Sans-Papiers: Kimliği ve Oturum Hakk Olmayan İnsanlar
İçimde ölen kelebekler!
Amazon’un sat c çocuklar ...
Sayfa 7’de
Sayfa 4’te
Sayfa 11’de
Dünya Yaflanacak
Görüşeceğiz/Lale Sayfa 10’da
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
AYLIK GAZETE • SAYI 8
15 May›s 2004 · 2 EURO / 1,5 POUND / 3 SFR
“Uyum sagˇ la ya da!..” Almanya
Yabanc›lar›n idari gözalt› süreleri 12 gün-
Bu yaz sonuna kadar Almanya’da yürür-
den 60 güne ç›kart›ld›. Üç ayl›k misafirlik
lü¤e girmesi beklenen tasa r›ya göre; Al-
belgesi almak için “misafirli¤in maddi
manca bilmeyen ya da ö¤renmeyenlerin
dayanaklar›n›n ispatlanmas›” gerekiyor.
oturum hakk› uzat›lmayacak. Federal ‹çiflleri Bakanl›¤› gizli belgelerinden bas›na s›zan bilgilere göre; iktidar ve muhalefet partileri, Almanca bilmeyenlere zorluklar getirilmesi konusunda uzlaflt›lar.
Fransa
‹sviçre Yeni yasa 4 May›s’ta Anayasa Komisyonun’da görüflülerek kabul edildi. Yasaya göre; uzun süre yard›m alan, ifl bulamayan göçmenlerin oturumlar› uzat›lmayacak ve s›n›rd›fl› edilecek. Aile bilefliminde
Kabul edilen yeni yasaya göre; 10 y›ll›k
çocuklar›n› ailenin yan›na getirme olana-
oturum izni alabilmek için Fransa’ya
¤› k›s›tlanacak. Sahte evlilik yapanlara
uyum sa¤land›¤›n› kan›tlamak zorunlu.
hapis cezas› verilecek.
(Devam 3. sayfada)
Gurur duyuyorlar… Bush: “Ey üniformal›lar,
Amerika sizinle gurur duyuyor. Irak’taki görevimiz sürecek. Foto¤raflar, ABD’yi Irak’a demokrasi götürme görevinden cayd›ramayacak. Ülkeyi canilerin ve katillerin merhametine b›rakmaya niyetimiz yok.” Lynndie England: “Üstlerim beni kutlad›. Bize sadece ‘süper Blair: “Foto¤raflar kesinlikle sahte. ‹ngliz askerlerinin Irak’l› bir ifl, devam edin’ dediler. Gördükleriniz daha bir fley de¤il...”
Dünya Yaflanacak
İnsanl k, ayağa kalk!.. O fotoğraflar görmüş olmal s n z. Doğru söyleyin, neler hissettiniz? Muhtemelen “iğrenç” buldunuz, tüyleriniz ürperdi, tiksintiden mideniz buland , bu alçakl ğ yapanlara sövüp sayd n z… Bu kadarc k bir tepki dahi göstermediyseniz zaten, sizin de insanl ğ n z törpülemeyi, az veya çok öldürmeyi başarm şlar demektir! O fotoğraflar çok şey anlat yor çünkü. Tabii insanl ktan ç kmam ş olanlar ve insanl k ad na kayg duyanlar için… O fotoğraflarda, Irak’a emperyalist müdahalenin ve işgalin gerçek yüzünü görebilirsiniz… Bu fotoğraflara “Irak’a ve Ortadoğu’ya demokrasi ve insan haklar götürme” palavras alt nda yağma seferine ç kan ABD ve yardakç lar n n ikiyüzlülüğünün resmi gözüyle de bakabilirsiniz…
(Devam üçüncü sayfada)
tutuklulara sistematik olarak afla¤›lay›c› muamelede bulun-
Bütün dünya halklar› altüst oldu bu foto¤raflarla a盤a ç›kan “Irak rotas›” karfl›s›nda. Ama
du¤una yönelik herhangi bir iddia yok. Irak’ta rotam›z
onlar, ad›na “politika” dedikleri bu vahflet tablosuyla gurur duyuyor!.. “Devam edece¤iz” diyor-
de¤iflmeyecek. Bush’la omuz omuza olmaya devam edece¤im.”
lar...Rüzgar eken f›rt›na biçer!..
Müjde; Avrupa Birliği genişledi! Avrupa Birliği, aras na 10 yeni ülkeyi katarak genişledi. 1957 de 6 ülkenin temellerini att ğ AB, bugün 25’e ulaşan üye say s yla, s n rlar n Rusya’dan Doğu Akdeniz’e kadar genişletti. Genişlemenin şatafatl kutlamalar Dublin de yap ld . “Aile fotoğraflar ” çektirildi. “Avrupa için dualar” ad yla törenler düzenlendi. Kutlamalarda konuşan AB Komisyonu Başkan
Romono Parodi “Genişlemenin hem yeni kat lacak ülkeler hem de eski üyeler için büyük bir ekonomik getirisi olacak” dedi.
Genişlemenin düşündürdükleri... Bu “ekonomik getiri”nin kaynağ n herkes çok rahat görüyor olmal . Gerçi süslü gösteriler, kulağa hoş gelen sözlerle cilalanan bir görüntü var ortada. Olaya, cilal perdeyi biraz aralayarak bakal m. Genişleyen AB’nin yeni pazar/paylaş m alanlar na yat r m için 40 milyar 800 milyon euro para yönlendirilmiş. Ve yat r m yapan çokuluslu şirketler 2011 y l na kadar vergiden muaf tutulacak. Buradan doğan “kay-
nak” aç ğ , o ülkenin emekçilerinin s rt na bindirilecek. Sermaye birikiminin üretim üzerinden dolaş ma sokulmas , kendini yeniden üretirken vergiden muaf tutulmas , AB emperyalizminin krizden s yr lma manevras nda bir soluk borusu. Bu yeni durum üzerinden Siemens üretiminin bir bölümünü Macaristan’a taş ma karar ald . Karar, o fabrikada çal şanlar aç s ndan işsizlikle boğuşmay getirecek. Bugün Siemens’in bir işletmesi, yar n daha fazlas . (Devam 4. sayfada)
Dünya 2 Yaflanacak
O
K
U
R
E
K
T
U
P
L
A
R
Gazetemiz 7. say s n geride b rakt . Yedi say , bir gazete için birçok boyutuyla “emekleme dönemi” olarak değerlendirilebilir. “Nas l bir gazete ç karmal y z?” sorusuyla birlikte koyduğumuz temel ölçütleri tutturmaya çal şt k. “Farkl olmak” idi esas iddiam z. Bizden önce, bizimkine benzer hedeflerle ç kan yay nlar n çeşitli noktalarda yaşad ğ t kanman n üstüne ç kmak istedik. Bir e-mail düştü internet adresimize. Uzaklardan, taa Türkiye’den. DİSK Birleşik Metal-İş Sendikas% Uluslararas% İlişkiler Uzman% Gaye Y%lmaz göndermiş. G. Y lmaz, mücadelenin sendikalar cephesinde uzun y llard r emek harcayan bir insan. Bu sayfam zda okuyacağ n z k sac k e-maili, çok şey ifade ediyor bizim için. Henüz işin baş nda olmam za rağmen, y llar n birikimine sahip yay nlara örnek olarak gösterilebilecek bir düzeyde olduğumuzun düşünülmesi çok sevindirici. Teşekkür ederiz. *** Birçok okurumuzdan, çal şma şevkimizi art ran yorumlar gelmeye devam ediyor. Bunlar kuşkusuz çok değerli. Fakat biz emekleme dönemini h zla geride b rak p yürümek, hatta koşmak istiyoruz. Bunun için elimize daha fazla say da mektup ve yaz n n ulaşmas n bekliyoruz. Daha da önemlisi, gazetenin bütününe dair değerlendirmelere ihtiyaç duyuyoruz. En çok hangi sayfay beğendiğinize, ilginizi çeken konulara, aray p da bulamad klar n za, daha detayl işlenmesi gerektiğini düşündüğünüz yaz lara dair yormular n z bekliyoruz. “Kad n” ve “Gençlik” sayfalar n n istenildiği kadar gelişkin olmad ğ n n siz de fark ndas n zd r. Biliyorsunuz biz,“okurlar taraf ndan ç kar lan bir gazete” olmay hadefliyoruz. Kad n ve genç okurlar m z, bu sayfalar sizilerin katk s ve sahiplenmesi oran nda verimli hale gelecek... *** Madem ki şimdiye kadar hiçbir yay n n yakalayamad ğ gelişkin bir çizgiyi yakalad k, mümkün olan en geniş okur kitlesiyle buluşmay da hakediyoruz. Bildiğiniz gibi, gazeteyi herhangi bir dağ t m şirketine vermek yerine, elden dağ t m esas ald k. Bunu, okurlar m zla doğrudan iletişim kurabilmek için tercih ettik. Takdir edersiniz ki, herkese ulaşmam z mümkün değil. Okurlar m z n bu noktada devreye girmesini bekliyoruz. “Her okurumuz, ayn zamanda doğal dağ t mc m zd r. Beğeniyle okuduklar gazeteyi tan d klar na da okutmay , gazetenin kendilerine kazand rd klar ndan onlar nda faydalanmas n isteyecektir.” diye düşünüyoruz. Düşünüyoruz, çünkü baz okurlar m zla üst düzeyden yakalad ğ m z ilişkiler bizi cesaretlendiriyor. Okurlar m zdan tam da beklediğimiz ve hedeflediğimiz gibi- ileriye at lanlar oldu. Başlang çta okurumuzken, sonradan köşe yazar m z olan ve nihayet gazetemizin “mutfağ na”, yani yay n aşamas na kat l p çok yönlü katk lar n sunan arkadaşlar m z var. *** 12. sayfamizdaki “Türkiye’den mektup var” köşemizin bu ayki konuğu, sevgili Mustafa Kutlu. Hepimizi derinden etkileyen yaz s için, kendisine teşekkür ediyoruz. Sendikal Forum köşesinde, Audi işcisi dostumuz Cemil Y%ld%z’ n yaz s na yer veriyoruz bu say m zda. Dostumuz, öneri ve eleştirileriyle katk da bulunmuştu önceden. Kendisine “Aram za hoş geldin” diyoruz. Daha doyurucu ve daha gelistirici olmas aç s ndan kimi köşelerimizde farkl kalemlere yer vereceğiz önümüzdeki say larda. Emek Dünyas%, bunlardan biri olacak.
Düflündeki dü¤ümleri çözmek, sorunlar› çözmekten daha önemlidir.
kişisel ç kar düşünmeden kendime, çocuğuma ve toplumsal olaylara karş tarihsel görevimi yerine getirmek, büyük bir çaba, inanç ve kararl l k gerektiriyor. Bunu uğraş edinmek, insana ayr bir yaşam sevinci aş l yor. Bütün bu çal şmalardan sonra, günün nas l karard ğ n n bile fark na varmadan, eve gitmek için tramvay durağ nda bekliyorum. Beklerken gözlerim ve kulağ m Türkçe konuşan insanlar otomatikmen arar hale geliyor. Bir aileyle karş laş yorum, gazetemizi tan t yorum, almaya karar verdiği an tramvay geliyor ve alam yor. Bu, ben de bir üzüntü yaratt . O s rada Afrikal% biri yaklaşt
Göçmenlik olgusu tarihsel gelişmenin ortaya ç kard ğ tesadüfi bir sonuç değildir. Tam tersine iktisadi, sosyal ve siyasal gelişmelerin ortaya ç kard ğ
zorunlu sonuçlardan biridir. K%ta Avrupas%’nda veya dünyan n diğer gelişmiş kapitalist emperyalist ülkelerinde say lar
milyonlarla ifade edilen işçiler ordusunun (BM’nin verilerine göre dünyada 52 milyon göçmen var.) önümüzdeki y llarda yaşanacak toplumsal gelişmelerde oynayacaklar misyon küçümsenemez. Her ülkenin egemen güçleri kendi siyasal ve ekonomik ç karlar na uygun kavramlar öne ç kararak, istenilen yönde sonuca uluşmada epeyce başar l
olmuşlard r. Egemen s n flar göçmen işçileri, “misafir işçiler”, “yabanc işçiler” gibi kavramlarla işçi s n f ndan koparmak, s n f n gücünü bölüp parçalayarak onu güçten düşürmek istemişlerdir.
Doğduklar yerde doyamayanlar Gerçek baflar›, baflar›s›z olma korkusunu yenebilmektir.
Samimi bir denemeden elde edilen sonuç en iyi kopyadan daha de¤erlidir.
Şaşk nl kla gelen güzel duygu gazeteyi almak istediğini söyledi. Gazetenin Almanca değil Türkçe yazd ğ n belirttim. Israrla almak istediğini söyledi. Şaşk nl k içerisinde gazeteyi uzatt m. Şaşk nl ğ n yerini inan lmaz güzel duygular ald . İkinci şaşk nl ğ tesadüfen ayn tranmvaya binişimizle yaşad m. Siyah elleri aras ndaki YAŞANACAK DÜNYA daha da k rm z bir renk alarak adeta renkler harmonisini oluşturmuştu. Dikkatlice inceliyordu. Bu olay bende tarifi güç duygular yaratt . İnsan yeter ki inans n ve inanc n n arkas nda dursun. Elde edemeyeceği şey yoktur. Köln’den bir okur
Herşeyden önce, göçmenlerin üzerine karabasan gibi çöken “yabanc l k” kavram n n yaratt ğ psikolojik ruh halinden, göçmenler kurtar lmal d r. Doğduğu yerde değil, doymak umuduyla geldiği yerde göçmen konumunda yaş yor olmaktan göçmenler sorumlu tutulamazlar. B rak p geldikleri ülkelerin yönetici s n flar bu konuda sorumlu ve suçludurlar. İkinci olarak da tek tek ülkelerde yaşanan tarihsel gelişme evrelerinde ortaya ç kan işgücü ihtiyac n karş lamayan iktisadi
gelişmişlik, insanlar göçmenliğe zorlayarak uzak ülkelere yönelmeye ve ekmek aramaya mecbur b rakm şt r. Göçmenler, hak etmedikleri bu itilmişliğin pencesinden kurtar lmal d rlar. Göçmenler bulunduğu üretim alanlar nda, günlük yaşam n her sahas nda yan yana bulunan yerli emekçi kardeşleriyle dostane ilişkiler geliştirerek ortak mücadelelere yönlendirilmelidirler.
İki arada bir derede Göçmen işçiler en zor ve ağ r iş alanlar nda preste s k l r gibi sömürülerek, kapitalistlerin sermayelerine zenginlikler katm şlard r. Öyleyse göçmen emekçiler, yarat lan toplumsal zenginliklerde olduğu gibi, hayat n her alan nda da rahatl kla var olma psikolojisini yaşama hakk na sahip olmal d rlar. Göçmen işçiler, sadece üretim içinde zorluklar taş makla kalmamakta, günlük yaşam n her alan nda adeta bir kimlik bunal m yaşamaktad r. Yaşad ğ yerde yabanc , kopup geldiği yere yabanc bir durum içinde (iki arada bir derede) bocalamaktad r. Bu ac gerçeklik özellikle düşünce düzenini tahrip etmiştir insanlar m z n. Göçmenlik olgusu içinde kullan lan “yabanc l k” kavram yla burjuvazi bir taşla iki kuş vurmay hedeflemiştir. Baz dönemler işçiler aras dayan şmay
bölerken, baz dönemler krizlerin -ülkelerindeki işsizlik art ş n n temel sorumlusunun göçmenler olduğu iddia edilerekseçim malzemesi yapm şt r.
Kap m z aç k; yüreğimiz de… Berlin Ütopya Gençlikevi’nde, Nisan ay içerisinde “Pazar Kahvalt s ” ve “Türkü Akşam ” etkinlikleri yapt k. İstedik ki bunlar bizde kalmas n ve siz sevgili Yaşanacak Dünya çal şanlar ve değerli okurlarla paylaşal m. Biz Berlin’de Neuköln-Kreuzberg’in birleştiği bölgedeki Hobrech str. de kültür-sanat üzerine faaliyetler yapan, ayn
zamanda, sosyal etkinlikler düzenleyen bir kurumuz. Haftan n yedi günü; hafta içi 14.00’den, hafta sonu da sabah 11.00’den itibaren aç ğ z. Haftan n yoğun koşturmas n n yaratt ğ ruhsal yorgunluğu bir nebze olsun üzerimizden atmak için Ütopya’m z seven arkadaşlarla pazar günü toplu bir kahvalt yapt k. 40’a yak n arkadaş topland k o gün ve birlikte haz rlad ğ m z kahvalt m z yapt ktan sonra, baz s kurslar m za gelen, baz s müziğe gönül vermiş arkadaşlar m z n yeni oluşturmaya çal şt ğ müzik grubumuzun söylediği dingin ama sevgi, hasret, özlem, istemlerimizi
dillendiren içli türkülerimizle mest olduk doğrusu. Arkas ndan “Bu böyle olmaz”, deyip tutuştuk halaya! bir “tilili” çekti kad nlar m z, bir “tey-tey” naras ... Kan-ter içinde kal ncaya kadar çoştuk halaylar m zla. Ertesi gün baz arkadaşlar m z “Haftaya yine kahvalt yap yor muyuz, anlatt ğ m arkadaşlardan f rça yedim, ‘madem öyle güzel bir atmosfer vard da bize niye haber vermedin’ diye!” dedi. Kimi arkadaşlar m z da pazar sabah tutmuş çocuklar n elinden kahvalt için gelmiş. Düzenli olarak “pazar kahvalt lar ”m z yap yoruz. Berlin’de yaşayan, daha önce böylesi birliktelikleri paylaşamad ğ m z tüm arkadaşlar bekleriz etkinliklerimize. Cumartesi akşam düzenlediğimiz Türkü Akşam ’nda saat 19.00’dan 01.00’e kadar seviyeli, s cak, eğlenceli, coşkulu bir havayla tüm haftan n yorgunluğunu att k üzerimizden. Ütopya Gençlikevi/Berlin
Yaşanacak Dünya için üretken minik ad mlar Gazetemizin 7. say s n n sat ş n yaparken yaşad ğ m duygu dolu anlar ve ç kard ğ m dersleri okurlar m zla paylaşmak istedim. Bir arkadaşla buluştuk.K z
minik Açelya da yan ndayd . Yan na yaklaş nca öpücüğümü konduruverdim minik gazete çal şan m z n yanağ na. Babas yla ikisi, 8. say ya reklam almak için esnaf dolaş yorlarm ş. Önceden gazetemizi verdiğimiz kap lar tek tek çal yoruz. Daha önce evde bulamad klar m z tekrar yokluyoruz. Çoğunluğu “Teşekkür ederim, almayacağ m!”, “Benim ilgim yok!”, “Başka gazete okuyorum!” diyor. Hatta bizi bir pa-
I
Göçmenlik gerçeği ve yeni yönelim
Editörden
Hani günün alabildiğine monoton ve stresli geçtiği anlar vad r. Güne çoğu zaman hep bu tempo da başlan r. Bir işiniz vard r. 8 saat çal ş rs n z. Gün boyu çocuğunuzla ilgilenmek zorundas n z. Bütün bunlar n üstüne bir de evinizin sorumluluklar eklenir. Sonra iple çektiğim ve gönüllü olarak yapt ğ m gazete dağ t m görevim başlar. Kap kap , dolaş p insanlarla yüz yüze geliyoruz. Onlarla konuşup gazeteyi okumalar n istiyoruz. Okuyan bir toplum yaratma çabas . Tabii gazeteye, yaşama dair düşüncelerini mektuplar yla bizimle paylaşmalar bizi mutlu ediyor. Tüm bunlarla birlikte hiçbir
M
zarlamac gibi görüp, gazetemizin ad n dahi söylemeye f rsat b rakmadan kap y yüzümüze kapatanlar ç k yor. Ben çakt rmadan Açelya’n n hal ve hareketlerini gözlemliyorum. İlk kocaman katl binay
dolaş rken O, büyük bir insanm ş gibi ad mlar n bile bize göre ayarlad . Kap lar aç l p biz konuşmaya başlad ğ m zda pür dikkat bizi dinledi. Bu yan yla çocukluğundan s yr larak disiplinli çal şma yürüttü. Sonraki binalarda gazetemizi alanlar n say s düşünce “Bunlar n hepsi neden gazeteyi alm yorlar?” diye sordu. Biz geçiştirdik, “Okumay sevmiyorlar Açelya!”. Yağmur yağd ğ halde başka binala-
ra geçerken bizimle beraber Açelya da sland . Başka bir binaya geçince yine, “Bunlar n hepsi neden alm yor?” diye sordu. Bu sefer ciddi olarak cevap verme zorunluluğu hissettim. “Bak Açelya, almayanlar okumay ve gelişmeyi sevmiyorlar. Senin kadar bile hassas değiller...” diye devam ettim. Açelya’n n ikna olduğunu düşünmüyordum çünkü o çok zeki bir çocuk. Chorweiler’da toplam 5 blok dolaşt k. Benim gözüm hep Açelya’n n bizimle koridorlar
turlayan minik ad mlar ndayd . Hiç m zm zlanmad . Son iki blokta Açelya’n n gözlerine bakt m, yorgunluk ak yordu.
Ben saatin ilerlediğinden habersiz “Başka bloğa geçelim” derken babas , “Gidene kadar geç olur, rahats z etmeyelim insanlar ” deyince ayr ld k. Açelya’y gazete çal şan çevremiz bilir ama okurlar m z tan m yorlar. Açelya’m z henüz 4 yaş nda çok sevimli, zekâ ve kavrama düzeyi çok yüksek bir çocuk. Açelya o akşam bana hem coşkulu hem de duygusal anlar yaşatt . Coşkuluydu; Açelya’n n minik ad mlar nda geleceğimizi ve bizi nas l sahiplendiğini yaşad m. O bile bizim emeğimize karş n üzüldü herkesin gazeteyi almay ş na. Bu yan çok değerli. Duyguland m, Açelya’n n
o disiplinli, büyük insan gibi duruşuyla. Gazete sat ş yapt ğ m z saatler boyunca içimden “Keşke herkes Açelya gibi düşünüp, gazete sat ş n n coşkusunu yaşasa” dedim. Hayat mda bugünkü kadar etkilendiğim anlar pek nadirdir. Ayr l rken Açelya’ya, “Senin emeklerini asla unutmayacağ z Açelya!” dedim. Mesaj anlad
ve tatl gülücük att . Ben de onu kocaman öptüm. Yüreğine, zekâna, minik ad mlar na sağl k can m Açelya! Minik yaş na rağmen senden de öğrenmemiz gereken çok şeyler var. Köln
Göçmen emekçiler, yer yer fiziki şiddete kadar varan uygulamalarla karş karş ya b rak lmakta hatta daha da ileri gidilerek işçi s n f n n canla başla kazand ğ ekonomik ve demokratik haklar yeni düzenlemelerle göçmenler aleyhine çoğalt larak yürürlüğe sokulmaktad r.
Güven duygusunnu kazanmal y z Yine diğer bir handikapsa, göçmen emekçilerin kendilerine olan güven duygular n büyük oranda kaybetmeleridir. Kendi varl k koşullar n örgütleyemeyerek hiçbir toplumsal gelişmede etki sahibi olamam şlard r. Son y llarda bu güven duygusu özellikle pratiğin de dayatt ğ zorluklarla çeşitli iş kollar nda canlan yor olsa da, ileriye dönük toplumsal gelişmelerde rol oynamaya, sorumluluk almaya cesaret edebilmiş değillerdir. Bu duyguya bağl olarak göçmen bireyde bilgi körelmesi ya-
şanmaktad r. Bu genel olarak toplumun bütün katmanlar n
(emekçiler aç s ndan) sarm ş olmasa da en yoğun olan n
göçmenler ve mülteciler yaşamaktad r.
Yeni bir dünya mümkün Göçmenlerin ve mültecilerin yaşam ş olduklar güven bunal m yeni nesillere yans tm şt r. Genç beyinler, yar n n sahipleri olma sorumluluğunu ve cesaretini yitirirmiştir. Gelecek günlerin büyük başar lar n n üstesinden gelemeyecek durumda, bir hayat serüveni içinde debelenip durur hale gelmişlerdir. Bugün Almanya cezaevleri bunun çarp c göstergesidir. Cezaevlerindeki Türkiyelilerin oran ayn zamanda bütün bir toplumun geleceğinin ürkütücü göstergesi değil midir? “Yeni bir dünya mümkün” diyenlerin sesine ses vermek hepimizin görevidir. Fransa Nancay’den K. Yusuf
Merhaba arkadafllar, Yaflanacak Dünya isimli gazete ilk kez elime geçti ve gerçekten çok be¤endim. Ellerinize, yüre¤inize, eme¤inize sa¤l›k. Türkiye’deki emek örgütleri ve sol partiler, y›llardan beri benzer bir aray›fl içinde. Bence bu yapt›¤›n›z› hepsi görmeli ve ders ç›karmal›. ‹çtenlikle kutluyor, kolayl›klar diliyorum. Gaye Y›lmaz (D ‹ S K - B i r l e fl i k M e t a l ‹ fl S e n d i k a s › U l u s l a r a r a s › ‹ l i fl k i l e r U z m a n › )
Dağ evinde buluşma İsviçre’nin çeşitli bölgelerinden gelen Yaşanacak Dünya okurlar ve dostlar yla 16 Nisan Cuma akşam dağevinde buluştuk. Bu buluşmam z n iki amac vard ; birincisi gazetenin içeriğinden biçimine kadar tart şarak, onu daha da zenginleştirmenin yollar n aramak, kitlelere ulaşt rabilmenin araçlar n tart şmak ve okuyucu olarak üzerimize düşen sorumluluklar paylaşmakt . İkincisi ise, günden güne daralan sosyal ilişkilerimiz geliştirmek, ona bir halka eklemekti. İlk günkü toplant ya çeşitli kurum ve örgütleri temsil eden İsviçreli ve diğer uluslardan dostlar m z da kat ld lar. ]
Düşünce al şverişi Toplant n n ilk bölümünde gazetemizi, amaçlar n anlat p, sorular n yan tlad k. İkinci bölümde ise, İsviçre’deki sorunlara, işçi ve emekçilere, yabanc lara yönelik sald r lara karş ortak müdahale edebilmenin yollar üzerinde düşünce al şverişinde bulunduk. Yaklaş k 3 saat süren toplant çok verimli geçti. İkinci gün kahvalt dan sonra k sa bir dağ gezintisiyle güne başland . Gezi dönüşünden sonra İranl% Kürtler’in dram n anlatan “Sarhoş atlar zaman ” adl filmin gösterimi yap ld . İkinci gün öneriler ve eleştiriler dinlendikten sonra, gazetenin kitlelere ulaşt r labilmesi için yap lmas gerekenler üzerinde yoğunlaş ld . (...) Pazar günü ise etkinlik değerlendirilmesi yap ld ktan sonra “dağ evimizden” ayr ld k.
E-mail adresimiz de¤iflmifltir. yasanacakdunya@yahoo.com
Yaflanacak
Dünya
AYLIK GAZETE
Der Verein interkulturelle Wissenaustausch (Inter-Wissen e.V.) derne¤inin deste¤i ile ç›kmaktad›r. Merkez Büro: Lasallestr.54· 51065 Köln Telefon: +49-(0)221-57 92 234 - 35 · Telefaks: +49-(0)221-57 92 236 e-Mail: yasanacakdunya@yahoo.com Deutsche Bank · Konto Nr.: 343 34 55 · BLZ 370 700 24 Berlin irtibat: +49-(0)30-616 20 991 · Ludwigsburg irtibat: +49-(0)7141-643 10 79 Paris irtibat: Tel.: +33 (0) 618 07 86 18 · e-mail: pydunya@hotmail.com ‹ngiltere irtibat: e-mail: yasanacakdunya@hotmail.com
3 Dünya Yaflanacak
G
Paris’te çorba kuyruklar
Meydanlarda hay r kurumlar n n kurduğu çorba standlar ndan 1 milyon 5 bin kişi faydalan yor. Böylelikle ayakta durmaya çal ş yorlar. Geçen y l 3 milyon 300 bin kişi ASS (Özel Dayan şma Fonu) kasas ndan yararlanmak için başvurdu. Buna sokakta yaşayan insanlar dahil değil.
İşsizlik, aile facialar , boşanmalar…
Yoksulluk t rman yor K ş n bitmesiyle, Fransa dar gelirlilerinin çorba kuyruğundaki düşüş, sonbahara kadar devam eder. Bu, yoksullar n olanaklar n n artmas ndan kaynaklanmaz. İnsanlar n çaresizlik içinde kal p, başka bölgelere yönelmesiyle, 21. yüzy%lda, Paris meydanlar ndaki korkunç tabloda kendiliğinden bir düşüş yaşan r. Son beş y lda yüzde 6’l k bir art şla Fransa, AB içerisinde yoksulluğun en çok hissedildiği ülke. 3 milyonu aşan işsizlik oran yla toplumun ezici çoğunluğunda gelecek kayg s
h zla art yor.
Son y llarda yasalarda yap lan değişiklikler, zamlar, çal şanlar n al m gücünü düşürürken, dar gelirlilerin say s n
art rd . Bugün 2 milyon kişi, 579 euro ile geçinmek zorunda. 1 kişinin 862 euro ile geçinemediği koşullarda, 2 çocuklu bir aile 1216 euro gelirle ay n ortalar na zar zor ulaşabiliyor. Çal şanlar n yüzde 9’u parttime çal ş p, zor koşullarda yaş yor. Sadece Resto-Coeur (Yürek Aşhanesi) 650 bin kişiye günlük yemek dağ%t%yor.
Geçmiş y llarda asgari ücret, ev yard m ve sosyal yard mlarla ay sonunu ç karmay başaran emekçiler ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan yoksul kesim, euronun ç lg nca yükselmesiyle “modern kapitalizmin” (siz vahşi kapitalizm anlay n) çarklar aras nda ezildi. Ekonominin kötüleşmesiyle birikte aile facialar ve boşanmalar da yükselişe geçti. Fransa’daki işsizler ordusu, baz AB ülkelerinin nüfus oran yla eş değer. Krizin as l vurduğu kesim ise, başta göçmen işçiler olmak üzere, ülkeye yeni gelen s ğ nmac lar. Bir zamanlar n umudu olan Avrupa, birkaç y l sonra yoksullar n h zla çoğald ğ , yaşanamaz bir k ta olacak. Yoksullar bekleyen ac son, Fransa’da şimdiden hissedilmeye başlad bile.
“Uyum sağla ya da!..” Avrupa’n n birçok ülkesinde, birbiri ard na yeni göç ve iltica yasalar gündeme geldi. Kimisi Anayasa Komisyonu’nda onayland , kimisi ise yak n zamanda yürürlüğe girecek. Yeni yasalarla birlikte göçmenlerle siyasal nedenler yüzünden ülkelerini terk etmek zorunda kalan milyonlarca insan, yasalar n boğucu cenderesiyle iyice köşeye s k şt r ld . Y llarca “yabanc ” diye d şlanan, horlanan, ucuz iş gücü olarak kullan lan göçmenler, şimdi “uyum” bahanesiyle, yeteri kadar dil bilmedikleri için kap d şar edilme tehdidiyle karş karş ya. Ülkelerindeki iç savaşlar n ve politik bask lar n pençesinden kurtulmak umuduyla Avrupa ülkelerine gelen politik s ğ nmac lar, her an s n rd ş edilme korkusuyla yaşamak zorunda b rak l yorlar.
Dil yoksa oturum da yok Bu yaz sonuna kadar Almanya’da yürürlüğe girecek olan tasar ya göre, Almanca bilmeyen ya da öğrenmeyenlerin oturma izni uzat lmayacak.
İçişleri Bakanl ğ gizli belgelerinden bas na s zan bilgilere göre iktidar ve muhalefet partileri Almanca bilmeyen yabanc lara zorluklar getirilmesi konusunda uzlaşt lar.
Haydi Kurslara!… Y llard r Almanya’da yaşay p da az çok konuşamayanlar ve yeni s ğ nmac lar, zorunlu olarak dil kursuna gidecek. Kurslara kat lamay reddenlerin işsizlik ve sosyal yard mlar kesilecek, ard ndan da oturma izni iptal edilecek.
Uyum sağlamak şart Sarkozy taraf ndan haz rlanan yeni göçmen yasas kabul edildi. Yabanc lar n 10 y ll k oturum izni almak için Fransa’ya uyum sağlad klar n kan tlamalar gerekiyor. Öte taraftan yabanc lar n idari gözalt süreleri 12 günden 60 güne ç kar ld . Üç ayl k misafirlik belgesinin al m zorlaşt r ld . Belge, “Misafirliğin maddi dayanaklar n n ispatlanmas ” koşuluyla verilecek. Vize için başvuran yabanc la-
r n parmak izleri al n p arşivlenecek. Aile birleşimi ile Fransa’ya gelenlere hemen verilen 10 y ll k oturum izni kald r ld . Önce beş y ll k geçici oturum kart verilecek. Uyum sağlad klar n kan tlayanlar 10 y ll k oturum alabilecekler. Frans zlarla evli olanlar, bir y l n sonunda 10 y ll k oturum alabiliyorlard . Şimdi 2 y ll k oturum alacaklar. Sahte evlilik yapan yabanc lara 5 y la kadar hapis, 10 bin euro para cezas
verilecek.
“İş yoksa oturum da yok!” İsviçre’de üzerinde 1998’den beri çal ş lan taslak, 4 May s’ta kabul edildi. Yeni yasaya göre uzun süre iş bulamay p sosyal yard m alan göçmenlerin oturumlar uzat lmayacak ve s n rd ş edilecek. Aile birleşiminde çocuklar
ailelerin yan na getirebilme olanaklar k s tlanacak. Sahte evlilik yapanlara para cezas n n yan s ra, 2-3 y l hapis cezas
verilebilecek. Yabanc biriyle evlenen, ayn evde ikamet etmek zorunda kalacak. Yoksa bu evlilik kabul edilmeyecek.
Ü
N
D
E
M
Huzurevinde “huzurla” ölüyorlar Hayatlar boyunca çal ş p, vergi vererek yaşamlar n sürdürdüler. Şimdi ise yaşl l ğ n ilerleyen günlerinde huzurevlerinde açl kla, yetersiz beslenmeden kaynaklanan sağl k problemleriyle boğuşuyorlar. Evet bu gerçek, Almanya Sağl%k Kasas% MDK’dan Huber Becher taraf ndan kamuoyuna aç kland . Çoğumuzun devletin şefkatli kollar nda iyi koşullarda yaşad ğ n düşündüğümüz her 5 yaşl dan biri, huzurevlerinde açl kla boğuşuyor. Kimisi böbreğinden rahats z, kimisi kanser, kimisi felçli. Hepsi de bak ma muhtaç. Y llar n çal şarak, vergi ödeyerek geçirdiler, şimdiyse ölüme terkediliyorlar. T pk Roger Heinrics gibi. Geçirdiği kalp krizinden sonra mide sondas ile beslenmesi gerekiyordu. Yetersiz beslenmeden dolay yaşam n yitiren Roger Heinrics “huzur” evlerinde yaşanan insanl k d ş uygulamalar b rakt ğ notla hayk r yordu adeta: “Yemek çok az. Buradan ç kmak istiyorum.”
Evsizlerin say s art yor Almanya’da 400 bin kişi evsiz! Evet yanl ş duymad n z. 400 bin kişi akşam n ileleyen saatleriyle birlikte başlar n sokacak bir yer ar yor. Ekonomik durgunluğun işsizliği artmas dan dolay fakirleşmenin h z kazanmas , insanlar n daha sağl kl konutlarda yaşama hakk n ortadan kald r rken, binlercesi her geçen gün evsizlere dahil oluyor. Bu durum hay r kurumu EKD’nin raporlar yla da belgelendi. Bu y l evsiz say s n n yüzde 20 artacağ na da dikkat çeken kurum yetkilileri, yaard ma muhtaç insanlar n yaşlar n n h zla düştüğünü belirtirken, evsizlik sorununun esas kaynağ n n aş r borçlanma, uzun süre işsizlik ve boşanmalar olduğunu bildirdi.
“Giyotin” geri dönüyor. Fransa’da ölüm cezas n n kald r lmas n n üzerinden 20 y l aşk n süre geçmesine rağmen, giyotin yanl lar n n mücadelesi devam ediyor. Ancak, yasan n eski haliyle ç kmas ndan umutlar n kesmiş olacaklar ki cezan n sadece “özel” suçlar için ç kar lmas n
istiyorlar. Son olarak, 67 kişilik çoğunlukla milletvekillerinin verdiği yasa önerisi de bu yönde. Nisan ay nda meclise sunulan öneride, “Terör suçlular na karş ölüm cezas n n uygulanmas ” öneriliyor.
“Kural ve s n r tan mayan yeni bir savaş” 11 Eylül New York ve 11 Mart Madrid sald r lar n n gerekçe gösterildiği metinde “hiçbir kural ve s n r tan mayan yeni bir savaş biçimiyle karş karş ya bulunulduğundan” sözedilmekte ve “savaş zaman nda,devlet ve halk savunmas n n her şeyden
önce geldiği” belirtilmektedir. Etki alanlar n genişletebilmek için her türlü yolu deneyen imzac milletvekilleri, ölüm cezas n n kald r lmas nda önemli pay olan eski Adalet Bakan
Robert Badinter’in (Sosyalist Parti) “Terör demokrasiye karş işlenen en büyük suçtur” tan mlamas n kullan yor. Avrupa İnsan Haklar% Sözleşmesi de metinde yerini al yor. “Savaş ya da çok yak n savaş tehlikesinin olduğu dönemlerde ölüm cezas n n uygulanabilirliği” maddesine dayan l yor. “Özgürlük düşmanlar na karş hiç tereddütsüz verilmesi gereken en güçlü cevab n, ölüm cezas olduğunu” belirten yasa önerisi, geniş bir tart şma başlatt . 1993 y%l%nda da benzer bir öneri verilmiş, öneri kabul görmesede tart şmalar sonunda “toplumun güvenliği” gerekce gösterilerek “ağ rlaşt r lm ş müebbet hapis cezas ” yürürlüğe girmişti.
Petro-dolar ad na her şey mübah sesle hayk ran üst düzey yöneticilerin kazançlar katlan rken, şirket çal şanlar n n haklar birer ikişer budan yor.
İşçiye ceza yöneticiye ödül İşte örnek, ‘Dünyan n 5. büyük şirketi BP, Amerika´daki çal şanlar n n ciddi atağ ile karş laşt . Sağl k ödenekleri kesilen çal şanlar, firman n üst düzey yöneticilerinin maaşlar ndaki yüksek art ş ve ikramiyelere işaret ederek öfke ve aldat lm şl klar n dile getirdiler.’ Petrol İşçileri Sendikas% (PACE) Başkan% Keith Romig, BP’nin Londra’da yap lan y ll k toplant s nda bu gerçeği bir kez daha şöyle aç klad : “Onlar bizim sağl ğ m z ve emekliliğimiz hakk nda endişeleniyorlar. Ama bizim de endişelerimiz var.”
“Kurumsal sosyal sorumluluk” şiar yla övünen çok ortakl
dev petrol şirketlerinin gerçek yüzü ortaya ç kt . Topluma şirin ve duyarl görünmek ad na şirket politikala-
r n n alt na “kurumsal sosyal sorumluluk” mührünü basan tekelci uluslararas petrol şirketlerine yönelik eleştirilerin arkas kesilmiyor. Bu manipülatif slogan gür
Salona almad lar Yaln z Amerikan işçileri değildi endişelenen. Güvenlik nedeniyle (!) salona al nmayan 65 yaş nda 1.45 boyundaki Azerbaycanl% kad n ve diğer iki Gür-
cü-Azeri gösterici, bölgedeki yerel işçilerin kötü ödeme koşullar ndan ve Bakü-Ceyhan hatt n n çevreye vereceği zarardan şikayet etti. Bu üçlü ad na kampanya sözcülerinden Borne Scotland şunlar söyledi; “Güvenlik görevlilerine zorluk ç karmad k, üstümüz arand , sald r amaçl hiçbirşey taş m yoruz. İçeri al nmamam z n tek nedeni yöneticileri mahcup edecek sorular sorabileceğimizdi!”
Yalan söylemekten yorgun Ne varki mahcubiyet hissi, bu yöneticilerde çal şanlar na karş
değil de şirket sermayedarlar na karş ortaya ç k yor! İşte bunun örneği: Royal Dutch/Shell’in Nisan ay sonunda yay nlanan kurumsal raporun bir bölümü firmadaki skandal n boyutlar n ortaya ç kard . Şirketin ‘belgelenmiş’ petrol ve gaz stoklar n n y llard r gerçeğinden fazla olmas , yani şişirilerek gösterilmesi ve bu konuda en üst düzey yöneticilerin gerçeği bildikleri halde düzenli,
bilinçli ve örgütlü olarak yalan söyledikleri raporla belgelendi. Yönetim kurulu başkan ile keşif ve üretimden sorumlu genel müdürün istifas ndan sonra, sermayedarlar dava açma haz rl ğ na giriştiler. Keşif ve üretim müdürü Van de Vijver ‘yalan söylemekten hasta ve yorgun düştüğünü’ söyledi. Ama rapor, bu yorgunluğun onun ayn şeyi srarla yapmas n engelleyemediğini belgeledi. Dahas , yönetim kurulunun konuyu bildiği halde, soruşturma ve inceleme yapmad ğ ve böylelikle yat r mc lar yanl ş yönlendirdiği için, kanun d ş
say lan bu davran şlar n üstünü örttüğü belirlendi. İşte bir perdeleme ve aldatma arac olan ‘kurumsal sosyal sorumluluk’ denen kavram, işte onu gülümseyerek pazarlayan ve yalanlar n n maaş ve ikramiye olarak paraya tahvil eden sald rgan yöneticiler, işte kârlar n n azalmas ve prestijlerinin sars lmas korkusuyla dava açmay geciktiren sermayedarlar. Ve işte onlar n çürümüş, vahşi kapitalist sistemi!
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
(baştaraf birinci sayfada)
İnsanl k, ayağa kalk!.. Sorgulaman z güncel olanla s n rl kalmaktan ç kar p daha geniş bir çerçeveye oturtabilir, örneğin savaşlar n yozlaşt r c sonuçlar ya da “Bat uygarl ğ ” olarak adland r lan sistemin “uygarl k taş ma” misyonunun gerçekte nas l çürütücü emperyal bir karakter taş d ğ na dair tezler geliştirebiliriz… Bunlar n hepsi belli bir doğruluk ve geçerlilik taş r. Gerçekten de o fotoğraflarda hem günceli hem de tarihsel olan ayn kare içinde bulabilirsiniz. Örneğin hem Irak’taki işgalin gerçek yüzünü hem de emperyalist fetih ve yay lmac l ğ n genel karakterini görebilirsiniz. O karelerde hem bugünkü Bush yönetiminin gerçek yüzü vard r, hem de gelmiş geçmiş bütün yönetimleriyle ABD’nin gerçek yüzü… Emperyalist sömürü ve yağma amac yla girişilen bir sald rganl kla, ulusal ve sosyal kurtuluş için silaha sar lmak aras ndaki farkl l klar n yok say lmas n bir an için görmezlikten gelerek “Bütün savaşlar kirlidir” tezinin doğrulanmas da vard r, tek baş na teknolojinin veya biçimsel bir demokrasinin “uygarl k” anlam na gelmediğinin doğrulanmas da… İnsanl ğ n sürüklendiği noktay görün… Fakat o fotoğraflarda bütün bunlar n yan nda, bunlardan daha fazla birşey var: İNSANIN ALÇALMASI ve ALÇALTILMASI…O fotoğraflara bu gözle bir kez daha bak n: İNSANLIĞIN SÜRÜKLENDİĞİ NOKTANIN FOTOĞRAFLARIDIR O FOTOĞRAFLAR! Dikkat ettiyseniz, fiziki ac lar çektirmenin yan nda, psikolojik bir aşağ lama ve ac çektirme var o fotoğraflarda. Her biri birbirinden iğrenç o uygulamalara maruz kalan tutsaklarda, psikolojik bir çöküntü, güçsüzlük ve değersizlik duygusunun yarat lmak istendiğini bir bak şta anl yorsunuz. ( Zaten Türkiye de dahil dünyan n her yerinde bütün işkencecilerin temel hedeflerinden biri, hatta birincisi budur. İşkenceci, bu çöküntüyü yaratmay başard ğ
zaman, diğer istediklerine kolayca ulaşabileceğini bilir.) “Gücün” karş s nda zavall ca bir çaresizlik duygusunun ç kmaz na sürüklenen tutsaklar n bir ‘et y ğ n na’ çevrildiklerini görüyorsunuz. İnsanlar bu noktaya getirdikten sonra, 8-10 tanesini ç r lç plak birbirinin üzerine y ğ p, tepelerinde s r tarak poz veriyor iki işkenceci ya da boyunlar na tasma bağlay p yerlerde sürükleyebiliyor. İşte bu kareler, ad na “Yeni Dünya Düzeni” denilen emperyalist uygarl ğ n (!) tüm insanl ğ
getirmek istediği çizginin resmidir. Bütün o “önleyici savaş” doktrinleri, devletin yeniden yap land r lmalar “terörle mücadele” ç ğl klar , kendi yasa ve kurallar n n dahi hiçe say l ş , Filistin’de örülen duvarlar,… tüm dünyay
kaba kuvvet, tehdit ve gözdağ yoluyla bu hizaya getirmek içindir. O fotoğraflara iyi bak n! Yüzünde iğrenç bir s r tma ve elinde sigarayla pervas zca poz veren ABD’li kad n asker veya kafas na kukuleta geçirilip elleri arkadan bağlanm ş savunmas z Irak’l n n üzerine işeyen İngiliz askeri ile kurbanlar aras ndaki ilişki, emperyalist burjuvazinin dünya halklar ile kurmak istediği ilişkinin resmidir. İşkence ve eziyeti dahi “özelleştirme” ile yetinmeyip, “olağan” bir işmiş gibi fotoğraflay p videoya çekebilecek kadar düşkünleşmiş bir çürüme, “modern bat uygarl ğ ” olarak adland r lan emperyalist sistemin insanl ğ getirdiği noktan n resmidir! Bugün insanl k, yüzy l önce bilimsel bir öngörü olarak dile getirilen bir kavşaktad r: “Ya barbarl k içinde yok oluş ya da sosyalizm!”. “ABD öncülüğünde yeni dünya düzeni” denilen modern barbarl ğ n geldiği nokta, Irak’ta bir kez daha fotoğraflanm şt r. O fotoğraflar iğrenç bulan, bakarken tüyleri ürperen ve içine sindiremeyen insanl k; iş işten daha fazla geçmeden ayağa kalk!
Alman aileler borçla yaş%yor Alman tüketici koruma dernekleri taraf ndan yap lan araşt rmaya göre 2003 y l nda 1 milyon 670 bin Alman icraya verildi. “Bar ş ve Değişim İçin Cesaret” slogan yla Alman emekçilerine empoze edilen Agenda 2010’nun sosyal y k m paketi olduğu, yaşam standartlar n n h zla dibe vurmas yla aç ğa ç k yor. Yaşayabilmek için bankalardan faizle kredi çekenlerin geri ödemekte zorland klar ortaya ç kt . Borçlanman n önemli sebeplerinin baş nda, işsizlik, boşanmalar ve hastal k nedeniyle yap lan harcamalar n geldiği belirlendi. ***
Bizimle uğraşmay%n!.. Almanya Düsseldorf’ta, VdK sosyal kuruluşunun düzenlediği protesto gösterisinde emekliler biraraya gelerek, hükümetin emeklilik ve sağl k politikas n eleştirdi. Emekliler, “Kesintilere son-emeklilik ve sağl kta tek tarafl yükümlülüklere karş y z” slogan alt nda ortak taleplerini dile getirdiler.
Dünya 4 Yaflanacak
D
Ü
N
Y
Amazon’un sat c çocuklar Meyve yüklü çocuklar
Bulunduğumuz Belem şehrinde Amazon Ormanlar%’n rahatl kla görebiliyoruz. Yemyeşil, gelinlikler içinde bir kad n gibi dikiliyor karş m za; o denli çekici, bir o kadar da ürkek. “Uygarl k” ad na insanlar n tecavüzüne uğram ş ve hala uğramaya devam eden, çekingen bir şekilde sevgilisini bekleyen bir genç k z... Homeros’un efsanesi geliyor akl ma: Troie savaş nda kraliçelerini kaybeden Amazonlu kad nlar oraya buraya dağ l rlar. Y llar sonra, İspanyol ya da Bask’l bir grup Amazon k y lar nda ilerlerken, içlerinden
biri uzaktan bir kad n görür ve arkadaşlar na dönüp “Aaaa bir Amazon kad n !” der. O günden sonra dünyan n akciğeri olan bu güzelim ormanlar n ad
Amazon olur. Gemi, Brezilya Amazonu’nun başkenti olan Manaus şehrine hareket ettiğinde, gece çoktan çökmüştü. Ertesi gün Rio de Tapajos nehri üzerindeydik ve günlük güneşlik bir hava vard . Aral k ay nda başlayan yağmurlar, mart ay na kadar durmadan devam ettiği için bu nadir bir olayd . Biraz güneşlenebilmek için ikinci kata ç kt m.
Henüz 15 dakika geçmemişti ki korkunç bir gürültü ile irkildim. Geminin iki taraf na ne olduğunu anlamad ğ m bir şeyler çarpm şt . Ne olup bittiğini anlamak isteyen yolcularla birlikte ben de geminin kenar na yöneldim. İlk izlenimim, talihsiz bir kaza olduğu yönündeydi çünkü geminin her iki kenar ndaki küçük teknelerde yaşlar 9-11 aras nda değişen dört çocuk vard . Bunlar n Amazon’un sat c
çocuklar olduğunu sonradan öğrendim. Nehir üzerinde, küçük kay klar nda müşteri yolu gözleyen bu çocuklar n yükü, meyve ve tropikal bir yiyecek olan Palmito idi. Kay klar n
bağlad ktan sonra h zla gemiye ç k p sat şa başl yorlard . Cesaretlerine, gemiye ç k şta gösterdikleri çabukluğa hayran olmuştum. Çocuklardan birinden iki kavanoz palmito ald m. Çocuk 1 real daha istedi (1 euro = 3.5 real). Nedenini sordum, “Başkas için çal ş yorum, 1 real bana kal yor” dedi.
Söyle Kuran’a ev bulsun “Müslüman toplumunun korkular›n› ta içimde hissettim.... Madrid flimdi bambaflka bir kent görünümünde, ‹spanya’n›n baflkenti z›rh›n› kuflanm›fl...”
11 Mart sald r s ndan sonra İspanya’da yaşayan müslümanlar üzerindeki bask alabildiğine artm ş; ev bask nlar , gözalt lar, sorgu ve tutuklamalar birden bire hayatlar n n bir parças olmuştu. İşe gitmek ya da günlük ihtiyaçlar n karş lamak için sokağa ç kanlar dahi çevirip sorgulayan İspanyol polisinin uygulamalar ndan çekinen müslümanlar, zorunlu olmad kça evlerinden ç kmaz olmuşlard .
“Çarşafl ” gazeteci Müslümanlar n, polisiye bask lar d ş nda, günlük yaşamlar nda ne gibi uygulamalarla karş laşt klar n merak eden Küba as ll yazar ve gazeteci Lisette Bustamante, çal şt ğ La Razon gazetesi ad na bu durumu araşt rmaya karar verir. Önce inançl ve ibadetine bağl müslüman görüntüsüne
girmek için çarşaf giyer, sonra da 72 saat sürecek olan Madrid gezintisine ç kar. Sokaklarda kendisini hor görenler de olur ac yanlar da. Baz lar n n itip kakmas na maruz kal r, baz lar ndan sayg görür. İşte yaşad klar ndan baz lar : Leganes semtine bulunan, 11 Mart zanl lar n n yaşad ğ ve polis taraf ndan sar ld klar n
anlay nca havaya uçurulduğu iddia edilen evin yak nlar na kadar giderek bir banka oturur. Semt sakinleri, y k lan evden geriye kalanlar n kald r lmas
işini seyretmektedirler. Bankta oturanlar yavaş yavaş kalkmaya başlarlar; kimi suçlay c bak şlarla bakar kendisine, kimi de “Nas l buraya kadar gelmeye cesaret ediyorlar şaş yorum” diyerek bildirir tepkisini. Birkaç dakika içinde, bankta yapayaln z kalm şt r.
“Terörist gibisiniz” Taksi çevirmek ister, binemez. Boş olmalar na rağmen iki taksici talebini reddeder. Bir semtte örtülü müslüman kad nlar görünce biraz rahatlar, onlar n dostluk ve merhamet dolu bak şlar na s ğ n r. Atocha İstasyonu’nda sald r
kurbanlar için mum yakmak istediğinde yaşl bir İspanyol kad n n tehditkar sesiyle irkilir : “Gidin de mumu kendi memleketinizde yak n çünkü siz de bir terörist gibisiniz!”. Eğitimine uygun iş bulma çabalar da ayr mc l ğ n sert yüzüne çarpar çarşafl gazetecinin. İş bulmak için bir ajansa gi-
der. Görevliye diplomalar n
gösterir. Görevli, laf doland rmadan “Diplomalar n za rağmen, temizlik işi d ş nda iş bulman z mümkün değildir!” cevab n verir. Güçsüzlükle kar ş k bir ac
duyar içinde Bustamante. Ajanstan ç k şta bir yayan n hakaretlerini sineye çekmek zorunda kal r. Karş ya geçmek için yeşil ş ğ n yanmas n beklerken, ayaklar n n birkaç santim yan na tükürülmesine de tahammül eder. Girdiği bir mağazada sürekli gözalt nda tutulur, her hareketi izlenir.
Z rh n kuşanan kent “Müslüman toplumunun korkular n ta içimde hissettim” diyor 72 saatliğine müslüman olan gazeteci. “Bu süre zarf nda hayat m değişti”. Bütün bunlar n sorumlusu 3 günlüğüne de olsa üzerine geçirdiği çarşaft r. Çarşaf sayesinde değersizleşmiş, gözden düşmüş, suçlamalara maruz kalm şt r. Bu üç gün içinde kiral k ev ilanlar ndan birine de başvurur. “Ben de sizin gibi İspanyol’um ama inanç olarak Kuran’ ve İslam’ seçtim” diye başlayan bir girişten sonra eve talip olur kibarca. Ev sahibinin cevab beklediğinden de aç kt r: “Başvur Kuran’a ev bulsun sana!” L. Bustamante “Madrid şimdi bambaşka bir kent görünümünde, İspanya’n n başkenti z rh n kuşanm ş durumda” tespitini yap yor röportaj nda.
Dünya’n›n Sokaklar›...
Metin Ye¤in
Ahh rakamlar ve istatistiksel bilgiler, sizi zaten hiç sevmedim! Kamera, fabrika müdürünün anlatt klar n kaydederken benim anlad ğ m, krizin kendi iradeleri d ş nda yaşam sarsmas na rağmen onlar n hâlâ ayakta kalabildikleri. Başkan kenarda konuşman n bitmesini bekliyor. Bizi al p fabrikan n başka taraflar n gezdirecek. Hemen arkas ndaki duvarda kooperatifin koca bir afişi var. Bir tarafta mayosuyla bir Latin güzeli, elinde kocaman bir c vata tutuyor ve arkas nda ona s rt n vermiş, 1.50 boyunda bizim Başkan. Elinde koca bir in-
giliz anahtar . Bir James Bond afişinin güzel bir uyarlamas . Fabrika müdürü de dahil hepimiz say lardan s k ld k. Sözlerini bitirir bitirmez “mate” içmeye başl yoruz. Müdür de zaten işgalden önce fabrikada mühendis olarak çal ş yormuş. “O zaman patron için çal ş yorduk. Şimdi ise işçiler için... kendimiz için... Tabii ki ölçülerimiz değişti ve asl nda kriz bu yoğunlukta sürmeseydi daha da başar l olabilirdik. Yaşam koşullar m z daha da iyileştirebilirdik. Hatta iş saatlerini k saltarak, hem yeni işçi arkadaşlar için yer açarken hem
de biz daha az çal şarak kendimize ay rd ğ m z zaman çoğaltabilirdik.” Benim gözüm yine arkadaki afişe tak l yor. Başkana soruyorum. Başkan d ş nda herkes gülüyor. “Yoldaşlar yapt ” diyor yine utangaç. “Hadi gidelim yanlar na.” Müdürü say lar n baş nda b rak p ç k yoruz. Bütün fabrikalar n labirentlerine benzer labirentlerden geçiriyoruz. Büyük presleri tepeden gören, tellerle çevrili koridorlar katediyoruz. Bir merdiven ç k p preslerin görüntülerini henüz kaybetmişken, bir resim sergisinin ortas nda
A
Vanunu art k serbest
Nehir boyu sefalet Okul çağ nda olmalar na rağmen okul yüzü görmeyen, üstelik de 1-2 real kazanmak için hayatlar n tehlikeye atan bu çocuklar, Amazonlar’ n en eski yerlilerinden olan Cabulos kabilesindendi. Nehir boyunca göze çarpan, elektriği ve suyu olmayan, derme çatma kurulmuş, sağl ks z, tahta evlerde yaş yorlard . Bu durumun tek sorumlusu yoksulluktu. Bu yüzden çocuklar bu şartlarda çal ş yor, yaş küçük k zlar da fahişelik yap yorlard . Devlet başkan Lula’n n “zero forme-s f r açl k” kampanyas ikinci y l nda. Kendisine bel bağlayanlara “Hata yapmaya hakk m z yok, çünkü dünya bize bak yor” demişti. Ancak, açl k ve yoksulluğun “nehir boyu” olduğu bu yöreden geçerken “Ya kampanya bu bölgeye kadar ulaşamam ş ya da Lula hata yapma hakk n kullan yor” dedim kendi kendime. Tilliy Ersu
rarak İsrail’e getirmişti. Ona yoğun işkence, bask ve tecrit uygulad . Vanunu,18 y%l tek baş na, zor koşullarda yatarak bedel ödedi insanl k ad na. Çal şt ğ Dimona Nükleer Araşt%rma Merkezi’nde üretilen atom bombas s rlar n
The Sunday Times’a satmas yla dünyada olay yaratm şt . Vanunu salt s rlar devşirmekle kalmad . O’nun üniversite y llar nda Filistinli gençlerle kurduğu ilerici gizli örgütle Yahudi gençler aras ndan öne f rlamas , İsrail yönetimini uluslararas arenada zor duruma soktu.
11 y l işkence Ağ r bedeller ödeyerek d şar ç kt Vanunu fakat yine tutsak. Bu kez de istedikleriyle görüşme ve seyehat etme özgürlüğü elinden al narak serbest b rak ld . İsrail yönetimi Vanunu’yu, 1987 y l nda Roma’dan kaç -
Vanunu, yapt ğ bu işlere, içine düştüğü kimi yanl şlarla gölge düşürdüyse de yapt klar
insanl k ad na değerlidir. Ortadoğu’da kitle imha silahlar n gizlice üreten İsrail, yalanlar ortaya ç k nca, tüm h nc n Vanunu’dan ald . Vanunu, yatt ğ 18 y l n 11
y%l%n% işkence alt nda geçirdi. İsrail bu bilim adam n n beynini dünyadan yal tmaya yeltendiyse de başar l olamad . Vanunu’nun serbest b rak ld ktan sonra yapt ğ ilk aç klama, İsrail’de yine şok etkisi yaratt çünkü Vanunu, bunca tecrit ve işkenceye karş n pişman olmad ğ n aç klad . İsrail devleti ona “vatan haini” demeye devam ediyor. Vanunu, evinde göz hapsinde kalacak, kimseyle mülakatta bulunmayacak ve 1 y l yurtd ş na ç kamayacak. Necef Çölü’nde yer alt nda kurulu Dimona Nükleer Araşt rma Merkezi, insanl ğ n sonunu getirecek nükleer atom başl klar üretmeye hala devam ediyor. Fakat İsrail’in as l korkusu, yeni Vanunu’lar n ortaya ç kmas . Vanunu pişman değil. İsrail’in kirli yüzü ve kanl elleri insanl ğ n yüz karas olarak tarihteki yerini korurken, Vanunu’nun zafer işareti, esin kaynağ olarak tarihte yerini ald .
Müjde; Avrupa Birliği genişledi Birliğin böylece yeni ve eski üyelerinin işçileri aras nda bir rekabet ve ücret fark ortaya ç kacak. Yenilerde çal şma süresi 40 ile 43 saatleri aras nda. Bu ülkelerde çal şan işçilerin ald ğ
ücret eski AB ülkelerindekilerin ortalama onda biri-ikisi kadar. Yani daha fazla çal şmayla, ayn
standarttaki ürünlerin daha ucuza mal edilmesi.
be, “Genişlemeden sonraki dönem engebeli ve çetin olacak” belirlemesi yaparken, Avrupa Politikalar% Merkezi’nden Ben Crum ise, “Bu y l n ikinci döneminden sonra bir hayli sorunla karş karş ya kalacağ z” diyor.
m oynamas gerektiği, yoksa at l bir güç olarak m kalacağ
konusunda 30 y%ld%r veremediği karar refarandumla netleştireceğini aç klad . ABD, İngiltere üzerinden AB içerisine politikalar n taş maya
Genişlemenin doğuracağ başka bir sonuç “Avrupa Birliği; mallar n, hizmetlerin ve insanlar n serbest dolaş m üzerine kurulmuştur” anlay ş kafalara yerleştirilmiş. Oysa “serbestlik”, Birlik’te ekonomik-politik yönlerden egemen durumda olan devletler ve onlar n tekellerine tan nan bir serbestliktir. Birliğin üretimi daha geri ülkelere doğru kayd rmay , hiçbir formaliteye gerek kalmaks z n serbestleştirmek, AB’deki büyük sermayenin daralm şl ğ n
ve baş n
ABD’nin çektiği sermaye gruplar yla rekabet edebilirliğini art rmak için zorunluydu. Öte yandan birlik üyesi devletler, yeni kat lanlar n vatandaşlar na, dolaş m ve çal şma serbestliğini k s tlay c yasalar koydular. Bunlardan birisi, serbest dolaş m hakk n n, kimi ülkelerde ancak 7 y l sonra, -o da, üyelik koşullar na “tam uyumu” sağlamak koşuluyla- tan nmas .
Avrupa Birliği’nde ittifaklar ve iç çelişkiler Avrupa Reform Merkezi Direktör Yard mc s Heather Grab-
yap lacak. Birliğin genişlemesinin hemen ertesinde yap lacak olan seçimler, “ipleri elde tutma” hesaplar nda önemli bir yer tutuyor. Genişleme öncesinde Parlamento’nun üye say s 626 idi, şimdi bu say 788’e ç kt . AB’de Ortak Güvenlik ve Savunma Politikas% ekseninde bir güvenlik stratejisi temel al n yor. Parlamento, bu stratejinin uygulanmas na öncülük ediyor. Avrupa Para Birliği, Avrupa Merkez Bankas% ve euronun istikrar n n korunmas , Parlamento’nun önemli görevleri aras nda. AB’nin güven kaybetmesinin Parlamento seçimlerine de yans mas bekleniyor.
Avrupa Birliği’ne güven çözülüyor Avrupa’da büyüyen ekonomik durgunluk ve artan işsizlik AB’nin cilas n dökmeye başlad . Genişleme öncesi aday ülkelerde yap lan referandumlardaki sonuçlar, kopart lan yaygaray boşa ç kart yor. Genişleme için oylama yap lan yerlerde halk n yaln zca yüzde 50-55’i refaranduma kat ld . Genel olarak bunlar n yar s da “hay r” dedi.
Vaat edilen cennet Olas sorunlara haz rl k kapsam nda Schöder, Chirac ve Blair, Berlin’de bir toplant
yapt lar. Almanya ve Fransa, AB içerisinde egemenliklerini pekiştirmeye çal ş rken, ABD’nin müttefiği İngiltere de bundan geri kalmak istemiyor. İngiltere, AB içerisinde başa
çal ş rken, Türkiye’nin üyeliği için bast r yor. Bu durumu bilen AB, Türkiye’nin üyeliğini geciktiriyor. Önümüzdeki dönem bu çat şk ve çelişkiler artarak devam edecek.
AP seçimlerine az kald AP seçimleri 13 Haziran’da
AB ülkelerinde peş peşe ç kart lan sosyal y k m paketleri sonucu ilaç paras ödeyemediği için Almanya’da hastane kuyruğunda ölen Günter Walter, açl ktan ölen Roger Heinrichs ve daha niceleri... Kendi ülkelerinde yaşam cehenneme çevirenler nas l olur da başka ülkelere cennet vaat edebilir?..
Arjantin işgal fabrikalar -2 buluyoruz kendimizi. Makinelerin gürültüleri olmasa, labirentler başka yere taş nd zannedeceğim. İki işçi, s rtlar nda tulumlar yla önümden geçip gerçekliği pekiştiriyor. Ellerinde k r lgan kadehler yerine bezlerle parlatt klar rulmanlar taş yorlar. Bir başka kap y aç yor Başkan. Büyük bir atölye. Duvarlar na yaslanm ş yar s boyal tablolar, çekiçlenen heykeller, kurumaya b rak lm ş çamur masklar var. Kad n ve erkek sanatç lar, içeri girişimize ald rmadan işlerine devam ediyorlar. Gökyüzünü boyamak için boyalar kar şt r yorlar. Keskiler inip kalk yor kaya parças n n üstüne. Tepeye tutturulmuş koca bir kuş kanad n (bir tiyatronun de-
koru olsa gerek) tellerle örtmeye çal ş yorlar. Anka kuşudur bu. Başkan n yer ald ğ afişi yaratan ironiyi daha iyi anl yorum. Kuşun kanad n örmek için, yar m kalm ş bir heykeli alt na itiyorlar. Tepesine güzel bir k z t rman yor. Ellerinin becerisi güzelliği ile yar ş r. H zl h zl gidip geliyor örülen tel. İşgal fabrikas n n işçi sanatç lar iş baş nda. Serigrafi yapanlar n baş na gidiyoruz.“İşte bu yoldaşlar yapt afişi” diyor Başkan. Muzip bir gülümseme yay l yor yüzlerinde. Boyunlar ndaki bandanalara ellerinin boyas n silip bizimle tan ş yorlar. Afişte ki Latin güzeli ile de tan şma umuduna kap l yorum! Sohbete başl yoruz.
“İşgalin ilk gününden itibaren nas l destek olabileceğimizi düşünüyorduk. Fabrika kriz nedeniyle zaten tam kapasite ile çal şam yordu. Bu yüzden önemli bir kesimi kullan lam yordu. Ayr ca bütün fabrika binalar sanat etkinlikleri için çok uygun bir aland . Bu şekilde burada ekinlikleri yapma fikri doğdu. Bu fikri arkadaşlarla paylaşt k. Onlar hemen benimsediler çünkü zaten zor günleri ve işgali birlikte omuzluyorduk. Böylece işgal meşrulaşmadan önce, işçilerin ve sanatç lar n birlikte hareket etmelerini, dayan şmalar n daha da güçlendirdik. Bunun iki taraf da güçlendiren, besleyen yönleri var.
Daha sonra burada heykel ve resim sergileri açt k, tiyatro oyunlar oynad k yani gördüğünüz gibi buraya yerleştik...” Kanad art k bitirdiler. Üstünü rengarenk bir kumaşla kapl yorlar. Yar m kalan heykeli eski yerine taş y p, dokunulmam ş izlenimi yarat yorlar. Heykelin tepesine t rmanan k za, “Heykele t rmand ğ n ihbar ederiz” tehditleriyle kahve yapt r yorlar. Gülüyorlar. “Buradaki çal şmalar m zla hem işgal fabrikas kazan yor hem de biz yaşam n gerçeğinden besleniyoruz. Yani burada gelişkin bir FABRİKA KÜLTÜRÜ yarat yoruz.” Devam edecek
5 Dünya Yaflanacak
E
M
E
K
D
Ü
N
Y
A
S
I
Fransa’da özelleştirme sald r s Çarklarda işçi kan
Sendiikal Forum Cemil Y ld z
Almanya’da sendikal hareketin doğuşu 1800’lerin baş ndan ortalar na doğru Almanya’da küçük zanaatç işletmelerden, giderek sanayi üretimine geçiş, kapitalist ekonomik gelişmeyi de beraberinde getirdi. Çal şma koşullar ve ücretler yaln zca işverenler taraf ndan belirleniyordu. Hiçbir hakka sahip olmayan işçiler, günde 14-16 saat çal şmaktayd lar. Bu yoğun işgücü sömürüsü kad n ve çocuklara da aynen uygulanmaktayd . Bu şartlar alt nda çal şmalar na rağmen ellerine çok az para geçmekteydi, bununla sağl kl bir yaşam sürdürmeleri imkans zd . Sağl k koşullar n n kötüleşmesinden dolay orduya yeterli askeri güç sağlanamad ğ ndan bir generalin önerisi üzerine 1839’da Preussen’de gençler için Anayasal Koruma Karar ’ ç kar ld . Buna göre 9 yaş ndan küçük çocuklar n düzenli olarak fabrika ve madenlerde çal şt r lmas yasakland . Ayr ca 16 yaş n doldurmam ş olanlar n günde 10 saatten fazla, pazar günleri ve bayramlarda çal şmas da yasakland . Fakat bu kararlar denetleyen ve takip eden herhangi bir müessese yoktu. Ayr ca bu kararlar ticaret esnaf ve tar m sektörünü kapsam yordu. Geçimlerini sağlamak için işgücünü üretim araçlar
üzerinde özel mülk sahibi olanlara satan işçilerin, kendi haklar n koruyacak örgütlenmeleri yoktu.
İlk ad m İlk olarak 1840’larda baz bölgelerde işçi eğitimi dernekleri kuruldu. 1848 devrimi, işçi ve zanaatkarlar n bölgeler üstü örgütlenmesinin koşulunu yaratt . İşçi dernekleri, federasyon çat s alt nda birleştiler. Ancak devrimin yenilgisiyle yasaklanan işçi örgütlenmeleri, 1860’lar n baş nda, öncesine göre daha güçlü ve bilinçli bir şekilde dernekleşmeye gittiler. 1861 y l nda baz bölgelerde koalisyon yasağ n n kald r lmas yla sendikalaşman n önü tekrar aç ld . Sendikalar meslek odalar
olarak faaliyete geçtiler. Matbaa, terzi ve tütün sendikalar , hem haklar koruma hem de mücadele örgütüydü. Hastal ğa, iş kazas na ve işsizliğe karş yasal koruma olmad ğ için, sendikalar kendi üyelerine yard mlaşma müesseseleri kurmaya çal ş yorlard , ayn zamanda da iş koşullar n n düzeltilmesi için de mücadele ediyorlard . Sendikalar güçsüz olduklar
için grevlerle yeterli başar elde edemiyorlard .
Sarkozy’nin “süper bakan” olmas›yla birlikte özellefltirmelere h›z verildi. Uzun süredir Fransa’n n gündeminden düşmeyen özelleştirme dalgas , EDF(Fransa Elektrik Kurumu) ve GDF’nin (Fransa Gaz Kurumu) özel statülerinin değiştirilmesi ve özelleştirme çabalar ile birlikte tekrar tart ş lmaya başland . Bilindiği gibi Fransa’da sağc
hükümetin işbaş na gelmesinden sonra özelleştirme sald r s
yoğunlaşm şt .
Talan hükümeti Yerel seçimlerde yenilen darbe ile birlikte Sarkozy’nin ekonomiden sorumlu “süper bakan” olmas ndan sonra ise buna h z verildi. Fransa’da EDFGDF’in yan s ra, demiryollar%(SNCF) ile Paris havayollar%da(ADF) özelleştirme kapsam nda olan diğer kuruluşlar. 160 bin personeli, 45 milyon euro’luk cirosuyla, ile Avrupa’daki yüzde 22’lik pazar pay
ve Asya’dan Afrika’ya kadar dünyan n dört bir yan na yay lm ş yat r mlar ile elektrik ve gaz üretiminde Avrupa’da lider olan EDF-GDF, burjuvazinin
iştah n kabart yor. 1946 y l nda kurulan EDF-GDF, 2. Dünya Savaş sonras nda iktidara gelen sol hükümetlerin çabalar ile “s n rs z devlet güvencesi” yasas yla koruma alt na al nm ş ve böylece özelleştirilmesinin önüne set çekilmişti. Raffarin hükümeti, özelleştirmenin önünde engel olan bu özel statüyü kald rmak istedi, ancak başar l olamad . EDF-GDF işçileri yapt klar yayg n grevlerle bu sald r y püskürttüler.
Sarkozy papaz rolünde Özel statüyü kald ramayan Raffarin hükümeti, Sarkozy’nin ekonomi bakan olmas ndan sonra şimdi taktik manevra haz rl ğ nda. Sarkozy EDF-GDF’in özelleştirilmesi ile ilgili yapt ğ bas n toplant s nda “Özel statüyü kald rmak niyetinde değiliz. Kurumun özelleştirilmesi de söz konusu değil, sadece yüzde 49’unu sat yoruz” diyerek ağ z değiştirdi. İşçilerin, özel statünün kald r lmas na ve özelleştirmeye karş olan hassasiyetlerini gören hükü-
1 May s’ta Yaşanacak bir dünya için!
1920’lerdeki ekonomik kriz ve işsizliğin artmas Savaştan sonra sendikalar n üye say lar nda art ş yaşand ve sendiklar n çat birlikleri yeniden düzenlendi. 1919’da Alman Kamu Sendikalar% Birliği ADGB (Allgemeiner Deutscher Gewerkschaftsbund), Alman Sendikalar Birliği DGB (Deutschen Gewerkschaftsbund) ve Memur Sendikalar Birliği GDA (Gewerkschaftsbund der Angestellten) kuruldu. Mücadeleler sonucu birçok kazan mlar elde edildi. 1920’de iş yerlerinde işçilerin hakk n koruyan işçi temsilcileri (Betriebsrat) yasal olarak tan nd . İş mahkemeleri yasas yürürlüğe girdi, 1927’de ilk yasal işsizlik sigortas oluştu. 1920’lerdeki ekonomik kriz ve işsizliğin artmas sendiklar olumsuz etkiledi. 1933’te Hitler faşizminin iktidara gelmesinden sonra ADGB bürolar Hitler faşizmi taraf ndan işgal edildi. Birçok öncü sendikac tutukland , birçoklar takibata al nd ve katledildiler. ADGB sendikalar n n Nazi’ler taraf ndan parçalanmas ndan sonra Almanya’da demokratik sendikal hareket kalmad . 1945’de Hitler faşizminin Sovyetler Birliği’nce dize getirilmesinden sonra sendikalar tekrar faaliyete geçtiler. 1947’de İngiliz işgal bölgesinde DGB kuruldu.
Dünyan n neresinde olursa olsun özelleştirme, daha çok işsizlik ve buna bağl olarak daha çok sefalet demek. Özelleştirilmesi henüz konuşma aşamas nda olan demiryollar n n kargo bölümünden, özelleştirme sonras 3.500 civar nda işçinin işine son verilmesinin planlanmas dahi bunun aç k göstergesi.
her y l 270 milyon emekçi işyerinde kazaya kurban gidiyor. Meslek hastal klar na yakalananlar n say s ise hiç de az değil, 160 milyon! Peki ya çal şma esnas nda geçirdiği kaza vb. sonras ölen emekçi sayas kaç dersiniz; 2 milyonun üstünde. Basit bir aritmetik hesapla
n n şişleri aras nda can veriyordu işçiler. Peki ya aradan geçen 150 y%ll%k mücadele sonras kazan lan bütün haklara rağmen bugünkü duruma bir bakal m m ? ILO’nun geçtiğimiz günlerde iş kazalar , meslek hastal klar
ile ilgili yay nlad ğ rapor hayli çarp c . Rapora göre dünyada
her gün 5 bin kişinin tabutu ç%k%yor fabrikalardan. Kanser, kalp ve damar hastal klar , bunama, alzheimer, vb. ise en s k karş
karş ya kal nan meslek hastal klar . Çarklar tekelci sermayenin ç karlar için dönerken dişlilerden emekçinin kan akmaya devam ediyor!
İşsizlere bir darbe daha İşsizlerin haklar ellerinden al n yor. En büyük darbeyi yaşl lar yedi.
Sendikalar n yapt ğ anlaşma
Her y l olduğu gibi bu y l da işçi ve emekçiler; ezilenlerin ortak türkülerini söylemek için 1 May%s’ta sokaklara döküldüler. Dünyan n dört bir yan nda her ulustan emekçi, emperyalizmin Irak’ta uygulad ğ vahşete lanet yağd rd . Sermayenin özelleştirme, sendikas zlaşt rma sald r s na karş öfkelerini hayk rd lar. Avrupa işçi s n f ve emekçilerinin ortak gündemi Agenda 2010, sosyal y k m paketleri ve ABD vahşetiydi. Dilleri farkl fakat özlemleri birdi. “Başka bir dünya” özlemi döküldü dudaklar ndan; renk renk, boy boy bayrak ve flamalar ndan. Yaşanacak Dünya okurlar Berlin’de, Köln’de, Stuttgart’ta, Hamburg’ta, Paris’te, Strasbourg’ta, Cenevre’de, Londra’da, ... talep ve sloganlar , coşkusu ve heyecan yla emekçilerin aras ndayd . İstanbul sabah n ilk saatlerinde işçi s n f ve emekçilerin gür sloganlar yla uyand o gün yatağ ndan. IMF’ye, özelleştirmeye, yeni iş yasas na, AKP hükümetinin işçi düşman politikalar na ve emperyalizme karş nefretlerini hayk rd emekçiler.Devrimci kortejlerden yükselen NATO karş t ve cezaevleriyle dayan şmay öne ç kartan faşizm karş t sloganlar, işçi ve emekçilerin sloganlar na kar şarak ortak korosonu oluşturdu yeryüzündeekçilerin.
Hani bir film izlemiştik y llar önce. Ad “Vaatler Ülkesi”ydi. Film, büyük umutlarla kapitalizmin h zla gelişmesiyle büyük kentlere, fabrikalara göç eden işçilerin dramlar n taş yordu beyaz perdeye. Tekstil bobinlerine kolunu kapt r yor, dokuma tezgahlar -
Daha çok sefalet …
Fransa’da işsizler, ASSEDİC (İşsizlik Sigorta Kurumu) karş s nda verdikleri hukuk savaş n geçtiğimiz ay kazan p, kendilerine ödenecek miktar n yeniden hesaplanmas hakk n elde etmişlerdi.
Bismarck’tan işçi s n f na darbe 1869’da ç kan (Gewerbeordnung) “Zanaatkâr Nizamnamesi”yle sendikalar n kurulmas n engelleyen bütün yasaklar kald r ld . Bununla ücretlerin ve iş koşullar n n kararlaşt r lmas , işverenlere ve işçilere b rak ld . Buna rağmen bürokrasi ve işverenler sendikalar n gelişmesini engelliyorlard . 1878’de Bismarck bir “sosyalist yasa” ç kartarak Almanyada’ki işçi hareketine darbe indirmeyi amaçlad ve birçok sendika bu yasayla yasakland . Buna rağmen işçi hareketi paravan olarak kulland klar eğitim ve meslek derneklerinde örgütlülüklerini sürdürdüler. 1890’da bu “sosyalist yasa” kald r lmak zorunda kald . Devlet hastal k, kaza ve emeklilik sigortas n uygulamaya geçirerek işçilerin giderek gelişen dayan şma ruhunu engellemeyi amaçlad fakat beklenen başar sağlanmad .“Sosyalist yasa” uygulamas uzun bir dönem devlet ve işçiler aras ndaki uzlaşmay engelledi. Ekonomi ve sanayideki gelişme, ileriki y llarda sendikalar n da gelişmesini ve yayg nlaşmas n beraberinde getirdi. 1892’de Alman Sendikalar% Genel Kurulu (Generalkommision) oluşturuldu. Sendikalar n birinci hedefi işçilerin yaşam ve iş koşullar n n iyileştirimesi ve zor durumda olan üyelerin desteklenmesiydi. Ayr ca 12-14 saatlik işgününü 8 saate indirmek için her 1 May%s’ta mücadele etmekteydi. İşverenlerin yoğun bask s na rağmen işçilerin direnişi sonucunda sendikalar art k ücret art ş n , k sa iş saatlerini ve iş koşullar n n iyileştirimesini, hatta baz branşlarda birkaç gün izni bile toplu sözleşmelerle anlaşmaya bağl yordu. 1908’de ç kan yeni bir dernek yasas yla(Reichsgesetz) sendikalar daha güçlü bir biçimde genç ve kad n işçilerle ilgilenebiliyordu. 1914’te, sosyal demokrat sendikalar n üye say s 2.5 milyona, Hristiyan sendikalar n 340 bine ve liberal esnaf derneklerinin 105 bine ulaşm şt . Sendikalar, bu güce ulaşmalar na rağmen, devlet taraf ndan resmi olarak 1916’da ve işverenler taraf ndan 1918’de tan nd .1. Dünya Savaş% sürecinde sendikalar yeni görevler üstlenmelerine rağmen ağ rl kl olarak sosyal ve politik faaliyetleri esas ald . 1917 Ekim Devrimi, işçi hareketini olumlu etkiledi ve her tarafta kendiliğinden işçi ve asker heyetleri oluştu. Buna karş l k egemen güçler, işçileri kendilerine yak nlaşt rmak için 1918’de halkla ilişkiler yönetmeliği, 8 saatlik işgünü, toplu sözleşmelerin resmileşmesi ve memurlara koalisyon hakk gibi kararlar ald .
met, böylece yeni niyetini de aç klam ş oldu: EDF-GDF’i parça parça satmak!. Kurumu tek bir seferde ve bütün olarak satamayacağ n
anlayan Raffarin hükümeti, elektrik ve gaz kurumunun önce yüzde 49’unu, sonra ilk uygun f rsatta da geri kalan n satma peşinde. Başta CGT olmak üzere 6 ayr sendikan n ortak çağr lar ve grev kararlar ile bugüne kadar özel statünün değiştirilmesine geçit vermeyen işçiler, bundan sonras için de özelleştirmeye karş mücadele edeceklerini aç klad lar.
Yeniden hesap, önemli bir ad m olmakla beraber, Aral%k 2002’de imzalanan anlaşman n sadece görünürdeki yüzüydü. Esas tehlike, aysbergin görünmeyen yüzünde gizlidir. Sendikalar ve ASSEDİC aras nda imzalanan sözkonusu anlaşmaya eklenen bir maddeye göre, sadece 1 Ocak 2003 tarihinden sonra işsizliğe yaz lanlar değil, daha önceden de işsizliğe başvurup işsizlik paras almaya hak kazananlar n durumu da bu anlaşma çerçevesinde ele al nacakt . Yani anlaşma, işsizler alehine geriye doğru işletilecek, eski anlaşma çerçevesinde işsizlik ödentisi almaya hak kazananlar n hakk bir anda gaspedilip ödemeler iptal edilecekti. Öyle de yap ld . Hemen hemen her gün, hakk gaspedilen bir işsizin ç ğl ğ
duyulmaya başland . Bu ç ğl klar birleşti, isyan örgütleyip bugünkü zaferin taşlar n döşedi.
Başvuru tarihine dikkat! Hükümet yeniden hesaplamay kabul etti. Yani, sözleşmenin yürürlülüğe gireceği tarihten önce işsizliğe yaz lm ş olup da ödentiye hak kazananlara, eski sisteme göre ödeme yap lmaya devam edilecek. Ancak yürürlük tarihi olan 1 Ocak 2003’den sonra işssizliğe yaz lanlar n durumunda bir değişiklik yok. Bunlara, ödentileri k s tlayan yeni sistem uygulanacak. Bu uygulamayla işsizliğe hak kazanabilmek için 6 ay çal şm ş olmak şart getiriliyor; eski sistemde 4 ay yeterli idi. Ancak, en büyük gasp, hak kazanma süresinin uzat lmas ndan çok, ödenti sürelerindeki k s tlama ile yap l yor. Yeni yasa ile, işsizliğe yaz lanlara verilecek yard m süreleri, önemli oranda k salt lm ş durumda. Örneğin, 50 yaş%n%n alt nda ve en az 14 ay çal şm ş olan birisine eskiden 30 ay işsizlik paras
ödenirken, bu süre yeni sistemde 23 aya düşürülüyor. Eski sistemde 8 ay çal şan biri 15 ay işsizliği hak ederken bu süre 7 aya iniyor.
Darbeyi yaşl lar yedi Yeni uygulamadan en büyük darbeyi yiyenler de yaşl lar oldu. İş bulma şanslar düşük olan 50 yaş n üstündeki bu ke-
sim, işlerini kaybetseler bile, ald klar işsizlik paras yla emeklilik ayl ğ bağlan ncaya kadar hayatlar n devam ettirebiliyorlard . Yeni sistem onlar da perişan ediyor. Eski sistemde 45 aya kadar olan işsizlik süresi 36 aya iniyor. 40 y%l boyunca emeklilik primi ödemiş birisinin durumu daha da içler ac s . Eski sistemde 60 ay olan işsizlik süresi bir ç rp da 42 aya iniyor. Yani yeni yasa, ömrünü çal şarak geçiren yaşl lar n çoğuna, emekliliklerine az bir süre kala işsiz kalmalar halinde, sosyal yard m kuruluşlar n n kap lar n gösteriyor. Yeniden hesaplama karar yla aysbergin görünen yüzü bertaraf edildi, şimdi s ra diğer yüzünü de bertaraf etmekte.
Ucuz işgücü çocuk bedenler Çocuklar›n küçük yafltan itibaren çal›flt›r›lmalar› bedensel ve zihinsel geliflimleri aç›s›ndan büyük sorunlar yaratmaktad›r. Sanayileşmenin yayg nlaşmas yla birlikte çocuklar, ucuz işgücü olarak kullan lmaya başlad lar. Günümüzde hâlâ çocuk işgücü, dünyan n birçok bölgesinde önemli bir potansiyel olarak görülüyor. Sanayileşmenin beşiği olarak kabul edilen İngiltere’de küçük yaşta çocuklar n madenlerde, fabrikalarda, çal şt r lmalar
doğal karş lan yordu. Dokuma sanayiinde bazen alt yaş nda, bazen de daha küçük yaşlarda kötü koşullarda çal şt r l yordu çocuklar.
Çocuklar ağ r sanayide 1833’deBritanya’da, 1841’de Fransa’da ç kan, ‘çocuklar n fabrikalarda çal şt r lmas yasas ’na göre, Britanya’da 9, Fransa’da 8 ile 12 yaş aras çocuklar n çal şt r lmalar yasakland . Buna rağmen yasalar n uygulanmad ğ , çocuklar n zor ko-
maktad r. Avrupa’da meslek okullar n n çoğunu yabanc işçilerin çocuklar doldurmaktad r. Az gelişmiş ülkelerden gelen ve amaçlar yaln zca para kazanmak olan kişiler, çocuklar n n bir an önce iş bulmas n ve devlet yard m ndan yararlanmas n
sağlamak için meslek eğitim okullar n tercih etmektedirler.
Taciz, hakaret, şiddet!
şullarda çal şt r lmaya devam edildiği bilinmektedir. Sağl ks z ve zor koşullarda çal şan çocuklarda ölüm oranlar ve iş kazalar korkunç boyutlarda olmas na rağmen çocuklar madenlerde ve ağ r sanayide çal şt r lmaya devam edilmiştir. Gelişmiş ülkelerde, yasalara
rağmen çocuklar n farkl yöntemlerle çal şt r ld klar bilinmektedir. Eğitime devam etmek istemeyen, başar s z olan, ailevi nedenlerden dolay okulunu b rakmak zorunda kalan 12 ile 17 yaş aras ndaki çocuklar, düşük ücretlerle ‘meslek öğrenimi’ ad alt nda çal şt r l-
Çocuklar n küçük yaşta çal şt r lmalar , beslenme, vücut, zihinsel gelişme ve eğitimleri aç s ndan çarp k gelişmelerine yol açmaktad r. Özellikle büyük kentlere göç etmek zorunda kalan ailelerin, çocuklar n her işte çal şt rmak zorunda kalmalar , zamanla toplumun önüne birikmiş sorunlar yumağ olarak ç kmaktad r. Avrupa’daki as l sorun, sistemin bir taraftan işsizler ordu-
su yarat rken, öte taraftan çocuk-genç işçileri meslek okullar na yönlendirerek küçük yaşta işverene bağl l ğ geliştirerek sendikalaşmaya darbe vurulmas d r. Çocuk işçilerin yüzy llar boyu tart ş lan sorunlar , bugün ayn hararetle devam etmektedir. Uluslararas% Çal%şma Örgütü (ILO) çocuk işçiliğine karş
ç kan örgütlerdendir. Dünya Sağl%k Örgütü, (WHO) çal şan çocuklar n, boylar n n uzamas n n ve kemik gelişimlerinin çok yetersiz olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte çocuk işçilerin en büyük sorunlar
psikolojiktir. Küçük yaşta hakarete, şiddete, tacize maruz kalan çocuk işçiler; ergenlik çağ nda, yaşad klar n n etkisinde kalarak ya içine kapan k ya agresif olmakta, toplumsal sorunlardan uzak kalmakta ve üretken olamamaktad r. Lokman Öğülmüş
Dünya 6 Yaflanacak
Y
F›kralar
- Bi kere kar yağd rd n okul kapand . Bi daha yapsana. (Guy)
Clinton: Valla ben, 2 bin dolar veririm. Bin dolar ile geçinirler... Geri kalan bin dolar ne yaparlar, nerede harcarlar, hiç sormam! Ayn soruyu Blair’e de sormuş.
Blair: Ben memura 3 bin sterlin veririm. Geçinmesi için 2 bin sterlin yeterli. Artan bin sterlini ne yapar, nerede harcarlar, beni hiç ilgilendirmez! Her ikisinden de bu cevplar alan gazeteci, bu defa da Ecevit’e sormuş ayn soruyu. “Türkiye’de memurun geçinme standard nedir? Kaç para ile geçinebilirler? Siz kaç para veriyorsunuz?” Ecevit: Valla, Türkiye’de memurun geçinebilmesi için en az 300 milyon lira laz m. Ama ben 150 milyon lira veriyorum! Geri kalan 150 milyonu nereden bulurlar, nas l geçinirler beni hiç ilgilendirmiyor.
Falc n n biri…
Adam n biri falc lara gitmeye çok merakl ym ş Birgün yine falc ya gitmiş. Falc şöyle bir yüzüne bakt ktan sonra: - Sen birgün milyonlarca insan n ölümüne neden olacak bir şey yapacaks n demiş. Adam bunu duyunca dünyas
y k lm ş ve intihar etmeye karar vermiş.
En yak n tren istasyonuna giderek raylara oturup treni beklemeye başlam ş. O anda biraz ilerde raylar n üzerinde oynayan 3-4 yaşlar nda bir çocuk görmüş. Merakla çocuğu izleyen adam, trenin de geldiğini fark edince kendini boş verip koşarak çocuğu kucaklad ğ gibi son h zla raylardan çekip alm ş. K l pay kurtulmuş çocuk. Adam: Oğlum burada oynamak çok tehlikelidir. Nerede oturuyorsun sen? Çocuk: Şurada, ilerde amca . Adam: Ad n ne senin oğlum? Çocuk: Benim ad m“George Bush” amca...
Ulusal özelliklerimiz Otoban kenar nda yeşil alana oturup, gazete kağ d na sar l biralar n içilmesi, gelip geçen arabalar n seyredilmesi Birilerine k z ld ğ zaman “Salland racaks n bunlardan iki tanesini Taksim Meydan ’nda, bak bir daha yap yorlar m ?” denmesi... Kedi, köpek (ve hatta civciv) gibi hayvanlara zorla rak
içirilip, sarhoş edilmeye çal ş lmas ... Karş laş lan her türlü sorunun “uygulamadan kaynaklanan aksakl k” olarak nitelendirilmesi... Gece sabahlara kadar “Clubber”tak l p, klüp’ten ç kt ktan sonra işkembeciye gidilip kelle paça yenilmesi... Aç k büfe olan yerlerde bile erkeğin baş köşeye oturmas , kad n n koştura koştura sofray
donatmas ...
rak” servis edilmesi... “Karpuz + Peynir + Ekmek”in, “ Ctrl + Alt + Del” kadar k ymetli ve tatmin edici olmas ... İşçilerin ve memurlar n hükümete tepkilerini göstermek için meydanlarda davulzurna eşliğinde, güle-eğlene halay çekmeleri... Yabanc bir ülkeye özgü herhangi bir yiyeceğin “Aaa ayn bizim gözleme!” veya “E bizim su böreğinin ayn s işte!” şeklinde küçümsenmesi... Düğünlerde, s ra oyun havalar na geldiğinde hemen bir çember oluşturulmas ve oynamayan kişinin kollar na as l p çember içerisinde oynamaya zorlanmas ... Bakkaldan al nan ekmeğin köşesinin eve gelinceye kadar yenmesi...
Plajlarda 45 derece s cağ n alt nda çay içilmesi, hatta çay s cak olmazsa söylenilmesi.
Denizde suyun alt nda ne kadar kalabilliyorum diye deneme yap p boğulma tehlikesi geçirir.
Öte yandan karpuzun denizde soğutulmas ve her ikisinin de “serinlettiğine inan la-
Konuşma yeteneğ olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini öğretirler.
Hukuk Türkiye’den gelecekler Alman Konsolosluğu’na (Geschäftvisum) iş kurma vizesi için başvuracaklar. İlk üç ayl k vize için Türkiye’deki Konsolosluk karar verecek. Eğer karar olumlu olur, buraya gelirlerse burada üç ay kalabilicekler ve bu sürede işlemler tamamlanacak. Sonra notere gidilip Şirket Sözleşmesi haz rlan r. Bu sözleşmenin içinde Sorumlu Müdür (Geschhäftführer) belirlenir. Daha sonra da kay t için Mahkeme’ye başvurulur (Handelsregisteranmeldung). Bu kurum sizin başvurunuzu (İHK) inceler. Mesela, kulland ğ n z şirket ismi başka bir fir-
Av. Gülşen Çelebi maya ait mi, vs. araşt r l r ve size bir form göndererek doldurman z ister. Bu prosedürün masraflar , şirketin bilançosuna göre belirlenir. Bu işlem iki ay kadar sürebilir. Şirketle ilgilli önemli bilgiler gerekmektedir, örneğin: 1. Şirketin ismi ne olacak? 2.Şirketin yeri,adresi ve ortaklar kimler olacak? Ayr ca ortaklar n paylar nas l ve ne miktarda olacak? Velhas l şirket kime / kimlere ait olacak? Daha sonra da şirket ad na bir hesap aç lmal ve en az 25 bin euro şirket hesab na yat r lmal d r. Ve özellikle şirketle ilgili ne-
fi
A
M
Felseffik düflüünceler
Çocuklardan tanr ya mektup
Başkanlar ABD Başkan% Bill Clinton, İngiltere Başbakan% Tony Blair ve Türkiye Başbakan% Bülent Ecevit, bir gün bir toplant da bir araya gelmişler. Tabii, üç lider bir arada olur da, sormaz m gazeteciler. Birisi önce Clinton’a sormuş: “ABD’de bir memur ne kadar parayla geçinir? Siz kaç para veriyorsunuz?”
A
- Sevgili tanr , geçen hafta Newyork’a gittiğimizde Sen Patrick Kilisesi’ni gördüm. Bayağ güzel bir evde oturuyorsun. (Frank) - Sevgili tanr m, niçin hiç televizyona ç km yorsun? (Kim)
Dünyan n çeşitli yerlerinde yaşayan çocuklar, büyüklerin değil kendi kafalar n n, çocuk dünyalar n n tan mlad ğ , büyük bir güven duyup, büyük bir umutla bağland kar “çocuklar n tanr s ”na bir dolu mektup yazm şlar. Eric Marshall ve Stuart Hample adlar nda iki yazar da uzun bir çal şma yap p baz lar n derleyerek kitaplaşt rm şlar. Mektuplar n çoğu inan lmaz safl k ve ciddiyet içinde. Ama yine de ister istemez gülümsetiyor insan . - Sevgili tanr , bu soğuklar ne işe yarar? (Rodaw)
- Sevgili tanr , öğretmen günlerin önce k sald ğ n , sonra uzad ğ n söyledi. Art k bir karar vermelisin. (Mindy) - Sevgili tanr , eğer öldükten sonra yaşayacaksak, niye öldürüyorsun? (Mary) - Sevgili tanr , sen zengin misin, yoksa sadece ünlü mü? (Steven) - Sevgili tanr , yeni öyküler yazamaz m s n? Yazd klar n n hepsini okuyup, bitirdik ve yeniden başa döndük. (Terry) - Niçin daha sonra yeni hayvanlar bulup göndermedin? Hâlâ eskileri ortada dönüp dolaş yorlar. (Johny)
- Kiliseye sözüm yok, ama kuşkusuz daha iyi müzikler yazabilirsin. Umar m yazd klar ma k r lmazs n. (Dostun Barry) - Sevgili tanr , yağmur yağd ğ nda ne kadar süreceğini nereden biliyorsun? Kitab n
okudum ve beğendim. O kadar fikirler nereden akl na geldi? (John) - Doktor olmak istiyorum. Ama o akl na gelen nedenden değil. (Fred) - Şu her gün ezip durduğum kar ncalar n umar m sence bir önemi yoktur. (Alis) - Gönderdiğin bebeği geri almazsan, odam temizlemem. (Joy) - Eğer hiç kimse bilmeyecekse, iyi olman n ne yarar
var? (Mark) - Sevgili tanr , h nc m
ald m, teşekkürler. (Raymond)
Sevecen işkenceci Televizyonlarda ve gazetelerde Amerikan ve İngiliz askerlerinin yapt ğ işkencenin fotoğraflar günlerce yay nland ve yay nlanmaya devam ediyor. İşkenceci İngiliz kad n askerinin ailesinin Guardian’a yapt ğ aç klamalar ilginçti. Aile “K z m z günah keçisi ilan edildi” dedi. Tabii can m, asl nda çok hümanist ve sevecenmiş! Belli, resimlerden gördük ne kadar ‘sevecen’ olduğunu. Akl ma “Türkiye’de işkence yoktur” aç klamalar geldi. Neymiş efendim birkaç kötü polis işkence yap yormuş... Sonra karakollara yap lan bask nlarda ç kan falaka sopalar ... Bush’un sahte bir üzüntüyle ç k p “Asla böyle kötü uygulamalara onay vermeyiz” demesi. Rumsfeld’in aç klamalar ... yani olay n muhataplar hep üzgün! Sanki mağdur kendileri mübarek. Savaşlarda işkence hep kullan lm şt r ve hepimiz bunu bir şekilde biliyoruz yine de resimleri görmek farkl oldu birçoğumuz için. Cezaevlerinde işkencenin resimleri boy boy gazetelere yans d ğ nda, ayn sahte gözyaş n dökmüştü Amerika. Savaş Suçlular Mahkemesi fikrini ortaya atan Amerika olmas na rağmen kendisi bu anlaşman n içerisinde yoktur. Olsayd mahkemeden kurtulamazd . Çok değil daha 1 y l önce “Biz Irak’a bar ş götüreceğiz” diyen Amerika’n n durumu ortada. Ama ne bar ş!.. Ne bar ş! Kara mizaha dönüşen bu filmi daha ne kadar izleyeceğiz? Dur demediğimiz sürece bu film oynayacak! Bugün Irak, yar n başka bir yer olacak...
- Ne olur beni kuş yap. Söz veririm senden uzun süre bişi istemiyecem. (Lee)
Ay›n Bulmacas› 1
General Motors
İki erden birisi, geçen kamyona selam durunca öbürü sordu: - Neden selam verdin? - Görmedin mi? Kamyonun üzerinde General Motors yaz yordu.
Bir günlük izin
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
2 3
Acil bir durum var. Sadece bir gün izin almak için patronun yan na gidiyorsunuz . Alacağ n z cevap ne olur dersiniz?.. Gelin hep birlikte dinleyelim: Bir y lda 365 gün var Bu 52 hafta eder. Hafta da 2 gün izin olduğunu düşünürsek, bu toplam 104 gün eder. Geriye 261 gün kal yor. Her günün 16 saati işyeri d ş nda geçirdiğine göre, bu 170 gün demektir. Geriye 90 gün kal yor. Her gün 30 dakika kahve çay
molas , y ll k 23 güne tekabül ediyor. Böylece kald 68 gün. Yine her günün 1 saati yemek molas yla geçiyor, bu da y ll k 46 gün eder. Geriye işyerinde çal şmak için 22 gün kal yor. Her y l hastal k sebebiyle 2 gün işe gelmiyorsun. Kald 20 gün. Y lda 5 gün de resmi tatiller nedeniyle gitti.Kald sadece 15 gün. Y lda 14 gün de y ll k izin kulland ğ na göre. Zaten geriye 1 GÜN kal yor.
- Efendim bilgisayar n kutusu ve kitaplar duruyor mu? - Evet duruyor. - O zaman bilgisayar ilk ald ğ n zdaki gibi kutusuna doldurup ald ğ n z yere götürün. - Tamam ama onlara ne diyeceğim? - “Ben bilgisayar kullanamayacak kadar salak ve aptal birisiyim” diyeceksiniz! - Ulaşman z gerekmiyor efendim, eğilip baksan z yeterli. - Eğilmek dert değil göremiyorum. - Niye? - İçerisi karanl k pencereden gelen ş k da yetmiyor. - O zaman ş klar yak n. - Yanmaz. - Niye? - Elektrikler kesik K sa bir sessizlik ve dumura uğram ş bir görevli.......
Almanya’da iş yeri açma ve genel müdür olarak çal şma imkan ler yap labileceğini de aç k aç k anlatmak gerekir. Kuruluş aşamas nda ise vergi dairesi ile yaz ş larak şirket ad na vergi numaras al n r. Sorumlu Müdür tekrar Türkiye’ye giderek, çal şma ve oturum izni için başvuruda bulunur. Başvuru, Türkiye’de ki Alman Konsolosluğ’una belge ve bilgiler verilerek yap l r ve bunlar daha sonra Konsolosluk kanal yla burada ki Yabanc%lar Dairesi’ne iletilir. Yabanc lar Dairesi, şirketin kurulduğu yerdeki IHK’dan görüş alarak karar n kesinleştirir (İHK, böyle bir iş gerekiyor mu diye görüşünü bildirir). Eğer buradaki Yabanc lar
2
1
Bir teknoloji cahilinin anatomisi Müşteri destek hatt na gelen telefon kay tlar ndan biri: -Alo iyi günler… Şirket destek servisi mi? - Evet efendim sorun neydi? - Bilgisayarda çal ş rken birden herşey gitti. - Nas l yani? - Birden bütün yazd klar m gitti. - Monitörde yan p sönen imleç var m ? - Monitör ne? - Karş n zdaki ekran, televizyon gibi... o çal ş yor mu? - Bilmiyorum, hiç bir şey yok. - Efendim belki monitörün bilgisayarla bağlant s kesilmiştir, bakabilir misiniz? - Nas l bakacağ m? - Monitörün arkas na bir kablo giriyor mu kontrol edebilir misiniz? - Ulaşam yorum.
Nilgün Demir
*** -Alo, siyah ekran ç kt efendim... - Yaz n kullan c ad n z , - Yazd m. - Parolan z da girin, - Tamam. - Garip karakterler ç kmaya başlad ğ nda klavyeden F7’ye bas n. - Elimle mi?.... - Eee, siz bilirsiniz!
4 5 6 7 8 9 10 11 12
Sağdan-Sola 1- Bir bağlaç… Kurall 2- Donkişot roman n yazar … Bir nota 3- Nobokov’un ünlü roman … Güzel koku 4- Baston… Cazibe 5Takunya… Dinamitin ana maddesi 6- Latin Amerika’daki s radağlar n ortak ad … İl komitesinin kisaltmas 7- Sunu… Olumsuzluk belirten ön ek… Mitolojik bir çalg 8- Bir besin maddesi… Avanak… Rusça’da evet 9-Arak… S k nt da olmama durumu… Bir soru sözü 10- Dernek… İnsan vücudundaki temel s v 11-Vilayet… Zümre,grup… Mektup 12- İyimserlik… Beyaz
Yukar dan-Aşağ ya 1- 1857-1933 y llar aras nda yaşam ş, insan haklar konusunda mücadele vermiş Alman Komünist Partisi önderlerinden 2- Tanr … Karmaşa… Telle süslenmiş olan 3-Avrupa’da bir ülke… Kürtçe’de yüz 4- Vizenin ilk hecesi… Rubidyum’un simgesi… İngilizce birahane 5-Kimayasal tepkimeyi veya h z n n değişmesini sağlayan madde 6- Üvey ana… Ağlayan, inleyen 7-Halk dilinde köpek… Bono kelimesinin ünsüzleri… K saca Marksist-Leninist 8- Alevi şairlerin dini konular işleyen şiirlerine verilen ad… Söğütgillerden, sulak bölgelerde yetişen bir ağaç türü 9- Nefha… Metal sarn ç 10Bir çocuk masal kahraman … Sodyum’un simgesi 11-En başta yer alan… Zorba hükümdar… Eski dilde su 12- Bir partiyi simgeleyen harfler…Tek tarafa gerilmiş, gözenekli tel, ev gereci
Soldan Sağa
Nisan ay bulmacas n n cevab
1-Paradoks; Raf 2-RR; Ma; Anlak 3-Oblomov; Amaç 4-Lear; Varma 5- Edu; Tav; Ekol 6-Terzi; İlk; NL 7-AA; As; Aksu 8-Rb; Mar; An 9-Yaşamevi; Ru 10-Ananas; Deste 11-Amed;Mamak 12Ala; Etüt; Lut
1-Proletarya 2- Arbede; Banal 3- Laura; Sama 4- Ammor; Zamane 5-Dam; Ti; Amade 6-Ova; Ares 7-Kavavis; Mü 8-Sn; Aidat 9-Lamekan; Em 10-Ramak; K rsal 11-Aka; Ons; Utku 12- Culluk
Avrupa’n›n en büyük tatl›c›s› Gülo¤lu
Dairesi başvuran n yöneticiliğini kabul ediyorsa, bunu Türkiye’deki Alman Konsolosluğu’na bildirir ve işlemleri eksiksiz yapanlara Türkiye’den hemen vize verilir. Rechtanwältin Gülşen Çelebi gulsencelebi@yahoo.com
Yeni büro adresi: 01.06.2004 den itibaren Rechtanwaltskanzlei Celebi&S ğ nak Graf-Adolf-Str.80 40210 Düsseldorf
Yukar%dan Aşağ%ya
Avrupa’n›n her taraf›na servis yap›l›r. Avrupa’n›n her taraf›na bayilik verilir.
7 Dünya Yaflanacak
K
A
D
I
N
‹ççimdekki Pencere
İçimde ölen kelebekler… Sessizce lambalar› söndürdü. Az sonra, içimdeki kelebekler çaresiz 盤l›klarla öldüler... On dört yafl›ndayd›m...
Y l n en sevdiğim zaman , yaz sonlar n n güneşli hasat zaman
idi. Ufak köyümüzde annem ve babam gibi gücü yeten herkes tarlalar nda çal ş r ektiklerini biçerlerdi, bana da kardeşlerime ve yeğenlerime bakma görevi düşerdi. Bazen kendime biraz vakit çal p, erik ağaçlar n n süslediği tepelere ç kard m. Orada kuşlar seyretmeyi ve taze çay r kokusunu derin derin içime çekmeyi çok severdim.
“Dostlar md onlar benim” Çay rda ağaçlar n gölgesine serilip iştahla eriklerin tad na bakarken, kuşlar n c v lt lar n
dinlerdim ve sadece bana şark
söylediklerini düşünürdüm. Günün birinde benimle evlenecek olan yak ş kl prensin masal n anlat rlard . Dostlar md
onlar benim. Ne zaman eve dönecek olsam, yolu biraz uzat r ve Mehmet amcalar n evinin önünden geçerdim. Belki oğlunu görürüm umudu ile.
O büyük şehirde, Ankara’da liseye gidiyor ve sadece tatilde köye geliyordu. Onu her gördüğümde yüzüm k zar rd ve ne kadar istesem de b rakamazd m gülümsemeyi. İçimde yüzlerce kelebeğin yukar ya doğru uçarak beni de uçuracağ n hissederdim. Aç kças prensimin ona benzemesini istiyordum. Ekinler biçildikten sonra babam Ankara’ya gider ürünleri satard . O yaz bana iyi bir çift lastik ayakkab ve bir kolye getirmeye söz vermişti. Şehirden dönüşünde sadece bunlar değil bir de uzun saç m için toka hediye etmişti.
“Onun sessiz sevgisi” Çocuklar na duyduğu sevgiyi böylesi davran şlarla gösterirdi, biz anlard k. Kendisi çok geriye çekilmiş ama duygular n göstermekten vazgeçmemiş bir insand ve ben her zaman onun sessiz sevgisini hissediyordum. Hediyelerin yan s ra babam bir de yabanc getirmişti eve. O adam n ne için geldiğini merak
Ayşe Çolak
Kufllar› seyretmeyi unutmad›m. Onlar› hep dinledim ama onlar bana bir daha hiç flark› söylemediler...
etmiştim. “Babam, yabanc ya galiba arsa satacak” diye düşünmüştüm. Misafirimiz birkaç gün kalacakm ş, ancak ben ilk günden o adam n gözüne fazla görünmemeye karar vermiştim. Koca burnunu, kepekli saç n b rak, s r tmas ndan bile tiksinmiştim. İnsan korkutan ve ürperten bir görüntüsü vard . O akşam yemekten sonra annem, babama ve o garip yabanc ya çay götürmemi istedi. Onlar o esnada oturma odas na çekilmişlerdi. İnatç l k edip çay
kendisinin götürmesini söylemek isterdim anneme ama söyleyemezdim ki. Bizim yaşad ğ m z yerlerde insanlar çocuklar n n düşünceleri ve hisleri üzerine fazla kafa yormazlar, dediklerini yapt r rlard . Öyle görmüşlerdi çünkü. Çaylar ikram ettim. Nerden bileydim beni görücüye ç kard klar n !
“Memurlar ac yarak bakt lar” Ertesi gün annem, mutlu bir bak şla misafir ve babam n benim hakk mda çok iyi bir karar ald klar n , bana çok güzel bir geleceği garanti ettiklerini anlatt . Ne demek istediğini anlamad m. Belki de anlamak istemedim. Ama yabanc n n, eğer benimle evlenirse aileme çok para vereceğini öğrendim. Bütün karş gelmelerim ve çaresiz hiddetim, zorbaca evlenmeye zorlanmaktan başka birşeye yaramad . Sevgili babam dul bir adama arsay değil, beni satt . Ankara’da onun yaşad ğ şehirde bir nikah dairesinde nikah m z k y ld . Memurlar şaşk n ve ac yan gözlerle yüzümdeki morlara bakt lar ama bunlar n nas l olduğunu sormad lar.
Sessiz ç ğl klar m n boş duvarlara çarp p parçaland klar n
duydum. Ne yaz k ki duyan yaln zca bendim. Neden buradayd m? Evliliğin ne demek olduğunu bile bilmiyordum. “Koca” dedikleri adam n benden neler beklediğini de bilmiyordum. En kötüsü “hay r” deme hakk na sahip olduğumu da bilmiyordum. Çaresizdim... Annem ve babam, ben kağ tlar imzalad ktan sonra köye döndüler. Ne bir kutlama, ne bir hediye... Adam n evinde teyzesi, basit bir akşam yemeği ile bizi bekliyordu. İçim almad yemeği. Sonra beni o çirkin yatak odas na çekti, yatağa oturttu ve beklememi söyledi. “Neyi?” diye sordum, “Kocan ” dedi. Birazdan gelecekmiş ve ben onun emirlerine boyun eğecekmişim. “Evlilikteki ilk gecen, unuttun mu?” diyerek kap y çekti. Ne dediğini, ne demek istediğini anlayamad m, gerçekten o adam n surat n bir daha görmek istemiyordum.
“Bir daha saç m uzatmayacakt m” Eski, pis kokan bir duvar hal s , soldaki duvar n soyulan boyas n örtmeye çal ş yordu. Yerdeki hal da çok eskiydi ve bir sürü sigara ateşinin tarihini gösteriyordu. Cam yoktu odada, bir mağaray and r yordu. Gaz lambas n n ş ğ mobilyan n etraf nda korkunç gölgeler yarat yordu. Tahta ve ağ r olan kap y seyrediyordum. Kilidi yoktu. Birden, kemiklerimi ürperten bir g c rt ile aç ld . Midem alt üst oldu, çok korkuyordum. Evlenmek istemedim diye beni dövecek miydi? Yine o iğrenç s r t ş n gördüm ama bu son görüşüm ola-
cakt . Sessizce lambalar söndürdü. Az sonra, içimdeki kelebekler çaresiz ç ğl klarla öldüler... On dört yaş ndayd m... Ertesi gün Ankara’daki üvey teyzemin yan na kaçt m. Çok şiddetli yağmur yağ yordu. Sanki gökyüzü gözlerimle yar ş yordu. Teyzem boşanmama yard mc oldu. O beni kollar na al p teselli ettikçe ben annemden daha da nefret ediyordum. Saçlar m tutup k saca kestim. Bir daha uzatmayacakt m. Hiç kimse bir daha saç m eline dolay p bana zorbal k yapamayacakt . Maalesef teyzemi terk edip tekrar köye gitmek zorundayd m. Neden? Çünkü... Beş sene daha yaşad m o köyde. İnsanlar n arkamdan “dula bak, dula” dediklerini duydum y llarca.
“Hiç aş k olmad m” On dokuz yaş mda tekrar teyzemin yan na kaçt m ve orada onun akrabas n n oğlu ile tan şt m. Onu çocukluğumdan beri tan rd m. Köyümüze gelir, babama tarlalarda yard m ederdi. Bana da bir ağabey gibi davran rd . Sonra evlenip Avrupa’ya gitmişti. Kar s onu ve çocuklar n terk etmişti. Beni Ankara’da tekrar gördüğünde çocuklar na bir anne ve kendine yaşam arkadaş olmam için evlenme teklif etti. “Bana sayg l ve şefkatli davran r, çok çok uzaklara götürür” diye düşünüp kabul ettim. Geçmişte yaşad ğ m ac lar unutmak istiyordum. Şimdi, yirmi y l sonra, bir anneyim. Hiç aş k olmad m. Ve aşk ile de sevilmedim. Kuşlar seyretmeyi unutmad m. Onlar hep dinledim ama onlar bana bir daha hiç şark
söylemediler...
Aileyi seçme şans m z Gözümüzü ilk açt ğ m zda bak şt ğ m z, nefesini ve kokusunu dokuz ay boyunca karn nda paylaşt ğ m z, bedeninde can bulduğumuz, “olmazsa olmaz” dediğimiz annemiz… Diğer yandan, daha anne karn nda iken her tekme att ğ m zda değişik bir dokunun ruhumuzu okşayarak güven veren babacan eli… Hangi çocuğa “Nas l bir aile istersin ?” diye sorsak, cevap hep ayn olur herhalde “Huzurlu,güven verici ya da anne ve baban n kavga etmediği mutlu bir aile”. Zaten böyle bir aileyi de sorumluluk bilinci içerisinde ortak bir yaşama inanan ve bu yaşama “Evet”diyen yetişkinler oluşturur. Böyle bir ailede doğan çocuk “Ben değerliyim ki bana hayat vermişler”der ve ileriki yaşlarda kendine güven duyan bir birey olur. Tam tersi bir ailede yetişen birey, değersizlik duygusunu taş yarak, ilerde kendisini kan tlamak için aş r davran şlarda bulunur. Ne kendine ne de topluma faydal olur. Sağl kl bir aileden gelen birey ise, çevreden kaynaklanan herhangi bir tehlikede ailesini s ğ nak beller. Bu birey, ailesinde gördüğü güven ve dayan şmay çevresiyle ilişkilerinde de gösterir. Karş s ndakinin iyi niyetli ve dürüst olduğuna inanarak sağlam ilişkiler geliştirir. Nas l ki ailemizi seçme hakk m z yoksa, çevreyi seçme hakk m z da yok. Doğulusuyla- bat l s yla, güneylisiyle- kuzeylisiyle gelenekselleşmiş, feodal ya da modern aile yap lar ndan birinde yer al r z. Önemli olan, bu yap lar n herhangi birinde, insan insan yapan özellikleri ne kadar kazanabildiğimiz. Bugün bizler, bunlar bilerek çok daha geniş düşünen, sağl kl aileler oluşturacak kuşaklar z. Toplumun ailemize aş lad ğ bilinçli ya da bilinçsiz “doğru” ve “yanl ş”larla Avrupa’da yaş yoruz. Neden çevrenin anne ve babam za yüklediği al şkanl klar al yoruz ki? Ailenin doğrular n alal m ama bunu çevrenin ailemize yüklediği yanl şlar taş yarak yapmayal m. Yer yer “Keşke annem şöyle olsayd , babam böyle yapsayd ” deriz. Şimdi birçoğumuz bu “keşke”leri bilerek çocuklar m za da m yaşatacağ z? Sanm yorum. Bizler genç kuşak aileler olarak, anne ve babam z n yaşad ğ dönem ve koşullarda yaşam yoruz. Çevrenin anlams z değer yarg lar n onaylam yoruz. Bizler ailelerimizden çok daha şansl y z, çocuklar m z da bizlerden daha şansl olabilirler; olmal lar, olacaklar…
İthal gelin ithal damat
Kendimi yaln z hissediyorum
Gün geçmiyor ki yeni bir aile dram na daha tan k olmayal m. Aileler parçalan yor. Büyük umutlarla Türkiye’den evlenmeye gelen gencecik insanlar n hayatlar , yaşad klar hayal k r kl klar yla drama dönüşüyor. Kimisi gelenleri suçluyor, kimisi ise sonuçlar n düşünmeden evlenmelerine ön ayak olan anne babalara ç kar yor faturay . Peki ya gençler ne düşünüyor sizce…
Monoton bir yaflam... ‹nsanlar›n gözü ölü bal›k gözü gibiydi. Ben, hiçbir e¤itim almay›p kendini gelifltiren kad›nlar tan›yorum. Okuma yazma bilmiyor... ehliyet al›yor.
İthal gelin ve ithal damat konusunda ne düşünüyorsunuz? - Asl na bakarsan z iyi şeyler düşünmüyorum ama mecbur uyum sağlamak durumunda kal yorsunuz. Çünkü çoluk çocuğunuz burada, eşiniz burada çal ş yor. Al ş ncaya kadar bayağ seneler geçiyor. “Al şma” derken yabanc bir ülkeyi mi kastediyorsunuz? Yoksa evlendiğiniz kişiyi mi? - Yabanc bir ülke, yabanc
bir dil, yabanc bir kültür… Bunlar tan mak, çözmeye, anlamaya çal şmak hayli zor. Üstüne birde, beraber olduğunuz kişiyi tan m yorsan z ne bileyim bayağ bir zorluk çekiyorsunuz. Bu tür evlilikte Türkiye’den gelenler mi yoksa buradakiler mi daha çok özveride bulunuyor? - Bence Türkiye’den gelenler daha çok özveride bulunuyor.
olgun, daha sorumluluk sahibiler. Çevremde gördüklerime göre değerlendirme yap yorum. Özellikle burada yetişen gençler bütün naneyi yemiş, diskolarda orda burda eğlenmişlerdir. Ve eğlendikleri, gezip tozduklar ve bir dönem arkadaşl k ettikleri kişilerle evlenmeyi düşünmezler. Tabii burda ailelerin de etkisi var. Aileler de gençlerin kiminle evleneceğine karar vermede büyük rol oynuyorlar. “Akrabadan olsun, köyünden olsun, tertemiz biri olsun, evine eşine daha bağl biri olur, gözü aç lmam ş olur” diye düşünüyorlar. Bu tür evliliklerde gelen kişilerle uyum sağlanabiliyor mu? - Uyum sağlamas biraz zaman al yor. Çünkü dili öğrenecek; buradaki çevreye uyum sağlayacak, bayağ zorluk çekiyorlar. Bu tür evlilikler sağl kl devam ediyor mu? - Ya… asl nda şöyle diyebilirim; Türkiye’den evlenip gelen erkek, dili öğrenip işe girdikten sonra ayr lmay daha çok tercih ediyor. Çünkü gerçekten uyumlu bir şekilde evlilikleri götürmeye zorlasalar da anlay ş, kültür çok farkl . Kad nlar daha zor ayr l yor. Çünkü destek verecek birileri yoksa, iyi gitmese de evliliğini sürdürmek zorunda kal yor.
İsminizi alabilir miyiz? İsminizi alal m? - Yasemin. - Kerem. Burada bulunan insanlar m z neden Türkiye’de yetişmiş biriyle evlenmeyi tercih ediyorlar? -Türkiye’de yetişen gençler buradaki yaş tlar na göre daha
Kerem bir “ithal damat” olarak, bu konu hakk nda ne düşünüyorsun? - Bana göre önemli olan gönüldür, sevgidir. Evlendiğim ki-
şi Türkiye’den de olabilirdi. Veya başka ülkelerden de olabilirdi. Birbirimizi sevdik evlendik ve buraya geldim. Peki buraya uyum sağlayabiliyor musun? Tabii ki insan al şam yor.Eşin ne kadar yan nda olursa olsun, insan bazen kendini yaln z hissedebiliyor. Eşin 24 saat yan nda ama selam vermek istediği bir insan ar yor yani ‘merhaba’ diyebileceği, tan d k bir yüz ar yor, bulamay nca bunal m da diyemeyeceğim ama insan kendini bir garip hissediyor!.. Ne bileyim insan evine birilerinin gelmesini, gitmesini istiyor. Fakat bunu burada göremiyorsun. İnsanlar sanayileşmiş! İnsanlar robotlaşm ş ! Yani insan kendi düğmesine bas yor, işe gidiyor, eve geliyor, yemek yiyiyor. Başka birşey yok ve y llarca böyle devam ediyor. Avrupa’da yaşayan biriyle yap lan evliliğe genelde maddiyat gözüyle bak l yor, bu konuda ne düşünüyorsun? - Bu benim ikinci evliliğim. Önceki eşim multimilyarderdi. Öyle düşünmüş olsayd m o evliliği bitirmezdim. Herşey para demek değildir. İthal gelin ve ithal damat konusunda ne düşünüyorsun? -Ya bunun bir çok zorluklar
ve sorunlar var. Özellikle bu tür evliliklerde Türkiye’den gelenleri bir aşağ lama bir küçümseme yakla]]ş m var. Ya işte “ithal damat hoşgeldin” diye bir küçümseme yaklaş m var. Yani maddi yönüyle bu evliliğin yap ld ğ ve buraya para için geldiğin düşünülüyor.
Almanya’ya ilk geldiğin zaman dikkatini en çok çeken şey neydi? Öznur: Monoton bir yaşam… İnsanlar n gözü ölü bal k gözü gibiydi. Peki sence neden kaynaklan yor bu? Öznur: Koşullardan… Yaşam çok ağ r, çal şma koşullar çok ağ r. İnsanlar hayatlar n dinlenmekle iş aras nda geçiriyorlar. Farkl bir kültürün içinde bulunmak ve çal şma koşullar , beraberinde kendine yabanc laşmay doğuruyor.
Anne olarak zorluk yaş yorum Bunun en çarp c boyutlar n nerede görüyorsun? Öznur: İnsan ilişkilerinde. Örneğin Türkiye’de saat gece 11 de olsa 12 de olsa arayabileceğim, evine gidebileceğim arkadaşlar m vard r. “Acaba onlar rahats z eder miyim?” diye bir kayg m da yok. İnsanlar her ne kadar “Kendi kültürümü taş yorum” dese de fark nda olmadan edindiği şeyler var. Dayan şma ad na çok şey beklememek gibi. Genel olarak ne tür zorluklar yaşad n? Öznur: Bir kere, ben kendimi sürekli koruyarak yaşamaya çal ş yorum burada. Anne olarak zorluk yaş yorum. Çünkü orada komşun, tan d ğ n, vs. herkes birbirinden yard m alabiliyor. Burada zaten yard mlaşma, kurumlara b rak lm ş durumda.
Hani deniyor ya, “Burada gece istediğin gibi d şar ç kabilirsin, ön yarg yok”. Bana göre sorun bu tür şeylerle çözümlenmez. Almanya’n n “sosyal devlet” olduğu fikrine sen kat l yor musun? Öznur: Aile dan şmanl ğ gibi kurumlar var. Ama burada bunu iş olarak yap yorlar. Mesela kad n al p yaşl lar yurduna götürüyorlar. Düşünebiliyor musun, kad n evden ağlayarak ç k yor. Anne evinden kopart l yor. O, en kötü anlar nda, ait olduğunu hissettiği yerde oturmak ister. Ad na istersen “yabanc laşma” de, istersen başka bir şey fakat bunlar bir şekilde topluma yerleşiyor.
Kendine olan güveni de yitirme korkusu var. Her şeyden önce kendini ifade edemiyorsun. Örneğin beş yaş na kadar konuşamayan çocuklarda agresiflik olur. Psikoloji şu; kendini yeterince ifade edemediği için sald rganlaş yor çocuk. Bizde nas l
Bir tarafta bakmak zorunda olduğu çocuğu, işi ve evi aras nda s k şm ş bir kad n profili var. Bu s k şma sence nas l aş labilir?
oluyor bu; kendisi ile boğuşan bir kişilik. Birikiyor, birikiyor sonra gökten yağmur yağar gibi psikolojik sorunlar yağ yor tepemize. Hoş, dil sorununu çözdüğünde de buradakilerle ayn
dili konuşamamak gibi bir sorun var. Kan bağ , din, cemaat, tarikat gibi şeylerden yaşama bakan insanlar var. Ben onlarla ortak bir dili yakalayabileceğime inanm yorum
ve psikolojik olarak hep gerilirsin. Hastal kl bir hale gelirsin.
Öznur: Benim kad nlara önerim, bulunduklar o kabuğu k r p ç kmalar . Bunun f rsatlar
var. Sen; ev, çocuk, iş aras na s k şt r rsan kendini, daral rs n
Gelecek endişesi yaşad n m ? Öznur: Yaşad m. Örneğin bir çocuk yetiştiriyorum. Bu çocuk hem sosyal yaşas n istiyorum hem de hemen yan baş m zda. Yaln zl ğ n getirdiği bir tak m tuzaklardan; uyuşturucudan, alkolden, psikolojik sorunlardan uzak olsun istiyorum. Bu anlamda gelecek endişem tabii ki var.
Kafa ile vücudun ayr lmas korkunç İnsanalar n psikolojisi neden bozuluyor? Sen neler hissediyorsun? Öznur: Vücut olarak burada olsam da kafaca hep Türkiye’yi yaş yorum. Kafa ile vücudun ayr lmas korkunç bir şey. Orada bir ailem var ve her an destek olabilecek birileri var.
Psikolojik olarak hep geriliyorsun
Kabuğu k rabilmek Toplumsal ilişkilerin; neleri paylaşt ğ n, dünyaya nereden bakt ğ nla ilgili her şey. Ben hiçbir eğitim almay p kendini geliştiren kad nlar tan yorum. Okuma yazma bilmiyor doğru dürüst; ehliyet al yor, dil öğreniyor pratikten, çal ş yor. Kabuğunu k ranlar da var. Yani seçmek durumunda. Sen istemezsen kimse sana yard mc olamaz.
Dünya 8 Yaflanacak
G
E
N
Ç
L
‹
K
Sorunun kaynağ gelecek korkusu! Göçmen gençleri uyuşturucuya iten temel nedenler sizce neler?
“Düşman hep d şar da ar yorlar.”
Erdal Cenan: Göçmenlerin yaşad klar ülkelerde diğerlerinden farkl sorunlarla karş laşt klar n biliyoruz. Yabanc
gençler ev sorunlar ve gettolara y ğ lm ş olmalar ndan dolay
Almanca’y iyi öğrenemiyor. Bu da iyi bir meslek edinebilme şanslar n iyice azalt yor. Bu, gençlerde gelecek korkusuna neden oluyor. Diğer taraftan anne-babalar zamanlar n n büyük bir k sm n
para kazanmak için çal şarak geçiriyorlar. Çocuklar na yeterince zaman ay ram yorlar. Gençler zamanlar n n büyük k sm n parklarda geçirmek zorunda kal yor. D şar da uyuşturucu bağ ml lar n gören gençler onlarla kolayl kla kontak kurabiliyor. Meraktan dolay
da, dediğim gibi, gelecek korkular ndan dolay da olabilir. Tabii ki madde bağ ml l ğ
birden bire oluşmaz. Anne babalarda, “Çocuğum diskoteğe, eğlence yerlerine gidiyor benim çocuğum da uyuşturucu bağ ml s olabilir” anlay ş hakim.
Türkiyeli anne babalar sorunu gizlemeye çal ş yorlar. “Anne baba görevlerini yerine getirmedi çocuklar da uyuşturucu bağ ml s oldu” biçiminde bir düşünceye kap labiliyorlar. Çocuk, para bulamad ğ zaman evdeki değerli eşyalar çalmaya başl yor. Anne babadan tehditle para koparmaya çal ş yor. Anne babalar korkudan para veriyorlar. Belli bir dönem sonra bu da yetersiz kal yor. Anne baban n verdiği para her ay 1000-1500 euro. Aile için ekonomik bir y k m. Bize, “Çocuklar m z uyuşturucu kullananlarla ilişkiye girmesin” diye gelenler var. Öte taraftan anne babalar ne yap yor? Çocuklar n Türkiye’ye götürüyorlar 6 ay-1 sene. Bunlar n birşey kazand rd ğ n
söyleyemiyoruz. Bağ ml maddelere psikolojik bağ ml l k kal c olduğu için, tedavi edilmediği zaman, ihtiyaç an nda uyuşturucuya tekrar başlayabiliyorlar. Bir çoğu da dan şma merkezlerine başvurmak yerine, çocuklar n Türkiye’den biri ile
“Aman sat şlar düşmesin” “Gençlere nas l gazete okutabiliriz” sorunusunu tart şmak için 100 gazeteci, yay n yönetmeni, yay nc , bilim insan ve pazarlama uzman , Leipzig’de Lokal Gazetecilik Forumu ad
alt nda bir araya geldi. Böyle bir forum düzenlenmesinin nedeni, yar n n gazete okuyucular olacak kitlenin, bugün gazetelerden uzak durmas yd . Öğrenciler ne yerel ne de ulusal gazeteleri okuyorlar.
Tekdüzelik Leipzig Üniversitesi’nde Genel ve Özel Gazetecilik dersi veren Prof. Dr. Michael Haller, gazetelerin çok fazla “kuru” ve “soyut” olduğunu söylüyor. Araşt rmalara göre, “bildiğimiz gençlik” kalmad . Ergenlik çağ na giren çocuklar yetişkinlerin dünyas yla hiçbir şekilde ilişki içinde olmak istemiyor. Onlara göre gazete denen “medyum”la ilgilenmenin bir gereği yok. Yay n yönetmenleri, sayfalar n “renkli” olmas n n genç okuyucular için yeterli olduğu düşüncesinde fakat bu, tersine yol aç yor. “Gençlerin istedikleri, içinde kendilerini bulabildikleri magazin türü gazete sayfalar .” diyor Haller. Araşt rmac lara göre herşeye rağmen gençlerin ilgisini çekecek bir sürü konu bulunuyor; müzik, çeşitli ak mlar ve moda gibi. Bu okuyucular elde tutmak için de politika ve ekonomi sayfalar n n da gençlere göre yaz lmas gerekiyor. Gençlerin müthiş bir aray ş içerisinde
Satranç Tahtas› Haz rlayan:
Satranç Club 2000 Köln
olduğu, pragmatik ve haz rc
olduklar için gazetenin hem onlara yön kazand rmas hem de dünyay aç klamas zorunlu.
Nas l yön kazand r lacak? “Kuru” ve “soyut” olmaktan yak nan uzmanlar n, gençleri ne kadar çözümleyebildikleri ayr bir tart şma konusu! “Gençlerin müthiş bir aray ş içinde olduğu” saptamas isabetli elbette. Aray şa yan t verecek olan sadece “müzik”, ne idüğü belirsiz “çeşitli ak mlar” ve “moda” m ? Gençler bu türden s ğ ve yüzeysel alanlara s k şt r ld ğ için yaşam n bütünlüğünden uzaklaşt r lm yor mu? Onlar “pragmatik ve haz rc ” yapan sistem ve sistemin derinlere nüfuz etmesi için “5. kol faaliyeti” yürüten medya değil mi? Ç kar lan sonuçlara bak lacak olursa, araşt rma bileşenlerini bir araya getiren şeyin “tiraj kayg s ” olduğu anlaş l yor.
Gençlerin alternatife ihtiyac var Gençlere nas l yön kazand racağ , seçilen alanlardan belli! “Dünyay aç klamak” m ?.. Bilince ç karmam ş olsalar da, çarklar n nas l döndüğünün fark nda gençler. En az ndan “yaşamaya değecek bir şey bulam yoruz” diyecek kadar çekiyorlar ac lar n . Onlar n “aç klama”ya değil, alternatife yani “başka bir dünya”ya ihtiyac var.
evlendirmekte çözüm ar yor. Böylece sorun, Türkiye’den getirilen herşeyden habersiz kad -
na taş nm ş oluyor. Elimizdeki hastalar n hemen hemen üçte birinde rastlanan birşey bu.
En çok esrar kullan l yor Uyuşturucu bağ ml lar n n tedavisinde kullan lan programlar sorunun çözümüne ne kadar yard mc oluyor?
merkezlerimiz d ş nda, Metadom merkezlerimiz, yatarak tedavi merkezlerimiz var.
“Uyuşturucu düşkünleştiriyor” Uyuşturucu paras n bulmak için kimisi kendini pazarl yor, kimisi de uyuşturucu sat yor. Bağ ml lar n suç işleme oranlar art yor. Kendilerini düşkünleştiriyorlar. Metadom program nda olanlar n böyle birşeyleri yok. Ailelerine zaman ay rabiliyor, okullar n bitirebiliyor, meslek eğitimi alabiliyorlar. Kötü olan, sonuçta bu da bir uyuşturucu madde. Metadom program nda hastalara 6 ay uyuşturucu madde vermek, sonra miktar düşürmek ve hastalar tekrar normal hayata kazand rmak hedeflenmişti fakat bu gerçekleşmedi. Yüzde 40 oran nda bir başar
var. Uyuşturucu bağ ml lar n n 6 ay da olsa uyuşturucudan uzak kalmalar bir kazan m. Tekrar uyuşturucuya başlasalar bile birşeyler kazanacaklar n
düşünüyorum.
Hayaller, umutlar... Avrupa’da yaşayan gençler boş zaman n kendini geliştirecek dünyaya ve hayata bak ş n
genişletecek bir uğraşla doldurmuyor. Mesela, hem okuluna veya işine gidebilir, hem de kendine bir hobi edinebilir. Eğer müziği seviyorsa bir müzik aletini çalmay öğrenebilir. Tiyatroyu seviyorsa tiyatro dersleri al p piyeslerde oynayabilir.
hayalleri, projeleri idealleri varm yok mu umurlar nda bile değil. Asl nda onlar çocuklar n n iyiliğini istiyorlar fakat fark nda bile olmadan o gençlerin hayat n mahvediyorlar.
Kabuğumuzdan ç kabilsek Ama bu bütün gençler için geçerli değil. Çünkü boş zaman n değerlendirmek isteyip de değerlendirmeyen gençler de var. Bunlar ailesi taraf ndan k s tlanan gençler. Genelde çok yetenekli, başar l ve at lganlar ancak ailelerinden gördükleri yoğun bask dan dolay bir türlü kabuklar ndan ç k p aç lam yorlar. Hiçbir zaman yeşeremeyen bir filiz gibi o p r l p r l yetenekler maalesef kaybolup gidiyor. Çünkü bu gençlerin bir çok şeyi k s tlan yor, önlerine çok büyük engeller konuyor. Baz lar bu engelleri aşmay başar yor ama baz lar ne yaz k ki aşam yor. Aşabilmek, gencin içindeki h rsa, azme, iradeye, güce bağl . Sonuçta insan bir şeyleri gerçekten başarmak isterse, baz zincirleri k rmak isterse bunu yapabilir. Ailenin çocuklar n n özgürlüğünü k s tlamas
herşeyden önemli . Çocuklar na kendi kafalar nda bir yol çiziyorlar, önlerine belki de yaşamak istemediği bir hayat koyuyorlar ve çocuklar n n bunu ses ç karmadan kabullenmesini istiyorlar. Gençlerin fikrini hiç bir şekilde alm yorlar. Çocular n n
Emanuel Lasker Emanuel Lasker, 24 Aral%k 1868’de Almanya’n n Berlin kentinde doğdu. Günümüzde dahi ismi parlamakta, satranç tarihinde önemli bir yer tutmaktad r. Lasker’ n başar s , oyun anlay ş nda yatar. Kar ş kl klardan sak nmayan, orijinal ve mücadeleci bir stili vard . Defansta olağanüstü başar l yd . En usta rakiplerine bile bask n ç kabilirdi. Rakiplerine en büyük zorluklar ç kartmak gibi kişisel bir mücadele anlay ş
içerisindeydi. Satranç onun için sadece tahta baş nda hamlelerle yap lan bir mücadele değil ayn zamanda insan tutkular n n, duygular n n, isteklerinin ve dü-
E. Cenan: Almanya’da en çok kullan lan yasad ş uyuşturucu madde esrar. Yaklaş k 3 milyon kişinin, 500-600 binini “bağ ml ” dediğimiz kesim oluşturuyor. Esrar kullananlar , hap kullananlar
bunun içine katmad k. Köln’de yaklaş k 1000 kişi Metadom program nda tedavi görüyor. “Metadom” dediğimiz, sentetik afyondur. Bu programda, doktor kontrolü alt nda, bir uyuşturucu yerine başka bir uyuşturucu veriliyor. Bağ ml lardan yana istek gelmediği zaman yapacağ m z bir şey yok. Almanya’da bu konuda 3600 kurum var. Köln’de 180 kişilik bir ekiple uyuşturucu bağ ml lar için çal ş yoruz. Kontakt kafeleri, duş yapabilecekleri, elbiselerini y katabilecekleri, çok düşük ücretle (10-40 cent) çay içebilecekleri, yemek yiyebilecekleri merkezler var. Uyuşturucu bağ ml s
evsizlerin yatabilecekleri 15 yatak kapasiteli yerlerimiz var. Katolik kilisesine bağl olduğumuz için finasman kaynaklar m zdan biri o, diğeri NRW Eyaleti ve Stadt Köln. Dan şma
şüncelerinin eşsiz bir mücadelesiydi. Lasker tüm zamanlar n en büyük satranç beyinlerinden biridir. Matematik ve felsefe doktoruydu. Satranç arenas ndaki mücadelesini ve bilim dallar ndaki çal şmalar n dönüşümlü olarak sürdürmekteydi. Bilim alan ndaki çal şmalar
da büyük değer taş maktayd . Einstein, hat ralar nda, bu s rad ş başar l insan n kendisini bilime yeterince adayamamas ndan duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir. Lasker çok başar l ve verimli bir satranç yazar ve gazetecisiydi. Almanya’da, İngiltere’de, ABD’de ve Rusya’da pek çok satranç dergisi ç kard ve yüz-
çiyor, son pişmanl k fayda etmiyor. Bir de pasif gençler var. Bütün imkanlar , yeteneği ve zaman olup da değerlerdirmeyenler. Daha doğrusu değerlendirmek istemeyenler. Bir tiyatro oyunu izlemek yerine, bir sinemaya gitmek yerine, bir kitap okuyup kültürünü geliştirmek yerine, bir araya gelip de güzel sohbetler paylaşmak yerine; gürültülü, par lt l
gece kulüplerinde veya televizyon karş s nda pembe dizileri izleyerek o çok değerli zamanlar n harc yorlar. Bu zaman n k ymetini şimdi bilmiyorlar, belki bir süre sonra farkederler ama biraz geç olabilir. Çünkü hiç kimse isteğidi kadar genç kalm yor. Onun için bu gençliğin değerini bilmek laz m.
Biz bir ad m att k
Hayallerimiz kayboluyor Keşke b raksalar da o gençler kendini önce ailesine ve sonra topluma karş istediği bir şekilde ifade edebilse ama ne yaz kki aileler çocuklar n n yapt ğ
şeyin doğru olduğunu bile bile arkas nda durmak yerine engelliyorlar. O kadar k s tl yorlar ki bu gençlerin özel bir amac , uğraş olmuyor ve bütün hayalleri, idealleri kayboluyor. Sonunda gençler bunal yor ve teselliyi ya alkolde ya da uyuşturucu da ar yor. Aileler pişman oluyor ama iş işten ge-
lerce makale yazd . 1895 y l nda İngiltere’de “Satranç Sağduyu” isimli ilk kitab n ç kard . Daha sonra yay nlad ğ “Satranç El Kitab ” pek çok dile çevrildi. Dünyada satranc n gelişmesinde önemli rol sahibi oldu. Lasker’ n, ilk resmi turnuvas , “usta” ünvan n da ald ğ
1889 Nreslau Turnuvas%’d r. Bundan k sa bir süre sonra profesyonel olmuştur. 1894 y l nda Steinitz ile yapt ğ maç sonucunda, Steinitzi yenerek dünya şampiyonu olmuştur. Bu ünvan n 27 y l boyunca korumuştur. 1921 y l nda 53 yaş ndaki Lasker, Capablanca’yla yapt ğ maç sonucunda bu ünvan n kaybetti. 1923 y l nda Moskova Ostrava Turnuvas%’n Reti, Euwe, Tartokower, Bogoljubow, Tarrasch, Spielmann gibi oyuncular n önünde
Biz, Selestat’ta yaşayan bir grup genç olarak, bu zinciri k rmaya karar verdik. Çok güzel bir gece organize ediyoruz. Tiyatrolu, folklörlü, türkülü çok hoş bir gece haz rl yoruz. Gecemizin temas “paylaş m”. Bu projeler sayesinde zaman m z çok faydal bir şekilde değerlendiriyoruz. Kendimizi farkl bir dille tan tmak ve ifade etmek istiyoruz topluma. Ve bütün gençleri bu yolda yürümeye davet ediyoruz.
GençLink Gizem
Kukla m y z ? Gençliğe bakt ğ m zda ilk göze çarpan, d ş görünüşleri ve davran şlar yla hepsinin ayn stil ve yaşam tarz n sergiliyor olmalar . Bu öyle bir kapitalist yaşam ve kültür ki, sadece zenginler ve ünlüler var olabilir. Bu kültürde herşey para sahibi olmak ve onu sergilemekten ibaret. Bu yaşam tarz gençlere çok çekici geliyor. Gençlik reklamlardan, daha çok televizyonlardan, özellikle de MTV gibi müzik kanallar ndan manipüle ediliyor. Bu manipülasyon sadece video kliplerle de değil, ayn zamanda bu kliplerin işlediği temalarla da (zenginler ve onlar n sahip olduklar , vs.) gerçekleşiyor. Bu tür yay nlarda burjuva s n f n ortalama ne kazand ğ , hangi duygu ve isteklerle yaşad klar , ne tür arabalar kulland klar , nas l göründükleri, paralar n nerelere harcad klar
anlat l yor. Bu pervas z yay nlar, gençlere gördükleri y ld z ve y ld zc klar gibi olman n yollar n da gösteriyor ve sözüm ona gençleri eğitiyor. Öyle olmak için en az ndan öyle görünmek için ne yapmal ? En başta para kazanmal ve mülkiyet sahibi olmal ! Birçok öğrencinin part-time işler yapmas ya da okula gitmeyip çal şmas , bunun sonuçlar ndan biri olarak ortaya ç k yor. Tabii ki gençlerin kendi ayaklar üzerinde durmalar kötü birşey değil ama bunu ne için yapt klar sorusuna yan t “Kapitalist yaşam tarz na ayak uydurmak” olunca durum değişiyor. Kazan lan para diskolara, sonu gelmez k yafet al şverişine, t rnak bak m stüdyolar na, solaryumlara, tak ve aksesuarlara harcanarak çabucak bitiriliyor. Bütün bu harcamalar sadece burjuvalara görünüşte benzemek için yap l yor… Onlara “Peki neden?” diye sorarsan z, gerçekçi bir yan t alamazs n z çünkü gençler bu sorunun yan t n bilmiyorlar. Ayr ca manipüle edilmiş bir yaşam n nesnesi olduklar n göremiyorlar. Manipülasyon; insan n yapt klar , en önemlisi de gençlerin yaşamlar üzerinde tam bir kontrol sağl yor. Örneğin bir mal n sat ş manipülasyon sayesinde yüzde 100 garantilenebiliyor. Ya da ürün piyasaya henüz ç kmadan ona sahip olmak isteyen genç bir kitle yarat l yor. Kapitalist kültürün biz gençleri bir kuklaym ş z gibi elinde tutmas ; yaşamlar m z n nas l olacağ na, ne yiyip ne içeceğimize, hangi müziği dinleyip hangisini dinlemeyeceğimize ya da nas l insanlar olacağ m za karar vermesi mümkün olmamal asl nda! Sorunlar m za yabanc laşt r l p kuklalaşt r l yoruz. Art k bu şekilde kullan lmaya izin vermemeli ve bu gidişe bir dur demeliyiz.
Zenginlere öncelik Sizi tan yabilir miyiz? Ad m Roger, makina mühendisliği bölümünde okuyorum. Neden üniversite eğitimini seçtiniz? Roger: Daha iyi bir yaşam için, ileriki y llarda maddi yönden tatmin olmak için. Üniversitelerde harçlar nedeniyle kayd n sildiren öğrencilerin say s art yor. Örneğin Köln Üniversitesi’nden 6 bin öğrenci ayr ld . Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Roger: Politikac lar zenginlerin eğitimini kolaylaşt r p, eğitimli zenginlerin say s n art r-
mak, fakirlerin ya da işçilerin eğitimini zorlaşt rmak istiyorlar. Sizce sebepleri nelerdir? Roger: Zenginlerin demokrasiden anlad klar , zenginliklerinin sürekli artmas d r. Onlar n zenginliği artt ğ
oranda fakirler daha da fakirleşiyor. Böylece üniversite kap lar fakir öğrencilerin yüzüne daha s k kapan yor. Agenda 2010 paketinin sonuçlar ne olacakt r? Roger: Agenda 2010 eğer yaşama geçerse zenginlere öncelik tan nacakt r. Bu da insan haklar n n önüne geçecek, bir düzensizlik getirecektir.
ARTIK SARSALIM KENDİMİZİ ÇÜNKÜ HERKES BİZDEN ÜMİT BEKLİYOR. Biz 4 genç k%z bu büyük sorumluluğu severek üstlendik.
kazand . Bir y l sonra, New York’taki Dünya Büyük Ustalar% Turnuvas%’nda Capablanca, Alekhine, Marshall, Reti, Maroczy, Bogoljubow, Tartokower gibi seçkin oyuncular n önünde 1.5 puan farkla birinci oldu. 1935 Moskova Turnuvas% tam bir başar yd . 67 yaş ndaki Lasker tek bir oyun dahi kaybetmeden, birinciliği paylaşan Botvinnik ve Flohr’un yar m puan arkas nda; Capablanca, Spielmann ve pek çok kuvvetli genç satrançç n n önünde 3. oldu. Daha sonra Lasker, politik sebeplerle Almanya’y terketmek zorunda kald . Önce Bilimler Akademisi’nin Matematik Bölümü’nde çal şt ğ Rusya’ya yerleşti ve daha sonra 1938’de ABD’ye geçti. Emanuel Lasker 13 Ocak 1941’de New York’da öldü.
Sorular 1- 1880 y l nda Emanuel ve Berthold Lasker bir süre ayn
anda ‘satranç kafe’de gözükmediler. Çünkü: a) Birbirlerinden nefret ediyorlard . b) İkisinin de giyebileceği sadece bir pantolon vard . c) T p öğrencisi olarak Berthold gündüzleri okula gidiyordu. d) Klüp yöneticisi “Ayn
Geçen say%n%n cevaplar%:
anda iki Lasker burada çok fazla” dedi e) Hepsi
2- Botivinnik, Vidmar’ aşağ daki hangi özelliği yüzünden k skand ğ n söylemiştir? a) Uzun boylu olmas
b) SSCB’nin d ş nda yaşamas
c) Mühendislik yeteneği d) Oyunsonu yeteneği e) İngilizce’ye hakimiyeti.
Cevap 1: a Cevap 2: e
9 Dünya Yaflanacak
L
‹
M
·
T
E
K
N
‹
K
K yamet kopacak m ?..
İnternetin sonu...
Stephan Hawking dünyan n 2800’de sona ereceğini aç klad . Tabiat n kendini bitireceğini iddia eden ünlü fizikçi, “Bilim ilerleme kaydetmeli ve yaşanacak yeni bir gezegen bulunmal !” dedi. Yapt ğ her aç klamayla dikkat çeken 60 yaş ndaki ünlü bilim adam Stephan Hawking, kâinat n sonu hakk nda İngiliz BBC televizyonuna aç klamalar yapt . BBC televizyonu Hawking’e ay rd ğ özel programda tekerlekli sandalyeye mahkum bilim adam yla bilgisayar arac l ğ yla konuştu. Spikerlerin sorular n
bilgisayar na yazd klar yla cevaplayan Hawking, küresel
s nmadan, buzullar n erimesinden bahsettiği s rada Antartika K%tas%’nda 45 km uzunluğunda 17 km yüksekliğinde bir buzdağ n n koptuğu haberi, televizyondan alt yaz ile geçti. “Yüzy l n gelmiş geçmiş en büyük bilim adam n n insanl ğa uyar s ciddiye al nmal !” yorumunu yapan BBC, “Hawking falc değil, istatistikler onun ne derece doğru söylediğini ispatl yor. Hawking, ne kadar gerçekçi olduğunu konuşurken bile ispatlad ” aç klamas n yapt . Zamana karş yar şt ğ m zdan bahseden Hawking, diğer bilim adamlar na da şöyle seslendi: “İnsan başka gezegenler keşfedemezse dünyayla birlikte 1000 y l içinde yok olacak.” Hawking, dünyan n sonu gelmeden insan neslinin yaşamas için
Pentagon, yeni kuşak İnternet Protokolü’ne geçilmesi için harekete geçti. 128-bit standart na sahip olan yeni İnternet Protokolü, milyarlarca internet adresini destekleyecek kapasiteye sahip. ABD Savunma Bakanl%ğ% Pentagon ‘Global Information Grid’ (Global Bilgi Şebekesi) program çerçevesindeki tüm kat l mc lar n, 1 Ekim 2003 tarihinden itibaren Internet Protocol version 6 (Ipv6)’ya geçmelerini talep etti. Ipv6’n n halen kullan mda bulunan 32-bitlik Ipv4’ün yerini en geç 2008’de alacağ düşünülüyor. Yeni protokole geçiş, şimdiki internet adreslerinin tükenmekte olduğu düşünülürse, vazgeçilmez olarak görülüyor.
cek. Kas rga ve hortumlar dünyay kas p kavuracak. Sera etki-
2400-2800 y llar aras Güney Yar mküre’de ölümden kaçan insanlar Kuzey Yar mküre’ye göçünce, göçler ülkeleraras savaşlara neden olacak. Çevre kirliliği doğal kaynaklar kurutacak. Kuzey ve Güney Kutbu’ndaki buzullar eriyecek, karalar n çoğunu su kaplayacak.
2800- ....? y llar aras Dünyan n atmosferi değişecek ve dünya Mars gibi sülfirik asitlerden oluşacak. Hiçbir canl yaşayamayacak. Hawking’in dünyan n sonu teorisini dünyan n önde gelen bilim adamlar ndan Dünya Çevre Örgütü İklim Değişimi Bölümü Başkan% Dr. Ute Collier, Amsterdam Üniversitesi Çevre Program% ve İklimler Kürsüsü Başkan% Prof. Pier Vellinga da doğrulad . Hawking, K%yamet Teorisi’ne geçtiğimiz 100 y l içinde meydana gelen çevre olaylar n inceleyerek ulaşt ğ n söylüyor ve şu şekilde s ral yor:
2000-2400 y llar aras El-Nino yüzünden iklim değişiklikleri olacak. İklim değişikliği sebebiyle s tma, tifo gibi hastal klar yeniden baş göstere-
si şiddetini art racak. Önümüzdeki 100 y l içinde meydana gelecek s değişimleri bitki örtüsünü etkileyecek. Buzullar n erimesi su bask nlar n art racak. Alp Dağlar% başta olmak üzere birçok bölge, büyük ç ğ felâketlerine sahne olacak. Is nma bugünkü h z yla devam ederse 400 y%l içinde Alp Dağlar ’nda kar kalmayacak.
2400-2500 y llar aras Özellikle Güney Yar%mküre etkilenecek. Güney Yar mküre’den Kuzey Yar%mküre’ye büyük göçler başlayacak. Su seviyesi okyanuslarda süratle yükselecek. Ayn dönemlerde Güney Avrupa’da büyük bir kurak-
Saniyede bir milyar işlem
Tamamen DNA’lardaki biyomoleküllerden oluşan nano ölçekli bilgisayar, saniyede bir milyar işlem yapabiliyor. İsrail’li bilim adamlar , bir trilyonu bir deney tüpüne s ğabilecek kadar küçük olan ve yüzde 99.8’lik bir doğruluk ora-
l k başlayacak. Kuzey Avrupa ise sel sular yla boğuşacak.
n yla saniyede bir milyar işlem yapabilen bir DNA bilgisayar
geliştirdi. Geliştirilen mikroskobik bilgisayar n, veri giriş ç k ş terminalleri ile yaz l m ve donan m n n tamamen, canl organizmalardaki kodlanm ş bilgiyi depolayan DNA moleküllerinden yap ld ğ belirtildi. Weizmann Enstitüsü’nden Profesör Ehud Şaprio, geliştirdikleri nano ölçekli bilgisayar n, tek baş na çal şamayacak kadar küçük olduğunu söyledi. Bilgisayar n ancak bir trilyon biyomolekülün bir araya gelmesiyle çal şabildiğini söyleyen Şaprio, DNA bilgisayar n n, tüm donan m biyo-moleküllerden oluşan ilk programlana-
bilir özerk bilgisayar olduğunu vurgulad .
Gelecekteki bilgisayarlar n öncüsü Yeni bilgisayarlar n, insan hücrelerinin içinde görev yapabilecek ve hastal ğa neden olan etmenleri saptay p, uygun ilaçlar belirleyecek olan gelecekteki DNA bilgisayarlar n n temelini oluşturabileceği belirtildi. Ekibiyle birlikte yapt ğ çal şmay Nature dergisine değerlendiren Şaprio, “en basit bilgisayar makinelerinin moleküler bir modeli” olarak nitelendirdiği DNA bilgisayar n n, belli ‘evet-hay r’ sorular na, kendiliğinden cevap verdiğini belirtti.
Hangisi zorunlu? Dünyay avuçlar n n içinde tutan emperyalist tekeller, ARGE faaliyetleri için trilyonlarca dolar harc yor. Bütçede aslan pay savaş teknolojilerine ait. Nükleer denemeler başta olmak üzere, baz “çal şma”lar n atmosferi ve yeralt n olumsuz etkilediği de bilinen gerçekler aras nda. Çevre katili kapitalizm, doğay kontrol alt na almaya çabalamak bir yana, doğay tahrip ederek dünyay kendi elleriyle yok oluşa sürüklüyor. “Başka gezegenler keşfetme zorunluluğu”ndan da önce, kapitalizmin ellerini dünyadan çekmesi zorunlu!
Maydonoz
Hay r değildir. Mikrodalga f r nlar elektrik enerjisini, mikrodalga enerjisine; mikrodalga enerjisini de s enerjisine çevirir. F r ndan ç kan yemekte radyasyon falan yoktur, afiyetle yiyebilirsiniz. Kapaktan bak nca mikrodalga f r n n içini göremiyorum. Peki mikrodalga ş nlar buradan ş k gibi d şar s zm yor mu?
Sorular-Cevaplar
Hay r, çünkü mikrodalga
ş nlar metal malzemelerden yans rlar, içlerinden geçemezler. Ama cam, seramik, plastik ve hatta kağ tta bile yemeğinizi pişirebilirsiniz.
Dergisi’ni yay mlayan TÜBİTAK’ n haz rlad ğ rapora göre iyonize olamayan ş nlar da hücrenin s nmas na yol aç yor ve hücreye zarar veriyorlar. Mikrodalga f r nlar n beyine ne tür ne derece zarar verdiği henüz tam olarak netleşmiş değil. Sonuçta, mikrodalga f r nlardan, yemeğin pişme süresi boyunca uzak durun.
Mikrodalga ş nlar zararl radyasyon yayar m ?
F r n çal ş rken elimi soksam ne olur?
Mikrodalga ş nlar iyonize olamayanlar grubuna dahildir. Yani bunlar, röntgen filmi çekmek için kullan lan ş nlardan farkl d r... Hücrenin içindeki maddeleri iyonize ederek zarara neden olmazlar... Ama Bilim ve Teknik
Sak n böyle birşey denemeyin. Mikrodalga f r n n zda sadece yemek pişirin. Eğer f r n çal ş rken elinizi sokmaya kalkarsan z eliniz pişer.
Çelik tenceremle mikrodalga f r nda yemek pişirebilir miyim?
Mikrodalga f r nda pişen yemek zararl m d r?
global olarak çözüme kavuşturacağ n ” söyledi.
‘Ipv6’ nas l kullan lacak
İnternet’i Pentagon geliştirmişti
Pentagon Information System Agency (Bilgi Sistemleri Dairesi) direktörlerinden John Osterholz Ipv6’n n terörizme karş mücadelede çok önemli olduğunu vurgulad . Pentagon ‘Global Information Grid’ projesi ile karş l kl ağ şebekeleri sensörleri ile tüm Federal veri tabanlar n ve bilgi iletim merkezlerini tek bir çerçevede toplamay düşünüyor. Osterholz ,“El Kaide’nin interneti çok iyi kulland ğ n ve Pentagon’un bunun gerisinde kald ğ n ” belirterek, “Pentagon, terörist şebekeleri internet üzerine yakalayabilecek yeteneğe gelmeli” dedi. Pentagon, CTO’su John Sternbit ise “Ipv6’n n internetteki site adresleri say s n art rarak birçok güvenlik problemini
İnternet’in sonu geldi Internet Engineering Task Force, 1990’lar n ortas nda, internet adreslerinin bitmekte olduğu konusunda uyarm şt . Halen Ipv4 bünyesindeki 250 milyon internet adres nodunun 170 milyonu kullan mda. Özellikle Kuzey Amerika’n n kendi pay na düşenden daha fazla internet sitesine sahip olmas , ABD d ş ndaki ülkeleri kullan labilir nod say s aç s ndan zor durumda b rak yor. Daha önce 1980’lerin baş nda Ipv3’ten Ipv4’e geçilmişti, ancak Ipv6’ya geçiş bundan biraz daha farkl olacak, çünkü
Mikrodalgalar kapakta bulunan metalin üstündeki ufak deliklerden d şar ç kmazlar. Mikrodalgan n fiziki karakteristikleri buna uygun değildir. Dalgalar n frekans (saniyedeki titreşim say s ) ile dalga boyu aras nda şu ilişki vard r: Yüksek frekans k sa dalga boyu, alçak frekans uzun dalga boyu demektir. Bunun tersi de doğrudur. Kapakta bulunan ufak delikler ş k dalgalar n n geçmesine izin verirler ve f r n n içini görürüz. Çünkü ş ğ n dalga frekans
son derece yüksektir, dolay s yla dalga boyu da çok küçüktür. Dalga boyunun çok küçük olmas kapaktaki deliklerden geçmesine müsaade eder. Mikrodalgalar n ise frekans
düşüktür ve dalga boyu daha uzundur. Bu yüksek dalga boyuyla kapaktaki ufak deliklerden geçemezler ve tekrar içeri yans rlar.
İnternet Pentagon taraf ndan 1960’larda ARPANET projesi bünyesinde savunma amaçl
kriptonik mesajlar n iletilmesi amac yla geliştirilmişti. Daha sonra internetin hukuki haklar National Science Foundation (Ulusal Bilim Vakf )’na devredilmiş ve internet sivillerin kullan m na geçmişti. Önce bilim adamlar n n kulland ğ internet 1990’larda kitlelere aç ld . Osterholz, “Pentagon’un bir kez daha internete müdahale edeceğini ve yeni protokole geçişi denetleyeceğini” belirterek, “Ipv6 oturtulduktan sonra, internetin kontrolünün yeniden sivillere b rak lacağ n ” aç klad .
Monark kelebekleri
Genelde garnitür olarak kullan lan maydanoz vitamin ve mineral aç dan besin değeri oldukça yüksek olan yiyeceklerdendir. Bir bardak maydanozda büyük bir havuçtan daha fazla A vitamini vard r, bir bardak sütte bulunan kalsiyumdan daha fazlas bulunur. Bir portakalda bulunan C vitamininin iki kat fazlas n bir bardak maydanoz içerir. B1 ve B2 vitamini deposudur ayn zamanda. Maydanoz vücutta bulunan fazla s v lar atmada çok yararl d r. Ağz n güzel kokmas n sağlayan faydal
bir bitkidir.
Mikrodalga f r nlar n öyküsü 1946 y l nda radarla ilgili bir araşt rma projesinde Dr. Percy Spencer görevlendirilir. Dr. Spencer “magnetron” denilen vakum tüpü üzerinde çal ş rken cebindeki çikolatalar n eridiğini farkeder ve şaş r r. Sonra bir deney yapar. M s r tanelerini magnetronun yan na koyar ve görür ki m s rlar patlam ş, her tarafa saç lm ş. Sonra çiğ yumurtay koyar mangnetronun yan na. Arkadaşlar ile ne olacağ n
beklerken yumurtan n piştiğini ve patlad ğ n görürler. Dr. Spencer kendi kendine sorar: “Yumurtay bile pişiren bu mikrodalga enerji, yemekleri de pişiremez mi?” İşte mikrodalga f r nlar üstündeki ilk çal şmalar bu tesadüf sonucu başlam şt r. Mikrodalga f r nlar kullan rken dikkat etmeniz gereken birkaç temel nokta vard r. - Çal şan bir mikrodalga f r ndan en az bir kol mesafesi kadar uzakta durun ve yüzünüzü “yemek pişmiş mi?” diye f r na yaklaşt rmay n. - Boşken f r n çal şt rmay n. - Kapak kapanm yorsa f r n
çal şt rmay n. - F r n n içini s k olarak temizleyin. - Yemek pişirirken metal kap kullanmay n. - Kal n kabuklu yiyecekler pişince içinde buhar kal r ve kabuk çatlay nca buhar d şar f şk r r. O yüzden dikkatli olun.
geçiş esnas nda bir önceki protokol de kullan mda kalacak.
s rtlar d r. 3 bin metre yükseklikteki bu yer, kelebeklerin yaşayabileceği kadar s cakt r. Burada aral ktan marta kadar 4 ay boyunca hiç bir şey yemezler. Yaşamlar n vücutlar ndaki yağ stoklar yla sürdürürken, yaln zca su içerler.
Çiçekler açarken...
Güneydoğu Kanada’da yaşayan Monark kelebeklerinin göç öyküsü oldukça ilginçtir. Monark kelebekleri, normalde, t rt ll ktan kurtulup tam bir kelebek olduktan sonra ancak 5-6 hafta hayatta kalabilir. Bir y l içinde, dört Monark nesli yaşar. Bu dört neslin üçü, ilkbahar ve yaz aylar nda yaşar. Sonbaharla birlikte göç başlar. Bu göçü üstlenen 4. kuşak Monark nesli diğer üç nesilden 6 ay daha uzun yaşayacakt r. Çünkü ç kt klar yolculuğu ta-
mamlay p geri dönebilmeleri için bu kadar süre yaşamalar
şartt r. Göç, çok ilginç bir biçimde, sonbaharda tam gecenin gündüze eşitlendiği gecede başlar. Güneye inen kelebekler, Yengeç Dönencesi’ni geçip soğuklar geride b rakt klar nda dağ lmazlar. K tan n yar s n aşan bir göçten sonra milyonlarca kelebek Meksika’n n ortas nda konaklar. Buras , üzeri zengin bitki örtüsü ile kapl volkanik dağlar n
İlkbaharda açmaya başlayan çiçekler, Monarklar için önemlidir. 4 ayl k bir bekleyişten sonra, ilk defa kendilerine bir bal özü ziyafeti çekerler. Art k Kuzey Amerika’ya dönüş için gerekli enerjiyi depolam şlard r. İki ayl k yaşam süresini sekiz aya genişletmiş olarak yaşayan bu kuşağ n, başka yönlerden diğerlerinden hiç fark
yoktur. Mart sonunda yola koyulmadan önce çiftleşirler. Tam gece ile gündüzün eşitlendiği gün koloni kuzeye uçmaya başlar. Yolculuklar n tamamlay p Kanada’ya vard ktan az sonra da ölürler. Ancak, ölmeden önce, soylar n n devam
için gerekli olan kuşağ da dünyaya getirirler. Yeni doğan kuşak, y l n ilk neslidir ve yaklaş k bir buçuk ay yaşayacakt r. Daha sonra ikinci ve üçüncü kuşaklar... Dördüncü kuşağa gelindiğinde göç yine başlayacak ve zincir böyle sürüp gidecektir.
Bilin Bakal›m Soru: Yandaki şekilde (?) işaretinin yerine hangi say y koyard n z?
Geçen say n n cevaplar Yan t 1: İlk üç şekilde siyah karelerin say s 3-4-5 diye çoğal yor, dolay s yla cevapta 6 siyah kare olmal , yani doğru cevap “a”.
? 5 8 4 3
9 Yan t 2:
17
8
3
4
1
5
9
11 23
10 27 2
6
7
2
15
başka gezegenlere göç edilmesi gerektiğini söyledi.
15
‹
15
B
15
15
15
15
Dünya 10 Yaflanacak
K
Ü
L
T
Ü
R
·
S
A
N
A
T
“Görüşeceğiz / Lale”ye ödül
Kültür Deryas›
İFSAK’ n düzenlediği yar şmada, K sa Metrajl Belgesel Film dal nda “Görüşeceğiz/Lale” isimli filmi ile birincilik ödülü alan yönetmen Dilek Çolak ile yapt ğ m z röportaj , yer darl ğ nedeniyle k saltarak yay nl yoruz.
Hindistan’da bir Kast: Dokunulmazlar
Filmin oluşum bahseder misiniz?
sürecinden
D. Çolak: Lale henüz ölüm orucundayken film yapmak istiyordum. Lale gözlemlerimi yazmam istiyordu. O şehit düştükten sonra, uzunca bir süre ne yapacağ m üzerine net değildim. Bir yandan da Lale ile ilgili röportajlar yap yordum arkadaşlar yla. Bunlardan birşeyler yapabileceğimi fark ettim. Ama s rf Lale’yi içeren birşey düşünmüyordum. Çünkü O da kendisini öne ç karan hiçbir şeyi istemezdi. Filmle ilgili nas l tepkiler ald n? D. Çolak : Şimdiye kadar hiç olumsuz tepki almad m. Bizim gibi düşünen insanlar n d ş nda da pek çok kişi izledi filmi ve çok etkilendiklerini söylediler. “Neden şöyle yapt n, neden böyle yapt n?” tarz nda eleştiriler de gelmedi. İnsanlar gerçekten
beğenerek izliyorlar galiba ve müthiş bir talep de var. Yani, duyan filmi izlemek istiyor.
olmazd . Ben anlat lanlar çektim ve kurguda birleştirdim. Sonuçta o filmin iyi bir film ol-
anlat r m s n? D. Çolak: . Bilincini kaybet-
Bu filmin devam da gelecek mi? D. Çolak: İçerde-d şar da tecridi anlatan bir senaryom var. İmkanlar m yaratabilirsem bu yaz sonu, Temmuz-Ağustos gibi onu çekmeye başlayacağ m. Ayr ca şu anda, refakat dönemimi anlatan bir senaryo yaz yorum. Uzun metrajl bir sinema filmi. O daha büyük bir bütçe gerektiriyor ve daha geniş kapsaml bir şey. Onu da en geç sonbaharda çekmek gibi bir niyetimiz var. Onu ben değil de Metin Yeğin çekecek. Ben sadece senaryosunu yazacağ m. Bu, kesinlikle yap lmas n istediğim bir proje.
Yaşad ğ n tüm bu süreçler seni nas l etkiledi?
Filmde Lale’yi nas l anlatmaya çal şt n? D. Çolak: Arkadaşlar na “Ufac k şeyleri anlat n; bir şark söylemesini de anlatabilirsiniz, ne bileyim bulaş k y kamas n da, size bağ rmas n da...” dedim. O anlat mlar olmasayd , insanlar n yüzündeki güzel anlam olmasayd , filmin hiçbir anlam
beni mi dinliyorsun?” Halbuki 24 saat baş ndayd m zaten. Orada bile, o örgütlü yaşamdan, yeralt ndan gelmesinden kaynakl kendinden bahsetmek istemiyordu. Zaten ben Lale’nin hiçbir zaman “şöyle yapt m, böyle yapt m” diye anlatt ğ n duymad m. Çok ağ r işkenceler görmesine rağmen bir kere bile “Ben işkencede şunu gördüm” demedi. Çünkü anlatmaktan yana değildi “Bir devrimci kendini övmez” diyordu.
mas ya da birilerini etkilemiş olmas tamamen o anlat mlar
yapanlar n ve Lale’nin devrimci kişiliğinden gelen bir şey. Lale’yle yaşad ğ n bir an n
mişti ve devaml say kl yordu. Bir yerden bahsediyordu. Kendine geldiği zaman, “Lale bir yerlerden bahsediyordun” dedim. Bana çok kötü k zd . “Sen” dedi, “Ben say klarken
D. Çolak: Çok sevdiğin bir insan kaybediyorsun ama sana öğrettiği o kadar çok şey oluyor ki. Özellikle refakat döneminde O’nunla geçirdiğim 2 saatin inan lmaz güzellikleri vard . O süreçte oraya gidip gelmeler, onunla sohbetler, diğer ölüm oruçcular yla konuşmalar, seni müthiş geliştiriyor. Hayata daha farkl bak yorsun. Direnişin direkt içinde olduğunu hissediyorsun. Daha iyi anl yorsun herşeyi. Mesela ben de bir devrimci olsayd m ve içeride olsayd m benim de yapacağ m tek şey bu olacakt .
Görmenin bir başka boyutu Sansürlü film
“Yans malar”
ABD’de, Oscar ödüllü muhalif yönetmen Michael Moore’un, Bush yönetimine ağ r eleştiriler yönelttiği belgeselinin dağ t m
Walt Disney şirketince engelleniyor. “Fahrenheit 911” adl film, 11 Eylül sald r lar öncesinde ve sonras nda Bush’un tutumunu mercek alt na al p eleştiriyor. Ayr ca film, Bush ile içlerinde Usame Bin Ladin’in ailesinin de olduğu Suudi Arabistan’ n güçlü aileleri aras ndaki ilişkiyi ortaya koyuyor. Film, Disney’e bağl Miramax şirketi eliyle dağ t ma girecekti. Ancak Miramax, Disney’den gelen bask yla bu karar n gözden geçirmek zorunda kald ve filmi dağ t ma sokmay reddettiğini aç klad . Belgeselin dağ t m n n egellenmesi, Disney’in G. Bush’un kardeşi Jeb Bush’un vali olduğu Florida’da bulunan konu parklar , otelleri ve diğer yat r mlar ndan endişe duymas na ve buralardaki vergi indirimlerini kaybetmekten korkmas na bağlan yor.
“Filmim, fakir ve emekçi insanlar n taraf ndad r”
Köln Yaşamevi bir fotoğraf sergisine ev sahipliği yap yor. 9 May%s-15 Haziran aras nda gezilebilecek sergi, burada yaşayan bir işçiye ait. Cem Günhan, sergisine “Yans malar” ismini vermiş. “Gündelik yaşamda gördüğümüz her nesnenin bir başka boyutu ve o boyuttan bir görünüşü var. Yaşam m z n her alan yans malarla, bazen hiç dikkat etmeden bakt ğ m z ama göremediğimiz ayr nt larla dolu... Bu ayr nt lardaki renk ve karmaşa allegorilerini kendi bak ş mla birleştirip izleyenle-
re, ilk bak şta ne olduğu tam anlaş lmayan ama yoğunlaş ld ğ nda hergün önünden geçip yabanc laşt ğ m z görüntüleri sunmak istedim” diyen sanatç n n sergisi beğeniyle karş land . Fotoğraflar, Berlin Ütopya Gençlikevi’nde de sergilenecek. “Kapitalizm bizi görüntülere bile yabanc laşt r yor. Sadece dayatt klar n görmemizi istiyor” diyen sanatç , ayn zamanda Köln Yaşamevi’nde fotoğrafç l k grubunu da kurmuş bulunuyor.
Gizli kuyruk şiiri Her dizesinin ilk harfleri okunduğunda, özel bir sözcük ç kan bir şiir türü vard r, “akrostiş” denir. Y llar önce ilkokulda, arkadaşlar m za ve öğretmenlerimize, onlar n adlar n veren büyük şiirler yazard k. Lisede ise işi biraz daha geliştirmiş, beğendiğimiz k zlara “sevgilim”, “seni seviyorum”, “buluşal m”, “öpüyorum” şifreli şiirlerimizi yollamaya başlam şt k. K zlar ise genellikle “terbiyesiz”, “salak şey”, “sana m kald m?” diye karş l k verir; bu yan t, teklifin kabul edildiği anlam na gelirdi. İşte bizim bu sanat şaheserlerimize benzer bir şiir türü de Çin’de varm ş. Fakat alfabelerinin farkl olmas ndan m kaynaklan yor nedir, onlarda, her dizenin son sözcüğünü birleştirerek istenen mesaj veren bir cümle oluşturma tekniği geliştirilmiş. Şiirin görünen temas n n tam tersi bir mesaj veren bu şiir türüne Çinliler “gizli kuyruk şiiri”
diyorlar. Gizli kuyruk şiirinin bir de öyküsü var. Zhuge Liang çok uçar bir delikanl ym ş. Yengesi onun baş n bağlamak için sürüyle gelin aday gösterir, ama Zhuge, bir yolunu bulur k zlar reddedermiş. Bir gün, yine yengesinin zorlamas yla Zhuge, bir genç bayanla tan şt r lmak istenmiş. Odaya girdiğinde, biri dünyalar güzeli, diğeri oldukça çirkin iki k zla karş laşm ş. Yengenin gelin aday tabii ki güzel olanm ş. Zhuge k zlarla sohbet etmeye başlam ş. K sa bir süre sonra, gelin aday güzel k z n hizmetçisi olan çirkin k z n, son derece zeki ve kültürlü olduğunu fark etmiş ve ona aş k oluvermiş. Zhuge, bu çirkin ama zeki k zla hemen nişanlanmaya karar vermiş. Durumu gören yenge ve diğer aile efrad , Zhuge’nin karar n
değiştirmek için bask uygulamaya başlam şlar. Sonunda bask lara dayana-
Dünyan n en büyük film yap m şirketlerinden Disney ile, tart şma yaratan filmleriyle tan nan Oscar ödüllü yönetmen Michael Moore aras ndaki gerilim sürüyor. Moore BCC’ye verdiği demeçte, Disney’in karar n eleştirerek “Bazen şu soruyu sormak gerekiyor: Bütün bunlar gerçekten de aç k ve özgür bir toplumda m meydana geliyor?” dedi. Fahrenheit 911 belgeselinin taraf tutmakla suçland ğ n ifade eden Moore, “Taraf tutman n tan m n iyi yapmak laz m. Her halükarda benim filmim taraf tutuyorsa, tuttuğu bu taraf savaş makinas na malzeme olan fakir ve emekçi insanlar n taraf d r” diye tavr n koydu. Filmin galas n , bu ay içinde başlayacak olan Cannes Film Festivali’nde yapmaya haz rlanan Michael Moore, Amerikan halk n n seçimlerden önce filmi izleyebilmesi için elinden geleni yapacağ n söyledi. Moore, ABD’deki silah kültürünü sorgulad ğ “Bowling for Columbine” filmi ile 2003 y l nda Oscar ödülüne lay k görülmüştü.
Werner Bischof
mayan Zhuge, yüzüne karş
söylemeye utand ğ ndan karar n değiştirdiğini çirkin k za bir şiirle bildirme yolunu seçmiş. Şiir şöyle: “Yüzünüzle herkes alay ediyor, siz nas l/ Benim eşim olabilirsiniz?/ Dün sizi sevindirmek istemiştim, fakat bugün/ Fikrimi değiştirdim!/ Kusura bakmay n! Görüyorsunuz işte, yaşam nas l/ Böyle boyuna dalgalan yor!/ Evlilik sözü vermek de neymiş! Alt taraf bir / Söz bu, ağz ndan ç k veriyor. Hiç değişmeyecek/ Değil ya!” Notu alan çirkin k z gözyaşlar na boğulurken, birden gözleri parlam ş. Yüzünü neşeli bir gülümseme kaplam ş. Zeki k z, Zhuge’nin şiirinin m sralar n n son sözcüklerinin birleştirildiğinde “Karar m asla değişmedi!” cümlesinin ç kt ğ n anlay vermiş, yengesi h rs ndan deliye dönmüş. Peki sonra ne mi olmuş? Ona da gencin ald ğ karara boyun eğmek kalm ş.
Savaş sonras yaşanan y k m, reklam fotoğrafç l ğ ndan fotomuhabirliğe geçmesine sebep oldu. O fotoğraf n sorunlar gösterip bunlar n çözümlerine araç olabileceğine inan yordu. Werner Bischof 1916 y%l%nda Zürich’te varl kl bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babas da fotoğraf n ilk biçimi olan Fotogram’a ilgili idi ve çocuklar na fotogram’ “öğretiyordu” 1933 y l nda babas n n karş ç kmas na rağmen üniversitede fotoğraf öğrenimine başlad . 1936 y l nda okulunu ve askerliğini bitirmişti ve Grafik
sanatç s ve fotoğrafç olarak studyosunu kurdu. İlk önce reklam ajanslar ile çal şan Bischof, “Avrupan n kendini imha süreci”diye nitelendirdiği 2. Dünya Savaş% ile birlikte, ufkunu ve bak ş n değiştirdi. 1942 de “Du” ad ndaki sanat ve kültür dergisinde fotoğraflar yay nland . “İnan yorum ki yaşam m z n en önemli görevi, özgürlükçü bir geleceğin kurulmas için elimizdeki araçlar kullanmakt r”düşüncesi, sanat na yön verdi. Bischof’un fotoğraflar nda farkl kültürler, yüzler, insanlar, mükemmel bir gölge etkisi ve hareket vard r.
Cem Günhan
Hinduizm’in aç kça “Kirli” diye tan mlad ğ 160 milyon insan. Hindistan’da Hindu olarak doğmak demek, 1500 y ll k bir ayr mc l k formu olan Kast Sistemi´ne dahil olmak demektir. Buna göre bütün insanlar doğuştan eşit değil, yani farkl l klar belirleyen ve doğumla kazan lan dinsel s n fsal yap n n bir parças d r. Toplumun yaşam n belirleyen düşünüş biçimlerinin karmaş k bir yans mas yla da karş karş yay zd r bu Hindu kast sisteminde. Efsaneye göre tanr benzeri “Varna”lar n ağz ndan rahip ve öğretmen s n f olan “Brahman”lar, kollar ndan yönetici ve asker s n f olan “Kshatriya”lar, bald r ndan esnaf s n f “Vaisya”lar, ayaklar ndan da işçi s n f “Sudra”lar ortaya ç km ş! Daha sonra bir beşinci s n f ortaya ç k yor: “Achuta”lar. Bu s n f, “dokunulmaz ve kirli” diye nitelendirilen bir kast
oluşturuyorlar. “Dokunulmaz!” diye tan mlanan durum, hindu dininin “kirlenmişliğinden, ar l ğ n kaybetmişliğinden dolay dokunulmaz, el sürülmez” inanc na dayan yor. Ve efsanenin küçültücü anlat m na göre dokunulmazlar “ilk insanlar n” soyundan değildirler! İşin asl na bak ld ğ nda “dokunulmaz ve kirli” diye nitelendirilen bu kast n insanlar , Hindis(Mushar-Fare yiyenler) tan’ n Ari’lerce Dokunulmaz kast n n üyesi iki istilas ndan önceki ilk sahipkad n n restoran art klar ndan leridir. oluşan öğle yemeği Dinin modern yasalardan daha geçerli olduğu Hindistan’da 160 milyon insan (yani Türkiye nüfusunun yaklaş k iki kat ve birçok devletin nüfusundan hayli fazla bir say ), tarihin en eski s n f, rk ve ulus ayr mc l ğ nedeniyle inan lmaz koşullarda yaşamlar n sürdürüyorlar. Dokunulmazlar (Achuta), yüksek kastlardan olanlar n tap nak ve evlerine giremezler. Başka kastlardan olanlarla ayn mahallelerde oturamazlar, onlara dokunamazlar, evlenemezler, gölgelerini onlar n gölgesinin üzerine bile düşüremezler! Yaln zca onlar n kirli işlerinde çal şabilirler. Kendi özel kaplar ndan yiyip içebilirler. Bu insanlar hâlâ tecavüze uğray p dövülüyor, linç edilip öldürülüyorlar. Hint toplumunun yüzde 80’nin Hindu Kast Sistemi´ni desteklediği düşünülürse, çağ m zda yaşanan bu dram, bizi s n f ve rk ayr mc l ğ n n, “hep iyiyi öğrettiği ” varsay lan dinlerin de bir sonucu ve hatta emri olduğu gerçeğine götürür. Hindu kast sisteminin kurallar çok kat d r. Manu tüm insanlar n tanr sal as l babas d r. Manu Yasalar% insanlar n ne yeyip ne içeceğine, ne giyeceğine, evliliklerin kimlerle ve nas l olacağ na, hangi işte çal ş lacağ na ve nas l temiz kal nacağ na ilişkin uyulmas zorunlu kurallard r. Örneğin, gerçek bir Brahman et yemez, alkol almaz, soğan ve zencefil kökü yemez ve bir dokunulmazla asla ilişkiye geçmez., ruhu temiz kalmal d r inanca göre. Daha yüksek kasta mensup Dokunulmazolanlar n köyünde bal k lar n öyküsü “modern” Hinavlad klar için işkenceye distan’ n öyküsüyle de ilintili. uğrayan Dokunulmazlar. Mahatma (yüce ruh) Gandhi, kast sisteminin devam etmesinin başta gelen sorumlular ndand r. Gerçi 1915 y l nda, Ahmadabad’ta kurduğu bir merkeze dokunulmaz kast ndan bir aileyi ald ğ nda ve hatta ailenin k z n evlat edindiğinde yandaşlar küçük dillerini yutmuşlard ama ´dokunulmaz´lar n politik temsilcisi ve önderi Bhimrao Ramji Ainbedhar Manu Yasalar ´n yakt ğ nda Gandi, dokunulmazlar probleminin böyle radikal bir çözümünün Hinduizm’i y kacağ n düşünerek ölüm orucuna başlad . Bugün Hindistan’da Hinduizm’in etkisi k r lmad kça, insanl k tarihinin en uzun süreli, dinsel, rksal ve s n fsal köleci ayr m devam edecektir. İnsan toplumlar n n, “belki” bir döneme hitap etmiş, o dönemi ve insanlar n örgütleyip pozitif ivme kazand rm ş olan din olgusuna, bugün Filistin’den, Çin’e, Hindistan’dan G. Amerika’ya uzanan türlü s n fsal ve ulusal çelişkilerin yan nda, bütün bu çelişkileri olumsuz alanda etkileyen bir olgu olarak bakmalar , sempati duyulan Uzakdoğu veya Yak%ndoğu dinlerinin, asl nda birbirlerinden anlay ş olarak farkl olmad klar n anlamalar gerekmektedir.
11 Dünya Yaflanacak
‹
N
S
A
N
·
T
Sans-Papiers’lerin
İsviçre’deki mücadelesi İsviçre’nin Friburg Kantonu’nda SANS-PAPIERS (Kimliği ve Oturum Hakk Olmayan İnsanlar) 2001’den beri mücadele veriyor. Avukat Liouel Roche, İsviçre Göçmen Kontak Merkezi CCSI SOS Racisme’nin sekreteri. SANS-PAPIERS hareketinin ve ayr ca Sosyalist Marksist Devrimci hareketin üyesi. Röportaj n tümünü yer darl ğ nedeniyle yay nlayam yoruz. Ne zamandan beri SANS-PAPIERS’ lerle çal ş yorsunuz? L. ROCHE: SANS-PAPIERS’lerle 2001’den beri çal ş yorum. Herşey, Schönberg Friburg’da bulunan Saint-Paul Kilisesi’ni işgal etmekle başlad . Halk aras nda kiliselerin yard m ettiği söyleniyor? L. ROCHE: Hay r hiç de öyle değil. Biz kiliseyi işgal ettik. Göçmen Kontak Merkezi’ne bağl bir meclisimiz vard , bunu biz SANS-PAPİERS’liler için bir Büyükelçilik olarak kabul ettik. Dergimizde bu karar yay nlad k. Bu haber çabucak duyuldu ve çok say da insan aram za kat ld . Herkesi biraraya toplad k ve
birlikte mücadele etmemiz gerektiğini söyledik. Bunun içinde bu kiliseyi işgal ederek başlad k ilk eylemimize. Kimler sizden yard m talep edebilir? L. ROCHE: Göçmen Kontak Servisi’nde bizim hukuksal servisimiz var. Bu herkese yani bütün göçmenlere hitap ediyor. Kimlikli, kimliksiz, kaybolan kişiler müracaat edebiliyor. Aile birleşmesine yard m ediyoruz, oturumu B-C, olsun geçici kimlikleri B’ye çevirmek için başvuru yap yoruz. İlticac lara ayr dosya tutuyoruz ve SANS-PAPİERS’lerle ilgileniyoruz. SANS-PAPİERS’ler aras nda en çok hangi ülkeden gelenler var? L. ROCHE: Bunlar çoğunlukla Türkiyeliler, Türkiye Kürtleri, Eski Yugoslavya, Arnavutluk, Kosova, Afrika ülkeleri ve Latin Amerika ülkelerinden gelenler. Tahminlerimize göre İsviçre genelinde 3 bin civar nda SANS-PAPİERS var. SANS-PAPİERS’ler için ne gibi işlemler yürütüyorsunuz?
L. ROCHE: Bizim objektif amac m z; SANS-PAPİERS’leri yapacağ m z eylemlere davet ederek kendi haklar n
militanca savunmalar n sağlamak. Diğer taraftan hukuksal koruma ad na, (paras z avukat temini) herkes için kişisel bir dosyalama sistemi uyguluyoruz. Eğer bir kimliksiz insan yakalanm şsa polisler taraf ndan, hemen müdahale ediyoruz. Terk’ini durduruyoruz, insanc l oturuma başvuruyoruz. Eğer elimizdeki dosya yeterince iyiyse ve bu insan yakalan p cezaevine konulmuşsa, cezaevinden ç kar yoruz. Yap lacak birşey yoksa, onu takip ediyoruz. Haklar na sahip ç kmas n ve polislerin bu insanlar n haklar na sayg göstermesini sağl yoruz. Çok say da insan tutuklan p, sadece üzerindeki t-shirt’le uçağa konulduğu gibi ülkelerine gönderiliyor. Bunlar takip ediyor, paralar n ve eşyalar n onlara ulaşt rmaya çal ş yoruz. Böylelikle onlar n İsviçre devleti taraf ndan soyulmalar n engelliyoruz. Ne derece başar ya ulaşabiliyorsunuz? Başar oran n düşüren temel faktör nedir?
L. ROCHE: 2001 y l ndan beri yaklaş k olarak 300 kişiden yaln zca 50 kişiye oturma izni alabildik. Bu say tabii ki çok az. SANS-PAPİERS’leri toplu halde güvenceye almak için güçlü raporlar yaratmak laz m. Bunun içinde militanca mücadele etmek laz m. SANS-PAPİERS’ler genelde politik insanlar değiller sadece oturum almak için gelen insanlar. Oturum haklar n ald ktan sonra da kayboluyorlar ve normal hayata devam ediyorlar. Politika da onlar için bitiyor. Çok mücadeleci birisiniz. Sizi motive eden faktörleri öğrenebilir miyiz ? L. ROCHE: Benim düşünceme göre Rassizm (Irkç%l%k) başl baş na bir olay. Günümüzde devrim perspektifinde rassizim sorununu program n merkezine yerleştirmek laz m. Önemli bir tehlike bu göçmenlik konusu ve rasiszm. Buna karş mücadele etmek laz m. Bunun için de işçi s n f ve herkes birleşmeli, enternasyonal bir karş duruş sergilemelidir. Bunu başar ncaya kadar devam edeceğim.
O
P
L
U
M
Köy özlemi Memlekette bir ev yapt rmak hemen hemen bütün tan d klar m n hayali. Birçok arkadaş mdan, birçok defa duymuşumdur; deniz k y s nda, Ege’de, dağlar n eteğinde, Kürdistan’da, Toroslar da ya da Karadeniz ormanlar nda bir ev yapt racağ n . Herkes eninde sonunda memleketine döneceğini, köyünde bir ev yapt r p yaşayacağ n hayal ediyor. Birçok insanda y llar önce böyle hayallerle gelmiş Avrupa’ya; birkaç y l çal ş p biraz para kazan p köye dönmek, orda güzel bir ev yapmak, biraz daha rahat yaşamak için. Oralardan çok az dönüp köye ev yapt rd . Birçoğu Türkiye’nin büyük şehirlerinden birinden arsa ald , apartmanlar diktirdi, işhanlar yapt , fabrikalar açt , ya da bir k sm da buraya yat r m yapt , en az ndan yapmaya başlad . Sadece mülteciler ya da yabanc işçiler değil köye dönme hayali kuran, başka bir deyişle köyde yaşamay kutsallaşt ran. Avrupal lar n birçoğu da bir köyde, müstakil bir evde doğa ile iç içe yaşamak istiyor(tabii onlar n köy diye tan mlad klar şeyle bizim köyler aras nda dağlar kadar fark var). Doğup büyüdüğü topraklar
herkes özler. Ama İstanbul’da yaşay p da köyünü özleyen çok az insana rastlad m. Orda yaş yor olmak bir ayr cal kt r çünkü. İstanbul’da bir köşe kapman n bir yolunu buldu, İstanbullu oldu. Tabii iki farkl özlem, birbirinden oldukça farkl sonuçlar da beraberinde getirdi. Y llarca Avrupa’da yaşayan ama yaşad ğ ülkenin dilini konuşamayan, yaşad ğ kenti doğru dürüst tan mayan, Avrupa’n n büyük şehirlerinin kenar mahallelerinde gettolarda yaşayan, kendi içine kapal , değişime direnen ve bir gün geri döneceğini hesap eden bir toplumla karş karş yay z Avrupa’da. Ama Türkiye’nin büyük şehirlerinde durum bundan oldukça farkl . İnsanlar yine kenar mahallerde yaş yorlar. Kendi kendilerine derme çatma evler, mahalleler kuruyorlar. Ayn zamanda sosyal ve ekonomik olarak kente uyduruyorlar (örneğin, herkes memleketinin aksan n değiştirmeye, İstanbul Türkçesi konuşmaya zorluyor kendini).
S n rlar çok daha keskin çizilmiş
rallar n toplumun en uç noktalar na kadar taş yabiliyor ve feodalizm bir çok al şkanl ğ ndan feragat etmek zorunda kalabiliyor. Avrupa’da gettolarda bu her zaman o kadar da kolay olmuyor. S n rlar çok daha keskin çizilmiş. Bütün çarp kl ğ na rağmen Türkiye’nin öteki büyük şehirleri kentleşti, insanlar da yar köylü yar kentli kendilerini bu değişime uydurdular. Olan bizim yabanc işçilere oldu. Köyde bir ev yapma hayaleri suya düştü. Sözün özü, öyle ya da böyle herkes hayat n n bir bölümünde şehirlerden kaç p köyde yaşama hayalleri kuruyor. Doğa ile iç içe, temiz hava, taze g da, gayet sade sakin bir hayat özlemi taş yor. Ama ne hikmetse dünyan n her yerinde şehirlerde yaşayanlar n say s köylerde yaşayanlara oranla çok daha h zl
art yor. Her gün biraz daha fazla insan şehirlerin cazibesine kap l p göç ediyor, ya kendini şehre uyduruyor ya da şehrin bir bölümünü kendine. Birileri de hala hep köyde ev yapma hayaliyle yaşamaya devam ediyor.
Kapitalizm orada kendi ku-
Bülent Abbasoğlu
Yükselen değerler mi, çürüme mi? İnternet sitelerinden teleteksli televizyonlara, gazetelerden çöpçatan şirketlerine kadar birçok araç ve yöntemle evlilik, arkadaşl k, buluşma... vb. gibi alanlarda hizmet veren sektörlerden geçilmiyor art k. İlanlara bakt ğ n z zaman sergileneni görebilirsiniz. Uzun boylusu, k sas , ela yada yeşil gözlüsü, esmer tenlisi veya sar ş n … Sanki mübarekler aç k art rmada sat l k mallar! Maneviyata gelince; dinine bağl s , tutucusu, tesettürlü ev han m (Dinine bağl kişiler daha ziyade ailesinin lay k gördüğünü tercih ederlerdi, anlaş lan ailelerinin sorumluluğunu ekrana yüklemişler). “Yok bunlar olmas n” diyorsan z, daha sosyalleri; seyahat etmeyi, tatil yapmay , sinemaya gitmeyi, eğlenmeyi sevenler (kim sevmez ki)... Tabii ki bunlara yetecek kadar paras olan varsa! Zaten aranan temel öncelik,
maddi problemsizlik. Maddi durumu kötü olanlar hap yuttu! Onlar n yüzüne kimse bakmaz bu alemde! Nas l gezecek, eğlenecek, hayat n
yaşayacak işçi, emekçi, işsiz ve onlar n çocuklar ?.. Sanal ortamdan ya da ilanlardan ilişki arayan bu insanlar n çevresinde insan k tl ğ m var? Çevresindeki insanlar hep itici mi geliyor, hiç mi ilgi duyduklar insan yok? Bir insan; yüzünü görmediği, sesini duymad ğ birine nas l ilgi duyabilir, sevgi besler ekrandan? Yükselen değerler mi, yoksa çürüme mi bu durum? Eminiz bu ortamlara kat lan insanlar n çevresinde beğendikleri, konuşmak, arkadaşl k yapmak istedikleri çok insan vard r. Fakat duygular n dile getirecek cesaretten yoksun olmalar ndan, iç bunal m ve özgüven eksikliğinden dolay kişilik erezyonu yaşanmaktad r.
Ama bu erezyon toplumun her kesimine yay lmaktad r. Verilen eğitim, çal şma ve iş ilişkileri, topluma empoze edilen kültür, maalesef insanlar bu duruma getirmektedir. Oysa normal insan, yaşad ğ
ortamda, insani değerler içinde ilgi ve sevgi yoğunlaşmas sonucu, k r c ve rencide edici davran şlarda bulunmadan, ilgi duyduğu kişiye duygu ve düşüncelerini ifade edebilmeli. Ama ne yaz k ki, duygular körelmekte, sevgiler metalaşmaktad r.
Ludwigsburg Yaflamevi ile elele Gülhayat Selda
Yetmişli y llar n ilk yar s nda, Orta Anadolu’nun şirin bir köyünde doğdum. Çok küçük yaşlarda büyük kentlerden birine taş nm ş z. On yaşlar ndayken babam Almanya’dayd . O Almanya’y , gurbeti benden daha iyi bilirdi. Toplu bir parayla dönüş yapm şt . (Gerçi paran n tad n
alamad ve paray bat rd .) Okumam , bir meslek edinmemi öğütleyeceği yerde, “Seni Almanya’ya yollayay m” demeye başlad . Bu benim de kafama yatt . Ne de olsa Almanc lar
görüyorduk. Onlar Levi’s, Adidas giyerken biz kara lastik ya da terliklerle geziyorduk. Bize çocuklar n n eskilerini getirdikleri zaman nas l da sevinirdik!.. Liseyi daha bitirmeden pasaport işlemlerine başlam şt m. Okul da bitmişti. Öğrenci olduğumdan vizeyi de çabuk ald m.
Almaz olayd m… İlk uçuşta, havaalan nda yaşad klar m
unutam yorum. Annem iki gözü iki çeşme, babam ise sevinçliydi. Sanki oğlu okumuş, önemli birisi olmuştu. Üç saat boyunca uçakta, “Oras nas l bir yer, insanlar nas l?” diye düşündüm. Bir yandan da annemi düşünüyordum. Bir haftam dolmam şt . Akrabalar m bile görememiştim işe başlad m. Almanya dedikleri işte buymuş! Sabah n köründe herkes işe. İşten de eve tabii ki.
Ara ki dost bulas n Öyle ki aileler birbirlerine ziyarete bile gidip gelmiyorlar. Herkesin dini, iman , allah para olmuş. İnsan ilişkisi diye bir şey yok. Ara ki dost bulas n. İlişkiler ç kar üzerine kurulu. Yüzüne gülen arkandan at yor. Oturumumun bitmesiyle kaçakl k günlerim başlad . Yakalanma korkusuyla yaş yordum art k. Evde herşey tersine gitmeye başlad . Ağabeyim ve yengem aras ndaki konuşmalar zoruma
gidiyordu. Öyle anlams z şeyler üzerine tart ş yorlard ki; ne bileyim, abim al şverişte 29 feniğe bir karton puding alm ş, “Vay sen bu kadar niye ald n? Az alsayd n olmazm yd ? Param z zaten yok.” Daha bunun gibi ne konuşmalar. Sanki hep bana laf vuruyordu. Türkiye’den bir arkadaş mla sürekli mektuplaş yorduk. Bir gün bana sordu “Gavurlarla aran nas l?” diye. Ben de “Gavurlar boş ver, yengemin her sözü zoruma gidiyor” falan diye yazm şt m. İşe gittiğimde yengem mektubu okumuş. Akşam döndüğümde evde birbirimize girmediğimiz kald . Art k dönmeye karar verdim. Memleketim de burnumda tütüyordu. Bu arada bir Alman bayan buldular. Formalite bir evlilik yapt k. Bu sefer Türkiye’den işçi ailesi olarak geliyordum. İşçi oldum da dertlerim, sorunlar m bitti mi? Hay r daha da çoğald . Bunlar n yan na bir de kağ t kürek sorunlar ç kt . Yok ikametgah yap, yok pasaportun süresi bitti, yok oturumum bitti…
A li K olcu
fiiir ( Erdo¤an E gemeno¤lu)
Buras bir başka dünya Göç Hikayeleri
O nur O lgun
Oturumumu uzatmaya giderken bile kendime problem yarat yordum. Polis sahte evlilik yapt m diye beni tutuklayacak san yordum.
Son feniğine kadar Derken Alman bayan n çocuğunun anaokulu paras artm ş. Her ay ona belli miktarda yard m etmemi istedi, yok diyemiyorsun. Tabii kozlar onun elinde, isterse seni Türkiye’ye sürdürebilir. Bir bak ma onun oyuncağ yd m. Bunlar böyle sürüp giderken kendime bayağ çevre edinmiştim. Art k boş zamanlar m
kahve köşelerinde değerlendiriyordum. Bana kahve de yetmez oldu ve kendimi oyun salonlar nda buldum. Art k işten artakalan zamanlarda o kahve senin bu oyun salonu benim, dolaş yordum. Param son feniğine kadar otomatlara dolduruyor ve rahatl yordum... Bir k z sevdim. Her plan mda bu k z vard , onsuz olmuyordu. Her şeyimde illaki o da olacakt . Birbirimizi sevi-
yorduk ve çok mutluyduk. Annem buraya gelmişti. Konuyu O’na da açt m. “Ben buradayken yüzük takal m” sevdas na istemeye gitti. Ailesi vermedi. K z da ailesinden yana döndü. Dünyam karard sanki, işten de ç kt m. Devletten üç ay yard m m kesildi. Amcam n k z harçl ğ m ve ihtiyaçlar m karş l yordu. Uzaklarda bir iş buldu bana . Bu iş tam bana göreydi, yani uzak olmas çok iyiydi.
“Para para para!” Bu, o k z unutabilmem için bir f rsatt . Çal şmaya başlad ktan birkaç ay sonra, amca k z na borcumu sorduğumda kulaklar ma inanamad m, üç ayl k ev kiras istiyordu! Türkiye’de böyle olmad ğ
için çok zoruma gitti. Köyden amcaoğlu, day oğlu gelir, mevsimlik çal ş r ve köye dönerlerdi. Bu zamanda da bizde kal rlard . Ama babam onlardan kira mira almazd . Hatta köye dönerken onlara üst baş al şverişi yapard . Ama dedim ya, buras bir başka dünya. Napolyon’un sözünü hepimiz biliriz: “Para para para!” O sözü işte bunlar için söylemiş Napolyon Amca....
27 Haziran 2004 (Pazar) Saat: 15 .00 Jugendhaus Ostend str. 75 • Stuttgar
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
NATO zirvesi İstanbul’da toplan yor Bush’un korumalar›na “öldürme yetkisi” verildi. Zirve’nin maliyeti ise 33 trilyon lira.
İstanbul’da 28-29 Haziran’da düzelencek olan NATO zirvesinin haz rl klar aylar öncesinden başlad . “K rm z alarm”a geçen devlet, 30 binden fazla polis, jandarma ve komando görevlendirdi. “Güvenlik önlemleri” ad alt nda terör estiriliyor. Bu yetmezmiş gibi Bush’un korumalar na “öldürme yetkisi” verildi. Zirve’nin maliyeti ise 33 trilyon lira. Emperyalist-kapitalist devletlerin Sovyetler Birliği ve sosyalizm tehlikesine karş vurucu askeri bir güç olarak kurduklar
NATO’da, Sovyet revizyonizminin çöküşü sonras nda yeniden yap land rma çal şmalar
başlat ld . NATO, uluslararas
sermayenin kendi aralar ndaki sömürü ve egemenlik savaş mlar n düzenleyici hukuksal yap s olan bir emperyalist güçbirliği haline geldi. NATO, askeri olduğu kadar siyasal bir yap lanmad r. En önemli işlevlerinden biri ise dünyan n “kriz” bölgelerinde meydana gelen işçi s n f ve halk hareketlerini bast rmakt r. NATO, diğer uluslararas
Büyük Ortado¤u Projesi çerçevesinde Nato’nun ko muta merkezi Türkiye’de kurulacak.
emperyalist kurumlarla (BM, IMF, DB, AB, vb) eşgüdümlü çal şarak “demokrasi, bar ş ve insan haklar götürmek” ad alt nda dünyan n birçok bölgesinde istihbarat örgütleri arac l ğ yla askeri-faşist darbeler, katliamlar yapm ş ve savaşlar ç karm şt r. NATO’nun tarihi, emperyalist-kapitalist sistemin dünya işçi s n f , emekçi halklar ve ezilen uluslar na yönelik geliştirilen köleleştirme, sömürme ve bask yla teslim alma tarihidir.
Hakimiyet ABD’nin NATO içinde hakimiyet, ABD emperyalizminin elindedir. Bu sadece askeri değil, ayn
zamanda politik ve ekonomik bir hakimiyettir. ABD, ekonomik ve askeri gücünün desteğiyle NATO’yu kendi stratejik hedefleri doğrultusunda konumland r yor ve kullan yor. İstanbul zirvesinde de bu yönde ad mlar at lacak, başta
Ortadoğu olmak üzere dünyan n önümüzdeki süreçte nas l şekilleneceği karara bağlanacak. Irak’a yap lan sald r öncesinde BM ve NATO’ya rest çeken ABD, Irak’taki direnişin büyümesiyle köşeye s k şt ğ
için, geriye doğru patinaj yaparak BM ve NATO’nun Irak’ta yer almas n istedi. Bunun için NATO zirvesinde diğer emperyalist güçleri ortakl ğa zorlayacak. Bu “ortakl k”la Irak halk n n direnişine daha pervas zca sald racak ve Ortadoğu’daki abluka, Türkiye gibi işbirlikçi devletler taraf ndan sağlanan coğrafi ve askeri olanaklarla genişletilecek.
Türkiye’ye yeni rol Zirveden ç kacak en önemli sonuçlardan birisi, Türkiye’nin Ortadoğu’da yeniden konumland r lmas olacak. Gerek ABD gerekse AB aç s ndan Türkiye’nin Ortadoğu’da oynayacağ rol, stratejik önemde. Türkiye, önümüzdeki
süreçte emperyalist efendilerinin ona takt ğ rütbeleri de kuşanarak, halklar n kan n ak tmak için daha ileri dereceden konumland r lacak. ABD Savunma Bakan yard mc s Feith “Türkiye’nin Irak ile çok önemli ilişkileri ve oynayacak her türlü rolü var. Irak’ n en önemli komşular ndan biri olarak Türkiye’nin artan şekilde, Irak’ n ekonomik yeniden yap lanmas nda rol oynamas ve ticari ilişkileri geliştirmesi beklenebilir…” diyor. Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde NATO’nun komuta merkezi Türkiye’de kurulacak. NATO’nun idari komutanl klar aç s ndan yeniden yap land r lmas doğrultusunda, Türkiye’de NATO ad na eğitim vermek üzere 3 merkez kurulacak. NATO’nun idari ve komuta yap s n n tamamen esnekleştirilmesi, ayn zamanda da olağanüstü derecede merkezileştirilmesiyle, askeri hakimiyetin yükseltilmesi ve vurucu gücün art r lmas hedefleniyor.
ABD imaj dibe vurdu İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Araşt%rma Grubu “Akademedya” taraf ndan bir araşt rma yap ld . İstanbul’da 25 ilçede, bin kişinin görüşü al narak yap lan araşt rman n sonucu ilgi çekici. Araşt rmada ABD’nin Türkiye kamuoyu gözünde “savaş”, “sömürgecilik” ve “terör” kelimeleriyle adeta bütünleştiği dile getirilerek, ABD denince ilk akla gelen kavramlar n çoğunun olumsuz nitelik taş d ğ belirlendi. ABD denince, 24 kavram aras ndan insanlar n akl na ilk gelen sözcük, yüzde 16,7 ile
“savaş” oldu. Bunu yüzde 7,6 ile “sömürge”, yüzde 7 ile “Bush”, yüzde 3,3 ile “emperyalizm” izledi. “Özgürlük” ise yüzde 2’de kald . Sorulara verilen yan tlar, ABD’nin olumsuz yanlar n
yüzde 35,4 ile “savaş”, yüzde 14,3 ile “terör”, yüzde 11,3 ile “sömürgecilik” olarak gösterirken, bunu “ rkç l k”, “emperyalizm” ve “bencillik” takip etti. “ABD’de yaşamak ister miydiniz?” sorusuna, kat l mc lar n yüzde 66,8’i “hay r” derken, yüzde 62,4’ü “ABD vatandaş olmak istemezdim” dedi.
Bu araşt rman n sonuçlar
gösteriyor ki, ABD imaj Türkiye’de dibe vurdu. ABD emperyalizmi, tüm yalan ve demogojilerine rağmen
gerçek yüzünü halklardan gizleyemiyor. Bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de…
ABD’yi seviyor musunuz? ABD dünya siyasetinde sald rgan bir tutum izliyor mu? ABD ülkelerin iç işlerine kar ş yor mu? ABD savaş seviyor mu? ABD dünya ekonomisini koruyor mu?
Evet 31,4
Hay%r 68,6
80,3 77,3 68,4 32,2
19,7 22,7 31,6 67,8
Türkiye’den mektup var Gazeteci Yazar Mustafa Kutlu
Biz ne yapt k Bugünlerde Türk medyas n n d ş politika gündeminde üç temel başl k var: Irak’ta işkence, Avrupa Birliği, ve K%br%s. Asl nda birbiriyle bağlant l bu üç başl kta son derece önemli gelişmeler yaşan yor. İnsanl k yokluklarla ve zorbal kla boğuşurken bu meselelerle ‘ne tür bir ilgi’ içindeler bunu çok gözleme şans m olmuyor. Bizler ya art k evimizin bir odas nda dünyay görüyoruz ya da medya plazalar ndan “sesleniyoruz” halk m za. Her birimizin akl m z n bir köşesine as lan Irak’ta işkence fotoğraflar n n, Türkiye’de gazetecilerin gündemine girmesiyle birlikte hummal bir tart şma başlad . “Bu fotoğraflar bas na nas l s zd r ld , kim veya kimlar uzatt bu fotoğraflar medyaya, ABD halk n nas l etkiledi… şeklinde uzay p giden sorular. “ Kim bas na s zd rd ?” sorusuna birçok yan t üretilebilir. ABD, psikolojik savaş bu kez bu biçimde de sürdürüyor olabilir ya da “Irak’a girmek isteyen ve bu iştahlar kursaklar nda kalan başka zorbalar n işi” diyebiliriz. Daha çokca senaryo da yaz labilir. Ama bir gerçek var ki; bir güç önümüzde bu insanl k d ş tabloyu halklar n gözlerine sokmam z için uzatt . Ve bizler de bunun arac s olarak, durup bunun üzerine düşünmek yerine, failleri belli bir oyunun içinde debelenip duruyoruz. Bir diğer gerçeğimiz de böylelikle bir kez daha gelip bizi buluyor: Bu fotoğraflar “Türkiye’de yaşanan işkence fotoğraflar ” olsayd yay nlar m yd k? ]]]Bu soruyu yan tlayanlar m z n say s bir elin on parmağ n geçmez. Yan tlar “Evet” olanalara da “izin ç karsa” ibaresini eklemeden de geçemeyiz. İşte o fotoğraflar içeren dosyalar hâlâ kitapl ğ m n raf nda duruyor. Say s z fotoğraf nda yer ald ğ dosyalar “yay nlamad ğ m Türkiye gerçeğinin arşivi” olarak sakl yorum. Onlara ne bir zorbadan ne de polis kay tlar nda ulaşt m. Analar , babalar , dostlar , arkadaşlar ndan düştü masam n üzerine. Eminim ki her elim uzand ğ nda içimi bir dehşet bir ac kaplayan bu “gerçeklere” say s z arkadaş m da sahiptir. Cezaevlerinde işkencelerle öldürülmüş onlarca genç insan n bedenlerinin olduğu fotoğraflar, Kürt köylerinden geriye kalan enkazlar-bedenler ve daha onlarcas . Evet yay nlayamad k. Patronlar m zdan,onlara gelen yaz l
emirlerden geçmedi gazete sayfalar na, haber bültenlerine. Ama yine de masum değiliz bizler. Kaç m z kafam z penceremizden uzat p insanlara bu “gerçekleri” anlatmay denedik! Kaç m z ağz m zdan düşürmediğimiz “araşt rmac gazeticilik” kimliğimizle anneleri, babalar , arkadaşlar yla gidip konuştuk! İşte bu utanc n alt nda ezilmiyorsak bugün, Irak’taki işkence fotoğraflar bizim için bir haber “malzemesi”nin ötesine geçemez. Şimdi aç k oturumlarda tart şanlar, dün köşelerimizde Irak savaş na girdiğimiz durumda kâr oranlar n hesab n yapanlar m z, komşu halk boğzlamak için tezkere ç kmay nca “eyvah borsa göçecek” diyenlerimiz, “demokrasiye kavuştu Irakl lar” söylevleri çekenlerim z ve daha nicemiz: Emin olunki o fotoğraflardaki cans z Irakl lardan birinin bedenine ilmiği biz dünden geçirmiştik! Ve bu savaştan geriye kal p da büyüyecek olan çocuklar bize şu soruyu soracaklar: “Bunlar yaşan rken sizler ne yapt n z!!!” Evet “Ne yapt k?” Cevap bekliyor Necefli, Bağdatl%, Basral%.. Çocuklar.
Yenilenen vitrin, değişmeyen aldatmaca! Süreç, asl›nda burjuvazinin emperyalist sisteme h›zla entegre olma ihtiyac›ndan do¤uyor... “Demokrasi gülleri aras›nda düflme” hissi uyand›ran 7. uyum paketi AB ülkelerine kar›fl vitrin tazelemekten baflka birfley de¤il. Burjuva medya, AB’ye tam üyelik için ç kar lan 7. uyum paketini büyük bir gürültüyle verdi. Bu, AB’ye kat l m için at lan “dev bir ad m”d .
Uyum paketiyle neler değişti? DGM’ler kapat ld . MGK Sekreterliği’nin kurul kararlar n takip ve kontrol yetkisi kald r ld . MGK Genel Sekreterliği’ne siviller gelebilecek. Ayda bir toplanan MGK , iki ayda bir toplanacak. Askeri harcamalar, gizlilik temelinde, Say%ştay taraf ndan denetlenecek. Siviller bar ş döneminde Askeri Mahkeme’lerde yarg lanamayacak.
Kafalar asker olduktan sonra... AB konusunda sürmekte olan kap şmal süreç, Türk tekelci burjuvazisinin emperyalist sisteme h zla entegre olma ihtiyac ndan kaynaklan yor. “Demokrasi gülleri aras na düşme” hissi uyand ran 7. uyum paketi, AB ülkelerine karş vitrin tazelemekten başka birşey değil.
MGK’n n, “hükümete tavsiye kararlar sunma” ad alt nda sahip olduğu s n rs z inisiyatif, rejimin emperyalist politikalara istenen h zla adapte olmas n n önünde engeldi. Bundan bir y l önce, Financial Times, “Türkiye’de generallerin moderleşmenin önünde engel hale geldiğini”, Le Monde, “Türk siyasi hayat ndan asker efsanesini silme sürecinin ilerlediğini”, The Economist, “Generallerin etkinliğinin azabileceğini” yaz yordu. Daha önce ayda bir toplanan MGK, şimdi iki ayda bir toplanarak yönlendirecek hükümeti! Say ştay’ n askeri harcamalar
denetleyeceği söyleniyor ama araya s k şt r lan “gizlilik” ibaresi, askeri harcamalar n esrarengizliğini korumas n devam ettirecek. MGK Genel Sekreterliği’ne sivillerin de girebileceği yönünde yap lan “değişiklik” ise, “ikiyüzlülüğün daniskas ” dedirtecek cinsten. Genel Sekreterlik’te üniformal askerlerin yaratacağ boşluğu, orgenerallikten emekli olan Edip Başer ve Kemal Yavuz dolduruyor.
Ha DGM ha İhtisas Mahkemeleri DGM’ler, 12 Eylül askeri faşist Anayasas ’na dayand r larak, S k yönetim Mahkemeleri’nin yerine kurulmuştu. “Devletin güvenliğini koruma” ad alt nda insan haklar ve demokrasi savunucular yla, devrimci güçler üzerinde 20 y l boyunca terör estirdi. 7. uyum paketiyle,“DGM’ler tarihe kar şt ” yaygaras kopart l yor. Kitlelere “bak n demokrasimiz daha da gelişiyor” havas verilmek isteniyor. AB’ye de “bak n istediğiniz değişiklikleri yap yoruz” mesaj iletiliyor. Bunun zorunluluktan kaynakl tabela değişikliği olduğu çok aç k. Aç klamalar nda kendileri de bunu itiraf ediyor. Adalet Bakan% Cemil Çiçek bir aç klamas nda bu durumu hiç çekinmeden dile getiriyor: “DGM’lerin kald r lmas halinde mevcut ağ r cezalardan biri ya da birkaç bölgesel olarak, ya da yeni bir ağ r ceza mahkemesi kurulmak suretiyle sadece bu suçlara bakacak mahkemeler haline getirilecek. Şu anda DGM’ler ağ r ceza mahkemesinde duruş-
Demokratik kazan›mlar ancak mücadeleyle elde edilebilir. fiimdi ve daha önce yap›lan de¤iflikliklerde oldu¤u gibi üstten yap›lan de¤ifliklikler, egemen s›n›flar›n kendi ç›karlar›n› sa¤lamlaflt›rmaktan baflka bir ifle yaramayacakt›r.
malar hangi usulle yap l yorsa, öyle yap yor zaten. Sadece ismi değişik.” Boşuna dememişler “Dervişin fikri neyse zikri de odur.” Yeni kurulacak İhtisas Mahkemeleri ayn faşist anlay şla yoluna devam edecektir.
Beklentiye girmeyelim Reformistler, liberaller 7. uyum paketiyle emekçi y ğ nlar beklenti içine sokacak politikalar üretmeye başlad lar. Kitleler beklenti içine sokulmaya çal ş l yor. AB’ye tam üyelik için ç kar lan “uyum paketleri’nin demokratileşmeyle uzaktan yak ndan bir ilgisi yoktur. Görüntü kurtar lmaya çal ş l yor. Bunun fark nda olunmal d r.
Sald r lar h z ndan birşey kaybetmeyecek İşçilere,emekçilere, devrimcilere, demokratlara, Kürt halk na karş yap lan sald r lar h z ndan birşey kaybetmediği gibi, göz boyama yasalar yla buna meşruiyet de kazand r lmak isteniyor.
Demokratik kazan mlar ancak mücadeleyle elde edilebilir. Şimdi ve daha önce yap lan de-
ğişikliklerde olduğu gibi tepeden inme değişiklikler egemen s n flar n kendi ç karlar n sağ-
lamlaşt rmaktan başka bir işe yaramayacakt r.