YasanacakDünya_3
05.05.2005
Köln 37. Uluslararas! Çağdaş Sanatlar Fuar! üzerine Ressam Seyit Bozdoğan Sayfa 10’da
13:38 Uhr
Seite 1
“O gün kanayan bir kentti Maraş...”
Dünyan!n sokaklar!...
Sayfa 12’de
Sayfa 4’de
Haz!rlayan: Metin Yeğin
Dünya Yaflanacak
2003 y!l!, dünyam!za ve insanl!ğa yeni y!k!mlar, savaş ve ac!lardan başka bir şey vermedi... 2004’ün, bu gidişin tersine döndüğü bir ‘k!r!lma noktas!’ olmas! dileğiyle yeni y!l!n!z! kutluyoruz...
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
AYLIK GAZETE • SAYI 3
15 Aral›k 2003 · 2 EURO / 1,5 POUND / 3 SFR
SIRA ÇOCUKLARA GELD‹ Öğrenciler
Almanya ve Fransa’da
Sokaklarda Almanya genelinde devletin e¤itim alan›na dönük sald›r›lar› üniversite ö¤rencilerini soka¤a döktü. Üniversiteleri aflamal› olarak özellefltirmek isteyen devlet, ö¤renci harçlar›n› 200 eurodan 500 euroya ç›karmay› hedefliyor. Sosyal Bilimler tasfiye ediliyor; üniversite fonlar›nda kesintiye gidiliyor.
Bütün Avrupa ülkelerinde iltica yasalar›nda pefl pefle de¤ifliklikler yap›l›yor. Sald›r›lar asl›nda bütün yabanc›lar› hedefliyor... İngiliz hükümeti, ülkeye tek başlar!na gelmiş çocuk mültecileri, çaresizliklerine bakmaks!z!n ülkelerine geri göndermek istiyor. İçişleri Bakan! David Blunkett’in, 18 yaş!na basmam!ş çocuklar! ülkelerine geri göndermek için yeni bir yasa taslağ! haz!rlad!ğ! ortaya ç!kt!. Şu anda yürürlükte olan yasaya göre, 18 yaş!ndan önce ülkeye giriş yapm!ş çocuk mültecilere 18 yaş!na
kadar geçici oturma izni veriliyor. Çocuk mülteciler 18 yaş!na geldiklerinde ise, dosyalar! yetişkinler kategorisine al!n!yor ve işlem görüyor. The Independent on Sunday gazetesinin haberine göre, Nisan 2004’te yürürlüğe girmesi öngörülen plan!n ilk kurbanlar!, Balkan ülkelerinden gelen çocuklar olacak. İç savaş!n harabeye çevirdiği ülkelerden Arnavutluk ve Makedonya ile hala
Son örnek ‹ngiltere’den: ‹ngiliz hükümeti, 18 yafl›ndan küçük çocuk mültecileri bile s›n›r d›fl› etmeye haz›rlan›yor.
29 bin Birleşmiş Milletler askerinin bulunduğu Kosova’dan gelen çocuklar, ilk olarak ülkelerine geri gönderilecek olanlar. İçişleri Bakan!n!n yeni plan!na karş! sert tepkiler oluşmaya başlad! bile. “Çocuklar Topluluğu” adl! kuruluşun temsilcisi Alison Harvey, Balkan ülkelerindeki kaosa işaret edip, “Her şeyden önce bunlar çocuk. İçişleri Bakanl!ğ!, her çocuğun güvenli bir
şekilde evlerine geri gönderileceğini nas!l garanti edebilir?” diyerek plan! protesto etti. Plana, iktidar partisinin içinden bile tepkiler geliyor. İşçi Partisi milletvekili Michael Connarty, “Bu çok çirkin bir öneri. Bu çocuklar yetimse kesinlikle bunlar! bar!nd!rmal!y!z” dedi. Bu sorun İngiltere ile s!n!rl! değil. Genelde, Avrupa devletleri, !rkç!l!k ve şoven politika-
larla ekonomik krizin faturas!n! göçmen emekçilere ç!karmak istiyor. Avrupa’da en h!zl! “eskiyen” şeylerin baş!nda yabanc!lar ve ilticac!lar yasalar! geliyor. Hemen her y!l “yeni bir yabanc!lar yasas!yla” kar!laş!yoruz. Kazan!lm!ş haklar!m!z bir bir budan!yor. Her kriz döneminde ateşe ilk at!lan kesim hep ayn!: Göçmen işçi ve emekçiler ile ilticac!lar.
(Haber ve röportajlar 8. sayfada)
Fransa’da Sel
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
BOMBALARIN ALTINDAN GÖSTERİLEN SOPA “Türkiye’nin 11 Eylül’ü” olarak adland!r!lan İstanbul’daki bombalama eylemlerinin üzerinden neredeyse bir ay geçti. Fakat konunun güncelliğini yitirdiğini, kafalardaki kuşku ve soru işaretlerinin ayd!nland!ğ!n! herhalde kimse söyleyemez. Öncelikle şunun alt!n! çizmek gerekir: Masum insanlar!n yaşamlar!n! yitireceği ya da yaralanacağ! baştan belli olan böyle bir eylem biçimi insanl!k d!ş!d!r. Hiçbir neden veya gerekçe, böyle bir eylem biçimine başvurulmas!n! hakl! k!lmaz. Masum sivil insanlar! göz göre göre katletmeyi ancak halk düşmanlar! ile halka yabanc!laşm!ş güçler göze alabilir. Bugün belki sadece Filistin’de, güçler aras!ndaki aş!r! dengesizlik ve siyonist sald!rganl!ğ!n zaten hiçbir kural ve insani değere ald!rmayan hayas!z şiddetinin yaratt!ğ! bunalt! ve ç!k!şs!zl!k nedeniyle İsrail içinde intihar eylemlerine başvuruluyor olmas!, bir dereceye kadar “anlaş!l!r” görünebilir. Fakat orada bile, eylemlerin İsrail içine taş!nmas!n! değil, fakat sivillerin hedef al!nmas!n! onaylamak ve desteklemek mümkün değildir.
Zokay! yutmamak için... İstanbul’daki bombalamalarla ilgili olarak zihinleri hâlâ meşgul eden soru, “Bu işi kimlerin yapt!ğ!”, daha doğrusu arkas!nda kimlerin olduğudur. Şu aşamada en fazla yoruma dayal! baz! tahminlerde bulunulabilir. Fakat kesin yarg!lar ileri sürmek, en masum haliyle bile toto oynamaya benzer. Bu arada,
(Devam› Üçüncü Sayfada)
Fransa’da da gelecek y›l uygulamaya konulmas› beklenen sald›r› plan›na göre: Örne¤in Lyon’da al›nan bir diploma Paris’te geçerli olamayacak. Üniversiteler kay›t paralar›n› limitsiz bir flekilde art›rabilecekler. Ö¤rencilerin yönetimde söz hakk› da ortadan kald›r›l›yor.
5 ölü, 2 kay!p Fransa’n›n güneyi sular alt›nda kald›. Altyap› çöktü, yaflam durma noktas›na geldi.
Londra’ya Hoşgelmedin!..
kriz masalar!, asl!nda halk!n öfkesini önlemek ve yat!şt!rmak amac!yla kurulurlar. Fransa devleti, daha önce de benzeri bir sel felaketinin yaşand!ğ! Loire bölgesi sular alt!nda kald!ğ!nda sorunlar! çözmek için ad!m atsayd! bugün 5 kişinin ölümüyle karş!laş!lmazd!. Geçtiğimiz Ağustos ay!nda da aş!r! s!caklar sonucu, 18 bin kişi yaşam!n! yitirirken, devlet yetkilileri yine ayn! tutumu sergilemişlerdi.
Aş!r! kâr h!rs!n!n sonucu Aral!k ay!n!n baş!nda aş!r! yağmurlar sonucu Fransa’n!n güneyini sel bast!. Sel özellikle Marsilya, Montpellier, Avigon bölgelerinde etkili oldu. Sokaklar! adeta gölete döndüren sel felaketi, tahliye işlemlerindeki aksakl!klarla da birleşince 5 kişinin ölümüne, 3 kişinin de kaybolmas!na yol açt!. Üç binin üzerinde ev oturulamaz hale geldiği için tahliye edildi. Bölge valiliğinin böyle şiddetli bir yağmura karş! ön-
lem almad!ğ! ortaya ç!kt!. Can kayb!n!n ve hasar!n büyük olmas!na tepkilerin yoğunlaşmas! sonucu İçişleri Bakanl!ğ! kriz masas! oluşturmak zorunda kald!.
Hangi Krizin Masas! Gelişmemiş ülkelerde, s!kça rastlan!lan sel, deprem vb. afetlerde devlet köşeye s!k!şt!ğ!nda çözüm olarak “kriz masalar!” oluşturur. Çok işlevi olmayan
Kapitalist sistemde aş!r! kar h!rs!, insan yaşam!na verilen (verilmeyen) değer, bu tabloyu ortaya ç!kartmakta. İnsanlar, “doğal afet” denilerek maskelenmeme çal!ş!lan ama asl!nda yat!r!m yap!lmayan, önlem al!nmayan sel, kurakl!k, deprem türü doğal olaylarla birlikte yaşamaya al!şt!r!lmak isteniyor. Fransa’n!n güneyinde insanlar sel felaketinin açt!ğ! yaralar! yine kendileri sarmaya çal!ş!yorlar.
ABD Başkan! Bush, 18-22 Kas!m’da ziyaret ettiği Londra’da yüzbinlerce insann!n kat!ld!ğ! protesto gösterileri ile karş!land!. Protestolar Bush daha Londra’ya ayak basmadan başlad!. 61 yaş!ndaki kad!n gösterici Lyndis Peray, al!nan tüm güvenlik önlemlerini atlatarak Buckingham Saray!’n!n kap!s!na t!rman!p “Bush, hoşgelmedin” yaz!l! bir Amerikan bayrağ! ast!.
Ziyaretin başlad!ğ! gün yap!lan büyük protesto yürüyüşüne ise 200 bin insan kat!ld!. Savaş karş!t! duruşlar!yla tan!nan milletvekillerinden, öğrencilerden, evsizlere kadar toplumun her kesiminden kat!l!m!n olduğu yürüyüş s!ras!nda, “Bush defol”, “Baban’da katildi”, “Terörün sorumlusu sensin” sloganlar! at!ld!; elinde füze taş!yan büyük bir Bush heykeli, coşkulu sloganlar eşliğinde y!k!ld!.
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 2
Yaflanacak
Dünya 2
O
K
U
R
2. say!m!za ilişkin değerlendirmeleri bu kez uzun uzun aktarmayacağ!z. Sadece şu kadar!n! söyleyelim: 2. say!m!z, hem içerik hem de biçim-düzenleme olarak birinci say!m!zdan daha fazla beğenildi. Yeni say!lar!m!z! “sab!rs!zl!kla beklediklerini” ifade eden okuyucular!m!z!n say!s! oldukça fazla. Bu arada, merak edenler için söyleyelim: Net sat!ş!m!z üç bin - üçbin yüz aras!. Bu rakam, asl!nda sat!ş potansiyelimizin yar!s! bile değil. Dağ!t!m ve sat!ş organizasyonumuzu biraz daha geliştirip oturtabilirsek, 8 bin ila 10 bin aras! bir tiraj! yakalayabileceğimiz görülüyor. Ancak, sadece sat!şa önem veren bir acelecilikle hareket etmeyi düşünmüyoruz. Bizler bu gazeteyi, “çok satmak” için değil, sizlerle daha yak!n ve s!cak ilişkiler kurmak için ç!kar!yoruz. Daha çok gazete satabilmek için zamanla yar!şan bir koşuşturmaca içine girmektense; Yaşanacak DÜNYA’y! ulaşt!rabildiğimiz her okuyucumuza daha fazla zaman ay!rabileceğimiz, onlar!n gazeteye dair değerlendirme ve önerilerini geniş geniş alman!n yan! s!ra, gündemlerindeki sorunlar! birlikte tart!ş!p çözüm yollar!n! birlikte arayabileceğimiz canl! bir iletişim kurmay! daha fazla önemsiyoruz. Zaten bu yüzden elden sat!ş! esas al!yoruz. Dağ!t!m şirketlerine vermektense her say!m!zda kap!n!za kadar gelmeyi tercih ediyoruz. Eğer bu tutumumuzu onaylay!p destekliyorsan!z, sizlerden de bir ricam!z var:Yaşanacak DÜNYA’n!n çevrenizdeki daha geniş kesimlere ulaşmas! için bizlere yard!mc! olun. Yol gösterin, önerilerde bulunun, hatta en iyisi sizler bizim yerimize onlara ulaşt!r!n... Bu say!m!zdan itibaren “Kad!n” sayfam!zda yeni bir köşe ile karş!laşacaks!n!z: “İçimdeki Pencere” köşesi. Yazar!n! asl!nda tan!yor say!l!rs!n!z. İlk say!m!zda, yine “Kad!n” sayfam!zda yay!nlad!ğ!m!z “Gecikmiş Bir Yenilik” yaz!s!n!n yazar!. İkinci say!m!zdaki “Çimenlere Basma Yavrum” yaz!s! da yine O’nundu. Ayşe bir ev kad!n!. 8 yaş!nda bir k!z çocuğu annesi. Avrupa’da böyle bir yay!n ç!karma projemizi duyduğu andan itibaren hararetle benimseyip destekleyen bir okurumuz. “Böyle bir yay!na hepimizin ihtiyac! var. Ç!kar!rsan!z çok iyi olur...” dediği anda, “Öyle, ‘arkan!zday!z, yaparsan!z çok iyi olur’ demekle olmaz bu işler. Haydi bakal!m, sar!l kağ!da kaleme, çorbada senin de tuzun olsun...” dedik kendisine. Önce ürktü bu teklifimizden. “Ben hayat!mda bu tür yaz!lar yazmad!m. Yazamam, beceremem...” diye olmazland!. Ancak !srarlar!m!z üzerine k!rd! bu korkusunu. İkinci say!m!z! kendisine götürdüğümüzde, üçüncü say! için kendiliğinden haz!rlad!ğ! yeni bir yaz! ile bir şiir tutuşturdu elimize. Bunun üzerine, “Gel ad!n! koyal!m art!k bu işin! Sana bir köşe açal!m, hangi konuda ne yazmak istiyorsan yaz, hepimizle paylaş...” dedik. O da sağolsun kabul etti. Ayşe, esas!nda bizim gönlümüzden geçen bir ad!m! atan ilk örnek. Biz bu gazeteyi sizlerle birlikte ç!karmak istiyoruz. Okuyucular!m!z ayn! zamanda yazarlar!m!z olsun istiyoruz. Kimi makaleler veya denemeler yazs!n, kimi haber veya röportaj yaps!n, kimileri çektiği fotoğraflar!, çizdiği karikatür veya desenleri, şiir veya öykülerini göndersin... ilk say!m!zda bir çağr!m!z vard!: “Gelin Yaşanacak DÜNYA’y! birlikte kural!m!...” dedik. Gazetemizi elbirliği ile ç!karmak, bunun ilk ad!m!. Bu ad!m! atal!m, arkas!n! da yine birlikte getirmek dileğindeyiz. Bu say!m!zda bir başka yeni köşe ile daha karş!laşacaks!n!z: “Dünyan!n Sokaklar!”... bu köşeyi de dostumuz Metin YEĞİN haz!rlayacak. Metin bir sinemac!. Daha çok k!sa metrajl! filmler ve belgeseller çekiyor. Türkiye’deki Ölüm Oruçlar! direnişini konu alan “F” filmi 40’!n üzerinde ödül kazand!. Sinemac!l!k d!ş!nda gazetecilik dahil başka hüner ve uğraşlar! da olan çok yönlü bir sanatç!. Özellikle Latin Amerika’da gitmediği ülke yok gibi. Kimi zaman bir belgesel çekmek, kimi zaman o kesitteki toplumsal olaylar! yerinde izlemek, kimi zaman da kişisel ilgisi nedeniyle gezip gördüğü ülkelere dair izlenimlerini bundan böyle bu köşede bizlerle paylaşacak. Bu say!m!zdaki bir başka ‘yenilik’, bulmacay! ödüllü hale getirmek. Bulmaca çözmeye merakl! okurlar!m!zdan çok fazla talep geldi bu yönde. Biz de “Neden olmas!n?” dedik. Bu say!da yay!nlayacağ!m!z bulmacan!n ödülü, Metin Yeğin’in “F” filminin CD’si. Bundan böyle her say!m!zda sizlerin de ilgisini çekeceğini düşündüğümüz ya bir kitap ya da bir müzik CD’sini ödül olarak koymay! düşünüyoruz. Doğru çözümü adreslerini de içeren- bir mektupla ileten ilk 10 okuyucumuz bu ödüle hak kazanacaklar. Yine sizlerden gelen yoğun istek üzerine “zeka testi” sorular!n!n yan!tlar!n!, ayn! say!da yay!nlayacağ!z. Yaln!z bu işe merakl! okurlar!m!z!n dikkatlerini biraz daha k!şk!rtmak için, yan!tlar! herhangi bir yaz! veya haberin içinde ‘sakl!’ olarak vermek gibi bir fanteziye başvuracağ!z. Bu arada, yandaki “Okur Mektuplar!” aras!nda Osman Yücel ad!ndaki okurumuzun bu konudaki bir eleştirisini okuyacaks!n!z. Kendisine yapt!ğ!m!z küçük hat!rlatmay! da mektubunun alt!na not olarak düştük. Gelecek say! yeni bir y!lda buluşacağ!z. 2004 y!l!n!n, hepimiz ve bütün insanl!k için umut ve özlemlerimizin gerçekleşmesi doğrultusunda güçlü ad!mlar ve başar!larla dolu bir y!l olmas!n! diliyoruz ...
“Rüyan›z›n gerçekleflmesini istiyorsan›z, öncelikle uykudan uyanman›z gerekir..”
“Yap›l›rken heyecan duyulmayan ifller baflar›lamaz”
“Ne arad›¤›n› bilmeyen, buldu¤unu anlayamaz”
“Baflar› için fark› siz yaratabilirsiniz. Bunun için bafllaman›z gereken nokta kendinizsiniz”
“De¤ifltiremeyece¤iniz bir geçmifl geride dururken, biçimlendirip sahip olabilece¤iniz bir gelecek sizi bekler..”
Merhaba arkadaşlar, “Yaşanacak Dünya’n!n” iki say!s!n! da okudum ve gerçekten birbirinden değişik, çeşitli ve ayd!nlat!c! konularla ve haberlerle karş!laşt!m. Bilimle ilgili konulara yer vermesi çok güzel; bulmaca, zeka testi (bence cevap hemen verilmeli). F!kra ve sanat haberleri gazeteye daha da renk
M
E
K
T
U
P
L
A
R
I
“Merhaba” demenin güzelliği
Editörden
katm!ş. Bunlar bir okur olarak sürekli görmek istediğim bölümler. Benim önerilerim; insanlar!m!z yeterince dil bilmediği için birçok haktan ve ne yapmalar! gerektiğinden habersiz yaş!yorlar. Yaşanacak Dünya arac!l!ğ!yla, düzenli olarak bir sayfa ay-
r!lmal! ve herkesi bilgilendirici konulara, sorunlara değinilmeli ve çözüm için ulaş!labilecek adresler ve telefon numaralar! verilmeli. Benim görüşüm, bu içerikte bir gazete geniş kitleye hitap eder diyorum. Sevgi ve dostlukla kal!n İsviçre’den Müzeyyen Baran
*** Düzeltme ve özür: Geçen say!m!zda “Kültür-sanat” sayfam!zda yay!nlad!ğ!m!z şiir üzerine söyleşi, Ezeli Doğanay ile yap!ld!ğ! halde “Özgül Ergün ile söyleşi” olarak ç!km!şt!r. İletişimdeki bir aksakl!ktan kaynaklanan bu hatadan dolay! sizlerden ve say!n Doğanay’dan özür dileriz.
Yaşanacak Dünya’ya bir merhaba... Atölyede ilk günüm. Atölye dediğime bakmay!n, buras! Aachen Cezaevi. Yine de bana göre düşlerimi resmedeceğim yer Atölye. Hani insan ilk aş!k olur ya, öylece dona kal!r ya, k!p!rdamaz kalbinden başka bir yer; işte öyle dona kald!m o ilk gün tuvalin karş!s!nda. İlk kez elimde f!rça ve karş!mda tuval. Daha yolun ilk basamağ! ya da ad!m!. Heyecan, telaş ve ap!ş!p kalma. İlk mitingim geliyor akl!ma. Orada da donup kalm!şt!m. Heyecan, telaş ve panik. O günlere tekrar dald!m. Aradan k!rk dakika geçmiş ve ben donuk bir vaziyette kala kalm!ş!m. Bir insan!n müdahalesiyle kendime geldim. “Eee ne düşündün. Epey uzun olduğuna göre güzel birşey olmal!” diye sordu. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum.
“Ehh işte bir kaç şey” İlk palet, ilk boya, ilk darbe Sanki sevgiliyle elele gelmişim, sanki zaman! durdurmuşuz gibi, sanki bulutlarla, y!ld!zlarla öpüşüyorum. Düşün eyleme geçiyor. İlk resim, tablo olacak ya, ben bir çiçekli vazoyla merhaba demeliyim. Her yerde ve zamanda insanlara verilen bir tebessüm ve yürek s!k!şmas!. Mavi, sar! ve k!rm!z!. Biraz da tonda aç!k pembe. Saf, çocuksu ve !l!k bir rüzgar!n temsili, diyorum. Bunlarla başl!yor renklerle yolculuğum. Var, çok an!, olay ve moment var. Çizilmesi, işlenmesi ve kaz!n!lmas! kafalara. Ancak ilk resim bu. Öncelikler s!ras!ndan s!yr!l!p en öne geçen bir ilk. Derken, yavaş yavaş düşlerim gerçeğe dönüyor. Buz k!r!ld!. Ete kemiğe bürünen bir eser
“Memleketimden insan manzaralar!”
50 cm’lik tuval. Dostlar!ma, insanlar!ma ve sevdiklerime buradan, cezaevinin atölyesinden sürekli ‘merhaba’ diyen bir tablo. İşte düşlerimdeki yolculuğun ilk ad!m!. Kendimle, insanlarla ve doğayla bütünleşmenin ilk verimi. Ad!m ad!m gelişen, büyüyen ve çoğalan renkler ve misyonunu ald!ğ! ifadeler... K!rm!z!, sar!, mavi ve yeşilin ve beyaz!n ve siyah!n, ölüm ve yaşam, can ve hayat taş!d!ğ! tonlar. Çiçeklerle‚ ‘ölen kelebekleri’ tekrar canland!rmak istedim. Ne mutlu o çiçeklerle birlikte kelebeklerin yaşad!ğ!na. Ne güzel şey “merhaba” diyebilmek Yaşanacak Dünya’yla birlikte bu dünyaya. Merhaba Yaşanacak Dünya!.. Evine, dostlar!na ve sevdiklerine sevinç, mutluluklar ve heyecanlar getirdin. Hoşgeldin Yaşanacak Dünya! Hoşgeldin Dünyam!za! Oktay Başköy
15 yaş!nda bir genç
‹nsanlar›n ço¤u aç ama gençler cep telefonu ve marka peflinde Ben Türkiye’yi çok seviyorum. Çünkü insanlar çok doğal, çok s!cak; hiç karş!l!k beklemeksizin seninle bir şeyleri paylaşabiliyorlar. Ülkeye her gidiş öncesi müthiş heyecanlan!yorum. Günler öncesinden gözüme uyku girmez oluyor. Bu y!l da öyle oldu. Geçen y!ldan farkl!yd! ülke; her geçen gün de farkl!laş!yor. Binalar yükselmiş, fabrikalar çoğalm!ş. Yurtd!ş!ndakiler sayesinde çocuklar! yurtd!ş!nda olanlar!n yaşant!s! çok güzel. Altlar!nda araba, ev, yaşant! süper... Fakat d!şar!daki çocuğunun ne öyle evi ne de arabas! vard!r. Sabahtan akşama kadar çal!ş!r; çocuğunu bile çok göremez. Bu şekilde para kazanabilir ancak. Ot gibi yaşar; işten eve, evden işe... İzne gider, bir sene boyunca kazand!ğ!n! harcar; Türkiye’deki insanlar fazlas!yla özenir d!şardakilere. Ne halde kazand!klar!n! bilmezler. Ülkede bir işçi fabrikada çal!ş!r, sabahtan akşama kadar çuval taş!r. Ald!ğ! parayla kiras!n! m! ödesin, üst baş m! als!n, ne yesin, ne içsin? Hele bir de odun, kömür eklenince, nas!l denkleştireceğini düşünür durur. Çal!şt!ğ! yerde hakk!n! aramaya kalksa o dakika kap! önünde. Adam biliyor o gitse yerine bin tanesi gelir. Çünkü insanlar aç... Tan!d!ğ!m birisinin çocuğu hastaland!, annesi çocuğuna: ”Oğlum sus, sana muz da verdim hâlâ ağl!yorsun” diye yalvar!yordu. Muz onlar için ele geçmez bir şey, çok pahal!. Gençlerin çoğu marka düşkünü; küçücük çocuklar!n bile cep telefonu var. Sabahtan ak-
ç!kt! karş!ma. Tabii ki ilk çal!şman!n verdiği acemilik kendisini hemen belli etti. Vazo oldukça büyük olmuş, çiçekler o vazoda boğulmuş. Tablo bile küçük kald!. Sanki düşecek ve k!r!lacak bir izlenim b!rak!yor insanda. Yetenek ve estetiğin birleştiricisi eski bir ressam!n el hüneriyle bu işi de çözüyoruz. Vazonun alt!na bir masa yap!yor, masan!n sadece ucu görülüyor gözlere. Böylece vazoyu küçültmüş olduk. Şimdi çiçekler de güzelleştiler. Üzerine de bende iz b!rakan; “Ölen Kelebekler”i an!msatan canl! bir kelebek çiziyorum. “O ölmedi yaş!yor” diye. Sonra vazonun ve çiçeklerin etraf!n! maviyle süslüyorum. Özgürlüğün, bağ!ms!zl!ğ!n ve gökyüzünün engin derinliği anlam!n! taş!yor mavi... Emek, düş ve eylemin ortak bileşeni ilk çal!şmam bitti. Tam dört saatte meydana gelen 40 x
şama kadar ayakta çal!ş!yor, 80 milyon Lira ayl!k al!yor. K!ç!nda cep telefonu ve markal! giysiler... “Oralardan istediğiniz bir şey var m!, giysi filan ister misiniz”? diye sorduğumuzda, “Yok yahu, yeni ç!kan Nokia bilmem kaçlardan bir tane gönder” diyorlar. Sorduğuna pişman oluyorsun. Senin bile öyle telefonun yok. San!yorlar ki d!şar!da para bas!l!yor. Çünkü yeni yetişen gençler emek nedir bilmiyorlar. Orada yaşayanlar belki aç ama yüzleri her şeye rağmen gülüyor; çocuk anneyi babay! görüyor. İnsanlar birbirlerine gidip geliyorlar. Yan yana gelince konu, “kaç kilo sat!yor restoran!n?” değil. Avrupa’da yaşayanlar, kazand!kça daha çok kazanmak istiyorlar. Aralar!nda sohbet ettikleri zaman, “Geçinebileceğimiz kadar kazanal!m, kesin dönüş yapar!z” diyorlar. Belki biz de yer yer söylüyoruz. Fakat kendi kendimizi kand!r!yoruz. Çocuklar!m!z burada okuyacak; hele bir de ev sahibi oldun mu çok zor. Ben anneler, babalar için çok üzülüyorum; çok yaşl! insanlar, beş-alt! çocuklar! var, hepsi d!şar!da. Senenin sadece bir ay! görebiliyorlar. Zaman!nda yokluk çekmişler, yurtd!ş!na gelince anneyi, babay! mutlu edebilmek için kocaman evler yapt!rm!şlar. Kocaman evlerde sadece yaşl! insanlar oturuyor. Oysa yaşl!lar!n söyledikleri tek bir şey var: “Yine durumumuz olmasayd!, ama ayn! sofraya otursayd!k...”
Genç bir taraftar!n!zdan sayg! ve sevgilerimle hepinizi en içten duygular!mla kucaklar!m. Dostlar gazetenizi daha doğrusu gazetemizi çok beğenmemle birlikte benimde katk!m olsun diye düşüncelerimi yazmak istedim. Sizleri babam!n bana anlat!mlar!yla tan!d!m. Hepinizi sevdim, hepinize bağland!m. Dilerim bu bağlanmam yaşam!m boyunca devam eder. K!sa da olsa babam!n geçmişini canl! olarak yaşad!m. Önceleri çevremizdeki insanlar!n kötümser yaklaş!mlar! ve konuşmalar! beni düşündürüyordu. Ama babam!n insanlarla diyaloğunun ülkede olduğu gibi ülke d!ş!nda da devam etmesi ve aile bireyleri d!ş!nda da çok sevilmesi beni babam!n sevdiği insanlara daha da yaklaşt!rd!. Babam önceleri Al!nteri diye bir gazete okuyordu ve be-
nimde okumam! istiyordu. Şimdi ise Yaşanacak Dünya gazetesini okuyor ve benim de okumam! istedi. Ben de okudum. Gazete hakk!nda düşüncelerimi sizlere aktarmaya çal!şacağ!m. - F!kra bölümünü çok beğendim. - Bulmaca türü sorular biz yaştaki gençler için zihin aç!c! sorulard!r. Bu da güzel. - Kare bulmacas! konulursa daha sevinirim yaln!z bu Hürriyet misali olsun istemiyorum. - Gazetenin haber başl!klar! dikkat çekici. Beni okumaya daha yak!nlaşt!r!yor, çünkü güncel konular! daha net anlat!yor. Bağbozumu gibi çal!şmalarda bulunmay! çok isterdim. Daha sonraki say!ya daha güzel yaz! yazmak isterim. Hepinize dostça sevgiler. Ludwigsburg’tan 15 yaş!nda bir genç
“İnsan!n elinden b!rakas! gelmiyor...” Aşağ!daki değerlendirme, Türkiye’de yaşayan 78 yaş!ndaki bir okurumuza ait: “...Ha, en önemlisi, gözlerim yorulana kadar gazeteleri okudum. İ... beyin elinden b!rakamad!ğ! kadar varm!ş. Gözlerim dinlendikçe tekrar elime al!yorum... ..Yaşanacak DÜNYA’ya dö-
nüyorum. Bilgili, daha doğrusu yeterli bir eleştirmen olmam söz konusu olamaz ama içerik olarak çok zengin, ifadeler çok güzel, anlaş!l!r durulukta... İnsan! adeta sarmal!yor. K!saca doyurucu. İnsan!n elinden b!rakas! gelmiyor. Kağ!d! ince ve kaliteli, ebatlar! çok normal. Nerede buradaki gazetelerin kabal!ğ!...”
TEŞEKKÜR “24 Kas!m Öğretmenler Günü kimin ve neyin eseridir?” başl!kl! araşt!rmas!n! gazetemize gönderen değerli okurumuz öğretmen Hüseyin Iş!k’a teşekkür ediyoruz. Fakat sayfa say!m!z!n s!n!rl!l!ğ!ndan dolay!, yoğun emek ürünü bu uzun çal!şmay! üzülerek yay!nlayam!yoruz. Say!n Hüseyin Iş!k’!n bizi anlay!şla karş!layacağ!na inan!yor, katk!lar!n! bundan sonra da sürdürmesini bekliyoruz.
Paris’ten M.T.
Şekiller benim zekam! nas!l ölçer?.. Devrik bir cümle ile başlamal! konuya. Yani az da olsa belli bir birikim sahibi insan olarak sormadan edemiyorum: Şekiller benim zekam! nas!l ölçer? Dikkat ile zekan!n hangi noktalarda buluştuğu da ayr! bir sorun. İster istemez, “burjuva aptall!ğ!” demek geliyor içimden bir kaç say! ya da şekille IQ ya da ad! her neyse zeka ölçümüne. Şimdi bir önerme ortaya koyal!m: 3 kişilik bir önermemiz var. 1. şah!s bu IQ olay!n! çok iyi beceriyor, bütün kutucukular! yerli yerine getiriyor ve yap!lan ölçümlerde yüzde 90’l!k bir başar! elde ediyor... Ama ayn! şah!s kitap okumayan, dünya so-
runlar!na kay!ts!z kalan biri. 2. şah!s ise IQ da yüzde 50’lik bir başar!ya sahip ve onun d!ş!nda din ile ilgilenmekte; kendini dine adam!ş durumda. 3. şah!s! ise IQ da yüzde 0 oran!nda başar!l!. Ama bu şah!s hep okuyan, teorik birikim yapma girişiminde bulunan biri. Ayn! zamanda bu teorinin pratiğini de yapmakta. Şimdi bu şah!slardan hangisi daha zeki?.. Yoksa zeka göreceli değil mi? Çal!şmalar!n!zda başar!lar. Sevgilerimle.
m!n!n yan!nda ‘zeka testleri’ni yay!nlamaya başlarken yapt!ğ!m!z uyar!y! da anlaş!lan dikkatinden kaç!rm!ş... Orada, “..IQ testlerinin bir zeka ölçüm yöntemi olarak kullan!m! tart!şmal!d!r... IQ testinde asl!nda kişinin zekas! değil, dikkati ve soyutlama yeteneği ölçülmeye çal!ş!l!r... Okuyucular!m!-
z!n bu uyar! ve tart!şmalar! da dikkate alarak, daha çok, keyif almalar! ve ‘kendilerini s!namalar!’ için üç küçük sorumuz var...” demiştik halbuki... Yeri gelmişken belirtelim, çok say!da okuyucumuzun en fazla ilgi gösterdikleri köşelerimizden biri de bu test sorular! köşesi.
Yaflanacak
Dünya
AYLIK GAZETE
Der Verein interkulturelle Wissenaustausch (Inter-Wissen e.V.) derne¤inin deste¤i ile ç›kmaktad›r.
Paris’ten Osman Yücel *** e-postam!z! hiç boş b!rakmayan ‘üretken’ okurumuz Osman Yücel köşe başl!ğ!n!n sonundaki (?!) işaretinin anla-
Gazete adresi: Lassallestr. 54 · 51065 Köln Telefon: +49-(0)221-29 77 791 · Telefaks: +49-(0)221-29 77 795 e-Mail: yasanacakdunya@web.de Paris irtibat: Tel.: +33 (0) 618 17 86 33 · e-mail: pydünya@hotmail.com Deutsche Bank · Konto Nr.: 343 34 55 · BLZ 370 700 24
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 3
Yaflanacak
G
Ü
N
D
E
3 Dünya
M
Ayr!mc!l!ğa Karş! Büro:
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
“Toplumsal bir olguya, toplumsal bir karş! duruş gerekli”
Bombalar!n alt!ndan gösterilen sopa (Baştaraf! Birinci Sayfada)
genelinde, anayasas!ndan tutun yabanc!lar yasas!na kadar yabanc!lara karş! özel, değişik ayr!mc! uygulamalar var. Demek ki; öncelikle devlet düzeyinde bir ayr!mc!l!k var. Devletin yapt!ğ! ayr!mc!l!k başka alanlarda yap!lan ayr!mc!l!ğ!n bir kaynağ!. Yabanc!lar dairesinde, polis, okul, gençlik müdürlükleri ve okullarda yabanc!lara karş! sistemli bir biçimde ayr!mc!l!k yap!l!yor. Ve bu ayr!mc!l!k da yasalara dayand!r!l!yor. Örneğin otobüste !rkç! bir Alman’!n, “lanet Türk, evine git, burada ne işin var?!” demesi ise bireysel ayr!mc!l!ğ!n, !rkç!l!ğ!n klişeleşmiş hali. Bu tür ayr!mc!l!k çal!şma alan!m!z!n üçüncü kategorisini oluşturuyor.
Bu dernek ne zaman ve neden kuruldu? AKB: Ayr!mc!l!ğa Karş! Büro’yu bünyesinde bar!nd!ran Şiddete Karş! Kamuoyu Derneği (Öffentlichkeit gegen Gewalt Köln e.V.) 1993 y!l!nda kuruldu. 1990’l! y!llar!n baş!nda göçmenlere ve ilticac!lara yönelik !rkç! sald!r!lar oldukça artm!şt!Rostock, Möln ve Solingen gibi şehirlerde aş!r! sağc!lar!n sald!r!lar! sonucunda ölümle sonuçlanan olaylar yaşanm!şt!.
Köln’de bu tür sald!r!lar!n sonras!nda beş yüze yak!n duyarl! insan bir araya gelerek bu derneği kurdu. Toplumda yaşanan ayr!mc!l!k devletin yönlendirmesiyle oluşmuyor mu? AKB: Biz ayr!mc!l!ğ! sadece tek tek insanlar!n yapt!ğ! bir şey olarak görmüyoruz. Bu toplumda yayg!n bir ayr!mc!l!k var: Yap!sal ayr!mc!l!k. Toplumun kuruluşunda ve
Fransa’da diplomatlar grev yapt!
Diyelim ki ben polis taraf!ndan ya da Sozialamt’!n bir memuru taraf!ndan sald!r! veya hakarete uğrad!m. Bunu kan!tlayabiliyorum ya da kan!tlayamayacağ!m, böyle bir durumda siz bana nas!l yard!mc! olabilirsiniz? AKB: Bu tip sald!r!lar! kan!tlamak mümkünse, bizim ilk yapt!ğ!m!z buna hukuksal olarak karş! koymak. İnsanlar buraya ilk geldiklerinde, “ben sald!r!ya uğrad!m, ne yapacağ!m! bilmiyorum” diyorlar. Bizim ilk yapt!ğ!m!z hukuksal olarak bir şey yap!l!p yap!lmayacağ!n! belirlemek. Polise “siz şöyle kötü davrand!n!z” denildiğinde, polis sizi ciddiye
almaz ya da “size gelen vatandaş doğruyu söylemiyor, olay anlat!ld!ğ! gibi olmad!” diyebilir ve hemen her zaman da bu yan!t! veriyorlar. Peki sonuç alabiliyor musunuz? AKB: Bu, olaydan olaya değişiyor. Tan!k olmas! çok önemli, çünkü tan!k olduğunda bir şeylere ulaşabilmek daha kolay. Polis ile yaşan!lan olaylarda polis pek tan!k ya da delil b!rakm!yor. Mesela birini polise götürürken dövme olay! gerçekleşiyor ve olaya maruz kalan tek kişiyse bu genelde kan!tlanam!yor. Böyle bir durumda dava aç!ld!ğ!nda, polisler de kendileri için tan!kl!k yapt!klar!ndan -bu sadece Almanya’da değil başka ülkelerde de böyle- polise karş! aç!lan soruşturma hemen her zaman kapat!l!yor. Polise karş! aç!lan davalar!n başar!yla sonuçlanmas! çok nadir yaşad!ğ!m!z bir şey. Hukuksal ad!mlar!n d!ş!nda bizim yapabileceğimiz diğer etkili şey, olay! kamuoyuna, bas!na yans!tmak ya da dövülen kişiyle bas!n aras!nda ilişki kurmak. Ve böylece posinin bu uygulamalar!na karş! kamuoyu bask!s! yaratmak. Irkç!l!ğa karş! olduğunuz için, şiddete maruz kald!n!z m!? AKB: Ben burada sekiz ayd!r
Almanya’da evsizlerin say!s! art!yor!
sek oranlarda oldu. Çal!şanlar ayn! gün Paris’te bulunan D!şişleri Bakanl!ğ! binas! önünde bir de protesto gösterisi gerçekleştirdiler. D!şişleri Bakan! Dominique de Villepin, “kaynağ!m!z yok” aç!klamas!nda bulunmuş ve çal!şanlar! grev konusunda “uyarm!şt!”. Bakan!n aç!klama ve tehditlerine rağmen greve kat!l!m!n bu kadar yüksek olmas!, çal!şanlar!n kararl!l!klar!n!n bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Fransa, yurtd!ş!nda en fazla diplomat bulunduran ülkeler s!ralamas!nda ABD’den sonra ikinci s!rada yer al!yor.
Son olarak söylemek istediğiniz birşey var m!? AKB: Ayr!mc!l!k, dediğim gibi devlet ve onun kurumlar!nda, toplumda yayg!n olduğu için normalmiş gibi görünüyor. Bizim isteğimiz bu tür şeylerin sürekli konu edilmesi ve üzerine gidilmesi. İnsanlar!n kurban durumundan ç!k!p art!k kendilerini savunmalar! gerektiğini düşünüyorum. Bireysel çözüm bulmak imkans!z denecek kadar az, bazen tek tek olaylarda başar! olabilir ama bu genelde var olan ayr!mc!l!ğ! ortadan kald!rmaz. Eğer ayr!mc!l!k toplumsal bir olay ise bununla ancak toplumsal bir karş! duruşla başedilebilir diye düşünüyorum.
Saddam yakaland!!
Diplomatlar›n grev yapt›¤› pek görülmemifltir. Kriz Fransa’da devletin bu seçkin görevlilerini de harekete geçirdi... Fransa’da diplomatlar 2 Aral!k tarihinde bir günlük uyar! grevi yapt!lar. Grev, hükümetin d!şişleri bütçesinde yapt!ğ! k!s!nt!lar!, işten ç!karmalar! ve yurtd!ş! gezileriyle kültür programlar!n!n k!s!tlanmas!n! protesto etmek amac!yla yap!ld!. Greve, ülke içinde d!şişleri bakanl!ğ!nda ve Fransa’n!n yurtd!ş! temsilciliklerinde çal!şanlar kat!ld!. Greve ç!kan çal!şan say!s! 22 bin olarak kaydedilirken, özellikle Suudi Arabistan, M!s!r, Kuveyt, ABD, Tunus ve İtalya’da bulunan yurtd!ş! temsilciliklerinde kat!l!m yük-
çal!ş!yorum, bu güne kadar böyle bir şey olmad!. Ama ilginç bir olay anlatabilirim. Bir Türk ailesi bir Alman taraf!ndan sadece yabanc! olduklar! için rahats!z ediliyordu. Biz bununla ilgili kendisine bir yaz! gönderdik, yapt!ğ!n!n yabanc! düşmanl!ğ! olduğunu yazd!k. Bunun üzerine avukat! bize, “müvekkilinin yabanc! düşmanl!ğ! yapmad!ğ!n!, bizim Alman düşmanl!ğ! yapt!ğ!m!z!” belirten bir mektup gönderdi. Biz burada yabanc!lar!n hakk!n! savunduğumuz için Alman düşmanl!ğ!yla suçland!k.
Gazetemiz bask!ya girmek üzere iken uluslararas! haber ajanslar!, Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in yakaland!ğ! haberlerini geçmeye başlad!lar. Gelen ilk bilgilere göre, Saddam Hüseyin Bağdat’! teslim ederken olduğu gibi yakalan!rken de direnmedi. Halk!n! katlederken s!n!r ta-
n!mayan bir pervas!zl!kla hareket eden bütün diktatörler gibi O da, kendi can! sözkonusu olduğunda kuzu gibi işgalcilere teslim oldu. Gelen bilgilerden, Irak’!n işgali s!ras!nda olduğu gibi Saddam’!n ele geçirilmesi operasyonunda da KDP’li peşmergelerin Amerikan işgalcileriyle ortak hareket et-
tikleri anlaş!l!yor. Saddam’!n ele geçirilmesinin, Irak’taki emperyalist işgalciler için ‘moral bir başar!’ olduğu ortada. Önümüzdeki günlerde, Irak’ta her geçen gün biraz daha büyüyen ve genişleyen direnişin h!z kesip sönmeye yüz tutacağ!na dair propaganda bombard!man!yla fazlaca karş!laşacağ!m!z kesin. Ancak bunun bir hayal ve kendi kendini aldatma olduğunu görmek için san!r!z çok beklemek gerekmeyecektir. Irak’ta emperyalist işgale karş! direnen bir halk gerçekliği var. Saddam gibi halk!n da nefret ettiği bir diktatörün yakalanmas!yla bunun b!çakla kesilip sönümleneceğini zannetmek, tarihten hiçbir şey öğrenilmediğini gösterir.
Madalyan!z sizin olsun!.. Uygar Fransa!!!
Nevers’de tankerle su dağ!t!l!yor Fransa’n›n Nevers kentinde halk iki haftay› aflk›n süredir susuzluktan k›r›l›yor. 21. yüzy›lda halka tankerlerle su da¤›t›l›yor.
Avrupa’n!n bütününe hakim olan ekonomik kriz, Almanya’da evsizlerin say!s!n!n artmas!na neden oluyor. Hay!r kurumu EDK’n!n aç!klamas!na göre ülkede şu anda 400 bin evsiz insan var. Bu say! son birkaç y!lda yüzde 20 oran!nda art!ş gösterdi. EDK’n!n aç!klamas!ndaki en ilginç noktalardan biri ise, son y!llarda evsizler kervan!na kat!lanlar!n büyük k!sm!n! gençlerin oluşturmas!. Mesleki eğitim yeri bulamayan, öğrenimini tamamlayamayan, vas!fs!z işçi olarak da iş bulamayan gençler ekonomik krizle birlikte evsiz kal!yorlar. Bu gidişle sokaklara mahkum olacak insan say!s!n!n korkunç rakamlara ulaşacağ!n! belirten EDK, soruna acil çözüm bulunmas!n! istedi.
Fransa’n!n Nevers şehrinde iki haftad!r sular akm!yor. Aş!r! yağmurlar!n şehrin içme sular!na mikrop bulaşt!rd!ğ!n! belirten Nevers belediyesi, şehre bu yüzden su veremediklerini aç!klad!. Belediyenin önlem almamas! ve mağazalardaki su stoklar!n!n tükenmesi sonucu, Nevers halk! aş!r! yağmurlara rağmen kurakl!k mevsimlerindeki gibi susuzluk çekiyor. Belediye sorunu, şehrin belli meydanlar!na yerleştirdiği tankerlerle çözmeye çal!ş!yor. İnsanlar, ellerinde bidonlarla tankerlerin önünde su s!ras!na giriyor. Fakat buna rağmen evlerde
içme suyu sorunu devam etmekte. Kahve, restoran vb. yerlerde de sorun ciddi şekilde hissedilmekte. Frans!zlar!n geleneksel kahvesi espresso yerine halka Nescafe veriliyor. Sular!n kesilmesinden önce mikroplu sular! içen şehir halk!nda rahats!zl!klar oluştu. Uzmanlar, vücudun direncini k!ran mikroplar!n soğuk havayla birleşince birçok inasn!n ağ!r gribe yakalanmas!na neden olduğunu aç!klad!lar. Sorun, çevre illerden ve ar!t!lm!ş baraj sular!yla takviye edilerek çözülmeye çal!ş!lsa da, Nevers’de su sorunu birkaç gün daha devam edeceğe benziyor.
Kraliçenin madalyas›n› reddeden flair ve yazar Benjamin Zephaniah (solda) İngiltere’de kraliçenin verdiği geleneksel onur madalyalar! (O.B.E ) dağ!t!ld!. Kraliyet tarihinde önemli bir ödül olarak görülen O.B.E ödülleri bu sene Roger Moore, David Beckham ve Jamie Oliver’a verildi. Beckham, “Kraliçe taraf!ndan bu ödüle lay!k görüldüğü için gurur duyduğunu” söyledi. Kraliçe de bu ödülü Beckham’a verdiği için onurland!ğ!n! “buyurdu”. İngiliz gazetelerinde kraliçe ve Beckham’!n karş!l!kl! “onurlanmalar!” koca koca yerler iş-
gal ederken, Afrika kökenli şair ve yazar Benjamin Zephaniah’in onurlu tavr! birkaç sat!rla yer ald!. Zephaniah, “O.B.E ‘nin sömürgeciliğin kal!nt!s!” olduğunu söyleyerek kraliçenin davetini reddetti. “Kraliçe ödülü uygun bir yerine… Bana atalar!ma nas!l tecavüz edildiğini, nas!l köle olarak sat!ld!ğ!n!, ac!mas!zca davran!ld!ğ!n! hat!rlatt!” diyen Zephaniah, Tony Blair ve İngiltere Kraliçesine, “imparatorluktan bahsetmeyi kesin ve kendinize tak!n madalyalar!n!z!” diye seslendi.
tam da bu işin arkas!nda olma olas!l!ğ! büyük olan güçlerin istedikleri zemine düşme riski fazlas!yla yüksektir. Sözgelimi, sadece radikal İslamc!l!ğa ya da AKP hükümeti ile ordu aras!ndaki çekişmelere odaklanan her yaklaş!m, son tahlilde bu ‘zokay! yutman!n’ örnekleridir. Bu işin, sadece Türkiye’nin iç çelişkileri, bu temelde birbirleriyle çekişen ya da bir biçimde sesini duyurup bir taraf olmaya çal!şan güçlerle s!n!rl! olmad!ğ! çok aç!kt!r. Hedef olarak seçilen yerler ile ‘Neden şimdi?’sorusu birlikte düşünüldüğünde, olay!n en az!ndan Ortadoğu ve Avrasya bölgesinde yaşanan gelişmelerle bağlant! içinde ele al!nmas! gerektiği ortadad!r. Klasikleşmiş bir yaklaş!md!r belki ama, bu tür olaylar karş!s!nda sorulmas! gereken ilk soru, “Bu işten kimin veya kimlerin kazançl! ç!kt!ğ!?” sorusudur. Baştan belirli bir önyarg! ve kanaatle hareket edilmediği sürece, bu sorunun yan!t!n!n aranmas!, isabetli çözümleme ve sonuçlara götürebilecek ipuçlar!n!n yakalanmas!n! da beraberinde getirebilir. Bu noktada, zaten ortada olan verilerle yetinilmeyip eylemi yapan güçlerin niteliği, geçmişleri ve mücadele anlay!şlar!, çaplar! ve böyle bir eylemi gerçekleştirebilme yeteneklerinin yan! s!ra neden daha önce veya daha sonra değil de o kesitte böyle bir eyleme başvurduklar! “bundan kimlerin kazançl! ç!kt!ğ!” sorusuyla birlikte düşünülürse, doğru ipuçlar!n!n yakalan!p doğru sonuçlara ulaş!labilmesi biraz daha kolaylaş!r. Son olarak, eylemlerin yaratt!ğ! “şok”un yan! s!ra ağz! olan!n konuştuğu böylesi kesitlerde ortal!ğ! kaplayan toz duman!n içinden üzerinde durulmaya değer veriler doğru seçilmelidir.
Demek ki ortada bir “mesaj” var... Dikkatinizi çekti mi bilmiyoruz ama, sinagoglar!n bombaland!ğ! ilk eylemlerin arkas!ndan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan K!br!s’tan bir demeç verdi. Beylik laflar!n aras!nda pek al!ş!k olunmad!k bir cümle vard!: “Bu eylemlerle bize verilmek istenen mesaj! ayaklar!m!z!n alt!na ald!ğ!m!z bilinsin!” Bizce buna bir mim koymak gerekir. Öyle ya, bu adam Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan!. Eylemlerin kimler taraf!ndan nas!l yap!ld!ğ! bile daha henüz belli değilken, bununla asl!nda birileri taraf!ndan kendilerine bir mesaj verilmeye çal!ş!ld!ğ!n! söylüyorsa, bir bildiği var demektir. O günlerde kapal! kap!lar arkas!nda kimlerle hangi pazarl!klar!n yürütülüp hangi gerilim ve sürtüşmelerin yaşand!ğ!n! kamuoyu olarak bizler şu anda bütün yönleriyle bilemiyoruz elbette. Ama bildiklerimiz ve dikkatimizi çeken baz! veriler de var ortada. Örneğin, Irak’a asker gönderilmesi konusunda ABD ile yürütülen pazarl!klarda bir t!kanma yaşand!ğ!n! biliyoruz. TÜSİAD patronlar!, Genelkurmay ve AKP Hükümeti’nin ABD ile aray! tekrar düzeltebilmek için sergilediği bütün yalakal!ğa, öte yandan Irak’ta burnu sürtülmeye başlayan emperyalist işgalcinin kendi hesab!na ateşe sürebileceği fedailere duyduğu ihtiyac!n artan yak!c!l!ğ!na rağmen iki taraf da koşullarda bir türlü anlaşam!yor. T!kan!kl!ğ!n as!l nedeni, Türkiye kamuoyunun Irak’ta emperyalist işgalcilere tetikçilik yap!lmas!n! benimsememiş olmas!. Bütün korkutmalara ve göz boyay!c! vaatlere rağmen, AKP taban! da dahil toplumun ezici bir çoğunluğu bu onursuz politikaya karş! tepkili. Kamuoyununun bu işe bir biçimde “!s!nd!r!lmas!” gerekiyor. ABD, sadece Irak’a değil, orada da zorland!ğ! Afganistan’a da Türkiye’nin asker göndermesini istiyor. Ayr!ca, Türkiye’yi Suriye ve İran üzerinde de bask! unsuru olarak kullanma niyeti ve hesab! içinde. Uzun laf!n k!sas!, ABD’nin emperyalistler aras!ndaki hegemonya çekişmesinin tekrar k!z!şmaya başlad!ğ! Avrasya bölgesinde çok yönlü olarak kullanacağ! itaatkar tetikçilere olan ihtiyac! büyürken; Türk tekelci burjuvazisi ve egemen güçler içerisinde bu konuda tereddüt ve çatlaklar var. Hem TÜSİAD patronlar!, hem Ordu hem de AKP içinde bir kesim gözü kapal! bir biçimde ABD’nin kuyruğuna tak!lmaktan yana iken, baz! kesimler ise bunun AB’den daha fazla uzaklaşman!n yan! s!ra başka belalar da getirebileceği kayg!s!n! yaş!yorlar. Kamuoyundaki tepkiler, tereddütleri olduğu kadar bu çatlaklar! da keskinleştirici bir rol oynuyor. Yani bu noktada da, ‘kamuoyunun kazan!lmas!’ sorunu var her iki taraf için.
‘Tesadüf’ün böylesi... Bombalamalar!n arkas!ndan Ayd!n Doğan grubuna bağl! yay!n organlar!n!n, özelikle de her zaman derin devletin sözcüsü durumundaki Hürriyet’in yay!nlar!n! izlemiş olmal!s!n!z. Hürriyet sürekli bir biçimde, “İslamc! terör” vurgusu eşliğinde “Irak’ta istikrar!n sağlanmas!na katk!da bulunmaktan kaç!nd!ğ!m!z sürece bu belalardan kurtulamay!z” temas!n! işledi. Bu arada bombalamalar!n tam da emperyalist çete başlar! Bush ve Blair ikilisinin bir araya gelip kendi askerlerini Irak’tan bir an önce nas!l çekebileceklerini phanlamaya çal!şt!klar! bir kesite denk gelmesi tesadüf olarak görülemez. Bush-Blair Zirvesi’nden “uygun bir formül bulup Haziran’dan itibaren Irak’tan yavaş yavaş çekilme” karar!n!n ç!kmas! ile Hürriyet’in “m!r!n k!r!n etmeyi b!rak!p bir an önce Irak’a asker göndermeliyiz” temelindeki yay!n! aras!ndaki çak!şma yine bir tesadüf say!labilir mi sizce? Özellikle ABD ve İngiltere’nin bombalamalar!n arkas!ndan izledikleri politika da dikkat çekici. Her ikisi de hemen “güvenlik” sorunu bahane ederek, Türkiye’yi esas!nda ekonomik yönlerden de s!k!şt!r!c! önlemleri peşpeşe yürürlüğe soktular. Öyleki, Hükümet sözcüsü Adalet Bakan! Cemil Çiçek, “Bu kararlar Türkiye’nin ç!karlar!na bombalardan daha fazla zarar verdi” demek gereğini duydu. Borsa düştü, döviz kurlar! keskin iniş ç!k!şlar sergilemeye başlad!, turizm ve ihracat gelirlerinin düşmesi, yabanc! sermayenin Türkiye’den kaçma eğilimine girmesi korkusu etraf! sard!. K!sacas! bombalar, ‘siyasi bir mesaj’!n yan! s!ra ‘ekonomik bir şantaj’ arac! işlevini de gördü. İlginç değil mi, her iki yönden de darbeler, ‘bombalar! patlatt!klar!’ iddia edilen İslamc! güç ve çevrelerden değil, Avrasya’da kendi emperyal ç!karlar!na en uygun “yeni bir düzen” kurma peşinde olan ABD-İngiltere ikilisinden geldi. Laf! uzatmamak için sadece birkaç çizgiyle değindiğimiz bu verilerin !ş!ğ!nda düşündüğümüz zaman, sizce bu bombalar! kimler patlatt!?
YasanacakD端nya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 4
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 5
Yaflanacak
E
M
E
K
D
Ü
N
Y
A
S
5 Dünya
I
McDonalds’ta duygular!n!z bile standarta bağl!d!r
Sendikal Forum
“Askeri Gastronomi Sistemi” Bir grup Mc Donalds işçisiyle, çalışma koşulları üzerine röportaj yaptık. Mc Donalds’daki çalışma sistemi ile ilgili bizi bilgilendirir misiniz?
- Mc Donalds’daki çalışma sistemini biz “askeri gastronomi sistemi” diye tanımlıyoruz. Mc Donalds tam bir askeri örgütlenme gibi çalışır. Herkes birbirine karşı sorumludur. İçi-
ler usta başlarına, onlar asistanlara, asistanlar da menejerlere tabidirler. Görev hiyerarşik olarak yerine getirilir. Hem çalışma, hem de davranış ve tavır yönünden. Mc Donalds’daki çalışma sisteminin askeri çalışma sistemine dayandığını söylediniz, bu sistemin çalışan işçiler üzerindeki etkileri nedir? - Mc Donalds’daki standartlaştırılmış sistemde, sizin kullandığımız araçlardan, araçları kullanma biçiminizden, sosların, garnitürün miktarına kadar her şey standardize edilmiştir. Standart çalışma sisteminde sizin bir an dışarıya çıkıp, “Oh be, bende bir insanım” diyebilmeniz mümkün değildir. Bir dakika boş duramazsınız. Sürekli denetlenir ve uyarılırsınız. Bu sürekli bir endişe psikolojisi, bundan kaynaklı da gerginlik yaratır. Müşteri mi yok! Elinize bir bez alıp tekrar masaları silmeniz gerekebilir. “Niye” diye soramazsınız! O tempoda, Mc Donalds’daki bir işçinin o sistemin dışında düşünmeye zaten vakti de olmaz. Öyle bir girdaptır ki bu, aramızda ilk defa işe giren işçiye ertesi gün, “Nasıl rüyanda bir Mc gördün mü?” diye sorulur. Bilinç altınıza işler o tem-
Sozialamt:
“Yaşamak için az, ölmek için çok” Vingster Treff’te Sosyal dan!şman olarak çal!şan H!d!r Mak ile konuştuk. Sozialamt’!n görevleri nelerdir? -Federal Almanya’da Sozialamt’lar!n görevi; geçimini sağlamakta zorluk çeken insanlar!n bak!m!n! sağlamakt!r. Sosyal yard!m bir insan!n asgari yaşamsal ihtiyaçla!n! karş!l!yor mu? -Hay!r, Almanlar!n tabiri ile sosyal yard!m, “yaşamak için az ölmek için çok”. Sosyal yard!mla geçinenlerin çoğu yabanc! kökenliler midir? - Tam tersine! Almanlar, sosyal yard!m alanlar!n içerisinde çok yüksek bir oran! temsil ediyor. Bunu öyle bir yans!t!yorlar ki, yard!m alanlar!n hepsi sanki yabanc!lar. Kald! ki günümüzde iş alanlar!na bakt!ğ!m!zda kalifiye olmayan alanlardaki işleri hep yabanc!lar yapmaktad!r. O anlamda söylenen doğru değildir. Son y!llarda sosyal yard!mla geçinenlerin say!s!n!n artmas!n! nas!l değerlendiriyorsunuz? - İşyerleri kapand!, çoğu firmalar yurtd!ş!na kayd!lar. Örneğin, sadece Deutz’da binlerce insan işsiz kald!. Ford desen yine öyle. Bunlar işsizler ordusunu yaratt!. Eskiden yabanc!lar wohngeld (kira yard!m!) nedir? sosyal yard!m nedir? bilmezlerdi. Bunu son on y!lda yayg!n öğrendiler. Derneğinizin bu sorunu yoğun yaşayanlar nezdindeki misyonu ne? - Alman ve yabanc!lar!n çal!şmas!nda yard!mc! olan bir kuruluştur. Eyalet düzeyinde işsizlere yard!mc! olmaya çal!ş!yoruz. İşyeri bulmalar! konusunda yine eyalet düzeyinde sosyal yard!m alanlar!n haklar!n! takip ediyoruz. Ayr!ca benim diğer görevim; yasalar karş!s!nda insanlar!m!z!n haklar!n! koruma ve bilinçlendirmektir. Ama ne yaz!k ki son dönemlerde bu tür sosyal kuruluşlar! kapatma yönünde de ad!mlar at!lmaya başlad!. 2010 paketi ile sosyal yard!mla geçinenlerin karş!laşacağ! sorunlar ne olabilir? - Sozialamt’da dahil bu soruya henüz yan!t veremiyor. Bü-
po. İş ağırdır, sürekli müşteriye gülümsemek, standart duygu refleksleri göstermek zorundasınızdır. Otomatiğe başlanmış bir makina gibi her gün, her saat, her dakika aynı duygu reflekslerini göstermek zorundasınızdır. Oysa, 8 saat ayakta çalışma zorunluluğu bacaklarda varise, kan dolaşımının bozulmasına, bel ve sırt ağrılarının yaşanmasına neden olur.
Kaldı ki Almanya bir göçmen ülkesidir. Değişik uluslardan binlerce insan, daha iyi yaşamak özlemiyle geliyorlar. Yabancı olduğu bir ülkede en kolay iş bulabileceği işyerlerinin neredeyse başında gelir Mc Donalds. Kasa dışında kalan, bütün işleri dil bilmeden de yapabilmeniz mümkündür. Fazla teknik bir bilgiye sahip olmadan da çalışabilirsiniz. Otomasyon sistemine göre, gerekli performansı gösterebilen herkes Mc Donalds’da çalışabilir. Ayrıca özellikle Türkiye’den gelenlerin çoğu, Anadolu kökenli, sınıf bilinci gelişmemiş, eğitim düzeyi düşük işçilerden oluşur. Bir çoğunda özellikle son krizden de kaynaklı olarak “Hiç olmazsa bir işim var, en azından oturum sorunumu çözüyorum. O da olmazsa ben ne yapar!m” duygusu egemendir. Bu da tepkisiz duyarsız kalmalarını beslemektedir.
Sendikal örgütlenmenizin durumu nedir? - Mc Donalds’da yasal olarak örgütlenme hakkına sahipsiniz. Ama bu çalışmaya giren bir işçi her an işten atılabilir. Özellikle işçiler arasındaki kademe farkının yol açtığı ya da körüklediği rekabet, sınıf bilincinin oluşmasını, ortak tavır almayı engeller. Üstüne üstlük yöneticiler, iki işçinin birlikte pauseye (mola) çıkmasına, yan yana gelip konuşmalarına izin vermez bu disiplinsizliktir! Sendikal çalışmaya girenlerin tek tek işten atılmaları. Çokça yaşanm!şt!r.
Sosyal ilişkileriniz nasıl? - Mc Donalds’da çalışan işçiler, iş dışında birbirleriyle çok s!k görüşmezler. Toplumun ayn! kesimlerinden gelmelerine rağmen, işyeri ortamının körüklediği rekabet birbirimize karşı besleyebileceğimiz insani duyguları ortadan kaldırmaktadır.
Mc Donalds’da çalışanların ezici çoğunluğunun yabancı olmaları bir tesadüf müdür? - Kesinlikle değil. Ayrıca Mc Donalds’ın bir stratejisidir.
Fransa’da hak gasplar! art!yor Fransa’da sağc! hükümet, iktidara geldiğinden bu yana yapt!ğ! en iyi icraat olan hak gasplar!na bir yenisini daha eklemeye haz!rlan!yor. Hükümet, bir ay önce ç!kard!ğ! yeni yabanc!lar yasas!na tepkiler henüz yat!şmam!şken, bu seferde gözünü kamu çal!şanlar!n!n haklar!na dikti. İktidardaki UMP’nin (Cumhurbaşkanl!ğ! Çoğunluğu İçin Birlik Partisi) Meclis Grup Başkan! Jacques Barrot, hükümetin 6 ay ile bir sene içerisinde kamu çal!şanlar!n!n grev haklar!na k!s!tlama getireceğini aç!klad!.
“Kamu Hizmetlerini Asgari Seviyede Tutmak” Kamu çal!şanlar!na yönelik yeni sald!r!, Jacques Barrot’un bu sözleri ile maskelenmeye
yük olas!l!kla Arbeitloshilfe dediğimiz olay kalkacak, Arbeitlosengeld diye adland!r!yorlar. Bu da Sozialhilfe ile Arbeitloshilfe’nin birleştirilmesi. Bu konuda CDU, hem Arbeitsamt’!n hem de Sozialamt’!n birlikte sorumlu olmas!n! istiyor. Hükümet ise Arbeitsamt yetkili olsun diyor. Arbeitsamt ise “ben iş pazar!na haz!r olmayan insanlarla ilgilenmiyorum. Benim bunlara iş bulma olanağ!m yoksa Sozialamt’a gitsin” diyor. Öbür taraftan haklar budan!yor. Örneğin, ev ihtiyaçlar! karş!s!nda bundan sonra başvuru şans! tamamen kalk!yor. 345 euro s!n!r!nda bütün ihtiyaçlar!n! karş!lamak zorundas!n. Almanya bir sosyal devlet olmaktan ç!k!yor mu? - Evet. Sosyal devlet tan!m! halen bir kesim SPD, Grüne çevresinde dillendiriliyor. Fakat gerçek anlamda, Almanya’n!n bir sosyal devlet olma yönünde ilerlemediğini düşünüyorum. Ve korkar!m gelecekte Almanya devleti, insanlar! sadece bir işgücü olarak görecek. Almanya ekonomisinin ciddi bir finans krizi yaşad!ğ! bundan dolay! da sosyal yard!m alan!na
dönük yat!r!m yapamad!ğ! söyleniyor. Buna inan!yor musunuz? - Bu tamamen devlet politikas!.Belli işverenler ültimatom veriyor. CDU’nun iktidara gelmesini istiyorlar. Sermayenin gözünde eğer bir insan iş yapam!yorsa, üretime bir katk!s! yoksa o insan!n bu toplumda bir yeri yok. Bu böyle devam ederse, sosyal patlamalara yol açar. - Almanya’ da bir dönemin kapand!ğ!n! söyleyebilir miyiz? - Evet, gelişmelere bakt!ğ!mda Almanya; yeni bir şekillenmeye gidiyor. Bunu da sermaye belirliyor. Sosyal devlet kavram! unutuluyor. Önümüzdeki süreçte ç!kart!lan yeni yasalarla Sozialamt’lar Arbeitsamt’lar insanlar üzerindeki bask!y! daha da artt!racaklar. İşsizler ordusunun durumu ortadayken insanlara bask! terör uygulayacaklar. 10 işyerinden birine başvurmad!klar! için Arbetsamt onlar!n yard!m!n! hemen kesebilecek. Böylelikle kasalar!nda milyonlarca euro biriktirecekler. İnsanlar!n bu sald!r!lara çok haz!rl!kl! olmalar! gerektiğine inan!yorum.
çal!ş!yor. Aç!klaman!n, d!şişleri bünyesinde çal!şan 22 bin emekçinin yapt!ğ! grevin bir gün sonras!na denk gelmesi ise ilginç bir “tesadüf” olarak değerlendiriliyor. Bu sald!r! ile sadece içişleri bakanl!ğ! çal!şanlar!n!n değil, tüm kamu emekçilerinin en etkili silah! olan grev hakk! ellerinden al!nmak isteniyor. Avrupa’da en çok greve ç!k!lan ülke olan Fransa’da, hükümetin yeni sald!r! plan!na tepkiler ç!ğ gibi büyüyor. Özellikle kamu çal!şanlar!n!n üye olduklar! sendikalar, hükümetin aç!klamas!na sert tepki gösteriyorlar. Sendikalar, böyle bir şeye asla müsade etmeyeceklerini bildirerek gerekli mücadeleyi vereceklerini söylüyorlar. Zaten pek “soğumayan” Fransa, yak!nda iyiden iyiye !s!nacağa benziyor.
İsviçre’de bas!n işçilerinden direniş İsviçre’nin Listal bölgesinde bir matbaada çal!şan bas!n işçilerinin 19 arkadaşlar!n!n işten at!lmas! ve işverenin daha önce yap!lan toplu sözleşmeyi feshetmesi üzerine başlatt!klar! direniş kazan!mla sonuçland!. Arkadaşlar!n!n işten at!ld!ğ!n! ve patronun toplu sözleşmeyi tan!mayacağ! haberini al!r almaz işçiler iş b!rakarak greve ç!kt!lar. Grev çad!r! aç!ld!, işyeri işgal edildi. Patronun üretime devam etmeye çal!şmas!na izin verilmedi. Bunun üzerine çağ!r!lan polisle küçük bir çat!şma yaşand!. Sendikan!n çağr!s!yla ertesi gün matbaan!n önünde bin 500 kişilik bir miting yap!ld!. İşçilerin direnişçi tutumu üzerine işveren geri ad!m atarak sendika ile tekrar masaya oturdu ve daha önce anlaşmaya var!lan toplu sözleşmeyi kabul etmek zorunda kald!.
***
S!radaki hangi fabrika? Almanya’nın Schweinfurt-Puthingen’deki köprü yapımında kullanılan parçaları üreten SKF fabrikası 2004 yılı sonuda kapatılıyor. IG Metal’de örgütlü olan üç yüzün üzerindeki işçi, fabrikanın kapatılmasını pretesto yürüyüşü yaptılar. Fabrika yönetimi, artan rekabete dayanamadıkları söyledi. Üretimin Çin’e kaydırılması ise, son dönemde değişik üretim sektörlerinde olduğu gibi tesadüfi bir karar olmasa gerek.
Hasan Esener
İngiltere hizmet sektöründe iş göçü Çok uluslu büyük sanayi tekellerinin, üretim ve bilgi teknolojisindeki gelişmeleri de arkalar!na alarak üretimlerini işgücünün ucuz, sendikal örgütlülüğün zay!f olduğu ülkelere kayd!rarak karlar!n! katlad!klar! hemen herkes taraf!ndan bilinen bir gerçek. Son y!llarda bu trende hizmet sektödünde etkinlik gösteren tekeller de kat!ld!. Üzüm üzüme bakarak karar!rken, sermaye de sermayeye bakarak öğreniyor. Ucuz ve örgütsüzlüğü ile ters orantl! bir kalite ve çal!şma arzusuna sahip işgücünün cazibesi ve artan küresel rekabetle baş! dönen finans, yat!r!m ve sigorta kurumlar!, bu sarhoşluğu çabuk atlat!p çareyi sanayi tekellerinin stratejik yeniden yap!land!rma politikalar!nda buluyorlar. Bu süreci, diğerlerinde olduğu gibi, dev Amerikan bank ve sigorta şirketleri başlatt!. ‘90’l! y!llar!n başlar!nda İrlanda gibi ülkelerde “data işleme” ve “müşteri hizmetleri” ofis-atölyeleri kurarak, telefon ve bilgisayarlar arac!l!ğ!yla servis vermeye başlad!lar. Gelişen bilgi ve haberleşme teknolojileri uydu üzerinden yap!lan iletişimi dramatik biçimde ucuzlatmaya devam ederken, bu süreç Amerika’dan Britanya’ya s!çrad!. Çok yak!n tarihte yap!lan bir araşt!rma, son iki y!l iç inde Britanya’dan 28 firman!n, İngilitere’deki müşterilerine servis sağlamak için Hindistan’da 50 bine yak!n işgücünü bünyesinde bulundurduğunu ortaya koydu. Yine en son iki ay içinde HSBC, yaklaş!k 5 bin işgücünü Hindistan ve Çin’e transfer edeceğini ve bu işlemin 2005 y!l!na kadar tamamlanacağ!n! aç!klad!. Bu işlem doğal olarak İngiltere’de bulunan ‘data işleme’ ve ‘müşteri hizmetleri’ birimlerinin kapat!lmas!n! gerektiriyor. Ek olarak Llyods 2 bin 350, Barclays 500 ve bir sigrta şirketi olan Aviva-Norwich Union’da 2 bin 350 kişiyi işinden edecek işgöçünü yak!n bir tarihte başlatacaklar!n! duyurdular. Yani art!k bir banka müşterisi olarak İngiltere’den bankaya telefon açt!ğ!m!zda karş!m!za Hindistan, Çin, Singapur ya da Tayland’dan biri ç!kacak ve yapt!rmak istediğimiz işlemi bir İngiliz işçisinin onda biri fiyat!na gerçekleştirecek. Aradaki onda dokuzluk fark! da o banka veya şirket cebine indirecek. Sermayenin küresel ekonomide emek gücü için biçip, dikip, giydirmeye çal!şt!ğ! yeni elbisenin ad! olan ‘yeni uluslaras! işgücü dağ!l!m!’ kapsam!nda imalat endüstrilerindeki büyük tekeller, gelişmekte olan ülkelerde taşeronlaşt!rma ve doğrudan yat!r!m yolu ile emek gücünden azami kârlar elde ettiler. Ağ!r çal!şma koşullar!, çocuk işçileri sömürme, varolan k!s!tl! örgütlülükleri de serbest bölgeler vs. yard!m! ile dağ!tma ve tasfiye, öte yandan vergi avantajlar! ve avantajl! mülkiyet tahsisi gibi teşviklerle kâr! katlanan uluslararas! çok ortakl! sermaye şimdi bunu derinleştiriyor. Şu anda s!ra bu ülkelerin eğitimli, yabanc! dil bilen, dinamik ve analitik düşünen insanlar!n! sömürmeye geldi. Tekelci şirketler bir yandan bu ataklar!n! h!zland!r!rken, Britanya halk!ndan ve sendikal örgütlülüklerden eleştirilerde yükselmeye başlad!. Sendikalar, bu şirketleri “kurumsal sosyal sorumluluk sahibi olmamakla” eleştiriyor, yaşanan iş kayb!n!n işsizliği art!racağ!n! belirtiyor ve hükümeti şirketlere müdahale etmeye davet ediyorlar. İşçi Partisi hükümetinin başbakan! Tony Blair’in bu yak!nma ve eleştirilere yan!t! ise şöyle oldu; “Bu bir gerçeklik ve dünyan!n bugünkü durumu bu. Küresel ekonomide olanlar! durdurmay! deneme görüntüsü içinde olmad!k hiçbir zaman…” Sendikalar tekelleri ‘kurumsal sosyal sorumluluğa’ davet ededursun, bu kurumlar, ortaklar!n!n mutluluğunu perçinleyecek kar maksimizasyonu için –bunun gelecekteki sürekliliğini de sağlayacak bicimde– eylem planlar!n! kararl!l!kla uygulamaya başlad!lar bile. Bu anlamda, sendikalar!n ‘kurumsal sosyal sorumluluk’ gibi reformist sloganlarla sermayeyi dizginlemeye çal!şmas!n! ve salt bu haliyle bile konuyu politik aç!dan kavrama yeteneksizliklerini ya da isteksizliklerini başka bir yaz!ya b!rakal!m.
Aachen’daki Philips fabrikas! da kapat!l!yor!..
Almanya’n!n Aachen kentinde k!rkdokuz y!ld!r siyah-beyaz televizyon tüpü üreten LP Philips fabrikas! 2004 y!l!nda kapat!l!yor. Üçyüzü Türk toplam bin işçi, işsizler ordusuna kat!lacak. Telefonla tek tek evlerinden aran!p toplant!ya çağr!lan işçiler fabrikan!n kapat!lmas! karar!n! duyunca tam bir şok yaşad!lar. Aachen LP Philips şefi Christoph Klaus fabrikan!n kapat!lma nedenini: “... tüplü televizyonlardaki fiyat düşüşü beklenenden daha h!zl! gelişti. LCD, TFT ve plazma televizyon pazar!n! beklenenden daha h!zl! bir şekilde ele geçirdi” diye aç!klad!. IG Metal Sendi-
ka’s!nda örgütlü Philips işyeri temsilciliği ise, fabrikan!n kapat!l!p başka bir ülkede üretim yapmas!n! engellemeye çal!şmak yerine, tazminatlar!n art!r!lmas! için mücadele vereceklerini aç!klayarak Philips tekelinin işini kolaylaşt!ran bir yaklaş!m sergiliyor. Üretimin Çek Cumhuriyeti’nde süreceğini öğrenen işçiler tepkilerini sokakta ifade ettiler. Fabrikadan yedi kilometre yürüdükten sonra Eurogress salonundaki toplant!ya gelen Philips işçileri, toplant!da konuşma yapan fabrika müdürünü !sl!klad!lar. Philips fabrikas!n!n kap!s!na kilit vurulduğu günden itibaren Aachen kenti esnaf! ve fabrikaya yan iş yapan işletmeler de işyerlerine kilit vurmak zorunda kalacaklar. Bu durumda Aachen esnaf ve emekçilerini s!k!nt!l! günler beklemekte.
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 6
Yaflanacak
Dünya 6
Y
Bush’un yalan saati
Donald Rumsfeld ölür. Öbür dunyan!n kap!s!nda Aziz Peter’in karş!s!nda dururken, arkas!nda saatlerle dolu çok büyük bir kap! görür. Merak eder sorar: - Bu saatler ne böyle? Aziz Peter cevap verir: - Bunlar yalan saatleri. Dün-
yadaki herkesin bir yalan saati vard!r. Her yalan söyleyişinde saatteki ibre hareket eder. - Oooo. Peki bu kimin saati? - Azize Teresa’n!n saati. İbre hiç bir zaman oynamad!, yani hiç yalan söylememiş - İnan!lmaz der Rumsfeld, Peki bu kimin saati? - Bu Abraham Lincoln’ün saati. İbre iki kez hareket etti, yani Lincoln tüm yaşam!nda sadece iki kez yalan söyledi. En sonunda Rumsfeld dayanamaz ve sorar - Peki bizim başkan Bush’un saati nerede? - Bush’un saati İsa’n!n ofisinde. İsa onu vantilatör olarak kullan!yor.
Tavşan Operasyonu Günün birinde devletin ileri gelenleri, suça karş! en etkili devlet örgütünü tespit edebilmek için, bunlardan üçü aras!nda bir yar!şma düzenlemeye karar verir. Bu amaçla üç tavşan üç ayr! koruda serbest b!rak!l!r. Söz konusu üç teşkilattan her biri, kendilerine ayr!lan koruda, tavşan! en k!sa sürede bulmak zorundad!r. MİT (Milli İstihbarat Teşkilat!) koruya öncelikle mikrofonlar ve mini kameralar yerleştirir. Pek al!ml! dişi tavşanlar sat!n al!p, koruya salarlar. Tilkiler kiralarlar. Korunun pek çok yerine havuçlar koyarlar, gömerler. İnlere kovuklara zehirli yiyecekler b!rak!rlar. Ağaçlar!, otlar!, taşlar! sorguya al!rlar. Üç ay süren araşt!rmalardan sonra, raporlar!n! sunarlar: “Dosya kapanmşt!r zira böyle bir tavşan hiçbir zaman var ol-
mam!şt!r.” Jandarma örgütü ise,h!zla koruya ulaş!r, çepeçevre sar!p bütün giriş ve ç!k!şlar! tutarlar. Tavşana teslim olmas! için yap!lan k!sa bir uyar!dan sonra, koruyu mermi yağmuruna tutarlar. Ard!ndan koruyu ateşe verirler ve her türlü yaşam izini silerler. Teşkilat!n maskeli elemanlar! tavşan!n yanm!ş cesedini kas!la kas!la sürüyerek götürüp, raporlar!n!n verirler: “Görev başar!yla tamamlanm!şt!r komutan!m!” Polis Teşkilat!’na gelince, hiç acele etmeden bir tek minibüsle kendilerine ayr!lan koruya gelir. Gözlerine kestirdikleri bir ine ani bir bask!n yap!p, merkeze dönerler. Ertesi sabah ağz! burnu haşat olmuş bir porsukla savc!n!n önüne ç!karlar. Zavall! porsuk zorlukla savc!ya şunlar! söyler: “tamam, tamam... ben bir tavşan!m!
Av. Ersin Esen
fi
A
M
• Michael Jordan NIKE ayakkab! reklam! için alid!ğ! ücret 20 milyon dolar, yani toplam 30 bin Endonezyal! işçiye ödenen maaştan fazla! • 11 yaş!ndaki çocuklar NIKE ve GAP’ta köle olarak çal!şt!r!l!yor. • Dominik Cumhuriyeti’nde NIKE ve Champion beyzbol şapkas! üreten işiçiler ise 20 dolar değerindeki şapka baş!na 8 cent kazan!yor! • Walt Disney müdürlerinden Michael Eisner 1996 y!l!nda 200 milyon dolar kazan!rken saat ücreti 97 bin 600’dolard!. Disney’in tişörtlerini yapan
toplam 325 bin Haiti işçisinin saat ücretine eşitti! • NIKE ayakkab! fabrikas!nda çal!şan işçiler haftada toplam 65 saat cal!smakta ve ald!klar! ücret ise 10 dolar
Konu: Dünyadaki açl!k
Digital Atasözleri •Kedi kullanamad!ğ! programa, virüslü der. •Şifreni söyleme dostuna, o da söyler dostuna. •Hack’e giden hacklenir. •Sabr!n sonu resettir. •Yavuz virus, ev sahibinin bilgisayar!n! kilitler. •Duvaks!z gelin, CDROM sürücüsüz PC olmaz. •Tuşa basmakla klavye eskimez. •Dağ dağa kavuşmaz, billgisayar bilgisayar’a kavuşur. (Internet olay!). •Arayan virüsünü de bulur, truva at!n! da.
1
Hukuk
A
Bunlar! biliyor muydunuz?
2
3
•Virüsünü söylemeyen anti-virüsünü bulamaz.
Dünya çap!nda yap!lan bir araşt!rmada şu soru soruldu:
•Virüs geliyorum demez.
“Dünyan!n geri kalan!ndaki besin yetersizliği konusundaki fikirlerinizi lütfen aç!klar m!s!n!z?” Afrika’da hiç kimse “besin”in ne olduğunu bilmiyordu. Bat! Avrupa’da hiç kimse “yetersizlik”in ne anlama geldiğini bilmiyordu. Doğu Avrupa’da hiç kimse “fikrin” ne olduğunu bilmiyordu. Güney Amerika’da hiç kimse “lütfen’in ne anlama geldiğini bilmiyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nde hiç kimsenin “dünyan!n geri kalan!”na ilişkin en küçük bir fikri yoktu!
•Virüsle yatan program, kopyas!yla kalkar. •Virüs gelince bac-up’!n! ald!n m!, şimdi musait misiniz?’ diye sormaz. •Virüsün baş! küçükken ezilir. •PC’in var m! derdin var. •Virüsü an, anti-virüsünü haz!rla. •Her virüsün bir program yiyişi vard!r. •Virüs, ferman dinlemez.
4
5
6
7
8
9
10 11
1 2
Kirac! Haklar! Bir kirac!n!n kiray! zaman!nda ödeme, evi sözleşme kurallar!na göre kullanma, evde oluşan hasarlar! en k!sa zamanda ev sahibine bildirme vs. gibi sorumluluklar!n!n yan!s!ra yasal haklar! da vard!r. Bunlardan biri de şudur: KİRAYI İNDİRME HAKKI Ev sahibi, kiraya verdiği daire veya evin iç ve d!ş donan!m!ndan, tesisatlar!ndan ve müşterek kullan!m alanlar! da dahil olmak üzere sözleşme şartlar!na ve uyulmas! gereken tabii kurallara göre sorumludur. Ev sahibi sorumluluğunu yerine getirmiyorsa, yani evde önemli say!labilecek herhangi bir hasar veya kusur (Mietmangel) var ise ve bunlar! gidermiyorsa, kirac!, ayl!k kiray! mevcut olan unsurlar!n önemine göre indirme hakk!na sahiptir. Bu durumlarda kira indirimi, hata ortadan kald!r!l!ncaya kadar devam ettirilir. Yaln!z kira indiriminde bulunabilmek için hasar ve kusurun belirgin boyutta olmas! gerekir. Bunlardan baz! örnekler şunlard!r: Kaloriferlerin bozuk olmas! veya gerektiği gibi yanmamas!; evde nem, rutubet, küf oluşmas!; borular!n bozuk olmas! veya patlamas!; çat!n!n veya duvarlar!n hasarl! oluşundan dolay! eve su girmesi; pencere ve kap!lar!n aral!klar!ndan soğuk hava girmesi; d!ş kap!n!n bozuk olmas!; s!cak suyun akmamas!, merdivenlerin temizlenmemesi; posta kutusu olmamas! veya yetersiz olmas!; diğer kirac!lar taraf!ndan rahats!z edilmesi, elektrik veya su tesisat!n!n ar!zal! olmas!... Kiran!n hangi miktarda indirileceği konusunda ise, yukar!da belirtildiği gibi sabit bir ölçü yoktur. Bu, hasar ve kusurun önemine göre tesbit edilir. Evdeki olumsuz durumlar ne kadar büyükse kira indirim oranlar! da ona göre yükselir. Hatta evin oturulamayacak durumda veya inşaat halinde olmas! gibi hallerde yüzde 100 indirme olanağ! bile doğar. Yaln!z dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur; kiray! indirmeden önce ev sahibine evin hasar ve kusuru bildirilmeli ve bu hususlar!n giderilmesi isteminde bulunulmal!d!r. Bunun yan!s!ra ev sahibine uygun bir müddet tan!nmas! ve bu unsurlar tan!nan müddet içerisinde giderilmediği takdirde kiran!n indirilebileceğinin de bildirilmesi gerekir. Bu bildirimin, delil aç!s!ndan yaz!l! ve iadeli taahhütlü (Einschreiben mit Rückschein) olarak gönderilmesi önemle tavsiye edilir. Eğer tan!nan süre içerisinde hasar ve kusur giderilmemiş ise kira gelecek aylar!n kiras!ndan düşürülür. “Kira indirme hakk!”, evin hasar ve kusur durumu ortadan kalk!nc!ya kadar devam eder. Ayn! zamanda kira bildirim tarihinden itibaren geriye dönük de indirilebilir. Ev sahibi hasar ve kusurlar!n giderilmemesinde !srar ediyorsa, bu durumda kira indirme hakk!n!n kullan!lmas!n!n yan!s!ra kirac! mahkemeye de başvurabilir. Diğer bir alternatif ise, kirac! evde oluşan hasar! kendisi yapt!rabilir ve onar!m masraflar!n! kiradan düşebilir. Böylesi bir güç duruma düşüldüğünde bir avukata veya kirac!lar! koruma derneklerine başvurulmas! tavsiye olunur.
3 4 5 6 7 8 9 10 11 Soldan Sağa
Yukar!dan Aşağ!ya
1. Paris proletaryas!n!n 18 Mart 1871’de gerçekleştirdiği ayaklanman!n ad! 2. Serçegillerden, ağaç kurtlar! ile geçinen bir kuş (Picus). 3. Boyun eğen, kendini başkas!n!n buyruğuna b!rakan... Türkü, şark! 4. Alev, yalaz... Gezegen 5. Yedinci sanat... Yal!n, süssüz, anlaş!l!r olan 6. S!k!nt!s!z, rahat... Türkiye’nin plaka imi 7. Osmanl! devletinin k!sa yaz!l!ş!... Gelenek, görenek 8. Litrenin k!salt!lm!ş!... MÖ. 200’li y!llarda Orta Avrupa’dan gelerek Yunan yar!madas!na yerleşen savaşç!l!ğ! ile ünlü (Troya savaş!nda Anadolu’ya sald!ran) kavimlere verilen genel isim... Tar!m alanlar! için yüz metrekare değerinde yüzey ölçü birimi 9. May!s ay!nda ağaçlar!n filizlendiği mevsimde esen bir f!rt!na 10. Anadolu’nun baz! bölgelerinde ağabeyin söyleniş biçimi... Uluslararas! Yazarlar Birliği’nin k!sa yaz!l!ş! 11. Mahrukat, !s! sağlamak amac!yla yak!lan madde... Bat! Anadolu köy yiğidi, zeybek.
1. Mali, para ile ilgili... Yer k!r!ğ! 2. Feodalite... Birlik, komite 3. Kürdistan’da petrol ç!kar!lan bir bölge... Mera, salmal!k, yayla 4. Cisimlerin yüzeyleri aras!nda kalan her nokta... Mitolojideki en büyük tanr! 5. Kayak... Ham petrolün dam!tma ürünlerinden biri 6. Romanya’n!n orta k!sm!nda bulunan dağ!n ve bölgenin ad!... Kara Kuvvetleri’nin k!sa yaz!l!ş! 7. İlkel bir silah... H!ristiyanl!kta kad!n din görevlisi 8. Uygun bir aç! oluşturacak biçimde birbirini kesen demir yolu hatlar!... Nargillerden, koyu k!rm!z! renkte, küçük bir ağaç (Punica granatum) 9. Ses... Emile Zola’n!n ünlü roman!... Kürtçede amca 10. Mezopotamya’da uzun y!llar hakimiyet kurmuş bir imparatorluk... It!rl!, yenilebilir, otsu bir kültür bitkisi 11. Kök, as!l, temel, esas... (1943-1986) y!llar! aras!nda yaşam!ş olan, Yaşam!n Ucuna Yolculuk, Eski Bahçe Eski Sevgi gibi kitaplara imza atan soyad! (.... Özlü) olan yazar!m!z... Sodyum elementinin simgesi.
Felsefik düflünceler Nilgün Demir
Sanat hayran! MIRCE Ebe Mirce ebe gazeteleri kar!şt!r!rken-okumas! yoktur, bol bol resimlere bakar- gözüne ressam Tracey Emin’in aylarca sergilenen ‘Dağ!n!k yatağ!m’ adl! eseri(!) tak!l!yor. “K!z!m bu nedir, bu nedir”, “Mirce ebe, o bir sanatç!n!n sergilediği sanat eseri” diyorum. “Anlad!m da bu nedir anlamad!m. Hele bir daha anlat” “Şimdi nene bu kad!n sevgilisinden ayr!lm!ş...” “Visssss, niye ki? Ehh, hakl!, bu pasakl!y! ne yaps!n adam?” “Bilmiyom niye ayr!lm!ş ama bir hafta yataktan ç!kmam!ş”‚ “Abovvv!!! Bir hafta yatm!ş m!‚ ay! gibi he” “Ya nene dinle, bunal!ma girmiş”, “Vah vah”‚ “Dinle, yataktan ç!kmam!ş”; “Doktora gitmeyi de mi ak!l edememiş?” “Bunal!mda diyom kad!n, doktora gidecek hali yokmuş herhalde” “Niye, anas! babas! yok mu?” “Ya nene, kad!n!n 7 sülalesini tan!m!yorum ki...” “Ehhh, anlat bakal!m”, “Bir hafta yataktan ç!kmam!ş, sonra da yatağ!na bakm!ş ve o dahiyane fikir doğmuş; ‘yahu ben bunu niye sergilemeyeyim’ demiş ve dediğini yapm!ş”. Mirce ebenin yüzünde garip bir ifade, belli anlamaya çal!ş!yor. “Allah allah, demek öyle hee?!’’ “Aynen öyle”, “K!z!m k!z!m. Bu sanat manat olamazzzz. Anlatt!ğ! birşey yok ki bunun.” Neyse, bakt!m sanatla çok ilgileniyor, o günlerde sergisi olan erkek bir ressam!n sergisine gitmeyi teklif ettim. Gezmeyi sever Mirce nine; hemen atlad!‚ “Gidelim k!z!m, güzel olur”. Serginin önündeyiz. Mirce ebe heyecanl!, ne de olsa ilk defa sergiye gidiyor. İçeri giriyoruz. Salonda dikkatimi çeken bembeyaz duvarlar. Resim falan yok... Şaş!rma s!ras! bende. Ressam ç!k!yor, konuşma yapacak. “Sevgili konuklar!m hoşgeldiniz! Bu benim ilk sergim; şimdi bu beyaz duvarlara bak!p istediğiniz resmi istediğiniz büyüklükte hayal edin”. Tövbe tövbe!!! Adam! katil eder böyleleri... Ulan ben bunun için mi geldim?! Evimde de yapard!m bu işi denyo... Gel şimdi bunu Mirce ebeye anlat... Uygun bir dille anlat!yorum. “Visssss, ben bunu döverim” demesiyle çantas!n! adam!n baş!na indirmesi bir oluyor. “Sanat neymiş görün, sen bizi salak m! san!yon?”… Salonda bir curcuna… Görevliler koşturuyor; Mirce ebe ve ben tabii ki karakol yolunday!z. “Beğendin mi yapt!ğ!n!?” “K!z!m bunlar terbiyesiz, ne yapsayd!m? Ehh k!z!m adam!n gözü morard!, benimki de sanat say!l!r herhalde...” İkimizi de al!yor bir gülme. Karakolun önündeyiz. Polisler garip garip bak!yorlar. 60’l!k nine Mirce ebe karakola da düşmüş oluyor böylelikle. Ehh, “Herşeyin bir ilki vard!r” diye boşuna söylememiş atalar. Önce resmimizi çekiyorlar. Mirce ebe bozulan başörtüsünü düzeltiyor, “güzel ç!kal!m di mi?” Hücrelere at!lmadan önce üst aramas! var. Memur ellerine eldiveni tak!p gelince Mirce ebe bas!yor figan!, “K!z!m bunlar beni öldürecek!.. Ne yapacak eldivenle?” Memur baş!na geleceklerden habersiz olarak Mirce ebeye doğru gelirken, bizimki kad!na girişiyor. Hem de ne girişme… Tamam art!k, ömür billah ç!kamay!z buradan… Memurlar art!k korkudan yaklaşam!yorlar ebeye, uzaktan konuşuyorlar. Avukat geliyor, iki suçlama var: Biri adam dövmek, diğeri memura mukavemet… Yüzünde h!nz!r bir gülümseme beliriyor Mirce ebenin, “Bana bak avukat bey, öncelikle o sanatç!ya ben dava aç!yorum, beni ve bizi aldatt!ğ! için. Memura gelince, nefs-i müdafada bulundum. Aha tan!ğ!m da var, di mi k!z!m? Karakollarda adam öldürüldüğünü M!s!r’daki sağ!r sultan bile duydu be...” Daval! olarak geldiğimiz karakoldan davac! olarak ç!k!yoruz. “Şu yatağ!n! sergileyen kad!n!n sergisi nerde k!z!m?” “Ebe ya boşver, ne yapacaks!n?” “Yok, sadece bir soru soracağ!m, bu sanat! kimin için yap!yorlar?..”
Bu say!daki bulmacam!z!n doğru çözümünü ileten ilk 10 okurumuza, Metin Yeğin’in
Yeni bir lezzetle, yeni bir tatla
“F” filminin CD’sini hediye edeceğiz.
Mersin Tantuni Salonu’nda Buluşal!m!
Geçen say!n!n yan!t!:
1. Şube:
2. Şube:
Soldan Sağa : 1. Arafat... Çap 2. Base... Esame 3. Odin... Zabit 4. Nam... Vale 5. Orjinal... 6. Liberal 7. Çete... Mal 8. Na... Erivan 9. Ak!m... Maket 10. M!r... Nar... Ta
Weidengasse 53 Köln-Eigenschtein
Yukar!dan Aşağ!ya: 1. Abonoz... Nam 2. Radar... Çak! 3. Asimile... Ir 4. Fen... Jitem 5. Siber 6. Tez... Ne... İma 7. Savar... Var 8. Çabalamak 9. Amil... Lanet 10. Petek... Ta
Tel: 0221-270 78 48
Merowingerstr. 3 Köln-Clodwischplatz (Pek yak!nda hizmetinize girecektir)
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 7
Yaflanacak
K
A
D
I
7 Dünya
N
Kad!nlar!n sorunu ayn!:
‹çimdeki pencere
“Önce babam!n k!z!yd!m -2” Çeflitli yafllardan bir grup kad›nla yapt›¤›m›z ve ilk bölümünü geçen say›m›zda yay›mlad›¤›m›z söyleflimizin de vam›n› bu say›m›zda veriyoruz. Sohbetimizin geçen say›da yay›nlad›¤›m›z bölümünde, kad›nlar›n bugünkü toplumda nas›l yaflad›klar›n›, nas›l bir s›k›flm›fll›k içinde olduklar›n› konuflmufltuk. Söylefliye kat›lan genç k›zlardan Gülan “kendi kufla¤›yla ablas›n›n kufla¤›n›n yaflad›klar› dönemin ayn› olmad›¤›n›” söylemiflti Gülan’›n sözü b›rakt›¤› yerden devam ediyoruz. Nas!l bir farkl!l!k yaş!yorsunuz? Gülan: Mesela bizim yaş!tlar!m!z!n çoğu okumuş, meslek edinmiş çal!ş!yor ve aile ilişkileri de sizinkinden daha farkl!.
Hatta tersi bir şey yaşan!yor diyebilirim. Bence böyle yaşamay! kad!nlar!n kendileri belirliyor.
Doğru, bugün er şey var ama bizim için çizilen s!n!rlar, belirlenen kal!plar yok mu? Şenay: Doğru. Kad!nlar için s!n!rlar bütün dünyada var. Ben İrlanda’ya gittiğimde öğrenmiştim. Hala kad!n kendi ad!na hesap açam!yor, ayr!lam!yor, Türkiye ve benzeri ülkelerde kad!nlarla ilgili onlar! ev köleliğine hapseden ya da emeğini değersizleştiren bir y!ğ!n yasa var. Bunlar zamanla toplum taraf!ndan kabul görmüş ve bizim yaşam!m!z! belirlemeye başlam!şlar. Daha sonra yasalarda iyileşmeler olsa bile toplum taraf!ndan bir kez kabul edilen bu kurallar sürekli kendini üreterek karş!m!za ç!km!şlar. Bugün Avrupa’da her şey var diyoruz ama burada da kad!n başka başka kal!plarla karş! karş!ya değil mi? En barizinden cinsel bir metad!r. Bunun örneklerini her yerde görebiliriz. Evimize gelen dergilerden, reklamlardan, kozmetik ürünlerden modaya vb. “iyi bir kad!n” iyi ev işleri yapan kad!nd!. Kapitalizmde ise ona ek olarak ideal bir kad!n güzel ve seksi bir kad!nd!r. Böle bir anlay!ş ve kal!plar yok mu? Gülan: Doğru, bunlar var ama bence bunlar! kad!nlar!n kendileri y!kabilirler. Ayşe: Bence toplumu hiç takmadan yaşayacaks!n. Benim için önemli olan ailemdir. Nas!l yaşayacağ!m! onlara kabul ettirdikten sonra gerisi beni ilgilendirmiyor. Gülan: Bence toplumu d!şlamak doğru değil. Yani onlar!n bizi mutsuz eden belirlemelerine izin vermemeliyiz ama onlar! takmamazl!k da yapmamal!y!z. Onlar!n geri yanlar!yla sürekli savaşmal!y!z, yapacaklar!m!z! kabul ettirmeliyiz. Bunu yapmay! başard!kça onlar!n değiştiğini de göreceğiz. Sevim: Toplumu d!şlayamay!z, çünkü onlarla birlikte yaş!yoruz. Tümüyle d!şlarsak o zaman farkl! noktalara da savrulabiliriz. Onlarla birlikte bir değişimi dönüşümü düşünmeliyiz. Aysel: Yapt!ğ!m!z işin, yaşa-
m!m!z!n bir değerinin olmas!n! istiyoruz. Tüm yaşam!m!z misafir ağ!rlamak, çocuk büyütmek, ev işleri olsun istemiyoruz. Sevim: Doğru, Annemizin babam!z!n yaşam! bize dar geliyor. Şimdiye kadar yaşad!k ama art!k devam ettirmek istemiyorum. Sadece ev işlerini yapmak, çocuk büyütmek istemiyorum. Bunlar! Nas!l Değiştirebiliriz? Aysel: Toplumun değer yarg!lar!n! k!rman!n savaş!m!n! vermek Gülan: Al!şkanl!klara savaş açmak, istediğimiz yaşama al!şt!rmak. Ama toplumu yads!yarak değil, umursamayarak değil, kendine güvenle !srar ederek. Sevim: Kad!nlar için bir söz var, “Önce çocuktum, sonra babam!n k!z! oldum, sonra kocam!n kar!s!, daha sonra da çocuklar!m!n annesi oldum. Ben art!k ne zaman ben olacağ!m?” Bu söz bütün herkesi ifade etmiş gibi hep beraber alk!şl!yoruz. Gülan: Bir kad!n!n bunlar! değiştirmek için savaşmas! laz!m. Gerici değer yarg!lar!ra al!şkanl!klara, aile akraba bunlar!n bize çizdiği yaşama, bütün bunlara karş! savaşmak laz!m. Kendimden bir örnek vereyim. Yeni yeni genç k!z olduğumda bir geceye gitmem gerekiyordu. Arkadaşlar!m da gelmemi çok istiyorlard!. Benim için gitmezsem olmaz bir şeydi. Kararl!yd!m, babamla konuşup onu ikna etmeye. Babama söyledim, “olmaz” dedi. Ben de, “Mutlaka gitmeliyim. Tüm arkadaşlar!m gidiyor. Ben de gideceğim ve kendimle ilgili tüm mesuliyeti al!yorum. Yaşayacağ!m her ne olursa olsun bunun hesab!n! vereceğim söz” dedim. Yine “yok” dedi. Israrla, “Gideceğim ve sabah beraber oturup kahvalt! yapacağ!z” dedim. Zoraki gittim. Ve dediğim gibi ondan sonra oturup konuştuk. Ondan sonra yavaş yavaş hareket alanlar!m genişlemeye başlad!. Babam da
bana güvenmeyi öğrendi. Arzu: Ben büyüdüğüm koşullarda bir kad!n!, evlendikten sonra ev işlerini yapan, eşini bekleyen, onun d!ş!nda eşi isterse onu gezmeye götüren bir tarzda düşünüyordum. Bundan başka olacağ!n! da bilmiyordum. Eşimin demokrat biri olmas!ndan dolay! ben bu yaşam!n d!ş!nda bir yaşam!n olduğunu ondan öğrendim. Şimdi eskisi gibi düşünmüyorum. Art!k kad!n!n kendi iradesi olmas! gerektiğine inan!yorum. Şenay: Bir kad!n düşünmekten de korkuyorsa yapabileceği hiçbir şeyi yoktur. Psikoloji dersinde hocam!z bir şey söylemişti: “Kad!nlar düşünmekten korktuklar! için kendilerini, her zaman yapt!klar! günlük işlerle olaylar.” Temizlik vb. kad!nlar!n çoğunlukla yapt!ğ! bu işte. Aysel: Toplum içinde kendi kimliğimizi bulmal!y!z. Neyiz, ne yapmak istiyoruz diye kendimizi sorgulamal!; ne için yaş!yorum diye kendimize sormal!y!z. Çözümü de kendimizde aramal!y!z. Kendimize bu güveni duymal!, buradan başlamal!y!z. Gülan: Bir kad!n ekonomik olarak eşine bağ!ml! olmaktan ç!kmal! ki, kendine güveni olsun. Örneğin bizimle yaş!t olan bir arkadaş!m!n hayat! şimdiden mahvolmuş durumda. Çünkü yaşam karş!s!nda kendine güveni yok. Dil bilmiyor, çal!şm!yor, ehliyeti yok, Kendinde olmayan şeyler sadece kocas!nda var, bu yüzden dayağa da her türlü şeye de katlan!yor. Sevim: Kad!n istemeden hiçbir şey değişmez. Değiştirmek için kendi varl!ğ!m!z! koymal!y!z. Bence anne ve babalar!m!z!n koyduklar! bu kal!plar dar geliyor bize. Ve böyle düşünmeye başlad!ysak demek ki bir şeyler değişmeye başlam!şt!r. Nursel: Yap!lacak şey, nas!l bir yaşam istiyorsak onun için savaşmam!z laz!m. Bu savaş, silahla değil istemediklerimizle savaşmak.
Bir buldozer umutlar!m!z! ezemez!.. Rachel Corrie, Amerikal! bir öğrenciydi. 2003 k!ş baş!nda Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin evlerinin y!k!lmas!n! protesto ederken İsrail ordusunun bir buldozeri taraf!ndan ezilerek öldürüldü... Rachel, işçi hareketi ve bar!ş hareketinin yan! s!ra adalet için çal!şan bir gönüllüydü. Filistin halk! için adalet, Rachel’in derinden hissettiği birçok sorundan biriydi... Rachel için ‘derinden hissetmek’, birşeyler yapmak anlam!na gelirdi. Bu nedenle Filistin’e gitmeye karar verdi. ABD Irak’a sald!rd!ğ!nda İsrail sald!rganl!ğ!n!n artmas!n!n da olas! olduğundan hareketle uluslararas! gönüllüler ve gözlemcilerin orada bulunmas!n!n önemine inan!yordu. Rachel, Gazze’ye gitmenin tehlikesinin fark!ndayd!. Fakat kendisini buna rağmen Filistin halk!yla dayan!şmaya adad!.... Aşağ!da O’nun 7 Şubat’ta ailesine gönderdiği mektubundan baz! bölümler yay!nl!yoruz: “..Şu anda, iki hafta bir saattir Filistin’deyim ve hâlâ gördüklerimi anlatabileceğim çok az kelime var. Birleşik Devletler’e yazarken burada neler ol-
duğunu düşünmek; bu sanal iletişim bana lüks gibi geliyor... Buradaki çocuklar!n birçoğu, duvarlar!nda tank mermilerinin açt!ğ! delikler ve yak!ndaki ufukta sürekli onlar! gözlemleyen işgalci bir ordunun kuleleri olmadan hiç yaşad! m!, bilmiyorum... çocuklar bana “Kaif Sharon?”, “Kaif Bush” diye soruyorlar ve s!n!rl! Arapçamla “Bush Majnoon”, “Sharon Majnoon” diye cevap verince kahkahalarla gülüyorlar. (Bush Nas!l? Şaron Nas!l? Bush Deli, Şaron Deli)... Burada 8 yaş!ndakiler, küresel iktidar yap!s!n!n işleyişinin-en az!ndan İsrail söz konusu olduğunda- benim birkaç sene önce olduğumdan çok daha fazla fark!ndalar... Bununla birlikte hiçbir okuman!n, konferansa kat!lman!n, belgesel izlemenin ve ağ!zdan ç!kan hiçbir sözün beni buradaki durumun gerçekliğine haz!rlayamayacağ!na inan!yorum. Bu durumu görmeden hayal edemezsiniz... İsrail ordusunun silahs!z bir ABD vatandaş!n! vurursa büyük zorluklarla karş!laşacak olmas!, ordu kuyular! yok ettiğinde su alabilecek param olmas!
gerçeği ve tabii ki buradan gitme seçeneğinin olmas! gerçeği. Benim memleketimde ailemden hiç kimse, araba kullan!rken ana sokağ!n baş!ndaki kulede bulunan roketatar taraf!ndan vurulmad!... Eğer ben bu çocuklar!n varolduğu bu dünyaya ulaşt!ğ!mda, bu dünyaya kenar!ndan ve eksik bir şekilde dahil olduğumda bukadar öfke duyuyorsam, tam tersi olsayd! ve onlar benim dünyama girselerdi nas!l olurdu diye merak ediyorum. Onlar, Birleşik Devletler’de genelde çocuklar!n ebeveynlerinin vurulmad!ğ!n! ve bazen okyanusu görmeye gittiklerini biliyorlar. Fakat suyun ne kadar değerli olduğunun bilinmediği ve kap!lar!n geceleri buldozerler taraf!ndan çal!nmad!ğ! sakin bir yerde yaşayabilir, öldürücü kuleler, tanklar, silahlanm!ş “yerleşimler” ve şimdi büyük metal bir duvarla kuşat!lmam!ş bir dünya gerçeekliğini tecrübe edebilirsiniz. İşte böyle olduğunda, var olarak -sadece varolarak- dünyan!n tek süper gücü taraf!ndan desteklenen dünyan!n dördüncü büyük ordusunun boğaz!n!z! s!kan kuşatmas!n!n sizi kendi evinizden silme
girişimine direnerek, yaşad!ğ!n!z -sadece yaşad!ğ!n!z- çocukluğunuzun, harcanan bütün y!llar! için dünyay! afedebilirmisiniz merak ediyorum... Gazze hergün çeşitli boyutlarda yeniden işgal ediliyor, fakat bence tanklar!n gözlem yapmak ve topluluklara yak!ndan ateş açmak için sokaklara girip birkaç saat veya birkaç gün sonra çekilmeleri yerine bütün sokaklara girip burada kalmalar!ndan korkuluyor... İsrail ordusu enbüyük iki kuyuyu yok ettiğinden beri Refah’!n d!ş mahallelerindeki bir kuyunun baş!nda gece boyunca beklenmesi gerekiyor... Topluluklar!n pekçoğu, uluslararas! kişilerden, evlerin daha fazla y!k!ma uğramas!na kalkan olmalar!n! rica ettiler... Fakat aç!kças! say!m!z çok az... Buradaki insanlara tereddüt ederekte olsa Birleşik Devletler’deki pekçok insan!n hükümetimizin politikalar!n! desteklemediğini ve küresel örneklere bakarak nas!l direnileceğini öğrendiğimizi söylerken kendimi Pollyanna gbibi hissetmemi sağlad!ğ!n!za için teşekkürler...
Ayşe Çolak GÖZLERİ GECE KARANLIĞIYDI Sokakları yeni yıla çoktan hazırlamışlardı. Binlerce ampul direklerde, araçlarda, mağaza vitrinlerinde “Hoşgeldin yeni yıl” yazısıyla ışıldamakta. O şaşalı milenyum yıllarından birine girmemize birkaç gün var. Yağmurun ışıltılı geceye inat sessiz sessiz cama vurarak yağması, kaybettiğim insanların anılarına gömmüştü beni. “Ne olursunuz yavrumu kurtarı!!!!!n...” diye bir çığlık, gecenin aydınlığını karartmış, sessizliğini bozmuştu. İrkildim. Kucağında minicik bebeğiyle bir kadın çılgınlar gibi bağırıyor, yardım istiyordu. Pencereyi açmamla, gecelikle aşağ!ya inmem bir oldu. Anne perişan... Beni görünce dizlerinin bağı çözüldü, olduğu yere yığılıverdi. Sürekli “Kapına geldim, Hasan’ımı kurtar” diye yalvarıyordu. Saat gecenin 23:00’ü. O çaresiz ve güçsüz. Derdini anlatamıyor, çünkü dil bilmiyor. Hastaneye de gidemiyor, oysa acil müdahale lazım. Oraya bu halde gidene kadar yavrusu ölecek, sadece bunun farkında. Baba işinde, annenin çığlıklarını duyamıyor. Bebeği kucağıma aldım, havale geçiriyordu; ateşi 40 derecenin üzerinde. Titreyen vücuduna, donmuş ayaklarına dokununca, gece karanlığı gibi gözlerinde bir zamanlar kollarımda kaybettiğim ablamın bakışlarını yakaladım. O çaresizliği bir kez yaşadım, bir daha asla!.. “İlk yardım çağırınnn...” diye haykırdığımı hatırlıyorum. Işıklar yandı, pencereler birer ikişer açıldı. Farklı uluslardan komşularımız, insanlık adına ne gerekiyorsa her şeyi yaptılar. Ambulans ve acilciler gelmişlerdi. Ortalık tam anlamıyla ana baba gününe dönmüştü. İlk müdahaleyle minicik yavru, hayata yeniden “merhaba” diyen bakışlarıyla annesini arıyordu. Bir anda ne kadar çok anne baba edinmişti minik yavru... Milenyumlu yıl bu yıl olmalıydı sanırım. Şimdi o bebek iki yaşında. Güvercin misali pencereme konar ve çikolata ister benden. Usulca atarım. Kanatlarını çırparak teşekkür eder oyuna dalar yeniden. O şanslı bir bebekti; Irak’ta Filistin’de, Afganistan’da, Afrika’da... binlercesi bu kadar şanslı değiller. Ya ölüyor ya da hayatlarının sonuna kadar sakat kalıyor birçoğu. Ve eminim hepsinin gözlerinde aynı bekleyiş...
Gerici ataklar Paris’i ziyaret edenler, Notre Dame kilisesinin kap!s!n!n tam karş!s!nda yere çak!l! pirinçten bir armay! farketmişlerdir. Arman!n üzerinde “Fransa yollar!n!n s!f!r noktas!” diye yaz!l!d!r. Hatta baz! Frans!zlar işi daha da ileri götürerek, buray! dünyan!n merkezi ilan etmektedirler. Bundan olsa gerek, Avrupa hep dünyan!n göbeği gibi gelmiştir bana. Keşifler ve Rönesans buradan başlam!ş; çağlar aç!lm!ş, çağlar kapat!lm!şt!r burada. İki büyük savaş!n göbeğidir Avrupa. En politik k!ta görünümündedir. İlk büyük devrimci dalga oradan kabarm!ş, Frans!z ihtilali Avrupa’y! çalkalam!ş, Komün bayrağ! Paris’te dalgalanm!ş, Rus Devrimi dünyada yeni tomurcuklar açm!şt!r.
Avrupa korkutuyor beni Avrupa bir yandan da hep korkutmuştur beni. Marx değil miydi, vatan!nda istenmeyen adam ilân edilen, gittiği ülkelerde rahat yüzü görmeyen, o ülkeden bu ülkeye s!ğ!nmaya çal!şan... Kitlelerin şahlan!ş!na şahit olmuş Avrupa, önderlerine karş! da o denli ac!mas!z olmuştu. Daha da kötüsü, o Avrupa değil miydi milyonlarca Yahudiyi gaz odalar!na gönderen, sonra da isimleri bile an!lmas!n diye küllerini havaya savuran... Avrupa bugün de korkutuyor beni. Bazen o toprak parças!nda yaşayan insan! anlamakta güçlük çekiyorum.
Haremlik-Selaml!k eğitim önerisi Geçenlerde Fransa’da, “k!z öğrencilerle erkek öğrencilerin ilkokullarda birlikte eğitim görmelerinin başar!y! azaltt!ğ!na” dair baz! çevrelerce bir tart!şma başlat!ld!. Bu çevreler k!zlarla erkeklerin ayr! ayr! eğitim görmelerini savunuyorlar. Bu tür tart!şmalar!n şimdilik kamuoyu yoklamas!ndan -oluşturulmas!ndan başka bir amac! yok. Ancak gerekli destek bulunduğunda, böylesi tart!şmalar parlamentoda ciddi bir yasa taslağ! haline
dönüşüyor.
Kürtaj Karş!tlar! da atakta Frans!z parlamentosu gemi daha da az!ya ald!. Geçenlerde bir gece oturumunda, az say!da milletvekilinin onay!yla ‘ilginç’ bir yasa ç!kar!lmaya çal!ş!ld!. Taslak, hamile bir kad!n!n kazayla düşük yapmas!na sebebiyet verenlere bir y!la kadar hapis cezas!n! öngörüyordu. Neyse ki yasa, Senato’ya gitmeden geri çekildi. Bunda şahlanan kamuoyunun büyük etkisi oldu. Başta kad!n dernekleri olmak üzere, toplumun çeşitli katmanlar! yasaya karş! ç!kt!; hatta iktidar partisinin kad!n milletvekilleri bile yasan!n kendilerine rağmen ç!kar!ld!ğ!n! aç!kça beyan ettiler. Yasay! ç!karanlar bunun, “tamamen insani nedenlerden” ç!kar!ld!ğ!n! ileri sürseler de, yasan!n ‘kürtaj-karş!tlar!’n!n meclis önündeki gösterilerinin gölgesinde oylanmas! tesadüfi değildi. İşin özüne bak!ld!ğ!nda, altm!şl! y!llarda, devrimci dalgayla beraber yükselen kad!n!n kurtuluş hareketine vurulmak istenen önemli darbelerden biriydi bu.
Kilisenin gölgesi Senato eğer yasay! onaylasayd!, “cenin” yaşayan bir insan statüsüne sokuluyordu. Böylece kad!nlar!n daha önce kazand!klar! kürtaj mücadelelerine de geri dönüş yolu aç!l!yordu. O dönemlerde de kilise sözcüleri, “spermde İsa’n!n sureti vard!r” diyerek tüm doğum kontrollerine karş! ç!km!şlard!. Kilise bu düşüncesinden asla vazgeçmemiştir. Gerici güçler ve ideoloji, kad!n hareketinin karş!s!nda terkettikleri mevzileri geri almay! hedefliyorlar. Bir önceki yüzy!lda aş!ld!ğ!n! sand!ğ!m!z konular, 21. yüzy!lda hâlâ geriye döndürülmeye çal!ş!l!yor. Üstelik uygarl!ğ!n beşiği sand!ğ!m!z Avrupa’da oluyor bu. İşte bunlar korkutuyor beni. Gültekin
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 8
Yaflanacak
Dünya 8
G
E
N
Ç
L
‹
K
“Reform” sald›r›lar› ö¤rencileri harekete geçirdi..
Berlin Berlin’deki protesto eylemleriyle ilgili olarak Asta’dan bir arkadaşla konuştuk. Sizi tan!yabilir miyiz? İsmim Enriko Schönberg, 22 yaş!nday!m. Teknik Üniversite’de okuyorum. Asl!nda ben Asta ile direkt bağlant!l! olan biri değilim. Düzenlenen grev-
den dolay! buraday!m, bu çal!şmay! yürütüyorum. Çal!şmalar!m aras!nda öğrencilerle bağlant! kurmak, onlar!n sorunlar!n! ve önerilerini dinlemek var. Ayr!ca öğretim görevlileriyle kontak kurmak. Şu an devam eden eylemlerin ve grevin amac!n! öğrenebilir miyiz? Enriko Schönberg: Amac!m!z birincisi; devletin, öğrenci-
ler için koyduğu harca karş! ç!kmak. İkincisi ise; burada 140 bin öğrenci kapasitesi varken 85 bin öğrenciye yer veriliyor, buna karş! ç!k!yoruz. Bunlar!n yan! s!ra öğrenim alan!n!n d!ş!nda da toplumun genelini kapsayan, “tasarruf önlemleri” denilen devletin k!s!tlamalar!na karş!y!z.
isteniyor. Örneğin Frankfurt’da da bundan dolay! çok eylemlilikler oldu. Öğrenci harçlar! art!k Almanya çap!nda gündeme getirilmek ve uygulanmak isteniyor. Başka bir sonuçta şu, üniversitelere art!k yeni öğretim görevlileri al!nmayacak.
Buna k!saca "Agenda 2010" Reform paketine karş! durmak diyebilir miyiz? E. Schönberg: Gerçekten öyle. Kapsaml! olarak bu "Agenda 2010" paketine karş! olan bir eylem. Zaten yabanc!lar!n da, burada bu eylemlere kat!lmalar! gerekiyor. Çünkü bu kapsamdan onlarda büyük oranda etkileniyorlar.
Bu yönelim konusunda, üniversitelerin özelleştirilmeye haz!rland!ğ! ya da bunun ilk ad!mlar!n!n at!ld!ğ!n! söyleyebilir miyiz? E. Schönberg: Asl!nda harçlar!n art!r!lmas! bunun bir ad!m!. Çünkü bu harçlar! ödüyorsan!z, siz burada bir müşterisiniz. Şu anda asl!nda üniversitede ki kimi k!s!mlar tam olarak özelleştirilmiş durumda. Asl!nda bu özelleştirme bir süreç ve aşamal! uygulanan bir süreç. Zaman içinde dozaj! art!r!larak, basamak basamak yap!lan bir şey.
"Agenda 2010" paketindeki k!s!tlamalar üniversitelere ve öğrencilere somut olarak nas!l yans!yor? E. Schönberg: Şu anda konsept olarak birçok yans!malar! var. Oraya gelmek istiyorum. Üç üniversitede 2006’dan 2009’a kadar 75 milyon euro k!s!tlama yap!lacak. Gelecek iki y!l içinde de 50 milyon euroya yak!n yeni k!s!tlamalar olacak. Bu öncelikle üç üniversiteyi kaps!yor, TU, Frei Üniversite, ve Humbold Üniversitesi. Öğrenci harçlar!n!n art!r!lmas! şu anda Berlin Eyaleti’nde öne sürülüyor ama bu Almanya çap!nda da yap!lmak
Bu eylemleri örgütleyen ve eylemlere kat!lan öğrencilerin moral durumu nas!l? Eylemlerle bir kazan!m sağlanacağ!na inan!yorlar m!? E. Schönberg: Herkesin morali iyi. Şöyle bir şey var, bir duvar! görürsünüz, o duvar! hep büyütürsünüz gözünüzde. Ama belli bir süre sonra duvar! aşar diğer tarafa geçersiniz. Bu da ona benziyor; bir de belli bir
oranda amac!m!za ulaşacağ!m!za inan!yoruz. Asl!nda bu aşamada bile bizim bir kazan!m!m!z var. Bir kere en az!ndan üniversitede politika tart!ş!l!yor şu an. Öğretim görevlileri ve profesörlerle kontaktlar var. Onlarla durmadan bilgi al!ş verişi yap!l!yor, politika tart!ş!l!yor. Burada eylem organize etmeyi öğrendik. Belli bir tecrübe kazan!ld! yani. Bunlar!n hepsi önemli bir kazan!md!r diye düşünüyoruz.
Halktan nas!l bir tepki var? Destek görebiliyor musunuz? E. Schönberg: Burada ç!kan Tages Spigel gazetesinde geçenlerde bir anket yay!nland!. Halk!n yüzde 83’ü bu eylemleri gerçekten olumlu buluyor. Almanya d!ş!ndaki üniversitelerle de bir ilişkiniz var m!? E. Schönberg: Bence öğrenciler sadece bu alanda değil hemen her konuda dünya genelindeki gelişmelerle ilgili olmal!d!rlar diye düşünüyorum. Bu eylemlere Almanya çap!nda 20’ye yak!n Üniversite kat!l!yor. Sadece Almanya çap!nda değilde Avrupa çap!nda da bu eylemlilikler sürüyor. İtalya’da, Londra’da, Paris’te. Şu an amac!m!z hep beraber hareket etmek için bir oluşuma gitmek. Gerisini ilerde düşüneceğiz.
Paris Fransa’da yüksek öğrenim sistemi bir dizi anti-demokratik reformla değiştirilerek öğrencilerin haklar! gaspedilmek isteniyor. Sözkonusu reformlar!n gelecek y!l uygulamaya konulmas! planlan!yor. Reform taslağ!, öğrenciler taraf!ndan sert tepkilerle karş!lan!yor. Binlerce öğrenci sokaklara dökülerek reform taslağ!n! protesto etti. Öğrenciler reformlara, “üniversiteler aras! rekabeti art!racağ!n!, üniversiteye girişte eleme sistemi doğuracağ!n!, elit ve ikinci s!n!f fakülteler yaratacağ!n!” söyleyerek karş! ç!k!yorlar. LMD (Licence Master Doctorat) denilen reform taslağ!, “Avrupai sisteme geçiş” bahanesiyle diplomalar!n niteliğini de değiştiriyor. Fakülteden fakülteye olacak bu değişiklik, ayn! değeri taş!mayacaklar! için diplomalar!n ulusal geçerliliğini de ortadan kald!r!yor. Böylece örneğin Lyon’da ald!ğ!n!z üniversite diplomas! Paris’te geçerli olmayacak. LMD’ye göre, şu anda iki y!ll!k öğrenim sonunda verilmekte olan DEUG (ve eşdeğer) ile dört y!l!n sonundaki maitrise diplomalar! kald!r!lacak. Üniversiteye giren her öğrenci diploma alabilmek için, en az üç y!l okumak, lisanstan sonra
mesleğe başlad!ğ!nda da iki y!l! tamamlamak zorunda kalacak. Ayr!ca her üniversiteye otonomi verilmesi planlan!yor. Verilecek otonomi şunlar! kapsayacak: 1. Üniversiteler kay!t paralar!n!, limitsiz bir şekilde art!ş yapabilme imkan!yla birlikte kendileri belirleyecekler. 2. Yaln!zca büyük üniversitelerde ve profesyonalize bölümlerde olan seçkin (öğrenci eleme) sistemi lisanstan sonra tüm üniversitelerin kendisine b!rak!lacak. 3. Üniversitelerin genel politikas! bugün öğretim görevlileri, personel ve öğrencilerden oluşan bir üniversite konseyi taraf!ndan belirlenirken, reformla bir Stratejik Yönlendirme Konseyi kurulacak. Bu konsey, bölge temsilcilikleri ve MEDEF temsilcilerinden oluşacak. Genel politikalar hakk!nda söz sahibi olacak. Öğrencilerin okuduklar! üniversitenin yönetimi hakk!nda söz haklar! kalmayacak. 4. Her üniversiteye, öğrenciler için ikinci bir şans olan Eylül ay!ndaki telafi s!navlar!n! kald!rabilme hakk! verilecek. Öğrenciler bu reformlara, “Öğrenimin bir lüks değil, herkes için bir hak olduğu” slogan! ile karş! ç!k!yorlar. Fransa’n!n birçok üniversitesinde, reformlara karş! protesto gösterileri düzenleniyor.
“Big Brother” işbaş!nda!.. “Big Brother” haberimiz olmadan hayat!m!za yerleşmiş bile... Elektronik denetimin, teknikte olduğu gibi siyasal, toplumsal ve hukuksal alanlarda da kullan!lmas! için hergün yeni ad!mlar at!l!yor. 5 y!l öncesine kadar “Science Ficton” (Bilim Kurgu) dediğimiz şeyler bugün çoktan gerçekleşmiş bulunuyor. Elektronik denetim, RFİD çiplerinde ve cep telefonlar!nda kullan!l!yor. Biometrik tan!mada (yüztan!ma), DNS-bilgibankalar!nda (genetik ), araba plaka scannerinde ve “Trusted Computing” gibi alanlarda bu yöntem karş!m!za ç!kacak.
RFİD: Radio Frequency İdentification Device Bunlar genelde 0,3 mm den küçük mikroçipler. Okuma cihazlar!n büyüklüğüne ve mesafelerine göre bilgi transferinde bulunabiliyor. Bu çipler, bilinen Barcode’lardan daha fazla bilgi depolayabiliyor. Ayr!ca, barcodlar gibi
Satranç Tahtas› Haz!rlayan:
Satranç Club 2000 Köln
aç!kta olmadan, !slak ve tozlu yerlerde de işlev görebiliyorlar. Texas Instruments şirketi, y!kamaya ve kuru temizlemeye rağmen işlevini koruyabilen özel bir çip üretti. Bununla insanlar, k!yafetlerine yerleştirilmiş bir çip arac!l!ğ!yla haberleri dahi olmadan izlenebilecekler. Avrupa Merkez Bankas!, kağ!t paralar! 2001 y!l!n!n sonunda RFİD yöntemiyle marke edeceklerini aç!klad!. Tesco (İngiltere) ve Wal-Mart (ABD) gibi süpermarket zincirleri de bu yönteme geçeceklerini aç!klam!şlard!. Fakat protestolar!n yükselmesi üzerine, k!sa bir deneme sürecinin arkas!ndan bundan şimdilik vazgeçtiler. Çipler özellikle küçük işletmelerde de kullan!lacak ve barcodlar!n yerine geçecekmiş. Bir dönem sonra al!ş verişlerde ödeme kasalara yap!lmayacak. Bunun yerine bir Scanner (taray!c!), al!ş veriş sonras! arabadaki tüm ürünleri okuyarak tutar!n! bilinen hesaptan çekecek.
Bunun yan! s!ra bu çip yöntemi, işaretleme (markalama), identifikasyon (kişilerin kategorilendirilmesi), ürün takibi ve belli ak!şlar!n otomasyonunda da kullan!lacak. Kullanma alanlar! Mağazalar!n yan! s!ra kütüphanelerde , depolarda, paket servislerinde, bilet işlemlerinde h!rs!zl!ğa karş!; ayr!ca çöp, lojistik, taş!ma ve otobanlarda da bu çiplere dayal! sistemler devreye girecek.
Biometrik özellikler, kimlik kartlar! ve pasaportlara işlenecek Amsterdam, Singapur ve New York havaalanlar!nda bu yöntem denenecekmiş. Bu çip denetim merkezleri için de yeni olanaklar getiriyor. Eğer identifikasyon numaralar! biliniyorsa, polis ya da istihbarat örgütleri, özel okuma cihazlar! yard!m!yla istedikleri kişilerin nerelerde olduklar!n! bilecekler. RFİD çipleri sayesinde, kamera sistemi olmadan da bir
çok bilgi transferi olabilecek. Kimlik kart! veya pasaportlarda olan bu çipler sayesinde polis kimlik kart! sormadan senin kim olduğunu bilecek. Applied Digital Solutions firmas! 12 x 2 mm büyüklüğünde böylesi bir çip üretmiş. Bu çip hayvanlarda ve insanlarda derinin alt!na yerleştiriliyor. Şirket, ağ!r hastalar!n ya da koruma alt!na al!nan hayvanlar!n yan! s!ra başka amaçlarla kontrol ve denetim için de bu çipin ne kadar yararl! olduğunu vurguluyor.
Mağazaya girdiğiniz anda cebinizdeki para bilinecek Pazar analistlerinin söylemlerine göre, işletmelere, kontrol ve denetim merkezlerine bilgi toplamada değişik olanak sağlayacak olan bu çipler için s!rf deneme sürecinde 2008 y!l!na kadar 3,1 milyar dolar harcanacakm!ş. İşletmeler bu çip sayesinde, bir bak!şta kimin hangi elbiseyi
giydiğini ve cebinde ne kadar para olduğunu, mağazan!n hangi kat!nda, hangi ürünlerle ilgilendiğini tespit edebilecekler. Art!k cebindeki paraya göre mağaza sana değer verecek. Yani paran!z yoksa çarş!-pazar gezmeleriniz de art!k herhalde keyifsizleşecek. Vitrinlere bakarak tatmin olma imkan!n!z dahi art!k ortadan kalkacak.
İngiltere’de Tesco süpermarketlerinde Gillette MachIII marka jiletlerin hepsi bu çiplerle marke edildikten sonra, hem bu ürünü eline alan hem de kasada ödeme yapan müşterilerin iki kez fotoğraflar! çekilir olmuş. Ard!ndan bu fotoğraflar mağaza çal!şanlar! taraf!ndan karş!laşt!r!larak kimin ödeme yap!p yapmad!ğ! anlaş!lacakm!ş. Uzun laf!n k!sas!, sistem, bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi bizleri kontrol alt!na alman!n peşinde...
Hamburg’daki Asta, (Öğrenci Kurulu) öncülüğünde yaklaş!k 250 öğrenci 28 Kas!m’da Hamburg Belediye Binas! önünde imza kampanyas! başlatt!. HWP (Hamburg ekonomi ve Politaka bilimleri Üniversitesi)’nin Hamburg Üniversitesi ile birleştirilmesini protesto eden öğrenciler, sloganlar eşliğinde oturma eylemi yapt!. Eylemin yasad!ş! olduğunu gerekçe gösterek sald!ran polis, 6 öğrenciyi gözalt!na al!rken buna engel olan diğer öğrencileri de tartaklad!. 50’li y!llarda bilim adamlar! ve eğitmenler sendikas! öncülüğünde kurulan HWP’nin özerkliği tasfiye ediliyor. HWP,
lise diplomas! olmadan da okumak isteyen değişik kesimlerden ev kad!n!, göçmenler, işçiler ve daha önceden yüksek okul okuma şans!na sahip olmayanlar!n tercih ettiği bir üniversite özelliği taş!yordu. HWP’de okumak için giriş s!nav!ndan başar!l! geçmek yeterliydi. HWP’nin, özerkliği ve bağ!ms!z karar alma hakk! da tamamen tasfiye ediliyor. 2004 y!l! güz döneminde, öğrenci harçlar!n!n artt!r!lmas! yönünde Dohnami (Hamburg Ekonomi Senatörü) Komisyonu, karar ald!. Ayr!ca komusyon sosyal bilimlerde öğrenci say!s!n! yüze 30 düşürmeyi hedefliyor. Hem Hamburg Üniversitesine hem de HWP’ye bağl! sosyal bilimlerin art!k yan dersler olarak verilmesini istiyor.
karş!l!kl! olarak tekrar! halinde oyun berabere biter. Onun için yenileceğini anlayan oyuncunun böyle yapt!ğ! görülmüştür. -Bir beraberlik şekli de şöyledir: Eğer Şah’dan başka hiçbir
taş kalmam!ş veya hareket edemiyor, Şah da tehdit alt!nda değil ama s!ra kendisinde olduğu için oynamak zorunda ise ve oynad!ğ! zaman tehdit alt!na giriyor, yani Şah’! ilk hareketde
al!n!yorsa pat olur, yani oyun berabere biter. Satrançta yenmenin tek yolu mat etmektir. Yani karş! taraf!n Şah’!n! tehdit ederek ona kaçacak yer b!rakmamakt!r.
“H!rs!zl!ğ! önleme” bahanesi
Hamburg
Satranç öğreniyoruz Satranç, iki kişiyle bir satranç tahtas! üzerinde oynanan bir tür zeka oyunudur. Oyun 16’s! siyah, 16’s! beyaz olmak üzere, toplam 32 taşla 8x8, 64 küçük kareden oluşan kare bir tahtada oynan!r. Satranc!n Kurallar!; -İki kişiyle oynan!r. -Amaç karş! taraf!n Şah’!n! mat etmektir. Şah’! k!p!rdayamaz hale gelen (mat olan) taraf oyunu kaybeder. -Oyuna her zaman beyazlar başlar (Beyaz!n kim olacağ! kura veya fikstür ile belirlenebilir). -Taş yemek, karş! taraf!n taş!n!n yerine kendi taş!n! koyup,
yerine koyduğun taş! alma şeklinde olur. -At hariç hiçbir taş karş! taraf!n veya kendi taş!n!n üzerinden atlayarak geçemez. -Her taş!n kendine has hareket ve taş yeme (alma) şekli vard!r. (Bu şekiller yan tarafta verilmiştir.) Özel Durumlar: -Piyonlar en son sat!r’a giderlerse kullan!c!n!n isteğine göre At, Fil, Kale veya Vezir olabilirler. -İstenildiği takdirde Kale ve Şah daha önce oynat!lmam!şsa ve şah çekme pozisyonunda değil ve Kale ile Şah’!n aras!nda
bir taş yok ise ROK denilen bir hareket ile Kale Şah’!n yan!na getirilir, Şah da Kale’nin diğer taraf!na geçer. Bu hareket genelde savunma amaçl! yap!l!r. -Ayn! hareketin üçten fazla
Taş ismi
Hareket şekli
Taş alma şekli
Şah Vezir Kale Fil
Bir kare olmak şart!yla her yöne gidebilir. Her yöne ve istediği kadar uzakl!ğa gidebilir. Bulunduğu sat!r ve sütunda s!n!rs!z ilerleyebilir. İstediği kadar uzakl!ğa çapraz gidebilir. Beyaz karedeki fil, siyaha ve siyahtaki de beyaz karreye geçemez. “L” şeklinde, yani iki kare ileri ve bir kare sola gibi. İlk hareketi iki kare olabilir. Diğer hareketleri tek kare ve daima ileridir. Sağa, sola gidemez.
Hareketiyle ayn! Hareketiyle ayn! Hareketiyle ayn! Hareketiyle ayn!
9 5 3
Hareketiyle ayn! Sadece çapraz!ndaki taş! yiyebilir.
3 1
At Piyon
Değeri
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
‹
T
Seite 9
Yaflanacak
B
L
‹
M
Deniz değirmenleri lelere monte edilen 15-16 metre uzunluğundaki pervaneli türbinler deniz yatağına yerleştiriliyor. Gelgit etkisiyle oluşan akıntı, pervaneleri hareket ettiriyor. Jeneratöre bağlı pervanelerden, karaya bağlı kablolarla kasaba şebekesine elektrik ulaşıyor. Bu sistem çevreyi kirletmiyor. Ancak çevrecilere göre bu yeni enerji modeli balıklara ve deniz eko sistemine zarar verebilir. Proje yöneticisi Bjorn Bekken ise gönderdigi e- postada şunları söyledi: Temiz enerji arayışlarına bir yenisi daha eklendi. Norveç firması Hammerfest Strom AS, gelgitin yarattığı kinetik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürmeyi başardı. Norveç’in kuze-
yindeki Kvalsund Kanalı’nın dibine yerleştirilen türbinler Hammerfest kasabasının tüm elektrik ihtiyacını karşılıyor. Sistem temel olarak su değirmeni mantığı ile çalışıyor. Ku-
“Hazırladığımız çevre raporunda sistemin deniz canlılarına zarar verdiğine dair bir bulguya rastlamadık. Ayrıca pervaneler dakikada 7 devir yapıyor ve kenarları keskin değil, yuvarlak.”
Denizlerde nüfus say!m! Okyanuslarda bir çoğu şimdiye kadar bilinmeyen 15 binden fazla bal!k türü belirlendi. Araşt!rma her y!l 150 ile 200 aras!nda daha önce soyu bilinmeyen bal!ğ! ve 1700 civar!nda deniz canl!s!n! kayda geçiriyor. Bilim adamlar! dünyan!n yüzde 70’den fazlas!n! kaplayan okyanuslarda 20 bin çeşit balğ!n ve 2 milyona yak!n deniz bitki ve canl!lar!ni!n yaşad!ğ!n! düşünüyorlar. Bu amaçla oluşturulmuş su alt! yaşam!ni!n saptanmas! program! çerçevesinde bir araya gelmiş bilimciler. Dünyan!n yüzde 70’inden fazlas!n! kapsa-
yan okyanuslarda yapt!klar! araşt!rma ve incelemelerde kirliliğin yanl!ş avlanman!n, nükleer art!klar!n!n denizlere b!rak!lmas!, kimyasal deneyler ve at!k sular sonucunda de çeşitili bal!k türlerinin yok olduğu kimilerinde bu tehlikeyle karş! karş!ya kald!ğ! aç!klan!yor. Balina, orkinos, k!l!ç bal!ğ! gibi kimi büyük bal!klar!n yok oluşa yüz tuttuğu söyleniyor. Deniz canl!lar!n!n soylar!n!n tükenmesi, ilaç yap!m!nda kullan!labilen bir çok doğal maddenin de yitimi anlam!na geliyor. 53 ülkeden 300’den fazla bilim adam! kay!t tutmak için bir ara-
İlk internet kullan!c!lar!, belli sitelerin güvenlik sistemlerini ya da o sitelerin özelliklerini bilmedikleri için epeyce panik yaşarlar. Örneğin, baz! siteler hangi kanaldan girildiğini an!nda tespit eder ve ekinci girişinizde, “Bu siteye ikinci ziyaretiniz” gibi yaz!lar ekranda görüebilir. Ya da makinada kurulu ICQ program!n!n fark!nda değildir. ekranda “Merhaba” yaz!s!n! görünce, “Sen De kimsin?” cevab!n! verebilir. İşte bu öğretme-öğrenme deneyimle-
E
K
N
‹
Solucanlar!n ömrü uzat!ld!
rinden birinde yaşananlardan: İki arkadaş; biri diğer arkadaş!na e-mail adreslerinde ise, önce kullan!c! ad!, sonra bağl! bulunduğun mail sağlay!c!. Com, org, net vb. şeklinde bir uzant! ile ç!kar.” Uygulamal! anlat!m epeyce sürer. Ard!ndan öğretici pozisyonunda olan döner arkadaş!na? “Şimdi şöyle bakay!m senin mail adresin ne? diye sorar. Cevap fazla gecikmez: “www...” Öğretici ç!lg!na döner: “Şimdi sana bi kafa atarsam görürsün www’yi” der.
9 Dünya
K
Mahmut Hoca’n›n Kürsüsü Mahmut Şahin Global Akademia Koordinatörü www.globalacademia.com
Zaman denilen !rmak
Solucanlar genelde ‘ölüm’ ve ‘çürüme’nin sembolü olarak görülür. Kalifornia Üniversitesi araşt!rma görevlilerinden Dr. Cyntia Kenyon ve ekibi ise solucanlar! önemli bir araşt!rman!n objesi olarak kulland!lar. 90’l! y!llardan beri yapt!klar! önür uzatma çal!şmas!nda bir sonuca ulaşt!klar! aç!klanan Dr. Kenyon; soluc anlar üzerinde yapt!klar! çal!şmada, solucunlar!n ömrünü 4 kat artt!rd!klar!n! söyledi. İnsan ömrüyle karş!laşt!r!ld!ğ!nda bu 500 y!la eşit bir süre. Dr. Kenyon araşt!rmalarkda özellikle def-2 geniyle oynad!klar!n! ifade ediyor. Def-2 geni insülinle başl!yor; insülin şekeri enerjiye çeviren harmon.
‘İnsülin gen yolu’ olarak adland!r!lan ve def-2’nin içlerinde bulunduğu gen grubu, insan!n gelişim ve yaşlanmas!, metabolizmas!n!n yağ depolamas!, kanser, şeker ve sinir hastal!klar!na etkide bulunabilir. Ds. Kenyon ve ekibi, def-2 geniyle RNA-rimbonukleik asit-’ya müdahale ederek solucan!n ömrünü uzatmiştir. Fakat çal!şma, solucan!n ömrünü uzat!rken ayn! zamanda boyunun da 6 kat uzamas!na da neden olmuş. T!p araşt!rmac!lar!, bu çal!şmayla kanser ve daha birçok hastal!ğa çözüm bulunabileceğini belirterek, kansere çözüm konusunda en heyecanl! çal!şma olduğunu ifade ediyorlar.
ya gelerek çal!şmalar!n! sürdürüyor. Suda yaşayan canl!lar!n kay!tlar! tutulup kitap haline getirilecek.
“www.bi kafa atarsam...” İnternet kullan!m!, e-mail kullan!m!, ilk öğrenenler için say!s!z macerayla doludur. İnternet konusunda acemilere ders vermek bu nedenle bir dizi komik olaya sahne olur. S!kça sorulan sorular aras!nda; “şimdi o benim şifremi nereden bilip de geliyor içine bana yaz! yaz!yor?”, “Kablolardan yaz! nas!l geçer?”, “Ben şimdi her yere böyle nas!l ulaş!r!m?” vard!r. İnternet sayfas! ile e-mail aras!ndaki fark dahi kavran!lamaz başlang!çta.
·
Orwel’in anavatan! İngiltere bugün tam bir gözetleme evi. 1970 ve 1980’lerde belediyeler deneme amac!yla sokaklara, parklara, istasyonlara, stadyumlara ve al!şveriş merkezlerine kapal! devre televizyon kameralar! (CCTV) yerleştirmeye başlad!. 1990’larda IRA’n!n eylemleri ve adi suçlardaki yükseliş CCTV’lerin say!s!nda büyük art!şa yol açt!. Son 10 y!lda öyle çok kamera yerleştirildi ki, art!k hükümet de say!s!n! bilemez hale geldi. Dört millyonu aşk!n kameran!n bulunduğu Birleşik
Krall!k, dünyan!n en fazla kameraya sahip ülkesi; her 15 kişiye yaklaş!k bir cihaz düşüyor. Sosyolog Clive Norris, Londra’ya gelen ziyaretçilerin günde ortalama 300 kez kameraya al!nd!ğ!n! tahmin ediyor. Birleşik Krall!k’taki gözetleme eğilimlerine ilişkin geniş kapsaml! bir çal!şma yapan Norris ve meslektaş! Michael McChill, kameralar!n art!k her yere yerleştirildiğini, dolay!s!yla her Britanyal!n!n sokaktaki hareketlerinin gözlendiğini bilmesi gerektiği sonucuna vard!lar.
“Geçmiş, şimdi ve gelecek birer yan!lsamad!r; ancak vazgeçilmezdir.” diyor A. Einstein. Gerçekten de zaman, bizim için vazgeçilmez bir olgudur. zaman, sanki bizi doğumdan ölüme taş!yan, içinde yüzdüğümüz, ak!p giden bir !rmak gibidir. Yaşam!n karş! konulmaz bir parças!d!r.
çekleşmemitir ve as!kt!r, her şey olabilir. “Şimdiki zaman ve geçmiş zaman Belki birliktedir gelecek zamanda Ve gelecek zaman! kapsar geçmiş yaşam” T. S. Eliot
“Çak!ll! sahillere yol alan dalgalar gibi Kendi sonlar!na koşuşurur dakikalar!m!zda Geçip gidenin yerine gelen her biri Hepsi ilerleyen bir yürüyüş kolunda” W. Sheakspeare Ancak, Einstein’!n görelilik kuram!n! ortaya atmas!yla ve kuantum mekaniğindeki gelişmelerle birlikte, zamana karş! bak!ş aç!m!zda değişti. Şimdi, zaman!n yönünün değişip değişmeyeceği, hatta onun gerçektea vari olup olmad!ğ! tart!ş!l!yor. Duyular!m!z, içinde yaşad!ğ!m!z evrenin üç boyutlu olduğnu, tüm cisimleri üç boyutlu gördüğümüzü söylüyor. Fakat özellikle kuramsal fizikteki gelişmeler, içinde yaşad!ğ!m!z evrenin üç boyutlu olmad!ğ!n! gösteriyor. Einstein’in görelilik kuram!ndan sonra, matematikler kendilerini beş boyutlu bir evrende buldular. 1984’ten sonra sicim kuram!yla bu say! 10’a ç!kt!. Üç boyuttan sonra, dördüncü boyut, yani zaman, ötekiler aras!nda farkl! duran, bizim için anlaş!lmas! daha kolay olan boyuttur. Zaman boyutunu, bildiğimiz biçimiyle ele al!rsak; günlük yaşamda, geçmiş, şimdi, gelecek, tümüyle farkl! anilamlar taş!r. Geçmiş, geride kalm!şt!r. Asla geri gelmez, değiştirilemez. Geçmişe ait bilgilerimiz, çoğunlukla an!lardan bir tak!m kay!tlardan kaynaklan!r. Geçmişin gerçeka olup olmad!ğ!n! pek düşünmeyiz. Belki de gerçek olan yaşad!ğ!m!z and!r. Geleceka ise henüz ger-
Baz! bilim adamlar!, özellikle de düşünürler, zaman!n bir yan!lsama olduğunu var olmad!ğ!n! öne sürerler. Günümüz bilim dünyas!nda zamana iki ayr! bak!ş aç!s! var. Birincisi, onu basit bir koordinat olarak ele al!lyor. Buna göre, bir cismin konumunu enlemle ve boylamla tan!mlar gibi gerçekleştiği an! da zaman koordinat!nda tan!ml!yor. Öteki görüş ise, zaman! ak!p giden; bir olay gerçekleştiğinde geleceği getiren bir olgu biçiminde alg!l!yor. Eğer zaman!n koordinat tan!m! doğruysa, ortaya ak!llar! kar!şt!ran pek çok soru işareti ç!k!yor. Zaman!n bir koordinat olduğunu kabul edersek, bu koordinatta neden iki yöne birden hareket etmeyelim? Bu zor bir soru ayn! zamanda kafa kar!şt!r!c!. Çünkü, gerçek yaşamda yerden göğe doğru yükselen yağmur damlalar!na ya da k!r!k bir cam!n kendi kendine sirleştiğine tan!k olmuyoruz. Fizikçiler, zaman!n yönünü anilat!rlarken “zaman!n oku” deyimini kullan!rlar. Bu havada uçan bir ok değil, onun ne yöne gittiğini gösteren bir ok. “Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri Sana düşer, azaplar!n, tövbelerin beteri Alçaklar! besler, yoksullar! ezer durursun Ya bunak bir ihtiyars!n ya da eşeğin biri” Ömer Hayyam Peki, bu oku izleyerek geçmişe ve geleceğe yolculuklar yapabilir miyiz, bunun koşullar! var m!d!r?
Zekam›z› ölçelim(?!) Soru 1
Soru 2
Soru 4
Soru 3
Bat! ülkelerinden birinde, matematikten sürekli zay!f notlar alan çocuğu, ailesi bir faydas! olur düşüncesiyle Katolik okuluna gönderir. Bakarlar ki çocuk hep yüksek not olmakta. Sebebini merak edip çocuğa sorarlar: - Ne değişti de hep iyi notlar ald!n? Çocuk cevap verir: - Okulun ilk gününde art! işaretine çivilenmiş adam! görünce durumun ciddiyetini anlad!m.
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 10
Yaflanacak
Dünya 10
K
Ü
L
T
Ü
R
·
S
A
N
A
T
Art Cologne
37. Uluslararas! Çağdaş Sanatlar Fuar! Ressam Seyit Bozdo¤an z!şt!rmaktad!r. Fuarlar aras!nda mekik dokuyan galericiler, sergiledikleri yap!tlar! satabilmek için sanatç!lar!n! ve yap!tlar!n! tan!tmaya yönelik her türlü broşür, bildiri ve katalogla Art Cologne’da da etkindir.
Yeni ve ilginç denemeler
Bu y!l 29 Ekim-02 Kas!m 2003 tarihleri aras!nda Köln kenti 37. Uluslararas! Çağdaş Sanat Fuar!’n! açt!. Yaln!z bu Fuar! açmakla kalmad!, fuar kapsam! içinde sanatsal etkinliklere de kap!lar!n! açt!. Köln Sanat Film Bienali, konserler, belirli bir günde Köln’deki tüm galerilerin ve özellikle müzelerin gecenin geç vakitlerine kadar ücretsiz olarak kap!lar!n! halka aç!k tutmas! bu etkinliğin çarp!c! örneklerinden birkaç!.
“Tual Resmi Öldü” diyenler yan!l!yor Bu y!lki Art Cologne’de resim sanat! ağ!rl!kla kendini gösteriyordu. Arkas!ndan heykel ve
daha sonra da fotoğraf sanat! ve computerle geliştirilmiş farkl! olanaklar!n sunulduğu araşt!rma boyutlar! dikkat çekiyordu. Ne gariptir ki, ‘80’li y!llarda olduğu gibi zaman zaman söylenen “Tual resmi öldü” düşüncesi, hiç de yerini bulmuşa benzemiyor. Önemli sanat fuarlar!na bak!ld!ğ!nda, tual resminin bugün olduğundan daha da kuvvetli olarak canl!l!ğ!n! sürdürdüğü görülüyor.
Sanat! Metalaşt!ranlar Bu Fuarda da Eksik Değildi Bienal ve Documenta’da yer alm!ş önemli isimlerden sanatç! Felix Droese, ilk bak!şta ününe yak!şmaz gibi görünen bir dü-
şünceyle, özellikle ucuzluğundan dolay! biz Türkler’in de tercih ettiği tan!nm!ş bir Süpermarket olan Aldi ile anlaşm!ş. 10 bin orijinal grafik çal!şmas!n!, imzal! olarak 10 ile 15 euro aras!nda bir fiatla burada satt!rmay! düşünüyor. Ayr!ca her imza baş!na da 1 euro almak istiyor. Bu işten 20 bin euro kazanmay! bekleyen sanatç!, “Benim sanat!m, Aldi’nin müşterisi var” diyor. Zaten “Sanat sanat içindir” anlay!ş!n!n yerini, “Sanat yaln!z sanat değil, ayn! zamanda mald!r” düşüncesi çoktan alm!şt!r. Berlin, Paris, Londra, Basel ve Köln gibi önemli sanat merkezlerinde yap!lan sanat fuarlar!, kentler aras! bir yar!ş! da k!-
Art Cologne’da her y!l olduğu gibi bu y!l da çeşitli malzemelerin sanat yap!tlar!nda denendiği ve yeni sanatsal ifadelerin vurgulanid!ğ! ilginç bir sanat mekan!yd!. Peter Zimmerman’!n vernikli boyalarla tual üzerine yapt!ğ! resim, üst üste gelen saydam renklerin vurucu etkisini gösteriyordu. Böyle bir etkinin yağl! boya ile elde edilebilmesi imkans!z gibi görünüyor. Kim Chunh Wan, renkli mecmua sayfalar!n! k!v!r!p büküp, katlay!p, kesip, tual üzerinde düzenleyerek hareketli bir resim oluşturmaktad!r. Çinli sanatç!n!n yapm!ş olduğu bu tür işler, fuar! izleyenlerin belleğinde kalan önemli çal!şmalardand!. Kiki Seror’un computerle oluşturduğu kaligrafik görünümlü biçimleri, video çal!şmalar!nda izlenebilen harf ve rakamlar!n zengin biçim varyasyonlar! sanat alan!na aç!lm!ş yeni bir kap! olarak varl!ğ!n! gösteriyor. “Köln Heykel Bölümü”nde büyüklüğü ile en çok ilgi çeken yap!t, Max Streicher’in atlar!y-
d!. Uzaktan beyaz bir bezi and!ran bu heykelin malzemesi, hava geçirmeyen plastik bir materyalin dikilmesi ve şişirilmesi ile biçimlendirilmiş. Tadashi Kawamata, büyük dikey bir pano üzerinde bizde de örnekleri çok olan Avustralya’ya ait gecekondular! yukar!dan bak!ş perspektifine uygun olarak monte etmiş. Sanatç!, bu yukardan bak!ş perspektifi ile , dik olan panoyu, adeta yatay bir zemin görünümü haline dönüştürüyor. Hanneke Beaumont, biçimlendirdiği insan figürlerinin bak!ş ve yönelim hareketleriyle var olan mekan!n boyutlar!n! genişletmeyi çağr!şt!r!yor.
Avrupa “Kültür Başkenti” olma hedefi Köln kenti, her y!l açt!ğ! bu önemli Sanat Fuar!’n!n yan!nda, bu y!l, 2010 y!l!nda Avrupa Kültür Başkenti olabilmek için adayl!ğ!n! koymuş. Bununla ilgili çal!şmalar!n! aktif bir şekilde sürdürmektedir. Slogan! ise: “Biz bunu yaş!yoruz”. Asl!nda Köln, İstanbul’la birlikte 2010 y!l! için Avrupa Kültür Başkenti olmay! düşünmektedir. Şunun alt!n! çizmek gerekir ki, Avrupa Kültür ve Sanat Başkenti olabilmenin koşulunda hep: Kültür ve sanat atbaş! gitmektedir.
Cesur bir yürekle, hiçbir şey imkans!z değildir! 1912 y!l!nda köydeki insanlar postac!n!n tuhaf bir adam olduğunu düşünüyorlard!. Fakat şimdi yerliler bu adam!n –Joseph Ferdinand Cheval’in yani postac!n!n mükemmel bir sanatç! olduğuna karar vermişler. Komşular!n!n deyimiyle ‘Deli Cheval’ hikayesi 1879 y!l!nda başlar, postac! bir gün posta dağ!t!m!na ç!kt!ğ! yol güzergah! üzerinde çok ‘acayip ve güzel’ bir taş görür. Yaz!lar!nda, “bu taş!n ona hayalini hat!rlatt!ğ!n!
düşlerimdeki saray! kimseye söylemedim, saçmalad!ğ!m! düşünecekti insanlar hatta kendimde bunu düşündüm.” der. Böylelikle yüzlerce taş! evinin bahçesine taş!r, esin kaynağ! ise doğan!n kendisi olmuştur. 1879 y!l!nda 43 yaş!ndayken başlar saray!n! inşa etmeye tam 33 sene sürer saray! tamamlad!ğ!nda ise 76 yaş!nda idi. Son arzusu bu saraya gömülmek olan Cheval’e belediye yan!t olarak ‘Hay!r saraya degil fakat mezarl!kta yapacağ!n daha küçük bir
yap!ya gömülme isteğine itiraz etmeyiz’ olmuş!!! Pablo Neruda ve Pablo Picasso’nun ziyaret ettiği bu saray! 1969 y!l!nda dönemin kültür bakan! Andre Malraux, kendi inisiyatifini koyarak bu saray! korunacak tarihi binalar aras!na ald! ve bu 10 metre yüksekliğindeki bu yap!n!n mimar!da yal!n sanat! temsil eden tek yap!n!n olduğunu öne sürerek, bakanl!ğ!n tüm itirazlar!n! gidermiş oldu. Fransa’n!n Lyon sehrinin 80
kilometre güneyinde bulunan Hauterives küyü, bu saraydan kaynakl! y!lda 130.000 ziyaretçiye ev misafirliği yapmaktad!r. Postac! Cheval’in yapt!ğ! bu sanat eseri tüm sanat ansiklopedilerinde yer almaktad!r, yani hak ettiği yere çoktan ulaşm!ş durumda. Cheval’in bu çal!şmayla ilgili yazd!ğ! sözler ise ayr! bir anlama sahiptir, saray!n bir köşesine şunu yazm!şt!r, ‘S!radan bir adam!n çal!şmasi’ bu onun alçak gönüllülüğü göstermesi ay-
r!ca “Cesur bir yürekle, hiçbir sey imkans!z değildir” sözlerinin sahibi nin ne kadar cesur ve sab!rl! olduğunu anlatmaktad!r bizlere. Tek bir taşla ve büyük bir hayalle başlayan 33 sene süren sab!rl! ve ağ!r bir çal!şma... Sanat eserinin de ötesinde birşey. Olur da yolunuz düşerse Lyon şehrine, saraya uğramay! unutmay!n.
Hollywood’un asi çocuğu Son kitab! “Dude, Ülkem Nerede?” geçenlerde bas!ld!. Medyan!n insanlar! nas!l yan!ltt!ğ!n! anlatan bu kitab!nda da okuyucular!na ‘değişim’ için cesaret aş!lamaya çal!ş!r.
“Beyaz aptal adam” düşman!
Bu y!l belgesel dal!nda en iyi yönetmen Oscar’!n! Bowling for Columbine (Türkiye’de “Benim Cici Silah!m” ad!yla gösterildi) filmiyle Michael Moore ald!. Michael Moore, yapt!ğ! filimler ve etkileyici televizyon programlar!n!n yan!nda ‘muhalif’ kimliği ve eylemleriyle de tan!nan bir sanatç!. Bu kimliğini Oskar’lar!n dağ!t!m töreni s!ras!nda ödülünü almak için sahneye ç!kt!ğ! zaman yapt!ğ! konuşma ile de konuşturdu. Ödül kazand!ğ!n!n aç!klan-
mas!yla birlikte şaş!rarak sahneye ilerleyen Moore, konuşmas!na, “kürsüye gelirken omuzumda bir melek ve bir şeytan vard!. Melek ‘teşekkür et, ödülünü al ve in’ derken; şeytan ‘yapman gereken görevin var’ diyordu...” sözleriyle başlad!. Ve ard!ndan bir hafta öncesinde yine ayn! filmle ödül kazand!ğ! Bağ!ms!z Film Yap!mc!lar!’n!n alternatif töreninde yapt!ğ! konuşmay! tekrarlad!: “Öyle bir zamanda yaş!yoruz ki, adam!n biri uydurma gerekçelerle bizi savaşa gönderiyor...
Bu savaşa karş!y!z say!n Bush! Kendinden utanmal!s!n!..”
Her zaman ‘muhalif’ Amerikan!n muhalif seslerinden biridir Moore; ayn! zamanda çok yönlü bir sanatç!d!r. Sinemac!d!r, gazetecidir, yazard!r, aktivisttir, televizyon programlar! yapar... Çektiği filmler ses getirir; yazd!ğ! kitaplar milyonlarca satar; yapt!ğ! televizyon programlar! ile ‘gerçekleri’ hayk!ran nadir seslerden biridir o aptal kutusundan...
Michael Moore, İrlanda kökenli bir Amerikal!d!r. İşçi s!n!f!ndan gelmedir. Flint kentinde doğmuştur. İlk ‘isyan!’ 18 yaş!nda iken okulda ç!kar!r. Müdüre sald!r!r, eğitim üzerine tart!ş!r, ard!ndan okulu b!rak!r ve muhalif bir dergide çal!şmaya başlar. Sinema tutkusu da o y!llarda filizlenir. General Motors’la ilgili bir film yap!lmas!n! önerir. “35’ime gelim ve bakt!m kimse yapm!yor, hadi dedim iş başa düştü...” ilk filmi olan “Roger and Me”yi böylelikle çeker. Filminde General Motors’un işçi k!y!m! ve çevreye verdiği zarar! anlat!r. Ard!ndan tv gelir; programlar!nda zenginlerle fakirler aras!ndaki uçurumu mizahi bir dille anlat!r. Yapt!ğ! programlar geniş bir kitle taraf!ndan zevkle izlenir. Geçen y!l piyasaya ç!kan “Beyaz Aptal Adam” kitab!yla “en çok satanlar” aras!na girer.
Sanata dair Temiz ve Tereddütsüz bir “Hay!r!” Emine Şahin İnsanl!ğ!n manevi üretimi olarak sanat, art!k endüstriyel üretimin standart bir ürünüdür. Büyük tekeller bu standart ürünlerini tüm dünya pazar! için üretirler. Milyonlar bu ürünler karş!s!nda yaln!zca müşteridir. Tam da Marks’!n dediği gibi “manevi üretim, özellikle de sanatsal üretim, ac!mas!zca meta üretimi alan!na girmiştir.” Sanata ilginiz, duyarl!l!ğ!n!z oran!nda değil, paran!z oran!nda sanat eserine ulaşabilirsiniz. Örneğin bir yazar, yay!nc!ya pazarda kar getirecekk bir mal ürettiği ölçüde “yazar” kabul edilir olmuştur. Art!k “büyük sanatç!” çok para kazanan, “iyi eser” ise çok para eden anlam!na gelmektedir. Var olan! her şey paraya tahvil edildiğinden, burada her türlü insanl!k değerini harcamak, hatta bu değerler üstünde tepinmek kimseyi şaş!rtm!yor art!k. Özellikle film endüstrisi; müzik, eğlence-oyun filmleriyle dünya çap!nda karl!l!ğa odaklanm!ş ve bu odaklanma ile ayaln!zcaa estetik ölçütleri zedelemekele kalmam!ş her türlü etik ölçütleri de zedelemiştir. Sanat, hayat!n yans!mas!, imge diline dönüştürülmüş izdüşümleri olduğundan, günümüz sanat!nda da günümüz dünyas!n!n değerlerini buluyoruz. Herşeyin sömürülüp sat!ld!ğ! günümüz dünyas!; sanat yoluyla yenhiden üretiliyor ve sanat imgelerinin nüfuz ettiği bilinç alt!m!zda dahi her türlü entrikas! ve kar h!rs!yla yüceltiliyor. Muhalif imgelerle yeni bir düşün alan! yaratmak şöyle dursun, olan bitene “amen” dedirtecek ve her türlü itiraz hakk!ndan imtina etmiş bireyler yaratacak kültürü teşvik ediyor. Her geçen gün teknik daha da ilerlerken ve bu ilereleme, sanatsal biçim ve teknikelri geliştirmeyei de hizmet edip insanl!k durumunu çok daha ileri boyuttan ele alma olanağ! yaratmas! gerekirken, film teknikleri insandan koparak sanal ortamlar!n kahramanlar!n! “insan simulasyonlar!n!” insan!n yerine ikame ediyor. Sanatsal içerik, teknik gelişmeden de beslenerek yeni ifade olanaklar! yaratmas! gerekirken, ifade ortam! sanal kimliklerin ifadesi olarak, gerçek ifadeyi sakatl!yor ve insani değerler dünyas!na yönelen her türlü çağr!ş!ma kendini kapat!yor. Sanatta içeriğin değişmesi ve bu içerik değişimi gerektiriyor. Bu da yeni beklenti ve aray!ş zenginliğini, gelecek tasar!m!n! gerektirir. Sanatsal içerikte değişimler, s!çramalar, toplumsal değişim dinamiklerinde belirgin bir ruh (toplumsal bilinç) değişimini işareti olmuştur. Bugünkü kültür-sanat eleştiri anlam!nda, oras!ndan buras!ndan çekerek ve figürlerin rollerine rötüşler yaparak muhaliflik taslamak, egemen kültürün dümeninden gitmek gibi ikincil bir rol olmakatan öteye gitmiyor art!k. Bu yüzden, insan! değersizleştiren ve alaşağ! eden bu günkü kültürü alaşağ! edecek bir “taarruz kültürü” geliştirmek etrafl!ca düşünülmeli ve olgunlaşt!r!lmal!d!r. Etik ve estetik insani değerleri kuşanamak ad!na taarruz külütürü; yozlaşmaya bulaşm!ş, düzene yamanm!ş büyü ve tütsüsü etraf!nda danseden ve kar!n! art!rd!kça azg!nca tepinen bu kütürün meta parçalar!n! önüne katmal!d!r. İnsan!n manevi kurtuluşu için, bugünün kültürüne taarruz etmekten başka bir yol gören var m! ufukta? Sistem çal!yor kap!m!z! ve elinde iki tür uyuşturucu; biri disklerde yüklü bir enjektördü. Çocuklar!m!z! istiyor bizden, “Alt!n vuruşu” yapmak ad!na. Çocuklara şiddet ve vurdu k!rd!dan başka verecek bir şeyi olmayan kültür-sanat!n sorumlusu yaln!zca Warner Bross gibi film tekelleri midir? Tüm dünyada iyi gişe yapan Yüzüklerin Efendisi gibi filmler, sat!ş kuyruklar! oluşturan ve yeni seriler ileri yolda olan Harry Potter tipi romanlar, gerçek hayattan umudunu kesmiş ve büyünün gücüyle, gerçek d!ş! yarat!klar!n dalaş!ndan medet uman kişiliklerin umars!z kültürüdür ve önce temiz, tereddütsüz bir “hay!r!”la başlamal!y!z. İnsana s!rt!n! dönmüş ve gücünü kardan alan her şeye “hay!r!” diyerek.
Para ve ünü umursamaz İlk filmini çekmesinden sonra 14 y!l geçmiş ve art!k milyonerdir. Fakat hala eskisi gibi sade bir yaşam sürmektedir. “Evet, param var, fakat maddiyata önem vermeyin biriyim. 22 yaş!mda iken birlikte olduğum insanla birlikteyim hala. Hollywood çevresinden arkadaşlar!m yok. Flint’ten arkadaşlar!mla görüşüyorum y!llard!r. Param!n olmas!, istediyim çal!şmay! yapmam anlam!na gelir, bu özgürlüğü sağlam!şt!r bana. Kimse bana filminden ya da kitab!ndan şu bölümü ç!kar diyemez. Param var ve bast!r!yorum, yap!yorum yani kahrolus! bir patronum yok.” “Marka” ve “ürün” olmaktan nefret eden Moore, bu yüzden gazetecilerle röportaj yapmaya yanaşmaz, fotoğraflar!n!n çekilmesini istemez. Moore yaln!zca film çekmek, yaln!zca yazmakla yetinmeyen bir sanatç!d!r. Ayn! zamanda eylemleriyle de ünlüdür. Michael Moore, espirili komik adam, konuşmaktan çok dinlemeyi seven bu adam Amerika gerçeğini gözler önüne sererken elinde mikrofonu, kafas!nda beyzbol şapkas!yla sokaklarda röportaj peşindedir...
Renkli beyaz adam
Sevgili beyaz kardeflim! Do¤dum, siyaht›m! Buyudum, siyah kald›m! Günefllendim, siyah kald›m! Korktum, siyah kald›m! Hastaland›m yine siyah kald›m! Öldü¤ümde yine siyah kalaca¤›m! Hastaland›n, sarard›n! Öldü¤ünde gri olacaks›n! Ve bütün bunlardan sonra Utanmadan bana
“Renkli” diyorsun. Sana gelince beyaz adam, Do¤dun, pembe idin! Büyüdün, beyazlad›n! Günefllendin, k›z›la büründün! üflüdün, mavi oldun! Afrikal bir air.
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 11
Yaflanacak
‹
Göç Hikayeleri
Akl!n böylesi!!! Birçoğumuz, binbir zorluğa katlan!p geldi gurbet ellere. Baz!lar!m!z binlerce euro verdi şebekelere. Paras! olmayanlar, evini, arsas!n! satt!. Olmad!, eşten, dosttan borç alarak geldi. Taş!n!, toprağ!n! alt!n bildiğimiz Avrupa’ya gelirken hemen hepimizin baş!ndan bazen ilginç, bazen komik, bazen ac!, bazen trajikomik, bazense herkese ibret olacak olaylar geçti. Biz de, bize ulaşan baz! ilginç göç hikayelerini sizlerle paylaşmak istedik. Bu say!da iki tanesini yay!nlayacağ!m!z bu yaşan-
m!ş olaylar!n gelecek say!larda devam!n! sürdürebilmek için, baş!n!zdan geçen veya duyduğunuz an!lar! okurlar!m!zla paylaşmak üzere bizlere yazman!z! istiyoruz.
“Yak Bayrağ!, Patlat Slogan!. Kesin Al!rs!n Kat!! Biz ad!na Haso diyelim, Diyarbak!r’dan, Avrupa’ya gelip iltica etmek istemektedir. Yaz aylar!nda izne giden bir hemşerisinden nas!l iltica edileceğine, oturum alma şans!n!n ne kadar
N
S
A
N
olduğuna dair fikir al!r. Hemşerisi, (O’na da M!xo diyelim) ak!l verir: - “Valla, Haso... Ben senin yerinde olsam bir TC bayrağ! alirem yan!ma, Almanya’ya inince havaalan!nda ç!kar!r yirtarem bayrağ!. Ard!ndan patlatirem slogani. Eee, böyle yap!nca polisler görecağd!r seni, diyecağler ‘bu vallah politiktir’ kesin alirsen karti.” Fikir Haso’nun akl!na yatm!şt!r. Yol haz!rl!klar! için hemen kollar! s!var. Paray! denkleştirir. Bir kaç ay sonra Almanya’daki M!xo’yu arar ve - “Haftaya gelirem M!xo. Yerimi haz!rlayasan.” Haso ertesi hafta, gününde uçağa biner. Uçak havalan!r ve iner. Haso’da heyecan had safhadad!r. Yüzü gözü ter içindedir. Aprona ayak basar basmaz el çantas!ndaki Türk bayrağ!n! ç!kar!r. Bir yandan y!rtar, yakar diğer yandan ise patlat!r slogan!: “Kaxrolsun TC Faşizmi”! Haso, M!xo’nun dediği herşeyi harfiyen yapm!şt!r. Fakat ufak bir ayr!nt!y! atlam!şt!r: Uçak İstanbul aktarmal!d!r.
“Ben önce kart! al!r!m, sonrada seni getiririm yan!ma” Y!llarca Almanya’da oturum almak için uğraşan fakat bir türlü başar!l! olamayan Keko’nun akl!na günün birinde “müthiş” bir fikir gelir. Antep’teki kardeşi Miço’yu arar; - “Miço, bilisin ben oturum alamiyem. Tek bir şans!m kalm!şt!r bili misen? Şimdi sana, buradan yasak yayin yollayim, sonra seni polise şikayet edeyim. Polis evi basiy, seni alip götüriy.
·
T
Örgüte üye olmaktan sana 12 buçuk sene ceza veriy. Sonra bende burada ilticac!lar dairesine, ‘Kardeşimi polis aldi, götürdü. Eğer ki ben TC’ye gidersem, beni de hapse atiyler’ diyiim bilimisin. Sonra oturim aliyim. Sende cezayi bitirirsen, buraya geliysen. Oldi?” Emir büyük yerden gelmiştir. Miço’nun yapacağ! bi şey yoktur. Mecburen “oldi” der. Plan aynen yürürlüğe sokulur. Keko, yasak yay!nlar! Miço’ya yollar, sonra Antep Emniyet Müdürlüğü’nü arar ve kardeşini ihbar eder. Ev bas!l!r, Miço gözalt!na al!n!r. Sonras! bildik... DGM Savc!s! örgüt üyeliğinden 12 buçuk sene ister, hakim de basar cezay!. Plan buraya kadar kusursuz işler. Keko, kardeşinin kağ!tlar!n! Türkiye’den getirtir ve “yeni deliller” olarak ilticac!lar dairesine sunar. Bu sefer oturumu kesin alacağ!n! düşünen Keko’nun keyfine diyecek yoktur. Elini, kolunu sallaya sallaya turlamaktad!r Almanya sokaklar!nda. Sonra ne mi olur? Keko bir gün sokakta dolaş!rken polis kontrolüne denk gelir. Geçici oturum kart!n! göstermesine rağmen gözalt!na al!n!r. Karakola gideceğini zanneden Keko, kendisini bir anda havaalan!nda bulur. Bütün bağ!rma, çağ!rmalar!na, y!rt!nmalar!na rağmen takriben üç saat kadar sonra ise Antep’tedir. Mahkeme, Keko’nun “yeni delillerini” görüşmüş ve red etmiştir. Keko şimdi Antep sokaklar!nda, kardeşi Miço ise Antep cezaevinde volta atmaktad!r. Tabii Miço ç!k!nca, Keko’ya ne yapar bilinmez...
Padişah ve oğullar! dürüstlük gibi ahlaki yarg!lar!n! dile getirirler. Bununla birlikte, anlat!lan yal!n halk masallar! ile dinsel mitolojik öyküler aras!nda önemli bir fark! göz ard! etmemek gerekir. Birinde kahramanlar insanlar, mitolojilerde ise tanr!lard!r.
Masallar!n, halklar!n imgesinde oluşmuş kültür öğeleri olarak toplumlarda çok geniş yeri vard!r. Genç, yetişkin hepimizin haf!zalar!nda, çocukluğumuzda yaşl!lardan dinlediğimiz ve halen tad! damağ!m!zda kalan nice masal ve öykülerin izleri vard!r.
Halk masallar! genelde ezilenlerin, alt tabakadaki yönetilen halk!n özlemlerini, özellikle zalim güçlülere karş! bir savaş!m! ya da öç almay! dile getirirken; dinsel mitolojiler güçlü ve egemen olan!n kay!ts!z şarts!z hakimiyetini amaçlar ve bunun için savaş!r. Hakimiyetine karş! gelenleri cezaland!r!r. Konuyu en son okuduğum “Padişah ve Oğullar!” adl! bir masal kitab!na getirmek istiyorum. Çocuklar için ald!ğ!m kitaplar! genelde onlardan önce ben okurum... Bu masal kitab!n! da okurken haf!zam beni bir an çocukluğumda dinlediğim öykü ve masallara götürdü. Köyümüzde ”Gule” diye bir kad!n vard!. Ayakl! kütüphane gibiydi. Haf!zas!na yerleştirdiği onlarca masal! her seferinde bir kelimesini bile atlamadan anlat!rd!. Özellikle k!ş aylar!nda, işlerin görece az olduğu zamanlarda biz çocuklar Gule’nin etraf!nda toplan!r, ondan bize masal anlatmas!n! isterdik.
Özellikle, iyi ile kötü, kötü ile çirkin, suç ve cezan!n yan!s!ra
O da bizi k!rmaz anlat!rd!. Birini bitirir diğerine başlard!.
ÖNYARGILA R
İletişim araçlar!n!n k!s!tl! olduğu toplumlardan günümüze, kuşaktan kuşağa sözlü olarak anlat!lan doğa üstü olaylar!n, mitolojik kahramanlar!n öyküleri; her ne kadar insanlar!n hayal ürünü olsalar da, ortaya ç!kt!klar! dönemlerde insanlar!n olmas! gerekene duyduklar! özlemleri dile getirirler. Bu bak!mdan gerçeklerle de iç içedir.
"İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor" diyor Albert Einstein.. Ne kadar doğru ya da isabetli olduğunu söylemek gereksiz elbet... İnsanlar inanmak istedikleri şeylere inanıyorlar... inanmak istemediklerine inandırmak da o denli zor... Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek baş!na yaşayan hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Ge-
Değerli dost Ali Başaran,derlediği öyküleri “Padişah ve Oğullar!”!nda yay!nlam!ş. Masallar!n otantik yap!s!n! bozmadan güzel bir dille anlat!yor. Bu kitab!n bir özelliği de Türkçe ve Frans!zca iki dilde birden bas!lm!ş olmas!. Bu nedenle kitab!n tan!t!m gününde, Frans!zlar!nda kitaba bir hayli ilgisi vard!. Daha önce ASSTÜ (Türkiyeli İşçilerle Dayan!şma Derneği)nün başkanl!ğ!n! da yapm!ş, halen Fransa’n!n Alsace Bölgesinde eğitim uzman! olan Ali Başaran, kitab!n!n ön sözünde çal!şmas!n!n amac!n! şöyle özetliyor: “Türkiye’li yetişkinlerce bu masallar!n unutulmuş ya da bilincine var!lamam!ş olmas!, yeni kuşak gençlerin ve çocuklar!n kültürel veri ve ihtiyaçlar! ve bu metinlerin Frans!zlar taraf!ndan tan!nm!yor olmas!, bu daldaki boşluğu doldurmaya katk!da bulunmak üzere, beni bu kültürel mirastan bir bölüm derlemeye yönlendirdi.”
Masallar!n toplum bilincinde önemine değinirken; günümüzde insanlar! uyutup amaçlar!na ulaşmak için kimi politikac!lar!n ve devlet adamlar!n!n anlatt!klar! “masallar!” bu kategorinin d!ş!nda tutmak gerekir elbette. Söz gelimi; “demokrasi” masal!, “terörle mücadele” masal! ve “yeni dünya düzeni “ masal! günümüzde en çok dile getirilenlerdir! Neyse, konumuzu dağ!tmayal!m ve masallar!n geleneksel bağlay!c! cümlesiyle yaz!m!z! noktalayal!m. Gökten üç elma düştü, birincisi bu masallar!n kahramanlar!na, ikincisi bunu anlatanlara, üçüncüsü de biz dinleyenlere!
Avrupa’n!n çeşitli ülkelerinde yaşayan biz göçmenler, bu ülkelerin ekonomik zenginliklerine önemli bir katk! sunarken, kendi kültürel değerlerimizi bulunduğumuz farkl! toplumlar!n kültürüyle evrensel düzeyde buluşturma yönünde oldukça geri bir durumday!z. Evrensellik, geleneklerin en iyi geliştiricisi ve devam!d!r.
lincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün bir kaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır... Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir.
Gelinciğir ağz!n! kanlı görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir... Ve odada bebeği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür. * Yeni Alanya gazetesinde yay!nlanan Mehmet Ali DİM’e ait bu yaz! www.bianet.org sitesinden al!nm!şt!r.
O
P
L
U
11 Dünya
M
Sokak Röportajlar! leler buluşuyor, sohbet ediyor, görüşmeler yap!l!yordu. Fakat şimdi... -Peki bunun nedeni ne olabilir? Eski s!cak dostluklar!n bitmesi ya da dostluklar!n azalmas!n!n sebebi? -Hayal k!r!kl!ğ! olabilir, gençler aras!ndaa yani biz küçükken aileler aras!nda dostluklar mükemmelken, büyüyünce gençlere yönelik ailelerin dayan!şmas!n!n olmamas!, gençlerin başka yerlere yönelmesi, böyle dostluklar!, s!cak ortamlar! göremeyip d!şar!lara at!lmalar ondan olabilir. Merhaba teyze biz Yaşanacak Dünya gazetesi ad!na sokak röportajlar! yap!yoruz. Gazetemizi duydunuz mu? -Hay!r... -Peki böyle sokak röportajlar! yap!yoruz, size de soral!m; Türkiye ile buray! k!yaslad!ğ!n!zda Türkiye’ye yönelik özlemleriniz neler? -Çok güzel sordunuz, bu sokağ! gezdiğiniz zaman, özlediğim hiçbir şey yok diyebiliyorsun. Keup str.’da her şey ayağ!m!z!n alt!nda. Sadece özlenen şeyler, akrabalar, dostluklar, dayan!şma. -Peki dostluğu dayan!şmay! burada göremiyor musunuz? -Pek nadir, çok nadir. Zaman!nda ailelerimizin buralara geldiklerindeki görüşmeler şu anda kesinlikle yok. Sadece herkes belirli iş saatlerinde belirli yerlere gidiyorlar. Belirli yerlerden dönüyorlar. Çal!ş!yoruz, şöyle böyle günlerini geçiriyorlar. Hafta sonu belki belirli arkadaşlarla görüşmeler oluyor ama eski samimiyet, dostluk... Eskiden ne pahas!na olursa olsun sabah 5’de de kalkacak olsak gece yar!lar!na kadar ai-
-İsminizi öğrenebilir miyiz? -Emine Özdemir *** -İsminizi alal!m önce? -Hasan Emektar
nin mi olmas!n! istiyorsunuz? -Olmas!n! istiyorum. Türkiye’den buraya gelmemizin esas kaynağ! nedir? Oradaki eşitsizlik. O eşitsizlik bizi buralara sürükledi. Onun için buralarda sürünüyoruz. -Türkiye’nin yaşam koşullar! daha iyi olsayd! buraya gelmezdik diyorsunuz! -Öyle diyorum yani. Gelmemi gerektiren bir durum yoktu. Ama yaşam koşullar!, kimlik sorunu bizi buralara itti. Onu diyebilirim. Onun d!ş!nda geldiğim, doğduğum, büyüdüğüm yerleri özlüyorum. -İnsani ilişkileri k!yaslad!ğ!n!zda -Ora daha güzel, Buras! bireysel, egoist sisteme dayan!yor, insanlar birbirinden kopuk yaş!yor. Türkiye daha güzel. ***
-Türkiye ile buray! k!yaslad!ğ!n!z zaman en çok özlediğiniz neler? -Arkadaşl!k ilişkileri, s!cak ilişkiler. Buran!n insan! soğuk. Havas! soğuk olduğu gibi insanlar! da çok soğuk. Ama Türkiye’den en çok o s!cak ilişkileri özlüyorum. Çok özlüyorum, ar!yorum. -Teşekkürler *** -İsminizi alal!m önce? -İsmim Orhan -Soy ismin? -Söylemesem, sonra baş!ma bir şey gelmesin? -Yok yok gelmez, Türkiye’ye yönelik en çok özlediğiniz şeyler neler? -Demokrasi, insan haklar!... -Türkiye’de de demokrasi mi var burayla k!yaslad!ğ!n!zda, yoksa Türkiye’de demokrasi-
-İsminizi alay!m. -Benim ad!m Mehmet Akça, Adanal!y!k, burada bu soruya yöneliyorum ve gerçekten buradaki millete rahatl!k bat!yor. Buradaki insanlar, buran!n sosyal durumuna, şu andaki sosyal ve ekonomik duruma al!şm!şlar. Bu sigorta olaylar! falan filan, hastane olaylar!. Biliyorsunuz bunlar Türkiye’de yetersiz. Türkiye önem versin, bizde ülkemize gidelim bu kadar. -Yani buradaki yaşam koşullar! daha iyi diyorsunuz -Tabii ki daha rahat insanlar burada hasta oluyor. Burada sağlam olan! sağlam oluyor. Devlette bir disiplin var, şekillendirmede insan! ay!rm!yor. soygunculuk yok (arkadaşlar! itiraz ediyor) vard!r da o kadar yok. Bizimkiler milleti düpe düz doland!r!yor. Başka bir işleri yok.
Markalar ve çocuklarımız
3 yasindaki çocuklar!n %69’u bu sembolleri tan!maktad!r, 4-5 yaş grubundaki çocuklar!n %50’si ise kendi ad!n! bilmemektedir. 3 yaş!ndaki çocuklar!n %31’1 Coca-Cola’y! bildiğini %69’u McDonalds ve %66’si ise Kinder ürünlerini tan!d!ğ!n! yap!lan araşt!rma sonucu ortaya ç!km!şt!r. Real fashion for real girls- gerçek k!zlar için gerçek moda. Reklam afişinde genç bir Barbie bebeğinin modas!n! takip etmeleri önerilmektedir k!z çocuklar!na. Çocuklar!n yemek kültürü ise tamamen sağl!ks!z olan fast-food. İngiltere’de 6 yaş!ndaki çocuklar!n %8.5’unda, 15 yaş grubundaki çocuklar!n %15’inde obez hastal!ğ! görülmektedir. Bundan birkaç y!l önce hedef gençlik kesimiyken, art!k hedefte çocuklar!m!z var. Büyük bir eczaneye girip makyaj bölümüne bakt!ğ!n!zda, yak!n!nda rengarenk bir yer dikkatinizden kaçmaz. Yaklaş!p bakars!n!z ki, 7-8 yaş k!z çocuklar! için makyaj malzemesiyle dolu olduğu-
nu görürsünüz. K!z çocuklar!na yönelik piyasaya sürülen kad!ns! iç çamaş!rlar! ise birçok yerde protesto edildi. 7-8 yaş grubundaki k!z çocuklar!na yönelik ç!kan dergilerin aç!klamas! ise; “çocuklar!m!z güzel görünmek istiyor ve bunda bir sorun görmüyoruz.” Çocuklar!m!z üzerinden para kazanmak tek amaçlar! onlar!n. Noel yaklaşm!şken tv’de reklam bombard!man!na tutulduk, bir Barbie alana bir CD çalar bedava ve daha birçok pahal! oyuncak..Acele etmeniz gerektiğini de hat!rlat!rlar tabii ki. Bundan 50 y!l öncesinde gençliğin böyle tüketim al!şkanl!ğ! yoktu. Fakat günümüze geldiğimizde gençliği de gectik, çocuklar!m!z ve bebeklere hatta ana karn!ndaki doğmam!şlara da s!ra gelecek gibi… 2000 y!l!nda Dr. Karen Pine –Hertfordshire Üniversite görevlisinin yapt!ğ! araşt!rmada, çocuklar!n Noel babadan istediklerini okuduğunu ve bunlar!n genelde tv’de reklam! yap!lan ürünler olduğunu tespit ettiğini belirtiyor. Fakat İsveç’te-
ki çocuklar!n –burada çocuklara yönelik reklam yap!lmamaktad!r- istekleri çok farkl!yd!. Çocuklar!n doğumgünü partilerinin art!k McDonalds’ta kutlanmas! dünyan!n heryerinde modaya dönüşmüş durumda. Burada bedava oyuncak ‘nemo’ ile oynar çocuklar, 5 yaş!ndaki çocuk ise “I’m loving it” diye bağ!r!r –seviyorum. McDonalds’!n son reklamlar!nda kulland!ğ! slogand!r bu. 5 yaş!ndaki çocuğun haf!zas!na yerleşmiştir. Bugünkü çocuklar!n, 20 y!l önceki çocuklarla k!yasland!ğ!nda daha fazla tükettiğini çok uzağa gitmeden etraf!m!zdaki çocuklardan da gözlemleyebiliriz. Nicholas Whittaker, yazd!ğ! ‘Oyuncaklar Bizdik’ kitab!nda; 1913 y!l!n!n Londra’daki Gamages mağazas!n!n kataloğunda tam 156 sayfay! oyuncaklara ay!rd!ğ!n! yazar. Kapitalizm art!k çocuklar!m!za uzun zamand!r sahip olduklar! oyuncaklar!n d!ş!nda farkl! ürünler sunman!n vakti geldiğine karar verdikleri sonucunu ç!karabiliriz.
YasanacakDünya_3
05.05.2005
13:38 Uhr
Seite 12
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
Yaşayanlar!n ağz!ndan
Kanayan Maraş Maraş Katliamı’n!n 25. yıldönümü nedeniyle (24 Aral!k 1978) olayların canlı tanıklarıyla görüştük. Bugünden geriye doğru baktıklarında hissettiklerini sorduk.
...Maraş’ta o olayları yaşayanların birçoğu duyarsız kaldı, unuttu olanları. Halbuki o insanların o mezalimi teşhir etmeleri, uluslararası alana taşımaları gerekiyordu. Yaşadıklarımdan çok etkilendim. Üstelik birçok ölüm görmüş bir insanım. Onlar beni etkilemedi. Ama ben orada kör cehaletin ne kadar büyük bir vahşet yapabileceğini gördüm. Vahşetin dozu çok yüksekti. Sınır tanımayan bir vahşetti… Bir insana sıkarsın ölür. Ama Maraş’ta öyle değildi. Adam vurmuş, öldürmüş ama kalın kalibreli bir silahla da kafasına sıkmış. Adamın kedisini, hayvanlarını öldürmüş, ahırları hayvanları topluca ateşe vermiş.
Karnı kasatura ile yarılmıştı. “Kanayan bir kentti o gün Maraş” Hüseyin Deniz, dört yıl askeri okulda okuduktan sonra, 16 yıl orduda görev yapt!. Yurt içi ve d!ş!nda (Kıbrıs) askeri operasyonlara kat!ld!. Maraş Olayları patlak verdiğinde, bölgeye ulaşan birlikte astsubay kıdemli başçavuş olarak yer aldı. 12 Eylül darbesinden sonra ordudan atıldı. Ardından yurt dışına çıkmak zorunda kald!.
Orada bir gelin vardı. 70-80 yerinden bıçaklanmıştı. Kocası bana haber verdi. Osmaniye’li bir gelin, öldürmüyorlar fakat bıçaklayıp öyle kanlar içinde evi terketmişler. Sebep ne? Kadın Alevi... Maraş konu olunca, halen o çocuğun öldürülüşü aklıma geliyor. 3-4 yaşlarında sarışın bir kız çocuğunu kaçarken yolda yakalayıp gözümün önünde bacaklarından ikiye ayırdılar... Yine ihbar gelmişti. Bir eve girdik. Kadının biri yerde, karnı kasatura ile yarılmıştı, kadın
ayağımdan tuttu, birşeyler söylemek istedi, söyleyemedi. Ağzını açtı açtı kapadı, öldü kadın. Elimde can verdi, kurtaramadım. Belki de karşımızdaki insanların düşman olduklarını düşünmediğimiz için bu kadar etkilendik her halde. Bir insan bir insanı bu kadar canice öldürebilir mi? Öldürebiliyormuş demek ki! Oluyormuş, yapılabiliyormuş demek ki!. Nasıl bir eğitim, nasıl bir ideoloji ki insanları bu derece öldürebilsin! Kıbrıs Harekatı’nda da toplu cesetlerle karş!laşm!şt!m. Ama bu kadarını yaşamadım. Orada savaş ortamı vardı. Karşıdaki insan da silahlı ve seni öldürmek amacıyla ateş ediyor, sen de onlara ateş ediyorsun. Ama ne zaman o Atlılar Köyü katliamını gördüm. Zaten benim asıl zıvanadan çıkmam, tabiri caizse bir ölüm makinasına dönüşmem o olaydan sonra oldu. Fakat bunlar beni Maraş olayları kadar etkilemedi. Maraş olayları çok farklı, bir de olayların ideolojik bir yönü var. Aynı devletin insanları, onun oğlu askerde öbürünün oğlu da askerde, o da vergi veriyor diğeri de. Bir gün önce selam verdiğin, günaydın dediğin, belki de oturup bir çay içtiğin adamı, ertesi günü evinde boğazlayıp vahşice öldürebiliyorsun.
Katiller bakan oldu Antep’e dolmuş kaldıran bir adam, sivildeyken de tanırdım. Adamın kafasını dağıtmışlardı, hem de karısıyla birlikte. Bir avluya bakıyor, ikisi de kapı komşu. Hiç birşey yok aralarında. Ertesi gün olaylar başlıyor. Komşusu sözde bunları korumak için evine çağırıyor, ama niyetleri başka! Tuzak kurmuşlar. Çatıda iki kişi duruyor, ellerinde briketler, iner inmez beynine indiriyor. Kafasıyla çenesi birleşmişti kan içinde... Bunlar elbetteki bizim ruhi durumumuzu çok etkiledi. İsyan noktasına getiriyor. Bu katliamda görev almış adamlar hali hazırda devlet içinde yer alıyorlar. Milletvekili, hatta bakan oluyorlar... Şaşkınlıkla öfkeyi bir arada yaşıyorum. Şaşkınlık şurada, biz o yöredeki insanların örgütlü ve hazırlıklı olduklarını sanıyorduk. O yönde bir hazırlıklarının olmadığını gördüm. İkinci şaşk!nl!ğ! da şurada yaşıyorum. Bu insanlar nereden gel-
di? Bu insanlar bu kadar insanı hunharca öldüremezler. Şaş!rd!ğ!m bir de o. Böyle öldürebilmek için devletin kurumları bunları nasıl yetiştirmiş olabilir? Öfkem ise oradaki insanların mücadeleye katılmamaları, olayları birebir yaşamış, acısı kendisine dokunmuş insanların bir şekilde mücadeleden uzak durmaları, sanki bir daha yaşanmayacakmış gibi! Bir kızgınlığım da buna...
Evlere çarpı atılmıştı! Katliamın bir diğer canlı tanığı Hüseyin Yağbasan anlatıyor: Büyük bir katliamdı. Olaylar boyunca beş gün beş gece Maraş’ta kaldım. Alevi ve Kürt ev ve işyerlerinın hepsini boyayla işaretlemişlerdi. Çarpı atmışlardı kırmızı boyalarla. Birden bire patlak verdi olaylar. O gün kanayan bir kentti Maraş. Hiçbir yerde asker polis yoktu... Arkadaşım vardı, Musa Funda. Arka kapıyı kırdım ç!ktım.
Benden sonra yakalayıp evde diri diri yakmışlar. Bir parça elbisesi kalmıştı yanmayan, kar!s! oradan tanıdı kocasını... Bir eve girdik, bir kadının kellesini kesip televizyonun üzerine bırakmışlardı kanlı kanlı. Evden ekmekleri çıkarıyorlardı. “Bu nimettir gözümüzü kör eder” diye. Sonra da evi, çocuğu, kadınıyla ateşe verdiler... Bir kız gördüm, çivilemiş çarm!ha germişlerdi. Memelerinin ikisini de kesmişlerdi. Bir adamın yine kafasını kesip masanın üzerine indirmişlerdi. Ozan Emekçi’nin babasını gördüm, bıçakla vurmuş karnını paramparça etmişlerdi yukarıdan aşağıya. Sonuçta ne olduysa oradaki yoksul fakir fukaraya oldu.
Ölen arkadaşlarımın evlerini dolaştım Zenginler kaçtı, özellikle Mersin’e yerleştiler. Maraş Katliamı unutulacak bir katliam değil bizim insanlarımız için. Her hatırladğımda tüyle-
rim diken diken oluyor. Maraş Katliamı’ndan sonra arkadaşlar, “yurtdış!na çık, bölgeden uzaklaş” dediler. Maraş Katliamı’nı yaşadığım için gitmek istemiyordum, savaşmak istiyordum. Zorunlu olarak 78 yılının sonunda yurtdışına çıktım. Geçen sene de Alman vatandaşı olup Maraş’a gittim. O zaman ölen arkadaşlarımın evlerini dolaştım. Evler yapılmış, binalar, okullar, yollar... görmek, gitmek de istemedim. Çok etkilenmiştim. Ölen arkadaşların yüzleri aklıma düştü. Musa’yı gözümün önünde diri diri yakmışlardı. O eve gittim. Evi harap etmişler. “Evde gayrı oturmayız” demiş anası babası, zor bir olay. Burada Solingen’de 5 Türk yakıldı. Her yıl anmaları yapıldı. Maraş’ta yüzlerce insan katledildi ama çabuk unuttuk olanları. Katliamın sorumluları ise milletvekili oldu, resmen ödüllendirildiler. Ben insanım diyen elini vicdanına kor, bu katliamın sorumlularından hesap sorar.
Yay!n başlamadan yasaklar başlad! Avrupa Uyum Yasalar!n!n alt!nc!s!nda “Yerel dillerde ve lehçelerde yay!n” yapma olanağ! tan!nm!şt!. Yay!nlar!n fiili olarak başlayabilmesi için Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’nun yönetmelik haz!rlamas! bekleniyordu. Aylar sonra da olsa yönetmelik nihayet haz!rland!. Fakat Kürtçe yay!n bu kez de “izleyici profilinin” belirlenmesine tak!ld!. “İzleyici profili” nas!l tespit
edilecek, hangi k!staslar uygulanacak bilinmez... Yay!nlanan yönetmeliğe göre, Kürtçe yay!nlar! sadece kamu ve ulusal radyo ve televizyon lisans! sahibi özel kuruluşlar!n yapabileceği belirtiliyor. Radyolar 60 dakikay! aşmamak üzere haftada 5 saat; televizyonlar ise, günde 45 dakikay! aşmamak üzere toplam 4 saat yay!n yapabilecekler. Televizyondaki yay!nlar Türkçe alt yaz!yla, radyolar ise,
program!n yay!nlanmas!n! takiben Türkçe tercümesini yay!nlamak zorundalar. Bu çevirilerin bire bir olmas! gerekiyor, ayn! zamanda süre olarak da ayn! olmas! gerekiyor.
Çizgi film bile yasak Ayr!ca yap!lacak yay!nlar “sadece yetişkinlere yönelik” olacak. Çocuklar için hiçbir biçimde yay!n yap!lamayacak. Kürt çocuğu kendi ana dilinde
çizgi film bile seyredemeyecek. Daha da vahimi “...farkl! dil ve lehçelerde yap!lacak müzik, haber ve geleneksel kültürün tan!t!lmas!na ilişkin programlar!n eğitim amaçl! olmamas! gerekiyor.” Eğitim yasak, müzik yasak, çizgi film yasak... Peki o zaman ne yay!nlanacak? Bu yönetmelikle Kürtçe yay!n İstiklal Marş!’yla başlar Atatürk’ün nutkuyla biter!..
19 Aral!k:
UNUTMADIK!.. Gün daha a¤armam›flt›. Bir y›ld›r ha- licileri, kesicileri... karanl›k bir gece z›rland›klar› kan banyosu için geldi- gibi geldiler. ler; katletmek, diz çöktürmek için geldiler. Katlettiler otuzumuzu, yakt›lar onlarcam›z›, neredeyse hepimizi yaralaSadece komünistlere ve devrimcilere d›lar... Teslim alamad›lar ama direde¤il, tüm ezilenlere gözda¤› vermek nenleri! için geldiler. Onlar, devasa bir atefl yakt›lar sald›Diflinden t›rna¤›na silahl›, öyleyken r›ya u¤rayan 20 cezaevinde. bile tepeden t›rna¤a vahflet ve korku içindeydiler. ‹nsanl›k tarihi boyunca ezilenlerin kavgas›nda ›fl›ldayacak yal›mlar› Binlercesiyle geldiler; panzerleri, kur- hâlâ için için yanmakta. flunlar›, yang›n ve gaz bombalar›, de- 19 Aral›k’› unutmad›k!..
Pes doğrusu!.. Türkiye’de yaşanan ilginç ölümler bir internet sitesinde yer ald!. “Böylesi ancak Türkiye’de olur„ dedirtecek olan ve ölümle sonuçlanan olaylardan baz!lar! şöyle: • Bir işçi, 600 tonluk pres makinas!n!n aras!ndan emekleyerek geçmek isterken, bir başka işçi 2450 santigratl!k f!r!ndan sigaras!n! yakmaya çal!ş!rken yaşam!n! yitirdi (Karabük Demir Çelik Fabrikalar!). • T!raş olurken berberin
“Rahatlat!r” diye boynu aniden sağa sola çevirmesi sonucu boynu k!r!ld! (Erzurum, Merkez Berber Salonu).
• Yatağ!ndaki tahtakurusunu öldürmek için yapt!ğ! ilaçlamadan sonra uykuya dal!nca zehirlendi (Bodrum, Yal!kavak).
• Kafas!nda mermer k!rd!rmaya çal!şan medyatik karateci, travma sonucu öldü (Esenler Karate Salonu).
• Elektrik direğine yaslan!p ayakkab!s!ndaki taş! ç!kartmak için ayağ!n! silkeleyen kişiyi elektrik çarpt!ğ!n! sanan bir başkas!, ak!mdan kurtarmak için direğe yaslanan!n kafas!na kürekle vurdu ve ölümüne neden oldu (Rize Ardeşen, Tunca Köyü).
• Midesine kaçan sineği öldürmek için ağz!na sinek ilac! s!kan kişi zehirlendi (İstanbul Sultanbeyli).
• Denizcilik İşletmesi’nin Gaziantep tankerinde, geminin üçüncü mühendisi kontrol için buhar kazan!na girdi. Bu s!rada bundan haberi olmayan bir gemi personeli, “Bu kazan niye aç!k” diyerek kapağ! kapatt! ve gemi sefere ç!k!nca mühendis öldü (Kocaeli, Dilovas! İskelesi). (Milliyet Gazetesi’nden al!nm!şt!r.)