pdf6

Page 1

YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:15 Uhr

Seite 1

Sat l k bekaret

Sinema çiftliği: FilmFarm

Akşamlar Paris’in metrodaki yüzü

Sayfa 8’de

Sayfa 10’da

Sayfa 11’de

Dünya Yaflanacak

Kad nlar m z... Sayfa 7’de

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

AYLIK GAZETE • SAYI 6

15 Mart 2004 · 2 EURO / 1,5 POUND / 3 SFR

Madrid’de vahset!.. . Bu vahşet savunulamaz!.. İspanya’n n başkenti Madrid’te tren istasyonlar na konulan bombalar ans z n büyük bir gürültüyle patlad . Sabah n erken saatlerinde işine, okuluna, hastaneye giden yüzlerce insan sald r n n kurban oldu. 200’ün üstünde yolcu can verdi. 1000’in üstünde yaral var. O trende siz de olabilirdiniz! Gerekçesi ne olursa olsun, halka zarar veren bu türden gözü dönmüş bir sald rganl k asla onaylanamaz!

Neden İspanya?Neden şimdi? İspanya, ABD’nin Irak’a sald r politikas n n en kararl destekçileri aras nda. Hükümet bu politikas yla demokratik kamuoyu nezdinde y pranm ş ve gözden düşmüş durumda. Sald r tam da 14 Mart’ta yap lacak genel seçimler öncesine denk geldi. Seçimlerde hükümetin sars lacağ na kesin gözüyle bak l yordu. Öte taraftan, milyonlarca İspanyol işçi ve emekçi 25 Mart’ta greve ç kmaya haz rlan yordu. Greve ç k lacak fabrikalar ağ rl kl olarak Bask bölgesinde. Sald r n n tam da hükümetin belki de kaybedeceği seçimle, yayg n grevlerin kap da olduğu bir döneme denk gelmesi bir dizi soruyu akla getiriyor.

Bu vahşetin sorumlusu sizsiniz!.. ABD ve İngiltere başta olmak üzere emperyalistler ile onlar n İsrail gibi yardakç lar , “önleyici savaş”, “teröre karş mücadele”, “demokrasi uğruna savaş” ve benzeri k l flar alt nda y llard r dünya çap nda bir terör dalgas estiriyorlar. Eski Yugoslavya, Afganistan ve Irak bunun en çarp c örnekleri. Bu sald rgan politikalar, elbette kendi karş tlar n da yaratacakt . 11 Eylül’de dahil son olarak Madrid’te patlayan bombalar, işte bu emperyal terör politikalar n n sonuçlar . Dünyan n dört taraf nda rüzgar ekenler, işte şimdi böyle f rt nalar biçiyorlar.

Çal ş: PARA YOK! Çal ş: EKMEK YOK! Çal ş: İLAÇ YOK!

Ara: İŞ YOK! Öl: MEZAR YOK! Almanya’da Sa¤ Birlik partileri, gözlerini flimdi de ifl güvencesine diktiler. Bu partilerin cumhurbaflkan› aday› eski IMF baflkan›na göre, “Almanya keseden yiyormufl”!!! Burjuvazi “reformlar” ad alt nda yürüttüğü sald r lar n yoğunlaşt r yor. Bu sald r lar ne uygulamaya konulan sağl k yasas ne de göçmenler yasas yla s n rl . Yaşam n her alan na inceden inceye yöneliyor. Şimdi de iş yasas tart şt r l yor kamuoyunda. Yüzy llar n mücadelesiyle kazan lm ş olan haklar yok edilmek isteniyor.

Yaflanacak

Dünya

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

NEREYE GİDİYORUZ? Çok değil, bundan 5-10 y l sonra günlük yaşam m z n nas l olacağ n hiç düşünüyor muyuz?.. “8 saatlik işgünü”nü muhtemelen ‘unutmuş’ olacağ z. Çal şt ğ m z fabrika veya işyerinin ald ğ siparişlerin yoğunluğuna göre baz günler veya aylarda yorgunluktan tükenene kadar çal şt r l rken, iş olmayan günlerde belki hiçbir ücret ödenmeden “iş ç ksa da çağr lsak” diye bekleyeceğiz. Grev hakk , iş güvencesi, fazla mesai ücreti, y ll k ücretli izin hakk , emeklilik hakk , işsizlik yard m , çocuk paras vb. vb. haklar da yine muhtemelen ‘mazide kalm ş’ olacak... Tabii bunlar bir iş bulup çal şabilenlerimiz için geçerli. İşler böyle giderse, her dört veya beş kişiden biri, ödenecek ücret ne kadar düşük olursa olsun çal şabileceği bir iş bulmakta bile zorlanacak... Cebimizde param z yoksa, kan revan içinde dahi olsak hastane kap lar ndan geri çevrileceğiz... Doktor veya hastane ücretini ödeyebilsek dahi, tedavimiz için gerekli ilaçlar n baz lar na param z yetmediği için alabildiğimiz kadar yla ‘iyileşmeye’ çal şacağ z... (Devam Üçüncü Sayfada)

CDU, CSU ve FDP’nin desteklediği Cumhurbaşkan Aday , IMF’nin eski başkan Horst Köhler geçtiğimiz günlerde yapt ğ aç klamada, “köklü reformlar” n kaç n lmaz olduğunu söyledi. Almanlar’ n keseden yediğini iddia eden Köhler: “Bu durumu mutlaka değiştirmeliyiz” diyor. Değiştirilmek istenen iş yasas , işçilerin kaza-

n lm ş haklar ... Öneri diye dile getirilenlerde neler yok ki: Ücretlerin belirlenmesinde esneklik, yeni işe al nmalarda deneme süresinin 4 y la uzat lmas , Pazar günlerindeki çal şmalarda çift maaş uygulamas n n kald r lmas , 20’den az işçi çal şt ran işyerlerinde iş yasas n n uygulanmamas , 50 yaş üzerindekilerin işe

McDOPE’a buyurmaz m s n z? Hollanda’n›n Venlo kenti yak›nlar›nda eski bir restorantta bu günlerde hummal› bir faaliyet var. Süper market olarak tasarlanan bu dükkanda ne sat›lacak dersiniz? Hollanda’n n Venlo kentinde bugünlerde hummal bir çal şma yürütülüyor. Önümüzdeki günlerde görkemli bir aç l şla müşterilerine sat ş yapmaya haz rlanan dükkan n bir taraftan iç dekorasyonu, diğer taraftan 250 araçl k park yeri düzenlemesi yap l yor. Peki bu dükkanda ne sat lacak dersiniz? Uyuşturucu sat lacak! Doğru okudunuz. Bu dükkanda uyuşturucu sat lacak. Venlo Belediye Başkan Jan Schijen taraf ndan yap lan aç klamaya göre, Almanya s n r na 200 metre mesafede bir restoran sat n alan kişiler,

uyuşturucu satacaklar. Ve geçerli olan yasalara göre, madde bağ ml lar bu dükkanda “En kalitelisinden, 1 grama kadar mal” sat n alabilecekler. Mağaza, Mc Dope (Mc Esrar) ad yla aç lacak.

Gençliğin yüzde 40’ uyuşturucu kullan yor Hollanda’da uyuşturucu kullan m ve sat ş 1990’l y llar n baş ndan bu yana serbest. Hollanda gençliğinin yüzde 40’ uyuşturucu kullan yor. Bu oran her geçen gün artt ğ gibi, uyuşturucuya başlama yaş da sürekli düşüyor.

Hollanda devleti bir yandan uyuşturucu kullan m n serbest b rak rken, diğer yandan okullarda gençlere “Uyuşturucu kullanmay n!” diye vaazlar veriyor, uyuşturucuya karş kampanyalar düzenliyor. Yani tam bir “Tavşana kaç, taz ya tut” politikas izliyor. Öte yandan Hollanda, s rf uyuşturucu sat ş ve turizminden, y lda 500 milyon euro gelir elde ediyor. Hollanda’n n uyuşturucu konusunda izlediği politika, burjuva devletlerin bu konuda sergiledikleri ikiyüzlülüğün çok aç k ve çarp c bir göstergesidir.

yeni girdiklerinde iş yasas ndan yararlanmamas , işsizlik paras nda ödeme sürelerinin k salt lmas , bireysel sözleşmelerin yayg nlaşt r lmas ... Dün konuşulmaya dahi cesaret edilemeyen bu konular art k çok rahatl kla dile getirilebiliyor. Ezilenlerin suskunluğundan besleniyorlar. Sosyal haklar m z tamamen

yok ederek insanca yaşam olanaklar m z dinamitlemek istiyorlar. K sacas bize: Çal ş: PARA YOK! Çal ş: EKMEK YOK! Çal ş: İLAÇ YOK! Ara : İŞ YOK! Öl : MEZAR YOK! diyorlar.

Paris’te 8 Mart Emekçi kad nlar n özgürleşme yolunda mücadele günü olan 8 Mart, Paris’te, Republique Meydan ’nda 6 Mart günü yap lan bir yürüyüşle kutland . Yaklaş k 10 bin kad n ve erkeğin kat ld ğ yürüyüşün coşkusunu “türban” gölgesi de bozamad .

Türban gölgesi Aylar öncesinden başlayan ve birçok kad n örgütünün kat ld ğ 8 Mart haz rl k tart şmalar n n odağ na da “türban” oturdu. Tart şmalar, birçok dernek, sendika ve sol partinin oluşturduğu Ulusal Kad n Haklar Kolektifi (CNDF) ile, varoşlarda filizlenen Ne Fahişe Ne Köle (Ni Putes Ni Soumise) NPNS hareketi aras nda geçti. CNDF, kutlamalar n odağ nda, hükümetin sosyal ve ekonomik alanlara yönelik sald r lar n n olmas gerektiğini, çünkü bu

durumdan en çok kad nlar n etkilendiğini, türban n kad n vücuduna vurulmuş bir damga olduğunu belirtirken; NPNS “Laiklik, Eşitlik ve Karmal k” slogan alt nda türbanl kad nlara mesaj veriyordu. Bu tart şmalar doğal olarak izni daha önceden al nan yürüyüşe de yans d . CNDF’in başlatt ğ yürüyüşe NPNS ayr bir kortejle kat ld . Daha da garibi, iki kortej aras na, erkeklerin s k korumaya ald ğ “türbanl ” kad nlar n girmesi oldu. Türkiyeli ve Kürdistanl kad nlar n da kat ld ğ yürüyüş boyunca hep bir ağ zdan şark lar söylendi. Kortej, Leon Blum Meydan ’na geldiğinde, kad nlar n sesine işsizlerin sesi de kat ld . Ayn saatlerde şehrin başka bir semtinde başlayan işsizlerin yürüyüş kolu, burada 8 Mart yürüyüşüne kat larak taleplerini hayk rd .


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:15 Uhr

Seite 2

Yaflanacak

Dünya 2

O

K

U

R

M

E

K

T

U

P

L

A

R

Bu say mektup sayfam z ‘kendimize’ ay rd k. Arkadaşlar m z n gazete sat şlar s ras nda karş laşt klar tutumlar , işin içine biraz mizah katarak sizlerle de paylaşal m istedik. Yan sütunda bulacağ n z deney aktar m n -“Gazete al r m s n abi?”- Paris’teki arkadaşlar m z kaleme alm şlar. Fakat onlar n yaşad klar n Köln’de, Berlin’de, Londra, Strasbourg veya Zürih’te gazete sat ş na ç kan arkadaşlar m z da neredeyse aynen yaş yorlar. Sizler de bizim gibi gülümseyerek okuyacaks n z muhtemelen bu anektodlar ; asl nda hepimizin üzerinde biraz durup düşünmemiz gereken ac bir gerçek yatm yor mu birkaç çizgiyle resmedilmeye çal ş lan bu tablonun alt nda? Düşünsenize, art k gazete bile okumuyoruz! Burada sorun ne para ne zaman yokluğu... Topu topu 2 euroluk ayl k bir gazeteyi dahi okumamaya bunlar bahane olabilir mi? Gazeteyi “beğenmeme“ veya “doyurucu bulmama” gibi gerekçeler ileri sürülse, bunlar sayg yla karş lar, hatta baz yönlerden ‘hakl ’ ve ‘sevindirici’ bile buluruz. Çünkü içerik ve biçim bak m ndan hala tam olarak gideremediğimiz zay fl klar m z n bizler de fark nday z. Üstelik ‘ayl k’ olarak ç k yoruz. Daha s k ç kan daha ‘doyurucu’ bir gazete aray şlar ile karş laşmak, bu nedenle bizleri ancak sevindirir. Fakat karş laşt ğ m z kaçamaklar n gerçek nedeni bunlar olmad ğ için üzülüyoruz. Yanl ş anlaş lmas n, üzüntümüz gazetemizi ‘daha fazla satamamaktan’ kaynaklanm yor. Kar nca karar nca harcad ğ m z emeğin ve çabalar m z n arzulad ğ m z karş l ğ bulamamas , özellikle genç ve deneyimsiz arkadaşlar m z n moralini zaman zaman biraz bozuyor belki ama, can m z as l olarak insanlar n gazete ve kitap okumaktan bu denli uzaklaşm ş olmalar s k yor. Hayat n bu denli çoraklaşt rm ş olanlar n asl nda neleri yitirdiklerini düşünerek üzülüyoruz. Okumayan, araşt rmayan, sorgulamayan... bireyler ve onlar n oluşturduklar topluluklar n nelerle karş laşt klar n ve daha nelerle karş laşabileceklerini düşünerek insanl ğ n geleceği ad na kayg lan yoruz. *** Sat şlar s ras nda tümüyle böyle olumsuz tutumlar ve yan çizmelerle karş laşm yoruz elbette. Hepimizi coşkuland ran, motive eden örneklerin say s da az değil. Bunlardan da geçtiğimiz haftalar içinde yaşad ğ m z ikisini aktaral m sizlere. Korkunç bir yaln zl k ve yabanc laşma içine itilmeye çal ş ld ğ m z bu sisteme karş bir duruşun ifadesi olarak bizlere ‘unutturulmaya’ çal ş lan değerler temelinde ‘farkl ve alternatif bir yaşam’ alan olma iddias n taş yan Köln Yaşamevi’nin aç l ş na kat lan 150 kişilik topluluğun çoğunluğunu gazetemiz okuru ‘yeni’ yüzlerin oluşturmas , Yaşamevi kurucular kadar bizleri de sevindirdi. Ayn günlerde vefal bir okurumuzu büromuzda ağ rlama mutluluğunu yaşad k. Bu okurumuz 6 saate yak n bir süre bizi bulmaya çal şm ş. Hiç yüksünmeden bu kadar srarl davranmas n n nedeni ise, “İlk 3 say s n okuduğu ve çok beğendiği gazetenin son iki say s n satmak için kendi bölgelerine gelinmeyişinin nedenini öğrenmek”miş. Gazetenin yavaş yavaş ‘tiryakilerini’ yaratt ğ n görmenin nas l bir keyif ve mutluluk yaratt ğ n tahmin edersiniz. *** Sizlerin hata ve eksikliklerimizi gösteren uyar ve eleştirileri de bir başka sevinç kaynağ m z. Bu tarz bir değerlendirme, Ayşegül isimli bir okurumuzdan geldi son olarak. Gazetecilik konusunda belli bir deneyimi olduğu -en az ndan dikkatli bir okur olduğu- anlaş lan Ayşegül han m, daha çok düzenleme ve bask kalitesine ilişkin çok dikkate değer uyar larda bulunmuş. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Uyar lar n dikkate alacağ z. Yaln z, “Editörün, okuyucu mektuplar bile olsa okuyup edit ve tashih yapmas dili daha anlaş l r bir hale getirir. Özellikle köşe yaz lar na yeniden göz at lmal ” uyar s , s k s k çelişki yaşad ğ m z bir konuya parmak bas yor. Özellikle okuyucu mektuplar ile okuyucu yazarlar m z n köşe yaz lar na, hem herkesin kendine özgü üslup zenginliğini budamama kayg s yla hem de yazma konusundaki cesaretlerinin k r labileceği korkusuyla ‘müdahale etmeyi’ pek istemiyoruz. Fakat yurtd ş ortam nda Türkçe’ye -özellikle de yaz l ifade s ras nda- hakimiyet zay fl ğ ndan kaynaklanan ifade yetersizlikleri veya yanl şlar ile de çok karş laş yoruz. Bu ikisi aras nda doğru bir denge kurabilme sorunu ç k yor s k s k karş m za. Bunu yapmaya çal ş rken gözden kaç rd ğ m z ya da “yazar n özgünlüğü” olarak değerlendirip bile bile dokunmad ğ m z ifade bozukluklar ya da zay fl klar olabiliyor haliyle. Bu arada Ayşegül han m n e-mail adresini yanl şl kla silmişiz bilgisayar m zdan. Bizimle tekrar iletişim kurarsa seviniriz.

Baz› insanlar›n en büyük aptall›¤›, hep ayn› fleyi yapt›klar› halde farkl› sonuç beklemeleridir.

Sinan ve Mehmet, iyi arkadaşt rlar . Hayatlar nda ayn şehirde yaşaman n d ş nda, daha birçok ortak paydalar vard r. Temel paydalar ndan bir tanesi de,“Yaşanacak Dünya” gazetesinin dağ t m n yapmakt r. İki arkadaş, gazeteyi sürekli beraber dağ t rlar . Yeni say gelir gelmez yüklenirler gazeteye ve Paris kazan bizimkiler kepçe başlarlar dolaşmaya. Kah esnafa giderler, kah akşamlar evlere gazete dağ t m na ç karlar.

“Biz Gazete Okumuyok ” Gazete her zaman olduğu gibi yine ay n 15’inde ellerine ulaşm şt r. Sinan ile Mehmet de al rlar gazeteyi ve ç karlar esnaf dolaşmaya. Zümrüt Restorant’tan içeri girerler. Sinan tok bir sesle konuşmaya başlar:

‹dealler y›ld›zlar gibidir; onlar› tutmak mümkün olmaz ama karanl›k gecelerde yolumuza onlar rehberlik ederler.

-Merhabalar ! Biz “Yaşanacak Dünya” isimli gazetenin dağ t m n yap yoruz. Gazetemiz, Avrupa’da yaşayan Türkiyeli göçmenlere yönelik ç kan yeni bir gazete. Ayda bir ç k yor. Fiyat ise 2 euro. Size de bir tane getirdik. -Valla iyi yapt n z da, biz gazete okumuyok!.. -Fakat bu gazete bugüne kadar ç kanlardan farkl bir gazete. Avrupa’da yaşayan göçmenlerin yaşad klar sorunlar anlat yor. Seni, beni yani bizi anlatan, kendimizi içerisinde bulabileceğimiz bir gazete. Çeşitli haberlerden köşe yaz lar na, mizahtan bulmacaya kadar çok zengin ve renkli bir gazete. -Olsun! Biz yine de okumuyok...

“Zaman yok zaman” Günefli kaybettin diye gözlerini kapat›rsan y›ld›zlar› da göremezsin.

Umutsuz durumlar yoktur, yaln›zca umutsuz bireyler vard›r.

-Peki dünyada olup bitenlerden nas l haberdar oluyorsunuz? -Televizyon izliyok!.. -Ama televizyonlar haberleri objektif ve yal n bir şekilde vermiyorlar. Sadece işlerine geleni veriyorlar. -Olsun, olsun. Biz yine de okumuyok! Zümrüt Restorant’tan ç kan Sinan ve Mehmet, az ilerdeki Zambak Restorant’a girip tam söze başlayacaklar s rada: -Merhaba. Biz Yaşanacak ..... -Valla patron yok! -Olmas n. Bu gazete zaten patronlara ç km yor ki. İşçi ve emekçilere yönelik ç k yor. Size bir tane verelim. -İyi olurdu ama, benim hiç zaman m yok. Aha da burada tam 12 saat çal ş yom. Nas l okuyam ki? -Gazete 12 sayfa. Hem zaten ayl k. Günde yar m sayfa okusan, bir aya kalmaz biter. -Valla hakl s n ama zaman yok zaman.

“Benim beyin senede bir ac kiy” İki arkadaş, iki restorantta da başar s z sonuç alm şlard r. Bir de şanslar n Hakiki Antep Restorant’ nda denerler : -Merhaba. Patron buradaysa ve gazete okuyacak zaman n z da varsa, bir tane “Yaşanacak Dünya” verelim.

*** ‘Türkiye sayfas ’ olarak kulland ğ m z 12. sayfam z n format n bu say dan itibaren değiştiriyoruz. Ayl k bir gazetede çoğu kez bayatlam ş haberler vermektense, Türkiye’nin gündemindeki önemli bulduğumuz olay ve gelişmelere ilişkin yorum ağ rl kl haber-yorum yaz lar na yer vereceğiz bundan sonra bu sayfada. Umar z beğenirsiniz.

-Nas l yani? -Şöyle ki; “Yaşanacak Dünya” isimli bir gazetemiz var. Avrupa’da yaşayan Türkiyelilere yönelik ç kan ayl k bir gazete. Gazetenin dağ t m n yap yoruz da.... -Haaa, eyle mi? -H h , eyle... -Ya, daha geçenlerde ald yd k. Bu ne çabuk geldi. Bir ay geçti mi yav? -Ya... zaman ne de çabuk geçiyor dimi ? Gazete diyorduk... -Yav kardaşim, ben geçen say alm ş m. Her say her say da al nmaz ki... -Niye abi?... Sen ayda bir mi yemek yiyon...? -Haaa??? -Yani diyom ki, karn m z ac k nca, en son ne zaman yediğimize bakmadan yiyoruz değil mi? Çünkü mide ac k nca bağ r yor “ben ac kt m” diye. Yani kaz n yor, ağr yap yor vs. işte beyin de mide gibidir, ac k r. Ama mide gibi yaygarac değildir, daha mütevazidir, bağ rmaz. Fakat onu da arada bir de doyurmak gerekir. Asl nda s k s k doyurmak gerekir, ama s k yapam yorsak en az ndan ayda bir doyurmak laz m. Di mi? -Haaaaaa?! Eyle tabi eyle. Ama benimki daha ac kmam şt r, he he he... -Gazete senede bir ç ksa ne güzel olur değil mi? -He valla. Zaten benim beyin de senede bir acikiyi. Ben bir dahaki say aliyim, oldi!.. -Olmadi ama neyse...

“Psikoloji çok önemli ” Bakmay n siz bu başar s z sonuçlara. Bizim iki arkadaş inatç ve y lmazd rlar. Her şeye rağmen gazete dağ tmaya devam ederler. Bir sonraki restoranta girerler. Restorant sahibi masada bir bayanla oturmaktad r. Merhaba derler ve eklerler: -Biz Yaşanacak Dünya isimli gazetenin dağ t m n yap yoruz. -H h biliyorum. Geçen say ald m, okudum. -Ne güzel. Nas l buldunuz? Okuyan insanlardan gazete ile ilgili yorumlar n almaya çal ş yoruz da. Eleştiri ve önerilerini de tabii... -Valla ne diyim ki? Normal bir gazete işte. -Nas l normal yani?! -Basbayağ normal işte. Diğer gazeteler gibi. -Örneğin, hangi yaz s hoşunuza gitti en çok? Veya, hangi yaz y beğenmediniz? Gazetede neler eksik, neler fazla? Sizce başka nelerin olmas gerekir? Adam s k nt dan pancar gibi k zarm şt r ve boncuk boncuk terler dökerek; -Bilmem ki...normal bir gazete işte ya! S k s k karş laş lan bir durum. Gazete al n r ama okunmaz. Sinan ve Mehmet gazeteyi okumad ğ n anlad klar adam biraz daha s k şt r rlar. Sinan at l r: -Mesela gazetenin bir de bulmacas olsa ne iyi olur di mi ama? -Evet, evet bulmaca olsa çok güzel olur !!! Tam o s rada masada ki bayan çok bilmiş edalarla söze girer: -Bence gazete, öhö öhö, sosyolojik, pedagojik ve psikolojik

Mülteci kamplar dert yuvas İnsanlar Almanya’ya daha çok ekonomik nedenlerden iltica ediyorlar. Daha iyi bir yaşam, sosyal ve ekonomik haklardan daha fazla yararlanma isteği, gelecek kayg s , insan hak ve özgürlüklerinin daha iyi olduğu söylemi iltica etmeyi cazip hale getiriyor. Ancak gelin görünki yaşananlar hiç umut verici değil! Beklentiler yerini hayal k r kl ğ na, moral bozukluğuna, yaln zl k duygusuna ve çeşitli psikolojik sorunlara b rakmakta. Bugün mülteci kamplar nda ya da iltica yurtlar nda yaşanan

I

“Gazete al r m s n abi?”

Editörden

sorunlar n baş nda sağl ks z ve kötü yaşam koşullar , dil sorunu gelmektedir. Yan s ra birçok ‘heim’ yerleşim birimlerinden uzak, ücra yerlerdedir. Hal böyle olunca, yaln zlaşt rma, pasifize etme toplumsal yaşamdan tecrit etme gibi durumlar ortaya ç kmaktad r. Buna bağl olarak birçok insan bunal m geçirmekte, depresyona girmekte hatta intihara teşebbüs etmektedir. Heim’ler genellikle uzak olduğu için yol paras da bir sorun olarak ortaya ç kmaktad r.

Birçok insana para yerine ‘gutschein’ (al şveriş çeki) verilmektedir. Bu da yapacağ n z al şverişe bir k s tlama demektir. En önemli yan ise ald ğ n z bu kağ tlarda sürekli bir rencide etme sözkonusudur. Bu bir abart değildir. Kasaya gelince kasiyerin kağ tlar tek tek kontrol etmesi, imza att rmas , uzay p giden kuyruktaki insanlar n bak şlar ... Sağl k konusunda yaşananlar da iç aç c değildir. Diyelim ki gözlük alacaks n z Sosyal Yard m Dairesi sadece cam paras ödüyor. Ya da dişlerinizde

problem var, sadece diş çekmek için yard m ediliyor size. Geriye kalanlar özele giriyor ve siz bunu kendiniz karş lamak zorundas n z. Tabii karş lamak için de çal şmak zorundas n z. Çelişkili durum da burada ortaya ç kmaktad r. Bir seneyi doldurmadan çal şma izni alamazs n z. Bak yorsunuz nerede bir uyuşturucu, h rs zl k vb. gibi suç işleniyorsa, onun alt ndan bir ilticac ç k yor. Bununda bilinçli olarak yap ld ğ n düşünüyorum. Eğer yaşam koşullar asgari anlamda iyileştirilirse ilticac la-

yönlere eğilen bir gazete olmal . -Mesela???? -Mesala psikoloji çok önemli çok. Bir gazetede psikoloji olmadan olmaz. Psikolojisiz gazeteyi kim ne yaps n di mi? -Evet çok hakl s n z. Özellikle de gazete dağ t c lar n n psikolojisine eğilinmeli. Korumak zor oluyor da. -Efendim??? -Yo, yo, yok bir şey. Ne diyordunuz, devam edin lütfen... -Evet, eeeeeee.İşte öyle yani... Bilmem anlatabildim mi? -Ne demek? Mesut Y lmaz bile sizden daha iyi anlatamazd ...

“Boş bu işler boş” Buradan da ç karlar ve sonraki restoranta girerler. -Merhabalar. Biz Yaşanacak Dünya adl gazetenin dağ t m n yap yorduk. Size de bir tane getirdik... -Valla patron yok gençler. -Yapma abi, patron sen değil misin? Geçen say da gelmiştik hani. -Öyle miiii? Öhö, öhö, evet öyleydi ama geçen hafta satt m dükkan . Şimdi işçi olarak çal ş yom. -İyi. Patronken almazd n zaten, şimdi işçiyken al rs n bir tane. -He he he he! Yav gençler, patronken para yoktu, şimdi işçiyken nas l alay m???? Bu restoranttan da ç kan arkadaşlar, bu sefer bir konfeksiyona girerler: -İyi günler, kolay gelsin. -Sağolun. Buyrun, ne vard ? -Gazete vard . Yaşanacak Dünya. Avrupa’da yaşayan göçmen işçilere yönelik... -Heee anlad m. Valla çocuklar biz zaman nda çok uğraşt k bu işlerle ama bir şey yapamad k. Boş bu işler boş. Hayat k sa, yaşaman za bak n . -Abi biz konfeksiyonda gazete satt ğ m z düşünüyorduk. Yanl şl kla hayat bilgisi dersine mi girmişiz? -Ha ha ha! Bak, esprili çocuklars n z da. Yaz k size yaz k! Zaman n za yaz k! Biz çok uğraşt k çok! Ama bak olmad işte. -Abi gazete diyorduk gazete ! -Ha, ne diyordum? Neler yapmad k ki? Eyfel Kulesi’ni bile yak yorduk az daha. Ama boş bu işler boş. Olmuyor, olmuyor. -Ömrümüzü yedin be abi! Gazete sat yoruz gazete. Al p okursan seviniriz diyoruz. Almazsan

da can n yans n. Şeey pardon, sağolsun demek istemiştik yani. Kald ki, Eyfel demir, yanmaz. -Biz yakar z çocuklar. H zl yd k o zamanlar. Ama boş bu işler boş... -H h ! Türkiye’den kaç s n zdan anlam şt k zaten h z n z ... -Ha? -Diyorduk ki, gazetemizi al p okursan z seviniriz. -Çok okuduk çocuklar çok. Aha, çok okumaktan gözlerim bozuldu, gözlük tak yorum. Hem okuyacam da ne olacak ki? Boş bu işler boş. -Oldu, size dolu bir hayat dileriz. Bu kadar boşluk içerisinde nas l dolduracaksan z...

“Sürekli Giderek” Sinan ile Mehmet konfeksiyondan da ç karlar. Tüm bu olumsuz sonuçlara rağmen, işlerini yapm ş olman n verdiği iç huzurla, çiseleyen yağmurun alt nda yürürken bir taraftan da sohbete dalarlar. -Ya Mehmet, insanlar neden okumamak için bunca direnç sergilerler? Neden her biri başl baş na bir yetenek gerektiren yalanlar uydururlar? -Neden olacak? Yaşad ğ m z sistem insanlar bu hale getiriyor da ondan. Kolayc l ğa, tembelliğe, amaçs zlaşmaya itiyor. Herşeyin boş, tek doğrunun para olduğunu söylüyor ve tek amac maddi ilişkilere indirgiyor da ondan. -Gerçekten de öyle. Baksana 2 euro verip de gazete almamak için bin takla at yor insanlar. İnan, bazen yaşan las dünyay cehenneme çevirenlerin oluşturduğu bu cendereyi nas l k racağ z diye düşünüyor da ç kar yol bulam yorum. -Bence durum o kadar da kötü değil.Tüm bu olumsuz örneklere rağmen yine de yüzlerce gazete dağ t yoruz Paris’te değil mi? Hem sadece olumsuz örnekleri görmemeliyiz. Hat rl yor musun, geçen akşam ev sat şlar nda hiç tan mad ğ m z bir arkadaş bizi evine davet etmişti. Beraber çay içmiş, güzel de bir sohbet etmiştik hani. “Her say gelin bana” diyordu. Böyle güzel örnekler de az değil. Hem zaten o bahsini ettiğin cendereyi k rmak için koymad k m gazetenin ad n “Yaşanacak Dünya” diye. “Olmaz” diyenlere, “Bu işler boş” diyenlere inat k racağ z!

Telefon Değişikliği r n bu “pis” işleri yapmalar da önlenir. Yine birçok insan uyum sorunu yaşamaktad r. Dil kurslar aç lmal , sosyal aktivite ortamlar yarat lmal d r. Almanya art k ilticac kabul etmek istememektedir. Bunun için de burada yaşayanlar y ld rma, y pratma politikas uygulamaktad r. Bu politikalara son verilmeli, yaşan lan sorunlar n çözümü ilticac larla ortak çal şmayla asgariye indirilebilir. Serkan Bulut/ Köln

Gazetemizin telefon numaras değişmiştir. Yeni numaram z: +49-(0)221-57 92 234

Yaflanacak

Dünya

AYLIK GAZETE

Der Verein interkulturelle Wissenaustausch (Inter-Wissen e.V.) derne¤inin deste¤i ile ç›kmaktad›r. Merkez Büro: Lasallestr.54· 51065 Köln Telefon: +49-(0)221-57 92 234 · Telefaks: +49-(0)221e-Mail: yasanacakdunya@web.de Deutsche Bank · Konto Nr.: 343 34 55 · BLZ 370 700 24 Berlin irtibat: +49-(0)30-616 20 992 · Ludwigsburg irtibat: +49-(0)7141-643 10 79 Paris irtibat: Tel.: +33 (0) 618 07 86 18 · e-mail: pydunya@hotmail.com ‹ngiltere irtibat: e-mail: yasanacakdunya@hotmail.com


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:15 Uhr

Seite 3

Yaflanacak

G

Ü

N

D

E

3 Dünya

M

Reformlar ç ld rt yor

Dünya Yaflanacak

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

Agenda 2010 sald›r› paketinin yürürlü¤e girmesinden sonra toplum yaflam›n› alt üst eden yeni uygulamalar insanlar› çileden ç›karmaya bafllad›. Çeflitli kentlerde hastane kap›lar›nda olay ç›karanlar›n say›s›nda art›fl var.

NEREYE GİDİYORUZ? (baştaraf birinci sayfada)

Bu y l baş nda yürürlüğe giren yeni sağl k reformu, vatandaş ç ld rtacak boyutlara ulaş yor. Yaşam ilgilendiren bütün alanlarda değişiklikler yaratan yeni reformlar yaşam h zla alt üst etmeye başlad . Eskiden bir y lda yap lan genel sağl k kontrolleri iki y la ç kar ld . Reçetelerdeki katk pay ödenemeyecek kadar yükseltildi. Baz röntgenler hastaya ödetilmeye başland . Ağ r yaral ya müdahaleden önce cüzdana müdahale edilmeye başlan r oldu. Berlin’de kaza geçiren yaşl bir kad n, hastane kap s nda 15

euro ödeyemediği için tekrar evine yollan yor, k r k bileğiyle iki gün evinde kal yor. Hannover ve Dortmund’ta iki kişi, ulaş m paralar olmad ğ için gerektiği gibi tedavi göremeyip hastane kap s nda ölüyorlar.

Ve vatandaşlar ç ld r yor Krefeld’te 10 euro olan katk pay n ödemeyi kabul etmeyen bir kişi hastabak c ya sald rarak muayenehaneyi dağ t yor. Frankfurt ve Hamburg’ta geçimlerini Sosyal Daire’den (Sozialamt) sağlayan iki kişi, 10 euro katk paras olmad ğ

Battisiti’nin baş na gelenler Polisiye roman yazar Cesar Battisiti, geçtiğimiz haftalarda evine yap lan bir operasyon sonunda Paris’in ünlü Merkez Cezaevi La Sante’ye konuldu. Frans z yarg çlar, Fransa’da y llard r siyasi mülteci olarak yaşayan Battisiti’nin tutuklanmas n n gerçek nedenini gizlemek için, Battisiti’nin komşusuyla yapt ğ münakaşay gerekçe gösterdiler. Oysa olay n gerçek nedeni bu değildi. Yabanc lar yasas n n değişmesiyle İtalya Battisiti’yi geri istemişti.

15 y ld r Fransa’da yaş yordu Battisiti, İtalya’da solcu bir grubun 70’li y llarda yapm ş olduğu bir eylemden dolay aranmaktayken 15 y l önce Fransa’ya iltica etmiş. İlticas kabul edilmesine rağmen İtalya peşini b rakmam ş ilk önce Mitterand’tan iade talebinde bulunmuş. O dönem ortam böyle bir şeye elvermediğinden Mitterand İtalya’n n talebini geri çevirmiş. Şimdi Schengen Anlaşmas çerçevesinde İtalya’n n talebi Sarkozy taraf ndan onaylanarak Battisiti tutukland .

Battisiti b rak ld ama... Battisiti bir ay süren tutukluluğun ard ndan serbest b rak ld . Ama Fransa’n n insan haklar n ihlali devam etmekte. Sözde yasal prosedür çerçevesinde Battisiti 7 Nisan’da yeniden ifade verecek. Battisiti’nin çilesi bununla da bitmiyor. Fransa devleti, İtalya’n n bask s yla Battisiti’nin pasaportuna el koydu. Ayr ca, her hafta merkez karakoluna gidip imza verme zorunluluğu getirildi. Yani kendi evinde göz hapsine al nd . Bununla da yetinmeyen Frans z devleti, tüm hava alanlar n ve gümrükleri, Battisiti’nin Fransa’y terk etmemesi için uyard . Fransa bunlar Avrupa Birliği hukuku çerçevesinde yap yor. Schengen Anlaşmas bunu gerektiriyormuş. Ancak Fransa bu tavr yla, esas olarak politik mültecilere aç ktan gözdağ vermenin peşinde. * * *

Adel’in ölüme yolculuğu Fransa, iltica talebinde bulunan Sudanl genç Adel’i iltica prosedürünün tamamlanmas n beklemeden, ilk ayak bast ğ yer olan Schengen ülkelerinden Yunanistan’a iade etti. Yak nlar n n verdiği bilgiye göre Adel’in doğup büyüdüğü topraklardaki yaşant s , henüz 13 yaş nda iken, 1998 y l nda yaşanan askeri darbe ile değişmeye başlar. Bir çat şmada yaralanan ve cunta taraf ndan aran r duruma düşen Adel, Fransa’ya geçmek umuduyla ülkeden kaçar. Ancak Yunanistan’a kadar gelebilir. Burada üç ay süreyle kalan ve sonunda “Bir ay içinde ülkeyi terketmesi” istenen Adel, Fransa’ya gelerek iltica talebinde bulunur. Ancak bu isteği önceleri kay tlara dahi geçmez. Uzun uğraşlardan sonra kay tlara geçse de kabul görmez. Adel, 23 Şubat günü gittiği Haut-Savoie Valiliği’nde tutuklanarak zorla Yunanistan’a giden bir uçağa bindirilir. Üstelik valiliğin bu karar na karş Annecy Mahkemesi’ne yapm ş olduğu itiraz n sonucu beklenmeden. Adel’in Yunanistan’a gönderilmesi Sudan’a gönderilmesi ile eş anlaml d r. Çünkü, 2003 y l nda iltica başvurular n n ancak yüzde 1.1’ine olumlu cevap veren Yunanistan, onun talebini de reddedip Sudanl yetkililere teslim etmekte tereddüt etmeyecektir. O’nun Yunanistan’a gönderildiği gün, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçmek isteyen onlarca Sudanl n n bulunduğu geminin batt ğ haberi yer ald bas nda. Sonuç; 15 ölü, bir o kadar da kay p. Kimbilir belki Adel, savaş n hüküm sürdüğü ve bir diktatörün yönettiği ülkesinden kendisi gibi kaçmak isteyip de başaramayan hemşerilerinin ölü bedenleriyle birlikte gönderilir doğup büyüdüğü topraklara...

için d şar at l yor. Bunu hazmedemeyen insanlar taşk nl k yaratt klar için polis taraf ndan tartaklanarak götürülüyor. 23 Şubat’ta Neus şehrinde yolda yürürken düşüp kaburgalar n k ran 46 yaş ndaki bir işsiz acilen kald r ld ğ hastanenin kap s nda 10 euro kabul paras n ödemek istemediği için saatlerce kap da bekletiliyor. Ac lara dayanamay p sağa sola sald rarak camlar ve kalorifer peteklerini k r yor. Hastane personeli taraf ndan d şar at lan hasta polis taraf ndan çevreye zarar verdiği gerekçesiyle tutuklan yor...

Vergilere ve benzine para yetiştiremediğimiz için alt m zdaki arabay ya satmay ya da kapatmay düşüneceğiz; tren, tramvay, metro bilet fiyatlar bile gözümüzde büyüdüğü için gezmeye, tatile, eş-dost ziyaretine belki ayda y lda bir gidebileceğiz... Gençlerimizin çoğu eğitimsiz ve işsiz olarak şurda burda vakit öldürmeye çal ş yor olacaklar... Çarş ya pazara ç kabilsek dahi fiyatlar n yan na yaklaşamad ğ m z için en fazla vitrinleri seyredip geri döneceğiz...

“Karamsar kehanet” diye düşünenlere hat rlatal m

SPD’ye Hamburg tokad Almanya’da hükümetin büyük orta¤› SPD, “kalesi” olarak bilinen Hamburg’da tarihinin en büyük seçim yenilgilerinden birine u¤rad›. Hamburg hezimeti, SPD’nin önümüzdeki dönemde yaflayacaklar›n›n habercisi. SPD Agenda 2010 sald›r› paketinin faturas›n› ödeyecek. Almanya’n n kuzeyinde bulunan Hamburg Eyaleti’nde 29 Şubat’ta yap lan yerel seçimlerde Sosyal Demokratlar y l n ilk büyük hezimetini yaşad lar. Bir işçi şehri olan Hamburg, senelerce sosyal demokratlar n en çok oy toplad ğ ve Almanya’daki kaleleri olarak övündükleri yerdi. SPD, uygulad ğ sermaye yanl s politikalar nedeniyle, sadece yoksul ve ezilen kesimler içinde değil toplumun her kesiminde tepki topluyor. Bu nedenle, 2001 y l ndaki seçimlerde elde ettikleri yüzde

37’yi koruyamayarak 7 puanl k bir oy kayb na uğrad . Kat l m oran n n yaklaş k yüzde 70 olduğu Hamburg Eyalet seçimlerinde oylar n partilere dağ l m şöyle: CDU yüzde 21’lik bir art şla yüzde 47.2 oy alarak 63 sandalyeye sahip oldu, tek baş na iktidar olma şans n elde etti. SPD, yüzde 30.5 oy oran yla 41 sandalye kazanarak ikinci parti oldu. Birlik 90/Yeşiller, 6 puanl k bir yükselişle yüzde 12.3’lik bir oy oran yla 17 sandalyeyle üçüncü oldu.

Liberal Parti FDP, yüzde 5’lik baraj aşamad ğ için parlamentoya giremedi. Diğer küçük parti ve bağ ms z adaylara da yüzde 2 gibi düşük s ralamalarda kald lar. Özellikle Altona ve merkez ilçelerdeki işçi semtlerinde kat l m n oldukça düşük olduğu gözlenen son seçimde, işçilerin ve yoksul kesimin partilere güveninin kalmad ğ görüldü. Yeşiller ve Sosyal Demokratlar’ n, yabanc lar n oylar n almak için listelerinde aday gösterilen iki Türkiye kökenli de Eyalet Meclisi’ne girdi.

İltica politikas öldürüyor Almanya’dan politik iltica talebinde bulunan Ümit Abay, 18 Şubat gecesi Köln-Mülheim’da üzerine benzin dökerek kendini yakt . Almanya’n n ilticac lara karş izlediği politikay protesto eden sloganlar atarak yanan Abay, kald r ld ğ Köln MerheimHastanesi’nde 27 Şubat akşam üzeri yaşam n yitirdi. 1981 doğumlu olan Ümit Abay, politik faaliyetlerinden dolay İstanbul DGM taraf n-

dan 4 y l 3 ay hapis cezas na çarpt r lm ş ve cezas Yarg tay taraf ndan da onaylanm şt . 2003 y l nda Almanya’ya gelerek siyasi iltica talebinde bulunan Abay’ n bu talebine bugüne kadar herhangi bir yan t verilmedi. İlticac lara karş izlenen oyalama, belirsizlik ve bezdirme politikalar n n kendisini nas l bir bunal ma sürüklediğini ailesine: “Yar aç k cezaevi görmedim ama yar aç k cezaevi bu ol-

sa gerek. Kendimi yar aç k cezaevinde hissediyorum...” sözleriyle ifade eden Ümit Abay, yaşad ğ bu bunal m sonucu yaşam n trajik bir intihar eylemiyle noktalad . Ümit Abay, ilticac lara karş izlenen politikalar n ilk kurban değil. Uluslararas Af Örgütü’nün verilerine göre, son dört y l içinde toplam 123 kişi benzer biçimde yaşam na son vermiş.

Haberin içinden:

Bu bir çözüm değil!.. 23 yaş nda bir genç... Hayat n n henüz bahar nda... Ama üzerine benzini döküp kendini yakmay düşünecek kadar derin bir umutsuzluğa sürüklenmiş...

Ac ve öfke iç içe... İnsan n içi yan yor... Haberi duyduğunuz zaman sadece derin bir ac duymakla kalm yor, onu bu ç k şs zl k duygusunun anaforuna sürükleyen uygulamalara lanet okuyorsunuz.

Kamp değil cezaevi Zaten yaral , zaten çaresiz, zaten kayg ve gerilim içindeki bu insanlar, sosyal- kültürel-siyasal ve ruhsal durumlar ve ihtiyaçlar hiç dikkate al nmadan,

“kamp” ad verilen ama genellikle yerleşim bölgelerinin uzağ ndaki ‘aç k hava cezaevlerine’ at l yorlar. Bunlardan baz lar adeta birer “toplama kamp ”... Her gün imza zorunluluğunun d ş nda giriş ç k şlarda üst aramas zorunluluğu, onur k r c uygulamalar diz boyu...

Belirsizlik çöküntü yarat yor Bu sözde kamplar n bulunduğu bölgenin 30 km. d ş na ç kmak yasak! Çal şma izni tan nmad ğ için, ilticac lar, bir ay boyunca önlerine at lan 3-5 kuruşa talim etmek zorundalar! Hastaysalar veya hastalan rlarsa vay hallerine!.. Üstüne üstlük aylarca hatta y llarca sü-

ren bir belirsizliğin içine itiliyorlar...

Olanlar geleceğin habercisi İkinci olarak, geçen say lar m zda ve bu say m zda yer verdiğimiz baz haberleri hat rlatacağ z. 25 y ld r çal şt ğ işyerinden emekli olmay hayal ederken kendisini bir günde kap önünde bulan bir cam işçisinden hastaneye gidecek taksi paras n bulamad ğ için ölen bir böbrek hastas n , bu say m zda yer verdiğimiz “Reformlar ç ld rt yor” başl kl haberde örneklenen olaylar düşünmelerini isteyeceğiz. Bunlar esas nda gelecekte neler yaşayabileceğimizin habercileri. Dikkat ederseniz, bu tür örnekler h zla çoğal yor ve yayg nlaş yor. Unutmayal m ki daha işin baş nday z. Agenda 2010 sald r paketi yürürlüğe gireli şunun şuras nda henüz kaç ay oldu? Ayr ca “Turpun büyüğü henüz heybede”. Dillerinin alt ndaki baklay yavaş yavaş ç kart yorlar. Almanya’daki Sağ Birlik partileri, iş güvencesinin ortadan kald r lmas n içeren yeni bir yasa tasar s haz rl ğ içinde olduklar n geçenlerde aç klad lar. Bu partilerin May s’ta yap lacak Cumhurbaşkanl ğ seçimi için ç kard klar aday n kimliği bile önemli bir gösterge: IMF’nin eski başkan !..

Al şt ra al şt ra Zaten tek tek olaylardan çok, işin yöntemini ve amac n görebilmek önemli. Baz lar 100 y l aşk n bir geçmişe sahip haklar m z birer ikişer budanmaya çal ş l rken, önce bir ‘tart şma’ ve ‘öneri’ biçiminde ortaya at l yor sald r . Bunlar ilk duyduğumuzda, “Hadi can m sen de!” diye düşünüyor çoğumuz. Fakat bir süre sonra bak yorsunuz ki, ortaya at ld ğ zaman “Bu olmaz!” veya “Ç lg nl k!” olarak görülen şeyler, bir biçimde yasalaşt r l p yürürlüğe girmiş. Yani bizleri ad m ad m ve al şt ra al şt ra yürütülen uzun vadeli, çok yönlü ve sistemli bir sald r söz konusu. Peki amaç ne? Baz haklar m z n şuras ndan buras ndan veya kökünden budanmas n n da ötesinde yeni bir ‘yaşam standart ’, buna uygun ‘yeni bir kültür’ empoze edilmeye çal ş l yor topluma. Sermayenin kendi azami karlar n koruyabileceği, buna karş l k bizlerin önümüze at lan k r nt larla idare etmeye dahi ‘şükredeceğimiz’ bir standart ve kültür bu. Öyle ki, bundan 10-15 y l sonra, bugünlerimizi aramakla kalmay p asgari insanca bir yaşam sürdürebilmek için yeniden çok zorlu mücadeleler vermek zorunluluğuyla karş karş ya kalacağ z! Bu yüzden seçim bize kalm ş: Ya geleceği bugünden görerek iş işten daha fazla geçmeden bu gidişe dur diyebilecek bir tutum tak nacağ z ya da “kader” deyip baş m za daha nelerin geleceğini oturup bekleyeceğiz...

Onaylamak mümkün değil 23 yaş ndaki Ümit, belli ki boğulmuş bu cenderenin içinde. Taş yamam ş bu gerilimi. Kendileri de zaten binbir zorluk ve olanaks zl kla boğuşan dostlar n n ve ailesinin, ellerinden geldiğince destek olup sar p sarmalama çabalar da fayda etmemiş anlaş lan... Ancak Ümit’in yapt ğ herşeye rağmen iş değil! Doğru değil, hele hele “çözüm” hiç değil! Neden ve nas l bir bunal ma s rüklendiğini anlamas na anl yorsunuz belki ama böyle bir intihar eylemini onaylamak mümkün değil!

* * *

Mülteciler sokaklarda İngiltere’de kaçak mülteciler sokaklarda yaş yorlar. Kaçak mültecilerin haklar n korumak için kurulan 6 ayr vakf n geçtiğimiz günlerde bir araya gelerek haz rlad klar rapor, İngiliz devletinin kaçak mültecilere uygulad ğ zulmün de kan t oldu. Rapora göre, İngiltere’de bulunan her 10 kaçak mülteciden 6’s , İçişleri Bakanl ğ ’n n kendilerine devlet yard m bağlamamas yüzünden sokaklarda yaş yor. Ayr ca yüzde 61’inin yatacak yatağ olmad ğ , yüzde70’inin de düzenli beslenme imkan bulamad klar aç kland . Rapora göre, kaçak mültecilerin yüzde 57’si ciddi sağl k sorunlar yaş yor.

Birkaç çizgiyle resmetmeye çal şt ğ m z bu gelecek senaryosu, “çok karamsar bir kehanet” olarak görünecek belki bugün birçoğumuza. “İnsaf be birader! Buras Avrupa; sen buralar Türkiye ya da Latin Amerika ülkeleri ile kar şt r yorsun galiba... Buralarda kazan lm ş haklar var, sosyal devlet var, demokrasi var!.. Bunlar n gerçekleşmesi kolay m ?” diye düşünenlerimiz olacak. Onlara iki ‘küçük’ hat rlatmada bulunal m. Türkiye’de de özelleştirme, sendikas zlaşt rma, taşeronlaşt rma sald r s başlad ğ zaman, işçi ve emekçilerin çoğu buna benzer bir düşünce ve rehavet içindeydiler. “Bize birşey olmaz!”, “Bizim fabrikay kolay kolay satamazlar!”, “Onbinlerce işçi ve memur sokağa at l r, sağl ktan eğitime, içtiğimiz çeşme suyundan att ğ m z çöpe kadar herşey paral hale getirilirse bu millet ayağa kalkar!” vb. vb. diyenler, nas l bir yan lg içinde olduklar n 1520 y l içinde yaşayarak gördüler ama bu arada “At alan Üsküdar’a geçmişti”...

Bu ne Cüret! İtalya’da faşistler, Nazi kurbanlar n n an lar na küfür etmeye haz rlan yor. Bir grup yeni nazi, katliam san ğ Erich Priebke için yürüyüş izni ald . Demokrat kamuoyunun yak ndan tan d ğ bu zat, bundan tam 60 y l önce, 24 Mart 1944’de 335 sivilin katliam emrini veren bir S S subay d r. İnsanl ğa karş işlemiş olduğu bu suçtan dolay 1998’de yarg önüne ç km ş ve müebbet hapse mahkum edilmişti.

Katliam n y l dönümünde faşistler yürüyüş yapmaya haz rlan yorlar. İzin için müracaat edenler, yürüyüşün öyle basit bir provokasyon olmad ğ n da gösteriyor: Bir dönem Berlusconi Hükümeti’nde bakanl k da yapan, faşistlerin davalar na girmesiyle ünlü Carlo Taormina ile, faşist olduğunu gizleme gereği bile duymayan milletvekili Antonia Serena ald klar izinle, ön s ralar nda yürümeye haz rlan yor.

Özgürce ölmek için devletten yard m görebilirsin Vereceğin bir dirhem gücün ve çal nacak yeteneğin yoksa bu sistemde serbestsin(!) Hatta özgürce ölmek için devletten karş l ks z yard m bile görebilirsin. Polisler, evsizleri, cankileri (uyuşturucu bağ ml lar ) ve alkolikleri bu k ş ortas nda toplay p şehir d ş na ya da ormanlara

b rak yorlar. Uzun senelerdir bilinen bu uygulama 1980’lerin baş nda, Mainz polisinin bir sarhoşu polis arabas yla şehir d ş na götürüp ölüme terketmesiyle ortaya ç kt . 1995’te bu kez Frankfurt’ta bir evsizin gece yar s kelepçelenerek evsizler yurdu yerine

ormana götürülüp at lmas polisin başka bir vahşetini ortaya ç kard . “Evsizlerle birlikte yaşamak için çal şma kurumu”nun aç klamas na göre Frankfurt’ta buna benzer 150 olay yaşanm ş. Bu insanlar n çoğu geri dönme olanağ olmayan uzak ormanlara b rak lm ş.

Bu uygulama büyük şehirlerde yayg n. Sadece Berlin’de polis taraf ndan şehir d ş na, ormana, ss z yerlere at lan evsiz ve hayat kad nlar n n say s 1750 civar nda. Hümanist kurumlar n aç klamas na göre, son y llarda bu say artm ş!.. 6 Aral k 2002 y l nda Stralsund şehrinde, bir al şveriş mer-

kezinin önünde alkol komas na giren 35 yaş ndaki evsiz ve işsiz Wolfgang H., dondurucu soğuğa rağmen hastane yerine kelepçelenerek ormana terk edildikten bir gün sonra, ormanda gezinen birisi taraf ndan donmuş olarak bulundu. Bu olay, polis kay tlar na ‘alkol zehirlenmesi’ olarak geçirildi.


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:16 Uhr

Seite 4

Yaflanacak

Dünya 4

D

Ü

N

Y

Kan ve şeker deryas 200 y›ll›k bir iflgal, kan ve sömürü hikayesidir Haiti’nin tarihi. Haiti emekçileri, bu dönem boyunca ülke yönetiminde söz sahibi olamad›lar.

Antiller’in incisi olarak tan mlanan Haiti’de iktidardaki Jean-Bernard Aristide’ye karş 5 Şubat’ta başlat lan ve 135 kişinin öldürüldüğü silahl ayaklanma, Aristide’nin yönetimden kovulmas yla son buldu. Aristide’nin yerine Yüksek Mahkeme Başkan Boniface Aleksandre getirildi. İkiyüz y ld r Haiti’yi katliamlarla, darbelerle, işgallerle egemenliği alt nda tutmaya çal şan ABD ve eski sömürgesinden kanl ellerini hiçbir zaman çekmemiş olan Fransa emperyalizminin çat şmalar , onbinlerce Haitilinin ölümü ve binlercesinin korkunç bir sefalet içinde yaşamas ndan başka bir sonuç doğurmad . Daha yal n ifadeyle; 8 milyon nüfuslu ülkede ortalama ömür 49 y l. Halk n ezici çoğunluğu günde 2 eurodan az parayla yaşamak zorunda kal yor. Çal şabilir nüfu-

sun yüzde 85’i işsiz. Yetişkinlerin yüzde 65’inin okuma yazmas yok.

Diktatörsüz bir yaşam olmad “Kan ve şeker deryas ” olarak tan mlanan Haiti eski bir Frans z sömürgesi. Başlatt ğ ayaklanmayla 20. yüzy l n son köle devleti olarak bağ ms zlaşt . Bu yönüyle Haiti, sömürgeciliğe ve köleliğe karş mücadelede bir simge oldu. Fakat ABD’nin Pasifik Okyanusu’na aç lan güzergah elinde tutmak için Haiti’yi işgal etmesiyle bu ülke art k, “modern köle” yap lm şt . ABD’nin 1915’te Haiti işgaline karş ciddi bir silahl direniş sergilendi. Bu direnişler s ras nda binlerce Hatilinin öldürülüldüğü katliamlar yaşand . Son yirmi y lda birkaç diktatör değişmiş olsa da Haiti’de

diktatörsüz bir yaşam hiç olmad . 1980’li y llara kadar çoğu Fransa kaynakl 30 darbe girişiminde bulunuldu. 1999 y l nda devrilen diktatör Duvailer’in yerine geçirilen Aristide , ‘90 y l nda yap lan seçimde büyük zafer kazanm şt . Fakat ‘91 darbesiyle postunu ABD’ye zor att . ‘94 y l nda Clinton yönetimindeki ABD, 20 bin askerle aday işgal etti. Aristide ayaklanma sonras tekrar devlet başkan olarak ülkeye geri getirildi.

Bu keşmekeşin kaynağ emperyalistler Aristide’ye muhalif olanlar aras nda çoğunluka Duvaliler rejimiyle ilişkili zengin Haitililer ve bu kanl diktatörün ölüm timlerinde görev alm ş isimler var. Yan s ra hayal k r kl ğ na uğram ş Aristide taraftarlar , öğrenciler ve insan haklar savunucular da hareket içerisin-

de yer al yorlar. Darbeyi yapan ve Aristide’yi kaç ran ABD ülkeyi tekrar işgal etti. Bu işgale Kanada ve ABD’nin müdahalesini “uygun bulan”(!) Fransa da kat ld . ABD Haiti’ye Amerikan askerlerini gönderdi. Diğer emperyalistler de boş durmad lar ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, Haiti’ye çokuluslu güç gönderme karar al nd . Komutas n ABD’nin yapacağ bu işgal gücünün Haiti’de ne kadar kalacağ bilinmiyor. ABD ise bölgede yeni yönetim yerleşinceye kadar kalacaklar n aç klad .

Katliamlar n ve ayaklanmalar n k tas 200 y ll k bir işgal, kan ve sömürü hikayesidir Haiti’nin tarihi. Bu dönem boyunca Haiti emekçileri ülke yönetiminde söz sahibi olamad lar. Tüm bu girişimler Haitili emekçileri; sadece onlar değil tüm Latin Amerika, Antil ülkeleri işçi ve emekçilerini yeni katliamlar n beklediğini gösteriyor. Emperyalizm sömürge ve yar sömürge ülke halklar n kendi sömürü cehenneminde boğazlamaya çal şt kça antiemperyalist mücadele isteği ve s n fsal öfke büyüyor. Unutulmamal d r ki bu k ta katliamlarla, ayaklanmalarla yaz lm ş bir tarihe sahiptir. (www.alinteri.org sitesinden yararlan lm şt r)

Amerika’n n yeni hamlesi ABD Chavez’le niye bu kadar uğraş yor?

Venezuela Devlet Başkan Hugo Chavez, ABD destekli ordu ve Venezuela burjuvazisi taraf ndan devrilmek isteniyor. Darbe girişimi petrol işçilerinin grevi ve sokak çat şmalar n da kapsayan bir biçimde yap ld . Bu gerici darbe girişimi karş s nda Chavez; “Washington Haiti de yapt ğ şeyin bir benzerini Venezuela’da yapmaya çal ş yor. Ama sak n akl ndan bile

geçirmesin. Buna devam ederse sonras na Venezuela’dan petrol alamaz.” aç klamas yapt . Chavez iktidar yanl lar direnmeye devam ediyor. Benzer bir girişim 2000 y l n n Nisan ay nda da gerçekleştirilmişti. Fakat darbe Chavez yanl lar n n direnciyle boşa ç kar lm ş, Chavez’in yeniden yönetime gelmesi sağlanm şt .

Afrika kökenli yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğan eski paraşütçü albay Hugo Chavez uygulamalar ya popülist bir lider olarak sivrilip öne ç kt . Venezuela’n n, dünyan n dördüncü büyük petrol üreticisi ve ABD’ye en fazla petrol satan Latin Amerika ülkesi. ‘98’den beri iktidarda olan Chavez elindeki bu kozu ABD’nin bölge hakimiyeti karş s nda kulland . İran, Irak gibi ülkelere uygulanan ABD ambargosunu tan mad . Libya ve Küba ile diplomatik ilişkiler geliştirdi. Ordu içerisinde yeralan ABD’li uzmanlar uzaklaşt rd . Emperyalizmin mutlak egemenlik stratejilerinde gediklerin oluşmas , ABD’yi rahats z etti. Y llard r arka bahçesi olarak kulland ğ Latin Amerika topraklar nda çatlak seslerin varl ğ

Dünya’n›n Sokaklar›...

Metin Ye¤in

Yazar m z Metin Yeğin, üç say d r bizlerle de paylaşt ğ ‘Dünya’n n Sokaklar ’na ilişkin gözlem ve değerlendirmelerini bir kitapta toplad . İletişim Yay nlar ’ndan ç kan kitab üzerine Metin’le k sa bir söyleşi yapt k. Bu kitab yazma düşüncesi nas l oluştu anlat r m s n? Metin Yeğin: “Başka Bir Dünya Mümkün”. İşte bu şey benim kitaplar m n ve filmlerimin temel konusu. Bize dayat lan şeyler bizim kaderimiz değil diye düşünüyorum. Bu nedenle bu kitab m n ve filmimin konusu benim diğer kitaplar mdan ve filmlerinden ayr değil. Brezilya’da topraks z işçi hareketi büyük toprak sahiplerinin topraklar n işgal ediyor. İşgal ettiği topraklarda kollektif tar m yap yor. Alternatif bir eği-

tim biçimi uyguluyor. Endüstriyel t bba eleştirel bak p alternatif t p uyguluyor. Gerçek bir demokrasi uygulamas n kendi içinde yaşama geçiriyor. Yani bir başka yaşam kuruyor. İşte bu düşünceyi taş mak istedim kilometrelerce öteye... Ama Yaşanacak Dünya’ya da daha önce yazd ğ m gibi, bu tekellerin tar m bütün dünyada egemenlik alt na almaya çal şt ğ , Türkiye’de de öldürmeye çal şt ğ bir dönemde bize çok yak n. Sofram zda tükettiğimiz yiyecekler kadar yak n. Kitab şekillendirirken nas l bir süreç yaşad n z? M. Yeğin: Kitab gerçekleştirirken yakalad ğ m süreç, tam olarak içerik ile özdeştir. Ben filmlerimi ve kitaplar m yaparken mutlaka diğer tarafla birlik-

te yaşar m. Onlar n nas l yaşad ğ n en az ndan hissedebilmek için böyle bir sürecin şart olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle 6 ay gibi bir süre MST ile birlikte kald m; onlar n eski ve yeni işgal yerlerinde yaşad m. İşgaller s ras nda birlikte oldum. Büyük toprak sahiplerine karş ve dünya bar ş için başkentte yapt klar 273 kilometrelik yürüyüşün 165 kilometresini onlarla beraber yürüdüm. Yani onlar beni ve kameram art k yabanc olarak alg lam yorlard . Mesela onlar 30 km’lik o günlük yürüyüşte yorulduklar nda, kamera da yoruluyor. Zaten bu biçim ile ben oran n ruhu tam anlam yla aktar labilir diye düşünüyorum. Latin Amerika’ya karş ilginizin kaynağ nedir?

ABD’nin hareket alan n s n r l yordu. Chavez yönetimi yeni bir toplumsal sistem öngörü ve iradesinden uzak da olsa, ortaya bir direnç ç kmas n kaç n lmaz olarak tetikliyordu. Dünya Ticaret Örgütü toplant lar nda emperyalizmin istemleri doğrultusunda kararlar n ç kart lamamas nda benzer tutumlar n etkileri görmezden gelinemez.

Bast rma girişimi ve karş t hareket ABD, Hugo Chavez şahs nda, tarihsel köklerinden beslenen ve son dönemelerde kendine karş gelişen tepki ve toplumsal duyarl l ğ bast r p yok etmeye çal ş yor. Öfke patlamalar ve mayalanan toplumsal muhalefet Meksika, Brezilya, Venezuela örneklerinde olduğu gibi kendi biçimlerini, yaratarak genişlemeye devam ediyor.

M. Yeğin: Latin Amerika... Baz şeyleri bence, büyük olaylardan çok küçük ayr nt lar anlat r. Filme de koyduğum bir ayr nt vard . Bu büyük yürüyüşte aniden büyük bir al şveriş merkezine giriliyor ve bu işgal s ras nda bile gitar çal n yordu. İşte Latin Amerika’n n ruhu... “Biz dans edecek bir bölge istiyoruz” diyen Zapatistalar’da da böyleydi. Chipas’ta Sub Commandante Marcos ile kal rken dans zaman başlad ğ nda yaln z baş na kal veriyordu. Yani onun inan lmaz, efsanevi durumuna falan kimse ald rmadan herkes dans tercih ediyordu. Bu coşku ve umut beni Latin Amerika’da her zaman heyecanland rd . Che, devrimi bir aşk diye tan mlarken Latin Amerika’dan hareketle bütün dünya için tan ml yordu. Bugün Latin Amerika, sistem karş tlar ile sistemin savunucular aras ndaki çelişkilerin en yoğun yaşand ğ coğrafya. ‘Latin Amerika’ sözcüğünü duyduğunuz zaman bu size ne çağr şt r yor? M. Yeğin: Arjantin’de, K z l Tugaylar’ n 22 y ld r aranan ve yakalanan liderlerinden Le-

A

Emperyalist işgal birinci y l nda Irak’taki emperyalist işgal birinci y l n doldurdu. Aradan geçen süreye rağmen Amerika ve müttefikleri istedikleri sonucu ve denetimi sağlayamad lar. Aksine, direniş ve öfke ülkenin her yan na yay ld . İşgalin ilk dönemlerinde direniş “Sünni Üçgeni” olarak adland r lan Ramadi-Felluce-Bakuba bölgesiyle s n rl yken, bugün ülkenin her yan na yay lm ş durumda. Alk şlarla karş lanacağ n bekledikleri Şii bölgelerinde işgalciler, yayg nlaşan direnişle boğuşmak zorunda kal yorlar. Üstelik direniş sadece silahl boyutuyla değil, kitlesel boyutlar yla da gelişiyor. Yüzbinlere varan kitle gösterileri, işgalcilere destek olanlar n cezaland r l p tecrit edilmesi ... Saddam’ n 14 Aral k’ta yakalanmas işgalci güçlere geçici bir moral üstünlük sağlad ysa da fazla uzun ömürlü olmad . İşgalcilere karş sürdürülen direnişi “Baas Partisi’nin kal nt lar na” bağlayan yalan yerle bir oldu. Irak’taki direniş, bugün art k sadece Şiiler ve Saddam yanl lar yla s n rl olmaktan ç km ş durumda. Kürt bölgelerinin de dahil olmas yla genişleyen, halklaşan bir direniş

gerçeği var. Geçtiğimiz günlerde, Kürtlerden sonra Şiiler de sald r ya maruz kald lar. Başkent Bağdat ve Şiilerin kutsal kenti olan Kerbela’da eş zamanl olarak gerçekleştirilen sald r larda 182 kişi öldü, 600’e yak n kişi yaraland . Irak’ n Amerikan emperyalizmi taraf ndan işgal edilmesinden sonra en fazla can kayb n n olmas yla da dikkati çekiyor bu katliam. K sa bir süre önce Kurban Bayram ’nda da Kürtler benzer bir sald r ya uğram şt . Erbil kentinde Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ile Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) bürolar na eş zamanl yap lan sald r larda 56 kişi can vermiş, 200’ün üzerinde insan yaralanm şt . Birbirinin ayn s denebilecek kadar benzerlik taş yan bu katliamlar kimler, hangi amaçlarla gerçekleştirdi? İşgalci güçlerin sözcüsü Mark Kimitt sorumlu olarak, her sald r da olduğu gibi El Kaide ve yan örgütlerini gösterdi. Kimler, hangi kirli eller gerçekleştirirse gerçekleştirsin, as l suçlu halklar birbirine düşman edenlerdir. Nitekim sald r ya uğrayan

Şiilerin ilk tepkisi de, olay yerine gelen Amerikan askerlerini taşlayarak geri çekilmek zorunda b rakmak olmuştur. Amerikan emperyalizmi Irak’ta sadece askeri olarak zorlanm yor; siyasi olarak da birçok açmazla karş karş ya. Amerika’n n belirlediği geçici yönetimde yer alan Şiiler, Sünniler ve Kürtler her biri kendi ihtiyaç ve ç karlar n dayatt ğ için işgalciler, karar almakta veya uygulamakta zorlan yorlar. Yine bölge ülkeleri olan Türkiye, Suriye ve İran ile yaşanan çelişkiler emperyalistlerin işini zorlaşt r yor. Örneğin, Kürtler konusunda atacağ her ad m sadece Araplar n tepkisine değil, bölge ülkelerini de etkilediği için bunlar n engeline çarp yor. Yine içinde bulunduğu zorluğu aşabilmek, yasal bir k l f haz rlayabilmek için Birleşmiş Milletleri (BM) dahil etmek istiyor, fakat burada da diğer Bat l emperyalistlerin engellemeleriyle karş karş ya kal yorlar. K sacas , Amerika, Irak lokmas nda hem siyasi, hem de askeri olarak birçok zorlukla karş karş ya. Gelişmeler de bunun derinleşerek devam edeceğini gösteriyor.

Savaş n kirli yüzü... Irak savaş öncesi, Pentagon taraf ndan topluma düzenli ve sistematik bir şekilde, “Amerika’n n ç karlar n n önemi” ve “Amerika’n n tehdit alt nda olduğu” enjekte edildi. Jeremey, Sam Ross, Erick Castro ve diğerleri, bu gerici propagandan n etkisinde kalarak Bağdat’a doğru koştular. Bugün yaral olarak döndükleri hastanede, “Neden Irak’a gittikleri” sorusunun cevab n halen veremiyorlar. Bugün bir zamanlar koştuklar , futbol oynad klar çim sahalara hastane penceresinden bakabilmekteler yaln zca. Yüzlerindeki hüzün, gerçekleri saklayamayacak kadar aç k. Pentagon taburlar nda yap lan şatafatl törenler, art k mazide kalm ş. Art k sadece, kopmuş bacaklar n n yerine konmuş protezle ihtiyaçlar n tek baş na karş layamayan, sürekli bir başkas na ihtiyaç duyan askerlerin gerçekliği var. Peki, Jeremey’in kopmuş bacağ n , Tristan’ n yerinden f rlam ş gözlerini Amerika geri verebilecek mi?

onardo Bertulazzi ile cezaevinde sohbet ederken “Başka Bir Dünya Mümkün mü?” diye sorduğumda; “Buna emin değilim ama bence başka bir Latin Amerika mümkün” diye cevap verdi. Ona tamamiyle kat l yorum. Arjantin’de IMF’nin dayatmalar d ş nda yaşam devam ettiriliyor. 200’den fazla işgal fabrikas üretime devam ediyor. Piketeros hareketi yollar kesip haklar n alma mücadelesini sürdürüyor. Brezilya topraks zlar ndan yukarda söz ettik. Henüz 6 ay önce beş milyon nüfuslu Bolivya’da 500 bin kişi, yani nüfusun yüzde 10’u başkentte başkan kovdu. En muhafazakar ülke Paraguay’da bile muhalefet güçleniyor. Her türlü gizli operasyona rağmen Kolombiya’da FARC varl ğ n sürdürüyor. Popülist Başkan Chavez her tür ayak oyununa rağmen ayakta. El Salvador’da FLMN lideri seçimleri 22 Mart’ta kazanacak. Bütün bu sayd klar m içinde bir başka umudu da taş yor. Yani yar n n, umudun kalbi Latin Amerika’da at yor bugün. Küresel dünyada bu umut bize her zamankinden daha yak n; yani Venceremos!

Hristiyanlar n kutsal Noel Bayram öncesi, Bush ve eşi first Lady Bush, askeri hastaneleri dolaşt . Medyan n yere göğe s ğd ramad ğ bu görüntüler, kirli savaş manzaralar n örtemedi ama. Yaş tlar barlarda, sinemalarda eğlenirken Sam, Jeremy, Tristan ve diğer gaziler, hasta ziyaret saatlerini beklemeye koyuldular o gün. Bir zamanlar Amerika’da binlerce sakat n olduğu söylendiğinde pek fazla anlam veremezdim. Şimdi savaştan sonra

anl yorum ki, Amerikan gerçeği buymuş! Medyaya yans yan bu kareler ve düzenli şekilde dizilmiş beyaz mezar taşlar n n anlam buymuş. Şimdi Amerikan film şirketleri, Irak Savaş ’n n filmini çekerek kahraman askerleri yaşam m za sokacaklar. Akl selimi koruyan herkes bilir ki; biz bu filmi daha önceden gördük. Onlar n çekecekleri savaş filmlerinin ad değişik olacak belki ama, gerçek savaş n ad belli: “Savaş n kirli yüzü”


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:16 Uhr

Seite 5

Yaflanacak

E

M

E

K

D

Ü

N

İspanya’da tersane işçileri grevde

5 Dünya “S ra bana da m gelecek?” Y

A

S

I

‹spanya’n›n baflkenti Madrid, kapat›lmak istenen tersane iflçilerinin iflgaline u¤rad›. Madrid sokaklar›na ak›n eden sekiz de¤iflik tersaneden 20 bin iflçi sokaklarda farkl› bir rüzgar estirdiler. Özelleştirme salg n İspanya’da devlete ait tersane işçilerini de tehdit ediyor. Baş n devlet kuruluşu olan IZAR Tersanesi işçilerinin çektiği işçiler öfkelerini 5 Mart’ta başkente taş d lar. “Ortak Düşmana Karş Birlik!” ad alt nda bir araya gelen UGT (Sosyalist Yol), CCOO (Komünist İşçi Komisyonu) ve Bask Devrimcileri Sivil Demokratik Kuruluşlar ’n n ortak çağr s yla başkente ak n eden işçiler militan tav rlar yla Madrid’i zaptettiler. Grevciler Madrid’in Metrostation Velazquez ve Calle Goya yak nlar nda toplanarak, “Ter-

saneler Kapat lamaz!”, “İş ve Ailelerimizin Geleceği Tersanelerde!” sloganlar yla şehir merkezine akt lar. İşçilerin kararl l ğ ve mücadele azimlerinden ürken devlet, Madrid sokaklar nda tam bir s k yönetim havas estirdi. Başbakan n koruma muhaf zlar ve özeltimler harekete geçirildi, şehir üzerinde sürekli helikopterler uçuruldu. Bütün bunlara rağmen işçilerin gövde gösterisi engellenemedi. Bu büyük işçi eyelemeni sahne olan Madrid’de trafik saatlerce t kand . İşçi Birliği Başkan Candido Mendez, gösteri s ras nda yap-

t ğ konuşmada, “Tersaneler ister IZAR’a ister devlete ait olsun işçiler haklar n alana kadar mücadele edecekler ve mücadele sonuna kadar sürecek” dedi.

Direniş günlerdir sürüyor 11 bin işçisi olan IZAR’da işçiler, iş garantisi ve ücretlerin art r lmas talebiyle daha önce de 24 saatlik bir grev yapm şlard . Tersane işçilerinin direnişleri farkl bölgelerde farkl biçimlerde haftalard r sürüyor. Şubat ay içerisinde Bask bölgesinde Sestao ve Andaluzya Cad z’daki direniş s ras nda

özel timler direnişçi işçilere plastik mermilerle sald rarak yüzlercesini yaralam şt . Direnişin baş n çeken IZAR Tersanesi işçilerinin eylemi, taş madan sorumlu firman n işçileri taraf ndan da destekleniyor. Tersanelerde çal şan işçilerin en büyük korkusu, bu kuruluşlar n senelerdir iflas ettirilip üretim d ş b rak lmas d r. Devlet IZAR ve SEPI’ye bilinçli olarak ihale vermeyerek onlar iflasa sürüklemeye çal ş yor. Bu politika nedeniyle zaten bir süredir istihdam azaltmas na gidilmişti.

İnşaat işçilerinin sabah sohbeti... Genellikle sabahlar› 5.30’da evden ç›k›l›p 7.30 gibi flantiyede olnuyor. Fransa sermayesi bu alandaki iflgücü ihtiyac›n› yabanc›lar üzerinden karfl›l›yor.

Fransa’da çeşitli meslek dallar nda çal şan birçok işçi emekçi arkadaş var. Bu işlerde çal şan arkadaşlarla çok kez sohbetlerimiz oldu. Bunlardan biri de inşaat sektörü. İşçilerin sabah işe geldiklerinde yüzlerinin çok as k olduğu göze çarp yor. Çünkü çok erken saatlerde güne başl yorlar. Genellikle sabahlar 05.30’da evden ç k p 07.30 gibi şantiyede oluyorlar. Tabii bu, şehir içinde çal şanlar için geçerli. D ş bölgelerde çal şanlar günlerce, haftalarca evlerine bile gidemiyorlar. Ama çoğu bu duruma haz rl kl oluyor. “Bütün s k nt lar na

rağmen bu da yaşam n zorluklar ndan biri” diyorlar. İşe 08.00’da başlanyor. Neden yar m saat erken gelindiğini sorduğumuzda hoş bir cevap bizi bekliyordu. “Zaten zor bir işte çal şt klar n , s k nt lar n n olduğunu, sohbete çok fazla f rsat bulamad klar n , aralar ndaki ilişkilerin giderek koptuğunu söylüyorlar ve onun için sabah yar m saatin bu boşluğu doldurmak için çok önemli olduğunu, orada konuşup, gazeteye göz at p şakalaşarak gün içerisinde yaşanacak stres ve yoğunluğa karş savunma mekanizmas geliştirdiklerini” söylüyorlar. Kendilerine biraz işten bah-

setmelerini söylüyoruz. Hemen büyük bir heyecanla anlatmaya başl yorlar. Kendi çal şm şl ğ m zdan ve anlat lanlardan görünen, işin gerçekten çok ağ r olduğu. Paris’in yüksek binalar nda etanşite denilen, ziftten yap lm ş rulolar halindeki balyalar n eritilmesi ile çat lara yap lan bir izolasyon çal şmas . “Tabii daha öncesi de var” diyor başka bir işçi arkadaş. Diğeri heyacandan olsa gerek unutuyor ayr nt lar . Hepsi anlat rken hiçbir ayr nt atlans n istemiyor ve tamaml yorlar birbirlerinin sözlerini. ‘Daha öncesi neydi?’ diye soruyoruz. “Çat daki eski izolalar n sökülmesi, üzerindeki kumlar n at lmas , alt ndaki köpüklerin ç kart lmas gibi bir çok ayr nt içeren işler vard . Sonra ayn biçimde yenilerin yerine monte edilmesi.” İşin en zor ve sağl ks z k sm n n “eskilerinin sökülmesi” s ras nda yaşand ğ n söylüyor başka bir işçi. Gerçekten de çok çarp c bir konuya değiniyor. Bu işin kanser riskini art rd ğ ndan söz ediliyor. Çünkü çal ş lan malzemelerin çoğu kanserojen maddeler içeriyor. Ve bu maddeler çal şanlar n sağl ğ n tehdit ediyor.

Farkl uluslardan insanlar İşçilerle sohbete devam ederken birçok ülkeden, farkl uluslardan inasanlar n inşaatlarda çal şt klar na tan k oluyoruz. Neden böyle olduğunu sorduğumuzda; “işin ağ r olduğunu, Frans zlar n buralarda ça-

l şmay tercih etmediklerini, ayn zamanda daha ucuz işgücü potansiyeli olduğundan yabanc lar n çal şt r ld ğ n ” söylüyorlar. Fransa sermayesi bu alandaki işgücü aç ğ n yabanc lar üzerinden kapat yor. Ve bu topraklarda kar marj n n yüksek olduğu bu sektör, her geçen gün cazibesini artt r yor. Yaşanan tüm zorluklara rağmen, işçi arkadaşlar n bunlar n fark nda olmalar sevindirici. “İnşaat işlerinin kar pay nda sermayeyi geliştirdiğine” işaret ediyorlar. Bütün dünyada bu böyle mi? “Evet aynen öyle”. Bunun en büyük örneğini Irak’ta yaşad k yar n başka yerlerde yaşamayacağ m z n garantisi yok. Bir avuç petrol için yak p y kt lar, sonra yeniden yapacağ z diye kendilerine sektör aç p parça parça ülkeyi paylaşt lar. Bu arada işçi arkadaşlarla belki bilerek eskitilen gündemi de konuşmuş olduk. Başka bir işçi “Ama yine de bir şeylerin farkl laşmas bizlerin elinde” diyor. ‘Nas l olacak bu?’ diye soruyoruz. “Bunun tek yolunun bilinçli ve kolektif bir çal şma ile olacağ ndan” bahsediliyor. İşçi arkadaş önemli bir noktaya işaret ediyor: “Yaşad klar m z ve sorunlar m z karş s nda biraz duyarl olmay başarabilirsek Yaşanacak Dünya’ya doğru bir ad m atm ş oluruz.” İşçi arikadaşlar n herkese bir çağr s var: “Birlikte hareket ederek kendi dünyam z kendimiz kural m. Tüm işçi ve emekçilerin mutlu bir dünyada yaşamaya hakk var.”

yapma hakk m yoktu. Sözleşme bittiğinde ilk bakt klar şey izin kullanm ş m , kullanmam ş m ... ona bak yorlar. İşe geç kalma şans n z yok. Üç kez uyar yorlar sonra at yorlar. Her an kap d şar edilebilirsiniz. Motor üretilirken hangi aşamalardan geçiyor?

Sizi tan yabilir miyiz, çal şma koşullar n zdan bahseder misiniz? Yüksel: Ad m Yüksel. Ford bünyesinde çal ş yorum. Üç vardiya günlük 8 saat. 45 dakika molam z var. Bizim çal şt ğ m z yerler ayr ayr bölünmüş. Hepsi esnek/taşeron (life) firma. Ford deseki “Sizinle sözleşmeyi bitirdim”, o firma kapanmak zorunda kal r. Ben motor bölümünde çal ş yorum. Ford 2 y l önce anlaşma yap yor, motor siparişi veriyor. Taşeron yap yor. Çal şt ğ m z fabrikada 10 ayr taşeron şirket var. Bu yüzden kimse Ford işçisiyim diyemez. Bu 10 ayr bölüm araban n farkl bölümlerini üretiyor ve Ford’ta toplan yor. Bu durumda iş güvenceniz de ortadan kalkm ş durumda? Yüksel: Elbette. Başka bölümlerde işçi ç kar ld ğ zaman benim uykular m kaç yor; “S ra bana da m gelecek” diye. Bu bizi disipline sokuyor. Mesela

çal şt ğ n taşeronun işi bitti, havalan nda işçiye ihtiyaç varsa EMK’ya diyor ki sen git. Biz gitmek zorunday z. Hiç alakas z yerlerde çal şt r l yorsunuz. Ford EMK ile anlaşm şt r o firmaya ne kadar ödeme yapt ğ n biz bilemeyiz. Bizi çal şt ran taşeron saat ücretimize 7.2 euro veriyor ama bizi kiralad ğ nda saat ücretimize karş firmadan 13 euro al yor. İşinizin başka ne gibi zorluklar var? Yüksel: Mesai başlarken çift kart bas l yor. 1 dakika geç kalsan z, bir saatlik yevmiyeniz kesiliyor. Geçici işçileri ağ r işlere veriyorlar. Sözleşmeli işçileri daha hafif işlere tabi tutuyorlar. İşimi kaybetmemek için çok ter döktüm. Şimdi 8-9 istasyondan anlar oldum. Birden fazla bantta çal şt ğ m için beni işten ç karmalar zor. Başka bir bantta arkadaş hastalanm şsa o bant aksamas n diye beni oraya kayd r yorlar. 6 ayl k deneme sürecinde benim hastal k izni

Yüksel: Motor ç plak olarak başka bir firmadan bize geliyor. O ç plak motor band n üzerine konuyor. İşlemler başl yor. Şanzuman tak l yor diğer parçalar yerleştiriliyor, vidalar s k l yor, kablo yumağ konuluyor. Başka bir bölüm kablolar yerleştiriyor. En başta ç plak olarak giriyor son aşamada ç karken muhteşem motor olarak ç k yor. Sürekli ayaktay z. Band n 3 metrelik bölümü size ait bu alanda kendi işini bitirip diğer banda yetiştirmek zorundas n z. Çok h zl hareket etmek durumundas n z. Yetiştirilmediği zaman, bantta boşluk doğuyor. Bu da eksik işlem yap ld anlam na geliyor. O zaman günlük kapasitenin alt na düşülmüş olunuyor. Diyelim ki 600 motor mu üretilecek 8 saatte, 8 motor bant hatas ysa o zaman EMK, Ford’a 2000-2500 euro ceza ödüyor. EMK bu cezay vermemek için işçileri h zl tempoda çal şmaya zorluyor. Tuvalet ihtiyac n z olduğunda dahi bundan sorumlu bir kişi var. Bunu ona bildiriyorsunuz. Band n durmamas için o sizin ihtiyac n z giderene kadar yerinize bak yor.

Fabrika kapat lmas na karş açl k grevi

DHL uluslararas dağ t m yapan bir şirket. 280 işçinin işine son verip BlancMesnil’deki ana depoyu kapatmas yla 9 işçi açl k grevine başlayarak iş haklar n n korunmas n talep ediyorlar.

CGT sendikas na bağl bulunan DHL çal şanlar haklar n al ncaya kadar açl k grevine devam edeceklerini aç klad lar. Ayn şirket bünyesinde Lyon ve Limetil-Brevannes’da ise grev devam ediyor.

Yeni sendika seçimlerine paralel olarak çoğunluğu oluşturan sendikalar sessizliğini korurken, CGT açl k grevindeki işçileri ve ayn zamanda grevde olan iki ünite, çal şanlar n destekliyor. Bu şirketler bünyesinde 11 bin çal şan olmas na karş n patron ekonomik durgunluk bahanesiyle Blanc-Mesnil ana deposunu kapatarak az işçiyle fazla üretim yapma peşinde. Fransa’da fazla rastlanmayan eylem biçimi olarak 9 işçinin başlatt ğ açl k grevi, ayn şirkette çal şanlar aras nda görüş farkl l ğ da yaratt . Kimileri gereksiz bir eylem biçimi olarak yorumlarken, bir grup işçi de “zaten aç z” deyip başka yol b rak lmad ğ n dile getirdi.

“Şimdi işçiler, patronlar n gözünde kölelerden daha aşağ lar...” Bizler temsilci olarak, çal›flan arkadafllar›n gelirlerini, sosyal yaflant›lar›n› garanti alt›na almak için, schicht (vardiya) plan› uygulad›k. Araflt›rmayan, okumayan, hakk›n› aramayan bir birey her zaman günü kurtarma düflüncesiyle hareket eder. Bu düflünceyle hareket eden de kendi sorununa bile duyars›z kal›r. Ver-di Sendika’s na bağl , Sendika Temsilcileri ve Betriebsrat (işçi temsilcisi) Başkan Abdullah Taş ile yapt ğ m z röportaj yay nl yoruz. Firmada kaç işçi çal ş yor? Abdullah Taş: Firmam zda; 130’u şoför, memurlar, reise büroda (seyahat acentalar ) çal şanlar, tamir atölyesinde çal şanlar, temizlik işçileri bütün personel 240 kişi. Sadece 140 kişi sendika üyesi. Ne gibi haklar n z var? A. Taş: Bizde birinci olarak eyalet, ikincisi de firman n ‘özel tarif anlaşmas ’ var. Eyalet anlaşmas nda; izin, sosyal haklar, y lbaş paras , izin paras , senelik izin dediğimiz haklar, ‘Mandel Tarifesi’ olarak adland r l yor. Bunlar sendikan n anlaşmas nda geçerli. Sendika üyesi işçiler bir euro daha fazla al yorlar.

Sizin meslekte daha çok yabanc lar çal ş yor. Neden? A. Taş: Almanlar pek yabanc lar kadar çal şmak istemiyorlar. Sendikac l ğa başlad ğ mda, hedefim çal şt ğ m firmada “Betribsrat” olmak, kazand ktan sonra da, ilk olarak maaşlar yükseltmek ve çal şma saatlerini düşürmekti. Fakat diğer taraftan da şöyle bir sorunla karş laşt k. Maaşlar yükseldikten sonra, şoför arkadaşlar daha çok kazanmak için, daha çok çal şmak istediler. Yar n n düşünmeden hareket ediyorlar.

“Onlar belli haklar ald ğ nda bizde nasipleniriz”... İşçi arkadaşlar neden daha fazla çal ş p, daha çok para kazanmak istiyorlar? A. Taş: Araşt rmayan, oku-

mayan, hakk n aramayan bir birey her zaman günü kurtarma düşüncesiyle hareket eder. Bu düşünceyle hareket eden de kendi sorununa bile duyars z kal r. Devlet fazla çal şandan, daha fazla vergi al yor. Patron da ayn şekilde, çok çal şandan çok kesiyor. Uyar yoruz! Ama bir türlü anlamak istemiyorlar. Birçok işçi emeklilik yaş na gelmeden hayata veda ediyor. Nedeni, stres ve fazla çal şmak!... İşçiler sendikaya neden üye olmuyorlar? A. Taş: Örgütsüz, sendikas z olan işçiler, ‘Nas l olsa sendikaya üye olan arkadaşlar var. Onlar belli haklar ald ğ nda biz de nasipleniriz. Boşu boşuna neden sendikaya aidat ödeyeyim ki’, diye düşünüyorlar. Yani ödemekten çekindiği 20 euroluk bir aidat n kendisine 200-300 euroya mal olduğunun fark nda bile değil.

İleriye yönelik hedeflerinizden bahsedebilir misiniz? A. Taş: Bizler temsilci olarak, çal şan arkadaşlar n gelirlerini, sosyal yaşant lar n garanti alt na almak için, schicht (vardiya) plan uygulad k. Bu planda haftan n beş günü iş, iki günü de dinlenme günü olarak belirlendi. 130 şoför arkadaş n çal şt ğ bir bölümde, 20-30 Krank (rahats z), ya da izinli arkadaş oluyor. Bundan dolay da s k ş kl k yaş yoruz. Arkadaşlar zorlam yoruz. Çal şmak istemeyen arkadaşlar olursa da bize söylemelerini istiyoruz. Şöyle bir çelişki var. Şoför arkadaşlar n sosyal yaşamlar n geçirebilmeleri için iki günleri var. Fakat böyle bir iş teklifi geldiğinde de, hiç reddetmiyor. Peki bu şartlarda çal şmak yasal m ? A. Taş: Normalde çal şma sa-

ati 162 saat. İşçi arkadaşlar karş na al p da, onlarla savaşa başlamamak için göz yumuyorsun. Ama maalesef işçi arkadaşlar çal şmakta srar ediyorlar.

Şimdi işçi arkadaşlar, patronlar n gözünde kölelerden daha aşağ lar. Patronun istediği şekilde çal şmad ğ zaman, gözünün yaş na bakmadan, çeşitli bahanelerle işine son veriyor.

ilgilendiriyor. Önemli olan belli ortak noktalarda beraber hareket etmek.

Konuştuklar m z şöyle bir değerlendirecek olursak; bu arkadaşlar sendikal , örgütlü olmalar na rağmen, bir örgütsüzlük yaş yorlar, bunun nedeni ne?

Şoför arkadaşlar aralar nda birçoğunun rkç yaklaş mlarda bulunduklar n söylüyorlar. Bu neden olabilir? Siz sendika olarak buna yönelik birşeyler yap yor musunuz?

Patronlar Pazar gününü de normal iş günü yapmak istiyorlar. Buna yönelik sizin yaklaş m n z nas l?

A. Taş: Bir taraftan insanlar rahat ve insanca bir yaşam istiyor. Bir yandan da istediklerini elde edebilmek için bir çaba sarfetmiyor. İstediklerini elde etmenin yolu, bilinçlenmekten, birlikte mücadele etmekten geçer. Bunun başka bir alternatifi de yok. Eskiden köle devri vard . Köle sahipleri, kölelerin karn n doyururdu ki, zay flamas nlar, güçsüz düşmesinler, çal şs nlar ve satt klar zaman para etsinler diye.

A. Taş: Almanya’da rkç l k, dincilik yapmak kanunen yasak. Sendika içerisinde de bunun gibi şovenist yaklaş mlarda bulunan arkadaşlar , sendika üyeliğinden ç kar r. Dünyas dar olan bir insan n tart şacağ , konuşacaklar bunun d ş na ç kamaz. Şunu düşünmüyor insanlar n çoğu. Bizim mücadelemiz, ekmeğimiz, özgürlüğümüz, insanca yaşam koşullar n elde edebilmemiz için. Herkesin dini, inanc kendini

“Bir gün mutlaka anlayacaklar”

Eskiden köle devri vard

A. Taş: Biz kesinlikle istemiyoruz. Fakat yine Pazar günü de çal şmak isteyen arkadaşlar, bizi suçluyorlar. Tabii ki engel olmak zorunday z. O zaman yaşam n ne anlam kal yor ki. Ömrün boyunca çal ş ve uyu. İnsanlar bunun için mi yaş yor sadece? Bunlar kavratmam z çok zor. Birgün mutlaka anlayacaklar. Beş kişinin yapmas gereken işi iki kişiye yüklemek. İşçi arkadaşlar da buna f rsat veriyor. Ludwigsburg


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:16 Uhr

Seite 6

Yaflanacak

Dünya 6

Y

A

Çelişkili atasözleri •‘Erken kalkan yol al r’/Acele işe şeytan kar ş r’ •‘Tatl dil y lan deliğinden c kar r’/‘Lafla peynir gemisi yürümez’ •‘Gün ola harman ola’/ ‘Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir’ •‘İyilik yap denize at’/ ‘Merhametten maraz doğar’

•‘Damlaya damlaya göl olur’ / ‘Taş ma su ile değirmen dönmez’ •‘İyi insan laf n üstüne gelir’/‘İti an çomağ haz rla’ •‘Bir elin nesi var iki elin sesi

var’/‘Nerde çokluk orda ..kluk’ •‘Fazla mal göz c karmaz’/‘Az c k aş m ağr s z baş m’ •‘Harama uçkur çözülmez’/‘Güzele bakmak sevapt r’ •‘Bülbülün çektiği dili belas ’/‘Bilmemek ay p değil sormamak ay p’ •‘Eğri otur doğru söyle’/ ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar’

•‘Yüzü güzel olan n huyu da güzel olur’/‘Yüzü güzel olan değil huyu güzel olan sev’ •‘Ak l ak ldan üstündür’/ Akl n yolu birdir’ •‘Zorla güzellik olmaz’/ ‘Zora dağlar dayanmaz’ •‘Öfke baldan tatl d r’/‘Öfke ile kalkan zarar ile oturur’ •‘İnsan k ymetini insan bilir’/‘insanoğlu çiğ süt emmiş’

Bush’tan inciler İsrail’in Ariel Şaron’u bir bar ş adam d r. Pakistanl General Müşerref bir demokratt r. Yunanistan’ n Yunanl lard r.

yerlileri

İthalat m z n büyük bir k sm yurtd ş ndan yap lmaktad r. Başar l olamazsak, başar s z olma riskini taş r z.

M

F›kralar •‘Düşenin dostu olmaz’/ ‘Dost kara günde belli olur’

Her an herhangi bir konuda uzun laf n k sas diyerek atasözlerine s ğ n r z. Atasözlerinde sizin kadar bilgili birine rastlarsan z vay halinize. Atalar m zda ne çok şey söylemiş!....

A

Bush, Einstein ve Picasso Cennetin kap s nda karş laş rlar. Melekler hepsini s rayla sorguya al r. İlk olarak Einstein içeri girer. - Einstein’a benziyorsun, fakat birçok insan farkl bir kimliğe bürünerek cennete girmenin yolunu ar yor. Onun için bizi Einstein olduğuna ikna etmelisin. Einstein biraz düşündükten sonra; -Bana bir kara tahta ve tebeşir verir misiniz? İsteği yerine getirilir. Einstein tebeşiri eline al r ve tahtaya formüller yazar. Melekler etkilenmiştir;

-Evet, sen Einstein’s n, cennete hoşgeldin. Picasso gelir, ayn işlemden geçer, kara tahtaya çok güzel resimler yapar. Melekler; -Evet sen o harikulade resimleri yapan ünlü Picasso’sun, cennete hoşgeldin. S ra Bush’tad r. Melekler; -Einstein ve Picasso kendilerini tan tt lar. Bakal m sen nas l ikna edeceksin bizi. Bush şaşk n şaşk n bakar; -Onlar da kim? Melekler yan tlarlar; -Tamam George, buyur.

“... İki kere içmeyiz” Bir Amerikal , bir İngiliz ve bir Irakl barda oturmuş içki içmektedirler. Amerikal içkisini bitirince bardağ havaya f rlat r, silah n çekip, bardağa ateş edip parçalar. -Bizde bardaklar o kadar ucuzdur ki biz Amerika’da ayn bardakla iki kere içki içmeyiz. Bunun üzerine İngiliz de içkisini bitirip bardağ havaya f rlat r ateş ederek bardağ parça-

lar. -Bizim İngiliz kumsallar nda bardak yapacak cam için o kadar çok kum vard r ki, ayn bardakla iki kere içki içmeyiz. Irakl da soğukkanl bir şekilde içkisini bitirir, bardağ havaya f rlat r, silah n çekip Amerikal ve İnglizi vurur. -Bu İngiliz ve Amerikal lardan Bağdat’ta o kadar çok varki, biz ayn adamlarla iki kere içki içmeyiz.

lerin arkas nday m.

Yap-boz

NATO’ya karş kesin taahhütlerimiz var. Biz NATO’nun bir parças y z. Avrupa’ya karş kesin taahhütlerimiz var. Biz Avrupa’n n bir parças y z.

Cheney’e “Patron” Bush’tan telefon gelir. - Bir problem var, der Bush. - Sorun nedir? - Oval ofiste bir şeylerle meşgul olmam önermiştin ya, yap-boz ald m. Ama çok sert ve hiçbir köşesi uygun değil. - Resim ne? - Büyük bir horoz. - Peki gelir bakar m, der Cheney. Oval Ofise gider. Kap y açar bir de ne görsün: - Başkan m, kellogslar kutusuna geri koyun.

Seçimde oy kullanan seçmen say s ndaki düşüş, daha az insan n oy kulland ğ anlam na gelir NASA için uzay öncelik taş r.

Geçmişte iyi kararlar ald m. Aç kça söylemek gerekirse, Gelecekte iyi kararlar ald m. çocuklar m z eğiten tek meslek öğretmenleridir. Dünyan n en iyi eğitilmiş Amerikan halk na sahip Çevreye zarar veren kirlilik olacağ z. değildir. Buna neden olan havam zdaki ve suyumuzdaki Gelecek yar n daha iyi ola- pisliklerdir. cak. Art k insan rk n n güneş Söylediğim tüm hatal ifade- sistemine girme zaman

Felsefik düflünceler

Cennetin kap s nda

Ay›n Bulmacas› Soldan Sağa 1- İktisat... Bir tembih sözü 2- Primitif... Bir şeye biçim vermeye veya korumaya yarayan araç 3- Bir nota... Bitki bilimi, nebatat 4- İlave... İngilizce’de eğer... Renksiz bir gaz, batakl k gaz 5-Genişlik... Rusça’da evet 6- Osmanl yönetim kademesinde illerle ilçeler aras nda yer alan yönetim bölümü... Yank , akis 7- Bütünsel 8- Erimek kelimesinden türetilen emir kipi... 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Pir Sultan Şenliklerinde 37 ayd n n yak ld ğ otelin ad 9- Avrupa Ekonomik Topluluğunun k saltmas ... Uzun hafif tekne 10- K saca litre... İspanyol sevinç nidas 11- G. Antep’teki dünyaca ünlü antik kent... Tez. Yukar dan Aşağ ya 1- Potekim Z rhl s , Eski ile Yeni gibi filmleri olan ünlü Sovyet sinema yönetmeni 2- Hizip... Büyük atardamar 3- İlkel bir silah... Karş , ayk r ... Kürtçede kad na seslenme ünlemi... 4- Peygamber... Kalsiyum elementinin imi... Poker oyununda koz 5- 1985’te suikast sonucu öldürülen İsviçre başbakan 6- Maddenin en küçük parçac ğ 7- Yerine koyma... Ateş... Bir nota 8- Gelenek, görenek... Eisenhower’ n lakab ... 9- Seçkin... İki ucu keskin b çak... 10- Japon imparatorlar na verilen ünvan... Mitolojik kuş 11- Bükülmüş liflerden yap lan bağ... Sodyumun imi... Filistin kurtuluş örgütünün k saltmas .

Nilgün Demir

“Gençlik basımda ´ duman” Bir gün ben büyüdüm, sigara küçüldü ve b rakt m... 4-5 yaş ndayken Apo amcam n karş s na geçer ve sigara içmesini seyrederdim; acayip güzel içerdi. Hayat mda onun gibi sigara içeni görmedim, duymad m; yok onun gibisi. Bir pos b y klar na, bir de sigara içmesine hastayd m. En güzel sigara içme yar şmas olsa ve O kat lsayd mutlaka birinci olurdu. Yemek yendikten sonra benim işim onun karş s na geçip, bağdaş kurup tv izler gibi onu izlemekti. Paketten sigaras n ağ r ağ r ç kar r, özel çakmağ yla yakard , duman içine çekip sonra b rak rd . Gözlerimi iri iri açar ve izlerdim. En sevdiğim sahne şimdi gelecek: Sigaran n duman n daireler halinde ç karmas yok muydu?.. Daireler önce küçük ç kar ve büyür, büyür, büyürdü... Benim de gözlerim büyürdü. Evet, karar m o zamanlar vermiştim; büyüdüğümde Apo amcam gibi sigara içecektim. Babam dolan kül tablas n bana boşaltt r rd . Plan yapt m; iyi, tamam büyüyünce içeceğim de, şimdiden denemelere başlasam fena olmazd . Tam olarak sönmemiş izmarit bekliyorum; o gün gelip çatt . Kül tablas n kapt ğ m gibi mutfağa koşturdum. Sönmemiş sigaray elime ald m, itiraf edeyim ki kokusu iğrenç geldi; ama olsun içeceğim! Tam ağm za götürürken duman gözlerime kaçmas n m ? O sinirle hemen söndürdüm sigaray ve doğru çöpe. “Büyükler ne zevk al r?” diye uzun uzun düşündüm bu denemeden sonra. Anlamad m ama Apo amcam izlemek bana zevk vermeye devam etti. Bu ilk sigara içme girişiminin üzerinden y llar geçti ve ‘gençlik baş mda duman’ vaziyetleri... Ne duman ? Tabii ki sigara duman ! Önce otlakç l k, sonra paket almaya terfi ettim. Derken tiryakiliğe kadar yükseldim sigara içme konusunda. Ve bir gün korktuğum baş ma geldi ve yakaland m. Son derece politik olan annem -ara bir taktikle- babamla aralar nda ateşkes ilan edip işbirliğine girişti. Kendi aralar ndaki görüşme başar yla sonuçland ktan sonra s ra bana geldi. Çapraz nutuk seanslar na maruz kald m; o gün hiç bitmeyecekmiş gibi uzad kça uzad ... sonra, yak bir cigara!.. Ehh, sigaran n zararlar n anlamam uzun sürmedi. Dedem bacağ n n kesildiği gün sigaray b rakt . Babam n ses tellerinden iki kez polip al nd ; doktor “Üçüncüsü kanser başlang c ...” deyince o da istemeye istemeye sigaraya veda etmek zorunda kald . Gazetelerde, sigara sonucu ölen insanlar n fotoğraflar n gördüm. Y llar sonra ben de b rakt m sigaray . Fakat yine de, Apo amcam zevkle izlemeye devam ediyorum.

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

1

2

3

4

5

6

7

Geçen ayki bulmacan n yan t

Hukuk Birçok kad n eşleri taraf ndan terk edildikleri için geçim sorunu yaşamaktad r. Evliliğiniz devam ettiği sürece de, yasal olarak nafaka (Trennungsgeld) talep edebilirsiniz. Ama bu nafakay alabilmek için baz şartlar yerine getirmeniz gerekmektedir: * Herhangi bir nedenle ya da çal şt ğ n z halde geçiminizi sağlayam yorsan z, * Eşinizden tamamen ayr yaş yorsan z, * Eşinizin durumu nafaka ödemeye müsaitse. Tüm bu koşullar mevcutsa, nafaka talep edebilirsiniz. Sizinle beraber kalan çocuklar için de ayr ca nafaka al nabilir. Ama pratikte yaşad klar m z kad nlar çekingen yapmakta ve maalesef birçok kad n da hakk n aramaktan kaç nmaktad r.

Av. Gülşen Çelebi Örnek 1: Eş nafaka ödememek için ya gelirini düşük göstermekte ya da bilerek az çal şmakta ve az kazand ğ için nafaka ödemek istememektedir. Özellikle serbest meslek sahipleri bu yolu denemektedirler. Eğer eş, eskiye göre az kazand ğ n ispat edemezse, yarg ç eşin daha fazla kazanm ş olabileceği ihtimalini düşünerek daha fazla geliri olduğunu kabul etmekte, buna bağl olarak da nafakaya karar vermektedir. Öte yandan, nafaka ödememek için kas tl olarak çal şmayan da suç işlemiş say l yor. Örnek 2: Günümüzde özellikle kad nlar, karş cinsten daha fazla şiddet görmekte ve ‘Kaderim bu’ mant ğ ile bunu kabullenmektedir. Burada özellikle şiddete maruz kalan kad nlara sesleniyorum: Hiçbir

8

Yukar dan-Aşağ ya

Soldan-Sağa 1-Anamal, Ataman 2-Nezarethane 3-Azalan, Utarit 4-Tadilat, İkame 5- Okey, Sela, Al 6-Me, Efsun, Rol 7-İta, Ran, Harem 8-Efe, Lata 9-Onat, Amerika 10- Ra, Mi, Apaş 11Asa, Bu, Are 12-Cu, Göreneksel 13-Kalamata, Nü

1-Anatomi, Odac 2-Nezaketen, Su 3-Azade, Afara 4-Maliye, Eta, Ga 5-Aral, Fr, Böl 6-Lena, Salamura 7-Tsunami, Em 8-Ahu, En, Te, Ana 9-Tatil, Hararet 10-Anakara, İpeka 11-İmale, Aş, En 12-Niteleme, Ölü

9

10

11

Kad nlar n yasal haklar üzerine kad n n kaderinde dayak yemek yoktur! Zaten dayak yiyen kad n buna ses ç karmad ğ ve kabul ettiği için buna maruz kalmaktad r. Şiddet gördüğünüzde çevrenizden yard m isteyin ve en k sa zamanda polis ve avukat n z yaşad klar n zla ilgili bilgilendirin. Gewaltschutzgesetz (Şiddete Karş Koruma Yasas ) Madde 1 ve 2’ye göre, şiddet kullanan evden uzaklaşt r l r. Avukat n başvurusu üzerine, ev mağdur olan tarafa b rak l r. Şiddet uygulayan eve belli mesafede de olsa yaklaşamaz. Eğer bunlara uyulmazsa önce para cezas , tekrar halinde hapis cezas na hükmedilir. Eğer şiddet gördüğünüz ortamdan (evden) kendiniz ayr lmak isterseniz, bir olanak da s ğ nma evleridir. Bunlar n adres-

leri gizli tutulmaktad r. Eğer isterseniz çevrenizdeki CARİTAS, AWO gibi sosyal kuruluşlar ya da avukat n zca bu kurumlar hakk nda sizlere bilgi verilebilir; oralarda kalmak istediğinizde size yard mc olunur.

S ğ nma evleri Kad n s ğ nma evlerinde masraflar n z Sosyal Yard m Dairesi (Sozialamt) taraf ndan karş lanmakta olup, adresleri avukatlara bile kesinlikle bildirilmemektedir. Sosyal Yard m Daire taraf ndan yap lan bu masraflar eşinizden talep edilir. Şiddet ortam ndan uzaklaşt ktan sonra da şiddete maruz kalan taraf geleceği, boşanma, nafaka, varsa çocuklar n n velayeti ve isterse eşe yeniden bir

şans verme konular nda rahatça düşünerek geleceğini belirleyebilir. Kad nlar ilgilendiren diğer bir konu da çocuklar n velayetidir. Genelde çocuklar annelerinin yan nda kalmaktad r ama eşlerin anlaşmazl klar nda bazen çocuklar da karş taraftan intikam almak için maalesef kullan labilmektedir. Normalde çocuğun velayetinin kime verileceği taraflarca ortak kararlaşt r labilir. Bir taraf n başvurusu halinde velayet, eğer karş taraf n itiraz olmazsa başvuru yapana b rak labilir. Çocuk eğer 14 yaş n doldurmuşsa buna itiraz edebilir. Velayet başvurusu yap ld ğ nda, diğer eş buna itiraz eder ve hakl l ğ n ispat ederse, hakim velayeti iki tarafa da verebilir. Kararda çocuğun kimin ya-

n nda kalacağ belirtilir ve diğer eşin çocuğu hangi şartlarda göreceği hüküm alt na al n r. O nedenle velayet davalar nda as l mağdurlar genellikle çocuklard r. Eşlerin velayet konusunda birbirlerine karş kulland klar diğer bir yöntem de, ‘Eşim çocuğu kaç racak’ söylemidir. Bu nedenle çocuklar öz anne ve babalar na günlerce gösterilmemekte hatta Almanya d ş na tatile bile gönderilmemektedir. Boşanman n getirdiği sonuçlardan birisi de oturum izninin sona ermesidir. Eğer eş, aile birleşimi nedeniyle vize ve sonras nda oturum izni alarak kal yorsa ve evlilik birliği 2 y ldan az sürmüşse, oturum izni uzat lmamakta ve s n rd ş karar verilmektedir. Bu, çoğu zaman boşanma da-

vas bitmeden de uygulanmaktad r. Böyle durumlarda muhakkak avukat n za başvurarak itiraz hakk n z kullan n z. Baz durumlarda sizin için de ‘Härtefallregelung’ (Özel Statü Kolayl klar ) geçerli olabilir. Ama bu koşullara uygun durumlar çok enderdir ve bu konuda uzman avukatlara (Auslanderrecht) başvurmak gerekir. Bir başka yol ise, 1 seneden fazla ve halen ayn işverenin işyerinde devaml olarak çal şmakta iseniz (toplam 3 sene ayn işverende ve 2 sene başka işverende, yani toplam 5 sene çal şm ş olmak şart yla) o zaman Türkiye ve Almanya aras ndaki anlaşmaya göre (Assoziationsvertrag) bu şartlara uygun olanlar n oturum izinleri uzat labilir.


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:16 Uhr

Seite 7

Yaflanacak

K

A

D

I

7 Dünya

N

KADINLARIMIZ Töre; Kardeş katili...

Analar m z, eşlerimiz, sevgililerimiz, k zlar m z ve yoldaşlar m z... Yaşam m z n yar s n oluşturan emekçi kad nlar m z... Kalp at şlar m z h zland ran, bizi heyecan, hüzün ve sevinçlere boğan sevgililerimiz... Biz sevindikçe mutlu olan, biz hüzünlendikçe hüzünlenen analar m z... Gözlerindeki kederi çoğu zaman yüreğine ak tan eşlerimiz... Bugün 8 Mart! Dünyan n sevimli ve güzel insanlar kad nlar m z. Sevilesi, okşanas küçücük bebelerle bizleri çoğaltarak geleceği muştulayan eşlerimiz, bugün 8 Mart; sizin gününüz! K ş yazlaşt ran, güzü baharlaşt ran k zlar m z. Şiirlerde en güzel imge ve sözcüklerle anlat lan sevgililerimiz, ad na şark -

lar yapt ğ m z analar m z, ezgili melodiler bestelediğimiz yoldaşlar m z, kader ve yazg arkadaşlar m z, bugün 8 Mart; sizin gününüz! Filmlerimize konu, şiirlerimize tema, romanlar m za kahraman olan kad n yoldaşlar m z, bugün sizin gününüz. Çiçekler gibi koklanan, dokunulup okşanan, güzellikler ve gülücükler saçan fakat bizlerden kat kat fazla ezilen, sömürülen, horlanan kad nlar m z, bugün sizin gününüz! Bir saniye ayr l klar bize ömür boyu gelen, dayan lmas zor özlemler yaşatan, uykular m z kaç ran, bizi yemeden, içmeden kesen, dara düştüğümüzde imdad m za koşan eşlerimiz, sevgililerimiz, bugün sizin gününüz!

Dünyan n bütün güzelliklerini size yak şt rd ğ m z, bunlar sadece size sunmak için can att ğ m z kad nlar m z, bugün sizin gününüz! Sizsiz geçen gece ve gündüzlerimiz bize ss z sokaklar gibi geliyorsa eğer; alev alev yanan öfkemiz, taşlar çatlatan sabr m z sizin içinse; yaşanmaz yaşan r, katlan lmaz katlan r k l yorsak eğer; “Ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol yoktur” diyorsak eğer, bilin ki sizi çok sevdiğimiz içindir. Hayat , kavgay , sevip sevdirdiğiniz, yaşam üretip yeşerttiğiniz, anlatamad ğ m z nice erdemleriniz ve güzellikleriniz için seviyoruz sizi ölesiye. Gelecek güzel günleri birlikte projelendirip, yaşanacak dünyay birlikte kuracağ m z için seviyoruz. Hayat n, dünyan n ve yaşam m z n yar s n oluşturduğunuz için seviyoruz. Emektar ve vefakar; yeri geldiğinde hastabak c , yeri geldiğinde aşç , bulaş kç ve temizlikçi, yeri geldiğinde seks arac ve çocuklar m z n anas olduğunuz için değil; yaşam birlikte üretip birlikte paylaşt ğ m z, geleceği birlikte kuracağ m z için, insanl ğ n en güzel erdemlerini bizden daha fazla bağr n zda toplad ğ n z için seviyoruz sizi. Hakettiğiniz onurlu ve anlaml yaşamda yerinizi almak uğruna yüzy llar boyu b k p usanmadan “Ekmek istiyoruz, ama gül de!”hayk r ş n yükselttiğiniz için seviyoruz. 8 Mart sizin gününüz. Ama biz sizleri her gün seviyoruz!.. 8 Mart Dünya Emekçi Kad nlar Gününüz Kutlu Olsun!

Televizyonlarda izledik Bitlis’in Budakl Köyü’nde, tecavüze uğray p hamile kalan Gül Dünya’n n dram n . Tecavüzcü taraf ndan ikinci eş olarak da kabul edilmeyince, Gül Dünya’n n yazg s aile meclisi taraf ndan belirlendi. On y l önce tecavüze uğrad ğ için ailesi taraf ndan kollar kesilip diri diri mezara gömülen teyzesinin k z n hat rlad . Küçükken haf zas na iyice kaz nm şt . Benzer bir sonun kendisini beklediğinden emindi. Karakola s ğ nm ş, oradan İstanbul’daki s ğ nma evine gönderilmişti. Töre gereği aile meclisi çoktan karar n vermişti oysa, ölüm ferman imzalanm şt . İki ağabeyi İstanbul’da sokak ortas nda kurşunlad lar Gül Dünya’y . Öldüremeyince hastane’ye ziyaretçi gibi girdiler; baş na kurşun s karak son verdiler gepgenç ömrüne... Geride kalan dört k z kardeş, köydeki kad nlarla birlikte kor-

“Madem İngilizler yap yor...” Gülşen Uzun y llardan beri Londra’da yaş yor. Evli ve iki çocuk annesi. Yaşad ğ semtte başlatt ğ kad n çal şmas diğer kad nlar m za da esin kaynağ olur diyerek kendisiyle söyleştik.

lerden de böyle bir teklif geldi, kabul ettim. Alt çal şmas n birlikte yapt k. İngilizcem çok kötü olmas na rağmen yapt m ve şimdi çal şman n dördüncü y l nday z .

Kendinizden bahseder misiniz?

“Bilinçli anneler olmal y z”

Gülşen Uzun: Bu bölgeye yeni taş nm şt m. İlk çocuğum dünyaya gelmişti, 1 y l eve kapand m. Klinikte çocuk grubunun toplant s olduğunu duydum. Bu grup özellikle çocuklu kad nlara yönelik çal şma yap yordu. İngilizlerin çal şt ğ bir merkezin adresini verdiler. Gittim ve çok hoşuma gitti; çocuklar için oynama alan vard . Çocuklar birlikte oynuyorlard . Burada İngilizler çoğunluktayd , pek Türkiyeli yoktu ben biraz çekindim. Biri rkç l k yapt ğ için gruptan at ld . “Madem İngilizler yap yor biz neden yapmayal m?” diye düşündüm ve böyle bir grup oluşturmaya karar verdim. İngiliz-

Neler yap yorsunuz? G. Uzun: Maddi olarak destek ald ğ m z kurumlar ve haftada 2.5 saat kullanabileceğimiz bir mekan m z var. Çocuklar kendi aralar nda oyun oynarken, biz kad nlar, sohbet edip birbirimizi tan yor, seminerler düzenliyoruz. Genelde sağl k ile ilgili konular belirliyoruz. Dil ve meslek kurslar hakk nda bilgi veriyoruz. Psikolog ve terapist getirtiyoruz, çünkü sorunlu çocuklar olan kad nlar buna ihtiyaç duyuyor. Sağl kl bir nesil istiyorsak bilinçli annneler olmal y z ; özellikle anne olduğumda bunu daha iyi anlad m.

“Perşembe günü randevu yapma” Kad nlar n yaşamlar ndan bahsedebilir misiniz? G. Uzun: Sosyal yaşamlar yok; hem kendilerini, hem çocuklar n boğdular bu yüzden. Biz bunu aşmak istedik. Çok zor oldu. İlk başta kad nlar d şar ya karş uzakt lar, evlerde toplanmak istiyorlard . Fakat şimdi oturmuş çok güzel bir çal şmam z var. Slogan m z, ‘Perşembe günü randevu yapma’! Perşembe günleri buluşup etkinliklerimizi yap yoruz.

“Başar s z olan çocuk özgüvenini yitirir”

k bozulur. Evinde otursun, k smetini beklesin” diye düşünenlerin oran hiç de az değil. “Yüzde 1.9” Nedeni ne olursa olsun okuyamad n. Meşhur “vas fs z eleman”lardan birisin. Ev hapsinin temelleri at ld . Çal şmak istersin yine de. Öyle ya, “Hiç olmazsa yar aç k cezaevi olsun...” Ama karş na dikilirler: “Bacaklar n k rar m! Çal ş p da .....mu olacaks n?! ” “Çal şan kad n n namusunu koruyamayacağ n düşünenlerin oran yüzde 7.6” Yüzde 7.6’l k bu oran göze fazla görünmeyebilir. Fakat açt ğ yara o kadar derin ki, etki alan kendisiyle s n rl değil. “Çal şan kad nlara kötü gözle bak ld ğ n düşünenlerin oran yüzde 20.3” Oran büyüdü. Sak n kuru rakamlar y ğ n olarak görmeyin,

Çocuklar n durumu nedir? G. Uzun: Geçenlerde bir araşt rma yay nland , Türkiyeli çocuklar n başar düzeyi çok düşük ç kt . Ben bunu biraz önce bahsettiğim uyum sorununa bağl yorum. Başar s z olan çocuk özgüvenini yitirir, dil öğrenme vs. derken çok zaman yitirir. Bunu önlemek istiyorum.

Size neler getirdi bu çal şma?

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var m ?

G. Uzun: Şimdi iki çocuk annesiyim. Bu işi yapmak manevi olarak çok hoşuma gidiyor, fiziken çok yoruluyorum fakat kafaca çok rahatl yor ve tatmin oluyorum. Çocuklar n sağl kl bir or-

G. Uzun: Benim yapt ğ m herkes yapabilir, bak n tek başlad m şimdi onlarca kad n bir araya gelip birsürü etkinlikler yap yoruz. Bunu herkes yapabilir. Teşekkür ederim ve herkese başar lar diliyorum.

çünkü soru işaretleri çal şmak isteyenlerin kafas na çengel gibi saplan r. “İstiyorum ama ya bana da .... derlerse ?” Cezaevinin duvarlar biraz daha yükselir. “Kötü gözle bak ld ğ için çal şmad ğ n söyleyenlerin oran yüzde 3.1” Eğer evliysen, işin içine eşin, eşinin ailesi, akrabalar ve komşular girer. Dedikodu üretim merkezleri faaliyet halindedir. “Erkek adam kar s n çal şt r r m lan? Madem doyuramayacakt n niye ald n? Tuh sana!...” Bu gerici bask senin de kafan buland r r. “Maddi durumumuz kötü ama elalem ne der diye çal şam yorum.” Hele bir de “Kocam beni çal şt rm yor ama geçinip gidiyoruz işte” diye hafif yollu böbürlenirsen yand n! Kendi elinle tavan n ördüğün cezaevindesin. “Eşi çal şan

Ayşe Çolak

Cilalanm ş yiyecekler Özellikle son y llarda gen aktar m yap lan meyva ve sebzeleri vitrinlerde bolca görür hale geldik. Öyle güzel bir görüntüleri var ki, “Al da ye beni” dedirten cinstenler. Diğerlerinden farkl olarak bunlar daha çabuk olgunlaşmakta; aylarca beklemeye gerek kalmadan y lda iki kere ürün vermektedirler. Üretici ise, “has lat m daha fazla olsun” diye eski tohumlar b rakarak, yenilerini ekmeyi yeğliyor. Genetik yoldan üretilen sebzelere dikkatli bakt ğ m zda, daha az çekirdekli ve neredeyse ayn ebatta olduklar n görüyoruz. Tah llarda ise durum farkl . Tah llar n tohumlar ndan yeniden ekim yap lam yor. Bu yüzden üretici her ekimde, tohum tekellerinden yeniden tohum almak zorunda kal yor. Bu da biyoteknoloji pazar n n büyüyüssp devleşmesine, küçük çiftçinin zamanla yok olup tüketici duruma gelmesine yol aç yor. Bunlar bir boyutu... İkinci boyutunda ise, insan sağl ğ n n bilerek tehlikeye at lmas var. Tüketici olarak bizler çevremizdeki insanlara, hayvanlara, böceklere, k sacas doğaya dikkatlice bakt ğ m zda doğall ğ n koruyan ne görebiliyoruz? Nesli tükenen ve korumaya al nan hayvanlar gibi, doğal tohumlar m z da her geçen gün azal yor. Doğal ürünleri yemek günümüzde ‘lüks’ haline geldi. Hem pahal , hem de erişilmez bir tat oldu. Bundan 15 y l önce, k ş n gördüğüm bu yiyecekler evimize asla giremezdi. Bazen görüntüsü bizleri cezbeder babama almas için yalvar rd k. Yine de inatla almazd . Ne olurdu sanki; arada bir yemekle insan ölmezdi ya!.. Çok da hakl ym ş. B rakal m k ş , mevsiminde yetişen ürünlerin yerini bile bunlar ald . Ailem ayn tavr n korumaya devam ediyor. Ellerinde kalan doğal tohumlar n gözleri gibi koruyorlar. O küçücük kasaba bile son demlerini yaş yor. Ah dostlar, ne kadar da özlemişim domates gibi kokan domatesi, anam n buram buram kokan bahçesini... Ya anam babam gibilerine bir gün bir şey olursa, üç-beş y lda bir tad n alarak zevkle yediğim ürünleri nerede bulacağ m? Bulsam da neyle alacağ m? Bu düşünceler bile beni hasta etmeye yetiyor. Ayakkab cilas yla cilalanm ş gibi görünen zehir saçan ürünlere mi yanay m, klonlanm ş sahte koyun Doly’ye mi, yoksa yak nda klonlanarak d ş Ayşe yap lan ama içi ben olmayan insanlara m ?.. Sağl kl yaşamak için iki seçeneğimiz var gibi görünüyor: Ya yiyeceğimiz besinleri titizlikle, korkarak ve epeyce yüksek bir fiyat ödeyerek yiyeceğiz ya da bu gidişata ‘Dur arkadaş!’ diyeceğiz.

Marianne Ebel Solidarites:

tamda büyümelerini ve gelişmelerini istiyorum. Çocuklar kreşe başlad klar nda sudan ç km ş bal ğa dönüyor, bunu önlemek istedim. Biz burada çocuklar haz rl yoruz ki bocalamas nlar.

Veriler ve kad n... Uykunun en tatl yerini b çak gibi keser saatin zili. Çocuklar uyand r p okula haz rla. Her sabah ayn sinir savaş : “Yavrum, hiç olmazsa sütünü iç!” Okul yolunda günün plan yap l r. Temizlik, yemek, çocuklar okuldan al, çamaş r, ütü, akşam yemeği, çocuklar uyut... Ve enerjinin son k r nt s yla kendini yatağa at... Bir gün değil, beş gün değil. Müebbet ev hapsi... Fiziksel ve zihinsel enerjinin tamam n dört duvar n içine ak t rs n. Daral rs n, bunal rs n, boğulursun, can na tak dediği anlarda derin bir s z duyars n: “Keşke okusayd m da bu hallere düşmeseydim.” Yaln z değilsin! “İlkokul mezunu olmayan kad nlar n yüzde 90’ okula gitmediğine pişman” Elbette birçok nedeni var yar da kesilen eğitimlerin. “Ahla-

ku ve kayg içinde izlediler tabutun mezara indirilişini. Gözyaşlar n içlerine ak tt lar ama gözlerindeki kederi hiçbir şey gizleyemezdi. K zlar n öldüren babalar , bac lar n öldüren kardeşleri, eşlerini öldüren erkekleri, sevgililerini öldüren gençleri düşündüler. Cenazeyi sessizce izlerken kendi kendilerine sorular sordular. “Namus, ahlak, örf ve töreler ad na kad nlar öldürme hakk n kim vermişti bunlara?” Bu hakk nereden ald lar diye binlerce kez bu soruyu sorup yan t n bulmaya çal şt lar. “Biz doğuruyor, biz büyütüyor, biz ekmek veriyor, biz seviyoruz; emeğimizin karş l ğ bu mu?” diye düşündüler. “Kendi katilimizi biz mi yarat yoruz? Biz mi doğuruyoruz onlar ?” diye kendi kendilerini sorgulad lar. İsyanlar n sessizliğin derinliklerine sessizce ak tt lar. Kendilerini sorgulamas gereken yaln zca onlar m ?..

‹çimdeki Pencere

erkeklerin ay pland ğ n düşünenlerin oran yüzde 21.6 ” Müebbet hapistir bu, kolay m daralan dünyan seni de daralt r. Bunlar da yetmiyormuş gibi eşinden dayak yiyorsan ya da sürekli h r-gür yaşan yorsa, kendini d şar ya atmak istersin. “Ama nereye?” diye sorduğunda akl na yaln zca s ğ nma evleri gelir. Çaresizlik içinde ç k ş burada görürsün, sanki çözüm buradaym ş gibi. “Kötü muamele gören kad nlar için s ğ nma evi aç lmas n onaylayanlar n oran yüzde 97.1” Yanl ş anlamay n, bu araşt rmay biz yapmad k. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakf (TESEV) bile bu gerçekleri ifade etmek zorunda kalm ş!...

“Pes etmek yok, başaracağ z!” 2004 y›l› birçok sorun için mücadele y›l› olacak. Hükümet daha çok zenginlerin yararlanaca¤› vergi indirimini referanduma sunuyor; kabul edilirse yasa fakir aileleri vuracak. Peki kad n n İsviçre’deki mücadelesi nas l olmal d r?

Neuchatel Kantonu Milletvekili ve Kad nlar n Dünya Yürüyüşü Koordinasyonu’nun İsviçre üyesi Marianne Ebel Solidarites ile kad nlar n mücadelesine dair söyleşi yapt k. Hükümet seçimlerinden sonra kad nlar bakanl k seçimlerine tepki gösterdiler kad nlar bu derece k zd ran olay nedir? M.E. Solidarites: Zaten kad nlar parlamentoya zorlayarak giriyorlar. Çünkü kad nlara karş bir önyarg mevcut. İsviçre’de kad nlar n politika yapmas na bir as rl k bir mücadeleden sonra 1971 y l nda karar verildi. 1981’de kad nlar, anayasaya kad n erkek eşitliğini koydurdular. Fakat bugün bu haklara sald r lar başlad . Kad nlar n emeklilik yaş n 65’e yükseltilir, gece çal şma yasağ n n kald r lmas , doğum izninin kald r lmak istenmesi gibi. Bu sald r lara karş nas l bir mücadele verilmeli? M.E. Solidarites: Bu sistemde kad n erkek eşitliğinden bahsedemeyiz. Eşit işe eşit üc-

ret diye bir şey söz konusu değil, istatistikler ayn işi yapan kad nlar n erkeklere göre yüzde 25 daha az kazand ğ n gösteriyor. Bu da yetmediği gibi kriz dönemlerinde işten en önce ç kar lanlar kad nlar ve en son işe al nanlar yine kad nlar. Kad n n evde yapt ğ işler de hiç hesaba kat lm yor. Şu anda var olan örgütler taraf ndan yürütülen mücadele sizce yeterli midir? M.E. Solidarites: Hay r. Sendikal mücadele, feminist hareketler, siyasi partiler kad n sorununda yeterince duyarl değiller. Eğer güclü bir hareket olsa sistem kad nlara yönelik sald r lar nda bu kadar pervas z olamaz. Bu sad r lardan en çok etkilenenler mesleği olmayanlar ve yabanc kad nlar. Yani ezilenler içinde ezilendir kad nlar!.. Günümüzde kad nlar n erkeklerden daha çok çal şt ğ n kimse inkar edemez. Çal şan kad nlar n ev işlerinde geçirdiği zaman normal çal şma saatinden düşürülmelidir. Bu talep için sendikalar n mücadele etmesi gerekir.

M.E. Solidarites: 2004 y l birçok sorun için mücadele y l olacak. Hükümet daha çok zenginlerin yararlanacağ vergi indirimini referanduma sunuyor; kabul edilirse yasa fakir aileleri vuracak. Çoğu kamu yerleri devlet taraf ndan sübvanse ediliyor, okullarda olduğu gibi bunlar yavaş yavaş halka ödetilecek. Avrupa’daki gibi emeklilik yaş yükseltilmek, ayr ca 60 y ld r anayasada hak olarak kazan lan 14 haftal k doğum izni kald r lmak isteniyor. Peki bu doğrultuda neler yap l yor, yap lacak? M.E. Solidarites: Öncelikle bizler birlikte mücadele etmedikçe başar l olamay z. Siyasi partiler, kitle örgütleri, sendikalar içerisinde mücadele etmek gerekiyor. Ayr ca 5 k tada ve 165 ülkede 2000 y l nda kad nlara karş yöneltilen şiddeti, ayr mc l ğ ve yoksulluğu protesto için bir yürüyüş başlatt k. Gelecekte ne gibi etkinlikler yapmay planl yorsunuz? M.E. Solidarites: 20-23 May s’ta Vigo en Galicie (İspanya) de buluşacağ z. Kat l m Avrupa çap nda olacak. Bu eylem somut taleplerin belirlenmesi için bir f rsat. 2005’te dünya çap nda bir eylem düşünüyoruz. 10 y ld r yap lan mücadelede çok şey kazand k ama zorlu bir mücadele içinde olduğumuzun bilincindeyiz. Pes etmek yok, başaracağ z!


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:16 Uhr

Seite 8

Yaflanacak

Dünya 8

G

E

N

Ç

L

K

Elit üniversiteler... “Beyin tak›m›”ndan ne anlamam›z gerekiyor? Elit üniversiteler beyin tak›m› yetifltirecekse, di¤er üniversiteler ne yetifltirecek? Geri kalan ö¤renciler ayak tak›m› m› olacak? Beyin tak m m , ayak tak m m ?

Hükümetler, bir süredir yoğun bir şekilde “elit üniversite” kavram n tart ş yorlar ve bunu medya arac l ğ yla sinsi bir şekilde topluma da tart şt r yorlar. Fransa devleti bu işi yeni yasa tasar lar yla üstü kapal olarak yapmaya çal ş rken, Almanya kartlar aç k oynuyor. Almanya Başbakan Gerhard Schröder, geçtiğimiz haftalarda net olarak “Elit üniversitelere

ihtiyac m z var” şeklinde bir aç klama yapt . Getirilen harçlarla birlikte üniversiteler “kâr eden işletmelere” dönüştürülmek isteniyor. Böylece üniversiteler birer bilim merkezi olmaktan ç kar l rken, kap lar emekçi çocuklar na kapat l yor. Sadece paras olanlara öğrenim hakk tan n yor.

Fakat as l amaç daha farkl . Schröder, kendisine sorulan bir soruya cevaben, elit üniversitelerin “beyin tak m ” yetiştirmek için gerekli olduğunu buyurdu! Her ne kadar bunu Almanya Başbakan söylemiş olsa da, bu politika Almanya ile s n rl değil. Schröder’in söylemi, Avrupa devletlerinin, üniversitelerle ilgili genel politikas n n da özünü oluşturuyor. Avrupa devletlerinin elit üniversitelerle vurmak istedikleri as l hedef te bu: “Beyin tak m yetiştirmek”. İşte bu yüzden, y lbaş n takip eden günlerde İngiltere’de “eğitimde kalitenin art r lmas ” ad alt nda, Türkiye’nin de kat ld ğ , tüm Avrupa devletlerini kapsayan bir dizi toplant gerçekleştirildi. Amaç; “eğitimin kalitesi” ad alt nda, elit üniversite kavram n meşrulaşt rmakt . Söz konusu toplant , baz Türk gazetelerinde “gerçek gündem” manşeti

ile verildi ve eğitimin kalitesinin art r lmas n n ne kadar önemli olduğundan dem vuruldu. Fakat, eğitimde kalitenin artt r lmas n n alt nda yatan gerçeklerin üzerine, tabii ki sis perdesi çekilmişti. Peki beyin tak m ndan bizim ne anlamam z gerekiyor? Elit üniversiteler beyin tak m yetiştirecekse, diğer üniversiteler ne yetiştirecek? Geri kalan öğrenciler ayak tak m m olacak?

“Sad k unsurlar” n yarat lmas Genelde bütün kapitalist devletler, özelde ise Avrupa devletleri, sistemin sürekliliğinin sağlanmas konusunda ciddi handikaplarla karş karş ya. Avrupa’da bugünden ciddi sinyaller vermeye başlayan ekonomik krizin, önümüzdeki y llarda kaç n lmaz olarak yap sal krizi de beraberinde getireceğini gören devletler, bunun önlemini şimdiden alma çabas ndalar.

Elit üniversitelere tam da bundan dolay ihtiyaç duyuyorlar. Oluşturmak istedikleri üniversitelerle, sistemin devam n ve sürekliliğini sağlayacak “sad k unsurlar n” yarat lmas n hedefliyorlar. Sistemi içerden bilen ve kavrayan, onun eksik ve hatalar n gördüğünde çözümleme yetisine sahip, insan tipolojisi oluşturulmaya çal ş l yor. Bunun için de, varolan Cambridge, Yale, Oxford, Sorbon gibi zengin çocuklar n n öğrenim görebildiği “elit üniversitelerin” say s n h zla çoğaltman n peşindeler. Emperyalist ülkeler, kendi ülkelerindeki elit üniversitelerde okuyan “parlak zekal ” öğrencilerle, yar sömürge ülkelerde kendilerine şimdiden yeni uşaklar yetiştiriyor. Ülkesinin geleceğinde söz sahibi olan birçok politikac n n yukar da ad geçen üniversitelerden yetişmiş olmas ise bir başka çarp c gerçek olarak karş m za ç k yor.

Sat l k bekaret İngiltere’de, üniversite öğrencisi genç bir k z, üniversite harçlar n ödeyebilmek için bekaretini sat şa ç kard . İnternet üzerinden yap lan aç k art rma, İngiltere gazetelerinde manşet oldu, kamuoyunda günlerce tart ş ld . İngiliz aile yap s na ve geleneklerine ters düşen bu davran şa karş sert tepkiler oluştu. Tepkilerle birlikte k z öğrenci adeta toplumdan afaroz edildi. Olayla hiçbir ilgisi bulunmayan üniversitenin rektörü, “Durum üniversitemizi bağlamaz, öğrencimizin kendi tercihidir” şeklinde bir aç klama yapmak zorunda kald .

r fakülteye göre değişik miktarlarda, harç ad alt nda ücret ödemek zorunda b rak l yorlar. Öğrenciler de, harçlar ödeyebilmek için çal şmak mecburiyetinde kal yorlar. Şimdi, İngiliz öğrencinin yanl ş tercihi bir tarafa, devletin vatandaşlardan toplad ğ vergilerle karş lamak zorunda olduğu, dolay s yla ücretsiz olmas gereken eğitim ve öğretim haklar n , öğrenciler niçin çal şarak sat n almak zorunda kal yorlar? Şayet devlet sağl k, bar nma ve benzerlerinin yan s ra öğretimi de paral hale getiriyorsa, o halde neden vergi topluyor?

H rs z n hiç mi suçu yok? İnsan onurunu ayaklar alt na alan bir tercih yapan öğrenciyi onaylamak ya da desteklemek tabii ki mümkün değil. Herhangi bir işyerinde çal ş p, üniversite harçlar n karş layabilirdi. Fakat bu bir sonuç. Bu sonucu koşullayan nedenleri sorgulamal y z. Avrupa devletleri son y llarda derinleşmeye başlayan krizin etkisiyle, kazan lm ş haklar m z birer birer elimizden almaya çal ş yorlar. Sağl k reformu ad alt nda, sağl k hizmetlerinin ücretli hale getirilişi, neredeyse her y l yeni bir tanesiyle karş laşt ğ m z vergi yasalar , yeni yabanc lar yasas vb. vb. Bunlardan bir tanesi de üniversite harçlar . Avrupa genelinde üniversite öğrenimi ücretli hale getirildi. Üniversite öğrencileri her y l için, okudukla-

Satranç Tahtas› Haz rlayan:

Satranç Club 2000 Köln

Kolay para kazanma hevesi Bunlar n yan s ra, İngiliz öğrenciyi böylesine yanl ş bir tercih yapmaya doğru iten anlay ş n temelinde, gençlere aş lanan kolay para kazanma düşüncesi yok mu? Günümüz gençliğinin az msanmayacak k sm , hiçbir emek sarfetmeden, al nteri dökmeden para kazanman n peşinde. Bugün Popstar olma hayaliyle gerek Türkiye’de, gerekse yurtd ş nda kilometrelerce uzunluğunda kuyruk oluşturan gençlerle, söz konusu üniversite öğrencisi k z n tercihi aras nda “özde” hiçbir fark yok. Ahlaki aç dan büyük bir fark söz konusu, fakat mant k ayn mant k. İkisinde de, kolay para kazanma ve şöhret olma arzusu var.

“Ben o çocuklar çok sevdim!..” Bir profesör, sosyoloji s n f ndaki öğrencilerini Baltimore şehrinin kenar mahallelerine gönderir, o bölgede yaşayan 200 erkek çocuğunun durumlar n araşt rmalar n ve her çocuğun geleceği hakk nda bir değerlendirme yapmalar n ister. Öğrencilerin hemen hepsi bu çocuklar n gelecekte hiçbir şanslar n n olmad ğ n dile getirirler. Bundan 25 y l sonra bir başka sosyoloji profesörü tesadüfen bu çal şmay bulur. Öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve ayn çocuklar n akibetini

araşt rmalar n ister. Sonuçta, bölgeden taş nan ya da ölen 20 çocuk d ş ndaki 180 çocuktan 176’s n n olağanüstü bir başar gösterip avukat, doktor ya da işadam olduklar anlaş l r. Profesör çok etkilenir. Art k birer yetişkin olan çocuklar n hepsi o bölgede yaşad klar için, her biriyle buluşma şans bulur. “O koşullarda nas l bu kadar başar l oldunuz?” sorusuna ald ğ cevap hep ayn d r: “Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vard . Onun sayesinde.” Profesör, bu öğretmeni çok

merak eder. Hâlâ hayatta olduğunu öğrendiği yaşl öğretmenin izini bulmas zor olmaz. Evine gider. Karş s nda, y llar n yüzüne eklediği k r ş kl klara rağmen hâlâ dinç duran yaşl bir kad n bulur. Emekli öğretmene, “Bu çocuklar kenar mahalleden kurtar p başar l birer yetişkin olmalar n sağlamak için kulland ğ sihirli formülün ne olduğunu” sorar. Yaşl öğretmenin gözleri parlar, dudaklar n n kenar nda bir gülümseme belirir: “Çok basit, ben o çocuklar çok sevdim.”

Satranç ve eğitim Ferguson’un ilk çal şmas “Developing Critical and Creative Thinking trough Chess (Eleştirel ve Yarat c Düşüncenin Satranç Yoluyla Geliştirilmesi)” Dullea’n n referanslar n destekledi. Dr. Ferguson’un ESEA kd IV-C isimli projesi federal olarak desteklendi ve üç y l uyguland (1979-1982). Çal şman n en önemli hedefi satranc n eleştirel ve yarat c düşünceye katk s n n olup olmad ğ n bulmakt . Proje, zeka olarak yetenekli çocuklar n araşt r lmas üzerine idi. Bradford Area School District’in 7. 8. ve 9. s n f öğrencileri kat l mc lard . Temel bağ ms z değişkenler satranca yaklaş m (davran şsal), bilgisayara yaklaş m ve satranç d ş ndaki diğer konulara yaklaş m idi. 32

hafta boyunca her grup haftada bir kez ilgi alan yla ilgili aktivitelerde bulundu.

Eleştirel düşünce... Bu çal şman n birinci yönü eleştirel düşünce üzerineydi. “Watson-Glaser Eleştirel Düşünce Testi”ne göre, satranç grubundaki ortalama art ş yüzde 17.3’tü. Çal şman n ikinci bölümü yarat c düşünce üzerineydi. Satranç yarat c l k konusunda diğer tüm gruplara büyük fark att , ama en belirgin gelişme gösterilen alan “özgünlük” konusundayd . Pekçok araşt rmac özgünlük konusundaki gelişmenin yarat c l k al şt rmalar yapanlar için doğal olduğunu, ama konuşma ak c l ğ ndaki gelişme-

nin bu grupta hiç veya çok az olmas gerektiğini iddia ettiler. Gerçek şuydu ki, satranç grubundaki konuşmadaki ak c l k, ulusal normlar n epey üstündeydi ve bu şaş rt c bir buluştu. Venezuela deneyi “Learning To Think Project” (Düşünmeyi Öğrenme Projesi), satranc n “Wenchsler Intelligence Scale for Children” ile ölçülen zeka seviyesini art r p art rmad ğ n araşt rmak üzerineydi. Erkekler ve k zlar bir y ldan az bir süre sistematik biçimde satranç çal şt ktan sonra IQ’lar nda art ş kaydettiler. Pekçok öğrenci 4.5 ayl k bir süreden sonra belirgin bir gelişme gösterdiler.

Satrançsal düşünce... Genel olarak satranc n, me-

todik bir öğretilme sonucu, her cinsiyetten ve sosyo ekonomik koşullar na bak lmadan ilkokul çocuklar n n IQ’lar n art rd ğ yd . Bu çal şma, satrançsal düşüncenin başka alanlara taş nmas n n çok enteresan sonuçlar olduğunu göstermiştir (FIDE Raporu, 1984, sf. 74). Çağdaş ve kendini kan tlam ş psikolog B. F. Skinner şöyle demiştir: “Hiç kuşku yok ki, bu proje yüzy l n en büyük sosyal deneyi olacakt r” (Tuleda, 1987). Çal şman n kazand ğ başar ile satranç program çok h zl genişledi. 1988-89 öğretim y l n n başlamas ile Venezuela’daki okullarda satranç dersleri verilmeye başlad . Satranç şu an 30 ülkede binlerce okulda ders müfredat nda bulunmaktad r.

GençLink Almanya’da ö¤renim Gizem Almanya’da çocuklar, ilkokuldan sonra not ortalamas na göre Hauptschule, Realschule, Gesamtschule ve Gymnasium (*) gibi dört farkl okula ayr l rlar. Almanya’daki en gözde okul Gymnasium’dur. Burada en iyi ve disiplinli bir eğitim verildiği öne sürülür, fakat dikkatli bir gözle bak ld ğ nda bunun gerçeği yans tmad ğ görülür. Asl nda okullarda eğitime önem verilmiyor. Ne okul müdürleri ne de öğretmenler, öğrencilerin gerçekten iyi bir eğitim almalar yla, gelecekte bir üniversite öğrenimi görüp iyi bir meslek sahibi olmalar yla ilgilenmiyorlar. As l dertleri, günü bir an önce bitirip eve gitmek! Öğretmenlerinden bunu gören öğrenciler de ayn şeyi yap yorlar. Daha hafta baş nda günün her saati say lmaya başlan r; ders bitimleri dört gözle beklendiğinden, her dakika adeta iple çekilir. Fakat bunun neden böyle olduğu hiçbir öğretmenin umurunda değildir, bunu ne düşünürler ne de sorgularlar... Böyle yaparak biz öğrencilere okullarda daha disiplinli çal şmay öğreteceklermiş!.. Asl nda öğretmenler bu mesleği alternatifsizlikten dolay seçiyorlar, gerçekten tutkulu bir şekilde sevdiklerinden değil. Eğer s n fta kendi ölçülerine uygun olmayan bir öğrenci varsa, en küçük bir olayda derhal bir öğretmenler toplant s düzenleyip, okuldan atmaya kadar varan cezalar verebiliyorlar. Böylece bir gencin geleceğini de dinamitliyorlar. Bu yüzden, daha lise mezunu olmadan okuldan at l p yaşamlar boyunca o işten bu işe koşan çok fazla genç var. Öğretmenlerinin tutumlar ndan dolay öğrencilerin öğrenme tutku ve hevesleri sönümlenip gidiyor. Sistem, öğretmenler yüzünden bir an önce okuldan kurtulmaya çal şan, belli bir meslek edinmeden okuldan ayr lmak zorunda kalan, özellikle yabanc öğrenciler üzerinde başar l oluyor. Okullar n birçoğunda neredeyse sadece Alman öğretmenler var. Bunlar -nereden al yorlarsa- sanki özel bir haklar varm ş gibi anadilimizin konuşulmas n yasaklamaya kalk ş yor, kültürümüzden dolay bizi küçük düşürüyorlar. Bütün bunlar karş s nda da ağz m z açmayacağ m z san yorlar. Okul yönetimleri, öğretmenler arac l ğ yla biz öğrencilere ‘okuldaki uyum’ için bir anlaşma imzalat yorlar! Öğretmenlerle nas l uyum içinde olal m ki; onlar bizi ciddiye bile alm yorlar, hatta kökenimizden dolay bizi aşağ l yorlar. Bu mu onlar n bize öğretecekleri disiplin anlay ş ? Gymnasium bu nedenle mi okullar aras nda ‘en iyi’ okul olarak görülüyor; öğrencilere yabanc düşmanl ğ ve rkç l ğ en iyi şekilde öğrettiği için mi?.. Zaten yabanc öğrenciler Gymnasium’a gönderilmiyor ya da gönderilmemeye çal ş l yor. Gymnasium’lardaki öğrencilerin ciddi bir uyuşturucu problemi olmas na rağmen, bu görmezden geliniyor. Böyle bir problem karş s nda tek düşündükleri, sadece bu tür problemli öğrencilerden nas l “kurtulacaklar ”... Bu öğrencilerle bir araya gelmeyi ve sorunlar yla ciddi bir şekilde ilgilenmeleri söz konusu olunca, “Bu benim sorunum değil” diyerek işin içinde s yr lmaya bak yorlar. Öğretmenlerin sadece uzman olduklar derslerde değil, bir sosyal pedagog olarak da çok iyi eğitilmiş olmalar gerekiyor. Sadece dersi nas l anlatacağ n değil, bir eğitimci olarak bizlerle nas l ilişki kuracağ n da bilmesi gerekiyor. Çünkü onlar n görevi ayn zamanda öğrencilerin insanl k temelinde eğitilmesi de... Fakat bu dünyada ve bu çağda, insanl k diye bir ölçüte ne yaz k ki çok ender rastlan yor!.. (*) Hauptschule ve Realschule, Almanya’da ilköğretimden sonraki ortaokula denk düşer. Gesamtschule’de öğrenim görenler, not ortalamas na bağl olarak lise diplomas alabilirler. Gymnasium da lise dengi bir okuldur. Bu okuldan mezun olanlar, üniversiteye direkt geçiş yapabilirler.

Nathalie Ménigon’a özgürlük! Nathalie, bundan 17 y l önce, ‘Doğrudan Eylem’ örgütüne üye olmaktan yarg lanm ş ve cezaya çarpt r lm ş bir militan. Tam 17 y ld r, diğer arkadaşlar gibi, cezaevinde olağanüstü koşullarda tutuluyor. Zaman zaman, 100’lü günleri aşan açl k grevleriyle, maruz kald klar tecrit koşullar n aşmaya çal ş yor, zaman zaman hastal ğ n n tedavisi için açl ğa yat yor. Şu ana kadar gerek kendisinin, gerekse arkadaşlar n n, tedavisi ile ilgili yapt klar başvurular n hepsi sonuçsuz kald . Arkadaşlar n n, Nathalie ile George Cipriani’nin sağl k problemlerinin çözülmesi için yapt klar açl k grevi de umduklar sonucu vermedi. Cezaevinde iki defa beyin kanamas geçiren ve sol taraf felç olan Nathalie’ye gerekli hiçbir t bbi müdahale yap lmad ğ gibi, fizik tedaviye girmesi de engelleniyor. Sağl ğ n hiçe sayarak 16-26 Şubat günleri aras nda yatt ğ açl k grevi ile gündeme gelen Nathalie’nin durumu 24 Mart

günü yeniden görüşülecek. Bilindiği gibi Fransa’da “Kouchner Yasas ” olarak da an lan yasa ile, cezaevlerinde ciddi rahats zl klar bulunanlar n tahliyesi olanakl . Bu yasa son olarak Nazi işgali s ras nda insanl kd ş uygulamalar yla tan nan ve yak n tarihte mahkum olan Papon’a uygulanm şt . Onun gibi, insanl ğa karş suç işlemiş kişiler bu yasadan faydalan p, ellerini kollar n sallayarak cezaevinden ç karken, Nathalie Ménigon gibi, y llar n cezaevinde geçiren, ağ r cezaevi koşullar n n hasta ettiği insanlar n “kamu düzenini bozduklar ” gerekçesiyle cezaevinde tutulmalar kendi hukuk anlay şlar ile uyuşmuyor. Konuya duyarl olanlar 24 Mart gününü sab rs zl kla bekliyorlar. Bakal m, ağ r sağl k sorunlar yaşayan Nathalie b rak lacak m b rak lmayacak m ? Diğer bir deyişle devlet Doğrudan Eylem militanlar ndan öç almaya devam edecek mi etmeyecek mi?


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:16 Uhr

Seite 9

Yaflanacak

9 Dünya Genetik olarak yeniden Pentagon Bush’ u uyard : İklim değişikliği dünyay mahvedecek! biçimlendirilmiş g dalar B

L

M

·

T

Gizli rapordan nükleer savafl ve isyan uyar›s› ç›kt› Hollanda sular alt›nda kalacak; ‹ngiltere 2020 y›l›nda Sibirya iklimini yaflamaya bafllayacak Açl›k ve susuzluk, kitle ayaklanmalar›na yol açacak The Observer gazetesinin yay nlad ğ gizli rapora göre, Avrupa ülkelerinin birçoğu, küresel s nma sonucu yükselen deniz sular n n alt nda kalma tehdidiyle karş karş ya. İngiltere ise, 20 seneyi bulmayacak bir sürede Sibirya iklimini yaşayacak. Dünyay nükleer savaşlar, açl k, susuzluk ve genişleme eğilimi taş yan isyanlar bekliyor. Pentagon Raporu’nda, “Dünya felaketin eşiğine gelecek, s n rl hale gelen yiyecek ve su için her yerde isyanlar başlayacak. Devletler ise kendilerini korumak için nükleer silahlanmaya h z verecekler” uyar s yer al yor. Uzmanlar, bu tehlikeyi umursamayan Bush Hükümeti’ne, başta Bush olmak üzere bu raporun mutlaka okutulmas gerektiği görüşünü savundular. Raporu haz rlayanlardan biri olan Pentagon Savunma Dan şman Andrew Marshall, 30 y ld r orduda bulunuyor ve orduya dair reform önerileriyle sürekli gündemde kalmaya devam ediyor. CIA dan şman ve Royal Dutch/Shell grubunun eski dönem başkanlar ndan Peter Schwartz ise, “İklim değişikliği

bilimsel bir veri ve tart şma olmaktan ziyade, Amerika’n n ulusal savunma yaklaş m aç s ndan önemlidir” diyor. Önümüzdeki y l birçok ülkede denizin yükselmesiyle sel felaketleri yaşanacağ ve milyonlarca insan n mağdur duruma düşeceği ise bugünden görülmektedir. Geçen hafta Bush Hükümeti, bilim adamlar taraf ndan ağ r eleştirilere uğrad . Jeremy Symons 4 ay önce ç km ş olan bu raporun iklim değişikliğini ve yol açacağ zararlar srarla görmezden gelen ve umursamayan Bush Hükümeti taraf ndan has ralt edilme çabalar n kamuoyuna duyurdu. İklim bilimciler ise, yapt klar çal şman n ve verilerin Bush Hükümetini ikna edeceğine dair ‘iyimser’ yaklaş mlar n korumaya devam ederken, İngiliz bilim adamlar son günlerde Beyaz Saray’ ziyaret ederek küresel s nma ile ilgili endişelerini dile getirdiler.

E

K

N

K

“Geliflen ve geliflmektete olan dünya için müthifl potansiyel” olarak nitelenen genetik tohumlar hastal›k saç›yor...

İngiltere’de Bakanlar Kurulu’nda genetik olarak değiştirilmiş g dalara evet oyu ç kt . Çevre Bakanl ğ n n sekreteri Margaret Beckett taraf ndan yap lan aç klamada; “Çok zor ve kar ş k bir mesele olmas na rağmen doğru olan karar al nm şt r, önümüzdeki sene sadece hayvan g das olarak kullan lmak üzere m s r ekimine başlanacakt r” dedi. Bu aç klama üzerine çevreci ve tüketici haklar savunucular ndan ‘İnsanl ğa ve çevreye zararl olduğu bilindiği halde bu işe başlanmas doğru değil’ görüşü yükseldi. Friends of Earth (dünyan n arkadaşlar ) yönetmeni Tony Juniper; “Tony Blayir genetik olarak yeniden biçimlendirilmiş g dalar n yaratacağ tehditleri

unutmamal d r. Hem yiyeceklerimize hemde çevremize zararlar ak ldan ç kmamal d r” dedi. Britanya Sağl k Kurumu taraf ndan konuyla ilgili yap lan aç klamada ise; “Gelişen ve gelişmekte olan dünya için müthiş potaynsiyel” olarak değerlendirildi. Kurumun başkan Sir David Carter; “Genetik olarak yeniden biçimlendirilmiş g dalara tepkiyle bakmaktan uzaklaşmayl y z.” dedi.

Genetik tohumlar Amerika’da ekilmiş olan m s r tarlalar n n yaratt ğ sonuca bak ld ğ nda, genetik olarak yeniden biçimlendirilmiş g dalar neden onaylamamak gerektiğini anlamak zor değil. Genetik tohumlarla ekilmiş

olan m s r tarlas n n etraf nda yaşayan insanlarda k sa bir süre sonra sağl k sorunlar ortaya ç kt . Çevre sakinlerinde ateş, solunumla ilgili rahats zl klar, cilt ve mide problemleri baş gösterdi. Tarlay eken Mr. Malayon’un sekiz ayd r rahats z olmas ve iki at n son günlerde ölmesi kafalardaki kuşkular art rd . Hastal k, ailenin en küçük ferdi olan torun Mary’de kusma, ateş ve öksürük şeklinde baş gösterir ve başka yere taş n rlar. K sa bir süre sonra rahats zl klar ortadan kalkar.

Frakestein G da Çocuklarda burun kanamalar da oldukça s k görülüyor. Yorgunluk, başdönmesi, kan kusma ve kaş nt lara yol aç yor. Birçok kişinin rahats zlanmas üzerine, m s r tohumlar n satan şirketten şikayetçi olunur. Monsato şirketi ise geçiştirici cevaplar verir. Halk, bu rahats zl klar n genetik olarak yeniden biçimlendirilmiş m s r tohumlar n n ekilip büyümesinin ard ndan ortaya ç kt ğ n belirtiyor. Frekenstein yiyeceği olarak tan mlanan bu tohumlardan elde edilen g dalar n yaratt ğ sonuçlar üzerinden insanlar da kobay olarak kullan l yor.

Ak l hastal klar nda mikroplar n rolü

Obezite yay l yor

Dünyadaki sa¤l›k sorunlar›n›n bafl›nda ak›l hastal›klar› geliyor. Genetikçiler, enfeksiyon hastal›klar›n›n temel genleri faal duruma geçirerek kal›tsal ak›l hastal›klar›n›n ortaya ç›k›fl›n› tetikledi¤ine inan›yorlar.

‹ngiltere’de Obezite hastal›¤› ciddi boyutlara gelmesi Sa¤l›k Bakanl›¤›n›’n›

Dünyadaki sağl k sorunlar n n baş nda ak l hastal klar geliyor. Dünya Sağl k Örgütü’ne göre depresyon, yaşam felce uğratan bir hastal k. Psikiyatrik hastal klar dünyan n hastal k yükünün yüzde 10’unu oluşturuyor. Ve 2020 y l nda bu oran n yüzde 15’e t rmanacağ tahmin ediliyor. Bu hastal klar n pekçoğunun alt nda virüs, bakteri ve parazitlerin yatt ğ düşünülüyor. Maryland’deki Stanley T p Araşt rmalar Enstitüsü’nden psikiyatrist E.Fuller Torrey, “Gelişmekte olan ülkelerin tümünde gençler aras nda en s k görülen kronik hastal k ak l hastal klar ” diyor. Ruhsal bozukluğa neden olan enfeksiyon hastal klar n n için-

de en iyi bilineni Lyme hastal ğ . “Borrelia burgdorferi” mikrobunun yol açt ğ hastal k ilk kez 1970’li y llar n ortalar nda çocuklarda teşhis edildi. Az pişirilmiş et ve kedi d şk s nda bulunan “Toksoplazma gondi” isimli parazitin de psikolojik bozukluklara neden olduğu saptand . Çok basit bir boğaz ağr s bile psikiyatrik sorunlara yol açabiliyor. Genel olarak “Strep” olarak bilinen streptekok enfeksiyonundan çok az çocuk kendini sak nabilir. Strep bakterisi bağ ş kl k sisteminin normal işleyişini bozarak OCD’nin (obsesif-kompulsif bozukluk) ortaya ç kmas n tetikliyor.

Amerikan Sağl k Enstitüsü’nden çocuk hastal klar uzman Susan Swedo’ya göre, bu tehlikeye karş en etkili tedavi deneysel aşamada olmakla birlikte- kandaki davran ş bozukluğu sergileyen antikorlar temizlemek. Newsweek’te yer alan habere göre, depresyon mikrobu veya obsesif-kompulsif bozukluk salg n gibi tan mlar, tehlikenin boyutlar n gösterirken, pek çok vakada tedavi seçeneklerini zenginleştirdiği için çok büyük yararlar sağlayabilir. Kald ki genetikçilerde, enfeksiyon hastal klar n n temel genleri faal duruma geçirerek kal tsal ak l hastal klar n n ortaya ç k ş n tetiklediğine inan yor.

Obezite hastal ğ n n İngiltere’de ciddi boyutlara gelmesi Sağl k Bakanl ğ ’n hareketlendirdi. Önlem olarak Fast-food reklamlar n n kald r lmas radikal bir ç k ş olarak değerlendirilir-

Zay flamak isteyenlerin uygulad klar say s z rejim vard r. Bunlardan Atkin rejimi ekmek ve makarna yerine biftek ve yumurta öneriyor. Fakat bu önerinin birçok insan , özellikle de kad nlar k zg nl k ve depresyona sürükleyici bir özellik taş d ğ bilima damlar taraf ndan aç kland . Judith Wurtman ve ekibi Massachusetts Institute of Technology (MIT)- taraf ndan yap lana araşt rmada, karbonhidrat n insanlar n ruh hali üzerinde büyük etkisi olduğu anlaş ld . Bu araşt rmaya göre karbonhidrat yenilmediği durumlarda beyin ‘seretonin’ üretmiyor. ‘Seretonin’ ruh halimizi olumlu anlamda geliştiren ve iştah durumumuzu ayarlayan maddedir.

Geçen say›daki sorular›n yan›tlar›

Soru 2- İstenen say y bulun? Soru 1- Aşağ daki çizimlerden hangisi diğerlerinden farkl d r? a)

Soru1: Irakl 8 direnişçi 64

26

b) 5

4

3

2

1

6

2

4

? c)

d)

e)

f)

Soru 3- Yandaki tabloda eksik olan say kaçt r? 32

4

8

20

4

5

?

16

40

Soru 4- Eksik say y bulun? Soru 5- Aşağ daki say lardan biri diğerlerinden farkl . Hangisi?

446 347 248

545 ?

830 - 290 - 191 - 605 - 415 326 - 434

ken kamuoyu araşt rmas ndan evet sonucu ç kt . Milletvekili Jonh Prescott’un önerisiyle yap lan istatistiklerde Britanya’n n Obezite hastal ğ n n en yüksek olduğu kentler belirlendi.

İngiltere’nin en şişman kenti ‘Hull’. Bu araşt rman n sonucuna göre ise, şişmanl k eğitim durumu ve gelir düzeyi ile bağlant l . Hull kentinde yaşayan İan Cunningham; “Evet bu kentte şişman insanlar oldukça fazla. Çocuklarda dikkatimi çok çekti. Kendi dönemimle k yaslad ğ mda şimdiki çocuklar n daha kilolu olduğunu görüyorum. Hoş bizim zaman m zda bu kadar bilgisayar oyunu yoktu.” Günümüzde çocuklar spor yerine eve kapan p saatlerce tv izleyip, bigisayar oyunlar yla zaman geçiriyorlar. Ayr ca düşünülmesi gereken bir sorun reklamlar n özellikle çocuklar üzerindeki etkisinin çok fazla olduğudur.

Mutluluk hormonu: SERETONİN

Bilin Bakal›m Bu ay›n sorular›

harekete geçirdi... Hastal›k özellikle çocuklar› etkiliyor...

Pekçok psikiyatrik hastal ktan kurtulmak bundan böyle daha kolay olacak.

40-39-27-28-29-30-34-33 32-31-35-36-37-38-26-25 24-23-43-44-45-46-18-17 49-50-14-13-12-11-55-56 57-58-06-05-04-03-63-64

Amerikal askeri esir al yor. Bu düşman birliğinin elindeki cephaneliği imha olmadan ele geçirmek istiyor. Depo (cephanelik) kap s özel bir şifre ile aç l yor. Direnişçiler, şifrenin çözümünde gerekli olan ipuçlar n ele geçiriyorlar. Direnişçilere, cephaneliğin ele geçirilmesi için şart olan, şifrenin çözümünde yard mc olal m. İpuçlar şunlar: 1- Esir düşman birliğinin elinde 1..2..3....63.. 64 biçiminde s rayla numaralanm ş kartlar var. 2- Bu numaralanm ş kartlar öyle dizmelisiniz ki, enlem, boylam ve çaprazlar toplam nda ayn rakam versin, şifre bu rakamd r.

Soru2: Irakl direnişçiler şifreyi çözerek cephaneliği ele geçirdiler. Bu başar lar n n an s na yüksekçe bir an t yap inşa ettiler. O kadar coşkuluydular ki, yap n n yüksekliğini ölçmeyi unuttular. Ve sizi şifreyi çözmede yard mc olman z için görevlendirdiler. Yap y ölçmede yararlanabileceğiniz hiçbir araç ve malzeme yok. Metreniz olsa bile yap ya ç kman z mümkün değil. Sadece sen ve yap ! Nas l ölçersiniz?

Yan t: Cephaneliğin kap s n açacak olan şifre 260’d r. Çözümü ise yandaki tabloda verilmiştir. Soldan sağa, yukar dan aşağ ya ve çapraz olarak toplad ğ m zda 260 -sabitsay s ç kmaktad r. 10-02-62-61-60-59-07-08 09-10-54-53-52-51-15-16 48-47-19-20-21-22-42-41

Yan t: 1- Kendi boyunuzun ölçüsünü biliyorsunuz. (Yine de bir ölçün, ne olur ne olmaz!) 2- Gölgenizin kendi boyunuzun ölçüsüne eşit olduğu anda, yap n n gölgesini ölçün. 3- Bir filozof M s r Piramitleri’nin yüksekliğini bu yöntemle ölçmüş.

Dr. Wurtman aç klamas nda; “Beynimiz Seretonin’i üretip aktif hale geldiğinde mideyi zorlamadan ve genişletmeden size doyduğunuzu hat rlat r. Seretonin sadece iştah m z kontrol etmekle kalmaz, ayn zamanda ruh halimizi düzenler” dedi. Özellikle kad nlar n beyinleri erkeklere oranla daha az seretonin ürettiği için, onlar n öğleden sonralar nişastal ve şekerli yiyeceklere yönelmeleri daha fazla olur. Beynimizin seretonin üretmesi için karbonhidrat yenilmesi çok önemlidir. Dr. Wurtman “Karbonhidrat yememek, çölde yürüyüş yapan birinin su içmemesi gibi bir olayd r. Ruh halimizi dengede tutmak istiyorsak mutlaka yemeliyiz.”

Ölüme yol açan ağr kesici... ABD’de 2001 y l nda G da ve İlaç Yönetimi MEDWATCH program ‘Methodone’ ilac na bağl olarak 61 ölümü kayda geçirdi. 2002 y l nda ise, ölümler iki kat na ulaşarak 123’ü buldu. Eroin bağ ml l ğ n n tedavisinde, kanser hastalar ve kronik

ağr larda kullan lan bir ilaç olma özelliği taş yor. Vücuttan uzun süre at lamayan ‘Methodone’ bu özelliğinden dolay ağr kesici olarak yayg n kullan l yor. 1998 y l ndan itibaren ilac n sat ş 3 kat artt . İlac n fazla kullan m duru-

munda ölümlere yol aç yor. Yaln z reçeteyle sat lmas gereken ‘Methodone’nin uyuşturucu özelliğinden dolay karaborsaya düştü. Eroin vücutta birkaç saat kal rken bu ilaç 15-55 saat kalabiliyor.


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:16 Uhr

Seite 10

Yaflanacak

Dünya 10

K

Ü

L

T

Ü

R

·

S

A

N

A

T

Sinema çiftliği: FilmFarm

Kültür Deryas› Cem Günhan

Bağ ms z ve alternatif bir sinema için yola ç kan ve henüz yolun baş nda olsalar da önemli ad mlar atmay baYaz n n tarihi

şarm ş sinema ve belgesel sevdal lar n n çiftliği ... Ö. CAN: Kursa kat lman n tek koşulu 18 yaş ve üzeri olmak. Yönetmenliğe yeni başlayanlar hedef alan bir kitleye hitap ediyoruz. Film yap m ile ilgilenen herkese bu kurs ve gelecekteki diğer faaliyetlerimiz için kap m z her zaman aç k. Eğitimler ve konaklama Polonya’n n Glogow kenti yak n ndaki FilmFarm’ n içindeki 17. yüzy ldan kalma Kotla Şatosu’nda gerçekleşecek. Şato ve ulaş m hakk nda biraz bilgi verebilir misiniz?

Öncelikle Polonya’da bağ ms z bir sinema okulu kurma fikri nas l ortaya ç kt ? Kuruluş amac nedir? ÖZGÜR CAN: FilmFarm’ şekillendirmeye bir bootcamp, bir inziva köşesi, seminerler ve yarat c düşünce için tahsis edilmiş bir mekan olarak tan mlamayla başlad k. Fikir, aralar nda Türk sinemac lar n da bulunduğu bir grup Avrupal ve Amerikal yap mc , yönetmen ve sinemaseverin geçen yaz Polonya Kotla’da, şu anki FilmFarm mekan nda bir araya gelmesi s ras nda ortaya ç kt . İlk etaptaki amac m z , film yap m konusunda eğitim vermek, tecrübeli veya yeni yetişen film yap mc lar n n fikirlerini ve çal şmalar n paylaşmalar

için FilmFarm mekan n tahsis etmek ve çal şmalar desteklemek olarak belirledik. Örneğin İngiltere’de Belgesel Film Yap mc lar Derneği’nin kurucular na bahsettik FilmFarm’dan ve onlardan gelen tepki bu yaz n sonunda kendi üyeleri için bir toplant düzenlemek istedikleri şeklinde oldu.

Birlikte öğrenip, birlikte üretmek... FilmFarm’ n en önemli özelliklerinden biri de konumu. Bu yüzden biz amac m z bir okul olarak organize olmaktan fazla olarak görüyoruz. FilmFarm fikrini çok daha ilerilere taş may amaçl yoruz. Öncelikle böyle bir inisiyatiften mümkün olduğu kadar çok insan haberdar etmek istiyo-

ruz. Çünkü daha fazla insana ulaşt kça bize fikirler ve önerilerle gelenler art yor. FilmFarm’ n ne olacağ na herkes birden karar veriyor. İnsanlar n büyük şehrin tantanas n geride b rak p sessizliğe ve doğaya s ğ narak iç dünyalar yla bağlant ya geçebilecekleri, kendilerini ve kültürlerini ifade etmek yoluyla tatmin olmalar na olanak sağlayacak bir mekan demek daha doğru olacak belki de. Bu bir araya gelme sürecinde de birbirlerinden öğrenerek, üretim sürecini paylaşabilecekleri bir enstitü.

FilmFarm’a nas l gidilir? Kurslara kat lman n önkoşullar nelerdir? Kendinize bir hedef kitlesi belirlediniz mi?

Ö. CAN: Orijinaline sad k kal narak restore edilmeye devam edilen ve “Kotla Şatosu” olarak bilinen 17. yüzy ldan kalma bu bina, Polonya Hükümeti taraf ndan koruma alt na al nm ş bir yer. Ulaş m oldukça kolay. Öğrencilerimize genellikle Berlin’e gelmelerini tavsiye ediyoruz. Berlin’den Wroclaw veya Poznan şehirlerine trenle seyahat edebilirler. Oradan da biz FilmFarm’ n servislerinden biri taraf ndan çiftliğe transferlerini sağl yoruz. Alternatif olarak Wroclaw’a uçakla gelebilirler, sonra da servisler taraf ndan transfer edilmelerini sağlayabiliriz. Berlin-Kotla aras araba ile 3 saat. Avrupa’dan gelecek kat l mc lar m z n çoğu kendi arabalar ile gelmeyi tercih ediyorlar. Onlara da yol haritalar n gönderiyoruz.

Geleceğe dair umut ve beklentiler Çok yeni bir kuruluş, geleceğe dair beklentileri ve projeleri nelerdir? Ö. CAN: Geleceğe dair beklentilerimiz henüz şekillenme aşamas nda ve bunu hep beraber yapmay umuyoruz. Örneğin belgesel yap mc lar n n bir araya geleceği bir toplant bu yaz n sonunda gerçekleşecek. Çeşitli konularda atölye çal şmalar , toplant lar, seminerler, film çekimleri gerçekleştirebiliriz. Nihayetinde bir film festivali bile düzenlenebilir. Şu ana kadar ki kat l m nas l? Türkiyeliler ve Polonyal lar d ş nda kat l m var m ? Ö. CAN: Asl na bakarsan z FilmFarm Türkiye’de bir hayli ilgi gören bir girişim. Polonya’da da büyük bir heyecanla karş land . Hakk m zda yaz lar yaz ld . Önemli Polonya’l sinemac lar taraf ndan ziyaretler gerçekleştirildi. Kat l mc lar m z n çoğunluğunu Almanlar ve İngilizler oluşturuyor. Bir çiftlikte belirli bir süre için bir araya gelmek, birlikte üretmek, öğrenme sürecini paylaşmak çok çekici onlar için. Bireyselliğin yoğun olarak yaşand ğ ve yüceltildiği toplumlar n insanlar Avrupal lar ve biz onlara bir sinema komünü deneyimi öneriyoruz. İlgilenenler aşağ daki adrese başvurabilirler. www.filmfarm.co.uk

“Dilde sermayem Varolan n fotoğraf : UZAK bir ah kald ”

“Eşkiya” filminden bir sahneyi çoğumuz hat rlar z: Eşkiya Baran hapisten ç km ş, eski sevgilisi Keje’yi aramaktad r. İz sürerken memleketi Urfa’da bir s ra gecesine kat l r. Bu Urfa’ya has bir oturak gecesidir. Çiğ köfteler haz rlan r; türküler, şark lar söylenmeye başlan r. Gecenin müzisyenleri, Urfal lar n “pir” ad n verdikleri Kazanc Bedih ve arkadaşlar d r. Kazanc Bedih, “Nice bu hasret-i didar ile giryan olay m/ Yanay m ateş-i aşk n ile büryan olay m...” diye devam eden gazele başlar. Ard ndan hep beraber “Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar” türküsünü söylerler. Bu türkü Eşkiya Baran’ zorlu yolculuğuna uğurlarken bir nasihattir...

Hazin son 1977 y l nda “Pir’in ilk yasal kasedi / Urfa’da canl tarih” adl korsan olmayan “ilk” albümünü yay nlayan, o günden bugüne onlarca albüme imza atan “pir” Kazanc Bedih ve eşi, 19 Ocak gecesi Urfa’daki evlerinde uyurken aç k b rakt klar katalitik sobadan s zan gazdan zehirlenerek öldüler. Ülkemizdeki “talihsiz ölümler listesi” ne eklenen bu haberle, Urfa türkülerinin gelmiş geçmiş en büyük ustalar Kel Hamza, Hac Bak r, Mukim Tahir ve Tenekeci Mahmut gibi isimlerin son temsilcisi say lan

Kazanc Bedih de hayata veda etti.

“Pir”liğe giden yol Kazanc Bedih, as l ad yla Bedih Yoluk, 1929 y l nda Urfa’da doğdu. Çocukluğundan beri kazanc l k yapt ğ ndan bu lakab alm şt . Gençlik y llar , Kel Hamza, Hac Bak r Yurtsever, Cemil Cankat gibi ustalar n taş plaklar n dinleyerek geçti. Necip Ş ğe, Nacar Celal, Tenekeci Mahmut gibi ustalar n yan nda yetişti. Bir yandan Fuzuli, Nabi, Kuddusi gibi divan edebiyat şairlerinden gazelleri ve s ra gecesi repertuar n öğrenirken, diğer yandan ud, tambur ve cümbüş çalmaya başlad . Kazanc ve arkadaşlar hem Urfa s ra gecelerinin tan nmas nda büyük rol oynad lar, hem de kendi müziklerini mümkün olan en sade şekliyle sunup y llarca yay nlayacaklar albümlerin kap s n açt lar. Kazanc Bedih’in albümlerinde, Urfa’ya has türkü, hoyrat, gazel ve bazen Kürtçe uzun havalar yer al yordu. Kazanc Bedih “pir”liğe kolay gelmemişti. Kimilerine “kirli” gelen sesinde, geçtiği tüm yollar n izi bulunan, ender bulunur halk müziği ustalar ndan biriydi. Ölümü, söylediği hoyratlardaki kadar ac ve bahts z oldu: Dilde sermayesi bir ah, gonca gülleri siyah kald ...

Birçok ödül kazanan UZAK filmi, 10 ülkede birden gösterime girdi. Film, bir zamanlar özlemleri ve hayalleri olan, fakat sistemin ve toplumsal koşullar n bunlar büyük bir k r lmaya uğratt ğ küçük burjuva bir kentli ile yar feodal özellikler taş yan işsiz kalm ş bir taşral n n yaşam n beyazperdeye aktar yor. Yaşad ğ kasabada fabrikadan at l p işsiz kalan bir genç, iş bulma umuduyla İstanbul’a geliyor. Reklam fotoğraflar çeken bir hemşerisinin yan na yerleşiyor. Filmde, bu iki insan aras ndaki çelişki ve çat şmalar, ayn l klar ve farkl l klarla çeşitli s n fsal tabakalar n fotoğraflar çekiliyor asl nda. Bir yanda eşinden ayr lm ş, yaln z yaşayan, akşamlar zaman n televizyon karş s ndaki tek kişilik bir koltukta geçiren, sanatsal bir tutkuyla başlad ğ fotoğrafç l ğ ekonomik nedenlerden dolay sadece bir işe indirgeyen, insan ilişkilerinde bozulma ve yüzeyselleşme yaşayan, buna rağmen kimi insani ve sosyal yanlar n tamamen kaybetmemiş biri var. Diğer tarafta işinden at lm ş, köylü kurnazl klar olan, ‘ne iş olursa yapar m ağabey’ci, vas fs z, taşra kültürünün tipik bir yans t c s olan biri. Seçilen bu iki insan tipleme-

si, hayli bildik ve tan d k bizler için. Türkiye’nin son 25 y ll k ekonomik, siyasal ve toplumsal değişim süreçleri sonras nda ortaya ç kan ara s n f karakterini taş yan insan tipolojileri bunlar. Ana temay yaln zl k, insan n insandan, insani değerlerden uzaklaşmas ve yabanc laşma oluşturuyor. Verili olan n gerçekçi bir temelde yans t lmas söz konusu. Sistemin ortaya ç kard ğ toplumsal yap ve bu yap içerisindeki insan ilişkileri, özellikle de kültürel çat şmalar deşifre ediliyor. Filmin özellikle kimi sahnelerinde bu çelişki ve çat şmalar yans t l yor. Sistemin, insanlar n umutlar n , özlemlerini nas l yok ettiği, işsizlik ve sefalete ittiğini vurguluyor. Örneğin, tuzağa düşen fare sahnesiyle, sistemin insanlar nas l tuzağa düşürülmüş bir fareye çevirdiğini anlat yor. Yan s ra, bu duruma düşürülen insanlar n bunu göremeyişleri, ç k şs zl k ve çözümsüzlük içinde bunal mlara sürüklenişleri ve birbirlerine sald racak denli düşkünleşmelerinin fotoğraf çekiliyor. Yönetmen, varolan yans tma aç s ndan başar l ; ama varolan olduğu gibi yans tan bir gerçekçiliğin ötesine geçemediği için de yetersizlikler taş maktan

kurtulam yor. UZAK, toplumsal gerçekçilikten de uzak bir film. Yaln zlaşman n, bireycileşmenin, toplumsal olarak duyars zlaşman n hangi nedenlerden kaynakland ğ , izleyiciye doyurucu bir tarzda sunulam yor. Fondaki tabloda sistem bir biçimde yer al yor; ne var ki ağ rl kl olarak işlenen, sistemin yaratt ğ insanlar n zay f, zaafl ve kötü yönleri... Belki bunu da mazur görebiliriz. İçerik aç s ndan ise filmde as l eleştirilmesi gereken nokta, izleyiciye toplumun bu durumdan kurtulmas n n yollar na dair hiçbir ipucu sunmamas . Bu ise yönetmenin sanat ve topluma bak ş aç s ndan kaynaklan yor. Yönetmeninin kafas nda bu sistemin alternatifi olan bir sistem yok çünkü. Nuri Bilge Ceylan’ n bir röportaj nda söyledikleri de bununla çak ş yor: “Filmlerimin umutlu mesajlar taş malar gerektiğini düşünmüyorum. Sadece gerçekçi olmaya çal ş yorum. Ama söylemeliyim ki, ben de insanl ğ n geleceği için çok ayd nl k duygular taş yan biri değilim.” Film ak ş itibariyle de son y llar n filmlerinden farkl l klar taş yor. Al ş lagelen Hollywood fimlerinin tersine yavaş yavaş ak yor. Amerikan filmlerine al şk n olanlar için çok s k c gelebilir bu yavaşl k. Bu yönüyle kendi içinde bu tarza karş da bir eleştirellik taş yor. Böyle bir ak ş n, biraz da yönetmenin fotoğrafç olmas ndan kaynakland ğ söylenebilir. Oyuncular daha önce sinema deneyimi olmayan yeni yüzlerden seçilmiş. Eskimemiş yüzlerin olmas bir yönüyle avantaj sağlarken, baz dezavantajlar da beraberinde getiriyor. Örneğin, kimi sahneler oyuncular n deneyimsizliklerinden kaynakl haml klar göze çarp yor.. K sacas UZAK, bütün yetersizlik ve eksiklerine rağmen Türkiye sinemas n n son y llardaki izlenmeye değer ender filmlerinden biri. İyi seyirler...

İnsanoğlunun geliştirdiği anlat araçlar n n en eskilerinden biri olan yaz , ortaya ç k ş ve gelişmesi ile uygarl ğm z n ilerletilmesine bir yandan tan kl k etmiş, bir yandan da bu gelişimi ileri doğru tetiklemiştir. Bundan onbinlerce y l önce insanlar mesaj iletmek için işaretler, resimler, semboller kullanm şlar ama bunu bir metoda ve belli bir sistematiğe bağlamam şlard r. Örneğin, çeşitli mağara resimleri, kayalar üzerine kaz nan işaretler gibi... Yaz n n büyüleyici tarihi Mezopotamya’da başl yor. Uygarl klar beşiği bu bölgedeki ilk site/şehir devletler ihtiyaçlar na bağl olarak Matematik, Coğrafya, Astronomi gibi bilimlerin gelişmesine ve belli bir metodla (Çivi yaz s , Kil tablet yaz s ) sürekli kullan l r ve aktar labilir olmas na önayak olmuşlard r. Tabii ki bu süreç yüzy llar alan bir süreçtir. Resim 1 ve resim 2: Bu süreçte önce “Piktogram” dediğimiz, konuşulan dilden bağ ms z ve çeşitli eşya veya canl lar (biçimleri) ifade eden semboller kullan lm şt r. Örneğin paralel iki çizgi (=) dostluk, çapraz iki çizgi (X) düşmanl k gibi. Daha sonra piktogramlar yerini birden fazla düşüncenin birbirine ekli olarak anlat ld ğ “İdeogram”lara b rakm şt r. Örneğin, kendini simgeleyen bir üçgen ile bölge ya da ülkeyi simgeleyen iki simge yan yana geldiği zaman, “yabanc kad nlar” ideogram elde ediliyordu. Bu işaretler zaman içerisinde çok s k kurallara bağl bir biçimde gelişmekteydi. Yani herhangi bir sanatç n n yarat s ndan ziyade, s k bir disiplinle gelişen işaret ve kurallar düşünülmelidir. Resim 3: Her yerde ayn kurallar içeren bir yaz türü için devlet erki de zorunlu oluyor. Öyleyse ilk zorunlu eğitim, yaz n n tarihi ile eş zamanl d r demek de doğru olur. Yaz n n tarihi okul kavram n n da eş zamanl tarihi anlam na geliyor. Mezopotamya’n n eski UrUruk kentlerinde yap lan arkeolojik kaz larda kil-çivi yaz s n n öğretildiği okul binalar bulunmuştur. Hatta burada bulunan kil tabletlerin birinde öğretmen bir baba ile öğrencisi oğlu aras nda günümüzden 3700 y l öncesinde bile ek farkl l k göstermeyen disiplinli öğretmen-tembel öğrenci çelişkisi bir şiir-diyalog biçiminde ifade edilmiş. Durum eski M s r’da da pek farkl değildir. Rahip/Memur ya da Devlet Görevlisi olmak isteyen öğrenci çok karmaş k “Hiyeroglif” yaz s n öğrenmek zorundayd . Resim 4: Ayr ca MÖ. 2100 y l nda M s r’da dünyan n ilk okul kitab olan “kemit” (toplam) ortaya ç km şt r. Bu kitap yaklaş k bin y l boyunca yaz c lar n ana kitab olmuştur. M s r’da kullan lan Hiyeroglif yaz s küçük piktogram ve ideogramlar n birleştirilmesi esas na dayan yordu. Bu küçük resimlerin papirüs üzerinde as llar n koruyan resimler halinde ve h zl bir biçimde yaz lmas n n zorluğu günümüzün sembolik alfabelerine benzeyen stilize edilmiş bir yaz formunu da doğurmuştur. Yaz kendi tarihi içinde s n f ve katman ayr mlar n da içeriyor. Eski M s r’da ve Sümer’de yaz iktidar demekti ve yazmay bilenler ayr cal kl bir seçkinler s n f ndan say l yordu. Yaz n n tarihi insanoğlunun kal c k lmak istediği, aktarmak bildirmek veya belgelemek istediği her şeyin, çeşitli konular n, müziğin, antlaşmalar n, edebiyat n ve tarihin de gelişimini kökten etkilemiştir. M s r ve Mezopotamya’da bütün bu gelişmeler olurken Uygarl ğ n diğer beşiği Çin’de de 2000 y l önce bugün bile hala kullan lan bir yaz türü oluşmaya başlam şt . M s r ve Mezopotamya’da Arap Alfabesi egemenliği ele geçirmiş ama Çin Alfabesi hemen hemen ilk ç kt ğ gibi varl ğ n sürdürmüştür. Çin ayn zamanda ipek üzerine ilk bask tekniği uygulanan uygarl kt r.

Küçük bir ad m büyük bir devrim Çinlilerin 1000 işareti ile M s rl lar n ve Mezopotamyal lar n yüzlerce kil-yaz işareti ile gördükleri işi Fenikelilerin dahiyane buluşu ile 26 harfle yapmak mümkün oldu. İşte bu andan itibaren bilginin de “demokratize” olma yani halk aras nda daha kolay biçimde yay lma şans artt . Daha kolay bir yaz , daha çok yazabilen ve okuyabilen nihayetinde bilgiye erişen daha çok insan demekti. Fenike Alfabesi, bugünkü İbrani ve Arap Alfabeleri gibi vokalleri çok az olan bir alfabe idi ve bu iki alfabenin de temelini oluşturmuştur. Bu arada, İsa’dan önce 8. yüzy lda M s r’da hâlâ hiyeroglif kullan l yordu. Filistin’de 200 y ld r Fenike Alfabesi kullan l yorken, eski Grekler ise varolan hiçbir alfabe ile yaz lamayan bir dil konuşuyorlard .Bu dahiyane bir fikir ortaya ç kard : Fenike Alfabesi’nden çeşitli işaretleri sesli harfler için ödünç almak! Böylece ortaya A (alfa), E (epsilon), J (yota) gibi harfler ve 17 konsonant 7 vokali olan 24 harflik bir alfabe ortaya ç kt . Ayr ca alfabe (alfa/beta) sözcüklerinin bir bileşimidir. Akdeniz’de bunlar olurken MÖ 4. yüzy lda Hindistan’da ilk gramer kitab yaz lmaya başlanm şt . Panini ad ndaki Hintli, tarihin ilk gramercisi, tanr lar n dili Sansktritçe’nin gramerini yazmaya başlam şt . Kimi zaman ve yerde tanr sal nitelik kazanan, kimi zaman (ve hâlâ) bileni ayr cal kl k lan, insanl ğ n kültürel, sosyal gelişimine hem koşut olarak gelişen hem de bu gelişmeyi h zland ran yaz n n tarihi bize ayn zamanda bilgi ve bilgi felsefesinin tarihinin de ipuçlar n vermekte.... Ne diyelim söz uçar yaz kal rm ş!


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:16 Uhr

Seite 11

Yaflanacak

N

S

A

N

Akşamlar Paris’in metrodaki yüzü Metroya inerken, yürüyen merdivenlerin basamaklar ndan süzülen kan birikintisine ilişti gözüm. İnsan n içini ürperten bu görüntünün bas nc alt nda sistemin iğrenç yüzü ak p geçti benliğimden. Yukar ya doğru ç kan insanlar n yüzüne bakt m, her zamankinden hareket seyrinden farkl bir mimikle karş laşmad m. Anlaş lan insanlar için çok doğal ve s radan bir durum bu.

Vagonda sere serpe bir adam... Her kafadan bir sesin ç kt ğ , bağ r p çağ ran n bol olduğu, gürültü kirliliğinin içinde ulaş yorum metroya. Arka vagona kimse binmiyor, yaklaş p bak yorum; vagonun ortas nda uzun uzad ya yatan bir adam! S rt nda çantas , k zarm ş surat yla sere serpe uyuyor orac kta. Mimiklerinden anlaş lan,

Uyuştuğunda beyni, uzaklaşm ş olsa gerek sorunlardan. Düşünmek, sorunlar n üzerine gitmek, insan olman n gereklerini yerine getirmek ağ r gelmiş ona.

Yar n s ra çocuklar m zda Çocuklar m z, gençlerimiz yaşam biçimi ve kültürü haline gelmiş bu tiplemelerle iç içe büyüyorlar. Varolan ilişkilerin içerisinde, yabanc olmaktan kaynakl sorunlar n bas nc yla, yar nlarda o metroda yatan adam olma tehlikesiyle karş karş yalar. Her ne kadar üzerine titresek de, uzak tutmaya çal şsak da onlar , her geçen gün bizden kopup gitmelerinin önüne geçemiyoruz. Kendini geriye çeken tutucu kültürümüzle, içinde bulunduğumuz yoz kültür aras nda s k ş p kalan aray ş içerisinde olan

olan bir makinenin cam na bütün gücüyle bir tekme indiriyor. Anlaş lan içindekilere sahip olamama duygusunun yaratt ğ öfke yön veriyor tekmesine. Ama hay r makinan n içerisinden yere saç lan yiyecekleri umursam yor bile. Hiçbir şey olmam şças na yürüyüp gidiyor. Meta dünyas na lanet okuyan bir davran ş bu. Ama her şeyiyle de ona teslim olmuş bir kişilik.

Paris’in karanl ktaki yüzü Yukar daki olaylar bir akşam vakti Paris metrosunda geçen beş dakikay anlat yor. O an bulunduğum noktada gördüklerim bunlar. Yirmi milyonluk bir şehirde yaln zca beş dakikada yaşanan olaylar n anlat m buysa, zaman n tamam nda yaşananlar siz düşünün.

·

T

O

P

L

U

11 Dünya

M

İnsan n kendine yolculuğudur OKUMAK Üstü toz kapl kitaplar hep düşündürür beni. Ne zaman kapağ aç lmam ş bir kitap görsem ya da yar m b rak lm ş bir dergi içimi s zlat r. Kitaplar oldum olas hayat yeniden tan mlama ve anlama çabam n k lavuzlar oldular. Lise y llar nda (henüz bilgisayar ç lg nl ğ bu seviyeye varmam şt ve bilmiyorduk henüz monitör ekranlar na “hapsedip” hayat m z , chat odalar nda volta atmay ) en büyük heyecan ve sevinç kaynaklar m zdan biriydi yeni bir kitaba başlamak. Kitapç da hangi kitab alay m diye k vran rken nihayet birinde karar k lar daha otobüsteyken okumaya başlard k. Kitap sayfalar nda insanda matbaadan daha dün ç km ş duygusu uyand ran taze mürekkep, boya, kağ t ve tutkal kokusu dünyaya aç lan yeni bir pencerenin habercisi olurlard . Hayal dünyam z canlan r, sevdiğimiz roman kahramanlar yla duygular m z ortaklaş rd . Sergey’le Mado’nun, ‘F rt na Y llar ’nda Paris’te filizlenen aşk na imrenir, İnce Memet’le Toroslar’ n belki de o hiç bilmediğimiz, gitmediğimiz dağlar n yamaçlar nda, orman içlerinde pusular birlikte yarard k, Çak rcal Efe’nin yediği kurşun bizi de yaralard . Ve roman n sonlar na geldikçe bitirmek gelmezdi içimizden. Çünkü roman kahramanlar yla vedalaşmak zaman gelmiştir art k. Biten her güzel roman sonras ayn ac , buruk tad kal rd

ağz m zda. Kitab n sayfalar n kapat rken birer birer elveda diyerek arkalar n döner uzaklaş r giderlerdi roman kahramanlar . Hindistan’ görmedim, Balkanlar’a, Sibirya’ya hiç gitmedim. Latin Amerika’ya yine öyle. K rg z steplerinde, Moskova’n n arka sokaklar nda hiç dolaşmad m. Ama hepsi de okuduğum romanlar sayesinde s cak ve yak n gelmiştir bana ve hiç yabanc l k çekmemişimdir onlara. Roman kahramanlar n y llarca içimde yaşatm ş, onlarla tart şm ş, kavga etmiş, onlarla sevinmiş, onlarla üzülmüş, binbir ac içinden onlarla geçip binbir sevinç içinde boğulmuşumdur. İnsan n derinlerdeki “ben”ine yolculuğu, gerçeği, hayat n çelişki ve çat şmalar n aç ğa ç karma çabas , serüvenidir ayn zamanda okumak. Onun için başlanm ş bir serüvenin ortas nda tökezleyen, bir attan düşüp toprağa kapaklanan insan n hazin görüntüsünü and r r tozlu kitaplar. Ve onlar bilginin esas kaynağ na ulaşmaya çal ş rken insan n sar ld ğ yaşam fenerinden yoksun kal ş n , karanl kta el yordam yla ilerleme çabas n hat rlat r. Ve etraf mda kitaptan kopmuş, chat odalar nda volta atan, internette rotas z sörflerle bilinci kuşat lm ş, t kabasa dolmuş internet kafelerin önünden geçerken, akl ma hep üstü toz kaplanm ş romanlar ve ‘terkedilmiş roman kahramanlar ’ gelir.

Köln Yaşamevi aç ld

“İlk ad m att k, şimdi s ra devam nda...”

şu an hoş hayaller içerisinde. Belki de elinde çiçek, eşine olan sevgisini dile getirmenin sab rs zl ğ n yaş yordur. Çiçeği uzat rken ‘hangi sözcüklere s ğd rsam duygular m ’ diye düşünüyordur. Ya da çocuğunu dolaşt r yordur parkta, onu iyi yetiştirmiş olman n k vanc n yaş yordur. Ya da... uzay p gider bu liste. Oysa ald ğ alkolün etkisiyle s z p kalm ş orac kta. Hangi koşullar getirmişti onu bu noktaya? Nelerle karş laşm ş yaşam nda? Belki ac n n k skac nda yaşam ş her zaman. Parçalay p ç kamam ş içinden. Yaşam n içerisinde, kendisini çoğaltamam ş. Yaln zl ğa mahkum olmuş her zaman. İçerisinde doğup büyüdüğü toplumda kendisini ifade edebildiği tek araç olmuş alkol.

gençlerimize, yeni toplumsal ilişkiler alternatifi sunamad ğ m z sürece onlar n kaybolup gitmesine engel olamayacağ z. Birden, sağa sola sald r p bağ ran bir adam n gürültüsüyle bulunduğum ortama dönüyorum.

Öfkeyle gelen tekme Karş metroda traji komik bir durum yaşan yor. Alkolün etkisiyle sağa sola sald ran bir adam... Kendini parçalarcas na cama sald r yor. İnsanlar için şenlik haline gelen bu durumu kayg l düşüncelerle arkamda b rak p ilerlerken, gürültü ile irkiliyorum. Elleriyle garip hareketler yapan bir genç (clochard-ayyaş olduğu her halinden belli) içerisinde Coca-Cola ve yiyecekler

Avrupa’n n büyük başkentlerinden biri olan Paris’in karanl kta kalan yüzü bu. Anlat lan yüz; görülemeyen, saklanan gerçek. Yan lsamal olarak bilincimize yans t lan o şatafatl görüntü kaz nd ğ nda alt ndan ç kan bunlar. Parlak yüzlerin gri görüntüsü.7 Yan lsamalar m zdan ar n p, kendimizi ve geleceğimizi bekleyen tehlikeler karş s nda uyan k olmay başarmak durumunday z. Geleceğimizi karartan bir sistem içerisinde kaybolup gitmek istemiyorsak, yar nlar m za sahip ç kmay bilincimize kaz mal y z. Bilincimize kaz nan yan lsamalar değil, gerçekliğin üzerinden şekillenen bir gelecek perspektifi olmal d r.

Derneğimiz inşaat halindeyken kimimizin elinde f rça, kimimizde kürek “Biter mi buran n işi?” deyip umutsuzluğa kap lanlar , Yaşamevi’nde gerçekleştirmeyi düşündüğümüz projeleri an msatarak teselli ederdik. Aç l ş öncesi yapt ğ m z son toplant da o günleri yeniden an msay p gülümsedik. Şimdi emeğimizin karş l ğ n almaktayd s ra. Her şey kusursuz olmal yd , misafirlerimizi kap da karş lamal yd k. Çocuklarla ayr ca ilgilenip annelerinin rahatça program izlemelerini sağlamal yd k. Günler öncesinden dağ tt ğ m z el ilanlar ndan ve davetiyelerden sonra neyle karş laşacağ m z bilememenin gerginliği, aç l ş saati yaklaşt kça doruğa t rmand . İçeriye ilk ad mlar n atan misafirlerimiz, kendisi aram zda olmayan fakat yüreği bizimle atan dostumuzun s ms cak

Y llar önce duvarlar n y k lmad ğ , Doğu Avrupa’n n kap lar n n aç lmad ğ , eski arabalar n rağbet görmediği dönemdi. Alman’ n biri eskimiş Mercedes arabas n hurdaya atacağ n bir sohbet s ras nda komşusu Osman’a dillendirir. Araba da araba yani! Kaporta pürüzsüz. Yar çekingen, yar ürkek; “Bu arabay bana verir misin?” diye sorar Osman. Alman önce düşünür, öneri onun da hoşuna gider ve karş l ks z olarak arabay verir. Osman araban n kay t işlemlerini yapt r p yumuşac k koltu-

ğa kendisini b rak r: “Eeh araba sahibi oldun, hem de paras z! Kim nereden bilecek ki... Bu kadar erken de beklemiyordun doğrusu. Haydi hay rl s . Allah ‘Yürü ya kulum’ mu diyecek ne?” Şehir içinde turlamaya başlar. “Memlekettekiler de araba m can m, insan n beli iki kat oluyor. Şimdi şununla geldiğim köye gitsem ne havam olur be! Ulan bald r n ç plakken memleketin arabalar n beğenmemeye mi başlad n ne? Dur bakal m daha neleri beğenmeyeceksin?..” Kendi kendine söylenerek giderken karş dan gelen arabay görünce, “Allah kahretsin, ters yola girdim galiba” diye aniden panikler. Arkaya bakar, başka araçlar da geliyordur. Öyleyse yan lmam şt r, doğru yoldad r. “Allah yürü ya kulum diyor galiba” diyerek gülümser ve karş dan gelen arabaya tered-

dütsüzce hafifçe çarpar. Karş daki arac n sahibi iner, araçtaki hasar da görünce k z p küfre başlar. Kendi kendine “Sakin ol oğlum” der Osman. Sakin bir şekilde arabadan iner. “Evet kaza yapt k. Polis çağ r p tutanak tutal m; ya da arabam n hasar n ödersen anlaşabiliriz” der şoförü süzerek. Şoför uzun bir süre düşündükten sonra bin mark teklif eder. Arabada ciddi bir hasar da yoktur oysa. Hem içten içe sevinir, hem de daha fazlas n koparmak için kafas n zorlar Osman. Ve aniden, “Olmaz” der. “Bin mark kabul ederdim fakat bin mark da küfürlerin için; küfürlerinden şikayetçiyim”. Uzun tart şmalardan sonra, Osman iki bin mark al r ve olay yerinden ayr l r. “Allah n yürü ya kulum dedikleri bu olsa gerek” der kendi kendine. Fakat bir süre sonra vicdan azab çek-

Yaşam birlikte paylaşal m Arkadaş m z n “Gelin yaşam birlikte paylaşal m” vurgusuyla yapt ğ konuşmayla program başlad . Bu arada salon t ka basa doluydu ve geleceğine kesin gözüyle bakt ğ m z arkadaşlar m z n aram zda olmamalar n n yaratt ğ burukluk, yeni yüzlerin çoğunlukta olmas n n yaratt ğ sevince b rakt yerini. Felsefeci yazar Emine Şahin’in geçmişten bugüne, bugünden yar na böylesi kurumlar n önemi ile ilgili yapt ğ ko-

nuşmadan sonra derneğimiz bünyesinde bulunan ve provalar n çoğunlukla boyal elleri, iş tulumlar yla yapmak zorunda kalan müzik grubumuzun dinletisiyle devam etti program. Coğrafya öğretmeni Mustafa Yeşildağ ‘Eğitimde Sorunlar m z’ başl ğ yla yapt ğ konuşmayla birçok gencin ve ebeveyinin sorunlar na parmak bast . Ressam Seyyit Bozdoğan resimlerinde nelerden esinlendiğini paylaşt misafirlerimizle. Süpriz Şilili müzik grubunun ezgileri salonu adeta büyüledi. Erdoğan Egemenoğlu’ndayd s ra... Şeyh Bedreddin Destan ’n yorumlad . Dinletisini, “Türkiyeliler aç s ndan bu tür kurumlar n artan önemini, gençlerle bu kurumlarda çal şmaktan keyif ald ğ n ” belirterek bitirdi.

Son olarak İFSAK k sa metrajl film yar şmas nda birincilik ödülü alan yönetmen Dilek Çolak’ n “Görüşeceğiz, Lale” adl filmiyle bitirdik program m z . Coşkuyu, umudu, başarma iradesini ve hüznü bir arada yaşayarak ayr ld dostlar m z Yaşamevi’nden. Onlar da “Evet görüşeceğiz, tekrar geleceğiz, en k sa zamanda” diyorlard , t pk Lale gibi... Bu sözde sakl olan; değer yitimine, çürümeye, yozlaşmaya karş alternatif bir yaşam n temellerini hep birlikte atma çağr s ayn zamanda... Yolun henüz baş nday z, zorluklar m z n bilincindeyiz. İlk ad m att k, zor olan bazen bu değil midir? Şimdi s ra bu ad m n devam n getirmede...

Köln Yaflamevi Mart ay etkinlik program 21 Mart Pazar Tan şma kahvalt s Saat : 11.00 Müzik Dinletisi

27 Mart Cumartesi Söyleşi Kat l mc : Vingster Treff çal şan H d r Mak Konu : Agenda 2010, Sosyal Haklar m z ve Geleceğimiz Saat : 17.00

Yürü ya kulum...

Göç Hikayeleri

resimleriyle karş laşt lar. Program n yap ld ğ salona girdiklerinde, kiremit renkli duvar n dibine s ralad ğ m z çiçeklerle, sokak lambalar yla, diğer taraftan tahta duvarlara as lan Seyyit Bozdoğan’ n resimleriyle bir sanat galerisinde olduklar n düşündüler belki de... Misafirlerimiz birkaç saniye resimlerden alamad lar gözlerini.

meye başlar. “Arabay bedava veren de Alman. Hem diğerinin hatas ndan faydalan, hem adam n arabas hasar görsün, hem de üstüne utanmadan iki bin mark al. Bunun ad da ‘yürü ya kulum’ olsun! Ağz mdan eksik olmayan Allah laf , sahtekarl ğ m örten k l ftan başka ne işe yar yor” diye düşünür. Daha sonra da yapt ğ n içine sindirebilmek için, “Sanki bir tek ben miyim?” diye rahatlamaya çal ş r. Türkiye ve Avrupa ülkelerinde binlerce insan n y llarca emek vererek biriktirdiği paralar n, Allah laf n ağ zlar nda çiğneyenler taraf ndan doland r lmas gelir akl na. Kesin karar n verir sonunda: “Allah laf n günlük hayatta diline dolayanlar, onu kendilerine sermaye olarak kullan yorlar. Bu kelimeyi en fazla ağz na alan, en dindar. Oysa en sahtekarlar da onlar.”

Ludwigsburg Yaflamevi Mart - Nisan 2004 Program Devam eden kurslar m z Bağlama Her hafta Pazartesi günü Saat: 18.00 - 19.00 Grundschule Nachhilfe (Matematik ve Almanca dersleri) Her hafta Sal ve Çarşamba günü Saat: 18.00 - 20.00 Haupschule Nachhilfe (Matematik ve Almanca dersleri) Her hafta Çarşamba günü Saat: 16.00 - 18.00 Almanca Dil Kursu Her hafta Pazar günü Saat: 12.00 - 16.00

Etkinlik program Panel 4 Nisan 2004 Pazar günü Konu : Agenda 2010’un yaşam m za etkileri Panelist: Abbas Smida (Betribsrat) Saat : 15.00 Türkü akşam 10 Nisan 2004 Cumartesi Gülhayat ve Ali Kolcu Saat : 18.00 Yemekli serbest sohbet ve skeçler 17 Nisan Cumartesi Saat : 18.00 Adres Aspergerstr. 43 •Haus 3 • 71634 Ludwigsburg Tel & Fax: 0 71 41 - 643 10 79


YasanacakDünya_6

05.05.2005

14:16 Uhr

Seite 12

Dünya Yaflanacak

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

29 Mart sabah Türkiye Belki 29 Mart sabah› akl›m›z bafl›m›za gelir de, “Hiçbiri Partisi”ni sistem karfl›t› temelde etkin hale getirmenin yollar›n› arar›z. 28 Mart’taki yerel seçimlerin . ard ndan nas l bir Türkiye manzaras ile karş laşacağ z? AKP muhtemelen silip süpürmüş olacak. Bugüne dek ‘ilerici-sol’ eğilimli olarak bilinen yerlerde bile belediye başkanl klar n n çoğunu AKP’nin kazanma olas l ğ yüksek. Bugüne dek seçim sonuçlar n önceden çok isabetli tahmin etmesiyle tan nan Veri Araşt rma Şirketi’nin yapt ğ kamuoyu araşt rmalar na göre AKP’nin oyu yüzde 56.81, CHP’nin yüzde 12.35. Diğer partiler ise yüzde 4’ün bile alt nda. Seçim gününe doğru bu oranlar değişir kuşkusuz. Ama görünen o ki AKP, bugüne kadarki seçimlerde bir partinin ald ğ en yüksek oy oran n n üzerinde bir oy alacak gibi. *** Bu olas sonucu doğuran nedenler soğukkanl bir biçimde irdelenemezse, ilerici-demokrat kesimler içinde moral bozukluğu, hatta bir panik havas n n ortaya ç kmas mümkün. Hele hele bu paniği bilinçli bir biçimde körükleyecek olanlar n “Rejim elden gidiyor!”, “Eyvah! Şeriat m geliyor?” vb. yaygaralar n n kuyruğuna tak lmak, -kusura bak lmas n amatam bir ahmakl k olur. Çünkü AKP, ne rejimi değiştirme niyetinde ne de şeriat peşinde. Bu özlemi taş yan baz güçleri hâlâ içinde bar nd r yor olsa da, felsefesi ve temel çizgisi itibar yla AKP tam bir sistem partisi. “İslamc l k” onun için art k daha çok “geçmişin kal n-

t s ” bir motif, kendini diğerlerinden “farkl ” göstermekte kulland ğ bir söylem. AKP’nin “İslamc l ğ ”, 28 Şubat taraf ndan ‘terbiye edilmiş bir İslamc l k’. As l referans kaynağ ise, ABD’nin şimdilerde de “Büyük Ortadoğu Projesi” ad alt nda mayaland rmaya çal şt ğ güdümlü “ l ml İslam” çizgisi. Zaten bir y ll k hükümet pratiğinin de gösterdiği gibi AKP, ‘iktidar olabilme’ gücünü, ABD ve AB’ye, IMF ve uluslararas büyük sermaye çevrelerine güven vererek kazanman n peşinde. Bugünün Türkiye’sinde peşine takabildiği kitle desteği ise, onun ‘kullan m değerini’ yükselten bir koz ve pazarl k arac . *** Peki AKP’nin, üstelik bir y ld r hükümette olduğu halde, y pran p zay flamak yerine oy oran n biraz daha yükseltebilmesinin ‘s rr ’ ne? Bu, AKP’nin başar s ndan çok, karş s na adam gibi bir muhalefet odağ n n ç kmamas /ç kamamas n n sonucu. (“Bağ ms z sosyalist aday”lar d ş nda) “Muhalefet” ad na AKP’nin karş s na ç kar lan adaylara bir bak n! Ezici çoğunluğu tescilli birer h rs z ya da kontrgerilla ajan katil. Örneğin İstanbullu işçi ve emekçiler, Sefa Sirmen gibi İzmit’in kan n iliğini emmiş ars z bir yiyicinin nesine neden oy versinler?.. Adam n bir de hiç utanmadan aç klad ğ mal varl ğ na bak yorsunuz, yedi göbek sülalesi yese bitiremez!

Hoş, AKP’nin adaylar sanki çok mu temiz ve dürüst?.. İşte bir Melih Gökçek!.. Eski bir MHP’li faşist bozuntusu, siyasette atmad ğ takla yalamad ğ kap kalmam ş. Yiyicilikte de rakiplerine tur bindirecek kadar yüzsüz bir h rs z. *** Asl nda Türkiye’de bir ‘muhalefet’ var. Hem de oldukça kalabal k ve giderek de büyüyen bir muhalefet. Fakat örgütsüz ve dağ n k. Bu muhalefet, anketlerde “Hiçbiri Partisi” olarak an l yor. Yani sadece düzen partilerinden değil düzenden de umudunu kesmişlerin “partisi” bu “parti”. Kamuoyu araşt rmalar nda AKP’ye yak n bir orana sahip. Ama, kendisine umut ve güven verecek bir yol göstericilik ar yor bu dinamik. “Seçimlerde bağ ms z devrimci-sosyalist tutum” ad na, ‘kendi kendimize ve birbirimize karş ’ propaganda arac olarak ortaya ç kard ğ m z ve alacaklar oy say s belirli bir ‘gücü’ yans tmaktan çok traji-komik bir ‘güçsüzlüğü’ sembolize edecek 3-5 aday ç karmak yerine, sistemi sorgulayan bir temelde bu dinamiğin örgütlenmesine ağ rl k verilmiş olsayd daha ak lc ve kal c bir iş yap lm ş olmaz m yd ? Belki 29 Mart sabah akl m z baş m za getirir de, bu dinamiğin nas l örgütlenebileceği üzerine kafa yorulur, akl baş nda somut öneriler ve projelerle toplumun karş s na ç kmak zorunluluğu daha derinlemesine duyumsan r...

“Reform” aldatmacas ve taraflar “Kamu reformu” yasa paketi, devleti kamusal alandaki sorumluluklar›ndan kurtarmay› içeren de¤ifliklikler, sermayenin serbest dolafl›m› ve her türlü denetimden uzak s›n›rs›z sömürüsünün önünü aç›yor. “Reform” giriflimi, bir dizi tart›flma ve saflaflmay› da beraberinde getirdi. Uzun süredir Türkiye gündeminde olan ve “Kamu Yönetimi Reformu” olarak tan mlanan yönelime ilişkin yasa değişikliği Meclis’te görüşülüyor. Paketin merkezinde yeralan tasar , işçi ve emekçilerin örgütlü kesimlerinde y ğ nsal bir tepkinin gelişmesine neden oldu. 6 Mart Ankara mitinginde 100 bine ulaşan kitle, tasar n n geri çekilmesine yönelik taleplerini hayk rd lar.

Yasa neleri içeriyor “Kamu reformu” yasa paketinin merkezinde Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasar s ’n n olduğu, sekiz temel yasa değişikliği yer al yor. Küreselleşmenin aç ğa ç kard ğ sermayenin çokuluslu tekellerde toplanarak merkezileşmesi ve bölüşüm ilişkilerindeki dengesizliğin artmas ekseninde değişiklikler gündeme taş n yor. Taslakta, KİT’lerin (Kamu

İktisadi Teşebbüsleri) tasfiyesi, “sosyal güvenlik” ad na varolanlar n ortadan kald r lmas , hazine arazisi üzerindeki kondular n y k l p arazilerin tekellere peşkeş çekilmesi, ulaş m, eğitim, sağl k vb.’nin özelleştirilmesi gibi bir dizi hak gasp yer al yor. Bunlardan da anlaş ld ğ üzere, devleti kamusal alandaki sorumluluklardan kurtarmay içeren değişiklikler, sermayenin serbest dolaş m ve her türlü denetimden uzak s n rs z sömürüsünün önünü aç yor.

Yeniden yap land rman n bir ayağ Devletin yeniden yap land rma stratejisinin temel ayaklar ndan olan “kamu reformu”, devletin sosyal yükümlülüklerden tamamen ar nd r l p ç plak zor gücü olarak kullan lmas n n bir kald rac haline getiriliyor. “Reform” girişimi, bir dizi tart şma ve saflaşmay da bera-

berinde getirdi. İşçi ve emekçi örgütlerinden yükselen tepkilerin d ş nda, düzen savunucular ndan bir k sm , “Devlet elden gidiyor” ya da “Sosyal devlet tasfiye ediliyor”ve benzeri ç ğ rtkanl klarla buna karş ç k yorlar. Bunlar özünde kastlaşm ş geleneksel devlet yap s ve işleyişinin korunup güçlendirilmesini savunuyorlar. “Reform” girişimini gündeme getiren AKP Hükümeti ve bu konuda onu destekleyen liberal bir kesim ise, bu girişimi “demokratikleşme yönünde bir ad m” olarak yutturmaya çal ş yorlar.

Saflaşman n ekseni Statükoyu savunan tutuculara göre “ilerici” bir tutuma sahipmiş yan lsamas n yaratan “reform” yanl s liberal düzen savunucular , nesnel olarak, yerel yönetimler düzeyinde orta s n flara belli k r nt lar ve ha-

reket alan sağlayarak rejimin zay flayan toplumsal dayanaklar n güçlendirici bir misyonu temsil ediyorlar. Her iki cephe de bu saflaşmada toplumsal dinamikleri kendine yedekleyerek güç olma peşinde. İşçiler, emekçiler ve onlar n örgütleri “kamu reformu”na karş ç karken, bu saflaşmalara yedeklenmekten kendilerini korumak durumundalar.

Güçlü bir gelecek tasar m “Kamu reformu” paketine karş ç karken, ne sistemin kastlaşm ş merkezi yap s na bağl hantal devlet anlay ş n , ne de emperyalizmin liberalizasyon eksenli dayatmalar yla ortaya ç kan ve devletin ulaş m, eğitim, sağl k gibi ‘yük’lerden kurtar l p tamamen bask mekanizmas haline getirilmesini hedefleyen sözde demokratikleşme yutturmacalar n savunabiliriz.

Bir halk n yalans z kavgas : Özelleştirme işsizi İş kazalar nda bunal mda üçüncülük! NEWROZ Özellefltirme sald›r›s›yla iflsiz kalanlar›n yüzde 90.6’s›n›n ‘aile içi düzeni’ bozuldu. Özelleştirme; burjuvazinin işçi s n f na yönelik sald r lar n n en kapsaml s . Yaratt ğ sonuçlar bu sald r n n kapsam n ve derinliğini ortaya koyuyor. Ortaya ç kan en vahim sonuçlardan birisi işsizlik ve bunun yaratt ğ ağ r ruhsal ve sosyal çöküntü. Türk-İş’in yapt ğ bir anketin sonuçlar bu durumun çok aç k göstergesi. Özelleştirme sald r s yla işsiz kalanlar n

Newroz, yeni günün ad . Bahar n muştucusu! Umudun ve kavgan n sembolü! Kürt halk n n zulme karş isyan ateşi! Ta Medya’dan beri dillenen direniş destan ! “Tanr sallaşm ş bir kral n tanr sal çocuğu”dur, Dehak. Amans z bir hastal ğa yakalanm şt r. Baş ndaki yaralar iyileştirmenin tek çaresi olarak her gün iki gencin beynini yaras na sürmeye başlar. Medya yastad r art k. Türküler susmuş, havarlar tutmuştur dağ başlar n . Her havar bir isyan ç ğl ğ d r ayn zamanda. Tek tek yanan ateşleri birleştirmeyi, s n fsal karakteriyle de öne ç kan Demirci Kawa üstlenir. “Bir oğulun ateşten gözleri uğruna /vars n dağlarda mezars z kals n ölüm” diyerek balyozunu s rtlar Kawa. “Demirci Kawa tanr sal Dehak kat nda Elinde balyoz İner kalkar beyin sürülen yaral başa Medya’dan yükselen havarlar

ad na Babil’de çekilen ahlar ad na Bir daha - bir daha İskit gözünden süzülen yaşlar ad na Elam kilerinden çal nan aşlar ad na Beyinleri ç kar lan gencecik başlar ad na Bir daha -bir daha” Kürt halk Dehak’ n zulmünden kurtulur. Bayram sevinci içinde olan halk, büyük bir ateş yakar. “Bir ateş yükseldi gökyüzüne Ninowa’dan Zulmün karanl klar n y rtan bir ateş Yükselen yal mlarla dillendi özgürlük Ceylanlar indi yeniden nehir k y lar na Turaç sesleri yükseldi sazl klardan Ateşin çevresinde halaylar kuruldu Sevinçler süzüldü geçmiş havarlardan O büyük günün ad na ‘Newroz’ denildi ”

*** Yüzy llar geçti bu destan n üzerinden. Yeni Dehak’lar ç kt tarih sahnesine. Emperyalizm onulmaz yaralar na ilaç olsun diye halklar kurban ediyor. Emperyalist cellat ABD, başta Türkiye olmak üzere bölgedeki işbirlikçilerinin de desteğiyle Kürt halk n n özgürlük hayalini ve umudunu yok etmeye çal ş yor. Kürt halk özgür - bağ ms z Kürdistan isterken, çağdaş Dehak hain tuzaklar n peşinde. Bağ ms zl k ve özgürlük umudu, kendi kaderini tayin hakk ve iradesi elinden al nm ş, içi boşalt lm ş yani beyni ç kart lm ş bir halk y ğ n hedefliyor. Gün çağdaş Dehak’a karş balyozlar kuşanma günüdür. Newroz Piroz Be! (Metindeki şiirler, Adnan Yücel’in “Ateşin ve Güneşin Çocuklar ” kitab ndan al nm şt r.)

yüzde 90.6’s n n ‘aile içi düzeni’ bozuldu. Yüzde 78.6’s nda ‘sosyal d şlanma duygusu’ hakim. Yüzde 70.6’s çaresizlik içerisinde olduğunu belirtiyor. Yüzde 41.9’u yaşamla bağ n n büyük oranda zay flad ğ n ifade ediyor. Bu oranlar basit birer rakam değil. Milyonlarca işsizin, ard nda korkunç bir y k m yatan ç ğl ğ ayn zamanda.

Türk Harb-İş Sendikas ’n n yapt ğ araşt rmaya göre, Türkiye’de her y l yaklaş k 300 bin iş kazas meydana geliyor. Ölümlü iş kazalar aç s ndan ise Avrupa birincisi. Araşt rmaya göre 2000 y l nda SSK’ya bildirilen 74 bin 847 iş kazas meydana geldi. Bu kazalar n sonucunda bin 173 işçi yaşam n yitirdi, bin 818 işçi sakat kald . Çal şma ve Sosyal Güvenlik Bakanl ğ İş Sağl ğ ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’ne göre

ise, 2003 y l nda toplam 29 bin 445 iş kazas yaşand . 437 işçi öldü, 19 bin 979 işçi yaraland . Bunlar n “kay tl ” ve “resmi” vakalar olduğunu belirtelim. Böylesine yüksek rakamlar “işçilerin dikkatsizliği”ne bağlamak elbette mümkün değil. Patronlar n maliyeti azaltmak için gerekli önlemleri almaktan kaç nd ğ bilinen bir gerçek. Üçbeş kuruşun hesab , yüzlerce işçinin ölümüne, binlercesinin sakat kalmas na yol aç yor.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.