YasanacakDünya_9
05.05.2005
Dans, uyuşturucu, yozlaşma, DİSKOLAR
14:56 Uhr
Annem mutlu olsun diye...
Sayfa 11
Seite 1
Arjantin işgal fabrikalar -3
Sayfa 7
Sayfa 4
Dünya Yaflanacak
Kardelen Cicekleri Sayfa 5’de
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
AYLIK GAZETE • SAYI 9
15 Haziran 2004
“NATO, GO HOME!..” “Bar ş” elçileri(!) İstanbul’da İstanbul sokaklar , şimdilerde ad m baş NATO karş t afişlerle donat l yor, sloganlarla ç nl yor. Çünkü NATO’nun kanl postallar ve onun apoletli kurmay İstanbul’da toplan yor. Emperyalizmin uzun zamand r Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diye tan mlad ğ sald rganl ğ yeni boyutlar k azanarak bu zirvede yeniden tan mlan yor. Emperyalist haydutlar sadece Irak’a, Ortadoğu’ya değil, oradan Fas’a kadar uzanan 22 ülkeye, “bar ş” götüreceklermiş! Biz onlar n nas l bar ş savunucusu olduklar n daha dün Irak’taki katliamlar ndan, işkence fotograflar ndan biliyoruz.
Kan ve gözyaş n n tarihi NATO, emperyalist efendilerinin ç karlar için işgal, vahşi bir sald rganl k, halklar n birbirine boğazlat lmas demektir. NATO, emperyalizmin kanl postalar n n halklar n üzerinde alçakça çiğnenmesidir. Bar ş ve güvenlik ad na Somali’de, Afganistan’da, S rbistan’da, Kosova’da işlenen cinayettir NATO.
Bu bomba kime?
Sald r sonras nda, bölgeye genel bir panik ve endişe havas hakimdi. Esnaf ve semt sakinleri, sokaktan geçen herkesi hedef alan bu sald r ya öfkeli ve tepkililer. Yabanc lar n yoğunluğundan dolay polis kameralar yla gözetim alt nda olan caddeye patlamadan sonra ambulans ve polis ekiplerinin gecikerek gel-
mesi, yaral lar n dakikalarca sokakta kendi imkanlar yla ilk müdahaleyi gerçekleştirmesi kitlenin tepkisine neden oldu. Ertesi gün yap lan bas n aç klamas nda ise, bölgedeki esnaf patlaman n rkç bir sald r olduğunu belirterek polisin ve ambulans n geç gelmesine tepki gösterdiler.
“NATO Defol”
Juppe’den sonra s ra Sarkozy’de EDF-GDF çal›flanlar›, sendikalar, Frans›z halk›n›n yüzde 54’ü, özellefltirmeye karfl› ç›k›yor.
“Türkiyelilerin yerleşim merkezlerinden biri” olarak bilinen Keupstr.’de, 9 Haziran günü büyük bir patlama meydana geldi. Parça tesirli bir bomban n yol açt ğ patlaman n, caddenin en kalabal k olduğu bir saate denk getirilmesi, yaral lar n say s n art rd . Patlaman n meydana geldiği sokaktaki birçok işyeri ve dairenin camlar , kepenkleri tahrip oldu. Olay yerinden geçen 4’ü ağ r toplam 22 kişi yaraland . Bomba; öğleden sonra genç, yaşl , kad n, çocuk her kesimden Türkiyelinin yoğun olduğu bir saatte patlad . Son zamanlarda s klaşan,kim taraf ndan yap lm ş olursa olsun; hedefinin belirsizliği,insanlar korku ve paniğe sürükleyip terörize etmesiyle kabul edilemez olan sald r lar n küçük bir örneği yaşand Keupstr.’de.
İnsanl ğ n ortak sesi yükseliyor
Şimdi Irak’tan Fas’a Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya kadar “demokrasi ” ad na halklar kurşuna dizip, “bar ş ” ad na, ekmeklerine petrollerine ve özgürlüklerine dair ne varsa el koymak için, silahlar n yeniden kuşan yorlar, bu sefer İstanbul’da. Bunun için insanl ğ n ortak vicdan , demokratik kamuoyu bütün dünyada ayağa kalk yor. Paris’ten İstanbul’a, Filistin’den Kore’ye kadar NATO’ya öfke dokuyor insanl k. Irak’ta ABD emperyalistlerinin sald rganl ğ şahs nda “ayağa kalk lmal d r!” çağr s yla yüzlerce protesto, gösteri örgütleniyor. Onbinler İstanbul’da 27 Haziran’da büyük gösteriye haz rlan yor. Kitle örgütleri, sendikalar üzerlerinde estirilen bütün teröre rağmen büyük buluşmaya haz rlan yor. NATO karş t bayraklar dalgalan yor şimdilerde İstanbul’un dört bir yan nda, “NATO Go Home” ( NATO Defol!) insanl ğ n ortak sesini yükseltiyor bugün İstanbul’da.
Sarkozy’nin, Ekonomiden Sorumlu Bakan yap lmas yla birlikte özelleştirme h z kazand . Özelleşirme program na al nan Elektrik ve Gaz Kurumu (EDF-GDF)’nun yüzde 49’u sat şa sunuluyor. Özelleştirme kapsam na al nan bütün sektörlerde olduğu gibi, EDF-GDF’de küçük dilimler halinde sat şa ç kar ld . Tahvillerin halka sat lacağ aldatmacas yla, özelleştirme işlemi 2005 y l na kadar tamamlanm ş olacak. Y ll k bilançosu milyonlarca euro olan şirketin, herhangi bir tekele devredilmesinin ilk versiyonu başlad . EDF-GDF çal şanlar , sendikalar, Frans z halk n n yüzde 54’ü, özelleştirmeye karş ç k yor. Çal şanlar kendi geleceklerinin tehlikede olduğunu, özelleştirme sonras onbinlerin işsizliğe itileceğini biliyor. May s
ay boyunca yap lan kitlesel gösteriler bunu gösteriyor. 17 May s ve 5 Haziran tarihlerinde, Republique meydan nda 60 bin EDF-GDF çal şan , tek soluk olup taleplerini hayk rd . Rengarenk pankartlar, m z ka sesleri ve sloganlar yla sat ş n durdurulmas n istediler. Bu sektörde örgütlü olan CGT ve diğer sendikalar, sat şa karş Haziran ay boyunca haftada bir eylem yapacaklar n aç klad lar.
“Sokakta kaybettik!” Bu takvim doğrultusunda 15 Haziran’da yap lacak eylem, Sarkozy ile bir rövanş niteliğini taş yor. İşçi eylemlerinin artarak devam etmesiyle Sarkozy henüz geri ad m atmam ş olsa da, ilerlemede de bir başar kazanabilmiş değil.
Sendikalar Haziran ay› boyunca eylem yapacaklar...
Sarkozy’nin hedefi, önceki halefleri gibi y ll k kâr bilançosu çok yüksek olan şirketleri parça parça özel sektöre devrederek, görevini lay k yla yerine getirmek. Benzer bir uygulama, 1995 y l nda demiryolu çal şanlar na yap ld ğ nda, toplumun ezici çoğunluğu sosyal haklara dönük sald r y bir ay süren genel direnişle yan tlam şt . Tamam
olmasa da sald r n n önemli bir k sm geri püskürtülmüştü. Dönemin başbakan Alen Juppe, “Sokakta kaybettik!” itiraf nda bulunuyordu. Bugün iktidar, bölgesel seçimlerde ald ğ yenilgiyle ödedi bedeli. Eğer CGT ve diğer sendikalar özelleştirme karş t tutumlar nda srarl ve tutarl olurlarsa, Sarkozy’nin özelleştirme programlar n geri püskürtebilirler.
İşsizlik, gelecek umutsuzluğu, sosyal hak gasplar yd verdikleri
Yaflanacak
Dünya DÜŞMAN İHTİYACI “NATO’nun düşmana ihtiyac var. Eskiden böyle bir düşman vard . Belki bugün de düşman ar yorlar...” Bu sözlerin sahibi, Rusya Devlet Başkan Vladimir Putin. Irak’taki Amerikan işgalinin NATO k l f alt na sokulmak istenmesine karş ç karken, “NATO gitsin kendisine başka bir düşman bulsun” demeye getiriyor. Ama NATO’nun Putin’in akl na ihtiyac yok zaten. “İhtiyaç duyduğu” düşman o çoktan ‘bulmuş ’ bile. Bunun resmen ilan da, bu ay sonunda İstanbul Zirvesi’nde yap lacak. Sahi, NATO “düşmans z ” m kalm şt ? Evde kalm ş k za ya da oğlana k smet aray ş na ç kar gibi önüne gelen ona düşman aray ş na m ç km şt ? Yok can m! Bu sadece, “Emperyalizm eski emperyalizm değil art k!”, “Tarihin sonu”, “Soğuk savaş n bitişiyle birlikte yeni bir dönem aç ld ” türünden masallara çabuk inanan baz ‘saf’larla, kendi kendilerine gelin güvey olanlar n düştükleri bir yan lg . Onun kuruluşunun alt nda yatan temel etkenler ile kapitalist emperyalist sistemin devam için zor ve şiddete duyulan ihtiyac n sürekli büyüyüşünü gözden kaç rmayanlar için böyle bir yan lsama hiçbir zaman olmad . (Devam üçüncü sayfada)
Yan t n ald lar... Avrupa Parlamentosu seçimleri 13 Haziran günü yap ld . Sistemin ekonomik, sosyal, kültürel, çok yönlü sald r lar karş s nda derinleşen bir umutsuzluk, y lg nl k ve karamsarl k yaşayan kitleler, baş ndan beri seçimlere karş genel bir kay ts zl k içerisindelerdi. Burjuvazinin kamuoyu desteğiyle yaratmaya çal şt ğ AB’nin genişlemesine bağl olarak refah art ş n n sağlanacağ propagandas n n etkili olmad ğ gözlemlendi. Ayr ca, Irak savaş na destek veren ülkelerin, hükümet partilerinin düşük oy kaybetmesi
önemli bir noktad r. Bunun doğal sonucu olarak ezici bir çoğunluk Avrupa genelinde 324 milyon seçmen sand k baş na gitmedi. Seçimlere kat l m oran yüzde 45’lerde kald . Bu haliyle seçimler, Avrupa’n n son 25 y l n en düşük kat l m olarak kayda geçti. Kat l m n çok düşük olduğu İngiltere’de seçmenin sadece yüzde 39’u sand k baş na gitti. İspanya’da AP seçimlerine kat l m oran yüzde 46’larda kald . Belçika, Lüksemburg ve İtalya gibi oy kullan m n n zorunlu olduğu ülkelerde “boş ve beyaz
oy” oran n n yüzde 5’i aşmas dikkat çekti. Avrupa Birliği’nin çiçeği burnunda ülkelerinde ise, kat l m genel olarak düşüktü. Slovakya’da bu oran yüzde 17’lerde kald . Polonya’da toplam seçmenin sadece 5’te 1’i seçimlere ilgi gösterdi. Macaristan’da seçimlere kat l m yüzde 38.47 oran nda oldu. Birlik üyesi Doğu Avrupa ülkelerinde ise kat l m yüzde 26 seviyesinde gerçekleşti.
Almanya seçim sonuçlar Almanya’da AP seçimlerine
kat l m oran , geçen seçimlere göre yüzde 2’lik bir düşme göstererek yüzde 43’te kald .İktidar n büyük ortağ SPD deyim yerindeyse seçmenlerden tokad yedi. SPD ise sosyal hak gasplar n , işsizliği t rmand ran politikalar yla uzun zamand r geleneksel taban ndan uzaklaşm ş, taban n n tepkisini toplam şt . Agenta 2010 ise SPD’nin ipini çeken bir rol oynad . SPD böylece yüzde 9 oran nda bir oy kayb na uğrayarak yüzde 21’lere düştü. Bu, ayn zamanda SPD’nin AP seçimleri itibariyle ald ğ en düşük oy oran .
Almanya’n n sağ partileri yaşad klar oy kayb na rağmen (yüzde 4) CDU ve CSU, SPD’nin ald ğ oyun iki kat n n üstüne ç karak toplam yüzde 44.5 oran nda kald lar. Hükümetin küçük ortağ Yeşiller ise oy oran n koruyarak yüzde 11,9 oran nda kal rken Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS), oylar n yüzde 5.8’den yüzde 6.1’e, aş r milliyetçi sağ parti NPD ise geleneksel yabanc düşman , rkç politikalar yla oylar n ikiye katlayarak yüzde 3’ten 6.1’e ç karmay başard .
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:56 Uhr
Seite 2
Yaflanacak
Dünya 2
O
K
U
R
M
E
K
T
Geçen say m z n bizim için özel bir anlam vard . Baz lar ilk say m zdan beri çal şmalar içinde olan -bu anlamda “deneyimli“- arkadaşlarla, çal şmalara son bir kaç say d r kat lan arkadaşlar m zdan oluşan ‘yeni bir ekip’ ç kard o say m z . Say planlamas ndan haber ve yaz lar n redaksiyonuna, sayfa düzenlemesinden karş laş lan finansman sorunlar n n çözümüne kadar herşeyiyle bu ekibin emeklerinin ürünü oldu 8. say m z. Gazetenin kendi özgüçlerini yarat p çoğaltarak yay n n sürdürmesi, baş ndan beri hedeflediğimiz bir gelişme idi. Biz bu hedefe 6. say m zda ulaşmay planlam şt k; baz lar bizim de elimizde olmayan nedenlerden dolay biraz geciktik belki ama, yay n ve gelişim çizgimiz aç s ndan önem verdiğimiz bir etab daha aşm ş olman n mutluluğu yan nda bu gecikmeyi fazla dert etmiyoruz.
Hareketsizlik çürümenin efli¤idir...
*** Fakat bu mutluluk, yapt ğ m z amatörce hatalara gözlerimizi kapatt ğ m z anlam na gelmiyor... Sizler nas l karş lad n z bilemiyoruz ama biz 8. say m z genel içeriği yönüyle de beğendik; çoğu sayfa, konu çeşitliliği, haber ve yaz lar n vuruculuğu vb. yönlerden ‘doyurucu’ göründü gözümüze. Bu anlamda da ileriye doğru bir gelişmeden söz edebiliriz. Fakat iş “biçim”e gelince ayn şeyi söyleyemiyoruz; sayfa düzenlemesi, düzeltme ve bask kalitesi yönlerinden bir geriye gidiş söz konusu. Sayfa düzenlemesi (mizanpaj) s ras nda özellikle ön kapakta tam bir amatörlük sergilemişiz. İç sayfalarda da birçok makale ve haberde spot ç kar lmam ş olmas , ayn şekilde büyük bir acemilik örneği. Editoryal redaksiyon konusunda da atlad ğ m z noktalar olmuş. Fakat as l vahim yanl ş , “Bilim-Teknik” sayfas nda yay nlad ğ m z “İnternetin sonu” yaz s nda yapm ş z. Çeşitli kaynaklardan yararlanarak genellikle çeviriye dayal olarak haz rl yoruz bu sayfam z . Say y bask ya yetiştirme telaş s ras nda, yaz n n redaksiyondan geçmiş hali yerine yanl şl kla ham çeviri halini koymuşuz. Emperyalist kapitalizmin ve burjuvazinin iktidar na karş ç kan her muhalif eğilim ve hareketi “terörizm”le suçlayan Pentagon sözcüleri ve yardakç lar n n sözlerini, hiçbir itiraz ve eleştiri kayd koymaks z n aktarm ş z gibi bir tablo ç km ş ortaya. Bu da bizi, dünya görüşümüze ve yay n çizgimize taban tabana z t bir görünüme sürüklemiş. Ne diyelim? “Bayrağ devralan arkadaşlar m z n kendi kanatlar yla ilk uçma denemelerinin heyecan ve gazeteciliğin bask telaş na vererek hoşgörünüzü diliyoruz” demekten başka...
Köhne fikirler, paslanm›fl çivilere benzer. Yerlerinden kolay kolay sökülmez...
*** Tatile giriyoruz!.. Evet, önümüzdeki Temmuz ve Ağustos aylar nda “tatile” giriyoruz. “Tatil” sözcüğü, işin esprisi. İşin asl şu: Temmuz-Ağustos, yurtd ş nda hemen herkesin tatile ç kt ğ -ç kamayanlar n dahi tatil havas na girdiği- aylar... Bu gerçeği dikkate alarak biz de bu aylarda yay n m za ara verme karar ald k. Bu arada da baz altyap eksiklerimizi giderip yeni yay n dönemine yönelik kimi haz rl klar yapma düşüncesindeyiz. Örneğin internet sayfam z açmay hedefliyoruz. Keza baz araşt rmalar yap p çeşitli konularda dosyalar haz rlama niyetindeyiz.vb. vb. Eylül ay nda yine beraber olacağ z. Eylül’de buluşuncaya dek hoşçakal n!..
Yaflam geriye bakarak anlafl›l›r, ileriye bakarak yaflan›r...
İki sene önce Almanya’ya geldiğimizde, bizi bekleyen gerçeklerin fark nda değildik. Gidip insanca bir yaşam ve kendimizi daha rahat ifade edebileceğimiz bir ortam bekliyorduk. Önce başvuru yapmam z gerekiyordu. Bizi kampa ald klar nda herşey yavaş yavaş netleşmeye başlad . Paras zl k, çocuklar n hiç sevemediği yemekler. Sevmeyip de çocuklar yesin diye seviyormuşuz gibi yapt ğ m z, daha önce hiç görmediğimiz yiyecekler. Dağ t mlar yap ld ğ nda herkesi çok uzaklara dağ t rken bizi büyük bir şansla, Leverkusen’e vermişlerdi. “Heim” denilen yere geldiğimizde bizi bekleyen hayal k r kl ğ yd . 36 metrekare bir oda içerisine yerleştirildik. Tek kelime Almanca bilmediği için insanlarla diyolog kuramaman n s k nt s n hemen hemen buraya gelen herkes yaşam şt r. İşte biz de yaş yorduk. Çocuklar n okula gitmesi gerekiyordu. K z m 12, oğlum ise 7 yaş ndayd . Ama nas l olacakt bu işler, nereye baş vuracakt k? Sonunda çocuklar okula,
s nav veremedi. Gelinen şu noktaya kadar medet umulan tek yol; farkl l klar inkar etmek, resmi olmayan yok saymak, kendini ifade etme istemini şiddet kullanarak bast rmak, “üniter yap lanma” ad alt nda tek ulus/tek inanç yaratma amac yla, yasaklar
Gün oldu; mübadele y llar nda Rumlar birinci derecede bu kaostan etkilendiler ve doğup büyüdükleri vatanlar ndan ayr lmak zorunda kald lar. Gün oldu; hedef tahtas na Ermeniler kondu ve “zorunlu sürgün” ad alt nda ölüme yürümek zorunda kald lar.
“Önce sosyalistleri toplad lar. Hiç sesimi ç karmad m; Çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikac lar toplad lar. Hiç sesimi ç karmad m; Çünkü ben sendikac da değlidim. Sonra Yahudileri toplad lar. Hiç sesimi ç karmad m; Çünkü ben Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler. Hiç kimse benim için sesini ç karmad ; Çünkü sesini ç karacak kimse kalmam şt .” Bu şiirin an msatt klar ile, tarih denilen projektörün güçlü ş ğ n Türkiye’ye ve Anadolu’ya çevirelim. Türkiye; bar nd rd ğ farkl inanç gruplar yla ve renkli etnik yap s yla, çok renkli bir ülke. Fakat Türkiye, sahip olduğu bu renkliliğin gereklerini yerine getirme ad na, bugüne kadar geçilen süreçte, pek de iyi bir
P
L
A
R
I
koymak, yani gökkuşağ n n renklerinin tamam yerine tek renkte srar etmektir. Şimdi şu soruyu sorman n tam zaman :
Gün oldu; Lazlar, kimlik aray şlar n n bedelini en ağ r şekilde ödemek zorunda b rak ld lar. Gün oldu; Kürtler, anadille-
biz de dil kursuna yaz ld k. Çevremi biraz daha genişletmem gerekiyordu. Bunun için birkaç tan d ğ m arac l ğ yla Yaşamevi dostlar yla irtibat kurdum. Şimdi kendimi daha rahat ifade edebiliyordum. Hepsi cana yak n dostlar. Böylelikle
Evet dostlar, ailemin düşüncelerini sizinle paylaşmak için, bu iki senenin bizden ne götürdüğünü veya neler kazand rd ğ n onlara sordum. İşte cevaplar : Sibel: İstediğim bir çok şeyin gerçekleşeceğine olan inanc m
yaklaş k iki seneyi ac tatl doldurduk. Çocuklar adaptasyon dönemini çok çabuk atlatt lar. Okullar nda çok başar l oldular. Şu an Almanca’y eksiksiz konuşabiliyorlar, ama zaman geçtikçe buran n kültürünün daha ağ r bast ğ bir kişilik edinmeye başlad lar. Bu da aram zda zaman zaman tart şmalar doğuruyor.
hemen hemen yitirmek üzereyim. Benim istediğim, çocuklar mla birlikte insanca bir yaşam sürdürebileceğimiz bir hayatt . Ama buradaki insanlar ve Alman devleti bu konuda hiçte samimi değil. İnsanlar biraz da menfaat ve ç kar üzerine birbirleriyle dostluk kuruyor. Paylaş mc l k ve ac ma hissi kalmam ş. Neşelerini kaybetmişler. Halbuki her
Paris’te çembere düşenler... F tipi cezaevlerine karş mücadele ve devrimci tutsaklarla dayan şma amac yla yap lan bir etkinliğe, Türkiye’den, devletle devrimci tutsaklar aras ndaki görüşmelerde arabulucu olarak çaba harcayan gazeteci-yazar Oral Çal şlar da konuşmac olarak davet edilmişti. Çal şlar, Paris hasreti gidermek için eşiyle birlikte gelmişti. Bir bulvar kahvesinde tan k olduğumuz baz görüntülerden sonra, onlara Paris’teki h rs zl k, kapkaç, markaj yöntemleri ve turistlerin nas l soyulduklar üzerine duyup gördüklerimi anlatt m. Bir gün sonras için randevulaş p ayr ld k. Onlardan ayr l nca bir ‘ah!’ çektim. Çünkü metronun h zl timleri Romen çocuklar n marifetlerini anlatmay unutmuştum! Ertesi gün buluştuğumuzda, birilerinin marifetlerine çoktan maruz kalm şlard bile. Zeynep ablam z n cüzdan çal n nca; paras , kredi kart ,
Yürek yang n iç dökmeler Birbirimize uzak, yabanc , ilgisiz ve tepkisiz olduğumuz şu günlerde, yaz ma Papaz Martin Niemoller’in o eşsiz şiirini an msatarak başlamak istedim. Bu şiir, Nazilerin başka gruplar n yan s ra, özellikle de Yahudileri katlettikleri dönemi simgeleyen bir şiirdir. Şu anda Holacaust Müzesi’nde bir insanl k an t gibi durmaktad r.
U
“İnsanca yaşamak istemiştik!”
Editörden
rini ve kültürlerini anavatanlar nda, bask olmaks z n yaşayabilmeyi arzulad lar. Ald klar cevap katliamlar oldu. Gün oldu; Türkiye’nin ana renklerinden birisi olan Aleviler, inançlar n ve kültürlerini gizlenmeden, korkmadan yaşamak istediklerinde, katledilmekten ve yak lmaktan kurtulamad lar. Şimdi sorumuzu tekrar edelim: Herkes ne kadar hoşgörülü “ötekilere”? Herkes “ötekilerin” sorunlar na ne kadar duyarl ? Gerçek şu ki; hepimiz kendimizi dünyan n merkezine koymaktay z. “Bana dokunmayan y lan bin yaşas n” anlay ş yla, “ötekiler”in fark na varmad k ya da varmak istemedik. Şimdi Papaz Martin Niemoller’i ve şiirini daha iyi anlamak, dahas alg lamak durumunday z. Ki kendi “ötekiler”imiz için sesimiz ç ks n. Farkl kültürlerin yeşerdiği, dinlerin ve inançlar n yaşand ğ , değişik dillerin konuşulduğu, fikirlerin tart ş ld ğ , felsefelerin ciğerlere çekildiği bir Türkiye’de herkesin “ötekiler”i vard r ve herkes birileri için “ötekiler” konumundad r. Korkusuz ve duyarl , sesinizi “ötekiler” için yükselttiğinizi duymak istiyorum. Ses verin ki, birileri de size ses versin. Av. Hüseyin Haskaya İsviçre
bas n kart , vb. de kay plara kar şm şt . Yaln zca pasoportu kalm şt elinde, onunla teselli bulmuştu. Avrupa’n n en büyük metropolünde 200 binden fazla insan; işsiz, bar naks z yaşamla boğuşuyor. Bu insanlar n birçoğu, koşullar n dayatt ğ zorluklardan dolay , bir biçimde toplumun suç ilan ettiği davran ş ve eylemlere yöneliyorlar. Öyle ki bu, bir çoklar için yaşam biçimi haline gelmiş. Bu insanlar, çemberlerine düşürecekleri ‘av’lar arar yorlar. Sürekli yöntem değiştirdikleri için onlar n çemberine düşenlerin say s hiç de az değil. Y l 1993 Paris’in kalabal k bir caddesinden geçerken t knaz bir genç, “kardeş, kamera var almak ister misin?” dedi. Kameram z olmad ğ için, “Fiyat uygunsa bakal m.” dedim. Elli metre ileride bir genç, elinde çanta ile bekliyordu. Ona doğru yöneldik. Çanta
aç ld çok güzel bir kamera. Pazarl ğa başlad k. İşsiz olduğumu, çok param n olmad ğ n ancak 600 frank verebileceğimi söyledim. “Bu fiyata kamera m olur, git işine!” dediler. Daha beş ad m atmam şt m ki, “Kardeş, gel gel!”dedi biri. Döndüm, “Bari 700 frank olsun.” dedi. Bir diğeri vermek istemez havalarda. 400’ü cepten, 200’ü de kredi kart ndan, çantay ald m. Eşimle karş laşt m. Çantay sordu. Durumu anlatt m, gitmek için metroya indik. Şuna bir bakal m diye tutturdu da tutturdu. Fermuar çekeriz çekeriz aç lmaz. Sonunda zorlukla açabildik. Eşim gülmekten bay lacak, bense b çak değse kan m akmaz misali... Çantadan dört şişe su ç kt !.. S rt m dönüp bir kaç ad m at ncaya kadar çantay değiştirmişlerdi. Ne demişler, “Tecrübe yenilen kaz klar n toplam d r!” Ben çok önemli bir tecrübe sat n ald m. Satanlara helal-hoş olsun.
Oy vermedim Ben Avrupa vatandaş , Yaşanacak Dünya gazetesi okuru bir devrimciyim. İki kez Avrupa Parlamento’su seçimlerine kat ld m ve bana yak n gördügüm, “sosyal demokrat” olarak değerlendirdiğim kişilere oy verdim... Ülkemde ve dünyada yaşanan haks zl klar kamuoyuna duyurmak amac yla gittiğim AP önündeki protestolarda defalarca dayak yedim ve seçtiğim vekiller bana sadece bakt lar. Düşündüm ki bizim temsilcile-
rimiz (!) onlar değil ve hiç bir zaman da olmayacaklar... Bundan dolay , bu seçimlerde hiç bir demokrat, hiç bir sosyalist, hiç bir halk dostu listelerde yer almad ğ ndan seçmeye gitmedim. Seçim belgesi kart n y rt p çöp tenekesine att m. Seçim yerine, ayn gün Yaşamevi Girişimi’nin Paris’te yapt ş “Coşkuya Çağr ” gecesine mücadeleye bir damlada olsa güç katmak için gittim... Metin Aslan
şeye rağmen yaşaman n ve insanc l tav rlar n güzel bir şey olduğunu unutmamal lar. Özge: Almanya benim için Türkiye’den daha güzel. Burda çocuklar s km yorlar. Tek tip elbise giydirmiyorlar, yüzmeye ve gezmeye götürüyorlar. Ben de arkadaşlar m gibi giyinmek ve onlar n yapt klar şeyleri yapmak istiyorum. Ama babam bunlar n göz boyama olduğunu, hayat n gerçeklerini ilerde kavrayacağ m söylüyor. Kendisine kat l yorum ama çocuklar n biraz daha anlay şla karş lanmalar n istiyorum. Can: Ben de buray çok seviyorum. Dil de öğrendim hem de s n f n en çal şkan benim. Bizi gezmeye götürüp bisiklete bindiriyorlar. Türkiye’de öğretmenim beni dövmüştü ama burada hiç dayak yemedim. İşte arkadaşlar çocuklar için her şey toz pembe görünüyor. Büyüdüklerinde “emperyalizm” denilen kavram n kendilerini nas l etkilediğini anlayacaklar. Y lmaz Uyan/ Köln
Siren sesiyle başlayan yolculuğum Mavi bir akflam›n derinli¤inde uyuyup Gümüfli bir sabah›n derinli¤inde uyand›¤›m›zda Hüzünlerimiz ve sevinçlerimiz zaman›n sular›na kar›fl›yor... Kimi zaman gözlerimiz dipsiz bir deniz!.. Ellerimiz yaflam›n içinde umutlar›m›z› ço¤alt›yor!.. Sonra çatlak sesli simitçiler, tatl›c›lar Ve çocuklu¤umun flerbetçileri geçiyor gözümün önünden. Köfle bafllar›nda duman› tüten ci¤erciler, Kürsülerde palavra dolu yüzler... Ve benim batakl›kta geçen yaflam›m... Geliflmenin verdi¤i kayg›, huzursuzluk ve sab›rs›zl›k... Kendini tan›man›n verdi¤i bir özgüven. “Dünün flurubunu iç yar›n› göreceksin” diyor bir ses!... O sonsuzlukta hayk›r›n sesim vard›, Sonra dört parçaya bölünen yüre¤im. Bu akflam kararl›yd›m. Farkl› dünyalara yolculuk edecektim. Mevsimlik iflçiler yollara düflüyor... Özlem yollara düflüyor. Geminin hareket düdü¤üyle yeni bir umut yollara düflüyor. Ordaki yaflam›n içinde olmak?.. Ve ben... Önder Mutlu
Kavuşamad klar ma özlem Özledim seni, doğduğum topraklar özledim. Özledim seni Munzur dağlar m z , ovalar m z özledim. Senden ayr lal , ayr l k yüreğimi kar ncalaşt r yor nicedir. Beynimi uyuşturuyor nicedir. İnsan n doğduğu, büyüdüğü yerlerden uzakta olmas ve onlara özlem duymas ne büyük bir ac d r. Doğduğum yerlerin k ş çok sert ve çetin olurdu. Her akşam yatmadan önce, ninemin içli, titrek bir sesle anlatt ğ , dinleyen herkese kederler yaşatan masallar n dinlerdim. Annem k ş aylar nda yün çoraplar n örerken, baş n kald rmadan att ğ her ilmekle sesini yükseltip, imliği çektiğinde düşürerek, o y llarda Almanya’da işçi olarak çal şan babama söylenip durur-
du. San r m annemin söylenmeleri hep özleme dairdi. Ninem masala başlar başlamaz, annem susard . K vr ml zülüfleri, alan ndaki dövmeleri, ela gözlerinden akan gözyaşlar , gözlerimi kapay p gönül gözü-
mü açt ğ mda, kavuşamad klar ma özlemim daha çok büyüyor. Bütün engelleri aşarak, sessizce d oğan n sesini dinlemek, temiz havas n yüreğimin derinliklerine çekmek isterdim. Haydar Y ld z/ Stuttgart
Yaflanacak
Dünya
AYLIK GAZETE
Der Verein interkulturelle Wissenaustausch (Inter-Wissen e.V.) derne¤inin deste¤i ile ç›kmaktad›r. Merkez Büro: Lasallestr.54· 51065 Köln Telefon: +49-(0)221-57 92 234 - 35 · Telefaks: +49-(0)221-57 92 236 e-Mail: yasanacakdunya@yahoo.com Deutsche Bank · Konto Nr.: 343 34 55 · BLZ 370 700 24 Berlin irtibat: +49-(0)30-616 20 991 · Ludwigsburg irtibat: +49-(0)7141-643 10 79 Paris irtibat: Tel.: +33 (0) 618 07 86 18 · e-mail: pydunya@hotmail.com ‹ngiltere irtibat: e-mail: yasanacakdunya@hotmail.com
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:56 Uhr
Seite 3
Yaflanacak
G
Ü
N
D
E
G-8: S ra Afrika’da
Defol git Bush!
Afrika’n›n “yoksulluk ve terör kayna¤›” oldu¤u sözde tespitleri, “Bar›fl ope-
Milyonlarca emekçinin kat›l›m›yla radikal
rasyonlar›”n›n mazaretleri haline getirilecek.
G-8 Zirvesi, ABD’de yap ld . NATO’nun, başta Irak olmak üzere bölgede nas l bir rol alacağ n n belirlenmeye çal ş ld . Karar, 28-29 Haziran’da İstanbul’da yap lacak olan NATO Zirvesi’ne b rak ld . Bush, yapt ğ aç klamada, NATO Zirvesi’ne kadar aradaki anlaşmazl klar n giderilebileceğini söyledi. Almanya Başbakan Schröder de, NATO’nun Irak’ta görev almas na muhalefet etmeyeceklerini belirtti. Bush, NATO birliklerinin Irak’ta direk bir göreve alabilme ihtimalinin düşük olduğunu belirtirken Schröder, tart şman n NATO’nun varolan birliklerin yerini almas değil, Irak
askerlerinin eğitimi konusunda görev almas olduğunu aç klad . Fransa, NATO’nun Irak’taki misyonu konusunda herhangi bir aç klama yapmad , Irak’ n “Seçilmiş” yeni Başbakan ise Irakl lar n NATO’yu ülkelerinde görmekten memnun olacaklar n söyledi. G-8 bileşenlerinden ABD, Japonya ve İtalya’n n Irak’ta askeri bulunurken Fransa, Almanya, Rusya ve Kanada’dan oluşan diğer dörtlünün ise yok. Zirve’de bunun değişebileceğine dair herhangi bir gösterge ç kmad . G-8 Zirvesi’nde ele al nan en önemli konulardan biri de başta Afrika olmak üzere dünya çap nda yeni “Bar ş Operasyon-
Agenda 2010’a inen şamar
Metin Aslan
Geçtiğimiz günlerde Mannheim’de SPD’nin yeni parti üyeleriyle tan şma toplant s nda, konuşma yapmak için kürsüye ç kan SPD Başkan Schröder, hiç beklemediği bir anda 52 yaş ndaki Jens A.’n n tokatl sald r s na uğrad . Senelerdir işsiz olan lise öğretmeni Jens A., şubat ay nda SPD’ye üye oldu. Jens A. SPD’nin ve Schröder’in seçim dönemindeki vaatlerinin arkas nda durmas bir yana, ödenekleri k s tlayarak, birçoklar gibi kendisinin de işsiz kalmas -
lar ” n n planlanmas oldu. 2002’de Kanada ve 2003’te Fransa’da yap lan G-8 zirvelerinde al nan kararlar n devam niteliğinde olan bu plan için 75 bin askerin daha eğitim ve donan m n n, 2010 y l na kadar tamamlanmas hedefleniyor. Zirvenin son günü 6 Afrika ülkesiyle görüşmeler yap ld . Afrika’n n yoksulluk ve terör kaynağ olduğu sözde tespitleri, “Bar ş Operasyonlar ”n n mazaretleri haline getirilecek. Haydut çetesinin “Bar ş Operasyonlar ”n n nas l olacağ n Somali’den, Yugoslavya’dan, Afganistan’dan ve en son Irak’tan biliyoruz. Ortadoğu’nun ard ndan Afrika’y da kan gölüne çevirecekler. Özellikle Irak Savaş öncesi gerilen emperyalistler aras ilişkilerin tekrar ray na oturtulmas çal şmalar n aç k bir örneği oldu Zirve. Her ne kadar başta M s r olmak üzere baz Ortadoğu ülkelerinin zirveyi protesto etmeleri bir pürüz yaratsa da Fransa ve ABD’nin birbirlerinin s rtlar n karş l kl olarak okşamalar ve tüm çetenin “harika bir buluşma” yollu aç klamalar bu konuda önemli bir yol al nd ğ n gösteriyor.
Halklar n katili Amerikan emperyalizminin temsilcisi Bush, gittiği her yerde olduğu gibi Paris’te de protesto gösterileri ile karş land . 5 Haziran’da emperyalist savaşa, Amerika’n n Irak işgaline ve Filistin’de sürdürülen katliama karş bir yürüyüş düzenlendi. Savaş karş tlar , LCR, Frans z Komünist Partisi, Irakl ve Filistinli emekçilerin yer ald ğ yürüyüşe, yaklaş k 25 bin kişi kat ld . Yürüyüşe Türkiyeli devrimci ve komünistler de oluşturduklar ortak kortej ve “Resistanbul 2004” imzal pankartla kat ld lar. Paris eylemi, bir gün önce İtalya’da yap lan Bush karş t eylemlere göre sönük geçti. Milyonlarca emekçinin kat -
Guatemala’da genel grev Latin Amerika ülkesi Guatemala’da işçiler, köylüler ve yerliler 2 günlük genel grev gerçekleştirdiler. Devletin yoksullar zorla topraklar ndan atmas n , vergi oranlar n n yükseltilmesini, ABD emperyalizminin dayatt ğ Orta Amerika Serbest Ticaret Anlaşmas ’n (CAFTA) püskürtmek için 8 Haziran’da genel greve gidildi. Emekçiler karayollar na barikatlar kurdu. Guatemala Havaliman ’n kapatt . El Salvador, Honduras, Meksika s n rlar nda kitlesel eylemler düzenlendi. ***
İstenmeyen adam İtalya’n n başkenti Roma’y G-8 toplant öncesi ziyaret eden Bush, milyolarca kişi taraf ndan protesto edildi. Roma başta olmak üzere İtalya’n n birçok kentinde ABD karş t gösterilere milyonlarca işçi, emekçi ve genç kat ld . ***
Blair Irak’ n bedelini fena ödedi Irak Savaş ’na verdiği destek nedeniyle koltuğu ‘sosyalist’lere kapt ran İspanya eski Başbakan Jose Maria Aznar’ n ard ndan, savaş tamtamc s İngiliz Başbakan, Tony Blair de seçimlerde büyük hezimete uğrad . İngiliz İP, Irak’ n işgalinin faturas n sand kta ödedi. AP ve Londra Belediye Başkanl ğ seçimleriyle yap lan yerel seçimde büyük oy kayb na uğrayan İP, belediye meclisi sandalyelerinden 228’ni kaybederek üçüncü parti konumuna düştü. Seçimlerden oylar n yüzde 38’ni alan Muhafazakar Parti birinci, oylar n yüzde 30’nu alan Liberal Parti ikinci s raya yerleşti. ***
Silah listesinde Türkiye 8. s rada İngiltere’nin silah sat ş yapt ğ ülkeler aras nda, Suudi Arabistan’ n 189 milyon sterlinle birinci s rada olduğu listede, ikinci büyük silah al c s y ll k 116 milyon sterlinlik al mla ABD oldu. Malezya 97 milyon sterlinle üçüncü, Almanya 94 milyon sterlinle dördüncü, İtalya 82 milyon sterlinle beşinci, alt ve yedinci s ray 48 milyon sterlinlik al mla Hindistan ve Fransa, Türkiye ise İngiltere’den yapt ğ 42 milyon sterlinlik al mla sekizinci, 25 milyon sterlinlik al mla da Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri dokuzuncu ve onuncu s ray paylaşt lar.
l m yla radikal eylemlerin yap ld ğ İtalya’n n aksine Paris’te, Bush’u ve Amerika’n n yay lmac hegemonya savaşlar n “protesto”etmekten öteye geçilemedi. İtalya eylemine göre, Paris’te yürüyüşe kat l m az oldu. Bush Paris’e gelmeden günlerce önce medyadan yap lan “II. Dünya Savaş döneminde Fransa’y kurtaran ülke Amerika” propagandas etkili oldu. Frans z devletinin bugüne kadar sürdürdüğü sözde savaş karş t propaganda, Frans z emekçilerin bilinçlerinde belli bir yan lsama yaratt . Kitle örgütleri, sendikalar ve partiler, söz konusu yan lsamaya karş bugüne kadar bir şey yapmad klar gibi, 5 Haziran’da bunu aç ktan körükleyen bir tutum izlediler. Fransa’n n en büyük sendikas CGT ve diğer sendikalar, Bush karş t yürüyüşten 3 saat önce, Elektrik ve Gaz Kurumu’nun özelleştirilmesine karş onbinlerce işçi ve emekçinin kat ld ğ bir yürüyüş yapt lar. İşçilerin büyük bir çoğunluğu ilk yürüyüşten sonra ikincisine kat lmad .
Fransa’da resmi rakamlara göre, sadece sokaklarda yatmak zorunda kalan insan say›s› 100 bin kifliye ulaflm›flt›r...
na yol açt ğ için bu tokad hakettiğini söyledi. Jens A., dört gün polise ifade vermeden sessizce bekledi. Jens A., savc ya “Ben işsizim Agenda 2010 yaşant m z alt üst etti. Schröder vaatlerini yerine getirmedi. Üstüne üstlük bizleri işimizden etti.” diyerek bundan dolay kendisinin suçlu say lmas n n haks zl k olduğunu söyledi. Fakat mahkeme ayn kanaatte değil. Jens A.’n n iki seneye kadar hapse ve yüklüce bir para cezas na çarpt r lmas bekleniyor...
K sa... K sa... K sa...
Bunlara, sağl ks z ve uygun olmayan koşullarda yaşayan 3 milyon kişi de eklendiğinde, sosyal konut sorununun ne denli yak c olduğu anlaş l r. Ocak 2004’de yap lan bir araşt rmaya göre, sosyal konut sorunu yaşayanlar n say s , nüfusun yüzde 68’ini oluşturuyor. Bu, Fransa gibi “sosyal devlet” ilkesini şiar edindiğini iddia eden ülkeler aç s ndan oldukça yüksek bir rakam. Yani, hemen hemen 10 kişiden 7’si bu sorunla iç içe yaş yor, bu 7 kişinin de 3’ü bu sorunla son bir kaç y ld r karş laşm ş. Ekonomik krizin bütçemize yans mas n n, zorunlu giderlerimizi dahi karş lamaktan aciz olmam z n ad d r bu. Önce, sinema, kahve gibi eğ-
lencemizden, sonra üstümüzden baş m zdan kestik; karn m z doyurmak, ev kiram z ödeyebilmek için. Şimdi kiram z da ödeyemiyoruz. Peki, bu sorunun çözümü için Frans z devleti ne yap yor? Fransa’da yaşayan herkesin sosyal konut hakk n garantilemek için yasalar ç kar p, sosyal konut yap m n m h zland r yor? Yoksa, kiras n ödemekte zorlanan ailelere yard m elini mi uzat yor? Devlet, dar gelirliye bir tekme daha vurmaya haz rlan yor. Bunu da öncelikle ev yard m baremleriyle oynayarak yapmaya çal ş yor. Eskiden 15 euro olan yard m baremini 24 euroya çekiyor. Yani, bundan böyle, 24 eurodan düşük olan yard mlar, kirac lara ödenmeyecek. Bu yeni barem, tam 200 bin aileyi etkiliyor. Peki dar gelirliden esirgenen yard m nereye gidiyor? Tabii ki özel sektörün cebine. Geçtiğimiz y l vergi sisteminde yap lan düzenleme ile, sadece inşaat sektöründeki özel yat r mc lara en az ndan 800 milyon euronun karş l ks z peşkeş çekildiği biliniyor. Devletin, ayn y l, sosyal konut için ay rd ğ rakamsa sadece 666 milyon eurodur.
Ölüm rehberi Barlar, restoranlar ve oteller için yay nlanan rehberlere bir yenisi eklendi. Ancak bu biraz ürkütücü. Çünkü, bu rehberde ölüm hakk n (ötenazi) nas l kullanacağ n z anlat l yor.
Ötanazi organizasyonlar İngiltere’de ölme hakk savunucusu eski bir gazeteci, “Ötenazi Rehberi” yay nlad . Eski Sunday Times mahabiri Derek Humphry’nin ‘İyi Ötanazi Rehberi 2004’ kitab nda, insanlar n ölmelerine yard m edecek kuruluşlar n adlar n n verilmesinin yan s ra, çeşitli ülkelerin bu konudaki yasalar anlat l yor. İngiliz The Guardian Gazetesi’nin haberine göre, rehbere Avustralya’dan Zimbabwe’ye
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
eylemlerin yap›ld›¤› ‹talya’ya göre Paris eylemi sönük geçti.
Evin yoksa derdin var
Fransa’da yaşayanlar bilir, özellikle Paris ve çevresinin en can al c sorunlar ndan biri sosyal konut sorunudur. Kiral k ev bulmak bir dert, bulunan evin kiralanmas ayr bir dert, kiralanan n muhafazas ise apayr bir derttir. Binbir türlü ezayla bir araya getirebildiğimiz bir sürü belge ve sağdan soldan, eşten dosttan denkleştirdiğimiz depozitimiz karş l ğ nda baş m z sokabilecek bir ev bulursak ne alâ, yoksa sokakta yaşayan 100 bin kişinin yan na gitmemiz işten bile değildir. Evet, Fransa’da resmi rakamlara göre, sadece sokaklarda yatmak zorunda kalan insan say s 100 bin kişiye ulaşm ş durumda!
3 Dünya
M
kadar 22 ülkede ‘ölme hakk ’ konusundaki organizasyonlar konusunda detayl bilgiler yer al yor.
İnternette de sat l yor Humphry, bu fikrin nas l doğduğunu anlat rken, “Bir barda akşam yemeğimi yerken, bardaki bir raf n ‘Otel Rehberi’, ‘Lokanta Rehberi’ gibi kitaplarla dolu olduğu dikkatimi çekti. Ve o anda ihtiyac m z olan şeyin bu olduğunu anlad m” dedi. Kitap baz internet sitelerinde de sat şa sunuldu. 25 y ld r ‘ölme hakk n ’ savunun kampanyalara öncülük eden Humphry’nin, ötanazi üzerine başka kitaplar da bulunuyor. Bunlardan biri 1991’de yay nlanan ve bir milyon satan, bir kişinin yaşam n nas l sona
erdirebileceğinin anlat ld ğ ‘Nihai Ç k ş’ adl kitap.
Ölüm hakk düşünülmeli İsviçre, Hollanda ve Belçika’da ötanazi yasalar bulunuyor. ABD’nin Oregon Eyaleti’nde de ötenaziye izin veriliyor. Yasada hastan n karar n iyice düşünmesi ve son ana kadar karar değiştirmesine olanak veren baz düzenlemeler bulunuyor. Buna göre, hasta öldürücü ilaç için en az iki kez sözlü, 15 gün sonra da yaz l talepte bulunmak zorunda. Hastan n 6 aydan az ömrünün kald ğ n n iki doktor taraf ndan tespit edilmesi gerekiyor. Yasaya göre, öldürücü ilac hastan n içmesi gerekiyor.
(baştaraf birinci sayfada)
DÜŞMAN İHTİYACI Hat rl yor musunuz, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki çürümüş eski sosyalist rejimlerin ‘90’l y llar n baş nda peşpeşe çökmelerinden sonra baz sivri ak ll lar, “art k ihtiyaç kalmad ğ için NATO’nun da kendisini feshetmesini ya da kendi kendine ölmesini” bekler olmuşlard . Aradan 15 y l geçti; ölmek ya da göçmek şurada dursun, NATO eski düşmanlar n da içine alarak kanserli bir ur gibi büyüyor. İttifak n resmi üyeleri d ş nda Kafkaslar ve Orta Asya’da yer alan 20 ülke ile Güney Akdeniz’de yer alan 7 ülke ile değişik düzeylerde yeni ilişkiler kuruyor. Yeni üyelerin resmi kat l m törenlerine de sahne olacak olan İstanbul Zirvesi’nde bu yönde de başka yeni ad mlar bekleniyor.
Korku hormonu 10-15 y l önce ölmesi beklenen NATO’ya bu ‘dayanma’ hatta ‘büyüme’ gücünü kazand ran hormon nedir acaba? Bunu tek kelime ile tan mlamak gerekirse ‘KORKU’! NATO, ‘sosyalizm korkusu’nun çocuğu. 1949 y l nda kurulduğundan beri kendini , “Sovyetler Birliği ve Varşova Pakt ’na karş savunma amac yla oluşturulan askeri bir ittifak” olarak yutturmaya çal şt -ve bunu yutanlar da oldu - belki ama, NATO’nun uzun süre “Sovyet tehlikesi” olarak tan mlad ğ tehlike, dünya halklar n n emperyalist sisteme başkald rmas ve sosyalizm tehlikesiydi esas nda. O y llarda bu SB’nin şahs nda somutlan yordu. SB ve Doğu Avrupa’daki revizyonist sistem 1989 y l nda çöktüğü halde NATO’nun varl ğ n sürdürmesinin s rr da burada: Revizyonist sistem çöktü, ortada öyle bir düşman kalmad , hatta o eski düşmanlar n birçoğu bugün NATO üyesi oldular ama halklar n sisteme başkald rma tehlikesi ortadan kalkmad . Bu tehlike ise onlar n korkular n n sebebi. Tabii ki bunu aç k olarak ifade etmiyorlar. Uygun k l f ve gerekçeler üreterek, süslü söylemlerin arkas na gizleniyorlar. Son dönemde en çok kulland klar söylemler ise “Terörizmle mücadele”, “insan haklar , bar ş ve demokrasi götürmek”. En son örnek, ABD ve İngiltere’nin Irak’ işgali. Neleri nas l, hangi biçim ve yöntemlerle götürdükleri ise çok aç k ortada. NATO, san ld ğ gibi sadece askeri müdahaleler gerçekleştiren bir yap lanma değil, ayn zamanda siyasal bir yap lanmad r. “Kriz” bölgelerindeki isçi s n f ve halk hareketlerini bast rmak ise en önemli işlevlerinden biridir. Siyasal ve ekonomik kriz ögelerinin önümüzdeki süreçte dünya ölçeğinde giderek yoğunlaşacak olmas , NATO’nun yeni sald r konseptinin belirlenmesinde belirleyici unsur olacakt r. İstanbul Zirvesi, NATO’nun tarihinde muhtemelen, NATO’nun namlular n n yoğunlaşt r lm ş olarak Ortadoğu, Kafkaslar ve Kuzey Afrika halklar na çevrildiği bir zirve olarak an lacak. Dileriz ki, bunun yan nda, İstanbul sokaklar n n emperyalist katiller ve işbirlikçilerine dar edildiği bir zirve olarak da tarihe geçer!..
Soyguncudan cumhurbaşkan !.. Almanya’da, Cumhurbaşkan Johannes Rau’nun Haziran sonunda görevinin bitecek olmas ndan dolay , bir y ld r sürmekte olan cumhurbaşkanl ğ kavgas , 23 May s’ta son buldu. Meclis binas nda, 1204 delegenin kat l m yla gerçekleşen seçimde, birleşik sağ partilerin aday Horst Kohler, 604 oyla Cumhurbaşkan seçildi. Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Sosyalist Almanya Partisi’nin desteklediği Gesine Schwan, seçimi 4 oyla kaybetti. Gesine Schwan, felsefe ve sosyal bilimler dal nda tan nm ş bir bilim kad n . Halen bir üniversitede öğretim üyeliği yapan Schwan, antikomünist olarak biliniyor.
Horst Kohler kimdir? Horst Kohler, tecrübeli bir soyguncu ve dünya halklar n n baş belalar ndan. II. Dünya Savaş ’ndan sonra, Polonya’dan göç edip Almanya’ya yerleşen bir aileden. Ekonomist olan 61 yaş ndaki Kohler, 2000 y l ndan beri Dünya Bankas Başkanl ğ yap yordu. Özellikle Afrika ülkelerinde uygulad ğ barbar ekonomik politikalar yla k tay sefalete boğan Kohler, dünya halklar na karş devreye soktuğu ekonomik k s tlama paketleriyle tan nan tecrübeli bir soyguncudur. Sosyal hizmetlerin k s tlanmas na dönük çal şmalar en aç ktan savunanlardan biridir.
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:56 Uhr
Seite 4
Yaflanacak
Dünya 4
D
Joëlle Aubron’un son kavgas Adaletsizlik, t›bbi bir raporla uygulanmaya çal›fl›l›yor... Bu hastal›k, 18 y›ll›k cezaevi hayat› boyunca k›z›m›z›n maruz kald›¤› uygulamalardan ba¤›ms›z de¤ildir. Doğrudan Eylem militanlar ndan Joëlle Aubron’un günleri say l . Doktorlara göre birkaç ayl k ömrü kald . 14 Haziran günü, tahliyesine karar verilmezse, bir daha talepte bu-
ilgisi olmad ğ n da ileri sürmüş, mahkemeye sunduklar raporu da buna göre düzenlemişlerdi. Yani, doktorlar , birkaç ayl k ömrü kalan, Doğrudan Eylem militan n n son
lunmayacak, cezaevinde ölecek. “Bu onun ve arkadaşlar n n son kavgas olacak” diyor avukat Bernard Ripert. Joëlle Aubron, 16 Mart günü, beynindeki kanserli tümör nedeniyle ameliyat edilmiş ve günlerinin say l olduğu doktor raporuyla kesinleşmişti. Ancak, kendisine birkaç ayl k ömür biçen doktorlar , hastal ğ n cezaevi koşullar yla
günlerini de cezaevinde geçirmesinden yana tav r koymuşlard . “Adaletsizlik, t bbi bir raporla uygulanmaya çal ş l yor” diyor, destek komitesi üyelerinden biri. “Buna izin vermeyeceğiz, onu b rakacaklar na inan yoruz”. “Bu hastal k, 18 y ll k cezaevi hayat boyunca k z m z n maruz kald ğ uygulamalardan bağ ms z değildir. Bütün bu
Japon savaş suçlular ABD hizmetinde! Amerika, 2. Dünya Savaş sonras nda, insanl k d ş “çal şmalar” yapan Japon bilim
adamlar na kucak açm şt r. Bunlardan en ünlüsü, Çin’in Manchuria kentini işgal edip, yerli halk kobay olarak kullanan “Ünite 731” örgütünün başkan Dr. Shiro İshii adl soyk r mc d r. Ünite 731’in yapt ğ çal şmalar aras nda, Çin kentlerine uçaktan hastal k bulaşt r lm ş pireler atmak ve Aral k 1944’de, içi bakteri dolu 200 balonu hava ak m yla Kaliforniya k y lar na göndermek de vard r. Anestezinin kullan lmad ğ ameliyatlar s ras nda kobaya tak lan ad ise şudur: Kütük. Savaş sonras nda deliller yok edilirken, Dr. Shiro İshii’nin öldüğü aç klamas yap l r. Doğduğu kasabada sahte bir cenaze töreni bile düzenlenir. Amerikal bilim adamlar , Ünite 731 kapsam nda çal şanlar n ABD’ye getirilmesini ister. Sovyetler Birliği ve Çin , Dr. İshii’nin on iki adam n yarg -
lar. Katliam itiraflar n 1949 y l nda tüm dünyaya aç klar. Amerika, bu aç klamay “komünist propaganda”olarak değerlendirir. Amerika, Dr. Shiro İshii için denemelerini sürdüreceği yeni bir yer bulur: Demokrat Parti Hükümeti’nin Türkiye’yi ABD’nin yan nda savaşa soktuğu Kore!.. Jonathan Vankin ve John Whalen adl araşt rmac lar, Kore Savaş s ras nda, 1952 Nisan’ nda Moğolistan s n r yak n ndaki bir Çin köyünde yaşayan insanlar n sabah uyand klar nda yüzlerce fareyle karş laşt klar haberinin üstüne giderek, farelerin hastal kl olduğunu ve bir gece öncesinde ayn bölgede uçuş yapan Amerika Hava Kuvvetleri’ne bağl bir F82 uçağ ndan at ld klar n gün ş ğ na ç kar rlar. Dr. İshii, 1959 y l nda 67 yaş ndayken g rtlak kanserinden ölür. John Goldman, The X-Files adl kitab nda Ünite 731 üyelerinden kimisinin Tokyo Valisi, Japon T p Kuruluşu ya da Japon Olimpiyat Kuruluşu Başkan olduğunu yazar. Ama bunlar aras nda tam bir kara mizah örneği say labilecek olan, insan n soğuğa karş dayan kl l ğ üzerine deneyler yapan Ünite 731 üyesinin, “Donmuş Bal k Enstitüsü”nde çal şmas d r!..
streslerin, kanserin yay lmas n h zland rd ğ na inan yorum” diye aç kl yor umutsuz anne. Bütün anneler gibi, en az ndan son günlerinde k z n n yan nda olmak, onu bağr na basmak, ona lay k olduğu gibi bakmak isteğini dile getiriyor. Doktorlar n, hem Joëlle’nin günlerinin say l olduğunu belirtip hem de sağl k sorunlar nedeniyle tahliyesine karş ç kmalar , arkadaşlar n n tepkisini çekti. Arkadaşlar , devletin bu karar öç alma duygular yla verdiğine inand klar n söyledi. Geçtiğimiz hafta 50 kişilik bir grup, merkezi Paris’te bulunan Tabipler Birliği’ni işgal edip, “Nathali Ménigon’u (ayn şekilde sağl k durumu kritik olan militanlardan biri) ve Joëlle Aubron’u serbest b rak n z” şeklinde slogan atm şlard . Joëlle Aubron, son yolculuğuna özgür bir şekilde ç kman n kavgas n veriyor say l günlerinde. Ailesi, arkadaşlar ve dostlar , devletin unutturmaya çal şt rd ğ bu “cesur k z ”, militan ve kararl seçiminde yaln z b rakm yorlar.
N
Y
Dünya’da fuhuş pazar Dünya üzerinde kad›n ticaretinden elde edilen gelirin, y›ll›k 12 milyar dolar... İnsan ticareti, her y l 4 milyon kurban al yor. 12 milyar dolara ulaşan bu dev pazar n kurbanlar n n çoğunluğunu çocuk ve kad nlar oluşturuyor. Birleşmiş Milletler’in verileri incelediğinde, dünya üzerinde kad n ticaretinden elde edilen gelirin, y ll k 12 milyar dolar olduğu anlaş lmaktad r. Bu rakam, 400 milyar dolar uyuşturucu ve 290 milyar dolar silah ticaretinden sonra kay t d ş ekonominin üçüncü büyük rakam . Brezilyal kad n n seks sömürüsü fiyat , karaborsada 15 bin dolara kadar ç kt .“Modern kölelik biçimi” diye adland r lan kad n n seks sömürüsünün yoğun görüldüğü eyaletlerde Adalet Bakanl ğ , insan ticaretini engelleme program uygulamaya başlad . Bütün hava ve kara yoluyla ulaş m sağlanan yerlere bedava telefon hatlar yerleştirildi. Bu işi yapanlar n ihbar edilmeleri istendi. Ancak, Marjinal Kad nlara Yard m (OSMM) ve Brezilyal Kad n ve Çocuklar Koruma Derneği (ASBRAD) gibi dernekler, yap lanlar n yeterli olmad ğ n , hayvan ticareti yapanlar n bile kad n tacirlerinden daha kolay ihbar edildiğini söylüyorlar.
Dokunulmazl k z rh
çektiği, bu say n n 2025 y l nda 2.8 milyara ç kacağ ayn raporda ifade ediliyor. ABD Johns Hopkins Üniversitesi Halk Sağl ğ Bölümü taraf ndan yap lan bir araşt rmada, dünya nüfusunun 8 milyara ç kacağ ve her üç kişiden birinin içme suyu s k nt s çekeceği belirtiliyor. Bu felaketin önlenebilmesi için acilen harekete geçilmesi gerekiyor. Araşt rmada, nüfus art ş oran n n düşürülmesi, çevrenin kentleşme ve sanayi kirlenmesine karş ciddi önlemlerle korunmas n n, su arz ve talebinin
Metin Ye¤in
k zlara. Ve k zlar kand r lmam ş olacaklar. Oralar bizimdi. Geçen say da yazm şt m “Fabrika Kültürü” yarat yoruz diyorlard . Arjantin’de işgal edilmiş fabrikan n üst kat nda sanatç lar. Bir alt kat nda saç preslerinin yan nda cumartesi günü sergileyecekleri oyunun dekorunu haz rlarken. Heykel sergisinin yan ndaki salondan geçerek gidebilirsiniz oraya. Eğer yolu şaş r rsan z döküm tezgah n n baş nda çal şan işçiye, yani fabrika sahibine, yani sanatç larla ortak olana sorabi-
çocu¤una bakmak zorunda kalan gençler... İspanya, Almanya, İsviçre, İsrail, Hollanda, Japonya, Portekiz ve Fransa kad n pazarlar n da beslemektedirler. Yurtd ş na sat lan kad nlar daha çok sahte vaatlerle kand r lmaktad r. Hayat seviyelerini birazc k yükseltmek isteyen kad nlar daha kötü şartlar beklemektedir. Karaborsa fiyat 15
“Kad n ticareti, sadece örgütlü eylem değil, herşeyden önce örgütlü bir suçtur ve suçlular n kapasitelerinin gittikçe artt ğ çok iyi görülmektedir” diyor Leila Paiva. Latin Amerika İnsan Haklar n Koruma ve Savunma Enstitüsü, Brezilya’n n, Güney Amerika’ya, özellikle de yedi komşu ülke ile s n r n n bulunduğu ülkenin kuzey bölgesine yönelik kad n ticaretinin yüzde 15’inden sorumlu olduğunu belirtiyor. Brezilyal lar, ayn zamanda
bin dolar olan bir Brezilyal kad n, pasaport ve kimlik belgeleri elinden al nm ş olarak, özel evlerde hapis hayat yaşayabilmektedir. Sahte vaatlerle kand r lanlar, genellikle büyük şehir varoşlar nda yaşayan ve çoğunluğu ailesiyle yaşayan gençlerden oluşuyor. Bunlar, 12-18 yaş aras nda ve atalar Afrika kökenli olanlar. Araşt rmalar, bunlar n daha önce tecavüze uğram ş, erken yaşta anne olmuş, dolay s yla çocuğuna bakmak zorun-
mifl Milletler’in y›ll›k raporlar›nda dikkat çekiyor. Dünya’n n büyük bir bölümünde; Afrika, Ortadoğu, Arap ülkeleri başta olmak üzere 31 ülkede su s k nt s çekiliyor. Onyedi ülkede, 2025 y l ndan itibaren su s k nt s n n baş göstereceği, Birleşmiş Milletler’in y ll k raporlar nda dikkat çekiyor. Afrika, Arap ülkeleri ve Ortadoğu’da nüfus h zla artarken, su kaynaklar y lda yüzde 10 oran nda azal yor. Yaşl gezegenimizi yeni yüzy l n eşiğinde büyük sorunlar ve felaketler bekliyor. Dünya’da 1.3 milyar insan n ciddi olarak içme suyu s k nt s
Tilly Ersu
Bunlar, 12-18 yafl aras›nda tecavüze u¤ram›fl
Program n uygulay c lar ndan biri olan Leila Paiva, projenin amaçlar ndan birinin, sorumlular n cezaland r lmas ndaki engellerin kald r lmas olduğunu belirtiyor. Çünkü suçlu dokunulmazl k z rh na bürünüyor, suç cezas z kal yor.
Onyedi ülkede, 2025 y›l›ndan itibaren su s›k›nt›s›n›n bafl gösterece¤i, Birlefl-
(Sunay Ak n’ n bir makalesinden yararlan lm şt r.)
yapacaklar. Paşabahçe Rak Fabrikas ’nda, henüz tekel tabelas , işçiler ve anason kokusu duruyor, hayat m z n iki esrik tad . İşçiler ve anason -Cevizli Sigara Fabrikas ’nda bir sessizlik hakim. İşçilerin pek çoğu at lacak ama hepsi başlar n soktuklar kumun içinde kendilerinin at lmas n engelleyecek torpil aray ş içindeler. Bütün bu fabrikalar n görüntülerini çektim. Çok değil bir kaç y l sonra “Bak buralar hep bizimdi” diye anlatacağ m fotoğraf koleksiyonumu gösterdiğim
A
Dünya’da su sorunu
Dünya’n›n Sokaklar›... İstanbul’day m. Dünyan n merkezinde. Dün gidip, sat lan Tekel fabrikalar n n d şardan görüntülerini çektim. Tabelalar hâlâ üstündeydi. Bomanti Bira Fabrikas : daha sat lmadan işçilerini zaten atm şt . Mecidiyeköy Likör Fabrikas : Kendi sat n al nma işlemi biter bitmez yeniden sat lacak biliyorum. Çünkü 19 tekel fabrikas n 290 milyon dolara sat n alanlar yaln z Mecidiyeköy Likör Fabrikas ’n , değeri olan milyar dolarlarla satarak küçük bir ticaret
Ü
da kalan genç annelerden oluştuğunu gösteriyor.
Seks mafyas “Modern Köleler”i sömürenlerin baş nda, Çinli üçlü çeteyi görüyoruz. Birincisi, Güneydoğu Asya kad nlar n pazarl yor, ikincisi Güney Amerikal kad nlar , diğeri ise Doğu Avrupal kad nlar . Çinliler den sonra ikinci s ray Yakuza adl Japon mafyas al yor; Bunlar Asyal , Rus, ya da Latin Amerikal kad nlar kaç r p Japonya’ya getirmekle ünlüler. Tayland mafyas daha çok Japon, Kanada ve Avusturalya üzerinde çal ş yor; Avrupa, İsrail, Amerika ve Japonya’ya kad n pazarlayan Rus mafyas ndan sonra, Ukrayna, Gürcistan, Polonya, Nijerya gibi, birçok irili ufakl mafyalar da kurtlar sofras nda kendilerine yer açmaya çal ş yorlar. İnsan Haklar Evrensel Beyannamesi insan n köleliğini yasakl yor. Kad na yönelik her türlü ayr mc l ğ n ortadan kald r lmas sözleşmesi, çocuk haklar sözleşmesi gibi birçok sözleşme de bu köleliği mahkum ediyor. Hepsinin alt nda da yukar da saymakla bitiremediğimiz ülkelerin imzalar var. Kaynak: Brésildefato
Bush’un Vatikan ç karmas
daha iyi dengelenmesinin kaç n lmaz zorunluluklar olduğu kaydediliyor.
İçilebilir suyun yar s boşa gidiyor “Gelişmekte olan ülkeler” olarak tan mlanan yar sömürge ülkelerde, içilebilir suyun yüzde 50’sinin israf edildiğine ya da su şebekesindeki s zmalar yüzünden boşa gittiğine dikkat çekiliyor. Su kaynaklar n n gerek kanalizasyon, gereksede sanayi taraf ndan kirletilmesi büyük bir savurganl k ve vurdumduymazl k olarak değerlendiriliyor. Günümüzde 1.3 milyar insan n içmek için, 1.7 milyar insan n ise temizlik için kullanabileceği suyu yok… Birleşmiş Milletler’in “Su” konulu raporunda, su s k nt s n n dünyan n süreklilik gösteren bir sorunu haline geldiği üzerinde duruluyor. Sanayi devrimi, kentleşme ve düzensiz tar m n yayg nlaşmas n n “su kirliliğini” h zland rd ğ görüşüne yer veriliyor. Sanayileşmiş (kapitalist) ülkelerin bu sorundaki ciddi sorumluluğundan söz dahi edilmiyor.
Bush, Normandiya Ç karmas ’n n y ldönümünde Vatikan’dayd . Bu ziyaretin, 1944’te ABD birliklerinin İtalya’ya vard klar günün ayn saatlerine denk gelmesi, diplomatik bir mesaj olarak alg lanabilir. 6 Haziran 1944 y l nda 3 bin 100 ç karma gemisi, bin 200 savaş gemisi ve 6 bin 500 uçakla desteklenmiş 150 bin Amerikal , İngiliz, Frans z, Polonyal ve Kanadal , Normandiya’n n beş k y s ndan karaya ç karak Normandiya’y işgal etmişlerdir. Bush’un bu ziyaretinde Katoliklerin ruhani önderi Papa’y kullanarak, gerçek niyetini gizleme peşinde olduğu aç k. 11 Eylül Komplosu’ndan sonra Afganistan, Irak gibi kilit noktalar n işgali, Avrupa ile bu
işgal sonras nda ortaya ç kan anlaşmazl k ve çelişkiler düşünüldüğünde, Bush herhalde Irak için günah ç kartmaya gitmedi Papa’ya! Amaç, Amerika’n n işgal ve hakimiyet politikalar n n Avrupa’da anlat l p taraftar toplanmas ya da bu politikalar n dikte ettirilmesidir. Amerika’n n Avrupa’y kontrol alt na ald ğ ve II. Dünya Savaş ’n n kaderinin belirleyen Normandiya Ç karmas ’na denk gelen bu ziyaret, Bush’un Irak ve Afganistan işgalinden sonra ki “Haçl Seferi” söylemlerini de akla getiriyor… Ancak kafalar kar şt ran bu ziyarette kafalar kar şt rmayan gerçek, Amerika’n n sald rganl ğ na ve işgalciliğine kamuoyu toplama kayg s d r.
Arjantin işgal fabrikalar -3 lirsiniz. Bizi şuraya davet eden “Tres continentes” belgesel film festivalinin broşürlerini, afişlerini ve bu festivalde kazand ğ m z ödülleri de onlar yaratm ş. Öbür ödüller aras nda hemen göze çarpar bu ödül. İki eli yükseliyor yukar , avuçlar aç k ve birleşik ve yar klarla dolu- Yeni işgal edilmiş tekstil fabrikas n n ürünlerinin sat ş broşürünü yap yorlar şimdi. Devrim ordusu askerlerine, halktan ayakkab toplanmas yla ilgili ankart yazan Mayakovski akl ma geliyor. “Arkadaşlar! Çetindir yolu geleceğin. Dayan kl pabuçlar olmal öncülerin”. Kadir Has Üniversitesi’ne da-
vet ettiler. BSB (Belgeselciler Birliği)’nin İstanbul Belgesel Film Festivali vard . Festivalde bir filmim vard ve aç l şa töreni için gitmeliydim. “Nerede?” diye sorduğumda tarif ettiler.
“fabrikada tütün sarm yor” art k kimse... Unkapan Köprüsü’nü geç, sağa dön, göreceksin. Gittim. Cibali Tekel Fabrikas ’yd oras . Kimse bilmiyordu galiba ya da umrunda değldi. Bilim Endüstrisi’ne sat lm ş. Yani “fabrikada tütün sarm yor” art k kimse. Koridorlar nda ne tütün kokusu var ne de tütün işçilerinden izler. Koca koca sanatç lar ad ml yor art k koridorlar , yani
biz. Ne görkem! İçinde Kadir Has Üniversitesi’nin de sponsorluğuna teşekkür edilen uzun konuşmalar oldu. Bir cunta dönemi dekan na şükran şilti verildi. Belgeselin ne kadar muhalif bir şey olduğundan söz edildi. İlk işçi sendikas burada m kurulmuştu? Kadir Has ismi başka bir ironi değil mi? “ Fabrika Grissini” de gösteriliyor filmlerim. Buanes Aires’in bir başka işgal fabrikas nda. Galeta üretiliyorlarm ş eskiden. Şimdi kimse fazla sat n alam yor, “Biraz lüks kaç yor galiba” diyorlar. Yan yana dizilmiş galete tenekelerinin üstüne koyduklar tahtalarla s ralar yapm şlar. T kl m
t kl m dolu. Ücretsiz. Bu arada işçiler, yapt klar börekleri ve bira sat yor. “Nas l kazan yorsunuz?” diyorum. “Eskisinden iyi” diyorlar. Arjantin işgal fabrikalar n anlat yorum size ve Cibali Tütün Fabrikas ’n veya Paşabahçe Rak Fabrikas ’n .Simgeci şair Belmont’un bir şiir kitab n n ad “Güneş gibi olal m”d . Ona göre güneş, gündelik işlerin ve Balmont’un kan s nca şiirde öyle olmal d r. Mayokovski bunun üzerine yazar. “Asalak! zevkten dört köşesin bulutlarda. Biz ise, yaz k ş demeden Oturup pankartlar çizelim burada!”
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:56 Uhr
Seite 5
Yaflanacak
E
Sendikal Forum Cemil Y ld z
Almanya’da sendikal hareketin doğuşu -2 Hitler faşizminin dize getirilmesinden dört y l sonra, 1949’da yeni anayasa ilan edildi ve yasama tekrar Almanlar n eline geçti. Ard ndan München’de yap lan bir kuruluş kongresinde sendika birlikleri DGB’de birleştiler. 1952’ye gelindiğinde, DGB’ye bağl sendikalar n üye say s 6 milyona ulaşm şt . Nitekim sendikalar, günümüze kadar toplu sözleşmelerle çal şanlar için, birçok ekonomik ve sosyal kazan mlar elde ettiler. Bunun d ş nda sosyal yasalar n ç kart lmas nda ve iyileştirilmesinde önemli etken oldular. Kuşkusuz eğer güçlü bir işçi hareketi olmasayd , birçok ekonomik- sosyal kazan mlar olmayacakt . Tarihe bak ld ğ nda var olan, bu haklar n işçi ve emekçi üretici güçlerin örgütlü ve çetin mücadeleler sonucu elde ettiği haklar olduğudur. Bundan dolay işçi ve emekçilerin ekonomik ve sosyal haklar n n patronlara karş korunmas , daha da geliştirilmesi için sendikal hareketin ne kadar büyük bir önem taş d ğ aç kt r. 1990’l y llar n baş ndan bu yana, kazan lm ş haklara iki yönlü bir sald r söz konusudur. Birincisi, hükümet taraf ndan aç lan “Agenda 2010” diye bilinen sald r paketi, diğeri ise işverenler taraf ndan gerçekleştirilen sald r . Örneğin metal ve elektrik sektöründe son toplu sözleşmelerde işverenler, haftal k iş saatinin 35 saatten, tekrar 40 saate ç kart lmas talebinde bulundu. Kald ki son toplu sözleşmelerde belli koşullarda bu uygulama yaşama geçirildi.Görüldüğü gibi, elde edilen kazan mlar tek tek geri al nmakta. Ve bu konuda sendika yönetiminin de önemli ölçüde pay var. Bu durumu daha yal n bir dille ifade edecek olursak; işçi ve emekçilerin sömürülmesinde hükümetin, kapitalistlerin yan s ra, sendika yöneticilerinin de bu politikalara gerçek anlamda karş ç kmamalar ndan dolay bir işbirliğinin olduğu görülmektedir. DGB ve ona bağl sendika birliklerinin yönetimi, bir yandan bu kapsaml sömürü politikas n desteklemekte diğer bir yandan kitlelerdeki öfkeyi dindirmek için de sanki bu sömürü politikalar na karş ç k yormuş görünümü vermeye çal şmaktad r. Örneğin, Haziran 2003’te, Doğu Almanya’da toplu sözleşmeler s ras nda işçiler, haftal k 35 iş saati için greve gitmişlerdi. Grev bütün bask lara karş büyük bir kararl l kla sürdürülmekteydi. Fakat IG Metal yönetimi, bu grevi sabote etti ve tüzüğe uymadan oylamaya gitmeyerek grevi sona erdirdi. DGB ayr ca bu hükümeti seçimlerde de destekledi. Meşhur Agenda 2010 projesinden haberdar olmamas mümkün değil, çünkü birçok komisyonda sendika yöneticileri ve Sosyal- Demokratlar yer almakta. Burada hemen “Bu nas l mümkün olabilir?” sorusu akla gelmektedir. Tabii ki birçok neden var. Fakat en önemli olan , işçi ve emekçilerin sendikal harekete eskisi kadar önem vermemeleridir. İşçiler aras nda “Sendikaya aidat m ödüyorum fakat, bir şey yapt klar da yok.” ya da “Betriebsrat’lar (işçi temsilciliği) da işverenin kararlar n uygulamaktan başka bir şey yapm yorlar.” düşüncesi yayg n. Bu düşünceler esas nda çal şanlar n, bu çelişkilerin fark nda olduğunu göstermektedir fakat as l sorun, bunu değiştirecek perspektifinin olmamas , kitlelerin pasifize edilmiş olmas ve hak alma-arama kültürünün geriletilmiş olmas d r. Tarihteki mücadelelerden de görüldüğü gibi tabandan güçlü bir birliğin gerekliliği dün olduğu gibi bugün de geçerlidir. Elde edilen haklar n hiçbiri verilmemiştir; mücadeleler sonucu zorla al nm şt r. Çal şanlar her zaman kendi gücüne ve birliğine güvenmelidirler; çünkü bir değil, bin değil, milyonlarcad rlar. Sömürenlerse denizde bir damlad r.
M
E
K
D
Ü
N
Özgür Çardak
“Almanya’da üretim maliyetleri çok yüksek, vergileri düşürmezseniz fabrikalar m z kapat r, gerekirse yat r mlar m z baş-
siyle içine girdiği genel yönelimini ortaya koyuyor. Kalifiye, ucuz işgücü aç s ndan şimdilerin en revaçta ülke-
ka ülkelere kayd r r z.” Bundan birkaç y l önce Alman patronlar n bu tehdidiyle dönemin Maliye Bakan Lafontain istifa etmek zorunda kalm şt . “İşçi maliyetleri yüksek”miş! İşçi s n f n n tarihsel kazan mlar na duyulan bu tepki, ayn zamanda sermayenin dünya çap nda, kâr oranlar n n düşme-
leri Macaristan, Çek, Polonya, Romanya... liste uzay p gidiyor. Birkaç çarp c örnek: VW, Almanya’da 32 bin euroya satabileceği bir arabay yan parçalar n ucuz işgücünün yayg n olduğu diğer ülkelerde ürettiği için 17 bin eurodan satabilme şans na sahip olabiliyor. Böylelikle otomotiv patronlar , hem sat ş olanaklar n art -
Nijerya’da genel grev
Nijerya’da yükselen benzin fiyatlar nedeniyle sendikalar genel greve gitti. Dünyan n 7. büyük petrol üreticisi durumundaki Nijerya’da, sendikalar n genel grev karar almas n n ard ndan kamu kurumlar ve bankalar kapand . Başkent Abuja’da trafik tamamen dururken, dükkanlar n kepenk kapatt ğ bildirildi. Nijerya İşçi Kongresi, (NLC) genel grevin üç hafta süreceğini aç klad . Genel grevin giderek yayg nlaşmas , Nijerya devleti ve hükümetini rahats z ediyor. Genel grevi bahane olarak gösteren devlet, ülkenin bütününde olağanüstü hal uygulamalar n devreye soktu. Nijerya mahkemesi ise benzin fiyatlar n n düşürülmesi için hükümete çağr da bulundu. Nijerya’da benzin fiyatlar may s ay sonunda yüzde 20 art ş göstererek litresi 29 Amerikan sentine yükselmişti.
hayat›m›z› karabasana çevirmekte, angarya çal›flmay› dayatmaktad›rlar.
yaln zca 6 saatinin ödenmesi; kalan iki saatin de işverenin ödemesi gereken izin paras n n işçiden ç kar lmas d r. Bunun özelliği, meslek sahibi olanlarla olmayan işçiler aras ndaki ücret ayr m n n ortadan kald r lmas , ayn ücretin ödenmesidir. Leih firmalarla y pranma pirimi (nach zu schlag) ve ek ödeme haklar elimizden al nmaktad r. Ayr ca ücretlerimiz ay n baş nda değil, ortas nda
Taşeron firmalar n tarihçesi Almanya’da 25 y l öncesine uzan yor. Taşeron firmalar; “esnek üretim” denilen sistemin hayata geçirilmesiyle karş m za ç kt . Bugün emeğin taşeronlaşt r lmas n n birçok amac vard r. Bunlardan en önemlisi kadrolu işçi uygulamas n n ortadan kald r larak, işçiyi istediği zaman hiç bir hak vermeden ka-
I
sermaye göçü, Avrupa’daki iflsizli¤i t›rmand›rmaktad›r.
Çal›fl›yor, eziliyor, yoruluyor ama ancak iflsizlik yard›m› kadar ücret al›yoruz. ...
“Mutlak yoksullaş yoruz”
S
Baflta metal, otomotiv, tekstil, beyaz eflya gibi sektörlerde kendini gösteren
Tafleron firmalar, iflçilerin mutlak bir flekilde yoksullaflmalar›na yol aç›yor. Bu uygulamayla patronlar
p ya koyabilmektir. Diğeri ise, 2004 y l yla beraber gelen, 8 saat çal şman n
A
Sermaye ucuz işgücünü sever
Sömürü cenneti taşeron firmalar Eğer taşeron (leih) firmada çal ş yorsan z iliklerinize kadar sömürülüp, haklar n z elinizden al n yor demektir. Ald ğ n z ücret ise; köleler gibi kar n tokluğuna eş değerdir. Her geçen gün artan say da işçi taşeron firmada çal şmak zorunda kal yor. Benim gibi taşeron firmada gece gündüz emeğini satan işçi arkadaşlara soruyorum: “Taşeron firmalar n son dönemlerde mantar gibi çoğalmalar n n as l nedeni üzerine hiç düşündünüz mü? Neden ana firmalar her geçen gün artan oranda taşeron firmalar devreye sokuyor, onlarla çal ş yorlar?”
Y
verilmektedir. Kendimizi resmen kullan lm ş hissediyoruz. Çal ş yor,
Sinan Karadeniz
rabiliyor hem de kâr n katlayabiliyor. Bir kablonun yap m , Almanya’ya 30 euroya mal olurken, Ukrayna’da 5 euroya, Romanya’da ise 2 euroya mal olabiliyor. Doğu Bloku’nun dağ lmas sonras işsizliğin art ş , işgücü pazar n n genişlemesi, Avrupa sermayesine çok daha düşük ücretle işçi çal şt rma avantaj yaratt . Haftal k çal şma süreleri 40 saatin üzerine ç k yor. H z n alamayan sermaye, Kuzey Afrika’ya, Uzakdoğu Asya ülkeleri ülkelerine kadar uzat yor ellerini. Sosyal haklar budanm ş, düşük ücretle, kar n tokluğuna çal şan örgütsüz bir işçi s n f , sermayenin iştah n kabart yor. Öte taraftan başta metal, otomotiv, tekstil, beyaz eşya gibi sektörlerde kendini gösteren sermaye göçü, Avrupa’daki işsizliği t rmand rmaktad r. Her geçen gün yeni bir fabrikan n daha kap s na kilit vurulurken, göçmenler aras nda işsizlik korkusu büyümekte, sermayenin ise kâr oranlar artmaya devam etmektedir.
5 Dünya Perşembe’nin gelişi... “Haftal›k çal›flma süreleri 42 saate ç›kar›lmal›, ödeme yap›lmadan fazla mesai yapt›r›lmal›!” l şma sürelerinin 40 saate ç kar lmas n daha yüksek sesle dillendiren Almanya’daki patronlar, şimdi daha pervas z davran yor “42 saat olmal !” diyorlar.
Daha fazlas n istiyorlar
Geçtiğimiz günlerde toplu sözleşme görüşmelerinde patronlar 40 saatlik işgününü dayatm şt . Öneri işçi s n f n n geniş kesimlerinin öfkesine yol açm şt . İşsizliğin önlenemeyen yükselişini bahane eden patronlar, şimdi yeni bir atağa daha geçerek işçi ve emekçileri iyice köşeye s k şt rmay hedefliyor. Almanya AB’ye üye ülkeler içinde haftal k çal şma süreleri aç s ndan İngiltere’nin (37.5 saat), Danimarka’n n (37 saat), Hollanda’n n (37 saat) ve Fransa’n n (35.7 saat) ard ndan 5. s rada geliyor. Haftal k mesainin en yüksek ülkelerin baş nda ise 40 saatle Yunanistan geliyor. Uzun zamand r haftal k ça-
Boyal kalemden korkuyorlar 19 yaş ndaki rap sanatç s , istasyondan ç k p evine giderken polisler taraf ndan durdurulup üstü arand . Gerekçe olarak polisler “şüpheli davran ş” öne sürdüler. Polis, her y l binlerce insan durdurup üst aramas yapmaktad r. Siyahi insanlar ise her zaman “şüpheli” olarak görüldükleri için daha s k aranmaktad rlar.
Polisin gözden kaç rd ğ , durduklar kişinin Darcus Howe’nin oğlu olmas . D. Howe, rkç l k karş t bir aktivist ve gazetecidir. D. Howe, bu durumu New Statesmen’deki köşesinde değerlendirerek, 35 y l önce polis taraf ndan ayn uygulamaya maruz b rak ld ğ n belirtti. Howe’nin oğlu ise “kriminal zarar vermek” bahanesiyle göz alt na al nd . Üzerinde bu-
AB üyesi ülkelerden al nan verilere göre, yetişkinlerin yüzde 15-20’si ve 18 yaş n alt ndakilerin de yüzde 17-22’si ruh sağl ğ problemi yaş yor. Her beş y lda bir, 60-95 yaş grubu aras bunakl kta oran ikiye katlan yor. Bunakl ğ n yayg nl ğ , 85 yaş nda yüzde 30’a ç k yor. Ra-
porlardan derlenen bilgilere göre, bu ülkelerde hastal klar n en önemli sebeplerinden biri, hafif deprasyonlar n psikiyatrik rahats zl klara evrilmesi olarak kabul ediliyor. Ruhi- nörolojik bozukluklar, intihar, kanser ve yüksek tansiyon, AB’de en önemli sağl k problemleri aras nda yer al yor.
Güney Kore’de göçmen işçiler 200 günü aflk›n bir süredir çad›r kentte yaflayan göçmen iflçiler; 4 milyondan fazla göçmen iflçinin haklar› için mücadelelerini sürdürüyor.
Emeğin özgürlük dünyas
eziliyor, yoruluyor ama ancak işsizlik yard m kadar ücret al yoruz. Bu insan psikolojik olarak da etkiliyor. Leih firmalar, işçilerin mutlak bir şekilde yoksullaşmalar na yol aç yor.
Ortak mücadeleye uzaklar Burjuvazinin taşeronlaşt rma sald r s , özellikle Almanya’da önemli oranda başar ya ulaşm şt r. Resmi istatistiklere
lunan renkli bir kalem, bunun gerekçesi yap ld . Daha sonra Howe’nin evine giden polisler, Howe’den oğlunun kendisiyle ayn evde yaşad ğ n ispat etmesini istedi. Bunu neden yapt klar n soran Howe’ye verilen cevap, “iki siyah araba çald , oğlunuzu bu yüzden gözalt nda tutuyoruz”oldu. Howe’nin oğlu, polisler taraf ndan 5 saat sonra serbest b rak ld .
Ruh sağl ğ m z bozuluyor...
göre 170 bin kişi, bin 100 değişik sektörde taşeron firmalar bünyesinde çal şt r lmaktad r! İşçi s n f ise bu sald r ya karş , k smi tepkiler d ş nda ciddi bir karş duruş sergilememiştir.
Hain sendika ağalar da ikiyüzlü tutumlar yla işçileri yat şt rma rolünü üstlenmişlerdir. Sendikalar, bu sald r ya ortakt rlar. Uygulaman n yasalaşmas na karş ciddi hiçbir tepki ortaya koymamaktad rlar. Bir taşeron işçisi olarak, gözlemlediğim başka bir nokta; işçiler sadece fiziksel olarak yan yanad rlar. Fakat ortak ç karlar için mücadele etme ruhundan da bir o kadar uzakt rlar. Bir ücretli kölelik düzeni olan kapitalizm, bu uygulamayla hayat m z karabasana çevirmekte, angarya çal şmay dayatmaktad r. İşçi s n f olarak taşeronluk sald r s na karş mücadele etmeli, emeğin özgürlük dünyas n n yarat lmas kavgas nda yerimizi almal y z.
Almanya’daki 850 bin işyeri ad na konuşan Dieter Philipp sektörlerdeki daralmadan, iş hacimlerinin gitgide düşmesinden şikayet ediyor. Önümüzdeki günlerde 100 bin kişinin daha işini kaybetmesini bekleyen Philipp, dilinin alt ndaki baklay ç kartmakta da gecikmiyor: “Haftal k çal şma süreleri 42 saate ç kar lmal , ödeme yap lmadan fazla mesai yapt r lmal !” diyor. Almanya’n n say l büyük tekellerinden Siemens’in önümüzdeki günlerde çeşitli birimlerinde çal şma sürelerini fazla mesai ödemeden art racağ n aç klamas , yak n zamanda işçi s n f n n karş laşacağ sald r n n kapsam hakk nda yeterli bir fikir veriyor. Ne diyelim, Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olurmuş!
Güney Kore’de Seul’ün kalbinde, Myoung Dong Oturma Eylemi Mücadele Kolektifi’nden (Myoung Dong Sit-In Struggle Collective) göçmen işçilerin “Bask lar Durdurun! Tüm Göçmenlere Haklar n Verin” şiar yla başlatt ğ mücadele, 200 günü aşk n bir süredir devam ediyor. Buna ek olarak, ABD-Kore Serbest Ticaret Anlaşmas ’na, Güney Kore devletinin Irak’a asker göndermesine, Güney Kore’de ABD’nin yeni bir askeri üs açmas na ve nükleer at k tesisine karş toplumsal mücadele sürdürülüyor. 30 May s Pazar günü Myoung Dong Oturma Eylemi Mücadele Kolektifi’nden göçmen
işçilerin mücadelesinin 200. günü nedeniyle bir protesto eylemi gerçekleştirildi. Göçmen işçilere uygulanan bask lara son verilmesini, s n rd ş lar n durdurulmas n , çal şma izni verilmesini, işyeri değiştirme hakk verilmesini ve onbinlerce işçinin kitlesel olarak s n rd ş edilmesine olanak sağlayacak olan ‘EPS’ program na son verilmesini talep ediyorlar. 200 günden fazla süren oturma eylemi, göçmen işçi örgütçülerinin zorla s n rd ş edilmeleri ve baz göçmen işçilerin ölümü, Güney Kore’deki 4 milyon göçmen işçinin toplumsal bilinçle hareket etmesini sağlad .
Göçmen işçiler; İşçi Haberleri Üretimi çal şanlar ndan, insan haklar örgütü Sarangbang’den, öğrencilerden, Koreli anarşistlerden ve diğer pek çok gruptan destek al yorlar. Kore İşçi Sendikalar Konfederasyonu’ndan (KCTU) da baz destekler geldi fakat KCTU, son dönemde daimi ve geçici işçiler aras nda bir bölünme yaşad ve göçmen işçilerin mücadelesine güçlü bir destek vermedi. Demokratik İşçi Partisi’nin 10 üyesinin seçilmesi de göçmen işçilerin mücadelesine politik desteğin artmas n sağlayacak gibi görünüyor. Eşitlikçi İşçi Sendikas Göçmen İşçiler Şubesi, Seul’ün merkezinde bulunan Myoung Dong Katolik Katedrali’nin karş s nda, çad rlarda kal yor. 200 günü aşk n bir süredir Myoung Dong Katedrali’nin karş s ndaki çad r kentte yaşayan göçmen işçiler; Bangladeş, Nepal, Pakistan, Rusya ve diğer Asya ülkelerinden gelen 4 milyondan fazla göçmen işçinin haklar için mücadelelerini sürdürüyor.
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:56 Uhr
Seite 6
Yaflanacak
Dünya 6
Y
F›kralar Bush resimli pul...
Baskan Bush buyurur : - “Üzerinde resmim olan pul bast r ls n, başkanl ğ n bütün
mektuplar nda bu pullar kullan ls n.” Bir süre sonra şikayetler gelmeye başlar, pullar zarfa bir türlü yap şm yor. Başkan Bush küplere biner ve yetkiliyi çağ r p sorar ; - “Üstünde resmim olan pullar yap şm yor, arkalar na zamk sürmediniz mi?” - “Sürdük efendim”, der yetkili ve ekler; - “Yap şmamas n n nedeni, herkesin pulun ön yüzüne tükürmesi...”
A
fi
A
M
Felsefik düflünceler
Bir teknoloji cahilinin anatomisi -2 - Ben bir IMAC kullan c s y m. - Buyrun han mefendi, sorun neydi? - Benim CD sürücümden içeri sinek girdi. - Anlayamad m efendim. - IMAC’ime sinek kaçt diyorum. - Peki ben telefondan ne yapabilirim sizce? - Ama görüyorum, yürüyo içerde. - Böcek ilac falan s k n isterseniz... - Bi şey olmaz m ? - Bilmem, asl nda biz IMAC’e destek vermiyoruz
(Bütün ayarlar kontrol edilir her şey yolundad r.) - Bir sorun görünmüyor, tam olarak ne hatas mesaj ald ğ n z öğrenebilir miyim? - www.internet.com yaz yorum, ama oradan bir yere gidemiyorum.
Duvar yaz›lar›
*** - Benim sayfalar m gelmiyo. - Şu an yurtd ş ç k ş m z sağlayan uydudan kaynaklanan bir sorun var efendim - Bi ilgilenseniz... - Şey, uydu uzayda efendim. - Haa tanam o zaman...
pek, PC olsayd yard mc olabilirdim. *** - Alo, iyi günler. Ben internete giremiyorum.
Nilgün Demir
Yazar m z n yaz s elimize ulaşmad ğ için yay nlayam yoruz.
- Burası özgür bir ülke, bulutlar bile istedi¤i yere gidebilir. - Off.... çok sıkıldım bu hayat›n ikinci kanalı yok mu? - “‹stedi¤inizi söyleyin emniyettesiniz” dediler, söyledik, Emniyet’teyiz...
Papaz ile zangoc
Yaflanm›fl bir hikaye
- fiu araba benim olsun. 5 milyar borcum olsun. Sat›nca öderim. - Yeni y›l iptal edildi. Çünkü eskisini buldular!...
Papaz, iki metre ilerisinde duran zangoça sorar: - “Gizli gizli sen mi içiyorsun kutsal şarabı?” Zangoç’ta derin bir sessizlik... İyice köpürür Papaz: - “Sana soruyorum be adam! Duymuyor musun?” - “Hayır, buradan hiçbir şey duyulmuyor efendim!” Olacak şey mi! İki adım öteden beni duymuyorsun...” Zangoç bıyık atından güler; - “İsterseniz yer değiştirelim, anlarsınız...” Yer değiştirirler. Bu kez Zangoç seslenir: - “Kilise için toplanan yardımları kim iç ediyor?” Papaz kendi kendine söylenir: - “Hakikaten yahu! Buradan hiçbir şey duyulmuyor.”
H rs z n biri, bir evin çat s na ç k p anten kablosunu keser. Evin reisi de tam televizyona
ODTÜ’lü olunca... Bir iktisat seminerinde kahve ve ihtiyaç molas verilir. Konferans s ras nda arkadaş olan üç uzman birlikte tuvalete girerek ihtiyaç giderirler. İşini ilk bitiren ellerini y kad ktan sonra makineden peşpeşe kurulama kağ tlar al p ellerini kurular. Tam 16 tane kağ t havlu harcar. Arkadaşlar na dönüp: - Ben Boğaziçi mezunuyum. Bizim okulda önce temizlik öğretilir...
Bize okulda çevreciliği öğrettiler. Çok kağ t harcamak çevreye zararl d r...
Ege göl mü?
2- Resminiz çekilirken orada m yd n z? 3- Savaşta öldürülen kardeşiniz miydi yoksa siz miydiniz? 4- Çarp şma esnas nda araçlar aras nda ne kadar mesafe vard ?
-Ege bir yunan golü deeldir. -Ege bir Türk golü de deeldir. -Binanaleyhh Ege bir gol deeldir..
5- Kaç kere intihar etmeyi başard n z? 6- Soru: Çocuğunuz var, değil mi?
Hukuk Avrupa Hukuku’nda ve Alman Yabanc lar Yasas ’nda Türk işçileri ve aileleri için özel düzenlemeler vard r. Bu kişiler için, Aile Birleşimi Kurulu’nun (Assoziationsrat) 1/180 nolu karar na göre, oturum haklar için birliğin gelişimine yönelik olarak özel hukuki düzenlemeler yap lm şt r. Avrupa Topluluğu Sözleşmesi’nin 238 maddesi, karş l kl hak ve yükümlülüklerle işbirliğinin özel formlar n , yani birliği oluşturacak bir ya da birkaç devletin sözleşme yapabilecekleri topluluğu, Avrupa Birliği Sözleşmesi çerçevesinde, söz konusu birlik aç s ndan düzenlemektedir.
*** Soru: İlk evliliğiniz niçin sona ermişti? Cevap: Ölüm sebebiyle. Soru: Kim ölmüştü? *** Soru: Otopsiye başlamadan önce Bay’ n nabz na bakt n z m doktor?
Av. Gülşen Çelebi Kurul’un 1/80 say l karar na dayanmak isteyen Türk vatandaşlar , karar n 6. maddesi 1. F kras uyar nca, üç koşulu yerine getirmelidir : 1. İşçi olmal d rlar. 2.Birlik üyesi bir devlette normal iş piyasas nda yer almal d rlar. 3. Orada yasal olarak çal ş yor olmal d rlar. Sadece bu üç şart oluşmuşsa ailelerini de yanlar na getirme hakk na sahiptirler. Bu aç k bir şekilde ortaya koymaktad r ki, 1/80 say l karar, birlik üyesi bir ülkeye vizesiz seyahat hakk vermemektedir. Aksine, Türk vatandaşlar n n yasaya uygun seyahatlerini
- Ülkemde zamlar, ya¤mur gibi damlar. - Ekonomi kilitlendi. Reset’leyelim lütfen. - Çok endiflelendim. Bugün zam yap›lmad›. Acaba hükümetin bafl›na birfley mi geldi. - Çok yard›mseverimdir bütün yard›mlar› kabul ederim. - Say›n kulumuz, k›l›nmam›fl namaz borcunuz gözükmektedir. Amel defterinizin günahtan kapanmamas› için, lütfen borcunuzu ödeyiniz. Münker Nekir Ahiret Hizmetleri. - Sonsuz ucuzluk istiyorsan›z uzaya gidin.
fiifreli Bulmaca Bulmacan n içindeki her say bir harfe denk geliyor. Bulmacan n içinde gri zemin üzerine verdiğimiz anahtar cümlenin yard m yla bulmacam z çözebilirsiniz.
- Bu bavulun içinde tam 14.3 milyar dolar var, der. Ard ndan da sorar: - Bu parayı nüfusumuza bölersek, kişi başına kaç dolar düşer?
Eski Cumhurbaşkan Süleyman Demirel’in bir tarihte düzenlediği bas n toplant s ndan aynen al nm şt r:
Cevap: Evet. Soru: Kaç erkek? Cevap: Erkek yok. Soru: Hiç k z n z var m ? Soru: Merdivenler alt bodruma iniyor dediniz, değil mi? Cevap: Evet. Soru: Peki bu merdivenler yukar da ç k yor muydu?
- Türküm, do¤ruyum, çal›flkan›m. Ben bu krizlere al›flk›n›m.
Milletvekili
Cevap: Hay r. Soru: Kalbini dinlediniz mi? Cevap: Hay r. Soru: Nefes al p almad ğ n kontrol ettiniz mi? Cevap: Hay r. Soru: O halde siz otopsiye başlarken Bay hala yaş yor olabilir, değil mi? Cevap: Hay r. Soru: Nas l bu kadar emin olabiliyorsunuz, doktor? Cevap: Çünkü adam n beyni masam n üstünde bir kavanozun içindeydi. Soru: Yine de hasta hâlâ yaş yor olamaz m yd ? Cevap: Evet, hatta şu anda bir mahkeme salonunda avukatl k yap yor olabilirdi.
1
2
2
9
4
5
8
7
13
4
7
8
4
5
10
13
5
3
4
13 9
18
4
22
15
4
5
6
7
4
14
4
15
13
4
15
4
8
12
4
15
4
19
4
9
A4
L3
A4
3
4
8
4
9
23
8
4
3
4
20
4
1
4
3
9
4
13
4
23
7
12
karar , yabanc lar dairesi memurlar n ve birlik üyesi ülkelerin idare mahkemelerini meşgul etmektedir. Burada söz konusu olan 1/80 say l karar n 6. ve 7. maddeleridir. Bu maddelere göre: Bulunduklar ülkede mesleki eğitimi bitirmiş olan Türk işçilerinin çocuklar , oturumlar n n süresinden bağ ms z olarak, ilgili birlik üyesi ülkede, aileleri en az üç y ld r o ülkede yasal olarak çal ş yor olmak koşuluyla , bütün iş tekliflerine başvurabilirler. Rechtanwaltskanzlei Celebi&S ğ nak Graf-Adolf-Str.80 40210 Düsseldorf
25
4
15
10
3
2
15
4 5
17
9
4
10
12
13
3
10
9
3
10
14
12
16
10
8
12
5
10
10
13
4
9
3
4
S1
U7
L3
U7
4
19
4
15
4
4
15
20
7
5 12
4
1
4
3
4
13
5
10
8
1 19 3
4
4
25
9
10
8
8
10
10
12
15
3
4
3
12
3
10
8
9
10
3
8
10
4
14
2
15
13
12
5
10
10
6
10
4
24
15
4
11
1
1
9
5
17
12
12
15
15
11
4
6
10
10
15
5
15
4
12
4
12
4
3
6
11
10
6
4
2
12
1
1
8 12
13
10
10
4
19
14
15
15
4
13
11
15
3
11
1
16
10
4
6
9
24 22
8
9 20
15
10
9
4 19
Aile birleşimi şart koşmaktad r. Ayn şekilde 1/80 say l karar, Türk işçilerinin birlik üyesi ülkelere göçünü de kolaylaşt rmamaktad r. Karar n tek amac , zaten birlik üyesinde yasal olarak çal şma yaşam na entegre olmuş Türk işçilerinin hukuki durumlar n iyileştirmektir. Avrupa İnsan Haklar Mahkemesi, ilk kez 1990 y l nda, karar n birlik ülkelerinde sadece çal şma alan nda değil, ayn zamanda doğrudan oturum haklar anlam nda da Türkler lehine düzenleme içerdiğini belirlemiştir. O günden beri, herşeyden evvel 1/80 say l karar n iki maddesi ve ayn şekilde İnsan Haklar Mahkemesi’nin
Aşağ da verdiğimiz kutucuklar n içinde yer alan rakamlar karş layan harfleri yerleştirdiğinizde, 2 Haziran 1991’de ölen şarimiz Ahmet ARİF’in bir şiirini bulacaks n z. 13. ölüm y ldönümünde A. ARİF’i sayg yla an yoruz.
Milletvekilinin biri, derhal ayağa kalkarak cevap verir. - 26 milyon dolar... - Ama 14.3 milyarı, 70 milyona böldüğümüzde 26 milyon çıkmaz ki... - Ben, 70 milyona bölmedim ki... - Kaça böldün? - 550’ye!..
Sorunun böylesi... 1- Uykusunda ölen bir insan, ertesi günün sabah na kadar bunun fark na varamaz, değil mi doktor?
rar sokaktan geçer. Kad n h rs z tan r ve “Bak bey! Televizyonu çalan adam işte buydu!!” der. Adam bunu duyunca pijamalarla h rs z kovalamaya başlar. 5 dakika sonra diğer h rs z adam n evine gidip kar s na, “Yenge, ben polisim, abi h rs z yakalad . Şimdi karakoldalar. Pantalonuyla, cüzdan n istiyor.” der. Kad n da vermiş tabii ki(?) Adam h rs z uzun bir süre kovalad ktan sonra kan ter içinde eve döner.. Vee yine dumur! Art k adam kar s na ne mi yapm ş? Onu da siz düşünün!..
Amerika’dan döner dönmez, elindeki kocaman bavulla Meclis kürsüsüne çıkan Kemal Derviş;
Üçüncü kişi ne ellerini y kar, ne kağ t al r. Kendisine şaşk n şaşk n bakan arkadaşlar na dönüp: - Ben ODTÜ mezunuyum. Bize okulda elimize işememeyi öğrettiler...
İşini ikinci bitiren tek bir kağ t havlu çeker. Ellerini o tek havluyla dikkatle kurular. Diğer ikisine dönüp: - Ben Bilkent mezunuyum.
dalm şken yay n kesilince televizyonunu bir süre kurcalar, “Bozuldu herhalde” diyerek yatar. Ertesi gün adam işe gittikten sonra h rs z kap y çal p adam n kar s na, “Yenge, beni abi gönderdi, televizyon bozuk, al n da bir bak n dedi” der. Saf kad ncağ z da televizyonu verir. Adam eve geldiğin de televizyonu göremez. Kar s ndan olay öğrenince dumura uğrar tabii. O haftasonu balkonda keyif yaparlarken bizim h rs z aşağ dan sl k çala çala onlara baka-
3 10
10
9
5 21
1
4
5
4
21
10
10
15
4
15
10
10
22
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:56 Uhr
Seite 7
Yaflanacak
K
A
D
I
7 Dünya
N
Annem mutlu olsun diye... Gözlerimi kapatt›¤›mda annemin kollar›n› açm›fl beni bekledi¤ini gördüm. 16 yafl›ndayd›m, annemin evlili¤inden dolay› huzursuzluk yaflam›fl olabileceni düflünmedim. Kimbilir yaln›zl›¤› kad›nlar kadar Karl› da¤lar›n en yüksek tepeleri mi Terkedilmifl flehirlerin caddeleri mi Gökyüzünün y›ld›zs›z geceleri mi Kad›nlar bir ömür boyunca yaln›z Taa dünya kuruldu¤undan beri Yaln›zl›k ›fl›¤›n› yakar her gece Sonsuz karanl›¤›m›zda elleri Nas›l ya¤mur ya¤arsa yaln›zl›¤›na flehrin Öyle mahzun ve yaln›z kad›nlar tan›d›m Denizler ortas›nda genifl ve derin Ü. Yaflar O¤uzcan Herşey, annemin hasretine dayanamay p, ona kavuşmak ve onunla yaşamak için, otobüse binmemle başlad . İnan n, gözlerimi kapatt ğ mda annemin kollar n açm ş beni beklediğini gördüm. 16 yaş ndayd m, annemin evliliğinden dolay bir huzursuzluk yaşam ş olabileceğini düşünmedim. Onu gördüğümde, ayaklar m yerden kesildi. Annemin eşi, beni kendi çocuklar ndan her zaman üstün tuttu, korudu, kollad . Annemse benim yetiştirilme tarz mdan tutun da k l k k yafetime, yürüyüşüme kadar memnuniyetsizliğini her zaman belli
etti. Beni her dakika, herkesin önünde rencide ederek horlad ve hakir gördü.
Annem mutlu olsun diye Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum. Ondan sevgi beklerken, o beni 18 yaş ma basar basmaz, psikolojik bask ile bir ‘Almanc ’yla evlendirdi. Beni istemediğini biliyordum. S rf, “Annem mutlu olsun” diye kabul etmek zorunda kald m. “Bunda da bir hay r vard r” diyerek Almanya’ya geldim. Ama umduğumu bulamad m... Eşimle iki ayr dünyan n insanlar yd k. Evimde şiddetli geçimsizlikler yaş yordum. Eşim alabildiğine sorumsuzdu.
‹çimdeki Pencere Ayşe Çolak
O¤lum için ayaklar›m›n üzerinde durmaya karar verdim... Monoton bir hayat yafl›yordum o¤lumla birlikte. Birfleyler yapmak, üretmek istiyordum...
lenmiyordu. Sorumluluklar ndan kaç yordu. Art k dayanamayarak bu işe bir nokta koymak istedim. 12 senelik evliliğim boyunca defalarca ayr l p, tekrar “Düzelir, belki düzelir, iyi olur” diye bir araya geldik. Ama ne mümkün... Herkes yolunu tutmuştu. Benim de, bir yol bulmam gerekiyordu. İmkanlar oldukça
men, iş ve eğitim, benim hedefim ve ilkem oldu. Şu anda mutluyum, kendime ve çocuğuma bakabiliyorum. Herşeyden önce okuyorum ve kendime güveniyorum. Seneye de üniversiteye gireceğim.
Tüm yaşad klar m benim tecrübelerim oldu.
mez hareketleri ve yaşant lar yla, kendi doğru bildiklerini bana empoze etmek istediler. Bense, “hiç de ben olmayan sert bir resim” çizerek,kendimi korumaya çal şt m. Her ne kadar içlerine girmesem de bir gün eteğimi, ertesi gün bulüzümü çekiştirmeye başlam şt m. Türkiye’de olduğum zamanlarda daha özgürdüm. S k olmasa da kendime bakmaya çal ş rd m. Burada hareketlerimden tutun, k y fetime kadar dikkat etmeye başlad m. Bu semtin geri kalm ş kafalar n ne kadar onaylamasam da onlara k zmak da istemiyorum. Bulunduklar duruşu savunmalar n , böyle kalmalar n anlam yorum.
Onunla yabanc gibiydik
Kararl ve azimli olmal y z
Geldiğim yer Avrupa’yd sözüm ona. Ama bulunduğum şehir yol kenar nda; gelişmemiş, soğuk insanlarla doluydu. Sosyal yaşant yok gibiydi. Eşim, bir dil kursu bulmama bile yard mc olmad . Onunla bir yabanc gibiydik. 18 yaş ndayd m... Bilinçsiz, yapayanl z geçirdim o y llar ve o y llar içinde bana ne yapmam gerektiğini gösterecek birileriyle tan şamad m. Ne olduğunu anlamadan, çocuk yaşta anne oldum. Ben ve çocuğum, Avrupa’n n göbeğinde, her türlü güzellikten mahrum ve bihaber yaşad k. Art k olmuyordu. Çocuğum küçüktü, çal şam yordum. Çal şma iznim de yoktu.
Neden ay rt ediyoruz insanlar aç k, kapal , müslüman hristiyan diye?.. Ne fark eder ki?!. Destek olup birlikte hareket etmek için insan olmak yetmez mi? Zarar vermek niye?.. Aç kças Türkiye’deki insan s cakl ğ n burada bulamam şt m. Yer ve mekân beni gittikçe kitlemişti. Monoton bir hayat yaş yordum oğlumla birlikte. Birşeyler yapmak, üretmek istiyordum olmuyordu. Karş mda gruplaşm ş, fanatik insan topluluklar . Ben bugün sahip olduğum bilince; kitap okuyarak, kendimi her konuda geliştirmeye, yaşad ğ m tüm sorunlarla başetmeye çal şarak, her ac dan dersler ç kararak ulaşt m. Her türlü sorunla mücadele etme gücünün insan n içinden ve de beyninden geldiğine inan yorum. Kararl ve azimli olmal y z diye düşünüyorum.
Ayaklar m n üzerine durmal yd m Eşim bize bakm yor ve ilgi-
hep çal şt m, d şar dan da ortaokulu bitirdim. Art k kendim ve oğlum için bir şeyler yapmal yd m. Oğlum için ayaklar m n üzerinde durmaya karar verdim. Yaşad klar m ve erken yaşta ald ğ m sorumluluklar beni her ne kadar y pratt ysa da, bir o kadar da olgunlaşt rd ve bilinçlendirdi.
Mücadeleden vazgeçmedim Mücadeleden hiç vazgeçmedim. Tüm şanss zl klara rağ-
Düşünüyorum da bu kadar ac ve bir o kadar s k nt , problem yaşamasayd m, acaba bugün kendime olan güvenimi kazanabilir, kendimi geliştirebilir miydim?.. Azmin elinden hiçbirşey kurtulmuyor. Art k; bindiğim otobüslerde, gözlerimi kapat p gördüğüm hayallere inanm yorum. Yaln zca gülüyorum... Uzakt k ama ailem desteğini hiç esirgemedi. Yaşad ğ m semtte, insani ilişkilere girmeyi hiç düşünmedim. Sima olarak tan d ğ m bu insanlar, ister iste-
K zlar m z... “Bir k z evlat sahibi olmadan önce erkeklerin hayat çöl gibidir. Ve hatta şunu söylüyorum: K z olmayanlar mutlaka bir tane evlat edinmeliler. Çünkü zaman n gizi ve anlam , k z çocuklar n n kalplerinde sakl d r.” (Khalil Gibran} Yak ndaki ikinci kez anne olacağ m. İlk çocuğum k z. İkinci çocuğumun da erkek olmas n istedim. Bunu dilerken de cinsiyet ayr m yapmad m. Çocuğumuzun cinsiyetinin k z olduğunu öğrendiğimizde tabii ki şaş rmad k. Uzayl olacak hali yok elbette! Eş-dost, cinsiyetini merak edip k z olduğunu öğrendiklerinde, “Bir şey olmaz can m” deyip geçiştirdiler. Tabii ki bir şey olmaz. Şu 2000’li y llarda bu ne mant k! Haydi bir 50 ya da 30 y l öncesinden yaşasak, “Ailelerin erkek çocuklar ndan beklentileri ya da ç kar ilişkileri” deriz ve anlamak için çaba harcar z. Ama bu çağda bu kadar da fazla art k. Zaten koşullar m z k z m z ya da oğlumuzla o 20 yaş na gelene kadar birlikte yaşamam z zorlaşt r yor. Hele bir de hemcinslerimizin böyle aptalca düşünerek, daha doğmam ş k z çocuklar n küçümsemeleri neyle aç klanabilir? Bak n z çevrenize; iki k z olan, üç, dört... Allah ne verdiyse. Utanmasa ya da ne bileyim karn n doyuracağ n bilse 10’a kadar gidecek; tabii erkek çocuk tutturana kadar...Oysa iki oğlu olan, belki şans na k z olur diye üçüncüyü düşünüyor. Var m çevrenizde dördüncüsü k z olsun diye doğuran? Bu bana göre, kad n n cinselliğine yönelik sinsice bir aşağ lama yöntemidir. Şu Havva anam z o elmay yemez olayd ! Ne vard o elmada da o gün bugündür kad nlar m z n ikinci s n f vatandaşl ğ devam ediyor?! İlkçağ neyse, Ortaçağ neyse, milenyum çağ nda bile halen elmalar, yiyoruz! Ne zaman sorgulayacağ z bu çağlar ?! K zlar m z daha dünyaya gelmeden önyarg lar haz rd r. Hani derler ya, “K z n dövmeyen dizini döver” diye. Peki oğlunu dövmeyen neresini dövmeli? Balyozla kafas na m vurmal ? Tabii ki istisnalar vard r. Zaten sözüm de onlara değil. K z çocuğu doğar doğmaz evciliği öğreterek eline bir bebek veririz ve evin yolunu gösteririz. Erkek çocuğuna ise oyuncak araba, silah ya da top vererek sokağ n yolunu gösteririz. Sokağ gösteririz ki ilerde savaşlar n devam etmesi için malzeme yapal m. Hiçbir çocuk diğerinden daha üstün doğmaz. Bunu biliriz ama sistemin; örümcek kafal , ç karc tiplerin oluşturduğu o sinsi plan n bir parças da oluveririz. Üzerinde hiç düşünmeden habire bunu ve bu ilişkileri üretir dururuz. Bu ayr mc l ğ ikinci k z mda daha iyi anlad ğ m için onu daha çok sevdim, daha çok sahiplenme ihtiyac duydum. Ben ona bir birey olarak değer verdikçe başkalar da vermeye başlad . K z olmayan her anne ve baba hayat n her alan nda onun yokluğunu hissetmişlerdir. Bak n z; bir sağ n za, bir solunuza... Daha doğmam ş k z m, “Hayat m n anlamlanmas için beni sağlam kafayla, sağlam vücutta yeşert” diye tekme at p duruyor. Bekle...
İçimizden atamad ğ m z korku:
“Örgütlenme...”
Özgür Çardak
‹nsanlar neden organize olmaktan korkar, örgüt
Onlara en güzel kanaviçelerin nas›l ifllenece¤ini,
fikri neden bu denli rahats›z ederki? Neden korkuyoruz söylesenize?
Türkan fioray kirpikli motiflerle nas›l güzel kazaklar örülece¤ini ö¤rettiler...
“Sabihalar örgütlenmeli” başl ğ ndan tan d k hepimiz onu. Kimisi ac , kimisi trajik, öğretici yanlar taş yordu öyküsü. Yaşad ğ onca ac tecrübeye rağmen hayatla olan bağlar n hep canl tutmuş birinin özgüveniyle konuşuyordu. Belki oturmuş bir bilinç, ne yöne gideceğine hangi hedeflere doğru yöneleceğine, kilitleneceğine tam karar verememiş birinin titrekliğini de taş yordu Sabiha.
ğ nda bu sorunun arkas nda, insanlar n belli bir amaç etraf nda biraraya gelmelerine, örgütlenmelerine duyulan korku yat yordu. Y llar boyu hiç durmadan işlenen, sürekli canl tutulan bir propagandan n doğal sonucuydu esas nda bu.
runlar yaşayan insanlar n biraraya gelip ortak hareket etmeleri, al ş lm ş n d ş nda farkl türden ilişki geliştirmeleri neden bu kadar rahats z ediyor. Biz biraraya gelip çoğullaşt ğ m z oranda güçlü ve yaln z kald ğ m z oranda da güçsüz zavall insanc klar z oysa.
Neden korkuyoruz söylesenize
Türkan Şoray kirpikli motifler
D şar ç kmaya cesaret edemiyordum Ancak sizlerin sayesinde, dört duvar aras›nda s›k›fl›p kalm›fl kafadaki o çemberi yarmay›, parçalamay› baflard›m. 4 y ll k evli, 2 çocuk annesi bir ev kad n y m. Evlenmeden önce haks zl klara dayanamad ğ mdan birçok defalar ailemden dayak yiyip, bunun
lara kat l yor, ancak benim içinde bulunduğum psikolojik sorunlar da dahil birçok sorunumu görmezden gelip tam bir meta gibi kullan yor, her
Pembe dizilerden baş m z kald ramad k
Sabihalar düşündüm Fakat burada esas önemli olan, onun bize birçok kad n n birbirine benzeyen öykülerinden birini daha aktarm ş- anlatm ş olmas değildi. As l önemlisi onun sezgisel de olsa “Sabihalar örgütlenmeli” vurgusuyla biten konuşmas d r. O yaz y okurken yurtd ş nda geçen hayat m z n değişik evrelerinde bir şekilde tan d ğ m onlarca kad n n öyküsü geldi akl ma. K sacas öteki “Sabihalar ” düşündüm. Sabihan n öyküsü biraz da onlar n öyküsüydü ya da ötekiler biraz da Sabihayd … Geçenlerde bir sohbetimizde ayn röportaj okuyan bir başka okurumuzun “Hayrola o da ne yoksa Sabiha bir örgüte mi girmiş?” sorusu tak ld kafama önce espiri sand m, içimden gülme geldi, sonra ac bir tebessüm dudaklar ma oturdu. Bu, ilk anda basit bir soru ya da öylesine sorulmuş bir soru gibi gelebilir belki sizlere. Oysa biraz derinden bak ld -
Ev işleri ile çocuk bak m aras nda nas l mekik dokunacağ n öğrettiler. Fakat bir şeyi öğretmediler, o da sorunlar na sahip ç k p nas l örgütlenebileceklerini, örgütlü mücadele ile haklar n nas l al nabileceğini, kendilerine biçilen geleneksel ilişkilerin k skac ndan ancak örgütlü mücadele ile ç k p özgürleşebilecekleri, öğretilmedi onlara.
Sonra ikinci soruyu sordum kendime; insanlar neden örgütlenmekten korkar, örgüt fikri neden bu denli rahats z ederki insan ? Neden korkuyoruz söylesenize? Ekonomik, sosyal, kültürel bir kuşat lm şl ğ n derinleşen boğuculuğu alt nda yaşam yor muyuz? Bu kuşatmay yarmak, bir nebze olsun sorunlar m z n çözümü doğrultusunda ayn so-
Sabihalar’a bugüne kadar çocuk yapmay ve iyi birer eş olmay öğrettiler. Güzel yemek yapmay ve yağ lekelerini en kolay nas l ç kar labileceğini tuzu kaçm ş bir yemeğin nas l yenilebilir hale getirebileceğini. En güzel kanaviçelerin nas l işleneceğini, Türkan Şoray kirpikli motiflerle nas l güzel kazaklar örüleceğini, falda ç kan yolun neden aç k yada kapal olduğunu.
Bunun için her geçen gün ekmeğimiz küçülürken, uyum yasalar ile boğaz m za dolanan zincir biraz daha s k l rken biz pembe dizilerden baş m z kald ramad k. Bunun için Sabihalar bizi hep rahats z etti. Onlar n şahs nda as l yapmam z gereken ama yapamad klar m z gördük. Onun için bilincimizden önce korkular m z teslim ald bizi. Bunun için k nad k, kuşkuyla bakt k hep onlara. Oysa örgütlü olma bilincine erişmiş canl d r insan. Bu, insan n gerek yaşamla gerekse de kendisi ile kurduğu ilişkinin ne kadar geliştirici olduğuna işaret etmiyor mu ayn zamanda. Bunun için as l korkulmas gereken şey örgüt, örgütlenme fikri değil, as l korkulmas gereken örgütlü olma fikrine bu kadar kay ts z, bu kadar uzak durulmas d r. Sabihalar belkide bunu sezgileri ile fark ettikleri için dikkat çekiyor, tepki toplam yorlar m zaten. Ne dersiniz?
için çok bask gördüm. Önceden de aksilik, inatç l k vard ama bilinçli değil, tepkiseldi. Eşimle tan ş p nişanland ğ m z dönemde devrimci düşüncelerden etkilenmeye başlad m.
14 yaş nda evlendirildim 14 yaş nda evlendirilmektenkaynakl eşimin, ailesinin, çevrenin bask lar n n s k nt lar n çektim. Doğru dürüst yol, sokak bilmiyor, d şar ç kmaya çekiniyordum. Zaten d şar ç kmama da izin verilmiyordu. Eşim sendikal mücadele veriyor, toplant -
türlü faaliyetinden beni uzak tutuyordu.
Dört duvar aras nda kalm şt m Ta ki sizlerin yapt ğ bir etkinliğe kat l ncaya kadar. Eşim toplant lara gidip gelirken ben ise dört duvar arsa nda ev işlerinin ve kendi bireysel dünyam n içinde s k şm ş kalm şt m. Bir gün eşim “arkadaşlar gelecekler” dediğinde farkl bir program m z olmas na rağmen gitmeyerek onlar ağ rlamaya karar verdim. Aile çevresinden olan, bizlere sürekli bizim için mücadele
eden insanlarla tan şacağ m z duyduğumda sevindim. Eşim tan şt ğ m yeni insanlar n yan nda geriden de koysa geliştirmeye çal ş yormuş gibi gösterip bir taraftan da bana bask yaparak mücadelede ilerlememe tahammmül edemiyordu. Çünkü; bireysel korkular n , ailesini, çevrenin üzerindeki maddi, manevi yapt r mlar n k r p atam yordu. Kendini daha farkl göstermek kolay geliyordu. Kitap okumama, haklar m arama mücadeleme, aileme ve çevreme karş aç k ve rahat olmama katlanam yordu. Ağz n açt ğ nda, “Gelişmelisin, öğrenmelisin, kendi ayaklar n n üstünde durabilmelisin” diyordu. Öte taraftan, öyle şeyler yaşatt ki, ben neredeyse mücadale etmekten bile vazgeçiyordum. Ancak sizlerin sayesinde, dört duvar aras nda s k ş p kalm ş kafadaki o çemberi yarmay , parçalamay başard m. Çünkü ben sorunlar n (eşimle, çevreyle, aileyle..) sistemden kaynakland ğ n , ona karş mücadele vermem gerektiğini beynime işledim. Emek harcamadan yaşanacak dünyaya ulaşamayacağ m z bugün çok daha iyi biliyor kavr yorum.
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:57 Uhr
Seite 8
Yaflanacak
Dünya 8
G
E
N
Ç
L
‹
K
Dans, uyuşturucu, yozlaşma: DİSKOLAR O atmosfer öyle bir havaya sokuyorki insan›, daha giriflte merdiveni day›yorsun bulutlara. Biraz da ›slat›nca herfley toz pembe… Daha içeriye girerken, genzinizi yakan yoğun bir duman karş lar sizi. Kulak zarlar n za ağ r sald r lar düzenleyen, beyni uyuşturup sarsan, bir başka dünyaya götüren yüksek tonda bir müzik gelir sonra ard nda P r lt l , renk renk neon ş klar alt nda geniş bir pist. Sağa sola kayk larak, bilim kurgu fillimlerinde gördüğümüz robotlar nkine benzeyen hareketlerle dansedenler. Öyle ince bir düşüncenin ürünü ki daha kap dan girerken farkl bir dünya. Seni bu dünyaya bağlayan tek şey, o an için paran n yetip- yetmeyeceği sorunu. İç dekarasyon “etkileyici”; masalar yok denecek kadar loş ş klara gömülmüş; kimin ne yapt ğ , neler kar şt rd ğ belli olmas n diye olsa gerek. O atmosfer öyle bir havaya sokuyorki insan , daha girişte
merdiveni day yorsun bulutlara. Biraz da slat nca herşey toz pembe. Gençlik enerjisi ve coşkumuza, hemen o an yans mas n bulan cebimize, ama aslolarak yar nlar m za kurulmuş bir tuzak. Çünkü, oluşturulan ortam her türlü çirkinliğe müsait ve teşvik edici. Giriş ve içecekler fahiş fiyatta, yani olmas gerekenin çok üstünde. İnsan sağl ğ n tehdit eden leş gibi bir hava. Dj’lerin de yönlendirmesiyle cinsellik f şk ran, ahlak kurallar n n s n rlar n zorlayan yer yer aşan bir tablonun oluşturulmas . (Haydi k zlar; en k vrak parçalar. Haydi erkekler…) Zaten disko denince akla gelen uyuşturucunun binbir çeşidi. Bunlar n hepsi bir araya gelince her türlü olumsuzluğu, çirkinliği, bayal ğ üretmeye aç k bir mekan.
Gençlik enerjisi ve coflkumuza, hemen o an yans›mas›n› bulan cebimize ama aslolarak yar›nlar›m›za kurulmufl bir tuzak.
Kolay para kazanmaya al şm ş asalaklar n, karanl k işlerle uğraşanlar n hep böylesi mekanlar işletmeleri tesadüf olmasa gerek. Eğlence ad na o an bütün dünyadan koptuğun gibi bütün bir hafta kafalarda “Bir an önce hafta sonu gelsede bir gitsem”
planlar . Oysa yar nlar m z için al nan kararlar biz bu mayhoşluktayken yürürlüğe konulur. Bin bir ac larla kopar larak geldiğimiz ve üzerinde yaşad ğ m z coğrafyada hayat m z direk olarak etkileyecek politikalar hayata geçirilir.
Bizi yönetenler çeteleşmiş, binbir zorluklarla kazand ğ m z paralardan kesilen vergiler aç kgözlerin kasas na akar, bizi -siyasetle ilgilenmeyi sevmediğimiz için- ilgilendirmez. Öğrenci harçlar art r l r, Agenda 2010 paketi geleceğimizi paramparça eder, umursamay z. İşte bizler tam da bunlardan uzak olal m, olan bitene kafa yormayal m, birşeylerle meşgul olup sesimizi ç karmayal m diye mantar gibi her tarafta, böylesi sözüm ona eğlence yerleri çoğalmakta. Oysa yine topluca eğlenebileceğimiz birçok eğlence biçimi de var. Soyulmadan, zehirlenmeden, ruhumuzu ve bilincimizi besleyerek. Biz gençlerin ilgisini, yar n m z karartan değil, p r l p r l ayd nlatan mekanlar, alanlar çekmeli, karanl k kuytular değil…
Nerde o çelik çomaklar m z... Oyunlar, çocuklar›n dünyay›, hayat› ve do¤up geliflti¤i en temel sosyal topluluk olan aile içinde daha büyüme ça¤›ndayken sosyalleflmelerini sa¤l›yordu.
Çocuklar›m›z›n, beyni darbeleniyor, fliddet, ilkel güdüleri kamç›lan›yor, egolar›na seslenilen oyun programlar›yla kapitalist insan tipinin karakteristik yönleri oluflturuluyor. Geçtiğimiz günlerde kendisine bilgisayar almak isteyen bir dostumla Satürn’e gitmiş-
tik. Reyonlar birbirinden yeni bilgisayarlarla her dakika baş yenileniyordu. Nereye baksan z binbir çeşit bilgisayar parçalar , program CD’leri, gözünüze çarp yordu. İnsan bu tablo karş s nda, bir taraftan teknolojinin ulaşt ğ düzeye şaşarken bir taraftanda kendisine, ‘insanl ğ n kendi yaratt ğ ve geliştirdiği teknolojinin elinde h zla bir köleye mi dönüşüyor?´ sorusunu sormadan edemiyordu. Benim, çağ n değişimine kafa tutmaya çal şan idealist s zlanmalar ma, arkadaş m tam cepheden sald r ya geçiyordu ki oyun programlar baş nda sab rs zca s ralar n bekleyen çocuk kümeleri ilişti gözüme. Dikkat çekici as l nokta da, yar s na yak n n n Türki-
Satranç Tahtas› Haz rlayan:
Satranç Club 2000 Köln
yeli çocuklardan oluşmas yd . Haz r elime iyi bir koz geçmişken sald r ya geçmekte zaman
yitirmemeliydim. Sohbetimizin ( siz tart şma deyin buna) ana eksenini ‘çocuk ve oyun ilişkisi’ oluşturuyordu. İkimizin de ortaklaşt ğ nokta oyunun, çocuklar n ruhsal ve psikolojik gelişmelerinin ayr lmaz bir parças olduğuydu. Oyunlar, çocuklar n dünyay , hayat ve doğup geliştiği en temel sosyal topluluk olan aile içinde daha büyüme çağ ndayken sosyalleşmelerini sağl yordu. Bununla da kalm yor, soyutlama yeteneğini, toplumsal değer, karakter oluşturma ve gelişimine zemin haz rl yordu. Oyunun, bugün birçok anne baban n kafas n dinlemek amac yla, çocuklar başlar ndan savd klar bir oyalama taktiğine dönüştüğünü de vurgu-
lamadan edemedik. Ama arkadaş m önemli bir noktan n alt n çiziyordu; oyun kavram , teknolojinin ulaşt ğ düzeye de bağl olarak evrimleşiyor, yeni biçimler ve nitelikler kazan yordu. Tabii ki “Nerede o çelik çomaklar m z, evcilik oyunlar m z, körebelerimiz!” diyerek nostalji yapacak halimiz yoktu. Fakat günümüzün atari ç lg nl ğ n n, bilgisayar dünyas n n görüntü, ses efektlerinin de desteğini arkas na alarak ulaşt ğ düzeyi görünce, ne yalan söyleyeyim, geçmişe hoş bir nostalji yapmadan da edemiyordu insan. Günümüzün bu kuşatmas alt nda onlar, nedense daha insanc l, daha paylaş mc , daha duygusal ve kolektif geliyor. Evet, art k bilgisayar ekranlar nda oynuyor çocuklar m z. Üç tuşa basarak bir kaleyi yayl m ateşine tutuyor, galaksimizi tehdit eden düşmanla hesaplaş yor, öldürüyor ve “heyyoooo” diyerek sevinç ç ğl klar aras nda yeni bir say rekorunu daha k rman n derin huzuru ve coşkusuyla üssüne çekiliyor. Elektronik eşya satan firmalar n reyonlar , çocuk oyun programlar ndan geçilmiyor. Kutular n üzerinde; her biri korku filmlerinden f rlam ş, insanda dehşet duygusu uyand ran canavar müsveddeleri. Çocuklar m z n, beyni darbeleniyor, şiddet, ilkel güdüleri kam-
Robert Fischer Onbirinci Dünya Satranç Şampiyonu Robert Fischer, 9 Mart 1943’de Şikago’da doğdu. Ablas Jean, ona satranç oynamay öğretti. K sa süre sonra ailesi New York’a taş nd ve Fischer, orada ilk gelişmelerini kaydetmeye başlad . 1955 y l nda turnuvalara kat lmaya başlad . Bu genç satrançc , 1957 y l na, elde ettiği mükemmel sonuçlarla damgas n vurdu. San Francisco’da Gençler Birinciliğini, Cleveland ve New Jersey’de birincilikleri ve New York’daki ABD Şampiyonas ’nda birinciliği kazand . Rusça öğrendi ve geniş Sovyet literatüründen yararland . 1957-58 y llar nda “Uluslararas Usta” ünvan n ald . S atranç tarihindeki “En Genç
Büyük Usta”yd . 1960’da yeni galibiyetler elde etti. Mar del Plata’da birinciliği ve ikinciliği paylaşt . Reykjavik’de birinci oldu ve Leipzig Olimpiyat ’nda finalde, birinci masalarda en iyi dereceyi elde etti. 1962 y l ndaki İnterzonal Turnuvas ’nda birinci oldu.
Satranca adanm ş bir yaşam Ne var ki Curacao’daki Adaylar Turnuvas ’nda dördüncülükle yetinmek zorunda kald . Stili daha tam olgunluğuna erişmemişti. Fischer turnuvalardan çekildi ama vaktini boşa harcamad . Kendini tam anlam yla satranca adayarak çal şmalar na
GençLink Gizem
Tatil Düşleri
Yaz yaklaşt kça, tatil planlar ve hayalleri de yavaş yavaş zihinleri kurcalamaya başlad . İş ve okul stresinden biraz uzaklaşmak ve insan n kendi düş dünyas nda yol almas , art k bir gereklilik haline geldi. Tatil, her işçinin ve öğrencinin hayalidir. Ancak bir tarafta, tatil düşü bile kuramayan ve harçl ğ n ç karmak için nerede çal şacağ n n planlanlar n yapan arkadaşlar m z var.Diğer tarafta ise ekonomik sorun nedir bilmeyen zengin çocuklar … Dokuz ayl k bir stresten sonra, asl nda gerçekten bir ihtiyaç haline gelen dinlenme ya da tatilden, ne yaz k ki vazgeçmek zorunda baz lar m z.. Hem de diğerleri “tatil stresi”ne girmişken: Acaba bu sene hangi bikini moda? Yaz n moda renkleri neler? Acaba ne kadar elbise götürsem; beş mi daha m fazla? Ah Flip-Floplar var onlars z hele hiç olmaz. Bir de güneş gözlükleri . Hem niye 1 tane? 4-5 tane almak dururken. Ayn sorunlar (!) erkeklerde de görmek olas . S n rs z bir para harcama, tüketim ç lg nl ğ … Bir yanda tatilde al şverişini/ ne kadar para harcayacağ n düşünen öğrenci ‘s n f ’ diğer yanda sabaha yaşay p yaşayamayacağ n n hesab n yapan, yaşamlar savaş ve ölüm kal m mücadelesi ile geçen bir gençlik… Hem de çoğunlukta … Onlar kim düşünür ki? Kimin bunlar düşünecek zaman var hem? Yoksullar n değil al şveriş yapma, boşuna para harcama, yar na ne yiyeceğim diye düşünmeye bile lüksü yok bugün. Biz yine tatilini geçen y l gittiği ülkede, k y da akşamdan sabaha o disko senin bu bar benim gezen ve buna da “dinlenme” diyen s n f m za dönelim. Kimbilir belki de bu yaz Tayland ya da başka bir ülkeye gidilir. Yan nda, oral bir ‘köle’ ile (tabii ki evlenerek) dönülecek. Masrafa değmeli? Bütün “tatil imkanlar n n” yan nda birlikte emek harcanarak ve harcad ğ bu kollektif emeğin ürünlerinin birlikte değerlendirildiği bir başka “olanak” da var. Bu olanağa (k z l bağ bozumu) deniyor. İnsanlar biraraya gelip bağbozumuna kat l yor hem çal ş yor hem de tatil yap yorlar. Bu dostlarla bir tatil geçirmek çok anlaml olurdu. Çünkü neyin niçin yap ld ğ bilinmektedir. Bedenen korkunç bir yorgunluk olmas na rağmen ortam inan lmayacak kadar etkileyici ve güzel. Bir amaç uğruna bu çal şma temposu, dinlenenler ve herşeye rağmen bu coşku… Birlikte halay çekmek. Vs.vs.
Özgür Çardak ç lan yor, egolar na seslenilen oyun programlar yla paylaş m, kolektif üretim, yerini vahşi bir bencilliğe “ben kazand mc l ğa” indirgenerek şimdiden geleceğin kapitalist insan tipinin karakteristik yönleri oluşturuluyor. Kapitalizm kendisine geniş bir pazar alan yarat rken, bir yandan da ruhunu kazanmaya endekslemiş, bireysellikle örülmüş bir kuşağ n temellerini daha şimdiden yaratmay başar yor. Karş karş ya kald ğ m z as l tehlikede zaten bu değil mi? Ben bunlar düşünürken arkadaş m sat ş eleman ndan almak istediği bilgisayar n özelliklerini dinliyordu. DVD Rom, Grafik Kart , Ana bellek(fest plate) 60 GB, CD Brennen, Maus, Tastatur… liste uzay p gidiyordu. Tüm bu özellikleri içinde bulunduran bir bilgisayar 900 euro civar ndaym ş. Arkadaş m bana soruyor: “Sen ne dersin, iyi fiyat değil mi?” “Efendim?” “Sen beni dinlemiyormusun?” “Tabii ya iyi fiyat?!.” Bozuldu arkadaş m. Onunla benzer duygular yaşayamam ş, amiyane tabirle ayn moda girememiştik. Satürn’den ç karken o surat n asm ş, bense çelik çomak oynad ğ m z o gecekondu günlerine doğru uzanan bir nostaljinin kollar na b rakm şt m kendimi.
devam etti. Rakiplerinin oyunlar n ciddiyetle analiz etti. 1966 y l nda, 1968’de tekrar ortadan kaybolmak üzere satranca döndü. 1970 y l ndaki dönüşü ise muhteşem oldu ve inan lmaz zafer serilerine başlad . Yugoslavya’daki "Yüzy l n Maç "nda rakibi Petrosian’ 3-1 mağlup etti. Zagrep, Buenos Aires ve Palma de Mallorca’daki İnterzonal Turnuvas ’nda başar lara imza att . Art k şampiyonluğun ciddi bir aday yd . Her ne kadar satranç dünyas , Fischer’in Taimonov’a ve Larsen’e karş kazanmas n beklese de kimse 6-0 gibi net bir skoru beklemiyordu. Bu maç sonuçlar , dünyada büyük bir ilgi toplad ve Fischer’in oyunu yak ndan takip edilmeye başland . Bir sonraki maç Petrosian’la olacakt . Çok tecrübeli bir oyuncu ve usta bir defans oyun-
“Hayat›m› yaflar›m!”
Avrupa’daki göçmen gençlik; teknolojiyle dost, sab rs z, h zl , girişimci, bürokrasiden nefret ediyor. Cinsellik ve uyuşturucuyla erken yaşta tan ş yor. Ciddiyetten s k l yor. Modaya yak n, politikaya uzaklar. Fiziki olarak aileleri ile birlikteymiş gibi görünüp kafaca yaşad klar ülke kültürüyle özdeşleşmiş olduklar ndan, aile ortam onlara s k c ve çekilmez geliyor. İki toplumun kültürü aras na s k şm şlar. Daha Real Schule, Haupt Schule (ortaokul) ve Gymnasiumlarda (Lise) fiziki görünüş
cusuydu. Fischer “+5-1=3” gibi bir skorla maç kazand . Art k Fischer dünya şampiyonluğu ünvan için mücadele edecekti.
Benzeri olmayan oyuncu Bir röportajda Petrosian, Fischer’in üstünlüğünü vurgulam ş ve şöyle söylemiştir “Fischer olağanüstü bir satrançc . Pozisyonun inceliklerini hemen kavr yor ve en uygun şekilde değerlendirebiliyor. Spassky’yi uyarmal y m ki Fischer her konumda kendini rahat hissetmektedir. Hiç birşey onu şaş rtamaz. En ufak avantaja sahip olduğu durumlarda bile bir makine gibi oynar. Kimse onun hatalar üzerine oyun kuramaz. Fischer benzeri olmayan bir oyuncu. Spassky ile Fischer aras ndaki maç çok zorlu geçecek.” Dünya şampiyonluğu ünvan
öne ç k yor. K zlar; burun ve kulak operasyonu, lazer epilasyon, cilt bak m , bacaklardan yağ ald rma, göğüs ve dudak protezleri ile kad ns görünmeye özeniyorlar. Erkeklerin, efemine (kad ns ) davran şlar n n, metroseksüel(vücut bak m ndan, giyim tarz na kadar herşeyine önem gösteren) görünme çabalar n n alt nda yatan, kendini içinde bulunduklar topluma bir biçimde kabul ettirme, çevre edinme aray ş d r. Anne-babalar çal şt ğ için, gün boyu tek başlar na ve denetimsiz yaş yorlar. Chat ortam nda büyüyorlar ve bu yüzden teknolojiye yak nlar. Sanal alemdeki aray şlar, maddi yaşamda toplumsal yaln zl ğa ve ilişki kuramamaya dek uzan yor. Ergenlik döneminin ortak sorunu; yanl zl k ve intihar düşüncesi olarak d şa vuruyor. İntihara sürükleyen başl ca nedenler yanl zl k ve depresyon, aile içi sorunlar, duyusal sorunlar... İsviçre’de intihar eden gençlerin yaş ortalamas 1314’e kadar düştü.
“Özgür kuşak!” Avrupa’da aileler ve çocuklar aras ndaki kopukluk, burjuva
için 27. mücadele, 11 Temmuz 1972’de Reyjkavik’de başlad . İkinci oyundan sonra Spassky, 2-0 öne geçti (Galibiyetlerden birisi, Fischer maça gelmediği için ‘hükmen’di). Ama daha beşinci oyunda Fischer skoru eşitledi. Alt nc oyunda beyazlarla oynayan Fischer, harika oynayarak oyunu kazand ve maç n sonuna kadar üstünlüğünü sürdürdü. Sekizinci ve onuncu oyunlar da Fischer taraf ndan kazan ld . Spassky onbirinci oyunu kazanmay başard ve fark ikiye indirdi. Onüçüncü ve yirmibirinci oyunlarda fark Fischer lehine artt (12.5-8.5). Fischer bu sayede onbirinci dünya satranç şampiyonu oldu. Oynanan 21 oyundan 11 tanesi berabere bitmiş; yedisi Fischer, 3’ü de Spassky taraf ndan kazan lm şt .
yoz kültürün çürütücü etkisinden kaynağ n al yor. Türkiyeli ailelerin feodal yaşam tarz , Avrupa’da çat rd yor. Aileler, çocuklar na kendileri gibi yaşamalar n dayat rken çocuklar, içinde yaşad klar toplumun “ayd n”, “özgür”, “demokratik ” görünen yönlerini kendilerine örnek al yorlar. Kendilerini, “özgür kuşak” olarak görüyorlar. İstediğini yiyebilmeyi, istediğini giyebilmeyi, istediğini kimseye hesap vermeden yapabilmeyi (arkadaş gruplar yla partilere kat lmak, diskotek ortamlar na gidip sabah vakitlerinde eve dönmek vb.) özgürlük olarak alg l yorlar.
Aşk , paray ve zaman ... Gençlik; aşk , paray ve zaman hovardaca harc yor. Ergenliğin en çalkant l dönemlerini liseli y llarda yaş yor. Eski “masum liseli aşklar ”n n yerini, iğdiş edilmiş bayağ bir cinsellik al yor. “Hayat m yaşar m” sözlerinde kendini ifade eden, günübirlik düşünen ve yaşayan, sorumluluk bilincinden ve gelecek perspektifinden uzak, kendine güvensiz, karamsar bir gençlik tipi caddelerde boy veriyor.
Geçen say n n cevaplar : Cevap 1: b
Cevap 2: c
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:57 Uhr
‹
T
Seite 9
Yaflanacak
B
L
‹
M
·
İnsan klonlama ve etik
Klonlanm ş (kopyalanm ş) kuzu Dolly’inin “baba”s Ian Wilmut, Amerikan firmas Geron ile birlikte, insan klon hücrelerini koku kültürlerinde t bbi amaçlarla çoğaltmaya başlad . Diğer yandan Amerikan Ulusal Sağl k Enstitüsü de insan klonlamay özel sektör tekelinde b rakmamak için, bu araşt rmalara başlam ş bulunmaktad r. Klonlamada amaç hastal klar tedavi etmek iken, o amaçtan geri düştüklerini belirten araşt rmac lar, Dolly‘nin normalden çok daha kilolu ve yaş na göre yaşl göründüğünü söylüyorlard . Bir süre sonra Dolly öldü. Bilim adamlar , klonlanan
hayvanlarda yavaş gelişmenin yan s ra, kalp sorunu ve zay f bağ ş kl k sistemi görüldüğünü kaydettiler. Baz bilim adamlar , eldeki tekniklerle insan klonlaman n büyük sorunlar ç karacağ n dile getirdi. Klonlanan kişinin bağ ş kl k sisteminden yoksun olma ve eksik organlara sahip olma olas l ğ n n bulunduğu bildirilmektedir. Klonlanan ilk hayvan olan koyun Dolly’de gelişme evresinde s k s k ciddi sorunlarla karş laş lm şt . Gelişme çağ nda sorunlarla karş laş lmas durumunda hayvanlar n berteraf edilebilmesine rağmen, insanlarda anormal
klon olmas durumunda onlar n yok edilmesi, etik olarak mümkün değildir. Klonlaman n özellikle de insan klonlama konusunun etik boyutu kamuoyunca, günlük yaşamda kültürün, temel bilimsel birikimin, tarih, siyaset ve toplumbilimin en yayg n ve temel kavramlar yla tart ş labilir nitelik kazanm şt r. Gen havuzunun (belli bir topluluktaki genetik çeşitlilik) daralmas , hayvanc l ğ n geleneksel yap s ndan kopar l p biyoteknoloji şirketlerinin güdümüne girmesi, yol aç labilecek genetik bozukluklar n kontrolden ç kmas , bu alanda çal şan baz şirketlerin tüm tekel karş t yasal önlemleri delerek ciddi ekonomik dengesizliklere yol açmas gibi yönleriyle sorunun tart ş lmas gerekiyor. Bununla birlikte, şu sorular n yan tlanmas da zorunlu: • “Yedek parça depolar ” yaratmaya kimin hakk var? • Onaylar al nmaks z n, kuşaklar denek yap labilir mi? Ayr ca onlar n doğal genetik miraslar n değiştirme hakk nereden doğuyor? • Gelişmiş ülkelerde kopyalamaya yasaklamalar getirirken, geri kalm ş ülkelerde uy-
gulanmas na göz yummak, bilimi emperyalizmin hizmetine sokmayacak m , ya da varolan daha da pekiştirmeyecek midir? • Cinselliğin rastlant sall ğ n ortadan kald rmak ve üremeye hükmetme şans / f rsat nereye kadar zorlanacakt r? • Genetik çeşitliliğin kopyalama yoluyla önlenmesi, evrim olgusunun bir önkoşulundan da vazgeçildiği anlam na gelmeyecek midir? • Kopyalama çal şmalar n kimler paraca desteklemektedir? Bir başka deyişle bu araşt rmalar kimin denetimindedir? Başl ca destekleyicinin ilaç ve hayvanc l k sektörü olmas nas l yorumlanabilir? • Kopyalama sonuçlar n n, dünyada farkl birkaç merkezden h zl bir şekilde birbiri arkas ndan müjdelenmesi hem de bunun “deli dana” krizinden anlaml bir süre sonra ortaya ç kmas bir rastlant m d r? • Bilim ticaret ilişkisi ya da bağlant s nas l kurulabilir? Özelde de genetik bilgiye dayal buluşlar n, “patent hakk ”konusuna nas l aç kl k getirilebilir? (Doç. Dr. E. Rencüzogullar ’n n yaz s ndan yararlan lm şt r.)
E
K
N
‹
9 Dünya
K
Beyin daha fazla nas l çal şt r l r?
Beyin emir vermeden çal şmaz. Sürekli ayn yönde yap lan şeyler beyni tembelleştirir. Beyinden daha fazla yararlanmak için bir tak m pratik yöntemlerin uygulanmas gerekir. Hayal gücüyle beyni çal şt rmaya sevk edebiliriz. Bir amaç ve hedefimiz varsa, beynimizde bu amaç ve hedefe ad m ad m ulaşma yollar n hayal ederek ve daima pozitif düşünerek uluşabiliriz. Hayal kurmak beynin çal şmas na katk sağlar. “En büyük mucitler en çok hayal kuranlard r” sözü bu anlamda söylen-
miştir. Bilgi ve belleğin oluşumu, gelişmesi ve olgunlaşmas için hayal kurulmal . Her gün gittiğimiz yolu, sabahlar müzikle uyan yorsak onu, oda ve büromuzun düzenini, izlediğimiz televizyonun yerini, çocuklar m zla yemek, yediğimiz masadaki yerimizi arada bir değiştirebiliriz. Bu,beynimizi kal plardan kurtar r. Beyinler paraşüt gibidir, aç lmad kça çal şmaz.
Son 4-5 y la kadar ölen beyin hücrelerinin yerine yeni hücrelerin oluşmad ğ savunuluyordu. Beyin hücrelerinin artabileceği ortaya ç kt . Beyin hücrelerinin artmas beynin daha verimli kullan lmas n sağlar. Her insanda milyarlarca adet bulunan beyin hücrelerinin, her gün ortalama 10 bini ölür. Beyin fonksiyonlar 18-23 yaşlar nda artar, 40 yaş ndan sonraysa h zla azal r. Günde 10 bin hücre ölür, ama 65-70 yaş na kadar ölen hücrelerin say s , toplam hücrelerin ancak yüzde 5’ine ulaşabilir. Kök hücreler beyin hücresine dönüşerek beyne hücre takviyesi yapar. Her beyin hücresi öldüğünde, bellek depolama, yeni bilgileri alma ve öğrenmede zay flama oluşuyor. Eğer beyin hücrelerimizi çal şt r rsak, 60 yaş nda, bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz. (Prof. Dr. Nurselen Toygar ile yap lan bir röportajdan yararlan lm şt r)
Beyin hücreleri artar m ?
Sevgi hormonu
“Ari fizik- Yahudi fizik”
Cep telefonu
Doğum yapan anne, bir yandan ac çekerken diğer yandan nas l oluyor da ayn anda mutluluğu tadabiliryor?..Uzmanlar, sonunda bu sorunun cevab n buldular: Doğum s ras nda annenin beyni, “sevgi hormonu” denilen oksitosin salg l yor. Bu hormon, bedensel ve ruhsal yap üzerinde olumlu etki yap yor. Rahim kaslar n n ritmik bir şekilde büzülmesini ve s z lar n dinmesini sağl yor. Süt bezlerini harekete geçiren de ayn hormon... Beynin duygu merkezini, dolay s yla insan n davran ş ve ruh halini etkileyen bu hormon, doğumdan hemen sonra yaşanan o çok hassas saatlerde önemli bir işlev görüyor. Annenin bebekten ald ğ ten kokusu, dokunuş ve süt emen dudaklar n görüntüsü gibi uyar larla harekete geçiyor. Oksitosinin vücutta dolaş ma ç kmas için, anne ile yavru aras nda bir temas olmas gerekiyor. Koyunlar üzerinde yap lan deneyin sonucuna göre; doğumdan hemen sonra kuzusu yan ndan ayr lan koyun, bir daha yavrusuyla asla ilgilenmiyor. Yaşanan deneyimler, insanlar n da ilk temastan sonra yavrusundan asla kopamad ğ n gösteriyor. Doğumdan önce çocuğunu evlatl k vermek üzere anlaşma yapanlar, kiral k anne olmay kabul edenler, doğumdan sonra çocuklar n vermeye yanaşm yorlar.
Nazizmin şefi Hitler, şöyle buyurmuştu: “Her bilimsel girişimden önce sorulmas gereken temel soru şudur: Bir şeyler bilmeyi isteyen kimdir, kendisini yaşad ğ dünyada çevreye uydurmak isteyen kimdir? Buradan yaln zca özel türden insanlar n ve özel çağlar n bilimi olabileceği sonucu ç kar. Çok muhtemeldir ki, bir Nordik bilim ve Nasyonel Sosyalist bilim vard r. Bunlar Liberal- Yahudi bilime karş olup, bu sonuncusu art k hiçbir yerde işlevini yerine getirememekte, kendi kendisini ortadan kald rma sürecini yaşamaktad r.” Hitler’i ve Nazizmi savunan baz Alman fizikçileri ( aralar nda Philip Lenard ve Johannes Stark gibi ünlüleri de var) de bu söylenenler ş ğ nda bilim tarihini rklara göre yeniden yazmaya ve bir “Ari Fizik” geliştirmeye heveslenmişlerdi. Ari Fizikçiler, materyalist olmayan bir evrene inan yorlar, buluşlar n sadece gözlem ve deneyle yap lacağ n , kuramsal çal şmalar n anlams z olduğunu, bilimcinin dahil olduğu rk n onun çal şmas n doğrudan etkileyeceğini savunuyorlard .
Cep telefonlar ndan yay lan radyasyon, hücrelerin ölmesini engelleyerek tümörlere neden olabiliyor. Bir insanda bu tür değişimler, kan ak ş boyunca beyne zararl maddelerin girmesini engelleyen güvenlik mekanizmalar n işlevsiz hale getirebiliyor. Hücrelerdeki radyasyona bağl değişimler ayn zamanda, normal ölme süreci olan apoptosise de müdahale ediyor. Eğer “işaretlenen” hücreler ölmezse, tümör oluşabiliyor. Mikrodalgalar n enerjileri, en zay f kimyasal bağlar k racak güçte bile değil, bu yüzden bilim insanlar hücrelere zarar verebilmenin tek yolunun herhangi bir s nma olabileceğini düşünüyorlar. Cep telefonlar n n yay mlar , enerji düzeylerinin herhangi bir s nmaya neden olabileceği seviyenin alt nda düzenlenmiş durumda. İki y l önce İngiltere’de, cep telefonlar n n sağl ğa olan etkileri konusunda yürütülen araşt rmalar sonucu, herhangi bir risk olmad ğ söylenmişti. Ancak, cep telefonu radyasyonun kan damarlar n n dizildiği endotelyal hücrelerde bulunan gerilim lifindeki proteinleri hedef ald ğ bulundu. Bu endotelyal hücrelerin küçülmesine neden oluyor. Beyin kan bariyeri normalde, istenmeyen moleküllerin beyen girmesini engelliyor. Ancak cep telefonu radyasyonu hücrelerdeki küçülme nedeniyle, istenmeyen moleküllerin hücrelerin aras ndaki boşluktan beyne girmesine neden oluyor.
Bol bol meyve - sebze yiyin Hastalan nca ilaçlara sar l r z. Ödediğimiz para ve çektiğimiz ac yan m za kˆa r kal r. Oysa birçok hastal k biraz dikkatle engellenebilir. Hem de oldukça basit yöntemlerle. Nas l m ? Elma: Böbreklerin temizlenmesine, sindirim rahats zl klar n n kontrol edilmesine yard m eder.
felçten korunmaya yard m eder.
leri bar nd r r.
Mandalina: Enfeksiyonlarla savaşmay kolaylaşt r r.
Çilek: Sigara duman n n etkilerini azalt r. Sigara içilen bir odadayken gün boyunca ağza iki çilek at lmas önerilir.
Üzüm: Böbreklerin çal şmas n uyar p kalp at ş n düzenler. Karaciğeri temizler. Siyah üzüm kabuklar ve çekirdekle-
Greyfurt: Sindirimi uyar r. Diş etlerinin kanamas n azalt r, soğuk alg nl ğ na iyi gelir. Lifleriyle yenirse, kolesterolü düşürür. Portakal: Soğuk alg nl ğ , grip, incinme, kalp hastal ğ ve
Sivribiber: Şişkinliği azaltmaya faydal d r. Saçlara, t rnaklara ve cilde çok iyi gelir.
Havuç: Enerji verir. Karaciğerin safra salg lamas na ve kolesterolü dengelemesine yard m eder.
riyle yenirse hücre yenileyicidir. Kavun: Endişe ve uykusuzluğa iyi gelir. Bağ rsak ve cilt kanserine karş Amerikan Kanser Topluluğu’nca tavsiye edilmiştir. Armut: Kalp-damar sağl ğ , alçak kan bas nc ve fiziksel performansa iyi gelen vitamin-
Salatal k: Kaslar gençleştirir. Deri hücrelerine elastikiyet verir. Sar msak: Tansiyonu düşürür, kan p ht laşmas n azalt r. Baz mide kenserlerini önlediği ve bağ ş kl k sistemini güçlendirdiği kan tlanm şt r. Ispanak: Karaciğer, lenf bezlerini ve kan dolaş m n uyar r.
bilimcilerde ise, bir şekilde bir Ari kan n bulunduğunu kan tlamaya çal ş yordu. Peki Einstein nereye yerleştirilecekti? Onda bir “Ari kan” bulunamam şt , ama ünlü for mülü E = mc2’yi deneysel olarak yads man n da olanağ yoktu. Leanard, ancak Ari bir kafan n ürünü olabileceğini düşündüğü bu fomülün asl nda Friederich Hasenöhrl adl bir Avusturyal fizikçiye ait olduğunu iddia etmiş ve herkesi güldürmüştü.
Dondurulmuş g dalar
Brokoli: Mide ve yemek borusu kanseri tehlikesini azalt r.
Kay s : Kan yap c d r. Güzel bir cilt ve saça olumlu etkisi vard r. Kanserin önlenmesinede yard m eden iyi bir karotenoid kaynağ d r. Muz: Kalbe ve kas sistemine yararl d r. Yorgunluğa ve ishale birebirdir.
Lenard, yazd ğ bir bilim tarihi kitab nda ele ald ğ 65 büyük bilimcinin istinas z Ari Germen rk kökenli olduğunu ispata girişmişti. Radyo dalgalar n bulan Heinrich Hertz, Leanard’ n hocas yd ve yar Yahudiydi. Leanard, Hertz’in deneyci olarak başar s n annesinin Ariliğine, kuramsal çal şmaya dönük eğilimini de babas n n Yahidiliğine bağlamaktayd . İnkâr edilemeyecek başar lar n sahibi baz Yahudi kökenli
Dondurulmuş g dalar n besin değeri, tabii ki doğal tazeliğindeki kadar yüksek değil. Ancak bu ürünlerin haz rlanmas nda ve paketlenmesinde, besin değerinin olas en düşük oranda kayb için, belirli noktalara dikkat ediliyor. G dadaki besin maddelerinin korunmas , su içeriğinin belirli bir oran n alt na inmemesi ve hücrelerin zarar gör-
memesine bağl . Bunlara dikkat edildiği sürece, besinlerin dondurulmas işleminde besin değerinden herhangi bir kay p olmuyor. Çünkü dondurma işlemi, nütrienlerin kendisine herhangi bir zarar vermiyor. Bu maddelere zarar veren en önemli etken zararl mikro organizmalar n üremesi. Dondurulmuş g dalar konusunda hat rlamam z gereken bir nokta, dondurma işlemlerinin, zararl organizmalar n üremesini durdurmas na karş n, onlar öldürmemesi. Bu nedenle, paket üzerinde önerilen süre boyunca önerilen soğuklukta tutulmamalar halinde, dondurulmuş ürünlerin besin değeri yok oluyor ve zararl organizmalar üreyebiliyor. Uzmanlar n dondurulmuş g dalar n bir kez çözüldükten sonra yeniden dondurulmamas gereğini önemle vurgulamas da bu yüzden.
Bilin Bakal›m 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 say lar n boş karelere öyle yerleştirin ki, bütün eşitlikler sağlans n. Hiçbir say bir kareden daha
x x
x x
x x
fazla kullan lamaaz... yani eldeki say lar n hepsini kullanmal s n z. (Sekiz farkl say ve sekiz boş kare.)
x =
60
x
x x
x x
x =
42
x
=
48
=
24
x x
=
=
=
=
60
24
30
28
Geçen say n n cevab cevap: 36 5+ 6 = 11 11+ 6 = 17; 10 + 13 = 23 23 + 13 = 36
Üçgenlerin içindeki say lar saat yönünde belli bir dizi oluştururken; d ş ndaki say lar da saatin tersi yönünde diziler oluşturuyorlar.
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:57 Uhr
Seite 10
Yaflanacak
Dünya 10
K
Ü
L
T
Günebakan çiçekleri
Tüm bitkilerin gelişiminde güneş belirleyendir. Onların güneşle ilişkisi, farkında olmayıştan dolayımlılığa, geniş bir yelpazede dolanır durur. Bir tek günebakan çiçekleri; bir o, ölesiye önemser güneşi. Hepimiz tanırız onları, ama bilir miyiz hepimiz, nasıldır günebakan çiçeklerinin düşleri, nicedir düşünceleri? Uzun yeşil boyunları üzerinde kocaman, neşeli, enerjik, sarı bir coşku patlaması. Karanlıklara inat kocaman bir kahkaha. Güneşe sevdasını bir tek o haykırır yaşamı boyu. Bir tek o, aydınlığın tutkulu takipçisi. Taç yapraklarının ezgisi dolanır doğayı biteviye: “Güneşe bakın,
güneşe bakın...” Günebakan, öncüsüdür doğanın. Güneş yoksa yaşam yitirir anlamını. Onun sarışın kahkahası yalnız güneş içindir. Doğadaki özgürlüğü güneşle ilişkisinin niteliğindedir. Güneş öznesidir onun, aydınlığından beslenip olgunlaştığı. Yaşama dair her şeyi öznesinden öğrenir. Ve tüm yaşamı güneşle bütünleşme çabası. Uzatır taç yapraklarını, başını uzatır yolunu aydınlatan enerji kaynağına. Her gün yeni baştan düşer yollara. Sonsuz bir sabırla izler özünün ışıltılı hattını. İzler; gözleri, beyni, yüreği güneşe odaklı...
Güneş ve günebakan çiçekleri... Doğanın yeniye, ileriye yolculuğunun özne ve neferlerinin hikayesi. Her bir günebakan çiçeği kocaman bir aile. Sayısız çekirdeği bünyesinde taşır her biri. Farklı renk, çap ve yoğunluğuyla her çekirdek birbirine, çiçeğe ve özneye sorumlu. Farklı olsa da boyutları, aynı tutkuyla çoğaltırlar özünü. Ve bilirler anlamsızlığını bir başınalığın. Gözleri özneye odaklı ve birbirine değer omuzları. Uyum ve dayanışmanın doruğu günebakan çiçeğinin merkezden çepere doğru güneşe kesmiş çekirdekleri. Büyütür her biri içinde güneşi ve çiçeği. Güneş, çiçekte ve çekirdeklerinde görür kendini. Çekirdek; o muazzam bütünleşmenin doğadaki simgesi... Güneş-günebakan çiçekleri ve onların çekirdekleri döner, ağar, ulanır ve yükselir. İçerir her biri diğerini kendinde ve her biri içerilidir diğerine. Ve dönüşür günebakanda öznenin besini bir başkasına. Dönüşür şeffaf, duru bir akışkana. Ve yayılır tüm yoğunluğuyla. Özne ve günebakan çiçeği bir başka düzlemde şimdi, yeni ve ileri. (www.alinteri.org sitesinden yararlan lm şt r.)
Ü
R
·
S
A
yerin seni çekti¤i kadar a¤›rs›n kanatlar›n ç›rp›nd›¤› kadar hafif. kalbinin att›¤› kadar canl›s›n gözlerinin uza¤› gördü¤ü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin nefret ettiklerin kadar kötü... ne renk olursa olsun kafl›n gözün karfl›ndakinin gördü¤üdür rengin... yaflad›klar›n› kâr sayma: yaflad›¤›n kadar yak›ns›n sonuna ne kadar yaflarsan yafla, sevdi¤in kadard›r ömrün... gülebildi¤in kadar mutlusun üzülme bil ki a¤lad›¤›n kadar güleceksin sak›n bitti sanma her fleyi, sevdi¤in kadar sevileceksin. güneflin do¤uflundad›r do¤an›n sana verdi¤i de¤er ve karfl›ndakine de¤er verdi¤in kadar insans›n bir gün yalan söyleyeceksen e¤er b›rak karfl›ndaki sana güvendi¤i kadar inans›n. ay ›fl›¤›ndad›r sevgiliye duyulan hasret ve sevgiline hasret kald›¤›n kadar ona yak›ns›n unutma ya¤murun ya¤d›¤› kadar ›slaks›n güneflin seni ›s›tt›¤› kadar s›cak. kendini yaln›z hissetti¤in kadar yaln›zs›n ve güçlü hissetti¤in kadar güçlü. kendini güzel hissetti¤in kadar güzelsin... iflte budur hayat! iflte budur yaflamak bunu hat›rlad›¤›n kadar yaflars›n bunu unuttu¤unda ald›¤›n her nefes kadar üflürsün ve karfl›ndakini unuttu¤un kadar çabuk unutulursun çiçek suland›¤› kadar güzeldir kufllar ötebildi¤i kadar sevimli bebek a¤lad›¤› kadar bebektir ve herfleyi ö¤rendi¤in kadar bilirsin bunu da ö¤ren, SEVD‹⁄‹N KADAR SEV‹L‹RS‹N...
Müzik terimi, kaynağ n eski Yunancadaki “musike” sözcüğünden alm şt r. 200 milyon y ll k geçmişi olduğu kabul edilen insan, bir “ses evrenin” içinde doğar. Bu ses evreniyle iç içe yaşar ve alg lad ğ seslerle etkileşim içinde bulunur. Biyo-psişik, kültürel ve toplumsal bir organizma olan insan, var olduğu çağlardan beri alg lad ğ sesleri çözümleyip değerlendirmiş ve giderek sesleri bir anlat m biçimine dönüşmüştür. Seslerle gerçekleştirilen bu anlat m sanat na “müzik” denir . Müzik, iki temel ögeyi içerir. Ses malzemesi ve onun insan taraf ndan değerlendirilmesi. Bunlar, seçme ve yönlendirmedir. Müzik, belli bir amaç ve yöntemle güzellik anlay ş na göre işlenerek birleştirilmiş seslerden oluşan estetik bir bütündür. Müzikte ses, zamana bağ ml d r. Çünkü ses, belirli bir zaman aral ğ nda var olur. Sesin süresi, ritm ve zaman ölçüsü gibi ilkeye dayanan kurallar getirmiştir. Müzik tarihi: Müzik yapma bilincinin, besteleme tekniklerinin, müzik formlar n n, ak m ya da stillerin, çalg lar n, müzik yaz lar n vb. tarihidir. Doğal olarak kültür tarihinin bir parças d r.
Kültür Deryas›
Müzik tarihinin, müzik bilim içindeki yeri Müziğin tüm teorik (kurumsal) konular n araşt ran bilime, “müzik bilimi” denir ve üç gruba ayr l r. 1- Tarihsel müzikbilim 2- Sistematik müzikbilim 3- Kullan m (yararlanma amac yla) müzikbilim “Tarihsel müzikbilim”, şu bilgi alanlar n kapsar: Çalg lar n yap m , çal n ş biçimleri, çalg tarihi. İkonografi: “Müzikal resim bilgisi” anlam ndad r. Çalg lar n ya da çalg c lar n resimlerinden bilgiler sağlanmas d r. Seslendirme bilgisi: Geçmişten kalan müziklerin, gerçekte nas l olduğunu araşt ran bilgi dal d r. Müzik yaz lar bilgisi; notasyonun (müzik yaz lar n n) özelliklerini araşt r r. Kaynakça bilgisi: Müzik tarihinde yer alan notalar ve öteki yaz l kaynaklar araşt r r. Biyografi: Müzikçilerin yaşam ve yarat c çal şmalar n araşt ran bilgi dal d r. Form bilgisi: Müzik yap t n n formunu (biçimini) analiz eden bilgi dal , örneğin kontrpuan, armoni, melodi, ritm ve bunlar çerçeveleyen form. Terminoloji: Müzik kavramlar ve terimleri inceler. (Sürecek)
Cem Günhan
Zaman m z n basmakal p formlar na, sürrealist vizyonlar ile, gerçekliğin manipüle edilmesi esas nda karş koyan bir sanatç Fontcuberta. Bu yolla izleyicisine anlaman n, “Bu dünyay yaşamak” yolu ile gerçekleşebileceğini göstermeye çal ş yor. Dünyay çözmemiz gereken bir işaretler toplam olarak sunan sanatç , gerçek ve onun yans malar n kavramak için, insanoğlunun daha yolun baş nda olduğunu vurguluyor. Fotoğraf n materyal varoluşun bir kan t olmas , sanatç n n
gerçekleri istediği formda sunmas n engellemiyor. 1980’li y llarda Katalonya’da yaşanan huzursuzluk, Fontcuberta’n n yarat c l ğ nda dönüm noktas oldu. Diktatör Franco ölmüş ve bu, y llarca görmenin engellenmesine bir tepki olarak, fotoğrafç l kta patlamaya yol açm şt . Bu dönem, Fontcuberta’n n fotoğraf felsefesinde, ülkesinin s n rlar n da aşmas n sağlam şt r. Fontcuberta, fotoğraf bir şairin imgelerini çeşitli anlamlara gelecek biçimde anlat-
mas na benzer bir biçimde kullan yordu. Gerçeklik, fotoğrafta değiştirilebilir, ayna üzerinde oynanabilir birşeydir O’na göre. Gülmenin karabasandan, ölümün yaşamdan uzak olmad ğ , görülenle gösterilenin farkl laşabildiği bu fotoğraf anlay ş n , çocukluğu diktatörlüğe ve onun görme biçimlerine endeksli olmaya zorlanm ş bir sanatç n n, bilinçalt sal d şavurumlar olarak değerlendirmek abart l olmayacakt r. Fontcuberta, fotoğraf n teknik olanaklar n kullanarak gerçekle oynamay sürreal fotoğraf serileri ve dosyalar ile sürdürüyor. Sanatç , 24 Şubat 1955’te Barselona’da doğdu. Babas bir reklam şirketi kurucusuydu, fotoğraf dünyas ile tan şmas böyle başlad . Barselona Otonom Üniversitesi’nde iletişim bilimleri okudu. 1979 y l nda Fotoğraf ve Tarihi üzerine profesör oldu. 1998 y l nda İspanya Ulusal Fotoğraf ödülünü ald . 2000 y l nda “Alacakaranl k Kuşağ ” adl sergisini New York’ta açan sanatç , halen Barcelona Pompei Fabra Üniversitesi’nde dersler vermektedir. Fotoğrafç l kta sürrealizmin önde gelen temsilcisi olan Fontcuberta’n n eserlerinde bazen ironi, bazen gerçekle oynaman n coşkusu, bazen de estetiğin k rg n bir yan lsamas gözlenir.
Çürümenin ve çözülmenin filmi : Dokuz Stuttgart’ta düzenlenen, “Türk-Alman Film Günleri 2004”adl etkinlik filmlerinden biri de; “Dokuz”du. 2002 yap m olan film, 2003’te “En iyi yabanc film” dal nda Oscar‘a aday gösterildi. Yönetmenliğini Ümit Ünal’ n yapt ğ film, İstanbul’un sakin semtlerinden birinde, genç ve yabanc uyruklu bir kad n n öldürülmesinden sonra, bir polis karakolunun 9 nolu odas nda geçen sorgulamay anlat yor. Ünal, filminde farkl insan tipolojilerini yans t yor. Milliyetçi-faşist bir aileden gelen bir genç, Amerika’da yaşam ş biri, bir dönem devrimci mücadele içinde yer alm ş yorgun solcu, semtin ayakl radyosu kad n,
T
Joan Fontcuberta
“Söylemesi zor: en sonunda buraday m”, Barcelona 1975 Franco rejiminin sonlar na denk düşen bu fotoğraf çal şmas , daha bilgisayar kullan lmayan bir dönemden ve saatler isteyen bir el işi. Burada absürd göndermeler dikkat çekiyor.
Can Yücel
A
Müzik nedir?-1
Sürrealist bir fotoğrafç :
Her fley sende gizli:
N
yabanc uyruklu genç k z Kipri, homoseksüel Firuz... Yönetmenin yaşam içindeki çözülmeyi ve çürümeyi çok yal n ve günlük yaşamda herkesin yaşad ğ biçimiyle aktarmas filme ayr bir hava veriyor. Ç kar çat şmas söz konusu olduğunda nas l iki yüzlü olunduğu, kişilerin düşkünleşmesi aktar l yor seyirciye. Sorgulama süreci uzad kça, semt sakinlerinin içindeki kişilik bozulmalar patl yor. O samimi, candost komşuluk ilişkilerinin ne kadar yüzeysel ve pamuk ipliğine bağl olduğu ortaya ç k yor. Filmin değerli yönlerinden biri, filmdeki karakterlerin çözümlenmesinde insan psikolo-
jisinin, sosyal etmenlerle yak ndan bağ nt l olarak ortaya konmas ve neden-sonuç ilişkisinde diyalektiğin yakalanmaya çal ş lmas d r. Filmin eleştirel gözle izlenmesi gereken yan ise, semtteki değişik insan tipolojileri üzerinden, eski solcu da dahil, “Kapitalist sistemin çürütemediği, çözmediği insan iradesi yoktur!” mesaj n n işlenmesidir. Film gösteriminden sonra görüntü yönetmeni ile yap lan söyleşi bölümünde, yönetmenin filme önce sansür uyguland ğ n , sonra bilinmeyen nedenle sansürün kald r ld ğ n aç klamas , sansürle ilgili baz sorular da gündeme taş d . Yönetmen, sansüre ilişkin
Ali Kolcu
aç klamas nda uygulamay devletin en doğal hakk ym ş gibi irdelerken, bunun sadece Türkiye’de değil, diğer ülkelerde de uygulanmas n normalmiş gibi değerlendirdi. Film müziği, seslerdeki yükselişler, düşüşler ve eş güdümün çok iyi yakalanm ş olmas , filme ak c l k kazand rm ş. Bu yan yla da başar l olan film, videodan filme transfer edilmesiyle, yani dijital kameradan aktar lmas yla da Türkiye’de bir ilki temsil ediyor. Küçük imkanlarla film yapabilme, ve özgün düşüncenin beyaz perdeye daha çok yans t labilmesi aç s ndan da örnek bir film, “Dokuz”.
Cem Günhan
Sinti ve Roma -Çingeneler“Çingene” sözcüğü etimolojik olarak birçok dilde farkl şekilde değerlendirilmekte. Kendilerine “Roma”, (insan) ya da “Sinti” (belki de Hint kökeninin ya da geldikleri yerin vurgulamas ) diyen bu yurtsuz ulus için kimi etimoloji sözlüklerinde “Çengiyan” (Farsça çeng: çalg , yan: eden, çalan) sözcüğünün bozulmuş halinden “çingene” aç klanmas yap lmakta. Almanca’da da yanl ş ve küçümseyici olarak Zieh-Gauner (Ziehen: çeken-göçen Gauner: h rs z) türetmesi yap l yor. Bizim kabul edeceğimiz aç klama ise; Grekçe “Athinqanoi” (dokunulmaz, el sürülmez) anlam ndaki sözcüğün bozulmuş halidir. Hindistan kökenli bu yurtsuz halka “dokunulmaz” denmesi, bir önceki say da işlediğimiz Hindistan’daki en alt tabaka olan “dokunulmazlar”la bir ilgilerinin olduğunu düşündürüyor. Türkiye’de yaşayan Romalara genelde halk aras nda “Roman” denmekte. Halk ağz yla bu söyleyiş, “Romanyal ” y çağr şt r yor. Bu, yine de orijinaline çok yak n bir söyleyiş. Çünkü Sintilerin Avrupa ve Dünya’ya yay lma yollar ve buradaki ülkeler (Afganistan’dan Bulgaristan, Macaristan, Yugoslavya ve hemen hemen tüm Avrupa) düşünüldüğünde, her coğrafyada farkl isimlerle an lmalar doğallaş yor. İsim kökü çok tart ş lan Transilvanya’da bir çingene köle Sinti ve Romalara tarih bo19. yüzy lda yunca; Türkçe “K pti” (M s rl ), İngilizce “Aqypter” (“gypsies, gitanos” M s rl ), İsveççe “Tattare”, (Tatar) Hollandaca “heidens”(dinsiz) denilmiştir. Sinti ve Romalar n ulusal kökeni hakk nda 16. yy dan beri tart ş lan üç teori vard r. 1. M s r’dan gelmişlerdir. (Sintilerden bahseden ilk tarihi metinlerde “M s rl ” diye geçer) 2.Birçok halk n kar ş m göçmen bir topluluktur. 3. Hindistan’ n Penjab Eyaletin’den göç etmiş, “sind” halk grubuna mensupturlar. Baz bilim adamlar dil benzerliklerinden Sintilerin, Rom(a) sözcüğünün Hindistan’da en yayg n kast olan “Dom” la bağlant s ndan, bize göre de hem “Athinqanoi” (dokunulmaz) denmesi, hem de kültürel yap ve fiziksel özelliklerin benzerlikleri yönünden, Sintiler Hindistan kökenlidir. Birçok Sinti-Roma organizasyonu kendilerini Hindistan kökenli kabul etmekte, ayr ca da Hindistan’ n Delhi kentinde Sinti/Roma dili üzerine araşt rma yapan uluslararas Hint Kültür Akademisi de bulunmaktad r. Yüzy llar boyunca ve günümüzde de “kirli, h rs z” diye nitelendirilen, kültürel ve sosyal yap lanmalar ile de ne yaz k ki bu önyarg lar güçlendiren Sinti/Roma halk , daha Kalayc kad n Kosova Prizren 1392 y l nda resmen Avrupa’da kay tlara geçmiştir. Viyana Kuşatmas s ras nda “Türken Spion” (Türk ajan ) diye suçlanm ş ve hiçbir ülkede içten bir kabul görmemişlerdir.
II. Dünya Paylaş m Savaş nda Sinti / Roma Daha 1930’lu y llar n baş nda Sintiler “Çingene Kamplar ” denilen kamplara kapat lm şlar. Hitlerin rkç politikas sonucu onbinlerce Sinti, Polonya’ daki toplama kamplar nda yahudilerle ayn kaderi paylaşm şt r. H rvatistan’ n Faşist Ustasha (ustaşa) rejimi birçok Sinti’yi ya Hitlere teslim etmiş ya da kendi yok etmiştir. 1930’lu y llardan başlamak üzere Sinti kad nlar n k s rlaşt r lmas , zorla göç ettirme, katletme faşizmin politikas olmuştur. Alman doktor Mengele’nin ikiz Sinti çocuklar üzerinde yapt ğ insanl k d ş deneyler, filmlere konu olmuştur. Tahminen 500 bin Sinti/ Roma katleGüney Karpatlar’da Roma Kalderaş aşiret dilmiştir! toplant s
Günümüzde Günümüzde bütün dünyada yaklaş k 12 milyon Sinti/Roma yaşamakta. Sadece Almanya’da 150 binin üzerinde Sinti/Roma vard r. Sinti/Roma Halk , bir çok coğrafyada birçok kültürle iletişim içinde olmuş ve maden işleme, at yetiştirme, özellikle de dans ve müzik alanlar nda ileri kültürünü hem korumuş hem diğer halklarla paylaşm şt r. Herhangi bir coğrafya parças na “vatan” demeyen bu halk, anlay ş ve kültürü ile belki de bize dünyay başka türlü de alg layabileceğimizi gösteriyor! Not: Amerikan yerlilerine rkç “K z lderili” ya da AfroAmerikal lara “Zenci” demediğimiz gibi “Sinti/Roma” sözcüğünü de “Çingene” sözcüğünü tercih ediyoruz.
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:57 Uhr
Seite 11
Yaflanacak
‹
N
S
A
N
·
T
O
P
L
U
11 Dünya
M
Her yer al şveriş merkezi oldu Paris’e düşüşüm... Eskiden çay yudumlan›rken, haberler ya da pembe diziler seyredilirdi. fiimdilerde al›fl-verifl kanallar› seyredilir oldu. Sabah kalkt n z, “posta gelmiş mi?” diye kap n za bak yorsunuz. Belki bir yak n n zdan, dostunuzdan, sevdiğinizden iki sat r yaz bekliyorsunuz ama yok. Hoş art k mektup da kalmad . Onun yerine cep telefonu text mesajlar ya da internetten at lan mailler gibi daha teknolojik, daha modern icatlar var. Mektubun yerine, hem sizin can s k nt n z giderecek hem de cebinizdeki paray çekecek bir sürü reklam kağ tlar ve katologlar bulman z mümkün. Koca koca yaz larla, “İndirim, sudan ucuz, hem de bir alana diğeri yar fiyat na. Hele toplu al rsan z bir indirim var ki, gelin kendiniz görün...” Hiç kaçar m bu f rsat? Şimdilik ihtiyac n olmasa da sakla saman gelir zaman , ikisini de al. Bir tomar renkli kağ t. Siz b kt n z çöpe atmaktan, onlar b kmad göndermekten. “Hem bunca kağ t için kesilen binlerce ağaca yaz k hem de
emeğe yaz k” diyeceğim ama bu kadar srarla gönderdiklerine göre, amaçlar na ulaş yorlar demek ki. Eskiden çay yudumlan rken, haberler ya da pembe diziler seyredilirdi. Şimdilerde al ş-veriş kanallar seyredilir oldu. O ürün bu kadar, şu ürün şu kadar, böyle böyle de özellikleri var,
O kadar çok fley var ki içinde, insan kendini ne kadar da küçük hissediyor. Onlar büyüdükçe, biz biraz daha küçülüyoruz...
telefonla sipariş ve teslim. Art al şveriş için d şar ç kmaya bile gerek yok. İsterseniz internetten mega marketlerin sitelerine girip; et, süt, yumurta, kamera, koltuk tak m , k yafet, neye ihtiyac n z varsa alabilirsiniz. “Yok ben sevmem bunu.” diyorsan z, buyrun d şar ç k p al şveriş yapal m ama eskisi gi-
bi öyle çarş pazar gezmek kalmad . Çünkü art k kocaman kocaman al şveriş center’lar var. Hem nakit para taş man za gerek yok, kredi kart n z yan n zdaysa yeter. Ne kadar harcarsan o kada iyi. İçinde eczanesinden k yafet mağazalar na, kocaman marketlerinden restorantlar na, eğlence merkezlerine kadar herşey var bu al şveriş merkezlerinde. Şu günlerde her yer al şveriş merkezi oldu zaten. Büyük tren istasyonlar , hava alanlar , yak nda üniversiteler, hastaneler, insanlar n toplu halde bulunduğu her yer. Art k kimse kimseyi tan m yor. İnsan insana değil, bilgisayara muhtaç! Ne kadar çok ve kocaman. Kocaman kocaman o kadar çok şey var ki, insan kendini ne kadar da küçük hissediyor. Onlar büyüdükçe, biz biraz daha küçülüyoruz, minyatür kal yoruz yanlar nda; kapt r rsak eğer kendimizi...
Venezuella, bir soygun girişimi ve paranoya! Tam yedi katl› apartman›n her kat›na demir parmakl›klar yap›lm›flt›! Yoksullu¤a maruz b›rak›lanlar, ya cezaevlerinde ya da cezaevlerine çevirdikleri evlerde yafl›yorlard›.
Yeni tip faflizmin besleyici kayna¤› güvenlik paranoyas›, etraf›m›z› sar›yor. Venezüella’dayd m. Hiçbir zaman yapmad ğ m şeylerden birini yap p, elimde kamera ile sahil yolu gibi bir yerlerde kendi kendime çekim yap yordum. Bir Latin’e benzesem de, elim-
karar verdim. Hayat m boyunca beni kovalayanlara şükür, fena kaçm yordum. Uzun b çakl geride kalmak üzereyken, bir başkas karş ma ç kt . Elindeki şeyi üzerime tu-
de kamera ile basit bir turist ve iyi bir avd m. Birkaç metre arkamdan gelenden kuşkulan p, gene de erkekliğe toz kondurmadan yolun karş s na h zla geçmeye başlad m. “Dur dur!” diye bağ r p koltuğunun alt nda ki uzun b çağ ç kard . İleri doğru koştum ama oras o kadar ss zd ki geri dönmeye
tup ateş edeceğini söyledi. Elindeki silah değildi ya da en az ndan fabrika imal bir silah değil gibi geldi bana. Ama tabii ki namlusu kesilmiş bir av tüfeği, atadan kalma bir tüfek de olabilirdi. Ancak o kadar abart l bir şekilde “Dur” dedi ki, ateş edemeyeceğini anlad m. Bunlar n hepsi birkaç saniye içinde oldu.
Gene kaçmaya karar verip, koşmaya başlad m. Uzun b çak geride kald . Tüfek, delikli boru ya da her ne ise iyice yaklaşt . Geri dönüp sald rmak, koşabildiğim kadar koşmak veya karş da gördüğüm kalabal kta gözlerden kaybolma şans m vard . Gecekondular n önündeki kalabal k, onlar n arkadaşlar olabilirdi ve zaten onlar da o yöne doğru gelmişlerdi. Bir an durup üstlerine doğru koştum. Yak nlaş nca anlad m ki kalabal ğ n çoğunluğunu kad nlar ve çocuklar oluşturuyordu. Çocuklar, yerlerden ald klar taşlarla onlar kovalad lar. Kad nlar, geçen bir iki arabay durdurdular. Avc lar m ise taş menzilinin d ş nda, şaşk n ve hayal k r kl ğ içinde beni bekliyorlard . Biri beni arabayla hemen üç yüz metre ötedeki şehir merkezine b rakt . ‘Polise şikayet et’ tekliflerine ald rmad m. Onlar bu tavr ma ve sakinliğime şaş r rlarken, yoksul apartmanlar n önünden geçiyorduk. İlk kat na demir parmakl klar yap lm şt .
Yaşamevleri dostlar yla buluştu gu yaparak, alternatif Yaşamevleri’nde yaşam n, elele vererek yeniden üretilebileceğine dikkat çekti. Grup Kesişmeler ve Kalan Müzik Grubu sahneye ç kt . Kürtçe ve Türkçe ezgilerle,omuz omuza çekilen halaylarla etkinlik sona erdi.
Yaşamevi için Coşkuya Çağr Konseri Köln Yaşamevi, 6 Haziran günü gerçekleştirdiği “Yaşamevi ile Elele!” etkinliğinde dostlar yla buluştu. Etkinlik program , Latin Amerika ezgileri, Türk halk oyunlar , davul-zurna, mey dinletisi ve Naz m’ n dizelerinin de içinde yer ald ğ farkl kültürler ve ezgilerin harmanlanmas ndan oluşuyordu. 180 Yaşamevi dostunu bir araya getiren etkinliğin ilk dinletisi, Latin Amerika Müzik Grubu taraf ndan verildi. Ard ndan Erdoğan Egemenoğlu Naz m’ n şiirleriyle sahnede yerini ald . Egemenoğlu, şiir dinletisine başlamadan k sa bir ko-
nuşma gerçekleştirdi. Konuşmas nda, Yaşamevi’nin düzenin yaşam biçimine bir alternatif olduğunu vurgulad . Yaşamevi bu etkinliğe kursiyer minik folklorcular yla haz rlanm şt . Bu, etkinliğe ayr bir güzellik katt . Yaşamevi Yönetim Kurulu Başkan Oktay Duman, bir konuşma yapt . Konuşmas nda, Yaşanacak Dünya gazetesinde ç kan haberlerden kesitlerle, Avrupa’da yaşayan göçmenlere yönelik ekonomik ve siyasal sald r lar n boyutunun büyümesine, yabanc laşman n ve çürümenin derinleşmesine vur-
Pariste, 13 Haziran Pazar günü Yaşamevi Girişim Komitesi “Coşkuya Çağr Halk Konseri” düzenledi. Türkiye’den Grup Ç ğ, Aşuk Mahsuni ve Abidin’nin kat ld ğ konser, 600’ün üzerinde bir kat l mla gerçekleşti. Yak n zamanda Paris Yaşamevi Girişim Komitesi, kendi bölgelerinde şubelerini açmak için bir kampanya açm ş ve önlerine konser hedefini koymuştu. Alternatif bir kuruma olan ihtiyac n vurguland ğ konser halaylarla sona erdi.
İkinci kat na ve üçüncü kat na da. Tam yedi katl apartman n her kat na demir parmakl klar yap lm şt ! Yoksulluğa maruz b rak lanlar, ya cezaevlerinde ya da cezaevlerine çevirdikleri evlerde yaş yorlard . Egemenler, kendilerine hijyenik, plastik, güvenli, sahte dünyalar yarat rken, biz sokakta kendimize benzeyenlerin sald r lar na maruz kal yoruz. Her bir sokak soygunu, bir yandan yaşam m z tehdit ederken öte yandan egemenleri besliyor. Yeni tip faşizmin besleyici kaynağ , güvenlik paranoyas etraf m z sar yor. Beraber “heyamola” çekeceklerimiz, karş m za k r k bir tüfekle dikilip, elimizde ne varsa almaya çal ş yor. Bize b rakt klar küçük suç dünyas bile, kendi suçlar n n yan nda cücelerin cücesi kal yor. Cep telefonu gasp ndan ötesi hayal bile edilemiyor. Yani soygunculuğun bile ölçüleri değişti. Bertolt Brecht’in oyununda bir haydut derki; “Banka soymak m ?.. Banka kurman n yan nda hiçbir şey!”
Burada insanlar›n metroda, otobüste, yolda hiç iletiflimi yok. Belki de bu iletiflimsizli¤i kapat›yor “Pardon”. Charles de’Gaulle’den düşünce Paris’e... Neler mi oldu? İki dost taraf ndan havaalan nda karş land m önce. Böylelikle başlad Paris seferi. Bir sigara bağ ml s olarak ilk işim sigara yakmak oldu. Ne de olsa üç saatlik yolculukta sigaram z tüttürememiştik. İki dost ise sigara üzerine sohbet ediyorlard . Biri “Yahu kardeşim, vazgeçin şu otlakç l ktan” diyordu. Diğeri san r m ondan sigara istemişti. Aralar nda geçen bu diyalogtan, burada sigaran n çok pahal olduğunu ve o arkadaştan sigara istememem gerektiğini de anlad m. Tabii ben o arada, yan mda getirdiğim sigaran n keyfini ç karmaya devam ediyordum. İşte böyle düştüm Paris’e. İlk sokağa ç k ş mda, bir kad n yan ma yaklaşt , bir şeyler söyledi. Ben de anlamaz anlamaz surat na bakt m. Yan mdaki arkadaş m “No” diyerek kad n gönderdi. Kad n sigara istiyormuş. Şaş rd m! “Ne rahat kad n, yoldan geçen ve tan mad ğ insanlardan sigara istiyor” diye düşünürken arkadaş, “Burada bunu herkes yap yor” aç klamas yla yan tlad beni. Böylesi bir aç klamadan sonra kendi kendine dönüp şunu sormadan edemiyorsun: “Ben olsayd m yapar m yd m?” Ne de olsa ben de bir bağ ml say l r m. Ard ndan, “Şükür ben hâlâ bu durumda değilim” diyesim geldi. Ve bu taleple, d şar ç kt ğ m her gün karş laşt m. Art k şaş rm yorum.
Sokaklarda dikkatimi çeken bir diğer şey de, gerekli gereksiz her durumda insanlar n “Pardon” deyişiydi. İstemeyerek yaşanan bir ayak tak lmas ya da herhangi bir durumda insanlar dönüp hemen bunu söylüyorlard . “Ne kibarlar” dedim. Ve Türkiye’yi düşünmeden edemedim. Böylesi bir durumda özür dilemek az rastlanan bir şeydir. Omuzuna çarpan birine dönüp, “Önüne baksana öküz!”
birşeyler söylüyor. Arkadaşlar da dil bilmediği için kad n n her söylediğine “oui” demeyi ihmal etmiyorlar. Belki de kad n soru soruyordur, ama bunun böylesi bir durumda pek de anlam yok. Gülümseyen bir surat ifadesi ve bir “oui” ile durum idare ediliyor. Garsonluk yapan arkadaş m akl ma geldi. O yabanc lardan hesap al rken eğer bahşiş azsa, gülümseyen bir surat ifadesi ta-
demesi gayet doğallaşm şt r. Bununla birlikte burada insanlar n metroda, otobüste, yolda hiç iletişimi yok. Belki de bu iletişimsizliği kapat yor “Pardon”. Hiçbir iletişimim olmad ğ halde, sokakta karş laşt ğ m yaşl insanlar n çok yaln z olduklar n düşündüm. Kald ğ m arkadaşlardan birinin evinin alt kat nda yaşl bir kad n oturuyor. Üst kattan inen ve bahçe kap s ndan giren herkesin ayak seslerini takip ediyor. Gelip giden herkese, dilini bilmediği halde
k n p, “Cimriler, çocuk mu kand r yorsunuz?” derdi. Karş s ndakiler, “Yes, yes” diye cevap verirlerdi. Buradaki durum da onu and r yor. İşte k sac k bir gezide Paris’e dair akl mda kalan dört şey: Yaşl lar n çok yaln z olduklar , sigaran n önemi, “oui” ve “pardon!” diyerek dil öğrenmekten kaç nan yüzlerce insan... Tabii unutmak istemediğim diğer bir şey de, Eiffel’in alt nda davulzurna eşliğinde piknik yapan Türkler...
“Koza” ve yaşl adam... İyi kalpli, yaln z bir adam, bir gün bir koza bulur. Kozan n içinde küçük bir t rt l vard r. Adam çok sever bu t rt l , onunla tüm yaln zl ğ n , tüm
diği yerde geçirmeye haz rd r... Ama adam bilir ki; “Sevmek bazen vazgeçmeyi de bilmektir”... Kelebeğine son kez bakar ve
sevgisini paylaş r. Gel zaman git zaman t rt l büyür, güzel bir kelebek olur. Adam, kelebeğine hayran...b rakamaz bir türlü... Asl nda kelebeğin akl nda dağlar, k rlar, çiçekler vard r da; k yamaz bir türlü adama ve sevgisine, yaln z b rakamaz onu...Üç günlük ömrünü sevildiği ve sev-
onu sal verir özgürlüğüne, k rlar na, çiçeklerine doğru... Kelebek mutlu olmas na mutlu olur ama hiçbir meltem, hiçbir çiçek yaprağ adam n avucunun s cakl ğ n and rmaz... Akl nda adam, o çiçek senin bu çiçek benim dolaş r saatlerce...Adam bir kelebeğe sevdal , bak p durur boşluğuna. Kele-
Köln Yaflamevi Haziran-Temmuz etkinlik program 20 Haziran-15 Temmuz 27 Haziran Pazar Resim sergisi Kahvalt Saat: 1100 Yalç n 3 Temmuz Cumartesi “Türkü Akşam ” Saat: 16 00
bekse hâlâ konacak s cak bir avuç aramakta... Böylece kelebek şunu anlar: BAZEN AİT OLDUĞUMUZ YER ORASIDIR; SICAK BİR AVUÇTUR BİLİRİZ AMA O YERİN BİZE AİT OLMA İHTİMALİ BİR HİÇTİR... Böylece adam şunu anlar: HİÇ BİR SEVDAYI YALNIZCA SEVGİYLE YAŞATAMAZSINIZ... O günden sonra kelebek, adama duyduğu özlemi gömecek bir dağ aramaya başlar, ama gücü tükenene dek aray p da bulamay nca anlar ki; DEĞİLDİR... Adamsa art k sevdas n koyar s ms cak avuçlar na; kelebeğin yerine... Herkes bir şeyler yaşar; iyi ya da kötü, doğru ya da yanl ş... Yaşad klar ndan ders ç kartarak hayat na bir yol verir; ayn zamanda düşüncelerine de... B rak SEVGİ seni bulsun...
Türkülerin dilinde Umutlar m z hayallerimizi türkülerin dilinde yeniden isoluduk ve soluttuk. Çünkü; hayallere dalmak hayallerle yaflamak de¤ilse de amac›m›z hayallerimiz kadar güzel olsun istiyoruz yaflanacak olan hayat›m›z iflte bunun için Ütopyad›r ad›m›z Berlin Ütopya Gençlikevi çal şanlar 4 Haziran’da “Türkü-
lerin Dilinden Yaza Merhaba”etkinliği ile 150 kadar dostuyla buluştu. İsme dayal konser vb. etkinliklerin d ş nda içeriği ve her an keyif ve başka bir tad veren, dostlar bir araya geldi. S cak ve sade bir atmosferi paylaşt k. Etkinlik omuz omuza verilmiş Ege ve Anadolu motifleriyle özlemlerimizi, umutlar m z sevdam z , hep birlikte yeniden kard k.
Devam eden kurslar Gitar Her Cumartesi 12 00 - 14 00
Felsefe Dersleri Her Perflembe 17 00 - 19 00
Ba¤lama Her Cumartesi 14 00 - 15 30
Fotografç›l›k Her Perflembe 15 00 - 17 00
Halk oyunlar› Her Çarflamba 17 00 - 19 00
Mey Her Çarflamba 15 00 - 17 00
Wallstr. 110 • 51063 Köln (U-Bahn Mülheim Winerplatz) Tel.: 0 221 96 46 109 - 112 • e-mail: kolnyasamevi@yahoo.com
Sylvie Koltuk 06 73 68 47 73
Cappadoce Voyages 37, rue des Petites Ecuries 75010 Paris M° Bonne Nouvelle ou Poissonnière Tel: 01 40 22 02 00 Fax: 01 40 22 04 00
YasanacakDünya_9
05.05.2005
14:57 Uhr
Seite 12
Dünya Yaflanacak
Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..
NATO’ya karş her yerde protesto gösterileri Fatih Park ’nda toplanan 500 kişi, “ABD Irak’tan defol, Filistin’e öz gürlük”, “Petrol için ölmeyecek, öldürmeyeceğiz” yaz l pankartlar ile “NATO’ya hay r”, “Bush,gelme isetemiyoruz” ve “Savaş örgütü NATO dağ t ls n” şeklinde dövizler açt . Alk ş, sl k ve ellerindeki çalg larla protesto eylemlerini sürdüren grup, “Kahrolsun ABD emperyalizmi”, “Irak halk yaln z değildir” sloganlar n att .
14 Haziran akşam İstanbul Gazi Mahallesinde NATO Karş t Birlik, meşaleli yürüyüş düzenledi. Eyleme polis sald rd . NATO karş tlar polisin sald r s na mahellede barikat kurarak karş l k verdiler. Heykel Park n’da toplanan NATO karş tlar , “İstanbul’u NATO’ya dar edeceğiz sloganlar att .
Kocaeli: 15-16 Haziran Nato karsiti eylem
Ressamlardan ‘kanl NATO’ eylemi NATO ve Bush Karş t Birlik“ ad na Taksim Park ’nda bir araya gelen kalabal k bir grup da ellerinde taş d klar “NATO’ya hay r, üsler kapat ls n”, “Yeni Guernicalara izin vermeyeceğiz”, “NATO’ya hay r, savaş tüccarlar n İstanbul’da istemiyoruz” pankartlar açarak, İstanbul’da yap lack olan NATO Zirvesi’ni protesto etti. Bas n aç klamas n n ard ndan grubun içeresinde yer alan iki ressam NATO’nun kanl politiklar n yans tan NATO ablemini geniş bir tuvale çizerek, üzerine kani temsilen k rm boya döktü.
İzmir NATO ve Bush Kar-
ş t Birlikten gece eylemi İzmir’in Güzeltepe semtinde NATO karş t eylem yap ld . Uğur Mumcu Park ’nda biraraya gelen 150 kişi meşalelerle kortej oluşturarak meydana yürüdü.
Bursa’da meşaleli yürüyüş Bursa’da Türk ve Kürt emek-
çilerin yoğun olarak yaşad ğ Kestel’de sosyalist bas n 10 Haziran’da NATO ve emperyalist savaşa karş meşaleli yürüyüş ve bas n aç klamas düzenledi.
İstanbul: ÖMP’den bas n aç klamas Özgürlükler İçin Mücadele Platformu 12 Haziran’da saat 18:00’de Taksim’deki Galatasa-
ray Lisesi önünde, NATO’ya karş bas n aç klamas yapt .
Burdur: NATO’ya Geçit Vermeyeceğiz! Sosyalist bas n n oluşturduğu “NATO Karş t İnisiyatif” 12 Haziran’da, Burdur’un merkezinde bulunan Cumhuriyet Park ’nda bir bas n aç klamas düzenledi.
15-16Haziran meşaleli eylem yap ld . Nato ve Bush karş t birlik, İKK, İHD,ÖDP ve çeşitli sendikalar kat ld .Yol boyunca s k s k “Nato’ya geçit yok” slogan at ld . NATO karş t platformlar, 27 Haziran İstanbul’da kitlesel bir protestoya haz rlan yor. Düzenlenecek büyük protesto gösterisinin önünü almak için polis şimdiden terör estiriyor. Çok say da dernek, kurum, bas n yay n kuruluşu, dergi merkez bürolar ve temsilcilikleri, bas l p sorumlular keyfice gözalt na al narak gözdağ verilmeye çal ş l yor. Her şey NATO Zirvesi güvenliği ad na gerçekleşiyor.
İstanbul’da NATO terörü 28-29 Haziran tarihleri aras nda İstanbul’da yap lacak NATO Zirvesi s ras nda rejimin, antiemperyalist ve küreselleşme karş tlar n n yapacağ eylemliliklere karş estireceği terörün bilançosu. • Keskin nişanc say s 500’e ç kar ld . Polise 450 yeni araç, 1200 motorsiklet al nd . • Bush ve Erdoğan’ korumak için özel donan ml 15 motorsiklet kullanlacak. • Maket uçakla sald r olas l ğ üzerine ‘Jammer’ cihazlar yla frakanslar kar şt r lacak. • Patlay c madde uzman sa-
y s art r ld . • 4 patlay c imha robotu haz r tutulacak. • Emniyet ve Jandarma’n n 50 seçkin patlay c uzman İstanbul’da görevlendirildi. • Poliste görevli 107 bal kadam görev yapacak. • Füze ve torpil imha timleri nöbet tutacak. • Gemi trafiğinin gözetimi art r lacak. • 24 sualt patlay c uzman 24 saat görev baş nda olacak. • Rota değiştirilen uçaklar an nda düşürülecek. • 30 bin polis ve jandarma iş baş nda olacak.
• Üniversitelerde iki gün boyunca ders yap lmayacak. Zirve merkezi İstanbul Lütfi K rdar Uluslararas Kongre ve Sergi Saray olacak. Liderlerin kalacağ oteller ve zirve alan “NATO Vadisi” olarak tan mlan yor. 28-29 Haziran günü yap lacak olan zirve günleri Taksim’e ç kan bütün yollar araç trafiğine kapat lacak. NATO Zirvesi güvenlik önlemi k l f yla estirilen devlet terörü, İstanbul’u tam bir emekçilere karş yasakl kent haline sokacak.
Fişlemeler ve sorgulamalar had safhada Taksim, Beşiktaş ve Şişli’yi kapsayan NATO Vadisi olarak tan mlanan alanda işyerlerinde
çal şanlar ve oturanlar n tamam sab ka soruşturmas ad alt nda fişlendi. 282 bin kişi soruşturulmadan geçirildi. 50 bin arac n şase ve motor numaralar kontrol edildi.
Türkiye’den mektup var Gazeteci Yazar Naz m Alpman
Fabrika k z n n mektubu Aşağ daki sat rlar metalurji işkolunda üretim yapan büyük bir fabrikada üç vardiya düzeniyle çal şan genç bir kad n işçinin, tesisin genel müdürüne yazd ğ mektuptan al nd . “Say n ..... Yazacaklar mdan sonra işten at lma korkusu taş d ğ m düşünebilirsiniz ama ben o korkuyu taş mayan insanlardan olduğumu ifade etmek istiyorum... Fabrika içerisinde olanlar konusunda doğru bilgilendirilip bilgliendirilmediğiniz konusunda şüplelerim var aç kças . “Kaliteli üretim” slogan yla çal ş yoruz...Al nan siparişleri karş lamak için var gücümüzle üretim yap yoruz. Bir yandan da üretim mevcut işçi ve makinalarla devam ettiriliyor. Evet as l sorun işte burada başl yor. Baz şah slar n tüplere uymamas nedeniyle yaşana sorunlar görmezden gelinerek, elemanlardan say üzerine say isteniyor. Çal şan elemanlar n morallerini bozan ekip sözcüleri ve baz vardiya amirleri, çal şanlar insanl ktan ç k p bir makine gibi çal şmaya zorluyor. Bu noktada patlayan baz çal şanlar, “Lanet olsun paras na da, işine de” deyip sinirleri alt üst olmuş bir vaziyette üretim yapmaya çabal yor. Ben bu işçilerden sadece bir tanesiyim. Bir gün bir işçinin sinir hastas olarak bu işyerinden ayr ld ğ n veya önemli derecede kendine zarar vererek hastanelik olduğunu duyarsan z hiç şaş rmay n. Geçmiş dönemlerde fabrika içerisinde, eski çal şanlardan duyduğuma göre, çok fazla olumsuz olaylar olmuştu. Hatta, yazarken utan yorum, fuhuş dahi yap l yormuş fabrikada. Geçmişte yaşanan olumsuzluklar n, farkl da olsa devam ettiği görüşünü taş maktay m maalesef. “Neden bu kanaate vard n z?” diyebilirsiniz. Bir örnekle aç klamaya çal şay m. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaş, kendisiyle ilgilenen sözcüsüne olumlu bir tav r sergilemediği için, yapt ğ iş bahane edilerek hakarete maruz kald . Türk toplumunda dul kad nlara nas l bir gözle bakar insanlar, bilirsiniz. Bu arkadaş da bir oğlu olan dul ve ailesiyle yaşayan temiz bir bayan. Yaşama mücadelesinde çocuğunun geleceği için çok daha fazla şeye göz yummas gereken bu insan, işini yapmaya çabalarken, sürekli baş na gelip, “Sen buradaki çal şmanda yetersiz kal yorsun” sözleriyle imal tav rlar sergileyen sözcü ve vardiya amirine gülücükler dağ tmad ğ için önce farkl bantlara sürülme, daha sonra ise işten at lma tehlikesi ile karş karş ya kald . Her gün, “Daha fazla üretim, daha fazla üretim” diyerek çal şanlar n can na okunuyor. Yeri geliyor, şef konumundaki şahsiyetler, işilere hakaretler yağd r yor ve işten atmakla tehdit ediyorlar. Üretimin çok yoğun olduğu vakitlerde işçiler, maalesef en doğal haklar olan lavaboya gitmek, su içmek gibi ihtiyaçlar n dahi karş layam yorlar. Ayr ca üretilen mamulde kalite aramadan, sadece say isteyen böyle şefler, fabrika içerisinde hemşehircilik anlay ş güderek kendilerine yak n kişilerin hatalar n görmezden gelebiliyorlar. Tüm bunlar n sorumlusunun ekip sözcüsü ve vardiya amiri başta olmak üzere; personel sorumlusu, üretim müdürü ve son olarak da genel müdür olduğunu düşünüyorum. Her neyse... Anlat lmas gereken daha çok konu var ama ben burada noktalamak istiyorum. Dilerim üstü kapal anlatmaya çal şt ğ m baz sorunlar anlayabilmişsinizdir.” Mektup sahibiyle yüz yüze görüştüm. Daha neler anlatt neler!.. İşçi s n f art k medya aç s ndan “out” pozisyonuna düştüğünden, kapitalizmin ilk y llar ndaki çal şma koşullar kamuoyuna yans m yor. Ayr ca işsizliğin kol gezdiği bir memlekette, fazla çal şmadan şikayet eden bir işçiyi kim dinler ki? Günde 16 saate varan vardiyalar, işini kaybetmemek için postabaş -ustabaş tacizlerine raz olan güzel işçi kad nlar, bant durmas n diye tuvalete gidemeyen işçiler, bir y ld r cumartesi-pazar tatil yapmayan “üretim köleleri”ni kim görebilir? Görse bile kim haberleştirip, yay nlayabilir?
Sendikal Haklar m z
TRT’de kürtçe yay n başlad ! Türkiye ilginç bir ülkedir. Bir dönem büyük gürültüler kopart larak tart ş lan bir sorun k sa bir süre sonra unutulur gider. Sanki bunun için bir bardak suda f rt na koparanlar bizler değilmişiz gibi. Evet tahmin ettiğiniz! DEP’li milletvekili Leyla Zana ve arkadaşlar n n serbest b rak lmalar üzerine yapt k bu vurguyu.
Ne çabuk al ş yoruz ! Dün mecliste kendi dillerinde konuştuklar için meclis kap s nda yaka paça gözalt na ald ğ m z insanlar şimdi serbest b rak yoruz. Hiçbirşey olmam ş gibi, üstelik hiçbir ikna edici aç klama yapma ihtiyac duymadan. Kamuoyunun şaşk n bak şlar alt nda yaşan yor herşey. AKP
hükümeti ise bu olaya at fta bulunarak, “ülkeyi en iyi biz demokratikleştiririz, en h zl biz AB’ye sokar z” havalar nda. Leyla Zana ve arkadaşlar n n serbest b rak ld klar sabah Türk devleti yeni bir şoku daha yaşat yordu vatandaşa. TRT ilk defa türkçe d ş ndaki dil ve lehçelerde de yay na başl yordu. Henüz sabah n kör bir saatinde ve dakikalarla s n rl olsa da! Herşey yavaş yavaş olmal yd ki sonra vatandaş yaşad klar n n şokuyla yere y k lmas n ‘midesi bozulmas n’ ne olur ne olmaz! Her şey sindire sindire...
Herşey AB’ye girmek için! Mizansen o kadar aleni ve oyuncular o kadar amatör ve şapşald ki sahibinin sesi boyal bas n bile ağz n tutamad : “Yapacaksak şu işi adam gibi yapa-
l m kardeşim, ne o sabah n erken saatinde üstelik banttan ve topu topu yar m saat bile değil!”. Leyla Zana o sabah kendisinin on y l cezaevinde yatmas na ‘neden olan’ bir dili üstelik TRT ekranlar ndan dinleyebilmiş midir bilemiyoruz fakat o anda nas l bir duygu yaşad ğ n sormay çok isterdim.
Hükümet ise o gün bir taşla çok say da kuş vurmuş olman n keyfiyle başlam şt r güne. Art k kimse Kopenhag Kriterleri diye baş n ağr tamayacak, hükümet ise ‘müzakereler için daha fazla zaman kaybetmenin alemi yok arkadaşlar’ diyebilmenin olanaklar na sahip olabilecek! Kimileri at lan bu ad mlara
işaret art k Türkiyede birşeylerin demokratikleşme yolunda geliştiğini iddia etmekte, kürtler ise biz bu kadar mücedeleyi sabah n köründe yar m saatlik bir yay n için mi verdik sorusunu kendilerine sormaktad r. Rejimin AB’ne girme süreciyle zaten kendiliğinden demokratikleşeceği beklentisine kap lanlar, yaşananlar buna yoranlar da az değil. Sadece başka bir dilde (o da topu topu yar m saat) yay n yapabilmenin bile arkas nda otuz binin üstünde insan n ölümüyle sonuçlanan 15 y ll k bir savaşa mal olduğu, bunun da Kopenhag Kriterlerinin ‘hatr na’ gerçekleştiği düşünülürse rejimin dikişlerinin ne kadar sağlam olduğunu önümüzdeki dönem hep birlikte göreceğiz. Ne dersiniz, fark na varmadan demokratikleşiyormuyuz ne?
Uluslararas Hür İşçi Sendikalar Konfederasyonu (ICFTU) 2004 y l raporuna göre Türkiye’de işçilerin sadece yüzde 14.6’s n n sendikal ve örgütlü olduğu aç kland . Rapora göre Türkiye’de, sendikal haklar, örgütlenme özgürlüğü, grev ve toplu sözleşme yapma hmakk oldukça k s tl . Sendikal haklar n kullananlar sürgün, taciz ve soruşturmaya maruz kal yorlar. Türkiye Sendikal Haklar ve Örgütlenme Hakk n n Korunmas Konvansiyonu’na 1993’te Örgütlenme ve Toplu Sözleşme Hakk Üzerine Konvansiyon’a da 1952’de imza att . Rapora göre, Türkiye’de örgütlenme ve sendika kurma hakk yasal olarak tan nm ş olsa da, bir çok yasaklamalar getiriyor. Örneğin, • Dayan şma grevleri, genel grevler ve iş yavaşlatma eylemleri yasaklan yor. Grevlere kat lanlara hapse varan cezalar verilebiliyor. • 2001’de ç kan Kamu Çal şanlar Sendikalar üzerine kanun, say lar iki milyona yaklaşan kumu işçilerininin toplu söz-
leşme ve grev yapmas n yasakl yor. • Toplu sözleşme hakk büyük ölçüde k s tlanm ş durumda. Bir sendikan n toplu sözleşme yapma yetkisine sahip olabilmesi için bir işyerinde çal şanlar n yüzde 10’unu ve o sektörde çal şan tüm işçilerin yar s n temsil ediyor olmas gerekiyor. Greve izin verildiği durumlarda da, görüşmelerin başlamas ndan ancak üç ay gibi uzun bir süre sonra greve ç kabiliyor. Bakanlar Kurulu’nun grevleri 60 güne kadar erteleyebilmesi de grev hakk n n kullan lmas n engelliyor. 2003 y l nda sendikalaşma ve örgütlenme faaliyetleri nedeniyle Asya ve Pasifik bölgesinde 350 bin işçinin işten at ld ğ kaydedilen raporda, Türkiye’de sendikac lar n grevler ve eylemlilikler nedeniyle tututland ğ belirtiliyor. Özellikle Türkiye, Çin, Güney Kore, Hindistan’da sendikac lar n ve örgütlenmek isteyen işçilerin yoğun biçimde bask ya maruz kald klar belirtiliyor.