YasanacakDünya_4
05.05.2005
Beyin daha fazla nas l çal şt r l r?
13:43 Uhr
“Değişim benim için ihtiyaç. Ben kendime güvenin tad n ald m; başka kad nlar da als n isterim.”
Sayfa 9’da
Seite 1
25 y ld r çal şt ğ işyerinden at ld .
Sayfa 5’te
Sayfa 7’de
Dünya Yaflanacak
Fildişi Sahili Afrika’da yoksul bir ülke. Bu ülkede aylard r katliamlar, panik ve ölüm kol geziyor. Dünyan n umurunda değil...
Sayfa 4’te
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
AYLIK GAZETE • SAYI 4
15 Ocak 2004 · 2 EURO / 1,5 POUND / 3 SFR
Agenda 2010 art›k yaflam›m›zda Ölüm paras› ve do¤um paras› kald›r›ld›. Yatarak tedavilerin süresi 1 y›l içerisinde en fazla 28 günle s›n›rland›r›l›yor; yatacak kifliler yatt›klar› gün bafl›na 10 euro ödeyecekler. Almanya’da Başbakan Gerhard Schröder’in hayata geçirmeyi planlad ğ Agenda 2010 program Federal Meclis ve Eyaletler Meclisi’nin onay vermesiyle; 1 Ocak 2004 itibariyle art k yaşam m zda. Yürürlüğe giren program bizden neler götürüyor? * * * • Doktora giden sigortal bir hasta üç ayda bir 10 euro vizite ücreti ödemek zorunda. Diş doktoruna gidenler bu paray ayr ca ödeyecek. Doktora gitmek için taksi kullananlara para verilmeyecek.
• Reçeteyle al nan ilaçlar için fiyat n yüzde 10’unun, en az 5, en fazla 10 eurosunu ödemek durumunda kalacak • İşsizlik paras ödeme süresi 55 yaş n üzerindekiler için 18, 55 yaş n alt ndakiler için ise 12 aya düşürülüyor. • 1 Temmuz 2004’te emekli maaşlar na yap lmas düşünülen art ş bir y l ertelendi. Emekliler bak m sigortas n n 1.7 oran ndaki kesintisinin tümünü ödeyecek. • İşsizlik yard m ile sosyal
yard m birleştirilecek. Bat ’da 345 euro, Doğu’da 331 euro ödenecek. • Çal şanlar n mesleki gider olarak vergiden düşecekleri miktar 1044 eurodan 924 euroya çekiliyor.
• Y ll k faiz girdisi, vergiden muaf faiz girdisi bekarlarda 1550 eurodan 2740 euroya düşürülecek.
• Vergi tavan yüzde 48’den yüzde 45’e, vergi taban da yüzde 19.9’dan yüzde 16’ya düşürülüyor.
• 10 kişiden daha fazla eleman çal şt ran işletmelerde işten ç kar lmalar kolaylaşt r l yor, böylece gereksinim duyulan işkollar nda s n rl eleman al nmas işler azal nca işten ç kar lmalar mümkün hale getirilmiş olacak.
• Evle işyeri aras ndaki mesafeler için kilometre baş na vergiden 36 cent yerine 30 cent kilometre paras al nacak.
• İşe trenle gidip gelenlerin ald klar “iş bileti” giderlerinin vergiden düşürülmesi uygulamas na son verilecek.
Avrupa göçmenlere muhtaç Frans z öğrenciler: “Haklar m z çiğnetmeyeceğiz!..”
“Yafllanan bir nüfusunuz varsa, sa¤lam bir göçmen politikan›z olmak zorunda...” 2002 y l say m sonuçlar na göre 58 milyon olan İngiltere nüfusunun, 2051 y l nda 65 milyona ulaşacağ tahmin ediliyor. Fakat İngiliz yetkililer, yar m yüzy lda öngörülen 7 milyonluk art şla birlikte, nüfus içinde ileri yaş gruplar n n yo-
ğunluğununda artacağ n belirtiyorlar. Bu da işgücü aç ğ n ortaya ç karacak. Çal şan nüfusun 20 y l sonra azalmaya başlayacağ n ve bu düşüşün 2051 y l nda en yüksek seviyeye ulaşacağ n söyleyen İngiliz yetkililer, “Bu durum, İngiltere’yi,
Dünya Yaflanacak
DÜŞÜNDÜRÜCÜ SAYIKLAMALAR 2003’ün son aylar nda Fransa’da başlayan “türban” tart şmas , keskin çizgiler kazanarak diğer AB ülkelerine de yay l yor. Konu siyasal, sosyal ekonomik, kültürel ve ahlaki pekçok boyut taş yor. En başta demokratik hak ve özgürlükler konusunu ilgilendiriyor. Bunun yan nda; kamusal alanla özel yaşam aras ndaki ilişki, din ve birey ilişkisi, din ve siyaset ilişkisi... işin içine giriyor. Konu, dünyan n içinde bulunduğu konjonktür ve ‘laikliğin kalesi’ say lan Fransa’n n bu kesitte böyle bir bayraktarl k üstlenmesi yönüyle de irdelenmeyi gerektiriyor.
Türban n iki yönü Türban tak p takmamak, en başta bireysel bir tercih sorunu; bu anlamda bir demokratik hak ve özgürlükler sorunudur. Ancak renk, biçim desen, model olarak herkesin kendi bireysel tercihine ve zevkine kalm ş olan herhangi bir giysiden farkl olarak türban n dinle, bundan da önemlisi dinsel inançlar temelinde bir politik duruşla hiçbir ilgisinin olmad ğ n da herhalde kimse inkar edemez. İşin çatallaşt ğ ve çat şman n alevlendiği nokta da zaten buras d r. (Devam› 3. sayfada)
ekonomisini ayakta tutabilmek için kap lar n göçmenlere açmaya zorlayacak” görüşünü savundular. İngiliz yetkililerin bu görüşlerini değerlendiren İngiltere İçişleri Bakan Yard mc s Beverly Hughes, İngiltere’ye göçmen kabul etmenin, ülke ekonomisinin başar yla yönetilmesinin önemli bir yolu olduğunu kaydetti. Hughes, daha da ileri giderek “Yaşlanan bir nüfusunuz varsa sağlam bir göçmen politikan z olmak zorunda. Hiçbir modern ekonomi, göç karş t politikalarla ayakta tutulamaz” diyerek, İngiltere’nin göçmen işçilere olan ihtiyac n aç kça ortaya koydu. İçişleri Bakan Yard mc s aç klamas nda “hiçbir modern ekonomi...” diyerek, asl nda bu politikan n sadece İngiltere’ye özgü olmad ğ n , diğer Avrupa devletlerinin de göçmen işçilere ihtiyac olduğunu itiraf etmiş oldu. Hughes’in tespiti yanl ş değil.
Fransa’da gelecek ö¤retim y›l›nda yürürlü¤e konulmak istenen üniversite reformlar›yla ilgili olarak Fransa Ulusal Ö¤renci Birli¤i (UNEF) Paris temsilcisi ile konufltuk. Jonathan Guerrand, ö¤rencilerin reform tasar›s›na karfl› ç›k›fl gerekçelerini ve UNEF’in alternatif mücadele program›n› anlatt›. (Yaz s 8. sayfada)
Her Zaman Göçmen İşçiler Eziliyor! Avrupa devletlerinin göçmen işçilere duyduklar ihtiyaç da yeni değil. On y llara dayanan bir politika söz konusu. Avrupa devletleri, gerek ülkelerindeki işgücünün yeterli düzeyde olmamas , gerekse kendi ülkelerinin işçilerini ucuza çal şt ramamalar ndan dolay göçmen işçilere hep ihtiyaç duydular ve bundan sonrada duyacaklar. Almanya, İkinci Dünya Savaş ’ndan sonra, y k lan ülkeyi (Devam 3. sayfada)
Avrupa’da türban krizi alevlendi Fransa’da hükümetin hazırladığı yasa tasarısıyla, kamu alanlarında ve okullarda kad nların türban takması yasaklanıyor. Bu tasarı gündeme gelmeden önce okullarda türbanın kullanılıp kullanılmayacağına okul idareleri karar veriyordu. Alma ve Lila Levy kardeşler türbanlı oldukları için okuldan uzaklaştırılmışlardı. Bu olay
üzerinden başlayan tartışma, tarafları keskinleştirerek alevlendi. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac türban olaylarını araştırması için 20 kişilik laiklik komisyonu oluşturdu. Ve komisyona “Sizden beklediğim yeni bir laiklik tanımı değil; türban ülkemizde bir tehlike yaratablir mi?” sorusunu yöneltti. Bunun üze-
rine bir rapor hazırlandı. Komisyon, raporda da ifadesini bulan “İlk ve orta eğitim, hatta kamu kurumları bünyesinde inancını afişe etmek isteyen davranışlara karşı yasak” getirilmesi kararını aldı. Ayrıca hazırlanan raporda Müslüman ve Musevilerin dini bayramlarının olduğu günlerin resmi tatil ilan edilmesi önerisi getirildi. Baş-
bakan Jean-Pierre Raffarin ve Cumhurbaşkanı Chirac başta olmak üzere devlet yetkilileri, komisyonun yasak kararını uygulamakta kararlı olduklarını açıklarken, diğer inançlardan dini bayramların tatil edilmesi önerisine karşı ç kt klar n açıkladılar. (Devam 3. sayfada)
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 2
Yaflanacak
Dünya 2
O
K
U
R
Geçen say m z için önce hepinizden özür diliyoruz. Teknik hatalar m z çok fazlayd çünkü: Dizgi yanl şlar m z çoktu, o güzelim “Renkli Beyaz Adam” şiirinin baş sonu birbirine kar şm şt , “Zekam z Ölçelim (mi?!)” köşesinde bir önceki say da sorduğumuz sorular n yan tlar ile başka yaz lar n içinde sakl olarak vereceğimizi söylediğimiz yan tlar yoktu, arka sayfada Maraş Katliam ile ilgili fotograf çamur gibi ç km şt ... K sacas size de bize de ‘yak şmayan’ amatörce hatalar yapt k... Tam da say ç karken büromuzu taş mak zorunda kalmam z n büyük pay oldu bu sonucun ortaya ç kmas nda. Bir taraftan taş nma ve yerleşme telaş , bilgisayar sistemlerinin yeniden kurulmas gerekliliği, şu bu derken diğer taraftan say y ç karma haz rl klar iç içe geçince sonuç bu oldu. Durumu ‘anlay şla’ karş layacağ n za güvenerek sizlerden bir kez daha özür diliyoruz!..
“Herkesin ayn› fleyi düflündü¤ü bir ortamda hiç kimse, hiçbir fley düflünmüyor demektir.”
*** Geçen say dan itibaren uygulamaya başlad ğ m z değişiklikler genelde olumlu karş land . Özellikle de önceleri “okuyucumuz” olan Ayşe ÇOLAK’ n art k sürekli “yazarlar m z” aras na kat lmas n pekçok okurumuz, kendilerine de cesaret veren “çok güzel” ve “anlaml ” bir ad m olarak gördüklerini belirttiler. Ayr ca Ayşe’nin yaz lar n “çok s cak, yal n ve içten” bulduklar n da ekleyerek... Bu ad ma bu say m zda yenileri eklendi: “Sendikal Forum” köşesinde Mehmet AKYOL’un, “GençLink” köşesinde GİZEM’in, “Kültür Deryas ” köşesinde Cem GÜNHAN’ n yaz lar n bulacaks n z. Genç kardeşlerimize öncelik vererek önce Gizem’den başlayal m. Gizem 16 yaş nda. Almanya’da 9. s n fa gidiyor. Sevimli, canayak n ve zeki bir “ikinci kuşak” temsilcisi. “Gençlik sayfas n 40 yaş ndakilere mi b rakacaks n z? O sayfa sizin sayfan z asl nda...” diye tak lmam z üzerine, “Ben yazar m.” dedi. Tabii derslerini ihmal etmemek koşuluyla. Şunu da belirtelim: Ne bu say da yazd ğ yaz konusunda O’na herhangi bir müdahale ve yönlendirmemiz oldu ne de bundan sonra olacak!.. Mehmet AKYOL dostumuz y llar n sendikac s . İsviçre’de GBI Federasyonu’na bağl tekstil işkolu sendikas nda sekreterlik yap yor. İşçi hareketi ve emek dünyas n n sorunlar na ilişkin olarak O da zaman zaman yazma sözünü verdi. Cem kardeşimiz de birikimli bir genç. Siyasal ve sosyal konulara olduğu kadar sanat ve kültür konular na da ilgi duyuyor. O’nun bu ve gelecek say da yay nlayacağ m z ilk iki yaz s genç kültür konular nda olacak. Ayr ca bu say daki bulmacan n da Strasbourg’tan bir okurumuz taraf ndan haz rland ğ n belirtelim Yeni Ayşe’leri, Gizem’leri, Mehmet Akyol’lar ve Cem’leri de bekliyoruz !.. Haydi, sar l n art k kağ da, kaleme; çeşitli konulara ilişkin düşünce ve duygular n z gelin hepimizle paylaş n! ***
“Bugüne yaln›z bugün kafas›yla bakan, yar›n› kaybetmeye mahkumdur.”
“Zaman›n› kötü kullananlar›n flikayet ettikleri ilk fley, zaman›n k›sa oldu¤udur.”
“Zeka testi” sorular na bu say dan itibaren yer vermeyeceğiz. Bizim için de zaten ‘tart şmal ’ olan bu konuya ilişkin olarak önümüzdeki say da genişçe bir değerlendirme yaz s yay nlayacağ z. Bu arada Strasbourg’tan bir okurumuz “Mahmut Hoca’n n Kürsüsü” köşesinde yer verdiğimiz bilim yaz lar na ilişkin titiz ve ayr nt l eleştirileriyle birlikte dikkate değer önerilerini de içeren bir mektup gönderdi. Okurumuzun eleştiri ve önerilerini Mahmut hocam za da ilettik. Kendisi şu s ralar çok yoğun olduğu için bu say ya yaz s n haz rlayamad . Hocam z n yaz lar n önümüzdeki say lar m zda yine bulacaks n z. *** İsviçre’nin Zürich kantonunda çeşitli dillerde yay n yapan Radyo Iora’n n “Ateş Böceği” program nda, bölgedeki muhabir arkadaşlar m z n kat ld ğ ve gazetemizi tan tan bir söyleşi yay nland . Yaklaş k 1 saat 45 dakika süren söyleşide gazetemizi tan tmakla kalmay p Türkiye’nin ekonomisinden cezaevlerine, kad n haklar ndan sokak çocuklar na, ölüm oruçlar ndan göçmen sorunlar na kadar her konuya değinildi. Dinleyicilerin de sorular yla kat ld klar oldukça canl bir söyleşiydi. Radyo Iora’ya ve Ateş Böceği program n haz rlay p sunan emekçi arkadaşlara, tekrar teşekkürlerimizi yolluyoruz bizlere bu olanağ sunduklar için.
“Haks›zl›k karfl›s›nda ba¤›rmak sesi bayraklaflt›r›r.”
*** 5. Say m zda buluşmak üzere sağl cakla kal n!..
“Siz değil biz gurbetteyiz...” Türkiye’den Avrupa’ya gelenlerin farklı düşünceleri vardır. Kimimiz ekonomik nedenlerle buralara kadar gelmişizdir. Gece gündüz çalışarak kenara bir şeyler koymaya çalış rız. Kimimiz Türkiye’den kopmadan birtakım çalışmalar yaparak yılları arkamıza aldık. İleriyi görmeden, sosyal hayatın dışına çıkarak “ücretli köle” haline istemediğimiz halde getirildik. Ben ailece Fransa’da yaşıyorum. Çalışıyorum. Önceki yıllarda imkanlarımı biraz zorlayarak tatil yapabildim. Yalnız bana tatil yapabilmişim gibi gelmedi. Farklı sebeplerle içime sinmedi. Yalnız bu yıl daha farklı düşünerek, çoluk çocuk, kalabalık
bir grup halinde yola çıktık. Yolculuk yorucu olmasına rağmen güzel geçti. İnsan tatile gitmeden önce çok şeyler hayal ediyor; yalnız bunlardan bazılarını gerçekleştirebiliyorsun. Memlekete gittiğimizde her taraf bize farklı geliyor. Sıkılsak da, mutlu da olsak bir ay kadar bir zaman az geliyor. Ağustos ayı bizim bölgede turist ayıdır. Yurtdışında olanların çoğuna orada rastlamak mümkün, ama tanıyabilirsen! İnsanları öyle bir değişik gördüm ki, herkesin gözünü para bürümüş. Orada yaşayanların Avrupa’da yakınları varsa, yan gelip yatıyor keyiflerine bakıyorlar. Çoğu hastalık hastası olmuş, bizim yaşlı büyüklerimizin söy-
M
E
K
T
U
P
L
A
R
I
Bir Bardak Hüzün...
Editörden
lediği gibi, saygı ve sevgi artık parayla ölçülür durumda. Ama bunlar değişebilir. Önceleri düşünmediğim geri dönmeyi, biraz da olsun düşünmeye başladım. Çok sevdiğim bir büyüğüm, “Üç ay bize hayat geliyor” diyor; “Siz gurbette değilsiniz, artık biz gurbetteyiz” diyor. Ve bence doğru söylüyor. Her defasında insanın moralini bozacak birçok şey yaşamamıza rağmen, gelecek sene yine gitmek istiyor, gitmeyi düşünüyorum. Çünkü o bir ay bizim için de hayat gibi geliyor. Yaşamı tatil yapma umuduyla hoşçakalın... Paris’ten Hasan
Nereden bafllanaca€› meçhul hikayeler vard›r; bizimkisi bunlardan biri de€il ama onlara benzer bir hikaye diyelim. Yer ve zaman çok önemli de€il ama yer ve zaman bildirmekte yarar var. Hikayemizin kahraman› on yedisinde ya da onsekizinde bir genç k›z, ölmek ç›kar yol olmufl onun için. ‹nsan neden diye sormadan edemiyor. Cevap sadece özgürlük(süz) olmak m› yada feodalizmin son kal›nt›lar› m›; asl›nda ikisi de ayn› yerin adresi. Bu sabah günlük gazetelerden birinde yeni bir haber “Asl›han intihar etti.” Asl›han, Almanya’n›n bir kentinde zorla istemedi€i biriyle evlendirilece€i için intihar etmifl. “Bir bardak çay yerine bir bardak hüzün içmek zorunda kald›m...” Birço€umuz günlük bir gazetedeki Güzin Abla’y› az çok tan›r; zaten o gazetede o köfleden baflka ifle yarar yer yok. Uzatmadan her gün köflede genç k›zlar›n istemedikleri insanlarla evlenmek zorunda b›rak›ld›€›, buna teflvik edildi€i ve bunun için intihar› düflündüklerini okuyoruz. ‹nsan kendine sormadan edemiyor. Feodal bir yaflam biçiminin halen
insanlar›n beyninde kalmas› anlafl›l›r gibi de€il. Hele bir de sanayi devrimlerinin yap›ld›€› Avrupa gibi bir yerde kestirmeden bir sonuç yaratt›m kendime. ‹nsan›n yaflad›€› yer onun düflünce biçimlerini belirliyor. Bizler Berlin’de, Paris’te, Londra’da olmam›za ra€men buralarda yaflam›yoruz. Bizler Çank›r›’da, Afyon’da, Antep’te, Dersim’de, Rize’de yafl›yoruz. Çünkü kendi çevremizin d›fl›na ç›km›yoruz. Bu büyük flehirlerdeki toplumla yaflam›yoruz. Fabrikadan kahveye, oradan eve (asl›nda tv. bafl›na). Biz hep Türkiyeli tan›mlamas›n›n içinde kal›yoruz... Haf›zan›z› fazla zorlamaya gerek yok, daha geçen sene ‹sveç’te k›z› bir ‹sveçliyle evlendi diye k›z›n› katleden Kürt babay› unutmayal›m, Mahkemede ne demiflti; “Namusum için” ‹sveçli hakimlerin o bofl bak›fllar› halen gözümün önünden gitmiyor. Az çok etraf›m›za bakal›m; ithal gelin, damatlar›n haline... hemen hemen hepsi ya boflanm›fl ya da büyük sorunlar yaflamaktalar. Psikolojik durumlar› iyi de€il... Gelelim yüzlerce, binlerce Asl›han’a Ayfle’ye Fatma’ya; hepsi intihar›n efli€indeler. Ne yapacaklar›n› bilmiyorlar. Kurtuluflun ölümde oldu€u bir yaflam stan-
dard› yürek dayanacak gibi de€il. Ya bizler, devrimciler bu konuda ne yapt›k Avrupa’da yaflayan kad›nlar›n, genç k›zlar›n bu a€›r yükümlülü€ünü nas›l hafiflettik, elle tutulur bir perspektif sunduk mu ki insanlara. Tan›d›€›m demokratlar bile memleketten evlendiler. Trajikomik bir yaflam galiba “Düflünsel olarak belli devrimleri yapamayanlar baflkalar› için kurtulufl yolu aramamal›lar” diye hofl bir sözle bitirmek istiyorum. Çünkü nice Asl›han ölmek için gün saymakta. Osman Yücel
Avrupa hayalleri Türkiye’de ortahalli bir ailenin üç oğlundan biriydim. Ben s ralamada ikinci oluyorum. Bizim yaşant m z s radan geçip gidiyordu. Bir gün ben bu ak ş değiştirmek için harekete geçtim. Avrupa hayalleri başlad . Türkiye’den Avrupa’y şöyle görüyordum; Avrupa’da çok kolay para kazan l yor. Böyle düşünmeme sebep olan da akrabalar md r. Avrupa’daki s k nt lar değil de “Kendime bir apartman ald m on daireli araba ald m” buna benzer şeyler benim yönümü Avrupa’ya çevirdi. Bana göre bu yapt ğ m, hayat m n en büyük hatas yd diye düşünüyorum. Neyse burada da yaşam mücadelesine başlad k. İnsanlar n içyüzünü görmek beni korkuttu. Burada herkes kendini şartland rm ş daha çok kazanmaya. Kimse yetinmeyi düşünmüyor. Öyle olmayanlar da d şl yorlar. Sistem onlar bu hale sokmuş. Para kazan rken kaybettiklerini hiçbir şeyle alamayacaklar n n fark nda değiller. Örneğin bir babaya soruyorsun; “Neden bu kadar çal ş yorsun?” Baba hiç düşünmeden “Çocuklar m için” der. Peki bütün babalara soru-
yorum; çocuklar n za servet b rakmak m , okutup toplumda kendi ayaklar üzerinde durmas n sağlamak m istiyorsunuz? Bir çocuk büyürken en çok anne ve baba sevgisiyle büyür buradaki insanlar resmen çocuklar n sadece akşam yatarken görüyorlar. Çocuklar n korkutarak bask alt nda tutarak kendilerince yanl ş yapmalar n n önüne geçmeye çal ş yorlar. Ama her şey baştan yanl ş. Burada yaşayan her beş aileden dördü problemli evliliklerden oluşuyor. Ya çocuklar n hat r na ya da eş dost ne der diye yürütüyorlar. Ne kadar yanl ş ac verici. Ben de bu para h rs na yenik düştüm. Ailemi, hatta birisi vard ki onu görünce kalbim çarpard . Onu bile yani k z arkadaş m da b rakt m. Öyle bir sistem ki, insanlar sürekli para kazanma h rs na itiyor. Tebrikler T.C. herkesi para için ister bilinçli ister bilinçsiz topraklar ndan ediyor ailelerden kopart yorsunuz. Türkiye’deki gençler Avrupa’ya gelmek için can at yorlar k z veya erkek fark etmez Avru-
pal birinden evlenme teklifi ald ğ nda hemen hiç düşünmeden evet der. Bundan üç ya da dört y l önce ağabeyimin bir k z arkadaş vard . Bizimle tan şt rm şt evimize gelip gidiyordu, ‘yenge’ diye tak l yorduk. Tam evlenmeye haz rlan yorlarken, ağabeyimin birden bire kendini içkiye verdiğini gördük. Nedenini sorduğumuzda ise “Bana kar şmay n, art k hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyordu. Bir süre sonra öğrendik ki ağabeyimin sevdiği k z Almanya’ya gelin gidiyor. Bunu duyunca, gidip k zla konuştum. Sen de istiyorsan kaç ral m seni dedim. Dediğime de pişman oldum. “Hasta bir kardeşim var, ailem hasta kardeşini iyileştirmemiz için bu son şans m z, öbür çocuk taksi şoförü bize faydas olmaz’” demişler k z da buna boyun eğmek zorunda kalm ş. Ne yapal m Türkiye’den gelen insanlar n fazla seçme şans yok ama seçilme şans çok. İnsanlar bu devirde evliliklerini bile ç kar maddiyat üzerine kuruyorlar. Strasbourg’dan Özkan Tarkun
Ben’de Seviyorum Seni sordum d n eski bir dosta, iyi oldu unu s yledi ama g lm yor dedi, beni anlatm sana yle s yledi, g zlerin dolmu benzin solmu . Ac ac g lm s n yine, anlatmaya al m s n hislerini, isyan n kadereymi , Allah a de il, yaln z m demi sin onsuz. Sevmi tim Allah na dek, mutluydum kay ts z arts z, y z m g l yordu dertsiz, onu halen seviyorum demi sin. Onun elinde olsa biliyorum, hi durmaz d ner bana geriye, ko ar yine kollar ma sarar beni, biliyorum o da seviyor demi sin. Y llar ge ti imi aradan, o mazimde benimle ya ayan, unutmak m mk n m sence? Ben bir kere sevdim..
G zlerim dolu dolu yere bak yorum, hislerim beni eleveriyor, nk ben de seviyorum ve de bundan utanm yorum. Nejla Ulu ay
Avrupa’ya kadar taş nan gelenek: TÖRE Töre asl nda Türkiye’de y llardan beri süregelen bir sorun. Ama sorun sadece Türkiye topraklar nda değil, Avrupa’ya kadar taş nagelmiştir. İnsanlarla yapt ğ m z görüşmelerde, anketlerde ve gazete dağ t mlar nda bu sorun karş m za çokça ç km şt . Avrupa’da yaşayan insanlar m z burada yaşad ğ her türlü zorluğun d ş nda, bir de kendi memleketlerinde yaşad klar örf, adet, gelenek ve göreneklerinden, mezhepsel kurallardan ve törelerden kurtulamay p, buralarda da o sorunlar n boyunduruğunda yaş yorlar. Babaerkil bir aile yap s na sahip insanlar, kad n n hiçbir söz sahibi olmad ğ örf, adet ve tö-
reyle yoğrulmuş bir toplum içerisinden ç k p gelmiş. İşte Paris’te yaşayan Hasan, bu sorunun muhataplar ndan sadece biridir. Y llar önce Gaziantep’te yaşamaktayken abisi ölür ve kendisi iki çocuk babas , evli birisi olmas na rağmen, yengesiyle evlendirilir. Neden bu durumu kabullendiğini soruyoruz. “Karş koyma hakk n z yok ki. Ne benim ne eşimin ne de yengemin bu duruma ses etme şans yok.” Art k daha kalabal klard . Artan kriz, aile ve çevre bask s Hasan’ Avrupa’ya gelmeye zorlar. Ve dile kolay Avrupa’da geçen bir y l. Kötü, zor ve an msanmak istenmeyecek ka-
dar ac yaşanan 16 y l. İlk eşini yan na ald rmaya uğraşm ş. İstemiyor diyor buraya gelmeyi. Bir anlam veremedik ama bu onun için çok zordu. Hasan’ n ne kadar ac çektiği gerilen yüz hatlar ndan belli oluyor.
Araşt rma içerikli bir ankette kendisine sorulan ‘namus ve töre için cinayet işler misiniz?’ sorusuna ‘evet’ diye yan t veriyor. Kendisini, bugüne kadar yaşam n k y s na hapseden töreler olmas na rağmen, halen onun k skac nda hareket ediyor.
Yaflanacak
Dünya
AYLIK GAZETE
Der Verein interkulturelle Wissenaustausch (Inter-Wissen e.V.) derne¤inin deste¤i ile ç›kmaktad›r. Gazete adresi: Schleirmacherstr. 43 · 51063 Köln Telefon: +49-(0)221-29 77 791 · Telefaks: +49-(0)221-29 77 795 e-Mail: yasanacakdunya@web.de Paris irtibat: Tel.: +33 (0) 618 17 86 33 · e-mail: pydünya@hotmail.com Deutsche Bank · Konto Nr.: 343 34 55 · BLZ 370 700 24
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 3
Yaflanacak
G
Avrupa’da türban krizi ...
Ü
N
D
E
3 Dünya
M
Okullar’dan sonra s ra hastanelerde
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
(Baştaraf birinci sayfada)
Aynı Tartışma Almanya’da da Var
Tartışmalarda Belirlenen Yanlış Tavır
Türbanın ve dini simgelerin yasaklanması tartışması Almanya kamuoyunda da devam ediyor. Almanya’nın Bavyera Eyalet Hükümeti, okullarda türbanı yasaklamayı kararlaştırdı. Almanya Cumhurbaşkanı Johannes Rau tartışmalarla ilgili ‘Federal Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda daha açık bir karar almasını dilerdim. Şimdi yasakla ilgili karar eyalet hükümetlerine bırakıldı. Sadece başörtüsü değil, tüm dini sembollerin yasaklanması konusu tartış lmalı. Ve bu konuda ülke çapında tek bir düzenlemeye gidilmeli’ dedi.
Münih Türk Okul Aile Birliği Başkanı Hüseyin Delemen hükümetin yasak kararını desteklediklerini belirtti. Yine Paris’te ELELE (Sosyo-Kültürel Merkezi) Müdürü Gaye Petek Chirac’ın oluşturduğu Laiklik Komisyonu’nda yer alıyor. Türban karşısında yasal kısıtlamadan başka hiçbir yol görmediğini söylüyor. Hükümetlerin yasakçı zihniyetine onay vermek hoşgörülür bir şey değil. Onlar insanların ve halkların yararına olan bir karar n alt na imza atm yorlar. Yapt klar tamamen bir dayatmad r. Bu anlayış kabul edilemez.
Fransa’da laiklik tart şmalar okullardan sonra hastanelere de s çrad . Erkek doktor taraf ndan muayene edilmeyi reddeden kad n hastalar, bunlar n eşleri, kad n hastalara bakmay reddeden bağnaz Yahudi stajer doktorlar, ya da erkekleri muayene etmekten kaç nan başörtülü müslüman bayan stajyer doktorlar... Gün geçmiyor ki bunlarla ilgili bir haber okumayal m. gazetelerde.
Uygulaman n böylesi Geçtiğimiz ay, Lyon’da çok uç bir örnek yaşand . Hotel Dieu Hastanesi’nde bir jinekolog, muayene ettiği bir kad n n Afrika as ll eşi taraf ndan b çaklanm şt . Muayene s ras nda kad n hasta bir itirazda bulunmam ş, ancak durumu öğrenen “koca” ç lg na dönmüş, “Sen nas l ona dokunursun” diyerek çekmişti b çağ n . Bu ve buna benzer olaylar n yeniden yaşanmas n engellemek için, “Size, hiç bir durumda, hamileliğiniz s ras nda kad n doktor taraf ndan kontrol edileceğiniz garantisini veremeyiz. Erkek doktor taraf ndan kontrol edilmeyi reddetme durumunda doğum için hastanemize kayd n z yapamayacağ m z üzülerek belirtiriz.” Bu yaz as ld ktan sonra, gerçekten de eşlerini kaydetmek için gelen baz erkeklerin bundan vazgeçtikleri görülmüş. İnanç bitip kad n sorununun başlad ğ nokta bu
noktad r san r m, insanl kd ş bir olay. Eğer, tedaviyi gönül rahatl ğ yla reddeden kad n olsa yine bu kadar rahats z etmeyecek insan . Ama bir erkeğin, ac içinde k vranan eşine ald rmadan, hastane hastane kad n doktor aramas gerçekten de tahammül s n rlar n aş yor.
İnsan sağl ğ m , inanc n kutsall ğ m ? S radan hastal k durumunda herkesin istediği doktoru seçme özgürlüğü vard r. Bu dinsel ya da daha değişik gerekçelerle olabilir, kimseyi de ilgilendirmez. B rakal m özel doktorlar seçme özgürlüğünü, bugün bir hastaneye gittiğinizde dahi, hangi doktor taraf ndan kontrol edilmek istediğiniz soruluyor. Hasta aç s ndan da başörtüsü bir sorun değil, hatta hastanelerin çoğunda hastalara dini inançlar na uygun yemek olanağ da sunuluyor. Ama acil durum söz konusu olduğunda durum değişir, ad üstünde “acil bir durum”. Bence dinsel dahil bütün kayg lar n “kendiliğinden” bir tarafa b rak lmas gerekiyor. Ancak son günlerde “eşi erkek doktorun müdahalesine izin vermediği için sezeryan yap lamayan ve sonuçta çocuğunu ölü doğuran kad n” haberlerini bolca okumaya başlad k. Okudukça da afallad k. Doktor ya da hemşirelere yönelik küfür ve tehditlerinse haddi hesab yok.
Hipokrat Yemini... Diğer yandan, son birkaç y ld r, kippal ya da başörtülü stajyer doktorlar n say s nda önemli bir art ş var. Birinciler kad n hastalar muayene etmeyi reddederken diğerleri de erkek hastalara bakmay reddediyorlar. İnsan n akl na ister istemez Hipokrat Yemini geliyor. “...din, milliyet, cinsiyet, rk ve parti farklar n n görevimle vicdan m aras na girmesine izin vermeyeceğime mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağ ma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” İnsan n pes diyesi geliyor. Bunlar bu yemini yaparken ne dediklerinin fark nda değiller mi acaba? Yoksa bizdekiler gibi takiye peşindeler mi?
İtalya’da inekli kamyonlu otoyol işgali İtalya’da süt üreticileri, hükümetin yeni ağ r vergilerine öfkeli. 23 Aral k’ta köylerden yola ç k p otoyollara ulaşan süt üreticileri, inekleri, traktörleri ve kamyonlar yla trafiği iki gün kilitledi. Bir eylemci de Başbakan Berlusconi’nin villas n n önünde, “Bana bir traktör verin, Berlusconi’nin villas n n bir duvar ndan girip öteki duvar ndan ç kay m” diye hayk r yordu. Eylemlerin yüksek kat l mla yap ld ğ Milano’da polis göstericilere müdahale etti. Öfkesi dinmemiş çiftçiler, dönüş yolunda “Daha bitmedi, devam var!” diye bağ r yorlard .
Ulaş m işçileri de k p r k p r İtalyan ulaş m işçileri de yeniden hareketlendiler. Pekçok şehirde 20 Aral k’ta 24 saat uyar grevi yapm ş, iç ve d ş ula-
ş m felç etmişlerdi. İtalyan işçi sendikalar CGİL, CİSL, UİL’in hükümetle yapmak istediği anlaşmaya işçilerin itiraz yla grev patlam ş ve ülke ulaş m kaosa dönmüştü. Metro, tramvay, otobüs sürücülerinden hava limanlar çal şanlar na kadar uyar grevindeydi Noel Tatili nedeniyle ara verilen grevler, bugünlerde yeniden başlad . 8 Ocak’ta hava limanlar nda, 9 Ocak’ta şehir içi ulaş mda metro, tramvay, otobüs çal şanlar greve ç karken, Alitalia Hava Yollar ’nda kontrolörlerin de kat l m yla grev dalgas büyüdü. İtalyan Hükümeti ardarda gelen grev dalgas yla iyice köşeye s k şt . Daha önce öğrenci eylemleri, ard ndan öğretmen eylemleri ve şimdi de ulaş mc lar ve süt üreticileri. İtalyan Hükümeti için 2004 kolay bir y l olmayacak.
Sorunun kaynağ görülmeli
İngiltere’de her sene 50 bin kişi soğuklardan dolay yaşam n yitiriyor. Faturalar ödemekte zorlanan insanlar çözümü
7 y l önce Frans z Dan ştay 3 Ekim 1996 tarihli bir karar ald . Bu kararda, “devlet okullar nda öğrencilere türban yasaklanamaz, sadece eğitimi engelleyici bir eylem veya dersi reddetmek gibi davran şlar olursa ‘okul idaresi’ tedbir al r” deniyordu. Fakat ülke içindeki sosyal ve politik yap da değişen dengeler, “tepeden inmeci” yasaklarla ve büyük bir ikiyüzlülükle yeni bir düzlemde kurulmaya çal ş l yor. Bunun AB’nin diğer ülkeleri için de esin kaynağ haline gelmesi şaş rt c olmayacak. Fransa, Avrupa’da en fazla Müslüman nüfusa sahip ülke. Yabanc düşmanl ğ ve rkç l ğ n beslendiği zemin de buras . Kamusal alanda “dini sembollerin taş nmas n n yasaklanmas ”na ilişkin haz rl klar ve Chirac’ n bu rapora onay vermesi, bir yan yla Fransa’da muhafazakar kesimlere verilen bir taviz. Çünkü, son dönemde, ilköğrenimde k z ve erkek çocuklar n birlikte öğrenim görmemeleri gerektiği, kürtaj yasaklamaya yönelik ad mlar üzerine yürütülen tart şmalar, muhafazakâr kesimlerin körüklediği nab z yoklama girişimleri durumundayd .
kaloriferleri belli saatler içinde açmakta bulmuşlar. Bu durumdan en çok yaşl lar ve çocuklar etkileniyor. ‘Friends of earth’ (Dünyan n Arkadaşlar ) adl örgüt, soğuklardan kaynakl olarak her sene yaşanan ölümlerin önüne geçebilmek için 15 y ll k bir program belirledi. Hükümetin bu konudaki önerisi ise k s tl enerji kullan m ve binalar n izolasyonu. Ancak yaklaş k 8 milyon insan zaten yeterli derecede s cak olmayan evlerde oturarak k ş aylar n atlatmaya çal ş yor. Bu yüzden, Dünyan n Arkadaş sözcüsü, hükümetin enerji tasarrufu önerisini sert bir dille eleştirdi. İngiltere’de soğuktan ölenlerin say s n n Rusya ve Finlandiya’dan daha fazla olmas kamuoyunda tepki ve şok yaratt .
Avrupa göçmenlere muhtaç (Baştaraf 1. sayfada)
ABD dünyay fişliyor Avusturya Krone gazetesinin bildirdiğine göre, ABD’nin beyni NSA (Ulusal Güvenlik Ajans ) dünyadaki 6.3 milyar kişinin kişisel bilgilerini toplamak için özel bir teşkilat kurdu. 11 Eylül’ün ard ndan ABD, “terör sald r lar n önleme” bahanesiyle tüm insanlar n adres, telefon, iş ve sağl k bilgilerini fişlediği kapsaml bir çal şma başlatt . CAPPS (“Topyekün Enformasyon Duyarl l ğ Program ”) ad yla başlat lan çal şmada şimdiye dek 2 milyar kişinin kay t alt na al nd ğ bildirildi. Bu program uyar nca nüfus kütükleri, sigorta ve hastane kay tlar gibi kaynaklardan sağlanan bilgiler topluca denetlenecek. Bilgilerin önem derecesine göre tüm insanlar “yeşil, sar ve k rm z ” renklerle ‘teröre yatk nl k s n flamas ’na sokulacaklar. Herhangi bir terör tehdidi olduğunda, herkese rengine -yani ‘suç potansiyeline’göre davran lacak.
ve dibe vuran ekonomiyi düzeltmek için Türkiye başta olmak üzere, birçok ülkeden göçmen işçi getirtmişti. Diğer ülkeler de farks z değil. Avrupa devletleri, davul zurnalarla karş lad klar biz göçmen işçi ve emekçileri y llarca en ağ r ve en pis işlerde, en düşük ücretle çal şt rd lar. Avrupa’da her dönem, en çok ezilen ve sömürülen hep bağ ml ülkelerden gelen göçmen işçi ve emekçiler oldu. Irkç sald r lar nda katledilmesi ise cabas . Hughes’in söyleminden, İn-
giltere’nin ileriye doğru politikalar üreteceği sonucu ç ksada, işin asl böyle değil. Bu politikalar, Avrupa devletleri taraf ndan özellikle, inşaat, tekstil vb. ucuz işgücüne ihtiyaç duyulan sektörlerde sinsi bir şekilde uyguland , uygulan yor. Örneğin, Fransa işgücüne en çok ihtiyaç duyduğu inşaat ve tekstil sektöründe, kaçak çal şan işçilere y llarca göz yumdu. Onbinlerce Türkiyeli ve Çinli kaçak işçinin inşaat ve tekstil sektöründe çal şt ğ n bilmesine rağmen sessiz kald .
Ayr ca, İslamc lar’da türbanda ifadesini bulan her türlü dinsel inan ş, bir dünya görüşü ve ‘kurtuluş umudu’ olarak da ezilen emekçi insanlar için bir ‘ç k ş yolu’ değildir. Bu, insanlar bağnazlaşmaya da sürükleyen büyük bir yan lsamad r; meselenin özü ve değiştirilmeye çal ş lmas gereken noktas da buras d r. Ancak bunun yolu, bask ve yasaklar, zora dayal tutumlar olamaz. Gelişmiş toplumlarda bile insanlar n özellikle de en fazla ezilen, horlanan, toplumsal yaşam n d ş na itilen “en alttakiler”in neden gün geçtikçe dine daha fazla yönelip dinci bağnazl ğa sar ld klar sorusuna yan t aranmal d r. O zaman sorunun esas nda bir sistem sorunu olduğu, insanlar aras nda korkunç eşitsizlikler yaratmakla kalmay p son 20 y ld r bunlar çok daha fazla derinleştiren bu sistemin kendisinden kaynakland ğ gerçeği görülür. Bu durumda, sorunu yaratan kaynağ kurutmay esas almay bir kenara b rak p, üstüne üstlük onu koruyup sürdürebilme amac yla getirilen yeni bask ve yasaklar savunmak, iki kere gerici, ayn zamanda ikiyüzlü ve nafile bir çaba olmaktan başka bir anlama gelmez.
Fransa’n n ateşi neden yükseldi?
mas . Hükümetlerin sosyal yard mla geçinenlerin “ülkedeki yabanc lar” olduğu yan lsamas rakamlar n diliyle boşa düşüyor. Araşt rmalara göre, sosyal yard mla geçinenlerin oran yüzde 3’lerden yüzde 22’ye f rlarken, bunun 13.2’sini Almanlar oluşturuyor.
Soğuklar can al yor İngiltere’de 2003 Aral k ay n n son haftas nda 2 bin 500 kişinin soğuktan yaşam n yitirdiği aç kland .
(Baştaraf birinci sayfada)
Kimse kimsenin neyi giyip neyi giyemeyeceğine zorla müdahale edemez. Hele bir de işin içine devlet otoritesi, bask , yasak ve cezalar girerse, bu düpedüz bireylerin demokratik hak ve özgürlüklerine karş bir sald r anlam na gelir. Öte yandan türban savunucular da, İran örneğinde olduğu gibi ellerinde devlet gücünün olmad ğ durumlarda bile, kendi İslami inan şlar na “ayk r ” gördükleri türden (örneğin mini etek, şort, mayo gibi) giysiler giyen, Ramazan’da oruç tutmayan, namaz k lmayan vd. insanlar değişik biçimlerde bask alt na almaya çal şt klar n inkar edemezler. Dolay s yla, aralar ndaki bütün ideolojik farkl l klara karş n, tepeden inmeci bir “laiklik savunucular ” ile islamc düşünce sahipleri aras nda bu noktada özde bir farkl l k yoktur.
Ne değişti? 1903 bahar nda, parlamento kilise ile devlet işlerinin ayr lmas için bir yasa taslağ haz rlamak üzere yine bir komisyon kurulduğunda baz lar “Ayr l k yasas m ? Ciddi olamazs n z. En az ndan 20 y l gerekir” demiş. 20 y l çok uzun zaman dilimi sananlar aradan geçen bir asra rağmen fazla bir değişiklik olmad ğ n , ayn türden komisyonlarda, ayn türden tart şmalar n yap ld ğ n görseler durumun “ciddiyetini” anlarlard . Kippa, başörtüsü, haç ya da diğerleri karş lar nda gerçekten “laik” yönetimler bulana kadar sorun olmaya devam edeceğe benziyorlar...
Almanya’da yoksulluk t rman yor Almanya’da, Federal İstatistik Dairesi’nin araşt rmalar na göre, son k rk y l içinde sosyal yard mla geçinenlerin say s 580 binden 2 milyon 760’a yükseldi. Araşt rman n en çarp c sonuçlar ndan biri de, sosyal yard ma ihtiyaç duyan Almanlar n say s nda da büyük bir art ş olduğunu ortaya koy-
DÜŞÜNDÜRÜCÜ SAYIKLAMALAR
Şimdi ise kaçak işçiye ihtiyac kalmad ğ için, iltica ve göçmen politikalar n giderek sertleştiriyor. Önümüzdeki May s ay nda, Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği’ne girecek olmas ile birlikte, gelecek ucuz işgücünü hesaplayarak, kaçak işçileri bir bir s n rd ş ediyor. Bu durum Almanya veya İngiltere’de de farkl değil. Politika her yerde, her zaman ayn . İhtiyac n olduğu zaman ucuza kullan ve son kullanma tarihi dolunca at!
“Yeşil Kuşak” sevdas ndan “medeniyetler çat şmas ” na... Daha geniş bir çerçeve ise, ABD’nin 11 Eylül sonras estirdiği ‘terör havas ’, “medeniyetler çat şmas ” üzerinden çizilebilir. Başta Fransa ve Almanya olmak üzere, AB ülkeleri de buna uygun bir konumlanma içine girmeye başlad . Kapsam genişletiliyor ve bu da zaten varolan kamplaşma ve kutuplaşmay art rmaya aday görünüyor. Yani mesele basitçe ve yal n olarak “türban”, “dini semboller taş nmas n n yasaklanmas ” değildir. Konunun, dünya çap nda girişilen yeniden yap land rma, dünyaya yeni bir nizam verme ve temel önceliklerdeki değişmenin gerektirdiği s n rlar yeniden çizmeyle ilişkisi vard r. Emperyalistler ve burjuvazi aç s ndan siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlardaki denge, her zaman güç kullan larak sabitlenmeye çal ş lm şt r. Güç kullan larak dayat lan bir biçim, yasa, kural, normun, bir başka kesitte yine güç kullan larak aksi hayata geçirilmeye bak l r. Bu bir kesitte ve ülkede, İran ve Körfez ülkelerindeki gibi ‘baş yasa zoruyla kapatmak’ olarak ortaya ç kar; Fransa örneğinde olduğu gibi, bir başka kesitte ve ülkede ‘baş yasa zoruyla açmak’... Emperyalistler kendi ülkelerinin d ş nda olduğunda bu tür uygulamalara ‘hoşgörüyle’ bakabilir; radikal davranmaz, en fazla kimi ‘aş r l klar ’ budamakla ya da budanmas n önermekle yetinir. ABD’nin yak n geçmişte d ş politikas na eksen yapt ğ “Yeşil Kuşak” stratejisi, İslamc l ğ n güçlendirilmesi ve politize edilmesi esas na dayan yordu. Bugün ise ‘en büyük tehdit’ söylemiyle hedefe çak lm ş durumda. “Laikliğin kalesi” say lan Fransa ise şimdi kendi ülkesinde, geçmiş sömürgecilik dönemi rüyalar n n yorumunu yapmakla, “Ben laikliği yerleşti me konusunda nerede hata yapt m” say klamalar yla meşguldür. Bu muazzam Müslüman nüfus içinde yukar dan aşağ , zor yoluyla ve bast r c bir laikliğin temellerini sözde yeniden atmakta olduğunu yinelemektedir. Görünen o ki, sadece Fransa değil, AB’nin diğer ülkeleri de, her f rsatta aşağ lad klar , türlü türlü yöntem kullanarak kendi kültürlerine eklemlemeye çal şt klar dünyan n ‘lanetlileri’ göçmenlerden çok çekecekler. Ve üzerlerine hesaplar yap lan bu hat r say l r kitlenin içinde yaşad klar koşullar n ve ezilmelerinin kaynaklar n göstermeyen, onu ortadan kald rmaya yanaşmayan her eşitlik ve özgürlük talebi de, sahtekar ve liberal bir ikiyüzlülük olarak yank lanacak.
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 4
Yaflanacak
Dünya 4
D
Ü
N
Y
A
Afrikal Olmak Suç mu?
İnsanlar ve Tarih Birlikte Y k ld lar
Fildifli Sahili, Afrika’da yoksul ve zavall› bir ülke. Bu ülkede aylard›r kimin kimi öldürdü¤ü bile belli olmayan katliamlar, açl›k, panik ve ölüm kol geziyor. Dünya’n›n umurunda de¤il... “Bizim ülkemiz, Markossi’nin çiftli¤i de¤il. Onlar küçük bir az›nl›¤› temsil ediyorlar. Onlar mafya. ‹flleri, yaln›zca çocuklar› öldürmek, kad›nlar› kaç›r›p tecavüz etmek. Bunlar Fildifli Sahili’nde (Cote d’ivorie) yaflanan iki y›ll›k bir durum de¤il. Geçmifli 1960’l› y›llara dayanan mafya-devlet güçleri her fleyi talan edip, y›llarca halk›m›za zulüm ettiler”
yaşayan Fildişi Sahilliler başkenti terk edip köylere gitti. Çünkü insanlar orada yaşam n daha garantili olduğunu düşünüyorlar.
“Dinler aras çat şma” yok Fildişi Sahili yönetiminin İslam Birliği’ne üye olmas her şeyi alt üst etti. Zaten o zaman iş ç ğr ndan ç kt . “Dinler aras nda çat şma var” diye, ülkeye müdahale edildi. Fakat yalan söylüyorlar. Dinler aras nda çat şma yok. Mesela biz Katolik bir aileden gelmeyiz. K z kardeşim evlenince İslam dinini kabul etti. Yani herkes kendi tercihini yapabiliyor. Eğer bugün nüfusun çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyorsa, onlar da komşu ülkelerin Fildişi Sahili’ni parçalamas sonucu oluştu. Bu sözler Christine Zekou’ya ait. “Fildişi Sahili Kad n Hareketi”nden Zekou ile, Paris’te Fildişi Sahili’nde yaşanan halk direnişi üzerine röportaj yapt k.
Fildişi Sahili denince... Fildişi Sahili, Afrika’da yoksul ve zavall bir ülke. Bu ülkede aylard r kimin kimi öldürdüğü belli olmayan katliamlar, açl k, panik ve ölüm kol geziyor. Dünyan n umurunda değil... Fildişi Sahili’nin dünyada başka bir örneği yok. Ülke, Fransa, İngiltere ve Belçika taraf ndan parçalan p bölüşülmüş. Her bir parças , bu ülkeler taraf ndan sömürgeleştirilmiş. Mevcut nüfusun sadece yüzde 28’ini Fildişi Sahili’nin yerlisi, geri kalan bölümünü ise, Mali, Nijerya, Gine, Liberya ve diğer ülkelerden gelen insanlar oluşturuyor. Markossi’nin k rk y ll k iktidar döneminde bakanl klar dahi bu ülkeler taraf ndan paylaş lm ş. 2000 y l nda yap lan seçimleri ise Sosyalist Parti kazanm ş. Parti’nin kökleri 1969’a dayanmakta. Baş n Laurant Gbagbo’nun çektiği Halk Cephesi önderleri, y llarca kovuşturma, işkence, askeri kamplarda tecrit yaşamlar na karş n, Fildişi Sahili insan n n sempatisini toplam ş ve halkla bütünleşmiş. Laurant Gbagbo’nun iktidara gelmesi, başta Frans z burjuva-
zisini rahats z etmiş.
Darbede Fransa parmağ Sosyalizmden etkilenen Laurant Gbagbo’nun sosyal içerikli program , köylülere verilen haklar, üretim üzerindeki denetim, kakao ve kahve üretimini kontrol alt nda tutan Fransa ve İngiltere’yi rahats z etmiş. Bundan bir y l önce, Fransa’da bulunan Markossi ve adamlar n tekrar iktidara haz rlayan Fransa devleti, Markossi darbesini el alt ndan destekledi. Darbe girişimi sonucunda ç kan çat şmalarda bugüne kadar yüzlerce insan katledildi, binlercesi ise kay p.
Dünya suskunluğunu koruyor Sizin, “Frans zlar gitsin, Amerikal lar gelsin” şeklinde bir slogan n z var. Her ikisi de emperyalist ülke, aralar nda ne fark var? Kald ki, istediğiniz Amerika bugün hala Irak’ta işgali sürdürmekte ve katliam yapmakta. Neden Amerika’y istiyorsunuz? Christine Zekou: Sözüm ona iç savaş engelleme ad alt nda, geçen Şubat ay nda 4 bin Mavi Bereli’yi Fildişi Sahili’ne ç kart rken demokrasi havarisi kesiliyordu Jacques Chirac. Bize soruyorlar; “Neden Fransa gitsin de, Amerika gel-
sin” diye. Dünya suskunluğunu niye koruyor; kimse bunu sormuyor. İnsanlar vahşice öldürülüyor ve bu normal bir şey gibi karş lan yor. Yani bizim suçumuz Afrikal olmak m ? Düşünün, Irak’ta iki Amerikal asker öldürülüyor, k yamet kopar l yor. Adaletsizliği siz de görüyorsunuz.
Katliam durdurulsun Fildişi Sahili çaresiz kalm ş. Y llard r parçaland , insanlar katledildi. Bize güç verecek bir tek ülke yok. Amerikal lar gelsin derken, hiç olmazsa katliam durdurulsun istiyoruz. Dedikleriniz doğru. Ayn Amerikal lar Irak’ta katilam yapmakta. Siz çaresizlik nedir bilir misiniz? İşte biz Fildişi Sahili insanlar böyleyiz. Ortada yönetim yok, iş yok. Belki de açl k h zla yay lacak. Fildişi Sahili de Somali’ye dönecek. Birkaç kuruluş ç k p yiyecek yard m nda bulunarak egolar n tatmin edecekler. İnsanl k bu olmamal . Biz korkumuzu d şa vurdukça, onlar sustular. Darbe girişimine karş genelde uluslar aras arenada, özelde ise Fransa’da ne gibi girişimleriniz oldu? C. Zekou: Burada Sosyalist Partiye gittik, yard m edin diye
yalvararak. Direkt olmasa da, “Yapabileceğimiz bir şey yok” denildi. Ben bir kad n olarak ürpertici buldum bunlar n davran ş n . Fransa Komünist Partisi’ne de gittik. Onlar n da Sosyalist Parti’den pek bir farklar yok. Hiçbir uluslararas pozisyonlar dahi yok. B rak n yard m etmeyi, alakas z davran şlar sergilediler.
İnsanlar köylere kaç yorlar Peki, darbeye karş şu an neler yap yorsunuz? C. Zekou: Aylard r Fildişi Sahili’nde katliam, kargaşa, panik ve ölüm kol gezmekte. Kimin kime karş savaşt ğ , ne istediği belirsiz olan bir ülke. Yaln z karanl ğ n çökmesiyle başlam yor korku. Gündüzleri bile insanlar vahşice öldürülüyor, işkence yap larak yol kenarlar na cesetleri at l yor. Bugüne kadar öldürülen çocuklar n, tecavüze uğrayan kad nlar n say s bile bilinmemekte. Dünyan n suskunluğunu devam ettirdiği Fildişi Sahili’nde, peki biz ne yap yoruz? Halk Cephesi’nin inisiyatifinde üç gündür açl k grevi başlad . Milis güçleri, katliamlar önlemek için ne yap lmas gerekiyorsa onu yap yorlar. Bak n, başkent Abdajini’de
Dünyaya çağr m zd r Eklemek istediğiniz başka bir şey var m ? C. Zekou: Genel olarak emperyalistler, bütün dünyada Yeni Dünya Düzeni’ni iyi bir şeymiş gibi lanse etmek istiyorlar. Ama Afrika’n n ne yeri belli, ne de geleceği... Yüzy llar önce olan sömürgecilik bugün tekrarlan yor. Irak’ta ne yap l yorsa, çok geçmeden Fransa da, Fildişi Sahili’nde ayn s n yapacak. Sonuç olarak, herkese seslenmek istiyorum. Bu insanl k dram na karş ç k n! Fildişi Sahili halk n n tek özlemi, özgürce, kendi kendisinin efendisi olmas . Bu bizim hakk m z. Cesetlerimizi de çiğneseler biz bu hakk m z ve rüyam zdan vazgeçmeyeceğiz. Sarkozy ve Chirac bizim kaderimizle oynamas n. Fildişi Sahili’nde çocuklar öldürülürken, kad nlar tecavüze uğrarken hiç kimse rahat uyumamal . Tüm insanl ğa sesleniyoruz; 21. yüzy lda bu insanl k ay b na ortak olmay n! Bizim özlemimiz, slogan m zda olduğu gibi “Sosyalizm Gerçek”. Bizim istediğimiz yaln zca bu.
İran’da İpek Yolu üstünde kurulu tarihi Bem kenti, 6.3 şiddetinde depremle enkaza döndü. Kerpiç evler, binlerce insana mezar oldu. Ölü say s 40 bini aşt . 26 Aral k’taki depremden sonra portakal , hurmas ve tarihi dokusuyla ünlü, 90 bin insan n yaşad ğ Bem kentinden geriye harabe kald . Her y l 100 bin turist çeken, dünyan n en büyük kerpiç kalesi olarak bilinen 1500 y ll k Bem Kalesi yerle bir oldu. Çok büyük şiddette say lamayacak bir sars nt da bunca y k m ve can kayb n n olmas , geriliğin ve yoksulluğun sonucu. Tarihi Bem kenti art k, ‘insanl k ad na’ utan lmas gereken y k nt dan bir abide.
K br s’ta Sand ktan Bunal m Ç kt K br s’ta seçim sonras hükümet kurma görevi CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi)’ne verildi. Denktaş, seçimlerden önce CTP için, arada büyük oy fark olmazsa hükümeti kurma görevini vermeyeceğini aç klam şt ; ne varki sonuçta Talat’a görev vermek zorunda kald . CTP’nin önce UBP (Ulusal Birlik Partisi) ile hükümet kurma girişimleri sonuçsuz kald . Böylece Türkiye’nin geniş tabanl hükümet istek ve beklentisi de boşa düştü. Hükümeti kurma sorununun giderek yeni bir krize dönüşmeye başlad ğ noktada, Türkiye’nin de bask lar yla CTP ile DP (Demokrat Parti) aras nda bir koalisyon hükümeti kuruldu. K br s seçimleriyle birlikte Ada’da “çözüm” üzerine yürütülen tart şmalar belirgin bir yoğunluk kazanm ş durumda. Bölge ile olan egemenlik ilişkileri gereği Annan Plan ekseninde AB, ABD ve Türkiye aras nda yürütülen tart şmalar ve pazarl klar karş l kl ayak oyunlar yla devam ediyor. K br s’ n güney ve kuzeyinde yaşayan halklar n geleceklerine kendilerinin karar vermesi gerekirken, onlar ad na pazarl k masalar nda başkalar ve işbirlikçileri oturuyor.
Eylemci Askerlere Hapis Cezas İsrail’in Filistin topraklar ndaki işgalini k nayan beş İsrail askeri, operasyonlara kat lmay reddettikleri için, askeri mahkeme taraf ndan birer y l hapis cezas na çarpt r ld lar. 4 Ocak’ta verilen karara göre, cezan n bitiminde de askerlikten at lacaklar. “Emre itaatsizlik”ten hüküm giyen askerler, “Gazze ve Bat Şeria’da İsrail askerleri y llard r suç işliyor. Ordu içinde bize kat lacak daha çok kişi var...” dediler. Filistin’de sürmekte olan işgale tepki gösteren eski bir yarbay da, ayn gün apoletlerini b rakarak sembolik bir eylem yapt . Geçtiğimiz Eylül ay nda da 27 İsrailli pilot, “İsrail’in Filistin topraklar ndaki işgali, İsrail’in geleceğini tehdit ediyor” diyerek aç k mektup eylemi yapm ş ve operasyonlara kat lmay reddetmişlerdi.
Dünya’n›n Sokaklar›...
Meksika’da bir hareket: EZLN
31 Ocak 1993 günü, saatler 24.00’ü gösteriyordu. Meksika Devlet Başkanı Carlos Salinas de Gortari kadehini yeni yılın zaferi için kaldırırken, tv spikerinin acıklı sesi resepsiyonda bulunan devlet erkanının üzerine bir karabasan gibi çöktü. Chiapas eyaletinde binlerce yoksul köylü silahlarıyla ormandan çıkıp şehre girmişti. Kısa sürede dünya basını ve tv’ler ayn haberi geçiyorlard : “EZLN ayaklandı”. Meksika’da 10 Ocak 1994 tarihinde herşey değişivermişti. Bölgede sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetime rağmen, silahlı
ganı temel slogan oldu. EZLN ateşkesten sonraki dönemde yerel örgütlenmeye ağırlık vererek Meksika’da yeni bir model yarattı. Eğitim, sağlık, barınma, iaşe komiteleri oluşturarak Chiapas eyaletinde özerk yönetimini ilan etti. Geçtiğimiz Ağustos ayında otuz komün kurarak Chiapas otonom bölgesel yönetime devrettiğini açıkladı. EZLN esinini, Meksika köylü hareketi lideri Panço Villa’dan aldığını her vesilede dile getirerek, kendilerinin 20. yüzyıl n son, 21. yüzyıl n ilk gerilla hareketi olduğunu vurgulamakta.
halk kendi yönetimini ilan etti. Bütün dünyanın gözleri bir anda Chiapas’a, Zapatistalara çevrildi. EZLN adına açıklamayı Komutan Yard mc s Marcos yaptı: “Mücadelemiz, liberalizm ve küreselleşmeye karşı”. Chiapas’ta toprak reformu ve eşit haklar temelinde insanca yaşam taleplerini dile getirdi. 10 günlük ayaklanmaya karşın Meksika yönetiminin ateşkes önerisi EZLN tarafından kabul edildi. Marcos’un açıklamaları sistem karşıtı harekette bir rüzgar estirdi. Başta Latin Amerika olmak üzere birçok ülkede aydın ve entellektüel çevrelerce des-
tek açıklamaları yapıldı. Yeni bir akım olarak ele alınıp değerlendirilen bu hareket, kendisini globalizm karşıtı olarak tanımlayarak 1994’de ilk toplantısını Meksika’da gerçekleştirdi. Hızla yaygınlaşan küreselleşme karşıtı hareket Seattle, Prag, Porto Allegre, Cenova ve Evian da yank land . Dünyanın her yan ndaki sistem karşıtı gruplar bu eylemlerde yer aldı. Küreselleşme karşıtı hareketin gelişimi ile birlikte özellikle de reformist akımlar, beklenmedik güç birikimiyle harekete yön vermeye çalıştı. “Başka Bir Dünya Mümkün” slo-
EZLN’nin simgesi haline gelen komutan yard mc s Markos, Latin Amerika’da yeni bir hareket yaratmasına yarattı fakat, 10 Ocak 1994’deki 10 günlük silahlı ayaklanma sonrası EZLN reform yoluyla sistem içerisinde çözüm üretmekten öteye gidemedi. Marcos’un MexicoCity’de yaptığı tarihi konuşma EZLN’ye bu çerçevede yön vermeyi de hızlandırdı. 1 Ocak ayaklanmasıyla uykuları kaçan Meksika burjuvazisi, Marcos’un açıklamalarıyla artık rahat nefes alabilirdi. Çünkü EZLN’nin Meksika yönetimini yık-
ma gibi bir derdi yoktu. Chiapas’ta otonom yönetimlerin ortaya ç kmas na ve belli sosyal-demokratik haklar n elde edilip fiilen kullan lmas na rağmen EZLN bu s n rlar içerisin-
de kalmakla yetinecekti. EZLN’nin en büyük zayıflığı, iktidar olma perspektifinden yoksun olması. Kendilerine yeni tipte Marksist deseler de, ruhları reformist...
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 5
Yaflanacak
E
M
E
K
D
Ü
N
Y
A
S
25 y ld r çal şt ğ işyerinden at ld Ad› Arif... Yirmibefl y›ld›r Almanya’da bir cam fabrikas›nda çal›fl›yordu.... Almanya’ya 1976 y›l›nda iflçi çocu¤u olarak gelmiflti. Geçti¤imiz Ekim ay›nda, 2004 Ocak ay›ndan itibaren ifline son verilen 80 iflçiden biri oldu¤unu kendisine bildirdiler. Yirmibefl y›ld›r çal›flt›¤› cam firmas› Saint-Globail Sekurit ’den at›lm›flt›. O da, son zamanlarda büyüyen iflsizlik dalgas›n›n vurdu¤u göçmenlerden biri olmaktan kurtulamad›. dedim. “Biz sosyal plan imzalad k ama sosyal plana göre senin ç kar lmaman laz m. Haks zl k yapm şlar. Fakat ona biz birşey diyemeyiz, siz ancak mahkemede halledersiniz.” dediler. Onlara vekaletname verdim. Bilmiyorum yard mlar olacak m ?İşçinin yan nda gibi görünüyorlar, öbür yandan da işverenin ç karlar n savunuyorlar. Mahkemeye verdim, avukata gittiğimde ayn s n ona da anlatt m. “Doğru, böyle yapamazlar” dedi. Almanya’da insan haklar vard r diyorlar. Hak, hukuk, demokrasi eğer varsa, 25 y ll k emeğimin karş l ğ bu olmamal .
“Sermaye kar n peşinde” Son y llarda çok say da firma toplu işçi ç kar yor. Bunun nedeni sadece yabanc düşmanl ğ m ?
“Kendimi bir anda boşlukta hissettim...” Arif Bey. İşten at lma gerekçenizi bize k saca anlat r m s n z? Arif: Bir arkadaş bana listede senin ismin de var dedi. Ç karacaklar işçilerin listesini çok önceden haz rlam şlar, aşağ yukar alt ay önceden. Bunlar n yüzde 90’ yabanc , yüzde 80’i Türk. Şef bay Vuranok beni büroya çağ rd . “Sosyal plan size de tesadüf etti, kusura bakma ç k ş n vereceğiz” dedi. Okuduğum sosyal plana göre benim olmamam laz md , “Ben bunu kabul
etmiyorum” dedim. “Etsen de etmesen de senin ç k ş n verildi; istersen başka yerde iş bulma konusunda sana yard mc olurum” dedi. Ben de “Lüzum yok” dedim. “Sizin sosyal plana göre, çal şma senesi az olanlar, çocuksuzlar ç kacakt . Ben 25 y ll k işçiyim, üç çocuğum var” dedim. Asl nda yabanc düşmanl ğ var tabii. Tamam işçi k y m , ama yabanc düşmanl ğ da var. Olmasa at lan işçilerden yüzde 90’ yabanc olmazd . İlk s ralar epey bir şok yaşad m. Kendimi bir anda boşlukta hissettim. Şimdi de o zamanki gibi olmasa da etkisindeyim.
Ben 18 yaş ndayd m işe al nd ğ mda, bekard m. Bir buçuk sene sonra evlendim, en büyüğü 22 yaş nda üç çocuğum var. Şimdi 43 yaş nday m. Başka bir meslek öğrenmedim. Anlayacağ n z ömrüm orda geçti.
“Sendikan n da bir hayr yok” Herhangi bir sendikaya üye misiniz, konuyla ilgili sendikan zla görüştünüz mü, başka ne gibi girişimlerde bulundunuz? Arif: (IG/BSE) DGB’ye üyeyim. Sendikaya gittim, “Sizler benim ç k ş m imzalam şs n z”
Arif: Polonya’da yeni firma açm şlar. Araba camlar n hep oraya gönderdiler. Orada yapt r p burada sat yorlar. Ucuz işçilik. Türkiye’de, İtalya’da da var bunlar n firmas . Nerede ucuz işgücü varsa firmalar n oraya taş yorlar. Ama getirip burada sat yorlar. Vergi kolayl ğ da var. Ucuz üretip pahal ya satarak tabii daha çok kar ediyorlar. Ford, bir taraftan işçi ç kar yor. Ama öte taraftan esas üretimini Türkiye’ye, Brezilya’ya, Çin’e kayd rd . Mesela Belçika’dakini tamamen kapatt . Emeklilik yaş n n yükseltilmesine ilişkin yorumunuz nedir?
5 Dünya
I
Arif: Bunlar herhalde “emekli olmadan ölsün bu insanlar” diyorlar. Mezarda emeklilik bu. İşçi k sm 50’sinde-60’ nda zaten çöküyor. K rk-elli sene çal şan birinin hiçbir şeyi kalm yor. Kemikleri bile eriyor. Politikac lar 100 sene bile yaşar. Onlar işçinin ne şartlarda çal şt ğ n anlamazlar bile, bürosunda akşama kadar oturur, emeklilik yaş n yükseltir tabii ki. Grev ve direnişler yaparak işten atmalar engellemek mümkün değil mi? Arif: Patronlar biraz sesi ç kan bar nd rm yor. Ya susturuyor ya da işten at yor. Dayan şman n önünü kesmek için paral ç k ş, işçiler aras rekabet bilinçli olarak körüklenip bundan yararlan yor. Bu yüzden de herkes kendini kurtarmay düşünüyor. Haklar m za yönelik en büyük sald r SPD döneminde oldu
Sendikal Forum
Irkç yasalara karş daha atak bir politika geliştirilmeli Mehmet Akyol GBI-Tekstil İşkolu Sekreteri
İsviçre hükümetinin bugüne kadarki göçmen politikas n sendikalar yetersiz bularak eleştirdiler. Yeni seçilen bakanlar kuruluna bak ld ğ nda ise, gelenin gideceği aratacağ aç kça görülmekte. 2004 y l bu anlamda göçmenler aç s ndan önemli bir y l olacak gibi görünüyor. Göçmen politikas n n esaslar n belirleyecek olan bir dizi yasa ve değişiklikler, bu y l meclisin gündeminde bulunuyor. Irkç faşist SVP’nin fikir babas Blocher’in göçmenlerden sorumlu bakan seçilmesinden önce meclis, yeni göçmen yasas ve iltica yasas n gündeme alm şt . İlkbaharda bu yasalarla ilgili görüşmeler başlayacak. Yine geçen y l meclis taraf ndan kararlaşt r lan yeni Vatandaşl k Yasas ’da bu y l May s veya Eylül aylar nda halk oylamas na sunulacak. Avrupa Birliği ile İsviçre aras nda yap lan ikili anlaşman n serbest dolaş mla ilgili ikinci bölümü de bu y l yürürlüğe girecek. Göçmenlere karş daha sert bir politika izleyeceği aç k olan bu hükümete ve giderek artan yabanc düşmanl ğ ve rkç l ğa karş sendikal hareket nas l mücadele etmelidir?
Yeni bir “kağ ts z işçi“ kategorisi yarat l yor 2010 Ajandas ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Arif: Bence işçi k y m n daha rahat yapmak, bizleri ezip geçmek için bunu ç kard lar. 1996’dan beri Alman vatandaş y m, sosyal demokrat partiler hakk m z daha çok savunur düşüncesiyle bu partiye oyumu verdim. Ama haklar m za yönelik en büyük sald r bunlar döneminde yap l yor. Anlayacağ n z kim gelirse gelsin birbirinden farkl değil. Demokrasiyi de, insan haklar n da kendi ç karlar na göre düzenliyorlar.
Euroyla yaşam zor!..
Blocher öncesi hükümetin haz rlad ğ yeni Göçmen Yasas , göçmenleri geldikleri ülkelere göre ayr mc l ğa tabi tutmakta. Buna göre Avrupa Birliği d ş ndan yaln zca İsviçre ekonomisinin ihtiyaç duyduğu yüksek kalifiye işçi gelmesine izin verilirken, AB vatandaşlar serbestçe burada çal şabilecekler. Göçmenleri adeta potansiyel suçlu gören bu yasa, göçmenlerin ailelerini yanlar na getirme imkan n buraya geldikleri ilk 5 y lla s n rlamay öngörmekte. Yine yeni yasa ile yürürlüğe konulmak istenen k sa süreli çal şma izni, ne aile fertlerini yan na getirme imkan n ne de işyeri değiştirme imkan n tan makta. Bu yönü ile insanl kd ş bir statü olan ‘sezonluk işçi’ statüsünden daha kötü yeni bir statü ortaya ç karmakta. Üstelik bu statüde olanlar n, “sezon işçisi” gibi belli bir süre sonra y ll k oturma izni alma imkanlar da bulunmamakta. Belli ki böyle yeni bir kategori, bir kez daha “kağ ts z işçi” yaratacakt r. Hükümetin amac , tamamen ekonominin ihtiyaç duyduğu çal şma gücünü temin etmek olarak özetlenebilir; yani bir yandan tar m, turizm vb. işkollar için ucuz işgücü, bir yandan hizmet sektörü vs. için de kalifiye işgücü. Yasa art k kangren olmaya başlayan “kağ ts zlar” sorununa bir çözüm bulmak bir yana, bu sorunu daha da yak c hale getirecektir.
Sendikalar daha atak politikalar geliştirmeli Yaşanacak Dünya olarak Euro’nun yaşam m zdaki etkilerini sorduk:
Sizi tan yabilir miyiz?
*** Sizi tan yabilir miyiz?
Thomas: Mesleğim sendika sekreteri.
Hatice Çiftçi: Ev han m y m.
Agenda 2010 ile birlikte euro sizin için ne anlam taş yor?
Euro’nun gelmesiyle yaşam n zda ne gibi değişiklikler oldu?
Thomas: Agenda 2010 da, euro da ikisi de kötü olgulard r. Bunlar n amac sömürüyü art rmak kendi kârlar n garantiye almakt r. Eğer böyle değilse fazla kazanandan fazla vergi al nmas prensibiyle neden hareket edilmedi de sabit gelirlilerin s rt na yüklendi?
Hatice Çiftçi: Almanya’da yaşam koşullar daha da kötüleşti. Basit bir örnek verecek olursam, Mark zaman nda 100 markla ailemin mutfak masraflar n karş layabiliyordum. Ama şimdi 100 euro da harcasam hafta sonunu getiremiyoruz. Tabii bu sadece mutfak masraf yla s n rl kalan birşey değil.
Kiralardan ulaş m masraflar na kadar bu böyle. Yani çok kötü durumday z. Almanya’da yaşam öldü.
*** Sizi tan yabilir miyiz? Halil Özdemir: İşçiyim.
Euro yaşam n z nas l etkiledi? Matershann: Euro’nun uygulanmaya geçilmesiyle temel tüketim maddelerinden tutun da hemen hemen herşey ikiye katland . Ama ayl klar m z ayn düzeyde. Bu şu anlama geliyor, sosyal yaşam m z iki kat daha aşağ ya çekildi. Şimdi gördüğüm en çarp c örnek zenginlerin daha fazla zengin olduğudur. ***
*** Euro’ya geçişle yaşam n zda ne gibi değişiklikler oldu? - Euro’ya geçince paran n nereye gittiğini anlam yoruz. Ve hala insanlar Mark’ , Euro’yla kar şt r yorlar. 2.99 euroyu hala mark san yorlar. Ucuz diye al yorlar. Mark zaman nda daha iyiydi. Euro’yla kendimizi çok huzursuz hissediyoruz.
Euro’ya geçiş yaşam n zda ne gibi değişiklikler getirdi? Halil Özdemir: Al m gücümüz yüzde 40 daha azald . Mark döneminde birikim yapabiliyor, ihtiyaçlar m z rahatça karş layabiliyorduk. Almanya’da art k hiç birşey eskisi gibi değil. Bundan sonra da daha da kötüleşecek yaşamak.
Göçmen politikas na ilişkin bu kadar çok konunun gündemde olduğu bir dönemde, rkç l k ve yabanc düşman bir politika ile seçimlerde başar elde eden bir partinin fikir babas n n göçmenlerden sorumlu bakanl k görevine gelmesi oldukça tehlikeli gelişmelere yol açacakt r. Sendikal hareketin buna karş etkili ve atak bir mücadele yöntemleri geliştirmesi kendini dayatmaktad r. Bu çerçevede yap lacak olan İsviçre Sendikalar Birliği (SGB)’nin göçmen konferans bir kat daha önem kazanm ş bulunuyor. Bu konferans, sendikalar n izleyeceği göçmen politikas n n temel taşlar n tart şarak karar alt na alacakt r. Gözden kaç r lmamas gereken başka bir konu ise, uluslararas planda yap lacak etkinlikler olmal d r. Kas m ay nda Paris’te yap lan Avrupa Sosyal Forumu, 31 Ocak tarihinde tüm Avrupa’da “kağ ts z” göçmenler için eylemlilikler düzenlemeyi kararlaşt rm şt . Yine bu y l Haziran ay nda yap lacak olan Uluslararas İşçi Örgütü (ILO) y ll k toplant s n n ana konusu da göçmen işçiler olacak. Göçmen işçiler ve onlar n kuruluşlar , tüm bu gelişmeleri dikkate almal ve sendikal hareket ile birlikte rkç l ğa ve yabanc düşmanl ğ na karş mücadeleyi yükseltmelidir.
Amerika köleciliği hortlatt Dil ve matematik bilmeyene ekmek yok!
Amerika Florida’da büyük toprak sahipleri, art k siyahlar değil Meksika’dan gelen göçmenleri köle olarak kullanmaya başlad . Bu gerçeklik, Amerika bas n na s zan haberler sonucu aç ğa ç kt . Florida’da baz büyük toprak sahipleri, Meksikal kaçak işçilerin Amerika’ya girmelerine yard mc oluyorlar. Ama bunun bir bedeli oluyor. Kaçak soktuklar işçilere, kendilerine borçlu olduklar na dair senet imzalat yorlar. İşçiler borçlar n karş l ğ n ödeyebilmek için boğaz tokluğuna çal şmak zorundalar. Çal şma saatlerinin d ş nda da, t pk bir mahkum gibi yaşamaya tabi tutuluyorlar. Borçlar n bitirmeden gitme taleplerini dile getirdiklerinde ise, ölümle tehdit ediliyorlar. K sacas t pk köleler gibi yaşamaya zorlan yorlar.
İngiltere hükümeti, yak n bir gelecekte işsizleri yeni bir uygulamaya tabi tutacak. İngilizce ve matematik bilgisi zay f olanlar n işsizlik yard m paras kesilecek. İngiliz “uzmanlar”, iş bulamad ğ için devletten yard m alan kişilerin neden iş bulamad klar n araşt rm şlar ve işsizlerin “temel dil bilgisi ile matematik bilgisinden yoksun olduklar için işe al nmad klar ” sonucuna varm şlar.
Bu sonuçtan hareketle, işsizlere önce bu eksiklerini gidermeleri için kurs imkan tan nacakm ş eğer yine gideremezlerse kendilerine ödenen işsizlik paras kademeli olarak kesilecekmiş. Bu uygulaman n Nisan ay nda başlayacağ belirtiliyor. Aç lacak kurslarda, işsizlere “resmi dil ile argo aras ndaki fark” anlat lacak, başvuru formu haz rlamak ve dilekçe yazmak gibi temel bilgiler öğretilecekmiş.
Matematik bilgisinin yeterliliğinin tespiti için de, dört basamaklı sayıların işlemlerini zihinden yapma şartı aranacak. Uygulama, sadece göçmenleri değil İngilizleri de içeriyor. K sacas , 2004 Nisan’ ndan sonra İngiltere’de işsizlerin işi bir hayli zor. Dil ve matematik bilmeyene, argo ile “kibar” İngilizce’yi birbirinden ay ramayanlara ekmekte yok!..
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 6
Yaflanacak
Dünya 6
Y
A
Bundan Almanya’da çok var İkinci dünya savaş dönemidir. Bir Nazi subay omuzunda bir kuş ile bakkala girer. Tezgaha gelince Nazi subay n n omuzundaki kuş, bakkala: - Oradan bir paket sigara ver, der. Bakkal şaş r r ve donakal r. Kuş tekrarlar; - Ne bak yorsun öyle bön bön? Sana bir paket sigara ver dedim. Bakkal gözlerini kuştan ay rmadan hemen arkas ndaki sigara paketlerinden birini al r ve tezgah n üstüne koyar. Kuş bu seferde omuzunda durduğu Nazi subay na döner ve - Paray ver, der. Nazi subay paray verir. Bakkal iyiden iyiye şaş rm şt r. Kuş k zar; - Paran n üstünü versene!.. Bakkal paran n üstünü tezgah n üstüne koyar. Kuş Nazi subay na dönerek, - Paran n üstünü al, gidiyoruz der. Nazi subay paran n üstünü al r, cebine koyar, arkaya döner. Tam kap dan ç kacaklar s rada bakkal; - Hooop hemşerim, dur bir dakika! Nereden buldun bu hayvan ? diye sorar. Nazi subay n n omuzundaki kuş, kafas n bakkala doğru çevirir, kanad n boşlukta sallayarak cevap verir: - Oooo! Bundan Almanya’da çok var...
fi
A
M
I
* “Problemi çözünceye kadar bekle” Arşimet- Kent fethedildiğinde Romalı bir asker tarafından öldürülmüş. * “Ölmek üzere miyim, yoksa bugün yaşgünüm mü?” Lady Astor- İngiliz Parlamentosunun ilk kadın üyesiÖlüm döşeğinde bir an uyanıp tüm ailesini çevresinde görünce söylemiş. * “Dostlar alkışlar, komedi sona ermiştir” Beethoven- Kimilerine göre papazın dualarına, kimilerine göre talihsiz yaşamına atıfta bulunuyor.
Mezarc Diktatör bir akşam meyhaneden içeriye girer. Tezgaha yaklaş r. Hafif içkili bir sarhoşun yan na çöker. Oradan buradan konuşurlarken sorar: - Böyle her gün içmek için ne kadar para kazan yorsun? Sarhoş: - Günde 2 yüz milyon lira. - Peki kemerleri biraz s kal m diye ücretleri azalt p, koşullar ağ rlaşt rsak, ne kadar kazan rs n? - 4 yüz milyon lira - Peki biraz daha s karsak kemerleri? - O zaman 5 yüz milyon liraya para demem. Diktatör k zar: - Bu ne biçim iş? Köküne kadar s karsak? - O zaman muhakkak 1 milyar lira kazan r m. Diktatör şaş r r. Adam n ne iş yapt ğ n çok merak etmiştir. Sorar: - Şeytan m s n, nesin? Ne iş yap yorsun? - Mezarc y m...
Hukuk
Yaşad ğ m z güncel konular n içerisinde tüketici haklar n ne kadar biliyoruz? Yasal olarak mağazalar, pazarlamac f rmalar tüketiciye sattağ ürünü hatas z olarak teslim etmekle yükümlüdür. Eğer sat n al nan mal hatal veya bozuk teslim edildiyse veya iki y l içerisinde bir hata ç kar veya bozulur ise tüketici şu haklara sahiptir. Mal n değiştirilmesi veya tamir edilmesi (Nacherfüllung;) Mal bozuk veya hatal ç kt ğ nda veya iki y l içerisinde hata veya ar za ortaya ç karsa, ilk aşamada, mal değiştirmek veya tamiri mümkün ise tamirat isteminde bulunmak gerekiyor. Hatan n tamirat mümkün ise sat c değiştirme yerine tamir de edebilir. Mal n değişiminden veya tamirat ndan doğan bütün masraflar da sat c karş lamak zorundad r. Örneğin transport, posta, tamirat masraflar gibi... Sözleşmenin iptali (Rücktritt vom Vertrag) Şayet değiştirilen mal n yerine gelen mal da hatal ç karsa veya tamirata rağmen hata giderilmemiş ise, tüketici sözleşmeyi iptal edebilir; yani mal verip ödediği paray geri isteyebilir. Fiyat indirimi (Minderung des kaufpreises) Sözleşmenin iptali yerine hatan n önemine uygun bir miktarda mal n fiyat nda indirim de yap labilir. Fakat belirttiğim sözleşmenin iptali veya indirimi yap lmadan önce sat c ya uygun bir süre tan yarak mal n değişimi veya tamirat talebinde bulunulmas gerekiyor. Sözleşmenin iptali veya fiyat indirim haklar n n yan s ra sözleşmeden dolay tüketiciye herhangi bir maddi zarar doğduysa veya mal için herhangi bir harcama yap ld ysa bunlar da istenebilir (Schadensersatz und Aufwendüngsersatz) Bu haklar n yan s ra tüketici koruma yasalar na göre tüketici baz sözleşmelerde iki hafta içerisinde sözleşmeyi yaz l olarak tek tarafl ve hiç bir neden göstermeksizin iptal edebilme hakk na sahiptir. (widerrufsrecht) Buhak örneğin şu tür sözleşmeler için geçerlidir: Mağazalardan taksitle mal sat n alma, pazarlay c yla telefonda, evlerde, işyerlerinde, internet üzerinden al m sat m sözleşmesi yap lmas veya bankadan kredi alma durumlar nda... Sözleşme iptali hakk konusunda pazarlay c n n tüketiciyi sözleşme yap lmadan önce bilgilendirmesi yaz l sözleşmenin içerisinde veya ayr ca bir sayfada bilgi verdiğini belirterek tüketicinin de bu yaz l bilginin alt na imzas n atmas gerekiyor. Eğer bu unsur yerine getirilmemişse, sözleşme iki haftadan sonra da alt ay içerisinde iptal edilebilir. Avrupa Mahkemesi’nin karar na göre bu alt ayl k müddet k sa görüldüğünden geçersiz bulunuyor. Bu konuda bir hukukçuya dan ş lmas gerekir.
R
E
N
K
L
E
Cevaba bakmadan ikinci soruyu okuyun Soru 2: Dönem, yeni bir dünya liderinin seçilme dönemidir ve oyunuz dikkate al nacakt r. Liderlik için ad geçen üç aday hakk ndaki gerçekler aşağ dad r. Aday A: Sahtekar politikac larla ilişki içindedir ve astrolojistlerden fikir almaktad r. İki
* “Neden olmasın? Ne de olsa kendi malı!” Charles Chaplin- Ölüm döşeğinde iken çağrılan papazın “Tanrı ruhunu bağışlasın” demesi üzerine. * “Bir adım daha öne gelin delikanlılar, bu şekilde daha kolay olacak” Robert Erskine Childers (1870-1922)- İrlandalı yurtsever- İngilizlerle anlaşma yanlısı birliklerce kurşuna dizilirken. * “Ölmekten hiç korkmuyorum” Charles Darwin- Ölümünden birkaç dakika önce söylemiş.
* “Ben piyanistim” John Fields (1782-1837)İngiliz piyanist ve besteci. Ölüm döşeğinde papaz çağırmak isteyenlerin mezhebini öğrenmek için sordukları, “Baptist misiniz, yoksa Kalvenist mi?” sorusuna yanıt . * “Son sözler yeterince konuşamamış ahmaklar içindir” Karl Marx * “Neden seninle konuşayım ki, az önce patronunla konuşuyordum” Wilson Minzer- Amerikalı yazar ve ünlü kumarbazÖlüm döşeğinde bir an kendine gelip üzerine eğilmiş papazı görünce söylemiş.
metresi vard r. Sigara tiryakisidir ve her gün 8-10 martini içmektedir.
Aday A: Franklin D. Roosvelt Aday B: Winston Churchill
Aday B: İki kez işten kovulmuştur, öğlene kadar uyur, lisedeyken afyon kullanma al şkanl ğ vard r ve her akşam bir litreye yak n viski içer.
Aday C: Adolf Hitler Yeri gelmişken; çocuk ald rman n cevab -eğer evet dediyseniz Beethoven’ katlettiniz!
Aday C: Bir savaş kahraman d r. Vejeteryand r, sigara kullanmaz, arada s rada bira içer ve evlilik d ş hiçbir aş r ilişkisi olmam şt r. Bu adaylardan hangisini tercih edeceksiniz? Önce karar verin, göz atmak yok, cevaba sonra bak n.
Ay n Bulmacas “Bulmacaya da politika bulaşt rm şlar!” demeyin, bir deneyin bakal m... Zor olan hangisi, politika m , bulmaca m ? Politikan n en temel kavramlar ndan biri (iki kelimeden oluşuyor), yukar daki harfler ve politik terimler curcunas nda gizleniyor. Gerçekten burjuvazi de durmadan onu gizlemeye ve gözlerden uzak tutmaya çal ş yor. Bu bulmacada (sadece bulmacada m ?) amaç, iki kelimeden oluşan bu kavram bulmak, aç ğa ç karmak: Metalar n ve sömürünün temelinde hep o var. Her oyun gibi, burada da
R
‹
Felsefik düflünceler
Ahlaki iki soru Soru 1: Sekiz çocuğundan üçü sağ r, ikisi kör, biri zeka özürlü ve kendisi de frengili olan bir kad n n hamile olduğunu öğrendiğinizde, çocuğunu ald rmas n tavsiye eder miydiniz?
Av. Ersin Esen
TÜKETİCİ HAKLARI
N
Son Sözleri Ne Oldu?..
uymam z gereken kurallar var. Bunlar şöyle s ralayabiliriz: A- Önce aşağ da verdiğimiz kelimelerin hepsini yukar daki harf curcunas nda bulun ve işaretleyin. Bunu yaparken bilmeniz gerekenler şunlar: - Aşağ daki kelimeler sat rlarda, sütunlarda veya çaprazlamas na gizlenmiş olabilir (ama hep doğrusal, yani tek yönlü olarak, bükülme, k r lma yok); - Bu kelimeler tersinden ya da düz yaz lm ş olabilir; - Bir ya da daha fazla say da harf farkl birkaç kelime için ortak olabilir. - Hiçbir kelime bütünüyle bir diğerinde yer alamaz
(DEVRİM ve EVRİM gibi) B- Bütün kelimeleri yerleştirdikten sonra, hiç kullan lmam ş ve şuraya buraya serpiştirilmiş olan 9 harf bize arad ğ m z kavram verecektir. Bunu yapabilmek için, bu 9 harfi öncelikle soldan sağa ve gerektikçe yukardan aşağ ya inen bir s ra içinde aşağ daki kutulara yerleştirmek yeterlidir. Buldunuz değil mi? Şimdi de şunlar söylediğinizi işitir gibi oluyorum: Eğer politika bu bulmaca kadar kolay olsayd , Dünya çoktaan günlük gülistanl k olmuştu!
T
fi
I
T
A
S
N
O
Y
S
A
L
F
N
E
‹
C
L
A
N
O
Y
S
A
N
R
E
T
N
E
C
A
K
N
A
B
E
D
M
‹
T
‹
⁄
E
A
D
U
E
R
E
V
R
E
P
N
A
T
A
V
R
N
M
M
fi
A
A
M
V
A
R
‹
D
A
T
‹
K
O
T
O
Nilgün Demir
Ah fiu Sanal Dünya Teknolojik gelişmeleri yak ndan takip eden biri olarak bu say da interneti işlemeye karar verdim. İnternet son y llarda iyice yayg nlaşt , art k birçoğumuzun evinde bilgisayar var. Yoksa dahi evimizin yak nlar nda mutlaka ad mbaş internet kafeler bulunmakta. İnternetin yararlar na gelince say say bitmez... İstediğiniz her -ehh işte bir k sm na desem daha doğru olurbilgiye ulaşmak mümkün, NASA ve birkaç böyle kurum hariç... En çok merak ettiğim konulardan biri bu olmas na rağmen ulaşamad m. İyi bir hacker ar yorum, duyurulur!.. Öncelikle şu e-posta olay n açay m. Genel ad yla e-mailler -elektronik posta- postadan daha ucuz ve daha h zl olan bu haberleşme sistemi vazgeçilmezlerimizden. Türkiye’ye mektup gönderiyordum, ulaşmas haftalar al yor. Garibim postac lar yürüyerek mi ulaşt r yor adrese bilinmez. Ya da para var san yor, benim çulsuz olduğumu nerden bilsin... Gerçi k sa bir not düşüyordum zarf n üzerine, aynen şöyle; “Say n postac içinde para yok! Bunu sevdiklerime ulaşt rabildiğiniz için teşekkür ederim” Bak n birinin baş na neler gelmiş: Postac n n biri mektuptan ç kan dolarlar al yor ve harc yor ama gel gör ki dolarlar sahteymiş, adam şimdi mahkemelerde sürünüyor sahtekarl ktan... Ama art k bu sorun yok; internet üzerinden e-posta yoluyla gönderiyorum mektuplar m . Ulaşmas gereken yere an nda ulaş yor. K sacas temiz iş!. Hatta bu şirketler o kadar düsünceli ki, zaman zaman gözlerim doluyor. İnsanlar pek düşünürler, çok, çok, çok ama çok duyguland m. Kredi kart ndan tutun ucuz CD’lere varana kadar gözünüze sokuyorlar. Pek düşünceliler can m!! Bedava oyunlar, yani her şey var; hatta al şveriş yapacaksan z ayağ n za kadar gelirler. San r m bir on y l kadar sonra obeziteden (şişmanl k hastal ğ ) geçilmeyecek... Bu arada hayat nda sörf yapmam ş insanlara -benim gibi mesela- sörf yapt r yorlar. Nas l m ? İnternette sörf yap yorsunuz, yani geziyorsunuz; dal p-ç k p istediğiniz bilgiye ulaş yorsunuz!!! Ama inan n boğulma tehlikesi yok. Gözünü seveyim, nerede sörf yapacakt m bu sanal alem olmasa?.. Kolunu, bacağ n köpek bal klar na yem etmek de yok! Şimdi şu moda: İnternete bakm yorsan z bile gazetelerde okumak mümkün en çok ziyaret edilen siteler; ne bileyim insan n içinden geçenleri bilen siteler falan... Bir de bak yorsunuz ki Jennifer Lopez’in sitesi ençok ziyaret edilen site olabiliyor!!! Sonra da ne bileyim bir sürü gereksiz isim. Bir de şu chat olay var; hepimizin duyduğu bildiği chat. Sanal alemde sanal muhabetler... Sanal alemde sanal muhabbet yap p bunun hastas olanlar da var. Bu yüzden işten kovulan, boşanma davas için mahkemelerde sürünenler mi dersiniz her türlü acaip işler geliyor bu insanlar n baş na. İnsans z m kald n z? Çok mu yaln zs n z? İnsanlar n aras na kar ş n, komşunuza gidin, ama sanal alemde dostluk aramay n, bulamazs n z. Hiç bulana rastlamad m da!..
Geçen say daki bulmacan n çözümü: Soldan Sağa 1. Paris Komünü 2. Ağaçkakan 3. Ram; Ir 4. Alaz; Planet 5. Sinema; Sade 6. Ak; Tr 7. Osm; Anane 8. Lt; Akha; Ar 9. Filizk ran 10. Ağa; Pen 11. Yak t; Efe
Yukar dan Aşağ ya 1. Parasal; Fay 2. Ağal k; Liga 3. Raman; Otlak 4. İç; Zeus 5. Ski; Mazot 6. Karpat; Kk 7. Ok; Rahibe 8. Makas; Nar 9. Ür; Nana; Ape 10. Med; Nane 11. Üs; Tezer; Na
ÖDÜL: Geçen say da yay nlad ğ m z ödüllü bulmacam z n doğru yan t n Aachen Cezaevi’nden Gürbüz Ejder, Mutlu Güneş ve Oktay Başköy arkadaşlar gönderdiler. Ödüllerini en k sa zamanda kendilerine ileteceğiz. Bu say m z n ödülü, Mehmet CELAL’in “F rt nadan Önce” isimli kaseti olacak.
Aranacak Kelimeler:
E
A
A
P
‹
T
G
R
E
V
S
A
R
Ö
Y
‹
N
S
A A
T
S
A
F
R
A
B
M
E
M
E
T
A
N
S
I
P
A
Y
T
S
Ü
‹
K
R
E
L
E
R
T
N
O
L
A
A
R
M
Z
‹
N
Ü
M
O
K
R
‹
M
A
B
I
R
T
V
Ü
F
P
Y
‹
E
E
K
‹
S
A
A
Z
L
M
N
R
R
fi
A
E
A
R
P
M
A
‹
‹
Ç
L
A
I
Ç
M
Z
‹
T
‹
‹
D
E
V
L
E
T
V
A
S
R
A
P
K
E
M
E
A
L
A
T
A
P
A
K
* Av. Ersin ESEN: Ostwall 144, 47798 Krefeld I
ALTYAPI ANARŞİ BANKA BORSA ÇARK DEVLET DEVRİM EĞİTİM ELERKİ EMEKÇİ EMPERYALİZM ENFLASYON ENTERNASYONALCİ EVRİM GREV İKTİSAT İŞÇİ KAPİTALİZM KENT KIPTİ KOMÜNİZM KRİZ KUMAR MAAŞ
MEMBA META MEVKİ NEMA OTOKRASİ PARA PARLAMENTO PARSA PROPAGANDA RANT SAFRA SATIŞ SAVAŞ SERMAYE SINIFSAL SÖMÜRÜ TİCARET ÜRETİM ÜSTYAPI VARİDAT VATAN VATANPERVER VERİM
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 7
Yaflanacak
K
A
D
I
7 Dünya
N
“Değişim benim için bir ihtiyaç; Kendime hiçbir s n r koymad m” “Birçok kad›n nas›l yaflamak istedi¤ini bilmiyor. Benim için ise yapaca¤›m çok fley var ama bunlar› yapacak kadar özgür de¤ilim. Fakat s›n›rlar›m› zorlamaktan vazgeçmiyorum...” “Ben kendime güvenin tad›n› ald›m; baflka kad›nlarda als›n isterim. Bunun için küçük ad›mlarla bafllamal›.” Ben orta halli, dünyadan bihaber bir ailenin k z yd m. 15 y l önce evlenip Fransa’ya yerleştim. 3 çocuk annesiyim. Fransa’ya geldiğim ilk bir y l hiç kimseyle ilişkim yoktu. Ev-
den d şar ç kam yordum. Bütün kağ t ve d şar işlerimizi eşim yap yordu. Bir gün çocuğum hastalanm şt ve onu doktora götürdük. Verilen ilaçlar n üzerinde 3 ra-
kam n görünce, günde 3 defa ağza damlat l yor diye düşünüp ilac çocuğun ağz na damlatm şt m. Sonra Frans zca bilen bir arkadaşa gösterdiğimde o 3 rakam n n bir aş damlas olduğunu söyledi; yani alerji olup olmad ğ n öğrenmek için haricen sürülen bir damlaym ş. Cahilliğimin sonucunda çocuğumu zehirleyecektim. Ondan sonra müthiş bir h rsla dili çözmeye çal şt m. Ama asla bir s n r koymad m. Bugün hala dilimi geliştirmeye çal ş yorum.
mal . Öyle kad nlar biliyorum ki, y llard r Avrupa’dalar ama hala hiçbir işlerini göremiyorlar; bütün işlerini eşlerine ya da çocuklar na yapt r yorlar. Bu işin en kolay . Kendimizi zorlamazsak y llarca başkalar na bağ ml olmaya devam ederiz.. Biz kad nlar kendi kendimize yetmeliyiz. Bir gün zor durumda kald ğ m zda sudan ç km ş bal k gibi ortada kalakal r z. Yapabilme gücümüz kadar var zd r. Eğer bir becerimiz yoksa söz hakk m z da yoktur.
Ne istediğimizi bilmeliyiz
Kendimizi eskitmeyelim
Birçok kad n ne istediğini nas l yaşamak istediğini bilmiyor. Benim için ise yapacağ m çok şey var ama bunlar yapacak kadar özgür değilim, fakat s n rlar m zorlamaktan vazgeçmiyorum. Örneğin çocuklar m n okuluyla yak ndan ilgileniyorum, okul aile birliğine üye oldum şimdi yöneticisiyim. Dil sorunumu çözdüm daha da geliştirmek istiyorum. Bir kad n sadece ev işleriyle kendini s n rlarsa onlar n içinde kaybolur gider. Baz insanlar birbirine gidip gelmeyle, pasta yapmakla yetinir. Bunlar da olsun ama kendisi için bir şeyler yapmal ; kendi kendisiyle gurur duyacağ , kendisiyle övüneceği birşeyler yap-
Ben kendine güvenin tad n ald m; başka kad nlar da als n isterim. Bunun için küçük küçük ad mlarla başlamal . Örneğin elektrik faturas n ödemekle başlamal . Kütüphaneye gidip bir kitap almal ... Bu küçük bir şey ama bunun sonucunda ne kadar büyük bir haz duyacağ n görsün, ondan sonra ad mlar n çoğalts n. Ben bunu yaşad m. Örneğin okul aile birliğinden, buraya üye olmam için davetiye ald m. Fikir çok hoşuma gitmesine rağmen, önce “Bu işi yapamam, Frans zcam iyi değil” diyerek reddettim. İkinci öneride üye oldum ve toplant lara gözlemci olarak kat ld m. Bu işin hiçte zor olmad ğ n gördüm. Onlar-
la birlikte çal şmaya başlad m. Üçüncüsünde direkt yönetime seçildim. Şimdi çocuklar n aileleriyle toplant lar yap yoruz. Birlikte yapacaklar m z planl yoruz. Bu beni çok mutlu ediyor. Şimdi kendi bölgemizin d ş ndaki bölge okullar na da projeler üretmeyi ben öneriyorum.
Annelikten istifa edemeyiz Yaşam mda birşeyleri değiştirmediğim sürece kendimi eskimiş hissediyorum. Bunun için sürekli yeni şeyleri deniyorum. Örneğin çocuklar mla ders çal ş rken öğrenmeye çal ş yorum. Onlara yard m ederken İngilizcemi az çok geliştirdim. Kitap okuyorum. Bizim çok gezme şans m z yok; öyleyse gidip görenlerden, bunu yazanlar n kitaplar ndan ben de yeni şeyler öğrenebilirim. İnan n bunlar yapt ğ m z sürece eşlerimizle kavgalar m z da azal r. Bir anne ne işten at labilir ne de istifa edebilir. Çocuklar m zla yak ndan ilgilenmek zorunday z! Onlar n kişiliklerinin oluşmas nda anne ve baban n rolünü hepimiz biliyoruz. Ama onlara verebilecek birşeylerimiz olmal . Onlar n durumundaysak onlara verebileceğimiz hiçbir şey yok demektir. Strasbourg’dan Ece Koç
‹çimdeki Pencere Ayşe Çolak
Okuman n gücü En son okuduğum kitapta “Okumak, gerçeğe dönmesine yard mc oldu” sözleri beni içten içe sevindirmişti. Gerçek bir yaşam kahraman , umutsuzluk ve yaln zl k dolu günlerinde kendisini kitaplarda bulmuştu ve yaşama yeniden delicesine bağlanm şt . Kahraman m z n y llar önce yakalad ğ bu gerçeği bir kaç y ld r ben de yaş yorum. Size, yer yer bir çoğumuzun yaşad ğ s k c , günübirlik işler aras nda kendimle nas l bar ş k olduğumu anlatay m. Yaln zl k ve umutsuzluk insan beynine Avrupa’da bir çöktü mü, “Gel de yeme kafay ” dersin. Asl nda Türkiyelilerle haş rneşiriz. Düğünlerde her hafta sonu en ş k k yafetlerle boy gösteririz. S k s k ev görmelere, çocuk görmelerine gideriz. Sürekli misafirlerimiz gelir en güzel gülücüklerimizi gösteririz. Ne de olsa marifetli bir gelin ya da evin k z s n. Böylelikle birçok arkadaş ediniriz. Tabii ki ülkemiz insanlar n hepimiz severiz. Birçok eşimiz, dostumuz vard r. Ama hep ad n koyamad ğ m z bir şeyler eksiktir. O kadar yoğun geçer ki günübirlik işlerimiz, bir bakar z yataktay z. Kafam z yast ğa koyduğumuzda içimizdeki ses bizi hep uyarmam ş m d r: “Kendine gel, sen bu değilsin!.” diye. F rlars n; düşünürsün; uyuyamazs n. Ama kaçamazs n da; bu toplumumuzun bir yaras . Bu yara kapanmal , yoksa hep kanayacak. “Bir yol olmal kestirme ve o kadar da doğru” deriz. Asl nda avuçlar m z n aras nda, burnumuzun dibinde ama ne yaz k ki göremiyoruz. Bir gün hakl olduğum bir konuda tart ş yorduk. Doğruyu söylediğim için kabak benim baş na patlam şt . Ç ld rd m. Ellerim titredi, gözlerim dolu dolu yağd . Tamiri olmayacak bir hata yapabilirdim. F rlad m, masada duran kitab ç lg nca okudum. Sayfalar.... sat rlar... Hiçbir şey anlamadan bomboş okuyup durdum... Bir cümlede durdum, boşald m ve sakinleştim. Ah ne yüce şeysin sen. Sizce psikoloğa gerek kald m ? Bu olayda kestirme yolu bulmuştum. Önemli olan doğru yoldu. Art k gerek buradan gerekse ülkeden getirdiğim kitaplar mla küçük bir kütüphanem olmuştu. Her yaln zl ğ mda, her boğuluşumda ‘dostlar mdan’ yard m al yordum. Okuman n ve bilinçlenmenin en büyük ve güzel faydas n çocuğumda görüyordum. Ben ne kadar doğru ve mant kl hareket edersem o da o kadar mant kl bir çocuk oluyordu. Sonuç harikayd her şeyden önce kendimle, ondan sonra toplumla bar ş k olmuştum. Yer yer çok güzel sohbetlerde kendimi anlatabiliyor topluma kabullendirebiliyordum. Okuman n gücünü yaşam m n her alan nda görebiliyordum. Şimdi daha sağlam ve daha ömürlü arkadaşl klar m var. Değişim ve dönüşüm dedikleri bu olsa gerek....
55 yaş nda dul bir kad n olmak “55 yafl›nda biri için yaflam zor! Hele bir de 55 yafl›nda dul bir kad›nsan›z, yaflam›n›z daha da zor. Önemli olan bu zora yenilmemek...” “Yaflamak güzel, yaflarken onurlu yaflamak güzel, insanca yaflamak güzel. Bunu yapabiliyor muyuz?...” Kendinizden bahseder misiniz? Alt y ld r Almanya’da yaş yorum. Bu alt y l içinde birçok işe girdim-ç kt m. Çal şt ğ m yerler ya temizlik ya da gastronomi üzerineydi. Başka çal şma alan m da olamazd zaten. Neden diye sorarsan, yaş m ellinin üzerinde, yeni gelmişim Almanya’ya; dilini bilmiyorum, ve bir an önce iş bulup çal şmak zorunday m. Bunun için de en kolay bulunan iş temizlik, bulaş kç l k.
Evde huzur kalmam şt Almanya’ya gelişinizi anlat rmıs n z? Ben otuz y ll k evliydim. Üç çocuğum vard . Çocuklar m n ikisi üniversiteye gidiyordu. Diğeri ise lisede okuyordu. Eşim emekli olduktan sonra kendine kafeterya gibi bir yer açt . İşyeri içkili bir ortamd . Ve sorunlar m zda yavaş yavaş başlad . İş ortam n n stresli oluşu ve burada içkiye başlamas , eve sürekli içkili gelmesi, evin ortam n , huzurunu bozuyordu. Üç-dört y l böyle devam etti. Art k ne çocuklar n ne de benim huzurum kalm şt . Çocuklar n da karar yla eşimden ayr ld m. Burada böyle anlatmas kolay gibi görülebilir ama zor bir karard ... Çünkü otuz y ll k bir beraberlik, bir emek vard ve bunu bir ç rp da silip atmak kolay değildi. Bu ayr l k, ister istemez bir boşluğa düşürdü beni ve Almanya’ya gelmeye karar verdim, daha doğrusu kaçt m di-
yebilirim. K z kardeşim de burada olduğundan Almanya’y tercih ettim.
Aç yatt ğ m günler az değildi Almanya’ya geldikten sonraki dönemi anlatabilir misiniz? Almanya’ya geldim gelmesine de sorunlar kat be kat artt . “Yağmurdan kaçay m derken doluya yakaland m” diyebilirim. Geldiğimde k z kardeşimde bir süre kald m. Zamanla o evde fazlal k olduğumu düşünmeye başlad m. Kardeşimin tav rlar , eşinin surat yapmas , çoçuklar n “Ne zaman gidecek” diye söylenmeleri çok zoruma gidiyordu. Bu tav rlar ndan dolay orada yemek bile yemiyordum. Boğaz ma diziliyordu sanki yediklerim. Bu arada bir imbiste ayda 7-8 saatlik bir iş bulmuştum. Geçimimi sağlayacak bir iş değildi ama başlang ç için iyiydi. Bazen orada yiyordum, çoğu zaman da d şardaki çöplerdeydi hep gözüm. Kabuklu yiyecekleri ar yordum. Otlar toplay p yiyordum. Aç yatt ğ m günlerin say s az değildi. Bir kaç ay sonra bir iş daha buldum. Bu da gastronomi üzerine idi. Halen k zkardeşimde kal yordum. Çal şt ğ m işyerinin sahibine kalabileceğim yer sordum ve srar m üzerine işyerinin alt ndaki bodrum kat nda kalmaya başlad m. Kald ğ m yer küçük, rutubetli ve fare kayn yordu. İlk kald ğ m gece çok korkmuş ve hiç uyuyamam şt m. Zamanla farelere de al şt m ve hatta arar
oldum. Çünkü onlarla konuşuyordum, derdimi, s k nt m onlarla paylaş yordum. Burada insanlarla anlaşmak zor, derdini paylaşmak neredeyse imkans z. Ben de farelerle dertleşiyordum.
Dul olman n zorluklar Neden insanlarla derdinizi paylaşm yorsunuz? Güvenilir kimse bulam yorum çevremde. İlişkiler hep maddiyat üzerine, ç kar, menfaat üzerine kurulmuş. İnsani anlamda dahi birşeyler paylaşam yordum. K z kardeşimin evinde dahi bar namad m, elalem mi yard mc olacakt bana. Dul olduğum için yararlanmaya kalk şmalar , kad nlar n kocalar n benden koruman n hesab n yapmalar , birine insani anlamda bir yak nl k göstersen, acaba benden yar n ne isteyecek, hangi işine koşturacak diye hesaplar yapmalar . Bu davran şlar beni ne kadar üzdüyse de, tam tersi insanlara daha sevecen, daha s cak, sorunlar na çözebildiğim oranda yard mc olmaya çal şt m ve zannediyorum güvenlerini kazand m.
Onurlu yaşamak güzel Sizi hayata bağlamakta direnç gösteren ne oldu? İlk etapta çocuklar m oldu. Fakat en önemlisi insan dünyaya gelir yaşar ve birçok sorunla boğuşur. Asl nda benim baş ma gelen, birçok insan n yaşad ğ sorunlardan çok farkl değil. Fakat hayat sevmek, yaşamay
sevmek ve dört elle sar lmak önemlidir. Ayn zamanda onurlu yaşamak önemlidir. Kad n olduğum için, dul olduğum için birçok zorluklarla karş laşt m. önemli olan zoru başarmakt r. Doğru söylemek gerekirse, insan yapmak istediklerinden eminse, ne yapmak istediğini biliyorsa, zoru göğüsleme cesareti varsa, ister kad n olsun, ister erkek bunu başar r. Önemli olan azmini yitirmemesi, insanl ğ n yitirmemesidir. Yaşamak güzel, yaşarken onurlu yaşamak güzel, insanca yaşamak güzel bunu yapabiliyor muyuz? O zaman sorun kalacağ n zannetmiyorum. Bundan sonra ne yapmay düşünüyorsunuz? İlk önce dilimi geliştirmeyi düşünüyorum. Çat pat Almanca biliyorum. En az ndan kendi derdimi anlatacak kadar öğrenmeyi istiyorum. Yaşad ğ m ülkenin dilini bilmeyince kendimi aptal gibi hissediyorum. Bunun için kesin Almancay öğreneceğim. Daha sonra bilgisayar kursuna gitmeyi düşünüyorum. Teknoloji çağ nday z ve bu nimetlerden yararlanmamak hiçte doğru değil diye düşünüyorum. Daha sonra da ehliyet yapmak istiyorum. Hedeflerim çok, ama başar lamayacak şeyler değil. Çünkü kendi kendime verdiğim bir söz var, istediğin her şeyin üstesinden gelebilirsin ve bunun için mücadele et. Zoru gördüğün an b rakma ve üstüne üstüne git. Önemli olan da bu zoru başarmakt r diyorum.
Yeni nesil güvensiz ve bunal mda Bu kufla¤›n “flimdi ve burada” tatmin edilmek istemeleri, onlara iç dünyalar›n› keflfetmek için zaman b›rakm›yor... 9-14 yafl aras› nesil, y›lda 1.9 trilyon dolarl›k bir pazar oluflturuyor. Giderek daha fazla geliri kontrol eden çocuklar n küresel olarak direkt ya da etkileyici anlamda y lda 1.9 trilyon dolar gibi çok yüksek bir miktar n harcanmas n gerçekleştirdikleri bildirildi. Dünyan n en büyük pazar araşt rmas şirketlerinden Millward Brown n, ABD, Brezilya, Almanya, Hindistan, Çin ve J aponya’da, 1920 kentli çocukla yüzyüze görüşülerek yap lan BRANDchild araşt rmas , 9-14 yaşlar ndaki yeni nesil tüketici portresinin, zay f hayal gücüne sahip, daha az yarat c ve güvensiz olduğunu ortaya koydu. Araşt rmaya göre, bu kuşağ n “şimdi ve burada” tatmin edilmek istemeleri, onlara iç dünyalar n keşfetmek için zaman b rakm yor. Araşt rmaya göre, yeni nesil ayn zamanda güvensiz ve bunal mda.
Artan boşanma oranlar , cinayetler, 11 Eylül ve benzeri sald r lar ve savaş ç ğl klar bu ruh halini besliyor. Bu bağlamda araşt rmada korku, global çocuklar n birincil güdülerinden biri olarak ortaya ç k yor.
Bu kuşak “Online” bir kuşak Araşt rmaya göre, çocuklar n yaklaş k yüzde 10’unun kendilerine ait web siteleri var ve yüzde 45.7’si interneti düzenli olarak kullan yor. Düzenli olarak internet kullanma oran ABD’de yüzde 72.8’i buluyor. Çocuklar, kendisi için markalar sat n almakla kalmay p, ayn zamanda anne- babalar na diğer markalar için lobi yap yor. Ailelerinin görüşlerine değil, reklamlara güveniyorlar.
Bugünün çocuklar , geçmiş kuşaklardaki yaş tlar ndan daha h zl büyüyorlar ve daha fazla geliri kontrol ediyorlar. Çocuklar sadece ABD’de y lda 150 milyar dolar doğrudan harc yorlar. Ayr ca evlerindeki al şverişlerinin 150 milyar dolar n doğrudan etkiliyorlar. Küresel olarak çocuklar, direkt ya da etkileyici anlamda y lda 1.9 trilyon dolar gibi çok yüksek bir miktar n harcanmas n gerçekleştiriyorlar. BRANDchild araşt rmas n kitapta toplayan pazarlama gurusu Martin Lindstrom, “İnteraktif ve talepkar olan bu çocuklar, ellerinde bir (mouse) ile doğuyorlar ve dünyaya odalar n n pencerelerinden değil bilgisayarlar n n monitörlerinden bak yorlar” görüşüne yer verdi.
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 8
Yaflanacak
Dünya 8
G
E
N
Ç
L
‹
K
Öğrencilerin söz ve karar hakk gaspediliyor “Uzun y›llard›r sendikal mücadele içerisindeyim ama bu modernizasyon plan›ndan çok fazla birfley anlad›¤›m› söyleyemem.”
GençLink
“Tüm ö¤rencileri ilgilendiren büyük problemlerde grev ve sokak eylemleri yapmak, bizim mücadele anlay›fl›m›z.” Geçen say m zda haberini yapt ğ m z, Fransa’da gelecek öğretim y l nda yürürlüğe konulmak istenen üniversite reformlar ile ilgili olarak, UNEF (L’Union National des Etudiants de France) ‘Fransa Ulusal Öğrenci Birliği’ adl sendikan n Paris temsilcisi ile reform tasar s , tasar ya karş öğrencilerin tepkileri, UNEF’in alternatif mücadele programlar hakk nda sohbet ettik. Bize UNEF’i ve Fransa’daki diğer öğrenci sendikalar n anlat r m s n z? Kaç sendika var, UNEF’in diğerlerinden fark ve politikalar nelerdir? Jonathan Guerrand (UNEF Evry Başkan ): UNEF, ulusal bir öğrenci sendikas d r. Ulusal, çünkü Fransa genelinde 60 üniversitede şubeleri var. Fransa’da UNEF d ş nda birçok öğrenci sendikas var. Bunlardan baz lar ulusal, baz lar yerel sendikalar. UNEF’in fark n ise şöyle koyabiliriz; bunlardan en eskisi, en büyüğü ve bugün için en güçlüsü. Yaklaş k 70 y ll k bir tarihi var ve bu tarih UNEF’e çok zengin bir mücadele deneyimi kazand rm ş. Ayn zamanda, birçok bölgede temsilciliklerinin olmas , çok h zl ve kolay bilgi transferini getiriyor.
UNEF’in hedefleri UNEF’in üç temel hedefi olduğunu söyleyebiliriz: Birincisi, öğrencileri üniver-
sitelerde yeni ç kan yasa ve değişikliklerle ilgili bilgilendirmek. Üniversitelerin yan s ra, Fransa’daki toplumsal sorunlarla ilgili de bilgilendirmek. UNEF kendini yaln zca üniversiteyle s n rlamam şt r, ayn zamanda toplumsal ve siyasal sorunlara kaş da duyarl davranabilmeyi amaçl yor. İkincisi, öğrencileri savunmak. Onlar n örneğin s navlarla, kay tlarla, burslarla, yabanc öğrenciler için statüleriyle ilgili problemleri olduğunda çözümü için yard m etmek ya da herkesi ilgilendiren daha genel problemlerde örgütlü bir savunma, bir karş koyuş geliştirmek. Üçüncüsü ise, üniversite yaşam n geliştirip, daha aktif bir seviyeye getirebilmek. Biz üniversiteyi, sadece mesleki öğrenimin görüldüğü bir yer olarak anlam yoruz. Ve bu çerçevede sanatsal, kültürel ve sportif etkinliklerin yap lmas ve art r lmas , çeşitli tart şma alanlar n n yarat lmas , daha aktif bir öğrenci yaşam n n geliştirilmesi sendika olarak hedeflerimizden biri. Üniversitelerde sendika şeklinde örgütlenmenin, dernek örgütlenmesine göre fark ve yararlar nelerdir? J.Guerrand: Öğrencilerin sorunlar na çözüm olma noktas nda sendika, derneğe göre daha başar l d r. Sendika, öğrenci haklar n savunur. Fransa’daki öğrenci dernekleri daha çok kültürel ya da sanatsal etkinlikler yap yor. Amaçlar , bir bütünden ayr değil ama iki farkl
Evry’de Eylem Fransa’n n Evry Üniversitesi’nde 17 Aral k’ta yap lan yönetim kurulu toplant s , öğrencilerin engellemesiyle belirsiz bir tarihe ertelendi. Bu toplant da ögrencilerin tepkisini çeken şey, baz fakülelere ayr lan ödenekte kesinti yap lmas düşüncesinin oylanarak karar alt na al nacak olmas yd . Kesintilerin öğrencilere yans mas şöyle özetlenebilir: Daha az ders ve öğrenim alan , idari ya da kütüphane personel say s n n düşürülmesi... K sacas öğrenim koşullar nda bir gerilemenin yaşanacak olmas . Kendi gelecekleri ile ilgili böyle bir karar n al nmak istenmesine karş tepkisiz kalmak istemeyen yaklaş k 20-25 kişilik bir öğrenci grubu, toplant salonuna giderek toplant ya kat lmak istediler. “Öğrencilerin üniversitenin asli unsuru olduğunu ve al nmas düşünülen tüm kararlarda kendilerinin söz hakk olmas gerektiğini” söyleyen öğrenciler, kurul üyeleri taraf ndan durdurularak engellenmek istendi. İşi polis çağ rma tehdidine kadar vard ran kurul başkan na rağmen srarlar nda direnen öğrenciler salona girmeyi başard . Bunun üzerine, “Bu şartlarda toplant ya devam edilemeyeceğini” söyleyen başkan ve kurul üyeleri toplant y erteleyerek salonu terkettiler. Öğrenciler ise bir dahakine daha da kalabal k geleceklerini, böyle bir karar n al nmas na izin vermeyeceklerini belirterek kararl l klar n dile getirdiler.
Satranç Tahtas› Haz rlayan:
Satranç Klub 2000 Köln
Art›k uyanmam›z gerek Gizem 9. s n f öğrencisi
şey dernek ve sendika örgütlenmeleri.
Reformlarla ne yap lmak isteniyor? Gelecek öğretim y l nda uygulamaya konulacak bir dizi reform gündemde. Bu reformlar öğrenciler nas l değerlendiriyor? Reformlarla yap lmak istenen ne? J.Guerrand: İki değişiklik sözkonusu. Birincisi LMD reformu, ikincisi ise üniversitelerin modernizasyonu projesi. LMD (Licence Master Doctorat) Fransa’daki yüksek öğrenimin ve verilen diplomalar n Avrupa Birliği içerisindeki diğer ülkelerde bulunan sistemle uyumunu sağlamak amac n taş yor. Detayland r rsak, bizim öğrenciler aç s ndan olumsuz bulduğumuz yenilikler şöyle: LMD ile Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde herhangi bir üniversiteye geçişin, yabanc bir ülkede öğrenim yapman n çok kolaylaşacağ ve diplomalar n ayn düzeyde olacağ söyleniyor. Evet, belki geçişler kolaylaşacak ama öğrencilerin çoğunluğu öğrenimini finanse edemeyecek. Diğer bir sorun ise, diplomalar n uyumu sağlan rken, onlar n ulusal değerinin (geçerliliğinin) korunmayacak olmas . Üniversitelerin art k ağ rl kl olarak bulunduklar bölgedeki endüstri alanlar na göre özelleşmesi ya da uyumunun sağlanmas söz konusu. Ayn alanda öğrenim veren örneğin biyoloji dal nda iki farkl üniversitenin programlar farkl olabilir. Şöyle ki; birinde genetik ağ rl kl bir program varken, diğerinin bulunduğu
Ay n problemi Hamle siyahda, 2 hamlede mat eder. Nas l?
bölgedeki biyolojiyle ilgili sektöre göre daha farkl bir program olabilir. Ve bu bölümlerden al nan iki diploma ayn değeri taş mayacak. Çünkü genel ve ortak öğretimin yerine, (her ikisi de biyoloji olmas na rağmen) özelleşmiş bir öğretim olacak.
Özelleşme ve bölgeselleşme Bu bölgeselleşmenin ve fakülteden fakülteye değişen diplomalar n yerine (çünkü bir bölgede geçerli olan bir diploma bir diğerinde ayn geçerliliğe sahip olamayacak), bizce diplomalar n iş sahas nda ayn şansa sahip olabilmesi için genel bir geçerlilik ve küçük bir özelleşme vermesi -lisans düzeyinden bahsediyorum- gerekir. Ayn zamanda, bir üniversitenin bir bölümde uzmanlaşmas diğer fakültelere oranla daha fazla bütçe almas , o bölüme daha fazla ödenek ve daha fazla imkan sağlayacakt r. Değişikliğin diğer ayağ olan, üniversitelerin modernizasyonu ise, üniversitelere verilen özerklik ile; öğrencilerin ödediği katk paylar n n belirlenmesinden s nav sistemlerinde değişikliğe ve öğrenci al mlar nda eleme sistemi getirilmesine kadar birçok konuda karar hakk n onlara b rak yor. Ağ rl kl olarak, üniversitelerin bulunduğu bölgelerde yerleşik olan fabrikalar n temsilcileri ile öğretim görevlilerinden oluşan stratejik bir konsey kuruluyor ve üniversitelerin yönetilmesi ve yönlendirilmesi tamamen bu konseye devrediliyor. Öğrencilerin söz ve karar haklar ise gaspediliyor. Asl nda çok kar ş k bir plan, ben bir sendikac y m, uzun y llard r sendikal mücadele içerisindeyim ama bu modernizas-
yon plan ndan çok fazla bir şey anlad ğ m söyleyemem. Reformlar karş s nda öğrencilerin tepkisi ne oldu? Bugüne kadar ne yap ld ? UNEF’in herhangi bir alternatif mücadele program var m ? J.Guerrand: Yaklaş k bir ayd r Fransa genelinde öğrenci eylemleri oldu. Bu öğrenci hareketi her yerde bölgelerin özgüllüklerine göre farkl yaşand . Baz bölgelerde öğrenciler tamamen grev yapt lar, baz yerlerde ise sokak eylemleri yap ld . Bunlar n d ş nda imza kampanyalar , sorunu üniversite konseylerinde tart şmaya açma gibi şeyler yap ld . Genel olarak, etkinlikler sendikalar n organizasyonu alt ndayd . İtici güç sendikayd ama kararlar her zaman üniversitelerde yap lan genel toplant larda al nd . Sendikan n karar al p öğrencilere dikte etmesi gibi bir durum olmad .
Günümüz gençliğinin büyük bir çoğunluğu politikadan uzak duruyorlar. Bu durumu aç klarken gerekçe olarak da bunun yaşlar na göre çok ciddi bir konu olduğunu politikayla büyüklerin ilgilenmesi gerektiğini söylüyorlar. Gençlerimizin düzenli haberleri izlediğini, hatta baz lar n n gazete de okuduklar n söyleyebiliriz. Ama bunlar n politika ile direkt bağlant s n kurmakta eksik kal yorlar. Gençlerimizin bu ilgisizliğinin aç k nedeni, kapitalizmin onlar n ilgilerini şiddetli bir şekilde yanl ş yönlendirmesidir. Kapitalizm biz gençleri öyle eğitiyor ki, politikay reddetmemizi ve asl nda hiç önemli olmayan örneğin, bilgisayar ve atari oyunlar , ünlüler ve dünyalar , televizyon, seks, markal k yafetler ve bunun gibi şeylerle uğraşmam z özendiriyorlar. Kimliğimizi, ancak böylesi önemsiz şeylerle, kendimize idol seçtiğimiz kişilerle onlar taklit ederek ispatlamaya çal ş yoruz. Bütün bunlar gençleri kitap okumak ve özümsemekten, hele hele politik kitaplardan uzak durmas na neden oluyor. Kapitalist sistem, insanlar n özellikle de gençlerin politikayla ilgilenmelerini istemiyor. Çünkü kapitalizm gelecekte insanlar n sisteme karş ayaklanmas ndan ve tehditlerinden endişe ediyor. Bu nedenle gençlerimize salt s n rl temalarla ilgilenmeleri ve erkek çocuklar için “iyi” ve “kötü” rollerin belirlendiği sanal bir dünya sunuluyor. Bu sanal dünyada öyle bir mükemmeliyetçilik ölçütü var ki, kendilerini ona göre konumland rmalar , buna özenmeleri ve beyinlerini s n rl kullanmalar isteniyor. Okullarda bizlere kapitalizmin sahte yüzü sanki güzelmiş gibi öğretiliyor. Bizim gençler öyle bir durumda ki, sistem taraf ndan kullan ld klar n n fark nda olmad klar ndan sisteme gözü kapal bir biçimde eklemleniyorlar. Gençlerin art k uyand r lmas için zaman çoktan geldi de geçiyor...
Cesur ve korkak!
Eylemlerin gücü
- Sen bir korkaksın Strikoff?
Bu reformlarda olduğu gibi genel ve tüm öğrencileri ilgilendiren büyük problemlerde grev ve sokak eylemleri yapmak, bizim mücadele anlay ş m z. Alternatif mücadele konusundaki yaklaş m m z da bu yönde. Elbette üniversite konseyinde sorunu tart şmak ve çözüm aramakta önemli ama as l yararl olan n sokak eylemleri olduğunu düşünüyoruz. Sorunlar m z yeterince dile getirebilmenin en etkili yöntemi bu. Bir ayd r süren bu eylemlerin sonucunda da bunu gördük. Reformlar içerisinde yer alan ve öğrenciler aç s ndan tehlikeli olan baz noktalar geri çekildi ya da yeniden düzenlendi.
- Kesinlikle efendim. - Senin korkak tanımın nedir? - Bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden insan. - Peki cesur adam kimdir? - Aslanın ne olduğunu bilmeyen adam efendim. - Herkes aslanın ne olduğunu bilir. - Herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır efendim. Charles Bukowski
Alman Çocuklar Eve Hapsediliyor! Alman H ristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU), Federal Meclise sunmak üzere yeni bir yasa önerisi getiriyor. Öneri; 14 yaş ndan küçük çocuklar n saat 20:00’den sonra sokağa yaln z ç kmalar n n yasaklanmas n içeriyor. Gerekçe olarak ise, 14 yaş n alt ndakilerin suça yatk n olduklar n ve uyuşturucu kullan m n n artmas n gösteriyorlar. Parti Genel Sekreteri, geçen seneye göre ülkede şiddet eğilimi gösteren çocuklar n say s nda yüzde 2.4, uyuşturucu kullananlar n say s nda yüzde 1.9, silah kullananlar n say s nda ise yüzde 19.7 art ş gözlendiğinden böyle bir yasaya ihtiyaç duyulduğu aç klamas nda bulundu. 14 yaş n alt ndakiler aman dikkat! CSU hepinizi potansiyel suçlu ilan ediyor. Daha önce de okullara elektronik pranga önerisi getiren sağ partiler, kafay gençlere takm ş durumda. Yasaklamalar, idari önlemler alarak okulda, evde yaşam hapishaneye çevirmeyi amaçlayan mant k, as l suç oranlar ndaki patlama öğelerinin sistemden kaynakland ğ n gözlerden gizlemeye çal ş yor.
“... Sen geldin sonunda Direncin çiçek açt›¤› o büyük yürek Üçümüz de birden bafllad› dirilip dile gelmeye Konufltukça ç›ld›rd›k Dinlerken bitmeyen bir fliir olacak diye ...” Adnan Yücel
Gidenin yüzünü gelende gördük... Hoş geldin yavrum, Hoş geldin OKAN YÜCEL Ailesi ad na Birsen-Semih
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
‹
T
Seite 9
Yaflanacak
B
L
‹
M
·
E
K
N
‹
9 Dünya
K
Bir Hastal k İcat Ediliyor Afla¤›daki yaz›, 26 Aral›k 2003 tarihli Radikal gazetesinde yay›nland›. Konu çok önemli ve ailelerin karfl›laflt›¤› yayg›n bir sorun oldu¤u için, yazar›n ve Radikal’in hoflgörüsüne s›¤›narak aynen yay›nl›yoruz.
Üstün ÖNGEL Son yılların ‘popüler çocuk sorunu’ haline geldi hiperaktivite ve dikkat eksikliği (HADE) dedikleri şey. Psikiyatristler ısrarla, bu sorunun bir ‘hastalık’ olduğu bilgisini yayıyorlar.
malandığı’ bir yalan. HADE denen şeyin bir ‘hastalık’ olduğuna dair elde tek bir kanıt bile yok. Bu bir yana, HADE adlandırmasının bile karşımızdaki sorunu doğru tanımlamadığını biliyoruz; ‘hiperaktivite’ de ‘dikkat
şam koşullarının hızlı değişimi ve zorlaşması, aile yapısının ve eğitim ortamlarının değişimini de zorunlu kılıyor. Ne var ki aileler ve eğitim ortamları, söz konusu değişime ayak uyduramıyorlar. Çocuklar, hiç de elverişli ortamlarda büyümüyor. Ebeveynin olmadığı veya yetersiz olduğu yerde, eğitimsiz bakıcılar veya büyükanneler devreye giriyor ve çocuklar çok daha büyük yanlışlara maruz kalıyor.
Sınırlı bilgiler
Düpedüz yalan! Yanl ş, yaygınlaşt ğında doğruya dönüşüyor sanki. Yanlış demek bile hafif kalır burada. Düpedüz yalan bu. İlaç firmalarının ve psikiyatristlerin ‘ne-
eksikliği’ de son derece yanıltıcı; bunların yerine ‘özdenetimsizlik’ ve ‘motivasyon eksikliği’ çok daha doğru adlandırmalar.
Eğitimciler ise, çocuğun evden getirdiği sorunları daha da artırmak için çalışıyor sanki. Ebeveynlerin ve eğitimcilerin, çocuk gelişimi ve psikolojisiyle ilgili bilgileri, piyasaya hâkim olmuş yüzeysel ‘kişisel gelişim kitaplarından’ edinilmiş bilgilerle sınırlı. Böyle bir ortamda ebeveynler, psikiyatristlerin ‘hastalık’ safsatasına mahkûm bırakılmış durumda. Ondan sonra gelsin ilaç. Ebeveynlerin de, öğretmenlerin de işine geliyor, çünkü böylece ne aile ve eğitim ortamının değişmesi ne de ebeveynlerin ve öğretmenlerin ilave sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Çocuk ilaç sayesinde ‘uysallaştığı’ için, yetişkinler rahata eriyor. Peki ya çocuklar? Onlara ne oluyor?
Çağın sorunu Çocuklar tehlikede Bilhassa büyük şehirlerde ya-
HADE ile etiketlenen ve ilaç
alan çocukların, uzun vadede kokain başta olmak üzere yüksek düzeyde madde bağımlılığı riski altında olduğunu, bağımsız ve güvenilir araştırmalar sayesinde biliyoruz. Psikiyatristler, bunun aksini, arkasında ilaç firmalarının olduğu düzmece araştırmaları öne sürerek yayıyorlar. Oysa Berkeley profesörü psikolog Nadine Lambert’ın 1998 yılında yaptığı, kapsamlı, bağımsız ve güvenilirliği yüksek araştırmada, 400 çocuğun 20 yıl izlenmesi sonucu, ilaç kullananların madde bağımlısı olduğu net görülüyor. İlaç ve psikiyatri lobisi bu araştırmayı yok saymak ve kendi araştırmalarını öne çıkarmak için elinden geleni yapıyor.
İlaç yasakları Tesadüf bu ya, 7 Aralık 2003’te Observer’da yayımlanan bir yazıdan öğreniyoruz ki, ilaçlarla ilgili ‘bilim dergilerinde’ yayımlanan makalelerin yarıya yakını, üzerinde ismi yazılı profesörler tarafından değil, ilaç firmaları adına çalışan ‘hayalet yazarlar’ tarafından yazılıyor. Yine tesadüf bu ya, bu kez 10 Aralık 2003’te Guardian’da çıkan bir yazıdan da öğreniyoruz ki, çocuklarda kullanımıyla ilgili onay almamış olmalarına rağmen ‘güvenilir’ olduğu ‘inancıyla’ yıllardır çocuklara
verilen ‘antidepresanlar’, ciddi riskler taşıdığı için yasaklanıyor. Yani bu haberlerle ne ‘ahlâksız’ bir endüstriyle ve bir bilim grubuyla karşı karşıyayız, anlıyoruz. İlaçların, HADE’yle ilgili konuştuğumuzda Türkiye’deki tek ilaç olan Ritalin’in, bağımlılık riskinden başka birçok sakıncası da var. Liste çok uzun. En önemlisi, kalpte sorun yaratıyor ve ölümcül olabiliyor.
İki vaka Ritalin’in ölüme yol açtığıyla ilgili biri otopsi raporuyla kesin ispatlanmış iki vaka var (reçetesiz yasadışı kullanıma bağlı olarak ise 200’ün üzerinde kayıtlara geçmiş ölüm vakası var). Stephanie 11 yaşında kalp yetmezliğinden öldü ve yıllardır bu ilacı kullanıyordu. 14 yaşında ölen Matthew’ün otopsi raporu ise çok kesin bir dille, Ritalin’in damarlarda hasara yol açmasına bağlı olarak ölümün gerçekleştiğini belirtiyor. Bir yetişkinin kalbi 350 gram civarındayken, Matthew’ün kalbi 420 gram olarak ölçülmüş.
Bu sorunlu çocuklar onlar için ‘çıban başı.’ Psikiyatri ve ilaç, o nedenle işlerine geliyor, şimdiden bu projeyi destekliyorlar. Zaten yapıyor olduklarını şimdi meşrulaştırmış olacaklar. Amerika Birleşik Devletleri’nde yakın zamanda bazı eyaletlerde yeni bir yasa yürürlüğe girdi. Artık okul idarecileri ve öğretmenler hiçbir veliyi, çocuklarını psikiyatriste götürmeleri ve çocuklarına ilaç vermeleri konusunda zorlayamayacak. Ya ilaç verirsin ya da çocuğunu okuldan al, diyemeyecek. Yıllardır yapıyorlardı bunu, artık yapamayacaklar.
Dönüşü zor olur Milli Eğitim Bakanlığı, HADE’yle ilgili psikiyatristlerle birlikte, ilk etapta 14 ilde uygulanacak bir proje başlattı. Güdülen amaçsa HADE denen sorunu yaşayan çocukları tespit
Evrenin geleceği karanl k
Kuşbilimcilerin son 8 yıldır yaptıkları araştırmalara göre, kimi kuşların tam da bizim bildiğimiz anlamda boşandıkları ortaya çıktı. İstiridye yakalayıcılar olarak bilinen kuşlar, bunun önde gelen temsilcileri. İsviçre Bern Üniversitesi’nden Dik Hag ve çalışma arkadaşlarına göre bu kuşlar daha çok çamurlu bölgelerin yakınındaki yüksek alanlara yuva yapıyor. Terk edilmiş eşler ise, yuvalarının yağmalanmaması için sıklıkla rüzgarlı bölgelerde yuvalanıyor. Boşanma oranları yüzde 8 olarak açıklanan istiridye yakalayıcıları, gerçekten güvenilir
Geceleri gökyüzünde ş ldayan y ld zlar n gelecekte söneceğini biliyor muydunuz? Gökbilimciler evrendeki y ld zlar n bir gün söneceğini öne sürüyorlar. Eski y ld zlar n sönüp yeni y ld zlar n doğuşu milyarlarca y ld r süre gidiyor. Fakat ölen y ld z say s y ld z oluşumlar ndan daha fazla. Son tahminlere göre, evrendeki y ld zlar n bilinen say s , dünyan n bütün çölleri ve plajlar ndaki kum taneciği say s n n 10 kat . Ancak bu say h zla azal yor ve görünen o ki, evrenin kaç n lmaz sonu kapkaranl k olacak! Edinburg Üniversitesi’nden bilim adamlar , yapt klar incelemelerde y ld z oluşum h z n n yavaşlamakta olduğunu saptad lar. Gökbilimci Alan Heavens, “Evren bizim bildiğimiz anlamda sonsuza dek var olacak ancak bütün y ld zlar sönecek ve evren karanl k ve soğuk bir yer olacak” diyor. Tabii bu değişim ancak binlerce-milyonlarca y l sonra gerçekleşecek. Kapkaranl k bir gecede adeta göz k rpar gibi duran say s z y ld z n kimilerinin yaşl , kimilerinin ise genç olduğunu düşünmüş müydünüz hiç? Bilmiyorsan z söyleyelim: Yaşl y ld zlar k rm z ş k verirken, genç y ld zlarsa mavi mavi parl yor.
kaybedip çok fazla kazandıkları durumlarda boşanmaya eğilimli olduklarını söylüyor. Kentlerde yuva yapan kuşlarda ayrılma oranı düşükken, ormanlardaysa bu oran hayli yüksek. Bu da, kuşların sürüler halinde yaşadıkları için, kolaylıkla bir eş bulabilmelerine bağlanıyor.
Meşrulaştırma çabası
Yol yakınken
Kuşlar da boşan yor...
kuşlar olarak kabul ediliyor. Eşlerini her doğurma mevsiminde değiş tokuş eden flamingolar ise, “Şıpsevdi” olarak adlandırılıyor. Sabit albatroslar tekeşliliğin en tipik örneği. New York Cornell Üniversitesi’nde kuş davranışlarını inceleyen Andre Dhant, kuşların az
edip, psikiyatri servislerine yönlendirmek. İlk bakışta, ne güzel, çocuklar yardım alacaklar diye düşünebiliriz. Öyle olmayacak ama. Öğretmenler zaten böyle bir proje ortada yokken bile çocukları etiketlemeye ve ilaca yönlendirmeye hazırlar. Bu çocuklarla nasıl başedebileceklerini bilmiyorlar çünkü.
Türkiye’de ise böyle bir projeyle büyük bir yanlışa yöneliyoruz. İlerlemeden durdurulması gereken bir proje bu. Uygulama yaygınlaştığında, geriye dönüşü çok zor olacak. Amerika’da 6
milyon çocuk bu ilacı kullanırken ve sözgelimi Japonya’da neredeyse hiçbir çocuk ilaç kullanmazken, Türkiye’de geçen yılın tahmini rakamlarıyla 8-10 bin çocuk ilaç kullanmış durumda. Hâlâ bir şans var Türkiye’de. Yaygınlaşmadan önüne geçebiliriz. Bu proje uygulanacak olursa, birkaç yıla kalmaz, ilaç kullanımı ikiye, üçe katlanır. Milli Eğitim Bakanlığı ve ilgili birimleri neden böyle bir projeye soyunur, anlayabilmek mümkün değil. Projeyle ilgili iyimser tahminim, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili birimlerinin başındakiler, ne olup bittiğinin farkında değiller. Nasıl bir oyuna alet olduklarını henüz bilmiyorlar.
Acil eğitim! Çok çarpıcı bir başka bilgi var elimde. Adana ölçeğinde 6-14 yaş arasında 37 bin çocuğun özel eğitim alması gerekiyor. Çeşitli engel gruplarındaki 37 bin çocuğun sadece 4 bini (yüzde 11’i) eğitim alabiliyor. Bunlar ‘somut’ sorunlar, öyle HADE gibi ne olduğu bile çok tartışmalı olan sorunlar değil. Hal böyleyken, acil eğitim bekleyen binlerce çocuk varken, ‘yaratılmış’ bir hastalık için böyle bir projenin başlatılıyor olmasını gerçekten anlamak mümkün değil.
Sigara içenler bunlar biliyor muydunuz?
Beyin daha fazla nas l çal şt r l r?... “Hayal gücüyle beyni çal›flmaya sevk edebiliriz. Bir amaç ve hedefimiz varsa, bu amaç ve hedefe ad›m ad›m ulaflma yollar›n› beynimizde hayal ederek ve daima pozitif düflünerek ulaflabiliriz. Beyinler paraflüt gibidir, aç›lmad›kça çal›flmaz.” Ege Üniversitesi Temel T p Bilimleri Fizyolojisi Bilim Dal Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurselen Toygar, Anadolu Ajans muhabirine yapt ğ aç klamada, ‘beynin emir vermeden çal şmad ğ n , sürekli ayn yönde yap lan şeylerin beyni tembelleştirdiğini’ söyledi. “Hayal gücüyle beyni çal şt rmaya sevk edebiliriz. Bir amaç ve hedefimiz varsa, beynimizde bu amaç ve hedefe ad m ad m ulaşma yollar n hayal ederek ve daima pozitif düşünerek ulaşabiliriz. Hayal kurmak beynin çal şmas na katk sağl yor. ‘En büyük mucitler en çok hayal kuranlard r’ sözü bu anlamda söylenmiştir. Bilgi ve belleğin oluşumu, gelişmesi ve olgunlaşmas için hayal kurulmal . Her gün gittiğimiz yolu, sabahlar müzikle uyan yorsak onu, oda ve büromuzun düzenini, izlediğimiz televizyonun yerini, çocuklar m zla yemek yediğimiz masadaki yerimizi arada bir değiştirebiliriz. Bu, beynimizi kal plardan kurtar r. Beyinler paraşüt gibi-
dir, aç lmad kça çal şmaz.”
Beyin hücreleri artar m ? Son 4-5 y la kadar, ölen beyin hücrelerinin yerine yeni hücrelerin oluşmad ğ n n savunulduğunu ifade eden Prof. Dr. Toygar, bu görüşün değiştiğini ve beyin hücrelerinin artabileceğinin ortaya konduğunu söyledi. Beyin hücrelerinin artmas n n, beynin daha verimli kullan lmas n sağlad ğ n bildiren Toygar, her insanda milyarlarca adet bulunan beyin hücrelerinin, her gün ortalama 10 bininin öldüğünü kaydetti. Toygar, şöyle devam etti: “Beyin fonksiyonlar 18-23 yaşlar nda artar, 40 yaş ndan sonraysa h zla azal r. Günde 10 bin hücre ölüyor. Ama 65-70 yaş na kadar ölen hücrelerin say s toplam hücrelerin ancak yüzde 5’ine ulaşabiliyor. Demek ki beyne hücre takviyesi oluyor. Ama takviye olurken o hücreler, (ben beyin hücresi olay m) demiyor. Bizim (kök hücreler) de-
diğimiz hücreler var. Bunlar beyin hücresine dönüşebiliyor. Her beyin hücresi öldüğünde, bellek depolama, yeni bilgileri alma ve öğrenmede zay flama oluşuyor. Eğer beyin hücrelerimizi çal şt r rsak, 60 yaş nda, bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz.”
Stres beyin hücrelerini öldürüyor Her insanda beyin hücre ölümünün ayn oranda olmad ğ n , kişinin biyolojik yap s , stres, sigara, alkol, yüksek tansiyon, kolesterol ve çevre koşullar n n bunda etkili olduğunu bildirdi. Stresin en önemli etken olduğuna işaret eden Toygar, stresin birtak m zararl kimyasal elektronlar oluşturduğunu, bunlar n beyin hücrelerine yap şarak, zehirlediğini sözlerine ekledi. (19 Aral k 2003 tarihli Milliyet gazetesinden yararlan lm şt r)
•Bir sigara tekelinin hesaplarına göre, Avrupa ülkelerinin birinde insanların tütün alışkanlığına sahip olması, ekonomiye yıllık 100 milyon sterlin (yaklaşık 190 trilyon lira) tasarruf sağl yor. Çünkü tütün alışkanlığına sahip tiryakiler erkenden ölmüş ve ülke emeklilik masrafından kurtulmuş. •Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, tüm dünyayı tehdit eden iki küresel sorun var: Açlık ve tütün alışkanlığı. Dünya genelindeki ölümlerin yaklaş k yüzde 12’sinden açlık, yüzde 6’sından sigara sorumlu. •Dünyada her yıl 4 milyon insan sigara nedeniyle ölüyor. 2025 yılında bu sayının 10 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de ise, sigara yılda 100 bin insanın ölümüne yol açıyor. Başka bir ifadeyle, Türkiye’de sigara alışkanlığı nedeniyle günde 200-250 insan yaşamını kaybediyor. •Sigara alışkanlığı gelecek otuz yılda AIDS, tüberküloz, trafik kazası, anne ölümleri, intihar ve cinayetlerin toplamından daha fazla sayıda insanın
ölümüne neden olacaktır. •Sigarada; tüm kanserlerin yüzde 30’unun, kanser ölümlerinin yüzde 50’sinin ve akciğer kanserinin yüzde 90’ının nedeni olan, dünyada küresel sağlık sorununa yol açan ve dumanında herbiri insan sağlığı için ölümcül etkilere neden olan 2 bin ayrı zehir maddesi var. •Şirket yöneticisine soruluyor; “Sigara üreten bir şirketin yöneticisi konumundasınız, peki siz sigara içiyor musunuz?”. Cevap açık ve çarp c : “Biz bu boku içmeyiz, sadece satarız. Bunu içme hakkı ve özgürlüğünü gençlere, zencilere, aptallara ve fakirlere bırakırız.” •Gelişmekte olan ülkelerin tütün tüketimindeki payı 1976’da yüzde 41’ken, 2000’de bu oran yüzde 71’e çıkmıştır. 2025’de sigaraya bağlı ölümlerin yüzde 70’i (7 milyon insan), gelişmekte olan ülkelerde olacaktır. (Kullandığımız bilgiler www.bianet.org sitesinde yay nlanan Osman Elbek’in yazısından derlenmiştir.)
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 10
Yaflanacak
Dünya 10
K
Ü
L
T
Ü
R
·
S
A
N
A
T
FRİDA KAHLO
Kültür Deryas›
“Bomban n etraf ndaki kurdele...”
“Devrimci hareketin küçük, minicik bir parças olduğumu öğrenmek... Hep devrimci, hiçbir zaman ölmek yok, yarars z olmak yok.” (Günlük, sf. 251) Eseri ve kişiliğiyle geçtiğimiz yüzy l n en önemli kad n ressamlar ndan biri olan Frida Kahlo’nun sözleri bunlar.
Louvre Müzesi’nde yap tlar olan Latin Amerikal tek kad n ressam
yaş nda devrimci yaşama ad m atar; 17’sinde Komünist Gençlik Birliği’ne üye olur. Bir y l sonra feci bir kaza geçirir; bindikleri otobüsü tren biçer. Frida ağ r yaralan r. Demir bir çubuk belinden girerek vajinas ndan ç kar. Vücudunun her yan k r klar içindedir. Bütün bir y l çelik korseler içinde, ac larla dolu geçirir. Resim serüveni de işte tam o günlerde başlar.
Kendisiyle konuşmas n n 20. arac
Meksika’da patlayan yüzy l n ilk anti-emperyalist/köylü devriminin ertesinde halk n geleneklerinden beslenen, onun ihtiyaçlar n dile getiren, çektiği ac lar büyük bir cesaretle resmine katmay , onlar enternasyonalist bir ruhla yoğurup gelecek tasar mlar na dönüştürmeyi bilen Frida Kahlo, Paris’teki ünlü Louvre Müzesi’nde yap tlar olan Latin Amerikal tek kad n ressamd r.
Ac larla dolu bir yaşam 6 yaş ndayken ağ r bir çocuk felci geçirir, aylarca yatağa bağl kal r. İyileştiğinde sağ bacağ incelmiş ve k sa kalm şt r. 13
Resim yapma düşüncesi, annesinin yatağ n n üzerine oyduğu aynaya bakarak kendini tan mas n n, kendisiyle konuşmas n n, kendini anlatmas n n arac olarak şekillenir. Ac lar n isyana yürümesi, içinde yanan resim yeteneğini harekete geçirmiştir. Kişisel trajedisini sanat n n konusu haline getirerek çal şmaya başlar. Ac çektiği ve umutsuz olduğu için yapmaz bunu, en iyi tan d ğ kendisidir çünkü. Ve Frida, 47 yaş ndaki erken ölümünün bir y l öncesinde, 22 ameliyattan sonra, elinde hala f rça
ve boya, beyninde öğrenme ve yenilenme isteği, bilincinde ezilenlerin sonsuz kavgas yla doludur.
Frida, resimlerinde Meksika halk geleneğinin dinsel motiflerini kullanm ş; fakat bunu yaparken halk kültüründeki gerici unsurlarla aras na s n r çizmeyi bilmiştir. Tanr lara yak şt r lan özellikleri “insana dair” k lm ş, bunlar s radan insanlarda yakalay p resmedebilmiştir. O, vücudunun eleğe döndüğü, ruhunun ağ r biçimde yaraland ğ zamanlarda ayakta kal p mücadele etmeyi seçmiş devrimci bir kad n ressamd r. Toplumsal sorunlara ilişkin bir dizi tablosuyla, ayn zamanda insanl ğ n gelişme serüvenini resmeden bir belgeselcidir. Yap tlar ndaki ağ rl kl konular, kad n n sosyal, fiziksel ve ruhsal halleri, aşk, tutku ve hastal kt r. Bunlar içinde de kad n n doğruya, gerçeğe, ac ma-
Sözcüklerle bir yolculuk s zl ğa ve ac çekmeye karş dayan kl klar n öne ç karan resimler bask nd r.
Meksikal lar n Frida’s Meksika emekçileri, sevinçlerini ve hüzünlerini, tarihlerinin ve kültürlerinin harc yla yoğurarak resmeden Frida Kahlo’yu, sonuna kadar sahiplenmişlerdir. Egemenlerin, t pk Che’ye, Naz m Hikmet’e yapt klar gibi, Frida’y ve eserini çarp tan bir filmle sömürerek zarars z hale getirme çabalar n protesto etmişlerdir. Mexico City’de filmin gösterildiği sinemalar n önündeki kitle gösterilerinde Meksikal lar, kendi Frida’lar na sahip ç km şlard r: Mücadeleci, sosyalist kad n ressamlar na...
Olağanüstü gerçekçi ve k şk rt c Frida Kahlo’nun resimleri (200’ü aşk n tablosu vard r) olağanüstü gerçekçi, k şk rt c , izleyeni düşünmeye, sorgulamaya ve tav r almaya zorlayan bir içeriktedir. Onun sanat soyut ve maddeden kopar lm ş değildir; bütün karş tl klar bağr nda taş r. İzleyeni “sakl materyalizmi” keşfetmeye çağ r r. Andre Breton’un deyişiyle, “Frida Kahlo’nun sanat , bir bomban n etraf ndaki kurdele gibi”dir. Onun resmini belki de en iyi, eşi ve mücadele arkadaş ünlü duvar ressam Diego Rivera tan mlar: “...Frida’n n sanat bireysel-kolektiftir. Gerçekçiliği öyle heybetlidir ki, her şey sonsuz boyutludur. Sonuç olarak Frida Kahlo ayn anda hem kendinin hem de dünyan n içini ve d ş n resmeder...”
Halk n n ressam
Tehlikeli Masallar Paçalar na yap şan tarih: Ararat Ermeni yönetmen Atom Egoyan’›n geçti¤imiz y›llarda çekti¤i Ararat filmi, ›rkç› floven bask›lar nedeniyle gösterime giremedi
Amerikal sosyal bilimciler uyard : Masallar çocuklara, ‘iyilerin güzel, kötülerin çirkin’ olduğu gibi yanl ş izlenimler aş layabilir. Sosyal bilimciler, Pamuk Prenses, Uyuyan Güzel, Sindirella gibi masallar n çocuklara ‘güzelliğin herşeyden önemli olduğu’ gibi kötü bir izlenim verdiğini öne sürdü.
Masal kitaplar n atmak gerekmiyor 168 masal inceleyen Purdue ve Western İlliniois Üniversiteleri’nden öğretim üyeleri, d ş görünüşün öneminin ortalama 14 kez vurguland ğ n aç klad . Her 5 masaldan 1’in de çirkinliğin kötülükle bağdaşt r ld ğ n belirten araşt rmac lar, “Masal kitaplar n atman za ge-
rek yok, ancak çocuklar n zla içeriğini tart ş p onlara güzelliğin herşey demek olmad ğ n söylemelisiniz” dedi.
Şimdiki çocuklar n gözdeleri farkl Prensesler, prensler ve krallar anlatan eski masallarda iyiler ayn zamanda güzeldir. Fakat art k çocuklar, Pamuk Prenses’ten daha fazla yeni kahramanlardan etkileniyorlar. Bunlar çizgi film ve reklam dünyas n n kahramanlar . Bunlar ağ rl kl olarak ‘şiddet’ propagandas içeriyorlar. Pamuk Prenses’in anal ğ olan ve sürekli ayna karş s na geçip “ayna, ayna var m benden daha güzel” diyen kad n n ‘güzel’ olarak tan mland ğ n hangimiz bilmeyiz, hangi ço-
cuk bilmez? Ama o kad n n ‘güzel’ olmas n n hiçbir önemi yok burada. K sacas ‘güzelliğin’ herşey olmad ğ n bu masal dahi anlat yor. Masallar n çocuk için, onun gelişimi, ruh dünyas na katt klar ve hayal gücü için ne denli önemli olduğunu, geçmişe dönüp kendi çocukluğumuza bakt ğ m zda dahi görür ve biliriz. Günümüzde çocuklar için yay nlanan sinema ve çizgi filmlerine bakt ğ m zda ise, bunlar n öğreticilikten ne kadar uzak olduğunu, daha çok şiddet içerikli olduğunu görürüz. Diğer yandan, çocuklar üzerinde belli bir ‘güzellik anlay ş ’,‘iyi anlay ş ’ oluşturma sorumluluğunu yaln zca masallara yüklemek, çocuklara karş sorumluluğumuzun üstünden atlamakt r.
Ermeni yönetmen Atom Egoyan’ n geçtiğimiz y llarda çektiği Ararat filmi, devletin de parmağ n n olduğu rkç faşist bask lar üzerine gösterimden çekildi. Kamuoyunda yeni bir ‘Geceyar s Ekspresi’ sendromu diye de adland r lan Ararat filmi ne anlat yordu? Film ismini Ermenilerin kutsal dağ Ararat’tan (Ağr ) al yor. Kimi milliyetçi tonlar da içeren film, 1915’lerde yaşanan ve yüzbinlerce Ermeni’nin öldürülmesi ve topraklar ndan sürülmeleriyle sonuçlanan insanl k dram n perdeye taş yor. Türk devletinin geleneksel rkç -faşist politikalar n n yaratt ğ hassasiyet de işte tam burada başl yor. Filmin bir ulusun kitlesel imhaya ve zorunlu göçe uğrat l ş n hat rlatt ğ için büyük tepkiye yol açt . Film, daha çekim aşamas nda MHP’li faşistler başta olmak üzere devletin boy hedefi oldu. Türk şovenizminin borazanl ğ na soyunmuş geniş bir koro, Ararat filminin tarihi gerçekleri çarp tt ğ n iddia ediyordu. Onlara göre film, Türkiye aleyhine geliştirilen malum karalama kampanyas n n yeni bir versiyonuydu. Sözde birtak m ‘muhalif’ güçler de filmin çekimini
finanse etmiş, desteklemişlerdi. Demokrat geçinen kimi sinema yazarlar ise -Türk şovenizminin etkisiyle- filmin sinema estetiği aç s ndan bir değer taş mad ğ n , kaba ve sloganc olduğunu iddia ettiler. Irkç -faşist rejimi as l rahats z eden, Ararat filminin, resmi tarihin bütün üstünü örtme, çarp tma çabas na karş n bir ulusa karş yap lm ş k y ma bir kez daha dikkat çekmesidir.
Cem Günhan Dil, insan topluluklar›n›n bilinci, bilgiyi ve her türlü yarat›y› tan›mlama, aktarma ve gelifltirmekte kulland›¤›, bir ifade ve iletiflim arac›d›r. Toplumlar›n kendi aralar›nda ve di¤er toplumlarla iletifliminin, yaz›l› veya sözlü olarak geliflmesi insan zihninin gelifliminin hem kayna¤› hem de oda¤›d›r dil... Düflünüfl biçimimiz, baflka toplumlarla iliflkilerimiz, emek ve sosyal iliflkilerimiz, yemeklerimiz; k›saca insana ait ne varsa do¤rudan veya dolayl› olarak dilimizde bulur yans›mas›n›. ‹lk köleci örgütlenmifl topluluklarda emir kiplerinin (yap-et, getir-götür) di¤er kullan›mlara bask›n oldu¤u ya da ölmüfl (art›k kullan›lmayan) bir dil olan Harzemce’de ki ‘Akhflam’ sözü¤ünün Türkçe’de hâla yafl›yor olmas› (Akh: bafllang›ç fiam: gece, ya da Çingene sözcü¤ünün Farsça Çengiyan: çeng çalan (müzisyen anlam›ndan geldi¤i) gibi birbiri ile ilintisizmifl gibi görünen bilgi parçalar› bizi çok farkl› bilimsel, sosyal alanlara tafl›yabilir. ‹nsan topluluklar›n›n birbirleri ile olan iliflkileri tarihin seyri ve bu seyrin içeri¤i yol ayr›mlar›, köfle tafllar› hakk›nda ipuçlar› verebilir. Yan› s›ra sözcüklerin serüvenine kat›l›p onlarla birlikte bir yolculuk yapmakda oldukça e¤lenceli olabilir! Etimoloji, sözcük anlam› ile köken-bilimi diye tan›mlan›r. Örne¤in, Türk dilinin etimolojisi ele al›nd›¤›nda, göçebe bir toplulu¤un bin y›llar boyunca yapt›¤› yolculu¤un izleri göze (kula¤a) çarpar! Çinlilerin lungloon (y›lan, ejder) dedikleri Türkçeye y›lan olarak geçmifltir (ng sessizleri düfler ve bafla y sessizi gelir) y›-lung y›lan.! Mo¤olca otlak, ören, eski yap› kal›nt›s› çad›r anlamlar›ndaki sözcük “vatan” anlam›nda kullan›l›r Türkçe’de. Yuva (oturacak ev, bar›nak) sözcü¤ü Çince ouva (uva) dan gelir! Yüce sözcü¤ü de çok uzaklardan, ta Hindistan’dan, Sanskriteçe’den gelmektedir (uçça: yüce). ‹liflkide bulundu¤u bütün topluluklardan kültürel al›flverifl yapan toplumlar›n düflünsel yolculu¤u bu al›flveriflin izlerinin yan› s›ra düflünüfl biçiminin izlerini de tafl›r... Bizim toplumumuz kapitalizmin “en emperyalist” ça¤›nda bile k›z “al›r” k›z “verir”... bir al›m sat›m nesnesini al›r verir gibi... Halâ Bat›l› emperyalistlerden çevirdi¤i biçimiyle ‘K›z›lderili’ der; Yeni k›tan›n yerlilerine ›rkç› ve ayr›mc› yan›n› göremeden! Türk toplumunun göçebelikten geliyor olmas›, birçok ulusal iliflkide bulunmufl ve halen bulunuyor olmas› örnekleri ço¤altmaktad›r. Bir baflka aç›dan ele al›rsak, ‘Yo¤urt’ sözcü¤ü de hemen hemen bütün dünya dillerine Türkçe’den geçmifltir. Ama bu tür iletiflim örnekleri sadece Türkçe’de görülmez. Eski firavunlar›n M›s›r’›ndan bu yana oynanan zar atma (Arapça ezzar oyunu) Avrupa dilerine Haçl› Seferleri (1096-1291) yoluyla ‘talih, raslant›y›, risk’i ifade eden ‘Hasard’ olarak geçmifltir. Yine Haçl› Seferleri yoluyla geçen bir sözcük de Assasin (Asasination)dur. Katil-Suikastöldürme anlamlar›ndaki bu sözcük müslüman kökenli Batini tarikat› olan ‹smailiyenin ilk hali olan Haflhafliyun’dan gelir. Bu tarikat›n kurucusu, Alamut Kalesinde yaflayan Hasan ‹bni Sabbah’›n “haflhafli” (haflhafl içen) denilen müritlerinin Selçuklu Devlet önderlerine karfl› gerçeklefltirdi¤i suikast eylemlenrinden (hashasin-assasin) dolay›!.... Arapça s›f›r (flifr) sözcü¤ü bugünkü Chiffre (flifre, say›) sözcü¤ünün kökenidir. Halen kulland›¤›m›z Mahzen (Makhasen) sözcü¤ü Avrupa’n›n çeflitli dillerinde Magasin, depo (silah deposu) anlamlar›nda geçmifl, ha keza Arapça darülsinaa (silahhane sözcü¤ü, dar-es sena: d’arsenal) “arsenal” ‹ngilterede semt, birçok Bat› dilinde cephanelik olmufltur... Ayr›ca kültürlerin birbirleri ile olan iletiflimleri bize insan topluluklar›n›n hangi alanlarda, ne ölçüde, ne için ve nas›l iletiflimde bulunduklar›n›n da dil ve sözcükler yolu ile ilginç izdüflümlerini örneklemektedir! Felsefe tarih, matematik ve birçok bilimde, kültürlerin birbirlerinden etkilenmesi ve paylafl›mlar› söz konusudur. Arapça yol anlam›ndaki (essemt) Bat› dillerine matematikteki Azimuth olarak geçmifltir. Algebra bizim bildi¤imiz cebirdir. Bu tarihsel ve kültürel yolculu¤un bazen sars›lmaz kan›tlar olufluna da tan›k oluruz. Yok say›lan Anadolu Ermenileri arkalar›nda kamalar›n› ve peteklerini b›rakm›fllard›r. Kama Ermenice ‘Khama’ (çivi, kütük yarma arac›), petek Ermenice, ‘Petak’ (ar›n›n balla doldurdu¤u mum). Resmi ideolojinin kamburu, anahtar (Kambur Rumca Kampura), ›n (Grekçe anakhtora/anaikterion), halklar›n (Arapça) kardeflli¤i ve emekçilerin faflizme (‹talyanca) karfl› birlikteli¤inde oldu¤unu göstermektedir. Sözcüklerin de¤iflik dillere geçifline baz› örnekler... Da¤: Çince- tai Subat: Süryanice-fiabat/flobat fiilep: Almanca-Schleppen, çekmek Pestil: Latince- pestilla (ezilmifl, s›k›flt›r›lm›fl)
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 11
Yaflanacak
‹
N
S
A
N
·
T
“Megri Cigerxwîn”
O
P
L
U
M
11 Dünya
Kimli¤ini bulamayan içecek
Bir zamanlar yaflamak için can att›¤›, onca badireler atlatarak geldi¤i ülkenin sokaklar›na istasyonlar›na, insanlar›na son kez bakt› ve “Gidece¤im” dedi...
Bir zamanlar tek rakibi Pepsi olan Coca-Cola, bugün ço¤unlu¤u ulusal kimli¤e bürünmüfl ‹slami rakiplerle bo¤ufluyor.
Mazlum ilkokul beşe kadar okuyabilmişti. Okulu b rak p bir oto tamir atölyesinde bulmuştu kendini. Motor seslerinden tan rd arabalar . Gençliği oto tamir atölyelerinde, yağ pislik içinde geçti. Beritan aşiretindendi. Askerlik gelip çatt ğ nda düşündü yurtd ş na ç kmay . Zaten son zamanlarda her gencin hayaliydi yurt d ş na gitmek, boşal yordu bir bir kasabalar. Umudun yeni adresi olmuştu Avrupa. Askere gitmeyecek, yurtd ş na ç k p hem çal ş p ailesine bakacak, hem de geleceğini kurtaracakt . Sadece bu da değildi onu Almanya’ya çeken. Daha çocukken gönül düşürmüştü amcas n n k z Helin’e. ‘97 y l nda sahte pasaportla giriş yapt Mazlum Almanya’ya. Heim’e transferi ç kar ç kmaz soluğu amcas n n yan nda ald . Halde iş buldu, hemen çal şmaya başlad . Çal şkan, mert, dürüsttü. Helin daha onalt s ndayd , okula gidiyordu. Helin’i istetmeye karar verdi Mazlum. İstediler, “tamam” dedi amcas , onun gibi genci nereden bulacaklard . Hem yabanc ya m gidecekti Helin? Buralar ekmeği, insan , tuzu, herşeyi bozmuştu, kokutmuştu. O ay, son kez gelmişti heime Mazlum. O akşam içki al p sabahlara kadar Mazlum’un sevincini kutlad arkadaşlar . Düsseldorf’a yerleşti, evlendi, oturum sorununu çözdü Mazlum. Ama heim arkadaşlar ndan hiç kopmad . Ara ara telefonlaş r, bazen de Köln’e gider, hafta sonunu arkadaşlar yla geçirir, dertleşirdi. Daha sonra gelişleri s klaşt Mazlum’un. Yüzü sürekli bulutluydu, yüreğinin s k nt s yüzüne vurmuştu, herkes fark ndayd durumunun. O gece gitmedi Düsseldorf’a. Ne yapacağ n bilemiyordu, utan yordu da arkadaşlar na anlatmaya. Nas l diyebilirdi ki, eşinin günlerce gelmediğini. Yaş küçükken babas n n vekaleti ile evlenmişlerdi. Okusun, meslek yaps n, ben nas l olsa çal ş r m diye düşünmüştü. İlk günler herşey yolundayd . En az ndan o öyle san yordu. Sonra arkadaşlar ndan rahats z olmaya başlam şt . Hafta sonla-
Kafam z hangi tarafa çevirsek onunla göz göze geliriz. Ya birilerinin elinde ya da sokak baş nda büfelerde, reklam panolar nda rastlar z. Coca-Cola’dan başkas değil anlat lmak istenen. Çoğumuz nas l olup da bunun bir ‘yaşam al şkanl ğ ’ haline geldiğini bilemeyiz. 1800’lerin baş nda, Amerikal bir eczac , coca hammaddesinden elde ettiği s v y baş ağr s şurubu olarak üretmeye başlar. İlerki y llarda Amerikan ordusuna meşrubat olarak üretilir. K sa sürede Amerika da yok satmaya başlay nca Avrupa pazarlar na ihraç edilir. Allah yürü kulum demesin, Coca-Cola dünya pazar na ad m atm şt r. Bilinmeyen bir yan vard r ki, birçok ülkede (Türkiye, Şili vs.) CIA’n n gerçekleştirdiği darbelerin finansörü Coca-Cola’d r. Amerika denilince CocaCola+McDonalds=darbe+işgal akla geliyor. Ekonominin yüzde 20’lik pay na hükmeden Coca-Cola, 200 ülkede üretimiyle, günde 1 milyar şişelemesiyle içecek piyasas nda da ‘öncüdür’. Yap lan araşt rmalarda, her 10 dakikada 126 bin kişinin Coca-Cola içtiği, sadece Fransa’da günde 6 milyon CocaCola sat ld ğ resmi kaynaklarca tespit edilmiştir. Coca-Cola firmas na bağl olarak Fanta, Münit Mid, Sprait vb. gibi içeceklerle dünya piyasas n n tek hakimi olmaya devam ediyor. Böylesine s n rs z kâr getiren piyasan n rakipleri de son y llarda h zla çoğald . Geçmiş y llarda Coca-Cola’n n tek rakibi Pepsi iken; bugün taklit üretimle piyasaya girmeyi başaran, ulusal kimliğe bürünen İslamc sermaye ulusal pazara hakim olmaya çal ş yor. Bir nevi kimlik kavgas vermekte olan Coca-Cola’y en çok İran kökenli firmalar zorluyor. İran İslam devriminden hemen sonra Pepsi ulusallaşt r larak Ortadoğu pazar nda boy gösterirken, onu takiben Mekke Cola pazara hakim olmaya çal ş r. Ulusal sermayenin antiAmerikanc kesimi İran devriminden sonra doğan boşluğu
r diskolara gittiklerini, bazen de hafta içi o akşam işe gittiğinde arkadaşlar yla sabahlad ğ n öğrenmişti. Sonra kançanağ gözlerle, uyur gezer dolaşt ğ n farketmişti. Bir de okulunu b rakt ğ n ! “Parti”, “eğlence” ad na gençliğin neler yaşad ğ n iyi biliyordu Mazlum. İstemiyordu. Ac mas zd o dünya; insan yok eder, yozlaşt r r seni diyordu ama dinletemiyordu. Çocuklar olmuştu o arada.
nim özgürlüğüme, ben seninle baş ma bekçi ol diye evlenmedim, üstüme gelmeyin yoksa polise şikayet eder Jugendheim’a (s ğ nma yurdu) giderim” demişti. Şaşm şt Mazlum, ne yapacağ n bilemiyordu. “Kneipe’lere (meyhane ) tak lmaya o günlerde başlad m. Her gün biraz daha kahrediyordum, çaresizdim. Bir tarafta Cigerxwîn, diğer tarafta herşeye rağmen sevdiğim kar m.”
Çocukla gelen mutluluk uzun sürmemişti. “K z nca çocuğu götürüp k zkardeşlerine, annesine b rak p çekip gidiyordu. Nereye gider kimlerle dolaş yordu bilmiyordum!”, “Kar şmay n be-
Mutlu değildi, rotas belli olmayan gemi gibiydi. Kald ram yordu yaşad klar n , gururu ile mant ğ aras nda s k ş p kalm şt . Ailesi de çaresizdi, eziliyor-
lard karş s nda, “sana karş mahcubuz” diyorlard . “Söyle, ne istersen, töremiz neyse!” Hay r, düşünmek bile istemiyordu, sadece Cigerxwîn’u düşünüyordu. “Bu çocuk şimdi anlam yor olanlar , ilerde ben nas l anlat r m? Bir anne nas l kendi öz be öz çocuğuna bu kadar yabanc laşabilir, kafam alm yor” diyorda başka birşey demiyordu Mazlum. Köln Hauptbahnhof’undan Düsseldorf’a giderken kendisini düşünmüş, ar nm ş rahatlam ş hissediyordu Mazlum. Dilini bilmediği otomattan bilet çekemediği, kendisini garip, çaresiz, korumas z, zavall hissettiği ilk iltica günleri geldi akl na. Her an yakalanacağ korkusuyla şu istasyonlarda az m beklemişti. Bir zamanlar yaşamak için can att ğ , onca badireler atlatarak geldiği ülkenin sokaklar na, istasyonlar na, insanlar na son kez bakt . “Gideceğim” dedi trenin merdivenlerinden inerken, “Cigerxwîn’u da al p gideceğim buralardan”. Ertesi gün işe gitmedi Mazlum. Son aylarda kendisini ilk defa bu kadar rahat hissediyordu. Cigerxwîn’u banyoya soktu, güzelce y kad . Kahvalt yapt lar birlikte. Pasaportunu ald , en yak n banka şubesine gitti. Ayl ğ yeni gelmişti. Hepsini, son sentine kadar çekti. Cigerxwîn’un giysilerini toplad , kendisininkileri de. Taksi çağ rd . Düğün öncesi bir zamanlar özenerek dayay p döşediği evine son kez bakt . Pahal oluşuna ald rmadan, yak n zamanda ald klar müzik setinin, halen bitiremediği taksitleri geldi birden akl na. İçi ezildi. “Hadi Cigerxwîn” dedi. Cigerxwîn olanlardan habersiz, babas n n kucağ nda taksiye bindi. “Nereye?”, “Hava alan na” dedi taksi hareket ederken. Şehir merkezinden geçerken bir an Helin’i görür gibi oldu, trafik lambalar n n yan nda bekleşenlerin aras nda. Göğsünde bir ağ rl k hissetti. Cigerxwîn birara “Daye! Daye!” dedi Kürtçe, ağlamaya başlad . “Megri Cigerxwîn!” dedi babas “megri!”
farkl isimlerle doldurarak Coca-Cola’ya rakip oldular. Zemzem Cola, Bağdat Cola, Arap Cola bölgede ilk akla gelenler. Ortadoğu’nun hareketli bölgesinde rekabet h zla t rman rken Ramallah’ta İsraillilerin ürettiği Tikva Cola ile Mekke Cola çekişmesi amans zca devam etmektedir. Politik kisve alt nda yürütülen rekabet, asl nda Müslüman ülkelerde pazara hakim olma kavgas ndan öte bir şey değil. Birkaç y l önce üretime başlayan K ble Cola Avrupa pazarlar nda, Hollanda ve İngiltere’nin yan s ra Kanada pazar nda da güçlü zemin bulmuş. Y ll k 3040 milyon litre üretimiyle diğer firmalara göre kâr marj da yüksek. Selam Cola Fransa’da Müslümanlar aras nda rakipsiz pazara sahip. Üretimini her geçen gün art rarak büyük bir sermayeyi elinde tutuyor. 11 Eylül sonras ABD emperyalizminin İslam ülkelerini he-
def almas yla, İslam sermayesi de ABD karş tl ğ n çeşitli üretim alanlar nda gösterdi. Başta cola piyasas olmakla birlikte diğer üretim dallar nda da taklit üretime geçtiler. Türkiye de İstanbul ve Anadolu da üretim ve dağ t m yayg n olan Coca-Cola’ya rakip olarak İslamc Ülker sermayesince Cola Turca geçtiğimiz yaz mevsiminde reklamlarla üretime başlad . Türkiye pazarlar nda h zla yayg nlaş nca bu kez Avrupa’da yaşayan Türkiyelileri de hesaplayarak Avrupa pazarlar nda boy gösteriyor. Coca-Cola’yla rakip firmalar aras nda amans z devam eden kimlik savaş basit isim benzeşmesinin ötesinde, pazar kavgas ndan başka birşey değildir. İçecek piyasas nda yüzde 70’lere varan kâr oran , İslamc sermayenin de iştah n kabartmaktad r. Politik kimlik, sözde anti-Amerikanc l k bunun bahanesi.
Aç n yüreklerinizi
Göç Hikayeleri
İngiltere neresi?
“Yesterday cilp.. cilp...”
İngiltere’ye iltica ak n olduğu dönemde, Hasan’da İngiltere’ye gelmeye karar verir. İlgili şebeke ayarlan r ve uçakla İngiltere’ye gelir. Gelir gelmez, kap dan geçince mutluluğunu eşi Fatma ile paylaşmak ister ve hemen telefona sar l r. “Fatma geldim, İngiltere’deyim art k” Hasan’ hep Londra’ya gidecek bildiğinden Fatma k zar. “Allah can n almayas ca! Ben sana Londra’ya git dedim? Ne işin var İngiltere’de senin?“
Hüseyin uzun uğraşlar sonucu belediyeden bir ev al r. Bir gün evin tavan ndan su damlad ğ n görür ve hemen belediyenin tamir bölümüne haber verir. Belediye görevlileri ancak bir gün sonra gelirler. Fakat bu arada tavandaki damlama durmuştur. Gelen memura durumu anlatmak isteyen Hüseyin’in İngilizcesi’de yok. Ne yaps n? Al r memuru odaya götürür ve damlayan yeri göstererek; “Memur bey, yesterday cilp-cilp today no cilp-cilp”...
YAŞAMEVİ geliyor!..
Göz Vietnam Savaş s ras nda, esirlerin önünden geçen Amerikal generalin gözüne küçük bir çocuk tak l r. General, çocuğun önünde durup: “Sana bir soru soracağ m, eğer bilirsen idamdan kurtulacaks n” der. Çocuk öylece bakar. General, ‘bu soruyu bilirsen idamdan kurtuldun demektir; söyle bakal m, hangi gözüm sana bak yor?’ Çocuk bakar, “sağ gözün” der. General şaş r r, “olamaz o gözüm takma yani cam”der. Bunun üzerine çocuk şu cevab verir; “o daha insanca bak yor”...
4 ay önceydi. Yaz s cağ henüz elveda dememişti. Yer aramaktan yorgun, “ya vermezlerse“ tedirginliği içinde, ama yine de umutluyduk. 100 y ll k bir binayd bulduğumuz, savaştan ç km şcas na harabeydi. “Şimdi başlarsak 1 sene sonra ancak bitiririz” diye şakalaş yoruz... Start verildi; ivecen ad mlarla ellerimizde keser, tornavida, f rça, boya... ne varsa h zla kollar s v yoruz. Önce acemice işliyor eller; tahtalar birbirine ekleniyor, h zla duvarlar boyan yor. Her şey inand ğ m z dünyan n s cakl ğ , kolektif emeği, paylaş m üzerinden; kimi zaman sabah n onundan gecenin 12’sine, kimi zaman sabah n alt s na kadar ... “Bu karo döşenecek, bitecek” kararl l ğ yla ak yor zaman. Birbiriyle yar ş yor eller, yürekler yeni bir şeyi daha başarman n ve yaratman n gönenciyle dopdolu. Acemiler ustalaş yor. 4 ay geçmiş, ilk günlerin acemiliğini koval yor gözlerimiz; ama bo-
şuna! Nas l kovalamas n? 3 kere duvar kağ d yapmak zorunda kalan, hayat nda seramik ile karoyu, yağl boya ile plastik boya aras ndaki fark bilmeyenlerle yapt k biz bu binay ... Sonra y lbaş vesilesiyle gelen dostlar m z bile s rtlar na işçi tulumunu geçirip “Evet, ben ne yapabilirim?” diyerek işe dald lar. Bizi biz yapan bir emek bu, bu emeği tan yoruz. Alman ev sahibi uğruyor bir ara; Charles Dickens’ n romanlar nda geçen sokak betimlemelerini and ran siyah sokak lambalar yla dekore edilmiş salona geçiyor. Şaşk n: “Siz, siz” diyor, “ne yapm şs n z?” Odalar , salonu, mahzeni dolaş yor tek tek. Verniğin duvar köşelerinde birikmiş keskin kokusu, yeni bir yaşam n kalp at şlar n duyumsat yor bizlere. Şimdiden hayalini kuruyoruz yapacaklar m z n. Hayali tablolarla süslüyoruz duvarlar ; gitar ve bağlama ezgilerine çoksesli gençlik korosu eşlik ediyor. Salonda edebiyat m z n sorunlar n tart ş yor bir yazar; dikkatli
dinleyicileriyle ak p gidiyor sohbet... Her etkinlik öncesi yeni bir heyecan dalgas sar yor ve hep ayn “başard k” coşkusuyla doluyor yürekler. Her gün yeni bir yüzle tan ş yor, onlarla yeni bir yaşam n temellerini at yoruz. Bireyciliğin, çürümenin kol gezdiği Avrupa’da, kolektif yarat c l ğ n, paylaş m n, alternatif bir yaşam n egemen k l nd ğ bir dünyan n ad bu... Zoru başarman n, umut olman n, insani özlemlere yan t olman n doyumsuz keyfi bu... Hep birlikte söylenen bir türkü bu... Hasret bitiyor dostlar; evet, nerede kalm şt k? Aç n yüreklerinizi YAŞAMEVİ geliyor. Köln Yaşamevi: Wallstr. 110 Mülheim
YasanacakDünya_4
05.05.2005
13:43 Uhr
Seite 12
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
İşgalin sürmesine İncirlik desteği ‹ncirlik üssünün Irak’taki emperyalist iflgalin ihtiyaçlar› do¤rultusunda kullan›ld›¤› a盤a ç›kt›. Türkiye kamuoyu bu gerçe¤i yabanc› bas›ndan ö¤rendi. ABD’nin merkezi Stuttgart’ta bulunan Avrupa Kuvvetleri Komutanl ğ kaynaklar ndan medyaya yans yan haberlere göre, ABD emperyalizmi ile Türkiye, İncirlik Üssünün kullan m konusunda yeni bir anlaşmaya vard lar. İncirlik Üssü, Irak’taki operasyonlara lojistik destek ve asker sevkiyat için kullan ma aç ld . Irak’taki ABD askerlerinin İncirlik üzerinden değişimine Aral k ay nda başland ğ aç ğa ç kt . ABD, üssü kriz durumlar nda da acil kullanabilmek için, AKP hükümeti ve Genelkurmay ile görüşmelerini sürdürüyor. Üssün Irak’taki emperyalist işgale destek amac yla kullan lmaya başland ğ n Türkiye kamuoyu yabanc bas ndan öğrendi. Hükümet ve MGK’n n, bu oldu bittiyi ellerinden geldiğince gizlemeye çal şt klar bu sayede aç ğa ç kt . Üs önümüzdeki günlerde yoğun bir asker transferine arac l k edecek. ABD bugün Irak’ta bulunan 150 bin askerini geri çekip yerlerine 110 bin kişilik yeni bir işgal gücü göndermeye haz rlan yor.
Umuda değil, ölüme yolculuk Su s›zd›ran gezi teknesine bal›k istifi doldurulan 70 kaçak göçmen denizin ortas›nda ölüme terk edildi. Teknenin bataca¤›n› anlayan kaptan, cep telefonuyla ça¤›rd›¤› sürat motoruna atlayarak İnsan tacirleri toplu cinayetlerine bir yenisini daha eklediler. Marmaris’ten Yunanistan’ın Rodos Adası’na götürülmek üzere, 20 kişilik ve su sızdıran gezi teknesine 70 kişi balık istifi gibi dolduruldu. Teknenin denize açılmasından bir süre sonra fırtınanın çıkması üzerine motoru kullanan insan taciri Mesut Gerdan telefonla çağırdığı sürat motoruna atlayarak 70 mülteciyi ölüme terk etti. 19 Aralık gecesi meydana gelen olayda, içinde bir kadın ve çocuğun da olduğu ölüm teknesinden sadece İranlı Hüseyin Datkanu Mariu isimli 23 yaşındaki genç kurtuldu. Parçalanan teknenin parçalarına tutunan Mariu’yu, Rodos-Marmaris seferini yapan feribot kurtard .
Teknedeki mülteciler İranlı, Iraklı, Ürdünlü ve Afganlılardan oluşuyordu. İstanbul’da ilişki kurdukları şebekenin bazı elemanları da bu ülkelerin insanlarından.
Paralar peşin Kişi başına 2 bin dolar alıyorlar. Ve tekneye adımını atar atmaz para peşin alınıyor. Nasılsa paraları peşin alınmış, bundan sonra artık ölürler mi, kalırlar mı şebekeyi pek ilgilendermez. Ölüm teknesinden kurtulan Hüseyin Datkanu Mariu, bu gerçeği şöyle ifade ediyor: “Uluslar arası sularda giderken fırtınaya yakalandık. Dev dalgalar ve rüzgar bizi sürüklemeye başladı. Bu sırada kaptan cep telefonuyla görüşmeler yaptı. Bir
süre sonra karanlıkta bir ışık belirdi. Kaptan teknenin dümenini bırakıp kendisini almaya gelen Zodyak bota atladı ve bizleri yapayalnız bırakıp kaçtı. Hemen telefonla, kaptanı aradım. ‘Başınızın çaresine bakın’ dedi ve telefonu kapattı. Tekne kısa bir süre sonra battı. Herkes sulara gömüldü. Biz 4 kişi teknenin parçalarından birine tutunduk. Ama onlar soğuğa dayanamayarak öldü.”
Herkes sağ r Teknedeki insanlar ölümle pençeleşirken sadece kaptana feryat etmiyorlar, telefonla 155 den de yardım istiyorlar ama tıpkı ölüm tacirleri gibi bunlarda bu feryatlara kulaklarını tıkıyorlar. Sahil güvenlik bir-iki tur
attıktan sonra bulamadık diye geriye dönüyor.
Katil kaptan sabıkalı ve asker kökenli Mültecilerin “Ali Osman” diye bildikleri kaptan Mesut Gerdan, daha önceleri de teknesini bırakarak insanları ölüme terk etmiş. Onlarca mültecinin öldüğü, 26 kişinin son anda kurtarıldığı kazanın da sorumlusu bu katil. Mesut Gerdan, Marmaris Deniz Üs Komutanlığı’nda Uzman Çavuş olarak görev yapmış. Zaten gücünü ve fütursuzluğunu da buradan alıyor.
Kronik işsizlikte Türkiye 3. s rada Türkiye’deki iflsizlerin yüzde 29,6’s›n›, bir y›l ve daha uzun süre boyunca iflsiz kalanlar oluflturuyor. Türkiye OECD ülkeleri aras›nda bu konuda üçüncü s›rada. Ekonomik İşbirliği ve Kalk nma Teşkilat ’n n (OECD) verilerine göre Türkiye’deki işsizlerin yüzde 29.6’s n bir y l ve daha uzun süre boyunca işsiz kalanlar oluşturuyor. Türkiye, uzun süreli işizlik oran nda, OECD ülkeleri içinde Almanya ve İtalya’n n ard ndan üçüncü s rada yer al yor. Kronik işsizlik oran nda İtalya, OECD’de ülkeleri içinde yüzde 59,2 ile baş çekiyor. Bu ülkeyi de yüzde 47.9’luk kronik işsizlik oran yla Almanya takip
ediyor. Ancak Türkiye d ş ndaki kronik işsiz oran n n yüksek olduğu Almanya ve İtalya’da işsizler; işsizlik sigortas , sosyal yard m, alt ayl k sürelerle geçici iş vs. ile bir biçimiyle hafifletici önlemler alabiliyorlar. Ayr ca Almanya’da 4 milyon 500 bin işsiz varken Türkiye’de ise 10 milyonun üzerinde işsiz var. OECD ülkeleri içinde uzun dönemli işsiz oran en düşük ülkeler ise yüzde 6.4’le Norveç,
yüzde 8.5’le ABD ve yüzde 9.7 ile Kanada olarak s ralan yor.
40 milyon Euro’luk destek Avrupa Birliği, Türkiye’deki işsizlik serumunun çözümü için 40 milyon Euro’luk destek verecek. Avrupa Birliği’nin maddi desteğiyle yürütülecek “Aktif İşgücü Programlar Projesi”nin uygulanmas na 2004 y l nda başlanacak. Bu projeden 25 bin kişinin yararlanmas bekleniyor.
Gençlerin gözü yurtd ş nda Hem mahkum hem ücretli köle Yap›lan bir araflt›rmaya göre, Türkiye’deki üniversite ö¤rencilerinin yüzde 83’ü yurtd›fl›nda yaflamay› istiyor. Ekonomik-siyasal istikrars›zl›k, iflsizlik, gelecek kayg›s› ve niteliksiz e¤itim gençlerin baflta gelen gerekçeleri. Ege Üniversitesi’nin Ankara, İstanbul ve İzmir’de devlet ve vakıf üniversitelerinde öğrenim gören 120 öğrenci üzerinde yaptığı araştırma, gençlerin yüzde 83’ünün yurtdışında yaşamayı istediğini ortaya koydu. Yüzde 17’lik bölüm ise özellikle dil eğitimi için ülke dışına çıkma tercihinde bulundu. Araştırmada genç beyinlerin, ‘ekonomik-siyasal istikrarsızlık, işsizlik, gelecek kaygısı ve nite-
liksiz eğitim’ gibi nedenlerle bu tercihte bulundukları belirlendi. Siyaset ve iş dünyasının beyin göçüne duyarsız kalmas , istihdam ve fırsat kaynaklarının eşit dağılmaması, sistemli bir milli eğitim politikasının yokluğu, iş hayatına yeni adım atan veya atmak üzere olan kişilerin demotivasyonu, gençlerin diğer gerekçelerini oluşturdu. Araştırmada, gençlerin ‘fır-
satlar ülkesi’ olarak değerlendirdiği ABD, yüzde 30 ile en çok tercih edilen ülke oldu. Bunu yüzde 21 ile İngiltere, yüzde 13 ile Kanada, yüzde 11 ile Japonya ve Uzakdoğu, yüzde 6 ile Almanya, yüzde 2 ile Fransa ve İtalya, yüzde 17 ile diğer ülkeler izledi. Gençler yurtdışını seçerken, daha nitelikli eğitim ve daha iyi çalışma koşullarını öne çıkardı.
Cezaevlerinde bulunan ve çal›flmaya zorlanan tutuklu ve hükümlülerin y›lda 8-10 trilyon liral›k de¤er ürettikleri hesaplan›yor. Bu soygunu gizlemek için, flimdi de bir “lütufmufl” gibi mahkumlara “SSK’l› olma hakk›” tan›nd›. Türkiye cezaevlerindeki tutsaklar yeni y la yeni bir uygulamayla girdiler. 10 Ocak tarihinden itibaren mahkumlara çal şma zorunluluğu getirildi. Adalet Bakanl ğ İş Yurtlar Daire Başkan Mustafa Doğru, 2004 y l nda cezaevlerinde çal şt r lan mahkumlar n SSK’l yap lacağ n belirterek, “Çal şan tutuklu ve hükümlülere günde 4 milyon lira yevmiye ödenecek” aç klamas n yapt . Asgari ücretin bile kat kat al-
t nda olan bu ücret, “Tutuklu ve hükümlülerin İş Yurtlar nda yapt klar el emeği göz nuru çal şmalar n gelirleri kendilerine veriliyor”demagojisini yalanl yor. Pazar günlerinde çal ş lmad ğ düşünülürse, tutuklu veya hükümlünün bir ayda eline geçecek olan ücret 100 milyon civar nda. Tutuklu ve hükümlülerin zorla çal şt r lmas , “sosyalleşme” ad alt nda getirilen yeni genel-
gelerle, disiplin yönetmelikleri ile uygulamaya sokuluyor. Beraberinde bir lütufmuşcas na çal şanlara SSK’l olma “hakk ” tan n yor! Zorla çal şt rman n devlet taraf ndan meşru görülmesi, b rakal m “tutuklu ve hükümlü haklar n n”, “insan haklar n n” yok say lmas ndan başka birşey olabilir mi? Çal şmay reddeden tutuklu ve hükümlülerin ellerinde bulunan birçok “hak” gasbediliyor.
Disiplin cezalar veriliyor. Ne var ki, çal şmay kabul etmek zorunda kalan tutuklu veya hükümlü, bundan sonra çok daha büyük bir bask ve sömürü mekanizmas n n içinde buluyor kendini. Çal şmalar sonucu elde edilen gelirlere cezaevi yönetimi taraf ndan elkonuluyor. Bu gelirin yaklaş k 8-10 trilyon lira olduğu belirtiliyor. (www. Al nteri.org sitesinden al nm şt r)