s010

Page 1


Merhaba, Yoðun Mart ayýna girerken, 10. sayýmýzda sizlerle buluþmanýn sevincini yaþýyoruz. Devrimci eylemlerin yoðunlaþacaðý Mart ayýna heyecanla hazýrlanýrken, bu sayýmýzda yine yoðun bir gündemle çýkýyoruz. Ýnsanlýk kendi elleriyle kuracaðý, insanlýðýn asýl tarihini baþlatacaðý büyük özgürlük çaðýna doðru hýzla ilerliyor. Bugüne kadarki tüm toplumsal sistemler, bunun koþullarýný hazýrladýlar. Þimdi insanlýk büyük bir sýçrama ile tarihin dönüþümünü gerçekleþtirecektir. Ýçinde bulunduðumuz Yeni Evre, bu tarihsel sýçramanýn tüm koþullarýný alabildiðine olgunlaþtýrmýþtýr. Þimdi tüm dünya üzerindeki sýnýflar, bu sýçrama anýna hazýrlýyorlar kendilerini. Bu sayýdaki baþyazýmýzý bu konuya ayýrdýk. Dünyanýn devrimci dönüþümlerinin koþullarý olgunlaþýrken, bütün dünyanýn emeðin olmasý artýk daha yakýn bir hedefken, insanlýk artýk “en sonuncu kavga”sýný vermeye hazýrlanýrken, üzerinde yaþadýðýmýz coðrafyada sistemden kopuþ yaþayan iþçi sýnýfý ve emekçileri yerel seçimlerle oyalamak, devrimin geliþiminin önüne konulabilecek en büyük engeldir. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler, sandýðýn baþýna deðil, devrime çaðrýlmalý, seçimlerin aktif boykot taktiði öne çýkarýlmalý. Bu sayýda gündemimize yerel seçimlere dair politikamýzý aldýk. Tüm dünyada burjuvazinin iþçi sýnýfý ve emekçilere ve bunun doðal bir sonucu olarak devrimci ve komünistlere saldýrýsý da artýyor. Sermaye dünyaya egemen olamadýðý için, kendisi için asýl tehlikenin nereden gelebileceðini biliyor. Onu emeðe ve emeðin temsilcilerine karþý saldýrýlarýnda pervasýzlaþtýran þey, devrim korkusudur. Ancak, burjuvazi ne yaparsa yapsýn, devrimlerin birbiri ardýna geliþimini engelleyemeyecektir. Dünyanýn emeðin olacaðý, halklarýn özgürleþeceði günler uzakta deðildir. Emperyalist-kapitalist sistem, tüm dünyayý bir kan denizine dönüþtürse de, o kan denizinin ufkundan kýzýl bir güneþ doðacak. Yeni sayýmýzda buluþmak dileðiyle…

LENÝNÝSTLERÝN ÖZGÜRLÜÐÜ BURJUVAZÝYÝ KORKUTUYOR Saðlýk durumlarýnýn cezaevinde kalmaya elveriþli olmadýðýna dair Adli Týp Raporu’yla 2003 Nisan ayýnda tahliye edilen okurlarýmýz Baki YAÞ ve Elif Vural YAÞ, 17 Þubat günü polisler tarafýndan kaldýklarý evde gözaltýna alýndýlar. Daha sonra tutuklanarak Antalya E Tipi Kapalý Cezaevi’ne götürülen okurlarýmýzdan Baki YAÞ, müþahade bölümünde, hiçbir ýsýtýcý vb. olmayan bir ortamda, açýk tuvaletle iç içe, kendisine battaniye dahi verilmeden tutuluyor. Elif Vural YAÞ ise B-16 koðuþunda kötü koþullarda tutulmaya devam ediyor. Baki YAÞ hakkýnda Adli Týp Kurumu tarafýndan verilen “kesin olarak iyileþemez” raporuna raðmen, bu koþullarda tutuluyor olmasý, burjuvazinin leninistlerden nasýl korktuðunu gösteriyor. Kendi raporlarýný dahi hiçe sayarak okurlarýmýz hakkýnda tutuklama çýkaran cezaevi savcýlarý, “gereken yapýldý” diyorlar. Devrimden korkularýný bu sözlerle ifade edenler, bir gün Leninist tutsaklarýn devrimle özgürleþtiðini de görecekler. Ne karakollarý, ne mahkemeleri, ne de zindanlarý devrimin geliþimini engelleyemeyecek. Onlarýn unuttuklarý bir þey var, o da Leninistlerin her koþul altýnda devrim mücadelesini sürdürecekleri… Okurlarýmýz üzerindeki baskýlar, bizleri yýldýramaz! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!

8 MART’A ÇAÐRI Dünya Emekçi Kadýnlarýnýn Mücadele gününde, devrimin ve devrimci tutsak kadýnlarýn sesini yükseltmek için, tüm emekçi kadýnlarý bugünden örgütlenmeye ve mitinge hazýrlanmaya çaðýrýyoruz. Emekçi kadýnlarýn kurtuluþunun devrimde olduðunu haykýrmak, ulusal, sýnýfsal, cinsel sömürüye karþý devrim mücadelesini yükseltmek için, tüm emekçi kadýnlar öne atýlmalýdýr. Artýk tüm emekçi kadýnlar, kendi kaderlerini kendileri belirlemek için mücadele etmeli ve onlara çifte sömürüyü dayatan kapitalist sistemi yýkmadan özgürleþemeyeceðini bilmelidirler.

Yeni Evrede MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Dergisi / Onbeþ Günlük Sosyalist Dergi / Yýl: 1 Sayý: 10 / 25 Þubat-10 Mart 2004 / Sahibi : Yeni Dönem Yayýncýlýk Basýn Daðýtým Eðitim Hizmetleri Tanýtým Org. Tic. Ltd. Þti. Adýna : Özgen Ýþ / Adres : Sofular Mah. Sofular Cad. No: 52/3 Fatih-ÝSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 531 44 83 / Sor. Yazý Ýþl. Müdürü: Özgen Ýþ / Genel Daðýtým: DOÐAN PAZ. / Baský Yeri: Özdemir Matbaacýlýk / ÝZMÝR Temsilciliði: 853. Sokak No: 27 Bilen Ýþhaný Kat 6/606 Konak 0 232 445 79 52 / ESKÝÞEHÝR Temsilciliði: Ýstiklal Mahallesi Dilekli Sokak No:4/17 Kat:2 / Avrupa Temsilciliði: Selahattin KARATAÞ / Post Lager 3000 Bern 1 Ann ÝSVÝÇRE / Tel: 0041 319 917 795 / Almanya Temsilciliði: Ahmet AKYÜZ/ Robert Mayer Str. 3 72760 Reutlingen ALMANYA / E-mail Adresi: mucadelebirligi@hotmail.com / Web Adresi: mbirligi.com


ÖZGÜRLÜK ÇAÐININ TARÝHSEL KOÞULLARI K

arl Marx, Avrupa’da ilkel sermaye birikiminin henüz yeni tamamlandýðý bir dönemde, kapitalist üretim biçiminin çözülüþünü ilan ediyordu. Yalnýzca bunu yapmýyor, bu toplumun baðrýnda yerini alacak olan ardýlýnýn, komünizmin tarihsel ön koþullarýnýn nasýl oluþtuðunu da bilimsel bir çalýþma ile ortaya koyuyordu. Marx ve Engels tarafýndan yazýlan Komünist Manifesto, bu sürecin teorik ifadesidir. Ama yalnýzca teorisini deðil, eyleme yönelik politik sonuçlarý da içeriyor. Doktriner sosyalistlerimiz, Manifesto’daki politik sonuçlarý ve temelindeki teoriyi hiçbir zaman anlayamadýlar. Nasýl oluyor da, daha ilkel sermaye birikiminin yeni tamamlandýðý bir sýrada, eski toplumun çözülüþü ilan ediliyordu. Çünkü, daha bu aþamada kapitalizm, kendi egemenliði altýnda serpilip, geliþen üretken güçlerin önünde ayakbaðý olmuþtu. Üretimin anarþik karakteri ve kapitalist üretimin tepe noktasý, ekonomik bunalýmlar ve yýkýcý sonuçlarý daha bu aþamada kendini göstermiþti. Daha bu aþamada, bir sistemin çözülüþünü ve yerine daha yüksek bir toplumsal sistemin geliþini saðlayacak olan uzlaþmaz çeliþkiler, kaçýnýlmaz sonuçlarýna doðru yol alýyordu. Sosyalizmin üzerine inþa olacaðý koþullar, kapitalist üretim tarafýndan oluþturulmuþtu. Ayný tarihi süreçte, Sosyal Demokrat Ýþçi Partileri, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþ programýný yazýyorlardý. Ýnsanlýðýn kurtuluþunun tarihsel koþullarý oluþmuþtu. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþunun olanaklarý, ilk defa vardý, gerçekten vardý.

Bugün bile, emeðin kurtuluþunun koþullarý bu denli olgunlaþmýþken, bunu kavrayamayan, sosyalizmi hala geleceðin sorunu olarak görenler, 19. yüzyýl koþullarýnda bunu gösteren Marx ve Engels’in çalýþmalarýný hiçbir zaman anlayamazlar. Ve Lenin, tekelci kapitalizmin oluþtuðu bir süreçte, sosyalizmin güncelliðini kabul etmeyen doktriner anlayýþý mahkum etmiþtir. Oysa ki tekelci kapitalizm, sosyalizmin maddi ön koþullarýnýn olgunlaþmasýdýr. Sosyalizmin arifesidir, baþlangýcýdýr. Deðil 19. yüzyýl koþullarýna, 20. yüzyýlýn baþlarýnda komünistler ve dürüst araþtýrmacýlar tarafýndan ekonomik ve toplumsal yaþamýn düzeyini yansýtan rakamlara ve teorik çalýþmalara baktýðýmýzda, bugün ne kadar farklý ve ileri bir noktada olduðumuzu görüyoruz. Bu ileri nokta, üretici güçlerin ulaþtýðý geliþme düzeyini anlatýr. Üretici güçler, kapitalizmin tüm frenlemesine raðmen yine de geliþmeye devam etti. Bu geliþme, üretim iliþkilerinin ayakbaðý olmasýna karþýn gerçekleþti. Üretici güçlerin, kapitalizm altýnda ki bu geliþimi olmaksýzýn, yeni kurulamaz. Üretici güçler, kapitalizm altýnda, varabildikleri en ileri noktaya ulaþtý. Bu noktada artýk sosyalizm baþlar. Bunun ilk koþulu, üretimin toplumsal biçiminin yýkýlmasýdýr. Bundan önce, hangi geliþme aþamasýnda olduðumuzun görülmesi gerekir. Ayný doktiriner anlayýþ, hangi geliþme aþamasýnda olduðumuzu ortaya koyan teoriyi yok sayýyor. Bunun yerine, teoriyi karikatürize ederek, eklektik biçimde kendi görüþlerine dahil ediyor. Böylece, teoride eklektizm, pratikte ise

Bugüne kadarki toplumlar, belli bir grup insanýn emek gücüne dayandý. Ýlkel komünal toplum dýþýnda, tümünde, emekçinin artýemeðine çeþitli toplumsal iliþki içinde el kondu. Köleci toplum, köle emeðine, feodal toplum serfliðe, kapitalist toplum ücretli-emeðe dayandý. Komünal üretimin temeli ise komünün kendisine dayandý. Peki komünist toplumda üretim kime dayanacaktýr? Açýktýr ki, bir grup insana dayanmayacaktýr. Çalýþma saðlýklý ve çalýþabilir durumda olan herkese daðýtýlacaktýr. Emeðin daðýlýmý genelleþince, proleter sýnýf da ortadan kalkacaktýr. 3


Bireylerin fiziki, entelektüel çok yönlü geliþimi, ancak, üretim araçlarýnýn ortaklýðýnda mümkündür. Bu ise, uzun bir tarihi geliþimi gerektirir. Bu uzun tarihi süreç yaþandý. Bu zaman içinde elde edilen ilerleme, özgürlük çaðýný bir zorunluluk ve gerçeklik haline getiriyor. Ýþte bu geliþme, insanlýðýn alt-biçimlerden, üst toplumsal biçimlere, alt-basamaktan, daha üst geliþme basamaðýna tarihi yolculuðudur. 4

sürüklenen bir manzara içinde kalýyor. Teoriyi anlamaya çalýþanlarsa, doktirinerce hareket ettiklerinde, en yüzeysel, en kaba duruma düþmekten kendilerini kurtaramýyor. Komünist teoriyi kavramanýn ilk koþulu doktrinerliði terk etmektir. Ýnsanlýk büyük adýmlarla Özgürlük Çaðý’na doðru ilerliyor. Bu çaðý, insanlýk binlerce yýl düþledi. Ýnsanca yaþam koþullarýna sahip olmak, insanlýðýn hayallerini süsledi. O zaman hayal olabilen insanca bir yaþam, artýk gerçekleþebilir koþullara sahip. Ýnsanlýk hep buraya doðru ilerledi. Bugün bu noktaya gelmiþ olmak, gerçekten insanlýðýn büyük ilerlemesidir. Ýnsanlýk bunun için çalýþtý, tarih bunun için çalýþtý ve en son burjuvazi bunun için çalýþtý. Hiç þüphesiz, toplumlar bunu bilinçlice hedeflemediler. Ýnsanlar kendi tarihlerini kendileri bilinçlice yapacak koþullara sahip olamadýlar. Tarihin evriminin, deðiþim ve dönüþüm yasalarý en sonunda bizi getirip buraya býraktý. Bugün tüm toplumsal çatýþmalarýn temelinde yatan gerçek, insani olmayan toplumsal koþullardan, insanca koþullara geçiþtir. Ve insanlar bunun bilincindedir. Eskide direten toplumsal güçler de, kendince bunun farkýnda. Onlar, eski çaðlarýn bir daha geri gelmeyeceðini anlýyorlar. Týpký, kendinden önceki toplumlarýn bir daha geri gelmemesi gibi. Þimdi yaptýklarý, mevcudu, olabildiðince uzatmaktýr. Zamanýný tamamlamýþ bir sistemin yapacaðý baþka bir þey yoktur. Ýnsanlýðýn özgürlük çaðý, bütün çekiciliðiyle kendisini gösteriyor. Toplumlar, geliþim ve dönüþüm yasalarýna uygun olarak bir alt biçimden bir üst biçime, bir salt basamaktan bir üst basamaða doðru bir geliþim gösterdi. Bugün, hem bir alt toplumsal biçimden, kapitalist biçimden, bir üst biçime, komünist toplum biçimine, hem bir alt geliþme basamaðýndan bir üst geliþme basamaðýna geçiþ sürecindeyiz. Bu, yeni bir tarihi süreçtir ve insanlýðýn geçmiþ devirlerinden tamamen farklý bir süreçtir. Bu, Marx’ýn toplumsal insanlýk ya da insani toplum dediði

çaðdýr. Bugüne kadarki toplumlar, belli bir grup insanýn emek gücüne dayandý. Ýlkel komünal toplum dýþýnda, tümün de, emekçinin artý-emeðine çeþitli toplumsal iliþki içinde el kondu. Köleci toplum, köle emeðine, feodal toplum serfliðe, kapitalist toplum ücretli-emeðe dayandý. Komünal üretimin temeli ise komünün kendisine dayandý. Peki komünist toplumda üretim kime dayanacaktýr? Açýktýr ki, bir grup insana dayanmayacaktýr. Çalýþma saðlýklý ve çalýþabilir durumda olan herkese daðýtýlacaktýr. Emeðin daðýlýmý genelleþince, proleter sýnýf da ortadan kalkacaktýr. Peki, bu durumda üretimin temeli tüm özgür üreticilere mi dayanacak. O zaman da insanlar gerçekten özgür olmuþ olmayacaktýr. Marx’ýn söylediði gibi, “Gerçek özgürlük alemi, ancak, emeðin zorunluluk ve günlük kaygýlarla belirlendiði alanýn bittiði yerde fiilen baþlamýþ olur; demek ki bu alem, eþyanýn doðasý gereði, fiili maddi üretim alanýnýn ötesinde bulunur”. Yani gerçek özgürlük alemi, ekonominin, insanlar üzerindeki baskýsýnýn sona ermesiyle baþlar. Bunun ilk koþulu, üretim sürecinin insanlar üzerindeki egemenliðine son vermek, üretim sürecini insanlarýn ortak denetimine ve yönetimine almaktýr. Ancak o zaman insanlar özgür olurlar. Bireylerin fiziki, entelektüel çok yönlü geliþimi, ancak, üretim araçlarýnýn ortaklýðýnda mümkündür. Bu ise, uzun bir tarihi geliþimi gerektirir. Bu uzun tarihi süreç yaþandý. Bu zaman içinde elde edilen ilerleme, özgürlük çaðýný bir zorunluluk ve gerçeklik haline getiriyor. Ýþte bu geliþme, insanlýðýn alt-biçimlerden, üst toplumsal biçimlere, alt-basamaktan, daha üst geliþme basamaðýna tarihi yolculuðudur. Bu çað insanlýðýn tam geliþim aþamasýdýr. Fakat insanlýðýn tüm yönleriyle geliþimi henüz yeterli deðildir. Ýnsanlarýn yeni gereksinmeleri ve ileri gitme isteði bitmeyecektir. Ýnsanlýðýn ileriye gitme serüveni hep sürecektir.

C.Daðlý


insanýn makinenin yardýmýyla doðanýn insan karþýsýndaki özerkliðine son verene dek. Hiç þüphesiz insan, doðanýn yýkýcý olaylarýnýn gidiþi karþýsýnda daha fazla boyun eðemezdi. Ýnsan, yaþamýna ve ürünlerin mahvolmasýna yol açan sel baskýnlarý vb. karþýsýnda sessiz kalamazdý ve kalmamýþtýr. Doða kanunlarý bilinmedikçe, yýkýcýdýr. Her þeyi önüne katar. Ama, bu yasalarý bilince, yýkýcý olan þeyin nasýl kontrol altýna alýnýp insanlýða yararlý duruma getirildiði görüldü. Tabi hep böyle olmadý. Bu defa insanýn doðaya verdiði zararýn kendisi yýkýcý etki yarattý. Topraðýn, suyun ve havanýn (atmosferin) doðal bileþimi deðiþtirildi. Bunun sonucu iklim deðiþiklikleri meydana geldi. Eskiden insanlar, doðanýn yasalarýný bilmediði için, bunlar yýkýcý-kör etkilerde bulunuyordu. Bugün ise kendi elleriyle verdiði büyük zararýn yýkýcý sonuçlarýyla karþý karþýya geliyor. Avrupa’yý sular altýnda býrakan 2003 sel baskýný, bu sonuçlardan yalnýzca biridir. Günümüzdeki doða felaketlerinin temelinde bugünkü toplum var. Bugünün insanýnýn eli var. Bu yýkýcý etki makinelere, sanayileþmeye, kentleþmeye yüklenemez. Makine olarak makine deðil, makinenin kapitalistçe kullanýmý öldürüyor doðayý. Kapitalist üretim biçimi hiçbir alanda doðaya uyumlu deðil. Doðayla uyum, kapitalizmin tabiatýna aykýrýdýr. Bu nedenle kapitalizmi doðayla uyumlu hale getirme çabalarý boþtur, aldatýcýdýr. Kapitalizm, tabiatý gereði, doðayý tüketerek ilerleyebilir. Kentleþme de kapitalist ticaret, sanayi ve enformasyon aðýnýn kentlerde yoðunlaþmasýnýn bir sonucudur. Eðitim, kültür, saðlýk kurumlarý, sosyal kurumlar vb. ayný geliþmenin sonucu kentlerde toplandý. Böylece kentler týka basa doldu. Sonuçta kent yaþamýnýn kendisi baþlý baþýna insan saðlýðý üzerinde yýkýcý etki yaptý. Kapitalizm varoldukça, onun yýkýcý sonuçlarý daha derinleþmiþ olarak sürecektir.

ÝNSANIN ve DOÐANIN BAÞKALDIRISI Doðanýn tahribatý ve çözüm yollarýna iliþkin bir akademisyenle komünist bir teorisyen arasýnda þöyle bir konuþma geçiyor: Akademisyen: “Doðanýn tahribatý üzerine yapýlan bilimsel araþtýrmalar, dünyanýn fazla ömrünün kalmadýðýný gösteriyor. Böyle giderse, yýkýcý sonuçlarýný çok kýsa süre içinde yaþayacaðýz. Çok ivedi olarak önlemler alýnmalý.” Komünist: “Yapýlan araþtýrmalarýn sonuçlarý önceleri yalnýzca araþtýrmalarý yapan bilim topluluklarýnýn arasýnda kalýrdý. Bugün artýk geniþ kitlelerce biliniyor. Burjuvazinin tüm engelleyici çabalarýna raðmen, sonuçlar her yerde tartýþýlýyor ve harekete geçiliyor. Doðadaki tahribatýn ulaþmýþ olduðu korkunç düzeyin ve ivedi önlemlerin alýnmasý gerektiði konusunda sizinle görüþ birliði içindeyiz. Fakat, doðanýn tahribatý kendiliðinden olmadý. Yýkýcý faaliyetler, toplum tarafýndan gerçekleþtiriliyor. Bugünkü toplum, kapitalist toplum tarafýndan yapýlýyor. O halde en ivedi önlem, kapitalist toplumu yýkmaktýr. Yerini alacak toplum, doðayla uyumlu olacaktýr.” Bilim, topluluklarýnýn bu konuda yaptýklarý araþtýrmalar yeni deðil. Uzun zamandýr yapýlýyor. Her yapýlan araþtýrma, sorunun yeni bir yönünü ortaya çýkarýyor. Her sonuç, kitlelerce hemen öðreniliyor. Ýnsanlarda, kendi yaþamlarý üzerine böylesi bir bilinç yerleþmiþtir. Köklü önlemler alýnmasý gerektiði açýktýr. Önce nedenlerinin bilinmesi gerekiyor. Ýnsanýn doðayla karþýlýklý eylemi tarihin uzun bir döneminden beri sürüyor. Vahþilik döneminde bu eylem kendiliðindendi. Vahþilik ve sonrasýndaki uzun bir dönem, insan ile doðanýn karþýlýklý iliþkisi en doðal haliyle sürdü. Tarihin daha sonraki dönemlerinde bile insanlar doðayý, bugünkü kadar tahrip etmemiþtir. Ýnsan yaþamý ve yerleþim düzeni doðayla uyumluydu. Ýnsan, doðadan aldýðýný geri veriyordu. Dolaþým hep devam etti. Ta ki

Tahrip Edilen Sadece Doða Deðil Burjuva toplum yalnýzca doðaya zarar vermiyor -ki doða yalnýz insana ait deðil, tüm canlýlarýndýr- insanýn kendisini de gün gün öldürüyor. Ýþte gýda ürünlerin yapýsýnýn deðiþtirilmesi.

5


Makine olarak makine deðil, makinenin kapitalistçe kullanýmý öldürüyor doðayý. Kapitalist üretim biçimi hiçbir alanda doðaya uyumlu deðil. Doðayla uyum, kapitalizmin tabiatýna aykýrýdýr. Bu nedenle kapitalizmi doðayla uyumlu hale getirme çabalarý boþtur, aldatýcýdýr. Kapitalizm, tabiatý gereði, doðayý tüketerek ilerleyebilir. Kentleþme de kapitalist ticaret, sanayi ve enformasyon aðýnýn kentlerde yoðunlaþmasýnýn bir sonucudur. Eðitim, kültür, saðlýk kurumlarý, sosyal kurumlar vb. ayný geliþmenin sonucu kentlerde toplandý. Böylece kentler týka basa doldu. Sonuçta kent yaþamýnýn kendisi baþlý baþýna insan saðlýðý üzerinde yýkýcý etki yaptý. Kapitalizm varoldukça, onun yýkýcý sonuçlarý daha derinleþmiþ olarak sürecektir. 6

Bu, iki yönlü öldürücü etki yapýyor. Bir taraftan doðayý (suyu, topraðý) öldürüyor, diðer taraftan insaný öldürüyor. Öte yandan bir gýda güvenliðinden söz edilemez artýk. Gýdalara öldürücü maddeleri katmak büyük kapitalistten küçük üreticiye kadar, tüm mülk sahiplerinin yaptýðý bir þeydir. Rekabet, kar amacý, sonuç olarak insaný adým adým tüketen bir niteliðe sahip. Gýda ürünlerinin genetik yapýsýný deðiþtirme ve gýdalara yapýlan katký maddeleri, insanýn katliamýdýr. Ýnsan soyunun yok edilmesidir. Sonuçta tüm insanýn açýk bir tehlikeyle yüz yüze geldiði bir sorun oluþtu. Bunun için geniþ bir uluslararasý iþbirliði gerekiyor. Peki ama kiminle? Devletler bu sorunda uzun zamandýr bir araya geliyor. Ama hiçbir kalýcý, köklü önlem kararý almadan daðýlýyorlar. Alýnan kararlar ise uygulanmýyor, denetlenmiyor. Zaten bu sorunlarý yaratanlar, ayný kapitalist devletler deðil mi? Ýnsanlarýn feryatlarýnýn ve baskýsýnýn onlar üzerinde fazlaca bir etki yaratmadýðý ortada. KYOTO Protokolü’nün imzalanmasýnýn ABD tarafýndan nasýl engellendiðini hep birlikte görüyoruz. Tersine, bu alanda yapýlan toplantýlara raðmen, kapitalist devletlerin insaný ve doðayý öldürücü eylemi tüm yoðunluðuyla sürüyor.

Tahribata Nasýl Son Verilecek? Deniyor ki, kentlerin, sanayinin, organik olmayan gýdalarýn tahribatýný azaltmak için kýrlara gidilmeli. Kim gidebiliyor? Turizm, sanayi kimlere dayanýyor? Kapitalistlere, geliri iyi olanlara. Emekçiler, bulunduðu yerden ayrýlabiliyor mu? Ekonomik statüleri buna uygun mu? Kýrsal kesim insanlarý, karýnlarýný doyurmak için kitleler halinde köye doluyorlarken, kýrlara gitmek kimler için söyleniyor? Kaldý ki, kýrlar da bozuldu. Kapitalizm, tarýmýn, temiz sularýn, ormanlarýn kökünü kuruttu. Kýrlarý ayný zamanda nükleer, sanayi, kimya atýklarýnýn deposuna çevirdi. Kapitalizm, geçtiði her yeri silip süpürüyor, kirletiyor, kurutuyor, öldürüyor. Deniyor ki, toplumun tüketim alýþkanlýklarýný deðiþtirmeliyiz. Doðanýn tükeniþini önlemek için, bugünün toplu-

munun tüketim alýþkanlýðýnýn köklü olarak deðiþmesi gerekiyor. Öncelikle söylemeliyiz, kimin tüketim alýþkanlýðýný? Ýþçilerin, yoksul halkýn tüketimi sýnýrlýdýr. Emekçinin tüketiminin sýnýrý, ücretidir. Bu ücretle ise çok az tüketilebilir. Yalnýzca kapitalistlerin ve orta sýnýflarýn tüketim alýþkanlýklarýndan söz edilebilir. Kapitalist üretim ise, kriz nedeniyle tüketim sýnýrýný sürekli geliþmeyi zorunlu yapýyor. Bu durumda tüketim alýþkanlýðýný ne diye sýnýrlasýn ya da deðiþtirsin? Tersine, daha fazla kar için yapay olarak yeni tüketim biçimlerini, çeþitlerini yaratýyor. AR-GE bunun için çalýþýyor. Demek ki, kapitalizmin kendisi doðayý tüketen, tahrip eden tüketimi yaratýyor, teþvik ediyor. Ýnsan ilerledikçe, insani gereksinmeleri de artacak ve daha çeþitlenecektir. Geleceðin geliþmiþ insaný, gereksinmelerini doðayla uyum içerisinde gerçekleþtirecektir. Yeni insan toplumunda, bugünkü teknolojinin önemli bir kesimine ihtiyaç duyulmayacak. Nükleer, askeri, doðaya ve insanlýða zarar veren bir teknoloji ortadan kaldýrýlacak. Geleceðin toplumu daha ileri, ama yaþamla uyumlu bir teknolojiye dayanacaktýr. Kapitalizm, emeðin ve doðanýn tüketilmesi, mahvedilmesi ve ölümüdür. Bu sistemin devamý demek, ayný sonuçlarýn en korkunç bir hal almasý demektir. Bu nedenle kapitalizmi yýkmak, insanlýðýn en ivedi ve yaþamsal iþidir. Bize, bu toplumu köklü yolla, devrimle yýkmamýz yerine, kerte kerte mücadele yolunu, reformlar yolunu önerenler, kapitalizmin bu mahvedici sonuçlarýna katlanmamýzý istemiþ oluyorlar. Hayýr, biz böyle bir þeye katlanmayacaðýz. Ýnsanlýk kendi mahvoluþu karþýsýnda daha fazla kayýtsýz kalmayacaktýr. Olabilecek en köklü yolla, devrimlerin en derinine gideniyle bu toplumsal sistemi yýkacaktýr. Proletarya, devrime, burjuva egemenliði yýkmak ve kendisini eskinin kalýntýlarýndan kurtarmak için ihtiyaç duyar. Buna bir neden daha eklendi: Doðayý kurtarmak. Ve insan sonunda, kendisiyle ve doðayla barýþacak yola girmiþtir. Buna yol açacak bir devrim dalgasý tüm dünyayý sarmýþtýr.


KAMU YÖNETÝMÝ YASA TASARISINA KARÞI

KESK EYLEMLERÝ

“Disa Disa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz” sloganlarý atýldý. Üzerinde Mücadele Birliði Platformu yazan devasa bir pankart alana asýldý ve hemen üstüne de Deniz Gezmiþ yoldaþýn pankart biçiminde renkli resmi asýldý. Bu, bir süre sonra alandaki herkesin ilgi odaðý oldu. KESK Baþkaný Sami Evren’,in de bir konuþma yaptýðý miting, onun tüm emekçikleri 6Mart’ta Ankara’da yapýlacak olan KESK mitingine davet etmesi ile son buldu. Mücadele Birliði’nin pankartý, bir süre daha alaný süsledi ve emekçilerin yavaþ yavaþ alaný terk etmesiyle o da indirildi. Tüm miting boyunca gözlemlediðimiz en önemli þey, emekçilerin ruh hallerinin öncülerinin ruh haline baðlý olduðuydu. Reformistlerin aðýrlýklý olduðu bölümlerde, emekçilerin sesi oldukça cýlýz çýkýyordu, ama devrimcilerin olduðu, devrimci sloganlarýn olduðu yerde farklý bir ruh hali hakimdi. Emekçiler yanlarýndan geçerken attýðýmýz sloganlarý sahipleniyor, farklý bir ruh haline bürünüyorlardý. 6Mart’taki Ankara mitingi’nin hazýrlýklarý þimdiden yapýlmalý ve kamu emekçilerine daha gür bir sesle ulaþýlmalý. Onlar, Mücadele Birliði’ni tanýyorlar. Yapmamýz gereken, kamu emekçilerinin komiteleþmeyi kabul etmelerini saðlamak ve kamu emekçilerinin mücadele birliðini Devrimci Emekçi Komiteleri’nde saðlamak.

H

ükümetin Kamu Yönetimi Yasa Tasarýsý’ný mecliste görüþmeye baþlamasýný protesto etmek ve tasarýnýn yasalaþmasýný engellemek için kamu emekçileri 22 Þubat Pazar günü alanlardaydý. Ýstanbul, Diyarbakýr, Adana ve Ankara’daki eylemlere çok sayýda emekçi katýldý. Polis, Diyarbakýr’daki eyleme saldýrarak çok sayýda emekçiyi gözaltýna aldý. Saldýrý sonucu emekçilerin birçoðu yaralandý. Abide-i Hürriyet Meydaný’nda yapýlan KESK eylemine ise 3 bin civarýnda emekçi katýldý. Sosyalist çevrelerin kendi pankartlarýyla katýldýklarý eylemde kamu emekçileri, aðýrlýklý olarak yasa tasarýsýna karþý sloganlar attýlar. Mücadele Birliði pankartýnýn olduðu kortejden ise sürekli “Ýktidar Dýþýnda Her Þey Hiçbir Þeydir”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Seçim Deðil Devrim, Devrim”, “Sandýða Deðil, Devrime Özgürleþmeye”, “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”, “Yaþasýn Devrimci Emekçi Komiteleri”,

Yaþasýn Kamu Emekçilerinin Mücadele Birliði! Yaþasýn Devrimci Emekçi Komiteleri!

7


FEDERASYON ATEÞÝ O

rtadoðu politik arenasýnda Kürdistan’ýn statüsü, bir kez daha kilit konuma geldi. Birinci emperyalist paylaþým savaþý sonrasýnda yürütülen görüþme maratonlarýnda, masanýn üzerindeki pasta Kürdistan’dý. Fransa, Ýngiltere, Kürdistan üzerindeki en önemli petrol bölgelerine el koydular. TC, o dönem geri kapitalist ekonomisinin gücüyle, masada istediðini alamayan taraf olmuþtu. Ama bu kez Kürdistan, emperyalist bir paylaþýma konu olarak durmuyor masa üzerinde. Bu kez Güney Kürdistan halký, kendi tarihsel hakkýný istiyor. Ýlk paylaþým sýrasýnda Kürt halkýnýn hiçbir politik temsili söz konusu deðildi. Kürtler, sanki bir halk olarak hiç varolmamýþtý ve ülkesi bölüþtürülürken, hiçbir þekilde hesaba katýlmamýþlardý. Þimdi, kendisini dýþlayan her türlü politik hesaba karþý, Güney Kürdistan halký; “ben buradayým” diyor. Daha önceki yazýlarýmýzda bir çok defa belirttiðimiz bir olguyu, burada yeniden hatýrlatalým. Güney’de Kürt halkýnýn istediði federasyon, bir ABD politikasý deðildir. Tam tersine, bu istem bugün, ABD’nin Ortadoðu’da yeniden kurmaya çalýþtýðý dengeyi bozan, onun sýnýrlarýný zorlayan bir etmene dönüþtü. Bu yüzden, eðer Kürt halký federasyon formülüyle dile gelen özgürlük istemleri için adým atmaya devam ederse, ABD’yi de karþýsýna almak durumundadýr. Bugün Kürt halkýnýn ABD bayraklarýyla gösteri yapmasý kimseyi yanýltmasýn. Politik güç ve aktörler arasýndaki iliþki, niyetlerle örülmez. Tarihi ve güncel koþullar, politik çýkarlar ve özlemlerin gerçekleþmesini ve ayný noktada buluþmasýný destekliyorsa ne ala! Ýki politik güç ortaklýða gidebilir. Fakat koþullar bu ortaklýðý bozuyorsa, taþýnan bayraklar elleri yakmaya baþlar.

8

Kürt Halký Çok Þey Verdi, Çok Þey Ýstiyor

ABD ve Kürt halkýnýn özlemlerini karþý karþýya getiren en önemli olgu, çaðýmýzýn emperyalist karakteridir. Emperyalizm, varlýðýný ezen ve ezilen halklar ayrýmýnda korur. Eðer ezilen milyarlarca emekçi kitlesi ve bunlarý ezen bir avuç ileri kapitalist ülke gerçekliði olmasaydý, emperyalizm emperyalizm olmaktan çýkardý. Bu nedenle, emperyalist dönemde ezilen bir ulusun kurtuluþunu sosyalizm olmadan kazanmasý oldukça zordur. Bu kurtuluþa salt siyasi açýdan eriþen ezilen uluslarýn çoðu, sosyalizme yönelmedikleri için, bir baþka yoldan, ekonomik yoldan boyunduruk altýna alýndýlar. ABD’nin emperyalist karakteri ve Kürt halkýnýn ezilen bir ulus konumunda olmasý, bu iki farklý karakterdeki gücün, çatýþmayý getiren çeliþkileri içinde barýndýrmasý anlamýna gelir. Kürt halký federasyon konusunda bastýrdýkça, ABD bunu dizginlemeye çalýþtý, halen daha çalýþýyor. Etnik temelde bir federasyonu kabul etmeyeceklerini, ABD’nin en yetkili aðýzlarý defalarca kez dile getirdiler. Burada söylenen, Kürt halkýnýn kendi devletine sahip olmasýný engellemeye hazýr olduklarýdýr. Federasyon istemi Talabani ve Barzani’nin isteði midir? Bu soruya þöyle cevap verilebilir. Güney Kürdistan halký, tam baðýmsýzlýk istiyor. Halkýn geniþ kesimlerinde bu istek ve özlemin gerçekleþmesi yönünde önemli bir hareketlilik var. KDP ve KYB’den ayrýlan önemli bir grup, tam baðýmsýz Kürdistan hedefine yönelik olarak çalýþmaya baþladýlar. Bu grup, çok kýsa sürede bir çok yerde komiteler kurdu; önemli bir güce eriþti; Öyle ki Talabani, bu gruba destek verdiðini açýklamak zorunda kaldý. Bu olaydan çýkarýlacak sonuç þudur: halkýn tam baðýmsýzlýk istemi güçlüdür ve KDP-KYB burjuva önderliði, bu radikal istemin frenine basabilmek için, federasyon planlarýný dile getirdiler. Güney Kürdistan’da halk, elde ettikleri fiili durumu, þimdi siyasi kurumlarla kalýcýlaþtýrmak istiyor. En büyük düþmanlarý Saddam artýk yok. Kerkük ve Musul gibi önemli merkezler dahil, tüm Güney Kürdistan’da geçici yönetime baðlý askerlerin sayýsý 200 kadar. Orada güç, silahlý Kürt peþmergeleridir. Ayrýca, son altý ayda geçici


yönetimin aldýðý kararlarýn hiç birisi, Kürdistan’da kendi hükümetlerince onaylanmadýkça geçerli olmadý. Kürt halký için tam baðýmsýzlýk, hayal olmaktan çýktý, adeta bir adým ötede. Ve burjuva Barzani’nin haklý olarak belirttiði gibi; “derya gibi kan akýtmýþ bu halka fede-

rasyondan daha geri bir statüyü kimse kabul ettiremez.” Kürt halký, kendi iç düþmanlarýndan yani burjuva önderlikten kurtulmadýkça, bir adým ötedeki tam baðýmsýzlýða asla eriþemeyecek. Çünkü burjuva önderlik, Kürt halkýnýn baðýmsýzlýk için akýttýðý ve akýtmaya hazýr olduðu kanlarý üzerinden, kendi alçakça ve gizli pazarlýklarýný sürdürmek için yararlanýyor.

Özgürlük Hakkýna Destek Güney Kürdistan’da dengeler, Kürt halkýnýn burjuva önderliði ve bununla birlikte emperyalist ABD’yi karþýlarýna alacaklarý bir olgunluða eriþiyor. Burjuva önderliðin aþýlmasý için tarihsel ve nesnel koþullar uygun. Güney’de proletaryanýn bu uygun koþullardan ne derece yararlanabileceðini öngörmek mümkün deðil. Fakat, orada güçlü bir proleter hareketin ortaya çýkmasý için bütün bölge ülkelerinin proletaryasýna önemli görevler düþüyor. Söz konusu ulusal sorun olunca, devrimci proletaryanýn son derece titiz davranmasý gerekiyor. Ezilen ulus olarak Kürtlerde, proletarya da dahil, ezen ulusun bütün sýnýflarýna karþý bir güvensizlik duygularý söz konusudur. Bu konuda söylenecek her söz, kýrk kez ölçüp bir kez biçilmelidir. Oysa, küçük-burjuva politik çevreler, güney halkýnýn özgürlük istem ve adýmlarýný doðru karþýlayamýyor ve uygun politikalar öne süremiyorlar. Bu istemlere, þu ya da bu gerekçeyle karþý çýkýyorlar. Karþýmýza en çok çýkarýlan gerekçe, Güneydeki Kürt devletinin ABD kuklasý bir dev-

let olacaðýdýr. En baþtan söyleyelim, böyle bir olasýlýk var. Ama bu, doðuracaðý çocuðun bir cani olma olasýlýðý yüzünden, hamile bir kadýný tekmelemeye benziyor. Kaldý ki, bugün ABD’nin Ortadoðu dengeleriyle Kürt halkýnýn baðýmsýzlýk özlemleri arasýnda gün geçtikçe açýlan bir uçurum var. Kürt halký da bu uçurumun farkýnda ve ABD’ye güvenmediklerini artýk daha sýk dile getiriyorlar. Devrimci proletarya arasýnda küçük-burjuva politik çevrelerin yaydýðý bu zararlý görüþlerin etkisizleþtirilmesi gerekiyor. “Güneyde ikinci bir Ýsrail yaratýlacak” söylemi, bu bakýþýn saçmalýk düzeyine varmasýdýr. Ýsrail’in elinde bulundurduðu ekonomik ve militarist güç ile, Güney Kürdistan karþýlaþtýrýldýðýnda, bu saçmalýk daha iyi anlaþýlacaktýr. Ýsrail’i emperyalizmin bölgedeki uçbeyi haline getiren, bu ekonomik, teknik ve mali güçtür. Güney Kürdistan’da doðru dürüst tek bir fabrika yok iken, ciplerin üzerine yerleþtirilmiþ uçaksavarlar ötesinde bir silahlý kuvvet yok iken, bu topraklarda yeni bir Ýsrail’in yaratýlmasý kaç on yýlý gerektirir, bilinmez. Bir baþka gerekçe, güneydeki baðýmsýz devletin, tüm bölgede çatýþmalara neden olacaðýdýr. Ve deniyor ki, bu çatýþmalar proletaryanýn birliðini bozar. Bu gerekçe ne kadar saðlam görünüyor olsa da, yine de þöyle bir soruyu hak ediyor: Ýyi ama, bütün bu çatýþmalarýn sorumlusu, özgürlük isteyen Kürt halký mý olacaktýr, yoksa, onun her özgürlük giriþimini kanla boðmak için, iþçi sýnýfý arasýnda da, þovenizmi yükselten bölgenin tüm gerici devletleri mi? Proletaryanýn tam da bu konudaki görevi, Kürt halkýna uyarýlar yaðdýrmak deðildir. Tam tersine söylenecek olan þudur: “Kürt halký, alabildiklerinle yetinme, tam baðýmsýzlýk hakkýný elde edinceye dek ileriye git; senin bu hakkýný engellemek isteyen tüm gerici güçlerle savaþmak, proletaryanýn toplumsal devrim bayraðýnda çoktan yazýyor.”

9


TOPKAPI ÞÝÞECAM’DA GREV Hükümet tarafýndan Þiþecam grevi ikinci kez ertelenmeden kýsa bir süre önce Topkapý Þiþecam fabrikasýnda 14 gündür eylemde bulunan iþçilere grev ziyaretine gittik. Güvenlik tarafýndan iþçilerin bulunduðu bölüme geçiþimiz engellendi. Bu sýrada Kristal-Ýþ Topkapý Þubesi Eðitim Sekreteri Sinan Uçar, ana kapýya geldi ve kendisiyle orada bir röportaj yaptýk. Y.E. Mücadele Birliði: Merhaba. Vermekte olduðunuz mücadeleye destek sunmak ve dayanýþma içinde olduðumuzu göstermek amacýyla geldik. Þu anda burada grevde olan kaç iþçi var? Sinan Uçar: Þu anda 600 iþçi grevde. Bunlarýn 70-80 kiþisi teknik eleman ve sadece onlar çalýþýyor. Y.E. Mücadele Birliði: Grevin asýl nedeni ne? Sinan Uçar: Grevin asýl nedeni ekonomik deðil. Çayýrova Fabrikasý’ndaki iþçi temsilcisi iþten atýldý, yapýlan görüþmelerde bu arkadaþýn iþe geri alýnmayacaðý söylendi. Daha sonra sendikal tercihlerinden (sendika deðiþikliði) dolayý 68 iþçi arkadaþ iþten atýldý. Bunlarýn yanýnda %5’lik (ilk 6 ay için) zam oraný, idari maddeler (yeni çýkan iþ kanunun uygulanmasý) de grevin nedenlerinden. Kaldý ki sendika bunlarda esneklik bile yaptý. Ve bir diðer nedeni endüstriyel iliþkiler. Yani fabrika yönetiminin uygulamýþ olduðu zorluklar. Haklarýmýzý gasp ettiklerinde karþý çýkýþlara, git mahkemeye ver, dava aç diyorlar. Y.E. Mücadele Birliði: Ne kadar ücret alýyorsunuz? Hiç ücret artýþý talebiniz olmadý mý? Sinan Uçar: Patron basýna “iþçilere 1 milyar 200 milyonluk zam önerdik ama kabul etmediler” diye bir açýklama yapýyor. Oysa aylýklarýmýz 300 ile 600 milyon arasý. Y.E. Mücadele Birliði: Grevde geçen her gün patronlara ne kadar zarara neden oluyor? Sinan Uçar: Cam ticareti ülkede, iç ve dýþ ticarette ikinci üçüncü sýrada. 70-80 ülkeye ihracat yapýyor. Þu anda patronun net 2.8 milyon dolar zararý var. Bizim haklarýmýzý vermiþ olsa bu kadar zarar etmezdi. Bu fabrika Ýstanbul’daki tek cam fabrikasý. Ýstanbul’un ihtiyacýný ancak burasý karþýlayabiliyor. Patron iþine gelmediðinde “burayý kapatýr gideriz” diyor. Baþka bir yere taþýnmalarý zor ama inada bindirirse kapatýp gidebilir de. Y.E. Mücadele Birliði: Grevdeki iþçilerin morali nasýl? Diðer sendikalar destek sunuyorlar mý? Ziyaretçileriniz çok oluyor mu? Sinan Uçar: Ýþçilerin moralleri gayet düzgün. Çoluk-çocuk, bütün aileler desteðe geliyorlar. Diðer sendikalardaki iþçi arkadaþlarýn ve kitle örgütlerinin desteði oldukça iyi. 400 belediye iþçisi desteðe geldiler. Verilen mesajlar ve sendikalarýn sahiplenmesi iyi. Þu anda ortak noktamýz bu grevin sadece cam iþçilerinin bir eylemi olmadýðý, bu grevden diðer sendikalarýn ve iþçi sýnýfýnýn da etkilendiði ve sýnýf hareketini ileriye götürebilir. Ziyaretler çok güzel geçiyor. Sloganlar, halaylar, türküler oldukça iyi. Polisler her gün ziyarete kimlerin geleceðini, kaç kiþi geleceðini öðrenip fabrikaya ona göre geliyorlar. DÝSK tüm üyeleriyle greve destek olduklarýný söylüyor. Ýþçilerle greve (diðer illerdeki cam iþçileri) ekonomik destek sunacak-

10

larýný ve diðer illerdeki fabrikalardan iþçilerin greve desteðe (sürekli) geleceklerini söylüyorlar. Y.E. Mücadele Birliði: CHP, Ýþ Bankasý’nýn ortaklarýndan biri olarak karþýsýndaki sermaye partilerinden biri olmalý? Burada emek-sermaye çeliþkisi en açýk haliyle yaþanýyor deðil mi? Sinan Uçar: Geçen gün CHP’den geldiler. CHP istese grevin lehimize bitmesini saðlayabilir. Ama düzen partisi iþte, yaptýklarý iþlerde kamunun, toplumun tepkisini görmezden geliyorlar. Umurlarýnda bile deðil. Seçim öncesinde sadece göz boyamak amaçlýydý bu ziyaret. Y.E. Mücadele Birliði: Bu grevle nasýl bir sonuç almayý düþünüyorsunuz? Sýnýf hareketinin geliþimi açýsýndan büyük bir öneme sahip olan grevinizin baþka eylemlerle boyutlandýrýlmasýný düþünüyor musunuz? Sinan Uçar: Burada en büyük sýkýntýmýz baþýmýzda görünen bir patronun olmamasý. Ýþ Bankasý fabrikaya bir müdür atýyor. Onu muhatap alýyoruz ama o da yetkilinin kendisi olmadýðýný söylüyor ve topu yukarýdakilere atýyor. Cam Ýþverenleri Sendikasý sözcüsü Rüþtü Bozkurt “iþçiler greve çýkamaz” demiþti. Þimdi görsün. Greve çýktýk ve kararlýyýz. Çayýrova’daki temsilcimiz iþe alýnana ve isteklerimiz yerine getirilene kadar. Kaç ay sürerse sürsün. Çünkü bu eylemin baþarýsýzlýðý demek 6-7 ay sonra yapýlacak sözleþmede baskýlarýn artmasý demektir. Y.E. Mücadele Birliði: Diðer sendikalarla görüþüyor musunuz? Birlikte eylem yapma düþünceniz var mý? Sinan Uçar: Henüz net bir þey yok ama ileriki bir tarihte diðer sendikalarla ortak bir eylem düþünülüyor. Y.E. Mücadele Birliði: Eylemler boyunca her zaman yanýnýzda olacaðýmýzý bilmenizi istiyoruz. Sesinizi herkese duyurabilmek amacýyla dergimiz üzerine düþeni yapacaktýr. Bu sohbet için teþekkür ederiz. Sinan Uçar: Biz teþekkür ederiz. Not: Bu görüþmeden birkaç gün sonra yeniden Topkapý Þiþecam’ýn önüne gittik. Ancak grev ertelendiði için iþçiler iþbaþý yapmýþlardý. Bu, Þiþecam iþçilerini çok daha sert kapýþmalarýn beklediðini gösteriyor.


Kar Fýrtýnasý Ve Topkapý Þiþecam'dan Bir Günlük Grev Ýzlenimleri Ýstanbul’da þiddetli kar fýrtýnasý bekleniyordu. Günler öncesinden gazeteler, televizyon kanallarý bu haberi geçiyordu. Okullarý, kamu dairelerini tatil ettiler… Sokaklarda, kar topu oynayan neþeli çocuklarýn dýþýnda kimse yoktu. Yýrtýk ayakkabýlarý içinde büzüþen ayaklarýný naylon poþet sararak korumaya çalýþan çocuklar… Bir tek onlar terk etmemiþti sokaklarý, fabrikalarý… Onlar Þiþecam iþçileri… Deðiþik illerde bulunan 13 fabrikada toplam 5 bin iþçi, Eskiþehir Þiþecam Fabrikasý’nda iþten atýlan 68 iþçinin iþe alýnmalarý hedefiyle greve çýktýlar. Aldýklarý ilk grev kararý, Bakanlar Kurulu tarafýndan, “milli güvenliði” bozuyor gerekçesiyle iki ay ertelenmiþti. Süre dolar dolmaz, iþçiler hiç vakit kaybetmeden grevi örgütlemeye baþladýlar. Uzun sayýlabilecek bir aradan sonra bu denli yaygýn ve kitlesel grev hareketi, sýnýf mücadelesinin geliþimi açýsýndan önemli bir örnek oluþturabileceði herkesin ortak kanýsýydý. Sermaye cephesi bu durumu çabuk kavramýþtý. Bu nedenle grevi her þekilde baský altýna alma giriþimlerine baþladý. Buna karþýlýk, emek cephesi de iþçilere destek olup dayanýþmada bulunmak amacýyla çalýþmalara baþladý. Mücadele Birliði Platformu olarak, Topkapý Þiþecam Fabrikasý’nda greve çýkan iþçilerle dayanýþmada bulunmak, onlarýn grev hakkýndaki fikirlerini öðrenip, kendi düþüncelerimizi paylaþmak amacýyla ziyarete gittik. Dondurucu soðuk havanýn etkisine raðmen, iþçiler büyük bir kararlýlýkla fabrikadaki eylemlerine devam ediyorlardý. Fabrika önüne geldiðimizde bizi grev sözcüsü bir iþçi arkadaþ ve güvenlik görevlisi karþýladý. Mücadele Birliði Platformu adýna geldiðimizi, iþçilerle görüþmek istediðimizi, belirttik. Ancak, Kristal-Ýþ Sendikasý ve Þiþecam Fabrikasý yöneticileri arasýnda yapýlan pazarlýða göre, ziyaretçilerin içeri alýnmayacaðý, sadece kapýda kabul edileceði söylendi. Bu kararýn nedeni üzerine grev sözcüsü iþçi arkadaþ ile konuþtuk. Alýnan kararýn grevi yalnýzlaþtýrmaya yönelik olduðu, iþçi sýnýfýyla toplumun diðer emek güçlerinin mücadele birliðini, dayanýþmasýný baltalamak amaçlý olduðunu düþündüðümüzü söyledik. Ýþçi arkadaþýmýz da bizimle ayný görüþleri paylaþtýðýný, bu durumu deðiþtirmek için sendikaya baský yaptýklarýný ifade etti. Ýþçilerin ortak tavrý, arkadaþlarý iþlerine geri dönünceye kadar greve devam yönün-

deydi. Bunu bize orada bulunan grev sözcüsü iþçi arkadaþ açýkça söyledi. Kararlýlýðýn üst düzeyde bulunduðunu, greve katýlýmýn çok yüksek olduðunu anlattý. Ayrýca geçen kýsa zamanda bir çok fabrikada, öðrenci çevrelerinden ve sosyalist basýndan ziyaretçilerinin geldiðini ifade etti. Bir süre sonra birkaç iþçi ve sendika yetkilisi de yanýmýza geldi. Gelen iþçilere de ayný sorularý yönelttik. Cevap aynýydý: Greve devam!... Bir iþçi arkadaþ, ziyaretlerin kapýda yapýlmasýný protesto etti. Sendika yetkilisine bu durumun sonlandýrýlmasý gerektiðini anlattý. Sendika yetkilisi de kibarca ayný görüþte olduðunu ama bu kararý þu anda deðiþtirmeye yetkili olmadýðýný söyledi. Birkaç arkadaþýmýz sendika görevlisiyle grevin ayrýntýlarý üzerine konuþmaya baþladý. Biz de yeni gelen iþçi arkadaþla sohbete koyulduk. Greve iliþkin onun da görüþleri aynýydý. Cam iþçilerinin köklü bir mücadele geçmiþlerinin olduðunu, kendisinin de 17 yýldýr bu sektörde çalýþtýðýný söyledi. Yanýmýza yeni geldiði için hangi kurum adýna geldiðimizi sordu. Kendisine, Mücadele Birliði Platformu adýna geldiðimizi açýkladýk. Ýþçi arkadaþ “evet ben sizi tanýyorum, Ýstanbul’un bir çok yerinde afiþleriniz var. Derginizi de biliyorum ve okumaya çalýþýyorum” diyerek, çalýþmalarýmýzý baþarýlý bulduðunu ve daha da geliþmesini dilediðini söyledi. O soðuk havada içimizi ýsýtan sözlerdi bunlar. Çünkü, ofis çalýþmalarýmýz olsun, dergi daðýtým faaliyetlerimiz olsun bütün bunlarýn ne denli zor þartlar altýnda gerçekleþtiðini anýmsadýk. Bu çalýþmalarýmýz sýrasýnda defalarca engellendik, onlarca arkadaþýmýz gözaltýna alýndý. Silahlý saldýrýlara uðradýk. Ýþte bütün bu güç koþullara raðmen, sesimizi, görüþlerimizi gerçek muhataplarýna ulaþtýðýný görmek hepimizde gurur ve mutluluk duygusu yarattý. Anlýyoruz ki; hiçbir çalýþma boþuna yapýlmýþ deðildir. Etkisini hemen göstermeyebilir, fakat mutlaka zaman içinde yanký bulacaktýr. Proletaryanýn ileri öncüleri bizleri gözlüyor, deðerlendiriyor. Bu nedenle üzerimizde onbinlerce gözün olduðunu, yapýlan çalýþmalarýn iþçi ve emekçiler için deðerlendirme altýna alýndýðýný unutmamalýyýz. Ýþte, greve destek amaçlý gittiðimiz bir fabrikada faaliyetlerimizi izleyen geliþim çizgisini baþarýlý bulan bir iþçiyle tanýþtýk. Ýþçi arkadaþ ile sohbeti bu zemin üzerinden devam ettik. Ýþçilerin sosyalistlere yaklaþýmý nedir? diye sorduk.

“Açýkça ifade edeyim ki” diye baþladý söze. Bir çok Þiþecam fabrikalarýnda iþçilerin devrimcilere karþý çok sýcak olduklarýný anlattý. Bir çok devrimci iþçinin var olduðunu üzerlerinde sürekli iþten atýlma baskýsýnýn bulunduðunu söyledi. Son yýllarda, öncü iþçilerin iþlerine son verildiðini ifade etti. Ardýndan grevin geleceði üzerine sohbet ettik. Þayet, sonuç alýnmadan grev bitirilmesi yönünde bir olasýlýk belirirse buna dönük hazýrlýklar olup olmadýðýný sorduk? Ýþçi arkadaþ, asýl tehlikenin burada olduðunu, bir sabah sendika gelir de, grev bitti arkadaþlar derse, ya da tekrar grev yasaklanýrsa, bununla baþa çýkacak örgütsel hazýrlýklarýnýn olmadýðýný söyledi. Ýþçilerin þu anda sendika dýþýnda baþka örgütleri olmadýðý için bu karara uyacaklarýný belirtti. Ve ziyaretimizin üzerinden birkaç gün geçmeden hükümet, “milli güvenlik” gerekçesiyle grevi iki ay erteledi. Ne yazýk ki iþçiler buna karþý bir hareket geliþtiremediler. Ýþçilerin kendi aralarýnda oluþturduklarý birliklerin-komitelerin kurulmasý konusunda düþüncelerini sorduðumuzda; bunun zorunluluk olduðunu, eylemlerin geleceðin güvence altýna alýnabilmesi ve iþçi sýnýfýnýn kendi bilimsel görüþü olan sosyalist bilinçle eðitilmesi için bu tipte kalýcý mücadele organlarýna ihtiyaç duyulduðunu söyledi. Çünkü sendikalarýn bugünkü haliyle bu ihtiyaca yanýt veremediklerini ifade etti. Bir süre daha devam eden sohbetimizin ardýndan iþçileri daha fazla o fýrtýnada bekletmemek düþüncesiyle toplu resim çekilerek ziyaretimize son verdik.

11


SEÇÝMLERÝ BOYKOT EDELÝM Türkiye ve K.Kürdistan’ýn emekçi sýnýflarý, yeniden bir seçim atmosferine sokuluyorlar. Tekelci sermaye bu amaç için bütün propaganda aygýtlarýný devreye sokmuþ durumda. Devletin ve sermaye sýnýfýnýn emrindeki bütün basýn ve televizyon kanallarý, büyük bir gayretle bu konuda üzerlerine düþeni yapmaya çalýþýyorlar. Tekelci sermaye sýnýfýna bu çabasýnda bir destek de sosyal reformist parti ve örgütlerle Ulusal Kurtuluþ Hareketi’nden geliyor. Bu kesim, “devlet ve düzenle uzlaþmanýn kanallarýný açar, rüþtlerini burjuvaziye kanýtlar” umuduyla seçim aldatmacasýna destek veriyor. Bunun için seçim kampanyalarýna dört elle sarýlmýþ durumdalar. Kapitalist sistemde, tekelci sermaye diktatörlüðü koþullarýnda muhtarlarýn, belde, ilçe ve þehir belediye baþkanlarýnýn “yerel iktidar”ý temsil ettiklerini, yoksul emekçi sýnýflar þimdi bu adamlardan öðreniyorlar. Burjuvazinin bile söylemediði böyle bir yalanýn ortaya atýlmasýnýn nedeni, kitlelerin aldatýlmasýdýr. Yoksa, sözünü ettiðimiz kurumlarýn ve kurum baþkanlarýnýn merkezi iktidarýn yanýnda, “yerel iktidar” anlamýnda beþ paralýk bir deðerlerinin olmadýðýný en iyi bilen yine bu sosyal reformistlerdir.

Düzenden Kopuþ Eðilimi Ancak, bütün çabalarýna karþýn istedikleri etkiyi yaratabilmiþ deðiller. Seçimlere bir aydan daha kýsa bir zaman kalmýþ olmasýna raðmen o eski seçim kampanyalarýndan ortada eser bile yok. Burjuva partiler ve diðerleri tüm çabalarýna raðmen yoksul sýnýflarda seçimlere yönelik bir ilgi yaratamadýlar. Yoksul emekçi sýnýflarýn geçmiþ yýllardan beri süren düzen partilerinden ve düzenden kopuþ süreci partilere ve seçimlere ilgisizlik biçiminde devam ediyor. Hem de artan bir þekilde. Son genel seçimler bu kopuþun en açýk ve anlaþýlabilir ifadesi olmuþtur. Nüfusun ezici çoðunluðunu oluþturan emekçi sýnýflar ve Kürt halký, ya sandýk baþýna gitmeyerek ya da ipliði pazara çýkmýþ burjuva partilerden koparak bu eðilimi ortaya koydular. Emekçi sýnýflarýn eðilimini ortaya koymuþ olmasý anlamýnda son genel seçimlerin önemli politik etkisi oldu. Seçmenlerin üçte birinden fazlasý sandýk baþýna git-

12

medi. Sandýk baþýna gidenler ise arayýþ içinde olduklarýný “yeni” partilere oy vererek gösterdiler. Emekçi sýnýflardaki bu eðilim bugün de sürüyor. Burjuva partilerin korkunç boyutlardaki maddi harcamalara ve teknik olanaklara raðmen emekçi sýnýflarda seçimlere iliþkin bir ilgi yaratamamýþ olmalarý bunun en iyi kanýtýdýr. Üstelik bu baþarýsýzlýk sosyal reformistlerin ve UKH`nin “sol”dan desteðine raðmen ortaya çýkmýþtýr. Bu anlamda burjuva partilerin baþarýsýzlýðý, sosyal reformist parti ve örgütlerin hanesine de yazýlmýþtýr.

“Seçimler Sokaklarý Temizler” Yine de seçim dönemlerinde kitlelerin politikaya olan ilgileri artar; politik bilinç edinmeye daha bir yatkýn olurlar. Tam da bu nedenle, proletaryanýn devrimci sýnýf partisi bu özel döneme iliþkin belirli bir politika izler ve izlemelidir. Sorunun temeli, bu politikanýn içeriðinin ne olacaðý sorusuna verilecek yanýtta bulunuyor. Kimileri emekçi sýnýflarýn politikaya artan ilgilerini ve politik bilinç edinmeye yatkýn hale geliþlerini seçimlere çeþitli biçimlerde katýlýþýn gerekçesi haline getiriyorlar. Böyleleri seçimlerin sadece bir yönünü, kitleler üzerindeki etkisinin sadece tek yanýný öne çýkararak pratik politikada aslýnda diðerleriyle ayný konuma düþmüþ oluyorlar. Pratik politikada böylelerinin sosyal reformist parti ve örgütlerden hiçbir farký yoktur. Seçimlerin yukarda sözünü ettiðimiz yönünden baþka etkileri de vardýr. Seçimler, kitlelerin, proletaryanýn örgütlülük, bilinç ve hazýrlýk derecesinin barometresi olduðu kadar, özellikle devrimci durum dönemlerinde onlarý sokaktan çekip düzene baðlama gibi bir iþleve de sahiptir. Sosyal reformistlerin ve diðer ortalama sol düþünceye sahip olanlarýn gözlerden saklamaya çalýþtýklarý þey budur. Oysa proletaryanýn, ve diðer emekçi sýnýflarýn sokaða çýkma eðiliminin çok yüksek; Kürt halkýnýn ise zaten serhýldan halinde olduðu 90’lý yýllarýn baþýnda Süleyman Demirel, devlet yönetiminde son derece tecrübeli olan bu yaþlý faþist, bu iþlevi þu cümle ile özetlemiþti: “seçimler sokaklarý temizler.”


üzerinde çok daha inandýrýcý bir etkiye sahip olacaktýr. Türkiye ve K. Kürdistan, devrimci durum ve iç savaþ sürecinden geçiyor. Devrimci proletaryanýn ve onun sýnýf partisinin seçimlerde izleyeceði politikanýn içeriðini iþte bu somut durum belirliyor. Böylesi koþullarda, proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin izleceði politikanýn özünü devrimin ve sosyalizmin propagandasý oluþturuyor. Devrimci komünist parti, böylesi koþullarda proletarya ve diðer sömürülen sýnýflara devrimin derinliðini, geniþliðini, kapsayýcýlýðýný, dönüþtürücü gücünü ve kaçýnýlmazlýðýný anlatmakla; kitleleri silahlý bir halk ayaklanmasýna her bakýmdan hazýrlamakla yükümlüdür. Bu görevden kaçýnan ya da bu görevi erteleyen bir parti devrimci sýfatýna layýk olamaz. Þüphesiz, böyle bir politika emekçi sýnýflarýn düzenden kopuþ sürecini hýzlandýracak olan seçimleri BOYKOT politikasýyla tamamlanýrsa anlamýný bulur. Önümüzdeki seçimlerin genel deðil, yerel olmasý bu gerçeði deðiþtirmiyor. Zira, burjuvazinin yerel seçimlere yüklediði misyon genel seçimlere yüklediði misyonla aynýdýr: Sokaklarý temizlemek.

konuda Türkiye ve K. Kürdistan zengin bir deneyime sahiptir. Kýsacasý faþist devlet, herhangi bir kurumunun kendi çizdiði sýnýrlar dýþýna çýkmasýna asla müsade etmez. Faþist devletin, geçmiþte örneðine sýk rastladýðýmýz bu pratiðinin kaynaðý en ufak bir devrimci geliþmeden duyduðu korkudur. Þöyle de söylenebilir: Devrimin güçlü baskýsý altýnda bulunan faþist devlet ve tekelci sermaye sýnýfý, deðil bir devrimci geliþmeye, kendi sýnýrlarýnýn en ufak bir zorlanmasýna dahi tahammül edemiyor. Öyleyse bunlarýn “yerel iktidar” organlarý olduklarý ya da ona dönüþtürülebilecekleri iddiasý, bu açýdan bakýldýðýnda da katýksýz bir yalandýr. Yerel seçimler biçim olarak farklý olsa da içerik olarak genel seçimlerle ayný politik role sahiptir. Bu seçimler de emekçi sýnýflarý aldatmanýn, onlarýn öfke ve enerjilerini sokaktan çekip burjuva kanallara akýtmanýn aracý rolünü oynuyorlar. Seçimlere katýlým oraný, burjuvazi için, bu nedenle öncelikli önemdedir. Katýlým ne denli yüksek olursa, amaçlarýna o denli ulaþmýþ sayacaklar Uzlaþma mý, Kopuþ mu? kendilerini. Sorunun özü bugün de deðiþmiþ deSeçim Deðil Devrim Leninist Parti proletarya ve diðer eðildir. Bir partinin politik rengini ele veBelediyeler, muhtarlýklar vb. kumekçi sýnýflarý bu oyuna gelmemeye çarecek olgu, o partinin izlediði politikarumlar düzenden ayrý, demokratikleþtilarýn, kitlelerin düzenin kurumlarýndan rilmeye müsait, “yerel iktidar” kurumla- ðýrýyor. Belediyeler, ne “yerel iktidarlaþkopuþ sürecini derinleþtirip derinleþtirma”nýn ne de size “hizmet” etmenin arý haline getirilebilecek kurumlar deðil, mediðidir. Seçimlere baðýmsýz adaylarla aksine düzenin köylere kadar yayýlmýþ, racýdýrlar. Onlar yalnýzca burjuva toplukatýlanlar da emekçi sýnýflarý “sandýk merkezi iktidarla sýký iliþki içinde, mer- mun en yaygýn örgütlenmeleri olarak baþýna” çaðýrmak suretiyle burjuvaziyle, kezi iktidara tabi ve onun tamlayýcý un- faþist devletin payandasýdýrlar. Sömürü sosyal reformistlerle ayný çizgide buluþsuru durumundaki kurumlardýr. Onlarýn düzenine olan tepkinizi, öfkenizi yumamuþ oluyorlar. Böylelerinin, “biz sosyayerel inisiyatifi, “özerk” hareket etme þatma iþlevi görüyorlar. Ýçinde bulundulizmin propagandasýný yapýyoruz” gibi kabiliyetleri, ancak bu sýnýrlar ve iliþki- ðumuz koþullarda öfkemizi sandýða debir gerekçenin arkasýna saklanmalarý, ler çerçevesinde mümkündür. Bu iliþki ðil, sokaða taþýmalýyýz. Burjuvazinin durumlarýný deðiþtirmiyor. Seçim gibi ve sýnýrlarýn dýþýna çýkma eðilimi gösteözel dönemlerde sosyalizm propagandadevrimi önleme manevralarýný boþa çýren istisna örneklerin baþýna neler geldisý yapmanýn tek yolu seçimlere katýlkarmak için bütün dikkatlerimizi, enerðini 70’li yýllarda Fatsa ve Diyarbakýr mak, kitleleri sandýk baþýna çaðýrmak jimizi ve zamanýmýzý bir ayaklanmanýn örneðinde; günümüzde ise sayýsýz örve böylece sözünü ettiðimiz çizgiye nekte gördük. Merkezi iktidar, bu konu- hazýrlýðýna ayýrmalýyýz. düþmek deðildir. Kitlelerin düzenden Ýþçilerin, diðer emekçi sýnýflarýn ve kopuþ sürecini derinleþtirecek bir politi- da istisnalara dahi yaþama þansý tanýmýKürt halkýnýn politik özgürlüðüne kayor. Görevden alma, zindana atma ya ka izlerken de sosyalizm propagandasý da baþka “etkili yollar” merkezi iktidar- vuþmasýnýn ekonomik kurtuluþlarýnýn yapmak pekala mümkündür. Üstelik, saðlamasýnýn tek yolu, bütün iktidarý ele la kazara çatýþma durumuna düþenleri böyle bir politik temel üzerinden yapýlacak sosyalizm propagandasý kitlelerin “hizaya getirmenin” yöntemleridir. Bu geçirecek bir devrimdir. Burjuvazinin devrimci durum ve iç savaþ koþullarýnda seçimlere yaklaþýmýnýn temelini gerçekten de bu anlayýþ oluþturuyordu. Emekçi sýnýflar parlamentodan umut kesip dikkatlerini sokaklara çevirdiklerinde, tekelci sermaye sýnýfý gerçek tehlikeyi savuþturmak için her zaman seçimlere baþvurmuþtur. Tekelci sermaye sýnýfýnýn bu politikasý 90’lý yýllarýn baþýndan bugüne kadar deðiþmeden sürdü. Çünkü iç savaþ koþullarýnda onun için temel sorun, hangi burjuva partinin seçimleri kazanacaðýndan çok, düzenden kopuþ halindeki kitleleri düzene, düzenin kurumlarýna tekrar baðlamaktýr. Bu nedenle, 90’lý yýllarýn baþýndan bugüne kadar düzenlenen tüm seçimlerde düzenin temsilcilerinin kitlelere baþlýca ve öncelikli çaðrýsý þu olmuþtur: Sandýk baþýna gidin. Bu çaðrýnýn anlaþýlabilir bir nedeni var: Emekçi sýnýflarý parlamento aracýlýðýyla tekrar düzene baðlama. Sorunun can alýcý noktasý budur. Ýþte bu nedenle hangi gerekçeyle ve hangi kýlýf altýnda olursa olsun düzenden kopuþ halindeki kitlelere “sandýk baþýna gidin” çaðrýsý yapanlar, tekelci sermaye sýnýfýyla ayný noktada buluþmuþ oluyordu.

13


Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!

DÝYARBAKIR’DA TUHAD-FED KONFERANSI TUHAD-FED’in Diyarbakýr Büyükþehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda 7-8 Þubat’ta yaptýðý “Demokratik Kurumlaþma Konferansý”na katýlmak amacýyla DETAK (Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri) olarak Diyarbakýr’a gittik. Oradaki hewaller bizi çok sýcak karþýladýlar. Onca yolu aþýp gelmiþ olmamýz bile onlar için anlamlýydý. Hewallerle Konferansa katýlýmýmýz konusunda daha önce Ýstanbul’da görüþmüþtük. Baþka tutsaklarla yardýmlaþma dernek ve kurumlarýna da çaðrý yaptýklarýný, katýlmamýzýn kendilerini çok sevindireceðini söylemiþlerdi. Özellikle Ýmralý’daki, F ve D tiplerindeki aðýr zindan koþullarýnýn gündemde olduðu bir süreçte, devrimci önderleri ve devrimci tutsaklarý sahiplenmenin ne kadar önemli olduðunu bildiðimiz ve bunun ancak gerçek anlamda bir mücadele birliði oluþturarak baþaracaðýmýza inandýðýmýz için, hewallerden davetiye aldýktan sonra Diyarbakýr’a gitmiþtik. Konferansýn ilk günü gözlerimiz tanýdýk yüzleri aradý; çünkü burada olanlar bir þekilde, mahkeme kapýlarýnda, cezaevi önlerinde, cezaevlerinde bulunmuþ, birbirleriyle karþýlaþmýþ insanlardý. Konferansa Türkiye ve Kürdistan’ýn bir çok ilinden delegeler katýlmýþtý. Tanýdýk yüzlerle karþýlaþýp kucaklaþmak bizleri sevindirdi. Konferansýn ilk günü gelen mesajlar, TUHAD-FED’in çalýþma raporu (TUHAD-FED, TUAD bünyesinde örgütlü bulunan derneklerin bir araya gelerek oluþturduklarý bir federasyon), Konferansa iliþkin temel perspektiflerin ve önerilerin sunulduðu çeþitli kurum temsilcilerinin konuþmalarý ile doluydu. Konuþmacýlarýn hemen hepsi konuþmalarýna 1 Þubat’ta yapýlan Hewler katliamýný lanetleyerek baþladýlar. Bunun Kürtlerin birliðine ve statü kazanmasýna karþý yapýlmýþ bir saldýrý olduðunu belirttiler. Ve yine konuþmacýlarýn hemen hepsi Ýmralý’da A.Öcalan’a uygulanan tecridi kýnadýlar; F ve D tiplerinde süren baskýlarý dile getirdiler. Konferansa Türkiye’den kurum olarak sadece DETAK katýlmýþtý. TAYAD ve TUYAB davet edildikleri halde gelmemiþlerdi. TAYAD’ýn gönderdiði mesaj ise ilk gün okundu. DETAK temsilcisi ilk gün konferansa bir bildirge sundu. Kürsüye geldiðinde orada bulunan herkesi “Merhaba sevgili yoldaþlar” anlamýna gelen “Merhaba hewale heja”

14

diye selamlamasý salonda yoðun bir alkýþa ve tililer çekilmesine neden oldu. Böylesine coþkulu ve yoldaþ sýcaklýðýnýn hakim olduðu bir ortamda DETAK temsilcisinin yaptýðý konuþma dikkatle dinlendi ve alkýþlarla son buldu. TUHAD-FED genel baþkaný Nursel Aydoðan’ýn “arkadaþýmýza bu duygu yüklü konuþmasýndan dolayý teþekkür ediyoruz” demesi salonda yeniden alkýþlara neden oldu. Konuþma sonrasý verilen arada, özellikle yaþlý Kürt analarý DETAK temsilcisinin yanýna gelerek tanýþtýlar ve kendi dillerinden içten duygularýný ifade ettiler. Ayný gün akþam Diyarbakýr’da konuk edilen DETAK temsilcisi, bir gün sonraki Konferansýn ikinci bölümünde de söz alarak kýsa bir konuþma yaptý. DETAK olarak daha önce TUAD ve THÖD’e önerdiðimiz Ýmralý Cezaevi, F ve D tipleri üzerine geniþ katýlýmlý bir panel örgütlenmesini bir kez daha gündeme getirdi. Zindanlara iliþkin herkesin yapabileceði çok þey olduðunu, bazen örgütlerin insanlarý harekete geçirdiðini, bazen de kiþilerin örgüt yaratabildiðini söyledi. DETAK temsilcisinin konuþmasý yine alkýþlarla karþýlandý. Kürt analarýnýn kendi anadillerinde yaptýklarý konuþmalar, herkesi duygulandýrdý; çünkü onlar, kelimenin tam anlamýyla yüreðin diliyle konuþuyorlardý. TUHAD-FED’in konferansýnda bir çok karar önergesi sunuldu. Bunlar aðýrlýklý olarak, zindanlardaki baský ve yalýtma politikalarýnýn gündeme taþýnmasý, Ankara’ya bir yürüyüþün örgütlenmesi, diðer tutsak örgütlenmeleriyle iliþkiye geçilmesi, zindandan çýkanlarýn istihdam edilmesi, eðitim çalýþmasý vb. idi. Bunlarýn hangilerinin kararlaþtýrýldýðýný bilmiyoruz; çünkü konferans geç saate uzadý ve bizim çýkmamýz gerekiyordu. Diyarbakýr’dan, hewallerden çok içten ve sýcak duygularla ayrýldýk. Zindanlarda devrimci ve yurtsever tutsaklarýn verdikleri mücadeleyi halklarýmýzýn gündemine daha çok sokabilmek için halklarýn mücadele birliðinin þart olduðunu bir kez daha anladýk. Bunun için DETAK’a ve TUHADFED’e daha fazla sorumluluk düþtüðünü pratik olarak gördük. Önümüzdeki dönem mücadele birliðinin somut adýmlarýný atmak dileðiyle…


“Gerçek Özgürlük En Son Tutsak Özgür Olduðunda Baþlayacak” DETAK Temsilcisinin 7 Þubat’ta Diyarbakýr’da TUHAD-FED Konferansýnda Yaptýðý Konuþma: “Merhaba Dostlar, Yoldaþlar; Merhaba yüzyýllýk acýlarýmýzla, yaralarýmýzla birbirimize baðlý olduðumuz yiðit topraklarýn yiðit insanlarý. Merhaba Mazlumlarýn, Mahirlerin, Denizlerin, Ýbolarýn yoldaþlarý… Hepinizi Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri (DETAK) adýna sevgi ve saygýyla selamlýyorum. Afrikalý baðýmsýzlýk savaþçýsý Amilcal Cabral, bir þiirinde “Gerçek özgürlük en son tutsak özgür olduðunda baþlayacak” diyor. Bu anlamýyla düþündüðümüzde, hiçbirimiz gerçek anlamda özgür sayýlmayýz. Çünkü üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda binlerce devrimci tutsak zindanlarda tutuluyor. Ve bunlarýn arasýnda devrimci önderler de var. Açýktýr ki, bizler gerçek anlamda özgürleþmek istiyorsak, her þeyden önce onlara sahip çýkmalý ve onlarýn özgürleþmesi için mücadele etmeliyiz. Unutmamalýyýz ki, devrimci tutsaklar özgürleþtirilmeden, emekçiler özgürleþemez. Ve yine unutmamalýyýz ki, önderlerine sahip çýkamayan proletarya ve emekçi halklar zafer yüzü göremez. Bugün dört duvar arasýnda, hücrelerde tutulanlar, bizim dünümüz, bugünümüz ve geleceðimizdir. Hücrelerde sessiz bir þekilde imha edilmeye çalýþýlan þey devrimin moral gücüdür. 19 Aralýk öncesi cezaevleri devrimin moral kaleleriydi. Orada kan, can pahasýna kazanýlan statü, halklarýmýza büyük bir moral veriyordu. Halklarýmýz, her koþul altýnda direnen ve mücadeleyi kazanan devrimci tutsaklarý kendilerine örnek alýyordu. Dönemin Baþbakaný “cezaevlerine hakim olmadan sokaklara hakim olamayýz” diyordu. Bunun anlamý açýktý, cezaevleri sokaklarý hareketlendiriyordu. Devrimci tutsaklarý iþçi ve emekçilerden koparýp yalýtabilmek amacýyla cezaevinde bir çok katliam gerçekleþtirilmiþti; ama 19 Aralýk bunlarýn en acýmasýzý, en vahþisi oldu. Ve bir yönüyle hala devam ediyor. F Tiplerinden sonra þimdide D Tipleri açýldý. “ Mezarlýk Tipi” denilen bu zindanlarda tutsaklar bir kat daha aðýr tecrit koþullarýnda tutuluyorlar. Þu anda Diyarbakýr ve Denizli’de açýlan bu zindanlar, devrimci tutsaklarýn nasýl bir imha politikasýyla karþý karþýya olduklarýný gösteriyor. Eðer iþçiler ve emekçiler, devrimci tutsaklara sahip çýkmazlarsa devlet politikasýnýn amacýna ulaþmasý iþten bile deðildir. Büyük komünist önder Dimitrov’un bir sözü var: “Bir insan

malýný kaybetmiþse bir þeyini kaybetmiþ demektir/ Onurunu kaybetmiþse çok þeyini kaybetmiþ demektir/ Yüreðini kaybetmiþse her þeyini kaybetmiþ demektir” diyor. Ýþte þimdi üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda burjuvazi, zindanlarda uzun mücadeleler sonucu elde etmiþ olduklarý statüyü kaybeden devrimci tutsaklara, þimdi onurundan ve yüreðinden vazgeçmesi için baský yapýyor. F tiplerinde baskýlar devam ediyor. Þimdi bu baskýlarýn hukuki kýlýfý da hazýrlanýyor. Yeni Ceza Ýnfaz Yasasý meclise gönderilmek üzere hazýrda bekletiliyor. Gereken tepki gösterilmediði takdirde, mecliste onaylanýp yürürlüðe girmesi mümkün. Bu yasaya göre devrimci tutsaklar yýllar sonra yeniden tek tip elbise giymeye zorlanacaklar. Dostlar, yoldaþlar, Ýmralý’da aðýr tecrit koþullarý devam ediyor. Bir halkýn umutlarý bir adada hapsedilmek, çürütülmek ve bitirilmek isteniyor. Ulucanlar’da esaret altýnda tutulan da bir halkýn umutlarýdýr. Tüm geliþmeler, zindanlarýn yýkýlýp tutsaklarýn özgürleþtirilmesinin ne kadar hayati bir öneme sahip olduðunu gösteriyor. Baskýlar karþýsýnda direniþ de devam ediyor. Ýmralý’da ve F tipi zindanlarda beyni koruyarak ve daha da örgütleyerek geçirilen her gün, kendi içinde bir zaferdir. Þu anda F tipi zindanlarda Ölüm Orucu sürüyor. Sürecin baþýndan bugüne deðin 107 devrimci tutsak ölümsüzleþti, yüzlercesi hafýza kaybýna uðradý, sakat kaldý. Ýçeride büyük bir direnme savaþý veriliyor. Biz, þu anda burada konuþurken Ölüm Orucunda bulunan yoldaþlarýmýz bir günü daha aç ve büyük acýlar içinde geçiriyorlar. Buna raðmen onlar insanlýðýn en büyük kavgasýný vermeye devam ediyorlar. Yaþamý, uðruna ölecek kadar çok sevenler, yaþamlarýný ortaya koyarak devrimimiz için ölümsüz örnekler yaratýyorlar. Emperyalist-kapitalist sistem, içinde bulunduðu sýçramalý çöküþ sürecini engelleyebilmek için bütün dünya halklarýna karþý 3. Dünya Savaþý baþlattý. Devrimci tutsaklara yönelik saldýrýlar bu süreçten baðýmsýz deðil. Ancak hala devrim ve sosyalizm için ölmeye hazýr savaþçýlar olduðuna göre, emperyalist-kapitalist sistemin bu yeni evrede ömrü uzun olmayacaktýr. Kazanan proletarya ve emekçi halklar olacaktýr. YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!”

15


“EN SONUNCU KAVGA”YA DOÐRU

undan yaklaþýk yüzotuzbeþ yýl önce, Fransýz burjuvazisi, Prusya burjuvazisiyle birlik halinde Paris sokaklarýný Komünarlarýn kanlarýyla sularken, Euguen Pottier, bir çatý arasýnda, yitirilen Paris Komünü’nün derin acýsý içinde iþte böyle diyordu: Bu Kavga En Sonuncu Kavgamýzdýr Artýk… Tarihsel anlamda bu sözlerin doðruluðundan þüphe yoktu. Sýnýflý toplumlarýn tanýk olacaðý son iki sýnýf, proletarya ile burjuvazi tarih sahnesine çýkmýþlardý ve proletarya þahsýnda ezilen ve sömürülen sýnýflar, sömürücü sýnýflarýn son temsilcisi olan burjuvaziye karþý kýzýl bayraðý açmýþlardý. Bu, ezilen ve sömürülen sýnýflarýn ezen ve sömüren sýnýflara karþý en sonuncu kavgasýydý artýk. Ne var ki, Enternasyonal’in sözlerinin yazarý ifade etmemiþ olsa da, bu kavga tek bir çarpýþmadan ibaret deðil, yüz yýllar sürecek bir çarpýþmalar dizisini kapsayacaktý.Bu anlamda, Paris Komünarlarýnýn Fransýz burjuvazisine karþý giriþtikleri savaþ, en sonuncu kavganýn bir ilk adýmýydý. Paris Komünü’nden sonrasý biliniyor… Yüzotuzbeþ koca yýlý kapsayan devrimler, karþý devrimler, iç savaþlar, isyanlar, ayaklanmalar… Ýki dünya savaþý, on milyonlarca insanýn yaþamýna mal olan kurtuluþ savaþlarý… Kýsacasý, benzersiz bir çarpýþmalar yüzyýlý. Henüz bitmiþ de deðil.. Hangi biçimlere bürünmüþ, ve hangi biçimler altýnda ortaya çýkmýþ olsalar da, bütün bunlarýn, proletaryanýn burjuvaziye karþý en sonuncu kavgasýnýn çarpýþmalarý olduðu kesindir. Tarihsel evrim düz bir çizgi izlemez. Tarihsel evrimin iniþ çýkýþlarla dolu olduðu biliniyor. Ne var ki þu nokta göz ardý edi-

B

16

liyor: Tarihsel evrimin düz bir çizgi izlemeyeceði ne kadar doðruysa, evrim sürecinin nitel bir sýçramanýn koþullarýný oluþturduðu; belli bir geliþme sürecinden sonra nitel sýçramanýn kaçýnýlmaz olduðu da bir o kadar doðrudur. Ýnsanlýk tarihi, iþte þimdi, bu nitel sýçramanýn eþiðine gelmiþ bulunuyor. Kapitalist üretim tarzý, tüm tarihsel geliþmesi sonucu, kendinden sonraki üretim tarzýnýn, daha üst ve geliþmiþ toplum biçiminin maddi ve teknik koþullarýný her yönüyle hazýrlamýþtýr. Bu, insanlýk tarihinde bir “Yeni Evre”nin kendisinden baþka bir þey deðil. Ancak, tüm bir tarihsel evrimin hazýrlamýþ olduðu nitel sýçramanýn kendiliðinden, bir hamlede ve kansýz-kavgasýz gerçekleþeceðini sanmak, büyük bir yanýlgý olur. Aksine, bu sýçrama, sýnýflarýn bilinçli ve örgütlü mücadelesi sonucu, son derece kanlý çarpýþmalarla geçecek bir süreci kapsayacaktýr. Fakat her þeye raðmen bu, Enternasyonal marþýnda ifade edilen ve kelimenin gerçek anlamýnda “En Sonuncu Kavga”dýr artýk… Ýþleri bu noktaya getiren, kapitalist üretim tarzýnýn bizzat kendisidir. O, kendi geliþmesinin kaçýnýlmaz bir sonucu olarak kendi yýkýlýþýnýn tüm koþullarýný hazýrlamýþtýr. Onun tarihsel görevi, insan emeðinin ürettiðini hiçbir sýnýr tanýmadan geliþtirmektir. Ancak, kapitalist üretim tarzýnýn çeliþkili yapýsý, onu çoðu zaman bu tarihsel görevine ihanet etmeye zorlar. Çoðu zaman insan emeðinin ürettiðini engellemekle karþý karþýya kalýr ve kapitalizm, bunu yaptýkça, aslýnda gittikçe yaþlandýðýný ve miadýný doldurduðunu göstermiþ olur.

Burjuvazi Her Yerde Saldýrý Halinde Dünyadaki bütün kapitalist ülkelerin burjuvazisi, her yerde, dünya proletaryasýna ve diðer ezilen sýnýflarýna karþý tarihinin en sert ve en kanlý saldýrýsýný baþlatmýþ durumda. Burjuvazinin, dünyanýn her karýþ topraðýnda proletarya ve diðer sömürülen sýnýflara karþý saldýrýya geçmiþ olmasý, bu kavgaya evrensel bir nitelik kazandýrýyor. Dünyanýn her kýtasýnda ve her kapitalist ülkesinde ezenlerle ezilenler, sömürülenlerle sömürenler arasýnda kýyasýya bir savaþ yaþanýyor. Bu bir “Dünya Ýç Savaþý”dýr. Bu savaþýn en somut biçimlerinden birini ABD emperyalizminin dünya proletaryasý ve emekçi halklarýna karþý baþlattýðý savaþta görüyoruz. ABD emperyalizmi, öncesi bir yana, 11 Eylül saldýrýsýný kendi eliyle tezgahlayarak önce bir savaþýn zeminini oluþturdu, sonra da savaþýn kendisini baþlattý. Sanýldýðýnýn


aksine, bu savaþ, Afganistan ve Irak’ýn iþgalinden ibaret deðil. ABD emperyalizmi, kendi yoksul emekçi halklarý da dahil, dünyanýn tüm emekçi halklarýnýn kazanýlmýþ haklarýný gasp etmek, sömürüyü yoðunlaþtýrmak ve bunu polis-mahkeme-zindan aygýtlarýnýn terörüyle yapmak sözünü ettiðimiz savaþýn bir biçimiyse, diðer kapitalist ülkelerin burjuvazisine emekçi sýnýflara karþý savaþta yardým etmek, onlarý saldýrýya yüreklendirmek, vb. savaþýn bir diðer biçimidir. Ancak, iþaret ettiðimiz gibi, saldýrý halindeki tek güç, ABD emperyalizmi deðildir. Latin Amerika’dan Asya’ya, Afrika’dan Avrupa’ya kadar bütün ülkelerin burjuvazisi ezilen sömürülen emekçi sýnýflara karþý yoðun bir saldýrý halindedir. Saldýrý çok farklý biçimlerde olabilmektedir. Özelleþtirmeler, kazanýlmýþ haklarýn gaspý, sömürünün yoðunlaþtýrýlmasý, örgütlülüðün çeþitli yollarla daðýtýlmasý vb. saldýrýnýn aldýðý biçimlerden sadece bir kaçýdýr.

Son Örnek Almanya Burjuvazi, toplumsal servetin tüm kaynaklarýný yaðmalayarak, emperyalist tekellere peþkeþ çekerek, sömürüyü yoðunlaþtýrmaya çalýþýyor. Latin Amerika’nýn ve Asya’nýn baðýmlý ülkelerinde bu süreç en çýplak ve gözle görülür haliyle sürüyor. Þimdi bunlara Avrupa’nýn emperyalist-kapitalist ülkeleri de katýlmýþ durumda. Fransa’dan Ýngiltere’ye, Hollanda’dan Ýsviçre’ye kadar bütün Avrupalý emperyalistler, kendi proleter sýnýflarýnýn büyük mücadeleler sonucu yüzyýl önce kazanmýþ olduðu haklarý þimdi birer birer geri almaya çalýþýyorlar. Sosyal yardýmlarýn kesilmesi, eðitim, saðlýk gibi temel hizmetlerin özelleþtirilmesi ve paralý hale getirilmesi, iþsizlik parasýnýn kýsýtlanmasý vb. saldýrý alanlarýndan sadece birkaç örnektir. Almanya, þimdi bu emperyalist devletlerden bir adým daha ileri giderek, çalýþma sürelerini uzatmaya çalýþýyor. Büyük mücadeleler sonucu, Metal iþkolunda kazanýlmýþ olan haftada 35 saatlik çalýþma süresini Metal iþkolu kapitalistleri, haftada 40 saate çýkarmaya çalýþmaktalar. Metal iþkolu kapitalistlerinin bu saldýrýsýna Alman iþçi sýnýfý uyarý grevleriyle karþýlýk verdi. Geçtiðimiz haftalarda 80 bin metal iþçisi uyarý grevi yaparak metal iþkolu kapitalistlerini uyardý. Arkasýndan sadece Kuzey Ren Vestfalya’da 290 fabrikada 40 bin ve Bavyera eyaletinde 25 bin iþçi iþ býraktý. Alman iþçi sýnýfýyla Alman kapitalistleri arasýndaki bu kavganýn þiddetini taraflarýn kararlýlýðýndan anlamak mümkün. Ýþçiler “Taleplerimizi sonuna kadar savunacaðýz, patronlarýn talepleri karþýsýnda geri adým atmayacaðýz. Bu uyarý hem iþverenlere hem de sendika yönetimine” sözleriyle kararlýlýklarýný ortaya koyarlarken, kapitalistler de “haftalýk çalýþma süreleri 5 saat daha uzatýlmazsa, o zaman ücret sözleþmesini de imzalamayýz” diyerek karþýlýk veriyorlar. Alman burjuvazisinin çalýþma sürelerine el atmýþ olmasý, saldýrýnýn içeriði ve þiddeti açýsýndan son derce anlamlýdýr. Çünkü, burjuvazi, bugüne kadar çok çeþitli yönlerden iþçi sýnýfýna saldýrmakla birlikte çalýþma sürelerine el atma cesaretini hiçbir yerde gösterememiþti. Çalýþma sürelerinin uzatýlmasý isteði, sömürünün en hayasýz ve en açýk biçimde sürdürülme isteðinden baþka bir þey anlatmaz.

Saldýrýnýn Kaynaðý Dünya burjuvazisinin bu çok geniþ kapsamlý saldýrýsý, çok farklý nedenlere baðlanmaktadýr. Kimileri bu saldýrýyý emperyalistler arasý rekabette avantaj saðlama çabasýna baðlýyor, kimisi Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýna baðlýyor. Kimisi ise burjuvalarýn açgözlülüðü gibi özelliklere baðlýyor. Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýnýn özellikle de Avrupalý emperyalistleri sosyal haklara saldýrýda cesaretlendirdiði doðru olabilir. Ama bu, saldýrýnýn nedeni olamaz. Keza, emperyalistler arasý rekabetle avantaj elde etme; bunun için sermaye birikimini hýzlandýrma amacý bu saldýrýnýn amaçlarýndan biri olabilir, ama tek ve baþlýca nedeni olamaz. Tek tek görüngelere takýlmak ama bütün biçimleri birleþtiren ortak temeli görmezlikten gelmek, sýk düþülen bir hatadýr. Ýleri sürülen savlarýn her biri tek baþýna doðru olmakla birlikte, bütünü ifade etmekten uzaktýr. Gerçek neden þu ki, kapitalist geliþmenin günümüzde varmýþ bulunduðu boyutlar nedeniyle kapitalist meta üretiminin temelleri bütün dünyada sarsýlmaktadýr. “Kapitalist üretimin gerçek engeli sermayenin kendisidir” ve aslýnda kendisi bir birikim sürecinden baþka bir þey olamayan kapitalist üretim süreci, bu engeli sürekli büyütmeden edemez. Sermayenin bir kutuptaki korkunç büyümesine öteki kutupta eþlik eden korkunç boyutlardaki sefalet, açlýk, yaþamdan kovulma ve yýkým, kapitalist meta üretimini temellerinden sarsan baþlýca nedendir. Dünya burjuvazisi bu duruma son vermek için sömürüyü yoðunlaþtýrmaktan baþka bir yola baþvuramaz. Çünkü “sömürü yoðunluðunun belli bir noktanýn altýna düþmesi, kapitalist üretim sürecinde rahatsýzlýklara, kesintilere yol açar, bunalýmlar ve sermaye tahripleri görülür”. Burjuvazi bu durumdan kaçýnmak için, sürekli büyüyen sermayeye denk gelen sürekli yoðunlaþan bir sömürü gerçekleþtirmek ister. Ve böyle yapmakla o, asýl tüketiciler kitlesini yýkýma uðratýr, kendi pazarýný kendi eliyle tahrip etmiþ olur. Meta üretiminin temellerini sarsan temel çeliþki iþte burada yatar. Çünkü, Marx’ýn sözleriyle ifade edersek: “Bütün bunalýmlarýn son nedeni, daima kapitalist üretimin üretici güçleri sanki yalnýz toplumun mutlak tüketim gücü bu güçlerin sýnýrýný teþkil edermiþçesine geliþtirme çabasýna zýt olarak, kitlelerin yoksulluðu ve sýnýrlý tüketimidir.” Dünya burjuvazisi, bunalýmdan kurtulmak için sömürüyü yoðunlaþtýrýrken, demek ki, çok daha büyük ve yýkýcý bunalýmlarýn koþullarýný da oluþturmuþ oluyor. Öte yandan, dünya proletaryasý ve ezilen, sömürülen halklar, dünya burjuvazisini bu saldýrýsýna sessizce boyun eðiyor deðiller. Latin Amerika’dan Asya`ya, Afrika’dan Avrupa’ya kadar emekçi sýnýflar kendilerini derin bir yoksulluk ve sefalete iten burjuvaziye karþý ayaklanýyorlar. Üretici güçlerde, bilimde, teknikte, ulaþým ve iletiþimde ulaþýlmýþ bulunan dev geliþme; buna eþlik eden sermayedeki dev büyüme; karþý kutupta ayný dev boyutlarda biriken, sefalet, bize yeni ve daha ileri bir toplumun tüm koþullarýný veriyor. Kapitalist üretim tarzýnýn yaþamdan kovduðu ve derin bir sefalete ittiði emekçi sýnýflar, bu topluma ulaþmak için ileri atýlmýþ durumdalar. Tam da bu nedenle, “Bu Kavga En Sonuncu Kavgamýzdýr Artýk”

17


ÇALIÞMA NOTLARI:

ESNEK ÇALIÞMA/ESNEK ÜRETÝM 111. BÖLÜM 3-Esnek Üretim Karþýmýza Hangi Biçimlerde Çýkar? (Sayýsal Esneklik ve Ücret Esnekliði) Daha önceki bölümlerimizde “Esnek çalýþma nedir? Esnek çalýþma yeni bir kavram mý” ve “Kapitalizmi esnek üretim modeline zorlayan etmenler nelerdir” konularýný ele aldýðýmýz yazý dizimizde iki bölümlük yeni bir konuyu inceleyeceðiz. Esnek üretimin uygulamada karþýlaþtýðýmýz biçimleri olan sayýsal esneklik, ücret esnekliði, fonksiyonel esneklik, çalýþma süresi esnekliði ve uzaklaþtýrma stratejileri konularýnýn bu sayýmýzda ilk iki grubunu ele alacaðýz. Esnek çalýþmanýn, kapitalizmin daha fazla kar amacýyla çalýþma koþullarýný, ücretleri ve çalýþma hukukunu kendi lehine esnetmesi olduðunu iþlemiþtik. Kapitalist için esneklik anlamýna gelen tüm bu yöntemlerin, iþ yaþamýnda iþçi için tam bir saldýrý ve katýlýk olduðunu örnekleriyle göreceðiz. Esnekliðin tek bir tanýmý olmadýðý gibi, gruplara ayrýlmasý da tek bir biçimde mümkün deðildir. Esnek üretim, süreç içinde yeni kavramlarla karþýmýza çýkýyor. Yalýn üretim, bütünsel kalite yönetimi, yüksek performanslý çalýþma sistemi, iþ mükemmeliyeti, yeniden yapýlanma gibi kavramlar ve kalite kontrol çemberleri, kendini yöneten takým gibi çok sayýdaki alt uygulamalar, yeni üretim organizasyon sistemleri bu dönemin parçalarýný oluþturmaktadýr. Tercih ettiðimiz bu gruplandýrma, konuyu bütünüyle kapsamaktadýr. Uygulamada bazen birlikte bazen de birbirini destekler biçimde kullanýlmakta, bazen de hepsi bir arada ayný iþyerinde görülmektedir. Sayýsal Esneklik Açýk bir ifadeyle, patronun istediði kadar iþçiyi iþe alma ve iþten atma serbestisini geniþletmeyi, iþ güvencesini ortadan kaldýrmayý öngören bu yöntemde, bir kapitalist, iþçi alým ve çýkarýmýnda yasal ve sendikal engellerle ne kadar az karþýlaþýrsa, o kadar sayýsal esnekliði uyguluyor demektir. En yaygýn biçimiyle Almanya’da uygulanan bu yöntem, kapitalist için sadece ihtiyaç duyduðu sayýda iþçiyi, ihtiyaç duyduðu sürede çalýþtýrmasý olarak bilinir. Bu biçim, ücret esnekliði, uzaklaþtýrma stratejileri vb. yollarla desteklenir. Almanya’da uygulanan biçimiyle, burjuvazi daha yoðun olduðu dönem ya da saatlerde daha fazla iþçi çalýþtýrmak için yedek iþçi bulundurur ya da bu yedek iþçileri saðlayan taþe-

18

ronlarla çalýþýr. Sürekli ihtiyaç duyduðu çekirdek iþçi grubunu oluþturur ve onlara özel bir statü verir. Bu aristokrat iþçi grubu, onun için hem kafa hem kol emeðini bütünüyle sömürebileceði, iþçiler içinde denetleyici rakip bir katmandýr. Böylece kapitalist hem iþçiler arasýnda bölünme yaratýr hem de artý-deðer sömürüsünü arttýrýr. Sayýsal esneklik ülkelerimizde de türlü biçimlerde kullanýlmaktadýr. Yeni sömürge diðer ülkelerde de olduðu gibi, “kayýt dýþý çalýþma” denilen sömürünün en vahþi biçimi karþýmýza çýkýyor. Mevsimlik çalýþma (özellikle tarým ve tekstil alanýnda), gün içinde çalýþma saatinin kýsalmasý, dolayýsýyla ücretlerin ve sosyal güvencelerin de gasp edildiði yöntemler, kadýn ve çocuk emeðinin sömürülmesi, taþeron çalýþma, sayýsal esnekliðin kullanýldýðý yöntemlerdir. Emperyalist ülkelerde de sayýsal esneklik yönteminin kullanýlmasý ve hukuksal destek yollarýnýn açýlmasý, kapitalistlerin “ihtiyaç fazlasý” ya da “þiþkin kadro” diye tabir ettikleri iþçileri iþten çýkartmalarýyla sonuçlandý. Böylece daha az iþçiyle daha fazla iþ gerçekleþmiþ oldu. “Müesseseyi kurtarmak” demagojisi ya da zor yoluyla tepkileri bastýrmak yetmedi; sermaye uluslararasý alanda emeðe karþý bir saldýrý baþlattý. Bunun karþýsýnda iþçilerin enternasyonal dayanýþmasýnýn ilk adýmlarý atýldý. Genellikle ayný uluslararasý tekelin tüm ülkelerdeki iþçilerine ayný anda saldýrýsý, eylemleri birleþtirdi. Kýsaca sayýsal esneklik, iþ güvencesine ve iþçinin güvenlik sistemlerine saldýrýdýr. Ýletiþim alanýndaki esneklik dayatmasý, bu konuya uluslararasý ölçekte iyi bir örnektir. Aþaðýdaki örnekler, emperyalist ülkelerdeki büyük saldýrýlarý, sayýsal esnekliði getirmeye çalýþan, böylece yýllarýn kazanýmlarýndan bir çýrpýda kurtulmaya çalýþan kapitalistlerin gerçek niyetlerini ve ayný zamanda bunalýmlarýný göstermektedir. Thatcher döneminde, British Telecom tarafýndan 130 bin iþçi iþten atýlmýþ ve telefon fiyatlarýnýn büyük zamlar görmesiyle beraber toplu sözleþmeler kaldýrýlmýþ, yerine kiþisel sözleþmeler ve esnek çalýþma getirilmiþtir. Grup Telefonica, özellikle Ýspanya, Portekiz ve Ýtalya’da büyük yatýrýmlar yapmýþ bir tekeldir. Merkezi Ýspanya’da olan bu tekel, yýllardan beri çalýþanlarýn sayýsýný en aza indir-


me politikasý izlemektedir. Sadece 1994 yýlýnda iþten atýlanlarýn sayýsý 2 bindir. Þirketin uyguladýðý programlara göre çalýþanlarýn sayýsý yüzde 50 oranýnda azaltýlacaktýr. Daha þimdiden, yaþý 52 ve üstünde olanlarý iþten atarken, Peru’da çalýþanlarýn yüzde 50’sini iþten atmýþ bulunmaktadýr. Kanada’da Bel Canada adlý tekel, 1995 yýlýnda 10 bin kiþiyi iþten çýkaracaðýný duyurdu. Bu sayý, tekel bünyesinde çalýþan toplam iþçi sayýsýnýn dörtte biri anlamýna gelmektedir. Þirket “rekabet baskýlarýndan” dolayý iþçileri attýðýný sözcüleri aracýlýðýyla defalarca açýklamýþtý. Yeni Zelanda’da Ameritech ve Bell Atlantic, Telecom New Zeland’ý satýn aldýlar. Bu geliþmenin hemen ardýndan yeni patronlarýn ilk yaptýðý iþ sendikalarý daðýtmak oldu. 400 çalýþanýn dýþýnda binlerce iþçi iþten atýldý. Yapým, onarým, satýþ iþleri taþeron þirketlere yaptýrýlýyor.Bu arada tutulan 400 kiþinin toplu sözleþme yapmadýklarýný ve kiþisel sözleþmeler yaptýklarýný belirtmek gerekiyor. Hollanda tekeli KPN-Royal Dutch Post 1994 ve 1997 yýllarý arasýnda telekomünikasyon alanýnda çalýþan 3 bin kiþinin iþine son verdi. Ýsveç þirketi olan Telia ise 1990 yýlýndan bu yana toplam 50 bin çalýþanýndan, 22 bin kiþiyi iþten atmýþtýr ve atmaya da devam etmektedir. Þirket yaptýðý açýklamalarda “teknolojik” geliþmeleri ve “rekabet baskýlarýný” gerekçe göstermektedir. Yunanistan OTE ise Romanya’da Romtelekom’un yüzde 35’ini satýn alýp yönetime el koyduktan hemen sonra 3 bin 700 kiþiyi iþten attý. OTE, Romtelekom’la yaptýðý anlaþmada çalýþanlarýn sayýsýnýn düþürülmesini anlaþmanýn temel þartlarýndan biri olarak satýþ sözleþmesine geçirmiþ. Ücret Esnekliði Ücretlerin sayýsal ve fonksiyonel esnekliði destekler biçimde toplu iþ sözleþmesine aykýrý tarzda patron tarafýndan kiþiye/gruba göre azaltýp çoðaltarak yeniden düzenlenmesidir. Bu esneklik genellikle “iþ deðerlendirmesi” adý altýnda gösterilip, ayrý sözleþmelere kadar uygulanabilmektedir; daha çok iþçiler arasý rekabeti geliþtirip, bölmek amaçlý kullanýlýr. Ücret esnekliði, çekirdek iþçi gruplarý oluþturarak, iþçinin çalýþmasý üretim hýzýna göre ücretlendirilerek ya da ücretler iþçilere baský oluþturacak þekilde azaltýp çoðaltýlarak uygulanýr. Performans deðerlendirmesine baðlý ücretin

yaygýn olarak kullanýldýðý yöntemde de ücretler, yöneticiler tarafýndan keyfi bir biçimde azaltýlýp çoðaltýlarak iþçiler arasý rekabet geliþtirilir. Ekip çalýþmalarýnda da kullanýlan performans deðerlendirmesinde ayný rekabet bu kez iþçi gruplarý arasýnda geliþtirilir. Bu yönteme üretimine yabancýlaþmýþ isteksiz çalýþan iþçiyi çalýþmaya zorlarken, birlik ve dayanýþmanýn önüne geçilmeye çalýþýlmaktadýr. Burjuvazinin iþçileri kendi sýnýf kardeþlerine karþý ajanlaþtýrma ve grev kýrmada da bu yol kullanýlýp bilinçsiz, çürümüþ unsurlar satýn alýnmaktadýr. Kapitalizmin ilk geliþim yýllarýndan bugüne kullanýlmakta olan parça baþý ücretlendirmede de durum aynýdýr. En yaygýn ücret esnekliði biçimi olan parça baþý ücrette, gerek iþyerinde gerek evde çalýþanlar iþ saatine göre deðil ücretlerini ürettikleri metanýn miktarýna göre almaktadýrlar. Baþlangýçta iþçinin baðýmsýzlaþtýðý, ürününe hakim olduðu ve zamanýný istediði gibi kullandýðý bir süreçmiþ gibi görünse de, aksine uygulamalar iþçinin baðýmsýzlaþmak bir yana, yaþayabileceði kadar üretmek için 12 saati aþan çalýþmalara zorlandýðý görünmektedir. Parça baþý ücret de denilen, ülkelerimizde sýkça karþýlaþtýðýmýz ücret esnekliðini Marx Kapital’de þöyle açýklýyor: “…Pbü (Parça baþý ücret), zamana göre ücretin deðiþikliðe uðramýþ biçimlerinden baþka bir þey deðildir. …Pbü biçimi aynen zamana göre ücret biçimi gibi akýldýþýdýr. Pbü, aslýnda, belirli bir deðer iliþkisi ifade etmez. Bu nedenle de, bir parçanýn deðerinin onda somutlaþan emek zamaný ile deðil, tersine emekçinin harcadýðý emek zamanýnýn ürettiði parça sayýsý ile ölçülmesi söz konusudur. Emek, zamana göre ücrette, doðrudan doðruya devam ettiði süreyle, pbü de ise, belli bir zaman süresinde somutlaþtýðý ürün miktarýyla ölçülür Pbü bu yüzden zamana göre ücret biçiminin yalnýzca deðiþmiþ bir þeklidir. …Pb fiyatýn tam olarak ödenebilmesi için bu niteliðin ortalama bir yetkinlikte olmasý gerekir. Pbü bu açýdan ücret indirimleri ile kapitalist aldatmacanýn en verimli kaynaðý haline gelir. …Eðer emekçi, ortalama bir verim gücüne sahip deðilse ve her gün belli asgari bir miktar iþ çýkartamaz ise kendisine yol verir.” (Marx,Kapital,Cilt I, Parça Baþý Ücret)

19


kelci rekabet yasalarý buna hizmet eder. 1993 yýlýnýn Þubat ayýnda Toplu Konut ve Kamu Ortaklýðý Ýdaresi’nin açtýðý ihalede Çukurova Elektrik hisselerini alýp yönetime gelen Uzan Grubu, yapýlan sözleþme sonucunda 2058 yýlýna kadar ÇEAÞ’ýn sahibi oldu. Adana, Mersin ve Antalya’da (Bunlar, Akdeniz bölgesinin en önemli sanayi þehirleridir) elektrik üretim, iletim ve daðýtýmýný yürüten ÇEAÞ ve KEPEZ’den ÇEAÞ 0,5 cente ürettiði elektriði TEDAÞ’a 1 cente satýyordu. Dünyada hidroelektrik santrallerde enerjinin kilowatsaat maliyeti anahtar teslim 750-1000 dolar arasýnda iken, Berke Barajý’nda (yap-iþlet-devret modelince Uzanlar tarafýndan yapýlan baraj) bu rakam 1800 dolar tutarýnda. Uzanlar Grubu’nun bu sanayi kentlerinde elektrik sektöründe elde ettiði karý, daha önceki yýllarda zarar ile kapatan þirketlerden ÇEAÞ’ýn 2002 yýlýndaki net karý 100 trilyon 532 milyar. Tüm bunlar göz önüne alýndýðýnda enerji ve inþaat sektöründe büyümenin altýnda iþte bu rakamsal gerçekler yatmakta. Emperyalizme baðýmlý tekellerin iþtahýný kabartan bu büyümenin ve karýn sonucunda; aralarýnda Enerjisa, Ýskenderun Çimento, Bossa, Toros Enerji, Mensa Mensucat, Rotor Enerji, Özok Mühendislik, Ertürk Enerji gibi birçok þirket lisans alabilmek için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlýðý’nýn önünde “birikiyor1ar”. Elektriðin üretim, daðýtým ve iletimini elinde bulunduran ÇEAÞ ve KEPEZ, Elektrik Piyasasýný Düzenleme ve Denetleme Kanunu ile iletim faaliyetlerini Türkiye Elektrik Ýletim Anonim Þirketine (TEÝAÞ), daðýtým tesislerini ise TEDAÞ’a devretmesi isteniyor. Tanýnan sürenin dolmasýna raðmen devirleri yapmayan ÇEAÞ ve KEPEZ’e devlet tarafýndan el konuyor. Yine Uzan Grubu’na ait Ýmar Bankasý da çeþitli hesaplarda usulsüzlük ve yolsuzluk yapýldýðý gerekçesiyle Banka Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na (BDDK’ya) devrediliyor. Hemen ertesi günlerde Elektrik Üreticileri Derneði, Elektrik Sanayicileri ve Ýþadamlarý Derneði ve Türkiye Kojenerasyon Derneði’nin gazetelere verdiði ilanlarla nasýl sevinç çýðlýklarý attýklarýný duymak ve Enerji Bakanýnýn “Enerji piyasasý düzenleme kurumu (EPDK) lisans vermeyebilir. Lisans vermediði anda bunlar (Uzanlarý kastediyor), suyu çekilmiþ deredeki balýklar gibi açýkta kalacaklar” söylemi, tekeller ve devlet iliþkisini görmek için yeterlidir. Ayný günlerde yaþananlarý Star gazetesi “Cumhuriyet tarihinde böyle bir kalleþlik görülmedi” diyerek öfkesini satýrlara döküyordu. Ancak, yutulma sýrasý kendisine gelen bir tekelin feryat figan etmesi sonucu deðiþtirilmiyor.

YUTULMA SIRASI KÝMDE? “Tekeller, kendisinden çýkmýþ olduklarý serbest rekabeti yok etmiyor; onun üstünde ve yanýnda var oluyor; böylece de iyice keskin, sürekli sürtüþmelere, çatýþmalara yol açýyor.” (Lenin) Uzan Grubu’na ait Star TV ve Gebze’deki Standart Alüminyum Fabrikasý’nýn çalýþanlarý maaþlarýný alabilmek için açlýk grevi yapýyorlar. Samsun ve Urfa’daki çimento fabrikalarýnýn hesaplarýnýn dondurulmasý ve hammadde alýmýnýn engellenmesi nedeniyle çalýþanlar “çalýþmak ve üretmek istiyoruz”, “iþsizlik ordusu kabarýyor” istemleriyle eylem halindeler. Ýþçilerin ileri sürdükleri talepler, Uzan Grubu’na ait gazete ve televizyonlar aracýðýyla ‘cumhuriyet için’ ya da “iþimizi, ekmeðimizi kaybetmek istemiyoruz” gibi söylemlere büründürülüp, kendi sýnýf çýkarlarý için kullanýlýyor ya da kullanýlmaya çalýþýlýyor. Tekeller arasý rekabet savaþýmýnda hemen hemen her þeyini yitirme noktasýna gelen Uzan Grubu için bu, “rekabet masalarýna” güçlü oturabilmek için bildik bir oyun. Ama bizi asýl düþündüren ve üzen, iþçi sýnýfýna ve ezilenlere “öncülük” iddiasýnda olan kimi dost çevrelerce yapýlan kendiliðinden bilinçleri ile eylem yapan iþçilerin “aldatýlmýþlýðýndan”, “Star yalakalýðýndan”, “Uzanlara maþa olmalarýndan” dem vuran haberler. Tekelci veya tekel öncesi kapitalist üretimin olmazsa olmaz öðeleri, sermaye, hammadde, üretim aracý, iþgücü ve bunlarla birleþtirilen enerjidir. Kapitalist üretimin gerçekleþmesi için saydýðýmýz bu öðelerden herhangi birinin ya da bir kaçýnýn üretim sürecinden “koparýlmasý”, üretimin durmasýna ve üretim aracýnýn mülkiyetini elinde bulunduran burjuvanýn, kapitalist rekabetten dolayý yok edilmesine ya da bir baþka burjuva tarafýndan yutulmasýna neden olur. Kapitalist sistemde te-

20


Kurtlar Sofrasýnda Þölen Geçtiðimiz yaz aylarýndan beri yazýlý ve görsel basýný aracýlýðýyla Uzan Grubu’nun AKP hükümetine ve yargý organlarýna karþý kimi zaman “yazýklar olsun”, “yargýsýz infaz”, “ekmek davamýz”, “cumhuriyet için” vb. söylem1erle feryad figan baðýrmasýnýn, AKP-Genç Parti çekiþmesi olduðunu söylemek gerçeði yansýtmaz. Bu yaþananlarýn Uzan Grubu’na pek hayýrlara vesile olmayacaðý aslýnda yýllardýr, gerek emperyalist tekellerle gerekse de ülke içindeki tekellerle arasýnda süren çeliþki, çatýþma ve sürtüþmelerin üst üste binip doruða ulaþmasýyla açýklanabilir. Yýl1ardýr biriken bu çeliþkiler, kapitalizmin serbest rekabet koþullarý ile oluþtu. Burjuva dünyasýnda yaþanan bu ve bunun gibi çeliþki ve çatýþmalar, kapitalist üretim iliþkilerini sarsmakta ve devlet aygýtýnýn temeline mayýn döþemektedir.

Uzan Grubu’nun fabrikalarýnda ya da iþ yerlerinde çalýþan iþçiler, patronunuzun sermayenin diðer klikleriyle ve siyasi otoriteyle sorunlarý varsa bundan size ne? Ücretleriniz verilmiyorsa muhatabýnýz Uzanlar deðil mi? Uzanlar seçim harcamalarý için para buluyor da sizin maaþlarýnýz için niye bulamýyor? “Köþe baþýnda balalayka çalan üç Rusun yanýnda dördüncü kiþi bir Bolþevik olmalýdýr” diyor Lenin. Ýþçi sýnýfý türlü nedenlerle ayaða kalktýðýnda onlarýn içinde ve yanýnda olup, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” þiarýný götürmediðimiz sürece, burjuva dünyanýn yýkýlýþý belki bir süre daha gecikecek; ama bu burjuvazi için kaçýnýlmaz bir sondur. Ýþçi sýnýfý burjuva dünyasýný ancak dýþarýdan verilecek devrimci bilinç ve buna uygun devrimci eylemlerle yýkabilir. Y.E. Mücadele Birliði Okuru/ Adana

“Devrimci Basýna Yapýlan “Aþýlmayacak Saldýrýlarý Lanetliyorum” Sorunumuz Yoktur” Merhaba Y.E.Mücadele Birliði çalýþanlarý ve okurlarý; Bilindiði gibi devrimci, ilerici basýn ve derneklere burjuva saldýrýlarýnýn olmadýðý bir gün bile yok. Kaçýrýlmalar, kapatmalar, tutuklamalar, gözaltýlar, iþkenceler… Ve tüm bu saldýrganlýðýn, bu vahþetin altýnda yatan neden, emperyalist-kapitalist sistemin içinden çýkamadýðý bunalýmýdýr. Büyük emekçi kitlelerin yaþam hakký gasp ediliyor. Tekellerin kasalarýnda sermaye devasa hýzla birikiyor anahtarlarýnýn bir tek elde toplandýðý süreç çok hýzlý sürüyor ve devrimimizin doðum sancýlarý her geçen gün büyüyor. Y.E.Mücadele Birliði’nin yayýn politikalarý yaþamýn her alanýnda çözüm politikasý olmaya devam ediyor. Faþist devletin ABD ile birlikte saldýrgan bir savaþ hazýrlýðý yaptýðý bir dönemde, sermaye sýnýfýnýn zor yoluyla ayakta tutmaya çalýþtýðý faþist iktidarýný devrimci zorla yýkalým. Devrimci Basýna Yapýlan Saldýrýlarý Lanetliyorum Yaþasýn Devrim Yürüyüþümüz! Yaþasýn Ýþçilerin Emekçilerin Mücadele Birliði! Esenler’den Bir Leninist

Merhaba Mücadele Birliði okurlarý, Girilen süreç bize devrimin çok yakýn olduðunu gösteriyor. Biran önce süreci yakalamalý ve önüne geçmeliyiz ki, reformistleri ve oportünistleri tarihin bir köþesine savurup, devrimci yükseliþe hýz katabilelim. Sürecin bütün olanaklarýný devrime yönlendirelim. Tabii ki bu koþullarda bizlere tam manasýyla ayak uyduramayanlar da olacak. Bunlarý da bu sürecin ihtiyaç duyduðu diðer alanlarda istihdam edebiliriz. Onlarda bir geliþme gördüðümüz zaman onlara da yardýmcý olmalýyýz. Bu insanlarýn dar kalýpçý tavýrlarý aþýlabilir. Bizler bu tür insanlarýn yaptýðý gibi sorunlarý büyütüp içinden çýkýlmaz hale getirmek yerine, yapýcý ve pratik çözümler üreterek sorunlarý aþmalýyýz. Bilimsel yöntem ortaya konduðu zaman görülecektir ki aþýlmayacak bir sorunumuz yoktur. Önemli olan istediðimizdir; devrim mi yoksa baþka bir þey mi? Madem ki bu Leninist çizgide bir araya gelmiþ ve bilimsel yöntemlerle silahlanmýþýz, bu çizgiyi ve bu silahý layýkýyla kullanmalýyýz. Bu yeteneklerimizi ve olanaklarý devrim ve komünizm hedefine ulaþmak için kullanmalý, diyalektiði kafamýza iyice yerleþtirip pratiðe dökmeliyiz. Leninist Bir Ýþçi/ ÝZMÝR

21


ANKARA’DA KIBRIS ÇATLAÐI S

on geliþmelerle birlikte Ankara’da Kýbrýs çatlaðý derinleþiyor. Türk dýþ politikasýnýn bu dönemdeki seyri, sermaye egemenliðinin nasýl bir bunalým içinde debelendiðinin açýk bir kanýtý oluyor. 1974’te Ada’nýn bir kýsmýnýn iþgaliyle baþlayan süreç, artýk kýrýlma noktasýna geldi dayandý. 30 yýldýr “milli dava” sözleriyle kemikleþen politika, artýk sürdürülemiyor. Ada üzerindeki emperyalist hesaplar ve yoðunlaþan emperyalist baskýlar, Kýbrýs halkýnýn Türk devletine karþý büyüyen öfkesi ve Türk sermayesinin bizzat kendi evinde içine yuvarlandýðý “egemenlik bunalýmý” ile çakýþýnca, geleneksel Kýbrýs politikasý iflasa mahkum oldu. Ve bu durum, yansýmasýný doðrudan Ankara’da buldu. Ankara, gittikçe güçten düþen geleneksel Kýbrýs politikasý yandaþlarýyla emperyalist “çözüm” yandaþlarýnýn ayrýþtýðý baþkent haline geldi. AKP hükümeti her ne kadar üstü örtülü bir “vatana ihanet” ithamýna muhatap oluyorsa da, yukarýda bahsedilen koþullar gereði ve sýrtýný Washington’a yaslamýþ olmanýn avantajýyla, hasýmlarý karþýsýnda daha güçlü konuma geliyor. Bu konuda iþbirlikçi tekelci sermayenin desteðini de almýþ görünüyor. AKP’nin hasýmlarýna gelince… Onlar, bu çapsýz hükümetten deðil ama, gölgesine sýðýndýðý Beyaz Saray’dan çekiniyor. Ve Ankara, bu iç gerilime ve büyüyen çatlaða raðmen, uygun adým “Annan Planý” doðrultusunda ilerliyor. New York’ta bizzat Denktaþ tarafýndan sunulan Türk Planý’na göre, önce Kýbrýs’ta taraflar kendi aralarýnda uzlaþmayý deneyecekler. Buradan bir sonuç çýkmazsa, bu sürece Türk ve Yunan devletleri girecek. Ýþin aslý, garantörlük haklarý bulunan bu iki devlet, önce Ada’daki temsilcileri aracýlýðýyla bir bilek güreþine tutuþacaklar. Uzlaþma olmazsa, resmen masada taraf olacaklar. Burada da sonuç alýnamazsa, BM Genel Sekreteri Kofi Annan devreye girecek. Ve sorun, Annan tarafýndan halledilecek. Bu plan, açýkçasý, sorunun çözümünü ABD’ye havale eden, ABD’nin ihtiyaçlarýna göre bir çözüm arayýþýna giren bir plan. Avrupa’ya karþý ABD tercihini de barýndýrýyor. Bir diðer yönü ise þu. Geleneksel politikanýn iflasý o kadar açýk ve iþgalin sürdürülemeyeceði o denli kesin ki, Türk devleti, bu hamleyle, içine düþtüðü açmazdan “onurlu bir çýkýþ” imkanýna kavuþabileceðini hesaplýyor.

22

Tüm bunlardan, eðilimlerin tek yönlü olduðu ve “çözümcüler”in bu macerada güle oynaya yol aldýklarý düþünülmesin. Tersine, her adýmda sürtüþmeler, çatýþmalar ve gerilim týrmanýyor. Hatta iþ, Kýbrýs’ta baþbakan Talat’ýn evi önünde bomba patlatýlmasýna kadar vardý. Denktaþ, her gün televizyon ve basýnda boy gösterip dert yanýyor. Ýhanete uðramýþ, yoðun baskýyla “davayý satmasý istenen kahraman” pozlarýnda Anan Planý’nýn sakýncalarýndan dem vurup duruyor. Ama her þeye raðmen eski “delikanlýlýðýndan” eser kalmamýþ. Süngüsü düþmüþ vaziyette, kendisine biçilen bu son rolü de oynayýp sahneden çekilmeye hazýrlanýyor. Zira bu sefer karþýsýnda AB-ABD emperyalistleri ve onlarýn Ankara’daki sözcüleri var. Ve 864 rakýmlý tepenin öncülüðündeki güçsüz koro, Denktaþ’ýn aranýp durduðu desteði saðlamaktan çok uzak. Tarih ironilerle dolu. Ýþgal harekatýnýn “kahraman” yaptýðý toptancý tüccar, 30 yýldýr Rumlara ve dünyaya kafa tutan bu “Türk þahini”, kendi eliyle bu balonu patlatsýn diye baþmüzakereci olarak anlaþmayý imzalamaya zorlanýyor. Hergün aðlamaklý olarak televizyonlarda arz-ý endam etmesi de bu talihsiz rolünün farkýnda olmasýndan deðil mi zaten! Ama elden ne gelir! Hükümet, New York görüþmelerinde MGK’nýn “kýrmýzý hatlarý”ný hiçe sayarak Annan Planý’nýn temel alýnmasýný kabul etmiþken; bu duruma sadece CHP aracýlýðýyla cýlýz bir tepki verilebilmiþken; içerde ve dýþarýda bunca yoðun bir baský altýndayken, Denktaþ ne yapabilirdi ki! Verili durumda geleneksel Kýbrýs politikasý yandaþlarý, ne denli rahatsýz olurlarsa olsunlar, ne kadar itiraz ederlerse etsinler, tutumlarýyla kendi zavallýlýklarýný itiraf etmiþ oluyorlar. Ankara’daki Kýbrýs çatlaðý büyüdükçe, onlarýn zayýflýklarý daha belirgin hale geliyor. “Yavru Vatan” Kýbrýs, her geçen gün “Anavatan”dan daha da uzaklaþýyor. TC, Kýbrýs’ý yitiriyor. Neredeyse tüm tarihi istilalarla geçen Ada halký, geliþen süreçle yeni kölelik boyunduruðuna giriyor. Kýbrýs’ta bir dönem kapanmak üzere. Özgürlük, onu elde etmek için birleþecek ve zorlu bir mücadeleye atýlacak Kýbrýs halkýný bekliyor.


DÜNYA SOSYALÝST SÝSTEMÝNÝN MÝMARI:

STALÝN

Lenin, 1924 yýlýnda ölümsüzlük yataðýna uzandýðýnda herkes, dünyanýn ilk sosyalist ülkesi Sovyetler Birliði’nin ne olacaðýný düþünüyordu. Büyük bir beyin durmuþ, bir deha ýþýltýsý sönmüþtü. Belirsizliklerle dolu bir okyanusta gemiyi karaya oturtmadan hedefe ulaþtýrmak kolay deðildi, kolay olmayacaktý. Sovyet komünistlerinin önünde hazýr reçeteler yoktu. Hangi durumda ne yapmalarý gerektiðini sadece kendi deneyimlerinden öðrenebilirlerdi. Paris Komünü yaþanýlalý çok olmuþ, o günden 20. yüzyýla geçen sürede dünya üzerinde önemli deðiþiklikler yaþanmýþtý. Lenin’in “Emperyalizm” teorisi sayesinde dünya üzerindeki deðiþiklikleri anlamak daha kolay bir hal alýrken, olaylarýn kendi iç örgüsü çok karmaþýklaþmýþtý. Ýþte bu koþullarda geminin dümenine geçmek, tüm fýrtýnalardan onu saðlam çýkarmayý bilmek, ancak Lenin’in görüþleri iyi bir þekilde özümsenerek baþarýlabilirdi. Bolþeviklerin pratik olarak giriþtikleri sosyalizm kuruculuðu, sadece Sovyet toplumunu geliþtirmekle kalmamýþ, tüm dünyayý etkisi altýna almýþtýr. Lenin ve sonrasýnda Stalin, tek ülkede sosyalizmin mimarlarý olarak proletaryaya ve emekçi halklara somut olarak sosyalizmin onlara neler kazandýracaðýný gösterme savaþýmý veriyorlardý. Kýsa süreli Paris Komünü sayýlmazsa sosyalizmin bu ilk deneyimi, tüm insanlýðýn geleceði açýsýndan büyük önem taþýyordu. Ezilen ve sömürtülen yýðýnlar, önlerindeki somut örneði dikkatle inceliyorlar ve onun geliþim çizgisinden kendileri için sonuçlar çýkarýyorlardý. Tek ülkede sosyalizmin kuruculuðu, Lenin’den Stalin’e kalan en büyük mirastý. Ve Stalin, ne pahasýna olursa olsun, her koþulda bu mirasý yaþatmanýn mücadelesini verdi. Ve yaþadýðý dönemde, sonrasýnda ve hatta bugün saldýrýlarýn ana hedefi olmasýnýn altýnda

yatan temel neden bu. Stalin’e yani “Çelik Adam”a saldýranlar, sadece emperyalist-kapitalistler deðildir. O ayný zamanda, tarihte eþine az rastlanýr bir þekilde “içeriden” saldýrýya uðradý. Marksizmin bil cümle sapma akýmlarý, onu boy hedefi haline getirdiler; çünkü Marksizmi mahkum etmenin en kestirme yolu, onun fiili uygulamalarýna saldýrmaktýr. Ve bunu da en bayaðý þekilde, bu uygulamalara yani pratiðe önderlik edenlere saldýrarak yapmaya çalýþmaktýr. Yine belirtmek gerekir ki, Stalin’e saldýranlar, Lenin’e saldýrmaya cesaret edemeyenlerdir. Stalin, her zaman Lenin’in iyi bir öðrencisi, iyi bir yoldaþý, onun önderliðindeki parti politikalarýnýn iyi bir uygulayýcýsý olmuþtur. Stalin, Lenin’le ilk kez 1905’te Finlandiya’da yapýlan Parti Konferansý’nda karþýlaþtý. Burada Lenin’in doðallýðýndan ve mütevazýlýðýndan çok etkilendi. Stalin, özellikle onun yüksek konumunu belli etmeme çabasý içinde olmasýndan etkilendi. Koba, bu ilk karþýlaþmanýn etkisini tüm yaþamý boyunca korudu ve her zaman leninizme baðlý kaldý. Yoksul bir köylü ailenin çocuðu olarak dünyaya gelen Stalin, devrim konusundaki pratikçiliðini daha o yýllarda gösteriyordu. Çocukluðunda papaz okulundan kaçan Stalin, edebiyata duyduðu ilginin sonucu olarak Marksist düþüncelerle tanýþýyor. Bundan sonra hýzla kendini geliþtiriyor; yalnýzca okuldaki arkadaþlarý arasýnda deðil, iþçiler arasýnda da çalýþma yürütüyor, Marksist çalýþma gruplarý oluþturuyor. Stalin, önderlik vasýflarýný daha o yýllarda ediniyordu. Nazi ordularý karþýsýnda Kýzýl Ordu’nun Baþkomutaný olarak verdiði savaþým, Nazi faþizminin insanlýðýn yakasýndan düþmesini getirmiþtir. O, Hitler’in güçlerini bozguna uðratan ordunun baþkomutaný, emperyalist saldýrýlarýn dalgakýranýdýr. Onun hakkýnda bugün hala sürdürülen karalama kampanyalarýnýn asýl nedeni budur. Dünyayý faþizm belasýndan temizlemenin onuru kim ne yaparsa yapsýn, tarihsel gerçekleri ne kadar çarpýtýrsa çarpýtsýn, komünistlere aittir. Moskova önlerinde savaþan ve kýrýk-dökük telsizlerinden baþkomutanlarý Stalin’in “Pobet Budet Naþa” (Zafer Bizim Olacak) diyerek bitirdiði konuþmalarý dinleyen komünist savaþçýlara aittir. Stalin, bir pratikçi olmanýn yaný sýra, teorik çalýþmalarýyla da sosyalizmi geliþtirmiþ, güçlendirmiþtir. Ulusal sorun konusunda Bolþevik Parti içerisinde tartýþmasýz bir otoritedir. Lenin, yaþadýðý süre boyunca her zaman bu konuda Stalin’in görüþlerinin referans alýnmasýný önermiþtir. Yine dil konusunda Stalin’in yapmýþ olduðu çalýþmalar, bu konuya iliþkin önemli bir boþluðu doldurmuþtur. Gerek pratik, gerekse teorik olarak Stalin, tüm yaþamý boyunca sadece sosyalizmi korumayý ve geliþtirmeyi düþündü. O bunun için proletaryanýn çelikten disiplinini bir an olsun gevþetmedi. Anarþizm ve Troçkizm gibi sapma akýmlara karþý proletarya ve emekçilerin doðrultularýný kaybetmemeleri için mücadele etti. Ve bundan her zaman galip çýktý. 5 Mart 1953’te ölümsüzleþtiðinde, ardýnda kalkýnmasýný tamamlamýþ, planlý ekonomiyi oturtmuþ, emperyalist-kapitalist sistemde komünizm fobisini güçlendirmiþ bir sosyalizm býraktý. Onun adý bile, karþý-devrimcileri titretmeye yetiyor hala. Adýný ve anýsýný sonsuza kadar yaþatacaðýz.

23



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.