmad ğ ndan almak istemiyor, fakat merakl bak şlar gözlerimizden kaçm yor, onlara hediye ediyoruz, tekrar görüşmek ve gazetemiz üzerine sohbet için sözleşiyoruz. Onlar memnun

Gazete ç kmadan önce arkadaşlarla bir araya geldik ve “Gazeteyi insanlar m zla nas l buluştururuz” diye konuştuk. Sat ş yönteminden tutun da gazeteyi insanlar n gündemine sokmaya kadar tart şt k. Gazeteyi sadece Köln’le s n rl kalmadan NRW bölgesinin geneline taş ma hedefini belirledik. Fakat Köln bölgesinde de tek tek evlere, kahvelere, pazarlara, Türkiyelilerin yoğun olarak bulunduklar bütün alanlara gidip insanlara gazetemizi anlatma ve propagandas n yapma konusunda anlaşt k. Bölgeleri belirleyip, sat ş gruplar oluşturduk.

“İkinci say n n paras n peşin veriyorum...”

“Rotas› belli olmayan gemi için uygun rüzgar asla yoktur.”

U

P

L

A

R

I

Gazetemiz ç kt ğ nda kollar s vad k ve bölgelerimize ç kt k. Günde onlarca insana gidip gazetenin propagandas n yap yoruz. Sokakta karş laşt ğ m z kişilere gazeteyi anlat yoruz. Kahvelere gidiyoruz, hiç tan mad ğ m z evlerin kap lar n çal yoruz. İlk gittiğimiz evde bir bayan aç yor kap y , tan mad ğ iki ki-

şiyi görünce şaşk nl ğ n gizleyemiyor. Hemen gazetemizi anlatmaya başl yoruz. İlk kez böyle bir şeyle karş laşt ğ n ve memnun olduğunu söylüyor. “Demek ki haberleri art k ayağ m za kadar getiriyorsunuz” diye de espri yap yor. Biz bir yandan gazetenin içindeki yaz lar anlat rken O da bir yandan gazeteye göz at yor. “Okuduğum başl klara göre tam da bizi anlat yor. Özellikle de kad n sayfas n mutlaka okuyacağ m” deyip gazetenin ücretini fazlas yla veriyor. Biz paran n üstünü vermeye kalk şt ğ m zda da, “ikinci say n n paras n peşin veriyorum, yani ikinci say y da bekliyorum” diyor. Başka bir zile bas yoruz. Yine bir bayan aç yor. Gazeteyi anlat yoruz, ayn zamanda “Ajanda 2010” üzerine sohbet yap yoruz. Birşeyler duyduğunu fakat yeterli bilgisinin olmad ğ n söylüyor. Hatta eşi çal şmaz ise Berlin’de yap lacak olan eyleme bizimle gelebileceğini söylüyor. “Kendi sorunumuza kendimiz sahip ç kmazsak kim sahip ç kar” deyip gazeteyi al yor ve bütün yaz lar okuyacağ n söylüyor. “Bir daha görüşmek üzere” sözleşip ayr l yoruz.

“İnsanlar gazete yerine muzu tercih ediyor...” İnsanlar n olumlu bak şlar bizleri de şevklendiriyor. Pazarda karş laşt ğ m z birine gazeteyi anlat yoruz. “Bu gazeteyi biliyorum. Eve getirdiler almad m ama burada al p okuyay m” diyor. “Her yere gidiyorsunuz demek ki, arkadaş m da bahsetti bu gazeteden...”, “Pazar sat şlar nas l gidiyor...” diye devam ediyor. “Asl nda okuyan bir toplum değiliz. Euro’nun gelmesi ile de insanlar harcamalar n k s tlad . Gazete yerine muzu tercih ediyor. Asl nda insanlar m z gazetenin bir ihtiyaç olduğunu ve kendisini geliştiren bir araç olduğunun fark nda değil. Ancak insanlar sorunlar na değindiğini görür ve okuduğu zaman kendisini bulabilirse o zaman gazeteyi tercih edebilir” diye düşüncelerini belirtiyor. Biz de “Yaşanacak Dünya tam sizin söylediğiniz gibi bir gazete. Okuyunca bize hak vereceksiniz” deyip sohbet için teşekkür ediyoruz.

biliyoruz. Girdiğimiz bir kahvede kahvenin sahibine gazetemizi anlat yoruz. “Bas n takip ettiğini ve almak istemediğini” belirtiyor. Biz de gazete üzerine konuşmak istediğimizi, bize beş dakika ay rmas n rica ediyoruz. Ard ndan gazete üzerine sohbete başl yoruz, sorular n yan tl yoruz. Sonunda beş gazete birden al yor. “İkinci say y da getirirseniz gazete üzerine daha detayl konuşur ve düşüncelerimi belirtirim” diyor.

“İçeriği zengin, dili anlaş l r, ferah bir gazete” Gazetemizi al p okuyan bir esnaf, “Gazetenin tam da Avrupa’da yaşayan insanlar n sorunlar na değindiğini, anlaş l r bir dille yaz ld ğ n ve ferah olduğunu, birçok insan n kendisini bu gazetede bulabileceğini” belirtiyor ve “içerik olarak zengin olmas , bir çok kişiye hitap etmesi hoşuma gitti. Yan taraf mdaki avukat bürosuna gelenler de okusunlar diye elimdekini b rakt m” diye ekliyor.

Sohbetin sonucu Almanya Köln Çal şmada sohbet etmenin, ikna etmenin gücünü de göre-

“Bu gazete tam da bizi anlat yor” “E¤er yürüdü¤ünüz yolda güçlük ve engel yoksa, bilin ki, o yol sizi önemli bir yere götürmez.”

Gazetemizin ismini ilk duyduğumuzda, Yaşanacak DÜNYA gibi düşündürücü ve de anlaml bir ismin seçilmiş olmas çok güzel bir şey dedik. Çünkü, sermaye taraf ndan yağmalanan, kaynaklar hunharca tahrip edilen, doğal dengeleri azami kar h rs yla bozulan bir sistemde yaş yoruz. Gazete daha elimize gelmeden, Paris’in tüm sokaklar n “Yaşanacak Dünya Geliyor” afişleriyle donatt k. Bir çok insan n kafas nda, “Bu gelen yaşanacak dünya nedir?” ilgisi uyanm şt . Gazetemizin ç kt ğ n duyar

duymaz iş ç k ş , gazeteyi getiren arkadaş karş lamaya gidiyoruz. Gazetenin önce kokusunu çektik içimize. Hemen başlad k soluksuzca okumaya. Dağ t m için bölgeler önceden paylaş lm şt . Herkes gazetesini al p bir birinin peşi s ra bölgelerine gidiyor. Sabah işe gelir gelmez işçi arkadaşlara gazetemizden birer tane verdik. Bir arkadaş diyor ki; “Bu gazeteyi bir araya gelmenin, örgütlenmenin bir arac haline getirmeliyiz. Çünkü yaşad ğ m z ülkede inşaat sektörü, Frans z emperyalistlerinin, işgü-

cü anlam nda yabanc lara en fazla ihtiyaç duyduğu aland r”. Biz çal şanlar gazetemizi bu anlay şla sahipleneceğiz. Devam ettiğim kursa gittiğimde, yan mda götürdüğüm gazetelerden veriyorum arkadaşlara. İçeri girip ç kt ğ mda karş laşt ğ m tablo çok hoş. Gazeteyi eline alan herkes aç p bir yerlerinden başlam ş okumaya. Gördüğüm bu tablo çok farkl duygular yaratt bende. Bir bayan arkadaş sayfay çevirmiş, içine gömülmüşçesine okuyordu. Yan na gelen başka biri omuzuna dokunuyor. Kendini okumaktan al koyamad ğ

için dönüp bakm yor bile. Sonra, “nedir seni bu kadar cezbeden?” diye soruyoruz. “Bu yaz tam da benim yaşad klar m anlat yor” diyor. Bir restoran işçisinin yazd ğ haberi okuyordu o s rada. Kendisi de restoranda çal şan biri olduğu için, gazetede kendine dair bir şeyleri bulmuş. Bizlerle bu kadar içerden buluşan Yaşanacak DÜNYA’ya hoş geldin diyoruz. Fransa-Paris

“Başka bir dünyadan seslenilmiyor” “Oldu¤un yerde durmak, h›zla de¤iflen dünyada en h›zl› geri gitme yoludur.”

Merhaba arkadaşlar, Gazetenin hemen hemen tamam n okudum. Dizgi, fotoğraflar, renkler vb. gibi biçimsel özellikleri gayet iyi; rahats z eden, batan birşey yok. Kağ d n çok hoş olduğunu hemen belirteyim. İlk ve son sayfa çok güzel. Diğer sayfalardaki gri bask biraz yorucu. Ay rma amac yla renk değişikliği yap lm ş ama zemin beyaz kal p kal n siyah çizgilerle ayr lsa daha hoş olacak.

“Editörden” köşesinde söylendiği gibi, “başka bir dünyadan sesleniliyor” san s na kap lm yor insan. Bu dünya bizim dünyam z, bizim yaşamak istediğimiz dünya... Baz yaz lar n son cümle ya da paragraf , ilkokul ünite dergilerinin üslubunu and ran bir ders verme çağr s şeklinde kaleme al nm ş. Örnek mi, “Ahmet’in içemediği su”, “Hiphop”, “Yabaneller”, “Su damlas nda savaş”... “Dünya’da neler oluyor?”

eğer her say da yer alacaksa, bir sistemi olmal . O ay n önemli olaylar (Dünya’da, Türkiye’de) gibi. Genelde haberle yorum hep içiçe verilmiş. Haberleri olduğu gibi verip, bir-iki köşe yaz s konamaz m ? Müziğin ya da tiyatronun doğuşu yaz labilir; din nedir, devlet nedir vb.’ni en basit haliyle işleyebilirsiniz. Bu konuda bilgi birikimi genel olarak çok zay f. Zeka testi çok güzeldi, fakat cevaplar gelecek say ya diyor-

sunuz. O zamana kadar meraktan çatlar z. Bence bulmacalar n cevaplar her say da verilmeli. Ayr ca ‘kare karalamaca’ diye bir bulmaca var; gazetede ona da yer verirseniz seviniriz. Gazete genel olarak hepimizin çok hoşuna gitti, birçok arkadaş eline kalemi kağ d almaya niyetli. Yeni say da görüşmek üzere kolay gelsin diyoruz... Türkiye’den bir dost

Stuttgart izlenimleri

“Yaşanacak Dünya geliyor ama ben gidiyorum çocuklar..” Londra’da gazetemizin afişlerini dağ t ma ç kt ğ m z gün karş laşt ğ m z 60 yaşlar ndaki bir amcam za ait yukar daki sözler. Esnaf olan birinin tepkisi ise çok hoştu, ‘Ohh be, Yaşanacak Dünya geliyor’... Bugün ilk sat ş günümüz, heyecanl y z. Gazetemizin kitlelerle ilk buluşmas ... Esnaf y llardan beri gazetelere aşina olmuş. Kimi hemen al yor kimileri de ‘zaman m z yok’ bahanesiyle alm yor. Ençok duyduğumuz ve bir o kadar da duymak istemediğimiz iki kelime: “Zaman m yok!” Onlar n bu tepkilerine al ş ğ z, almayanlara moralimiz bozulmuyor. Bugün gazetemiz elimizde, tan t m n yap yoruz,

M

Köln izlenimleri

Editörden

biz ise mutluyuz. Girdiğimiz bir toptanc da raflar dizen bir emekçiyle konuşuyoruz, anlat yoruz, 6 ayd r haftan n her günü çal şan bu emekçi, “okumaya zaman m yok, bu kültür yok.” Kendisine ay racak bir günü dahi yok... İnsanlar şikayetçi, yaşamdan memnun değil, s k nt lar , sorunlar ... ve s kk nl k en çok gözlerde okunur. Israrla “Böyle gelmiş, böyle gitmez” diyenlerdeniz. Israr m z, çabam z bunun için. Biliyoruz ki yaln z değiliz, bu ilk sat ş m z, güzel ve özel bir gün. Yaşanacak Dünya, bu sadece bizim değil tüm insanl ğ n düşü.... Yaşanacak Dünya geliyooor!..

Sabri Monar (işçi): Gazetenin biz yabanc işçileri ayd nlatan bir gazete olmas n bekliyorum. Özellikle yabanc larla ilgili olan yaz lar n yaz lmas n ve bu konuda bizleri bilgilendiren bir gazete olmas n istiyorum. Gençlik amaçs z yaş yor ve bundan dolay kötü yerlere gidiyorlar. Bu anlamda da, özellikle gençlik sorunlar yla ilgili haber, yaz vs. gibi şeylere ağ rl k verilmeli. Zeki Y ld z (işçi): Özellikle gençliğe yeni yöntemler kullanarak yaklaş lmal . Eski kal p düşüncelerin, şu an Avrupa’da yaşayan gençlik üzerinde hiçbir olumlu etkisi olmad ğ n düşünüyorum. Gündemdeki konular abart l bir şekilde okuyucuya aktar lmamal . Kad n ve gençlik sayfas n n daha da genişletilmesini bekliyorum. Emeklilik, sigortalar, iş kanunlar vs. hakk nda birçok in-

san n bilgisi yok. Hukuk köşesinde de buna ağ rl k verilmeli. Siyasal gazetelerden (devrimci bas n) pek bir farkl l ğ yok. Güncel haberler biraz daha ağ rl kl olmal . Geniş kitleye hitap eden bir gazete olmal . Abbas Smida (işçi): Burada yaşaşan Türkiyeliler kendi aralar nda bir gettolaşma içerisindeler. Gazetenizi, özellikle enternasyonal ilişkileri geliştirmek, buradaki Türkiyeli işçileri Alman işçi s n f ile kaynaşt rma ve birlikte mücadele etme arac olarak çok olumlu buluyorum. Çünkü işçi s n f n n düşman tekeller hepimizin ortak düşman d r. Ulusal temelden daha ziyade işçi s n f n bütünden görme yönelimi buradaki Türkiyeli işçileri politikleştirecek ve Türkiye’deki mücadeleye de katk sağlayacakt r. Tekeller işçi s n f n zaten ulusal temelde

bölmeyi ve gücünü zay flatmay amaçlamaktad rlar. Son olarak, Almanca bir sayfan n olmay ş n büyük bir eksiklik diye görüyorum. Abdürrahim Ayaz (kitapç ): Gazetenizin ç kmas n büyük bir sevinçle karş lad m. Özellikle böylesine ağ r ve zorlu bir süreçte, buradaki sorunlar m za çözüm olabilecek bir misyon oynamas çok olumlu bence. Yal n bir dilin kullan lmas onu

amaçlar doğrultusunda en geri kitlelerle birleştirecek ve onlar ileriye çekecek güzel bir araç olarak görüyorum. Serpil Esenler (bankac ): Gazetenin buradaki yaşam m za olumlu katk lar sağlayacağ görüşündeyim. Özellikle yap lan röportajlar n halktan/s radan insanlarla yap lmas söylediğimin bir göstergesi. Gençlik ve kad n sayfas n n genişletilmesini istiyorum.

Yaflanacak

Dünya

AYLIK GAZETE

Der Verein interkulturelle Wissenaustausch (Inter-Wissen e.V.) derne¤inin deste¤i ile ç›kmaktad›r. Gazete adresi: Schleirmacherstr. 43 · 51063 Köln Telefon: +49-(0)221-29 77 791 · Telefaks: +49-(0)221-29 77 795 e-Mail: yasanacakdunya@web.de Paris irtibat: Tel.: +33 (0) 618 17 86 33 · e-mail: pydünya@hotmail.com Deutsche Bank · Konto Nr.: 343 34 55 · BLZ 370 700 24


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:24 Uhr

Seite 3

Yaflanacak

G

Ü

N

D

E

3 Dünya

M

Berlin’de Agenda 2010 protestosu

Dünya Yaflanacak

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

Bütün işçiler Genel Greve!.. Agenda 2010 sald r paketine hay r demek için Almanya’n n değişik şehirlerinden gelen kitleler 1 Kas m günü Berlin’de buluştu. ATAC, SAV (Sozialistische Alternative) gibi kitle örgütlerinin eylem haz rl klar n aylar öncesinden başlatmalar , kat l m n yüksek olmas n n önemli bir etkeni oldu. PSG, MLPD, Direkte Aktion, Ver-di, Spartakist, Sozialistische Zeitung gibi sendika, kitle örgütü, dernekler ve gazeteler örgütlü kat l m sağlad . Alexanderplatz meydan nda toplan ld . Agenda 2010 sald r paketini kendilerini nas l vurduğunu ifade eden, öğrenciler, işçiler, sendikac lar k sa birer konuşma yapt lar. Ard ndan kortejler oluşturularak yürüyüş başlad . Gençlerin, öğrencilerin, bebekli annelerin, işsizlerin, ihtiyarlar n, yürüme ve görme özürlülerin gösteriye kat lmalar ve yürüyüş boyunca canl duruşlar , Agenda 210 sald r paketinin canlar n nas l yakt ğ n n göstergesiydi. Yüzbinin üzerindeki kitlenin tek bir ortak talebi vard : “Paket geri çekilsin!” IG Metall’in sendika olarak eyleme karş ç kt ğ yapt ğ m za röportajlarda aç ğa ç kt . Bu sendika pankart yla yürüyenler, demokrat ve duyarl taban n çabalar sonucu eyleme

(Baştaraf Birinci Sayfada) Düşman Yandaş ndan Kat Kat Fazla

kat lm şlard . Saat 14.30’da başlayan eylem 17.00 gibi sonland . Eylem boyunca röportajlar m zla nab z tutmaya çal şt k: Kendinizi tan t r m s n z? - Baki Cantürk, işçiyim, fabrikada çal ş yorum. Ajanda 2010 ne hat rlat yor? - Almanya’daki tüm insanlara sald r paketi. İşçi haklar olsun, genel haklar olsun her alanda geri al yorlar. Türk, Kürt, Alman ayr m yapmadan beraberce göğüslemeliyiz bu sald r y . Biraz geç kal nm ş bir eylem değil mi? Sağl kta vb. sald r y yaşama geçirdiler... - Geç kal nm ş olabilir ama, geç kalmak demek mücadeleye kat lmamak demek değildir. Her uzun yolun k sa yolu vard r. Ama bu mücadeleye destek vermek gerek. Kendinizi tan t r m s n z? Agenda 2010 denildiğinde ne anl yorsunuz? Ad m Matershann. Emekliler reformu ve sağl k reformu, ayn zamanda hükümetin gündeme koyduğu reformlar anl yorum. Sosyal haklardan k s tlamalar olarak alg l yorum. Agenda 2010 paketinin emekçiler ve yoksullara getireceği zorluklar nelerdir?

Fransa’da türban tart şmas

(baştaraf birinci sayfada)

rin kipa, katoliklerin haç takmas gibi dini simgeleri okullarda yasaklamak üzere harekete geçtiler. Chirac, “Laiklik tart şma konusu olamaz. Gerekirse yeni yasalar ç kar r z” dedi. Türkiye’de olduğu gibi Fransa’da da ‘tepeden inmeci ve dayatmac ’ bir laiklik anlay ş devlete egemen. Zaten bu özelliği nedeniyle “Frans z modeli”,

TABANSIZ CUMHURİYET

Mustafa Kemal zaman ndan beri Türk egemen s n flar na ve devlet yönetimine esin kaynağ olmuştur. Laiklik’te içinde olmak üzere demokrasi ve demokratik özgürlüklerin savunulmas sorununu toplumun ekonomik sosyal yönlerden gelişip ayd nlanmas ndan kopartarak ele alan bu dayatmac -devletçi mant k, işine geldiği zaman ve durumlarda dini ve dinci gericiliği kullan p k şk rtmaktan geri kalmazken; gelişmelerin kontrolünden ç kt ğ n düşündüğü durumlarda da “çözümü” yeni bask ve dayatmalarda arama yolunu seçmekte hiçbir sak nca görmez. Bugün Türkiye’de olduğu gibi Fransa’da da bu iki yüzlülüğün yeni bir örneği ile karş karş yay z.

Almanya’da öğrenci protestolar yayg nlaş yor 20 bine yak n öğrenci, harçlar protesto etmek için eyleme geçti. Wiesbaden, Frankfurt, Marburg ve Darmstad’ta CDU hükümetinin harç uygulamas na karş taleplerini dile getiren sloganlar atarak sokağa döküldüler. Eğitim paketi tasar s nda harçlar n bin 500 euroya kadar artt r lmas düşünülürken, Hessen’deki yüksek okullardan 30 milyon euroya varan k s tlamalar yap lmas tasarlan yor. Tasar ya yönelik olarak 18 Kas m’da Wiesbaden’da yürüyüş düzenlenecek. * * *

- Agenda 2010, işçiler ve yoksullar için daha fazla ekonomik k tl k getirecek. Bugünden fazla çal şmalar na rağmen daha az ücret alacaklar. Bu şu anlama geliyor, yoksullar n daha fazla yoksullaşacağ . Bu uygulamalar n sonucunda Almanya’da yoksulluğun artarak yükseleceğini anl yorum. Bunun önüne geçilmesi asl nda mümkündür. Bugün yapt ğ m z yürüyüş başlang çt r. Büyük direnişler olursa bu paket ortadan kald r l r. Sizi

tan yabilir

miyiz?

Agenda 2010 hakk nda neler düşünüyorsunuz? - Ad m Hans. Şu anda işsizim. Kimya uzman y m. Sosyal k s tlamalar, eşitsiz dağ l m, zenginlerin daha fazla zenginleşmesi, fakirlerin ise daha da fakirleşmesi. Ayn zamanda bir avuç para babas d ş nda toplumun geniş kesimlerinin yoksullaşmas . Kendinizi tan tabilir misiniz? -Thomas, sendika sekreteriyim. Agenda 2010’a karş yap lan yürüyüş sizce geç olmad m ?

- Tabii ki geç. Geç olmas na rağmen olumlu bir ad m. Ne yaz k ki sendikalar yürüyüşe çağr y geç ve yetersiz yapt lar. Ayn zamanda zamanlamas da yanl ş. Çünkü, Ekim ay nda bu olayla ilgili bir konferans vard . O zaman harekete geçilseydi zamanlamas daha iyi olurdu. Sendikalar geç harekete geçtiler. Sizce genel grev yap lmal m ? - İşimden dolay soruyu cevaplamaktan korkuyorum. Ama küçük sendikalar bu çağr y yapabilir.

İngiliz polisinin rkç yüzü bir kez daha belgelendi...

İngiliz polisinin, başta Asya kökenliler ve siyahlar olmak üzere beyaz rktan olmayanlara karş nefret duygular yla dolu olduğu bir kez daha belgelendi. Mark Daly ad ndaki genç bir BBC muhabiri, “polis olmak isteyen bir genç” görünümüyle Manchester’daki polis eğitim merkezine kaydolarak aylarca süren bir araşt rma yürüttü. Merkezde yaşay p eğitim görürken gizli kameras yla polislerin konuşmalar n kaydetti. Daly’nin kaydettiği filmlerden birinde bir karakol polisi, “Ceza almayacağ m bilsem bir Pakiyi (Asya kökenlileri kastediyor) gözümü k rpmadan öldürürüm” diyor. Bir başka

polis, “Hitler asl nda fena adam değilmiş yahu” diye konuşuyor. Eğitim (!) merkezindeki polisler aralar nda sohbet edip eğlenirlerken (!) kafalar na, Amerikan rkç lar n n simgesi olan Ku Klux Klan maskeleri geçirerek ‘Paki’ veya ‘Nigger’ diye adland rd klar beyaz olmayan göçmen vatandaşlar nas l ‘hacamat’ edeceklerinin antreman n yap yorlar. “Demokrasinin beşiği” olarak adland r lan İngiltere polisinin rkç yüzü esas nda bilinmeyen bir gerçek değil. Geçtiğimiz y llarda çok say da siyah ya da Asya kökenli göçmen “şüpheli” olarak götürüldükleri polis karakollar nda işkenceyle kat-

ledildiler. Bu olaylar n arkas ndan İngiltere’de büyük kitle gösterileri ve göçmenlerin militan isyanlar patlak verdi. Bu yüzden Mark Daly’nin çektiği filmler ve kaydettiği konuşmalar bilinmeyen bir gerçeği aç ğa ç karm yor. Ancak yeni ve çarp c bir kan t oluşturuyor. İngiltere İçişleri Bakan ve polis teşkilat yönetiminin bu son olay üzerine sergilediği tutum da bunun bir başka örneği. Hiç olmazsa görüntüyü kurtarmak için “üzüldük”, “düzelteceğiz” vb. demek yerine, muhabir Mark Daly ve BBC’ye etik dersi vermeye kalk şt lar. “Filmi yay nlamadan önce neden bize göstermediniz?” diye sitem bile ettiler. Bu arada muhabir Daly, “yasad ş yollarla ve başkalar n kand rarak gizlice bilgi toplamak ve polis teşkilat içine gizlice s zmak” suçlamas yla tutukland . Şimdilik kefaletle serbest. Bu arada rkç l klar belgelenen polislerden alt s kamuoyunun tepkisi üzerine istifa etti, ikisi ise görevlerinden al nd .

İsviçre’de de seçimleri rkç lar kazand

Avusturya’da emeklilik reformu 24 Ekim’de Avusturya Linz’de İşçi Odas (Arbeiterkammer) ve Sendika (ÖGB) taraf ndan, emeklilik reformu ile ilgili olarak Türkiyelilere yönelik bir bilgilendirme toplant s düzenlendi. Toplant ya İşçi Odas ’ndan Dr. Gudurn Woisetcshläger ve Yabanc larla Dayan şma Derneği kat ld . Bilgilendirme toplant s canl ve olumlu geçti. Yap lan aç klamalara, tepkilere ve grev karar na rağmen yeni emeklilik reformu 11 Haziran’da karara bağland . Erken emeklilik kald r l yor, yükselme miktar düşürülüyor, hesaplanmas uzat l yor. Emekli maaşlar ndan büyük oranda kesinti yap lacak; eski kanuna göre 900 euro emeklilik maaş alan biri, yeni kanuna göre 730 euro alacak. Öte yandan kad nlar n emeklilik yaş 55’ten 60’a, erkeklerinki ise 60’tan 65’e yükseltiliyor. Avusturya’da 15 sene çal şma süresi zorunluluğu var. 15 seneden daha az çal şm ş bir kişi hiçbir emeklilik hakk na sahip olam yor. k sacas mezarda emeklilik burada da devreye girecek.

İsviçre’ de Ulusal Meclis seçimleri 19 Ekim Pazar günü gerçekleşti. Irkç bir parti olan İsviçre Halk Partisi (SVP), oylar n yüzde 26.6’s n alarak birinci parti oldu. Bir önceki seçimin (1993) galibi olan Sosyalist Parti (SP) ise yüzde 23.3 oran nda oy alabildi. SVP, bu sonuçla son on y lda oylar n ikiye katlam ş oldu. SVP’nin seçim propagandas n n temelini yabanc düşmanl ğ oluşturdu. Seçim bildirilerinde, afişlerinde k saca tüm propaganda materyallerinde “yabanc lar” vard . Bu parti daha önceleri ancak İsviçre’nin geri kalm ş k rsal kesimlerden destek bulabiliyordu. Fakat son seçimlerde özellikle Zürich,

Basel gibi demokratlar n kalesi say labilecek yerlerde de ciddi oranlarda oy ald lar. Seçimlere ilk kez kat ld ğ bölgelerde bile SVP’ye yüzde yirmi oran nda oy ç kt . Seçim sonuçlar n n aç klanmas ndan hemen sonra SVP’nin lideri ve finansörü milyarder Christoph Bloher şu aç klamay yapt : “Muhteşem! Demek İsviçre’liler siyasette değişiklik istiyor” rüzgar arkalar na ald klar n düsünen rkç faşist liderler, sadece yabanc lar konusunda değil, sosyal ve demokratik haklar n budanmas na da yönelik birçok yeni yasa getirme haz rl ğ ndalar. Bu partinin “başar s n ” ilk kutlayan da Frans zlar n baş

rkç s Le Pen oldu. *** Seçimlere Neuchatel kantonunda Solidarités listesinden kat lan madam Marianne Ebel, rkç partinin yükselişinin nedenlerini şöyle özetliyor: “Bunun birçok nedeni var. Hükümetin emeklilik yaş n 67’ye ç karmak istemesi, Pansion Kasse kesintisini tart şmaya açmas ve bunun sağ taraf ndan da savunulmas merkez sağ aş r sağa itti. İkinci önemli etken ise, yabanc lar hedef alan rkç ve gerici kampanyas d r. Maalesef bu etkili de olmuştur.”

Örneğin işçiler ve emekçiler, onun nesini savunsunlar? Cumhuriyet onlara özgürlük mü verdi? İnsan gibi yaşayabildikleri koşullar m sağlad ? Tam tersine, her geçen gün büyüyen bir yoksulluk ve sefalete mahkum etti. Haklar n aramaya kalkt klar zaman da asker postal , polis copu, S k yönetim Mahkemeleri veya DGM’leri ile tepelerine bindi. Örgütlenmelerini ve grevlerini yasaklad . İşten att . Şimdi de esnek çal şma, özelleştirme, sendikas zlaşt rma, mezarda emeklilik sald r lar ile daha önce kazand klar hak k r nt lar n da ellerinden alarak tam bir çaresizlik ve açl ğa itiyor. Kürtler bu Cumhuriyet’in neresini, neden savunsunlar ki? Bu Cumhuriyet onlar n varl klar n dahi kabul etmiyor. Kendi kaderlerini özgürce belirleme hakk şurada dursun; ana dillerini kullanmalar na, ulusal kültür ve geleneklerini yaşat p sürdürebilmelerine dahi izin vermiyor. Bu yüzden uğrad klar zulmün, gördükleri eziyetin, yaşad klar katliamlar n ise haddi hesab yok. Ayd nlar, öğrenciler, düşünen insanlar bu Cumhuriyet’i nas l savunsunlar? Ortaçağ karanl ğ n aratmayan taşlaşm ş bir faşist zorbal k rejiminden başka birşey olmayan bu Cumhuriyet onlara kitlesel gözalt lar, hapisler, sürgünler, işkenceler, düşünce yasaklar , YÖK cenderesi, özgürlük ve demokrasi yoksunluğu d ş nda ne verdi? Aleviler deseniz, bu Cumhuriyet onlar hep horlam ş, bask alt nda tutmuş, “ikinci s n f” muamelesi yapm ş. Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta katledilmelerine seyirci kalm ş. Cumhuriyet’in resmi Diyanet kurumu dahi Aleviliği hala “yok” sayman n ötesinde, fiilen “sapk n bir mezhep” olarak görüyor. Son y llarda İslamc lar da bu Cumhuriyet’e olan düşmanl klar n art k aç kça ortaya koyuyorlar. Çünkü bu Cumhuriyet, işine geldiği zaman, özellikle sosyalizme ve devrimci harekete karş İslamc hareketi ‘vurucu güç’ olarak kullanm ş, desteklemiş, k şk rtm ş; işi bittiği veya “çok ileri gittiklerini” düşündüğü zamanlarda da tepesine binmiş, eziyet etmiş, inançlar doğrultusunda yaşamas na dahi izin vermemiş. Zaten öyle özel bir anlam olmad ğ halde devletin 80. y l kutlamalar n bir gövde gösterisine dönüştürmesinin nedeni de İslamc harekete yeni bir gözdağ verme ihtiyac . K sacas , bu Cumhuriyet’in sosyal dayanaklar zay f. Bu anlamda tabans z bir Cumhuriyet bu. Kuruluşunun üzerinden 80 y l geçtiği halde toplumun ezici bir çoğunluğu taraf ndan benimsenip sahiplenilmiyor. Aksine, onlarla kavgal , onlara düşman. Çünkü bu Cumhuriyet demokratik değil, bu Cumhuriyet sosyal değil, bu Cumhuriyet halk n değil...

Bunun Sahipleri Kimler? O zaman kim bu Cumhuriyet’in sahipleri ve savunucular ? Başta ordu olmak üzere askeri ve sivil büyük bürokrasi. Cumhuriyet bunlar n ekmek kap s . Padişahlara bile rahmet okutacak saltanatlar n n, halk n rüyas nda bile göremediği ayr cal klar n n, en önemlisi halk n can na okuma hakk n kendilerinde görmelerini sağlayan s n rs z yetkilerinin kaynağ bu Cumhuriyet çünkü. İkinci olarak, Türkiye’nin en eski ve en büyük tekellerinin sahibi büyük burjuvalar başta olmak üzere toplumun s rt ndan geçinen sömürücü, soyguncu, asalak tak m . Çünkü bu Cumhuriyet, devlet eliyle zengin etmiş onlar ve hala da en büyük vurgunu ve karlar devlet ihalelerinden, hazine bonolar ndan, devletin sağlad ğ kredi ve teşviklerden, özelleştirme yağmas ndan, hayali ihracattan vuruyorlar. Bat rd klar bankalar , zor duruma düşen şirketlerini devlet kurtar yor. Toplum içinde say ca bir avuç az nl ğ oluşturan bu iki kesim ve bunlar n yalakalar d ş nda, bir de “saf” diyebileceğimiz çoğu iyi niyetli “Cumhuriyet savunucular ” var. Bunlar n da esas nda, zorba ve çürümüş Türkiye Cumhuriyeti’ni bu haliyle içlerine sindirip benimsedikleri söylenemez. Bunlar daha çok sosyal-siyasal bir sistem olarak Cumhuriyet düzenini, aç k faşist diktatörlüklere, şeriat yönetimi gibi gerici yönetim biçimlerine göre daha ‘ileri’ ve ‘çağdaş’ bir sistem olarak gören genel bir “Cumhuriyet yandaşlar ”. Bugün bu Cumhuriyet’e arka ç kmalar n n nedeni de, onu benimsemekten çok onu kaybetmekten duyduklar korku.

Korku Cumhuriyeti, Korkak Cumhuriyet Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti, toplum içinde sosyal dayanaklar zay f olduğu için ancak zorbal kla ayakta durabilen bir “korku Cumhuriyeti”; halk na dayanmayan, onun taraf ndan benimsenmemiş ve ancak zorbal kla ayakta durabildiği için de “korkak bir Cumhuriyet”. 80. y l bahanesiyle Ankara’da devletin örgütlediği YÖK profesörlerinin yürüyüşü s ras nda taş nan bir pankart dikkat çekici: “Ordu Göreve!..” Bu Cumhuriyet’in iç yüzünü, bu pankart yeterince aç k anlatm yor mu?

Bu Cumhuriyeti Yenilemek Laz m Bu Cumhuriyet’in ‘yenilenmesi’ laz m. Ama nas l? Oras n buras n düzeltip makyaj n tazeleyerek olmaz bu iş. Sanki herşeyi tamamm ş gibi, “Biraz demokrasi katal m”, “Bürokrasiyi biraz budayal m”, “AB standartlar n uygulayal m” ya da “Türbana biraz özgürlük tan yal m” falan diyerek düzeltilemez bu Cumhuriyet. Bu tür öneriler, “ne koparsak kard r” diye düşünen küçük esnaf kafas n n ürünü değillerse eğer, büyük bir aldatmaca ve ihanet anlam na gelir. Çok bilinen bir f kra vard r: “Kad n n biri, elinden tuttuğu her yan eğri büğrü bir çocukla doktora gider. - Doktor, bu çocuğu ameliyatla düzeltmeniz mümkün mü? Doktor önce çocuğa bakar, sonra kad na dönerek: - Soyunun der. Kad n şaş r r: - Pardon siz yanl ş anlad n z galiba. Düzeltilmesi gereken ben değilim çocuk. Doktor sakin bir ses tonuyla: - Bunu ben de görüyorum. Ancak bu çocuğu düzeltmeye kalk şmaktansa, yenisini yapmak daha kolay ve ak lc .” Bu Cumhuriyet’i düzeltmenin yolu da, yenisini kurmaktan geçiyor!..


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:24 Uhr

Seite 4

Yaflanacak

Dünya 4

D

Ü

N

Y

A

Irak halk direniyor...

“Onlara yeryüzünde cehennemi yaşatacağ z!” savaş ile karş karş yay z” demekten kendilerini alam yorlar. Sanchez efendi ekliyor: “Daha fazla kay p vermeye haz r olmal y z. Irak’taki işimiz kolay kolay sona ermeyecek. Bu mücadele kesinlikle y llar sürecek...”

Rakamlar n Dili

Zaten olgular ortada. Direnişçiler art k Amerikan askeri karargahlar n bile bas p bombalayabiliyorlar. CIA’n n Bağdat’taki karargah dahi havaya uçuruldu. BM temsilciliği, K z lhaç bürosu, Türkiye’ninki de dahil baz büyükelçilikler... bombalanan yerler aras nda. As l, Bush yönetiminin en sald rgan isimlerinden ABD Savunma Bakan yard mc s Paul Wolfowitz, Bağdat’ n en s k korunan noktalar ndan biri olan El Reşit Oteli’nde roket yağmuruna tutuldu. Otele at lan 40 roketten 29’u hedefini buldu. Emperyalist işgalciler art k sadece karada değil havada da kendilerini güvende hissetmiyorlar. Son bir ay içinde üç Amerikan helikopteri düşürüldü.

Sri Lanka’da örtülü darbe Sri Lanka Cumhurbaşkan Chandrika Kumaratunga, meclisi feshederek hükümeti dağ tt ve yönetime el koyduğunu aç klad . Geçtiğimiz hafta bir aç klama yapan Kumaratunga, hükümeti, Tamil Elam Kurtuluş Kap-

“asker alma masas ” aktif hale getiriliyor.

Nerede, ne zaman bir kurşunun, bomban n, taş n veya pusunun hedefi olacaklar n bilememenin korkusu, işgalci Amerikan askerlerinin saflar ndaki moral çöküntü ve çözülmeyi de derinleştiriyor. Duyduklar her sese, hareket eden her şeye korkudan hemen ateşle karş l k verecek kadar büyük bir korku ve paranoyaya sürüklenen Amerikan işgal kuvvetlerinin saflar ndan firarlar başlad . İzne gittikten sonra geri dönmeyen askerlerin say s her geçen gün art yor. Vietnam savaş ndan bu yana görülmeyen bir durum bu. Bu arada Amerikan ordusu onbinlerce yedek askeri yeniden silah alt na almaya başlad . Vietnam savaş günlerinde olduğu gibi ABD genelinde 2 bin

Emperyalist işgal güçlerine karş direniş, sadece say ca artmakla kalm yor. As l önemlisi, düzenlenen eylemlerin gitgide daha organize ve daha etkin hale gelmesi. Amerikan işgal kuvvetlerinin komutan Korgeneral Ricardo Sanchez’in sözleri çok aç k : “Düşman her gün biraz daha öldürücü, daha organize ve daha dirençli hale geliyor”. Irak halk n n direnişini önceleri “Baas kal nt lar n n umutsuz ç rp n şlar ” olarak hafife alan emperyalist işgalciler, şimdi art k, “örgütlü bir gerilla

lanlar (Tamiller) ile sürdürülen bar ş görüşmelerinde aş r tavizkar davranmakla suçlam ş ve Sri Lanka’n n bölünme tehlikesi ile karş karş ya olduğu iddias nda bulunmuştu. Cumhurbaşkan Kumaratunga ile başbakan Wickremesinghe aras nda, bar ş süreci konusunda ciddi görüş ayr l klar olduğu; son olarak Tamiller’in sunduğu ülkenin kuzeyinde özerk bir yönetim kurulmas n içeren plan sebebiyle sert tart şmalar yaşad klar kaydediliyor. Başbakan, Cumhurbaşkan n n bar ş görüşmelerine baş ndan beri s cak bakmad ğ n ve provokasyon peşinde olduğunu savundu. Tamiller, Cumhurbaşkan ’n n darbe girişimini kayg verici bulduklar n ve gelişmeleri yak ndan takip ettiklerini aç klad lar. Önümüzdeki günlerde,

gelişmelerin seyrine göre daha kapsaml bir aç klama yapacaklar n bildiren gerillalar, şimdilik gelişmeleri izlediklerini aç klad lar. Tamiller, Cumhurbaşkan n n yapt ğ bu “örtük darbe” ile 2002 y l nda sağlanan ateşkesi de belirsizliğe sürüklediğini kaydettiler. Bilindiği gibi Sri Lanka’da Tamil Elam Kurtuluş Kaplanlar , ülkenin tam bağ ms zl ğ için 20 y l aşk n bir süredir savaş sürdürüyor. Bu zaman zarf nda yaklaş k 65 bin insan ölmüş, onbinlercesi de yaralanm şt . Tamiller bir süre önce silah b rakm ş ve Srilanka devlet yetkilileriyle bar ş görüşmeleri başlatm şlard . Cumhurbaşkan Kumaratunga, Tamillerin kendisine yönelik gerçekleştirdikleri suikast girişiminde sol gözünü kaybetmişti.

“Örgütlü Bir Gerilla Savaş yla Karş Karş yay z”

Zaten Rumsfeld veya Sanchez, Pentagon ya da Beyaz Saray, durumu isterse “parlak” göstermeye çal şs nlar Irak’ta nas l bir belaya çatt klar n rakamlar sergiliyor. Amerikan işgal güçlerinin “savaş kazand k” dedikleri günden bu yana yitirdiği asker say s , Irak halk n as l olarak uzaktan at lan füzeler ve havadan bombalayarak katlettikleri savaş s ras nda uğrad klar kay plar neredeyse geçmek üzere. General Sanchez, Ekim baş nda bile haftada ortalama üç ila alt asker kaybettiklerini, 40 kadar n n da yaraland ğ n söylüyordu. Yaralanan askerlerin çoğu Irak’taki iki hastanede tedavi

edilirken, durumu ciddi olanlar Almanya’daki Landstuhl Hastanesi’ne gönderiliyor. Bu hastanenin yetkilileri, Irak’tan her gün 40-44 vaka geldiğini belirtiyorlar. Hastane savaş n baş ndan beri 6 bin 684 kişiyi tedavi etmiş. Bunlar n 5 bin 377’si (yüzde 80’inden fazlas ) savaş n sona erdiğinin ilan edildiği 1 May s’tan sonra gelmiş.

Kimler Direniyor? Gün geçtikçe daha örgütlü ve daha vurucu hale gelen direnişin arkas nda kim veya kimler var? Irak’ta kimler direniyor? Amerika ve yardakç lar , uzun süre “Baas kal nt lar ”, “Saddam yandaşlar ” olarak gösterip küçümsemeye çal şt lar Irak halk n n direnişini. Daha sonralar , “d şardan gelen El Kaide yanl lar ve dinci militanlar ”da bunlara eklediler. Bu iddialar, bu kadar yayg n ve her geçen gün biraz daha kitleselleşen direniş gerçeğini aç klamaktan uzakt r. Eski rejimin kal nt lar , Saddam yanl lar ve İslamc militanlar dire-

yatağ ndan bir gece “Tanr m” dedi “bu ne zor bir bilmece Öldürdükçe çoğal yor adamlar ve ben tükenmekteyim öldürdükçe”

Ortadoğu deyince akla ilk gelen sorunlardan biri de hiç şüphesiz Filistin sorunudur. Siyonist İsrail devletinin uygulad ğ terör, katliam ve buna karş Filistin halk n n onurlu direnişi yaklaş k 30 y ldan beri sürüyor. Siyonist İsrail devleti bir zamanlar Nazilerin Yahudilere yapt ğ zulmün kat be kat fazlas n neredeyse ayn yöntemlerle bugün Filistinlilere uyguluyor. Tabii özellikle ABD’nin s n rs z

desteği ve korumas alt nda. Bu gerçek bugün siyonizmin temsilcileri taraf ndan da itiraf edilmeye başland . İsrail Genel Kurmay Başkan Moşe Yaalon, geçen ay başbakan Şaron’a gönderdiği bir mektupta, “Fazla ileri gittik, ald ğ m z tedbirler ve sert askeri taktikler büyük nefret yarat yor ve Filistin’den terör olarak bize dönüyor” itiraf nda bulundu. Sormak gerekir, başka ne bekliyordunuz?

Aman Bush görmesin!.. Tayland baflbakan› koca bir gecekondu mahallesini bez perde ile kapatt›rd›... Tayland’ n başkenti Bangkok’ta düzenlenlen Asya-Pasifik İşbirliği Forumu s ras nda yabanc liderler sefaleti görmesin diye bir gecekondu mahallesi perdeyle kapat ld . Tayland Başbakan Thaksin Stinawatra, gecekondu bölgelerinin içinde bulunduğu yoksulluk ve sefaletin görülmemesi

için Thi Fien mahallesinin ön taraf na yar m kilometre uzunluğunda ve dört katl bir bina yüksekliğinde dev bir perde çektirdi. Perdenin üzerine Tayland’ n tarihine ve kültürüne ait estetik resimlerin çizili olduğunu belirtmeye san r z gerek yok. Tayland başbakan n n, ülkesinin sosyal gerçeklerinin üzeri-

ni kapatma işgüzarl ğ bununla da kalm yor. Başkentini şirin göstermek için başka önlemler de al yor. Dünyan n say l fuhuş merkezlerinden biri olan başkentteki barlar zirve boyunca kapatmas , dilencileri ve seyyar sat c lar kentten kovmas bunlar aras nda.

yay n yönetmeni Abdülbari Atwan, bu gerçeği ve bunun nedenini şöyle aç kl yor: “... Irak halk bu işgali kimliğine bir hakaret, onurlar na bir hakaret olarak görüyor. Amerikal lar, Irak halk n n Saddam Hüseyin’den kurtulmak istediğini ve bu yüzden kendilerini çiçeklerle karş layacaklar n zannediyorlard . Bu k smen doğruydu. Evet, Saddam bir diktatördü ve Irakl lar’ n birçoğu O’nun gitmesini istiyordu. Ama bu şekilde (yani ülkeleri işgal edilerek) değil... Ayr ca Amerikal lar Irakl lar’ hayal k r kl ğ na uğratt lar. Baz lar Amerikal lar geldiği zaman Irak’ n Kaliforniya gibi olacağ n düşündüler, ya da New York gibi, Los Angeles gibi olacağ n düşündüler. Ama aradan 6 ay geçti, bir düzen kurulamad , istikrar kurulamad , şehirlere dahi elektirik verilemiyor, sular akm yor... Saddam Hüseyin’in yerine şimdi anarşi geldi, kaos geldi Irak’a... Bu nedenle insanlar şoke oldular, bu nedenle direnişe olan destek art yor...”

Bolivya iki ayd r ayakta... getirdikleri dinamitler, metal çubuklar ve taşlarla karş koydu. Bu k yas ya çat şma s ras nda 30 işçi ve emekçi daha yaşam n yitirdi.

“Ya Ölü Ya Diri La Paz’a Gireceğiz!..”

Siyonist cellad n itiraflar Ve cellat uyand

nişin olsa olsa küçük bir parças n oluşturuyor olabilirler. Zaten Saddam ve O’nun çürümüş diktatörlük rejiminin savunucular bu kadar çok ve bu kadar kararl olsalard , Bağdat o kadar kolay ve çabuk düşer miydi? Kald ki, Güney’deki Şii bölgesindeki direnişi ve kitle gösterilerini bu güçlerin marifeti olarak aç klamak olanaks z. Çünkü Şiiler, Saddam’ n zulmünden çok çekmiş, bu yüzden O’nun en kararl muhalifi güçlerin baş nda geliyor. O zaman bu direnişin içinde ve arkas nda başkalar n n da olduğu çok aç k. Peki, kim olabilir bunlar? Irak’taki direniş tek bir gücün veya s n rl bir kesimin direnişi olarak görülemez. Ortada en az ndan farkl güçlerin bir koalisyonu var. Ve en önemlisi, direniş halk taraf ndan her geçen gün biraz daha fazla destekleniyor, kelimenin tam anlam yla halklaş yor. Bunlar birleştiren ortak nokta ise, emperyalist işgal güçlerine karş duyduklar nefret. Londra’da yay nlanan El Kuds El Arabi gazetesinin genel

Bolivya’da bir HALK İSYANI yaşan yor. ABD taraf ndan desteklenen Lozado hükümetinin, Eylül ay baş nda, ülkenin zaten k t olan kaynaklar ndan doğal gaz çok ucuz bir fiyata Şili üzerinden ABD’ye ve çok uluslu petrol tekellerine satmak istemesi üzerine patlak veren isyan, k sa sürede yay ld . Doğal gaz n ihraç edilecek kadar fazla olmas na karş n büyük yoksulluk çeken halka ucuz sat lmamas na öfkelenen işçiler ve köylüler önce başkent La Paz’da sokaklara döküldüler. Warisata’da da yollar kesen köylüler ve gençlerin üzerine ateş aç lmas üzerine halk askeri k şlalara sald rd .

Genel Grev Genel Direnişe Dönüştü Ülkenin en büyük sendikas olan Merkezi İşçi Sendikas (COB), bu gelişmeler üzerine Genel Grev ilan etti. Diğer işçi ve köylü örgütlerinin de desteklemesiyle genel grev genel direnişe dönüştü. Sanayi, maden ve

tar m işçileri d ş nda Topraks zlar Hareketi’ne bağl köylüler, kooperatif üyeleri, üniversite öğrencileri, öğretmenler, sağl k emekçileri direnişte yer ald lar. Tüm ülkeyi saran grev ve direnişler s ras nda ana yollar kesildi, sokaklara barikatlar kuruldu, üretim ve taş mac l k durdu, esnaf kepenk kapatt .

“Goni İstifa Et, Yoksa Seni Asacağ z!..” 11 Ekim’de El Alto’da gösteri yapan kitlenin üzerine ordu birlikleri ateş açt . 26 kişi katledildi. Bunun üzerine yüzbinlerce kişi, 13 Ekim günü başkent La Paz’daki başkanl k saray n kuşatt . İşçiler, öğrenciler, işsizler, madenciler, devlet başkan Gonzalo Sanchez Lozado’y kastederek, “Goni istifa et yoksa seni asacağ z!..” slogan n hayk rd lar. Ordu ve polisin sald r s üzerine ç kan çat şma s ras nda halk, tanklara, z rhl araçlara, makinal tüfek ateşine kalay madeni işçilerinin yanlar nda

16 Ekim günü, dünyan n en büyük kalay madenin bulunduğu Huanani’deki maden işçileri başkente doğru yürüyüşe geçtiler. Patacamaya’da önleri ordu ve polis taraf ndan tanklarla kesilince büyük bir çat şma daha yaşand . Burada da üç işçi yaşam n yitirdi, onlarcas yaraland . “Ölü ya da diri La Paz’a gireceğiz, Goni’yi defedeceğiz!” slogan yla ertesi gün tekrar harekete geçen madenciler, ordu birliklerini aşarak 17 Ekim’de başkente girdiler. Bu ara ordu ve poliste de bölünmeler başlad . Halka ateş açmay reddeden 14 asker kurşuna dizildi. Polis Eşleri Federasyonu, devlet başkan Lozado’n n istifas n isteyerek, “..eşlerinin halka karş kullan lmalar n n önüne geçmek için karakollar bloke edeceklerini” duyurdu.

Halk Yönetimi Organlar İşbaş nda Öte yandan, Merkezi İşçi Sendikas (COB), geleneksel Cabildo Abierto’nun (tüm kent halk n n kat ld ğ yönetim toplant s ) 15 Ekim’de toplanmas çağr s nda bulundu. Özsavunma komitelerini, barikatlar ve tüm eylemlilikleri güçlendirmek amac yla yap lan toplant ya 30 bin kişi kat ld . La Paz’da başka bir Cabildo daha toplanarak, “ülke çap nda toplumsal seferberliği güçlendirme” karar al nd ve herkes, “tank ve mermilere karş sokak mücadelesi vermeye” çağr ld . Ülkenin büyük kentlerinden El Alto’da da mahallelerde ku-

rulan taban komitelerine dayal “Semt Meclisleri Federasyonu” şehrin yönetimini fiilen ele ald . Dokuz bölgeye ayr lan şehrin her bölgesinden birer temsilcinin de yer ald ğ 20 kişilik bir yönetici organ oluşturuldu. Mahalle komitelerinin izni olmadan El Alto’ya kimse giremiyor. Her sokağa komünal mutfaklar kurulmuş, herkes var n yoğunu paylaş yor.

Önderlik Boşluğu Alttan gelen devrimci bas nç üzerine COB lideri Solares, 16 Ekim’de, tanklar ve silahl askerler taraf ndan korunan başkanl k saray n n kuşat lmas talimat n verdi. 250 bin kişinin coşkulu kat l m yla başkent halk taraf ndan ele geçirildi. Halk n büyüyen nefreti ve eylemleri karş s nda devlet başkan Lozado istifa ederek ABD’ye kaçt . Ç ğ gibi büyüyen Bolivya’daki halk isyan n n en zay f noktas , tutarl ve cesur bir devrimci önderlikten yoksun oluşu. 16 Ekim’de başkent La Paz’ fiilen ele geçiren ve başkanl k saray n kuşatan yüzbinler, COB liderinin engellemeleri olmasayd saray da ele geçirebilirlerdi. Ancak, “şimdi iç savaş zaman ” slogan n atarak sokaklara dökülen, yollara barikatlar kuran, polis ve orduyla dişe diş çat şan yüzbinlerin varl ğ na rağmen COB yönetimi hala baz reform talepleri ileri sürmekle yetiniyor.

Emperyalist Medya Sansürü Bolivya’da aylard r yer yerinden oynuyor fakat dünyadaki çoğu insan ne olup bittiğinden bile habersiz. Çünkü, bize dünyay ‘göstermek istedikleri gibi’ gösteren emperyalist medya, Bolivya konusunda üç maymunu oynuyor...


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:24 Uhr

Seite 5

Yaflanacak

E

M

E

K

D

Ü

N

Y

A

S

5 Dünya

I

“Geleceğini savun!” slogan yla

Sendikal Forum

İtalya’da Genel Grev İtalya’da iki milyon işçi 24 Ekim’de iş b rakt . Grevci işçiler, Berlusconi hükümetinin emeklilik için çal şma süresini 35 y ldan 40 y la ç karma tasar s na karş eyleme geçtiler. CGIL, CISL ve UIL sendikalar , İtalya Parlamentosu taraf ndan ç kart lmaya çal ş lan “Yeni Finans Yasas ” ve “Yeni Emeklilik Yasas ”na karş , “Geleceğini Savun” slogan yla genel grev karar ald lar. Grevin temel hedefi, yasa teklifinin geri çekilmesini sağlamak. Grev kapsam nda İtalya’n n çeşitli bölgelerinde 100 gösteri düzenlendi. Milano’da greve

Serkan Sedat

yaklaş k 150 bin kişi kat ld . Toplanan kalabal k kortejler halinde Milano’nun merkezi Duomo meydan na kadar yürüdü. Eyleme kat lanlar aras nda yaşlar 16-25 aras nda değişen çok say da genç dikkat çekiyordu. Genel grev nedeniyle fabrikalarda üretim durdu, posta hizmetleri verilmedi, okullar kapal kald ve metro çal şmad . Bankalar öğlene kadar müşterilerine hizmet vermezken, tren, uçak ve otobüs seferleri de yap lmad . Emeklilik yasa tasar s n 1994’te de uygulamaya çal şan

Berlusconi hükümetini kitlesel gösterilerle düşüren İtalyan işçi ve emekçileri, yasan n her gündeme getirilişinde burjuvazinin karş s na kitlesel gücüyle ç kmay başard ve yasay uygulatmad . Emeklilik yasa tasar s , Avrupa’da burjuvazi ile işçi ve emekçiler aras nda birbirlerine karş güçlerini tartma, güç toplama ve en sonu güç gösterisi arenas na dönüşüyor. Emperyalist azami kâr sald rganl ğ , Avrupa’da olduğu gibi tüm dünya karş s nda işçi ve emekçileri bulmaya devam edecek.

Sendikal Kriz Son y llarda sendikal hareketle ilgili en yayg n ve en çok kabul gören görüş; kriz saptamas . Sendikalar n üye say lar ndaki düşüş bunu apaç k ortaya koyuyor. Toplu sözleşme ve grevlerin başar s zl kla sonuçlanmas , sendikalar n işlevsizleştirilmesi, sendikan n baş na geçen sendika ağalar n n teslimiyete vard rd klar politikalardan kaynaklan yor. İşçi s n f nicel olarak büyürken, s n f sendikac l ğ ndan uzaklaş larak işçilerin haklar n korumayan, var olanla yetinen sendika yöneticilerinin uzlaşmac tutum ve davran şlar sendika üye say s n düşürüyor. Var olan sendikalar, kendilerine esas mücadele alan olarak seçtikleri ücret mücadelesinde bile, çok geri, açl k s n r na varan sefalet ücretleri ile yetinmektedirler. Son dönemlerde örgütlenen grevlerde bir düşüş yaşanmakta, var olan grevlerse sendika baronlar taraf ndan etkisiz hale getirilmektedir.

Bürokratik sendikac l k...

Ford’ta uyar grevi

Eller şaltere uzan nca hayat durur! Dev otomobil tekeli Ford, dünya genelindeki fabrikalar nda işçi k y m çark n işletirken, Almanya’da toplu iş görüşmeleri patronun eski sözleşme düzenini değiştirme yaklaş m ndan dolay 4 Kas m’da anlaşmazl kla sonuçland . Bunun üzerine işçiler bir saat iş b rakarak uyar grevinde bulundular. Ford işvereni bu sene toplu iş sözleşmelerini her işletme ile sendika aras nda ayr ayr yapmay dayatt . Bu durumda işçilerin gücü parçalanm ş oluyor. Sendika işyerlerinin bütünü ad na masaya oturduğunda daha güçlü oluyorlar. Örneğin, yirmi bin işçinin gücünü arkas na alarak pazarl k yapmak farkl , işletme düzeyinde yapmas farkl . Bu sene Ford ikinciyi dayatt ğ için işçilerin yan t bir saatlik iş b rakma oldu.

İşçiler, uyar grevinden sonra yapt klar toplant da şu sonuçlar ç kard lar:

• Önümüzdeki dönemde hastal kla ilgili yap lmak istenen yeni uygulamalara karş ç kmal y z. • Bas n söylediklerimizi yanl ş ve as ls z yaz yor, uyarmal y z. • Ford yönetimi suni kriz yarat yor. As l amac , işine gelen bir toplu sözleşme düzenini dayatmak. • Yönetim bin 700’ün üzerinde işçiyi ç karmaya haz rlan yor. • Yeni ç kar lmak istenen yasalarla ilgili olarak, partiler özellikle de SPD, akl n baş na toplamas için uyar ld . Bununla ilgili önümüzdeki dönemde baz eylemlilikler yap lacağ uyar s nda bulunuldu. • Önümüzdeki dönemde Weinachten ve emeklilik paras konular nda işçilerin ücret kay plar n giderecek baz düzenlemeler yap lmas gerektiği vurguland . • İzin paralar n n kesilmesinin önlenmesi gerektiğine dikkat çekildi.

• İzinlerin baz lar n n kald r lmak istenmesi ve S hallesinin kapat lmas , Payleplantin’in kapat lmas , Sentral Wekstentin’in baz bölümlerinin kapat lmas n n işverenin gündeminde olduğuna dikkat çekildi.

Paris’in en işlek yerlerinden Bonneville’den République’e giden yole üzerindeki Mc Donalds’ta 8 ayd r süren bir grev var. Bu uzun soluklu grevin arkas nda, işçilerin patronun sald r ve dayatmalar na teslim olmamalar yat yor. Sendikal örgütlenmeye yönelen işçilerin işten at lmas üze-

rine daha önce de çeşitli eylem ve etkinlikler gerçekleştirildi. 100 gün süren bu protesto ve eylemlerden sonra at lan işçiler geri al nmak zorunda kald . Ancak yenilgiyi hazmedemeyen Mc Donalds yöneticileri, işçilerin iyi çal şmad klar yaygaras n kopararak kirli yöntemlere başvurdular. Stoklar n

Sendikalar kuşatma alt nda...

Ford işçilerinin reflekslerinin en güçlü olmas gereken yan, sendikaya karş tutum olmal d r. Bir saatlik iş b rakma eyleminde sendika temsilcisi Dr. Witich Rossmann’ n, “...işyerlerinde krizlerden kurtulmak için daha esnek tedbirler alma imkan mevcut...” aç klamas sendikan n gerçek anlamda kimlerin saf nda yer ald ğ n göstermekte. İşçi k y m n engellemenin tek yolu, 4 Kas m’da olduğu gibi üretimden gelen gücü kullanmakt r. Biz ellerimizi şaltere uzatt ğ m zda hayat duracakt r.

Mc Donalds’ta sekiz ayd r grev var

İngiliz posta işçileri grevi:

azaltt lar, işyerindeki araçlara sabotaj düzenleyip k rd lar ve bunu işçilerin üzerine atmaya çal şt lar. Yaşanan gerginliklerin ard ndan sendika temsilcisi Tino Fortunat adl işçi işten at ld . Bunun üzerine işçiler 11 Mart 2003 günü greve ç kt lar. Grevci işçiler şu talepleri ileri sürüyorlar: Tino Fortunat’ n işe geri al nmas , işçi say s n n artt r lmas , çal şma saatlerinin azalt lmas , ücretlerin zaman nda ve kesintisiz ödenmesi, ücretlere yüzde 10 zam yap lmas ve provokatif sabojlara son verilmesi. İşçiler, bu taleplerin yerine getirilerek grevin başar ya ulaşmas için destek çağr s nda bulunuyorlar. En başta da diğer Mc Donalds şubelerinde çal şan s n f kardeşleriyle, Quick, Pizza Hut ve Burger King çal şanlar na grev çağr s yap yorlar.

Devletle burjuvazi, sendikalar n içini boşaltmaya çal şmakta; medya tekelleri arac l ğ yla, “s n f n ekonomik demokratik haklar n koruma işlevlerini dahi yitirdikleri” biçiminde kamuoyu oluşturmaktad r. Buna paralel olarak gittikçe etkisizleşen sendikalar, işçi ve emekçilerin gözünde işe yaramaz ayg tlara dönüşmektedir. Güvensizlik, sendikalar kendi öz örgütlülükleri olarak görmemelerine, sendikalara yabanc laşmalar na ve var olan sendikalar n haklar n koruyamayacağ anlay ş na neden olmaktad r. Bunlar n yan s ra özellikle genç işçi kitleleri aras nda gelişkin bir s n f bilincinin oluşmamas , hatta artan bireyselleşme s n f bilincinde k r lmalara neden olmaktad r. Var olan sendikalarda sendikal demokrasiden bile bahsedilemez. İşçilerin söz ve karar sahibi olmas n sağlayacak hiçbir organlaşma yoktur. Sendikal politikalar ve önemli kararlar, işçilerin d ş nda sendika yönetimleri ve işverenlerin konsensüsüyle al n r. Bu bürokratik sendikac l k (reformist sendikac l k) bugün gelinen noktada işçi s n f n n önünü alan, onu düzene yedekleyen bir çürüme mekanizmas na dönüşmüştür. Teknolojik gelişmeler ve neoliberal ekonomik politikalar n sendikalar n yap s nda yaratt ğ değişmeler, sendikalaşma oran n düşürmekte, pazarl k gücünü zay flatmaktad r. Kapitalistlerin iktidarlar n n s n rlanmas ve gerilemesi, işçi s n f n n geniş kesimlerinin bütün farkl l klar na rağmen kapitalizmin vahşi sald r lar na karş ortak bir hedefte örgütlenmeleri ve toplumsal kurtuluş için iktidar da hedefleyen bir mücadele yürütmeleriyle mümkündür.

“Tarih Dersi Ald ğ m z Eylem...” İngiltere’de bir süredir grevde olan posta işçileri, patronun sendika ile görüşmelere tekrar başlamas üzerine işbaş yapt lar. Posta işletmesi Royal Mail patronu Allen Leighton, Komünikasyon İşçileri Sendikas (CWU) genel sekreteri Billy Hayes’ 03 Kas m 2003 gecesi saat 03.00’te arayarak görüşme talep etti. Öte ayandan Royal Mail, gazetelere verdiği ilanlarda, grevi “illegal” olarak niteliyor ve müşterilerinden özür diliyor. Daha iyi ücret ve çal şma koşullar talebiyle yola ç kan posta işçilerini şimdi yeni bir sorun bekliyor. Patron, direniş sürecinde öne ç kan öncü işçileri fişliyor. Ayr ca işçileri “greve sendika taraf ndan

zorland klar ” yönünde aç klama yapmaya zorluyor. Royal Mail patronlar na yan t işçilerden geldi. Ad n n aç klanmas n istemeyen bir işçi, “Royal Mail beni kara listeye ald ve kimseyi greve teşvik etmemem yönünde bask yapt . Gerçekleri çarp t yorlar, kendi isteğimizle başlad k greve”. Posta işçileri, insani olmayan koşullarda çal şt r l yor. İşçiler tuvalete gitmek için ellerini kald rarak izin istemeye zorlan yorlar. Sendika grevi, “Günümüzdeki en önemli tarihsel dersi alacağ m z eylem” olarak nitelendiriyor. Özelleştirmeye çal ş lan bu alanda işçilerin tutumu birçok şeyi belirleyecek.

Sendikal hareket, sermaye, devlet, sendika bürokrasisi taraf ndan işgal edilmiş ve tamamen denetim alt ndad r. Yerleşik sendikalar, s n f n ihtiyaçlar na yan t vermek bir yana kendi üyelerinin sorunlar karş s nda bile felç olmuş durumdalar. Sendikalar sadece işçilerin sermayeye karş ekonomik mücadelenin arac değil, ayn zamanda iktidar için mücadeleye de hizmet eden araçlar olmal d r. İşçilerin hak alma taleplerinin karş s na devletin kolluk güçleri ordu, polis, sivil faşist güçler ve sendika ağalar ç kmaktad r. Sendikalar n görevi işçileri yasaya uydurmak değil, s n f n haklar n genel grev ve direnişler yoluyla söke söke almakt r. Bugün sendikalar s n f ve kitle sendikac l ğ ile düzen sendikac l ğ olarak ikiye ayr ld . Düzen sendikac l ğ ücret sendikac l ğ , devlet sendikac l ğ , mafya tipi sendikac l k gibi çeşitli boyutlarda ortaya ç k yor. Sendikac l k bugün bir meslek durumuna gelmiştir, bunu da aşarak işçilerin birikimlerini kişisel ç kar için kullanma mevki olmuştur. Sendika yönetimleri, devlet ve sermayeden ald klar destekle ömür boyu koltuklar nda oturmakta ve sendikal hareketin s n f örgütlenmelerini sermaye ve devletin ihtiyaçlar doğrultusunda tasfiye etmektedirler. Sendikal hareketin güçlenmesi, mücadele ve hak alma araçlar haline gelmesi için bu sendika ağalar n n işçi s n f taraf ndan tasfiye edilmesi bir zorunluluktur. İşçi s n f , kapitalizmin dünya çap nda yaratm ş olduğu y k m ve tahribat n insanl ğ n geleceğini ortadan kald rmas na karş durabilecek ve tüm insanl ğ kurtaracak tek devrimci s n ft r. Onun bu rolü oynayabilmesi, sendikal ve siyasal örgütlülüğünü geliştirip güçlendirmesi ile mümkündür.

Sony’de 20 bin işçi at l yor Eğlence ve elektronik tekeli Sony, yeniden yap lanma plan n aç klad . Plan n ilk maddesi, elektronik bölümünden üç y l içinde 20 bin işçinin ç kar lmas . Sony, Likit Kristal Ekran (LCD) yapmak için Samsung Electronics ile ortak bir girişim başlatacağ n da bildirdi. Söz konusu planla Sony, ana üretim alan olan elektronik üretimindeki karl l ğ n yeniden canland rmay ve yat r mc lar n ilgisini çekmeyi planl yor. Sony ayr ca Sony Life Insurance Co, Sony Assurance Inc ve Sony Bank gibi finansal birimlerini, Nisan’da kurulacak bir holding şirketinde birleşti-

receğini aç klad . Bu düzenlemeler, Sony’nin 2006-07 y l itibar yla yüzde 10’luk işletme kar marj na ulaşma ve y ll k sabit maliyetleri 330 milyar Yen azaltma plan n n bir parças n oluşturuyor. Sony Başkan Nobuyuki Idei, ‘Bu plan n amac , elektronik sat şlar m z artmasa bile, yüzde 10’luk işletme kar marj na ulaşabilmek’ dedi. Sony bu yeniden yap lanma formülü ile sat şlar n art rmadan, yaln zca işten atma ve işten at lanlar n sosyal haklar n ele geçirerek kar etmiş olacak. Toyotoizmden sonra Sonizmin mucizevi buluşu da bu olsa gerek!!!


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:24 Uhr

Seite 6

Yaflanacak

Dünya 6

Y

A

A

M

I

N

R

E

N

K

L

E

Güler misin, ağlar m s n?

Nilgün Demir

kap s olmayan bu tuvalet ve duşa, kötü görüntü ortadan kalks n diye idareten perde takm şlar. Ev sahibine defalarca söylenmesine rağmen çeşitli bahanelerle geçiştirmiş, halen bir çözüm bulunmuş değil. Yusuf amcan n eşinin önceden herhangi bir rahats zl ğ olmad ğ halde, H d r Okur’un evine taş nd klar ndan beri sağl ks z koşullardan dolay ciddi rahats zl k belirtileri başlam ş. Yusuf amca da ilgili kurumlara (Sozsialamt-Wohnungsamt, belediye başkan vs.) defalarca gitmesine rağmen kendisine herhangi bir biçimde yard mc olunmad ğ n dile getiriyor...

“O binada oturanlara yard mc olmay z”

settiğimiz binada şu an onbeş aile oturmakta... Bir de binay yaln zca Anmeldung (kay t) adresi olarak kullananlar var. Ancak bunlar da belli bir kira ödüyorlar H d r Okur’a.

Ad m H d r, işim budur

Sağlam giren...

Binada oturanlardan Ayd n bey ve ailesi toplam yedi kişi. Bunlar n beşi çocuk. Oturduklar “ev” dört oda, tuvalet, duş, mutfak. Ayd n beyin üst kat nda oturan komşular n tuvaletlerinden akan pis sular mutfağa s z yor. Başka alternatifleri olmad ğ için yeme, içme ihtiyaçlar n mecburen bu pis sular n s zd ğ mutfakta gideriyorlar. Soba sadece salonda bulunduğu, diğer odalarda ise aş r derecede ru-

Binada kalanlardan biri de Yusuf amca ve eşi. İkisi de ihtiyar. Yusuf amca ast m hastas . Doktor raporuna göre ferah bir evde oturmas gerekiyor. Ama maalesef onlar da çaresizlikten H d r Okur’un bir “dairesini” kiralamak zorunda kalm şlar. Oturduklar “ev” iki oda ve küçük bir mutfak tuvalet ve duş salonun içinde ve bir kap s bile yok. Rutubetten art k duvarlar küf tutmuş. Salonun içindeki

Einstein ve Fenerbahçe Einstein ölünce öteki tarafta soru melekleri s navdan geçirip, dünya defterini okumuşlar. Üstat, insanl ğa olan katk lar ndan dolay cennete gitmeye hak kazanm ş. Einstein’ büyük kap dan içeri büyük bir bahçeye getirmişler. Buras cennetmiş. Tripleks bir villa ve etraf çiçeklerle kapl bir bahçe vermişler. Einstein, sevinçle yerleşmiş ve yaşamaya başlam ş.

tubet olduğu için ailenin evde geçen zamanlar (çocuklar n ders çal şmalar , uyumalar , istirahat etmeleri, vd.) mecburen salonda geçiyor. Diğer odalar sadece eşya koymalar na yar yor...

Bir gece geç saatlerde purosunu tüttürüp kitap okurken kap s çal nm ş. Einstein merakla kap y aç nca karş s nda bir adam görmüş. Adam, “Benim IQ’um 180” demiş. Einstein çok sevinmiş ve hemen adama, “Gel içeri seninle Quantum fiziği, izafiyet teorisi, biraz da felsefe konuşal m” demiş. Adam 7 gün 7 gece misafir etmiş.

Bir süre sonra bir akşam kap tekrar çal nm ş. Yine bir adam: “Benim IQ’um 90” demiş. Einstein, “Gel seninle siyaset ve ekonomi konuşal m” diye içeri alm ş adam . Adam7 gün 7 gece kalm ş villada. Aradan yine vakit geçmiş ve bir gece vakti kap çal nm ş. Yine bir adam? “Benim IQ’um 15” demiş. Einstein bakm ş bakm ş, “Buyur içeriye, konuğum ol” demiş; “Seninle de Fenerbahçe’yi konuşuruz”.

Binada bir de yeni evlenmiş bir çift var. Onlar n yaşad klar trajedi daha da ağ r. Bu çift evlendikten sonra uzun süre ev aram şlar. Fakat ev bulamad klar için mecburen H d r Okur’un bir “dairesini”de onlar kiralam ş. Her evli çift gibi onlar da çocuk sahibi olmak istemişler. Fakat gelin görün ki, bu sağl ks z dairede dünyaya daha merhaba deme şans n bile bulamadan çocuklar n kaybetmişler. Talihsiz baba aday Erman, başlar ndan geçenleri şöyle özetliyor: “Yeni evli olduğumuz için ev bulmak zorundayd k. Bu eve de mecburiyetten yerleştik. Sağl k aç s ndan tüm bina sakinlerinde olduğu gibi bizde de öksürük, romatizma gibi hastal k belirtileri başlad . Hamile olan eşim, evde oksijen çok az olduğu için (ev güneş görmüyor) düşük yapt . Çocuğumuzun katili Alman yetkililerdir. Ev için başvurduğumda bana, bu binada oturanlara yard mc olmad klar n söylediler.

1

2

3

4

5

Yağmurlu havalarda ev ak nt yap yor. Rutubet kokusunu önlemek için sürekli oda parfümü kullan yoruz. Rutubetin çok olmas ndan dolay , duvarlar n s vas sürekli dökülüyor, her zaman tamir yapmaktan art k b kt m...”

Gelen Misafirin Baş Ağr yor Binan n diğer sakinleri de benzer şeyler anlat yorlar. Zafer Alt ntaş: Bina çok eski. Hiç güneş alm yor. Rutubet o kadar yüksek ki, evimize misafirliğe gelip bir iki saat oturan n baş ağr lar başl yor. Bina çok eski olduğu için gaz sobalar yla s t l yor. Gaz, en alt kattaki bir gaz tank nda muhafaza ediliyor. Fakat hiçbir önlem al nmam ş. Deponun penceresi sürekli aç k. Birisi d şar dan bir kibrit atsa, tüm binayla birlikte bizler de yanacağ z.

Wohnungsamt ile H d r Amca el ele Hasan Bak r: Avrupa’ya daha güzel bir yaşam amac yla geldim. Ailem dolay s yla ev bulmak zorundayd m. Ben de mecburiyetten buraya taş nmak zorunda kald m. Binadaki rutubet dolay s yla bizlerin de sağl ğ bozulmaya başlad . Eşim hamile. Çocuğumuzun daha sağl kl bir ortamda doğmas için, Wohnungsamt’a (ev dairesi) ev için başvuruda bulundum. Bana verdikleri cevap, “H d r Okur’un binas nda oturan hiç kimseye yard mc olmad klar n ve böyle bir karar ald klar n ” söylemek oldu. “Doğacak çocuğuma herhangi birşey olursa sorumlusu sizlersiniz” dediğimde ise, “Egal (farketmez), bizi ilgilendirmez. Çocuk sizin çocuğunuz” dediler.

6

7

8

9

10

1 2 3 4 5 6 7

Boktan polis 7-8 yaşlar nda bir çocuk evlerinin önündeki parkta oynamaktad r. Ayn mahallede oturan polis memuru, sabah işe giderken parkta kumla oynayan çocuğu görür. Yan na gider, baş n okşar ve; - “Ne yap yorsun yavrum?” diye sorar. Çocuk; - “Polis yap yorum amca” deyince, polis göğsünü kabartarak, - “Aferin sana yavrum. Peki nas l yap yorsun?” - “Valla amca, biraz kum, biraz çamur, biraz da bok koyuyorum polis oluyor işte.” Öfkeden pancar gibi k zaran polis, çocuğa bir tokat indirir ve

- “Bir daha seni buralarda oynarken görmeyeyim. Yoksa bacaklar n k rar m” deyip gider. Ertesi sabah işe gitmek için evinden ç kan polis, ayn çocuğu, ayn yerde oynarken görünce h ş mla yan na gider ve öfkeyle sorar; - “Ne yap yorsun burada!” Gayet sakin cevap verir; - “Polis yap yorum amca.” - “Nas l yap yorsun?” - “Valla biraz çamur, biraz kum, biraz da bok koyunca polis oluyor işte” deyince polis; - “Ben sana bir daha buralarda oynamayacaks n demedim mi!” deyip çocuğu bir güzel döver. Bu durum yaklaş k bir hafta

Kaçakç› Juan, motosikleti ile Meksika s n r na gelir. Arkas ndaki iki büyük çantay gören s n r polisi şüphelenir ve içinde ne olduğunu sorar. Juan, ‘Yaln zca kum’ diye yan t verince polis, ‘Aç bakal m çantalar ’der. Juan çantalar açar, polis didik didik arar ama kumdan başka bir şey bulamaz. Bununla yetinmeyen polis, gece yar s na kadar kumu

her tür tahlilden geçirtir, ancak saf kumdan başka bir şey yoktur. Polis, çantalar n Juan’a geri verir ve s n rdan geçirir. Ertesi gün Juan motosikletinin arkas nda iki büyük çantayla tekrar s n rda belirir. Polis Juan’ yine durdurur; didik didik arar, bir şey bulamaz ve Juan’ serbest b rakmak zorunda kal r.

sürer. Bir hafta sonra kolu k r k, bacağ ç k k, gözü morarm ş çocuk inatla kumda oynamaya devam etmektedir. Çocuğu gören polis yine yan na gider ve sorar; - “Ne yap yorsun yine burada!” - “İtfaiyeci yap yorum amca.” Çocuğu korkutmuş ve geri ad m att rm ş olman n verdiği gururla polis; - “Hah şöyle! Nas l yap yorsun peki?” - “Valla amca, biraz kum, biraz çamur, biraz da su koyuyorum, oluyo işte” Polis hemen at l r; - “Peki bok, bok koymuyor musun?” - “I- h! Bok koyunca polis oluyo ya amca”.

Bu olay polis emekli olana dek y llarca devam eder. Bir gün emekli polis Meksika’da bir barda otururken Juan’ n içeri girdiğini görür ve derhal yakas na yap ş r; ‘Senin y llard r bir şeyler kaç rd ğ ndan eminim. Ç ld racağ m. Geceleri uyku uyuyam yorum senin yüzünden. Lütfen anlat bana ne kaç rd ğ n . Aram zda kalacağ ndan emin olabilirsin.’ Juan, gülümseyerek yan tlar: ‘Motosiklet’.

Felsefik düflünceler

H d r Amcan n Malikanesi

Öykü, H d r Okur isimli bir vatandaş n, 1980 y l nda Almanya’n n Ludwigsburg şehrinde 1775’te yap lm ş çok eski, pejmürde bir binay sat n almas yla başl yor... Bina normal şartlarda dokuz ailelik olmas na rağmen, baz odalar gelişi güzel bölünerek daha fazla kirac n n oturabileceği(!) hale getirilmiş. Bu da yetmiyormuş gibi, kela -depoolarak kullan lmas gereken yerler bile ev olarak kiralanm ş. Binan n hiçbir dairesinde kalorifer olmad ğ için her aile mecburen gazl sobayla s n yor. Binaya sonradan eklenen bir de sağl ks z tuvalet ve duş var. Beş aile ihtiyaçlar n bu tuvalet ve duşta gideriyorlar. Her an bir hastal k kapmalar işten bile değil. Özelliklerinden k saca bah-

R

8

Evlilik... Bu say da ‘çok önemli’ bir konuya değinmek istiyorum. İnsanlar doğar, yaşar ve ölür değil mi?? Tabii bu üç eylemin d ş nda birçok şey yaşan r. İşte eğitimdir, iştir, askerliktir, evliliktir vs. vs... Konuyu fazla uzatmadan as l mevzuya geleyim. Bu hafta evlilik üzerine yazmak istedim, itiraz olan var m ?? Yokmuş -demokrasinin bu iki yüzlülüğü olmasa ne yapard k?!! Neyse, evlilik önemli bir kurum ve ciddi de bir kurum. Asl na bakarsak gereksiz bir kurum. Aile olman n ilk basamağ evlenmektir. Şimdi bizim buralarda bu iş nas l yap l r onu anlatmak gerek bilmeyenlere. Seçenek 1: Düğünlere gidin, hiçbirini kaç rmay n. 2: Görücü usulü. 3: Alternatif yöntemler. Açal m; Düğünlere gidip gözünüze birini kestirin, sonra sorup soruşturun, kimmiş, neciymiş, nerelidir (alevi-sünni ayr m aileler için önemli olduğundan tavsiye ederim öğrenin), yaş, vs. vs. Sonra aileler girer devreye ve laf n icab “k smette yaz l ysa olur”. Bu arada düğüne gidemiyorsan z kasetini al p seyredin. Çünkü smarlama art k son moda. Ismarlama gelin modas ndan sonra smarlama damat modas da ç kt baş m za. Görücü usulü daha eğlencelidir. Hani Pandora’n n kutusu var ya, ne ç kacağ belli olmaz. Bu da öyle bir şey. Alternatif yöntem ise okulda, işte, komşu ve akraba evlerinde, en samimi arkadaş n z n kardeşi, abisi, ablas yla tan şmakla olur. Delice bak şmalar, titremeler, vs. vs... yaşan r.

Evde Kalmak! Baş mdan geçen bir olay sizlerle paylaşmak isterim. Belli bir yaşa geldiğimizde sevgili annelerimizin panikleri artar ve etrafta gördükleri, tan şt klar her erkeğe “müstakbel damat aday ” gözüyle bakarlar. Amaçlar biran önce uygun birini bulup sizi evlendirmektir. Ehhh, kad ncağ z bak yor ki sizde iş yok, sorumluluğu üzerine al p başl yor çal şmalara. O da hakl , n’aps n?!! Akşam n geç saatinde bir telefon -şu cep telefonunada bir türlü al şamad m gitti. Elimdeki ruhunu bir teslim etsin, bir daha yok telefon melefon! Fakat benim telefonun baş na gelmeyen kalmad yine de t k yok, mübarek sanki dokuz canl Neyse, iyi yan arayan numaray göstermesi. Bakt m annem. Sesi de pek keyifli geliyor. “Hay rd r inşallah!” diye düşünürken içimden, kad n patlat yor haberi: “K z m seni istiyorlar!. Çocuğun annesi yak nda geliyor, düğünü falan da aradan ç karal m diyorlar ne dersin?!!” San r m iki hafta falan var, bu iki hafta içinde herşeyi çözecekler. Vay be!.. Mehmet Ali Erbil’i de geçeceğiz yani. Bir yandan da seviniyorum, “demek ki hala evde kalm şlar s n f na girmiyorum, çekiciliğim hala üzerimde!..”. “Anne akraba evliliği yapmamam sal k veren sen değil miydin?” Henüz dokuz yaş ndayd m, kuzenime aş k olmuştum ve büyüyünce onunla evlenecektim, kuzenimin hiçbirşeyden haberi yok, ama annem durumu çakt ve bana akraba evliliğini yasaklad . Ahh, o gün dünyam nas l karard , nas l üzüldüm anlatamam... -bak n yine efkarland m, yak y m bir cigara- “K z m bu uzaktan akraba, bi’şey olmaz”. Offfffff!!! Ne oportünist kad n şu annem ya... “OLMAZZZZZZ!!” “Bak çocuk çok iyi biri, bir düşün ha, sonra gel konuşal m.” Ertesi gün gittim, -hay r can m, k smeti duyduğumdan değil zaten gidecektim!!!- Anneme yine yasağ n hat rlatt m. “Ehh tabii, şimdiye kadar bütün yasaklar m dinledin ya”. Anlaş ld iğneliyor... “N’ap y m en mant kl gelenlere uydum bak!” Hakkaten ya, kad n n hiçbir yasağ na uymam ş m, bu hariç. Garibim kafas ndan bir sürü planlar yapm ş; gelinlik haz rm ş, k nal ğ damat taraf alacakm ş falan filan... Habire konuşup duruyor... Ohh ohh, bütün işleri çözüyor... “Bir daha söylüyorum: Olmaz!. Akrabayla hiç olmaz!...”

Babam n safl ğ

9 10

Soldan-Sağa 1. 1929 Gazze doğumlu, El Fetih’i kurdu Halen Filistin devlet başkan , 2. K sa bacakl küçük bir köpek cinsi... Adlar, isimler, 3. Rusça’da bir say s ... Subay, 4. Ün, ad... Otellerde görevli acemi genç eleman, 5. Özgün, var olandan farkl olan, 6. Serbest piyasa ekonomisini savunan kimse, 7. Yasad ş olarak bir araya gelmiş, silahl küçük birlik... Al n p sat labilen her türlü ticaret eşyas , 8. Sodyum’un simgesi... Ermenistan’ n başkenti, 9. Düşünce hayat nda ortaya ç kan bir görüş, yöntem, tarz... Mimarl kta, endüstride ve baz sanat dallar nda eserlerin küçük örneği, 10. Şili’de askeri cuntaya karş direnen örgütün k sa ad ... Bir meyve ad ... Tantal elementinin simgesi.

Yukar dan Aşağ ya 1. Gövdesi sert tropikal bir ağaç... Ün, 2. Radyo dalgalar n n yank s n alarak cisimlerin yerini ve uzakl ğ n bulabilen cihaz... Cepte taş nabilir küçük b çak, 3. Benzeşmek, kendine uydurmak... Ezgi, türkü, şiir, 4. Bilim, bilgi... Kürdistan’da başta faili meçhuller olmak üzere say s z cinayetler ile birçok yasad ş kirli çal şma yürüten Jandarma İstihbarat Özel Harekat Timi, 5. Bilginin, bilgisayarlar arac l ğ yla aktar ld ğ ortam, alan, 6. Üniversitelerde öğretim üyelerinin haz rlay p bazen bir s nav kurulu önünde savunduklar bilimsel eser... Neon elementinin simgesi... Dolayl olarak anlatmak, 7. Eski dilde Siperisaika, paratoner... Mevcut, 8. Gayret etmek, başarmak için uğraşmak 9. Etken, etmen, sebep... Beddua, berbat, 10. İçinden s cak su geçerek s tma sağlayan dilim, radyatör... Uzakl k ünlemi.

Babam işten ç kageliyor. İlk işi torununu sevmek, sonra çay n içmek ve bunun ard ndan akşam yemeği için sofraya oturur. Ånneme dönerek, “Haberi verdin mi?” diye soruyor. “Yok istemiyormuş”.. “Ben biliyom, bu salak istemez. Ne iyi çocuk halbuki.” Böylelikle ailede beni en iyi tan yan n babam olduğuna bir kez daha karar verdim. Salakl k konusuna kat lmad ğ m hemen belirteyim. Babamla mutfakta tüttürmüşüz sigaralar , çay m z da var, yani keyifler yerinde konuşuyoruz. Annem hakk nda dedikodu yapmak babam n en vazgeçilmez zevkidir. “K z m, ben bunu ald ğ mda bunun dili yoktu, evlendikten sonra bir kar ş dili ç kt .” Dil dedi de akl ma çocukluğum geldi. Kurban bayramlar nda ya da misafir geldiğinde kesilen hayvan n dilini bana yedirirdi anneannem. Evin en küçük k z olduğumdan diller bana düşerdi, ‘Ye güzel k z m, ye ki dilin aç ls n’ derdi. Babam nereden bilsin, anneannemin bütün k zlar na ve torunlar na bol bol dil yedirdiğini. Bilse hiç al r m yd annemi?... Bunca seneden sonra bu gerçeği babama anlatsam m anlatmasam m ??? Offffff offf....


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:24 Uhr

Seite 7

Yaflanacak

K

A

D

I

7 Dünya

N

Kad nlar n sorunu ayn :

“Önce babam n k z yd m...” Yaflad›¤›m›z toplumda biz kad›nlar›n kaderi önceden belirlenmifl, bir tabuya s›k›flt›r›lm›fl›z. Toplum içinde kendi kimli¤imizi bulmal›y›z. Neyiz, ne yapmak istiyoruz diye kendimizi sorgulamal›; ne için yafl›yorum diye kendimize sormal›y›z. Çözümü de kendimizde aramal›y›z.

yoksa kötü kad ns nd r. En basitinden bir arkadaş nla bir kafede oturup kahve içmen bile problem olabiliyor. Birine selam versen başka bir neden aran yor ve buna benzer bir sürü zorluk.

Nas l Bir Yaşam İstiyoruz?

Toplumun, ailenin ve çevrenin kad›nlar üzerinde yüzy›llard›r uygulad›¤› bo¤ucu bask›n›n sonucu pasifleflen kad›nlar›n büyük ço¤unlu¤u kendi durumunu benimsemifltir. Az say›daki dinamik bir kesimde ise, yerinden do¤rulup bunlarla kavgaya kalk›flt›¤›nda, kronikleflmifl yarg›lar›n duvar›na çarpar ve yüz geri olur. Kad›n›n toplum içindeki yeri, nas›l yaflamak istedi¤i ve bunun nas›l olaca¤› üzerine bir söylefli yapt›k. 30 yafl üstü ev kad›nlar›n›n yan› s›ra 20 yafl üstü genç kuflaktan kad›nlar ve genç k›zlar da bu söylefliye kat›ld›.

Yaşam m z Toplum Belirliyor Bugün içinde bulunduğumuz toplumda kad n n yerini nas l değerlendiriyoruz? Sevim: Avrupa’da yaşayan Türkiyeli kad nlar, 80’li y llar sonras kuşakla 90 sonras kuşak olarak farkl sorunlar yaş yoruz. Her şeyden önce okuma durumunda iyileşme oldu. Birçoğu çal şma yaşam na at ld . 80 sonras gelenlerde ise feodal aile bask s daha ağ rd . Daha kişiliğimizi bulmadan kocan n denetimine girdik. Ondan sonra klasik ev kad nl ğ görevlerinin içinde bulduk kendimizi. Aysel: Yaşad ğ m z toplumda

biz kad nlar n kaderi önceden belirlenmiş, bir tabuya s k şt r lm ş z. Topluma göre iyi bir kad n, iyi bir eş, iyi bir ev kad n , iyi bir anne, kocas n mutlu eden bir kad nd r. Bunun d ş nda sosyal yaşam yoktur. Tüm sosyal faaliyetimiz, misafir gitmek misafir ağ rlamak. Her şey o kadar belirlenmiş ki, burada bile o s n rlar içinde hareket ediyoruz. Önce yemek, arkas ndan çay ve kuru yemiş, sonra getir han m meyvalar ... bütün sosyal yaşam m z bu. Haa, birde düğünlerimiz var... Ayşe: Sevim ve Aysel’le ayn düşünüyorum. Ben eşimle art k anlaşam yordum ve ayr lma noktas na geldik. Fakat bunu

Bütün bunlar bilinen gerçekler. Peki biz nas l bir yaşam isteriz? Aysel: Toplumun bask s n n, tabular n olmad ğ , en az ndan yaşad ğ m z toplumda erkekler kadar söz hakk m z n, onlar için doğal olan şeylerin bizim içinde doğal olmas n isterdim. Sevim: Nas l bir yaşam? Gerçekten öyle s k şm ş z ki 4 duvar aras na, nas l bir yaşam istediğimizi düşünmemişiz bile. Ben iki ay yaln z kald m, bu süre içinde 35 y ll k yaşam m şöyle bir gözden geçirdim. Sonra sordum kendime: Ben neyim? Değerim ne? Şimdiye kadar ne yapm ş m? Hiç bir şeyden başka bir şey bulamad m yaşam mda. İçim s zlad , koca 35 y l geçmiş ve hala h zla ak p gidiyor hayat. Ben de peşinden günlük işlerin koşturmas yla tamaml yorum yaşam m . Bizim için, hiçbir kad n için yaşam bu olmamal diye düşünüyorum. Peki nas l yaşamak istediğimizi bilmiyorsak değiştirmeyi nas l düşünebiliriz ki? Gülan: Nas l bir yaşam isterim bunu hiç düşünmedim.

Batman’l kad nlar n ç ğl ğ Cinsel taciz ve tecavüz... Batman’da bugüne dek yüzlerce kad›n bu yüzden intihar etti... Bunlardan baz›lar› “intihar süsü” verilen cinayet... KAMER Başkan Nebahat Akkoç, Kürt kad n merkezlerine başvuran kad nlarla yap lan 5 bin 100 görüşmenin sonucunda, bölgede görülen intihar vakalar n n, “intihar süsü verilen namus cinayetleri” olabileceğini belirtiyor. İntihar olaylar n n kiminde aile ya da aşiret üyelerinin, “namusun kirlendi” gerekçesiyle kendi aralar nda ölüme mahkum ettikleri k za ya da kad na, “seni biz öldüreceğimize intihar et!” bask s neden oluyor. Kimindeyse aile veya aşiret öldürüp cinayete intihar süsü veriliyor. Aile meclislerinin ald ğ ölüm kararlar üç ay ile beş ay aras nda infaz ediliyor. KAMER’e baş vuran bin 800

kad n n maruz kald klar şiddet istatistikleri ise tüyler ürpertici: Mağdurlardan yüzde 99’u psikolojik bask , 57’si fiziksel bask , 8’i tecavüz, 74’ü sözlü taciz, 46,9’u cinsel taciz ve.... yüzde 19’u ise ensest ilişki kurban . KAMER, Diyanet İşleri Başkanl ğ ’na baş vurarak, infaz olaylar n önlemek için yard m istedi. Çünkü infaz kararlar , bir tak m yerel dini otoritelerin (tarikat şeyhi, hac -hoca) dan şt ktan sonra uygulan yor. Bölgede kaç rma ve tecavüz olaylar n n baş n korucular ve askerler çekiyor. Mahkemeler ve yöneticiler, bunlar cezaland rmak şöyle dursun, bilinçli bir biçimde teşvik ediyorlar. Batmanl Ş.E. ve annesinin ya-

şad klar , binlerce örnekten biri. Ş.E. ve annesi, tam 2 y l boyunca yüzlerce askerin tecavüzüne uğruyorlar. Avukatlar n n ve insan haklar savunucular n n 5 y l boyunca uğraşmalar sonucu mecbur kal n p aç lan bu davada bugün tam 600 asker ve subay “tecavüz” suçundan yarg lan yor. Batmanl kad nlar n ç ğl ğ , “kirli savaş” n, devlet taraf ndan korunup desteklenen feodal aşiret yap s ve koruculuk sisteminin yaratt ğ bir ç ğl k asl nda... Bu ç ğl ğ duyuyor musunuz?

“Çimenlere basma yavrum” Çocuklar›m›z Avrupa’da çocukluklar›n› ne kadar yafl›yorlar? Yar›n birgün biz nerede yanl›fl yapt›k diye kara kara düflünmemek için geç olmadan onlarla yaflam› paylaflal›m.

Benim aflk›m... Senin i in benim a k m Ku ular pazar na gittim Ve ku lar sat n ald m Senin i in benim a k m i ek iler pazar na gittim Ve i ekler sat n ald m Senin i in benim a k m Demirciler ar s na gittim Ve zincirler sat n ald m A r zincirler Senin i in benim a k m Ve sonradan k leler pazar na gittim Ve seni arad m Fakat seni bulamad m Benim a k m.

Jaques Prevert eviri : A. Vural

nas l yapacağ m bilemiyordum. Kendimden önce etraf mdaki akrabalar m düşünüyordum. Nas l karş larlar? İnan n, insan kendi yaşayacağ zorluklar düşünemiyor bile. Önce çevre ve onlar n tepkilerini düşünüyoruz. Bununla ilgili bir arkadaş m o kadar zorland ki, kad n intihara kalk şt . Kad n mutsuz bir yaşama mahkum ediliyor. Ayr ld ktan sonra da başka bir sorunla karş karş ya kal yorsun Toplum içinden d şlan yor, kötü kad n damgas yiyorsun. Ekonomik olarak kendi ayaklar n üzerinde dursan bile, senin bir sahibin

Nas l yani? Örneğin yeni bir yaşam kurmak istiyoruz ve bunu hepimizin ihtiyaçlar na ve isteklerine göre belirleyeceğiz. Bugün yeni bir yaşam için biz ne isteriz? Gülan: Bence bugün her şey var. Bunun daha üstünde bir şey olamaz. Bir de bizim kuşak, öncekiler gibi sorunlar yaşam yoruz. Okumam z ve kendi ayaklar m z üzerinde durmam z bizi daha özgürleştiriyor. Örneğin bizim kuşakla ablamlar n dönemi ayn değil. (Devam gelecek say da)

Çocukluğum Türkiyeliydi. Gençliğimin yar s ülkede, en güzel, bir o kadar da zor yar s Avrupa’da geçti. Hayat m z n bu zor yar s zaman zaman bizi çocukluk günlerimize götürmez mi? Okul ç k ş nda çantay bir yana f rlatarak ç lg nca sokağa koşard k. Yağmur çamur, hele yemek... kimin umurunda? Hepimizin ne güzel an lar vard r çocukluğumuza dair. Mahalle aralar nda onlarca özgür çocuktuk. Birbirimizin kafas n da yard k, ama kenetlenerek sevmeyi ve paylaşmay da öğrendik. Çocuğumun da aç ya da tok, bizlerin yaşad ğ gibi bir çocukluğu sokaklarda doyas ya yaşamas n ah nas l isterdim. Peki ya buradaki çocuklar?.. Minicik yavrular m z ayaklan r ayaklanmaz evlerin içinde sessiz konuşmay , yavaş oynamay , hatta sessiz ağlamay öğrenirler. Çünkü komşular rahats z olur!!! Gündüz d şar da nefes ald ral m diye parka ç kar r z; orada bile “Çimenlere basma k z m, çi-

çekleri yolma oğlum...” deriz. Neden mi? Birazdan bekçi, gardiyan gibi dikilir baş na da ondan. Üç yaş na gelir, o s cak yatağ ndan, tatl uykusundan sabah 08.00’de işe giden bir işçi gibi uyand r l r. Koşullar m z zorluyorsa ancak akşam saat alt da anaokulundan alabiliriz. Çoğu da tek kelime dil bilmediğinden derdini anlatamaz. O küçücük yüreğinde f rt nalar kopa kopa paydos ziline al ş r. Bir dönem sonra dili öğrenir, yeni arkadaşlar edinir, bizlerin görmediği oyuncaklarla oynar, s n f yla gezilere gider, oradaki kurallara uyum sağlayarak mutlu olur. Ya da biz mutlu olduğunu san r z... Baz lar n n babas gece yar lar na kadar çal ş r. Anne ise gündüzleri iki-üç işe birden koşar. Baz lar n n annesi ve babas vardiyal çal ş r. Anne eve gelir baba yoktur; baba gelir anne gitmiştir. K sacas o hep yan zd r. Kaç m z okuldaki toplant lara kat l yoruz,

öğretmenleriyle birebir görüşüyor, arkadaşlar n tan yoruz? Kaç m z onunla beraber okul gezilerine gidiyoruz? Kaç m z, kaç m z... Gidemeyiz! Çünkü işten baş m z kaş yacak zaman m z yok! “Biraz daha para” dedik, bir ev, bir araba, “biraz daha biriktirelim” dedik. Birbirimizle sohbet ederken hepimiz böyle bir yaşam tarz ndan rahats z olduğumuzu söyleriz ama, “Ne yapal m, onlar n geleceğini düşünüyoruz” diye de kendimizi rahatlat r z. Bu çocuklar büyüdüler, büyüyecekler. Bunun hesab n soracaklar bizden. Ya hesab n soracak ya da bizi terkederek mutluluğu yanl ş ilişkilerde arayacaklar. Bizse onlar uyuşturucu tuzaklar ndan korumaya çal şacak, sokaklarda, bar ve kahve köşelerinde köprü altlar nda aramak zorunda kalacağ z belki. Sonra kara kara, “Biz nerede yanl ş yapt k?” diye düşüneceğiz. Daha çok ilgi ve sevgiye as l şimdi ihtiyaçlar var onlar n. Geç olmadan harekete geçelim!..

Analar m z... “No Perdonamos, No Olvydamos!” (Affetmiyoruz! Unutmuyoruz!) diye hayk›rd›lar. Arjantinli “Plaza del Mayo Analar›” olarak bilinir onlar... Rene de Epelbaum, Arjantin’li bir anne. Bir zamanlar üç çocuğu vard . Önce t p öğrencisi 26 yaş ndaki oğlu Luis 1977’de kayboldu. Onu, 22 yaş ndaki klarnetçi oğlu Claudia izledi. İkinci oğlunun kayb n 20 yaş ndaki balerin k z Lila izledi. Çocuklar herhangi bir hastal ktan ölmedi; evden kaçmad . Başlar na ne trafik kazas geldi ne de sokak kavgas nda kim

vurduya gittiler... Bir annenin üç çocuğu, Arjantin askeri yönetimi taraf ndan kaybedildi. Anne ç ğl ğ na döndü, yalvard , yakard , ağlad . Dayak yedi, tehdit edildi. Hiç bir girişimi yararl olmad . Anne Epelbaum bir gün, bir Perşembe günü elinde kay p çocuklar n n fotoğraflar yla Plaza Del Mayo meydan na ç kt ... Sokağa ç kma yasağ

vard . Ama anneler, meydanda toplan p ellerinde çocuklar n n fotoğraflar yla yaln zca ağl yorlard . Başlang çta 14 olan anne say s k sa sürede 400’e ulaşt . 400 anne, sonralar meydandan ç kt ... Bakanlar , dini liderleri dolaş p kay p çocuklar n n bulunmas için destek arad . Bir kaç y l önce, Arjantin’in El Turco lakapl lideri Carlos

Menem, darbeci subaylar affetmeye kalk şt ğ nda karş s nda anneleri buldu. Anneler NO PERDONAMOS, NO OLVYDAMOS diye (Affetmiyoruz, unutmuyoruz!) diye hayk rd lar. Anne Epelbaum, 7 Şubat 1998 günü kalp krizinden öldüğünde 77 yaş ndayd .


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:25 Uhr

Seite 8

Yaflanacak

Dünya 8

G

E

N

Ç

L

K

Okullarda prangal eğitim Almanya’da muhalefet partisi yöneticileri, okuldan kaçan ö¤rencilere elektronik pranga vurulmas› önerisini gündeme getirdiler. “Ben o zaman okulda mahkum gibi hissederim kendimi” diyor ö¤renciler. Baz›lar› onu takmaktansa aya¤›n› kesmeyi dahi düflünüyor. Almanya’da muhalefetteki H ristiyan Sosyal Birliği (CDU/CSU) yöneticileri, okuldan kaçan öğrencilere elektronik pranga vurulmas n gündeme getirdiler. Elektronik pranga, kodland ğ nda belli bir mesafe d ş na ç kamama s n r getiriyor. Böylelikle dolaş m serbestisini ortadan kald r yor. Genellikle suçu hafif, cezas az kalm ş, cezaevi idaresinin her dediğini yapan adli mahkumlara uygulanan bir yöntem. Uygulaman n as l amac , kişiyi denetleme, pasifleştirme, hiçleştirme, devlet otoritesini sürekli hissettirerek teslim almakt r. CDU/CSU’nun gündeme getirdiği elektronik pranga önerisini baz öğrenci velileri belki, “çocuğum düzenli okula gitsin, yüz k zart c şeylere bulaşmas n” duygusuyla faydal bir uygulama olarak görebilirler. Fakat

uygulanmak istenen yöntemde öğrencilerin yaşamlar n n hücreleştirilmesi vard r. CDU/CSU yöneticileri, önerilerini gerekçelendirirken, “böylece suç işleyen öğrenciler engellenecektir” diyorlar. Yani bu partiye göre öğrenciler “potansiyel suçlular” olarak görülüyor. Konuya ilişkin olarak değişik okullarda okuyan Türk ve Alman öğrencilerin düşüncelerini ald k. Engin B. (14): Böyle bir yöntem, öğrencileri herşeyi yapmaktan korkan insanlara çevirir. Yani doğru şeyleri bile olumsuzlaşt r r. Korku düşüncesinden özgür fikirler ç kmaz. Böyle bir uygulama sonunda yarat c ileri düşünceler beklenemez. Belki suç işlemelerinin önüne geçebilir ama o insandan üretkenlik beklenmez. Tabii ki insan ac larla karş laşmal d r ki,

tahminimden daha çok rahats z ediyordur. Ben bunu ne yap p eder ç karmaya çal ş rd m.

olgunluk kazanabilsin ama böyle birşey olgunluğu geciktiren, ac tatt rarak köleleştirmeyi getiren bir yoldur. Özlem Ş. (14): Ben böyle bir uygulamaya kesinlikle karş y m. Çünkü insan n s rf okulu ast ğ için bu prangalarla cezaland r lmamas gerekir. Yani sanki bir hapishanedeymiş gibi. Zincir yerine pranga vuruluyor ve öğrenci okul d ş na ç kam yor. Ben orada sanki mahkummuşum gibi hissederim kendimi. Okul, öğrencinin düşüncesini özgürleştirme yerine, ona kişilik kazand racağ na kişiliğinde okula dair sadece hapis y llar gibi bir duygu olur. Özgürlük suç işlemek değildir. Ama suç işlemeyip de gene pranga tak lanlar ne olacak? Onlar (bunlar n aras nda ben de var m) bu olaya göz yumamazlar.

Yasemin N. (14): Okul müdürüne şantaj yapar m, bacağ m parçalar m. Bu aleti sadece okul müdürünün d ş nda kimse açamazsa ve elektronik olarak bilgisayardan yönetilirse? Harika, inşallah orada bir de gizli kamera olmaz, yoksa benim mükemmel özel hayat m art k bir s r olmaktan ç kar, zaten de değil ama ol sun...

Emilia H. (14): Boaaah ne kadar b.. gibi bir uygulama! Ben böyle birşeyi hayatta takmam. İlla da takmam gerekse bile... Anne S. (14): Bu uygulamay aptalca ve mant ks z buluyorum. Kendimi gerçekten çok garip hissederdim. Eminim ki

Belinda G. (14): Amerika’dan geliyor bu alet. Burada reddedilmedi mi? Genelde bu alet uygulamaya geçse ve sen okulda bir bilgisayar taraf ndan kontrol edilsen nas l hissedersin kendini? Ben izlendiğimi fark edersem çok kötü hissederdim kendimi.

İnternet’te evrensel nokta: KAZAA Bugüne kadar ki bilinen kullan c say s 20 milyon. Ayn anda 10 milyon kişi giriş yapabiliyor. Peki nedir bu kadar insan burada birleştiren? Farkl farkl milletlerden 20 milyon kişi. Herkesin tek bir amac var. “PAYLAŞIM”. Temel mant ğ , kişilerin bilgisayarlar içindeki istedikleri bilgilerini (örneğin müziklerini, filmlerini ya da oyunlar n ) dünya üzerindeki diğer KAZAA kullan c lar ve bu kişiler ile daha fazla kişiye ÜCRETSİZ bir şekilde paylaşmalar n sağlamak. Arad ğ m z her türlü müzik (mp3, wma, wav v.b. formatlarda), program (işletim sistemi, kelime işlem programlar v.b.), resim ve video filmlerine ulaşmam z KAZAA ile mümkün. Bu da firmalar n

“zarara” uğramas manas na geliyor. Ne de olsa bir müzik, film ya da oyun CD’sini 50100 Euro aras nda satmak varken, bu yap içerisinde bir kişinin elinde olmas ile en az 10 milyon potansiyel müşterisini kaybediyorlar. Bir program dayatma ile 100 Euro’dan başlayan ve ucu bucağ olmayan fiyatlarla satan Bill Gates arkadaş m z(!), art k fiyatlar kendi insaniyetinden fazlas yla belirlemek zorunda kal yor. Internetteki bu “PAYLAŞIM”, insanlar n haklar n savunmak için de çok güzel bir yöntem olup karş m za ç k yor. Yasal olarak engellemenin henüz bir “keşfi” olmad ğ için, gönül rahatl ğ ile bu arkadaş m z kullanabilirsiniz.

“Aupair”lik Yan›na gönderildi¤iniz aileler, çocu¤una yard›mc› olacak birinden çok evin bütün ifllerini üstlenecek birini bekliyorlar genellikle. Bir arkadafl›m “çok elma yedi¤i” gerekçesiyle sorun yaflam›flt›. Genelde vize işlemlerinizle ajans ilgilenir, tabii giderlerini sizin karş laman z koşuluyla. Normalde anlaşman z sadece çocuğun bak m nda anneye yard mc olmak ve anne yokken çocukla ilgilenmektir. Eğer gittiğiniz aile size karş sorumluluğunu yerine getirmiyorsa, ajans size yeni bir aile bulmakla yükümlüdür ya da geçici olarak sizi bir yerlere yerleştirmelidir. Gelin görün ki işler hep anlaşmalardaki gibi gitmez. T pk Serpil’in anlatt ğ gibi...

“Aupair”lik yani bir nevi yard mc annelik ya da çocuk bak c l ğ . Eğer yabanc dil öğrenmek için yurtd ş na ç kmak istiyorsan z aupair olarak bunu başarma şans n z yüksek. Yapman z gereken, gazetelerin ilan sayfalar nda bolca yer alan aupairlik ajanslar ndan birine başvurmak. Bu ajanslar sizden kendinizle ilgili bir CV ve muhtemelen iyi miktarda da bir başvuru paras isteyeceklerdir. Daha sonra ellerindeki dosyadan herhangi bir aile ile kontağa geçip gideceğiniz evi belirleyecek ve eğer aile kabul eder ajans n z ondan da komisyonunu al rsa vize işlemleriniz başlam ş demektir.

Satranç Tahtas› Haz rlayan:

Satranç Club 2000 Köln

Serpil: Asl na bakarsan ben çok uzun süre aupairlik yapmad m ama sonuçta k sa bir süre de olsa bunu insanlarla paylaşmam gerektiğini düşünüyorum. Yüksek öğrenimi bitirdikten sonra uzun süre iş arad m. İşletmeye bağl bir bölümden mezunum. İşimi yapmam için İngilizceyi öğrenmem gerekiyordu; Krizin de başlamas ndan kaynakl iş bulmak daha da zorlaşm ş, hatta imkans zlaşm şt bizim için. Ben ve benim gibi yeni mezun olmuş bir arkadaş mla beraber buraya gelmeye karar verdik. Daha önce bir kaç arkadaş m z da İngiltere’ye gelmişlerdi, birazda ondan m cesaret ald k bilmem, bizde İngiltere’yi seçtik. Şunu aç kça itiraf etmeliyim

ki, ben yan na gönderildiğim aileyi tan d ktan sonra büyük hayal k r kl ğ na uğrad m. Buraya gelince yaşayabileceğim en büyük sorunun dil olacağ n düşünmüştüm ama öyle olmad . Çünkü aile üstlenmem gerekenden çok daha fazla sorumluluk yüklemeye çal şt , okula gitmemi de pek istememişlerdi. Yani aile çocuğuna yard mc olacak birinden çok evin bütün sorumluluğunu alacak birini bekliyor san yorum. Genel olarak ailelerin aupairlere yaklaş mlar n n gerçekten çok kötü olduğunu düşünüyorum. Çünkü o insan n kendilerine muhtaç olduğunu düşünüyor ve bu durumu çok iyi kullan yorlar yani sömürüyorlar. Bir arkadaş m ailesiyle aras ndaki sorunun çok elma yemesi olduğunu söylediğinde çok şaş rm şt m. Diğer bir arkadaş m ailesiyle ayr lacağ n ama referansa ihtiyac olduğunu söyleyince anne, “ellbette iyi bir referans yazar m ama ayr lman istemiyorum” demiş. Referans olaraksa gerçekten çok kötü bir mektup yazm ş ve diğer aile arkadaş m kabul etmemiş. Böylelikle arkadaş m o ailede kalmak zorunda kald . Sonunda o da aupairliği b rakt . Çünkü evin hizmetçiliğini yapmaktan ne ders çal şabiliyordu, ne de düzenli okula gidebiliyordu. Tabii örnekler hep kötü değil,

arada istisnalar da olabiliyor. Aile tatile gittiğinde sizi de götürüyor. Tabii tatile giden onlar, siz orda da ayn işi yapmaya devam ediyorsunuz. Ya da çocuğu okula getirip götürmeniz için araba alabiliyorlar. Sizin okul masraflar n z n yar s n ödeyen aileler bile ç kabiliyor. Dediğim gibi bunlar istisna, işiniz şansa kalm ş. Aupairlerin en büyük sorununun, onlar n sorunlar yla ilgilenen bir kurum ya da kuruluşun olmamas d r diye düşünüyorum. Buraya sadece Türkiye’den değil dünyan n bir çok ülkesinden hiç de az msanmayacak say da insan aupair olarak geliyor. Ve ayn sorunlarla karş karş ya kald klar n san yorum. Kalacak yer sorunu önemli sorunlardan biri, çünkü aile en ufak bir sorunda dahi sizi evden atabilir. O zaman yapabileceğiniz hiç bir şey yok. Ayr ca bu iş karş l ğ alacağ n z ortalama 35 ile 60 pound aras nda değişiyor. Bu para insan n sadece zorunlu ihtiyaçlar n giderebilecek kadar bile değil (yemek, içmek, yol masraf , tabii ki okul giderleri). Ben 50 pound al yordum, tabii ki ihtiyaçlar m karş lamad ğ için ek işler buldum, bir süre öyle idare ettim fakat aupairlik yapmay b rakt m.

Graffiti’ye hapis cezas ‹stanbul Bak›rköy’de tren istasyonunun duvarlar›na graffiti çizen iki genç bir y›l hapis cezas›na çarpt›r›ld›lar. Polis, gençleri “Sizi kim örgütlüyor?” diye sorgulad›. Tren istasyonuna graffiti yapan gençler polise teslim edildi. “Arkan zda kimler var?” diye sorguland . Mahkeme, “yaz lar siyasi nitelik içermiyor” dedi ve bir y l hapis cezas verdi. Graffiti, yayg nlaşt kça bir çok ülkede de yasaklan yor, gençler para ve hapis cezalar na çarpt r l yor. İstanbul Bak rköy Florya tren istasyonu duvarlar na graffiti’yle yaz yazarken yakalanan Fatih Benli (19) ve Ferhat Aykanat’ n (18) graffiti davas sonuçland . İki genç, Demiryollar ’n n güvenlik görevlileri taraf ndan

Satranç: Hayat n kendisi... “Satranç tahtas nda tüm denizlerdekinden daha fazla macera vard r” (Pierre Mac Orlan) “Ne çal şacağ nla ilgili şüphen varsa oyun sonlar çal ş, aç l şlar sana aç l şlar öğretir, oyun sonlar sana satranç öğretir” (Stephan Gerzadowicz) “Hayat n satranç için yeterince uzun olmad ğ söylenebilir, ancak bu satranc n değil hayat n hatas d r” (Irving Chernev) Satranç nedir? Oyun mu, spor mu?... Yoksa hayat n ta kendisi mi?.. Satranç farkl yorumlarla hayat n birçok noktas nda var olabilmektedir...

Satranc n tarihi Birçok kaynak, satranc n Doğu kökenli bir oyun olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak önce Hindistan’da m yoksa İran’da m oynand ğ konusu tart şmal d r. Kimi kaynaklar satranc n doğuşunu M.Ö. 5. yüzy la kadar götürmektedir. Oyunun ad , Hintçe “Sandregn” sözcüğüne dayan r. Satranc n orta çağda, özellikle 11. yüzy ldan 16. yüzy la kadar Araplar ve Türkler taraf ndan iyi oynand ğ bilinmektedir. Arap tüccarlar taraf ndan Avrupa’ya taş nan satranc n kurallar nda önemli değişiklikler

yakalan p polise teslim edildi. Polis sorgusunun ard ndan Bak rköy 5. Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderildiler. Davada, duvara yaz lan yaz lar n siyasi nitelik içermediği kanaatine var ld . Mahkeme gençleri bir y l hapis ve 200 milyon lira para cezas na çarpt rd . Demiryollar , duvar kirlettikleri ve kurumu zarara uğratt klar gerekçesiyle gençlerden 2 milyar 791 bin lira tazminat talep ediyordu. Bu talebi fazla bulan mahkeme, 288 milyon lira tazminat ödenmesine karar verdi. Gençler bu paray yasal faiziyle ödemek zorunda.

BU AYIN PROBLEMİ: Ka1! Beyaz n bu “Kale” hamlesine karş l k siyah n oynayabileceği yaln z iki hamle olabilir?... a

olmuştur. Bu değişiklikler sayesindedir ki daha seri oynanan oyun burjuvazinin eğlencesi olmaktan ç km ş, geniş halk kitleleri taraf ndan sevilip oynan r hale gelmiştir. 19. yüzy lda yaşanan toplumsal-siyasal ayn zamanda bilimsel ve sanatsal alandaki köklü değişimler, satrançtaki düşünüş tarz nda da önemli değişikliklere yol açm şt r. Steinitz’le başlayan “küçük avantajlar galibiyete çevirme” stratejisi, çağdaşlar taraf ndan derin ve sistematik bir araşt rmaya dönüştürülmüştür.

İkinci dünya savaş n n başlang c ndan sonuna kadar parça parça olan bu sistematik satranç çal şmalar , Botvinnik’in yaklaş m n izleyince ortaya bugün de geçerliliğini hala sürdüren Rus (Sovyet) ekolü ç km şt . Günümüzde satranç, bilgisayarlarla da oynanan h zl bir gelişim ve değişme içindedir. Bu gelişme satranc n daha çok değişeceğinin işaretidir. Umal m ki bu değişim güzele doğru olsun. Gelecek say : Satranc n kurallar

Karara çok üzüldüklerini ancak şaş rmad klar n söyleyen gençler, “Demiryollar n n güvenlik görevlileri de, polis de bizi sorgularken, ‘Duvara yaz yazman z kim istedi?’, ‘Sizi kim örgütlüyor?’ gibi sorular sorarak dayak att lar. Biz, graffitinin sanat olduğunu anlatt k ama siyasi suç işlemiş gibi muamele görmüştük” dediler.

1 2 3 4 5 6 7 8

b

c

d

e

f

g

h


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:25 Uhr

Seite 9

Yaflanacak

B

L

M

Buzullar eriyor,

Dünya su alt nda kalacak!

Geçtiğimiz ay n sonunda Washington’da bas n toplant s yapan NASA (Amerikan Uzay Araşt rmalar Enstitüsü) yetkilisi David Rind, s nma nedeniyle Kuzey kutbundaki buzullar n eridiğini ve bu durumun kayg verici olduğunu bildirdi. Buzullar uzun bir süredir uzaydan izlediklerini belirten David Rind, “Buzullar şu anda erimekte. Teknolojik çözümler üretmek için fazla lüksümüz yok” diyerek timsah gözyaşlar n boşalt verdi!. David Rind, buzullar incelemek üzere uzaya gönderdikleri ICESAT adl uydudan ald klar verilere dayanarak, 1980 y l ndan bu yana Kuzey kutbundaki kal c buzul tabakas n n yaklaş k yüzde 10’unun eridiğini anlatt . NASA yetkilisi Rind, küresel s nmaya bağlad ğ (ki küresel s nman n nedenlerini es geçiyor) kal c buzul tabakas n n erimesinin de ortaya şöyle bir tablo ç kard ğ n anlat yor: Okyanus sular buzullardan daha

fazla güneş enerjisi emiyor, böyle olunca sular s n yor, sular s n nca buzullar eriyor, buzullar n erimesiyle okyanus genişliyor, okyanustaki değişiklikler ak nt lar etkiliyor, ak nt lar n değişmesi bal klar n göç yollar n ve hava ak mlar n değiştiriyor, hava ak mlar değişince yağ ş sistemleri alt üst oluyor.

Çünkü; yap lan nükleer ve kimyasal silah denemeleri iklimlerin dengesini bozdu ve havay olağandan daha fazla s tt . Bunun doğrudan bir sonucu da ozon tabakas nda oluşan delik nedeniyle güneş ş nlar n n dünyaya k r lmadan, daha dik gelmeye başlamas . İşte David Rind’in abra-kadabra diyerek perdelemeye çal şt ğ gerçek bu. Rind, aş r s nman n insanl ğa ve çevreye verdiği zararlara ise hiç değinmiyor. Güneş ş nlar n n dik gelmesinden kaynakl cilt kanseri riskinin artmas , kurakl k, penguen gibi baz hayvan türlerinin yok olma tehlikesiyle karş karş ya oluşu, gelecek y llarda insanl ğ bekleyen en büyük sorun olacağ şimdiden belli olan su kaynaklar n n yok olmas ...

Bangladeş Sular Alt nda Kalacak!

Küresel Is nma Art yor! NASA yetkilisi Rind’in buraya kadar söyledikleri bilimsel doğrular. Fakat bi rde söylemedikleri, daha doğrusu gizlemek için bin bir takla att ğ gerçekler var. Örneğin, NASA yetkilisinin iddia ettiği “okyanus sular , buzullardan daha fazla güneş enerjisi emiyor” tezi. Okyanus sular Rind’in iddia ettiği gibi son 20 y ld r daha fazla güneş enerjisi emmiyor. Bu dünyan n oluşumundan beri böyle. Peki öyleyse neden şimdi okyanus sular geçmişten daha fazla s n yor?

Buzullar n erimesiyle birlikte doğal olarak denizlerin seviyesi de yükseliyor. Bu da Bangladeş gibi deniz seviyesine çok yak n olan ülkeler için ciddi tehlikeler oluşturuyor. Buzullar n erimesine karş önlem al nmazsa, Bangladeş’in yan s ra Hollanda, Belçika gibi ülkelerin de sular alt nda kalma riski büyük. Sonuç olarak önümüzde iki seçenek var gibi: Ya bu ve benzeri sorunlara karş “bir şeyler” yapmak ya da buzullar n erimesi ve sular n yükselmesi karş s nda kova depolamak. Karar sizin...

9 Dünya İnsanl ğa hizmet tutkusuyla ölüme giden kad n: Marie Cuire ·

T

Paris’te yaşayan herkes, St. Michel meydan ile Quartier Latin’in şehrin en lüks semtleri olduğunu bilir. Meydandan yukar doğru ç karken Luxemburg Park ’na gelmeden Sorbonne Üniversitesi’nin yan ndan geçip Pantheon’a ulaş rs n z. Burada tan nm ş simalar n görkemli an t mezarlar vard r. Napolyon, Mitterand, Balzac bunlardan birkaç d r. Burada çoğumuzun hiç tan mad ğ , belki ad n bile

E

K

N

K

duymad ğ Marie Curie isminde bir bilim insan da yatar. *** Marie Curie, yaşam boyunca insanl ğa hizmet etmiş ve kendisini bilimi geliştirmeye adam ş bir insand r. 1867 y l nda Varşova’da doğmuştur. Asl nda nerede doğduğunun ve nas l büyüdüğünün önemi var m ? Gençlik y llar nda başlad ğ bilimsel araşt rmalar n , yaşam n n sonuna dek büyük bir enerji ile devam ettirir. İnsanl ğ n geleceğine yapt ğ katk lar çoğumuzca bilinmese de, bunlar günlük yaşant m z n birer parças d r. *** Hastaland ğ m zda, doğumda, ameliyatlarda bugün doktorlar n kulland ğ teknoloji, Marie Curie’nin çal şmalar so-

Mahmut Hoca’n›n Kürsüsü

nucunda var olmuştur. Günde ortalama 70 bin kişinin röntgen, radyografi çekimleri yapt rd ğ n düşündüğümüzde, onun yaşam m za sunduğu katk lar n ne kadar büyük olduğunu anlar z. *** 1903’te Marie Curie ve eşi Pierre Curie, Henri Beckerel ile birlikte Nobel Ödülü’ne lay k görülürler. Ald ğ ilk Nobel Ödülü Marie Curie’nin baş n döndürmez. O, bütün sadeliği ve mütevaziliğiyle çal şmalar na devam eder. Marie, iki önemli radyoaktif element buldu. Biri radyoaktif sözcüğünden türettiği RADYUM ve doğduğu ülke olan Polonya’dan türettiği POLONYUM. *** Eşi Pierre Curie’yi bir kazada kaybettikten sonra da çal şmalar n iki kişilik olarak, yüksek bir tempoyla sürdürür. 1911’de bu kez Nobel Kimya ödülünü kazand . Böylelikle Nobel Ödülü’nü iki kez alan ilk

bilim insan oldu. *** Marie Curie lösemiden öldü. Büyük olas l kla, y llarca radyoaktif maddelerle korunmaks z n çal şmas bu hastal ğa neden oldu. Tuttuğu not defterleri hala o denli radyoaktif ki, bu defterlerin yan na bugün bile yaklaşmak çok tehlikeli. Ama o, insanl ğa hizmet edebilmek için bu sonucu baştan göze alm şt r. *** Bir bilim insan olarak Marie Curie’nin büyüklüğü as l buradad r. Hastal ğ na rağmen çal şmalar n büyük bir fedakarl kla sürdürür. Ta ki, 1934 y l n n Haziran ay nda gözlerini yaşama yumana dek. Marie Curie, insanl k için yaşam ş bir sembolün ad d r. Radyum elementinin patent hakk n üzerine almas kendisine teklif edildiğinde bunu şu sözlerle reddeder: “Radyumun kimseyi zengin etmemesi gerekir. O bir elementtir. Bütün insanl ğ n mal d r.”

Mahmut Şahin Global Akademia Koordinatörü

Ahmet boşa kürek çekerek uzayda yolculuk yapabilir mi? İstedim ki 50. yaş gününde sevgili Ahmet’e bir seyahat armağan edeyim. Tabii benden beklenen seyahatin biraz farkl ve ilginç olmas laz m. Yani seyahatin hem ucuz hem de eğlenceli olmas laz m ki hediye adresine ulaşs n. Nas l m ? Art k uzay yolculuğunun ucuz bir yolu var. Ancak bedava uzay yolculuğu yap labilmesi için güçlü kollara ve oldukça büyük sab ra ihtiyaç var.

Eylem anti eylemi doğurur

dan d şar ya gaz püskürterek yaparlar. Güneş yelkenlileri ise yelkene çarpan parçac klar , arac n kendi ivmeleme (h z değiştirme) yönüne ters yönde geri s çratarak yol al rlar. Benim Ahmet’e önerdiğim yöntemde ise bir tepkiye gerek yok. Bedavadan uzay yolculuğu, ana hatlar yla bir döner koltuk üzerinde yüzme hareketleri yapmaya benziyor. Döner koltuğun üzerine dizleriyle yerleşen Ahmet, kollar n aç p kapay p hareket ettirerek sandalyeyi yavaşça döndürebilir.

Newton’nun hareket yasalar ndan üçüncüsü, her hareketin eşit büyüklükte ve ters yönde bir karş t n n olmas gerektiğini söyler. (Yani eylem, anti eylemi doğurur). Roketler, bunu motorlar n-

Burada aç sal momentum korunmuş olur. Sandalye kendiliğinden dönmüş olmuyor. Ahmet’in yapt ğ yaln zca, aç -

İlerleme değil yön değiştirme

sal momentumu farkl zamanlarda bedeninin farkl yerlerine dağ tarak kendi yönünü değiştirmek. Ayn şey uzay-zaman gibi dört boyutlu k vr k bir yüzey üzerinde oturan ve bir noktadan büyük herhangi bir cisim içinde geçerli. Herhangi bir kimse, kollar n uzat r, yanlara aç p geri çeker ve bunu sürekli yinelerse yavaş yavaş ilerler. Ancak döner sandalye deneyinde nas l sandalyeyi döndürmeyip yaln zca yönümüzü değiştiriyorsak, uzay da “yüzerken”de yüzücü yaln zca pozisyonunu değiştirmiş oluyor. H z nda bir değişiklik olmuyor. Havuzda ya da denizdeki Ahmet’in arkadaşlar , att klar kulaçlar geriye çekerken, içinde bulunduğu ortam (suyu) h zla geriye iterler. Ve böylece h z ka-

zan rlar. Oysa Ahmet’in (uzay yüzücüsünün) her kulac n öncesinde ve sonras nda h z sabit kal r. Yapt ğ , ortam geriye itmek değil, evrende var olan korunum yasalar ndan ak ll ca yararlanmak.

Ne kadar kolay ve ucuz?! Ancak güneş sistemi d ş ndaki gezegenlere doğru kulaç atan Ahmet’imizin hedefine varabilmesi için uzun ömürlü (ölümsüz!), güçlü ve sab rl olmas gerekiyor. Çünkü hesaplar ma göre, bir küre oluşturacak kadar bükülmüş (kapal ) uzayda 1 metre boyunda bir cismin 100 bin y lda ald ğ yol, bir atomun çap kadar! Ne kadar kolay(!) ve ucuz (!) bir seyahat değil mi sevgili Ahmetciğim?

Zekam›z› ölçelim(?!) SORU: Aşağ daki sorularda soru işaretinin bulunduğu yerlere hangi şekiller gelmelidir?

HEY DOST Ezgili Sözlerimiz

Pervin Söyünmez “As rlardan beri Anadolu’nun bütün yörelerinde söylenen sözlü halk ezgileri bu kitapta bir araya getirilmiş...” İletişim Telefon: +33 (0) 676 53 82 91 • +33 (0) 30 95 62 36

Geçen say n n yan tlar : 1. D, 2. E, 3. B


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:25 Uhr

Seite 10

Yaflanacak

Dünya 10

K

Ü

L

T

Ü

R

·

S

A

N

A

T

Ressam Ayhan Sağcan anlat yor:

Ad mlar Serisi’ne doğru ad m ad m Basra’l› Ömer Ben Basra'dan Ömer. Belki haberin yoktur diye yaz›yorum Franks; Önce demokrasi ya¤d› göklerden, Sonra özgürlük geçti üstümüzden Palet palet... Ve insan haklar› namlular›ndan Yüzü maskeli adamlar›n Saniyede bilmem kaç bin adet Demokrasi bizim eve de isabet etti. Bir gün sonra anlad›m ayaklar›m›n koptu¤unu. Babam›n vücudunda Tam on sekiz adet ‹nsan haklar› saym›fllar. Annem zaten yoktu, Ben do¤arken ‹laç yoklu¤undan ölmüfl. Ambargo falan dediler ya. Anlamad›m, çocuk akl› iflte Sen Daha iyi bilirsin... Sizde de bar›fl böyle midir Franks? ‹nsan haklar› çocuklar› yetim, Ve ayaks›z b›rak›r m› orada

İlk ad m, 9 Kas m ‘01 tarihinde at ld . Yağmurlu, soğuk bir İstanbul sabah nda. DİSK ve KESK’in, işsizlik, yoksulluk, özelleştirme vb. toplumsal sorunlara yönelik olarak, Türkiye’nin beş bölgesinden Ankara’ya doğru yürüyeceğini öğrendim. Bu yürüyüş ilgimi çekmişti. Kat lmak ve her aşamas n resimlemek... Bu amaçla DİSK’e başvurdum. Sendikalar d ş nda herkese kapal bu yürüyüşe çizer olarak kat ld m.

Her ad m eskiz... Bu yolculuğun her aşamas n kimi zaman işçilerle yaya, kimi zaman sendika arabas n n üstünden saniyelik eskizlerle resmettim. Her uğrak noktas yeni

talep ve yeni görevler yüklüyordu yürüyüşçülere. İşçi ve emekçilerin sorunlar ve talepleri eşlik ediyordu ad mlar m za. Bir yürüyüşle sorunlar n çözülmesi mümkün değildi. Sendikalar da, sorun çözmekten çok yapm ş olma yan ağ r basar bir eylem gerçekleştiriyorlard .

Gri tuval üzerine turuncu bir küre Şu an bu yürüyüş üzerine düşünürken, onu soyutlama üzerinden tek bir tabloya dönüştürsem bu nas l bir resim olurdu sorusunun cevab ; boydan boya gri bir tuvalde turuncu bir yuvarlak olarak netleşiyor. Turuncu bir küre ama, canl , diri, dinamik tonlar pek belirgin olmazd onda. Pastel bir tonu tu-

runcununun. Zengin bir gözlem, bilgi ve birikimle, say s z eskizle döndüm bu yürüyüşten.

“Ad mlar”a doğru ad m ad m Önemli bir deneyimdi benim için. O güne dek say s z miting, gösteri ve yürüyüşe kat lm şt m. Ve say s z eskiz, resim yapm şt m. İlk kez bu ikisinin iç içe geçmesine, ikisinin ayn anda gerçekleşmesine yol açm şt bu yürüyüş. Bu aç dan da önemliydi benim için. “Resim mi yap yorum?” diye soruyordum kendime. İçimden bir ses, “yoo” diyordu, “yürüyorsun”. “Bu kez yürüyor muyum” sorusu. İç sesim muzipçe, “Hay r, resim yap yorsun” diye f s ld -

Özgül Ergün ile şiir üzerine söyleşi Toplumcu Sanatta beğeni hangi estetik değerlere göre oluşuyor? Bu sorunuzu bir başka soruyla yan tlayal m: Hangi şairin şiiri sonsuza kadar sürece direnebilir, dayanabilir? Halk sahiplendiği şiiri uzun bir dönem besleyip koruyabilir. Buna rağmen onun ömrünü ne kadar uzatabilir? Ancak yeni değişim ve dönüşümlerin ortaya ç kmas yla eski veya eskimiş beğeniler sahneden çekilir, yeni yükselen sanatsal değerler eskilerin yerini al r. Bu böyle sürer gider. Diyalektik değişime göre bu bir zorunluluktur. Feodal toplumun sanat anlay ş köleci toplumun sanat anlay ş na göre ilericidir, yenilikçidir; ancak kapitalist sistemin sanat anlay ş na göre gericidir, tutucudur. Kapitalist sistemin sanat anlay ş da sosyalist sistemin sanat anlay ş na karş n tutunamam ş, miad n doldurmuştur. Bu anlamda, bu ilericilik-gericilik ikileminde sanat n ve sanatç n n duruş noktas ne olmal d r? Hareket noktas neresi, itiraz ve red noktas nerede başlamal d r? Günümüz sanatç s n n yan tlamas gereken sorulard r bunlar. Bu yan tlar n cevab doğru verilip ona göre bir sanat anlay ş geliştirmelidir. Şiir bilinç ilişkisi konusunda neler söylemek istersiniz?

Şiir yazmak, bir yetenek olman n yan s ra bir bilinç işidir. Bir kavray ş, alg lay ş, yorumlay ş olay d r. Bugünün koşullar nda sanat yapmak isteyen bir kişi, ilkin en az ndan tarih bilinci edinmelidir. Onunla donanmal d r. Şair günlük konuşma dilini reddederken, onun yerine getireceği yeni dil özgün olmak zorundad r. Dilini çok iyi kullanmak zorunda, öznelerin nüanslar na var ncaya kadar fark edip ona göre hareket etmek zorundad r. Eğer bunlar yoksa, sanat yapt ğ iddias nda olanlar n düşünsel maddi dayanaklar yok demektir.

d rmak için sürekli okuyan, araşt ran, inceleyen bir kişilik edinmeli. Çünkü beğenilerimiz, içinde yaşad ğ m z koşul ve ruh haline göre şekilleniyor. Bizi çevreleyen, kuşatan ve koşulland ran olgulardan kurtulamad ğ m z sürece beğenilerimiz de değişmeyecektir. Bu koşul ve kuşatmay yar p içinden ç kmad ğ sürece, bu toplumun gerici estetik anlay ş n eleştirme hakk n kendinde bulamaz. Bu kuşatmay parçalay p yeni estetik değerlere ulaşmas n sağlayacak olan tek olgu kuşkusuz kitaplar olacakt r.

Şiirde ikilemin bileşkesi yaşam anlat r m ? Son dönemlerde birçok şair, şiirlerinin örgüsünü yaşam n ikileminden yola ç karak yap yor. Kürt-Türk, KöylüKentli, Vars l-Yoksul, İyi-Kötü, Doğru-Yanl ş, Zarif-Kaba, Güzel-Çirkin, İhanetYurtseverlik, Vefa-Vefas zl k gibi z t ikilemlerden oluşan bir bileşkeyi seçiyorlar. İşin ilginç yan bunlar, sanayi ve teknolojinin en üst noktada olduğu metropollerde yaş yor olmalar na rağmen k r kültürün etkisini çok otantik bir şekilde yaşamaktad rlar.

Yaln zca kitaplar m ? Kuşkusuz. Tabii ki kitaplar sadece estetik değer yarg lar m z değiştirip dönüştürmeyecektir. Ayn zamanda tarih, felsefe, edebiyat, din, bilim, sosyoloji, psikoloji ve evrenin diğer gizlerine de ş k tutacak, o konularda da ayd nlanmas n sağlayacakt r. Her konuda düşüncelerimizi sistematize eden gene kitaplard r. Bu anlamda, “kitap okuyorum” demek yaşam öğreniyorum demektir. Kitap okumak gize ş k tutmak, imkans za ulaşmak, bilmezi bilmiş k lmakt r. Kitap okumak, inisiyatifi ele almakt r. Unutmamal ki ozan, ayn zamanda ayd n olma sorumluluğu da taş maktad r.

Yetişmeleri nas l oluyor bu sanat emekçilerinin? Günümüz ozan , şiirini beslemek ve yeni içerikler kazan-

yordu. Bir sayfal k bir söyleşiye s ğd r lamayacak sonuç, ç karsama, yönelim ve hedef koyma... “Ad mlar” projesi, gündemime böyle girdi. İşsizlik, yoksulluk, yoksunluk ötesiyle sefalet, umutsuzluk, hiçleşme... koşar ad m en köşeye s k şma, en dibe yuvarlanma, ad m atamama. Ad m at lmad ğ koşullardaki o muazzam sürükleniş. Bir kazan m n daha yitirilişi. Ama ad m atamama, atmama. Umutsuzluk, bezginlik, umursamama, gerçekle yüzleşmekten, giderek kendisinden uzaklaşmas kişinin. Yüzleşme, hesaplaşmama, sürükleniş ya da tükenme. Giderek toplam n farketmekten farkedememeye evriliş. Ya da tersi kutbun; ad m atmak. Minik de olsa, iç hesaplaşmadan toplum-

sal karş koyuşa uzanan yolu ad m ad m kuşatmak.

Ad mlar kopuştur... Ad mlar harekettir, eylemdir. Statükonun yere çal nmas , itirazdan hak almaya uzanan sürecin başlang ç noktas d r. Ad mlar süreklilik ve yoğunlukla orant l ufuk çizgisini yak nlaşt r yor. Ad mlar kopuştur. değerlendirme, analiz ve hesaplaşmalarla sarmalanan kopuştur her ad m geri, eksik, yetersiz ve eski olandan...

Ad mlar n renkle buluşmas Kas m ‘01’de başlayan bu yolculuk bu gün renkle-tuvalle buluşma sürecinde. İki y ll k bu

süreç irili ufakl pek çok ad ma tan kl k etti. Bu benim için olduğu kadar, toplum ve dünya aç s ndan da geçerli. “Şimdi Bolivya’da olmak vard ”, diyor içimde bir ses. Ve onun direngenlik fotoğraflar yla buluşuyor. Beynim onun imgesinin, renginin, öyküsünün peşinde. Bir yan m Filistin, Irak ve Kabil’de kan yor. Bir işgalin hangi renkte akacağ n soruyorum tuvale. K yam yorum renklerine doğan n. “Ad mlar s klaşt rmal ” diyorum. S klaşan ad mlar n, direnişlerin renklerini aramaya koyuluyor elim palette. Dünyan n işçi ve emekçilerini düşünüyorum. İğne iğne kazan mlar n n t rpanlan verişi. Daha çok ad m. Bir çelişki bu.

da? Ya demokrasi? Güpegündüz pazara düfler mi? Ve zenginlik... ‹nsanlar› korkudan uykusuz b›rak›r m›? Ve kufllar gökyüzünü terkeder mi orada da? Babamla söyledi¤im son dua dilimde, Ayaklar›m hastanede, Ve giymeye k›yamad›¤›m ayakkab›lar Elimde kaldi... Çocu¤un var m› Franks? Al... çocu¤una götür onlar› Bir ifle yaras›n. Kimbilir bakt›kça, Belki beni hat›rlars›n "Bu nas›l demokrasi Düfltü¤ü yeri yakt› Merhamet hür dünyaya Bu kadar m› Irakt›?" Faruk Hazar

Sergiye doğru son ad mlar Bir çelişkinin resmini yap yorum Ad mlar’la. Her tabloda ve serinin toplam nda o çelişkiye parmak basa basa. Bu seride çelişki, Ad mlar ad yla çözgüsünün ipliklerini de taş yor resimle dokuma tezgah nda. Pek çok eylem, iş b rakma haberi geliyor her yerden. S n f n eylem afişleriyle her gün güzelleşiyor İstanbul. Son eskizler, bir serginin ön haz rl k sürecinin son demleri. Yaşanacak DÜNYA’n n ç kt ğ n duyduğumda “bir ad m daha” diyorum. Bir ad m daha ve biraz daha çoğalmas , s klaşmas ad mlar n, yürünmemiş yollarda... Yeni ad mlarda buluşmak dileğiyle.

Yaşanmam ş aşklar n öyküsü Yusuf Kurçenli, yeterince anlafl›lmayan bir kufla¤›n çekti¤i ac› ve zorluklar›, toplumsal tarihin önemli bir kesitinin üzerinden atlayarak ele al›yor... Buna ra¤men, yine de izlerken gözlerim nemlendi, nab›z at›fllar›m yükseldi...

Yusuf Kurçenli’nin yönettiği, başrolleri Türkan Şoray ve Kadir İnan r’ n paylaşt ğ Gönderilmemiş Mektuplar filmi Almanya’da da gösterime girdi. Döneminin üstünden atlay p, yaşanmam ş bir aşk n öyküsüne ş k tutmuş Kurçenli. Bu dönemin badirelerini yaşam ş, büyük sevdalara düşmüş, nice ac lar çekmiş bir devrimcinin yaşad ğ derin bir aşk ilişkisi dramatik bir tarzda perdeye aktar lm ş. Film, dönemin toplumsal ve siyasal koşullar n tamamen uzağ nda drama olarak bir sahil kasabas olan Amasra’da çekilmiş. Duygular , çekilen ac lar , boyun eğmeleri, kaderciliği ve isyanlar kasabal genç bir k z n,

örgütlü bir devrimciyle olan karş l kl aşk işlemiş. Filmde Melike Demirağ, Aytaç Arman ve ses sanatç s Levent Yüksel de Türkan Şoray ve Kadir İnan r’a eşlik etmişler.

bi ac veren yaşanm ş duygular n ve ç ğl k att ran o sevinçlerin doruklarda yaşand ğ aşklar n öykülerini, benim gibi izleyenler de ilk göz ağr lar n an msayarak yaşam şlard r. Toplumsal ölçülerin ve değerlerin yüksek olduğu, paylaşman n, dayan şman n, ç kar ilişkisine dayanmadan insanlar sevmenin, fedakarl k duygular n n yüksek olduğu, bencillik düşüncesinden ve duygusundan uzak durulduğu bir dönemin aşk ilişkilerine ş k tutmas günümüzdeki aşka bak ş sorgulatarak, ‘aşkta varm ş’ dedirtiyor!

İlk gözağr m geldi akl ma

Film, dönemin üzerinden atl yor

Filmdeki aşk öyküsünde ilk gözağr m yaşad m. Çocuklukta başlayan, uzun y llar süren bekleyiş ve ayr l klar n kendi yaşad klar mla örtüştüğünü gördüm.. O dönemde hemen herkesin yaşad ğ ve yaşayabileceği derin duygular n yüreklere nakşedildiği yar m kalan nice aşklar n, çekilen büyük zorluklar n, s k nt lar n, hüzünlerin, zehir gi-

Gönderilmemiş Mektuplar, 12 Eylül döneminde yaşanamam ş bir aşk dram . Bilinen Yeşilçam kurgular n n sosyal sorunlar sosuna hafifçe bulanm ş, Eylül rejimine dokunmayan bir versiyonu. Klasik Yeşilçam kurgular ndan uzaklaş lmaya çal ş larak yenilikler kat lmak istense de, filmde yeni ad na bir şey üretilememiş. Yeni olan Türkan Şo-

ray ile Kadir İnan r’ n, 20 y l aradan sonra bu filmde buluşmalar . Türkan Şoray’ n usta oyunculuğuna söyleyecek pek fazla bir şey yok. Fakat Kadir İnan r, bir devrimciyi canland rma yetisinden ve kültüründen oldukça uzak. Klasik bir kaban, kot ve düz ayakkab giydirilerek, k sa kesilmiş saçla devrimci tipoloji çiziliyor. Düşünsel boyutuyla da ne bir şey söyleniyor ne de görsel olarak yans t l yor. Bir kitap, kütüphane, kitapl k, dergi, plaket, resim, pankart veya afiş gibi bir simge dahi kullan lmam ş. Yeterince anlaş lmayan bir kuşağ n çektiği ac ve zorluklar , toplumsal tarihin önemli bir kesitinin irdelenmesinin üze rinden atlayarak ele alan; tarihe ve insanl ğa karş işlenmiş suçlar aşk dramas yla perdeleyen bir film. Buna rağmen, yine de izlerken gözlerim nemlendi, nab z at şlar m yükseldi, o günleri an msamaktan alamad m kendimi... Filmin, her şeye rağmen derin ve temiz bir sevday destanlaşt rmas ndan olsa gerek...


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:25 Uhr

Seite 11

Yaflanacak

N

S

A

N

·

T

O

P

L

U

M

11 Dünya

Ölüm Orucu eylemini anlamak üzere ç k lan yolculuk...

Bir İngilizin Yaşamevi an lar

Türkiye Bana Çok Uzakt Türkiye’ye gitmeden önce fazla bilgim yoktu. Sadece genel bilgiler vard . Türkiye’nin çok bask c bir ülke olduğunu, asker bask s n n yoğun olduğunu ve en önemlisi y llard r bir Kürt sorunu yaşand ğ n biliyordum. Liverpool’da yaşayan Kürt bir arkadaş 19 Aral k 2000 sabah evime geldi. Çok üzgün ve k zg nd . Bütün cezaevlerine yönelik bir sald r n n yap ld ğ n söyledi ve benim birlikte çal şt ğ m gruptan destek istedi. 20 cezaevine bask n yap lm şt ve otuz insan n silahla tarama sonucu, canl canl yak larak veya gazla zehirlenerek katledildiğini duyunca sald r n n kapsam n daha iyi anlad m. Yüzlerce tutsak yaralanm şt . Hemen bir bildiri yazd k ve ayn gün akşam üzeri şehrin göbeği olan al şveriş merkezinde bunlar dağ tt k. Ayr ca protesto etmeleri için Türk elçiliğinin telefon ve faks numaras n verdik. Ellerimizde dövizlerle protestomuzu yapt k.

Hayat m n yar s n aktivist olarak yaşamama rağmen Türkiye yine de çok uzak görünüyordu bana. O sabah arkadaş m n az bildiği İngilizcesiyle bana anlatt klar karş s nda dehşete kap lm şt m. 19 Aral k sonras yer yer hikayeler dinledim, birkaç kez internet üzerinden bilgi edinmeye çalş t m. Fakat bulabildiğim ender bilgiler de tek yanl idi. Sloganvari ve yaln zca Türkiyelilere yönelik bilgiydi. Benim merak ettiğim ise bu olaylar n insani boyutuydu. Bunun üzerine ne yapabilirim diye düşünmeye başlad m...

Anlamak ve Bilmek Farkl Birşey O günlerde Liverpool’a Türkiyeliler gelmeye başlad . Onlarla konuştukça durumu daha iyi kavramaya başlad m. Politik bir insan olarak birçok şeyden haberdar olabilirsiniz, fakat gerçekten anlamak ve bilmek farkl birşey. İki belgesel izledim, İngilizce çeviriler harikayd . Bu belgeselde hikayelerini duyduğum insanlar gördüm ve böylelikle onlar anlamaya başlad m. Faşist bir sistemin tüm zorbal klar na rağmen, bu insanlar ben ve arkadaşlar m gibi İNSANDILAR. Edindiğim bilgiler yeterliydi ve olay tamamen sahiplenmiştim.

Limon Çekirdeğinin hikayesi Cafede oturuyorduk birgün. Arkadaşlar m şiir üzerine olan tutkular n anlatt lar. Naz m

Hikmet ad n böylelikle birkez daha duydum. Daha önce bir arkadaş m bana onun şiirlerini göndermişti ve çok beğenmiştim. Kafam zda oluşan projeye şiiri de ekledik, göstereceğimiz iki belgeselin aralar na şiir dinletisi koymaya karar verdik. Ayr ca 20 dakikal k imaj ve resimlerden oluşan film haz rlad m. İki ayl k bir çal şma sonunda haz rlad ğ m z etkinliği ‘Limon Çekirdeği’ ismiyle gösterecektik. Limon Çekirdeği’nin hikayesinin bunda pay çok. 19 Aral k sald r s ndan yaral kurtulan tutsaklar, limon çekirdeğini ekip büyümesini seyretmişler. Bu çok güçlü bir yaşam bağ n n, ölümle-yaşam ilişkisini dolays z anlatan çok güzel ve güçlü bir örnektir. Etkinliğimize sendikac lar, işsizler ve öğrenciler kat ld , hepsi çok etkilendi... Bu proje sayesinde bilgilerim genişlemiş oldu. Cezaevlerinde Ölüm Orucu yapan direnişçileri anlatan filmleri seyrettiğimde çok dayan kl insanlar gördüm. Ölümün eşiğinden dönmüş bu insanlar, çok güzel, cesur insanlard . Bask alt na al nmaya çal ş lan bu insanlardan hikayelerini dinlemek, esprilerine gülmek zevkliydi. Gözlerim yaşla dolmas na rağmen bu insanlar n p rlanta gibi parlad klar n gördüm. Tüm işkencelere rağmen, en sevdiklerini yitirmelerine, ölüme yürümelerine rağmen hepsinin alt nda direniş, direniş, direniş vard ..

Farkl laşt rmam z gereken tablo T. Dinçer İnsan yaşam n n çeşitli evrelerinde karş laş lan sorunlar yaşayanlar taraf ndan önceden öngörülebilse, onlar n içerisinde boğulma tehlikesi en aza indirilmiş olacak. Çoğumuz bu öngörüye sahip değiliz. İçinden ç kt ğ m z toplumsal yap n n üzerimizdeki etkileriyle, yaşanan sorunlarla boğuşup duruyoruz. Sorunlar m z n üzerine ç kmay başaramad ğ m z durumda, onlar içerisinde boğulup kaybolmaktan kurtulamayacağ z. O boğuşma içerisinde belli ç karlar uğruna kendimizi, geleceğimizi, insan olma özelliklerimizi kaybediyoruz. Kimimiz çeşitli kal plardan kurtulup bulunduğumuz yere entegre olma ad na tüketim içerisinde tükenirken, kimilerimiz de tutuculaş p gericileşiyoruz...

İnsan ilişkilerimiz Herbirimiz farkl nedenlerle kopup geldik topraklar m zdan. Geldiğimiz günlerde, insan n tüylerini ürperten ac deneyimler yaşad k. Yoksunluklar m z n dizginleyici etkisiyle de, birçok şeye katlanmak zorunda kald k. İlk zamanlar buralarda kal c olmay akl m z n ucundan bile geçirmedik. Zaman ilerledikçe al şt k geldiğimiz yerlere. Derken eşimizi, dostumuzu, akrabam z getirdik. Mahalle, köy, memleketimizden tan d klar m z n say s her geçen gün artt . Ve Avrupa’n n metropol kentlerinde kendi adac klar m z yaratt k. Bu adac klara d şar dan ‘s zma’ olmas n diye, burada büyüyen çocuklar m z , görücü usulüyle memleketten evlendirdik. Bir insan n en mutlu olacağ günü yani düğünle-

rimizi ticaretin bir parças olarak gördük. Düğünler, elde edilen gelirin paylaş m ekseninde aileler aras kavgan n kaynağ oldu. İnsanlar aras ilişkinin düzeyi taraflar n küçük hesaplar na kurban edildi. Öyle ki, selamlaşmalar m z bile yapmac k bir hal ald . Tebessümü dahi birbirimizden esirger hale geldik.

Sevginin değil, paran n tutsağ olduk Birçoğumuz para kazanma h rs yla kafam z yapt ğ m z işe gömdü. Bütün dünyam z o iş oldu. Dostlar m zdan, arkadaşlar m zdan, eşimizden çocuğumuzdan koptuk. Belki çal şt rd ğ m z bir işyeri, oturduğumuz bir ev, bindiğimiz bir araba oldu. Ama insani değerlerimizi yitirdik. Bizi görmeden, yak nl ğ m z hissetmeden büyüdü çocuklar m z. Döneri kendisinden çok sevdiğimizi düşündü. “Dönerin baş nda durduğu zamandan biraz n bana niye ay rm yor” demeye başlad . Oysa ne çok severiz çocuklar m z ... Parayla kurduğumuz ilşki ve yak nl ğ , eşimizle, çocuğumuzla kuramad k. İki kültür aras nda s k ş p kald çocuklar m z. Bir tarafta feodal aile kültünün k skac , diğer tarafta bireyciliğin, yozluğun cazibesi. Avrupa’da yetişen jenerasyon, kendi yönünü çizemeyecek kadar şaşk n büyüyor. Neredeyse savrulup giden, kay p bir kuşak gelişiyor. Oysa geleceğimizi temsil ediyor çocuklar m z. Onlar n gelişim seyri, yar nki toplumun yap s n belirleyecek. Kad nlar m z çocuğa bak c , eve tutsak oldu. İhtiyaç duyduğunda konuşacak birisi-

ne ulaşamad ? Feodal çevrenin dedikodusuna malzeme olmak istemediğinden, sosyal ilişki ve iletişimlere bütünüyle yabanc kald . Evdeki işlerden arta kalan zaman n , ‘farkl olsun’ diye al şveriş merkezlerinde geçirdi. Bu yaşam biçiminin yaratt ğ s k şma, yer yer sosyal, psikolojik travmalar n yaşanmas na neden olabiliyor. Travmalar n nedenlerini ortadan kald rd ğ m zda, özgürleşmenin de önünü açm ş olacağ z. İnsanlar aras ilişkinin zeminini parayla güvence alt na almaya çal şman n ac sonuçlar n çok defa yaşad k. İnsan olma ad na sermayemiz para olunca, her şeye o odaktan bakm ş oluyoruz. Oysa tek sermayemiz sosyal, kültürel, siyasal, düşünsel birikimimiz olmal d r. Kendimizi ve insanlar aras ilişkiyi ancak böyle zenginleştirebiliriz. Zenginleşmeyi metalar dünyas n n kirli k skac ndan kurtaral m.

Türkiye’ye Yolculuk Akl mda bunlar varken bir arkadaş m bir gün Tirkiye’ye gitmemi önerdi. Düşündüm ve yolculuk haz rl klar na başlad m. Elimde kameram uçaktayd m. İlk olarak Al nteri bürosuna gittik. Bu gazete cezaevleri sürecinde tutsaklar sonuna kadar sahiplenmişti. Büroya gergin girdim. Kafamda, bir avuç orta yaşl erkekle karş laşacağ m ve bunlar n bana nutuk atacağ n düşünürken, güzel bir sürprizle karş laşt m. Orta yaşl lar yerine, yaşlar 20-30 olan birkaç sevimli bayanla karş laşt m. Çok dostça karş land m, bayanlar n hepsinin süren davas vard , onlar espri yap yordu bol bol.. Bu beni çok etkiledi. Uzun bir sohbet sonras büroyu gezdirdiler. Polis tüm malzemelerini imha ettiği için tek bilgisayarla çal ş yorlard . Bayanlar n çal şmalar ve azimleri bende sayg uyand rd . Birbirimize başar lar dileyerek ve tekrar görüşmek üzere ayr ld k, belki ikinci görüşmemiz barikatlarda olur...

Yaşamevi’nde Yaşamevi’ne doğru yola ç kt k. Ölüm Orucu gazilerinin kald ğ ve birbirini desteklediği eve gittik. Neyle karş laşacağ m bilmiyordum. İskelete dönmüş, yorgun insanlarla m karş laşacakt m? Endişelerim vard . Zile bast k hemen kap aç ld . İki sevimli bayan bizi içtenlikle karş lad . İçerde alt kişi daha

“Akşama kadar salat, tomat, unyon demekle geçiyor günün...” Arif restorant sahibi. 36 yaş nda. Evli, 3 çocuk sahibi. 16 y ld r Fransa’da yaş yor ve uzun süredir restorantda çal ş yor. Günde kaç saat çal ş yorsunuz? Buradaki yaşam koşullar zordur. Ortalama 15 saat çal ş yoruz. Sabah saat 10.00’da geliyoruz gece saat 01.00’de eve gidiyoruz. Restorantda çal şmaktan kaynakl ne gibi sorunlar yaş yorsunuz? Çok zorluklar var. Monoton bir hayat yaş yorsun, insanlarla sosyal ilişkilerin olmuyor. Bizler özellikle Türkiye’de k rsal

alandan geldiğimiz için insani ilişkilerimiz üst düzeydedir, s cakt r. Ama şimdi uzun saatler çal şmaktan kaynakl bu ilişkilerimiz daral yor. Sosyal ilişkilerimiz hiç yok, akrabal k dostluk ilişkileri neredeyse hiç yok. İnsan psikolojik olarak y k l yor. Yani akşama kadar salat, tomat, unyon deyip geçiriyor gününü. Peki restorant işçilerinin aile hayat nas l? Çocuklar m za hiç zaman ay ram yoruz. Sabah erken kalk p işe geliyoruz, çocuklar m z haftada 1 gün görüyoruz, bir tek Pazar günü görüyoruz. Diğer günler çocuk sabah okula gittiği

için, akşam da erken yatt ğ için göremiyoruz. Sadece odas na girip belki onu bir öpüyorsun, çocuk hiç o ilgiyi görmüyor. Müşterilerinizle ne gibi problemler yaş yorsunuz? Daha çok gençlik kesimine hitap ediyoruz, özellikle buran n gençliğine. Banliyölerde çeteleşme vs. bu tür zorluklar oluyor tabii. Örneğin adam geliyor kasadaki paralar istiyor veya bedava yemek yemek istiyor; bir grup geliyor kavga ç kar yor, böyle şeyler yaşan yor. Sendika zaten hiç yok değil mi? Türkiyeli işçiler aras nda sen-

dikal çal şma zaten yok. B rak restorant , konfeksiyonda da, inşaatta da sendikal çal şma yok ki!.. Sendikal olan, sendikayla hareket eden işçi yok. Bence göçmen işçilerin durumlar bu son ç kan yasayla daha da zorlaşacak. Ciddi s k nt lar olacak yani. Bunu söylemek için belki erken ama, belki de bir gün gerçekten farkl ümitlerle, farkl hayallerle geldiğimiz buralardan tekrar kendi topraklar m za, kendi ülkemize geri dönmek zorunda kalacağ m z düşünüyorum. Bunu mecbur kalarak yapmak zorunda kalacağ z. Belki bir 10 y l, belki bir 20 y l sonra bu gerçekleşecek yani.

Esin kaynaklar sosyalizm... Üniversiteli dört genç, gecekondu semtlerindeki yoksul yafl›tlar›na paras›z üniversiteye haz›rl›k kursu veriyorlar. Bu fikri ak›llar›na okuduklar› bir roman düflürmüfl.

Bu tabloyu farkl laşt rabiliriz Yukar da çizilen tablo bizlere tan d k geliyor. Hiç kimse bu tabloyu oluşturan bileşenlerden uzak değil. Burada anlat lanlarla birebir ayn olmasa da, herbirimiz yukar daki tablonun farkl çizgi ve renklerini oluşturuyoruz. Kuşkusuz kimse bilerek ve isteyerek yer alm yor bu tablonun içinde. Yaşad ğ m z sistem şart koştuğu için, bu tablonun içerisinde yer almak ‘zorunda’ kal yoruz. Tablonun değişimi için farkl renk ve çizgileri kullanmam z gerekecek. Bir yerlerlerden başlatmak gerekmiyor mu bu farkl laşmay ?

Darren Gay

vard . Mustafa Yaşar, işçiye benzeyen bu arkadaş k rk yaşlar nda ve b y kl yd . Yüzündeki ifadeden yaşam bilen adam imaj yaratt bende. Cafer ise zay f, cin gibi gözler, b y kl , uzun boylu bir arkadaşt , ‘96 Süresiz Açl k Grevi’nde bedeninde tahribatlar oluşmuş. Ağ r ad mlarla yürürken dengesini korumaya çabal yor ve kafas sürekli sallan yordu. Onlar da dostça karş lad beni. Ömer, en çok etkilenenlerden biriydi. Hemen sohbete başlad k, zaman ilerledikçe bu insanlar n özel olduğunu düşündüm. Bar ş geldi. İngilizce bilen bu arkadaşla sabaha kadar muhabbet ettik. Ölüm Orucu kelimesini sevmiyordu; “biz yaşamak için eylem yapt k, kimse ölümü istemedi fakat bize başka ç kar yol b rakmad lar...” Yaşamevi’ndekilerle sohbetlerim, onlar yak ndan tan mam, birçok şeyi yerli yerine oturttu kafamda. Türkiye’de insanlar n ilişkileri daha samimi, daha içten ve birbirlerine bağl l klar çok fazla. Kültürlerinden kaynakl , Avrupa insanlar nda olan bencillik onlarda yok, Avrupa’da tek kişilik hücrede kalmak ayr cal kken, Türkiye’de insanlar n çok sosyal olmas ndan kaynakl işkence. İngiltere’de ise insanlar yaln z yaş yor. Günlerce kimseyi görmemeleri sorun değil. Fakat Türkiye’de öyle değil. Yabanc laşma Avrupa’daki kadar yayg n değil. Bireycilik, bencillik yok. İşkencenin en kötüsü tek baş na yaln z kalmak hücrede ve buna karş eylem yapt lar. Benim görevim bunlar insanlara anlatmak.

İstanbul’da üniversite öğrencisi 4 genç bir dershane kurmuşlar. Ümraniye, Yenibosna, Tuzla-Ayd nl gibi yoksul gecekondu semtlerinde ücretsiz kurslar düzenliyorlar. Sovyet eğitimcisi ve yazarlar ndan A. S. Makarenko’nun Yaşam Yolu adl kitab n okumuş ve oradan esinlenmişler.

‘Yaşam Yolu’ Kitap sosyalizmin kuruluş y llar nda, kapitalizmin kirli dünyas nda sokaklarda yaşam ş, suç potansiyeli yüksek olan çocuklara eğitim veren kolonileri anlat yor. Makarenko kitapta, sokak yaşam na al şm ş çocuklar n eğitimle nas l deği-

şip geliştiklerini anlat yor. Bu eğitim sürecinin zorluklar ve koloninin bu zorluklar aşma başar s ancak kitap okununca anlaş l r. İşte Gülistan Özdemir, lise son s n f öğrencisiyken bu kitab okumuş. 1998 y l nda Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanm ş. Üniversiteli olanlar n ayr cal ğ n görmüş ve “okula gidemeyen, maddi olanaks zl klar yüzünden üniversiteli olamayan çoğunluğa” yard mc olunmas gerektiğini düşünmüş. Bu düşüncesini okul arkadaşlar olan Yeşim Koloğlu, Kenan Arslan ve Ercan Coşkun’a açm ş. Ve böylece anlaml bir çal şman n tohumlar serpilmiş.

Ücretsiz kurslar Bu tohumlar ilk filizini Ümraniye 1 May s Mahallesi’nde veriyor. Dört arkadaş kimi dostlar n da yanlar na alarak burada 25 öğrenciye ÖSS haz rl k kursu vermeye başl yorlar. Haftada iki gün, toplam 8 ay süren kurslar sonucu 3 öğrencileri üniversiteyi kazan yor. Bir kez tohum düşmüş toprağa, büyüyüp gelişmesi kaç n lmaz. Kurslar Yenibosna semtine de taş n yor. Kurslarda ald klar eğitimle başar l olup üniversiteyi kazananlar n baz lar , geçmişte öğrenci olduklar kurslara dönüp öğretmenlik yapmaya başlam şlar. Filiz Gürboğa bunlardan bi-

ri. Ümraniye’de kurs ald ğ yere dönüp bir y l sonra öğretmenlik yapmaya başlam ş.

“Her şey bitti” diyenlere yan t Sosyalizmden esinlenerek başlatt klar eğitim seferberliği, May sta Yaşam Kooperatifi ad alt nda kurumsallaşm ş. Bu kurumlar üzerinden tiyatro, müzik gibi kültürel aktiviteler de yürütülüyor.


YasanacakDünya_2

05.05.2005

13:25 Uhr

Seite 12

Dünya Yaflanacak

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

Celep pazarl ğ ... için de olsa, özellikle Leyla Zana’n n tahliye edilmesi için Türk Devleti’ne bast r yor. Bunun için diplomatik temaslar yürütüldü, halen de yürütülüyor. Hükümet ve devlet yetkililerinin her seferinde verdikleri yan t ise; “Türk mahkemeleri bağ ms zd r, biz müdahale edemeyiz” oldu. Sadece bu dava ile ilgili değil, gayri meşruluğu, adaletsizliği bariz olan tüm mahkemeler ve kararlar yla ilgili olarak bu klasik söylem kullan l r. Amaç, hukuksuzluğu gizlemektir.

Bu mu bağ ms z mahkeme?

Türkiye, Avrupa Birliği’ne girebilmek için peş peşe “uyum yasalar ” ç kard . Birinci uyum paketi, ikinci uyum paketi... derken nihayet yedinci uyum paketine kadar gelindi. Yedinci Uyum Paketi, Avrupa İnsan Haklar Mahkemesi (AIHM)’e başvuru hakk da tan yordu. 1993’de Meclis’ten yaka paça götürülerek tutuklanan DEP’li Kürt Milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan yeni ç kan bu ya-

sadan yararlanmak için avukatlar arac l ğ yla AIHM’e başvurdular. Bu talepleri hakl bulunarak mahkemenin yeniden görülmesi için karar verildi. Dokuz buçuk y ld r tutuklu bulunan Kürt milletvekilleri sekizinci duruşmada da tahliye edilmediler. Bu ayn zamanda yasalar değişse de uygulamalar n pek değişmediğini, fiili durumun devam edeceğini gösteriyor. AB görüntüyü kurtarabilmek

22 Ekim tarihli Hürriyet Gazetesi “KADEK-Zana takas ” manşetini kulland . O günkü gazetelerin tümü benzer manşetler kulland lar. Haberin devam nda şunlar söyleniyor: “...AB Parlamentosu’nun DEP davas ile ilgili tepkilerini hat rlatarak, ‘eğer terör örgütleri listesine KADEK’i al rsan z DEP davas n n seyri değişebilir.’ mesaj n verdiler.” Diplomatik söylemi bir yana b rak rsak “Siz KADEK’i terör listesine al n biz de Leyla Zana ve arkadaşlar n serbest b rakal m” deniyor. Hani mahkemeleriniz bağ ms zd , müdahale edemezdiniz? Bu tekilmiş gibi görünen celep pazarl ğ bile Türkiye’de hukukun ve mahkemelerin zerre kadar bağ ms z olmad ğ n kan tlamaya yeter de artar bile.

Sağl kta iş b rakmaya kat l m çok yüksekti

Türkiye’de halk n yeterli sağl k hizmeti almamas , 2004 bütçesinde sağl ğa ayr lan pay n azl ğ , hergeçen gün sağl k hiz-

metlerinin pahalanmas ve sağl ğ n ticari meta haline gelmesi SES ve TTB taraf nda işb rakma eylemiyle protesto edildi.

Sağl k çal şanlar , TBMM’de sağl k bütçesinin görüşüldüğü 5 Kas m günü Acil servisler d ş nda tüm gün iş b rakt . TTB Merkez Konseyi, eylem öncesi, “grev mi-görev mi” oylamas yaparak “üretimden gelen gücün kullan lmas ” yönünde kitlesel karar alm şt . İstanbul Tabip Odas ’ndan yap lan aç klamaya göre, eyleme kat l ma oran İstanbul’da yüzde 90’lar civar ndayd . TTB’nin 70 bin hekim, SES’in 52 bin sağl k çal şan üyesi varken, eyleme kat l m bu iki örgütün üye say s n n çok çok üstünde gerçekleşti.

YÖK eylemi

Öğrenciler polisle çat şt YÖK’ün kurulufl y›ldönümünde bu y›l yap›lan gösterilerin en dikkat çekici yönü, kat›l›m›n kitleselli¤i ve militanl›¤›yd›. YÖK’ün 22’nci y ldönümünde öğrenciler polisle çat şt . Polis her zamanki gibi, tazyikli su s kt , göz yaşart c bomba att , coplad , ateş etti. Öğrencilerin taş, sopa, slogan ve cesaretleri vard . K z lay meydan nda 2,5 saat boyunca çat şt lar. 30 öğrenci ve bir gazeteci yaraland . Çok say da öğrenci göz alt na al nd . 4 bin polis taraf ndan kuşat lan K z lay’da öğrenciler, “IMF Tipi Üniversite İstemiyoruz!”, “ABD Bölgemizden Elini Çek!”, “Yaşas n Devrim ve Sosyalizm!” sloganlar yla topland . Polis, slogan atarak yürü-

yen öğrencilere sald rd . Eylemciler de flama sopalar yla, yerlerden söktükleri kald r m taşlar n parçalayarak sald r ya karş koydular. Polis, Hukuk Fakültesi önündeki eylemcileri dağ tmak için havaya 10-15 defa ateş etti. İstanbul’da öğrenciler, YÖK’e karş eylem için İstanbul Üniversitesi Beyaz t Kampüsü önünde topland . “YÖK’e ve Emperyalist Savaşa Hay r!” pankart açt lar. Laleli’ye doğru yürümek isteyen öğrencilere polis yoğun biber gaz s kt . Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde ise üniversite gü-

venlik görevlileri öğrencilere ateş etti. Tunceli’de de panzerlerden bas nçl su s kt . Eylemciler ise şişe ve taşlarla polise karş l k verdiler. Samsun Ondokuz May s Üniversitesi Kampüsü’nde de bir grup öğrenci, üzerinde “YÖK’e Ölüm!” yaz l kartondan yap lm ş simgesel tabutla yürüyerek YÖK karş t sloganlar att lar. Trakya Üniversitesi Mimarl k Fakültesi önünde toplanan öğrenciler de bas n aç klamas yapt lar. “Yüreğimizde umutsuzluğa yer yok. Bulunduğumuz her alanda YÖK’e muhalif kitlelere

ulaşmam z, YÖK mücadelesini sadece bugün değil her gün yaymam z gerekir” dendi. Antalya Akdeniz Üniversitesi Kampüsü girişinde toplanan öğrenciler YÖK aleyhine sloganlar att lar ve yemek zamm n protesto ettiler. 12 Eylül darbesinin ürünü olan YÖK’ün kuruluş günü olan 6 Kas m, Türkiye öğrenci hareketinin tarihinde bir “eylem günü” olarak gelenekleşti. Bu seneki gösterilerin dikkat çekici yönü ise, gösterilerin geçmiş y llardan daha kitlesel ve militan bir özellik taş mas yd .

Her bebek 246 dolarl k ‘bat k banka borcu’yla doğuyor Son y›llarda 20 banka bat›r›ld›. Bat›k bankalardan dolay› kifli bafl›na 246 dolar borç bindi yani bugün Türkiye’de do¤an her bebek, 246 dolarl›k ‘bat›k banka borcu’yla dünyaya gözünü aç›yor. Bat k bankalar n Türkiye’ye faturas 47.2 milyar dolar. Bu oran, Türkiye’nin 2001 milli gelirinin yüzde 32’sine eşdeğer. Halen TBMM’de görüşülmekte olan 2004 bütçesinin ise neredeyse yar s . Türkiye’nin toplam borcunun yüzde12’si banka hortumlamadan kaynakl . Bu para iki elin parmaklar kadar az say da vurguncu ailenin cebine gitti. Bunlardan bugüne kadar sözde tahsil edilen para miktar ise hortumlad klar n n yüzde 20’sini bile karş lam yor. Bu paralar n tahsilinden de sorumlu olmak üzere Bankac -

l k Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) ad yla sözde bağ ms z bir kurum kuruldu. Ancak BDDK, hortumculardan paralar tahsil etmek yerine adeta dokunmamak için elinden geleni yap yor. O paralar n tahsilinden çok, el konulan bankalar yeni vurgunlar için başkalar na pazarlamakla meşgul. Bunlar n baş nda da Ayd n Doğan geliyor. BDDK, DemirHalkbank’ kimseye haber vermeden Ayd n Doğan’a satt ktan sonra bu sat ş kamuoyuna aç klad . Özelleştirme yağmas s ras nda Petrol Ofisi gibi yağl bir parçay da ortaklar yla bir-

likte kapan Ayd n Doğan, bu sat ştan dolay ödemesi gereken paray hala ödemediği halde şimdi de Vak flar Bankas ’n n peşinde koşuyor. BDDK, IMF’nin isteği üzerine 31 Ağustos 2000’de kuruldu. Kurul üyeleri öyle yetkilerle donat lm şlard r ki, IMF’nin onay olmadan görevden al namad klar gibi, ekonomik suç işlemeleri durumunda bile yarg lanmalar mümkün değil. Meclisin dahi BDDK’y denetleme yetkisi yok. “Finans sistemini düzenlemek” gerekçesiyle devreye giren ve BDDK gibi bağ ms z kurullar n oluşturul-

mas n şart koşan IMF, bu sözde bağ ms z kurumlar arac ğ yla birçok ülkede bankac l k sistemini Amerikan bankalar n n yağma alan haline getirdi. Endonezya ve Meksika başta olmak üzere bu ülkelerde çok say da bankan n IMF’nin büyük finansörlerinden olan HSCB ya da Citibank’ n eline geçmesine arac oldu. HSCB’nin Türkiye’deki uzant s n n “yerli” ortağ Ayd n Doğan. Bankalar bat yor, on onbeş aile milyarlarca dolar hortumlay p cebe indiriyor. Fatura da halka hatta doğmam ş bebelere ç k yor.

Türkiye’de 14 milyon kişi açl k s n r nda Dünya’da bugün 110 milyon insan aç. Her gün 24 bin insan açl›ktan ölüyor. Türkiye’de ise 14 milyon kifli açl›k s›n›r›nda... Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre dünyada 840 milyon insan açl k s n r nda bulunuyor. Her gün 24 bin insan açl ktan ya da açl ktan kaynaklanan hastal klardan ölüyor. Ölümlerin dörtte üçü, 5 yaş ndan küçük çocuklarda görülüyor. Açl k en çok Liberya’y vuruyor. Afrika k tas adeta ‘açl k k tas ’ halini alm ş durumda. Yoksulluğun en az yaşand ğ Amerika k tas nda bile 31 milyon insan, bir sonraki öğünde yemek yiyip yiyemeyeceğinden emin değil. Bunlar n 12 milyonu çocuk. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE)’nin yapt ğ araşt rmalara

göre Türkiye nüfusunun en yoksul kesimini oluşturan yüzde20’lik kesim, 2002 y l nda aile baş na yaln zca bin 625 dolar tüketim harcamas gerçekleştirebildi. Bu durumda en yoksul durumdaki aileler ayda ortalama 135 dolarla geçinmeye çal ş yorlar. Ortalama hane halk say s n n 4.3 kişi olduğu düşünülecek olursa bu ailelerde kişi baş na günlük tüketim harcamas 1 dolar civar nda kal yor. 1 dolar s n r , uluslararas standartlara göre “açl k s n r ” olarak kabul ediliyor. Nüfusun yüzde 40’ n oluşturan 20 milyon kişi ise günde ancak 2 dolar n alt nda bir harca-

ma gerçekleştirebiliyor. Bu oran uluslararas standartlara göre “yoksulluk” anlam na geliyor. Türkiye İşçi Emeklileri Derneği (TİED)’in araşt rmas na göre: Türkiye’de 5.5 milyon asgari ücretlinin, 3 milyon 800 işçi emeklisi dul ve yetiminin, 1 milyon 425 bin Bağ-Kur emeklisinin ald ğ maaş açl k s n r n n alt nda. Yap lan hesaplamalara göre, işçi emeklilerinin maaşlar n n açl k s n r nda olmas için ihtiyaç duyulan gelirin yüzde 74’ünü, asgari ücretlilerin ki ise yüzde 55.1’ini karş l yor. (Veriler www.bianet.org sitesinden al nm şt r.)

Kürtçe dil kursuna beş santim engeli Türkiye Avrupa Birliği’ne girebilmek için paketler halinde uyum yasalar ç kard . Ç kan bu yasalardan biri de Kürtçe üzerindeki yasağ n kald r lmas yd . Batman’da Ayd n Üneşi isimli

vatandaş dil kursu açmak için Milli Eğitim Bakanl ğ ’na başvurdu. Ayd n Üneşi’nin bu başvurusu komedi yazarlar n bile k skand racak nedenlerle reddedildi. Oda kap lar doksan

santim olmas gerekirken seksen beş santimmiş? Avrupa Birliği’ne girmek için ç kar lan yasalar, uygulamaya gelince örümcek bağlam ş kafalara, taşlaşm ş bir bürokrasiye,

rkç şartlanmalara tosluyor. Özellikle Kürt sorunu ve MGK gibi kritik konular söz konusu oldu mu, görüntüyü kurtarmak için ç kar lan uyum yasalar an nda uyumsuzlaş yor.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.