s003

Page 1


Merhaba, Dünyanýn her tarafýnda emperyalist-kapitalist sisteme karþý eylemlerin, direniþlerin yükseldiði bir dönemde, dergimizin 3. sayýsýyla sizlere merhaba demenin sevincini yaþýyoruz. Kapitalizm, insanlýða açlýk, sefalet ve yýkýmdan baþka bir þey veremiyor. Tüm dünya üzerinde açlýk, günden güne büyüyor. Büyük þairimiz Nazým’ýn dediði gibi, “açlýk hiçbir þey yememek deðil, her gün otlu bulgur çorbasý içmektir.” Ýnsanlarý açta açýkta býrakan kapitalist sistem varlýðýný uzun süre devam ettiremeyecektir. Kapitalizmde açlýðýn en önemli nedenlerinden biri iþsizliktir. Ýþsizler ordusu büyüdükçe açlar ordusu da büyüyor. Eskiden yedek sanayi ordusu olarak düþünülen iþsizler artýk yaþamdan kovulduklarý, ölüme mahkum edildikleri için bu özelliklerini de kaybediyor. Onlar artýk ölümle-yaþam arasýndaki ince çizgide duruyor ve tarihsel eylemlerine, devrime doðru itiliyorlar. Bu sayýmýzýn baþyazýsýný bu konuya ayýrdýk. Açlýk ve sefaletin sonucu olarak tüm dünyada olduðu gibi üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda da iþçi ve emekçi eylemleri yoðunlaþýyor. TEKEL, TÜPRAÞ’ta giderek þiddetlenen eylemlerin yaný sýra, saðlýk emekçilerinin eylemleri de yaygýnlýk kazanýyor. Tekelci kapitalist sistem artýk tamamýyla kuþatma altýnda. Ýþçi ve emekçi eylemlerinin yaný sýra öðrenci eylemlerinde de büyük bir artýþ gözleniyor. 6 Kasým’da YÖK’ün kuruluþ yýldönümünde yapýlan eylemlerde öðrenciler akademik taleplerin sýnýrlarýný aþtýklarýný gösterdiler. Öðrenci hareketi iþçi ve emekçi eylemleriyle birleþince politik özgürlüðünü ve akademik özgürlüðünü kazanacaktýr. Giderek geliþen eylemlerde devrimciler, ayný hedefe birlikte yönelebilmelidir. Artýk iktidar dýþýnda her þeyin hiç bir þey olduðu yeterince anlaþýlmýþ durumdadýr. Devrimciler güçlerini devrimci iktidarý alabilmek üzere birleþtirmelidir. Bu amaçla bir araya gelenlerin arasýnda dinci gericilerin yeri olmamalýdýr. Sol hareket, yüzünü karþý-devrimin kitle temeli, devrimci katili olanlara deðil devrim güçlerine çevirmelidir. Irak’taki direniþ dünya halklarýna ve devrimcilere moral vermeye devam ediyor. ABD emperyalizminin Irak’ta yenilmesi, emperyalist-kapitalist sistemin çöküþüne büyük bir ivme katacaktýr. Büyük umutlarla tarihin bayramlarýna hazýrlanmaya devam edeceðiz. Yeni sayýmýzda buluþmak dileðiyle…

Dergimizin Eskiþehir ve Ýzmir Temsilcilikleri Açýldý!

ESKÝÞEHÝR: Ýstiklal Mahallesi Dilekli Sokak No:4/17 Kat:2 ÝZMÝR: 853. Sokak No: 27 Bilen Ýþhaný Kat 6/606 Konak 0 232 445 79 52

Yeni Evrede MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Dergisi / Onbeþ Günlük Sosyalist Dergi / Yýl: 1 Sayý: 3/ 12-26 Kasým 2003 / Sahibi : Yeni Dönem Yayýncýlýk Basýn Daðýtým Eðitim Hizmetleri Tanýtým Org. Tic. Ltd. Þti. Adýna : Özgen Ýþ / Adres : Sofular Mah. Sofular Cad. No: 52/3 Fatih-ÝSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 531 44 83 / Sor. Yazý Ýþl. Müdürü: Özgen Ýþ / Genel Daðýtým: DOÐAN PAZ. / Baský Yeri: Özdemir Matbaacýlýk / Avrupa Temsilciliði: Selahattin KARATAÞ / Post Lager 3000 Bern 1 Ann ÝSVÝÇRE / Tel: 0041 319 917 795 / Almanya Temsilciliði: Ahmet AKYÜZ/ Robert Mayer Str. 3 72760 Reutlingen ALMANYA / E-mail Adresi: mucadelebirligi@hotmail.com / Web Adresi: mbirligi.com


Proletaryanýn En Yaþamsal Sorunlarý DEVRÝM Sorunu Haline Gelmiþtir

Ý

þsizlik kapitalizmin yarattýðý en temel sorunlardan biri. Sermaye birikimi sürekli olarak belli miktarda iþsiz nüfusun varlýðýný gerektirir. Bu iþsiz nüfusun miktarý artarak bugün en yüksek boyutlara varmýþtýr. Yalnýzca baðýmlý kapitalist ülkelerde deðil, geliþmiþ kapitalist (emperyalist) ülkelerde de iþsiz nüfusta belirgin bir artýþ var. Bunun azalma olanaklarý olmadýðý gibi, sermaye, daha fazla iþçiyi toplumsal üretim sürecinden uzaklaþtýrýyor. Büyük bir kesiminin toplumsal üretim sürecine dönebilme þanslarý yok. Kapitalist toplumda onlar için yaþama umudu artýk bitmiþtir. Onlar artýk yaþamdan kovulmuþtur. “Ýþ-ekmek” çýðlýklarý yeri-göðü birbirine katýyor. Açlar ordusu ekmeðe yürüyor. Ekmek ise kapitalistlerin elinde. Onlar ekmeðe yürüdükçe, ekmek onlardan biraz daha uzaklaþýyor. Sonunda ekmeðe ulaþmak olanaksýzlaþsa da, bizim açlýk ordusu yine de yürüyor. Bu defa kapitalist dünyanýn altýný-üstüne getirerek. Ýþçiler üretim yaptýkça, üretilen þey onlardan uzaklaþýyor. Bu, kapitalizmin doða yasasýdýr. Üretimin toplumsal biçimi deðiþmedikçe, bu yasa da sonuçlarýný katý biçimde yaratmaya devam edecektir. Demek ki kapitalizmin temel iþleyiþ yasalarý yalnýzca iþsiz nüfusu vurmuyor, çalýþan nüfusu da vuruyor. Çalýþan kitlelerle, iþsiz kitle arasýnda aþýlmaz çizgiler yok. Çalýþan herkes her an iþsiz kalabilir. Kaldý ki çalýþan sýnýf, mutlak yoksullaþma içinde. Ürettiði ondan uzaklaþtýkça, o sefalet içinde bir yaþama mahkum oluyor. Tüm bu yaþananlar, çalýþan ve iþsiz kitleleri birbirine yaklaþtýrýyor. Mücadele birliðinin zeminleri daha bir güçleniyor. Ýþ, ekmek, saðlýk, eðitim, barýnma, ulaþým istemi emekçi sýnýfýn ortak istemi olarak her yerde yankýlanýyor. Sendikalar bu istemleri milyon kez ilan etti. Sol hareketin içindeki bazý çevreler de, iþçilere ve sendikalara ne kadar yakýn olduklarýný göstermek için ayný istemleri ilan ettiler. Ama böylece sendikal bakýþ açýsýný aþamadýklarýný da ortaya koyuyorlar. Aslýnda þunu kanýtlamaya çalýþýyorlar; eðer tüm emekçi sýnýflar, kapitalist sýnýf üzerinde bir baský yaratabilirse, o zaman çalýþma hakký güvenceye alýnýr ve diðer toplumsal sorunlarýn çözümünde de bazý adýmlar atýlmýþ olur. Emekçi sýnýfýn, kapitalist sýnýf üzerindeki baskýlarý zaman zaman bazý sonuçlar almýþtýr. Ýþçi sýnýfýnýn bu baþarýlarýný gördükçe, sosyal-reformist ve oportünist çevreler ekonomizmi teori düzeyine yükselttiler.Oysaki kapitalizmin ekonomik yasalarý, alýnan sonuçlarý etkisiz hale getiriyor. Kapitalist toplumda, bir emekçinin ekmek bulmasý, saðlýk, eðitim, barýnma gibi yaþam sorunlarýný en alt düzeyde çözebilmesi için öncelikle “iþ” sorununu çözmesi gerekiyor. Oysaki artýk “iþ” sorunu kapitalizmde aþýlmaz bir engel. Çalýþma kapasitesine sahip bir emekçinin, çalýþmasýnýn önündeki tek engel kapitalizmin kendisidir. O halde esas noktaya gelelim. Karl Marx bize göstermiþtir ki: “Üretimin toplumsal biçimi ne olursa olsun, emekçiler ile üretim araçlarý daima onun et-

menleri olarak kalýrlar.” Üretimin sürmesi için bu ikisinin birleþmesi gerekir. Sermayeyi elinde bulunduran kapitalist, her ikisini meta pazarýnda satýn alýr. Ama bundan önce, her ikisinin birbirinden ayrýlmýþ olmasý zorunlu. Üreticinin kendi bireysel üretim araçlarýndan uzaklaþtýrýlmasý, hem emekçinin, hem de üretim araçlarýnýn kapitalistin elinde yeniden bir araya getirilmesi, birleþtirilmesi uzun bir tarihi dönemi kapsar. Marx, bu tarihi dönemi bize uzun uzun anlatýr. Bu noktayý konumuzla iliþkilendirirsek, kapitalist, üretimin iki etmenini pazarda hazýr bulur. Bunlarý kapitalist biçim altýnda birleþtirir. Kapitalist, bir meta pazarý olan emek pazarýna gittiðinde, emek-gücünü satmaya hazýr çok sayýda emekçiyle karþýlaþýr. Kapitalizmin geliþme dönemlerinde emekçi, emek-gücünü satabiliyordu. Kalanlar ise yedek sanayi ordusu olarak hazýr bekliyorlardý. Sonra iþlerin iyi gittiði dönemlerde bu yedek emek ordusu da çaðrýlýrdý. Ama emek pazarý meta yasalarýna, rekabet yasalarýna baðlý olarak istikrarsýzlýk gösterirdi. Kapitalist sanayi büyüdükçe, emek pazarýnda daha fazla iþçi çekiyordu. Ama her seferinde, kendisine çektiðinden, daha fazlasýný kendisinden uzaklaþtýrýyor. Öyle ki emek pazarý aðzýna kadar yedek sanayi ordusuyla dolup taþmaya baþladý. Bu pazarda emek-güçlerini satmak için bekleyenler, boþuna bekler oldular. Emek pazarý bu yönden daha istikrarlý olmaya baþladý. Öyle ki iþçiler emek-güçlerini satamaz oldular. Bir “iþ” bulacaðýz diye boþuna bekler oldular. Yedek sanayi ordusunun yedeklik yapýsý çökmüþtür. Kapitalist üretim için öncelikle, üretici, üretim araçlarýndan kopartýldý. Bu sefer kapitalistin elinde, kapitalist biçim temelinde yeniden bir araya getirildi. Üretim bu biçimde sürdü. Ama artýk iþçi bu iliþkiden uzaklaþtýrýldý. Tabi ki kapitalist emekten, emek niceliðinden vazgeçemez. Emek niceliði, her zaman sermaye birikiminin ön koþuludur. Ne var ki, sermaye birikimi, iþçi için, artýk üretim araçlarýyla birleþme olanaksýzlýðý demektir. O, ne emeði kendi üretim araçlarýyla kaynaþmýþ üreticidir, ne de yalnýzca emek-gücünü satan bir emekçi. Oysa ki üretimin sürmesi için bu iki etmenin, emekçi ve üretim araçlarýnýn birleþmesi gerekiyor. Kapitalizm toplumsal üretimin geliþmesi önünde engel. Yeni ve daha yüksek biçim altýnda yeni bir birleþme kaçýnýlmazdýr, zorunludur. Bu yeni biçim, özgür emekçilerden oluþan yeni bir toplumsal birliðin de temeli olacaktýr. Üretici artýk mülkiyetten bir daha kopmayacaktýr. Bunu, yeniden bireysel özel mülkiyet temelinde deðil, üretim araçlarýnýn ortaklaþa mülkiyeti sayesinde gerçekleþtirecektir. Demek ki devrim, iþ, ekmek, saðlýk, eðitim, barýnma, ulaþým, haberleþme, temiz bir çevrede yaþam için bir zorunluluktur. Bu istemlerin gerçekleþmesi, bir devrim sorunu olmuþtur. Reformist ve oportünist yol bu sorunlarýn nasýl çözülemeyeceðini gösteriyor. Bu nedenle devrime karþý çýkanlar, tam da bu nedenlerle ister-istemez bir devrimle karþý karþýya kalýyorlar. C.Daðlý

3


SOL HAREKET BURJUVA DÝNCÝ HAREKETLE ÝTTÝFAK ANLAYIÞINI TERKETMELÝDÝR Irak’ýn emperyalistler tarafýndan iþgaline ve savaþa karþý Türkiye’de geliþen hareket, bir olguyu daha öne çýkardý: sol hareketin burjuva dinci hareketle ittifaký… “Irak’ta Savaþa Hayýr Koordinasyonu”nda bir araya gelen çeþitli sosyal-reformist ve oportünist hareketler, burjuva dinci politik akýmlarý aralarýna alarak, bir kez daha bu ittifakta ýsrarcý olduklarýný gösterdiler. Bu aralar, böylesi çabalara ve bu tür çabalarý teþvik eden açýklamalara daha sýk rastlamaya baþladýk. Anlaþýlan o ki, sosyal-reformistlerin ve oportünistlerin burjuva dinci hareketle ittifak aþký iyice depreþmiþ. Öyle ki, birlikte miting düzenliyor, birbirlerini panellere davet ediyorlar; solun farklý kesimlerinden ve hatta birbirlerinden esirgedikleri hoþgörü ve esnekliði burjuva dinci harekete cömertlikle gösteriyorlar. Hani þu Sivas’ta, Çorum’da, Maraþ’ta ve daha pek çok yerde devrimci ve emekçileri katledenlere… Burjuva dinci hareket, devrimcileri, ilericileri, aydýnlarý katledip yaktýkça, sosyal-reformistler ve oportünistler kendilerini yakanlarla ittifak kurmanýn yollarýný arýyorlar. Üstelik bunu, dinci hareketin yaptýklarýný halk kitlelerine unutturmaya çalýþarak yapýyorlar. Belli ki, sol hareket, kendisine zulmedene aþýk bir ruh hali içindedir. Bu, onun küçük-burjuva doðasýna uygundur. Biliniyor, küçük-burjuvazi güçten anlar, güce tapar. Kim güçlüyse onun yanýnda yer alýr, onun önünde diz çöker, onun karþýsýnda tüm ilkesizliðini ve kiþilik yoksunluðunu sergiler. Ýþte bir örnek: Mihri Belli, dinci burjuva hareketin etkili bir ismine soruyor: “Ben samimi dindarý baðrýma basmaya hazýrým. Sen de bir sosyalist olarak, bir ate olarak beni baðrýna basmaya hazýr mýsýn? (...)” Karþýsýndaki, Mihri Belli’ye yanýt veriyor: “Biz de namaz kýlmayanýn gýrtlaðýna basmaya hazýrýz” (Mihri Belli, Evrensel gazetesi) Ama bu açýk ve küstahça yanýt bile, sosyal-reformistlerin ve oportünistlerin duayeni M.Belli üzerinde yeterince uyarýcý olmamýþtýr. Duayen böyle olunca, sol hareketin farklý olmasýný beklemek aþýrý iyimserlik olurdu. “Balýk hafýza”lý sosyal-reformistlerin ve oportünistlerin bu, katiline aþýk ruh hallerinin zararý salt kendileriyle sýnýrlý olsaydý yine üzerinde durmaya deðmezdi. Fakat, bu adamlar, karþý-devrimin bu kitle temeliyle emekçi sýnýflarý barýþtýrmaya çalýþýyorlar. Politik hareket olarak burjuva dinci hareket, anti-komünisttir ve o, esas olarak, halk kitlelerinin sosyalizme yöneliþini engellemek için oluþturulmuþtur. Burjuva dinci hareketin anti-komünist karakterini görmek için uzun tahlillere vb. gerek yok; 60’lý yýllarýn sonunda “Komünizmle Mücadele Dernekleri”ni bunlarýn kurduðunu; devrimci harekete karþý silahlý saldýrýlarý bunlarýn düzenlediðini; Sivas’ta, Maraþ’ta, Çorum’da ve daha baþka yerlerde devrimcileri katletmek için devletin bunlarý kullandýðýný hatýrlamak yeterlidir. Burjuva dinci hareket anti-kapitalist mi? Bunun böyle olmadýðýný herkes biliyor. Bu hareketin anti-kapitalizmle ilgisi yok. Dinci hareket, bugün kapitalizmin çarpýklýklarýndan, yýkýmlarýndan, pisliklerinden besleniyor. Kapitalizmin çöplüðünde eþelenirken tek a-

4

macý anti-kapitalist görünerek, emekçi halk kitlelerinin sosyalizme yönelmelerini engellemek; sosyalizm yerine kitlelere akacaklarý burjuva kanallar yaratmaktýr. Burjuva dinci hareketin tek besin kaynaðý kapitalizmin pislikleri, yýkýmlarý ve çarpýklýklarý deðil. Bu zemine dayanmakla birlikte, esas olarak emperyalizmin ve iþbirlikçilerinin desteðinden beslenmiþtir. Emperyalizm ve iþbirlikçileri, burjuva dinci hareketi, halk kitlelerinin sosyalizme yönelmelerini engellemenin yaný sýra, SSCB’nin Ortadoðu ve Asya üzerindeki etkisini arttýrmasýný engellemek için de beslemiþtir. “Yeþil Kuþak” adý verilen, SSCB’nin dinci devletlerle kuþatýlmasý planýný duymayan kalmamýþtýr. Ýþte bir örnek: “Suudi Arabistan, tüm soðuk savaþ boyunca Angola’da UNÝTA veya Nikaragua’da Contra gibi Müslümanlýkla pek az alakalý hareketlere mali destek saðlayarak Sovyet karþýtý aygýt içinde çok önemli bir yere sahip oldu. Afganistan’da Mücahitlere destek veren en önemli oyuncu idi ve 1980’li yýllarda Moskova’nýn yenilmesine çok büyük bir katký saðladý.” (Le Monde Diplomatique sf. 15) Sosyal-reformistlerin ve oportünistlerin ittifak yaptýklarý, halk kitleleriyle barýþtýrmak istedikleri dinci hareketin beslendiði kaynaklardan biri budur. Dinci hareketin bu iliþkileri ve iþlevi bugün de deðiþmemiþtir. El Kaide-ABD, Hamas-Ýsrail, Hizbullah-TC, Komünizmle Mücadele Dernekleri-TC vb. iliþkileri hatýrlansýn yeter. Bugün durum farklý deðildir. Burjuva dinci hareket, dün olduðu gibi bugün de faþist devlet ve emperyalizm tarafýndan örgütlenip desteklenmektedir. Komünizme karþý mücadelede faþist devlet ve burjuva dinci hareket, bir madalyonun iki yüzü gibidirler. Aralarýnda sadece bir görev daðýlýmýndan söz edilebilir, ama komünizme karþý mücadele ve devrimin önlenmesi gibi can alýcý konularda birbirlerini tamamlýyorlar. Burjuva dinci hareketle ittifak içinde olan sol hareket, iþte bütün bu gerçeklerin üstünü örtüyor, kapatýyor. Onlarýn bu davranýþý sosyalizm mücadelesine zarar vermektedir. Solun bugün dinci hareketle ittifaký, emekçi sýnýflar dýþýnda burjuva çevrelerden destek arama anlayýþýnýn ifadesidir. Devrim mücadelesinin uzun yýllar sürmesi, küçük-burjuva karaktere sahip politik hareketlerde bir býkkýnlýða, gücüne güvensizliðe, sabýrsýzlýða, irade kýrýlmasýna neden olmuþtur. Bunun sonucu, dün devrim mücadelesini biz götürürüz diyenler, daha sonra bu iþin ancak sosyal-reformistlerle ittifak yapýlarak olabileceðini savunmaya baþladýlar. Bugün ise, bu düþünceyi daha ileri götürerek, dinci hareket ile ittifakýn zorunlu olduðunu söyler hale geldiler. Bu, özünde halklarýn gücüne güvensizlikten kaynaklanýyor. Leninist Parti, emekçi halk kitlelerini, oportünist ve sosyal-reformistlerin kendilerini çekmeye çalýþtýklarý bu tuzaða karþý uyarmaya; bu oyunu bozmaya devam edecektir. Dinci hareketin tarihine, bugününe, karakterine ve amaçlarýna iliþkin gerçeklerin üstünün örtülmesine; halk kitlelerinin gözlerinden kaçýrýlmasýna izin vermeyecektir.


IRAK’TA YÜKSELEN DÝRENÝÞ VE YENÝ EVREYLE BAÐINTISI A

BD emperyalizminin 11 Eylül saldýrýsý sonrasý, bütün dünyaya ilan ettiði savaþ karþýsýnda bazýlarý ürküntüye ve umutsuzluða kapýldý. ABD ordusunun askeri donanýmý düþünüldüðünde, böyle bir orduyla baþ etmenin kolay olmayacaðý, “dünya gerçekliði”nin kabul edilmesi gerektiði vb. söylendi. Afganistan’ýn çabuk ele geçiriliþi, umutsuzluklarýna bahane arayanlar için fýrsat oldu. ABD’nin domino taþlarý gibi, týrnaðýný geçirdiði her ülkeyi düþüreceði kanaati oluþtu. Irak’ýn da çabuk düþüþü bu kanaati güçlendirdi. ABD hem senaryoyu yazan, hem sahneyi düzenleyen, hem de rol daðýlýmýný yapandý. Ve elbette bu tuluatta baþrol oyuncusu da kendisiydi. Ta ki Irak’ta kendiliðinden bir direniþ baþlayýp ABD’ye aðýr kayýplar verdirene kadar… Irak’ta baþlayan direniþ, filmi kesintiye uðrattý. Ve bir anda her þeyi tersine çevirdi. Zaten ABD, bu savaþý en güçlü olduðu zamanda baþlatmamýþtý. Tersine ABD, ekonomik ve siyasi olarak en güç durumda olduðu koþullarda bu savaþý baþlattý. Çöküþe en yakýn olduðu anda, gidiþatý durdurabilmek için baþka seçeneði de yoktu. Bunu yapmak zorundaydý, yoksa çöküþü çok daha hýzlý olacaktý. ABD’nin içinde bulunduðu ekonomik ve siyasi koþullar, sadece ABD emperyalizminin elini kolunu baðlamýyor, emperyalist-kapitalist sistem bir bütün olarak bunalým içerisindedir. Geniþletilmiþ yeniden üretimi saðlayabilmek þöyle dursun, aþýrý üretim bunalýmýnýn sonucu olarak elde biriken stoklarý eritebilmeleri mümkün olmamaktadýr. Dünyanýn en büyük tekelleri teknolojik yenilenme yapamadýklarý gibi, kapasite kullaným oranlarýný sürekli aþaðý çekip iþçi çýkarmaktadýrlar. ABD’de, Avrupa’da yýllar yýlý uzun mücadeleler sonucu elde edilen sosyal haklar, kimi güvenceler, büyük bir hýzla tasfiye edilmekte. Ýþçi ve emekçiler, varolan tüm haklarýndan yoksun býrakýlýyor. Avrupa’da iþçi ve emekçi eylemlerinde büyük bir artýþ gözlemleniyor... Almanya, Fransa, Yunanistan ve Türkiye’de yoðunlaþan eylemler, emperyalist-kapitalist sistemin krizini derinleþtiriyor. Bu durum, emperyalistkapitalist ülkelerarasý çeliþki ve çatýþmalarý da arttýrýyor. Emperyalist-kapitalist ülkelerin kendi içlerinde yaþadýklarý aðýr bunalým, kýsa sürede genelleþip, bütünsel bir ö-

zellik kazanýyor. Bu durum, çöküþün sýçramalý bir geliþim göstereceðini, bir yerde baþlayan devrimin, kendi sýnýrlarýyla çevrili kalmayacaðýný gösteriyor.

Direniþin Etkisi Hýzla Yayýlýyor Irak’taki direniþ, emperyalist-kapitalist sistemin bu sýçramalý çöküþ evresinde bir direniþin etkisinin de nasýl hýzlý bir geliþme kaydedebileceðini gösteriyor. Þimdi bütün dünya, Irak’ta süren ve ABD’ye aðýr kayýplar verdiren direniþi gözlemliyor, ondan kendisi için sonuçlar çýkarýyor. Dünya, “Filistin örneði”nden sonra þimdi de “Irak örneði”yle tanýþýyor. Irak halký, her gün, her an iþgal güçlerine aðýr kayýplar verdiriyor. Irak’ta iþgal güçlerine karþý, günde, en az 33 saldýrý yapýldýðý söyleniyor ve bu saldýrýlar molotof kokteylinden roketatara varan zor araçlarýyla yapýlýyor. Molotof kokteylinin kullanýlýyor oluþu, özellikle önemlidir. Bu, direniþin, özellikle halk tarafýndan organize edildiðini, Irak halkýnýn iþgal güçlerine karþý milisler halinde örgütlendiðini gösteriyor. Bunun karþýsýnda ABD askerleri de halka yönelik saldýrýlarýný artýrýyor. En son, zindanlardaki tutsaklarý özgürleþtirmek için eylem yapanlarýn üzerine ABD askerleri tarafýndan ateþ açýldý, 15 kiþi öldü, 5 kiþi yaralandý. Artýk ABD, týpký Vietnam’da olduðu gibi, tüm halký karþýsýna almýþtýr. Bu sýralar Vietnam benzetmesinin, özellikle yapýlmasý boþuna deðildir. Felluce, þu anda direniþin merkezi durumunda. Omuzdan atýlan Rus yapýmý SA 7 Tipi Strela fü-

5


zelerinden biriyle ABD Chinook tipi helikopter burada düþürüldü ve onlarca ABD askeri öldürüldü. Felluce’da ABD askerlerine her gün pusu atýlýyor. Bunun ABD askerlerinin moralini harap ettiðine, ölüm korkusu içine düþürdüðüne hiç þüphe yok. Amerikan askerlerinin ortalýklarda gezemedikleri, kýþlalarýndan burunlarýný çýkaramadýklarý söyleniyor. Çekildikleri kalelerinde bir zamanlar rancerlerin Kýzýlderililerden baskýn beklemesi gibi, kýþlalarýnda baskýn bekliyorlar. Felluce’de kentin giriþinde duvarlarda þöyle pankartlar yer alýyor: “Her casusun, her ajanýn kellesini uçuracaðýz. Felluce halký olarak fedayinlere (feda eylemcilerine b.n.) elimizden gelen yardýmý yapacaðýz” Halkýn morali en üst sýnýrýnda bulunuyor. Halk, saldýrýlardan sonra þarký söyleyip dans ediyor. Yine Felluce’de “Amerikalýlar cehennemin dibine! Amerikalýlara yardým eden hain ve ajandýr. Ýþgalci Amerikalýlarý öldürme hakkýna sahibiz” þeklinde duvar yazýlarý yer alýyor. Bu, artýk Irak halkýnýn týpký Filistinliler gibi emperyalistlere karþý nasýl savaþýlacaðýný öðrendiðini ve ABD emperyalizmi tam bir çöküþ içinde Irak topraklarýný terk edene kadar, bu savaþý geliþtirerek güçlendireceðini gösteriyor. ABD, Irak’ta þimdi “görünmez” bir düþmanla savaþtýðýný düþünüyor. Direniþin ardýnda kimin ya da kimlerin olabileceðine dair spekülasyonlar var ama bunlarýn hiçbiri gerçeði yansýtmýyor. Ne Saddam bir yerlerden bu direniþi yönlendiriyor, ne de

Ýslamcý hareketler bu saldýrýlarý organize ediyor. Baas ordusunun SSCB’de eðitim görmüþ kimi subaylarýnýn milisler arasýnda yer alýp, bu saldýrýlarý planlamasý mümkün, ama bundan daha çok, halkýn kendiliðinden inisiyatifiyle milisler þeklinde örgütlenerek ve silahlanarak bu savaþý yürüttüðünü söylemek gerekiyor. Irak halký, etine geçirilmiþ olan týrnaðý kýrmak, ABD emperyalizmini ve onun iþbirlikçilerini yenilgiye uðratmak için korkusuzca mücadele ediyor. Her zaman olduðu gibi olaylarýn ilk görüngüsüne takýlý kalanlar, Baas rejimi yýkýldýktan sonra bir grup insanýn caddelerde yaðma yapmasýna, ABD lehine tezahüratta bulunmasýna bakýp, Irak halkýna kýzýyorlardý. Irak’ta devrimci bir halk olmadýðýný düþünüyorlardý. Oysa olaylarýn diyalektik geliþimi bunun böyle olmadýðýný en açýk þekilde gösterdi. Irak’ta þu anda bütün namlular iþgalcilere ve onlarýn iþbirlikçilere çevrilmiþ durumda. ABD, hegemonyasýný tesis için gittiði yerde tam bir bataða saplandý. Irak’a takviye birlikler gönderiyor olmasý da ABD emperyalizmini kurtaramayacak. Çünkü, Irak halký, kendi topraklarýnda ve özgürlüðü için savaþýyor. Ve bu savaþta onlarýn arasýnda komünistlerin olduðuna hiçbir þüphemiz yok. Irak özgürleþtiðinde, toplumsal bir devrimin de yolu açýlmýþ olacak. Toplumsal bir devrim olmadan baðýmsýzlýðýn saðlanamayacaðý, artýk tüm direniþ ve devrimler tarafýndan doðrulanmýþ bulunuyor.

ABD’nin Irak’a ve tüm dünya halklarýna yönelik saldýrýlarý hýz kazanýyor. Ama hýz kazandýkça da buna paralel olarak çöküþü hýz kazanýyor. Uþaklýkta sýnýr tanýmayan iþbirlikçi Türk burjuvazisi ise, asker göndererek efendisini rahatlatmaya çalýþýyor. Ama Irak halkýnýn direniþi öyle bir hal aldý ki, emperyalist güçler, geleceksizliðin korkusuyla yatýp kalkmaya baþladý. Bu korku, emperyalist, iþgalci güçleri iyice çýkýþsýzlýða sürüklüyor. Ýstanbul’un askeri açýdan önemli yerlerinden birinde görev yapan bir askerle yaptýðýmýz sohbetten de, bu çýkýþsýzlýðýn yaný sýra iþgalci güçlerin halkýn gözünde ne derece teþhir olduðunu anlayabiliriz. Þimdi bu yaptýðýmýz sohbeti sizlere ulaþtýrýyoruz;

lerden korumak, bu savaþtan pay almak, gücünü ABD’ye ve bölgeye ispatlamak istiyor. Mücadele Birliði: Irak’a asker gönderilirse ne olur? Asker: Buna halkýn çoðu karþý. Askerde bir çok Kürt var. Kendi insanýný kendi insanýna kýrdýrmak istiyor. Ama böyle olursa bu, ailelerin tepkisini alýr. Ayaklanmalar olur. Mücadele Birliði: Bu konuda çevrenizdeki askerler ne düþünüyor? Asker: Askerlerin çoðu buna karþý. Ama gidilirse de iyi olur, diye düþünenler var. Askerlerin üzerinde büyük baskýlar var. En azýndan, özgür olurum, ne de olsa sonumuz ölüm, en azýndan orada emir-komuta olmaz, eðer rütbeliler kötü davranýrsa onu vururum, zayiat diye gösteririm, diyorlar. Mücadele Birliði: Peki seni Irak’a gönderseler gider misin? Asker: Ben gitmem. Irak’taki insanlar da bizim insanlarýmýz. Mücadele Birliði: Peki gönderseler ne yaparsýn? Asker: Biz, ABD’ye karþý savaþýrýz. Irak’taki insanlar bizim insanlarýmýz. Kendi insanlarýmýza kurþun sýkmamýz yanlýþ olur. Mücadele Birliði: Peki çocuklarý askere gidecek ailelere söylemek istediðin bir þey var mý? Asker: Kimse oðlunu askere göndermesin. Mücadele Birliði: Teþekkür ederiz.

Ýþte Erlerin Ruh Hali:

“RÜTBELÝLERÝ VURURUM”

Mücadele Birliði: ABD’nin Irak’a yönelik saldýrýlarý karþýsýnda neler düþünüyorsunuz? Asker: ABD’nin bu savaþta büyük çýkarlarý var. Bu saldýrýnýn nedenlerinin baþýnda petrol var. Bir de ABD bütün dünyaya kendi gücünü kanýtlamak istiyor. Ve Türkiye’yi iyice sömürmek istiyor. Mücadele Birliði: TC bu savaþta niçin Irak’a asker göndermek istiyor? Asker: Sýnýrda güvenliði saðlayarak kendini sýnýrdaki tehlike-

6


Y.E.Mücadele Birliði: Son dönemlerde Bulgaristan’da bir seçim oldu. Sizin aileniz kime oy verdi? Daha da geniþ ele alýrsak, son seçimler nasýl geçti. Bu konuda bir bilginiz var mý? Kadriye Demir: Ben çok iyi takip edemiyorum. Ama benim ailem sosyalist partiye oy vermiþ, daha doðrusu, onlarýn oturduðu çevrenin geneli sosyalist partiye oy vermiþ. Demiþtim ya, halk kendini geçmiþte yaþadýðý güzelliklerden dolayý sosyalizme borçlu olduðunu düþünüyor. Y.E.Mücadele Birliði: Geçmiþteki ve bugünkü Bulgaristan’ý Türkiye ile kýyaslar mýsýnýz? Kadriye Demir: Geçmiþteki Bulgaristan’ý Türkiye ile kýyaslarsak ancak ve ancak mücadele açýsýndan kýyaslayabiliriz. Yani Türkiye’deki mücadeleyi Bulgaristan’daki devrim öncesi mücadelesi ile kýyaslamak tam olarak olmasa da mümkün. Ama bir gerçeklik ki Türkiye’de mücadele etmek çok daha zor. Çünkü Bulgaristan tam köylüydü. Ama Türkiye’deki devrim dinamikleri direkt kapitalizm ile karþý karþýya. Ben sizleri biliyorum. Bazen, tv de görüyorum, nasýl bir kabullenmezlik, nasýl bir saldýrý. Hükümet kendi evlatlarýna saldýrýyor, cezaevlerinde insanlar inancý ve mücadelesi için bedenini açlýða yatýrýyor, gençlerin alanlarda kafasý gözü parçalanýyor, tecavüze uðruyor, ama bunlar görmezden geliniyor, daha doðrusu bilinçli yapýlýyor. Böyle bir çaðda böyle bir vahþet inanýlmaz! Gerçi inanýlmayacak bir þey yok, çünkü, kendi sonunu gören burjuvazi ancak saldýrýr, ama geliþmeleri engelleyemez. Dünya sosyalizme gebe ve zafere ulaþýlacaktýr. Y.E.Mücadele Birliði: Peki bugünkü Bulgaristan? Kadriye Demir: Baþtan beri söylemiþtim. Özel mülkiyet var ve bu Türkiye’de de var. Ama hayat Bulgaristan’da Türkiye’ye kýyasen daha ucuz, tabi bunu halk ve ülke ekonomisine göre deðerlendirirsek deðiþen bir þey olmaz, çünkü, halk yoksul. Ezilen her ülkede ezilendir. Þöyle belirteyim, Bulgaristan’ da eskiden yani devrim öncesi Çar vardý! Türkiye’de ise Sabancý’lar, Koç’lar var ve onun askerleri olan MGK var. Yani halk diye bir þey yok, yaþamýn gerçek hakimleri onlarmýþ gibi bir yaklaþým var. Y.E.Mücadele Birliði: Peki Bulgaristan’daki Müslüman Türkler ve hýristiyan Bulgarlar arasýndaki iliþkiyi tanýmlar mýsýnýz? Kadriye Demir: Bak bu çok önemli. Önce böyle bir soru sorduðun için teþekkür ediyorum. Çünkü böyle bir þeyin yayýnlanmasý önemli. Ýnsanlar hep yalan þeylere inandýrýlýyorlar. Mesela biz Bulgaristan’daki Türklerdeniz, hep Bulgarlar Türkleri eziyorlar diyorlardý. Bu yalan, böyle bir þey yok. Çünkü halklar arasýnda hiçbir zaman çýkar iliþkisi olmadý ki, birbirine düþmanlýðý olsun. Dini, dili, ýrký ne olursa olsun her halükarda eziliyor. Bu saldýrýlarý sistem yapýyor, yani gerçek anlamda o eziyor. Ama sosyalist sistemde böyle bir þey yoktu. Bunu sosyalizmi karalamak isteyen Türkiye ve onun müttefiki olan kapitalist ülkeler söylüyordu. Bak bununla ilgili bir þey söylemek istiyorum; geçenlerde tv izliyordum, iþte bir yerde gösteri oluyordu. Oradaki kitle “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” diye slogan atýyorlardý. Yani ben bu slogana çok kýzdým. Çünkü halklar hiçbir zaman düþman olmadý ki kardeþ olsunlar. Bunlar burjuva sistemin bir oyunu ve maalesef bazý devrimci demokrat çevreler kendine bu oyun üzerinden rol biçiyor. Y.E.Mücadele Birliði: Biz Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði diyoruz. Kadriye Demir: Evet, bu daha iyi. Eðer bir yerde ezen ve ezilen varsa, önemli olan bu halkýn kim olduðu deðil, önemli olan birlikte mücadele etmesidir. Y.E.Mücadele Birliði: Bize vakit ayýrdýðýnýz için size çok teþekkür ediyoruz. Gerçekten çok güzel konulara ýþýk tuttunuz. Umarým sizinle baþka daha güzel sohbetlerde bir araya geliriz. Kadriye Demir: Asýl ben insanlarý aydýnlatan bir görev üstlendiðiniz için sizlere teþekkür ederim. Benim için çok güzel bir sohbetti. Çok önemli ve insanlarýn bilmesi gereken sorular sordunuz. Eðer yardýmcý olduysam ne mutlu bana. Ben de sizlerle tekrar bir araya gelmek isterim. Tek dileðim verdiðiniz emekler ve ödediðiniz bedeller sonucunda bir zafer kazanýlýr ve yeniden sosyalist topluma kavuþuruz. Bütün bir mücadele döneminizde sizlere baþarýlar dilerim.

BULGARÝSTAN SOSYALÝZM ÝSTÝYOR Dünya’da geliþen son olaylarla emperyalist-kapitalist sistemin ekonomik-politik çýkmazý, kendi beraberinde sosyalizm mücadelesin de geliþtiriyor. Gün geçmiyor ki bir ülkede bir ayaklanma yaþanmasýn. Bulgaristan bu ülkelerden sadece bir tanesi. Geçmiþte sosyalizmi görmüþ, yaþamýþ olan Bulgar halký, her fýrsatta sosyalizme olan özlemini çeþitli biçimlerde açýða vuruyor. Geçtiðimiz haftalarda düzenlenen seçimler, bunun son örneði olmuþtur. Bulgar halký, rekor düzeyde düþük katýlýmla; katýlanlarýn da geçmiþin “komünist”, þimdinin “sosyalist” partisini tercih etmeleriyle, yeni Bulgar burjuvazisine gereken cevabý vermiþtir. Bulgar halkýnýn bu arayýþýný, özlemini, ruh halini ve bilinç durumunu daha iyi anlayabilmek için, Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmiþ olan Kadriye Demir’le bir söyleþi yaptýk. Y.E.Mücadele Birliði: Bulgaristan’daki yaþamý, geçmiþ ve bugün açýsýndan kýyaslar mýsýnýz? Kadriye Demir: Benim dönemimdeki yaþam, yani sosyalist yaþam çok iyiydi. Yani bir masal gibi. Benim ailem þu anda orada yaþýyor ve ben oradan biliyorum ki, Bulgaristan’ýn þu anki yaþam sistemi Türkiye’deki gibi. Özel mülkiyete geçiþ, insan yaþamýný olumsuz etkilemiþ durumda. Mesela eskiden her þey eþitti, hükümet ekonomiyi halkýn bütçesine göre belirliyordu. Þimdi ise her þey paralý ve çok pahalý. Yani yaþamak gerçektende çok zor. Y.E.Mücadele Birliði: Bulgaristan’da insanlarýn sosyalist sistemde daha mutlu olduklarý konusunda ne diyeceksiniz? Kadriye Demir: Evet, insanlar sosyalist dönemde çok daha mutluydu. Hala o özlemle yaþayan büyük bir halk tabaný var. Ama bu durum, þehirde deðiþiyor. Sosyalist sistemde çok mutlu olamayan ve þu anda kendisini özel mülkiyet sevdasýna kaptýran burjuva ve küçük burjuvalar için deðiþen bir þey yok. Çünkü iyi kötü düzenli yaþayabilecekleri paralarý var, ama yoksul olan iþçi ve köylüler için durum çok kötü. Y.E.Mücadele Birliði: Bulgaristan’daki komünistler þu anda ne yapýyor? Kadriye Demir: Bu konuda çok fazla bilgim yok. Ama her ülkede olduðu gibi Bulgaristan’da da ezen ve ezilen sýnýf olduðu için komünist hareketlerin olmasý kaçýnýlmazdýr. Y.E.Mücadele Birliði: Dimitrov adý, bugünkü Bulgar halký için ne ifade ediyor? Kadriye Demir: (Gülüyor) Aslýnda kaba bir biçimde ele alýrsak Türk halký için Atatürk neyse Bulgar halký için Dimitrov da aynýdýr. Ama sahipleniþ farklýdýr. Çünkü özümsenmiþtir. Yani dünya ülkelerindeki sosyalist yaþamý özleyen halklarýn Lenin’i özümsemesi gibi. Bulgar halký öncüsü olan Dimitrov’un onlar için yaptýðý fedakarlýðý asla unutmuyor. Y.E.Mücadele Birliði: Bulgaristan’da sosyalizmin kazanýmlarý (parasýz eðitim, saðlýk, ulaþým vb.) korunuyor mu? Kadriye Demir: Hayýr. Çünkü, tamamen özel mülkiyete geçildi. Þu an ki sistem tamamen Türkiye’deki gibi. Devlet hastaneleri var, fakat o da paralý ve rezalet. Komik, ama biz o dönemde hasta olmayý seviyorduk. Mesela hasta ol, olma, 6 ayda bir bütün branþlarda doktorlar gelip kontrol yapýyorlardý. Bu sayede bir çok hastalýk geliþmeden önleniyordu. Ama þimdi ne kontrolü, ölüm döþeðinde olsan, paran yoksa hastaneye gidemiyorsun. Çünkü her þey özel ve paralý. Y.E.Mücadele Birliði: Bulgaristan’da sosyalist partisi halkýn içinde örgütlü mü? Kadriye Demir: Son dönemlerde yapýlan çýkýþlara bakarsak evet. Aslýnda sosyalist partiye halkýn desteði iyi, çünkü, kendini onlara borçlu hissediyor.

7


DEMOKRATÝK SERHILDAN

Kapýþma Kaçýnýlmaz

Karþý-devrim cephesi açýsýndan durum hiç iç açýcý deðil. Elinde zor araçlarýndan baþka bir þey yok. Her eylemi, her giriþimi zor yoluyla bastýrmak, onda bir refleks haline geldi. Esneme yeteneði olmayan bir sistem, bundan baþka bir þey de yapamaz. Özellikle Kürt halkýnýn her istemi, her giriþimi ceza mahkemeleriyle, tutuklamalarla, polis copu ve asker dipçiðiyle karþýlanýyor. Kürt halký, yasal boþluklardan yararlanarak son derece pasif adýmlarla, “demokratik yoldan” bir giriþimde bile bulunsa, örneðin Kürtçe isim, Kürtçe eðitim gibi, devlet tam istim “bölücüler” üzerine gidiyor ve onlarý daðýtýyor! “Devlet-i ali”, yedi yaþýnda çocuklarý karakollara çekiyor, iþkencelerden geçiriyor. Yetmiyor, yasal boþluklarý kapatmak için derhal yeni yönetmelikler, kararnameler çýkarýyor. Koþullar baþka türlü hareket etmesine izin vermiyor. Bu sýkýþmýþlýðýn sonucu, karþý-devrim cephesi, her alanda saldýrýlarýný yoðunlaþtýrýyor. Kürdistan’da katliamlar, köy baskýnlarý, tutuklamalar, yasaklar ve çatýþmalar artmakta. Reformist basýn, “OHAL geri mi geliyor” telaþýna kapýldý çoktan (sanki gerçekten kaldýrýlmýþ gibi!) Bu þartlar altýnda, istensin ya da istenmesin, sa26 Ekim Gazi vaþ kendini dayatýyor. Kürt halký “yol haritalarý”yla çýkmaz bir soüç biriktirme döneminin ardýndan, yoðun kitle kaða sokuldu. Zamaný çalýndý. “Demokratik açýlýmlar” için hareketi dönemine giriyoruz. Toplumun geniþ beklentiye sürüklendi. Kýrýntýlar peþinde iz sürmeye yöneltilkesimleri birbirinden baðýmsýz, irili-ufaklý parçalar halinde harekete geçmeye baþladý. Birbirinden baðým- di. Ama her giriþim, her adým, düþmanla arasýndaki gerginlisýz eylemler oluþu, güçsüzlüðün deðil, güçlenen bir hareketin ði arttýrmaktan öte bir sonuç yaratmadý. Girilen yol, “demokgöstergesidir. Bu, harekete yol açan nedenlerin yoðunluðunu, ratik serhýldan” yönelimi, Kürt halkýna özlemini duyduðu özhareketin köklü nedenlere dayandýðýný kanýtlýyor. Bu yüzden gürlükleri getirmedi. Ne de üzerindeki baskýlar hafifledi. eðilim, daha büyük kitle eylemlerine, genel kitle hareketine Devlet tank-top siyasetine, imha ve yok sayma adýmlarýna aralýksýz devam etti. Dahasý, Kürt halkýnýn fiili olarak kazandoðrudur. Dönemin karakterine uygun olarak, çok çeþitli eylem bi- dýðý kýsmi haklara bile saldýrmaktan geri durmadý. 1999’dan çimleri çýkýyor ortaya. En pasif eylemlerden silahlý çatýþma- bu yana örgütlü bir vaziyette devam eden savaþ boyutlanmalara, barýþçý gösterilerden grevlere, basýn açýklamalarýndan ya baþladý. hukuki araçlara… pek çok araç bir arada, ayný dönemde kullanýlýyor. Tek baþýna bu durum bile, toplumun çok geniþ keSavaþ Derinleþiyor simlerinin hemen her sýnýf ve katmanýn harekete geçtiðinin aKADEK, ne sosyalizmi inkar anlayýþýyla, ne Leninist çýk kanýtýdýr. Öte yandan hemen her eylem, hýzla kendini aþý- örgütlenme modelini toptan reddediþiyle, ne de silahlý serhýlyor. Doðrudan devletle çatýþmaya dönüþüyor. En pasif ey- dana sýrt dönmesiyle bir sonuç elde edebildi. Dört yýldýr çelemler bile, kýsa sürede sert kapýþmanýn ilk adýmýný teþkil e- þitli biçimlere bürünen “demokratik cumhuriyet” projesinin diyor. Türk devletinden görebildiði tek karþýlýk baskýdýr, terördür,

SÝLAHLI AYAKLANMAYA DÖNÜÞECEKTÝR!

G

8


iþkencedir, aðýrlaþtýrýlmýþ ceza yasalarýdýr, cinayetlerdir… Ve bu karþýlýk, KADEK’in ara sýra yaptýðý sert çýkýþlar ve tehditlerle de azalmýþ deðil. Ýzlenen politikanýn geleceksizliði, baþarýsýzlýðý dört yýlýn deneyimleriyle sabittir. Kürt halkýna gelince… O, bu süreci yaþamak, sonuçlarý pratikte görmek zorundaydý. Devrimci içgüdülerine raðmen, bunca yýllýk savaþýyla ona çok þeyler kazandýrmýþ olana ulusal baðlýlýðýný sürdürdü. Bu durum çok normaldi, çünkü çok þey verilenden çok þey istenir. Fakat zaman içinde bu baðlýlýk, devrimci olmayan araç ve yöntemlere güvensizlik, ilgisizlik duygularýnýn ortaya çýkmasýný engelleyemedi. Kürt halký, önderlerinin çizdiði yolu bir de kendi yaþamlarýnda sýnadý. Girdiði yolun nereye çýktýðýný pratikte gördü. Ve her adýmda, bu politikalarla arasýndaki makas açýlmaya baþladý. Bunun en açýk kanýtlarýndan biri, “demokratik talepli” eylemlerde bile zor araçlarýna baþvurmasý, eylemlerini çatýþmalý tarzda gerçekleþtirmesidir. Bu çatýþmalarýn bir ayaðý devletin saldýrgan tutumundan kaynaklanýyorsa, diðer ayaðý Kürt halkýnýn devrimci ruhundan besleniyor. Kürt halkýnýn bu devrimci ruhu, halk hareketi düzeyine ulaþmýþ olan bir mücadelenin, düzen içi kulvara hapsedilmesinin önünde en temel engel durumunda. Ulusal önderliði kendi iradesine raðmen siyasal arenada mücadeleye zorlayan bir durum bu. Bir yanda devletin yoðunlaþan saldýrýlarý; diðer yanda Kürt halkýnýn dizginlenemeyen devrimci coþkusu; bu koþullarda düzen içi bir çözüm, reformist bir mücadele hattý, GandiciMandelacý bir çizgi mümkün deðil. Bu yüzden, bir yandan son derece reformist, geri bir mücadele çizgisi izlemeye çalýþýrken, bir yandan da askeri eylemler gerçekleþtiriliyor. Bir yandan Kürtçe isim için mahkemeler zorlanýrken, diðer yandan Kürdistan’da askeri helikopterler düþürülüyor. Artýk her gösteri, küçük çaplý savaþ görünümüne bürünüyor. Gençlik, özellikle metropollerde gerçekleþtirdiði eylemlerde, militan savaþçý yönünü gözler önüne seriyor. Kürt halký adým adým sert kapýþmalara doðru yol alýyor. Koþullar Kürt halkýný özgürlük için savaþý yükseltmeye zorluyor. Burjuvaziyle ve onun faþist devletiyle Kürt halkýný barýþtýrma, uzlaþtýrma seraplarý, kim ne söylerse söylesin, daðýlmaya baþladý bile. Yaþam, her tür teorinin ötesinde, kendi hükmünü dayatýyor. Halk hareketi savaþ çizgisine oturacak, “demokratik serhýldan”, silahlý halk ayaklanmasýna dönüþecektir. Bu yönelime aykýrý politikalar iflas etmeye mahkumdur.

“Çocuklarýmýzdan Utanmak Ýstemiyorsak...” Merhaba yoldaþlar, Ben, 12 Eylül Askeri faþist diktatörlüðünde kýyýma uðramýþ yüzlerce devrimciden biriyim. Ekonomik ve saðlýk sorunlarým nedeniyle siyasi çalýþmalardan uzak kaldým. Kendimi geliþtirmek, çevreme çocuklarýma yararlý olmak için uðraþtým. Örgütlü deðildim. Bir kadýnýn; erkek egemen bir toplumda iki kez sömürülüyor olduðunu, kurtuluþun, emeðin kurtuluþu ile mümkün olacaðýný biliyordum. Çevremdeki insanlarý gözlemliyorum. Büyük bir bunalýmýn eþiðindeler. Bunu ya þükredip sineye çekerek ya da ruhsal bozukluklarýný kendilerine yönlendirerek yaþýyorlar. Uzun süredir derginizi okuyorum. Sistemdeki bozukluklarý yorumlamak yerine onu deðiþtirmek gerektiðini anlatýyordum. Mücadele Birliðini okuduðumda görüþlerimi yansýttýðýný gördüm. Tabii unuttuklarýmý, bilmediklerimi öðrendim, öðreniyorum. Çoðu anne-baba çocuklarýný siyasetten uzak tutarak onlarý tehlikeden uzaklaþtýrdýklarýný sanýrlar. Bilinçli saðlam karakterli insan, sýnýf bilinci almýþ örgütlü insandýr. Yalnýz kalan insanlar kýsa zamanda bunalýmdan etkilenecek, þiddeti çevresine, kendine yönlendirecektir. Aydýn anne-babalarýn bu konuda duyarlý olmalarý gerekmektedir. Emperyalist-kapitalist sistemin çöküþündeki krizlerden insanlýðýn acýlarýný, cehaletini trajik bir kader olarak yansýtan bakýþ açýsýndan sýyrýlýp komitelerde yer almalýlar, örgütlenmeliler. Kendilerini 68-78 kuþaðý olarak tanýtan aydýn insanlarýmýz “biz devrim yapamadýk bundan sonra olmaz” türünden söylemleriyle kendilerini haklý gösterip geleceðe çelme takmaya çalýþýyorlar. Aslýnda nasýl hatalý bir konuþma yaptýklarýný düþünürlerse bulacaklardýr. Bu söylemler kimin iþine yarar, kime yarar saðlar? Örgütlenmenin önemini bilen gençliðin yanýnda yer almalýyýz. Geçmiþte yapýlan ya da yapýlmasý gerekenleri anlatýp bedenini dinlendirip kendini çürümeye terk edenler! “Gelecekte neler yapýlmalý, yapýlmayan nedir?” diye düþünmeli ve harekete geçmelidir. Mücadelede yenilgi baþarýya yakýnlaþtýrýr. Laf üretmekle baþarý yakalanamaz. Çocuklarýmýzdan utanmak istemiyorsak aydýnlattýklarý yolda yerimizi alalým. Olaylarý oluruna býrakmayalým, ona biz yön verelim. YA DEVRÝM YA ÖLÜM Mücadele Birliði Okuru/ÝZMÝR

9


“ BOLÝVYA

gellemelere karþýn oylarýn %20’sini almayý baþarmýþtý. Kimin baþkan olacaðýna ise, kongrede yapýlan seçimle karar verilecekti. MAS’ý destekleyenler ve yoksullar, “baþkan olabiliriz” diye kampanya düzenlemiþlerdi. Ama ABD yine devreye girip, diðer partiler üzerinde baský yaparak kaçaðýn devlet baþkaný seçilmesini saðlamýþlardý 30 Haziran 2002’de. Ayaklanan, bedel ödeyen Bolivyalý emekçiler olmuþ, ama devlet baþkanlýðýný bile alamamýþlar; yine 200 kan emici ve ABD’nin adamý baþkan olmuþtur. O gün, MAS üyesi kongre salonundan þöyle seslenir: “Oylamayý kaybettik ama kavgayý deðil... tuvalete gitmek için bile bizden izin isteyecekler. Biz kongreye sadece protesto getirmedik. Taleplerimiz var ve kongrede nasýl adým atacaðýmýzý biliyoruz. Þimdi bize saygý duymak zorundalar, çünkü biz bunu istiyoruz...” Evet, Bolivya’da MAS oylamayý kaybetmiþti ama halk kavgayý kaybetmemiþti. 1,5 yýl sürekli çatýþmalarla geçti. Halk yaþamýný ve geleceðini sokaklarda savunmaya devam etti. Ve sonunda yüzü aþkýn insanýn ölümüyle sonuçlanan isyanýyla, bir baþkaný daha ABD’ye yolladý. Latinlerde toplumsal devrim kendini güçlü bir þekilde dayatýyor. Kendine bir çýkýþ yolu arýyor. Bu arayýþ kendini sýk sýk kitle ayaklanmalarý þeklinde dýþa vuruyor. Ne var ki, bu ayaklanmalar sadece hükümet deðiþikliði yarattýðý, kapitalist toplumu ve onun devletini parçalayýp daðýtmadýðý ve yeni bir toplumsal sistemin inþasýna yönelmediði için sonuca ulaþamýyor. Kuþkusuz, bu kadar sýk ve yoðun oluþu, toplumsal devrimin de yolunu açacaktýr. Nasýl ve hangi biçimde olacaðýný yaþam gösterecek... ama mutlaka olacak olan budur. Köhnemiþ düzen, daha fazla varlýðýný sürdüremez. Bolivya’da yaþananlar ise daha anlamlýdýr. Bolivyalý emekçiler, Che’ye karþý tüm dünya halklarýndan daha fazla sorumlulukla yükümlüdür. Che, tüm Latin Amerika’nýn ve dünya halklarýnýn yüreði, coþkusu, yeni bir dünya kurma heyecaný olsa da; Bolivya için daha özel anlam taþýr. Onu, zamanýnda yeteri kadar sahiplenemediler. CIA, Bolivya daðlarýnda ona bu kadar kolay ulaþamamalý, o insanlýk sevgisi ile dolu yürek, Latin Devrimi’ne tanýk ve öncü olmalýydý. Bolivya halký zamanla eksikliðini anladý ve hatta, onu yüceltmek adýna aziz bile ilan etti. Ama, Che’ye olan görevlerini ancak; onun yürüdüðü yoldan giderek, bir devrimle, Latinlere önderlik eden bir devrimle yerine getirebilirler. Bunun için, her seferinde kanlarý ve canlarýyla iþgal ettikleri sokaklardan, iktidarý yine burjuvaziye býrakmýþ olarak dönmeye son vermeliler. Kendi gelecekleri ve Che için. 200 sömürücü ailenin elinde kala kala bir ordu kaldý. Ki o da güçsüz. Bu her halinden belli. Aymaralar, Bolivya’nýn üçte ikisini oluþturan ve yaþamdan kovulan bu halk, son yýl-

GÜNLÜÐÜ ” nde ÞANLI SAYFALAR

Dünya durulmuyor. Latinler ise hiç! Bolivya’da yaþanan halk ayaklanmasý sonucu, devlet baþkaný ailesi ile birlikte soluðu ABD’de aldý. Oysa baþkan olalý daha 1,5 yýl bile olmamýþtý. O zaman, yine Bolivya halký sokaklara dökülmüþ ve yaþanan bir dizi geliþmenin sonucunda seçimlere gidilmiþti. Lozada’yý baþkanlýða taþýyan geliþmelerx ayný zamanda onun sonunun da habercisiydi. ABD’ye kaçan baþkan, Bolivya’nýn kanýný emen 200 ailenin bir üyesi ve 1993-1997 arasýnda da baþkanlýk yapmýþ bir burjuva. 2002 Haziran’ýnda seçimler yapýldýðýndax 200 ailenin ve ABD’nin tam desteðine raðmen oylarýn sadece %22’sini alabilmiþti. Sosyalizm Hareketi (MAS) ise, tüm en-

10


larda toprak iþgallerini arttýrdýlar. Bizzat, kaçak baþkanýn akrabalarýna ait büyük çiftliklerden dördünü de iþgal ettiler. Ama ordu etkin bir önlem alamýyor... Ordu egemen olsaydý, bu 200 kene, ordusuyla bu topraklarýný çoktan geri almýþ olurdu. Ordunun güçsüzlüðü son ayaklanmada bir kez daha ortaya çýktý. Kaçak baþkan orduyu yardýma çaðýrdý. Katliam baþladý... onlarca insanýnýn ölümü, ayaklanmanýn yerel önderlerinin öne çýkýþý, halka kurþun sýkmayan askerler... Ama sonuç ortada. Ve ordu, kendini kurtarmak için yatýþtýrýcý baþkanýn aðzýndan aceleyle açýklama yapýyor þimdi: “Ölümlerin sorumlusu siyasilerdir. Orduyu göreve onlar çaðýrdý ve mecbur kaldýk”! Gücü karþýsýnda çaresiz kaldýðý halka, “bu iþte benim bir günahým yok” demeye çalýþýyor. Bu hale gelmiþ bir ordunun gücünden söz edilebilir mi? Öyleyse Che’nin baþlattýðý yürüyüþü tamamlamanýn, halkýn arzularýný yerine getirmenin önünde ne engel olabilir? Cesaretsizlikten baþka!.. Son ayaklanmadan sonra MAS açýklýyor: “Daha önce beþ kere bir þey kazanamadan yerimize oturduk. Umarýz ki, þimdi her þey deðiþecek ve Mesa (yatýþtýrýcý baþkan), ABD’nin emperyalist çýkarlarýna kul olmayacaktýr.” Bu ayaklanmadan bir süre önce, Bolivya Ýþçi ve Köylü Sendikalarý Konfederasyonu ise bir bildiri yayýnlayarak; “...onurlu Bolivyalýlar arasýnda yeni bir toplumsal sözleþme yapýlmasý amacýyla; bir kurucu meclis oluþturulmasý” çaðrýsý yapmýþ ve baþkanýn istifasýný istemiþti. 1,5 yýl önceye göre daha fazla yol alýnmýþ kuþkusuz. Sokaða çýkýp baþkaný devirmenin bir çare olmadýðý anlaþýlmýþ ve “tuvalete gitmek için bile bizden izin isteyecekler” sözüne uygun olarak sokaklar terk edilmemiþ. Ama halen, iktidarý (sadece baþkanlýðý deðil, gerçek iktidarý), ellerine alýrlarsa, ellerinde tutup tutamayacaklarý endiþesini yaþadýklarý görülüyor. ABD’nin müdahalesinden korkuluyor. Oysa, yerli halk, kanýyla cesaretini ortaya koyuyor. Halkýn gücüne inanç, zafer için yetip de artacak bile. Ýþçilerin, emekçilerin, köylülerin sömürücülerin iktidarýný devirmekle kalmayýp, kendi iktidarlarýný kurabileceklerine, yönetebileceklerine ve koruyabileceklerine güvenmenin zamaný gelmedi mi? Sandinistlerin Nikaragua’da yapmaktan korktuðu þeyi, Kolombiya’da FARC’ýn atmaktan uzak durduðu adýmý neden Bolivyalý emekçiler atmasýn? Neden bunun mümkün olduðunu göstermesinler? Gösterebilirler, üstelik sadece Latinlere deðil, tüm dünyaya gösterebilirler. Tüm dünyada ayaklanma halinde olan emekçi sýnýflarýn, böylesi bir ön açýcýlýða, örneðe büyük bir ihtiyacý var. Ýlk örneði, onlarca örnek izleyecek. Bolivya halký, tarihi kanla yazmanýn amacýnýn sadece muhalefet etmek, hatta, sadece yýkmak da olmadýðýný; iktidarý alarak, sokaktaki insanlarýn da toplumu yönetebileceðini göstermelidir. Eðer hareketin önderleri bunun yolunu açmazsa, halk açacaktýr. Buna hiç þüphe yok. Bolivya halký, bu güçte olduðunu gösterdi. Tüm dünyada emperyalizmin ve iþbirlikçilerinin güçlü olduðuna dair inanca büyük darbeler vuruluyor. Her gün,

dünyanýn dört bir köþesinde eylem halinde olan onbinler, emperyalist-kapitalist sistemin çöküþünü ilan ediyorlar. Tüm bu yaþananlara raðmen, emperyalizmden medet umanlar, sistemin gücü üzerine ahkam kesenler; olsa olsa yüreðini satmýþlar olabilir. Onlar da, çöken kapitalist sistemin yýkýntýlarý altýnda kalmaya mahkumdur. Artýk, sosyalizmin egemenliðini açýkça ilan etme vakti. Bolivyalý emekçiler, sosyalizmin egemenlik yüzyýlýný açýkça ilan etmeliler ve harekete geçmeliler. Bunun için, topraklarýný kanýyla sulayan Che’ye bakmalarý yeter. Che’nin yaratýcýlarýndan olduðu Küba, proletaryanýn önderliðindeki emekçi sýnýflarýn iktidarda, sosyalist kuruculuk altýnda ne harikalar yaratabileceðinin canlý kanýtý olarak yanýbaþlarýnda duruyor. Brezilya, Arjantin, Venezuella’da dalgalanan Che bayraklarý ve ayaklanmalar, Sosyalist Latin Amerika’nýn her zamankinden daha yakýn olduðunu müjdeliyor. Türkiye ve K.Kürdistan halklarý da Bolivya’da yaþananlardan öðrenmelidir. Emperyalizm ve iþbirlikçilerinin faþist diktatörlüðü altýnda inim inim inleyen halklarýmýz; kýrýntýlar elde etmek ve yaþamak uðruna aþaðýlanmaya son vermek için, Bolivya halkýna, ABD’nin dibindeki on milyonluk bu yoksul halkýn savaþýna bakmalýdýr. Onlar, yaþamlarýna ve geleceklerine sahip olmak için savaþýyorlar ve bedel ödüyorlar. Emekçi sýnýflarýn savaþmadan ve bedel ödemeden yaþamlarýný kendi ellerine almalarý mümkün deðildir. Geride býraktýðýmýz 30 yýl, bunun ispatýdýr. Emekçi sýnýflar ne zaman savaþý büyüttüyse, yaþamlarýna ve geleceklerine o kadar umutla bakar hale gelmiþlerdir. Bugüne ve geleceðe güvenle bakabilmenin ilk þartý buysa, ikinci þartý da, ödenen bedellerin yeni bir toplumsal sistemle, yani sosyalizmle taçlandýrýlmasýdýr. Bizde de bu, en az dünyanýn herhangi bir yerinde olduðu kadar günceldir. Yeter ki, Nikaragua’da, Kolombiya’da, Bolivya’da vb. yapýlan hatadan; iktidarý alma cesaretini sergileyememekten uzak durulsun. Yeter ki, iktidarý almayý deðil de aþýrý muhalefet olmayý vaazeden ortalama solun barikatlarý aþýlsýn. Yeter ki, Leninistler devrimci taktikleriyle kitlelere gidip iþe giriþilsin... her þey ardýndan gelecektir. Yüzyýlýmýzýn sosyalizmin egemenlik yüzyýlý olacaðýna inanmayan halen varsa, biraz halklara kulak versin. Ve daha fazla cesaretle ileri atýlsýn...

11


Üretimden Koparýlan PROLETARYA DEVRÝME YÜRÜYOR Enflasyon düþüyor, döviz sabit kalýyor, piyasa canlanýyor, beklentiler iyileþiyor, burjuva cephede püfür püfür bahar havasý eserken, yelkenlerini doldurmuþ koca bir gemi, tüm limanýn sessizliðini bozmak üzere istim alýyor. Ýþçi sýnýfý hareketinden bahsediyoruz. “Ekonomi týkýrýnda” þarkýlarýnýn kulaklarý týrmaladýðý bir zamanda, meðer koca köstebek topraðý kazmaya devam ediyormuþ. Ýþçi sýnýfý her yerde eyleme geçti, sokaklar ve fabrika kapýlarý ýsýnýyor. Bu kez eylem, en büyük fabrikalardan yayýlýyor. Tekel, Beykoz Deri, Tüpraþ, Sümerbank, Paþabahçe ve irili ufaklý onlarca fabrikada, atölyede sürüyor. Ýþçi sýnýfý 1 Aralýk 2000’den bu yana, diðer yýllara göre daha düzgün bir dönem geçirmiþtir. 1Aralýk eyleminde yüz bin iþçi vardý ve burjuva sendikacýlarýn barikatlarý aþýlmýþtý. Bu büyük eylemin ertesinde, tüm toplumu sarsan büyük ekonomik ve siyasi olaylar meydana geldi. 2001 Nisan krizi, cezaevleri operasyonlarý, küçük esnafýn yüz binler halinde ayaða kalkmasý, yoksul ve küçük köylülüðün yaygýn eylemleri tam da iþçi sýnýfýnýn bu durgun dönemlerinde ortaya çýkmýþtý. Peki ama, toplumun öncüsü bir sýnýf, kendi dýþýndaki emekçiler ayaktayken, neden sessiz kalmýþtý ve neden þimdi harekete geçti?!

Üretmek Ýstiyorum Son dört yýlýn ardý ardýna gelen büyük ekonomik yýkýmlarý, iþçi sýnýfýnda büyük bir kan kaybýna yol açtý. Önce küçük atölyeler kapandý, yüzbinlerce iþsiz sokaða atýldý. Sonra daha büyük alanlara sýra geldi. Ýkinci dalga, þiddetini bir anda deðil, sürece yayýlmýþ olarak gösterdi. Bütün bu sarsýcý krizler esnasýnda, sýnýfýn en ileri, en bilinçli unsurlarý, sürekli hareketlilik ve arayýþ içinde olsalar da, geniþ iþçi kesimlerini harekete geçiremediler. Bunun nesnel zeminlere dayanan bir çok nedeni vardý. Birincisi, iþsizlik tüm iþçi kitlesinin elini kolunu baðlayan bir zincir durumuna geldi. Çalýþabilenler, hala bir iþi olanlar, kendilerini diðerlerinin yanýnda þanslý görüyorlardý. Yine de gelecek karanlýktý ama her sýradan birey gibi, iþçiler de kaybedecek bir þeyin olmadýðý bir noktaya dek gerileyip,

12

direnmeyi seçtiler. Sessiz kalýrlarsa, en azýndan iþlerini kaybetmeyeceklerini düþündüler. Ancak, hiçbir þey bekledikleri gibi olmadý. Artýk iþsizlik, yalnýzca derin kriz dönemlerinin deðil, her dönemin bir tehlikesi haline dönüþtü. Ýþçi sýnýfýnýn, bu beklentiye girmiþ en geniþ kesimleri için, artýk “kaçacak delik” kalmadý. Ýþsizlik her yandan bir saðanak gibi yaðýyor. Özelleþtirmelerle, taþeronlaþtýrmalarla, sefalet ücretlerinin dayanýlmazlýðýyla, aþýrý çalýþmayla, iþçileri canýndan bezdiren bir cendere kuruluyor. Bu durumda iþçi ne yapacak? Devrimci eylem arayýþlarýna giriþmekten baþka ne yapabilir? Paþabahçe Beykoz Fabrikasýnýn kapanýþý ve iþçilerin karþýlaþtýklarý, tüm sýnýf için bir ders oldu. Burada iþçiler sendikanýn oyununa geldiler ve fabrikanýn kapanmasýna izin verdiler. Þimdi bütün Paþabahçe iþçileri, sefaletin pençesinde kývranýyor. Artýk, iþçi sýnýfýnýn “tuzu kuru” kesimi, geleceklerini deðil, bugünlerini tehlikede görüyor. Bütün bu olanlarýn þu ya da bu hükümetin güncel politikalarýyla bir ilgisi yok. Konu ne güncel olacak kadar gelip geçicidir, ne de siyasi bir tercih sorunu. Kapitalizmin iþleyiþ yasalarý bütün bu sonuçlarý doðuran esas nedendir. Kapitalizmin temelinde, iþçi sýnýfýnýn üretim araçlarýndan yoksun oluþu, karþýlýðýnda ise tüm üretim araçlarýnýn gittikçe daha az elde toplanmasý olgularý vardýr. Kapitalizm ister bunalým ve krizler içinde debelensin, isterse iþlerini týkýrýnda yürütüp büyük karlar elde edilsin, toplumu mülksüzler ve servet sahipleri olarak ikiye ayýran bu eðilim asla durdurulamaz. Kapitalizmin baþarýlarý da iþçi sýnýfýný üretim araçlarýndan uzaklaþtýrýr, baþarýsýzlýðý da… Sümerbank iþçileri, eylem alanýnda “Üretmek Ýstiyoruz” yazýlý giysilerle en öndeydiler. Sermayenin yoðunlaþmasý ve merkezileþmesi, iþçiyi üretimden kopartýyor. Ýþçi üretemez duruma geliyor. Bir yandan üretici güçlerin sürekli geliþimi, öte yandan üretimin temelinin ortadan kalkmasý, burjuva sýnýfýn en lanetli çeliþkisidir. Burjuvazi, üretim araçlarýyla emek-gücünü üretim sürecinde bir araya getirerek sömürü elde edebilir. Oysa, geliþen üretim araçlarý, sürekli geniþleyen sabit yatýrýmlar, eskisinden çok daha az miktarda emek-gü-


cüne gereksinim duyuyor. Baþka bir ifadeyle, ayný miktar emek-gücü, eskisinden çok daha fazla üretim araçlarýný harekete geçirebiliyor. Sosyalizm bu çeliþkiyi emeðin çalýþma saatlerini sürekli azaltarak kolayca çözümleyebilir, kapitalist, çalýþma saatinin kýsalmasýna her zaman direnir. Çünkü sömürünün ölçüsü, emek saatinin uzunluðuyla doðru orantýlýdýr. Bu nedenle kapitalist, karýný düþürmemek için, gittikçe daha fazla sayýda iþçiyi kapý önüne koymak zorunda kalýr. Tüm emperyalist-kapitalist sistem için geçerli olan bu süreç, baðýmlý ülkeler için daha hýzlý iþliyor. Çünkü buralarda emperyalist sermayenin egemenliði var. Emperyalist sermayenin birikim ve yoðunlaþma hýzý çok daha fazla oluyor. Bunun sonucunda ortaya çýkan iþsizlik, tüm ücretlerin gözle görülür ve dramatik bir þekilde düþüþüne neden oluyor. Ýþsizlik, çalýþanlarýn ücretlerini her zaman aþaðýya doðru çeker.

Ýþçi Sýnýfýnýn Ýç Savaþý Ücretlerin düþmesi, iþsizlik, saðlýk sigortasýnýn ve diðer haklarýn ortadan hýzla kaldýrýlýþý, iþçi sýnýfýný öfkeye sürükledi. Baþka türlüsünü beklemek, iþçi sýnýfý hakkýnda hiçbir þey bilmemek demektir. Dahasý var. Bu öfke, sanýldýðý gibi sönüp gidecek olan bir ateþ deðildir. Marx, en sýradan bir taleple bile, iþçi sýnýfýnýn uzun iç savaþlar yürütme kapasitesine, inadýna ve karakter saðlamlýðýna sahip olduðunu düþünürdü. Marx’ýn, yaþamýn devrimci diyalektiðine uygun bu düþüncesi, þimdi doðrulanýyor. Türkiye ve Kürdistan iþçi sýnýfý, en sýradan taleplerinde bile, burjuva diktatörlüðün iç savaþ aygýtlarýyla karþýlaþýyor. Burjuvazi, gün geçtikçe daha fazla emek gücünü üretimin dýþýna itmek zorunda kalýyor. Ýþçiler ise açlýktan ölmek anlamýna gelen bu duruma karþý en sert karþýlýðý vermek üzere harekete geçiyorlar. Bütün üretim araçlarýnýn sermaye niteliði kazandýðý ve tekellerde merkezileþip yoðunlaþtýðý bir aþamada emek gücünü bile satamayan bir iþçi ne yapmalý? Artýk böyle bir aþamaya varýlmýþsa, emekçilerin önündeki tek seçenek, sürekli uzaklaþtýrýldýðý üretim araçlarýna el koymaktýr. Emekçiler, üretme koþullarýný yeniden elde edebilmek için, bu koþullarý tümüyle burjuva sýnýfýn elinden koparýp almak zorundalar. Kýsacasý, iþçi sýnýfý ve emekçilerin önündeki tek çözüm, toplumsal devrimdir. Sürecin ana karakteri bu yönde olduðu için, iþçilerle burjuvalar arasýnda, en sýradan görünen istemler konusunda bile, çok þiddetli, uzun mücadeleler yaþanýyor. Bu þiddet, iç savaþý besliyor ve yükseltiyor. Bu durumu içgüdüleriyle fark

eden iþçiler, önlerindeki bütün engelleri aþacak örgütlenmelere, komitelere doðru yönelim gösteriyorlar. Artýk emekçiler kendi kaderlerini tümüyle kendi ellerine almak istiyorlar. Ýþçilerin bu þiddet dolu savaþýnda, en büyük düþmanlarýndan biri, burjuva sendikacýlýktýr. Hareket, burjuva sendikacýlarý aþarak, onlarý ezerek ilerliyor. Kimi zaman onlara karþý da þiddet kullanmaktan çekinmiyorlar. Reformist ve oportünist örgütler de iþçi sýnýfýnýn önündeki engellerden biridir. Onlar, iþçi sýnýfýnýn bugünkü mücadelesine, en dar çerçeveden bakýyorlar. Hareketi, basit bir “ekmek davasý”na, sendikalaþma sýnýrýna hapsetmeye çalýþýyorlar. Ýþçilere, çeliþkilerin derinliðini, toplumsal devrimin kaçýnýlmazlýðýný kavratmaktan çok uzaklar. Ýþçi sýnýfý, bu yalpalayan, dar kafalý unsurlarý da aþacaktýr. Burjuva sendikacýlarýn ve onlarýn yaptýðýný devrimci sözlerin süsüyle tekrarlamaktan öteye gitmeyen oportünistlerin tüm engelleme çabalarýna raðmen, iþçi sýnýfý hareketi, toplumsal bir devrimle sonuçlanacak bir iç savaþ yolunu tutmuþtur. Bugün iþçilerin taleplerindeki gerilik hiç kimseyi yanýltmamalýdýr. Devrim, kimin ne için hangi hedefle harekete geçtiðine deðil, o hareketin hangi derin çeliþkiler üzerinde yükseldiðine baðlýdýr.

13


Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! REMZÝ AYDIN ÖLÜM ORUCU EYLEMÝNÝN 140. GÜNÜNDE Sermaye sýnýfýnýn ve onun faþist devletinin devrimci, komünist tutsaklara saldýrýsý yeni infaz yasalarýyla sürüyor. Zindanlarda yýllarý bulan Ölüm Orucu eylemi de sürüyor. TKEP/Leninist davasýndan Remzi Aydýn, bulunduðu Tekirdað F Tipi zindanýnda Ölüm Orucu eylemini büyük bir kararlýlýkla ve zaferin er ya da geç devrimin olacaðýný bilerek sürdürüyor. Bugüne kadar devlet, eylemi kýrabilmek, devrimci ve komünist tutsaklarý teslim alabilmek için denemedik yol býrakmadý. Her türlü saldýrýyý, devrimci iradenin çelikten gücüyle alt etmeyi bilen tutsaklar, yýllardýr yüzlerce insanýn ölümsüzleþmesine, yüzlercesinin sakat kalmasýna raðmen geri durmadýlar. Leninist tutsaklar, bugüne kadar tarihe leninistçe ad koyabilmek için yürüdüler. Murat gibi, Sibel gibi, Aysun gibi yüreklerimizin en genç yerlerini ölümle tanýþtýrdýk ama ne bu

zindanlarý bir gün yýkacaðýmýza olan inancýmýz eksildi ne de devrimle tekelci kapitalizmi en küçük hücresine kadar parçalayacaðýmýza olan inancýmýz… Devrim yenilmez bir güce ulaþtýðý için biz de yenilmez bir güce ulaþtýk. Bizim irademiz çelikleþtiði için, devrimin gücü de çelikleþti. 12 Kasým 2003 itibarýyla 140. gününde olan Remzi Aydýn, Ölüm Orucu’nun ilerleyen bu günlerinde karþýsýnda “çocuklarý, hürriyeti ve ümidi öldürmek isteyen bir ordu” olduðunu biliyor. Saðlýk durumu her þeye raðmen iyi olan Remzi Aydýn, ilk günkü moralini ve coþkusunu koruyor. O, hiçbir gücün komünist iradeyi teslim alamayacaðýný göstererek, tarihe leninistçe ad koyarak büyük yürüyüþümüzü sürdürüyor. Onu alnýndaki kýzýl banttan öpüyoruz. Leninist Tutsaklar

“ÝNSAN ONURUNU YOKSAYAN HÝÇ BÝR ÝNFAZ REJÝMÝ KABUL EDÝLEMEZ” Çaðdaþ Hukukçular Derneði (ÇHD)’den avukat Hakan Karadað ile, yeni Ýnfaz Yasasý, F tipleri süreci ve devrimci tutsaklara yapýlan katliamlar üzerine röportaj yaptýk. Yerimizin darlýðýndan ötürü bu röportajý kýsaltarak yayýnlýyoruz. Mücadele Birliði: Yeni Ýnfaz Yasa Tasarýsýnýn içeriði hakkýnda bilgi verebilir misiniz? Hakan Karadað: Öncelikle bir düzeltme yaparak sorunuzu cevaplandýrayým.Tasarý halindeki Ýnfaz Yasasýna yeni sýfatýný yakýþtýrmak doðru deðil. Zira incelendiðinde görülecek ki tasarýnýn stratejik olarak yeni bir rejimi önerdiðinden bahsedilemez.Yani yeni bir statü ortaya koymuyor. Esas olarak bugüne kadarki fiili, yasadýþý, hukuksuz bir biçimde yapýlanlar bir forma kavuþuyor ve buna da standardizasyon denilebilir. Artýk sakat býrakma, kol bacak koparma, kiþiliksizleþtirme ve katliamýn da bir standardý olacak. Bu anlamda tasarýda yer alan tek tip elbise, zorunlu çalýþma, þartla salýverme usulü, sýnýflandýrma, disiplin suçlarý ve cezalarý gibi yeni görünen düzenlemelere ise yabancý deðiliz. Ancak iyileþtirme, bireyselleþtirme, gençlik cezaevi, yatma

14

planýna uymamak, sessiz direniþ, þartlý salýverilmenin geri býrakýlmasý, oturduðu yerde infaz kararý, elektronik alete baðlanma kararý adlî kontrol gibi tasarýda yer alan kimi kavram ve deyimlemeler dikkat çekici. Mücadele Birliði: Bu ya da buna benzer yasalarýn baþka örnekleri, þu anda uygulanan bir ülke var mý? Hakan Karadað: Tesadüf deðil. Ýlginç bir örtüþme var burada. Burada ben soru sorayým.Vereceðiniz cevap sorunuzun cevabý da olacaktýr.TC hangi ülkelerle iþbirliði yapýp Irak’ta Ortadoðu’nun kardeþ halklarýnýn kanýný dökmeye hazýrlanýyor ve hevesleniyorsa bu ve buna benzer uygulamalar bu ülkelerde var.Yani ABD ve Ýngiltere. Üstelik tasarýnýn gerekçe bölümünde bu husus açýklýkla belirtilmiþ. Ýngiltere ceza infaz sisteminden örneklemelere yer verilmiþ. Ancak bu sistemin zenginleþtirilmiþ biçimi ABD’nde uygulanmaktadýr. Bu örtüþmenin belirtilmesi dýþýnda ayrýca bizim açýmýzdan bu sorunun cevabýnýn aranmasýnýn pratik bir deðeri de yoktur. Mücadele Birliði: 19 Aralýk 2000 tarihinde uygulanmaya konulan F tipi cezaevleriyle devlet amaçladýðý þeyleri gerçekleþtiremediði için mi D tipi cezaevleri ve bu yeni Ýnfaz Yasa ta-


sarýsýný gündeme getirdi? Hakan Karadað: Burada hayli uzun bir cevap vermek gerekir. Siyasi iktidarýn ekonomi-politiði ile baðlý suç ve ceza siyaseti ve pratiðinin son dört yýlda geçirdiði bir dönüþüm var. Soru, bu dönüþümün çözümlenmesi ile cevaplanabilir. Ýþaret ettiðimiz dört yýllýk süre, milat olamamakla birlikte hukuksal ve somut uygulamalarý bakýmýndan daha 4 yýl öncesinde netleþmiþtir. Dört yýl öncesine döndüðümüzde karþýmýza çýkan somutluk ise “Ulucanlar Katliamý”dýr. Ulucanlar katliamýna kadar siyasi iktidarýn, hapisaneler siyasetinde burjuva feodal karakterine de uygun olarak merkezi ve kapsamlý bir programa sahip olmadýðýný söyleyebiliriz. Ayný zamanda 1985-1995 arasý dönemi karakterize eden üç temel sürecin etkinliði de böyle bir merkezi ve kapsamlý programýn oluþturulup hayata geçirilmesine uygun koþullardan siyasi iktidarý yoksun býrakmýþtýr. Bu süreci merkezi ve kapsamlý bir programý hazýrlamak ve hayata geçirmek için koþullarýn olgunlaþmasýný beklemekle geçiren siyasi iktidar, Kürt Ulusal Hareketi(KUH)’nin kendini tasfiye sürecine girmesi ile cesaretini toplamýþ, AB standardizasyon politikalarýnýn ekonomik, sosyal, hukuksal alanda toplumun büyük bir bölümünü ajite ettiði bir ortamýn da eþliðinde Ulucanlar katliamýný merkezi ve kapsamlý bir program çerçevesinde gerçekleþtirmiþtir. Ulucanlar Katliamý, bu anlamda siyasi iktidarýn bugüne taþýdýðý geliþtirerek zenginleþtirdiði deneyimlerinin “laboratuarý”dýr. Bu laboratuarda denenen faþizmin þiddet araçlarý, zamanla estetize edilerek F tiplerini, D tiplerini ve bugünkü tasarýyý yaratmýþtýr. Özel harp analistleri ve stratejistlerinin toplumsal muhalefetin beyni olarak tespit ettikleri hapisaneleri saldýrý ve katliamlar ile daðýtmayý zorunlu sayarken, F tipi hücre ve tecridi de bir araç/biçim olarak yöntemleþtirmiþtir. Her fýrsatta, her giriþimin, eylemin arka planýnda hapisaneleri ve örgütlerin mahpus önder kadrolarýnýn gösterilmesi, açýk bir özel harp taktiðine karþýlýk gelmektedir. Bu beyin daðýtma ve parçalama operasyonu ayný zamanda halk kesimlerini sindirmeye baskýlamaya ve gözdaðýna da hizmet etmesini hedeflemiþtir. Esas olan ise, “Ortadoðu’nun parçalama ve yeniden emperyal siyasete göre biçimlendirme projesi”nin baþarýsý için zorunlu ve kaçýnýlmaz bir giriþim olmasýdýr. Kanýmca, Ortadoðu’nun iþgal ve sömürgeleþtirme sürecinin arifesinde gerçekleþen Ulucanlar, Burdur ve 19 Aralýk operasyonunun zamanlamasý ise bu çakýþma açýsýndan tesadüfü deðildir. Ayrýca siyasi iktidar, sistemin krizinin sürekliliðini kabullenmiþ ve realize etmiþ durumda. Kriz yönetimi siyaseti açýsýndan hapisaneler, kriz alanlarýndan biri olarak belirlenmiþ ve bu anlamda da bu krizi yönetecek taktik ve stratejik prensipleri, Ceza Ýnfaz Yasa Tasarýsý ile de belirlemeye giriþmiþtir. Bir ekleme daha yapmakta yarar var. F tipleri, tecrit, infaz yasa tasarýsý, ceza yasa tasarýsý, ceza usul tasarýsý vs. düzenlemelerin felsefesi artýk deðiþmiþtir. Bu yasalaþtýrmalar emperyalizmin önleyici vuruþ, önleyici savaþ doktrininin hukuksal tezahürleridir. Bugün ceza usul kanununda, polis mevzuatýnda yapýlan deðiþikliklerle arama, yakalama, gözaltý gibi müesseselere hukukun objektifliðine aykýrý olarak subjektif kavram ve uygu-

lamalar eklenmiþtir. Nedir bunlar? Önleyici arama, önleyici yakalama vesaire. Suçtan dolayý deðil suç iþlenmesi olasýlýðýndan dolayý arama yapýlabilmesi, gözaltý yapýlabilmesi mümkün hale getiriliyor. Saddam’ýn kimyasal silahlarý hala bulunamamýþtýr, fakat Irak iþgal altýndadýr. Bu açýklama çerçevesinde Ceza Ýnfaz tasarýsýnýn neden gündeme getirildiði açýkça anlaþýlmaktadýr. Bir de, artýk siyasý iktidarýn hapisaneler siyasetini yerel ihtiyaçlar için deðil, küresel emperyal ihtiyaçlar için belirlediðini unutmamak gerekiyor. Mücadele Birliði: Bu tasarýnýn yasalaþtýrýlma olasýlýðýný nasýl görüyorsunuz?Buna karþý Baro’nun, avukatlarýn bir hazýrlýðý var mý? Hakan Karadað: Siyasi iktidar bakýmýndan bu bir olasýlýk deðil bir zorunluluk. Zira bu emperyal bir buyruk. Bir zaman vermek mümkün deðil. Komisyonda madde madde tartýþýlarak geçildiðini biliyoruz.Yeni yýla kadar TBMM Genel Kurulu’nun gündemine gelerek yasalaþabilir. Sorunun diðer kýsmýna gelirsek, bu konuda belirli bir kesimin mücadele ya da muhalefeti tayin edici deðil. Esas olanýn toplumun tüm ve en geniþ kesimlerinin ortak mücadelesidir.Bu yasa ya da yasalarýn çýkmamasý konusundaki mücadelenin baþarýsý, samimi bir anti-emperyalist mücadelenin bütünlüðüne baðlýdýr. Baro ya da avukatlarýn geniþ kesiminin bir hazýrlýðýndan bahsetmek de mümkün deðil. Söylediðimiz gibi AB standardizasyon politikalarýnýn ekonomik, sosyal, hukuksal alanda toplumun büyük bir bölümünü ajite ettiði bir ortamda ve üstelik bu ortam kimi sosyalist kimlikli hukukçularý, demokratik kurumlarý da parçalamýþtýr. Mücadele Birliði: Müvekkiliniz olan devrimci tutsaklar bu yasa tasarýsýna karþý tavrý nedir? Hakan Karadað: Müvekkillerimiz bunu yeni bir saldýrý duyurusu olarak deðerlendiriyorlar.Tavýrlarýna gelince, nitelik olarak 19 Aralýk operasyonunun öncesi ve sonrasý ile niteliksel olarak bir fark görmediklerini deðerlendiriyorum. Ancak uðradýklarý fiziksel ve ruhsal þiddetin, nicelik olarak aþýrý artacaðýný onlar da biliyorlar. F tipi sürecini, tamamlanmýþ, baþý ve sonu olan bir süreç olarak görmeleri mümkün deðil. F tipi hücrelerin süreklileþen ve zamana yayýlan bir saldýrý ve kiþiliksizleþtirme sürecinin parçasý olduðu konusunda tereddütleri olmadýðýndan, tavýrlarý da tereddüt içermiyor. Mücadele Birliði: Cezaevlerindeki bu tür uygulamalara karþý kamuoyunu duyarlý hale getirmek için neler yapýlabilir? Siz avukatlar olarak ne yapmayý düþünüyorsunuz? Hakan Karadað: Bu sorunuzun cevabýna diðer cevaplarýn satýr aralarýnda deðinmiþtim. Esas olanýn toplumun tüm ve en geniþ kesimlerinin ortak mücadelesidir. Mücadelenin baþarýsý mücadelenin bütünlüðüne baðlýdýr. Ayrýca sürecin doðru çözümlenerek, kavranarak, yeni sorularý tespit etmek ve bu sorulara doðru cevaplar aramak gerekir.Çünkü diyalektiðin deðiþim yasasý bize sorularýn da cevaplarýn da deðiþtiðini söylüyor.Yeni sorulara eski ve hazýr cevaplarýmýzý vermemiz sorunu çözmeyecektir. Bugün bu cevaplarýmýn yarýn geçerliliðini kaybedebileceðini þimdiden kabul ederek hareket ediyorum. Bu anlamda avukatlar da bu gerçekliðin dýþýnda deðiller. Tavrýmýz da nettir. Tecride, piþmanlýða dayanan, siyasi mahpuslara iyileþtirilmesi gereken kiþilikler olarak bakan, insan onurunu yok sayan hiçbir infaz rejimini kabul edilemez olarak görüyoruz. Mücadele Birliði: Bu sohbetiniz için teþekkür ederiz.

15


SAÐLIK EMEKÇÝLERÝNÝN KAPÝTALÝZME KARÞI MÜCADELE BÝRLÝÐÝ üm dünyada olduðu gibi, tekelci kapitalizmin iþçi ve emekçilere hiçbir yaþama alaný býrakmadýðý coðrafyamýzda da, kapitalizme karþý eylemler, çeþitli þekillerde vücut buluyor. Saðlýk sektöründeyse tekelleþme, diðer alanlardan farklý olarak, insan hayatýna fütursuzca saldýrýyý, týpký silah sanayisinde olduðu gibi, her gün bir baþka örnekle gözler önüne seriyor. Ýlaç ve týbbi teknoloji tekelleri, tüm kapitalist devletlerde saðlýk politikalarýný bizzat belirliyor. Tedavi etmek, hastalýklarý ortadan kaldýrmak, dolayýsýyla tüketimi azaltmak bu tekeller için ölümcül kriz anlamýna gelir. Bu nedenle, hastalýðýn yol açtýðý sonuç ve semptomlara karþý, ancak tamamen ortadan kaldýrmayan “tedavi” yöntemleri geliþtirmeyi temel politika haline getirmiþler. Daha çok tüketim, daha çok sermaye yolundaki bu temel politikanýn araçlarý olmak istemeyen saðlýk emekçileri, 5 Kasým günü iþ býrakarak tepkilerini dile getirdiler. Talepler þöyle açýklandý; 2004 Bütçesi’nden saðlýða %10 pay ayrýlsýn, saðlýk hizmetlerinin ticarileþmesini hedefleyen Saðlýkta Dönüþüm Programý durdurulsun, halk için ek “saðlýk vergisi” anlamýna gelen Genel Saðlýk Sigortasý’ndan vazgeçilsin, “Aile Hekimliði” modeli yerine “Genel Pratisyenlik” esaslý saðlýk ocaklarý sistemi geliþtirilsin, herkese eþit, ücretsiz saðlýk hizmeti saðlansýn, insanca çalýþma koþullarý saðlansýn ve insanca geçinecek ücret verilsin; döner sermaye, performansa dayalý ücretlendirme uygulamalarýndan ve iþ güvencesini yok edecek sözleþmeli personel uygulamasýndan vazgeçilsin. Tüm emekçilerin ve saðlýk emekçilerinin yakýndan yaþadýðý tüm sorunlar, belki de sayfalarca uzatýlabilir. Sorunlarýn kaynaðý olan bataklýktan (kapitalizmden) özenle söz etmeyen sözde temsilcilerimiz, katýlýmdan memnundular. Oysa daha önce SES’in ya da TTB’nin tek baþýna 2 katýný örgütlediði firesiz eylemler unutulmuþ görünüyor. Baþta KESK’te ve yine ayný þekilde TTB’de kök salmýþ bulunan reformistlerimiz bu günü kurtarabildiklerine þaþýrýyor, 2 bin-3 bin kiþinin toplanmýþ olmasýna övgüler düzüyorlar. Ancak bu eylemin çok daha önemli yönlerine dikkat çekmek gerekiyor.

T

16

Eylemi yapan hekimler ve saðlýk çalýþanlarý, gerçekten de TC’nin baþbakanýnýn dediði gibi kapitalizmin rantýný yiyebilir, týpký daha önce de yine baþka bir baþbakan, Özal’ýn dediði gibi “benim memurum iþini bilir” sözündeki baþbakanýn memuru olabilirlerdi. Her köþe baþýnda bekleyen ilaç firmalarý, görüntüleme merkezleri, özel hastaneler, eczaneler vb. ile iþlerini bilip sistemin birer aracý olabilirlerdi. Üstelik bu konumda kapitalizmin sevgili evlatlarý olabilirlerdi; ama onlar, “hekimleri aþaðýlayan zihniyete karþý” yürüdüler. Aslýnda eylem SES ve TTB’ye raðmen gerçekleþti. Kimi yerde eylemin iptali açýklamalarý, yürüyüþ yerine basýn açýklamasý, basýn açýklamasý yerine sadece iþ býrakma, iþ býrakma yerine yavaþlatma... tüm bu çeliþkili duyurulara, eylemi reformist taleplere boðmalara raðmen tabanda biriken tepkiler saðlýk emekçilerini sokaða dökmeye yetti. Bundan sonra da saðlýk emekçileri kendilerine sunulan tüm yolsuzluk ve sistem içi önermeleri eylemleriyle ezmeye devam edeceklerdir. Hem insan hayatýna hem de kendi onurlarýna sahip çýktýklarý için... Kapitalist sistem bu geliþmeyi durduramadýðý, dolayýsýyla da toplumsal geliþmenin önünde engel olduðu için de yýkýlmaya mahkumdur. Daha önce bu örneði BEDAÞ iþçilerin-

de de yaþadýk. Gelirlerini emekçilerden çýkarmasý beklenen -üstelik bu gelir azýmsanmayacak miktardadýr- BEDAÞ taþeron iþçileri, “onurlu bir ücret” için yýllarca mücadele edip takým sözleþmelerini yaptýlar. Bu eylemin bir diðer yaný ise, grevin tüm iþkollarýna yayýlmýþ olmasýdýr. Devlet saðlýk kurumlarý ve SSK kurumlarý birlikte hareket ederek faþizmin haklý tepkisini çektiler. Bu eylemde farklý emekçi kesimler arasýnda mücadele birliði gerçekleþti. Kimi eksikliklerine raðmen bu birlik, pek çok alanda önemli bir örnektir. Tek federasyon ve iþ kolu örgütlenmesi kamu emekçilerini de, iþçileri de, taþeron çalýþanlarý da tek çatý altýnda toplayan bir mücadele birliði, tüm alanlarda merkezi vuruþlarý daha sistematik hale getirecektir. Bu eylemin öncesi ve sonrasýndaki devlet kanallarýndan gelen tehdit ve saldýrýlarýn hedefi de, aslýnda geliþen anti-kapitalist bilinç ve bu bilinçle oluþturulmuþ mücadele birlikleridir. Bu nedenledir ki Kamu Yönetimi Reformu ve Yerel Yönetimler Reformu Yasa Tasarýsý’yla bu birlik, yerellere parçalanmak istenmektedir. Biliyoruz ki, faþizm ne zaman reform dese, arkasýndan saldýrýlar, gasplar, sefalet ve yoksulluk dayatmalarý gelmektedir. Týpký ne zaman demokrasi dese -bu burjuvazi için reform ya da demokrasi demektir- arkasýndan faþist saldýrýlar gelmesi gibi. Düne kadar “Sahte Sendika Yasasýna Hayýr” diyen sendikalar, nasýl ki “sahte” sendika yasasý çýkar çýkmaz eski birikimlerini bir kenara býrakýp yeni sendikaya göre bir an önce biçimlenmek ve dolayýsýyla koltuk “paylaþmak” savaþýna girmiþlerse, þimdi de bu yasaya karþý çýkýyorlar. Bu karþý çýkýþ, söz ve uyarýdan ibaret. Ýç-savaþ sertleþtikçe ayak direyen sendikalar, hýzla kan kaybediyor ve saflarýný terk eden emekçilerden geriye düþüyor. Yeni yerel yönetim “reformu”yla tamamen silinmeleri iþten bile deðil. Her yerde olduðu gibi sendikalarý devrimin hizmetine sunacak olan, iþyeri komiteleri ve iþ kolu konseyleri, bu dönemde hýzla örgütlenmedikçe yok oluþ açýktýr. Aydýnlar, emekçiler, iþçiler bu süreçte mücadele birliðini örmek zorunda kalacaklarý örneklerle daha çok karþý karþýya kalacaklar. Emekçilere yolsuzluk yolunu gösteren ve kendi varoluþunu da buna dayamýþ olan tekelci kapitalizm, her geçen gün emekçilerin geliþen bilinçlerinin eylemleriyle sarsýlacak. Komite ve konseylerde birleþmiþ, mücadele birliðini deneyimlemiþ iþçi ve emekçiler tarafýndan, leninistlerin öncülüðünde yýkýlacaktýr. Devrimci Saðlýk Emekçisi


“HALK BÝZÝM YANIMIZDADIR”

Kamu Emekçileri Sendikasý Ýzmir Þubeler Platformu’nun savaþ ve iþgal, kamu reformu, TÝS süreci ve 2004 bütçesi ile ilgili açýkladýðý eylem takvimi kapsamý içinde 5 Kasým 2003 Çarþamba günü SES, TTB, Diþ Hekimleri Odasý ve Eczacýlar Odasý’nýn katýlýmýyla iþyerlerini terk etmeme eylemi yapýldý. Acil saðlýk hizmetleri dýþýnda çalýþmalarýný sürdürmeyen saðlýk emekçileri, ayný gün Konak Gümrük’te SES Ýzmir Þubesi önünde saat 12:00’de toplanmaya baþladý. “Herkese Eþit, Ücretsiz Saðlýk”, “IMF’ye Deðil Emekçiye Bütçe”, “Hastaneler Halkýndýr Satýlamaz” sloganlarýyla, buradan Cumhuriyet Meydaný’na yürüyüþe geçen saðlýk emekçileri yol boyunca çevre halktan destek gördü. Behçet Uz Çocuk Hastanesi yanýnda Ýzmir Ýl Saðlýk Müdürlüðü önünde SES MYK üyesi Hakan Güleþe tarafýndan bir basýn açýklamasý okundu. Yürüyüþ boyunca AKP ve bundan önceki hükümetlerin protesto edildiði eylemde özellikle Kamu Yönetimi Reformu yasa taslaðýnýn geri çekilmesi istendi. Saðlýk Bakaný Recep Akdað’ýn doktorlarýn eylemlerini etik bulmadýðýna dair açýklamasýna karþýlýk saðlýk hizmetlerine %3 pay ayýrmanýn etik olmadýðýnýn vurgulandýðý eylemde, “Bugün hastanelerde bir tek insanýn burnu kanamamýþtýr. Acil saðlýk hizmetleri sürdürülmüþ, kanserli hastalarýn ve diyalize baðlý hastalarýn tedavisi engellenmemiþtir, bugün halk bizim yanýmýzdadýr” denildi. “Sözleþmeli Saðlýkçý Olmayacaðýz”, “Gün Gelecek Devran Dönecek AKP Halka Hesap Verecek”, “Sadaka Deðil Toplu Sözleþme”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Direne Direne Kazanacaðýz”, “Savaþa Deðil Emekçiye Bütçe” sloganlarýnýn atýldýðý, 800 emekçinin katýldýðý eylem basýn metninin okunmasýyla sona erdi. Y.E. Mücadele Birliði/ ÝZMÝR

“Performansýmýzýn Son Sýnýrýna Kadar Çalýþýr Emeðimizin Karþýlýðýný Alamayýz” Merhaba arkadaþlar, Öncelikle sizlere kendimi tanýtayým. Ýzmir’de özel bir hastanenin koroner yoðun bakým ünitesinde çalýþýyorum. Asýl mesleðim paramedik (ambulans ve acil bakým teknikerliði). Ne yazýk ki, çoðu insanda olduðu gibi, kendi mesleðimi yapamamanýn buruk acýsýný ben de taþýyorum. Genellikle hepimiz özel sektörde çalýþmanýn zorluklarýný, þöyle veya böyle duymuþ veya kýsa dönemlerde de olsa yaþamýþýzdýr. Hatta yaþamaya devam ediyoruz. En baþta gelen sorunumuz kýsa sürede çok iþ çýkarmaktýr. Yani performansýmýzý son sýnýrýna kadar kullanýrýz. Buna raðmen emeðimizin karþýlýðýný alamayýz. Ya maaþýmýzdan çeþitli þekillerde kesintiler yapýlarak (genellikle kesintiler süslenerek fark ettirilmez) ya da sigortamýzdan kaçaklar yapýlýr (bu konuda biraz þanslýyýz galiba, hiçbir hastane çalýþanýmýzýn eksik sigorta yatýrýlma sorunu yok.) Her ay imza karþýlýðýnda maaþ bordosu ismi verilen kaðýt parçalarý elimize verilir. 1 aylýk ücretimizin ne olduðunu, yapýlan sigorta günümüzü ve neler için maaþýmýzdan ne kadar kesinti yaptýklarýný açýklarlar. Ama ne yazýk ki belgeye saf saf bakar dururuz. Kelimeleri, neyin ne olduðunu bir türlü anlayamayýz. Hastanenin kardioloji bölümü SSK, Bað-Kur ve Emekli Sandýðý ile anlaþmalý çalýþýyor. Personel kadrosu o kadar güçlü bir bað ile birbirine kenetlenmiþ, ki hastalarýmýz kendilerine gösterdiðimiz ilgi ve saygý sayesinde her fýrsatta bizlere teþekkürlerini belirtiyorlar hastanemize ve çok yoðun talep var. Aylýk olarak 216 saat çalýþýyoruz. Tabii bu sürenin çoðu ayakta koþturmacayla geçiyor. Günlük olarak 12 saat ayaktayýz. Ayrýca, VIP (very ýmpornation person-protokol) hastalarýmýz da baþka bir stres nedeni: Her koþulda onlara karþý sevecen görünerek, daha fazla ilgi göstermek gibi bir kuralýmýz var. Ayrýca bu tür hastalara özel hemþire oluyoruz. Tabii paramýzý fazladan (emeðimizin karþýlýðýndan azýný) alsak da bu konumdaki insanlara hizmet etmek, bence hem sýkýcý, hem de katlanýlmaz. Yoðun bakým ve steril ortamlarda (ameliyathane gibi) çalýþýyorsanýz en büyük sorunumuz özel kýyafet giyme ve çýkarmadýr. Giriþ-çýkýþ saatlerimizde foralý kart basma zorunluluðumuz var. Hastane içinde ayrý forma, yoðun bakýmda ayrý forma giyinip çýkarmak katlanýlmaz hale geliyor. Ýzmir’den Bir Saðlýk Emekçisi

EMEKÇÝLERDEN YÖK VE AKP PROTESTOSU Her yýlýn 6 Kasým tarihi 12 Eylül faþizminin üniversiteler üzerinde kurduðu YÖK’ün protestolarýna sahne olur. Bir çok üniversitede öðrenciler tarafýndan protesto edilen YÖK ve uygulamalarýna bu yýl, AKP hükümetinin YÖK’ü kaldýrmak, onun yerine üniversiteler üzerinde kendi politik hakimiyetini kurmak ve kadrolaþmak istemesi de eklendi. 6 Kasým 2003 Perþembe günü Ýzmir’de Ege ve 9 Eylül Üniversitelerindeki eylemlerin dýþýnda bu yýl Eðitim-Sen’in Konak Meydaný’ndaki basýn açýklamasý da eklendi. Eðitim-Sen 3 No’lu Þube (Üniversite ve Yurt-Kur Çalýþanlarý) pankartýnýn açýldýðý basýn açýklamasýnda saat 13:00’de yaðmura raðmen bir araya gelen 50 emekçi tarafýndan YÖK ve AKP Hükümeti protesto edildi. “YÖK’e de YEK’e de Hayýr!”, “Savaþa Deðil Eðitime Bütçe”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz” sloganlarýnýn atýldýðý eylemde Ankara Kýzýlay Meydaný’na çýkmak isteyen emekçi ve öðrencilerin uðradýðý saldýrý protesto edildi. Y.E. Mücadele Birliði/ ÝZMÝR

17


DENÝZLERÝN YOLUNDA DÖB SAFLARINA! Bir 6 Kasým günü daha üniversiteler önünde eylem için toplanýldý. Öðle saatlerinde Beyazýt Meydaný’nda yapýlacak eyleme katýlmak için Eminönü tramvay duraðýnda toplanýlmaya baþlandý. Saat 11.00 olduðunda tramvay duraðý öðrencilerle dolup taþýyordu. Sonra eylemciler gelen tramvaya binerek marþlarla Laleli duraðýnda indiler. Pankartlarýný açarak sloganlarla Beyazýt Meydaný’na yürümeye baþladýlar. Bir anda etraflarýný saran polislere raðmen yolu trafiðe kapatarak “Akademik Özgürlük Devrimle Gelecek”, “Denizlerin Yolunda DÖB Saflarýna”, “Irak’ta Namlular Ýþgalcilere”, “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam”, “Yaþasýn Devrimci Öðrenci Birlikleri”, “Devrimci Tutsaklar Özgürleþtirilmeden Öðrenciler Özgürleþemez” sloganlarý ile Beyazýt Meydaný’na ulaþtýlar. Meydan’da basýn açýklamasý yapýlýrken, alanda Devrimci Öðrenci Birliði (DÖB) ile DEHAP Ýstanbul Gençlik Kollarý, Devrimci Parti Güçleri, Mayýsta Yaþam, Baðýmsýz Lise Hareketi, ÝDLB, Ý.Ü.Demokratik Öðrenci Derneði, YÖK’e Ýsyan Hareketi ve Özgür Gençlik vardý. Okunan basýn açýklamasýnda YÖK’ün 12 Eylül darbesinin ürünü olduðu ve eþit-parasýz bilimsel eðitim istekleri dile getirildi. Alanda sýk sýk atýlan “YÖK Kalkacak Polis Gidecek Üniversiteler Bizimle Özgürleþecek”

18

sloganý yanýnda atýlan sloganlar akademik sýnýrlarýn dýþýnda, öðrencilerin toplumun her alanýndaki sorunlara sahip çýktýðýný gösterir sloganlardý; “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek Zafere Kadar”, “Tutsaklara Özgürlük Savaþan Ýþçilerle Gelecek”, “Armutlu’da Düþenler Kavgamýzda Yaþýyor”, “Tecride Hayýr”, “Kürtçe Eðitim Ýstiyoruz”, “Beyazýt Faþizme Mezar Olacak”, “Savaþýn Nedeni Sermaye Düzeni”, “F Tipi Üniversite Ýstemiyoruz”, “Ýþgale Deðil Direniþe Destek”, “Ýþ Bilim Özgürlük”. Polis ablukasý ve sloganlarda akademik sloganlarýn dýþýna çýkýlmamasý için yapýlan baskýlar eþliðinde süren eylemden, DEHAP Gençliði 12.30 civarýnda ayrýldý. Sonradan öðrenildiðine göre, Laleli tarafýna kortej halinde yaptýklarý yürüyüþe polis, gaz bombalarý ve coplarýyla saldýrmýþ. Gözaltýlar olduðu haberi geldiðinde tüm kitle gözaltýlarýn serbest býrakýlmasý için sloganlar atmaya baþladý. Kortejin bölünmesinden yaklaþýk 10 dakika sonra Ý.Ü. Kampüsü’nden Emek Gençliði’nin korteji çýkarak eyleme katýldý. Hemen ardýndan da Beyazýt otobüs duraklarýndan Ekim Gençliði, Kaldýraç, ÖEP, Demokratik Üniversite Komiteleri, ÝLGB, BDSP, Emekçi Hareket Partisi gençliði gelerek eyleme katýldý. Saat 13.00’ü geçerken hep birlikte Ý.Ü.Kampüsü’ne girildi. Kampüsün içinde de kortej halinde devam eden yürüyüþte duyulan “Yaþasýn 13 Mart Genç Komünistler Birliði”, “Yaþasýn Leninist Gerilla Birlikleri”, “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist” sloganlarýnýn ardýndan öðrenciler daðýlarak eylemi sona erdirdiler.


ÖÐRENCÝLER BARÝKATLARI AÞA AÞA YÜRÜDÜ Ýzmir’de 6 Kasým, yani YÖK’ün kuruluþ yýldönümü deðiþik eylemlerle protesto edildi. Ýlk olarak Ege ve Dokuz Eylül Üniversiteleri’nde baþlayan etkinlikler 6 Kasým günü start aldý. 6 Kasým günü Ege Üniversitesi’nde saat 12 civarýnda baþlayan yürüyüþe Devrimci Öðrenci Birliði (DÖB), EÜ-DER, Özgür Gençlik, Demokratik Üniversite Komiteleri, Baðýmsýz Gençlik Hareketi gibi deðiþik gruplardan öðrenciler katýldý. Sýk sýk “YÖK’e hayýr, Tasarýya geçit yok”, “YÖK kalkacak, polis gidecek, Üniversiteler bizimle özgürleþecek” gibi sloganlar atýlýyordu. DÖB’ün kortejinde ise “Politik Özgürlük kazanýlmadan, akademik özgürlük kazanýlamaz”, “Yaþasýn DÖB”, “Zindanlar yýkýlsýn tutsaklara özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek Zafere Kadar”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her þey Emeðin Olacak” vb sloganlar duyuluyordu. Okulun içinde pankartlarla, sloganlarla yapýlan yürüyüþün ardýndan Hazýrlýk Fakültesinin önünde yapýlan basýn açýklamasýyla eylem sona erdi. 8 Kasým günü ise Ege Bölgelerinden gelen öðrencilerin de katýlým gösterdiði eylem düzenlendi. Eylem 12.30 civarýnda Gümrük Telekom’un önünde baþladý.

Ayný þekilde çok yoðun bir katýlýmýn olduðu gözlemleniyordu. Sýk sýk, “YÖK, Polis, Medya bu abluka daðýtýlacak”, “YÖK’e Hayýr”, “Sermaye Defol Üniversiteler Bizimdir” sloganlarý atýlýyordu. Kitle saat 13.30 civarýnda Konak’a yürüyüþe geçti. Meydanda öðrencileri bekleyen Eðitim-Sen’le, öðrenciler arasýna barikat kuruldu. Uzun süren tartýþmalarýn ardýndan yapýlan basýn açýklamasýyla oradaki eylem sona erdi. Saat 14.30 civarýnda BAGEH (Baðýmsýz Gençlik Hareketi)’nin AKP önünde basýn açýklamasý yapacaðýný öðrenen pek çok çevre kortej düzenini bozmadan AKP’nin önüne yürüyüþe geçti. Burada da polis barikatý bekliyordu. Basýn açýklamasý barikatýn önünde yapýldý ve kitle daðýlamaya baþladý, tam bu esnada bir grup genç ellerindeki molotoflarý fýrlatmaya baþladý. Paniðe kapýlan polis havaya ateþ açarak ara sokaklara daðýlan kitlenin peþine düþtü. Bu eylem Ýzmir’de de kýzýþmakta olan emekçi hareketin artýk patlama noktasýnda olduðunun göstergesi oldu. Y.E. Mücadele Birliði ÝZMÝR

ESKÝÞEHÝR ÞÝÞECAM’IN SESÝ TÜM ÜRETÝM DALLARINA YAYILIYOR Kristal-Ýþ Sendikasý ile Türkiye Cam Çimento ve Toprak Sanayi Ýþverenleri arasýnda yürütülen ve Türkiye çapýnda 14 Þiþecam fabrikasýný kapsayan toplu sözleþme görüþmeleri anlaþmazlýkla sonuçlandý. Bunun üzerine grev kararýna gidildi. Eskiþehir Paþabahçe Fabrikasý’nda yaþanan geliþmelerin, tüm üretim dalýnda bir destek grevine evrilmesi, yaþanan olumsuz geliþmelere karþýn, cam iþçileri arasýndaki sýnýf bilincinin ve dayanýþmasýnýn etki gücünü göstermesi bakýmýndan son derece

önemlidir. Bu geliþmenin bir diðer önemli yaný, sermaye sýnýfýna karþý mücadelede iþçi sýnýfýnýn önder konumda olduðunu diðer emekçi kesimlere göstermesi oldu. Öyle ki, Paþabahçe’nin kapitalistlerinden sanayi bölgelerindeki diðer kapitalistlerine kadar Paþabahçe iþçilerinin kararlý mücadelesini kýrmak, onlarý yýldýrmak için akýllarýna gelebilecek her yola baþvurdular ve baþvuruyorlar. Çünkü þu an Eskiþehir Paþabahçe iþçileri giriþtikleri kararlý ve inatçý mücadele ile Eskiþehir Organize Sanayi Bölgesi’ndeki diðer fabrikalarda çalýþan iþçilere, kapitalistlere karþý mücadelelerinde ilham kaynaðý olmakta, onlara öncülük yapmaktadýr. Bu nedenle Eskiþehir Paþabahçe Fabrikasý iþçileri ve diðer greve çýkacak Þiþecam çalýþanlarý, iþçi sýnýfýnýn sermayeye karþý mücadele aðýný kendi üretim alaný dýþýnda, diðer üretim dallarýna da yaymalýdýr. Çünkü bugün, tüm iþverenler, Eskiþehir Paþabahçe iþçisinin kararlý mücadelesini kýrmak için çýkarlarý gereði tek yumruk halindeyse, cam iþçisi çalýþanlarý da tek yumruk haline gelmeyi bilmeliler. Bunu yaparken, diðer iþçilerin birliði için öncülük görevini de üstlenmelidir. Bunun yolu ise iþçilerin kendi aralarýnda saðlam temellerde kuracaklarý devrimci iþçi komitelerinden geçer. Böylece iþçiler kendi aralarýndaki saðlam örgütlülükle sermaye ve iktidarýna karþý yürüyecek, tüm sorunlarýn kalýcý çözümüne yönelecektir. Y.E. Mücadele Birliði/ Eskiþehir

19


TEKEL ÝÞÇÝLERÝNDEN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ ÖRNEÐÝ

PTT ÝÞÇÝLERÝNE Devrimci Ýþçi Komiteleri (DÝK)’nden ZÝYARET

1 Kasým uCmartesi günü özelleþtirme kýskacýnda olan TEKEL eCvizli Ýþletmesi’nden 15iþçi, Rahmanlar’da direniþteki iþçilere destek için toplandý. Sermayenin topyekün saldýrýlarýna, iþçilerin mücadele birliði aðýný örerek cevap vermesi amacýyla TEKEL iþçileri saat 14:00’de direniþteki iþçilerin yanýna geldi. eVhemen kaynaþarak sýcak sohbetler, ideolojik tartýþmalar yapýldý. Bir çok baskýya raðmen, direniþin 36 gününde 1( Ekim itibariyle)olmasý 8iþçinin kararlýlýðýný gösteriyordu. Perakende iþçisi Abdül, direniþin sebebinin sendikal hak olduðunu vurguladý. aZten sendika üyesi olduktan sonra iþten atýlmýþlardý. Ýþler Boya Pazarlama Ltd. Þirketi, “DY O” markasýnýn en büyük bayisi durumunda. Ýnþaat, otobüs, mobilya boyalarýnýn merkez daðýtým yeri. Birinci haftadan sonra iþyeri sahibinin isteðiyle, polis sürekli iþçileri karga tulumba arabalara atýp, akþam serbest býrakýyordu. Patron hemen baþka yollar da denemiþ. Sahte imzayla kendi çocuklarýný da iþyerine alarak çoðunluðu saðlayýp, iþçilerin sendika yetkisi almamasý için uðraþmýþ. Ancak iþçiler önce davranarak yetki almýþlar.TEKEL iþçilerinin gelmesiyle motivasyonlarý artan iþçiler bugüne kadar diðer kollardan zayýf destek geldiðini söylüyorlar. “Eðer zamanýnda iþçiler birleþseydi, kitlesel eylemler yapýlsaydý, SEKA’lar , þeker fabrikalarý özelleþmezdi.” Migros iþçileri, TEKEL iþçileri ve birkaç kiþilik sendika dýþýnda destek görmediklerini söylediler. Ancak özelleþtirme, iþten atýlmalarýn ve baskýlarýn yoðunlaþmasýna karþý iþçilerin birlik olmasý gerektiði sonucuna varýldý uzun tartýþmalar sonunda. Tüm dünyada olduðu gibi Türkiye’de de bunun maddi koþullarý uygundur. Ýþçiler burjuva sendikacýlara, patronlarýna, sermayeye karþý, emeðin kurtuluþu için, devrimci iþçi komitelerinde örgütlenmelidir. asal Y çerçeveler içerisinde hak alma mücadelesi emeðin kurtuluþuna bu koþullarda yardým etmez, aksine ayak baðý olur. üÇnkü yasalar iþçi, emekçi, yoksul halký deðil, egemen olan burjuvanýn çýkarlarýný korur. asalarY dan medet ummak yerine, sýnýfýmýzýn gücüne güvenerek iktidar hedefiyle örgütlenmeliyiz. Ýþçiler arasýnda geçen bu sohbetlerden sonra TEKEL iþçileri, direniþteki iþçilere kendi eylemlerine destek olunmasý çaðrýsý yaparak ayrýldýlar. YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ

Bizler, Devrimci Ýþçi Komiteleri olarak direniþlerine destek vermek, onlara moral ve güç katmak için PTT iþçilerinin yanýna gitme kararý aldýk. Paramýz olmadýðý için üç saatlik yolu yürüyerek eylem yerine vardýk. Kendimizi tanýtarak sohbet etmeye baþladýk. Önce direniþin amacýný sorduk. Taþeronlaþmaya karþý baþlattýklarý bir eylem olduðunu söyleyerek baþladýlar sözlerine. “Biz de kadrolular kadar çalýþýyoruz, hatta onlardan daha çok emek harcýyoruz, sorumluluklarýmýz onlarýn sorumluluklarýndan daha çok. Hem zihinsel, hem de fiziksel olarak yoruluyoruz, buna raðmen kadrolularýn üçte biri kadar ücret alýyoruz. Karnýmýzýn yarýsý aç, yarýsý tok. Açýkçasý bizim kaybedeceðimiz bir þey yok. Ama PTT’nin kaybedeceði çok þeyler var. Bütün baskýlara raðmen direniþimizi sonuna kadar götüreceðiz. Polis, ilk dönemler yoðun baský yaptý, ama karþýsýnda onun kadar yasalarý bilen birini görünce tökezlediler. Beni gözaltýna aldýlar, birkaç saat sonra býraktýlar. Arkadaþlar, benim gözaltýna alýnmamdan bayaðý bir tedirgin olmuþlar, çünkü hayatlarýnda ilk kez polisle karþý karþýya gelmiþlerdi, bundan dolayý kaygýlarý vardý. Ama benim býrakýlmamla bu kaygýlarý yok oldu. çünkü bizim yaptýðýmýz direniþin sadece hak arama mücadelesi olduðunu ve yapýlanýn meþru olduðunu anladýlar. Bir gün sonra hepimizi gözaltýna aldýlar, çadýrýmýzý söktüler. Kimsenin bir endiþesi yoktu, çünkü deneyim sahibiydiler. Polisin tüm baskýlarýna raðmen direniþ hala sürüyor. Çadýrýmýzý da yeniden kurduk.” eViþçiler de bize sordular, “ Siz nerede çalýþýyorsunuz” diye. Biz de tekstil iþçisi olduðumuzu, çalýþtýðýmýz fabrikada komite ve konseyleri örgütleme çalýþmasý yaptýðýmýzý anlattýk. Ýþçi ve emekçilerin kurtuluþunun sendikalarda olmadýðýný, yýllardýr sendikacýlarýn iþçilerini sattýklarýný, bunun için komitelerde örgütlenmek gerektiðini söyledik. Sendikalarý sadece kullanmak gerektiðini, asýl örgütlülüðün komite ve konseyler olduðunu söyledik. Onlara baþarýlar dileyerek, bir sorun olursa haberleþelim, hemen geliriz, iþçilerin mücadele birliði aðýný örmeye hazýrýz, diyerek ayrýldýk.

Mücadele Birliði Okuru Bir Ýþçi

YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ DÝK’li Bir Ýþçi

TEKEL Ýþçilerinden Direniþe Destek

20


ÝKÝTELLÝ’DEN DAYANIÞMA ETKÝNLÝÐÝ Ýkitelli’de Mücadele Birliði Platformu olarak, Ýkitelli emekçi halkýyla kaynaþmak, onlarla birlik ve dayanýþmayý daha da güçlendirmek için, Toplu Konut Kültür Merkezi’nde bir etkinlik yaptýk. Etkinliðimize Mücadele Birliði’nin Ýkitelli’deki çalýþmalarýný anlatan, devletin nasýl özel olarak leninistlerin çalýþmalarýný engellemeye çalýþtýðýný vurgulayan bir metni okuyarak baþladýk. Davetlilerin ilgiyle dinlediði metnimizde, devletin Mücadele Birliði’nin çalýþmalarýný engellemek için baskýlarýný yoðunlaþtýrdýðý, özel yöneliminin tesadüf olmadýðý, leninistlerin tüm yönleriyle devrimi temsil ettiði üzerinde duruldu. Sermaye sýnýfýnýn bir çöküþ evresinde bulunduðu, tüm dünyada olduðu gibi üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda da bunun bütün belirtileriyle hissedildiði anlatýldý. Bu nedenle, tekelci sermaye sýnýfýnýn devletinin geliþen, güçlenen devrime karþý bu tür saldýrýlarda bulunarak ömrünü uzatmaya çalýþtýðý vurgulandý; ama BASKILAR BÝZLERÝ YILDIRAMAZ! bunun da onun yýkýlýþýný engelleyemeyeceði, aksine daha da hýzlandýracaðýnýn altý çizildi. BÜTÜN ÝKTÝDAR EMEÐÝN OLACAK! Metinde ayrýca, ezilen halklarýn bu saldýrýlar karþýsýnda tavrýnýn ne olmasý gerektiði üzerinde duruldu. Daha sonra Ýkitelli Mücadele Birliði Platformu þiirler eþliðinde bir dia gösterisi sunuldu. Tüm dünyada iþçiler ve emekçiler üzerinde uygulanan baskýlarý, halklarýn karþý karþýya kaldýðý katliamlarý yansýtan perdedeki görüntüler, seyircileri oldukça etkiledi. Özellikle Kürt halkýnýn “ZAFERE KADAR maruz kaldýðý katliamlar, 96 Ölüm Orucu eyleminin görüntüleri, Afrika’da açlýktan bir deri bir kemik kalmýþ in- HER ZAMANKÝNDEN DAHA YAKINIZ” sanlarýn bakýþlarý seyircileri kýpýrtýsýz býraktý. Dia gösterisinden sonra konuk sanatçýmýz bir saz MLKP Hollanda örgütünün 1 Kasým 2003 tarihinde Rotdinletisi sundu. Uzun yýllar tutsaklýk hayatý yaþamýþ, son terdam’da düzenlediði “Umut Parti’de Kurtuluþ SosyaÖlüm Orucu eylemine tanýklýk etmiþ, bir leninistin büyük lizm’de” gecesine, Leninistler olarak, kitap ve dergi sergimizkomünist þair Nazým’dan þiirler okunmasý ve sonra da kýsa bir konuþma yapmasýyla dinleyicilerin duygularý biraz da- le katýldýk. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi TKEP/Leniha kabardý. Ondan sonra sahneye çýkan Sevgican ve Grubu nist’in 14. yýl bildirisinin ve onun Ölüm Orucu savaþçýsý türkülerini söylediler. Bu güzel dinletiyi insanlar severek Remzi Aydýn’ýn mektubunun daðýtýldýðý gecede, ayný zamanda TKEP/Leninist’in mesajý da okundu. Gece TKEP/Leninist izlediler. Onlardan sonra tam Ayýþýðý Müzik Grubu sahneye tarafýndan devrimci duygularla selamlandý ve Remzi Aydýn’ýn çýkacaktý ki, etkinliðe girmeye çalýþan TMÞ ekipleri, so- mektubundaki son cümlelerle bitirildi: “Ýlk günkü kararlýlýk rumlu bir yoldaþýmýz tarafýndan dýþarý çýkarýldý. Bunun ü- ve coþku ile devam eden Ölüm Orucu eylemimizde zafere her zerine sermayenin bekçileri, salonun bütün elektriðini keszamankinden daha yakýnýz. Ve zaferimiz büyük olacak. Ödetirip, etkinliði sabote ettiler. Etkinliði devam ettirebilmenin nen bedeller, kaybedilen canlarla büyüyen zaferimiz ise, ekoþullarý kalmadý, etkinliði bitirmek zorunda kaldýk. Uþak ruhlu bu iþkenceciler ise yalvar yakar bunu kendilerinin mekçilerin sermaye iktidarýný yýkýp kendi iktidarlarýný kurduyapmadýðýný söylediler. Tükürdüðünü yalayan bu uþak ruh- ðunda kutlanacak emekçilerin bayramý olacak. Bunu biz ya lu iþkencecilerle bir müddet tartýþtýktan sonra oradan ayrýl- yaþayarak göreceðiz ya da yaþayanlar görecek.” dýk. Bunu da onlarýn suç hanesine yazdýk. Mücadele Birliði Platformu olarak bu tür baskýlarýn bizleri yýldýramayacaHollanda’dan Leninistler ðýný, aksine kinimizi daha da bileyeceðini bir kez daha haykýrýyoruz. Bunu her alanda göstermeye devam edeceðiz... NOT: Elimize e-mail yoluyla ulaþan bu yazýyý haber niteliðinden dolayý yayýnlýyoruz.

21


KARDEÞ VE DOST KOMÜNÝST PARTÝLERE IRAK KOMÜNÝST PARTÝSÝ (KADRE)’DEN ÇAÐRI*

20 Temmuz 2003

Nerede olurlarsa olsunlar direniþi sürdüren halklarýmýz. Her þeyden önce kendimizi ve sizi kahramanca Irak ulusal direniþinden dolayý kutlamak ve 19 iþgalci asker ve subayýn öldüðü ve en az 40’ýnýn yaralandýðý Kerbela bölgesindeki an Hakhilah þehrinde Pazar sabahý yapýlan saldýrýyý haber vermek istiyoruz. Yine size Dayala bölgesinde Perþembe öðleden sonra kahramanca bir savaþ vererek en az 70 Amerikan subayýný ve adamlarýný öldüren direniþ savaþçýlarýný... Amerikalýlar kendi hükümetleri tarafýndan kandýrýlýyorlar. Ve kudurmuþçasýna saða sola saldýrýyorlar, tehdit ediyorlar ve uluslararasý siyasi hukuku çiðneyen koþullarý oluþturuyorlar. Onlar kutsal ve meþru yasalarý aþaðýlýyor ve bozuyorlar. Ve askerlerini kiþisel olarak yakýp yýkmalarý her þeyi harap etmeleri için tüm yasalarýn ve geleneklerin üzerinde, hiçbir sýnýrlama olmadan, yerel ya da uluslararasý hiçbir mahkemede yargýlanmayacaklarýný onlara garanti ederek baþka ülkelere gönderiyorlar. Fakat uygarlýðýn beþiði olan iki nehrin kirlenmemiþ topraklarýnda, tanrýnýn onun için biçtiði rolü yerine getirmek üzere yasalar ve ahlaki deðerler, bugün yeniden yükseliyor. Ve bu iþgalcilere elem ve keder tattýrýyor; onlarý Baðdat Caddesi’nde ezilen kumlar gibi feryat ettiriyor. Ýki nehrin topraðý, onlarý tabut içinde ya da kuyruklarýný bacaklarýnýn arasýna sýkýþtýrmýþ þekilde evlerine geri gönderiyor. Böylece bu dünyaya, Amerikan küstahlýðýnýn sonunun baþlangýcý olduðunu duyuruyor. Amerika, burnu sürtülmüþ aþaðýlanmýþ ve yara bere içinde geri çekiliþini de ilan edecektir ve o bir daha asla gururlu olmayacaktýr. Eðer büyük Irak halký, nefret ettiði Amerika’ya karþý kimi duygularýný gösteriyorsa, bu Amerikan halkýndan da nefret ettikleri anlamýna gelmiyor. Onlar sadece Amerikan militarizminden ve Amerikan halkýnýn özgürlüðünü kýsmaya baþlayan Anglo-siyonist sað kanat lobisinin emirlerini yerine getiren zorbalar sürüsünden nefret ediyorlar. Bugün ABD, onlarý tekelci çýkarlarýnýn kudurmuþ polisi olan Ýsrail’i savunmak için ölüme gönderiyor. Yoldaþlar! Ýnsanlýðýn baskýlara karþý yoðunlaþan mücadelesinin ortasýnda, aslýnda dünya tekellerinin halklar üzerindeki baskýlarý arttýkça, ayný zamanda insanýn adalet ve eþitliði baþarma düþü temelinde komünist hareketimiz, baskýlarýn ve köleleþtirmenin týrmandýðý ve radikal, toptan bir deðiþim dýþýnda hiçbir umudun kalmadýðý zamanlarda tarihin

22

yataðýný zorlayan bir sel olarak ortaya çýktý. Adalet, barýþ ve özgürlük mücadelesinde komünist hareket, her zaman kendi özgün niteliðine sahip olmuþtur. Yani o, insanýn geliþiminin büyük mirasý temelinde geliþti. Bunlar, bilimdeki müthiþ geliþmeler, iletiþimin hýz kazanmasý, devletler arasýnda ülke ve ulus sýnýrlarýnýn oluþmasý, sermayenin kar elde etmek için dizginlerinden boþanmýþ bir þekilde geniþlemesi ve sermayenin aþýrý yoðunlaþmasý ve dinsel gericiliðin tekellerle ayný çizgide, ezilen halklara karþý yer almasýdýr. Felsefemiz, sömürünün temellerinin ve nedenlerinin bilincindedir. Ve eðer ezilen insanlar iktidara gelirlerse bunun sömürü çaðýný bitireceðini ve onu insanlar arasýnda kardeþlik, barýþ ve adaletle deðiþtireceðini dikkate alarak kendisini tümüyle ezilenlerle birleþtirmiþtir. Bu düþüncelere dayanarak, hareketimiz, baþka insanlarýn topraklarýnýn iþgali ve sömürgeciliðin karþýtý durumundadýr. Ýster bunlar barýþçýl yöntemlerle ister savaþ yoluyla olsun, iþgal, ulusal, etnik ve sýnýfsal baskýnýn hepsinin en yoðun þeklidir. Komünist hareketin halklarýn kurtuluþ mücadelesine yaptýðý büyük katkýlardan bahsetmek bir abartý olmayacaktýr. Laos, Kamboçya, Küba ve Vietnam deneyimleri bunun þahididir. Ya da Irak Yurtsever Hareketinde ve Irak Komünist Partisi’nde kurtuluþ için canýný veren insanlardan bahsetmek abartý deðildir. Irak komünistleri olarak sloganýmýz “Özgür bir anavatan ve mutlu bir halk”týr. Buna dayanarak özgürlüðü, egemenliði ve anavatanýn baðýmsýzlýðýný düþünürsek bizim pozisyonumuz son derece hassas ve önemlidir Bu, partimizin kurucusu, daima yoldaþýmýz olan Fahd’a “Ben bir komünist olmaktan önce bir yurtseverim” dedirten þeydir. Bununla baðlantýlý olarak, ulusal egemenliðimizi savunmak, bizim için bir ilkedir. Bu ilke bizden, nerden gelirse gelsin iþgalcilerle savaþmamýzý istiyor, hatta bizi buna zorluyor. Biz iþgalcilerle savaþmak için her türlü aracý kullanmalýyýz. Nasýl bir düþünceye sahip olurlarsa olsunlar, Irak’ýn yurtsever güçleriyle ittifak halinde savaþmalýyýz. Yine bu ilkeye göre, ülkemiz düþmanlarý tarafýndan iþgal edildiðinde ya da bir saldýrýya uðradýðýnda “taktikler”e, “statükonun kabulüne” ya da “gücün ya da zayýflýklarýn hesaplanmasýna” yer yoktur. 1967 yýlýndaki siyonist saldýrýlar sýrasýnda Irak, komünistleri, Abd- an Rahman Arif’e düþmanlýklarýný bir kenara koydular ve tutulduklarý hücrelerden bir çaðrý yaptýlar. Ki bazýlarý ölüm hüc-

relerindeydi, diðerleri ise uzun süreli ya da ömür boyu hapse çarptýrýlmýþtý. Bu komünistler, Siyonist düþmana karþý savaþta yer almak ya da ön saflarda düzenli bir ordunun içinde veya gerilla direniþinde askeri birlik olarak bulunmak için serbest býrakýlmak amacýyla temyize baþvurdular. Yoldaþlar, Kahraman Irak halký ve onun cesur direniþ savaþçýlarý iþgalcileri kovmak için göreve hazýrdýr. Fakat biz Irak halkýyla dayanýþma ve desteðiniz için size çaðrý yapýyoruz. Sadece davamýz haklý olduðu için deðil, ya da sadece prensip meselesi olarak deðil, fakat belki siz, halklarýn düþmaný Amerikanýn yýkýlýþý gibi büyük bir olayda yer almak istersiniz diye. Desteðinizi isteyen Irak halký tarafýndan baþlatýlmýþ olan bu savaþa katýlýrsýnýz diye. Dönek Hamid Macid’in partiye ve Irak’a karþý iþlediði suçlar affedilir cinsten deðil. O, Irak’taki ve Arap topraklarýndaki tüm komünist harekete ve ayný zamanda size zarar verdi. Özeleþtiri ya da özür de bu durumu düzeltmez. Parti tüzüðümüz, bu davranýþý yasal örgütsel yollardan reddetti. Ama o ve onun hempalarý, partinin iç iþleyiþine raðmen davranýþlarýnda ýsrar ettiler. Bu nedenle Irak Komünist Partisi’nin büyük bölümünü oluþturan üyeler olarak þunu beyan ediyoruz: Dönek Hamid Macid, iþgalden önce Amerikan yönetimi ile iþbirliði yaparak ve onlarýn kurumlarýndan birine katýlarak ulusumuza karþý ihanet suçu iþlemiþtir. Onun bundan sonraki davranýþlarý ve eylemleri ne Irak Komünist Partisi’ni ne de Irak halkýný baðlamaktadýr. Irak Komünist Partisi, oðullarý ve kýzlarýyla iþgale karþý direniyor ve silahlý direniþe sadýk kalýyor. Þimdi ilk ve temel amaç iþgalcilerin Irak’tan kovulmasýdýr. Utanç ve yüzkarasý istilacýlarý kendi anavatanlarýna saldýrmaya teþvik edenlerin olsun. Zafer ise kahraman Irak halkýnýn Sonsuz zafer Temmuz Devrimine ve onun büyük lideri Abdülkerim Kasým’a... Ýþbirlikçi Hükümete Hayýr! Oportünist Konseye Hayýr! Irak topraklarýnda bulunan herhangi bir uluslararasý güce hayýr. Cesur savaþçýlarýn ellerini býrakmayýn. IKP/Kadre * Irak Komünist Partisi (Kadre)’nin internet sitesinden çevirilmiþtir.


AÞILMASI ZORUNLU BÝR ÖZELLÝK: MEMUR ZÝHNÝYETÝ olektif olarak hedeflediðimiz geliþmeyi saðlayabilmek için aþmamýz gereken engellerden biri de memur zihniyetidir. “Memur zihniyeti” benzetmesini, bugüne kadar birçok kez kullandýk. Bu, tam da yerli yerine oturan bir kavramdýr. Bir iþi, týpký bir memur gibi, þaþmaz bir düzen içerisinde, kurulu mekanik bir saatmiþçesine yapma alýþkanlýðý, memur zihniyetidir. Belli bir saatte iþbaþý yapma, iþ saatini doldurma ya da daha çok dolduruyor gibi gözükme, “bir an önce þu iþ bitse de gitsem” diye düþünme ve iþ saati dolunca alelacele paydos etme memur zihniyetidir. Memur zihniyeti, rutine alýþma, yaratýcý bir çalýþmanýn olmamasý, her zaman ayný iþi ayný biçimde yapmadýr. Belirli kalýplarýn dýþýna hiçbir þekilde çýkamamadýr. Daha çok kendisine söyleneni yapma, faal olmadýðý halde faalmiþ görüntüsü verip göz boyamaya çalýþmadýr. Kendisine söylenen bir iþi lütfen yapma, kendisine bir þey söylenmediði sürece kýlýný dahi kýpýrdatmamadýr. Bozuk arabalar gibi ancak itekleyerek çalýþma, kendiliðinden ateþlenememedir. Oblomovluðun adeta tüm hücrelere girmiþ olmasýdýr. Kendisine dokunulmadýðý sürece tembelce pineklemedir. Kendisine sürekli yapacak bir iþ arayýp bulmak ve yapmak yerine, miskin miskin “bana bir iþ verilse de yapsam” diye düþünmektir. Hatta kimi zaman bunu düþünmekten bile uzak olmaktýr. Memur zihniyeti, sorunlar karþýsýnda yalpalama, çözümü hep baþkalarýndan beklemedir. Öyle ya, rutin giden bir iþte, iþin bir kýsmýný kotarmak zor deðildir. Bir aksama olursa da ne de olsa onun nasýl çözüleceði de biliniyordur. Kiþinin kendisinin bilmesine bile gerek yoktur. Ýþ bölümü gereði birileri aksayan yönü düzeltmekle yükümlüdür. Sen düzelmesini bekler, düzeltildikten sonra yine bildik görevin neyse onu yapmaya devam edersin. Zorluklar, aksaklýklar karþýsýnda inat yoktur, tüm zorluklarý yenme azmi ve kararlýlýðý yoktur ve bunlar için gerekli olan coþku yoktur. Yaptýðýndan daha fazlasýný yapma isteði, yaratýcýlýðý zorlama isteði yoktur. Tam ter-

K

sine halinden memnun olma, insaný yeni iþler yapmaktan alýkoyan bir yeterlilik duygusu vardýr. Belki bir çok konuda açýða çýkmamýþ yetenekleri vardýr, ama bunlarý kolektifin hizmetine sunmak, kolektif olarak onlarý daha da geliþtirmek yerine keþfedilmeyi bekler. “Gerekirse” onu da yapacaktýr ama “gerekirse”! Gerekmediðini gösterir hiçbir iþaret yokken bile böyle düþünülür, çünkü “görev”, “sorumluluk” denen þeyler dondurulmuþ, kalýplaþtýrýlmýþ, rutine dönüþtürülmüþtür. Sýçramalý Geliþim Ýhtiyacý Kimi zaman planlý olmakla memur zihniyeti karýþtýrýlabiliyor. Günün, yapýlan iþlerin planlanmasý, öncelikli olarak yapýlacak iþlerin genel bir taslaðýnýn çýkarýlmasý mekaniklik deðildir. Mekaniklik ya da memur zihniyeti, bunun deðiþmez, esnemez bir þey olarak algýlanmasýdýr. Olaylarýn çok hýzlý aktýðý, bir insanýn birden fazla iþe koþturduðu, birçok yere birden yetiþmeye çalýþtýðý bir ortamda, saati saatine uyulabilecek bir program çýkarmak imkansýzdýr; iþte bunu baþarmaya çalýþmak, olsa olsa memur zihniyetine sahip insanlarýn iþi olabilirdi. Yaþamýn diyalektik akýþýný görenler bir yandan iþlerini planlar, belli bir düzen içinde yapmaya çalýþýrlarken, bir yandan da o akýþýn hýzlý sýçramalarýna ayak uydurur, olduklarý yerde, konumda takýlý kalmazlar. Statükoculuk, alýþýlmýþýn dýþýna çýkmama, yeniliklere kapalý olma memur zihniyetidir. Bir memur her zaman “iþini kaybederim” düþüncesiyle hata yapmaktan korkar ve ona göre hata yapmamanýn en iyi yolu hiçbir þey yapmamak ya da yaptýðý iþi her zamanki rutin düzeninde yapmaktýr. Bir memur, alýþýlmýþýn dýþýna çýkýldýðýnda her þeyin aksayacaðýný düþünür. Elbette onun denenmesi, riskleri göze almak demektir. Bu nedenle o riskleri göze almak, yaratýcý bir çalýþma yapmak yerine varolanýn sürgit devamýndan yana olur. Sýçramalý geliþim ihtiyacýnýn her þeyden aðýr bastýðý dönemde, memur zihniyetiyle ayak sürüyenler aþýlmak zorunda kalýrlar.

Geliþimin önünü týkayan, akýþý yavaþlatan her kim olursa olsun bundan kaçamaz. zSorunlarý Üzerinden Atma Düþüncesi Memur zihniyetine sahip biri, çözüm üretmek yerine, sorunlarý, bir an önce sorumlularýna aktarýp üzerindeki yükü hafifletmek ister. Çözülmesi gereken bir sorun üzerine kafa yormak yerine, o, daha çok yanýp yakarmaya, sorunun çözülmemesinin gerekçelerini sýralamaya çalýþýr. Belki de oturup üzerinde biraz düþünse, ya da hemen giriþse yapabileceði bir iþi, kafasýnda büyüttükçe büyütür. Önce erteleme yoluna gider ama ertelenmiþ bir iþ, er ya da geç insanýn karþýsýna yine çýkaracaktýr. Bu kez onun “olmaz”larý üzerine kafa yorar ve en sonunda da “yapýlmýyor” yahut “yapamýyorum ne yapayým” der. “Olanaksýzlýktan yapýlmýyor” dan “ben yapamýyorum” demeye varmak da bir geliþmedir, ama sonuç deðiþmez, yapýlmasý gereken iþ hala orada duruyordur. Sizden ilgi göstermesini, emek harcamanýzý, yaratýcýlýðýnýzý zorlamasýný bekliyordur. “Gerçekçi olup imkansýzý istemenizi” bekliyordur. Memur Zihniyetiyle Devrimin Hýzýna Ayak Uydurulamaz Bunun için devrimin canlý geliþiminin algýlanmasý gerekiyor. Devrim donuk, adým adým yerine getirilecek bir takým iþlerin sonucu meydana gelecek, büyüyecek bir olgu olarak düþünülürse yapýlmayan iþlerden bir rahatsýzlýk duyulmaz. Ýnsan, kendi vicdanýnýn sesini bastýrabilir. Ne de olsa hemen devrim olmayacaktýr. O halde acele etmeye ne gerek vardýr. Hem hiç kimse sizin çalýþmadýðýnýzý iþ yapmadýðýný da söyleyemez. Bugüne kadar olduðu gibi, bundan sonra da ayný rutin tempo sürebilir! Oysa devrim, yeni evrede, yeni bir zihniyetle, yeni bir coþkuyla, kendini yenileyerek çalýþmayý gerektirir. Sýçramanýn eþiðinde hiç kimse ayak sürüyemez. Tarihin hýzýný düþürebilecek her alýþkanlýk, yeni güçler ve toplumsal dinamikler tarafýndan aþýlýr. Aþýlmak zorundadýr.

23



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.