“Anadilde eğitim bir hakt r!”
Hem ekonomileri hem de göbekleri büyüyor!
Bir kitap: Baba ve Piç
Sayfa 8
Sayfa 3
Sayfa 10
Yaflanacak
Dünya AYLIK GAZETE • SAYI 32
Biz de yaşam n bir öznesiyiz! Sayfa 7
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
www.yasanacakdunya.net • info@yasanacakdunya.net
Mart 2007
Irkçıl ğa karş
Onuruna sahip çık! Fransa’da istatistiklerin etnik kökene göre düzenlenmesi, Almanya’da göçmenlere vatandaşl k için “ rk ve etnik kökenin incelenmesi” formlar n n imzalat lmak istenmesi, AB ülkelerinde sistemin girdiği yeni düzleme bir işarettir. “Üstün rk”, “öncü rk” anlay şlar n n ürünü olarak gündeme gelen bu uygulamalar, emekçiler aras nda da yapay saflaşma ve ayr mlar yaratmay hedefliyor. Bunlar üzerinden herkesi rkç bayraklar alt nda toplayarak, sistemin sald rgan politikalar n n önü aç lmak isteniyor.
Kapitalizm koşullar nda sisteme özgü rkç l k ancak ona karş mücadele ile geriletilebilir. Almanya’da gelişen tepkiler üzerine “köken incelemesi” vatandaşl k formlar ndan kald r ld . Fransa’da da istatistiklerin etnik kökene göre düzenlenmesine karş bir kampanya başlat ld . Buralarda ve her alanda rkç l ğa karş mücadeleyi keskinleştirmeliyiz.
Onurumuzu ayağa kald ral m Avrupa devletleri yoksullaşma ve artan özgürlük yoksunluğu
içerisinden rkç l ğ besliyorlar! Sistemin besleyip büyüttüğü rkç l k emekçileri, özelde de biz göçmenleri vuran bir silah. AB ülkelerinin hemen tümünde sokakta kendisini hissettirerek artan rkç sald r lar, emekçilerin birbirine düşmanlaşt ğ bir zemin doğuruyor. Ekonomik ve sosyal sorunlar derinleştikçe, toplumsal düşkünleşme büyür. Irkç l k bu toplumsal, siyasal, kültürel çözülme içerisinde çekim merkezi haline gelir. Çürüyen sistemin çürütücülüğü emekçilerin bilincini sarar.
Emekçilerin kardeşliği... Suçlu bir başka ulustan olan değil, emekçileri karş karş ya getirenlerdir. Sistemin kendisi ve içine girdiği yönelimdir. Her türlü rkç , kafatasç oluşum ve söylem karş s nda tav r almak, emeğine sahip ç kmaktan geçer. Saflaşmay milliyetler üzerinden rkç bir temelde değil, emek ve sermaye karş tl ğ ndan keskinleştirmeli, emekçilerin kardeşliği bayrağ na sar lmal y z! İşçisiyle, emekçisiyle, göçmeniyle onurumuz olan emeğimize sahip ç kal m!
Göçmenlikte yeni biçim cak iflçi göçü için “Süreli göçmenlik” diye bir kavram türetti. Daha önce Almanya’ya getirilen “misifir iflçiler” gibi...
Avrupa’n n başkenti Brüksel’de toplanan Avrupa Birliği İçişleri ve Adalet Bakanlar ’n n temel toplant konusu yine göç oldu. Bakanlar, kaçak göçe karş daha şiddetli savaş açmaya karar verirken, kendi denetimlerinde gerçekleşecek işçi göçü için de “Süreli göçmenlik” diye yeni bir kavram türettiler. Daha önce Almanya’ya getirilen “misifir işçiler” gibi.
Emeğin serbest sömürüsü! Almanya Federal İçişleri Bakan Wolfgang Schauble, kaçak göçü engellemek amac yla s n r güvenliğinin artt r lmas gerek
Yaşanacak
Dünya’dan
tiği üzerinde durdu. Önlemler aras nda AB’nin d ş s n rlar n n güvenliğini sağlamakla sorumlu kurumu Frontex’e “h zl operasyon timleri” ile destek sağlanmas yer al yor. Bu operasyon timlerinin görevi denizden gelen gemileri bat rmak m , yoksa insanlar n istifleme şekilde doldurulduğu gemileri aç k denizde günlerce tutarak insanlar n ölmelerini beklemek mi olacağ n sormak gerek. Toplant sonucunda “sürekli göçmenlik” kavram yla karş m za ç kan AB İçişleri ve Adalet Bakanlar n n bu tan mdan anlad klar k saca şöyle: Avrupa Komisyonu’nun haz rl klar n yapt ğ ‘süreli göç-
Volkswagen patronlar Sarkozy’ye savaş anlaşmaya uymad ! bir anlaşmayla sonuçlanm şt . Anlaşma sonras 8 Ocak’ta üretim yeniden başlam ş, fabrikada üretim 200 bin araçtan 60 bin araca düşürülmüş, bunun karş l ğ nda da 2 bin işçi tazminatlar n alarak işten ayr lmay kabul etmişti. Böylece VW’nin Forest tesislerinde üretimin sadece 2 y l daha sürmesi garanti alt na al nm şt .
Irkç l k sermayenin sörf alan d r! Bahar bağr nda toplad ğ sanc larla geliyor! Bir taraftan; “Dünya ekonomisi durgunluğa gidiyor” tart şmalar , Asya borsalar n n altüst oluşu ve bunun tüm dünyay saran yal mlar … Arkas n n 1997 Asya Krizi’ndeki gibi gelmeyeceği ne malum! Çöken borsalar, kelepire sat lan fabrikalar, işinden olan binlerce insan, f rlayan fiyatlar… K sacas emekçiler aç s ndan yaşam n tam bir cendereye dönüşmesi! Buna bir de İran’a yap lacak olas sald r y ekleyin. Buna uygun bir toplumsal iklimin yarat lmas için hangi rüzgarlar n estirileceğini… Şimdi bir de Avrupa’da yaşanan gelişmeleri düşünün: Üretim kapasitelerinin daralt lmas ya da kapat lan fabrikalara dair her yerden gelen haberler! Özelleştirmeler, çal şma saatlerinin ve üretimin bir bütün olarak esnekleştirilmesi, haftal k çal şma saatlerinin uzat lmas , mezarda emeklilik ve sağl ktan-eğitime kadar yaşam n tüm alanlar n altüst edecek “reformlar”! vs. vs. Bu tablo tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da şiddetlenerek devam edecek. Devam üçüncü sayfada
menlik’ düKolombiya’dan afiş örneği: “Devlet terörizmine karş , onurunu koru.” zenlemesiyle, yar sömürge ülkelerden piyasan n ihtiyaç duydu- yeni kat lan Doğu’daki 10 yeni s n n göçmenlerle ilgili maddeğu uzmanlara belli bir süre ça- ülkenin vatandaşlar na tan na- lerine dayand r l yor. l şma izni verip, yeniden ülke- cak ‘serbest dolaş m hakk ’ oluşBuna göre “uyum karş t ” lerine dönmelerini sağlamak. turacak. davran şlar gösteren göçmeler Bu y l n Eylül ay na kadar s n r d ş edilecek. Aile mennetleştirmeye çal şt klar bir Almanya’dan ilk atak suplar n n Alman toplumuna başka uygulama ise ABD’de uyumunu engelleyen “düşmankullan lan Yeşil Kart benzeri Almanya’da haz rlanan yeni ca tav rlar”, kin ve nefret k şMavi Kart. Mavi Kart’a sahip entegrasyon plan çerçevesin- k rt c l ğ yapan, toplumun belolanlar AB üyesi herhangi bir de, göçmenler sopayla slah li kesimlerini aşağ lay p hakaret ülkede yaşayabilecekler. Bu şe- edilmek isteniyor. Haz rlanan eden göçmenler de s n r d ş kilde ‘emeğin serbest dolaş m yeni yasaya göre “entegrasyon edilecek. hakk ’ ad alt nda ‘emeğin ser- karş t ” göçmenler s n r d ş Entegrasyon kurslar na kat lbest sömürüsü’nün alt yap s edilecek. mayan göçmenlere 1000 Eugenişletiliyor. Haz rlanan 400 sayfal k ka- ro’ya kadar varan para cezas Bunun ilk ad m n da AB’ye nun paketi Avrupa Birliği yasa- verilebilecek.
Anlaşman n hükümleri
Volkswagen Forest fabrikas nda geçen y l n sonunda başlayan grev ve işgal anlaşmayla sonuçlanm şt .
Brüksel’deki Volkswagen Forest fabrikas nda geçen y l n sonunda başlayan grev ve işgal, FGTB (Sosyalist Sendika Federasyonu) ile VW patronlar aras nda 4 Ocak’ta başlayan görüşmeler sonras nda işçilerin ç karlar n doğrudan hedef alan
Ancak işçiler işbaş yapt klar nda yap lan bu geri anlaşman n hükümlerine bile uyulmad ğ n gördüler. Fabrikada üretimin yeniden başlamas yla var olan dört vardiya sistemi iki vardiyaya indi. 5.sf’da
Paris’te, Cumhurbaşkanl ğ seçimlerinin adaylar ndan biri olan emek ve göçmen düşman Nicolas Sarkozy’e karş bir platform oluşturuldu. Yaşanacak Dünya’n n çağr s ile bir araya gelen ACTIT, FDHF, FTIF, Bir-Kar ve Odak gibi kurumlar yapt klar toplant da platform kurma karar ald lar. Ard ndan diğer uluslar n göçmen kurumlar na ile ilerici Frans z kurumlar na kat l m çağr s yap ld . 26 Şubat’ta yap lan toplant ya Filistinliler Derneği, AGEN (Nanterre Üniversitesi Öğrenci Derneği), Fransa Maoist Komünist Partisi, ATTAC, Uluslararas Gözalt lar İzleme Komitesi, İtalya Komünist Partisi, 10. Paris Kolektifi ve Anadolu Kültür Derneği de kat ld . Toplant da ortak bir kampanya yürütülmesi kararlaşt r ld . Kampanya Sarkozy’nin göçmen semtinde açt ğ seçim bürosunun kapat lmas ve Sarkozy’nin emek ve göçmen düşman politikalar n n sürekli ve canl teşhiri gibi iki temel üzerinden yürütülecek. Büronun önünde kitlesel bir miting yap lmas , “seçim bürosunun korunmas ” ad alt nda emekçilerin yaşam alan n daraltan polis terörünün püskürtülmesi için insan zinciri oluşturulmas , bir sokak şenliğinin örgütlenmesi, seçim bürosunun kapat lmas için imza kampanyas n n başlat lmas karalaştr ld . Ayn günlerde büronun önünde toplanan Afrikal ve Arap kökenli bir grup kad n eylem yapt . Evsizlerin ç ğ gibi artt ğ Fransa’da kad nlar, daha önce lojmanlar için ayr lan sübvansiyonun 4 milyon Euro olduğunu sloganlarla hayk rarak, paran n nereye harcand ğ n sordular. Eylem boyunca “Can m z s kma Sarkozy” sloganlar att lar. Deutschland: 2 € Nederland: 2,30 € Belgique: 2,20 €
AB Bakanlar›, kendi denetimlerinde ola-
Yaflanacak
Dünya 2
O
K
U
R
Kaç›n›lmaz felaketler karfl›s›nda s›zlanmak, gülmek kadar aptalcad›r.
Düflman›n›z›n neden korktu¤unu anlamak için, sizi ne ile korkuttu¤una bak›n.
Esnaf: Biz mi size gelip imza isteyeceğiz siz mi? Ne acayip bir şey bizim dertlerimiz için başkalar koşuyor. Neredeyse erineceğiz bir imza vermeye. Ev kad n : İmza dertlerimizi halledecek mi? Sokaktan geçen biri: Sizi kutluyorum böyle bir çal şma yapt ğ n z için. Gerçekten tav r koymal y z. Ben kağ ts z m. Neden benimle ilgili bir şey de yazmad n z? Bunun gibi onlarca farkl içerikte tepki ve özlem. Evet bir imza belki hayat m zda çok şeyi değiştirmeyecek. Ama yaşad ğ m z dünyada üzerimize ç ğ gibi gelen sorunlara karş küçücük gibi görünen bu tepki bile bugün büyük bir önem taş yor. Bu nedenle bir imza hafife al nacak, etkisiz görünecek bir araç değil. O nedenle sizlerin kap lar n srarla çalmaya, stantlar m zla sokağ n zda olmaya devam edeceğiz! Sevgili okurlar m z sizlere bir yenilik duyurmuştuk. Almanya ve Belçika’da gazetemiz dağ t m ağ na girdi. Elden sat şlar m z d ş nda da siz okurlar m za garlarda, gazete bayilerinde gazetemiz ulaşabilecek. Bu vesileyle birçok insan gazetemizle yeni tan şm ş olacak. Sizlerin görüş ve önerileri bizim için yol gösterici olacak. Bizim size ulaşabildiğimiz gibi siz de bize ulaşabilirsiniz…
Düflen bir 盤da, hiçbir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz!
Hrant Bunlar da yaz ls n! Dink’e
Bir fley yap: Utanmay› ö¤ren mesela. 20.01.2007 Ulafl Sunat
E
K
T
U
P
L
A
R
I
Bahar n görkemi
Editörden
Belki geceler duvar gibi ya da gündüzler… Birçok şey kötüye gidiyormuş gibi gözüküyor. O verileri de taş yor hayat. Her yer kör bir karanl k gibi üzerimize çöküyor. Ay daha doğmam ş. Bir kaç saat önce yağan yağmur toprakta hoş bir koku b rakmam ş belki de. Bu mevsimin k ş olmas ndan da kaynakl olabilir, içinde yaşad ğ m z sistemin bize yaşatt ğ bir kabus da. Sistemi henüz değiştiremedik. Onun çabas ve enerjisi içerisindeyiz. Bu nedenle size gelecek ay tüm hayat değiştirebileceğimize dair bir söz veremiyoruz, ama geleceğe dair bu sözümüz sözdür. Bizi sizleştireceğiz ve geleceği hep birlikte bizleştireceğiz! Tüm bu karanl ğa rağmen mevsim bahara dönüyor. Toprak s r ls klam. Kokuyu duyumsamak isteyene bol yağmur. Ayaz gecelerde soğuyan toprak ve ellerimiz güneşin s cağ yla buluşacak. Daha fazla ş k, daha fazla doğa haylaz bir çocuk gibi sokağa sal nacak. Dağlar n yeni açm ş tüm k r çiçeklerini toplay p kucak dolusu evlerimize getirecek bahar. O bize çiçekleriyle merhaba derken biz ona yaşam enerjimiz ve sevincimizle koca bir merhaba diyerek bahara başlayal m. Hoşgeldin Bahar! Yeni filiz veren her ağac n yapraklar naym ş gibi imza föylerimize imza atacakt k. Duyurmuştuk sizlere bir önceki say lar m zda “Al nterimle Buraday m!” adl kampanyam z . Ulaşmad ysa ulaşt ral m metinlerimizi, bildirimizi, afiş ve imza metinlerimizi. Ama bugüne kadar bu çal şmayla ulaşt ğ m z okurlar m zdan birkaç notu bu köşede sizlere duyurmak istedik.
üç yüz bir ters o gece konufltukça umudumuz olmufltu akl›m›zdan silinmez üç yüz bir ters onun dedi¤ini de yapt›¤›n› da yapabilirdik yine de “konufl onunla” üç yüz bir ters o sald›r›lara meydan okuyan sakin sesiyle yazar kayganl›kta konuflmaya devam ediyordu üç yüz bir ters on dokuz ocak iki bin yedi can›m›z ac›yor o Hrant Dink gözümüze doluyor a¤l›yoruz Halaskargazi caddesi dört kurflun o milliyetçilik hastal›kt›r, öldürür hayk›r›yoruz Althusser’in “gelecek uzun sürer”i geliyor hat›r›m›za Diyarbak›r’dan bir dostun “umar›m gece k›sa sürer” deyifli “flimdi kanlar› daha m› temiz oldu” diye ba¤›ran k›z› üç yüz bir ters elefltiri, tahammül ve toplumsal haset “dünyan›n en tuhaf mahluku” utan art›k öfkeleniyoruz üç yüz bir ayakkab›s› konufluyor, kurflun geçirmez yele¤i “ruh halimin güvercin tedirginli¤i” umudumuzu vermiyoruz ters “alt›nda bir fikir var” “ve fikirler kurflun geçirmez” “bir gider, bin geliriz” üç yüz bir ters
M
Frans zlar bu aralar yeni bir kanun ç karmaya haz rlan yorlar. Sigara paketinin üzerine kansere yakalanm ş insanlar n resimleri ile birlikte, “Sigara öldürüyor” yaz s koymak istiyorlar (ki zaten vard ). (Ayr ca sigaran n fiyat yine yükseldi) O zaman şunlar da yazs nlar: Bütün şeker paketlerinin üzerine dişleri şekerden çürümüş çocuklar n resimlerini koysunlar. Bira, wiski şişelerinin üzerine, trafik kazas nda alkol yüzünden hayat n kaybeden insanlar n cesetlerinin resimlerini bast rs nlar. Bütün plastik ambalajlar n n üzerinde, y llar sonra dünyan n çöplükten ne hale geleceğini göstersinler.
T-shirt, şapka, kazak, spor ayakkab lar n n üzerine Asya’da pis bodrum katlar nda, insanl k d ş koşullarda çal şan çocuklar n resimlerini bast rs nlar. O minicik elleriyle, bir kaç kuruşa, bizim sadece bir kaç kere giydiğimiz (çünkü modas h zla geçer genellikle!) elbiseler dikiyorlar. Her benzin, mazot şişesinin üzerinde, mart lar n nas l mazot içinde ç rp nd klar n n resimleri olsun. Her petrol şişesinin üzerinde, denizden taş nm ş topraklar göstersinler ya da. Zaten az bir zaman içinde planet s nmas ndan dolay onlar da elden gidecek. Ya da siyah Afrika’n n alt nlar için emperyalistler taraf ndan işkence gören mazlum işçinin, köylünün, emekçinin resimlerini göstersinler. Asl nda bir tek şey eksik kald , onu da yapsalar tamam; Banknotlar n (kağ t para) üzerine şöyle bir yaz yazs nlar “DİKKAT , DİKKAT İNSANLIĞA ZARARLI” Bu benim kişisel görüşüm fakat inan yorum ki siz de kat l rs n z. Hebun
Halk n inanc na göre Şubat ay ortalar ndan mart baş na kadar cemre düşer. İlk cemrenin havaya düşmesiyle iklimdeki değişiklik hissedilir oldu. Fakat Küresel s nma sonucu iklimde yaşanan dengesizlikler halk n inanc nda aş nma yaratt m , bilinmez. Şubat as l olarak bahar n renginin belirlenmesinde tonlama görevi görür. Kendiliğinden patlak veren ayaklanmalar saymazsak bahara haz rl klar şubat ortalar nda başlar. Mart geleneğini salt 8 Mart Dünya Emekçi Kad nlar Günü, 1871 Paris Komünü ve Newroz’la s n rl alg lamamak gerekir. Ezilenler ordusunun burjuva sistemine karş yeni bir taarruz başlatt ğ bahar aylar nda kavga muştulan r… Bahar n takvimsel günlerinin ivmelendiği sokaklarda emekçilerin gücünü hisseder burjuvazi. Şikago işçilerinin şanl direnişini kanla bast ran burjuvazi, s n f n öfke duvar na çarpmas yla bahar aylar n proletaryan n devrim provas olarak alg lar. Bahar n burjuvazinin korkulu günleri olmas n yabana atmamak gerekir. Bir çok hak ve özgürlük mücadelesinin başlang ç noktas olduğu gibi, kanl katliamlar n yaşand ğ bu mevsim, ezilenler için hem gelenek hem de güçlerin derlenip toparlan p yeniden mevzilere sürülmesinin ifadesidir. Geleneğimizin tohumlar n n toprağa serpilmesi de bahar n arifesi olan Şubat’ n son haftas nda gerçekleşir. 29 y l önce at lan ad m n görkemini dile getiren şairin sözleriyle bahara merhaba… A. Vural
İlk sular n sevinci olacakt Şubat saçl kar sular n n sesi İçten içe eriyen Eridikçe çoğalan k p rt lar n sesi Toprak için Sevda için Çelik ve gelecek için Yaşam n bütün p narlar ndan En k lcal damarlar nda akacakt Bitimsiz bir tuvalin ortas na İlk dalga renkler konacakt Göğüsleri bahara yurtlananlar Körük körük korlananlar Yani şubat umutlular Ayak direyip durmad lar İhanetin puslu günlerini Kendi sab rlar yla omuzlad lar Onur ad na oğul adamakt işleri Saks lar ndaki açelyay bile
Gün yirmidört saat uyan k tutmakt Ve nice şubatlar ad na Bütün koşullarda dik durmakt O günlerden beri her şubat ay İri bir özlem oldu tuvallerde F rça darbesiyle nak şland Nak şlan p çoğald içimizde Bir f rça bir f rça daha Dünyan n her yerinde Rekten renge “Şubat ressamlar ” Küllenmiş yürekler için Çiğ düşmemiş umutlar için Her tuvalde yepyeni umutlar için Bir f rça bir f rça daha Adnan Yücel Özgürlük dünyas n n lokomotifi, 29. y l n kutlu olsun! Adnan Yücel
Çocuklar m zla ne kadar ilgileniyoruz? K z m n okulda yaşad ğ bir tart şma onun ve benim psikolojimi alt üst etti. K z m girişken, konuşkan, k sacas sosyal bir çocuk olmas ile bilinir. Sorunlar n benimle çok rahat konuşan, tart şan birisidir asl nda. Fakat uzun zamand r onun yaşam nda bir şeylerin ters gittiğini fark ediyordum. Sürekli olarak yapt klar n aç klama zorunluluğu duyan veya savunma psikolojisiyle bunu anlaml k lmaya çal şan bir ruh haliyle hareket ediyordu.
başlamadan “özür dilerim anne”, “afedersin anne” demeye başlad . Ya da “ben asl nda öyle demek istemiyorum ama...” diyerek kendini ifade etmeye çal ş yordu. Kendisine “k z m neden böyle yap yorsun?” diye sorduğumda,
“Anne okulda öğretmenler hep bir hatam z ar yor, hep gözümüzün içine bak yorlar” dedi.
Hissettirmeliyiz Bir gün k z m bir yaz getirdi, bana bir şey söylemeden masa-
Haberdar değildim! Kendisi ile yapt ğ m sohbette öğrendim ki okulda sorunlar yaş yordu k z m ve ben bunlardan uzun zamand r haberdar değildim. Arkadaşlar yla olan tart şmadan sonra dikkatimi çekti, k z m benimle konuşurken her laf n baş nda ya da konuşmaya
n n üzerine b rak p odadan ç kt . Yaz y okudum şok oldum. Yaz da; bir daha buna benzer şeyler olursa direkt Klassen Konferans’a (disiplin kurulu) vereceklerini yaz yordu. “Böyle bir şey bir daha olmayacak diye bize ve kendinize söz verin” diyor ve bu yaz n n bulunduğu kağ d imzalamam z istiyordu. Bu konu üzerine gidip öğretmenle görüştüm. “Tüm bu yaz sizin tek baş n za ald ğ n z bir karar m ?” diye sorduğumda “Hay r bu müdür ve okul pedegoğu ile ortak ald ğ m z bir karar” dedi. Benim bu olaydan anlad ğ m şu; biz veliler öğretmenlerle daha fazla diyalog halinde olmal y z. Daha da önemlisi çocuğumuzu iyi tan mam z, her zaman onun arkas nda olduğumuzu ona ve öğretmenlerine hissettirmemiz gerekiyor. Köln’den bir YD okuru
IMF Başkan n n delik çoraplar 1 Şubat 2007 tarihinde, Milliyet gazetesinde ç kan bir haber dikkatimi çekti. Haber, “Dünya Bankas Başkan Paul Wolfowitz’in, Edirne’de Selimiye Camii’ni gezerken ayakkab lar n ç kard ğ s rada, her iki çorab n n delik olduğunun ortaya ç kmas dünya bas n na konu oldu” diyordu. Dünya bas n na konu ve maskara olan bu adam, bende ve dünya halklar nda ise üzüntünün (!) kaynağ oldu. Dünya bas n “Selimiye Camii’nde ayakkab lar n ç kar nca, başkan n çoraplar nda iki delik görünüyordu.” “Tabii Wolfowitz gibi insanlar, paray pencereden atan savurganlar gibi olmaz.” Hatta “Cebinde paras yokmuş da, yan ndaki korumalardan alm ş.” “Selimiye Camii çorab ndaki delikleri ortaya ç kard .” diye yazd .
Yardakç l kta s n r yok
Kathe Kollwitz’in 1899’da çizdiği (Ausfuhr) “Almanya’da Köylü Ayaklanmas ” adl eseri.
ŞUBAT RESSAMLARI
Mehmet Ali Erbil de, Wolfowitz’in donunun y rt kl ğ n veya olmay ş n ortaya ç karabilir. Yardakç l kta s n r yok. Neredeyse hep birlikte oturup ağlayacaklar. Dünya halklar n haraca bağlayan bu kan emici, “savurgan davranamaz-
Başkan da bu çoraplar bilerek giymiştir. “Zengin diye bildiklerimizin de, bizden farkl yaşamlar yokmuş” yan lsamas yaratmak istenmiştir. Asl nda dikkat edilirse, üzerindeki elbisenin on işçinin maaş değerinde olduğu görülür. İşçi ve emekçilerin yaşam ndan bahsetmeyen çanak yalay c lar, söz kendi babalar n n yaşam na gelince, nas l da yoksulluk edebiyat yap yorlar. Peki neden dünya halklar n n, IMF’ye ve emperyalist kurumlara olan öfkelerini ve protestolar n görmezden geliyorlar? Ayşe Lila / Stuttgart
m ş!” Bir de ald ğ maaş yazsalar. Asgari ücretle geçinen kaç işçinin ayl ğ n n toplam kadar para ald ğ n yazsalar. Yazamazlar! Çünkü uşakl kta s n r tan mazlar. Her gün hastane kap lar nda ölenler, aç, işsiz kalanlar, sizin gözyaş döktüğünüz zat n baş nda bulunduğu kurumun ekonomi politikalar n n sonucudur. Asl nda, bunu yazmalar ndaki amaç, işçi ve emekçiler kaderlerine raz olsunlar diyedir.
Yaflanacak
Dünya
AYLIK GAZETE
V.f.f.K.)’in yay›n› olarak Bu gazete, Verein für Freundschaft der Kulturen (V ç›kmaktad›r. Gazetemiz en az 2 euro ba¤›fl karfl›l›¤› verilmektedir. Yay›n sorumlusu Can A. Türkmen Merkez Büro: Lassallestr.54· 51065 Köln Telefon: +49-(0)221- 99 28 115 - 116 - 123 ‹nternet adresimiz: www.yasanacakdunya.net • e-Mail: info@yasanacakdunya.net Paris irtibat: e-mail: pydunya@hotmail.com • Berlin irtibat: ydberlin@yahoo.com • ‹sviçre irtibat: ydisviçre@yahoo.com
Yaflanacak
G Yaşanacak
Dünya’dan
Sermaye haz rlan yor! Burjuvazinin bu zorlu sürece dönük haz rl klar için Fransa’da yap lacak Cumhurbaşkanl ğ seçimlerine bakmam z yeterlidir! Bu seçim tüm Avrupa’y kesecek etkiler yaratacak! T pk Almanya’daki gibi! Frans z burjuvazisinin yekpare bir destekle arkas nda durduğu Sarkozy, neoliberal yağmac l ğ n en has savunucular ndan değil sadece. O İçişleri Bakan iken söylemi, davran şlar ve yapt klar ile sermayenin en has buldoklar ndan biri olduğunu kan tlad . İlk h rlad ğ ve çenesini geçirmeye çal şt ğ da biz göçmen emekçiler olduk. Bu duruş onun şahsi duruşu değildi elbette. Onun şahs nda dile gelen, arkas ndaki sermaye güçlerinin ç karlar n n toplaşma noktas yd ! Vahşi sald rganl ğ n yaratacağ y k m n paralelinde gelişecek toplumsal öfkenin yönsüzleşmesi için hedefe bizim çak lmam z gerekiyordu. Emekçilerde biriken öfkenin bize patlamas için yer yer toplumsal duyarl l k noktalar n g d klayarak (“Avrupa kültürünü bozacak göçmenler!”, “Terörist ve tehlikeli göçmenler!”, “Çal şmadan asalakça yaşayan göçmenler!”, vs.) yer yer de sald rganl ğ n n dozunu yükselten dolay ms zl kta küfrederek (Banliyölerdeki isyanc lar için “Pislik bunlar” demesi hat rlans n) Frans z orta s n flar başta olmak üzere ve as l olarak da işçi ve emekçileri etkilemeyi hedefleyecek icraatlar yar n n resmini de vermektedir. Sadece Fransa için değil. Onda billurlaşan siyasal duruş Avrupa’n n yar n n n da resmidir.
Almanya’da da ayn şey… Almanya’da haz rl klar yap lan yeni Göç Yasas ile de rkç l ğa resmi bir meşruiyet kazand r lmak isteniyor. “Çal şmayan hemen yollanacak”, “Dil öğrenmeyen de cezaland r lacak ya da geri yollanacak” gibi ifadelerle bugüne kadar rkç söylemin temel argüman olan tüm dayanaklara resmi bir ifade kazand r larak, “asalak göçmenler” kavram toplumun kafas nda da “yasalaşt r lmak” isteniyor! Tek baş na Murat Kurnaz olay bile Alman devletinin “kara kafal lar”a yaklaş m n n tipik göstergesidir. Ve o bu yaklaş m Alman emekçilerine özümsetmek ve rkç yaklaş mlara kitlesel bir taban oluşturmak için hiçbir f rsat kaç rm yor! Manşetimizde de yer verdiğimiz, Fransa ve Almanya’da, görünen o ki tüm Avrupa’da eğilim haline gelen etnik köken araşt rmas ise bu yaklaş m n ruhunu vermektedir!
Bu resmin diğer yüzüyüz! Bu resimde öne ç kan en çarp c rengi biz göçmenler üzerinden k şk rt lacak kafatasç l k- rkç l k oluşturuyor/oluşturacak! Krizler, savaşlar, paylaş m, egemenlik… kavramlar n n içeriği bunlarla kesişiyor! Önümüzdeki zorlu günlerde sermaye as l olarak bu ipe sar lacak! O ipi onun boğaz na geçirmekse bizim elimizde! Varl ğ m z n emeğimize dayand ğ n bilmenin özgüveni ve onurumuzun somutlaşt ğ emeğimize sahip ç kma bilinci ile hareket ettiğimizde bunun zor olmad ğ n göreceğiz! Yeter ki gücümüze güvenelim ve ayağa kalkal m. Bugünden yerli emekçi kardeşlerimizin baz bölükleri ile de buluşan tepkilerimiz, eylemlerimiz (özellikle Fransa’dakiler) ve bunlarla kopar p ald ğ m z somut kazan mlar buradan yürüdüğümüzde o ipin kimin boğaz na sar lacağ n da göstermektedir!
gösterip gerici-faflist, ›rkç› söylemlerle artan iflsizlik, yoksullukla ... kitlelerin yönü çiziliyor” Fransa’n n Strasbourg kentinde yerel kitle örgütleri taraf ndan, 25 Nisan 2007 tarihinde yap lacak Fransa Cumhurbaşkanl ğ seçimleri üzerine bir panel yap ld . 100 kişinin kat ld ğ panele, Yaşanacak Dünya Gazetesi, EKM, Tohum Gençlik Evi, Kürt Evi, DDİF ve Alevi Kültür Birliği kat ld . Paneli Yol TV yönetti. Aç l ş konuşmas n n ard ndan, Ali Başaran taraf ndan cumhurbaşkanl ğ seçimlerinin işleyişine ilişkin teknik bilgiler aktar ld . Daha sonra kitle örgütleri, seçimlere ilişkin görüşlerini ifade ettiler. Panelin genel ekseni, “Cumhurbaşkanl ğ seçimlerinde hedefe konulan biz göçmenlerin bu seçim sürecindeki tavr ne olmal ve göçmenlere uygulanan seçme seçilme engeli” oldu. Fransa Cumhurbaşkanl ğ ’na en yak n adaylar olarak bilinen Sarkozy ve Royal’in birbirine yak n bir seçim politikas izle-
diği ortak kan olarak konuldu. Diğer taraftan programlar nda işçi ve emekçilerin taleplerine yer veren, Komünist Parti LCR, köylü lideri olarak bilinen Jose Bove vb.’lerinin desteklenebileceği çekinceyle belirtildi. Çünkü bu partilerin desteklenmesi durumunda kullan lacak oylar n 2. tur seçimlerinde daha önceki seçimde olduğu gibi, Sarkozy’ye karş Royal’e yedeklenebileceği ifade edildi.
“Biz ne yapmal y z?” Yaşanacak Dünya Gazetesi temsilcisi konuşmas nda; “AB’nin yeniden yap lanma süreciyle ilişkili gelişen Fransa Cumhurbaşkanl ğ seçimlerinde, k sa bir süre önce halk oylamas na sunulan, Belçika ve Fransa halk n n barikat na tak lan Avrupa Anayasas ’n n kimi temel maddeleri esas politika olarak karş m za ç km şt r. Yeni göç yasalar , yeni uluslararas ilişkiler,
D
E
Dünya kamuoyu, Amerika’daki 11 Eylül sald›r›s›ndan sonra Bat› ile ‹slam dünyas› aras›nda bafl gösteren gerginli¤in dinî de¤il, siyasi oldu¤unu düflünüyor. Dünya kamuoyu, Amerika’daki 11 Eylül sald r s ndan sonra Bat ile İslam dünyas aras nda baş gösteren gerginliğin dinî değil, siyasi olduğunu düşünüyor. BBC’nin 27 ülkede yapt ğ anketten bu sonuç ç k yor. Araşt rmaya kat lanlar n yüzde 52’si, gerginliklerin dinî veya kültürel uyuşmazl klardan ziyade siyasi anlaşmazl klardan kaynakland ğ n vurguluyor. Dünya kamuoyunun sadece yüzde 29’u, farkl l klar gerginlik sebebi görüyor. Elde edilen sonuçlar, dünyan n “medeniyetler çat şmas ”na doğru gitmediğini gösteriyor. “GlobeScan” adl kamuoyu yoklama şirketine yapt r lan ankete, farkl milletlere mensup 28 bin kişi kat ld . Sorular cevaplayanlar n yüzde 58’i, uluslararas planda yaşanan anlaşmazl klar , “hoşgörüden yoksun az nl klar” n ç kard ğ n söyledi. Uzlaşma düşüncesinin en yüksek olduğu ülkeler İngiltere, İtalya, Fransa ve Amerika.
3 Dünya
M
Gerilimin dinsel farkl l ktan kaynakland ğ n ifade edenlerin çoğunlukta olduğu tek ülke ise Nijerya.
olmad ğ n söylüyor. Kat l mc lar n yüzde 56’s , kültürler aras nda olumlu bağlar gördüklerini söylerken, yüzde 52’si de İslam’la Bat aras ndaki mevcut gerilimin başl ca sorumlusu olarak siyasi ihtilaflar gösterdi. İslam’la Bat aras nda çat şman n kaç n lmaz olduğunu düşünenlerin oran ise yüzde 28. Gerginliklerin ard nda dinin yatt ğ n düşünenlerin oran da
Türkiye’de ise Bat ile İslam aras nda bir uzlaşma zemini bulunabileceğini düşünenler yüzde 50’ye yaklaş yor. Gerilimin din ve kültür farkl l ğ ndan kaynakland ğ n düşünenlerin çoğunlukta olduğu tek bir ülke var: Nijerya. H ristiyan ve Müslüman gruplar aras nda s k s k çat şmalar yaşanan Nijerya’da halk n yüzde 56’s na göre çat şmalar kültür ve din farkl l ğ ndan kaynaklan yor. Endonezya ise Müslüman ülkeler aras nda, çoğunluğun Bat ile şiddetli bir savaş n patlak vermesinin an meselesi olduğuna inand ğ tek ülke oldu.
Halklar inanm yor
“’Medeniyetler çat şmas ’ mümkün değil” Ankete kat lanlardan gerek Müslümanlar gerekse gayrimüslimlerin çoğu, bir “medeniyetler çat şmas ”n n mümkün
yüzde 30. Ankete göre İslam ile Bat diyaloğu inanc n n en yüksek olduğu ülkeler ise bir tür uzlaşma bulunacağ n düşünenlerin oran n n yüzde altm şlar ve yetmişlerde olduğu İngiltere, İtalya, Fransa ve ABD.
Ortaya ç kan bu sonuçlar da gösteriyor ki dünya halklar n n büyük bir çoğunluğu savaş ç ğ rtkanlar ndan ve halklar birbirine boğazlatmaya çal şan emperyalistlerden çok farkl düşünüyor. Siyasal hesaplarla “medeniyetler çat şmas ” fikrinin ortaya at ld ğ n söyleyerek buna inanm yor. Sürekli bir biçimde insanlara propaganda edilen “medeniyetler çat şmas ” denen ABD emperyalizminin tezi, halklar taraf ndan çürütülüyor.
Hem ekonomileri hem de göbekleri büyüyor!
Alman ekonomisi son y›llar›n en yüksek büyüme oran›na ulaflt›. Sosyal y›k›m paketlerinin, iflten ç›kartmalar›n, ücretlerin düflürülmesinin kimin ifline yarad›¤› ortaya ç›kt›.
Alman ekonomisi son y llar n en yüksek büyüme oran na ulaşt . Alman Federal İstatistik Dairesi taraf ndan yüzde 2.5’lik bir büyüme kaydedildiği aç kland . Federal İstatistik Dairesi Başkan Radermacher, Alman ekonomisinin 2006 y l nda tahminlerin üzerinde büyüdüğünü söyledi. “Hesaplamalar m za göre GSMH, enflasyondan ar nd r lm ş rakamlarla ve bir y l öncesine k yasla 2006’da yüzde 2,5 oran nda artt . Böylece yüzde 3,2’lik büyüme kaydettiğimiz 2000 y l sonras n n en yüksek büyüme oran na erişmiş olduk.” dedi. Radermacher, büyümeyi teşvik eden faktörlerin bu kez yurt içinden geldiğini söyledi. “2006’da bir y l öncesine göre daha fazla yat r m yap ld ve daha fazla tüketildi. Bu da memnuniyet verici bir gelişme.” dedi.
“Çözüm s n fsal duruş, örgütlenme ve srarl mücadelede…” “Bütün kötülüklerin anas› olarak göçmenleri
N
Gerginlik dini değil siyasi!
Irkç l k sermayenin sörf alan d r! Daha ön verileri ile bile tüm dünyay sarsan olas bir krizin gerçekleşmesi ya da olas bir İran sald r s , bunun bölgesel ve tüm dünyadaki yans malar ile birlikte düşündüğünüzde bu tablonun renklerini tasavvur edebilirsiniz! Nereden bakarsak bakal m önümüzde zorlu bir süreç uzan yor! Biz göçmen emekçiler aç s ndan bu daha fazla böyle! Tüm bu altüst oluşlar n en ağ r faturas her zaman olduğu gibi şimdi de bize ç kar lmaya çal ş lacak!
Ü
hizmet söktörlerinde “reformlar”, Anti-Terör Yasas , vb. Sarkozy ve Royal’in seçim programlar na damgas n vuran bu maddelerdir. Bunlar birinde sert ve aç k biçimde ifade edilirken, diğerinde daha yumuşak bir üslup ve yuvarlanm ş bir biçimde ifade edilmiştir... Bütün kötülüklerin anas olarak göçmenleri gösterip gericifaşist, rkç söylemlerle artan işsizlik, yoksullukla gelecek kayg s taş yan kitlelerin yönü rkç l kla çiziliyor. “Her şey daha güçlü Fransa için!” diyerek kitleler yeni dönemin politikalar na yedeklenmeye zorlan yor. Çözüm s n fsal duruşumuzda, örgütlenmede, srarl mücadelede… Don Kişot Çocuklar ad n veren evsizler, srarl eylemlerinin sonucu Meclis evsizlerin ev sorununu çözme karar almak zorunda kald . Partiler, konut sorununu seçim programlar n n içine almak zorunda kald lar. Yine CPE yasas n n öğrencilerin ve halk n geniş kesimlerinin srarl inatç eylemleriyle Meclis’in gündemine sokulup geri çekilmesi gibi örneklerde olduğu gibi, çözüm bizlerin srarl mücadelesindedir.”
vard ve o yüzden k s nt lara gidilmek zorundayd ? Neden hep emekçilerin gelirlerinden ve yaşant s ndan k s nt oluyor?
Bu büyüme kimin için?
Sosyal y k mla büyüdüler!
Son y llarda sosyal haklarda artan hak gasplar , işten ç kartmalar, işçi ücretlerinin düşürülmesi gibi uygulamalar ekonomik büyümenin kimin işine yarad ğ n gösteriyor. Zaten aç klamalarda da bu belirtiliyor üstü örtük olarak. “Sabit gelirli kesim de genel canlanmadan nasiplenemedi. Reel rakamlarla hanelerin elindeki para 2005 y l na k yasla binde üç oran nda azald ’’ demektedirler. Bu büyüme, onlar n deyimiyle sabit gelirliler yani işçilerin, emekçilerin hiçbir işine yaramad ğ gibi tam tersine gelirlerinde binde üç oran nda azalmaya sebep olmuş. Ekonomideki bu büyüme kimin için? Madem ekonomi büyüyor neden o zaman emekçiler bundan yararlanam yor? Yararlanmak bir yana bir de gelirleri geriye gidiyor? Hani kriz
Asl nda sorular çoğaltmak mümkün ama gerek yok. Aç k-
kötü, sosyal reform şart” gibi söylemleri sürekli insanlar n beynine işliyor. Sonra da k s tlamalar ve sosyal y k m planlar hayata geçiriliyor. Büyüme de işte buradan sağlan yor. İşçi ve emekçilerden çald klar yla büyütüyorlar hem ekonomilerini hem de göbeklerini.
tel Kantonu’nda hükümet sosyal hak gasplar›yla icraatlar›na bafllad›.
lanan bu veriler her şeyi ortaya koyuyor. Kapitalist sömürü ve talan sisteminin değişmez bir klasiği yaşanan. Alman burjuvazisi karlar na kar katmak için “Ekonomi çok
Her ulustan işçi ve emekçi bunu görüp bunun bilincine var rsa, as l kimin gelecek karart c s , yoksulluğun ve işsizliğin yarat c s olduğunu görmesi daha kolay olacakt r.
hastanelerin özelleştirilmesinin önünü de açan yasay parlamentodan geçirdi. Baz şehirlerdeki hastanelerin çocuk, kad n, cerrahi bölümleri iyi çal şm yor diye başka şehirlere taş nmas karar n ald . Kamu sektöründe çal şan
yurdunda kalan insanlar, cep harçl klar n ald klar nda şok yaşad lar. Asgari yaşam için dahi yeterli olmayan, en fazla 300 frankl k harçl k, kriterlere uymayanlarda 150 franga kadar indiriliyor. Günde bir paket sigara içenler sigara ile acil ihtiyaçlar aras nda karar vermek zorunda! Alacaklar elbiselerden, arada bir d şar da içtikleri içeceklerden, günlük temizlik ihtiyaçlar n n karş lanmas ndan… k sacas bir insan n ihtiyac olan her şeyden k smak zorundalar.
İlk tepkiler
Neuchatel Kantonu’nda son yerel seçimlerde 100 y l aşk nd r sağ partilerin hakimiyetine son verilerek, sol taraf ndan da coşkuyla karş lanan sol parti hükümeti kurulmuştu. Beş kişiden oluşan kanton bakanl ğ n n ikisi Sosyalist Parti’den, biri de Yeşiller’den oluşuyordu. Sevinçler uzun sürmedi, sol hükümet sosyal hak gasplar yla icraatlar na başlad . İlk önce
Kağ ts zlar eylemde Belçika’da Liege yak nlar nda bulunan Votem Kapal Kamp ’nda, Kağ ts zlar Koruma Birliği (UDEP)’nin çağr s yla kamp önünde toplanan 150 kişi kağ ts zlar n tutuklanmas n protesto etti. Yabanc lar İçin Kapal Kamplar Direniş Kolektifi (Cracpe) temsilcisi France Arets, k sa süre önce tutuklanan Anicet Muamba ve diğer tüm tutuklu kağ ts zlarla dayan şma çağr s yapt .
“Yanki go home” İtalya’n n Vincenza kenti yak nlar nda bulunan Amerikan askeri üssünün genişletilmesi çal şmalar n n 2010 y l na kadar tamamlanmas plan protesto gösterilerine yol açt . ABD Savunma Bakanl ğ , Avrupa’daki askeri güçlerinin yeniden organizasyonu kapsam nda Almanya’n n Schweinfurt ve Bamberg kentlerinde bulunan 2 bini aşk n askeri başkent Roma’n n 400 kilometre kuzeyindeki Vincenza’ya kayd rmay hedefliyor. Böylece Vincenz’daki 173. Hava İndirme Tugay ’n n konuşland ğ üste bulunan Amerikan askeri say s 2 bin 750’den 4 bin 500’e ç kacak. “Yanki go home” slogan n n at ld ğ gösteriye 80 bin kişi kat ld .
Almanya’da rkç l k
Çekin elinizi cebimizden! ‹sviçre’nin Neucha-
Avrupa’da açl k! Avrupa Birliği Komisyonu’nun 2004 y l n n verilerine dayanarak haz rlad ğ raporda, Avrupa Birliği vatandaşlar n n yüzde 16’s n n fakirlik s n r n n alt nda yaşad ğ ortaya ç kt . Buna göre her 6 kişiden biri aç. Fakirlikten her zaman olduğu gibi en çok çocuklar etkileniyor, AB Komisyonunun verilerine göre her 5 çocuktan biri aç. Yoksulluk oran İsveç ve Çek Cumhuriyeti ve baz Kuzey ülkelerinde yüzde 9 ila 10, Litvanya ve Polonya gibi ülkelerde ise yüzde 21 oran nda.
baz işçilerin ücretlerinin çok yüksek olduğunu bahane ederek, “eşitlik” ad alt nda ücret indirimine gitti…
Emekçilerin s rt ndan Sol hükümet, 159 milyon frankl k bütçe aç ğ n emekçilerin s rt ndan gidermeye kararl . 2007’nin baş nda yaşl lar
Yaşl lar yurdu sakinleri ilk tepkilerini müdürle bir toplant yaparak verdiler. Yerel gazeteye ve sorumlu bakan Bernard Soguel’e(Sosyalist Parti) bir mektup yazma karar ald lar. Örgütsüz ve üretimden kopuk olman n verdiği itilmişlik duygusuyla; “Ne yapsak da bir şey değişmeyecek” düşüncesindeler. Yenilgiyi baştan kabullenmişler. Fakat İsviçre’nin tutucu kesimlerini oluşturan yaşl lar n kendi haklar için mücadele etmesi, istenildiğinde bir araya gelerek mücadele edilebileceğini gösteriyor.
Federal İçişleri Bakanl ğ ’n n, eyalet emniyet teşkilatlar n n verilerine dayanarak haz rlad ğ rapora göre, 2006 y l nda 12 bin 238 aş r sağc ve yabanc düşman suç işlenmiş. Bu, 2005 y l na oranla yaklaş k yüzde 20’lik bir art ş anlam na geliyor. Bu rakam 2000 y l ndan bu yana en yüksek seviyesine ulaşm ş durumda.
ETA militanlar ölüm orucunda 6 Kas m 2006 tarihinden beri açl k grevinde olan Laki de Juan Chaos’a destek olmak amac yla İspanya ve Fransa’da tutuklu bulunan 600 ETA militan ölüm orucuna başlad . Durumu ağ rlaşt ğ için De Juana Chaos’a hastaneye kald r l rken, Bask bölgesinde militanlara destek olmak amac yla eylemlere başland . Devlet ve belediye binalar molotofland .
Gerçek terörist kim? Miland, Turin, Padua ve Tries’te K z l Tugay aktivistlerinin yapt klar eylemlerden sonra İtalya’da yap lan operasyonda gözalt na al nan 19 kişi aras nda Fiom ve CGIL sendika yönetiminde bulunan işçilerin de olduğu aç kland . K z l Tugay aktivistlerinin gözalt na al nmalar İtalya genelinde yap lan çeşitli eylemlerle protesto edildi. “Gerçek terörist halk açl ğa götürenler mi yoksa halk n yan nda mücadele edenler mi?” içerikli pankartlar n taş nd ğ eylemlerde, gerçek teröristin kim olduğu sorguland . Öte yandan başbakan Romano Prodi’nin sendikalar n üyelerini denetlemeleri gerektiği aç klamas , sendika yönetimlerince tepkiyle karş land .
Yaflanacak
Dünya 4 S k yönetim 23 y ld r Gine’de devlet başkan l ğ yapan Lansana Conte’nin istifas talebiyle başlat lan genel greve karş ülkede s k yönetim ilan edildi. Afrika’n n en büyük alüminyum üreticisi olan Gine’de üretim tamamen durdu, ç kan çat şmalarda şu ana kadar 100’e yak n kişi öldürüldü.
D
Rüzgar Ekvador’da Rafael Correa’n n 15 Ocak’ta Cumhurbaşkan olmas yla birlikte, Ekvador Latin Amerika’da esen sosyal devlet rüzgar na yelken açan ülkeler aras na girdi. Eylem plan aç klayan Correa ulusal geliri art rarak eğitim, sağl k, çevre, yerleşim gibi alanlara yat r m sinyalleri verdi. Çevreye zarar veren petrol, bak r, tar m ilac tekellerinin anlaşmalar n ask ya alacağ tehdidi ile şirketler üzerinde devlet pay n art rma hamleleri yap lmaya başland . Aç klanan vergi reformu program ile şirketlerin vergileri art r l rken, katma değer vergilerinde indirime gidildi. En yoksul, korumas z insanlara sosyal yard m art rma karar al nd .
Amerika’da 750 bin evsiz ABD’nin Ev ve Şehir Geliştirme Dairesi (HUD) taraf ndan yay nlanan bir rapora göre buradaki evsizlerin oran 750 bin. Evsizlerin yar s bekar erkeklerden, dörtte biri 18 yaş alt ndakilerden, yüzde 59’u az nl k grubu mensuplar ndan, yüzde 45’i siyahlardan, dörtte biri özürlülerden, yüzde ikisi ise 65 yaş üzerindekilerden oluşuyor.
N
Y
yacak. İngiltere, Irak’tan bin 500 askerini çekeceğini ayn zamanda Afganistan’a bin 400 asker göndereceğini aç klad . Bölgeden kaçamayacağ n anlayan ABD, Irak’taki asker say s n art rma karar ald . Halklar n direnişi ve savaş n s cak etkisi, art k parayla savaş bölgesine gidecek asker bulmakta zorlanan işgalcileri s k şt r yor. “S k ş nca s v şmak gerek” di-
“Ortadoğu Dörtlüsü” olarak tan mlanan ABD, Rusya, AB ve BM enerji ve ucuz iş gücü cenneti olan bölgenin emperyalist egemenlik çat şmas ekseninde paylaş lmas hamlelerine h z kazand rd lar. Bunlar ayn zamanda bölge halklar n n kaderini ellerinde toplama hamleleridir. Bu neoliberal yeniden yap -
land rma hamlesiyle birleşik olarak 4 y ld r süren savaş tüm çirkinlikleriyle birlikte yaşan yor. Kan gölüne çevrilen bölgede oynanan oyunlardan yans yanlarda da olduğu gibi bu bir “fillerin tepişmesi, çimenlerin ezilmesi” gerçeğidir. Filler kovulmadan, çimenlerin kendi suyunda ve toprağ nda özgürce büyüme şans olma-
Kuzey Kore enerji yard m ve diplomatik tan nma karş l ğ nda nükleer reaktörünü kapatma karar alm şt . Japonya diplomatik ilişkileri normalleştirme ad alt nda Kuzey Kore ile görüşmeler yapacağ n aç klad . Amerika’da diplomatik ilişkileri geliştirme ad mlar atacağ n dillendirdi. Kuzey Kore ile Güney Kore aras nda yap lan görüşmede Kore Savaş ’ndan bu yana dağ lm ş olan ailelerin bir araya getirilmesi kararlaşt r ld . Bu ad mlarla f rt na kopart lan Kuzey Kore krizi “aş ld ”!
yenlerin say s art nca, bir yanda bölgede iç çat şma zeminleri yaratmaya girişildi diğer yanda işgalci ülkelere geri dönen tabutlar n gözden ç kar lm ş insanlardan oluşturulmas na girişildi. ABD yeni paral asker bulmakta zorland ğ için cezaevlerindeki katil, uyuşturucu, tecavüz suçlular n bölgeye gönderme haz rl klar yap yor. Girdikleri batakl kta debelenen işgalciler, birbirleri ve bölge
Çeşitli internet sitelerinin rakamlar na göre; emperyalist işgal başlad ğ ndan bu yana 3 bin 25 ABD askeri, 130 İngiliz askeri ile birlikte farkl işgalci güçlerden 125 asker öldü. Bu durumda her gün ortalama 2.35 işgalci asker öldürülüyor. Yaralanan ABD askeri say s n n 18 bini aşt ğ belirtiliyor. Emperyalist işgal başlad ğ ndan bu yana işkencelerden geçirilen ve katledilen Irak halk n n direnişini k rabilmek için 53 bin insan katledildi.
üzerindeki hakimiyet kavgas n halklar n yaşam ve geleceği üzerine kuruyor. Bölgede ve uluslararas alanda gerilim hatt yaratan bu durum, halklar n geleceğini öyle kolay teslim alamayacaklar na da işarettir. Bir tarafta bölgede büyüyen öfkenin bilediği direnişin keskinleşmesi ve her geçen gün işgalcileri daha fazla vurmas var. Diğer tarafta işgalci ülkelerde savaş karş t hareketin kendisini büyütmesi, taleplerinin daha gür seslerle dillendirilmesi gündeme geliyor.
Londra’da “Savaşa hay r”, “Askerler Irak’tan dönsün”, “İran’a sald r ya hay r”, “Ellerinizi El Aksa’dan çekin” sloganlar yla 100 bin kişinin sokağa ç kmas birbirini besleyen hareketliliklerin gelişmesine işarettir. Yine ABD’de Bush şahs nda savaş karş t hareketin çocuklar ölen analar üzerinden yükselmesi, işgalcilerin uykusunu kaç racak toplumsal tepkinin büyümesini tetikleyen gelişmeler olarak daha fazla öne ç k yor.
Rusya ABD çekişmesi “Düşman savaşç lar” Dünyan›n en büyük do¤al gaz üreticisi konu- Vanan n baş n tutmak munda olan Rusya’n›n enerji, petrol kaynaklar› ve onlar›n dolafl›m hatlar› üzerinde egemenlik kurmaya dönük hamleleri belli bir yükselme trendi yakalad›. Kar ve kan emerek yaşayan güçler, birbirleriyle kavgalar n art rd lar. Rusya Devlet Başkan Vladimir Putin 10 Şubat’ta Münih’te yap lan NATO Güvenlik Konferans ’nda, “Kendinizi tek egemen güç say p kafan z n estiği gibi politikalar uygulamaya son verin” minvalinde bir konuşma yapt . Bu konuşman n muhatab ndan “Yeni soğuk savaş istemiyoruz” aç klamalar geldi. Daha çok savaş n s cak biçimlerinin yaşand ğ bu dönemde, soğuğuna da pek ihtiyaç duyulmasa gerek. Güç ve egemenlik kavgas na tutuşanlar, birbirlerinin etki alan n daraltan hamleleri yaparlarken farkl etkenleri de hesaba katarak ilerliyorlar. Daha fazla kar ve kan emme çat şmas n n bir dengede ilerleyebilmesi için işçi, emekçi ve ezilen halklar n her yönüyle zapturapt alt na al nmas n gerektiriyor.
tan’da katliamlara imza atarak muhalif güçlerin kontrol alt nda tutulmas nda nas l bir terör estireceğinin işaretlerini verdi. İktidar n merkezileştirilmesi için bir önceki dönemin baz uygulamalar n ortadan kald rd . Bölge valilerinin seçimle belirlenmesi gibi… Dünyan n en büyük doğal gaz üreticisi konumunda olan Rusya’n n enerji, petrol kaynaklar ve onlar n dolaş m hat-
Hazar Denizi başta olmak üzere bölgedeki henüz işlenmemiş gaz ve petrol yataklar , Amerika, Rusya, Çin, Japonya ve Hindistan başta olmak üzere egemenlerin giderek artan enerji ihtiyac n karş lamakla s n rl olmayan, as l olarak vana başlar n ele geçirme savaş m n n cazibe merkezi oluyor. Rusya’n n Münih’teki Güvenlik Konferans ’nda gürlemesi bu alanlar üzerinden, Amerikan-İngiliz ittifak na rakip bir güç ittifak yakalamak için diğerlerine de bir mesaj içeriyordu. Bu güç dengesi savaş m , farkl hamlelerle bundan sonra, daha s k gündeme
Putin’in parlamas
Kuzey Kore krizi “aş ld ”!
A
İşgal s rt nda gerilim hatt
Kalay madeni kamulaşt r ld Bolivya Devlet Başkan Evo Morales, ülkenin en büyük kalay madeni Vinto’yu kamulaşt rd klar n aç klad . Morales’in imzalad ğ kararnamede “Vinto Metalurji Komplkesi, mevcut bütün hisseleriyle Bolivya devletinin kontrolü alt na al nm şt r.” denildi. Ayr ca madeni işletmekte olan İsviçreli Glencore International AG şirketine tazminat ödenmeyecek.
Ü
Amerikan emperyalizminin Kafkasya’da renklerle tan mlanan darbeleri, Afganistan ve Ortadoğu’da fiili işgal ve savaşa liderlik etmesi, Rusya’n n egemenlik sahas n daralt yordu. Rus emperyalizmi de Putin dönemi ile birlikte önce içerde kendi temsil ettiği elitin iktidar n sağlamlaşt ran hamleler yapt . Yeltsin’nin s rt n dayad ğ grubun bir k sm n tasfiye etti, mallar na el koydu ve medya gücünü ele geçirdi. Çeçenis-
lar üzerinde egemenlik kurmaya dönük hamleleri belli bir yükselme trendi yakalad . Rusya Kafkasya ve Ortadoğu’daki alt üst oluşlar s ras nda Avrasya’daki egemenliğini bu alanlarda yapt ğ ataklarla büyütmeye girişti. ABD-İngiltere ittifak n n Ortadoğu batakl ğ nda debelenmesinin bu ç k şta ve atakta önemli bir pay var.
Dünyan›n sokaklar›
gelecektir. Rus mali oligarşisi, emperyalist egemenlik çat şmas nda, Putin eliyle bu hamlelerin yan nda, içerde de daha merkezi, sald rgan ve dinamik bir hareket yeteneği yakalamak için hükümet kabinesinde belli değişiklikler yapt . Başbakan birinci yard mc l ğ ve savunma bakanl ğ na bu çat şman n hakk n verecek isimler getirildi.
ABD Kongresi “yabanc› düflman savaflç›lar›n ç›kar›laca¤› mahkemelerin kurulmas›” yönündeki kararnameyi onaylad›. Bu askeri mahkemelerle, gizli istihbarat servislerince kaç›r›l›p iflkenceden geçirilen insanlar, kimsenin haberi olmadan yarg›lanacak ve idam edilecek.
Amerika, Guantanamo’da tuttuğu tutsaklar önce “düşman savaşç ” olarak ilan etti. Bu kişilerin süresiz olarak yarg ç karş s na ç kar lmadan tutulabileceğini savundu. Ard ndan bu insanlara karş askeri mahkemeler oluşturdu. Geçen y l, Bin Laden’in şoförü olmas ndan dolay terörist ilan edilip Guantanamo’da tutulan Yemenli Salim Ahmet Hamdan, askeri mahkemelere karş dava açm şt . ABD Yüksek Mahkemesi’nde görülen dava soncunda Guantanamo tutsaklar n yarg lamak için kurulan askeri mahkemelerin yasad ş olduğu kabul edilmişti. Ayr ca bu mahkemelerin Cenevre Sözleşmesi’ne ayk r olduğu vurgulanarak, Bush’un yasay Kongre’den geçirmesi karar veril-
mişti.
Kongre askeri mahkemeleri onaylad ! 5 y ld r ABD’nin Guantanamo üssünde yarg lanmadan tutulan tutsaklar, ABD senatosunun onay yla askeri mahkeme-
lerde yarg lanacak. Bu karar, Bush’un 2006 Ekim ay nda haz rlad ğ yasadaki “ABD topraklar nda düşman savaşç statüsüyle tutulan mahkumlar n sivil mahkemeler taraf ndan yarg lanamayacağ ” maddesinin de onay anlam na geliyor. Kongre, “yabanc düşman savaşç lar n ç kar lacağ mahkemelerin kurulmas ” yönündeki kararnameyi onaylad . Kurulacak Askeri mahkemelerde yarg lanacak olan tutsaklar n ifadeleri işkence alt nda al nabilecek, ‘görgü tan klar n n’ dolayl ifadeleri delil olarak kabul edilecek, mahkeme tutsaklar hakk nda idam cezas verebilecek. Bu askeri mahkemelerle, gizli istihbarat servislerince kaç r l p işkenceden geçirilen insanlar, kimsenin haberi olmadan yarg lanacak ve idam edilecek. ABD Kongresi’nin onaylad ğ bu katliam yasas , sözde askeri mahkemelere gerek duyulmadan Irak ve Afganistan’da uygulan yor. Guantanamo cehenneminde Mahmekeye ilk ç kar lacaklar aras nda Avustralyal Taliban militan David Hicks, Kanadal Ömer Kadir ve de El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in eski şoförü Ahmet Salim Hamdan bulunuyor.
Kad nlar n oy hakk n kazand ğ meydan
Ahmet Vural
İsrail’de yolsuzluk iddialar ! İsrail, Cumhurbaşkan Moşe Katsav’la ilgili tecavüz ve cinsel taciz iddialar ndan sonra şimdi de İsrail Başbakan Ehud Olmert’in yapt ğ yolsuzluklar gündemde. İsrail’in Kanal 10 televizyonu Ariel Şaron hükümeti döneminde Ticaret Bakan olan Olmert’in kadrolaşma, adam kay rma ve devlet imkanlar n kişisel amaçlar için kulland ğ 115 ayr suçu belgeleyen bilileri yay nlad . Söz konusu olaylarda ç kar sağlayanlar n genelde Likud Partisi merkez komite üyeleri ya da bunlar n akraba ve dostlar olduğu aç kland .
hayat yeniden başlayana kadar tabii!.. Trafalgar, yaşam n hiç durmad ğ , Londra’n n en hareketli bölgelerinden biridir. Charing Cross metro istasyonundan ç kan herkes soluğu meydanda al r. Tarihsel geçmişi ve başkentin göbeğinde yer almas , meydan turistlerin vazgeçilmez mekan haline getirmiştir. Amiral Nelson an t n n önünde yer alan iki havuz, turistlerin ve Londral lar n etraf nda oturduklar ve zaman tükettikleri uğrak yerlerden biridir. Hafta sonlar St. Mantin’s the Fields kilisesinde ayin dinleyenler, gruplar halinde geldikleri Trafalgar Meydan ’nda ilgisizlikten nahoş olup hiç durmadan Hyde Park’a geçerler. T rafalgar Meydan ’n n orta yerinde duran devasa Amiral Nelson heykeli, bir grup kralc
Londral n n Buckingham Saray n gözetlediği tezine ald r ş etmeden meydandaki binlerce güvercine yem vermeye devam eder. Her yeni y la girişte, saat tam 24.00’de Big Ben saat kulesinin sesleriyle ç lg nca dansa başlayan kalabal ğ n sabaha kadar içki tükettiği söylenir. Trafalgar’da gelecek yoktur. Amaç nedir pek bilinmez. Turistler sadece gezmek ve görmek için uğrarlarken, yazlar yüzlerce Londral ile -kimi sokakta olan evsizler, kimi de s n rs z eğlenceden sonra s z p kalanlarla- doludur. Gün doğumundan itibaren yeni konuklara yüzünü çeviren meydan, temizlik işçilerinin yoğun çabalar yla k smen de olsa kirden biraz ar nd r l r. Gece
İngiliz kad nlar oy haklar n Trafalgar’da kazand 19. yüzy l, kapitalist ülkelerde işçi s n f n n hak kazanma ve burjuvaziye karş s n f olarak kitlesel gösteriler ve direnişler örgütlediği yüzy l olmuştur. Yeni Zelandal kad nlar n başlatt ğ seçme ve seçilme hakk mücadelesi kimi kazan mlar elde edince, hareketin yank lar Büyük Britanya’n n merkezi Londra’da da etkisini gösterir. Londral emekçi kad nlar, Emmiliene Pankhurst önderliğinde 1908’de kurulan dernek etraf nda toplanmaya başlarlar. Emekçi kad nlar n oy kullanma hakk için verdikleri mücadele, çoğu zaman polisin engelleriyle karş laş r. Trafalgar Mey-
dan ’nda toplanan binlerce kad n, erkekler gibi oy kullanma hakk talebinde bulunur. Uzun süren mücadele sonucu İngiliz kad nlar seçme hakk n elde ederler. Kad nlar n kararl mücadelesi diğer Avrupal kad nlara da esin kaynağ olur. Ancak buna rağmen, Fransa ve İsviçre gibi “demokratik” kabul edilen ülkelerde yaşayan kad nlar n seçme haklar ancak 1948’de kabul edilir. İngiliz rkç lar n tüm muhalefet ve engelleme çabalar na karş n, özürlü kad nlar n sembolü olan Alison Lapper’in heykeli de, Amiral Nelson heykeline paralel olarak Trafalgar Meydan ’ndaki yerini al r.
Muhaliflerin eylem alan ! Trafalgar Meydan geçmişten günümüze kadar eylemlerin
merkezi konumundad r. Bu konumuyla Trafalgar sadece İngiliz devrimci ve muhaliflerinin değil, göçmen işçi ve emekçilerin de değişmez eylem alan d r. 1984 y l nda neoliberal politikalara karş direnen madencilerin uzun süreli grevlerinin değişmez mekanlar ndan biridir Trafalgar. 1996 y l nda Türkiye cezaevlerinde yap lan Süresiz Açl k Grevi ve Ölüm Orucu ve 20002002 Ölüm Orucu eylemlerine destek veren Türkiyeli devrimci ve komünistlerin de s kça ç kt klar meydan, ABD emperyalizminin 2001 y l nda Afganistan’ ve iki y l sonra da Irak’ işgal etmesiyle savaş karş tlar n n kalesi durumuna geldi. Hemen her eylemin merkezi olmas ndan rahats zl k duyan İngiliz burjuvazisi meydan “gösterilere yasak bölge” ilan et-
meye kalk şsa da, sonuç alamad . Eylemcilerin kararl mücadelesi ve her defas nda alana girmesiyle yasak fiili olarak delindi. Bütün direnişlerin, grevlerin, demir yolu ve maden işçilerinin, otobüs şoförlerinin, öğrencilerin, özelleştirme karş tlar n n yolunun kesiştiği meydan, rengarenk pankartlarla doluşur. Adeta bir renk cümbüşüne bürünür. Eylemcilerden yükselen slogan sesleri, Enternasyonal’in ritmi, Buckingham Saray ’n n duvarlar nda yank lan r. Yaşl Amiral Nelson’un donuk bak şlar na ald rmayan Londral emekçiler ve göçmenler, Trafalgar Meydan ’nda hak ve özgürlük taleplerini dile getirmeye devam ediyorlar. Sömürü ve eşitsizlik devam ettiği müddetçe de getirmeye devam edecekler.
Yaflanacak
E
R za Doğan
CGT • DGB • BGMEA • COSATU • KCTU • GSEE • COBAS
Patronlar neden “hava” alam yor? Sermaye ve egemen s n flar n dünyay neoliberalizmin cenneti yapma uygulamalar n n ard arkas kesilmiyor. Sermaye dolaş m n n önündeki tüm engeller bir bir kald r l rken, toplu işten ç karma anonslar da birbirini izliyor. Bunlarla da yetinmeyen MEDEF’in patronlar Fransa’da Cumhurbaşkanl ğ seçimi öncesi yay nlad klar bir kitapta “daha fazla hava”ya ihtiyaçlar olduğunu belirterek, Chirac’ n yerine geçecek Cumhurbaşkan adaylar na şimdiden isteklerini s ral yorlar.
İsteklerinin baş nda hiçbir zaman içlerine sindiremedikleri “35 saatlik iş günü” uygulamas n n kald r lmas var. Zorunlu fazla mesainin y lda 180 saat olan limitinin, 220 saate ç kar lmas , bu fazla mesailer için patronlardan al nan vergilerin kald r lmas ve genel olarak işverenlerin devlete ödediği diğer vergilerden de indirim yap lmas isteniyor. İş kanununda yap lacak değişikliklerle işten ç karmalar da kolaylaş rsa patronlar m z “biraz hava” alabileceklermiş! Toplu işçi ç karacaklar n aç klayan uluslararas tekellerden Alcatel-Lucent’in geçen y l elde ettiği toplam kar 552 milyon Euro. Önümüzdeki üç y lda 12 bin 500 işçiyi işten ç karmay planlad ğ n aç klad . Renault otomobil grubunun 2006’da elde ettiği kar 2,8 milyar Euro. Bir önceki y la göre kar n 800 milyon artt rm ş. Üretimi önemli ölçüde Doğu Avrupa ülkelerine ve Çin’e kayd rd , son iki y lda 10 bini aşk n işçi ç kard . Yine otomobil sektöründen PSA Pegeuot ve Citroen’in yeni patronunun kar 176 milyon. Şimdilik rakam vermiyor ama önümüzdeki y llarda binlerce işçiyi ç karmay planlad ğ bir s r değil. Bas m ve dağ t m tekellerinden olan Lagardère bu y l ve önümüzdeki y l içinde 9 bin 900 işçiyi ç karacağ n aç klad . Büyük hissedarl ğ n Almanya ve Fransa’n n yapt ğ Airbus uçak grubunun da 10 binlerce işçinin işine son verecek yeni bir düzenlemeye gideceği aç kland .
Zararda değiller
İrili ufakl bu örnekler çoğalt labilir. Özel sektörde olduğu gibi kamu sektörlerinde de toplu işten ç karmalara devam ediliyor. Oysa bu işletmelerin hiçbiri zararda değil. Dahas , 2005 y l nda devlet bütçesinden işverenlere yap lan yard m 65 milyar Euro. 2006’da ise işveren vergilerinden 40 milyar indirim ve 16 milyar yard m olmak üzere toplam 56 milyar devletin bütçesinden patronlar n kasas na ak yor. Bu miktar Fransa’n n milli bütçesinden milli eğitim ve araşt rmalar için ayr lan y ll k bütçeyle hemen hemen eşit. Buna rağmen büyük sermaye guruplar “havas zl ktan rahat nefes alamamak”tan şikayetçiler. Belki de bu kadar aç gözlülükten sonra “zaafiyet” geçiriyor olabilirler! Büyük sermayenin istekleri neoliberal, rkç -faşist aday Sarkozy’nin seçim kampanyas nda afişe edilmiş bulunuyor. Sarkozy ve ekibi, Chirac döneminde geniş emekçi kitlelerin mücadelesi ile k smen engellenen neoliberal yasalar ve uygulamalar daha radikal biçimde gerçekleştirmeyi planl yor. Zaten beş y ld r parlamentoda salt çoğunluğa sahip liberal sağ hükümet döneminde sosyal kazan mlarda önemli hak gasplar yaşand . Maaşlara zam yap lmadan y ll k 130 saat olan zorunlu mesai süresi 180 saate ç kar ld . Sosyal sigortan n ödediği ilaç paralar n n yar s art k ödenmiyor. İşsizlik paras ödentilerinin süresi ve miktar azalt ld . Hiçbir geliri olmayanlara ödenen “asgari geçim ödeneği” belli şartlara bağlanarak alan daralt ld . Emeklilik yaş n n 65’e ç kar lmas ve işten ç karmay kolaylaşt ran iş kanunundaki değişiklik yasalar ise emekçilerin genel grev ve genel direnişi ile engellendi.
Ne için oy isteniyor?
E
K
D
Ü
N
Y
A
S
5 Dünya
I
“Hamburg’un geleceği sat lamaz”
Sendikal Forum
İstekleri bitmiyor!
M
Beş y ld r bu uygulamalardan sorumlu olan Sarkozy ve ekibinin bugün yine emekçilere yönelik kampanyas k saca söyle özetlenebilinir: “Patrondan zam istemek yerine çok çal ş n çok kazan n, daha çok kazanman z için çal şma süresini ve fazla mesai limitini uzatacağ z. Patronlar n vergilerinden devlet olarak indirim yapacağ z ki üretimi başka ülkelere kayd rmas nlar. Onlar da çok kazans n, sermayelerine sermaye kats nlar, yeni fabrikalar kursunlar. Böylece işsizlik sorunu da çözülmüş olur. Emeklilik yaş n önce 65’e sonra 70’e ç karacağ z. Çünkü ömür uzad , emekliler çabuk ölmüyor. Sosyal yard mlar, işsizlik paras insanlar tembelliğe al şt r yor, bunlar iyice k smal , hatta yapabilirsek iyice kald rmal y z. Sağl k sigortas ; çal şanlar n, emeklilerin olur olmaz durumlarda doktora gitmeleri ve fazla ilaç kullanmalar nedeniyle zarar ediyor. Sağl k servislerini özelleştirip paral yaparsak bu sorun da çözülmüş olur.” Neoliberalizmin program , uygulamalar , istekleri yeni ve şaş rt c değil. Şaş rt c ve düşündürücü olan yap lan seçim sondajlar nda neoliberal aday Sarkozy’nin ikinci turda oy oran n n yüzde 55 olmas yla favori aday olmas ve yüz binlerce işçi ve emekçinin ona oy vermesi. Eğer seçim sonuçlar şimdiki sondaj sonuçlar n doğrularsa, patronlar istedikleri “hava”y ciğerlerine kadar çekecekler. Seçime bölük pörçük giren “sol”, “anti-liberal sol” da “havas n ” alm ş olacak!
Alcatel-Lucent’te k y m haz rl ğ Frans z ve Amerikan ortak sermayeli telekomünikasyon tekeli Alcatel-Lucent Birleşik Telekomünikasyon şirketleri, dünya genelinde 79 bin olan çal şan ndan 12-13 bininin ç kar lacağ n duyurdu. 3 y l içinde Avrupa d ş ndaki ülkelerde 9 bin, Fransa’da ise bin 500-2 bin işçi ç kartacaklar n bildirdi. İşçi ç kartmalara karş sendika Fransa’da 15 Şubat’ta yar m saatlik iş yavaşlatma eylemi yapt . Yavaşlatma eylemine kat l m bölgelere göre değişmekle birlikte yüzde 100’e yak n oldu. Şirketin Belçika’da Antwerpen ve Namur’da bulunan fabrikalar ndan 140 işçi, daha önce şirketin öngördüğü plan çerçevesinde ç kart lm şt .
Almanya’n n en büyük, Avrupa’n n ikinci büyük liman olan Hamburg Liman ’nda işçiler 22 Şubat günü özelleştirmeye karş iş b rakarak eyalet hükümetini protesto ettiler. Liman işçileri, yeni sald r lar karş s nda; “Eğer mücadele edersek kazanabiliriz, bunu hep gördük” dediler.
Polis müdahalesi Hamburg şehir merkezine doğru yürüyüşe geçen liman işçileri att klar slogan ve taş d klar dövizlerle özelleştirmeye geçit vermeyeceklerini dile getirdiler. Hamburg Eyalet Parlamentosu önüne gelindiğinde ise işçilerin öfkesi doruktayd . Polisin bütün engellemelerine rağmen bir süreliğine de olsa parlamentonun önündeki meydan işgal ettiler. Eyalet Başbakan Ole Von Beust’a ve özelleştirmeye karş sloganar n yükseldiği meydanda polisin işçilere
sald r s gecikmedi. İşçilerle polis aras nda gerginlik yaşand . Yürüyüş boyunca sendika temsilcileri ve liman işçileri yapt klar konuşmalarda halk özelleştirmeye karş tav r almaya çağ rd lar. Tekrar limana kadar
Sağl kta y k m... Almanya’da sağl k reformu, Federal Meclis’te onayland . 1 Nisan 2007’de yürürlüğe girecek.Yeni yasa sağl k kasas üyelerinin yan s ra özel sağl k sigortal lar da etkileyecek. Yasaya göre düzenli bir şekilde doktor kontrolünde bulunmayan sigortal hastaland ğ zaman cebinden ek ödeme yapacak. Sigorta priminde yüzde 5 oran nda art ş olacak.
Yasada neler var? Sigorta primleri art yor. Ayl k primlerin artmas ile sağl k sigortas na ödenen aidat oran 14,7’ye yükselmiş olacak. Bunun yüzde 7,8’ini çal şan ödeyecek, yüzde 6,9’unu patron ödeyecek. 2008 y l nda Sağl k Fonu oluşturulacak ve sağl k kasalar na bu fondan pay dağ t lacak. Ald ğ pay yetersiz bulan
sağl k kasalar , primleri yüzde 1 oran nda art rabilecek ya da çal şanlardan kişi baş na ayda 10 Euro ek ödeme isteyecek. Bu ek ödeme de patronlar etkilemeyecek. Emekliler de bu sağl k yasas ndan nasibini alacaklar. Devlet destekli sigorta şirketlerine emekliler 1,65 Euro daha fazla ödeme yapacaklar.
Olan yine yoksula olacak! Özel veya devlet destekli sağl k kasalar , mevcut hastalar n bak m için sağl k harcamalar n düşürecek ve sağl k tedavisinde kullan lacak malzemede k s tlamaya gidecekler. Dolay s yla yaşanacak rekabet ortam na ayak uydurmakta zorlanacak olan özel sağl k kasalar n n bir k sm kapanacak. Kapanan işyerinde işçi k y mlar yaşanacak.
yürüyen liman işçileri mücadelelerine devam edeceklerini vurgulad lar.
İşsizlik dayatmas Hamburg
Senatosu’nun
HHLA’n n yüzde 49’unu 1,6 milyar Euro’ya Dubai Ports World isimli tekele satma planlar bulunuyor. Liman işçilerinin örgütlü olduğu Ver.di Hamburg Başkan Wolfgang Rose yapt ğ aç klamada “Dubai Ports World’ün yapt ğ teklifle dünyay paran n yönettiğini göstermek istediğini, ancak eyalet senatosunun bu ahlaks z teklifi reddederek Hamburg’un geleceğini satmamas gerektiğini” söyledi. Rose, tekelin dünyan n değişik ülkelerinde limanlar sat n al p başka firmalara devrederek para kazand ğ na da değindi. Hamburg liman n n sat lmas n n bağ ms z liman politikas n n sona ermesi ve limanlar n tümüyle elden ç kar lmas olduğunu belirten sendikac , ABD limanlar n n özelleştirilmesiyle finans spekülatörlerinin eline geçtiğini, liman işçilerinin işsizliğe yoksulluğa mahkum edildiğini kaydetti.
VW patronlar anlaşmaya uymad Gece ve hafta sonu vardiyas kald r ld . Bu uygulama ile geriye kalan işçilerin vardiya primleri düştü. VW patronlar , 2007’de ek bir modelin üretimi ile birlikte 2009’da yeni Audi A3’ün üretimine başlanabileceğini söylemişti. Ancak şimdiye kadar fabrika yönetimi bu konuda ciddi bir ad m atmad . Bu durumu değerlendiren işçiler Ocak ay nda İş Konseyi’nin yapt ğ toplant da, tekel yönetiminin fabrikan n geleceği ile ilgili olarak verdiği sözlü güvencelerin yaz l hale getirilmesini talep ederek, grevlerine yeniden başlamay kararlaşt rd lar. 24 Ocak’ta yeniden başlatt klar grev, grev k r c lar n önünü kesmek veya fabrikadan kimi malzemelerin ç kar lmas n önlemek üzere fabrikan n kap lar n bloke etmeleriyle birlikte iki gün boyunca devam etti.
Görüşmeler yeniden başlad Sendika ile patronlar aras ndaki görüşmeler yeniden başlad . Görüşmelerde VW patronlar işçilerin Audi Grubu taraf ndan istenen A3 ve A1 modelinin Forest fabrikas nda üretilmesiyle elde edilecek yüzde 20 tasarruf plan n pazarl k masas na koydu. Bir de haftal k çal şma saatlerinin ek ücret olmaks z n 35 saatten 38 saate ç kar lmas n , prim sistemindeki alt limit düşürülerek, üretimin nitelik ve verimine bağl olarak yeni bir ücretlendirme sistemine gidilmesini buyuruyor. Yani üretimin tamamen esnekleştirilmesini! Sendikan n daha şimdiden bu önerilerin alt na imza atmak d ş nda pek bir şans yokmuş izlenimi vermesi yolun sonunu da gösteriyor.
DaimlerChrysler’de ayr l k rüzgarlar mündeki iş gücünün yüzde 16’s n oluşturan 13 bin çal şan 3 y l içinde işten ç kartacak.
Zarar etti¤i iddias›yla 13 bin iflçiyi 3 y›l içinde atacak olan DaimlerChrysler’in geçen y›l ki kar› 3,2 milyar Euro... Dünya’n n büyük otomobil tekellerinden olan Alman-Amerikan ortakl DaimlerChrysler
maliyeti azaltmak ve 2008 y l nda yeniden kara geçme plan çerçevesinde, Chrysler bölü-
Airbus’ta işçi k y m
57 bin çal şan olan EADS (Avrupa Hava Savunma ve Uzay Şirketi) şirketi dört ortakl ktan oluşuyor. EADS’ye bağl Airbus’ n siparişlerinin yüzde 70’lik k sm Fransa ve Almanya aras nda eşit şekilde bölüşülüyor. Geri kalan üretimin yüzde 20’lik k sm İngiliz, yüzde 10’luk k s m ise İspanyol ortakl ğa veriliyor. EADS, dünyan n en büyük yolcu uçağ olarak lanse edilen Airbus A-380 modelinin sipariş teslimat nda yaşanan gecikmeden dolay zarar oluştuğu iddias yla‚ ‘Power 8’ ad verilen bir
program ileri sürdü. Bu programla şirketin hedefi, yeniden yap land rma ve kadro plan ile verimliliği art rmak. 2010 y l na kadar maliyetleri 5 milyar Euro civar nda azalt lacak. Bunun gerçekleşmesi için de, yüzde 30 civar nda işçi k y m na gidilecek. Yani 10 bin işçinin işine son verilecek. Almanya’da 3700, Fransa’da 4300, İngiltere’de 1600 ve İspanya’da 400 işçi at lacak. İşten ç karmalar Airbus’a yedek parça üreten ve toplam 30 bin kişinin çal şt ğ yedek parça sektörünü de etkileyecek. İngiltere ve Galler’deki tesislerde yedek parça üretiminde 10 binin üzerinde işçi çal ş yor. Almanya’da metal işçileri, “Geleceğimiz için mücadele ediyoruz” slogan yla, Airbus şirketinin, tesisleri satma ve binlerce işçiyi işten atma plan na karş protesto düzenlediler.
Daimler-Chrysler evliliği
ez, Zetsche’n n son aç klamalar n “Bu Chrysler’ n tamamen gözden ç kar ld ğ , kapat labileceği anlam na da gelebilir” şeklinde değerlendirdi.
Dokuz y l önce gerçekleşen Daimler-Chrysler evliliğinin ard ndan üçüncü kez y l büyük kay pla kapatan Chrysler, 2001 y l ndan beri 40 bin işçiyi işten ç kard . Son gelişmelerin ard ndan birçok kişi Daimler ve Chrysler evliliğinin daha ne kadar süreceğini sormaya başlarken, DaimlerChrysler Yönetim Kurulu Başkan Jürgen Zetsche, şirketin sat labileceğine dair imalarda bulundu. Alman Otomobil Ekonomisi Enstitüsü’nden uzman Will Di-
Tekelin -zarar ettiğini ileri sürmesine rağmen- geçen y lki net kar 3,2 milyar Euro. DaimlerChrysler daha fazla kar elde etmek için ya baz bölümlerini sat şa ç kartacak ya da çal şanlar n işine son verecek. Genellikle harcamalar k smak ve rekabet ortam n güçlendirme bahaneleriyle ilk tercih ettikleri yöntem işçi k y mlar oluyor. Chrysler de bu yöntemi kullanarak işçilerin işine son vermeye haz rlan yor.
Daha fazla kar!
Ücretsiz sağl ğa t rpan İngiltere’de sağl k alan nda özelleştirmenin önünü açmak için yap lmak istenen bütçe ve personel kesintilerine karş ve ücretsiz sağl k hizmeti hakk na sahip ç kmak amac yla 3 Mart’ta eylem yap lacak. “NHS Ulusal Eylem Günü” ad verilen eyleme, sağl k çal şanlar , halk ve milletvekillerinin kat lmas bekleniyor. Hckney bölgesinde oluşturulan “NHS Bizimdir Koruyal m Komitesi” ve Homerton Hastanesi çal şanlar n n oluşturduğu “Kesintilere Karş Homerton Komitesi”nin; milletvekili Dianna Abbott, Hackney Belediye Sendikas , Öğretmenler Birliği, Emekliler Birliği ve ulusal medyan n desteğini ald ğ aç kland . Komitenin Türkiyeli derneklerle de görüşerek destek talebinde bulunacağ aç kland .
“Kazanabiliriz” Sağl k çal şanlar , hükümetin önceliklerinin Irak işgali, özelleştirme ve büyük işadamlar na kolayl k sağlama olduğunu belirterek, sağl k hakk n savunmak için sonuna kadar mücadele edeceklerini belirtiyorlar. Geçtiğimiz günlerde yap lan bir toplant da konuyla ilgili konuşan bir sağl k çal şan n n şu sözleri dikkat çekiyor: “NHS ücretsiz sağl k hizmeti sağl yor, yap lan kesintiler bu hizmetin de kesilmesi demek. Ve buna modernizasyon deniyor. İnsanlar bunun fark nda ve bu nedenle ülkenin değişik şehirlerinde eylemler yap l yor. Bu bizim kazanabileceğimiz bir mücadeledir.” dedi.
Demir yollar nda grev Kanada’da 2 bin 800 demiryolu işçisi daha yüksek ücret talebiyle grevde. Grev nedeniyle birçok işyeri üretimini durdurdu ya da yavaşlatt . Ford tekeli St. Thomas, yedek parça gelmediği için işçileri evlerine göndermek zorunda kald . Kimya işletmeleri ve ağaç firmalar da üretimi yavaşlatt .
Kaçak işçiler Dünya’n n en büyük otomobil tekellerinden biri olan Siemens’in kaçak işçi çal şt rd ğ ortaya ç kt . Alman Federal Gümrük Dairesi’ne bağl Mali Denetim Kaçak İş Bölümü’nün Köln bürosunun yapt ğ incelemeler sonucunda kaçak işçi çal şt rd ğ ortaya ç kt . Siemens, kiral k işçilerin vergi ve sosyal sigorta primlerini ödemeyerek daha fazla kar etmeye çal ş yor. Otomotiv tekelinin ödemediği toplam vergi ve sigorta primleri on binlerce euro ile ifade ediliyor.
Temizlikte grev Hindistan’ n Manduray kentinde belediyenin temizlik bölümünü özelleştirmek istemesi üzerine işçiler greve ç kt . İşçiler özelleştirmenin durdurulmas n ve bin 800 olan temizlik işçisi say s n n 4 bin 400’e yükseltilmesini istediler. Belediyenin özelleştirmede geri ad m atmas üzerine grev 1 günde bitti.
Çocuk işçiler Kolombiya’daki 6 bin madende çocuk işçiler çal şt r l yor. Kolombiya Ulusal Üniversite’sinin yapt ğ bir araşt rmaya göre Boyaca kentinde 97 madende 200 den fazla çocuk, Antioquia bölgesinde 77 madende yaklaş k 240 çocuğun çal şt r ld ğ belirtildi.
Emekliler sokakta Avrupa Birliği’nin en yoksul ülkesi olan Bulgaristan’da emekliler maaşlar na yüzde 50 oran nda zam yap lmas talebiyle başkent Sofya’da gösteri düzenlediler. 2,5 milyon emeklinin yaşad ğ Bulgaristan’da emekliler, derecelerine göre 70 ila 300 Leva al yorlar. Hükümetin 2007 y l nda maaşlar na yüzde 10 oran nda yapacağ zamm n sefalet düzeyindeki yaşamlar n değiştirmeye yetmeyeceğini ifade ettiler. Eyleme kat lan 15 Emekli gözalt na al nd .
M s r’da grev Grev yapman n yasak olduğu M s r’da binlerce işçi grevde. M s r’ n kuzeyinde Delta ve çevresinde bulunan üç büyük tekstil fabrikas nda çal şan işçiler, daha iyi maaş ve ikramiye talebiyle greve ç kt lar. İşçilerin, 2006 Aral k ay nda, 27 bin işçinin çal şt ğ Mahalla Kobra tekstil fabrikas nda yap lan ve başar ya ulaşan iş durdurma eylemini örnek ald klar tahmin ediliyor.
Memurlar grevde Hollanda’da aylard r süren TİS görüşmelerinin ç kmaza girmesi ve bakanl ğ n yüzde 2 oran nda zam yapmakta diretmesini memurlar Den Haag’da gösteriyle protesto ettiler. 15 bin kamu emekçisinin kat ld ğ eylemin temel slogan “Devlet için çal ş yorum ama sadece bakanlar zengin oluyor” oldu. Maliveld Meydan ’nda toplanan memurlar İçişleri Bakanl ğ ’na yürüdüler. 2006 Aral k ay nda kilitlenen TİS görüşmelerinde sendikalar, yüzde 2,5’lik maaş art ş , yükselen sağl k primlerinin dengelenmesi ve 13. maaş n zaman nda ödenmesini istiyorlar.
Yaflanacak
Y
A
fi
Zeynep Günel
I
N
R
E
N
K
L
E
R
‹
• Washington’da bir suçlu hapishaneden kaçt . Birkaç gün sonra k z arkadaş yla yemeğe gitti. Ama uzun süre geri dönmeyince k z arkadaş merak ederek polise haber verdi. Polisler ad n duyunca kim olduğunu anlad lar ve adam yakalad lar.
• Chevrolet, yeni model arabas için “Nova” ismini buldu ama sonra arabay Latin Amerika’da satamayacaklar anlaş ld … İspanyolca’da “Nova”, “gitmez” anlam na geliyor.
• Komboçya ordusunun “en iyi may n uzmanlar ” patlamam ş may nla futbol oynamaya kalk nca hayatlar n kaybetti.
• 1932 y l nda Los Angeles olimpiyatlar nda Frans z atlet Jules Noel’in disk atmada k rd ğ olimpiyat rekoru say lmad . O s rada, at ş izlemesi gereken hakemler, s r kla yüksek atlama yar şmas n izliyorlard .
• Michigan Lonia’da sarhoş bir h rs z, iki hizmetçi k zdan nakit para istedi, k zlar paray vermeyi reddedince adam polis çağ racağ n söylerek onlar korkutmaya çal şt . K zlar ald rmay nca adam gerçekten polis çağ rd ve tutukland .
• New York’ta beşinci caddede bir araç adama hafifçe çarpt . Adama bir şey olmam şt . Hatta şoförle konuştu. Tam kalkacakken olay gören biri yan na gelerek, kalkmazsa sigortadan para alabileceğini söyleyince yeniden arac n önüne yatt . Adam n gittiğini düşünen araç sürücüsü gaza bas nca adam öldü. • Bir şirket, çal şanlar n n iş baş nda güvenli gözlük kullan-
• 1840’da ABD başkanl ğ na seçilen William Henry Harrison, soğuk bir günde Washington’da aç k havada düzenlenen göreve başlama töreninde şapka ve polto giymeyi reddederek yapt ğ uzun konuşma sonucu zatüre oldu. Yeni başkan sadece bir ay görev yapt ktan sonra öldü.
• Pennsylvania Radnor’da bir şüpheliyi sorguya çeken polis, şüphelinin kafas na metal bir süzgeç yerleştirmiş ve tellerle fotokopi makinas na bağlam şt . Polisin Fotokopi makinas nda şüphelinin yalanlar n n yazd ğ -
• Meksika’daki bir sağl kl
Mehter tak›m›
yaşam merkezinin sahibi, vasiyetine öldükten sonra sigara içilmeyen bölümde gömülmek istediğini ekletmeye çal şt .
Bir gün mahşerin kap lar şiddetle vurulur: - Güm! Güm! Güm!.. İçeriden seslenirler: - Kim o? D şar dan gök gürültüsü gibi bir ses: - Biz İstanbul’u fetheden Fatih’in yiğitleriyiz! İçeriden “Hoş geldiniz” denerek kap lar ard na kadar aç l r. Yiğitleri içeriye buyur ederler. Her şey çok güzel geçer. Ta ki, 40 y l geçinceye kadar. Bir gün kap lar yine şiddetle çal n r: - Güm güm güm!.. İçeriden sorarlar: - Kim o? D şar dan gök gürültüsü gibi bir ses: - Biz İstanbul’u fetheden Fatih’in yiğitleriyiz! İçeriden hemen cevap verirler: - Hadi len! Onlar 40 y l önce geldi! D şar dan yine ses gelir: - Biz mehter tak m y z ancak geldik!
• 1971’de toprak kaymalar n incelemek isteyen Japon bilim adamlar , bir tepeyi yang n hortumuyla sulad lar. Bu yüzden tepenin çökmesi sonucu meydana gelen heyelanda, 4 bilim adam ve 11 izleyici öldü. • Frans z ordusu, askerlerin may n tarlalar nda yürüyebilmelerini sağlayan patlamaya dayan kl botlar icat etti. Fakat botlar o kadar ağ rd ki, askerler düşman askerleri taraf ndan vuruluyorlard . • 1983’de mağazada h rs zl k yaparken yakalanan San Diegolu bir kad n, polislere eğer onu b rakmazlarsa morarana kadar nefesini tutacağ n söyledi. Polisler kad n b rakmad lar, o da ölünceye kadar nefesini tuttu. • 1985’de New Orleansl cankurtaranlar n o y l şehrin havuzlar nda kimsenin boğulmamas n kutlamak için verdikleri partide konuklardan biri boğuldu.
Gönlüm razı olmadı
Zengin olunca
Okula yeni gelen öğretmen ilk dersinde öğrencilere ilginç bir çağr da bulunur; - Kendini geri zekal hisseden varsa ayağa kalks n... S n fta ç t yok. Nihayet biri
Amerikal bir iş adam dosyalardan, imza atmaktan yorulur, bir tatil yapmaya karar verir. Bir haftal ğ na Meksika’ya tatile gider, denizin kenar nda güzel bir otele yerleşir. Sahilde dolaş rken Meksikal bir bal kç ya rastlar. Bal kç sandal n yan na uzanm ş, şapkas n yüzüne kapatm ş güneşleniyor. Amerikal bunu görünce bal kç y ayağ yla itekleyerek “Kalk kalk ne yat yorsun” der. Meksikal has r şapkas n kald r r “Ne var, ne oldu” diye sorar. Bunun üzerine başlarlar sohbete: - Kalk çal ş, ne yat yorsun bu saatte git bal k tut. - Ben sabah bal k tuttum, bu gün işim bitti. - Sabah bir saat bal k tutmakla iş biter mi, git daha fazla bal k tut. - Neden? - Daha çok bal k tutarsan daha çok paran olur. - Eeeeeeeee - Daha çok paran olunca daha büyük tekne al rs n, daha büyük tekne al nca daha çok bal k tutars n, onlar sat nca zengin olursun. - Peki ama neden? - Zengin olunca art k fabrika açars n, bir sürü insan senin emrinde olur. Büyük bir bina yapt r rs n, sekreterlerin olur, işçilerin olur, güzel bir ev yapt r rs n, hizmetçilerin olur. - Sonuç? - Eee be adam, zengin olursun, sonra yan gelip yatars n. - Bu kadar çal şmaya ne gerek var? Sabah bir saat bal k tuttum bu günlük yiyeceğimi ç kard m. Ben zaten yan gelip yat yorum!
kalkar. - Sen kendinizi geri zekal m hissediyorsun? - Hay r. Ama sizin tek baş n za ayakta kalman za gönlüm raz olmad da...
Baba nasisen! Baba nasisen, eyimisen? Gene Fatihayi gaptin, keyfin yerinde. Oralari bilmem amma… Buralari bura olmaktan ç hmiş. Mezariydan galhsan, gafayi yersen. Öldügüye sevinirsen… S ra geceleri bitti art h. Şindi Bitliste beş minare de yok. Hasan kalas nda caketim de galmamiş. Hem Urfa daglarinda ceylanlar da gezmiy. Herkes “Şak-şuka, şaka da-şuka” söyliy… Ne m rranin, ne de gayfenin dadi galdi. Gayfenin nestlisi ç hmiş, südü de içinde. Gaçah çay da hepden gaçah olmiş, sallama içiyler… Ahhh.. şu gavur icadi televizyon yoh mu? Eve tam üç dene aldim, gene de acans dinliyemiyem. Gumasinin yüzünden gocasindan ayrilan böyyük g z,
Yasemin’in penceresinden bahmazsa göremiymiş. Öbür oglan Gurtlar Vadisi. Hele o göççügü yoh mi? Sen görmedin. Saçini hep Amerikan kesdiren. Gözü-gulagi oyniy nam ss z n. “Acun Firarda” diy, başka bi şey demiy. Turizm dersine eyi geliymiş. Valla yalan, mahsadi c b ldak garilara baha… Torunun Şeyhmuz’la iftihar etmelisen, aletirik mehendisi ç hti. İş bulamadi, “galdirim mehendisiyem” diy. Galdirim da yok ya, cam rlarda debeleniy duriy… Babo bi de telefon ç hmiş minnac h. Şalvarin cebine on dene s gar Tele-fon amma teli meli yoh. Eyi bi şey de çoh yalan söyliy. Ben Silo’yu tarlada görüyem, “arad g n gişiye ula-
Çengel Bulmaca
şilmiy” diy… Ancaaa foturaf çekiy… Bu cümma rühuya hatim indirecaht h; Mevlüt Hoca nazlaniy,bogazi agriymiş. Yoh gendini üçaylara hazirliymiş… Eve iki dene CD göndermiş, “Bunuyla g rh hatim iner” demiş. Eh.. sen de bunuyla idare edersiy. Dünya işleri bitmiy. Şindi bana Müsaade aşagi kepir tarlaya gidiyim. Golf oynuyacagam da…
Haz rlayan: Yaşanacak Dünya bulmaca ekibi →
↵
↵
fiüphesi olmayan
Vekâleten karflıtı
Uluslararas› çal›flma örgütü Mecazi Asarak öldürme cezası
Arapça insan
Dava açma
→
↵
→
Benzeflmek, kendine uydurmak
→
Mecazen Temiz
→
→
Su
On befl beyitten az olmayan övgü içerikli divan edebiyatı fliir türü
Eski bir uygarl›k
Eyalet ↵
Sodyum’un imi
→
→
→
Geminin, demirini kaldırmaya hazır olması
Kepenek Destansı
Berilyum’un imi →
→
→
Bir mastar eki
Kızılımsı kahverengi
Eski dilde baba Bir nota ↵
Sanat müzi¤inde çok az kullanılmıfl birleflik makam Haz rlayan: Yaşanacak Dünya bulmaca ekibi
Gebe kad›n
MÖ.500'lerde Sisam adas›nda do¤an ve kendi ad›yla an›lan teoremiyle tan›nan resimde ki filozof
→
→
dibinde de sivri kayalar. Belki duyan olur da kurtarmaya gelir diye avaz ç kt ğ kadar bağ r r: - Çimse yok miiii! Bir kaç kere daha bağ r r. Sonunda, ta yukar lardan, gökten bir ses duyar: - Ey kulum Temel! Düşüp ölsen ne var ki? Seni cennetime koyar m. Eğer emirlerimi yapt ysan, yasaklar mdan kaç nd ysan, kul hakk yemediysen hiç korkma! Temel şöyle bi düşünür, emirlerden hemen hiçbirini yapmam ş, yasaklar n neredeyse tamam n yapm ş, kul hakk desen sadece Fadime’nin hakk n ödeyemez. Baş n kald r p tekrar bağ r r: - Başka çimse yok miiii!
n söylemesine inanan şüpheli suçunu itiraf etti.
→
Baska çimse yok mi?
• Jake Fen isimli Macar adam, eşini korkutmak için kendini asm ş pozu verdi. Eve gelen eşi kocas n o halde görünce bay ld . Kap y aç k gören komşu kad n içeri girince iki cesetle karş laşt ğ n san p evi soydu. Toplad klar ile ç karken Jake kad na bir tekme att . Cesedin canland ğ n sanan kad n korkudan öldü.
malar n teşvik etmek için özel bir film izletti. Kanl iş kazalar n gösteren film o kadar canl yd ki 25 kişi odadan kaçt . 13 işçi bay ld , işçilerden biri sandalyeden düşerek kafas n yard .
↵
Ne diyelim bizde böyle bir yetenek yok, ama olan da har vurup harman savurmuyor yeteneğini. Art k eskisi gibi de değil fala bakma işleri. Tabii bunun öyle basit bir bakma olay olmad ğ n k sa zaman içinde öğrenmiş bulundum. Art k çocuklar n z öyle ‘vatana millete hay rl bir evlat’ olarak yetiştirecekseniz, iyi düşünmelisiniz derim. Geçti “doktor olsun”, “aman da benim yavrum mühendis olsun”… demeler, umut beslemeler. Benden söylemesi, bir şey biliyoruz da söylüyoruz. “Sözü geçsin, itibar görsün ” diyorsan z yeni bir meslek, hem paras hem itibar var… Yeni mesleğimiz falc l k. Okulu yok ama hisleri olmal insan n değil mi? Şöyle kuvvetlisinden. Bak n yak n zamanda mesleğin erbaplar ve buna uyan falzedelerimiz gazetelere manşet bile oldular. Olay bize pek yabanc bir memlekette cereyan etse de, “bugün ona, yar n bana” sözünden hareketle, en az ndan falc l ğ n yabana at lamayacak bir meslek olduğunu anlaman z için paylaşmal y m sizinle. Biliriz tarihler boyunca her başar l devlet adam n n arkas nda geleceği gören bir falc vard r. Bence bu falc ismini de daha şaşal ve biraz da elegant bir isimle tan mlamak gerekli. Bu isim çok banal ne de olsa. Mesela, “Geleceği Şimdiden Öngören Bakma Mühendisliği Ana Bilim Dal ” gibi. Biraz uzun ama anlaş lmayan şeyler daha etkili oluyor sevgili okuyucu. Devlet başkan çağ r r GSÖBM’yi ve “Söyle bakal m ne görüyorsun”, der. GSÖBM’miz elinde tabii ki gerekli “bilimsel” araç ve gereçleri ile başlar at p tutmaya, pardon dilim sürçtü klavyem azizlik etti, ‘vizyon sahibi bir edayla görüp de görebileceği her şeyi ortaya dökmeye’ demek istedim. “Aman devletlum” der (bu eskindendi değil mi? Neyse can m anlad n z işte kime hitap ettiğini.) “Ülkeyi sak n boş b rakmay n maazallah teröristler her an sald rabilir.” Sabah sabah bu bilimsel verileri öğrenen devlet başkan çağ r r istirahat (ki buna bazen “istihbarat” da derler) servisi başkan n ve başlar emirler yağd rmaya. “Bu teröristler tez elden yakalana ve gereken cezalar verile”. İstirahat servisindekiler biraz şaşk n ve dumura uğram ş bir şekilde “ne zaman”, “nas l”, ve “nerede olduğu”nun bilgisinin kendilerinin ulaşamad ğ bu haberin kaynağ n , biraz tedirgin sorarlar. Başkan hemen yan baş ndaki GSÖBM’yi gösterir. Bunun üzerine bilginin böyle ciddi bir kaynaktan olduğunu öğrenince y ğarlar tanklar n tüfeklerini ülkenin giriş ç k ş kap lar na. Gel gelelim ne gelen vard r ne de giden. Aman ne gam GSÖBM’nin söyledikleri bugün boşa ç kabilir, ama ya yar n? Ne de olsa “zaman” geniş bir kavram “belki bugün belki yar ndan da yak n”, ama aslolan onun sözünden d şar ç kmak gaflet ve delaleti, devletin bekas aç s ndan yani… İstemez misiniz sizin de yavrunuz böyle bir meslek sahibi olsun? Sak n “fala inanmam” diyenlerden olmay n, geleceğin mesleği duruyor önümüzde… Olay ayniyle vakidir. Bu “bilimin” ş ğ nda hareket eden bir devlet vard r ve ad Çek Cumhuriyeti’dir. Bu nadide cumhuriyetin falc m z aratmayan hatta bir ara rakip olmay düşünen, İçişleri Bakan İvan Langer, kayg l bir yüz ifadesiyle “yap lan ihbar, reaksiyon gösterilecek derecede ciddî’’ gibi bir kehanette bulunmaktan geri kalmaz. Ve ekler “Bundan sonra güvenlik önlemlerinin art r lmas na al şmam z gerekecek” der. Bu cumhuriyetin bir dan şman falc s vard r ve hala yaşamaktad r (şimdi işleri de ne aç lm şt r ama) telefonun öbür ucunda. İnanmayan araşt rs n ya da bir falc ya gitsin…
Çengel Bulmaca
M
↵
Felsefik düşünceler · Felsefik düşünceler · Felsefik düşünceler · Felsefik düşünceler · Felsefik düşünceler · Felsefik düşünceler
Falc olmak varm ş
Temel, bir gün tarlas ndan eve dönmektedir. Karadeniz bölgesinin sarp arazisindeki patikada ilerlerken, birden ayağ kayar ve yüzlerce metre derinlikteki uçuruma yuvarlan r. Can havliyle, uçurumdaki bir ağac n dal na tutunur. Aşağ ya bakar, metrelerce derinlikte ve
A
Alıklık tarihine geçenler
Felsefik düflünceler
→
Dünya 6
Uzaduyum
U
L
T
A
A
H
‹
R
Halk›n kurtuluflu
R
Türk mal›
I
R
Belirti
‹
Dürüst, do¤rucu
↵
Çinko elementinin simgesi
→
Güç sembolü olarakta bilinen baston
Z
→
→
N
Amerikan devesi
N
Açıklık, açık ve kesin yargı
Mektup
Aflırı davranma, taflkınlık
→
‹
M
Üstün, yüksek
A
M
O
R
F
K
L
N
M
A
U
M
A
S
A
M
L
Tırpana bal›¤›
E
→
→
→
‹
T Bir k›ta
Arapca’da bin say›s›
Bunalım, buhran
K
A
L
B
U
A
Eski dilde baba
‹lan›n sesizleri
R →
A
F
R
‹
K
‹
A
E
L
L
‹
K
Yük, balya
D
E
N
K
M
A
H
H
U
Z
Giysi
L
‹
B
A
S
M›s›r’da üretici güç
Radyum elementinin imi
k›rm›z›
→
Satranç oyununda taraflardan birinin yenilgisi
Borazanın çıkardı¤ı tiz ses
→
→
Ça¤dafl
→
Yard›mc› yemek
O yer anlam›nda kulan›l›r →
→
→
→
→
‹lkel bir deniz tafl›t›
→
Rimel’in ilk hecesi
Emare ↵
P
Eldiven
Bezginlik anlatan bir söz
Sarkaç
Dingil
‹
Z
↵
A
A
→
Büyük delikli veya → seyrek telli elek
Net olmayan →
→
L
Yetersiz
A
→
↵
E Bir dikifl malzemesi →
F
→
→
→
Seçkin
‹natçı →
↵
→ K›saca Ekokardiyografi
→
Aktif
‹pekten yapılan, yarı mat, kalınca bir tür yazı kâ¤ıdı
→
→
H
Biçimsiz
Resimdeki M›s›rl› nobel ödüllü yazar (Necip…)
A
H →
Kamu
→
E
U
Kısımlar →
→
T
T
→
R
N
Nam, flöhret Parafin
Tehlikeli, sarp ve zor geçit
→
Ortak
Türkiye’nin plaka imi
A
Bir hücreli canlı (Amoeba)
Çölden esen s›cak rüzgar
K
→
Olumsuzluk veren ön ek
→
M
→
↵
↵
Konuk
Türkiye baflbakan›n›n bafl harflari
A
U
D
↵
→
↵
E Artı yüklü olanı
→
Kahraman, yi¤it
‹kicilik
Modern fizi¤in temel tafl›
→
→
K›rm›z›
→
Parca
→
fi
S
→
P →
A →
→
→
↵
Matematikte sabit say›
fiark›
fi Bektafli azizi
Son, sonraki
→
→
↵
i
Eski bir türk musikisi bestecisi
→
N
Serbest, cilveli (kadın)
→
↵
→
T
Bir fleyi ikili gören
‹rlanda kurtulufl ordusu
→
Azot imi
↵
↵
Eski Alman para birimi Para biriktirme, artırım
‹dealistlerin her fleyin özü, temeli olarak benimsedikleri madde dıflı varlık
→
→
Türk istihbarat birimi
Yaflanacak
K
A
D
I
7 Dünya
N
‹çimdeki Pencere Kiraz
Moda ve ölüm! Eskiden insanlar “Anoreksiya” denilen hastal ğ bilmezlerdi. Ya da bu kadar yayg n değildi. Şimdilerde giderek toplumsal bir olguya dönüşüyor. Obezite gibi! “Eskiden…”le başlay p devam edecek say s z cümle kurabiliriz. Say s z şeye “kahredebiliriz”. Niyetimiz nostalji yapmak değil. Tarihin biz istesek de istemesek de yerinde durmad ğ n , toplumun sürekli bir değişim yaşad ğ n biliyoruz. Bunu üretim biçimi, ilişkileri ve araçlar n n niteliği ve ulaşt ğ düzeyden bağ ms z düşünmüyoruz. Ama hiçbir şeyin bu kadar kaba paralellikler taş mad ğ n da biliyoruz. Mesela eğer ki sömürü ve zulme karş gelişen toplumsal tepkiler bu kadar gerilemiş olmasayd , onlara öncülük eden güçler bu kadar ezilip, sindirilmiş olmasayd toplumsal yararl l k uğruna her şeyini ortaya koyanlar geçmişte olduğu gibi bugün de idol olacaklard . Ama bugün bunlar zay f olduğu için onlar n yerini her türlü yozlaşma al yor. İşte buna “kahrediyoruz”. İnsana dair her şeyin bu denli alçal p, metalaş-
t ğ başka bir çağ yoktur herhalde! İnsan piyasan n ihtiyaçlar na göre şekillendirecek say s z araca sahip olan bu sistemin hükmü düne göre daha keskin çizgilerle çürütüyor toplumu! İdolleri de, hedefleri de, yaşamdan beklenenleri de interneti, tv’si ve başka say s z arac ile piyasan n hükmü şekillendiriyor! Moda denilen şeyle kad n n bedeni ve ruhu üzerindeki hükmü ise art k ölümle sonuçlanacak bir dayat c l k kazan yor.
kenlerden biri olmak için ölenler de var. Geçen y l zay flamak isterken anoreksiyaya yakalanan 14 yaşlar ndaki bir k z çocuğunun hayali buydu; “Manken olup ailemi bu yoksulluktan kurtaracağ m” demişti çevresindekilere. Hayali gerçekleşmeden o hastal ğa yakaland ve öldü! Başka ölenler de oldu bas na yans yan ya da yans mayan…
“Tasar mlar m z onlar n üzerinde daha iyi duruyor”
“Yememe hastal ğ ” olarak da bilinen anoreksiyan n gençler aras nda yayg nlaşmas ve y k c etkisini hissettirmesi moda dünyas nda ve medyada tart şmaya aç ld . Hatta modac lar baz kurallar bile belirlediler! Bu konuda bir çok yerde yap lan toplant larda “toplumsal duyarl l k” izlenimi vermek için ç rp nd lar. Hatta Şubat başlar nda İspanya’n n moda devleri bir araya gelerek, art k s f r beden giysi üretmeyeceklerini aç klad lar. Aralar nda ünlü markalar n bulunduğu haz r giyim şirketleri, bir y l sürecek bir çal şman n
Piyasa işte! Yukardaki sözler bir modac ya ait. Defilelerde “S f r beden” olarak tabir edilen 36 kiloluk mankenleri kullanma gerekçeleri buymuş! Milyonlarca genç k z n moda denilen o vantuzun içine çekildiği günümüz dünyas nda “s f r beden mankenler”in birer idol olmas n n s rr da burada! Birçok genç k z n hayali ise “S f r beden”e ulaş p manken olmak. Hatta bu ölçüyü yakalayarak çok para kazanan man-
Moda dünyas ndan “duyarl l k”!
Sessizliğin içinde
sonunda kad nlar n gerçek ölçülerine uygun tasar mlar haz rlayacaklar n söylediler. Sonra New York’taki Moda Haftas ’na kat lan 100 tasar mc , s f r bedenden vazgeçtiklerini, giysileri için güçlü, parlak, tarz olan kad nlar tercih edeceklerini aç klad lar. Ard ndan İngiltere Moda Konseyi ayn yönde aç klamalar yapt …
“Tamamen duygusal!” Modac lar bu ç k şlar n toplumsal duyarl l k imaj çizerek yapt lar! “Tasar mlar m z s f r beden mankenlerde daha iyi sunabiliyoruz” diyen de ayn modac lard ! Onlar için belirleyici olan
kendi piyasa ilişkileridir. Pazar yaratmak için her şeyi yapan bu modac lar milyonlar n gündemine giren ölümlerle kurduklar dengenin sars lmas ndan korkmuş olmas nlar?.. Ya da obezitenin bile olağanlaşt ğ günümüz dünyas nda milyonlar n s f r bedene ulaşmalar n n mümkün olmad ğ n , bu çaban n kendilerine tepki olarak döneceği gibi, pazar olanaklar n da daraltacağ n düşünmüş olmas nlar?! Her şey piyasa için! Gerekirse “toplumsal duyarl l k” bile! Ruhumuz ve bedenimiz de bu metalar dünyas n n parças haline getirilmek isteniyor sadece! Onlara sahip ç kacak olansa bizleriz!
Biz de yaşam n bir öznesiyiz! Kad n olmak sorun olmak m ? Ya da sorun kad n olmak m ? Yoksa sorunlar, kurulu sistem içerisinde toplumsal m ? O toplumsal sorunlar içerisinde bizlerin pay na düşenlerin kat be kat fazla olmas bir gerçek olarak ç k yor karş m za. Kurulu sistemin işleyiş yasalar , resmi ya da geleneksel fark etmez, bir buldozer gibi geçiyor üzerimizden.
Tarihsel bir toplumsal şekilleniş Soğuk, as k suratl istatistiklere göre dünyada görünür-görünmez işlerin üçte ikisini bizler yap yoruz. Asl nda bunlar öyle derin araşt rmalardan önce kendi yaşam pratiğimizden de ç kartabiliriz. Sokakta, toplumda yaşananlardan, aile içi ilişkilere kadar, bunlar n bütününde
yaşanan sorunlar n k skac en fazla bizlerin boğaz n s kar. Her şeyden önce bize ustaca oynamam z istenen toplumsal bir rol biçilir. Ne yaman bir çelişkidir ki şikayetlensek de, kahretsek de o ilişkiler ve işler içerisinde her gün kendimizi yeniden üretiriz. İlk başlarda belki bunlar katlanmak ve yapmak zorunda olduğumuz yükümlülükler olarak ç kar karş m za. Fakat bu durum giderek bir al şkanl k ve kültür halini al r. Bağ ml l k ilişkilerini her gün yeniden üretir dururuz. Kendimizle s n rl olmayan tarihsel bir toplumsal şekilleniş var çünkü. Üretim ve paylaş m ilişkilerinde de dini inançlarda da kültürel yap lanmada da hep yedek konumunda b rak lm ş z. Adem yarat lm ş önce, sonra ona arkadaşl k etsin diye kemiklerinden Havva türetilmiş.
ze yedek rol biçilmesine izin vermeyelim.
Ruhumuza gül…
Bu ilişki biçimi toplumlar n gelişim süreçlerine göre yeniden üretilip durmuş. Ruh dünyam za da yans m ş bu, duygu dünyam za da… Yaşam n k y s na itilmişiz. Kendimizde giderek yaşama o k y dan bakar hale gelmişiz.
“Yedek” değiliz Oysa biz de yaşam n öznesiyiz. Her şeyden önce doğurgan ve üretken olmam zdan gelir özne oluşumuz. Fakat burada bile nesne haline getirilmişiz. İnsana dair olan ne varsa tüke-
tilmiş bizimle birlikte. Bedenlerimiz metalaşt r lm ş. Al m sat m işlerinin vizyonuna ç kart lm ş z. Pazarlanan, sat lan ürünlerin bir parças haline getirilmişiz. Fakat bununla s n rl değil yaşamdaki yerimiz. Görünengörünmeyen işlerde çal şan emekçi insanl ğ n yar s y z. Erkek s n f kardeşlerimizle birlikte, emek gücümüzün üzerine basarak sermayelerini şişiren asalaklar karş s nda ayn sorunlar yaş yoruz. Her alanda olduğu gibi burada, sorunlar karş s nda mücadelede de kendimi-
Bir tarihsel arka plana sahip, as l oyuncu olman n bilincinde olarak, hareket etmeliyiz. T pk 1857 y l nda Amerikal tekstil işçisi kad nlar n, fazla çal şma saatleri ve kölece çal şmaya karş , insanca yaşam koşullar için mücadele etmesi gibi… Bu mücadele taleplerinin kanla bast r lmas karş s nda, sonraki y llarda yürütülen savaş mla bu günün tarihe ‘emekçi kad nlar günü’ olarak kaz nmas gibi… Yaşamda ve kurulu sisteme karş mücadelede özne olman n itilimiyle… Her türlü cinsel, ulusal, s n fsal bask y ret ederek. Ruhumuza gül, çocuğumuza gelecek istiyoruz!
Çocuğunuzun avukata ihtiyac var m ? Pedagog Ali Erenler
Çocuk eğitiminin öncelikli konular n dile getirdiğimiz bu yaz dizisinde bu sefer de s ra d ş bir konuya değinelim. Sevdiniz, karar verip evlendiniz, çocuğunuz oldu. Anne ve baba olarak öyle olmas n istemezdiniz ama iyi ve kötü zamanlar n z paylaşamayacak duruma geldiniz ve ayr lman z kaç n lmaz oldu, ayr ld n z. Peki ya çocuğunuz!.. Ayr lmay kabullenmek ve yeni bir hayata başlamak yetişkinler için de kolay değil ama çocuklar n, özellikle de henüz anne-baban n ayr lamas n alg layabilecek yaş ve bilince ulaşmam ş çocuklar n anne-baba ayr l ğ n kabullenmeleri çok zor. Ayr lan çocuklu çifterin çocuk-
lar n n anne-babalar n bir arada görme çabalar ve onlar bir arada gördüklerinde davran şlar na yans yan sevinç bu durumun en çarp c kan t .
“Annende mi, babanda m ?..” Bir de anlaşma sağlanamadan gerçekleşen ayr l klar/ boşanmalar var. Sevginin nefrete dönüştüğü süreçler, kavgalar, hakl -haks z mücadeleleri, nafaka, velayet hakk tart şmalar , mahkemeler ve tüm bu gerginliğin ortas nda, ne olduğunu, neden olduğunu anlayamayan çocuğa, konuşmaya başlam şsa, sorulan “Annende mi kalmak istersin, babanda m ?’’ sorusu.
Anne-babas n n ayr l ğ n kabullenemeyen, çaresizlik, kaybetme korkusu ve gerilim yaşayan çocuğa bir de ruhunun kabullenemeyeceği ve taş yamayacağ bir tercih görevi. Hem de çocuklar n anne-babay bir araya getirme istek ve çabalar n n görülebilir olduğu bir süreçte. Boşanma davalar anlaşarak boşanmay sağlayamayan annebaban n velayet hakk için çocuğunun sağl ğ n da göz ard eden onulmad k yöntemlere başvurduklar n gösteren örneklerle dolu. Bu tür durumlarda Anne-baba, avukatlar ve mahkeme aras nda tam bir şok süreç yaşayan çocuklar n haklar n n yasal gözetiminin hukuksal nitelikte yeterli olmamas , y llard r çocuk haklar savunucular n n ve sözleşmelerinin konusu. Bas nda zaman zaman ç kan “çocuk savaşlar ’’ haberleri ne kadar düşündürücü! Rüştüne ermemiş çocuklar n, hukuki ihtiyaç doğduğunda, ebeveynleri ile daval duruma düşebileceklerini ve bu davalarda çocuklar n haklar n , anne ya da babadan bağ ms z savunacak avukatlar n görevlendirilmesinin mümkün olduğunu
özellikle miras davalar ndan biliyoruz. Bu uygulamaya ek olarak, çocuğun eğitim ve gelişimi ile ilgili velayet, vesayet, ya da çocuğun yüksek refah n n tehlike arz ettiği var say lan durumlar ile ilgili davalarda, çocuğun istek ve refah n savunan dava refakatçisi ( Almanya’da halk dilinde “Çocuk avukat ” da deniyor) atanmas mümkün.
Hukuki Dayanak Birleşmiş Milletler Çocuk Haklar Konvansiyonu’na dayanarak, 1998 y l nda Almanya Medeni Hukuk Kanunu’nun çocuklarla ilgili ( § 50 FGG ) maddesinde yap lan değişiklikle, Aile Mahkemeleri’nde velayet/vesayet ile ilgili davalarda, hakim gerekli gördüğünde, çocuk haklar n temsil etmek için bir refakatçinin atanmas öngörülüyor. Bu görevi daha önceleri ihtiyaca göre avukatlar n yürütmesi söz konusu iken, çocuk istek ve yüksek refah n teşhis etmede pedagoji/psikoloji bilgilerinin gerekliliğinden yola ç k larak, bu alanda uzmanlaşm ş
ve hukuki yeterlilik gösteren uzmanlar n görevlendirilmesi uygulamas na başland . Çocuk haklar ile ilgili hukuksal belirlemelerde, belli davalarda anne, baba ya da kurumlar n, davada ç kar taraf olmalar nedeniyle, çocuk haklar n yeterince gözetemeyebilecekleri ve dava süreci ve sonuçlar ndan çocuklar n zarar görmesine yol açabileceği düşüncesiyle, çocuklarla ilgili bu davalarda çocuk istek ve haklar n n öncelikli temsil ihtiyac n gidermek için‚ halk diliyle “Çocuk avukat ’’ atanabilir. Dava türlerini şöyle s ralayabiliriz: Çocuk velayeti konusunda anne-baba aras nda uzlaşma sağlanamayan ve hakimlerin karar vermede tereddüt ettiği boşanma davalar . Aile’nin, bak c ailenin, vb. çocuklar n yetiştirmede yetersiz kald ğ ve çocuk sağl ğ n n gelişiminin aç k tehlike arz ettiği velayet/vesayet davalar . (Almanya’da 12 yaş sonras çocuk ifadesinin hukuki geçerlilik arz etmesi nedeniyle, çoğunlukla 12 yaş na kadar çocuklar için.)
Kaz Dağlar ’nda çam ormanlar n n aras ndaki toprak yolda yürürken sessizlik unuttuğum eski bir his gibi ortaya ç k p sar veriyor benliğimi. İstanbul’un gürültüsüne, uğultusuna al şan beynim yad rg yor bu sessizliği; att ğ m her ad mda ayaklar m n alt nda ezilen taşlar n ç t rt lar n , bir ağaçtan diğerine uçuşup duran kuşlar n c v lt lar n ve yan baş mdan geçen ar lar n v z lt lar n sanki bir başka alemin frekanslar ym ş gibi duyuyor kulaklar m… Sessizliğin insana ilkin huzur, ard ndan da ilham veren bir büyüsü olduğunu ve gelmiş geçmiş pek çok sanatç n n sessizliğin gücünü kulland klar n ; eserlerindeki, yap tlar ndaki renkleri, sözcükleri, notalar sessizliğin içinde bulduklar n düşünüyorum, aynen meditasyon gibi… Oysa, genelde sessizlik olumsuz, boş bir şey olarak nitelenir, lakin hiç de boş değildir, varoluşa aittir; hiç duyulmam ş notalar , hiç koklanmam ş kokular bar nd r r içinde, ancak gönül gözleriyle görülebilen bir ş k taş r, bizi iç dünyam za bağlar. (…) Kendilerini “sanatç ” olarak nitelendiren birçok kişi işlerinin içinde kaybolmak yerine çabalar n n içinde hapsolurlar. Egolar n n mükemmeliyetçilik aray ş ve başkalar ndan daha iyi olma arzusu ruhlar yla bağlant kurmalar n engeller. Oysa ki, mükemmelliğe ego üzerinden ulaşmak mümkün değildir. Mükemmellik ancak ego yokken yarat l r. Ego olmay nca insan mükemmelliği düşünmez bile, sadece kendini teslim eder, yarat c l ğ n ona ilahi kaynaktan akmas na izin verir, o kaynakla bir olur, bütünleşir. Resim yaparken renklerin aras nda kaybolur; mavi olur, pembeye bürünür, çizdiği dalgalar n köpüklerine kar ş r, güneşin ş klar yla gözleri kamaş r. Şiir yazarken sözcüklerin dünyas nda kaybolur; yazd klar n sonradan okuduğunda şaş r r, “ben mi yazd m bunlar ?” der kendine. Dans ederken dans n içinde kaybolur; müziği duyar, ritmi hisseder ama ad mlar n hesaplamaz, s çrar, konar, döner, eğilir, k vr l r, bedenini unutur, dans unutur, kendisi dans olur. Bunlar düşünerek yürüyorum çam ormanlar aras ndaki toprak yolda. Sessizliğin içindeki seslere kulak verip şehrin karmaşas ndan yorgun düşen beynimi dinlendirmeye çal ş yorum. Annemin ben buralara gelmeden önce anlatt ğ an lar geliyor akl ma; dedemin onu “Kaz Dağl k z m” diye sevişi, Lapseki’nin yel değirmenleri, ağlayan söğüt ağaçlar ve Rum ninemin hüzünlü öyküsü… Güzeller güzeli bir Rum k z olan ninem on dört yaş nda at s rt nda büyük dedeme kaçt ğ nda tüm ailesini bir daha görmemek üzere ard nda b rak yor ve Lapseki’ye geliyor. Özlemini hiçbir zaman dile getirmese de içinde bir burukluk olarak taş yor hep. Anneannem de Lapseki’de doğuyor ve üç-beş yaşlar ndayken sahilde oynad ğ bir gün genç, yak ş kl bir erkek yaklaş yor yan na, aksanl bir Türkçeyle “Maria isimli bir kad n tan y p tan mad ğ n soruyor, anneannem biraz ürkerek yan tl yor: ‘O, benim annem’.” Erkek, anneannemden kendisini evlerine götürmesini istiyor, anneannem götürüyor, kap y açan ninem erkeği gördüğünde gözyaşlar na boğuluyor ve y llard r görmediği erkek kardeşiyle, Lefter’le kucaklaş yor. Küskünlük, k rg nl k yok oluyor Lefter’in gelişiyle, sevgi bir kez daha s n rlar aş yor… Sessizliği dinliyorum çam ağaçlar aras ndaki toprak yolda yürürken. An lar anlara kar ş yor. Ninem, uğruna vatan n ve ailesini terk ettiği hayat n n aşk n , kocas n kaybettikten sonra Lapseki’de bir baş na kal yor. Bir gün, bahçedeki taş ocakta yemek pişirirken “Seni çok özledik, yan m za gel.” diyen bir telgraf al yor İstanbul’daki k zlar ndan. Ve yemeği ocakta unutup hemen bir vapura atl yor. Ben, ninemle beş yaş ma kadar birlikte olabildim. Elinde bastonu, baş nda yemenisi olan zay f, çukur gözlü bir kad n olarak canlan yor hep hayalimde. Bana Rumca bir şeyler söylemesi için yalvard ğ m hat rl yorum ve yalvarmama rağmen asla konuşmad ğ n , “uzun y llar geçti aradan, unuttum.” dediğini… Ve ölümüne yak n, yatağ nda yatarken hep ama hep Rumca say klad ğ n … Yürüyorum sessiz orman yolunda, taşlar ç t rd yor, kuşlar ötüyor, ar lar v z ldayarak geçiyor yan mdan. Anneannem, ninemin bembeyaz saçlar n tar yor, örüyor. Ninem, aksanl Türkçesiyle “Kirez, gel yanima da bir masal anlatayim sana.” diyor. Annem, geçmiş günlerin an lar n anlat rken gözleri doluyor… Kaz Dağlar geçmişin rüzgârlar n üflüyor üzerime, genlerimden gelen naifliği ve hüznü ortaya ç kart yor. Sessizlik, ninemin büyük dedeme duyduğu aşk gibi içimi kapl yor, hiç duymad ğ m notalar , hiç koklamad ğ m kokular getiriyor bana ve ancak gönül gözleriyle görülebilen bir ş k yay yor içime…
Çocuk avukatlar n n çal şma yöntemleri: Çocuk, yak nlar ve ilgili kurumlarla (okul, yuva, geçlik dairesi ) görüşmeler, gözlem, interaktiv yöntemlerle çocuğun istek ve durumunu teşhis etme ve bir raporla hakime bildirme. Hakimler gerekli gördüğünde, ayr ca çocuklar uygun ortamda mahkemelerde dinleyebilirler. Çocuk avukat n n atanma yollar : Atamay davaya kat lan taraf ve kurumlar n öneri/teklifi ile dava hakimleri yapar.
Sorumluluk ömür boyu sürer Hayatlar n n bir bölümünü paylaşm ş yetişkinlerin ayr lmay da anlaşarak sağlamalar ve bu zor süreçte çocuklar n n sağl ğ na özellikle dikkat etme-
lerin gerektiği bilinen ve maalesef pratikte yeterince sağlanamayan bir olgu. Bizim bu süreçteki ebeveynlere önerebileceklerimiz; öncelikle çocuklar n yan nda tart şmamalar , çocuğa karş taraf (anne/ baba) hakk nda olumsuz şeyler söylememeleri. Çocuklar n anne-babalar n n ayr lmas n kabullenememeleri anlaş l r bir tutum. Boşanan anne-babalar n da çocuk için ömür boyu anne-baba kalacaklar n bilmeleri ise yetişkinlerden beklenebilecek bir anlay ş. Anlaşmazl klar bir evliliği bitirebilir, ama anne-baba sorumluluğu bir ömür boyu sürer. Yetişkinlerin mutsuzluklar n n, biraz da yetişkinlerin çocuklardan örnek almay becerememeleri ile artt ğ n söyleyebilir miyiz?
Yaflanacak
Dünya 8
G
GençLink Şeyda Kurt
Kültür ve asimilasyon aras nda ki savaş Göçmen ailelerin çocuklar zaman zaman zor süreçler geçiriyorlar. Bu kargaşaya sebep olan soru: “Ben neyim? Türk mü? Alman m ? Acaba burada doğup büyüdüğüm için buraya m uymam gerekir, yoksa anne ve babam n köklerine bağl kalarak m yaşamam?..” Zamanla anl yoruz ki; İnsan n nerede doğduğu, yaşad ğ veya anne ve babas n n nereden geldikleri belirleyici bir önem taş m yor. Çünkü as l önemli olan, insan n kendini ne olarak hissettiği ve hangi kültürle kendi kimliğini ifade edebildiğidir. Bu düşünce yaş ilerledikçe, toplum içerisinde yer aramakla, sürekli değişen bir anlay şt r. 6 ve 10 yaşlar : Anaokul ve ilkokul aras nda ki zaman, çocuklar n ana dillerini öğrenmesini sağlayan zamand r. Ancak ilkokulda bundan dolay sorun yaşayan çocuklar nadirdir. Çünkü bu yaşlarda oluşan d şlanma, genel anlamda rk veya din gibi sebeplerden dolay oluşmaz. Hatta göçmen çocuklar n n, “Ben başka bir ülkeden geliyorum” demesi, bir çok Alman çocuğunun ilgisini çeker. Bilinen o ki, bu yaş gurubundaki çocuklar henüz hayata at lmad klar için, ön yarg l davranmazlar. İnsan n kendisinde b rakt ğ izlenimi kendi belirler. 10-13 yaşlar : Daha sonraki okul y llar nda ise problemler başlar: Yeni bir ortama girildikten sonra, d şlanman n korkusuyla yeni arkadaş bulma derdine düşülür ve çocuklar n beğenisini toplamak için savaş l r. Tabii ki bu da okuldaki göçmen çocuklar n say s na bağl d r. Az yabanc n bulunduğu okula giden göçmen çocuğu, mutlaka kavga ve mücadeleyle dolu bir süreç yaşar. Özellikle s n f arkadaşlar n n ilkokulda göçmen çocuklarla kötü an lar yaşamas , d şlanmas nda ciddi bir neden oluşturur. Bu da gençlerin kendi özünü yads mas na yol açar. Örneğin; ailenin, arkadaşlar n n önünde onlarla Almanca değil de Türkçe konuşmas veya televizyonda Türkçe kanal izlemesi, onlar n utanmalar na yol açar. Özellikle kendi kültürlerine çok bağl olan ailelerde bu durum yaşan r.Öğrencilerin okul için Almanca’y seçmesi, insan n kendi özünden vazgeçmesi demek değildir. Bütün bu yaşanan süreç içerisinde, göçmen çocuklar sürekli kültür ve asimilasyon aras nda, bazen de aile ve arkadaş aras nda ciddi bir çekişme yaşar. 13’ten sonras : Bu yaşlardaki gençler, büyük bir olas l kla rk veya din ayr m yapmadan arkadaşl klar kurar. Zaten insan geliştikçe, yaşad ğ deneyimlere yaslanarak, insanlarla daha rahat ilişki kurmaya başl yor. Böylece sosyal çevre de genişlemiş oluyor ve daha önce değer verdiği ve ilgisini görmek istediği insanlar silebiliyor. Çünkü bu yaşlarda insanlar n kendine olan öz güveni git gide art yor.Böylece kendini kabullendirmek için, ne değiştirilmeye göz yumar ne de özünü gizler. Hatta yaşad ğ sorunlar anlayan ve problemlerinin çözülmesine yard mc olabilen diğer yabanc çocuklarla ilişki kurar. Tabii bu yolu bulamayan göçmen çocuklar da olabiliyor. Kendilerini Alman olmaya adam ş, özünü yok etmiş gençler… Genelde bu da zamanla değişen bir karar oluyor. Bu tamamen çocuğun kendisine bağl olan bir durum. Hiç bir aile, çocuğuna bask uygulayarak onu kendi yönüne çekmeye çal şmas n. Bir insan kendini hangi düşünceye uygun buluyorsa o biçimde yaşamal d r ve kendi karar n kendisi vermelidir. Karar ne yöne giderse gitsin, herkes sayg y hak ediyor. Çünkü bunun kişilikle ilgisi yok...
E
N
Ç
L
‹
K
Anadilde eğitim bir hakt r! Geçen gün anadilde eğitimin önemi konusunda yap lan baz araşt rmalar okudum. Bu araşt rmalar erken yaşlarda anadilde eğitim yap lmamas n n bireylerin diğer dilleri öğrenmesinde ve okul başar lar n n önünde engel oluşturduğunu söylüyordu. Ç kar lan sonuçlar okul yaşam m boyunca yabanc dil derslerinde başar s z olmam üzerine bir daha düşündürttü beni. Öğretmenlerimin tüm yap c yaklaş mlar na rağmen hiçbir zaman dil dersini “sevemedim”. Şimdi bile yeni bir dil öğrenmek zorunda olmak benim için gerçek anlamda bir “kabustur”! “İnsanl k hali” deyip geçilecek bir durum değil bu. Nedenleri üzerine çok düşündüm. Deyim yerindeyse akl m az çok ermeye başlad ktan sonra asl nda dillere “küsmüş” olduğumu farkettim! Alt yaş ma kadar ana dilim olan Kürtçe’yle konuşup, düşünürken, ilkokuldan itibaren Türkçe öğrenmek zorunda kalm ş olman n yaratt ğ ruhsal bir yar lma yaşam şt m. Türkçe’yi düzgün konuşuyordum. Ama y llar ilerledikçe zaten yaz l dil olarak bilmediğim anadilimden giderek uzaklaşt m.
Rüyalar m bile fethetti! Uzunca bir süre rüyalar m Kürtçe görürken, san r m 1314 yaşlar ndan sonra tamamen Türkçe görmeye başlam şt m. Çünkü bir süre önce ninemi kaybetmiştim. Ninem ’38 Dersim İsyan n n canl tan ğ yd . Ve bu tan kl ğ sürgün yaşam ile devam etmişti. O yaşam n tüm zorluklar n ve aşağ lanmalar n yaşam ş, Türkçe’yi o sürgün y llar nda öğrenmişti.“Asla unutmamal s n z” der, o kesitte yaşad klar n “masals ” bir dille Kürtçe olarak anlat rd . Bazen ayn şeylerin tekrar da olsa yaşam ndan, tan k olduklar ndan bir parça aktar rd . O yaş yor-
ken benim anadilimle olan ilişkim de oldukça canl yd . Okulda öğrenmek zorunda olduğum dil ile anadilim aras nda doğal bir köprüydü. Onu kaybettikten sonra Kürtçe ile ilişkim giderek silikleşti ve Türkçe giderek rüyalar m bile fethetti! Ama ilkokuldaki o h rpalanma orta okulda yeni bir yabanc dil öğrenmek durumunda kald ğ mda bir çeşit “ketlenme” olarak ç kt karş ma. Dedim ya Türkçe’yi k sa bir sürede, düzgün bir şekilde kullanmaya başlam şt m. Çünkü okula gitmem için bu nas l ki bir zorunluluksa, ailem ve tüm çevre de ayn şekilde bunun bir zorunluluk olduğunu anlat yor-
Denize düşen y lana sar l r!
Policy Exchange adl düşünce kuruluşunun yapt rd ğ kamuoyu yoklamas , İngiltere’de yaşayan genç Müslümanlar n şeriata daha çok bağl olduklar n , dini okullar daha fazla desteklediklerini ve tesettürlü giyimi daha çok tercih ettiklerini ortaya koydu. Değişik yaşlardaki bini aşk n Müslüman aras nda gerçekleştirilen ve İngiltere’deki kuşaklar aras farkl l klar bir kez daha ortaya koyan kamuoyu yoklamas ndan ç kan sonuçlar kurulu sistemin onlar nas l gele-
ceksizleştirdiğini ele veriyor:
Çok kültürlülük ve gençlerin dine dönüşü Raporu haz rlayan ekibin başkan Munira Mirza, Müslümanlarla Müslüman olmayanlar aras nda giderek artan kopukluktan, hükümet politikas n n sorumlu olduğunu kaydetti. Mirza, hükümet üyelerinin Müslümanlar , yurttaş olarak dikkate almalar gerektiğini belirtti. Hükümetin de, Müslüman ve gayri-Müslüman ayr m
yapmaktan vazgeçmesinin önemini vurgulad . Yeni neslin daha da fundamentalist bir yöne doğru kaymas n n as l sorumlusu İngiliz emperyalizminden başkas değil. Ayr mc ve rkç politikalar n daha da derinleşmesinin bir sonucu bu. Aşağ lanan, hor görülen kesimler karş tepki oluşturmaktad r. Bu da yeni yetişen genç kuşağa çok aç k bir biçimde yans m ş durumda. Müslüman olduğu için, derisinin, saç n n renginden dolay potansiyel terörist ilan edilen gençlerden başka nas l bir tepki beklenebilir ki? Dini ya da milliyeti aşağ land ğ için onlara sahip ç kma içgüdüsüyle hareket ediyorlar. S n fsal ve doğru bir siyasal çözümleme yap lmad ğ için, bunu yapacak güçlerin yetersizliklerinden dolay gençlik başka bir ç k şs zl ğ n ve yanl ş n içine yuvarlan yor.
Kovalar, yeni ele geçirdiğimiz bilgilere göre KÜRESEL ISINMA diye bir şey varm ş. Dünya s n yomuş. Kovalar da su burcudur. Tabii alakay anlayamad k… amaaan her şeyde bi alaka aramay n yaa.. Dünya s n yo şikayet ediyolar. Soğuk oluyo gene şikayet ediyolar! Ben bu burçsuzlar anlamad m…
h zla geliyo. Aman sağa çark etmeyin… Besinlere dikkat edin (ay hepsi hormonlumuş ayol, daha ağ r çeksin diye… tööbe tööbe… bir de gen manipülasyonu mu ne bişii yap p domuzun genini havuca,bilmem bir sürü bir şeyler kafam almiyo anam.. Aslanlar siz siz olun geni sap tm ş yiyecek yemeyin deermişiz ama nerden bilcen ki…
ORAK KOÇ Beş vakte kadar bir haber al yosunuz. Ay geçende bir burçseverimiz arad . Haber alcan demişiz, bankadan kredi borçlar için aram şlar bi dahaki sefere noolur iyi habermiş… Can m biz arand n görüyoz kimin arad ğ n bilemeyeceez yani. Sen okumaya devam et bak o zaman daha neleri bilcem ben…
BAŞAK Ona karş yumuşak davranmay n (kime?) art k kendinizi göstermenin zaman (yani ucundan biraz gösterin yeter, geçen bir burcusevere ‘kendini göster’ dedik diye ç k sen apartman n son kat na soyun… Abartmay n yani).
AŞLAN Uranüs yükselen burcunuzu sağdan yedeğine alm ş
Yeni hesaplar m za göre bu şekilde bi burç ç k yo. Accaip keskin bi burç bu, haks zl ğa gelemiyo… Bazan çok keskin. Şimdi bilenme zaman n z burçlar n şaşmaz kitab bööle diyo anam.
ÇEKİÇ Şimdi bu da yeni burçlardan… Doom tarihine gerek yok anam.Orak burcuyla ayn ayda doğuyo bu çekiç burçlular. Bunlar da bi tuhaf… Genelde işçi mişçi oluyolar. Yükselen burçlar adalet…Anam ben bi daa bu hesaplara girmiycem ne biçim acaip burçlar ç k yo annamad m ki… Nerden ç kt bu burçlar… Aslan, kaplan, tilki, milki duruken… Allaa allaaaa!..
?
BEYAZ BERE Bu burç en çelişkililerden birisi, ne yapt ğ n bil-
miyor görünüyo. Dikkat! Kullan lmaya çok müsait bi durumdas n z! Çekiç burcu ile ayn ortamlarda bulunmay n hatta bu oraklar için de geçerli!
AKREP Her koşulda yaşam mücadelesi verme azminde, her koşulda direnme ve var olma timsalisiniz… Akrepler nükleer bi savaşta Hamam böcekleri ile hayatta kalabilecek türler aras nda bile say l yomuş. Benim küçük oolan dediydi “ya anne b rak şu burcu murcu elektirikleri kesiyolar ki millete “Nükleer santral kurulmal ” fikrini yedirebilsinlermiş… “Oolum koca devlet bu, bööle oyun yapar m ” diom, o da diyo ki “güneş var, alternatif enerji var, yok dünyan n doğan n dengesi…” ay ç ldiriiciiim asl nda bu çocuuun elinden!..
YAY Az c k gevşemeniz laz m… Herkesin baş nda yeni yasalarla Alman vatandaşl ğ n n zorlaşt r lmas falan… ama yaylar Almanlar havada kapmak ister. Esnek bir burçtur yani bu burç…
BOĞA Nooluyo boğalar, bu ne as k surat… Azc k gülün yaaa. Yok dünyan n önünde çok k sa bir süre kalm ş doğan n tamamen felakete
Anadiller unutturuluyor “Dünya Etnoloji Veri Taban ”n n verilerine göre Avrupa’da 230, Amerika k tas nda bin 13, Afrika’da 2 bin 58, Asya’da 2 bin 197, Pasifik’de bin 313, bütün dünya üzerinde ise yaklaş k 7 bin türde dil kullan l yormuş. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’ya göre ise eğer duruma müdahale edilmezse 2100 y l nda bu dillerin yüzde 90-95’i yok olacak, dünya üzerinde sadece 40-50 dil bir sonraki kuşağa aktar labilecekmiş. Eğitim dili olarak kullan lan dillerin say s ise yüzlerle ifade ediliyor. Yani dünya üzerinde pek çok çocuk anadili olmayan bir dille eğitime görüyor.
Fakat giderek belirginleşen eğilim ekonomileri ile dünyay ve iş gücü pazarlar n belirleyen ülkelerin bask n olan dillerinin yayg nlaşmas , eğitim dili haline gelmesi. Bu eğilimi durdurmak da mümkün değil. Ama bu eğilime rağmen anadilde eğitim ya da anadili de öğrenmeye dönük düzenlemelerin yap lmas n n gerekliliği duruyor önümüzde. İşsizlik ve yoksulluğun dünya düzleminde tetiklediği göçle birlikte düşündüğümüzde, aileleri ile birlikte göçen çocuklar n durumu malum. Bugün burada yaşayan milyonlarca göçmen çocuğu gibi, o ülkenin dili ile eğitim yapmak durumunda kal yorlar ve giderek anadillerini unutuyorlar. Ki Almanya gibi milyonlarca göçmenin yaşad ğ bir ülkede b rakal m anadilde temel eğitimi, teneffüslerde bile anadille konuşmak yasakland . Göçmen çocuklar n n başar s zl ğ üzerine say s z argüman getirilirken, dürüst uzmanlar d ş nda bu konuya değinen yok! Eğitim sisteminin göçmen çocuklar n n anadillerini de öğrenmesi şeklinde düzenlenmesi bugün biz göçmen emekçilerin temel sorunlar ndan biridir. Figen
Ungdomshuset’e Destek! Kopenhag’daki otonom gençlikevi Ungdomshuset, polis taraf ndan zorla boşalt ld . 1 Mart’ta sabah 7’de helikopterler ve panzerler eşliğinde sald r ya geçen polis Alman, vb. farkl uluslardan yaklaş k 50 genci gözalt na ald . Sald r n n sorumluluğu Kopenhag’in sosyal demokrat Belediye Başkan Ritt Bjerregard’a ait.
Barikatlar kuruldu Günlerdir barikatlar sağlamlaşt ran gençler, 3 saat boyunca güçlü bir direniş gösterdiler. Polis vinç ve konteyner da kullanarak, binaya yan pencerelerden ve çat dan girmek için bir saat kadar uğraşt . Gençlikevinin bulunduğu Nörrebro mahallesinde polis çemberi uzun süre devam etti. “Şüpheli” gençler kimlik kontrolünden geçirildi ve gözalt na al nd . 100-150 eylemci farkl bölgelere dağ l p, sokaklara barikatlar kurdu ve polisi taş yağmuruna tuttu. Polis panzerleri barikatlar n üzerine sürerek bir k sm n dağ tt ysa da, yeni barikatlar mantar gibi türedi.
“Yarat c l k” çağr s Tüm ülkelere direnişi küresel düzleme taş ma ve “yarat c l k” çağr s yap ld . Son bir haftada, Avrupa’n n 19 ülkesinde destek eylemleri yap ld . Ungdomshuset, 1981’den beri gençliğin işgali alt ndayd ve geçen y l Kopenhag yönetimi taraf ndan bir serbest-kiliseye sat ln şt . Daha önceki zorla boşaltma girişimlerinden dolay , yine yoğun çat şmalar ve gözalt lar yaşanm şt .
Burcu’dan Burcunuz KOVA
lard . Sadece ninemin umurunda değildi! Ama ikinci bir yabanc dil konusunda ayn mekanizmalar işlemiyordu! Alt yaş mdayken içten içe biriktirdiğim tepki kendisini şimdi konuşturuyordu. Anadilde eğitimin insan n eğitim yaşam nda, düşünsel gelişiminde ve hele hele yeni bir dil öğrenmesinde ne kadar önemli olduğu anlamam y llar sonra oldu.
sürüklenmemesi için… Yaa benim küçük oolan gibi siz de felaket tellall ğ yapmay n. Al n sevgilinizi yan n za, bahar da geliyo… Gerçi havalara da ne olduysa di mi… Olsun ne ç karsa baht na, di mi ama?
Satranç Tahtas›
İKİZLER Sizi sevmeyen ölsün! Çocuklar yuvaya gitcek, para! Ev masraflar , para’ Valla darphane gibisin dostum… Senden bir tane daha m var?.. Ya tabii hem de ikizler burcu… Bu burç var ya bu burç…Eeee… işte öyle bi burç yani…
YENGEÇ Korkmadan evlenin. Burçlar uyuyo mu? Neyse önce bütçeler uymal di mi bu devirde. Ay bizim büyük oolan da evlenmek istiyo san yorduk. şimdi diyor aile kurarak bu kölelik düzenine hizmet mi etcekmiş… Ben anlam yorum bu çocuklar … ay pardon ne diyordum… yani bu burç da… yengeç en geç iki gün içinde bir yol var!
BALIK Bol bol bal k yemeli… ay pardon bu burca geçtiğimi unutmuşum ayol… ama gerçekten de bol bal k bulursan z yemeli yaani…
Ölümsüz oyun: Bir satranç tarihi Bu başl k, yazar David Shenk’in kitab n n ismi. Kitab n içerisinde ilginç yaşanm şl klar var demiştik, bir çok örnek içerisinden özellikle çok iddial olan bir tanesi var ki, gerçekten cesur ve ç lg nl k derecesinde bir iddia. Kitab n bu bölümünde dehan n doğuştan m yoksa çal şarak disipline edilmiş bir yaşamla m ilgili olduğunu aç klayan önemli bir deneme yer al yor. Ve bunu deneyen kişi Polgar kardeşlerin babas ndan başkas değil. Bunu kan tlamak içi k zlar n s k bir eğitime tabi tutuyor. Shenk kitab nda dehan n edinilebileceğini, dahas öğretilebileceğini günümüzde yaşanan bu gerçek öyküyle anlat yor.
Deha öğretilebilir Laszlo Polgar ad nda bir Macar ruhbilimci, 1960’lar n sonlar nda, her sağl kl bebeğin bir
dâhi olarak yetiştirilebileceğini ileri sürmekle kalmam ş, bunu kendi çocuklar na uygulayarak kan tlayabileceğini aç klam ş. Laszlo Polgar ve kar s , evde eğittikleri üç k zlar na satranç dersleri de vermişler. Polgar’lar n k zlar Zsusza, Zsofia ve Judit çok küçük yaşlardan başlayarak her gün sekiz-on saat satranç çal şt r ld lar. Denilebilir ki, sekiz yaş ndan on sekiz yaş na kadar toplam yirmi bin saat satranç çal şarak birer ‘satranç dehas ’ oldular. Zsusza, 1991’de yirmi bir yaş na geldiğinde turnuvalarda kazand ğ başar lar sonucunda “Tarihteki ilk kad n büyükusta” unvan n elde etti. Zsofia da dünya çap nda bir oyuncu oldu. En küçükleri Judit ise, on beş yaş nda, daha önce Bobby Fischer’e ait olan bir rekoru k rd ve “Tarihin en genç büyükustas ” unvan na kavuştu…
Yaflanacak
B
‹
L
‹
M
·
T
E
K
N
‹
9 Dünya
K
AB’nin Kyoto sonras tart şmalar Bilim insanlar› 169 ülkenin imza koydu¤u bu
Son dönemde yaz l ve görsel bas nda gündemin neredeyse ilk maddesini iklim ve çevre içerikli haberler oluşturuyor. Kayg lar n temellerini ortaya koyan raporlarla da desteklenince, hükümetlerin duyars zl ğ da kamuoyunun bu konuda bilinçlenmesinin de etkisiyle k smen geriletilerek, umut verici gelişmeleri tart ş l r hale getirdi. Fakat buna rağmen hala tam olarak etraf nda fikir birliği sağlanm ş bir politika mevcut değil. Kyoto Protokolü d ş nda. Bilim insanlar 169 ülkenin imza koyduğu bu anlaşma için
“Sorunun yaln zca yüzeyine temas edebiliyor” demelerine karş n, yine de şu an için vazgeçilmez bulunduğunu belirtiyorlar.
AB ve iklim hedefleri AB ülkeleri içerisinde geniş tart şmalar hala sürüyorken, Brüksel’de toplanan AB ülkeleri çevre bakanlar , 2012 y l nda Kyoto Protokolünün süresinin dolmas nedeniyle yeni çözüm aray şlar n tart ş yor. Bu öneriler ve hedefleri içerisinde 2020 y l na kadar sera gazlar n n sal n m oranlar n n yüzde 30 azalt lmas önerisi de toplant da ele al nd . Fakat AB ülkelerinin önünde duran zorlu bir süreç var. Öncelikle tekellerin bask s , öte yandan ekonomik gelişmenin bu koruma yöntemleri nedeniyle gerileyebileceği kayg s .
Bununla birlikte 2012 y l önemli bir tarih, çünkü; bu tarih itibariyle Kyoto Protokolü ömrünü tamamlam ş olacak.
Derya Tanr vermiş
Bundan dolay AB ülkeleri, kendi içlerinde yaşad klar tart şmalar k ta d ş na kayd rmak ve bu noktada Çin, Hindistan, ABD gibi etkili ekonomik ve sanayi gücü olan ülkeleri de bağlayacak, ortak politikalar belirlemek ve buna netlik kazand rmak istiyorlar. Bu konuda BM Çevre Program (ÜNEP) Başkan Achim Steiner, “Uluslararas toplumun iklim meselesini ciddiye al p almad ğ önümüzdeki aylarda netlik kazanacak” ifadesiyle bu y l n önemini belirtiyor. En büyük engel tekeller AB dönem başkanl ğ n devralan Almanya, dönem başkanl ğ süresince iklim koruma politikalar doğrultusunda aktif bir tav r sergileyeceğini belirtti. Almanya Başbakan Merkel, “Gerek enerjinin etkin kullan m gerekse geliştirilen yeni ürünlerle Avrupa’n n iklim koruma konusunda öncü olmas n hedefliyoruz” dese de bu, özellikle ekonomik hedeflerinden veya
Hastal klar n düşman : kök hücre Farkl hücre tiplerine dönüşebilme potansiyeline ve kendisini yenileyebilme gücüne sahip olan hücrelere “kök hücre” deniyor. Bu özellikleri bak m ndan kök hücreler kanser, sinir sistemi hastal klar (Alzheimer) ve hasarlar , metabolik hastal klar (diabet), organ yetmezlikleri, romatizmal hastal klar, kalp hastal klar , kemik hasta-
kenmez bir kaynak görevi üstlenmektedirler. Kök hücre sayesinde art k görme umudu kalmam ş olanlara da umut ş ğ doğdu. Dünyaya gözlerini yeniden açmak İngiltere’de doktorlar kornealar zarar görmüş hastalara kök hücre naklederek gözün kendi kendini tamir etmesini sağlad .
tamamland ğ aç kland .Queen Victoria Hastanesi’nde yap lan ameliyatla göze kök hücre nakledildiğini belirten uzmanlar asit, s cak metal ya da alkali gibi maddelerin gözlerine kaçmas nedeniyle görme yeteneğini yitiren 10 hastadan yedisinin yeniden görmeye başlad ğ n söyledi. Baz lar na “Bir daha göremezsin” denmiş bu hastalara daha önce bir daha görmelerinin mümkün olmad ğ n n söylendiği, bir k sm na da başar s z kornea nakli yap ld ğ belirtildi.
Yitiren anlar…
l klar ve daha birçok alanda kullan ma sahiptirler. Kendisini yenileme gücüne sahip olan kök hücreler, bir bak ma diğer hücre türleri için tü-
T p tarihinde bir ilk olan bu yöntemle hastalar n görme bozukluklar n n giderilebildiği, kök hücre nakliyle 10’u aşk n hastan n tedavisinin başar yla
Yeniden görmeye başlayan hastalardan Edward Bailey, fabrikada gözüne asit kaçmas sonucu görme kayb na uğram ş. Bailey, ameliyattan sonra yeniden gördüğü an “Hayat m n en duygu dolu dakikalar yd ” diye anlatt . 10 y l sadece siyah ve gri gölgeler görebildiğini, ameliyattan sonra ise hemşirenin üniformas n n mavi rengini görebildiğini belirten Bailey, “Görmenin önemini, ancak bu özelliği yitiren biri anlar” dedi.
Kyoto Protokolü, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) bir ek niteliğindeki uluslararas bir çevre anlaşmas d r. 11 Aral k 1997’de Kyoto’da imzaland . 16 Şubat 2005’te Japonya’da yürürlüğe girdi. BMİDÇS Ek 1 ülkelerinden en az 55 ülkenin kat l m ve bu bu ülkelerin CO2 sal n mlar n n toplam CO2 sal n m n n yüzde 55’ini oluşturmas , yürürlüğe giriş şart d r. Kat l mc lar 169 ülke ve diğer devlete bağl örgütlerdir. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gaz n sal n m n azaltmaya veya bunu yapam yorlarsa sal n m ticareti yoluyla haklar n artt rmaya söz vermişlerdir.
Kyoto Protokolündeki amaç, atmosferdeki sera gaz yoğunluğunun, iklime tehlikeli etki yapmayacak seviyelerde dengede kalmas n sağlamakt r. Hükümetler Aras İklim Değişikliği Paneli, 1990 ile 2100 y llar aras nda 1.4 °C ile 5.8 °C aras s cakl k art ş tahmin etmektedir. Tahminlere göre, başar l bir şekilde uygulanmas durumunda Kyoto Protokolü bu art ş 0.02 ile 0.28 C aras nda düşürebilecektir. Kyoto Protokolü savunucular bu protokolün amaca ulaşmak için ilk ad m olduğunu ve amaca ulaş ncaya kadar hedeflerin değiştirileceğini belirtmektedirler.
enerji politikalar ndan ödün vermek istemeyen devletlerce sert bir direnişle karş laş yor. Örneğin Polonya’n n ekonomik hedefleri, Fransa’n n ise nükleer enerji alan nda yapt ğ yat r mlar uygulamadaki pürüzlerin baş nda geliyor. Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu’ndan Rebecca Harms, “Enerji sektörünün devleri yenilenebilir enerji üreten firmalar n piyasaya girişini engellemeye devam ediyor” diyor ve çevre koruma çabalar n n özel sektörün
engellemeleriyle karş laşt ğ n belirtiyor. Konu daha uzun zaman tart ş lacağa benziyor. Çünkü hiç kimse gelişmeler karş s nda kendi ç karlar ndan ödün vermeye yanaşm yor veya bunu çok sembolik düzeyde ağza sürülen bir parmak bal misali göstermelik yapt r mlara havale ediyor. Gözler şimdiden Mart ay nda yap lacak Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanlar zirve toplant s ndan ç kacak sonuca çevrilmiş durumda.
Kaynak: Nature, Ekim 2003 say s
Geleceğin ‘insan ’ nas l olacak? Bilim için en değerli olan şey hayallerin gerçek k l nmas d r. Bugünden geleceği ön görmek ve bunu tabii ki kehanetler ile değilde bilimsel gelişmeler ş ğ nda yapabilmek daha gerçekci ve bir o kadarda inand r c d r. İşte Amerikal bilim insanlar da insanl ğ n evrimleşme sürecinin skalastik bir şekilde, tamamlanmad ğ n tam tersine devam ettiğini ve uzak gelecekte yani bir insan ömrünün asla göremeyeceği zamanlarda (1
milyon y l), farkl insan türlerinin gelişeceğini belirtiyorlar. Bilim insanlar bu evrimleşme sürecini belirleyen en büyük etmenin ise bir paradoks olarak, insanl ğ n şuan ki durumunun belirleyeceğini, bu etmenlerin baş nda da, savaşlar, çevresel faktörler, salg n hastal klar gibi güçlü faktörlerin bunda belirleyici olduğunu ve bu türlerin bu rahimden doğacağ n belirtiyorlar.
Denizler alt ndaki büyülü dünya Denizlerin derinliklerinde farkl bir dünya, farkl bir hayat vard r. Büyüleyici ve bir o kadar da merak uyand r c . Biraz belgesel izleme al şkanl ğ m z varsa eğer belgeseller, özellikle deniz canl lar n n anlat ld ğ , rengarenk canl lara ait bir dünyan n kap lar n açar bize.
Tokyo Ulusal Bilimler Müzesi’ndeki bilim insanlar n n, Japonya’n n güneyindeki Ogasavara adalar aç klar nda 250 ile 940 metre derinlikte görüntülediği ve 2,3 metreye varan uzunluğu, 61 kiloya varan ağ rl ğ yla bilinen en büyük kalamar, metrelerce derinliklerdeki karanl k sularda çakt ğ flaşlar yla av n geçici olarak kör de edebiliyor. Bu olay görüntülemek için bilim insanlar yeni bir teknik olan, yüksek çözünürlüklü bir kamera kulland lar. Şimdiye dek bilinenin aksine, h zl bir avc olduğu görülen Taningia danae, üçgen şeklindeki güçlü yüzgeçlerinin yard m yla saatte 9 km h zla hareket edebilme yeteneğine sahip.
Çekici bir ritüel
Av n kör eden kalamarBu büyülü dünyaya ait “Taningia danae” olarak tan mlanan bir kalamar, bilim insanlar n hayrete düşüren bir özelliğe sahiptir. Tropikal denizlerin derinliklerinde yaşayan bu kalamar türü av na yaklaş rken çakt ğ flaşlar yla av n sersemletiyor.
Bilimde yolculuk
Kyoto Protokolü nedir?
anlaflma için “Sorunun yaln›zca yüzeyine temas edebiliyor” demelerine karfl›n, yine de flu an için vazgeçilmez bulundu¤unu belirtiyorlar.
Bu keşfin en önemli ayağ n ise kafadan bacakl kalamar n flaş n yakalaş k olarak 2,5 saniyelik bir süreyle av na yöneltiği, bunu da kolunun d ş nda bulunan ş k yayan hücre topluluklar ndan oluşan “fotoforlar”dan sağl yor olmas oluşturuyor. Araşt rmay yürüten ekipten Tsunemi Kubodera ve meslektaşlar , bu ş k çakmalar n n Taningia danae’nin hem karanl k denizde mesafeyi ölçmesini hem de av n geçici olarak kör etmesini sağlayabileceğini belirterek, dev kalamar n zaman zaman çekici bir ritüel içine girdiği ve daha uzun ş nlar yayd ğ n söylediler.
Eşduyum (Empati)
α β γ δ π λ ϕ η φ σ ψ ϖ ν
Büyük bilimsel buluşlar her zaman beklenmedik anlarda, önceden planlanmam ş koşullarda gerçekleşir. S cak bir pazar günü, İtalya Parma Üniversitesi araşt rmac lar n n, deney maymunlar üzerinde yapt klar nöroloji araşt rmas n n seyrinin, elinde dondurmas yla laboratuvara giren öğrenci taraf ndan tamamen değiştirilmesi bu sava çok güzel bir örnek. Parma Üniversitesi’nde, maymunlar n beyin hücrelerinin aktivitesi incelenmekteydi. Beynin üst çeperine yerleştirilmiş elektrodlar, deney hayvanlar n n kavrama hareketleri s ras nda serbest b rak lan nöronlar kaydetmekteydi. Maymun, kendisine uzat lan muzu yakalad ğ nda elektrodlar, yoğun bir elektrik dalgas n iletiyordu. Tam o s rada, elindeki dondurmas n afiyetle yemekte olan bir öğrencinin içeri girmesiyle ilginç bir şey oldu. Al c lar, maymunlar n az önce muz yerken verdikleri tepkiyi, dondurma yiyen öğrenciyi izlerken de vermeye başlad klar n gösteriyordu. Yani izleyici konumundaki maymun, öğrenci ile eşduyum içindeydi. Eşduyum (empati), bir kişinin kendisini karş s ndaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bak ş aç s yla bakmas , o kişinin duygular n ve düşüncelerini doğru olarak anlamas , hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir. Psikolojiye göre herkes kendisini ve çevresini, kendine özgü bir biçimde alg lar. Bu alg sal yaşam özneldir. Empati kuran kişi de, karş s ndakine, onun bak ş aç s yla bakabilmektedir. O gün İtalyan nörologlar, karş m zdaki şahs n alg s n bize olduğu gibi yans tan ayna nöronlar n keşfettiler. Bu nöronlar, ikinci şah s ile sadece fiziksel değil ayn zamanda duygusal eşduyum kurmam z sağl yor. Empati kurmak için, karş n zdaki kişinin duygular n ve düşüncelerini doğru olarak anlaman z yetmez. Empati kuran kişinin, zihninde oluşan empatik anlay ş , karş daki kişiye iletilmesi de gerekir. Eğer karş n zdakinin duygular n ve düşüncelerini alg lad ğ n z ona ifade etmezseniz, empati kurmuş say lmazs n z. Empatinin doğuştan gelen bir özellik olduğu düşünülmekle birlikte, sonradan öğrenilmesi ya da körelmesinin mümkün olduğu da saptanm şt r. Çeşitli dinleme, soru sorma, yorumlama teknikleriyle insanlar n empati kurma özelliklerini geliştirmeleri olas d r. Özellikle eğitim bilim, insan kaynaklar yönetimi gibi baz meslek dallar nda bu konu, eğitim programlar içerisinde yeralmaktad r. Empati duygusundan tamamen yoksun ben-merkezci insanlar ise, nesnelere ve başka insanlara ilişkin gerçekleri fark etmede, diğer insanlar n rolüne girmede güçlük çekerler. Böylece de diğer insanlar n neler düşündüklerini ve hissettiklerini yeterince anlayamazlar. Olaylara ben merkezci yakalaşan birinin karş s ndakinin rolüne girmesi ve olaylara onun bak ş aç s yla bakmas mümkün değildir.
Gelecekte ki çocuklar m z Gelecekte ki çocuklar m z n isimleri ise biraz bilim kurgu filimlerini çağr şt r yor. Unihuman ve Numan’lar olarak var olacak bu türlerin şimdi ki insanl ğ n sahip olamd ğ bir çok gelişmiş özellikleri taş yacaklar. Daha yak n tarihteki (1 milyon y l) insan olan Unihuman farkl rklar n bir kar ş m olacağ ondan 2 milyon sonra ortaya ç kacak Numan’ n ise daha gelişmiş olarak uyumadan ve yemeden günlerce yaşayabileceği bilim insanlar nca tahmin ediliyor. Tabii evrimleşem sürecinin devam edeceği düşünüldüğünde tür farkl laşmas devam ediyor. Eğer dünyam z n şuan ki kritik süreci herhangi bir şekil-
de kesintiye uğramazsa, Brown, Duke ve Washington Üniversitesi’nden bilim insanlar 3 milyon y l sonras nda birçok bilim kurgu filminden izlediğimiz robot insan nda yani gelecekte ki ad Cyborg olan daha gelişmiş b r nsan türünün yar robot yar insan özellikleri ile donanm ş olacağ n varsay yorlar. Şimdiden varsay lan türlerin zaman icerisinde ki evrimleşme serüvenin son halkas olarak Astran’lar n yer alaçağ n belirten bilim insanlar bu türün başka gezegenlerde yaşayabileceğini belirtiyorlar. Fakat bunlar n hepsi şu an için sadece bir varsay m. Fakat unutmamal ki Jules Verne’de kendisinden sonras n hayal edip kitaplar nda kurgulamad m ?
“Teknik icad oldu mertlik bozuldu” mu? Teknolojik gelişmeler her ne kadar yaşam m za baz kolayl klar getirse de bizden al p götürdükleri de inkar edilemez. Art k yaşam m z n her alan nda günlük ihityaçlar m z n çoğunu toplumsallaşm ş teknik araçlar kullanarak gideririken , bunlars z b r yaşam n düşünülemediği bir duruma gelmiş bulunuyoruz. Dostluklar ve aşk internete havale edilmiş, sevinçlerimiz ve toplumsal değerlerimiz televizyon ekranlar ndan ulaş r olmuş kalplerimize. Cep telefonlar ile saatlerce konuşmalarla halledebiliyoruz art k sosyal ihtiyaçlar m z . Teknoloji düşmanl ğ na varmadan bilimsel gelişmeleri daha iyi bir yaşam ve dünya için kullanabilseydik belki yanl ş adreslerde aramayacakt k hatalar .
ğini ortaya ç kard .
Baş silahlar çekiyor. Ankete kat lanlar şimdiye kadar olan icatlar aras nda en sevilmeyen 10 tanesini
Anket sonuçlar na göre en sevilmeyen 10 icat şunlar:
En sevilmeyen icatlar İngiliz medya kuruluşu BBC’nin yay nlad ğ ayl k bilim ve teknik dergisi Focus taraf ndan yap lan ve 4 bin 100 kişiyi kapsayan bir anket çal şmas , her bilimsel ve teknik gelişmenin ayn heyecanla karş lanmad ğ n hatta insanl k için zararlar da olabilece-
ğunu söyledi.İkinci s rada yüzde 17’lik bir oranla cep telefonlar , zil sesleri ve k sa mesaj sesleri var. Üç tekerlekli pilli araç ‘Sinclair C5,’ televizyon ve nükleer enerji de yüzde 9 oy alarak üçüncü s raya yerleşti. Listenin son 5’indeyse otomobil, sigara, fast-food, trafik radar ve din bulunuyor. Focus Dergisi’nin editörü Paul Parsons anketle ilgili olarak “İnsanlar neyin öfkelendirdiğini öğrenmek ilginç geldi. Hayat m zda çok önemli rol oynayan bilgi modern teknoloji ürünleri bile asl nda herkesi memnun etmeyebiliyor” yorumunu yapt .
s ralad lar. En sevilmeyen 3 icat aras nda ilk s ray , silah, cep telefonu, ve nükleer enerji yar al yor.Ankete kat lanlar n yüzde 35’i ateşli silahlar, biyolojik silahlar, atom bombas ve patlay c lar n en sevmedikleri icatlar oldu-
1. Yüzde 35 silah 2. Yüzde 17 cep telefonu 3. Yüzde 9 nükleer enerji 4. Yüzde 9 Sinclair C5 5. Yüzde 9 televizyon 6. Yüzde 6 otomobil 7. Yüzde 6 sigara 8. Yüzde 3 fast food 9. Yüzde 2 trafik radar 10. Yüzde 2 din
Yaflanacak
Dünya 10
K
Kültür Deryas› Cem Günhan
Ü
L
T
Ü
R
·
S
Bu çaba neden?
San r z ki sorulan bu bir kaç soru bile konunun asl nda bizim köşemizin s n rlar n ve kapasitesini zorlad ğ sonucuna varmam z kolaylaşt r yor… Yine de okuyucular m zdan bu konuya ilişkin yani “Güzellik, güzel nedir, güzelleşmek ad na yap lanlar ne kadar doğrudur, asl nda neye hizmet etmektedir, gerekli midir(sağl k anlam nda, vs.) güzeli kim belirler?..” gibi konularda düşüncelerini bizimle paylaşmalar n istiyoruz… Bu köşe bir “Öğreten adam” köşesi değil, olma amac nda da değil… Yeni bir toplumsal anlay ş n geliştirilmesi için bilgi ve kültürün eşliğinde çorbada kendi tuzu da olsun isteyen bir insan n paylaş mlar n n yer ald ğ alan. Bu alanda birlikte büyüyüp birlikte güçleneceğiz. Var olmay birlikte bu iki güçlü yard mc n n eşliğinde bilince yürüyerek becereceğiz inanc nday m. Öyleyse birlikte sorup cevaplar birlikte arayal m. Henüz “aaa” demeyi yeni beceren çocuktan bile öğreneceklerimiz olabilir… Beynimizde kopan f rt nalar kolektifleştirelim… Mavi gözlü beyaz tenli bir İsa olabilir mi Ortadoğu’da koyu tenli insanlar n yaşad ğ dünyada? Ya da herkes uzun boylu, kad nlar uzun saçl olmak zorunda m d r? Han mlar vücut tüylerini almal m d rlar? Soral m, soral m… Cevaplar m z da paylaşal m. Bütün uygarl ğ şimdi var olduğu biçiminden daha farkl düşünebilmek olas m ? Yoksa her şey olmas gerektiğine mi ak yor? S rf daha çekici görünmek için sakatlanan ya da zehirlenen kad nlar, sadece cinsel olarak tercih edilebilme şans n art rmak, daha sağl kl ve zengin görünmek ya da başkalar ndan daha farkl görünmek ya da olmad ğ gibi görünmek evrimsel varoluşumuzun mu yoksa sosyal toplumsal kültürel durumlar n bir sonucu mu? Bütün bunlar sosyolojik, psikolojik, ekonomik olarak irdelemek ve daha farkl düşünebilmek olas ama biz yine de eski bir sözü de yinelemek istiyoruz: “Ya olduğun gibi görün Ya da göründüğün gibi ol!” Kapitalist toplumun görüntüsünü ve ruhunu, pazar için allan p pullanan sat l k bireylerinden biri olup olmama olgusunu da kozmetik sektörünün kimleri ne için boyad ğ ile alg lamaya çal şal m…
A
T
kazand . Jüri Büyük Ödülü ve en iyi erkek oyuncu ödülleri, son y llarda ciddi bir atak yapan Arjantin sinemas na gitti. Yeni bir hayata başlamak için başka birinin kimliğine bürünen bir adam n öyküsünü anlatan “El Otro” (Öteki) adl film, jüri özel ödülünü al rken, başroldeki Julio Chavez en iyi erkek oyuncu seçildi. Alman yap m “Yella”daki rolüyle en iyi kad n oyuncu ödülü Nina Hoss’a verildi.
Geçen yaz m zda kozmetik ve makyaj konusunun ilk bölümünü işlemiştik. Tabii ki böylesine zengin bir konunun başka kategoriler alt nda da işlenmesi laz m. Örneğin uygarl ğ n yaratm ş olduğu ya da uygarl ğ n egemen kültür ve anlay ş n n yaratm ş olduğu güzellik kavram n n bireyler baz nda nas l alg land ğ … Bu soru İngiliz bilim adamlar n n Homo sapiensin yaşam kavgas nda diğer primatlardan üstün olmas n sağlayan “dayan şma davran ş ” ve bir de sosyal antropologlar n olmazsa olmaz “örnek alma” diğer deyişle “idol/ikon yaratma” davran şlar ile çok s k ilişkileri incelenmeden öylekolayca cevaplanabilecek bir soru değil.
Soral m paylaşal m
N
Edith Piaf’ n ruhu Berlinale’de
Kozmetik ve Makyaj - II
Belli vücut ölçülerine belli dudak, yüz, bacak, ayak, el, kol, kalça formlar na sahip olmak için ya da saç biçimine ya da görünüşe sahip olmak için türümüzün yapmayacağ yok gibi. Kozmetik ve makyaj bazan “olduğundan fazla ya da farkl görünme sanat ” ya da “vücut estetiği” olarak tan mlan yor. İşin asl na bak ld ğ nda her toplumda ve tarihin hemen hemen her döneminde var olan ve sadece kad nlar ilgilendirmeyen bir konu. Bizim araşt rmak istediğimiz as l konu ise bütün bu gençleşme, güzelleşme, olduğundan daha farkl ve estetik görünebilme çabalar n n nedeni ve sonuçlar . Tarih boyunca gelişmeleri ile orant l , ilintili, bağlant l estetik anlay şlar geliştiren insan topluluklar n n özellikle kad n n bu estetik çabas neden? Hele de günümüzde erkeklerin de ayn çabalar gösterdiğine daha s kl kla tan k olmaktay z. Acaba evrimin çekici görünen tercih edilir ilkesi doğrultusunda hayvanlar n tüy ve renkleri ile yapt klar cinsel göndermelerin bir benzeri mi bu durum? Ya da Tüketim toplumunda bir nesneye dönüşmüş her şey gibi al n p sat lan görüntülerin pazar için haz rlanmas töreni midir bütün bu kozmetik ç lg nl k ve estetik tüketim? Bütün görüntülerin çeşitli amaçlara yöneldiği günümüz toplumunun alg s da arz ve talep ilişkileri ile belirlenmiş durumda. Yani 5 bin sene önce moda diye saçlar belli bir tarzda kestirme davran ş günümüzde çok da değişmiş değil. Ama bu estetik, kozmetik makyaj yani olduğundan farkl görünme sektörü öylesine devasa boyutlarda ki bir parfüm üreticisi firman n hükümet y kma gücü olabiliyor! Bir güzellik ideali yarat p sonra da o idealin peşine toplumlar n sürüklenmesini kapitalizm tabii ki en iyi araçlarla başar r. İbni Sina’n n “T p Kanunlar ” adl yazmas nda “Ziynet” adl bölümde güzellik kavram da işlenmekte. Ziynet ‘tak ’ anlam na gelmesine rağmen bu yazmada güzellik kavram ile eşleştirilerek bak l yor. Saç n nas l kesilmesi gerektiği, bak m n n nas l yap lacağ , nas l daha sağl kl görüneceği hususlar , yan s ra çeşitli cilt bak m metodlar ve ilaçlar hem sağl k hem de o dönemin güzellik anlay ş na göre sunulmakta. Güzelliği kim belirliyor ya da ne belirliyor? Evrimsel olarak güzel olan daha m sağl kl anlamlar na geliyor? Güzellik ve cinsel çekicilik yan yana yürüyen kavramlar m d r? Güzel ve estetik olan n topluma kabul ettirilmesinde görsel iletişim araçlar ve yarat lan kültür ne kadar etkilidir?..
A
Berlinale Alt n Ay Film Festivali’ne siyasal toplumsal içerikli filmler ve tabii ki siyasetin kendisi damgas n vurdu. Berlinale Film Festivali özelliğini ve rengini zaman zaman radikal politik tav rlar koymas ndan al r. Bu y l da kural n bozmad . Geçmişten bugüne uzanan çizgisi, siyasal ya da toplumsal temalar taş yan filmlerin kat l m ile bu festivale de damgas n vurdu. Bu y l bu çizgiyi takip eden filmler ise, insan ruhunun derinlerine inebilen özel filmlerdi. Asya filmleri, Alt n Ay da dahil bütün ödülleri toplad . Festival’deki tek Amerikan filmi Robert De Niro’nun CIA’in kuruluş y llar n anlatan ‘The Good Shephard’ (İyi Ço-
ban) filmiydi. Bu filmin oyuncular na özel başar ödülü verilerek mavi boncuk dağ t lmas d ş nda, Hoolywood filmleri adeta d şland .
Ödüller kime gitti? Alt n Ay ’y alan “Tuya’s Marriage” (Tuyas’ n eşi) filmi, zor yaşam şartlar alt nda varolmaya çal şan Moğolistanl bir kad n n hikâyesini anlat yor. Filmin yönetmeni Çinli Vang Kuan. Alfred Bauer Ödülü, “I’m a Cyborg but That’s Okay” filmiyle Güney Koreli yönetmen Park Şan Vuk’un olurken, Hintli yönetmen Rajnesh Domalpalliyse’nin “Vanaja” adl filmi de en iyi ilk film ödülünü
ilişkili siyasal bir öykü anlat yor.
Tarihe tan kl k eden filmler
döneminde sahte para basmas yla tan nan bir Yahudi’nin toplama kamplar nda, Alman ekonomisini kurtarmak ve düşman ekonomilerini çökertmek amac yla sahte Pound ve Dolar basmaya zorlanmas n ve bu çerçevede gelişen olaylar anlat yor. Emperyalistlerin tarihteki en büyük insanl k suçu, yeniden bir Alman filmi arac l ğ yla sunuluyor. Cannes’da çifte Alt n Palmiye alan ve bir Oscar sahibi Danimarkal yönetmen Bille August’ün dönüş filmi olan “Elveda Bafana” da tarihe tan kl k
Festival, Edith Piaf’ n hayat n konu alan “La Vie en Rose” (Pembe Hayat) adl filmin gösterimiyle başlad . Film ismini, Piaf’ n ününün tüm dünyaya yay lmas n sağlayan, 1946 y l nda sözlerini kendi yazd ğ ayn isimli şark dan al yor. Film “Edith Piaf’ n ruhu Berlin’de” manşetleriyle tan t ld . Doğrusu bu ruh festivale ve Berlin’e yak şt . Çünkü “Minik Serçe”, içimizi kanatan efsanevi bir ses, 1,46 boy ve dramatik aşk öyküleri değildir sadece. Dev yüreği nedense (!) yaşam anlat l rken ya es geçilir ya da gerilere itilir. Piaf, 2. Dünya Savaş s ras nda gerek şark lar yla, gerekse birçok kez Frans z askerlerinin ve Yahudilerin Nazilerin elinden kurtulmas n sağlamas yla neredeyse bir halk kahraman haline gelmişti. Politik sineman n en iyilerden birisi Stefan Ruzowitzky imzal “Die Falcher” (Kalpazanlar) idi. Nazi zulmünü anlatan ve gerçek bir yaşam hikayesi olduğu söylenen film, Hitler
etmek isteyen filmlerden bir diğeri. Film, Güney Afrika’n n bağ ms zl k lideri Nelson Mandela’n n hapiste geçirdiği 30 y la yak n süreyi ve bu sürenin önemli bölümünde onun özel gardiyan olan bir askerle ilişkisini anlat yor. Yerli dili iyi konuştuğu için bu göreve seçilen beyaz askerle siyah liderin ilişkileri y llar boyu sürüyor ve sonunda dostlukla noktalan yor. İsrail filmi “Beaufort” ise İsrail’in Lübnan’daki varl ğ yla
uğruna (hasta torununun tedavisi için gerekli paray bulmak) bir sex-shop’ta iş bulmas n anlatan kendince sinsi ve h nz r bir mizaha anlay ş na sahip. Türk filmlerinden, dinci gerici tarikatlar işleyen, Özer K z ltan’ n yönetmenliğini yapt ğ “Takva” adl yap m uluslararas film eleştirmenleri birliği (FIPRESCI) ödülünü kazand . Ayr ca yönetmen K z ltan, dinci gerici bir grup gencin sald r s na uğrad .
Yaşam öyküleri Moğol kad n n yeni bir koca aramas n anlat rken, değişik bir mizah eşliğinde işlenen, Çin yap m “Tuya’n n Evliliği” çok fazla bilinmeyen bir kültürü yans tmas yla beğeni toplayan filmler aras nda yerini ald . Sam Garbarski imzal İngiliz filmi “İrina Palm” ilgi toplayan diğer bir kişisel yaşam öyküsü filmi. Kendi halinde ve yaş geçkin bir orta s n f ev kad n n n kendince soylu bir amaç
“Mavi Gözlü Dev” Bir Kitap: “Gurbette Bile Bir Gökyüzü Varm ş” vizyona giriyor Naz m Hikmet’in yaşam öyküsünü anlatan “Mavi gözlü Dev” filminin çekimleri tamamland . Dünyaca ünlü şair Naz m Hikmet’in hayat n anlatan “Mavi Gözlü Dev” filmi 9 Mart’ta vizyona giriyor. Senaryosu 4 y lda tamamlanan ve Metin Belgin taraf ndan yaz lan filmde, ünlü şairi Yetkin Dikinciler oynuyor. Filmin baş rolünü oynayan Yetkin Dikinciler, Babam ve Oğlum adl filmdeki rolüyle de dikkat çekmişti. Filmdeki rolünde Naz m Hikmet’e benzemek için kilo veren Dikinciler ve usta makyöz taraf ndan yarat lan diğer karakterlerle birlikte filmin geçtiği platolar asl na uygun olarak düzenlendi. Özellikle Naz m Hikmet’in kendi yapt ğ bir resimden esinlenerek Bursa Cezaevi, Beykoz’da kurulan bir platoda yeniden canland r ld . Film müziklerinin yan s ra “Davet” adl şiir bir kez daha bestelendi. Filmin post-production işlemleri ise İstanbul’la birlikte Atina’da yap ld .
Paris’i “ ş kland ranlar” sadece Parisliler değildir. Sadece Frans zlar değildir. Birçok yabanc , göçmen, gönüllü veya gönülsüz sürgünün de bu işte/bu eylemde pay vard r. İnkar edilemez bir boyutta hem de. Paris, gurbette yaşaman n Türkçesidir. Bu kent ister başkent olsun, ister isyanlar n doğduğu ve hedefine asla ulaşamadan tarihe kar şt ğ isyankent olsun. Hiç fark etmez. Gurbettesinizdir. Ve s la hasreti dayat r. Ama can m z s kmaya da değmez. Çünkü bir sanatç m z kopar gelir oralardan. Ve “lambas n ” asar gökyüzümüze: Ve o zaman işte ve sadece o zaman fark ederiz ki bu mekanda da bir gökyüzü varm ş.
İş, koşturmaca, kağ t ve bürokrasiden başka şey görmeyen gözlerimiz tak l r: Bir resme, bir afişe, bir heykele. Ve işte deriz s la gurbete gelmiş, “misafir” bile olsa. Paris deyip geçmemeli yine de: Haindir bu kent. Başkent. Tarihin haz rlad ğ son şakad r belki. Ama burjuvazinin başkenti olduğuna şüphe yok. Boşuna aramay n Robespierre sokağ n ; yoktur çünkü. Burjuvazi unutturmak için her çareye başvurur. Paris b çak s rt bir kenttir. Burada umut-hüzün içindedir. Hüzün-umut içinde. Ölümlü/ölümcül aylakl kt r Paris. Ama bir “arkadaş sl ğ ” duymaya da dayanamaz: O zaman işte bütün İstanbullar, Ankaralar, Diyarbak rlar, İzmirler, Mersinler sökün ederler. Ve siz erirsiniz: Mutluluktan. Çal bir sl k daha ne olur. M. Şehmus Güzel Pêrî Yay nlar
Baba ve Piç lirlerken, sanatsal niteliğini ise postmodern edebiyat n kurallar belirlemiştir.
İdeolojisizlik mi dediniz?!
Ermeni sorunu Türkiye’de burjuvazinin emekçileri şovenizm zehiri ile al klaşt rmakta kulland ğ en etkili silahlardan biridir. Uzun y llar boyunca dokunulmas na cesaret edilemeyen bu sorun son y llarda sistemli bir tart şman n konusu haline getirildi. Bunun siyasal nedenlerine, iç ve d ş politik dengelerle ilişkisine bu yaz da değinmeyeceğiz. Fakat hangi kaynaktan besleniyor olursa olsunlar şovenizme karş toplumsal bir duyarl l k oluşturmaya vesile olmalar ile anlaml d rlar.
Edebiyata yans mas Bu girişimlerin edebiyattaki son yans mas Elif Şafak’ n Baba ve Piç roman oldu. Baba ve Piç, kahraman yarat m , çeşitliliği ve kurgusu ile başar l bir roman. Oldukça kolay okunan bir sürükleyiciliğe sahip. Fakat roman bitirdiğinizde bu özelliklerin sanatsal bir başar n n kan t olmad ğ n anlars n z. Sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyelim; Elif Şafak şu an rağbet gören s n rlar içinden konuşan bir çeşit propaganda roman yazm şt r. İçeriği bu s n rlar be-
Postmodern edebiyatç lar yarat lar n “metin” olarak tan mlarlar. Klasik roman n evrenselleşmiş ölçütleri onlar bağlamaz. Bunlar n baş nda da yazar n toplumsal misyonu ve bu misyonun edebiyat arac l ğ ile gerçekleşmesi gelir. Onlar n kayg s metinleridir, metin arac l ğ ile okuru bir oyuna çekmek ve asl nda rahatlatmakt r. İdeolojileri edebiyattan kovduklar n , herkesin kendisi ile paralellik kurabileceği bir esnekliği erdem haline getirdiklerini iddia ederler. Ancak tam da bu noktada ideolojiyi romana en kaba biçimleri ile kendileri sokarlar. Baba ve Piç bu aç dan gerçek bir postmodern metindir. Temel ideolojisi de her türlü farkl l ğ n birbirine kar şmadan, bir arada yaşamas d r. Ermeni sorununu da bu eksene oturtmaya çal ş r. Ama bunun “nas l” kaçamak yan tlarla ge-
çiştirilir. AB’ci liberalizminin s n rlar içinde bir tan mla, Ermeniler de Türkler de tarih yaklaş mlar n farkl laşt r p kabul edilebilir bir noktada buluşurlarsa sorun çözülecek der! Sayfalar boyunca yaratt ğ kurgu bu noktada h zl çekime geçerek apar topar bir sona bağlan r. Toplumsal bir iklimin yarat lmas için zorunlu olan s n f mücadelesi içinden gelişecek halklar n kardeşliği kültürü vurgusuna ise kap s k s k ya kapat l r!
Bir metafor labirenti Roman postmodern oyunbazl k gereği say s z metafor üzerinden kurgulanm şt r. Temel metaforu aşuredir. Bu asl nda postmodern bir toplumsal projenin de temel metaforudur. Farkl l klar n birbirlerinin niteliklerini bozmadan bir arada yaşamas ! Bu tema romandaki diğer metaforlarda da içerilidir. Roman n asli mekan olan Kazanc lar Konağ ’n n sakinlerinin farkl l klar n n birbirine kar ş-
madan bir aradal ğ gibi. Şafak’ n tüm o metafor labirentlerinden süzülüp gelen toplumsal proje asl nda Osmanl ’n n emperyalist küreselleşmenin gereklerine uyarlanarak bugüne taş nmas d r. Şafak bu metaforlara ayn zamanda metafizik tarih anlay ş n n estetize edilmesi misyonu yükler. Tasavvuf, mistisizm kokan bu tarih anlay ş na göre geçmiş asl nda bugün ve gelecektir. Tarihi toplumsal gelişimden kopar r. Tanr ’n n adaletinin er ya da geç tecelli edeceği düşüncesi ile okuru sinikleştirir. Nas l ki Nuh insanl ğ yola getirmek için 800 y l harcam ş ve sonunda Tanr ’n n adaleti tecelli etmişse, k z kardeşine tecavüz eden Mustafa da aradan 20 y l da geçse bu günah n n kefaretini ödeyecektir. Aşure burada da iç içe geçen anlamlar yüklenen bir metafor olarak ç kar karş m za. Asl nda bu metaforu başka pek çok şeye de uyarlayabilir okur. Postmodern edebiyat da budur zaten! Tarihin Ermeni k y m gibi karanl k sayfalar üzerinden beslenen şovenizmle hesaplaşman n postmodernistlerin işi olmad ğ n da ele verir. Halklar kendi davalar için dövüştükçe kardeşlecek! Şafak gibilerinin s n rlar buna dar gelir!
Yaflanacak
‹
N
S
A
N
·
T
Sokak 10. Paris bölgesinde Sarkozy’nin büro açmas , buna karş geliştirilecek eylemlere kat l m konusu ve Sarkozy’nin yabanc lara dönük politikalar üzerine söyleştik:
Marie (Frans z): Çok normal burada bu kadar polis olmas . Beni korumak için değil. Kendilerini korumak için buradalar. Halka bir faydalar yok. Zarar veriyorlar insanlar n psikolojilerine. Bu çok insanl k d ş . İnsan haklar na ayk r bir durum. Buna müdahale edilmeli. Burada oturan biri evine kimlik kontrolüyle gidiyorsa burada çok ciddi bir sorun var demektir. Devletin buna müdahalesi gerekiyor. Esnaf (Hindistanl ): Bizlerden Frans zlar değil göçmenler al ş veriş yap yordu. Bu kontrol
ve bask bizim işlerimizi bitirdi. Bir kaç ay sonra ne durumda olacağ m z bilemiyorum. Bu insafs z bir şey. Özetle “terk edin” diyorlar. Irkç l k bu. Kimse Sarkozy’e oy vermemeli. Bu düşmanl k olur. Marchille: Bir şey anlamak mümkün değil. Korkulan kim? Bu kadar önlem insanlardan korkulduğu için al n yor. “Korktuğun insanlar nas l yönetmeyi düşünüyorsun ki başkanl k koltuğu için yar ş yorsun?” diye Sarkozy’e sorulmal . Tam bir pislik. Ben zaten insanlar anlamakta zorluk çekiyorum. Ona oy verilemez. Herkesi buraya çağ r p “Oy vereceğiniz insan bu ve bunlar yap yor” demek gerekli. Buras bir laboratuvar. Doğan: Bu kelimenin tam anlam yla rkç l k. Burada büro aç lmas politikas , Sarkozy’i milletvekili, bakan koltuğuna getirdiği gibi cumhurbaşkanl ğ koltuğuna da götürebilir. Bu adam yabanc lara karş bak ş aç s yla buralara geldi. Bu politika pirim yap yor. Bu politikan n sonucu olduğu için bana bu bask lar ‘normal’ geliyor. Buna karş gelişecek eylemlerde yer al r m. Bu olmal zaten.
İsimsiz: Ben politik ilticay m. Bir şey düşünmüyorum. Mehmet (Antepli): Hedefli olduğunu düşünüyorum. Ama bu sonuçta yabanc lar n suçu da yok mu? Yabanc lar birbirinin emeğini sömürüyor. İnşaat sektöründe Türk ve Kürt patronlar insanlar sömürüyor. Bir başka düzen var. Fransa da buna seyirci kal yor.
Hidayet: Politik iltica olarak buraday m. İstemiyoruz. Zavall birçok insan m z var. Kimliği olup da kendini ifade edemeyen insanlar var. Onlar korkuyorlar gelmek için. İnsanlar için çok tedirgin edici ve terördür bu. Bilinçli olarak buraya geldi. Yabanc lar buradan ç karmak istiyorlar. Başka bölge mi yoktu?
Evlilikle ilgili büyük sorunlar Av. Gülşen Çelebi
* Türkiyeli bayanlar boşand ktan sonra tekrar evlenebilmek için 10 ay sonra başvuru yapabilirler maalesef. 10 ay beklemek istemeyenlerin mahkemeye başvurup, evlilik için izin almas gerekli. Bu da ancak son evliliğinde hamile kalmad ğ n ispatlad ğ nda gerçekleşebilir.
U
M
Gündemi takip Şu Avusturya’ya geldim geleli doğru dürüst bir işim olmad . Sak n ha bu çal şmad m anlam na gelmesin. Tersine hep koşuşturdum. En çok kiral k işçi firmalar üzerinden çal şt m. Bunlar da doğas gereği seni nerede iş olursa oraya gönderiyorlar.
müzde egemenler toplanm ş, bizim ad m za karar alacaklar. Öyle durmak olur mu?.. Molalar n n birinde olay önce haber olarak aktard m. Tepkileri ald m. Elbette bu durumlarda gelebilecek soruyu beklemeye yatt m: “Eeee ne yapabiliriz?” “Gidip toplant y bas p, dağ tamasak bile önce engellemeye, ol-
İsimsiz: Ben kuaförüm. 5 ay önce geldim Türkiye’den. Bu bölgede oturmuyorum. Oturan arkadaşlar çok kötü etkilediğini biliyorum. Gitsin diyorum.
Bir gece kad n n biri hava alan nda bekliyordu. Uçağ n kalkmas na daha epeyce zaman vard . Hava alan ndaki dükkandan bir kitap ve bir paket kurabiye al p, kendisine oturacak bir yer buldu. Kendisini kitab na kapt rd ğ halde, ne kadar görmezden gelse de yan nda oturan adam n olabildiğince cüretkar bir şekilde aralar nda duran paketten birer birer kurabiye ald ğ n gördü. Bir taraftan kitab n okuyup bir taraftan kurabiyesini yerken gözü saatteydi. “Kurabiye h rs z ” yavaş yavaş tüketiyordu kurabiyelerini. Kulağ saatin tik taklar ndayd ama yine de engelleyemiyordu tik taklar sinirlenmesini. “Kibar bir insan olmasayd m, morart rd m şu adam n gözlerini!” diye düşünüyordu kendi kendine. Her kurabiyeye uzand ğ nda, adam da uzat yordu elini. Sonunda pakette tek bir kurabiye kal nca “Bakal m şimdi ne yapacak?” dedi kendi kendine. Adam, yüzünde asabi bir gülümsemeyle uzand son kurabiyeye ve kurabiyeyi ikiye böldü. Kurabiyenin yar s n ağz na atarken, diğer yar y kad na verdi. Kad n kapar gibi ald kurabiyeyi adam n elinden ve “Aman Tanr m, ne cüretkar ve ne kaba bir adam, üstelik bir teşekkür bile etmiyor!”dedi. Hayat nda bu kadar sinirlendiğini an msam yordu. Uçağ n n kalkacağ anons edilince rahatlayarak içini çekti. Toplad eşyalar n ve ç k ş kap s na yürüdü. “Kurabiye h rs z ” na dönüp bakmad bile. Uçağa bindi ve rahat koltuğuna oturdu. Sonra bitmek üzere olan kitab na uzand . Çantas na elini uzat nca, şaşk nl kla gözleri aç ld . Gözlerinin önünde bir paket kurabiye duruyordu! Çaresizlik içinde inledi, “Bunlar benim kurabiyelerimse eğer; ötekiler de onundu ve benimle her bir kurabiyesini paylaşt !” dedi. Özür dilemek için çok geç kald ğ n anlad üzüntüyle. Kaba ve cüretkar olan “kurabiye h rs z ” kendisiydi…
Hukuk
L
Seracettin Taşk n: İstemiyoruz Sarkozy’i. Çünkü burada bulunmas birçok insan n yaşam n etkiledi. İnsanlar iş yapam yor. Kağ ts zlar buraya gelemiyor. Eylemler olmal . Oluşumlar olursa destekleriz elbet.
Kurabiye h rs z …
* Almanya’da bir Türk vatandaş , bir yabanc ile Türk konsolosluğunda evlenemez. Çünkü konsolosluğun böylesi çiftleri evlendirme yetkisi yoktur. Bu durumda ikamet etiğiniz nüfus idaresine evlilik için baş vuruyorsunuz. Türkiye vatandaşlar n n Almanya’da evlenebilmeleri için şu belgeleri haz rlamalar gerekiyor; evlenme ehliyet belgesi (Ehefähigkeitszeugnis), doğum kay t örneği, pasaport, ikametgah belgesi ve geçmişte evli olanlar için son evliliğe dair evlenme kay t örneği, boşand ğ na dair kesinleşmiş mahkeme karar .
P
11 Dünya
Devrimci işçi geyik
Röportajlar Alphonso (Güney Afrika’dan 10 y l önce gelmiş): Bizi bir çevre kirliliği olarak görüyorlar. Tabii bu Sarkozy kaynakl değil. Önceden de böyleydi. Ama şimdi daha yoğun bir biçimde bize tepki geliyor. Polis bize “Siz burada çevreyi kirletiyorsunuz” diyor. Biz kuaförlük yap yoruz. Ama yabanc lar onlar için kirlilik. Ofis aç ld ktan sonra onlarca kez kimlik kontrolüne tabii tutuldum. Birçok insan geri gönderdiler. Onlar n kağ d yoktu. Ofisi bahane ederek çok insana sald rd lar. Tepki olmal . Çok az eylem olmuş. Ben kat lmad m. Kat lmak gerekiyor.
O
dikkat etmelisiniz: Türk kanunu Eğer eşler Alman nüfus daire- emeklilik paylaş m tan maz, sinde evlenirse, Türk Konsolos- bunun için de ayr ca başvurulluğu’na evliliği evlenme belgesi mal d r. ile bildirmeliler. * Eğer eşlerden biri Alman va* Türk vatandaş bir erkeğin tandaş ise, o zaman bir sene ayevlendiği kad n n soyad n ala- r yaşamak zorunluluğu vard r. bilmesi için dava açmas ve Ayr yaşama ayn evin içinde de önemli bir gerekçe göstermesi gerçekleşebilir. Önemli olan iki zorunlu. Türk vatandaş bir ka- eş gibi yaşanmamas d r. d n evlendiği zaman k zl k soyad n kocas n n soyad n n yan n* Boşanman n h zl gerçekleşda taş yabilir. Bunlar evlilik için mesi için; velayet ve nafaka daönemli olan bilgilerdir. vas boşanma davas yla aç lmamal , bunlar boşanma davas nBoşanma üzerine dan ayr tutmal s n z. Duruşma gününde itiraz hakk ndan vazEvlilik ne kadar önemli ise geçerseniz, kesinleşmiş karar baz vatandaşlar için h zl bo- verilir. şanmak da ayn şekilde önemlidir. Almanya’da boşanmak iste* Kesinleşmiş karar Türkiyen çiftler için baz bilgiler: ye’de tan tmak zorundas n z, aksi taktirde tekrar evlenemi* Eğer çiftlerin ikisi de Türk yorsunuz. vatandaş ise, o zaman Alman Karar tercüme ettirilip, AlAile Mahkemesi’ne başvurulur manya’daki mahkemenin tasdive Türk kanununa göre boşan- kiyle birlikte Türkiye’deki bir ma gerçekleşir. Burada şuna avukata vekalet verilmelidir.
diğer gruplara hemen henüz sağlam olmayan barikat yar p oradan ç kmam z gerektiğini ilettik. Öngörümüz ne yaz k ki doğru ç kt ve polis bizi sokağa hapsetti. Ard ndan uzunca bir bekleyiş başlad . Hava s cak, su yok. Allahtan evlerden duyarl veya hümanist insanlar göstericilere su taş d da bu sorun ağlaş p, s zlaşmalara mahal vermedi. Sloganlar m z devam ediyordu. Polisler de boş durmuyordu. Ha bire barikat n ön taraftakilerine sald r p, kopar p alabildiğini götürüyordu. Barikat savunacak neredeyse kimse kalm yordu ki yoldaşlar oray bizim korumam z gerektiğini belirtti. Biz de en öne ç k p orada etten duvar ördük. Ördük de polis durmadan yükleniyor, savunmada güçlük çekiyorduk.
Aslanlar gibi barikat savunmuş
Bunun hem avantajlar hem de zorluklar var. Mesela yeni yeni insanlar tan yorsun yeni çal şma metodlar öğreniyorsun. Bunlar devrimci bir işçi için yabana at lacak şeyler değil. Deney, tecrübe ve birikim. Bir de ilişki zinciri. Tabii taş y p kal c laşt rabilirsen! Devrimci bir işçi yapt ğ işi iyi bilip öğrenmek zorundad r. Bunun anlam ; işverenle ilişkilerin ciddi temeller üzerinde olur. Hani o seni ilk ve en küçük f rsatta kap d şar edemez. Sen ona laz ms n! İşi iyi öğrenmek ayn zamanda sosyalist bir sistem ideali olan birisi için de “sine qua non” (olmazsa olmaz) d r: İktidar ald ğ nda kalifiye ve iş bilir insanlar ithal mi edeceksin? Bunun diğer yan da işçilerle olan ilişkilerindeki dolay ml etkileşimdir. Sen işini iyi bilirsen diğerleri seni takdir eder ve ciddiye al r, sözünü dinler, tavsiyelerine kulak asar. Bu da akabinde iş d ş görüş bildirdiğinde senin dinlenmeni getirir. İşte böyle bir durumda iş arkadaşlar na yard ma koşan birisi olarak bakt k hemen böğrü-
mad protestoya çal ş r z bre!” Bir tanesi (8 kişiden), “Eh hadi gidelim bakal m” dedi. Valla mal bulmuş magribi gibi sevindim. Ne yapacağ m za dair biraz konuştuk.
Yine böyle bir yüklenmede izbandut gibi zebaniler beni öyle kavrad lar ki bir an ikiye bölüneceğimi zannettim. Adamlar yakalam şlar beni çekiyorlar. Yoldaşlar da var gücüyle geri almaya çal ş yorlar.
Nefesim kesildi, en son çareyi orada direğe bağlanm ş bir bisikletin tekerlerine sar lmakta buldum. Herifler beni b rakm yor, bütün güçleriyle çekiyor. Öyle ki teker yuvarlakl ğ n kaybedip U gibi oldu. Bakt lar beni oradan böyle sökemeyecekler (vay be bende de ne kadar güç varm ş!) başlad lar coplarla ver yans na. Kollar m şişip tutamayacak hale gelince tekeri b rakmak zorunda kald m. Kuş gibi uçurup geriye ald lar beni. Yere indiğimde bir iki sopa falan… Direniş ha! Özel haz rlanm ş bir polis otobüsü ve gözalt … Olay n gerisini orada kal p direnen yoldaşlardan ertesi gün dinledim. Benim işçi arkadaş aslanlar gibi barikat savunmuş. Gece yar s kitleyi topluca tren istasyonuna götürüp, ilk trene bindirip göndermişler. Benim iş arkadaş yla -ki şimdi bana yar yoldaş gibidir- oturur konuşuruz. O olay and ğ m zda hep göğsünün kabard ğ n hissederim. İnşallah uzun ömürlü oluruz da sosyalist bir ayaklanmada onunla nice barikatlar omuzlar z… Murat
‘Geyik’ten barikata! Gün gelince de toplant yerine gittik. Allah m o da ne? Yer gök surats z zebani kayn yor. Bir tarafta da protestocu cici çocuklar. Kimisi oynuyor, kimisi bira içiyor. Bu arada bizim Al nteri okurlar da geldi. “Selamün…” la yaklaşt k ve kaynaşt k. Ben bu arada benim iş arkadaş na telkinlerde bulunmadan edemedim. Ne de olsa tecrübe sahibiyiz. “Polis bu gibi durumlarda genellikle sald r r, kendimizi korumam z gerekir” falan… “Sen benden fazla uzaklaşma” tembihi. Neyse uzatmayal m nitekim öyle de oldu. İlk sald r da polis yaral lar n toplay p, takiple yetinmek zorunda kald . Bu arada protestocular olarak -yani biz oluyoz- bir sokağa girdiğimizde vahameti fark edip
Mütevazi olmay n, aptal san rlar! Gelelim günümüze, ya flimdi öyle mi? Kurtlar
Gelelim günümüze, ya şimdi öyle mi? Kurtlar sofras nda yaşayan insanoğlu efendi oldukça, han m han mc k oldukça
sizi işçi, emekçi, memur, ev kad n ya da işsiz olduğunuz için küçümsüyor hatta işi bilmemekle suçluyor. Karakteriniz bile bir anda siliniyor efendi oldukça. Namussuzlar n karş s nda ezilip bükülmeyin. Fazla önemsemeyin, değer vermeyin. Kendinizi hakl olarak yüceltin; paran z pulunuz yoksa bile, kimsenin ekmeğine göz dikmediğiniz için, hala onurunuzu koruduğunuz için, eşinizin üstüne bir metres tutmad ğ n z için, çocuklar n za haram ye-
kirlenmiş yollardaki taşlara tak l p tökezliyor. Düzen böyle insanlar “aptal” diye damgal yor. Pahal k yafetlerin içinde dolaşanlar, emek vermeden mal n mülkün üstüne konanlar
dirmediğiniz için, yetimin hakk yla alem sofralar kurmad ğ n z için, kad n satmad ğ n z, uyuşturucu sat p gençlerin kan na girmediğiniz için kendinizle gurur duyun.
sofras›nda yaflayan insano¤lu efendi oldukça, han›m han›mc›k oldukça kirlenmifl yollardaki tafllara tak›l›p tökezliyor. Düzen böyle insanlar› “aptal” diye damgal›yor. Efendi olmak, han m han mc k olmak, edepli, ahlakl ve mütevazi olmak bize ailelerimizden miras. Y llarca annelerimiz babalar m z bizi bu sözlerle büyüttüler değil mi? “K r lsan da k rma” dediler, “kibirli olma” dediler, “her insana değer ver ay r m yapma” diye nasihatlerde bulundular. Biz de onlardan ald ğ m z bu kültürü devam ettirelim diye çabal yoruz. Lakin bir şeyi gözden kaç r yoruz gibi; büyüklerimizin yaşad ğ dönemlerde bu yukar da sayd ğ m insani özelliklerin değeri de ilişki halinde olduklar m z taraf ndan biliniyordu. Sevgi, sayg gibi bu kelimeler de karş daki insanda pozitif etkiler yarat yordu. Söz konusu dönemler daha hortumcular n, uyuşturucu ve kad n ticareti yapanlar n, yat , at , kat olanlar n prim yapamad ğ dönemler. Kardeşin kardeşi kaz klamad ğ , annenin çocuğu, k z n babay b çaklamad ğ dönemler. Alimlerin, ayd nlar n değerinin bilindiği dönemler…
Kendinizle gurur duyun
Siz siz olun, mütevazi olmay n, özelliklerinizle gurur duyun, hatta o özellikleri taş mayanlar deyim yerindeyse her f rsatta eşeğin gözüne sokup ç kart n. Görün bak n, nas l da rahatlayacaks n z.
Kaz gibi olmay n Derler ki; kaz yumurtas tavuk yumurtas na göre daha vitaminli olmas na rağmen insanlar tavuk yumurtas n daha çok tercih ederler. Neden? Çünkü tavuk kaz gibi değildir, o yumurtay ç kartana kadar bir sürü yaygara yapar, bağ r r çağ r r. Kaz öyle mi, p t diye b rak r yumurtas n , sessiz sedas z! Beni dinleyin, zararl ç kmazs n z. Yolda yürürken, otururken, bir toplulukta ortam paylaş rken, bir şeyler yazarken hemen güzel yanlar n z düşünün, hangi konuda becerikli olduğunuzu, neleri iyi yapabildiğinizi akl n za getirin ve şöyle bir dikleşin, baş n z öyle bir tutup, öyle bir duruş sergileyin ki, millet dünyay sizin yaratt ğ n z düşünsün. Fikriniz sorulursa ve bilginiz varsa dökün ne var ne yok masaya. Benden size dost tavsiyesi, b rak n bu düzende han m han mc k ve efendi olmay oyunu kural na göre oynay n. Her f rsatta bas n yaygaray , kaz gibi olmay n aptal san rlar! Tamer Dursun
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
S n r ötesine hay r! İlla ölmek mi
Türkiye’den Mektup var Bar ş Yarkadaş baris@gercekgundem.com
DİSK’in aday Sar gül mü? Devrimci İşçi Sendikalar Konfederasyonu (DİSK) kuruluşunun 40. y l dönümünü kutluyor. Ancak bu kutlama, on binlerin kat ld ğ , işçi s n f n n alanlar inlettiği, örgütüne sahip ç kt ğ eylemler, gösteriler ve yürüyüşlerle yap lm yor. Çünkü; DİSK art k tabela örgütü olmaktan öte bir anlam taş m yor. Bu yüzden de ne işçi s n f içinde bir varl k gösterebiliyor, ne de geniş halk kitlelerinin sayg nl ğ n kazanabiliyor. 12 Eylül öncesi yüz binlerle ifade edilen sendika, bugün Avrupa Birliği ile gerçekleştirilen faaliyetlerden elde edilen fonlarla ayakta duruyor. DİSK Başkan Süleyman Çelebi ise geride b rakt ğ m z günlerde Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği bir röportajda, ideolojik güçsüzlüklerini, kitlesel güçlerinin olmamas n , işçi s n f yla bağ kuramamalar n n sorumluluğunu (yine) 12 Eylül darbesine yüklüyor. Halbuki, birileri DİSK Başkan Çelebi’ye, darbenin üzerinden 27 y l geçtiğini hat rlatmal ! Ancak belli ki Çelebi’nin bunu görebilecek pek bir vakti yok. Zira o, baş nda bulunduğu örgütten daha çok, Şişli Belediye Başkan Mustafa Sar gül’ün “sol”un baş na geçmesi için vakit harc yor. İstanbul’un en lüks restaurantlar nda CHP’li Bülent Tanla, Şişli Belediye Başkan Mustafa Sar gül ve DSP’li Ahmet Tan’la, sürekli planlar yapan Çelebi, kafas ndaki “sol” tan m n ise bir türlü ifade edemiyor. Yine net olarak ifade edilmeyen noktalardan biri de, Başkan Çelebi’nin giriştiği bu faaliyetin DİSK ad na yap l p yap lmad ğ . Zira, işçi s n f içinde gitgide eriyen, örgütsüzleşen ve politika üretemeyen DİSK, hangi nicel ve ideolojik gücüne güvenerek “sol”u birleştirmeye çal ş yor. DİSK’in “sol” olarak tan mlad ğ kişi, Mustafa Sar gül mü? Ya da DSP Genel Başkan Zeki Sezer mi? DİSK işte bu yüzden, ideolojik netliği olmamas ndan dolay gitgide eriyor. İşçi s n f ile burjuvazinin aras ndaki “uzlaşmaz çelişki”yi bile reddeden bir noktaya gelen DİSK, ideolojik savrulmas n , “teorik zemine” oturtmaya çal ş yor. Bu yüzden de “İş yerimi seviyorum” gibi sloganlarla neredeyse şirket sahiplerinin bile teklif edemeyeceği sloganlar işçi s n f na att rmaya çal ş yor. Bir dönem, ad nda “Devrimci”yi ifade eden “D”nin kald r lmas bile tart ş lan DİSK, var olabilme gücünü ne yaz k ki; art k Mustafa Sar gül’de, Zeki Sezer’de, Ahmet Tan’da, DSP’de ar yor. O halde, art k bu soruyu sorman n vakti geldi: DİSK’in kafas ndaki sol’un tan m nedir? DİSK, örgüt olarak Mustafa Sar gül’e nas l bak yor? DİSK, Mustafa Sar gül’ü ‘sol’un yeni lideri olarak m görüyor? Mustafa Sar gül, işçi s n f n n mücadelesinde hangi noktada durmakta ve ne tür aç l mlar getirmeyi planlamaktad r? DİSK, DSP’den ne ummaktad r? DSP’nin 57. hükümet döneminde, IMF politikalar na dayanarak yapmak istediği emeklilik yaş n n yükseltilmesi, asgari ücretin düşük tutulmas , anti - demokratik yasalar n ç kart lmas ndaki pay konusunda ne düşünülüyor? DİSK Başkan Çelebi’nin, bitirilmesi konusunda uğraş verdiği ölüm oruçlar nda DSP’nin rolü nereye konuluyor? F Tipi Cezaevleri’nin mimarlar ndan olan DSP’nin tutumu nas l değerlendiriliyor? Kuşkusuz bu sorular çoğalt labilinir. Ama bunlar peş peşe s ralaman n ve çoğaltman n bir anlam yok. Zira, DİSK ve Başkan Çelebi, bu sorulara cevap veremeyecektir. Çünkü; bu sorular n cevab n n verilmesi, siyasi rotalar n değiştirmeleri anlam na gelir.
S›n›r ötesi askeri müdahaleye karfl› mü-
cadele ayn› zamanda s›n›f içindeki geri- Türk’ü de Kürt’ü de ezen ayn karanl k ci, floven, çürütücü ak›m ve tutumlara Sömüren ve ezenleri bir, sokarfl› da bir mücadeledir. run ve talepleri ortak olan halk-
Genelkurmay Başkan Büyükan t’ n Amerika, İsrail Başbakan Olmert’in Türkiye ziyaretleri sonras nda yap lan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplant s n n ard ndan Güney Kürdistan s n r nda Türk ordusu hareketliliğini artt rd . Ş rnak’ta Cudi, Gabar, Küpeli Dağlar ile Bestler ve Dereler Mevkii’ne askeri birlikler konuşland r l rken s n ra yak n bölgelere de mevziler kaz larak asker yerleştirildi. Görümlü, Çal şkan ve Kasr k Köyü’ndeki geçiş noktalar tutulurken, savaş uçaklar ve helikopterlerin alçak uçuş yapt klar gözlendi. Ayr ca s n r bölgesine konuşland r lan tanklar n da zaman zaman yer değiştirerek hareket halinde olduğu biliniyor.
Karş l kl ç k şlar Federe Kürdistan Bölgesi Başkan Mesud Barzani, yapt ğ son aç klamas nda “İran ve Türkiye, Kürtlerin bağ ms z bir devlete sahip olma hakk olduğu fikrine al şmal ” demişti. Güney Kürdistan’daki PKK varl ğ yla askeri mücadelelerinin söz konusu olamayacağ n söyleyen Barzani, Kerkük’ün
fazlas na da yabanc değildir. Dün olduğu gibi bugün de bu sald r lar amac na ulaşamayacak, bu gelenek her zaman olduğu gibi kendi yolunu mücadeleyle açacakt r.”
Önce tehdit sonra sansür Sansürün gerekçesinin, siteye bir ziyaretçi taraf ndan gönderilen ve Selçuk Üniversitesi’ndeki taşeron işçilerin çal şma koşullar n aktaran 23 Şubat 2006 tarihli “Selçuk Üniver-
met görevlendirse dahi Güney Kürdistan’daki Kürt liderlerle görüşmeyebileceğini aç klam şt . Son MGK toplant s nda ise Kürt liderlerle teknik düzeyde görüşülmesi anlaşmas sağland . İçerdeki kontrgerilla çetelerini üst düzeyde hareketlendirecek böylesi bir sald r n n hedefinde sadece yurtsever Kürt halk n n olmayacağ gayet aç k!
lar aras nda, komşu emekçi halklar aras nda düşmanlaşma hedefleniyor. Türk emekçilerin, Kürt halk n n üzerine düzenlenen kanl seferlerin destekçisi değilse bi-
le, seyircisi olmas isteniyor. S n r ötesi askeri müdahaleye karş mücadele ayn zamanda s n f içindeki gerici, şoven, çürütücü ak m ve tutumlara karş da bir mücadeledir. Çürüyen s n f n işçi s n f içindeki bu etkilerine karş , bunlar kaz y p saflardan atma mücadelesi vermeden, ne onur korunabilir, ne de emek… Başka bir ulusu ezen bir ulus, özgür olamaz!
“Türk ayd n ”na hakaret 301’e girer mi? Adalet Bakan Cemil Çiçek bir gazeteye verdiği demecinde, “301. madde tart şmalar nda Türk ayd n n n ne kadar ikiyüzlü ve çoğunun omurgas z olduğunu gördüm” dedi. Konuyla ilgili ÇHD aç klamas n yay nl yoruz: Adalet Bakan Cemil Çiçek “Türk ayd n ”na hakaret etti. “Türk ayd n ”na hakaret 301’e girer mi? “Türk Milletine” veya “Türklüğe hakaret” yasak da “Türk ayd n ”na hakaret serbest mi? As l ikiyüzlülük bu çelişkide
Alinteri.net SANSÜRLENDİ!
www.alinteri.net sitesine erişim 26 Şubat gününden itibaren mahkeme karar yla engelleniyor. Türkiye IP’leri üzerinden girişler 26 Şubat saat 15.30 sular nda Türk Telekom taraf ndan engellenmeye başland . Alinteri.net taraf ndan yap lan aç klamada şunlar belirtildi: “Bas n özgürlüğü ve halk n haber alma hakk na yap lan bu sald r n n faşist mant k d ş nda hiçbir aç klamas olamaz. Özgür bas n geleneği bu tür kapatma ve engelleme sald r lar na da, daha
Kürt kenti olduğunu da bir kez daha belirtmişti. Türkiye’nin Terörle Mücadele Özel Koordinatörü Emekli Orgeneral Edip Başer ise hükü-
sitesi’nde kölelik” başl kl haber olduğu düşünülüyor. Zira engelleme gerekçesi olarak hiçbir şey bildirilmiş değil. Haberde şöyle deniyordu: “Selçuk Üniversitesi bu işçileri kendi kurumunun bünyesinde işçi olarak, kendisini de işveren olarak göstermek yerine; belirli bir rakamdaki işçilerin d ş nda yaklaş k 5 bin veya daha fazla işçi NUSRET ARGUN isimli bir şahs n 3 ayr isimle aç lm ş taşeron firmas nda temizlik işçisi olarak çal ş yor göstermektedir.” Haberde ad geçen Nusret Argun önce, “Google’da ismimi arat nca ilk sizin siteniz geliyor, o haberdekiler doğru değil” diyerek haberin ç kar lmas n istemiş, bu yap lmay nca site yöneticilerini tehdit etmeye başlam şt . Bu tehditlere rağmen haber ç kar lmay nca, Al nteri gazetesinin sorumlu yaz işleri eski müdürü Sakine Yalç n aleyhine 20 YTL’lik tazminat davas açt . Bu davan n aç lmas ndan yaklaş k 1 hafta sonra, site yöneticilerine herhangi bir uyar da bulunulmadan siteye erişim engellendi.
kendini ele veriyor. Türklüğü, Türk Milletini koruma bahanesi arkas nda toplumsal muhalefeti ve kendinden olmayan herkesi susturma niyeti yat yor. İnsanlar n ulusal, rksal, dinsel, kültürel aidiyetlerinin eşitliğini, hak ve özgürlüklerini reddeden, birini diğerine üstün k lmaya çal şan gerici faşizan zihniyetin ayd nlara tahammülsüzlüğü onun tarihsel geleneğidir. 301’e karş ayd n tepkisinin gerekçeleri karş s nda köşeye s k şan Adalet Bakan bu tarih-
sel geleneğe sar lm şt r. T pk Kenan Evren gibi. Tek eksiği ayd nlar toplu yarg latamamas . Onu da bugünkü konjonktürde gücü yetmediği için yapam yor. Ona verilecek en iyi yan t, ayd n duyarl l ğ n n Hrant Dink’in cenazesinde olduğu gibi kitleselleşmesidir.
gerek? Türk Tabipler Birliği, SES ve Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜMRAD-DER), Hava-İş Genel Merkezinde bas n toplant s düzenleyerek, 11 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirilecek mitinge çağr yapt lar. AKP hükümetinin sağl k politikalar n eleştiren sendikac lar radyoloji çal şanlar n n çal şma saatlerini art ran torba yasas n n geri çekilmesini istediklerini belirttiler. Hastanelerde kullan lan röntgen cihazlar n n Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu taraf ndan onayland ğ n ve ruhsats z olduğunu, Torba Yasas ile çal şma ürelerinin art r lmas yla kanser başta olmak üzere bir çok hastal ğ yakalanma risklerinin yüksek olduğunu vurguland . “Y llard r sorunlar m za kulak t kayan Sağl k Bakanl ğ ’na soruyoruz? Sesimizi duyurmam z için illa ölmemiz mi laz m?” diyen sendikac lar, bu yasa ile radyasyon mağdurlar n n say s n n artacağ n n alt n çizdi.
JİTEM’in hedefinde Osman Baydemir var!
JİTEM, Diyarbak r Büyükşehir Belediye Başkan Osman Baydemir’e suikast haz rl ğ nda. Dicle Haber Ajans (DİHA), JİTEM’in Osman Baydemir’e suikast haz rl ğ nda bulunduğunun ortaya ç kt ğ n duyurdu. Ocak ay n n sonunda Diyarbak r E Tipi Cezaevi’nde adli suçlardan hükümlü olarak bulunan Gökhan Cevheroğlu, JİTEM’in kendisini “tan nm ş bir kişiyi öldürmesi” amac yla ce-
zaevinden ç kar p silah ve çelik yelek temin ettiği hakk nda Adalet Bakanl ğ ’na suç duyurusunda bulunmuştu. Cevheroğlu, Diyarbak r Cumhuriyet Savc l ğ ’na verdiği ayr nt l ifade de “tan nm ş hedefin” Osman Baydemir olduğunu söyledi. Bu gelişme üzerine Diyarbak r Cumhuriyet Başsavc l ğ , Diyarbak r Valiliği’ne resmi bir yaz göndererek, Cevheroğlu’nun Baydemir’e suikast düzenleneceğine ilişkin ciddi iddialar olduğunu ve bu nedenle Baydemir’e koruma tahsis edilmesini istedi. Valiliğin talebi üzerine de Emniyet Müdürlüğü’nden 3 polis memuru Osman Baydemir’e koruma olarak verildi. Ancak Baydemir, kendi resmi korumalar n n olduğunu belirterek, bu talebi geri çevirdi.
27.02.2007 Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Yönetim Kurulu ad na 2. başkan Av. Kaz m Bayraktar
12 Mart Gazi: Her köşeye s k şt ğ nda yeni katliamlar tezgâhlamaktan, halklar birbirine düşürmekten çekinmeyen burjuva devlet, t pk ‘80 öncesinde Maraş’ta ve Çorum’da yapt ğ gibi, 1993’te Sivas’ta ve 1995’te de Gazi Mahallesinde AleviSünni karş tl ğ yaratmaya dönük sald r lara girişmiştir. 12 Mart 1995 günü bu devlet geleneğine bir kez daha şahit olundu.12 Mart Gazi ve 15 Mart Ümraniye katliamlar failleri hala sokaklarda dolaş yor.
Newroz: Newroz kimileri için takvimsel bir meseledir. Medler ve onlar n takipçileri olan Kürtler için Newroz “Yeni Gün”dür. Halk için yeniden doğduklar bir günü ifade eder Newroz. Onlar n hayat nda kapanan kötü bir dönemin ard ndan direnişle yarat lan yepyeni ve özgürlük dolu bir gün başlam şt r. Yeni bir başlang çt r Newroz. Bundan dolay Medler’in takipçileri olan Kürtler’in Newroz kutlamalar nda hep direniş ruhu, birlik ve mücadele ruhu hakim olmuştur. Medler’den beri ciddi bir şekilde özgür yaşamam ş ve her zaman bask alt nda tutulan bir halk için bu tür bir anlam yükleme ve buna uygun bir kutlama doğald r.
16 Mart Beyaz t: Bir ölü yat yor Vurdular Kurşun yaras K z l bir karanfil açm ş aln nda İstanbul’da Beyaz t meydan nda. Naz m HİKMET Öğrenci hareketinin olduğu kadar işçi hareketinin de düzene karş tepkilerini dile getirdiği birçok eyleme kucak açan Beyaz t Meydan , 16 Mart 1978’de kanl bir katliama sahne oldu. Hukuk ve İktisat Fakültelerinde okuyan 7 devrimci öğrenci yaşam n yitirirken 50’den fazlas yaraland . Beyaz t Meydan kan gölüne döndü.