s013

Page 1


Merhaba, 13. sayýmýzda sizlerle buluþmanýn sevincini yaþýyoruz. Bu sayýmýzýn gündemini yine seçimler oluþturuyor; seçimlerde ortaya çýkan tablo oldukça öðretici. Her zaman olduðu gibi bardaðýn boþ olan tarafýný görmeyi alýþkanlýk haline getirmiþ olanlar, bu seçimlerden biraz daha karamsar sonuçlar çýkaracaklardýr. AKP’nin bu düzeyde oy almasý, onlarýn devrim konusundaki karamsarlýðýný artýracaktýr. Oysa ayný zamanda “Boykot Partisi”, % 30 civarýnda bir güce ulaþmýþtýr. Bu, sistemden kopmuþ milyonlarca insan anlamýna geliyor. “Boykot Partisi”, devrim partisini beslemeye devam ediyor. Emperyalizmin dünya çapýnda iþçi ve emekçilere, devrimci ve komünistlere yönelik saldýrýlarý da devam ediyor. Irak’a saldýrýnýn 1.yýldönümünde, ABD büyük bir çöküntü yaþamaktadýr. Her ne kadar medya vb. aracýlýðýyla dünyaya farklý yansýtýlmaya çalýþýlsa da savaþýn gidiþi, ABD emperyalizmini korkutuyor. Dünyanýn en büyük askeri gücünü elinde tutan ABD, halkýn çýplak öfkesi karþýsýnda yapacak hiç bir þey bulamýyor. Belki ABD baþka yerlere de saldýracak ama þu bir gerçek ki, tüm bu saldýrýlar karþýsýnda halklarýn birleþik öfkesini ve mücadelesini bulacak. Artýk ABD’nin o þaþaalý altýn çaðý kapandý, þimdi o, çöküþ çaðýný yaþýyor. Bu sayýmýzýn baþyazýsýný bu konuya ayýrdýk. Son bir hafta içinde devrimci-sosyalist kurumlara yapýlan saldýrýlar bu süreçten baðýmsýz deðil. Ýstanbul’da NATO zirvesine hazýrlanan emperyalistler, karþýlarýnda devrimin birleþik gücünü görmek istemiyorlar. Ekmek ve Adalet dergisine, Halkýn Hukuk Bürosu’na, Temel Haklar Ve Özgürlükler Derneði’ne, Ýdil Kültür Merkezi’ne ve TAYAD’a baskýnlar yapýlmýþtýr. Bu saldýrýlar karþýsýnda arkadaþlarýmýzýn yanýnda olduðumuzu buradan bir kez daha haykýrýyoruz: “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”. Ölüm Orucu eyleminde bir kahraman savaþçý daha ölümsüzleþti. Tekirdað F Tipi Cezaevi’nde Ümit Günger adlý tutsak kendisini yakarak feda eylemi yaptý ve sonrasýnda kaldýrýldýðý hastanede ölümsüzleþti. Ümit Günger’in ölümsüzleþmesiyle, 19 Aralýk tarihinden bugüne ölümsüzleþenlerin sayýsý 110’a yükseldi. F tipi zindanlarda Ölüm Orucu Sürüyor. Remzi Aydýn, Ölüm Orucu eyleminin 271. gününde zorla götürüldüðü hastanede Ölüm Orucu’nu sürdürüyor. Dünya büyük bir devrimci sýçramanýn eþiðinde olmanýn sancýlarýný yaþýyor. Filistin’den Bolivya’ya, Ýspanya’dan Nepal’e kadar dünyanýn devrimci dönüþüm çaðý sürüyor. Ýnsanlýk hiçbir yerde kapitalizmin kendisine sunduðu açlýk, iþsizlik ve yýkýmý kabul etmiyor, etmeyecektir de. Kazanan eninde sonunda biz olacaðýz. Dünya emeðin olacak. Yeni sayýmýzda buluþmak dileðiyle…

1 MAYIS’TA 1 MAYIS ALANINA TAKSÝM’E Taksim Meydaný, artýk yalnýzca devrimci 1 Mayýs’ta ýsrar etmenin deðil, devrimde ýsrar etmenin adý haline gelmiþtir. Her ne gerekçeyle olursa olsun, Taksim Meydaný dýþýnda kutlanýlan 1 Mayýs’lar, giderek kendi içinde körelmiþ, reformistlerin gayretiyle bir karnaval havasýna büründürülmüþtür. Bir kavga günü olan 1 Mayýs, “bayram havasýnda kutlama” sevdasýyla Abide-i Hürriyet gibi bir kavanozun içine sokulmuþ, oraya götürülen iþçi ve emekçilerin sesi dahi bu kavanozun içinde yitip gitmiþtir. Oysa, Taksim Meydaný’nda her yýl burjuvaziyle devrim arasýnda hýnca hýnç bir çarpýþma yaþanmaktadýr. Bugüne kadar sermayenin ve onun devletinin tüm engelleme çalýþmalarý, saldýrýlarý, proletaryanýn devrimci militanlarýnýn Taksim’e çýkmalarýna, 1 Mayýs’ý 1 Mayýs alanýnda kutlamalarýna engel olmadý. Tek baþýna kalýnsa da Taksim’de ýsrar etmek, tarihsel bir sorumluluktu ve bu sorumluluk, onurla taþýndý. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler, Taksim konusunda leninistlerin ýsrarýný biliyorlar. Bu yýl yapýlmasý gereken, “Taksim’i almak için zorlama; ama olmazsa baþka yere (alanlara!) gitmek” olmamalýdýr. Tek hedef Taksim olmalý, tüm güçler Taksim, 1 Mayýs Alanýna yýðýlmalýdýr. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler için Taksim’i zorlamak, 1 Mayýs’ý içeriðine uygun kutlamak için yegane koþuldur. Baþka bir alternatif yoktur. Bunun dýþýndaki tüm alternatifler, reformistlerin, dolayýsýyla sermaye sýnýfýnýn ve onun devletinin ekmeðine yað sürecektir. Ýþçi ve emekçilerin kanlarýyla sulanan 1 Mayýs Alaný, bizleri çaðýrýyor. Bu çaðrýya artýk kimse kulaklarýný týkayamaz: 1 MAYIS’TA 1 MAYIS ALANINA TAKSÝME!

Yeni Evrede MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Dergisi / Onbeþ Günlük Sosyalist Dergi / Yýl: 1 Sayý: 13 / 7-21 Nisan 2004 / Sahibi : Yeni Dönem Yayýncýlýk Basýn Daðýtým Eðitim Hizmetleri Tanýtým Org. Tic. Ltd. Þti. Adýna : Özgen Ýþ / Adres : Sofular Mah. Sofular Cad. No: 52/3 Fatih-ÝSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 531 44 83 / Sor. Yazý Ýþl. Müdürü: Özgen Ýþ / Genel Daðýtým: DOÐAN PAZ. / Baský Yeri: Özdemir Matbaacýlýk / ÝZMÝR Temsilciliði: 853. Sokak No: 27 Bilen Ýþhaný Kat 6/606 Konak 0 232 445 79 52 / ESKÝÞEHÝR Temsilciliði: Ýstiklal Mahallesi Dilekli Sokak No:4/17 Kat:2 / Avrupa Temsilciliði: Selahattin KARATAÞ / Post Lager 3000 Bern 1 Ann ÝSVÝÇRE / Tel: 0041 319 917 795 / Almanya Temsilciliði: Ahmet AKYÜZ/ Robert Mayer Str. 3 72760 Reutlingen ALMANYA / E-mail Adresi: mucadelebirligi@hotmail.com / Web Adresi: mbirligi.com


ABD EMPERYALÝZMÝ: ALTIN ÇAÐINDAN BAKIR ÇAÐINA ABD’nin 20. yüzyýlda kapitalist dünyanýn liderliðine yükselmesinin nedenleri, bu yüzyýlýn olaylarýnda aranmamalý. ABD dünya liderliðine getiren geliþmeler dizisinin temelleri, doðrudan Amerika’da atýlmýþtýr. Hiçbir ülke, buna denk bir ekonomik, tarihsel temellere sahip olmadan yalnýzca, raslansal olarak geliþen çeliþkili olaylarla, dünyada etkin bir yer tutamaz. Kapitalist dünya liderliði, diðer kapitalist ülkeleri aþan güçte bir ekonomik ve teknik temele sahip olmak demektir. Olaylar, ancak bu zemine baðlý olarak çabuklaþtýrma rolü oynayabilir. ABD’nin 19 yüzyýlýn sonlarýna doðru öne çýkmaya baþlamasý ve tam bir yüzyýl dünya liderliðinde kalmasý kapitalizmin eþitsiz geliþmesinin sonucudur. Daha 19. yüzyýlýn ortalarýnda Amerika, dünyanýn en önemli sanayi ülkesiydi. Ticaret bakýmýndan da öne geçmiþti. Çünkü artýk, sanayi üstünlüðü, ticari üstünlük anlamýna geliyordu. Sanayi üstünlüðüne karþýn, kendi içindeki sorunlar nedeniyle, dünyada henüz ekonomik gücüne denk aðýrlýkta bir rol oynayamýyordu. Sanayi bakýmýndan geliþmiþ Kuzey ile büyük ölçüde halen köle emeðine dayanan

Güney arasýnda ciddi sürtüþmeler, ayrýlýklar vardý. Kuzeyin daha çok “özgür” ücretli emeðe gereksinmesi vardý. Güney’in çýkarýysa, köle emeðinin devamýný gerektiriyordu. Aralarýndaki çatýþma daha sonra iç savaþ biçiminde patlak verdi. Ýç savaþý sona erdirir erdirmez dünya liderliðine giden yol, önlerinde uzanmaya baþladý. Kapitalizmin eþit olmayan geliþmesine baðlý olarak, Amerika’nýn öne çýkmasýnýn temelinde, Amerika’nýn kuruluþundaki ögeler var. Bunlarýn baþýnda gelen, Avrupa’dan bu ülkeye gelen, nitelikli emek-gücüdür. Avrupa’nýn ancak yüzyýllarca süren bilgi birikimi ve nitelikli emek gücünü Amerika hazýr buldu. Amerikan toplumunun kýsa sürede örgütlenme üstünlüðü göstermesi, ekonomik geliþimini hýzlandýran bir etkendir. Köle emeði ve köle emeðine dayanan pamuk üretimi, Amerikan ekonomisinin temel dayanaklarýndan biridir. Bütün bu ekonomik olgu ve tarihsel geliþmelerin sonucu olarak ABD, altýn çaðýna girdi. 20. yüzyýlýn baþlarýnda, dünyayý alt üst eden büyük olaylar gündeme geldiðinde, ABD bunun sonuçlarýndan sonuna dek yararlanacak güce u-

laþmýþtý. I.Emperyalist Paylaþým Savaþý, Avrupa’yý bitip tüketirken, ABD’nin yüzü gülüyordu. Avrupa, kapitalizmin eþitsiz geliþimi sonucu, paylaþýlmýþ dünyayý yeniden paylaþmak için savaþa tutuþurken, aslýnda hem sömürgeleri, hem de Avrupa’nýn kendisi Amerika’nýn egemenliðine giriyordu. II. Emperyalist Paylaþým Savaþý’ndan sonra ABD, baþlamýþ olan bu süreci daha ileriye götürdü. Avrupa’nýn Amerika’nýn egemenliðine girmesi tamamlandý. Avrupa’nýn sömürgeleri de el deðiþtirdi. Evet, ABD’nin kapitalist dünya liderliði ve egemenliði, bu büyük alt üst oluþlarla saðlandý; ancak Amerika, buna götüren geliþmeyi daha önceden saðlamýþtý. Böyle bir gücü olmasaydý, dünya liderliði ve egemenliði gerçekleþemezdi. Soðuk savaþ, ABD emperyalizminin gücüne güç kattý. Soðuk savaþýn, sosyalist sisteme, dünya proletaryasýna ve halklara karþý olan niteliðini bir kenara býrakýrsak, kapitalist dünya içinde ABD’ye büyük avantaj saðladýðýný görüyoruz. ABD, soðuk savaþýn sonuçlarýný iyi bir biçimde sömürdü, ekonomik avantajlarýný cebe indirdi. Kapitalist sistemdeki egemenliðini pekiþtirdi. Burada kalmayýp, diðer emperyalist devletlerin yetiþemeyecekleri bir pozisyon çabasýna girdi. Ne var ki, bu çaba sonuç getirmedi. Bir süre sonra elde ettiði avantajlarý kaybetmeye baþladý. Diðer emperyalist devletler, yitirdiklerini geri almak için seslerini yükselttiler. Bu tarihten sonra ABD, eski konumunu koruyamaz duruma geldi. Uzun sayýlacak bir dönem, ABD egemenliðinde kalan Avrupa ülkeleri, bu egemenliðine raðmen, ABD’yi dünya pazarýnda zorlayacak bir geliþme gösterdi. Amerika’yý zorlayacak baþka bir geliþmeyi de Japonya gösterdi. Alttan alta yürüyen rekabet, dünyada politik deðiþimin etkisiyle su yüzüne çýktý, þiddetlendi. Bu durum-

3


Kapitalizmle savaþlarýn sýký bir iliþkisi var, fakat çöküþ aþamasýnda savaþlar umutsuz savaþlardýr. Ne denli umutsuz olsa da, kapitalizm, savaþlar olmadan edemiyor. Uzlaþmaz iç çeliþkiler ve uluslararasý çeliþkiler varoldukça, savaþ da bu zeminde kaçýnýlmaz oluyor. ABD emperyalizmi þiddetli iç ve uluslararasý çeliþkileri çözmek için dünya proletaryasýna, halklara ve dünyaya savaþ açtý. 4

da, ABD için sorun, rakiplerinin geliþmesini ve durumunu sarsacak bir düzeye geliþini engellemekti artýk. Ne var ki, bunu yapabilecek güçte deðildi. Yapýsal ekonomik kriz, devasa dýþ bütçe açýðý ve belirleyici olarak ekonomik çöküþ içine girmesi, kendi önündeki en büyük engellerdi. Kapitalist sistem, sýçramalý çöküþ sürecine girmiþtir. Kapitalizm çöküþ sürecini tersine çevirecek toplumsal dinamiklere sahip deðil. Bu aþamada egemen olan, çöküþ dinamikleridir. Tüm sistemi etkisi altýna alan dinamikler, Amerika emperyalizminde daha belirgin iþliyor. Çözülüp daðýlma, orada çok daha hýzlý yaþanýyor. Bu anlamda ABD’de olan þey, yalnýzca güç kaybý deðil, tam bir çöküþtür. Dünya liderliðini ve egemenliðini sarsan asýl geliþme, bu temelden kaynaklanýyor. Bu nedenle, bugüne dek sürdüregeldiði hegemonyasýný koruyacak en temel araçlardan yoksundur. Elindeki en temel güç askeri araçlardýr. Çýkarlarý gerektirdiði an askeri güç kullanýmýndan ve savaþtan çekinmez. Nükleer silahlar, ona kesin bir avantaj saðlýyor. Nükleer tehditten her zaman yararlanmýþtýr. Böylesine askeri olarak güçlü bir devlet, nükleer bir güç, kolay kolay teslim olmayacaktýr. Tüm dünya için tehdit olma konumunu kendiliðinden asla terk etmeyecektir. Ölüm araçlarý, kendisine, ekonomik olanaklar saðladýðý sürece, bundan hiçbir zaman vazgeçmeyecek. Ne var ki, en büyük askeri güç, en yýkýcý nükleer silah, tarihsel olarak miadýný doldurmuþ bir toplumsal sistemi ayakta tutmaya yetmez. Kapitalizmi ölüm sürecine sokan, bu sistemin kendi ekonomik yasalarýdýr. Kapitalizm, insanlýða daha pek çok kötülük yapacaktýr, ancak akýbetini önleyemez.

Kapitalizmle savaþlarýn sýký bir iliþkisi var, fakat çöküþ aþamasýnda savaþlar umutsuz savaþlardýr. Ne denli umutsuz olsa da, kapitalizm, savaþlar olmadan edemiyor. Uzlaþmaz iç çeliþkiler ve uluslararasý çeliþkiler var oldukça, savaþ da bu zeminde kaçýnýlmaz oluyor. ABD emperyalizmi þiddetli iç ve uluslararasý çeliþkileri çözmek için dünya proletaryasýna, halklara ve dünyaya savaþ açtý. 3. Dünya Savaþý, Amerikan emperyalizmi için umutsuz bir savaþ olmasýna karþýn, varlýðýný sürdürmek için yapabileceði baþka bir þey yok. Bu aþamada savaþ, emperyalizmin çeliþkilerini keskinleþtirici etki yapýyor. Çeliþkilerin keskinleþmesi ise, sistemin çözülüp, daðýlmasýný hýzlandýrýyor. Hiçbir çaba, eski konumunu geri getiremez. ABD emperyalizmi altýn çaðýndan bakýr çaðýna yuvarlanmýþtýr. Çöküþ, Amerika kapitalizmiyle sýnýrlý deðil. Genel olarak kapitalist sistem çöküþ içinde. ABD kapitalizminin daðýlmasýný saðlayan, bu en temeldeki yýkýmdýr. ABD’nin çöküþü, tüm uluslararasý emperyalist-kapitalist sistem üzerinde kesin yýkýcý etki yapýyor. Bunun dünya üzerinde daha genel düzeyde bir etkisi var. Herhangi bir emperyalist ülke ABD’nin ulaþtýðý noktaya gelemez, boþluðunu dolduramaz. Ne kadar güçlenseler de, bu düzeyin altýnda olacaklar. Kapitalist devletler sistemi, ekonomik temeldeki büyük alt üst oluþun etkisiyle çözülüp, daðýlmaktan kurtulamayacaktýr. Kapitalist çöküþün sýnýf mücadelesine en genel etkisi, sýnýf savaþýmýnýn þiddetlenmesi, proletaryanýn dünyayý deðiþtirmek (sýnýflarý kaldýrmak) için savaþýmýn en üst düzeye çýkarmasý yönünde olacaktýr. Saflaþma, ya burjuva diktatörlüðü ve kapitalizmden yana ya da proletarya diktatörlüðü ve sosyalizmden yana olmak biçiminde, çok belirgin ve keskin çizgide olacak. Bunun dýþýnda baþka bir yol yok. C.Daðlý


RUSYA’DA SEÇÝMLERÝ “DENGE” KAZANDI on yýlarýn en renksiz seçimini Putin’in kazandýðý açýklandý. Kazanacaðýný bildiði için seçim kampanyasý yürütmeyen Putin’in esas derdi, seçime katýlým oranýný %50’nin üzerine çýkarmaktý. Katýlýmýn %60’ýn üzerine çýktýðý açýklanýnca, % 15 oy oranýyla oldukça geride kalan komünist parti baþta olmak üzere, tüm partiler seçime hile katýldýðýný dile getirdiler. Bu seçimde esas öne çýkan, düþük katýlým oldu. Bunun nedeninin öfke mi, yoksa umutsuzluk mu olduðunu henüz bilmiyoruz. Ama bildiðimiz bir þey var. Kapitalist ülkelerin çoðunda görülen cehalete ve politik olaylara ilgisizlik sonucu ortaya çýkan seçime ilgisizlik, Rusya için geçerli deðil. Burjuva dünyanýn çoðunluðunun kabul ettiði gibi, dünyanýn en iyi eðitilmiþ, kültür düzeyi en yüksek halký Rusya’da yaþýyor. Ekim Devrimi’nin yýldönümü nedeniyle, 2003’te yapýlan bir ankette, halkýn çoðunluðunun (%46 olarak açýklandý), bir Bolþevik Devrimi olursa, destekleyeceði ortaya çýktý. Bu halk, ne tarihini unutuyor, ne de tarihin onlara neler kazandýrdýðýný. Bu gerçeðe raðmen, Putin rahat. Çünkü, o bir denge adamý. Putin’i þu an ülkenin en güçlü adamý yapan, Rusya’da sýnýflar mücadelesinin geldiði denge aþamasý. Bu dengeyi on yýllýk restorasyon dönemi yaratmýþtý.

S

Restorasyon’un Sonu Restorasyon kavramý, marksist tarih anlayýþýnda önemli bir yer tutuyor. Ekonomik ve toplumsal egemenliðini bir dizi devrimci geliþme sonucu kaybeden eski toplumun egemenleri, bir karþý-devrimle iktidarý ele geçirdiklerinde, bu siyasal güce dayanarak eski toplumu yeniden kurmaya giriþirler. Bu gerici çabalar dönemine, restorasyon dönemi adý verilir. Kapitalizmi tüm ülkelerde egemen duruma getiren 400 yýllýk burjuva yükseliþ çaðýnda, eski toplumun egemeni feodallerin sayýsýz kez restorasyon giriþimleri olmuþtur. Bütün bu giriþimler, tarihin tekerleðinin geri döndürülemez olduðunun kanýtlarýndan oldu. Tarihin bu büyük deneyimlerini deðerlendiren Engels, “Zor Teorisi”nde, ekonomik güçle siyasi güç arasýndaki iliþkiyi en berrak biçimiyle açýkladý. Siyasal güç, ekonomik gerçeklikle uyumluysa, geliþme hýzlanýr. Uyumsuzluk varsa, ekonomik güç, az ya da uzun zaman içinde siyasal gücü kendisine uymaya zorlar. 70’li yýllarda sol içinde en çok tartýþýlan Sovyetler Birliði nedeniyle, Tür-

kiye’de Leninistler, bu konuda çok saðlam, tek tutarlý görüþü savunarak, önemli bir politik konumun sahibi oldular. O yýllarda ortaya konan teorik görüþler, sosyalist bir ülkede karþý-devrimin büyük toplumsal altüst oluþlar ve iç-savaþlar olmadan iktidarý ele alamayacaklarýný, alsalar bile sosyalist üretimi yýkmaktan baþka bir yollarýnýn olmadýðýný, bu durumun ise onlara kýsa ya da uzun bir sürede iktidarý kaybettireceðini öngörüyordu. Rusya’da on yýllýk deneyim, Leninistlerin daha 70’lerde ortaya koyduðu teorik yaklaþýmýn gücünü ve saðlamlýðýný kanýtladý. Yeltsin dönemiyle, Rusya’da karþý-devrimcilerin restorasyon çabalarý da baþladý. Dönem, sert sýnýf mücadeleleri ve iç savaþla açýldý. Proletaryanýn partisi yasaklandý, komünistlere karþý sürek avý baþlatýldý. Siyasal gücü gasp eden karþý-devrimciler, tanklarýn gücüyle iktidarlarýný saðlamlaþtýrdýlar. Sonrasý tam bir karmaþaydý. Siyasal erk aracýlýðýyla ekonomik gücü, yani varolan üretim biçimini ele geçirmeye çalýþan karþý-devrim, üretimin bozulmasýna, sonuçta %70’lere varan üretim kayýplarýna neden oldu. Ülkenin 70 yýllýk sosyalist birikimini on yýl gibi kýsa bir sürede eritmeye çalýþmak, karþý-devrimin siyasal iktidarýný da yýprattý. Bu on yýlda, yenilginin moral bozukluðunu hala üzerinde taþýyan örgütleri, önderliði daðýlmýþ proletarya, yavaþ yavaþ güç topladý. Halk, devlete ait ve bir türlü özelleþtirilemeyen fabrikalara üretilen mallarý fahiþ fiyata satýp zenginleþen oligarklardan nefret etti. Geniþ emekçi yýðýnlarý, kapitalizmin yaratmak istediði büyüye aldanmamýþ, sosyalizm döneminin en yaþamsal kazanýmlarýna el sürdürtmemiþ, bu yüzden Rusya’da kapitalizm egemen olamamýþtý. Emekçiler, ekonomik alt yapýya dayandý, karþý-devrimciler ise siyasi üst yapýya. Restorasyon dönemi, böyle bir güç dengesi oluþturdu. Karþý-devrimciler, yeni yetme burjuvalar olduklarý için, toplumu sürükleyecek bir ideoloji ve örgütlenme yaratamadýlar. Kökleþmiþ yargýlarý, burjuva önyargýlara çeviremediler. Emekçilerse, yenilginin yarattýðý örgütsüzlük, daðýnýklýk, ön-

5


dersizlik nedeniyle siyasi iktidarý geri alamadýlar. Siyasal iktidarý elde etmelerine raðmen, toplumun egemenliðini ele geçiremediler. Bu sabýrsýz denge, çeliþkiyi yalnýz iki yoldan çözebilirdi. Birinci yol, iç savaþ yoluydu. Emekçileri korkutan bir yoldu bu. Yeni bir Bolþevik Devrimine destek vereceðini söyleyen nüfusun %46’sý, seçimlerde komünist partiye % 15 oy veriyordu. Önderlik ve örgüt sorunu çözülmemiþ bir proleter iç savaþ, zafer vaat edemez. Öte yandan, karþý-devrimciler, böylesine yýpranmýþ bir siyasi erkle iç savaþa giriþemezdi. Geriye ikinci yol kalýyordu: boþluðu dolduracak bir hakem.

Hakem Putin Toplumlarýn tarihi, kimi zaman böyle hakemler yaratýr. Uzlaþmaz karþýtlýkta olan iki sýnýf yeniþemezler ve ortaya üçüncü bir güç çýkar. Ne birinin, ne de diðerinin hizmetindedir bu üçüncü güç. Ýktidarý, tarihin özel bir geçiþ aþamasýnda yarattýðý boþlukta doðmuþtur. Öyleyse, iktidarýný sürdürmek için, ayný boþluðu var etmek gerekir. Boþluðu yaratan bu özgün dengeyi sarsacak karþýt uçlar üzerinde baský uygulanýr. Bir yanda oligarklar; türedi zenginler, diðer tarafta komünist güçler. Yeniþemediklerinde ortaya çýkan üçüncü gücün temsilcisi Putin’di. Hangi toplumsal dayanaklarý vardý bu üçüncü gücün? Bir yanda oligarklar nedeniyle toplumsal konumlarý sarsýlan, diðer taraftan proletarya diktatörlüðünden korkan aydýnlar, kamu yöneticileri, yozlaþmýþ komünistler, bürokratlar, devlet memurlarý… Bir taraftan sosyalizmin yaþamsal kazanýmlarýndan vazgeçemeyen (bugün bile Rusya’da ulaþým, haberleþme, saðlýk, enerji, ýsýnma vb. neredeyse bedavadýr), ama öte yandan komünist hedeflerin zorluðundan gözleri yýlan, büyük kentlerin rahat yýðýnlarý. Putin’in toplumsal desteðini bunlar oluþturdu. Putin, 1999’da, sessiz, sedasýz ve adým adým hedefine ulaþan bir darbeyle iþ baþýna geldi. Yeltsin, bir gecede istifa kararý verdi, Putin, bir gecede Kremlin’in tepesine oturdu. Daha önce adý öne çýkmayan, ne oligarklarla ne de komünistlerle anýlan, kokusuz, renksiz, ateþsiz ama kurnaz Putin, iç güvenlik örgütü FSB’nin yöneticiliðinden, devlet baþkanlýðýna uzandý, kendisini yaratan boþluða uyan bir gölge gibi. Kendisini yaratan dengeyi bozabilecek keskin düþünce ve yönelimlerden uzak, ama o dengeyi korumak için küçük adýmlar atmaktan kaçýnmayan bir makyavelist. Rusya’nýn ihtiyaç duyduðu hakem Putin, her cenazede ölü, her düðünde damat. Yukarýdan darbenin toplumsal dayanaklarýný bir araya getirecek bir ideolojik formasyon gerekiyordu. Putin’in iktidara paraþütle indiði günlerde, Rusya iki önemli geliþmeyle sarsýlýyordu. Birincisi Kosova Savaþý, ikincisi yeniden hortlayan gerici Çeçen çetelerin eylemleri. Ýlki, bir zamanlar gücü ve ideolojisiyle tüm dünyayý etkileyen bir toplumun, uluslararasý alanda hiçliðe doðru gidiþini simgeliyor ve Rusya halklarýnýn onurunu zedeliyordu. Ýkincisi, Sovyetler Birliði’nin yok olmasýyla daðýlan anayurdun, artýk daha fazla daðýlmaya tahammülü olmadýðýný hatýrlatýyordu. Putin ve ekibi, bu iki geliþme üzerine, “güçlü anayurt” ideolojisini ve

6

söylemini yerleþtirdi. Bu, ulusa dayalý bir milliyetçilik deðildi. Onlarca ayrý ulusun barýndýðý Rusya Federasyonu’nda böyle bir milliyetçilik yama tutmaz. Ne oligarklardan yana, ne de komünistlere doðrudan atýf yapan, ama toplumda kökleþmiþ, gelenekselleþmiþ bir düþüncenin izleri sürüldü. Bu yüzden Rusya’da, 1 Mayýs deðil ama, tarihe “Büyük Anayurt Savunmasý” olarak geçen, II. Dünya Savaþý’nda, Kýzýl Ordunun Hitler’i yendiði 9 Mayýs 1944’ün yýldönümü, resmi törenlerle kutlandý. Bu savaþta madalya alan gazilerin açlýkla boðuþmaya devam etmesi, Putin iktidarýnýn, anavatan düþüncesini salt makyavelist bir yaklaþýmla beslendiðinin iþaretidir. Toplumsal dayanaklarý yaratýldýktan sonra, Putin iktidarý, dengeyi bozmaya yönelen karþýt kutuplarý teker teker eledi. Önce, iþçi sýnýfýnýn öncülüðüne çabalayan örgütlü güçleri bastýrdý. Öne çýkan sendikacýlar tutuklandý. Ýçlerinde öldürülenler oldu. Radikal komünist güçler, sudan gerekçelerle yasadýþý ilan edildi, gösterileri saldýrýya uðradý. Sonra sýra oligarklara geldi. Kimileri tutuklandý, kimilerinin ellerindeki mülkiyete el kondu. Yýllar sonra Rusya’da özelleþtirmeler deðil, kamulaþtýrmalar gündeme geldi. Siyasi dengeyi korumak için ekonomik dengeyi kurmak gerekiyordu. Rusya’da restorasyon dönemi sonuna gelmiþti ve Engels’in Zor Teorisi’nde açýkladýðý düþünceler, bir kez daha gücünü kanýtlýyordu. Putin’in bundan böyle atacaðý her adým, Rusya’yý biraz daha emperyalist sistemden uzaklaþtýracaktýr. Bu süreç, bir süredir iþliyor zaten. Karþý-devrimin en büyük dayanaðý emperyalizmdi, o olmadan ayakta duramaz. Bu yüzden Putin dönemi, kendi arzu-hilafýna raðmen, restorasyondan çýkýþ dönemidir. Her zaman olduðu gibi, bu geçiþ dönemini sonlandýracak olan, proletaryanýn iktidarý yeniden fethetmesidir. Bugün Bolþevik Devrim olsa destekleyeceðini söyleyen nüfusun %46’sý hazýr. Peki ya Bolþevik önderlik? Henüz yok. Ama, böyle bir önderliðin ortaya çýkmasý için bütün koþullar hazýr.

NEWROZ ATEÞÝ’NÝ

SARIGAZÝ’DE HARLADIK! Yýllardýr emekçi halklarýmýzýn mücadele azmini geliþtiren, yolunu aydýnlatan Newroz ateþini bizler de Sarýgazi’de harladýk. Diðer devrimci çevrelerle birlikte gerçekleþtirdiðimiz Newroz eylemi 21 Mart akþamý saat 20.00 civarýnda ve yoðun abluka altýnda baþladý. Eylem esnasýnda lastik yakýldý, yol molotoflarla ateþe verildi. “Biji Newroz”, “Newroz Piroz Be”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” sloganlarýnýn atýldýðý eylem, bir süre sonra kayýpsýz bir þekilde sona erdirildi. Sarýgazi’den Leninistler


ENFLASYON GERÇEKTEN DÜÞTÜ MÜ? Ocak ayý enflasyon rakamý açýklandýðýnda görüldü ki, yýllýk enflasyon tek haneli rakamlara inmiþ. Bu, kimilerine göre tarihi bir olaydý. Ne de olsa Türkiye ekonomisi son otuz yýlýný ortalama %60 enflasyonla geçirmiþ, para pula dönüþmüþ, liranýn üstündeki sýfýrlar artýk kaðýtlara sýðmaz olmuþtu. Eh, madem ki enflasyon %10’un altýna düþmüþtü, ekonominin krizden çýktýðýný ilan etmek gerekecek ve bu büyük baþarýyý saðlayan AKP hükümetine baðlýlýk yeminleri edilecekti. Hiçbiri olmadý oysa. Öncelikle, artýk biliniyor ki, ekonomik konularda hükümetin yönlendirici hiçbir hükmü yoktur. Uluslararasý finans devleri, IMF, Dünya Bankasý gibi emperyalist odaklarýn çizdiði yolun neredeyse basit bir uygulayýcýsý konumuna düþmüþtü son Türk devletinin hükümeti. Sonra, sokaktaki insan için enflasyon oraný, hiç de tek haneli rakamlara inmemiþti. “Niye bize yansýmýyor, niye kendimizi daha ferah hissetmiyoruz” diyordu herkes. Bunun cevabý var, birazdan geleceðiz. Ama, enflasyon oranýnýn hesaplanmasýnda dikkate alýnan mallarda, 96 yýlýndan sonra deðiþiklikler yapýlmýþtý ve bu mallarýn çoðu, ya lüks mallar sýfatýnda olan ve emekçilerin mutfaðýna asla giremeyecek mallardý ya da soba borusu, klozet kapaðý gibi on yýlda ancak bir kez satýn alýnabilecek mallardý. Bu yeni yöntem, ister istemez gerçek enflasyonu daha düþük gösteriyordu. Lüks mallarýn üretimi de, satýþý da sýnýrlýdýr, bu yüzden bu mallardaki fiyat deðiþimleri sýnýrlýdýr. Ayrýca, çoðu ithal malý olan bu mallar, gümrük vergileri indikçe ucuzluyordu. Ortada, emekçileri aldatmaya yönelik bir hesap dalaveresi olduðu çok açýk. Bu ülkede enflasyon oraný emekçiler için, her zaman daha farklý ve yüksek olmuþtur. Cebine giren gelirle yaþamsal ihtiyaçlarýný karþýlayabilmek için, artýk her þeyi inceden inceye hesaplamaya alýþkýn olan milyonlarca e-

mekçiyi, enflasyon oranlarý konusunda kandýrmak mümkün deðildir. Öte yandan, enflasyon ve faiz oranlarýnda belirgin bir düþme olduðu bir gerçektir. Þimdi, enflasyon ve faizin bir ekonomi için ne anlama geldiðini; Türkiye’de hangi faktörlere baðlý olarak yükselip alçaldýðýný, bunun emekçilerin yaþamýna nasýl yansýdýðýný ve en sonu, tek haneli rakama milyonlarýn neden sevinemediðine bakalým.

Enflasyonun Önlenemeyen Yükseliþinin Tarihi

Enflasyon ve faiz oranlarýnýn kapitalist ekonomideki anlamýný kýsaca açýklamak gerekir. Bu iki faktörün, kapitalist ekonomide üretilen mallarýn gerçek deðerlerini yansýtmadýðýný kavramak için, deðer ile fiyat arasýndaki farký kavramak gerekiyor. Bütün meta ekonomileri ve en son ve en geliþmiþ hali olan kapitalizmde her mal, deðiþim için üretilir. Bir ceket üç çift ayakkabýyla, ya da tersi. Zamanla bu basit mal deðiþiminin yerini para aldý ve deðiþim için üretilen her malýn deðeri, bir baþka malla deðil, para ile ölçülür oldu. Malýn deðerini belirleyen þey para deðil; para bu deðerin ölçüsüdür. Týpký uzunluðun bir niteliði belirtmesi, bir metrenin ise bu niteliðin ölçüsü olmasý gibi. Mallarýn deðerini belirleyen, o malýn üretilmesi için gerekli toplumsal emek zamanýdýr. Toplumsal diyoruz, çünkü bir ceketin üretilmesi için eðer çoðunlukla makine kullanýlmýyorsa, ceketi elle diken bir terzinin emek zamaný, ceketin deðerinin ölçülmesinde dikkate alýnmaz. Fiyat nedir? Deðerden farklý bir ölçüdür. Mallarýn deðerini toplumsal olarak gerekli emek zamaný belirler demiþtik. Ama kimi ceketi daha hýzlý, daha üstün teknikle üretir, emek-zamaný daha azdýr, kimi ise daha fazla zaman harcar. Bu ikisi ayný pazarda buluþurlar ve bir ortalamada buluþurlar. Birincisi, ürettiði deðerden daha fazla karþýlýðýný alarak ceketi satar, rekabet açýsýndan zayýf olan ise, harcadýðý emek-deðerin daha altýna satmak zorunda kalýr. Piyasanýn düzenlediði bu ortalama deðerin kendisi fiyattýr. Fiyat, para ile ifade edilir. Fiyat deðerden ayrý bir ifadedir. Kapitalizm, bir malýn üretimi için gerekli emek-zamaný sürekli olarak azalttýðý, yani mallarýn deðerini sürekli düþürdüðü halde, fiyat sürekli yükselebilir. Fiyatýn yükselmesi, o malýn deðerinin yükseldiði anlamýna gelmez. Örneðin otuz yýl önce 70 liraya alýnan bir buzdolabýnýn fiyatý þimdi 700 milyondur. Ama her emekçi bilir ki, otuz yýl önce, yalnýzca küçük bir kesimin alabildiði buzdolabý, bugün hemen hemen tüm yoksul ailenin mutfaklarýnda bulunmaktadýr. Dolabýn fiyatý artmýþ, buna karþýlýk gerçek deðeri düþmüþtür. Bu fiyat artýþý enflasyondur. Para, fiyatý ifade eder ve bu nedenle fiyat, paranýn deðeri ile doðrudan baðlantýlýdýr. Paranýn üretimden ayrý, kendi yasalarý vardýr. Bu nedenle,

7


enflasyonun yüksekliði ya da düþüklüðü, bir kapitalist ekonominin bunalýmda olduðu anlamýna gelmez. Bir ülke, sürekli üretim artýþý, buna baðlý olarak gelir artýþý saðlýyor olabilir, ama bu ülkede enflasyon yüksek olabilir. Avrupalý emperyalistler bu durumu 2. Dünya Savaþý’ndan sonra yaþamýþlardý. Yine ayný þekilde, Japonya’da enflasyon ve faiz oranlarý, son onbeþ yýldýr neredeyse sýfýr düzeyinde, ama Japonya esas sýkýntýyý, onbeþ yýldýr çekiyor. Öyleyse þunu söyleyebiliriz, kapitalist üretim biçiminde enflasyon ve faiz oraný, yapýsal bunalýmýn ve kapitalizmin krizinin ölçüleri deðildir. Türkiye’de yapýsal bunalýmýn tek göstergesi olarak enflasyonu görenler, fena halde yanýlýyorlar. Bu bakýþ açýlarýyla, enflasyonu düþüren tedbirlerin harekete geçmesiyle, krizin aþýlacaðýný söyleyen burjuva iktisatçýlarýn emekçileri aldatmasýna yardýmcý oluyorlar. Oysa ki, enflasyonun düþmesi için IMF, Merkez Bankasý, tüm bankalar, hükümet, vb… tarafýndan yürütülen para politikalarý, esasýnda kapitalist üretimin þu andaki bunalýmýndan çok daha derin ve dayanýlmaz bir krizin bütün temelini hazýrladý. Söz konusu bunalýmýn nasýl hazýrlandýðýna gelmeden önce, son otuz yýlda enflasyonun ateþini sürekli körükleyen etmenleri madde madde sýralamayý yararlý görüyoruz. Bu etmenler, ayný zamanda enflasyonu düþürmek için neden otuz yýl beklendiðini de açýklýyor. 1-) Sanayide, özellikle imalat sanayiinde, iþbirlikçi tekelciliðin iç pazarý karlý bir biçimde kullanabilmesi için, yurtdýþýnda çok daha ucuz olan mallar, yüksek fiyattan satýþa sunuldu. Gümrük duvarlarýyla korunan iþbirlikçi tekelcilik, üretmedikleri deðerlerin para karþýlýðýný topladýkça, fiyatlar þiþti, paranýn deðeri düþtü. 2-) Devletin iç ve dýþ borçlarýyla bunun faizlerinin ödenmesi için ayrýlan para, bütçede cari açýklara neden oluyor. Geçmiþte bu açýk, karþýlýðý olmayan para basýlarak karþýlandý. Cari açýklar bugün de oldukça büyük. Fakat devlet, iç borçlanmayla, özelleþtirmelerle, eðitim, saðlýk gibi temel hizmetlerde büyük kýsýntýlara giderek veya vergi artýþlarýyla bütçeyi ayarlýyor. 3-) Süregiden iç savaþýn en yüksek olduðu dönemlerde, devletin güvenlik harcamalarý yýlda 10 milyar dolara yaklaþýyordu. Bugün iç savaþ, geçmiþ dönemlerdeki denli yoðun deðil. Bu da, bütçe ayarlamalarýný kolaylaþtýrdý. 4-) 80’li yýllarda, Türkiye ekonomisi, ihracata yönelmeye baþladý. Ancak, dünya ile rekabet etmenin tek koþulu, ucuz iþ gücü saðlamaktý. Enflasyon, çalýþanlarýn gerçek ücretlerini düþürmenin bir yöntemi olarak kullanýldý. Enflasyon, son otuz beþ yýlda, iþbirlikçi tekelciliðin palazlanmasý için bir araç oldu. Bir yanda sefaletin, diðer yanda zenginliðin birikmesi sürecini hýzlandýrdý. Ancak, enflasyon ve bununla birlikte yükselen faiz oranlarý, bir takým para cambazlarýnýn, kolay yollardan olaðanüstü karlar elde etmesinin ve para yýðmasýnýn yolunu açtý. Cýngýllýoðlu, Gariboðlu ve Korkmaz Yiðit gibi yeni türedi zenginler, bankacýlýk alanýnda söz sahibi olabilecek konumlara yükseldiler. Ýþbirlikçi-tekelcilik, enflasyon ve yüksek faizle büyük karlar elde ettiler ve bir süre sonra suyun baþýnda beliren bu yeni adamlarla vurgunlarýný paylaþmak zorunda kaldýlar. Daha önceki yazýlarýmýzda, emperyalizmin tam ilhak sürecinde, bankalarýn aracýlýðýyla tüm ekonominin üzerinde denetim saðlamanýn öneminden bahsetmiþtik. Yüksek enflasyon ve faizin ortaya çýkardýðý para cambazlarýnýn, bu tam ilhak sürecinde te-

8

mizlenmesi gereken unsurlar olduðunu da belirtmiþtik. Ýþte, Dünya Bankasý’nýn 97 yýlýnda “Yolsuzlukla Mücadele” programý, bu para cambazlarýnýn piyasadan temizlenmesi, iþbirlikçi tekelciliðin finans-bankacýlýk alanýnda tam egemenliði yoluyla emperyalizmin tam ilhak sürecini hýzlandýrmanýn ilk adýmý oldu. Enflasyonu düþüren politikalara ve bunlarýn çok daha derin bunalýmlara neden olan sonuçlarýna geçmeden önce, son otuz yýlýn enflasyon politikalarýna iliþkin bir not daha düþelim. Ýç savaþýn en yoðun olduðu dönemlerde, devletin karþýlýksýz bastýðý paralarýn bir kýsmý, emekçi sýnýflarýn bir kýsmýný tarafsýzlaþtýrmak için kullanýldý. KOBÝ projeleri, Halk Bankasý ve Ziraat Bankasý aracýlýðýyla, orta ve küçük üreticiler, hem kentlerde hem de kýrlarda ayakta tutulup, desteklendi. Hatta iþçi sýnýfýnýn en örgütlü, en bilinçli kesimleri, kendilerinin bile beklemedikleri yüksek zamlar alarak, iç savaþýn en kritik anlarýnda susturuldular. Ýç savaþýn yoðunluðu biraz düþünce, politikalar bir anda tersine dönüþtü ve bu küçük üretici kesimler, 2001 Nisan’ýnda isyana kalktýlar. Erzurumlu bir küçük üreticinin bu isyanlar sýrasýnda söylediði þu sözler, bu sýnýf iliþkilerinin altüst olduðuna kanýttýr: “Devlete olan bugüne kadarki baðlýlýðýmýzýn ödülü bu mu olacaktý?”

Enflasyonu Nasýl Düþürdüler? Hemen belirtelim. Nasýl ki enflasyonun yüksekliði sermaye birikimini hýzlandýran bir faktör haline geldiyse, düþüþü de ayný þekilde bu birikimi hýzlandýrýyor. Ama, enflasyonu yükseltmek kadar, düþürmek de, þu ya da bu hükümetin keyfine göre ayarlanamaz. Bunun için, sermaye birikiminin, sefaletin yaygýnlýðýnýn ve tarihsel olarak gelip geçici bir takým koþullarýn bir araya gelmesi gerekiyordu. 2000’li yýllar, Türkiye’ye bu koþullarý sundu. Tek tek sýralayalým. 1-) Sefaletin yaygýnlýðý öyle bir seviyeye ulaþtý ki, büyük ölçekli üretim yapan sanayi mallarýnýn iç pazarda satýþý, kar saðlayamaz duruma geldi. Sanayi, bu sorunu 1970’li yýllarýn ortalarýndan bu yana yaþýyordu. O yýllara kadar yaþanan büyüme oraný, sonraki hiçbir dönemde tekrarlanmadý. Sanayi ürünlerinin dýþ pazarlara açýlmasý için, daha ucuza üretilmeleri gerekiyordu. Ýþçilere dayatýlan esnek üretim, düþük ücret yeterli olmayýnca, Gümrük Birliði ve MAÝ gibi anlaþmalarla, gümrük vergileri indirildi. Çünkü, Türkiye’de sanayi, dýþ alým yani ithalat olmadan yürüyemez. Baðýmlý bir ekonomi, meta ve sermaye ithal etmeden ayakta duramaz. Ýhracat arttýkça; ithalat ondan fazla arttý. Fakat bu yolla, maliyetler düþtü. Piyasaya ithal ve ucuz mallarýn akýný baþladý. Elbette yoksul çoðunluðun deðil, ama bu ithal mallarý daha ucuza alma olanaðý olan varlýklý sýnýflarýn tüketimi arttý. 2-) Geçmiþte gerçek ücretleri düþürmenin yolu enflasyondu. Þimdi buna gerek kalmadý. Çünkü iþsizlik öyle bir yaygýnlýk kazandý ki, emekçilerin rekabeti ücretleri hýzla aþaðý çekti. Sigortasýz, tazminatsýz, üstelik aþýrý çalýþmanýn karþýlýðý, bugün asgari ücret bile deðil. 3-) Ýthalat ve ihracattaki hýzlý ve kontrolsüz yükseliþ, yýllýk ürünün %40’ýna ulaþtý. Ýthalat ve ihracatta dönen para, 100 milyar dolarý aþtý. Ýþsizlik ve sefaletle kavrulan iç pazarda mal ve para dolaþýmý yavaþladý. Ýç pazara üretim yapanlarýn stoklarý çoðaldý. Bu stoklar çoðaldýkça, mallarý deðerinin altýnda elden çýkarmak için uzun vadeli taksitli satýþlar, indirim kampanyalarý gündeme geldi. Marketler bile taksit yapmaya baþladý. 4-) Özelleþtirmelerle elde edilen paralar borç ödemelerine ve bütçe denkleþtirmelere harcandý. Eðitim, saðlýk gibi temel hiz-


metlerden yavaþ yavaþ elini çeken devlet, öbür yandan da üst üste vergi yaptýrýmlarý getirdi. KDV, ÖTV gibi dolaylý vergilerle vergi yükü emekçilerin sýrtýna biniyor. Geçmiþte enflasyonu yükselten etkilerden biri olan bütçe açýklarý bu yolla kapatýldý. Ancak, esasýnda bütçe açýðý devam ediyor. Çünkü, bütçenin esas büyük bölümünü oluþturan borç ödemeleri hesaptan düþülüyor ve “faiz dýþý bütçe” adýný verdikleri yeni hesapla bütçe denk gösteriliyor. Borçlar ise, yine bilinen yöntemle, iç ve dýþ borçlanmaya gidilmesiyle ödeniyor. Ama, bu yolla borçlar azalmýyor, tam tersine, büyük bir hýzla artýyor. Son iki yýlda iç borç 65 milyar dolardan 120 dolarýn üstüne çýkmýþ durumda. 5-) Enflasyonu düþüren geçici faktörler de var. Birincisi, ABD’nin bu dönem için uyguladýðý “ucuz dolar” politikasýdýr. Geçmiþ yýllarda parasý fazlasýyla deðerlenen ABD, kendi üreticisine ihracat yaptýramaz olmuþtu. Dolarý ucuzlatarak kendi yerli üreticisini bir süre için korumaya alan ABD, bu sayede Türkiye’de enflasyonun düþmesine yardýmcý olacaðýný nerden bilsin? Bir diðer geçici neden, dýþ borçlarýn bir yýllýðýna ertelenmesidir. IMF’ye en çok borcu olan ülke Türkiye, borcunu çeviremez duruma gelince, Irak iþgalinin eþiðindeki ABD’nin etkisiyle, IMF’nin bu “iyiliðine” mazhar olmuþtu. Önümüzdeki yýl, yüklü borç ödemeleri gündeme geldiðinde, Türkiye yüklü miktarda borç bulabilmek için faizleri yükseltip enflasyonun yukarý çýkmasýna yol verecektir. Enflasyonu düþürmenin toplumsal maliyeti ise, ancak bir felaket olarak tanýmlanabilir. Küçük ve orta büyüklükteki iþletmeler son günlerini yaþýyor. Fason üretim yapan atölyeler, TL’nin deðerinin düþük oluþundan yararlanýp, ihracata giriþen þirketlere çalýþýyorlar. Ama bu büyük firmalar, þimdi ithalat yoluyla kendilerine kar saðlýyorlar. Yüzbinlerce atölyede makineler sustu. Bu süreçte iþsizlik özellikle büyük kentlerde iki katýna çýktý. Çok deðil, üç yýlda yaþanan bu geliþmeler, yavaþlamak bir yana, hýzlanan bir ivmeyle yoluna devam ediyor. Tekelcilik, bir kez daha toplumun bütün gözeneklerini týkýyor, soluk alma yollarýný kapatýyor. Bu geliþmeler burjuva yazarlarýn önemli bir bölümünü tedirgin ediyor. Hemen hepsi 2001 Nisan krizi öncesi geliþmeleri hatýrlatýyorlar ve eðer önlem alýnmazsa -nasýl bir önlem alýnabileceðini söyleyemeseler de-, benzer patlamalarýn olabileceðini dile getiriyorlar. Bunalým, iþte böyle bir þeydir. Koç Holding karýný %320 arttýrmýþ, Sabancý’nýn bankasý rekor üstüne rekor kýrýyor, ama tüm burjuvalar, içlerine iþlemiþ o korkunun pençesindeler. Enflasyondaki düþüþün “tarihsel” baþarýsýnýn tantanalarý arasýnda, iþçi sýnýfýnýn ve diðer emekçilerin yeniden eylemlere yönelmesi, burjuvazinin korkusunun temelsiz olmadýðýna bir kanýt. Hemen her sektörde ardý ardýna grev kararlarý alýnmýþ durumda. Sermaye dünyasý, bu grevlere karþý sert önlemler alýnmasýný istiyorlar. “Bütün planlarýmýz bozulur, istikrar kalmaz” diyorlar. Bunca ucuz iþçilik, aþýrý çalýþma, bunca yoksulluk ve iþsizlik tehdidi karþýsýnda, tarihin gördüðü devrimci sýnýfýn sessiz kalacaðýný sananlar, modern proletaryayý, elli yýl öncesinin marabalarýyla karýþtýrýyorlar herhalde. Nihayet iþçi sýnýfýnýn, hem büyük fabrikalardan, hem de atölyelerden, ayný anda harekete geçebileceði bir zemin bulunuyor. Hareket, Sümerbank’tan, Paþabahçe’den baþladý, bu iþçiler, inatlarý, direngenlikleriyle örnek oluyorlar. TEKEL ve TÜPRAÞ iþçileri onlarý izliyor. Ve bugünlerde mitinglere katýlan iþçilerin sayýlarý artýyor. Bu bir yeniden yükseliþtir.

Madalyanýn Öteki Yüzü “Cezaevlerindeki baþarýlý icraatlarýndan(!)” ötürü Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’a üstün hizmet madalyasý verildi. O, bu üstün(!) ödüle mahzar olabilmek için yapmadýk þey býrakmamýþtý. 19 Aralýk’tan bir süre önce, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun, perdeyi Ulucanlar Katliamý ile açtý. On devrimci tutsaðýn katledildiði, yüzlercesinin iþkenceden geçirildiði kasaplarýn þöleninde, onun imzasý vardýr. O, bütün bu iþkenceleri, devrimci kaný dökülmesini büyük bir hazla izlemiþ, planý yapan ve uygulayanlardan biri olarak gurur duymuþtur. Çünkü o, tescilli, eli kanlý bir faþisttir; çünkü onun ruhu, Nazilerin Austwitzch kamplarýnda takdis edilmiþtir. Çünkü o devrimci kaný içmeden duramayan bir mahluktur. 19 Aralýk katliamýnda onun imzasý vardýr. Leþ kargalarý gibi insanlarýn üzerine üþüþen katiller, onun gözbebekleridir. O eminiz ki, kaç tane tutsaðýn uzmanlýkla katledileceði konusunda katiller sürüsüne akýl hocalýðý yapmýþtýr. Eminiz ki, üçlü protokolü imzalarken, onun içi sevinçle dolmuþtur. Eminiz ki, operasyonun baþladýðý gece o görevinin baþýnda olmanýn dayanýlmaz hafifliðini yaþamýþtýr. Eminiz ki o, hangi cezaevine kaç tane ceset torbasý gönderilmesi gerektiðini en ince ayrýntýsýna kadar hesaplamýþ, bu katliama bizzat katýlamadýðý için hayýflanmýþtýr. Katliam sonrasý devrimci tutsaklarý F tipi zindanlarda görmek, onu ziyadesiyle mutlu etmiþtir. Ölüm Orucu savaþçýlarýnýn eriyen bedenlerini seyretmek onu keyiflendirmiþtir. Eminiz ki o, hücrelerde canlý hiçbir þey kalmasýn diye can atýyor. O bir mezarlýk bekçisi olmak için gecesini gündüzüne katmýþ birisidir. Ve þimdi icraatlarý takdire þayan görüldü. Devlet üstün hizmet madalyasý aldý. Devletin özelliðidir, kendisine sadýk uþaklýk yapanlarý böyle gönendirirler. Haluk Kýrcý’yý tahliye eden bu devlettir. Eli kanlý tüm katileri aklayýp paklayýp halkýn yeniden karþýsýna çýkaran da bu devlettir. Devrimi engelleyebilmek için devlet her zaman uþaklara ihtiyaç duymuþtur, onlarý posalarý çýkana kadar kullanýr ve bir gün bir köþeye fýrlatýr. Bugün üstün hizmet madalyasýyla taltif edilen Ertosun’un ismi yarýn belki sadece devrimcilerin aklýnda kalacak. O hafýzalarýný çaldýðý Ölüm Orucu savaþçýlarýnýn. Ve o büyük gün geldiðinde, Ali Suat Ertosun o madalyayý saklayacak yer, atacak çöp tenekesi arayacak. Ama tarih hafýzasýna kaydettiði hiç bir katili unutmaz... Devrimciler de...

9


TC’NÝN KIBRIS HÜSRANI

3

1 Mart tarihinde Ýsviçre’nin Bürgenstock kentinde yapýlan görüþmelerden sonra, gece saatlerinde Türk tarafý Birleþmiþ Milletler (BM)’e Annan Planý’ný imzalamaya hazýr olduðunu bildirdi. Bundan önceki üç plan üzerinde anlaþma saðlayamamýþ olan taraflar, bu 4. plan üzerinde de yoðun bir diplomasi trafiði yürüttü. Rauf Denktaþ’ýn katýlmadýðý Ýsviçre’deki toplantýda en çok tartýþýlan konular siyasi haklarýn etnik temele (yani kimin azýnlýk, kimin çoðunluk olduðuna) göre belirlenmesi, derogasyonlar (yani istisnai uygulamalar) ve mal mülk sorunlarý oldu. Elbette Kýbrýs sorununda esas olan masanýn üzerinde ne olduðundan çok, konunun siyasi yönüydü. iki kesim arasýnda ard arda yapýlan görüþmeler, Türk tarafýnýn sýkýþmýþlýðýný ortaya koyuyordu. Eski bir tüccar olan Denktaþ, “al-ver” meselesine girmeden önce, deyim yerindeyse görüntüyü kurtarmaya çalýþýyordu. Annan Planý’nýn kabul edilmemesi konusunda ayak sürüyen Denktaþ, “Annan Planý’nýn felsefesinin KKTC hiç varolmamýþ yaklaþýmý içinde olduðunu” söylüyor ve bu plan için Kuzey Kýbrýs’ta bir referandum yapýlmayacaðýný vurguluyordu; hatta böyle bir eðilim karþýsýnda “Referanduma Hayýr” kampanyasý baþlatacaðýný alenen söylüyordu. Yýllar yýlý Kýbrýs’ta oluþmuþ olan statükoyu korumak için Denktaþ’ýn attýðý tüm taklalar artýk son sýnýrýna gelmiþti. Avrupa Birliði’nin, dolaylý olarak Türkiye’nin AB üyeliðinin Kýbrýs sorununun çözümünden geçtiðini beyan etmesi, TC devletinin elindeki bütün kozlarý tüketmiþ oldu. ABD’nin de Kýbrýs konusunda Annan Planý’nýn çözüme temel alýnmasý gerektiðini söylemesi, TC devletini bugüne kadar sürdürdüðü politikadan çark etmeye itti. Her ne kadar devlet, resmi ideolojisini oturttuðu temel ayaklardan birini kaybetme tehlikesiyle karþý karþýya kaldýysa da, akýntýya karþý daha fazla yüzemeyeceðini, gücünü tamamýyla tükettiðini fark etti. Artýk Denktaþ’ýn tutumu sadece karþý-devrimci ÝP, DSP ve MHP tarafýndan savunuluyor. TC devleti þimdi AB’ye girmek ve baþýndaki devrim belasýný bir an önce AB’ye havale etmek telaþý içine düþmüþ durumda. Deyim yerindeyse gözü baþka hiçbir þeyi görmüyor. Eðer üzerinde devrimin baskýsý olmasaydý, TC Kýbrýs konusunda ayak sürümeye devam ederdi. Üstelik tehlike bu kez sadece Türkiye ile de sýnýrlý deðil. Türkiye’deki ekonomik ve siyasi kriz tüm sonuçlarýyla birlikte Kuzey Kýbrýs’a da yansýyor. 2004 yýlý için Kuzey Kýbrýs hükümeti, Türkiye’den bütçesine 515 trilyon lira aktarýlmasýný bekliyor. Kelin bu merhemi verip vermeyeceðini bilemiyoruz. Ama TC ekonomisi her yýl daha da kötüye giderken, K.Kýbrýs ekonomisini daha fazla sýrtýnda taþýyabilecekmiþ gibi görünmüyor. Bu durumda K.Kýbrýs hükümeti, “Kýbrýs sorunu çözülürse”, adaya 300 milyon Euro yardým eden AB’nin teklifine tav olmak durumundadýr. Ýþte Denktaþ’ýn “adada bir þeyler oluyor, ama ne olduðunu anlayamýyorum” dediði þey budur. TC devleti kendi ekonomik bunalýmýyla baþ edemezken, rantiyeye dayanan, bir getirisi olmayan K.Kýbrýs ekonomisi için

10

bir þey yapabilecek durumda deðildir. Devrim karþýsýnda yalnýz kalmamak için kendisini AB’ye yamamaya çalýþan TC, eðer bunu baþaramazsa, kýsa süre sonra Güney Kýbrýs’ýn, Kýbrýs Cumhuriyeti adýyla AB’ye gireceðini ve otomatikman kendisinin AB topraðýný iþgal etmiþ bir ülke konumunda kalacaðýný biliyor. Bunun yaný sýra ABD’nin Güney Kýbrýs’a asker göndermeyi planladýðý artýk bir sýr deðil. Baþ aktörler sahneye çýkýnca figüranlarýn sesi duyulmaz olur. Þimdi artýk TC devleti, ne yaparsa yapsýn Kýbrýs’ýn elinden gittiðinin farkýna varmýþ görünüyor. Ve þimdi batan geminin mallarýný kurtarmaya çalýþýyor. Kýbrýs’a iliþkin görüþmelere “al-ver” çerçevesinde yaklaþýlmasýnýn nedeni budur. TC devleti, ABD tarafýndan Ortadoðu’ya ve baþka yerlere müdahale üslerinden biri olarak düþünülen bu uçak gemisinin kaptanlýðýný terk etmekten baþka çare görmüyor. Kurtarmaya çalýþtýðý þeylerden biri garantörlük statüsünün devamýydý, kabul edilen Annan Planý’nda bu öngörülmüþ. Bir diðeri mal mülk bölüþümüydü. Bu da þimdilik sorun yaratmayacak þekilde çözülmüþ gibi. Bir baþka konu, siyasal anlamda iki toplumluluðun kabulü ve ayný zamanda eþit haklara sahip olunmasýydý; bu da 4. planýn kapsamý içinde. Bütün bunlarýn kabulü Türkiye’nin adadaki ilhakçý konumuna son vermiyor. TC askeri adada kalmaya devam ediyor; ancak bunun bir süre sonra ABD’nin yedek gücü halini alacaðý þimdiden anlaþýlýyor. ABD’nin salak baþkaný, Büyük Ortadoðu Projesi içinde Kýbrýs’ý saymamýþtý ama (Libya ve Fas’ý sayan “aklýn” bunu niye saymadýðý ayrý bir tartýþma konusudur!) bunu düþündükleri açýk. Bu durumda TC’ye deðneðini saklamaktan baþka çare kalmýyor. Bu þekilde ABD, AB’ye Truva atý olarak sadece TC’yi deðil, Kýbrýs Cumhuriyeti’ni de sokmanýn planlarýný yapýyor. Ve her þey, 3. Dünya Savaþý’nýn geliþimine göre iþlemeye devam ediyor. Elbette bu bir savaþtýr. Ve savaþ hiçbir zaman tek taraflý sürdürülemez. ABD, dünya halklarýna karþý savaþ baþlattýðýnda, bunun karþýlýðýnda halklarýn sessizce imha olmayý bekleyeceðini düþünmek, sýnýflar savaþýmý hakkýnda hiçbir þey bilmiyor olmak demektir. Daha önce Vietnam, ABD emperyalizmine karþý savaþýlabileceðini tüm dünyaya göstermiþti. Þimdi farklý biçimlerde de olsa Irak, ayný þeyi gösteriyor. Kýbrýs halký, adadaki tüm iþgalci güçlere karþý çýkarak, kendi kaderini kendisi tayin etme konusunda ýsrarcý olmalýdýr. Kýbrýs’ýn geleceði, tüm insanlýðýn olduðu gibi, sosyalizmdedir. Ve bu ancak her iki kesimin baþlarýna çöreklenmiþ olan “garantör” abiden kurtulmasýyla mümkün olabilecektir. Adanýn bölünmüþlüðüne ve ilhaka son vermek için Kýbrýs’ta bulunan iþçi ve emekçiler, sosyalist ve devrimci güçler, enternasyonal dayanýþmayý artýrmak ve devrim yolundan yürümek zorundadýrlar.


BÝRÝNCÝ YILINDA IRAK DÝRENÝÞÝ VE DEÐÝÞEN STATÜKOLAR 20 Mart, ABD ve müttefiklerinin Irak’a saldýrýsýnýn yýldönümü, tüm dünyada milyonlarca insanýn protestolarýyla karþýlandý. Bütün yalanlara, demagoji ve propaganda bombardýmanýna, oldu-bittilere raðmen insanlýk, emperyalist saldýrganlýða karþý öfke sel olup alanlara aktý. Bir yýl önce Irak’a saldýrý gündeme geldiðinde, her kýtadan yüz milyonu aþkýn insan sürekli eylem halindeydi. Ýnsanlýk bu yaðma savaþýna, bu barbarlýða karþý ayaklanmýþ, savaþý engellemek istemiþti. Ama olmadý. Bu güçlü karþý çýkýþa raðmen savaþ, kaçýnýlmaz bir alýnyazýsý gibi baþlayýverdi. Kapitalist üretim anarþik yapýsý nedeniyle, kendi baðrýnda savaþ tohumlarýný taþýr. Emperyalist aþama ise bunu dünya ölçeðine yayar. Bu açýdan savaþ, kapitalizmde kaçýnýlmaz bir yazgýdýr. Fakat bu, hiç de insanlýðýn kaderi deðildir. Kapitalizmin insanlýðý sürüklediði savaþlar, ancak kapitalizmi aþmakla ortadan kaldýrýlýr. Bu sistemin dayattýðý herhangi bir savaþ, bir toplumsal devrimle veya yakýn bir devrim tehdidiyle engellenebilir. Son yaþanan savaþ deneyimi, bu gerçeði bir kez daha kanýtlamýþ oldu. Ve savaþa karþý harekete geçen yüzmilyonlar, bunu yaþayarak gördüler. Bu yüzdendir ki, savaþý engellemek için baþlayan hareket, bu süre zarfýnda sýnýrlý bir “savaþ karþýtlýðý”ný aþtý. Savaþa karþý yola çýkýlmýþtý, fakat, þimdi, kapitalizmle savaþ arasýndaki doðrudan bað daha açýk hale geldikçe, hareket, kapitalizme karþý þekilleniyor. Bugün artýk bu hareket, anti-kapitalist hareketin temel biçimlerinden biri haline geliyor. Ýnsanlýk, kendi kaderini kendi ellerine alma yolunda hýzla ilerliyor.

Irak Direniþi Anti-Kapitalist Harekete Güç Katýyor Bu koþullar altýnda Irak bataðýna saplanan ABD ve avanesi, uyguladýklarý vahþeti sürekli arttýrýyor olmasýna raðmen direniþin büyümesine engel olamýyor. Direniþ giderek sertleþiyor, etkin bir niteliðe bürünüyor. Artýk kimse Sam Amca’nýn kayýplarýnýn çetelesini tutmaz oldu! Ýspanya, son seçimlerle birlikte iþgal koalisyonundan çekilmek üzere. Ve BushBlair yönetimleri, kendi ülkelerinde gittikçe daha zorlu karþý çýkýþlara muhatap oluyor. Ýnatçý Irak Direniþi serpilip geliþtikçe, dünya genelindeki -özellikle de emperyalist merkezlerdeki- “savaþ karþýtý hareket” daha sarsýcý ve köklü adýmlar atýyor. Geliþmeler bu hareketi sorunun gerçek nedeniyle, kapitalizmle karþý karþýya getiriyor. Ýnsanlýðýn tarih öncesini aþma çabasý, böylece ete kemiðe bürünüyor. Doðayý ve insaný korkunç yýkýmlara uðratan sa-

vaþ, “eski”yi yýkma ve “yeni”yi yaratma mücadelesine hýz vermekte. Maddi koþullarý kapitalizmin baðrýnda olgunlaþan sosyalizm, bu yýkým savaþlarýyla birlikte daha güncel ve acil bir gereklilik olarak kendini dayatýyor. Kapitalizmin egemenliðini tesis etme maksadýyla yürütülen savaþlar hýzla kendi karþýtýna dönüþüyor; kapitalizmin býçak sýrtýndaki egemenliðini yerle bir olma noktasýna sürüklüyor.

Ortadoðu Yeni Yönelimler ve Kürtler Irak savaþýnýn bu ters tepen sonuçlarý, AB ve ABD’de sermaye cephesinde dalgalanmalara yol açtý. Savaþýn baþýnda ters düþen bu “düþman kardeþler”, bu ürkütücü tabloyla birlikte tekrar yakýnlaþmaya baþladýlar. Bir yandan iç çeliþkiler arttý; ama öte yandan bir araya gelme istek ve zorunluluðu da güçlendi. ABD, aslýnda tam Avrupa Birliði ruhuna uygun düþen Büyük Ortadoðu Projesi’ni attý ortaya. Halk yýðýnlarýnýn zýmni desteðini kazanma, Ortadoðu’ya istediði düzeni getirme, planýn önündeki engelleri zor yoluyla ortadan kaldýrma… iþte bu projenin muhtevasý bu. Suriye’deki Qamýþlo olaylarý tam da bu dönemde patlak verdi. Güney Kürdistan’daki statü, Güney halkýnýn elde ettiði kazanýmlar, elbette diðer üç Kürdistan parçasýndaki halký da hareketlendirecekti. Bu, Kürt halkýnýn binlerce yýllýk özleminin, çeliþik þartlar altýnda da olsa gerçekleþmeye baþlamasý deðil miydi? Bu temel dürtü, iþbirlikçi önderliðin yönlendirmeleri ve üstü örtülü ABD desteðiyle birleþince, özellikle Suriye (ve Ýran) Kürdistan’ýnda bir hareketlenme yarattý. Ve Suriye’deki egemen Arap þovenizminin saldýrýsý sert oldu. 30’u aþkýn Kürt öldürüldü, yüzlercesi tutuklandý. Kürtlerin, Güney’deki kardeþlerinin elde ettiði statüye bakarak harekete geçmeleri, özlemini çektikleri ülkelerine kavuþmak istemeleri doðal, haklý ve gerekli bir yönelimdi. Ulusal birliði zorla engellenen, ülkesi parçalanan, yaðmalanan, geleceði çalýnan bir ulusun, uygun þartlar oluþtuðunda ileri atýlmasý olaðandýr. Kürt ulusunun da yaptýðý budur. Fakat bölgeye dair ABD’nin emperyalist planlarý, Büyük Ortadoðu Projesi, Kürt ulusunun bu haklý taleplerini gerici amaçlara hizmet etmesi doðrultusunda kullanmaya dayanýyor. Nitekim, Quamýþlo olaylarýndan sonra, ABD basýnýnda Suriye’ye yönelik tehditler ve saldýrgan hava bariz bir þekilde arttý. Ve aslýnda bu durum, ezilen Kürt ulusunun haklý istem ve özlemlerinin üzerine düþen çirkin bir gölgeden baþka bir þey deðil. Bu gölgeyi Kürt ulusunun birleþme ve özgürlük isteminin/mücadelesinin üzerinden kaldýrmak gerekir. Kürt ulusunun özgürlük yürüyüþünün bölge ülkelerine saldýrý için gerekçe oluþturmasý, bu emperyalist plan, mutlaka boþa çýkarýlmalý. Bunun yolu, Kürt ulusal sorununun devrimci çözümünden, toplumsal devrimden geçiyor.

11


Seçim Aldatmacasý Bitti:

ÇÖZÜM DEVRÝMDE ihayet siyah perde indi ve tuluat sona erdi. Seçim aldatmacasý bitti. Son 20 yýlýn en düþük katýlýmlý yerel seçimi, maruz kaldýðý ilgisizlikten kendi kabuðuna çekilmek ve unutkanlýkla sakatlanmýþ olan insan hafýzasýnda kýsa sürecek yerini almak üzere sahneden ayrýlmak zorunda kaldý. Birkaç gün önce insanlarý sandýða çekmek için þaþaalý çalýþmalar yapmaktan alnýnýn derisi çatlayan burjuvazi, þimdi yeniden yaþamýn somut gerçekliðine döndü. Onu alaþaðý etmek, sermayenin saltanatýna son vermek için halihazýrda bekleyen devrim karþýsýnda tüm zýrhlarýný yeniden kuþandý ve savaþ arenasýna döndü; ama bu kez iç çeliþkileri biraz daha artmýþ, karþýsýndaki güç biraz daha olgunlaþmýþ olarak.

N

Seçimlerin Galibi Maðlubu?! Ýnsanlarý oy vermek için sandýk baþýna davet edenlerin büyük bir çoðunluðu, seçimlerin galibi olarak AKP’yi görüyorlar. AKP’nin ikinci kez katýldýðý seçimlerde aldýðý % 42’lik oy oraný züðürtlerin çenesini yormaya devam ediyor. Herkes AKP’nin “seçim zaferi” üzerine incilerini sayýp dökerken, içine yuvarlandýklarý karamsarlýðýn üzerini söz oyunlarýyla örtmeye çalýþýyorlar.

12

Ortaya çýkan tabloda, sanki kendilerinin hiçbir suçu yokmuþ gibi davranýyor ve bir maðlup arýyorlar. Öyle ki bitiþin eþiðine gelmiþ olan burjuva partiler dahil, hiçbiri kendisini maðlup görmüyor ve %1-2’lik oy oranlarýný ikiye katlamýþ olmakla övünüyorlar. Seçimden bir gün önce sigara alevi gibi yananlar, þimdi kül gibi susuyorlar. Bir gün önce mangalda kül býrakmayan, seçime olmadýk önem atfedenler, þimdi birilerinin kendilerine ortaya çýkan bu durumun açýklamasýný yapmasýný bekliyorlar. Halkýn devrimci enerjisi konusunda sadece seçim sonuçlarýna bakarak deðerlendirme yapanlar, önlerinde duran rakamlara bakýyor ve halkýn saðcýlaþtýðý sonucunu çýkarýyorlar. Buna raðmen onlar için, seçimlerde en yüksek ikinci oyu alan “Boykot Partisi”nin baþarýsý, bir deðer ifade etmiyor. Evet bu seçimlerde, seçimleri boykot edenlerin sayýsý son 20 yýlýn yerel seçimlerine bakýldýðýnda en yüksek deðere ulaþtý. Bu seçimlerde her dört kiþiden biri sandýk baþýna gitmedi; yani toplam seçmen sayýsýnýn %25’i seçimleri boykot etti. Yaklaþýk on milyon seçmen, kendilerine yapýlan onca çaðrýyý, katýlmadýklarý taktirde ödeyecekleri söylenen para cezasýný vb. hiçe sayarak sandýk baþýna gitmedi. Kayýtlý seç-

Evet bu seçimlerde, seçimleri boykot edenlerin sayýsý son 20 yýlýn yerel seçimlerine bakýldýðýnda en yüksek deðere ulaþtý. Bu seçimlerde her dört kiþiden biri sandýk baþýna gitmedi; yani toplam seçmen sayýsýnýn %25’i seçimleri boykot etti. Yaklaþýk on milyon seçmen, kendilerine yapýlan onca çaðrýyý, katýlmadýklarý taktirde ödeyecekleri söylenen para cezasýný vb. hiçe sayarak sandýk baþýna gitmedi. Kayýtlý seçmenlerden seçime katýlmayanlarýn %40’ý katýlmama gerekçelerini güvensizlik olarak bildiriyor. Bu oranýn %23’ü sisteme güvensizlik duyarken %17’si partilere güvensizlik duyuyor. Sonuç deðiþmiyor; seçime katýlmayan on milyonun üzerindeki insanýn önemli bir kýsmýnýn bu sisteme ve onun partilerine hiçbir þekilde güven duymadýðý anlaþýlýyor. Bunlara sandýk baþýna gidip geçersiz ya da boþ oy kullananlarý da eklersek tablo tamamlanmýþ oluyor.


menlerden seçime katýlmayanlarýn %40’ý katýlmama gerekçelerini güvensizlik olarak bildiriyor. Bu oranýn %23’ü sisteme güvensizlik duyarken %17’si partilere güvensizlik duyuyor. Sonuç deðiþmiyor; seçime katýlmayan on milyonun üzerindeki insanýn önemli bir kýsmýnýn bu sisteme ve onun partilerine hiçbir þekilde güven duymadýðý anlaþýlýyor. Bunlara sandýk baþýna gidip geçersiz ya da boþ oy kullananlarý da eklersek tablo tamamlanmýþ oluyor. Milyonlarca insanýn bu sistemden ve onun partilerinden hiçbir beklentisi kalmamýþtýr. Çoðunluðunu iþçi ve emekçilerin oluþturduðu bu milyonlarca insan, sorunlarýnýn çözümünü mevcut sistemde görmüyorlar. Onlar, baþka bir þeyin arayýþý içerisine girmiþ olanlardýr. Ýster “sað” görüþlü olsunlar isterse “sol”, fark etmiyor; onlar devrimin potansiyel gücünü ifade ediyorlar. Elbette devrimin potansiyel gücü bu insanlarla da sýnýrlý deðildir. Bir ayaklanma baþladýðýnda, bu ayaklanmaya mevcut burjuva partilerin tabanýndan milyonlarca insanýn katýlacaðýný söylemek için müneccim olmaya gerek yok.

ðýnlarý yeniden sandýk baþýna çekmek için büyük bir çaba harcadý. Burjuva partilerinden CHP, tehlikeyi sezip “Geleceðiniz Ýçin 12 Dakikanýzý Ayýrýn Oy Verin” diye adeta yalvardý. Saadet Partisi, “Oy Vermek Sorumlu Olmaktýr” diyerek bu endiþesini açýkça dile getirdi. Bütün burjuva partiler, kendileri için asýl tehlikenin nereden geldiðini sezdiler. Onlar için önemli olan kendileri için oy verilmesinden çok, sandýða gidilmesi ve oy verilmesiydi; çünkü onlar biliyorlar ki, yýðýnlarda sistemden kopma eðilimi var ve eðer bu eðilim güçlenirse bütün burjuva partilerin ayaklarýnýn altýndaki zemin gider. Çünkü bu eðilim, iþçi ve emekçilerin tamamen kapitalist sistemin dýþýna çýkmasý, onun karþýsýnda yer alan farklý arayýþlara yönelmesi anlamýna gelmektedir. Sermaye sýnýfý için “seçmenlerin saða ya da ‘sol’a yönelmesi”, önemsiz olmamakla birlikte ikinci derecede bir sorundur. Ama eðer “seçmen kitlesi” bizzat düzenin kendisinden kopmaya baþlamýþsa, seçimlere ve düzenin çeþitli kurumlarýna karþý bir ilgisizlik ve güvensizlik eðilimi güçlenmekteyse, tehlike çanlarý çalýyor demektir. Ve bu noktada sorun “seçmenlerin saða ya da ‘sol’a kaymaReformizm ve sý”ndan önce, yýðýnlarýn sisteme güOportünizme Raðmen Bu seçimler öncesi neler söylen- venlerinin kazanýlmasýdýr. Ýþte bu temel sebep yüzünden bütün burjuva medi ki! “Demokrasi Ýçin Sandýk Baþýna” çaðrýsý mý yapýlmadý; bu se- partileri ve sermaye kurumlarý, tehditle, sahte vaatlerle, her türden rüþçimlerin bölgelerde, þehirlerde ve vetle… emekçileri sandýk baþýna çahatta beldelerde bir iktidarlaþmaya olanak saðlayacaðý mý dillendirilme- ðýrýp durdu. Reformizmin de “yerel iktidardi. Dumanlý havayý seven kurt misali hep bu dönemlerde arzý endam eden laþma” söylemiyle katýldýðý bu koro, insanlara “yurttaþlýk görevleri”ni hareformistler, bu seçimlerin ülkenin týrlatmada adeta birbirleriyle yarýþtý. geleceði için ne kadar önemli olduNasýl oy kullanýlacaðýndan tutun da ðunu mu söylemediler. Her zaman burjuvazinin çýkarlarýný onlardan bi- kimin nerde nasýl oy vereceðine kadar hiçbir ayrýntýnýn üzerinden atlale önce gören reformistler, “büyük mayanlar, seçim sonrasý büyük bir bir görev bilinciyle ileri atýldýlar.” Ýnsanlarda oy vermeme ya da sandý- hüsran yaþadýlar. Öyle ya, o kadar emek, çaba... Hiçbiri seçimlerin, seða gitse de boþ oy verme eðilimini çimlerden çýkan sonuçlarýn halka naherkesten önce sezen kesimden fason TKP, “Boþvermeyin” kampanya- sýl bir býkkýnlýk verdiðini fark etmesýyla seçimlere ilgisizlik gösteren yý- di bile. Seçim gibi bir ölmüþ eþeði

tekmelemenin kimseye bir yararý olmayacaðýný hala anlayamamýþ olanlar, umarýz bu seçimlerle birlikte bu kýsýr döngüden çýkarlar. “Dönerim dönerim çýkmaz” denilebilecek bu fasit daireden kurtulabilmenin tek yolu, kabuðunu parçalamak, yaþamýn sonsuz yeþil aðacýný görmek, havasýný soluyabilmektir. Bütün bunlar ancak bir devrimle, devrime duyulan bilimsel bir inançla saðlanýr; içi kof bir þiþinmeyle yahut denenmiþ çýkmaz sokaklarý yeniden ve yeniden adýmlayarak deðil. Aktif Boykot Etkili Oldu Leninistler’in seçimler boyunca tek devimci politika olarak öne sürdükleri aktif boykot çalýþmasý, yapýldýðý yerlerde etkili oldu. Bazý semtlerde yapýlan toplantýlarýn, daðýtýlan bildirilerin ve yapýlan eylemlerin insanlarda “bunlar doðru söylüyor, bu partilerin ve bu adaylarýn hiçbirinin bir diðerinden farký yok;hiçbiri bizim çýkarlarýmýzý temsil etmiyor” düþüncesinin oluþmasýnda belli bir etkide bulunduðunu söylemek kesinlikle abartý deðil. Yýðýnlar arasýnda uzunca bir süredir yürüttüðümüz çalýþma yüreklerinin kulaklarý saðýr olmayan herkesçe duyuldu. Ýþçi ve emekçilerle kurduðumuz canlý bað, seçim sürecinden yararlanmanýn tek aracýnýn seçimlere katýlmak olmadýðýný apaçýk ortaya koydu. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin çaðrýsý birçok iþçi ve emekçiye ulaþtý. Seçim sürecinde iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin doðal kopuþ eðilimlerini ve bu eðilimin güçlenmekte olduðunu doðru bir þekilde tespit ettik. Devrimci politika güçlenen bu eðilim üzerine inþa edilmeliydi. Seçimlerin sonuçlarý politikamýzýn bu konuda ne denli isabetli olduðunu kanýtladý. Boykot çalýþmalarýmýz bu açýdan sonuç alýcý oldu. Þimdi sistemden kopan ya da kopmakta olan yýðýnlara gitmek ve bunlar arasýnda sonuç alýcý, çok somut, elle tutulur bir çalýþma yürütmek daha çok önem kazandý.

13


Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!

Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 287. Gününde Ölüm Orucu Eyleminin 268. gününde zorla Tekirdað Devlet Hastanesi’ne kaldýrýlmýþ ve hücrede tek baþýna tutulmaktadýr. 21.03.2004 Merhaba Caným Hewallerim, Günaydýn Newroz Günaydýn deme zamaný çoktan geçti elbette. Ben iþlerimi bitirip anca oturabildim mektubun baþýna. Sabah güneþin dansý ile uyandým. Kaldýðým hücreye sabah sabah giriyor, bana günaydýn diyor, 1,5 metrelik bir yolu kat ederek sonra terk edip gidiyor. Sabah güneþi, tüm temizliði, sýcaklýðý ile elimi yüzümü yýkýyor, yüreðimi ýsýtýyor. Güç ve kararlýlýk veriyor 1,5 metrelik hücre içi yolculuðunda. Týpký sizin sevginizin her zaman yüreðimi ýsýtmasý gibi. Þimdi size mektup yazarken bir yandan da þehrin seslerini dinliyorum. Araba sesleri, kornalar, kumru ve serçelerin ötüþleri… hatta cama týrmanýp baktýðýmda uçuþan serçeleri ve bir çift kumruyu bile gördüm. Dün akþam top oynayan çocuklarýn sesi geliyordu. Bisiklete binmiþ birisi geçiyor onun sesini duyuyorum. Tam pencerenin önünde bir aðaç var. Genç bir aðaç, insan kolu gibi iki yana açtýðý zayýf iki dalý var… Newroz’un gelmesiyle onun da damarlarýna yaþamýn suyu yürüyecek. Týpký bizim gibi. Yýllardýr hapisanenin sesleriyle yaþadýðým için þehrin, doðanýn ve yaþamýn sesi çok ilginç, bir o kadar da güzel geldi bana. Bu sesleri dinlemekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Bizim için yerin, mekanýn, koþullarýn önemli olmadýðýný söylemiþtik. Bir komünist her yerde yaþar ve yaþama sahip çýkacak yaþam enerjisini, sevincini yeþertecek bir þeyler mutlaka bulur. Çünkü bizim yüreðimizin tamamý yaþama, insanlara duyduðumuz sevgi ile dopdolu. Gönderdiðin bütün mektuplarý almýþtým. 2005 takvimi ve fotoðraflar için çok teþekkürler. 2005 takvimini alýnca çok þaþýrmýþtým. O takvimi bitirebilir miyim… ilk bakýnca hayýr, demiþtim kendi kendime. Çok uzun ve ben sýkýlýrým bu kadar uzun iþlerden. Ama þimdi inadým tuttu, inat güçlü bir silahtýr, 2005 benden korksun… 2005 yýlýný da yiyeceðim, en azýndan yarýsýný yiyeceðim bundan emin olun, çünkü inat ettim. Caným hewalim, þimdi sen benim saðlýk durumumu merak ediyorsundur deðil mi? Ben çok iyiyim. Daha önce hep iyiyim diyordum ve bu doðruydu. Þimdi ise çok daha iyi olacaðým. Her zaman dimdik ayaktayým. Normal iþlerimin hepsini kendim yapýyorum. Hem de hiç zorlanmadan. Hatta sabahlarý hücreme pas pas bile çekiyorum. Sývý alýmým her zaman-ki gibi çok normal. Bazý içeceklerim ilk günlerde olduðundan daha eksik. Onlarý da alýnca sývý alýmýmý en yüksek limitine kadar zorlayacaðým. 300 gün daha ayaktayým diye inat ettim. Bu böyle olacak. Günlerim ne kadar ilerlerse ilerlesin, eylemi sona erdirmem konusunda beni ikna edemezler, ancak zorla müdahale etmeleri gerekir, bu da zor. Yine de benim inancým üstün gelecek. Sevgili Hewalim, hadi bana müsaade. Diðer yoldaþlara da kýsa kýsa yazacaðým. Hepsini bitirince ve zarf bulunca yollayacaðým. Cezaevindeki yoldaþ, eþyalarýmý yollarken mektup kaðýtlarýný yollamýþ kalem yollamamýþ, pul yollamýþ zarf yollamamýþ. Bir kalem buldum ama zarf ne olur bilemiyorum. Seni, sizi çok seviyorum, beni merak etmeyin, her zaman çok ama çok iyi olacaðým. Sevgi, özlem ve baðlýlýkla sýmsýký kucaklýyorum sizi, DAÝMA Remzi NOT: Remzi Aydýn’ýn hastaneye kaldýrýldýktan sonra yoldaþýna yazdýðý mektubundan kýsaltýlmýþtýr.

14

19 ARALIK KATLÝAMI SÜRÜYOR Ýstanbul 2. Ýdare Mahkemesi, “yaþam hakkýný ihlal ettikleri” gerekçesiyle, 19 Aralýk 2000 tarihinde Bayrampaþa zindanýnda yapýlan operasyona katýlan katiller sürüsünün açtýðý ateþ sonucu bacaðýndan yaralanan ve kan kaybýndan dolayý ölümsüzleþen TKEP/Leninist davasý tutsaðý Murat Ördekçi’nin ailesinin Adalet ve Ýçiþleri Bakanlýðý’na açtýðý tazminat davasýnda, Adalet ve Ýçiþleri Bakanlýðýný Murat Ördekçi’nin ailesine 109 milyar tazminat ödemeye mahkum etti. Bu ne adaletin tecelli etmesi, ne de “yaralarýn sarýlmasý”dýr. Bu olsa olsa bir günah çýkarma ayini, göz boyamaya yönelik bir mizansendir. Türkiye’de faþizm, ordusuyla, polisiyle, mahkemeleriyle kurumsallaþmýþtýr. Yasama, yargý ve yürütmenin tüm organlarý buna uygun olarak örgütlenmiþtir. Bu nedenle 19 Aralýk operasyonunun emrini verenlerle, günler, aylar, yýllar öncesinden bunun planýný hazýrlayanlar ve bizzat katliamý gerçekleþtirenler ayný zincirin halkalarýdýr. Þimdi bu kurumlardan birisinin devrimci tutsaklarýn lehine bir karar almýþ olmasý, bu gerçeði deðiþtirmez. Bu kararla yapýlmak istenen, Ölüm Orucu eyleminde devrimci tutsaklara nasýl zorla müdahale ederek hafýzalarýný siliyorlarsa, ayný þekilde toplumunda hafýzasýný silmeye çalýþmaktýr. 19 Aralýk tarihinden önce de zindanlarda katliam oldu, onlarca Murat katledildi, 19 Aralýk’tan günümüze zindanlar devrimci kaný öðütmeye devam etti. Þu anda F tipi zindanlarda 19 Aralýk operasyonu bir yönüyle devam ediyor. F tipi zindanlarýn kapatýlmasý için Ölüm Orucu eylemi sürüyor. Sanki bu durum hiç yokmuþ gibi, devlet aldýðý canýn karþýlýðýnda para ödeyerek iþin içinden sýyrýlmaya çalýþýyor. Bu hiçbir zaman, hiç kimseyi kandýramayacak bir mizansendir; Murat yoldaþý katledenler, ellerini bütün okyanuslarýn suyuyla yýkasalar da kendilerini temize çýkaramazlar. Onlarca insaný katleden, yüzlercesini sakat býrakan, tepeden týrnaða bu sistemin kendisi, onun zor aygýtlarýdýr. Ve hiçbir zaman tarihin hükmünden kurtulamayacaklardýr.

19 Aralýk Katliamýný


Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar… Þiarýmýzý hiç durmadan haykýrmaya devam ediyoruz… Ýçerisine yüzlerce kahramanlýðý sýðdýran Ölüm Orucu eylemi yýllarý geride býrakýrken, kararlýlýkla devam ediyor... 31 Mart 2004 tarihinde bu destana bir Ölüm Orucu savaþçýsý daha adýný yazdýrdý. Zorla müdahale için Tekirdað Devlet Hastanesi’ne kaldýrýlan Ümit Günger, tecriti ve zorla müdahaleyi protesto etmek için feda eylemi gerçekleþtirdi… 31 Mart 2004 tarihinde ölümsüzleþen Ümit Günger Ölüm Orucu eyleminde ölümsüzleþen 110’uncu savaþçýydý… Ümit Günger’le ilgili TAYAD’ýn yaptýðý açýklama. “Ümit GÜNGER; 19 Aralýk kanlý operasyonundan önce Ümraniye hapishanesindeydi. 19 Aralýk operasyonu ile Tekirdað F tipi cezaevine götürüldü. Tekirdað F tipi cezaevinde, Ölüm Orucu direniþinin 9.ekiplerinde yer al-

TUAD GENEL KURULU: “Yüreðini Yüreklerimizin Yanýna Kat”

BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! Karþý-devrimin saldýrýlarý artýk ülke sýnýrlarýný aþmýþ durumda. Çökmekte olan sermaye egemenliði tüm dünyada halklara savaþ açtý. Halklardan, emekten yana olan kim varsa “terörist” olmakla itham edilir oldu. Dünyayý acýmasýzca kana bulayan emperyalistler ve onlarýn iþbirlikçileri artýk göstermelik yasalarýný da bir kenara býraktý. Kendi yasalarýný ayaklar altýna alan sermaye devleti, düzmece gerekçelerle, hayali itirafçýlarla, sözde istihbari bilgilerle devrimcidemokrat aydýn insanlarý gece yarýlarýnda evlerinden alýyor, ilerici kurumlarý talan edip mühürlüyor. Ve bunun adýna da “yasadýþý örgüt operasyonu” diyor! “DHKP-C Operasyonu” adý altýnda Ýdil Kültür Merkezi, Marmara TAYAD, Anadolu’nun Sesi, Ekmek Ve Adalet Dergisi, Temel Haklar ve Özgürlükler Derneði, Ýstanbul Gençlik Derneði, Halkýn Sesi Gazetesi, Gençlik Gelecektir Dergisi, Halkýn Hukuk Bürosu basýldý. Otuzu aþkýn insan gözaltýna alýndý. Ayný saldýrý Avrupa’da dört ülke tarafýndan da uygulandý. Burjuva basýn büyük bir þevkle “Terör Operasyonu” baþlýklarýný attý. EVET! Bu bir terör operasyonudur! Uluslararasý sermaye egemenliðinin emekçi halklara karþý gittikçe þiddetlenen terörist saldýrýlarýnýn parçasý olan bir “Terör Operasyonu!” Böylece devrimci –sosyalist hareket baský altýna alýnacak, emekçilerle sosyalist hareketin birleþmesi engellenecek ve emperyalistler halklarý teslim alma saldýrýlarýný daha rahat yürütebilecek. Ama hayýr! Bu oyunu bozacaðýz! Saldýrýlara karþý dimdik ayakta durarak, devrimci dayanýþmanýn gereklerini yerine getirerek bu terörist saldýrýlarý boþa çýkaracaðýz. Bu terörist saldýrýyý protesto ediyor, saldýrýya uðrayan arkadaþlarýmýza geçmiþ olsun diyoruz. Yanýnýzdayýz, omuz omuzayýz. Mücadele Birliði Platformu 03.04.2004

dý. Zorla müdahale sonucu Ölüm Orucu eylemine bir süre ara veren Ümit Günger, daha sonra tekrar Ölüm Orucuna kaldýðý yerden devam etti. Birkaç gün önce yine zorla müdahale için Tekirdað Devlet Hastanesi’ne kaldýrýldý. Ve burada yani 29 Mart 2004 Tecriti ve sansürü ve zorla müdahaleyi protesto etmek için bedenini ateþe verdi… Bayrampaþa Devlet Hastanesi’ne kaldýrýlan Ümit Günger, 31 Mart günü saat 9.30 civarýnda yaþamýný kaybetti. En son yazdýðý mektupta þöyle diyor Ümit Günger; “Karadeniz topraklarýmýza doðru yol alýyoruz. Yelkenli takalarýmýzla, Mart sýcaklýðýyla birlikte yelkenimize de hýz vermiþiz ki; artýk kim tutar bizi… Deðil dört duvar arasýnda, çelikten kafesler yapsalar yine tutamazlar bizi, yelkenlerimizi açar gideriz… Gideriz yolumuza. Güneþ bizi, bizde güneþi erken karþýlayacaðýz.”

14 Mart tarihinde Nazým Kültürevi’nde yapýlan TUAD Genel Kurulu’na DETAK olarak biz de katýldýk ve bir bildirge sunduk. Aðýrlýklý olarak, Ýstanbul’dan katýlýmcýlarýn yer aldýðý Genel Kurul’da, Kürt analarý dikkat çekiyordu. Onlar, geleneksel kýyafetleri içinde, baþörtülerine iþledikleri kesk ü sor ü zer ile ve büyük þairimiz Nazým’ýn “Kadýnlarýmýzýn yüzleri acýlarýmýzýn kitabýdýr” dizesini anýmsatan bakýþlarýyla, genel kurulun atmosferini belirliyorlardý. Barýþ Analarý’ndan Þeker Ana’nýn yaptýðý konuþma dakikalarca alkýþlandý. Ana’nýn baðýrarak “Em dýxwazým azadi (Ben Özgürlük Ýstiyorum)” demesi, insanlarýn tüylerini ürpertti. Ana, kendi dilinden o kadar içten konuþuyordu ki, sözleri bir su gibi çaðýl çaðýl akýyor, bir halkýn yüz yýllýk acýlarýný taþýyordu. DETAK adýna, salonda daðýtýlan bildirge, daha sonra divan tarafýndan, “Genel kurula gelen mesajlar” bölümünde okundu. Uzun bir metin olmasýna raðmen insanlar dikkatle dinlediler ve güçlü bir þekilde alkýþladýlar. Mesajda iþçilere ve emekçilere, öðrencilere, zindandaki devrimci tutsaklara yapýlan saldýrýlarýn hepsinin, kapitalizmin içinde bulunduðu Yeni Evre’yle ilgili olduðu, kapitalist sistemin sýçramalý çöküþünü engellemek için baský ve zulme baþvurduðu belirtiliyordu. F ve D tiplerinin bu amaçla yapýldýðý, ama tüm bu saldýrýlara karþý zindanlarda direniþin sürdüðü, Ölüm Orucu eyleminin de bunu gösterdiði anlatýlýyordu. Ýmralý zindanýnda A. Öcalan’ýn fiziksel, düþünsel, moral olarak çürütülmeye çalýþýldýðý belirtilen bildirgede, devrimci tutsaklarýn asla teslim alýnamayacaðý vurgulanýyordu. “Sana selam olsun/ zincirin, zulmün kar etmediði büyük tahammül” diyerek devrimci tutsaklarý selamlayan bildirge tüm tutsak yakýnlarýna çaðrýyla sona eriyordu: “Ýþte þu güneþten düþen ateþte/ Milyonlarca kýrmýzý yürek yanýyor/ Sen de çýkar göðsünün kafesinden yüreðini/ Þu güneþten düþen ateþe fýrlat/ Yüreðini yüreklerimizin yanýna kat” Genel Kurul daha sonra sýrasýyla gündemini takip etti ve konuþmak isteyenlere söz verildi. Mücadele Birliði’nden bir arkadaþýmýz konuþma yaptý ve bizlerin, içerideki devrimci tutsaklarýn sesi olmamýz gerektiðini söyledi. Ölüm Orucu Eyleminin sürdüðünü vurgulayan arkadaþýmýz, devrimci tutsaklar için mücadeleyi yükseltme çaðrýsý yaptý.

TEKÝRDAÐ F TÝPÝ’NDEKÝ DEVRÝMCÝ TUTSAKLARDAN AÇIKLAMA Tekirdað 1 Nolu F Tipi’nde bulunan devrimci tutsaklar tarafýndan yapýlan yazýlý bir açýklamada, 15 Mart 2004 tarihinde Ýstanbul 3 Nolu DGM’ye götürülen tutsaklara burada jandarma tarafýndan saldýrýldýðý bildiriliyor. “Beþiktaþ 3 Nolu DGM’de görülen davada duruþmaya ara verildiði sýrada ailesine el sallayan arkadaþlarýmýza jandarma tekme tokat ve yumruklarla saldýrmýþtýr. Saldýrý sýrasýnda bazý arkadaþlarýmýzýn boðazlarý sýkýlarak nefes almalarý engellenmiþ, gözlükleri kýrýlýp kýyafetleri parçalanmýþtýr.” “Tekirdað 1 Nolu F tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Hýdýr Canpolat, Alican Erkal, Fahri Türk, Mehmet Sarar, Yüksel Okuyucu, Erkan Altun, Erdinç Yüce isimli arkadaþlarýmýzýn yaný sýra, Gebze M Tipi Cezaevi’nden gelen Aysel Güldoðan ve Hasdal Askeri Cezaevi’nden gelen Kadir Aydýn isimli arkadaþlarýmýz bu saldýrý sýrasýnda yaralanmýþlardýr. “Tekirdað 1 Nolu F Tipi Cezaevi, Hasdal Özel Askeri Cezaevi ve

Gebze M Tipi Cezaevi’nden gelen jandarma personeli ve o sýrada mahkeme salonunda bulunan bir polisin de katýldýðý bu saldýrý, DGM heyeti, avukatlar ve tutsak yakýnlarýnýn gözleri önünde gerçekleþmiþtir. Mahkeme salonunda baþlayan saldýrý ve iþkence, mahkeme koridorunda da sürmüþ, saldýrýya ‘Ýnsanlýk Onuru Ýþkenceyi Yenecek’ ve ‘Devrimci Tutsaklar Teslim Alýnamaz’ sloganlarýyla karþýlýk veren devrimci tutsaklar, daha sonra ring aracýna alýnýp havalandýrmasý açýlmayarak saatlerce ring aracýnda bekletilmiþ ve hiçbir ihtiyaçlarý karþýlanmamýþtýr. “Cezaevine döndüklerinde vücutlarýndaki darp izlerini tespit ettirmek isteyen arkadaþlarýmýz, ‘Adnan’ isimli cezaevi tabibi tarafýndan adeta hakaretlere uðramýþ ve sevk defterine ne yazdýðýný, tutanaklarda nelere yer verdiðini açýklamamýþtýr.” Devrimci tutsaklar açýklamalarýný “tüm kamuoyunu devrimci tutsaklara destek olmaya” çaðýrarak bitiriyorlar.

15


Sibel Olmak!...

S

ibel Sürücü... Mücadeleye adanmýþ bir yaþam. Evet, Sibel Sürücü denince aklýma gelen ilk þey bu. Bugün bizler, insanýn insanca yaþayabileceði, onurlu bir dünya için mücadele ediyoruz. Kavgamýzda haklý olduðumuzu biliyoruz ve bu bilinci insanlara taþýmaya çalýþýyoruz. Bizler, üretim araçlarýnýn özel mülkiyete dayalý olduðu, sýnýflý bir toplumda doðduk ve büyüdük. Hayatýmýzýn her alanýnda (evde, okulda, iþte... vb.) bizlere sýnýflý bir toplumda yaþadýðýmýz hissettirildi ve bunun sanki insanlýðýn ilk varoluþundan beri süregeldiði ve böyle devam edeceði izlenimi verilmeye çalýþýldý. Ezilen halklara yaþama hakký tanýnmadý. Eve sadece ekmek getirmek için gece-gündüz çalýþmak, yemek yemek, uyumak yaþamak deðildi. Yaþamak; sermayesine sermaye katmak, eðlenmek, gezmek, daha zengin olmak için diðer insanlarýn emeðini çalmakda deðildi. Evet, bizler kendimize layýk görmediðimiz bu sistemi yýkýp, özgür, insanca yaþayabileceðimiz, emeðimizin karþýlýðýný alabileceðimiz bir dünya için yola çýktýk ve emin adýmlarla yürüyoruz. Belki bu yolda en yakýnýmýzý, kýzýmýzý, oðlumuzu, yoldaþýmýzý güneþe uðurlayacaðýz. Ama asla tükenmeyeceðiz, her seferinde yeniden doðacaðýz. Yüreðimizle, bilincimizle bu kavgaya adadýk ömrümüzü. Biliyoruz ki, emperyalist- kapitalist sistem tarihin çöplüðüne gönderilmeden, iþçiler, emekçiler, öðrenciler, ezilen halklar özgürleþemez. Burjuvazi anlayamadý devrimin susturulamayacaðýný, anlayamadý halklarýn canýndan baþka kaybedecek bir þeyi olmadýðýný, zor aygýtýný kullanarak baskýlarla, iþkencelerle, katliamlarla içerde devrimci tutsaklarý, dýþarýda devrime yürüyen bir halký durduramayacaðýný anlayamadý. Ama biz anladýk zoru zorla yýkacaðýmýzý! Sibel yoldaþ da büyük bir inançla girdi bu mücadeleye, çelikleþti. Zindanda teslim alabileceklerini sandýlar, ama olmadý. Bir Sibel’in gidip, binlercesinin geleceðini anlayamadýlar. Tanklarýyla, toplarýyla, ordularýyla saldýrdýlar ama devrim savaþçýlarýný yok edemediler. Devrim ve sosyalizm yolunda yürüyen savaþçýlarýn yenilmez olduðunu anlayamadýlar. Bu uðurda “Zindanlar Yýkýlsýn, Tutsaklara Özgürlük” þiarýyla Ölüm Orucu’na giren Sibel Sürücü’yü, 22 Nisan 2001’de güneþe uðurladýk. Ardýllarýna büyük bir miras býraktý; özgür olacaðýmýz, onurlu bir dünyanýn kavgasýný býraktý, bayraðý bizlere devretti. Bizlere düþen, bu bayraðý daha ileriye taþýmak. Unutmamalýyýz ki, gelecek bizim ellerimizde! Anýsýný kavgamýzda sonsuza dek yaþatacaðýz...

DEVRÝM SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR! YAÞASIN ÖLÜM ORUCU EYLEMÝMÝZ! Akdeniz’den DÖB’lü Bir Öðrenci

16

“Bir Avuç Asalaklar Sýnýfýný Daðýtabiliriz” 28 Mart seçimlerinden hemen bir gün sonra iþçi bir arkadaþla seçimlerle ilgili yaptýðýmýz söyleþiyi siz Y.E. Mücadele Birliði okurlarýyla paylaþmak istedik. “Her dergi okurumuzun ayný zamanda aktif daðýtýmcý ve muhabir olmalarý gerekiyor” çaðrýsýna uygun olarak, dergimize olan sorumluluðumuzun bilincindeyiz ve her dergi okurunun, bulunduðu fabrika, okul vb. yerlerde karþýlaþtýklarý olaylarý bizlerle paylaþmalarýný istiyoruz. Y.E.Mücadele Birliði : Yýllardýr hükümetler deðiþiyor, sizce TC devletinin ve zenginlerin yönettiði bir toplumda iþsizlik, yoksulluk saðlýk vb. sorunlarýmýz çözülür mü veya çözüleceðine inanýyor musunuz? Veysel Ulusoy: Ýnanmýyorum. Y.E.Mücadele Birliði : Yukarýda belirttiðimiz sorunlar nasýl çözülebilir? Veysel Ulusoy: Ýþçilerin, emekçilerin birleþmesi gerekiyor. Almanya’da iþsizlere para veriliyor, çalýþtýðýmýz ülkede emeðimizin deðerinin karþýlýðýný alamýyoruz. Ýþçilerin birleþmesi ve sistemi deðiþtirmemiz gerekiyor. Ýþçilerin emeðinin deðerini tam aldýðý sosyalist bir toplumu kurmalýyýz Küba’da olduðu gibi. Partiler bir tek seçimlerde bizlerle ilgileniyor, bunun da sebebi bizleri kandýrýp oy istedikleri için. Seçimler bitince de arayýp sormuyorlar. Y.E.Mücadele Birliði : Ýþçi Komite ve Konsey’lerinin ülkelerimizde oluþturulmasý, radikal eylemlerle iktidarýn ele geçirilmesine nasýl bakýyorsunuz? Veysel Ulusoy: Böyle komitelerin oluþmasý þart. Bu komitelerle bizleri hor gören ekonomik ve sosyal yaþamýmýzý çekilmez hale getiren, üretmeden tüketen bir avuç asalaklar sýnýfýný daðýtabiliriz, daðýtmalýyýz da, buna mecburuz… Bu sistemde insanlarýn yuvalarý yýkýlýyor, insanlar, pazardan artýk meyve ve sebze toplayarak yaþamaya, hayatta kalmaya çalýþýyor. Ýnsanlarýn ayrým, gayrým olmadan insanca yaþayacaðý toplum, sosyalist toplumdur, bunun için mücadele etmeliyiz. Y.E.Mücadele Birliði : Bu sýcak sohbetten dolayý size teþekkür ediyoruz. Veysel Ulusoy: Ben teþekkür ederim. Y.E.Mücadele Birliði Okuru


FÝLÝSTÝN DEVRÝMÝ DÝNCÝ GERÝCÝLÝÐÝ DE AÞACAKTIR Siyonist Ýsrail devleti, Hamas’ýn ruhani lideri Ahmet Yasin’i tekerlekli sandalyesinde katlettiðinde, kimilerinin yüreði aðzýna geldi. Ne yapýyordu bu Þaron, bu yolla bütün uzlaþma umutlarýný yok etmiyor muydu? Sanki Filistin’de her þey, Hamas’ýn alacaðý tavra baðlýymýþ gibi, herkes Ahmet Yasin’in ölümüyle barýþýn da öldüðünü söyledi. Hamas, Filistin’in uzun mücadelesinde “dünkü çocuk” sayýlýr. Yarým asrý aþan savaþý Filistin halký, siyonizmle uzlaþmamak temelinde sürdürdü. Burjuva dünyanýn “eyvah!”nidalarý arasýnda, cenazeye katýlan yüzbinlerce Filistinli, kefiyelerinin altýnda öfkeden patlayan haykýrýþlarýyla, “durun bakalým”, diyordu, “uzlaþmayý biz çoktan gömmüþtük.” Siyonist Ýsrail ve onun koruyucu gücü ABD, öteden beri bu gerçeðin farkýndaydý. Avrupalý emperyalistlerin Oslo Anlaþmasý’yla kurduklarý hayal köprüleri, 2. Ýntifada’nýn baþlamasýyla tek tek yýkýlýyordu. Bu tarihten sonra, siyonizm, Filistin halkýnýn direniþini yok etmek için, kudurmuþ köpekler gibi saldýrdý. Cenin’de yaþanan katliam, hafýzalarda henüz tazedir. Katliamlar yetmeyince, Filistin’i fiilen bir kez daha bölen utanç duvarý yükseldi. Sokaklara protesto için çýkan Filistinlilere füzeler ve tank ateþiyle saldýrdýlar. Hýzýný alamayan siyonizm, Filistin bankalarýndaki milyonlarca dolara, týpký bir haydut gibi el koydu. Direniþin toplumsal ve ekonomik alt yapýsýna yönelerek, yüzlerce dükkaný yerle bir etti, yýktý. Evleri yýkýldýðý için çadýrlarda yaþayan ailelerin çadýrlarý yakýldý. Bütün dünyanýn gözleri önünde cereyan eden bu dehþet ortamýnda, halen daha barýþuzlaþma düþleri görenler, budalalýðýn öte-

si bir saflýk taþýmýyorlarsa, bilinçli palavracýlardýr. Büyük Ortadoðu Projesi’nin Ýlk Adýmlarý Çin sýnýrýndan Cebelitarýk’a kadar, buradaki ülkelere “demokrasi ve insan halklarý” yalanýyla tam ilhak giriþimi baþlatan ABD’nin, Büyük Ortadoðu Projesi’nde, Filistin sorununa iliþkin bir çözüm önerisi bulunmuyordu. Çünkü ABD’nin efendileri çok iyi biliyordu ki, bu topraklarda siyonizmi yok etmeden, çözüm mümkün deðil. Büyük Ortadoðu Projesi, bu gerçek üzerine kuruldu. Projede sorunlarýn merkezine Filistin deðil Irak’taki direniþin konulmasý, Filistin’i göz ardý etmek ya da küçümsemek anlamýna gelmiyordu. Tersine, sorunun çözümsüzlüðü, Büyük Ortadoðu Projesi’ne gerekçe yapýlýyordu. Filistin sorununu bir “terörizm sorunu” olarak göstermek, Büyük Ortadoðu Projesi’ni baþlatanlarca önemliydi ve bu konuda adým atmaya baþladýlar. Ýsrail ve Türkiye dýþýnda Büyük Ortadoðu Projesi’ne destek olan bölge ülkesi yok. ABD’nin Avrupa içindeki kutsal ittifaký, Ýngiltere, Ýtalya ve Ýspanya ise, emekçilerin yoðun ablukasý altýnda. Ýlk gedik Ýspanya’da açýldý. Blair ve Berlusconi, artýk hiç rahat deðil. Bu haliyle Büyük Ortadoðu Projesi, ölü doðmuþ bir çocuktu. Bu çocuðu yeniden diriltmek iþi, ABD’yle birlikte Türkiye ve Ýsrail’e düþtü. Türkiye, bölgenin “model ülkesi” olarak komþularýna, “bizim gibi yapýn, yoksa sonunuz yakýn” mesajý taþýmaya giriþti. Ýsrail de Filistin sorununu bir “terörizm” sorunu haline getirebilmek için

kollarý sývadý. Ama bu imkansýz görevi nasýl baþarabilirdi ki? Dünyanýn milyonlarca emekçisi, defalarca “Hepimiz Filistinliyiz” diyerek sokaklarý doldurmamýþ mýydý? Bu büyük sempatiyi yok etmek mümkün deðildi, ama pasifize edilebilirdi. Filistin savaþýmýnda, dünya halklarýnýn sempatisini uyandýrmayan aktörlerin öne geçmesi için adým atýlmalýydý. Þeriatçý, gerici ideolojisiyle Hamas, bu görev için biçilmiþ kaftandý. Tekerlekli sandalyesinde, Hamas’ýn yalnýzca sembolü olan Ahmet Yasin, bu nedenle katledildi. Filistin mücadelesinde Hamas gibi þeriatçý-gerici aktörlerin öne çýkmasý, Büyük Ortadoðu Projesi’ne de kan taþýyacaktý. Büyük Ortadoðu Projesi, söylemini, “radikal dinciliði tasfiye edip, tehlike olmaktan çýkarmak” yalanýna dayandýrýyordu. Hamas’ýn Yeni Görevi Hamas, emperyalizmin “Yeþil Kuþak” projesinin çocuðu olarak doðdu. Merkezi Mýsýr’da olan Müslüman Kardeþler’in Filistin þubesi olarak, bu topraklardan, devrimci ve sosyalist düþüncenin gücünü dengeleyebilmek için, bizzat Suudi Arabistan tarafýndan beslendi. Birinci Ýntifada’nýn baþlamasýna dek, bu mücadele için tek damla kan dökmeyen Hamas, tabanýnda topladýðý gençliðin Ýntifada hareketine katýlmasýyla, Filistin sorununu sahiplenmek zorunda kaldý. Hamas’ýn görevi, FKÖ çatýsý altýnda toplanmýþ devrimci ve sosyalist güçlerin etkisini kýrmaktý ve bu yolda MOSSAD’dan

17


destek aldý. Oslo barýþ sürecine ve kurulan Filistin özerk yönetimine katýlmadýlar. Böylece, özellikle Gazze Þeridi’nde önemli bir destek buldular. Oslo süreci, Hamas’ýn etkisinin en yüksek olduðu yýllardý. 2. Ýntifada ile Filistin halký topyekün silahlý savaþýma girdiðinde, devrimci ve sosyalist örgütler, kendi tabanlarýný yeniden toparladýlar ve Hamas’ýn popülaritesi gün geçtikçe düþmeye baþladý. Oslo sürecinde %40’lara varan destek, son yýllarda %25’lere gerilemiþti. Hamas’ýn intihar eylemcileri, aþaðýlanan, inanýlmaz bir vahþete uðrayýp bir þey yapamayan Filistin halký için bir varoluþ çýðlýðý gibiydi. Ama Filistin halký birincisinden farklý olarak, silahlý bir direniþle yürüttüðü 2.Ýntifada’da siyonistlere karþý savaþmayý, onlarýn ele geçirilmez sanýlan tanklarýný imha etmeyi öðrendikçe, Hamas’a duyulan sempati sönmeye yüz tuttu. Üstelik Hamas, gerek eylemleriyle, gerekse ideolojisiyle, Filistin topraklarýnda yeþeren toplumsal devrimin önünü týkýyordu. Filistin topraklarýnda dinin etkisi, diðer Arap topluluklarýnda olduðundan farklýdýr. Bu topraklar, çok daha özgürlükçü, demokratik bir bilince beþiklik yapar. Sosyalist dünyanýn Filistin halký üzerindeki etkisi, bu halký dinci-gerici ideolojilerden her zaman uzak tuttu. Ancak, Ýslamiyet, bir kültür ve kimlik bileþeni olarak yaþatýldý. Bu yüzden Filistin topraklarýnda, namaz kýlan Marksistlere adým baþý rastlamak, hiç þaþýrtýcý deðil. Filistinlilerin bu devrimcidemokratik bilinçleri, dünya emekçilerinin sempatisini kazanmada temel oldu. Emperyalizm ve siyonizm, Filistin sorununda Hamas’ý ön plana çýkartarak, dünya halklarýnda uyanan ve harekete geçen Filistin sempatisini pasifize etmeyi hedefliyor. 20 yýldýr yapmaya çalýþtýklarý bu deðil miydi? Baþaramadýlar. Tüm devrimci sosyalist hareket ve örgütler, Filistin’den uzakta sürgündeyken, meydan bu gericilere kalmýþtý. Þimdi, 2.Ýntifada, devrimci sosyalistleri kopmazcasýna bu topraklara baðladý. Siyonizmin hiç baþarý þansý yok. Büyük Ortadoðu Projesi ile birlikte Filistin sorununu “terörizm” sorunu haline getirmek, bir Arap gazetecinin sözleriyle, “ortaya inanýlmaz yýkýcý bir güç” çýkaracaktýr. Bu tür güçlerden Ortadoðu’da çok var. Ýþte Irak’ta direniþ savaþý, gerici Arap rejimlerinde, ezilen uluslarýn, gençliðin, kadýnlarýn önlenemeyen deðiþim istemleri. Bu yýkýcý güç en baþta Ortadoðu’nun gerici rejimlerini, bu rejimler üzerinde yükselen ABD hegemonyasýný ve kaçýnýlmaz olarak siyonizmi çoktan hak ettiði mezar çukuruna fýrlatacaktýr. Emperyalizm ve siyonizmin yarattýðý her dehþet tablosu, bu mutlu günü yakýnlaþtýrmaktan baþka bir iþe yaramýyor. Son sözlerimiz, bu topraklarda yaþayan emekçilerimize. Filistin Devrimi, otuz yýlý aþkýn bir süredir, yaþadýðýmýz topraklar için bir devrimci odak oldu. Filistin, bu ülke halklarýna çok þey verdi. Þimdi, bu ülkede, gericilerin, dinci burjuvalarýn Filistin sorununu sahiplenmelerine izin vermemek gerekiyor. Emekçiler, bu dinci burjuvalarý iyi tanýr. Filistin Devrimi’nin emekçilerin gözünde sempatisini kaybettirecek bu geliþmeyi önlemenin bir yolu, dinci burjuvalarla politik iliþkileri kesmektir. Irak Savaþý ve Filistin sorunu etrafýnda, kimi reformist ve oportünist çevreler tarafýndan ýsrarla sürdürülen bu ittifakýn, son tahlilde Büyük Ortadoðu Projesini baþlatanlarýn ekmeðine yað sürmek olduðu artýk görülmeli.

18

SARIGAZÝ’DE SEÇÝMLERÝ AKTÝF BOYKOT KAZANDI! 8 Mart, 12 Mart, 13 Mart, 16 Mart, 21 Mart… Ýþte böylesine yoðun bir ayý geride býraktýk. Emekçi kadýnlarýn özgürlük mücadelesini, þanlý Gazi Ayaklanmasý’ný, üç komünist iþçinin idam edilmelerini, Beyazýt’ta gerçekleþen öðrenci katliamýný ve Newroz’un isyan ateþini devrim ve iktidar yürüyüþüyle birleþtirdiðimiz Mart ayý, seçimler süreciyle sona erdi. Yaþanan bütün geliþmelerde olduðu gibi, seçimler sürecinde de devrim ve iktidar bilincini kitlelere taþýdýk. 28 Mart seçimleri, bizler için politikalarýmýzý emekçi kitlelere ulaþtýrabilmenin bir aracý oldu. Sürekli bahsedilen ve seçimlere katýlmanýn gerekçesi haline getirilen “seçim kürsüsünden yararlanma”yý, bizler de seçimleri aktif boykot ederek gerçekleþtirdik. Öncelikle iþe Aktif Boykot Komiteleri’ni oluþturarak baþladýk. Komite olarak, 28 Mart’a kadarki zaman sürecinde kendimize bir eylem takvimi çýkarttýk. Komite ilk olarak aktif boykot çalýþmasýný yürütecek olan arkadaþlarýmýzý, seçimler hakkýnda bilgilendirme amaçlý bir toplantý gerçekleþtirdi. Bu toplantýda; - Sistemin nasýl bir çýkýþsýzlýk içerisinde olduðu, - Sistemin seçimlere niçin ihtiyaç duyduðu, - Seçimlerin nasýl bir aldatmaca olduðu, - Ýnsanlarýn, özellikle iþçi ve emekçilerin nasýl sistemden kopuþ içerisinde olduðu, - Oportünizmin ve reformizmin bu seçim aldatmacasýna nasýl alet olduðu, - Aktif boykot politikasýnýn ne olduðu, - Emekçi sýnýflarýn sistemden kopuþunu hýzlandýrmak için aktif boykotun zorunluluk olduðu konularý deðerlendirildi. Toplantýnýn ardýndan ev sohbetleri ve bir ev toplantýsý gerçekleþtirdik. Bir belediye baþkan adayýnýn da katýldýðý toplantýda seçimlerin sýnýf egemenliðini gizlemeye yaradýðý, bir aldatmacadan ibaret olduðu, emekçi kesimlerin seçimlerde hiçbir çýkarýnýn olmadýðý, emekçilerin kendilerini kesin kurtuluþa götürecek olanýn devrim ve iktidar olduðu… vs. sohbet ortamýnda anlatýldý. Yirmiyi aþkýn kiþinin katýldýðý toplantý, baþkan adayýnýn kalkmasýndan sonra kendini kaynaþma ortamýna býraktý. Geç saatlere kadar sü-


zýn son gününde iyice aktif boykota yoðunlaþtýk. Erken saatlerden baþlayarak bildiri daðýtýmý ve kuþlamalar yaptýk. Demokrasi Caddesi’ni baþtan sona yürüyerek sesli ajitasyon yaparak herkesi aktif boykota çaðýrdýk. Dikkatle bizleri izleyen insanlara bildirilerimizi daðýttýk, kuþlamalar yaptýk. Bu esnada Demokrasi Caddesi’ni meydana baðlayan noktada bir inþaata Devrimci Ýþçi Komiteleri tarafýndan bir pankart asýldý. “Sandýða Gitme Çözüm Devrimde” yazýlý pankart geç saatlere kadar asýlý kaldý. Ve saatler 18.00’i gösteriyordu ki, seçim yasaðý devreye girmiþ oldu. Artýk bütün Sarýgazi, seçim gürültüsünden kurtularak sessizliðe büründü ve seçimleri beklemeye baþladý.

ren sýcak sohbetimizde emekçi arkadaþlara nihai kurtuluþun kendi kollarýmýzda olduðunu anlattýk. Aktif boykot çalýþmalarýmýz tabii ki sadece evlerle sýnýrlý kalmadý. Mücadele Birliði Platformu’nun çýkardýðý “Seçimleri Boykot Et Devrim Ýçin Savaþ”, “Sandýða Gitme Çözüm Devrimde” yazýlý yüzlerce pullamayý da Sarýgazi’nin en iþlek yerlerine yapýþtýrdýk. Bunun dýþýnda binlerce bildirimizi Sarýgazi halkýyla buluþturduk. Bildiri daðýtýmýný elden yaptýðýmýz için insanlarýn seçimler hakkýndaki düþüncelerini çok rahat gözlemleyebildik. Atölyelere gittiðimiz ilk anda iþçilerin düþünceleri gözlerinden okunabiliyordu: “Bunlar da oy için geldi”... Ama bu düþünceleri biraz konuþtuktan sonra yerini þaþkýnlýða býrakýyor ve birden aramýzda sýcak bir sohbet geliþiveriyordu. Sesli ajitasyonlarýmýz ve sohbetlerimiz esnasýnda “ben zaten oy kullanmayacaðým”, “bunlar, sadece seçimden önce bizim halimizi-hatýrýmýzý soruyor”, “çok doðru söylüyorlar, seçimlerin bize ne faydasý olacak ki?” sýk karþýlaþtýðýmýz tepkiler oldu. Bizleri en mutlu eden ise, baþta iþçiler olmak üzere kimsenin bu sistemden hiçbir beklentisinin olmamasý idi. Geliþtirdiðimiz yüzlerce sohbet esnasýnda, 3-5 kiþinin, “AKP gelse daha mý iyi olur?” tepkisinin dýþýnda hiçbir tepkiyle karþýlaþmadýk, aksine düþüncelerimizi desteklediklerini söylemeleri ve bildirilerimizi kapýþ kapýþ almalarý, emekçi halklarýn seçimler karþýsýnda ki doðal eðiliminin boykot olduðunun göstergesiydi. Pazar yerlerinde, iþyerlerinde, kahvelerde ve sokaklarda gerçekleþtirdiðimiz bildiri daðýtýmlarý ve sesli ajitasyonlarýn ardýndan seçimler sürecinin son gününe girdik. 27 Mart günü bütün partilerin seçim çalýþmalarýný gerçekleþtirdiði son gündü. Kimisi konser düzenledi, kimisi konuþmalar yaptý, yani son günde insanlarýn gözlerini boyamak amacýyla ellerinden gelen her þeyi yaptýlar. Bizler de çalýþmalarýmý-

Sessizliði Yýrtan Bir Ses: Sandýða Gitme Çözüm Devrimde! Bu sessizlik çok uzun sürmedi. Devrimci Ýþçi Komiteleri’nin düzenlendiði meþaleli sokak gösterisi, seçimleri sessizce bekleyen Sarýgazi’de sessizliði yýrtan ses oldu. Saat 20:00 civarýnda bir ara sokaktan, meþalelerin tutuþturulmasýyla baþlayan eylem, Demokrasi Caddesinde yürüyüþle devam etti. “Sandýða Gitme Çözüm Devrimde, DÝK” pankartýnýn açýldýðý yürüyüþ boyunca sýk sýk, “Sandýða Gitme Çözüm Devrimde”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Seçimler Aldatmacadýr”, “Ya Devrim Ya Ölüm” sloganlarý atýldý. Bu sessizlik ortamýnda Devrimci Ýþçi Komiteleri’nin bu çýkýþý adeta bir þok etkisi yarattý. Çevrede eylemi izleyen bir çok insanýn þaþkýn, bakýþlarý bunun göstergesiydi. Kuþlamalarýn sýk yapýldýðý eylem, meþaleleri düzgün bir þekilde caddenin ortasýna býrakarak kayýpsýz sona erdirildi. Seçim Günü… Aktif Boykot Çalýþmasý Devam Ediyor! Artýk bugün seçim günü. Bir çok insan seçimlere gidecek, oy kullanacak. Ama çalýþmalarýmýz yine de son bulmadý. Seçim gününe býraktýðýmýz seçimleri boykot pullarýmýzý seçimlerin yapýldýðý okullarýn çevrelerine sabahýn erken saatlerinde yapýþtýrdýk. Ve yine Devrimci Ýþçi Komiteleri tarafýndan “Sandýða Gitme Çözüm Devrimde, DÝK” yazýlý pankart Demokrasi Caddesi üzerinde bulunan tel örgülere asýldý. 4-5 saat asýlý kalan pankart jandarma tarafýndan indirildi. Seçimlerin son gününde jandarmanýn kamyon kamyon askerlerle, akreplerle yoðun önlem aldýðý görüldü. Seçimlerin ardýndan Türkiye genelinde %25 olan boykot oranýnýn Sarýgazi’de de %30 civarýnda olduðu görüldü. Zaten bu da emekçi halklarýmýzýn nasýl bir eðilim içerisinde olduðunu ve bizim de aktif boykot politikasý hakkýnda ne kadar haklý olduðumuzu gösterdi. Sarýgazi’den Leninistler

19


ANTEP’TE NEWROZ

Kürt halkýnýn ezilmiþliðe, sömürüye karþý baþkaldýrýsýna dönüþen Newroz ateþini, Antep’te yakmak için sabah erkenden kalktýk. Newroz kutlamalarý, saat 10.00’da Ýstasyon Meydaný’nda baþlayacaktý. Genç leninistler, bir bir toplanma yerine gelmeye baþladýlar. Her þey tamamlandýktan sonra, müzenin karþýsýndaki fuar kapýsýnýn önünde “Newroz Piroz Be Mücadele Birliði” yazýlý pankartýmýzý açarak kortejimizi “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birli-ði” sloganýyla oluþturduk. Alana doðru yürüyüþ sýrasýnda “Newroz Piroz Be”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak” sloganlarý ile arama noktasýna geldik. Burada pankartýmýzý içeriye almayacaklarýný söylemeleri üzerine, biz de pankartý kesinlikle vermeyeceðimizi ve eyleme pankartýmýzla katýlacaðýmýzý söyledik. Bir süre çatýþma ve

itiþmelerin yaþanmasý üzerine çatýþma çýkacaðýný anlayýnca izin verildi. Ve “Disa Disa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan” sloganýyla kortejimizi oluþturarak alana doðru yürüyüþe geçtik. Leninistlerin kararlý ve militan duruþu bir kez daha galip gelmiþti. Alanda Kürt halkýnýn yöresel kýyafetleriyle kadýnlar ve çocuklar baharý ve özgürlüðü simgeliyordu. Gençlik kabýna sýðmaz bir coþkuyla hareket halindeydi. Alana “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganýyla girdik. Bir çok insan daha ilk andan sloganý sahiplenerek katýldý. Daha sonra “Disa Disa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan” sloganýyla birlikte Kürt gençleri çevremizde toplanmaya baþladýlar. Bedenlerinden, yüksek bir insan kulesi oluþturarak pankartýmýzý yukarýya kaldýrýp dalgalandýrmaya baþladýlar. Çevredeki gençler “en hareketli yer burasý, burada kalalým” diyorlardý. Tertip komitesinin bir dakikalýk saygý duruþundan sonra konuþmalarý baþladý. Þiirler okundu ve Kürt halkýnýn yarattýðý deðerler ve ödediði bedellere deðinildi. Biz de “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek Zafere Kadar” sloganlarýyla alaný yankýlandýrmaya devam ettik. Ýstasyon Meydaný’ndaki binanýn önündeki birinci kattaki cama çýkarak pankartýmýzý bir saate yakýn orada dalgalandýrdýk. Daha sonra pankartýmýzýn çevresinde

Gazi Emekçileri Sandýða Ýlgi Göstermedi Yýllardýr halký sisteme baðlamak için seçim çalýþmalarý yapýlýr. Ýþte yine bir seçim süreci. Sokaklar, caddeler seçimlere girecek partilerin bayraklarý, pankartlarý, adaylarýn resimleri ile dolu. Her gün bir yerlerde adaylar, parti baþkanlarý bizi hangi yollardan dolandýracaklarýný anlatýp duruyorlar. Çevrelerinde parayla tuttuklarý adamlar da alkýþlarla bu sahtekarlara destek veriyorlar. Ortalama sol da bu duruma ortak oluyor. Ve hatta mahallelerde seçim çalýþmalarýna erken baþlayanlar da bizim ortalama soldu. Yýllardýr sömürülen, baský, zulüm, acý, kan, göz yaþý, açlýk gören halka devrim mücadelesini göstermek yerine muhtarlýk ya da belediye seçimlerini kazanmanýn derdine düþtüler. Bizler ise bunun tam tersini düþünüyoruz. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda devrim için koþullar uygundur. Emekçilerin öfkesini sandýða gömemeyiz. Mücadele Birliði Platformu olarak seçim sürecinde Gazi Mahallesi’nde bir dizi boykot çalýþmasý yaptýk. Üzerlerinde “Seçimleri Boykot Et Devrim Ýçin Savaþ”, “Sandýða Gitme Çözüm Devrimde”

20

oluþturulan, sürekli katýlýmlarla büyüyen bir grupla birlikte, ateþin yanýnda halay çektik. Kürt halkýyla birlikte sýk sýk “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganýný haykýrdýk. Gençlerle yaptýðýmýz sohbetlerde, Kürt halkýnýn ödediði bedelleri ve yarattýðý deðerleri sahiplenmeleri gerektiðini ancak gerçek kurtuluþun, ortak düþmana karþý ortak mücadele ile devrim ve sosyalizm için savaþmaktan geçtiðini, Newroz’un da bu perspektifle ele alýnmasý gerektiðini anlattýk. Eðer Newroz, egemen sistemle uzlaþmanýn veya seçimlerin propagandasýnýn yapýldýðý bir gün haline getirilirse, bir þekilde içinin boþaltýlacaðýný, bunun kazaným deðil, zarar getireceðini söyledik. Newroz, Ozan Çiçek ve Koma Kexoka Aþiti grubunun dinletisiyle devam ederken, biz de sloganlarýmýzý gür bir þekilde haykýrýyor ve sohbetlerimize devam ediyorduk Newroz ateþini daha da harlandýrýyorduk. Polisin bizim gruba ilgisi yoðunlaþmaya baþlamýþtý. Newroz alanýndan ayrýldýktan sonra da baskýlarý devam etti. Daha sonra Newroz’a, Mücadele Birliði pankartýyla katýlan bazý gruplar ve okurlarýmýzýn önleri polislerce kesilerek, kimlik kontrolleri ve tacizler yaþandýðýný öðrendik. Kürt halkýnýn canlýlýðý, dinamizmi, özgürlük mücadelesinin yarattýðý bilinç, hem karþý devrimin, hem de reformist politikalarýn yýkýlmasýný getirecektir. Antep’te Newroz’un verdiði önemli derslerden biri buydu: bir yanda özgürlüðe susamýþ ve yaþam koþullarý her geçen gün kötüye giden bir halk ve onu durdurmaya, engellemeye, kurtuluþunu geciktirmeye çalýþan deðiþik sýnýf ve katmanlarýn deðiþik politikalarý araç ve yöntemleri. Biz leninistler bu bilinç ve kararlýlýkla Kürt halkýyla birlikte ýsrarla devrime yürüyeceðiz. Antep Mücadele Birliði Platformu

yazýlý pullamalarýmýzý Gazi’nin dört bir yanýna yaptýk. Boykot etmemizle ilgili olarak emekçilerle sohbetler ettik. Pazarlara çýkýp bildirilerimizi daðýtýp, neden sandýða gitmemeleri gerektiðini konuþtuk. Kuþlamalarýmýz emekçilerin oldukça ilgisini çekiyordu. Konuþtuðumuz iþçilerin, emekçilerin çoðu da bizim gibi düþünüyor. Kendiliðinden oluþmuþ bir boykot eðilimi var zaten. “Bu devlet bizim deðil, niye oy verelim ki”, “hangisi gelse ayný, oy vermeyeceðim” diyor emekçilerin bir çoðu. Diðer çevrelerin aksine bizler, mitinglere gitmek çaðrýsý yapan pankartlar yerine emekçilere sandýða gitmemeleri için üzerinde “Seçim Deðil Devrim” yazýlý pankartlarýmýzý Gazi Köþe duraðýna ve cemevi duraðýna astýk. Yaptýðýmýz tüm faaliyetlerimizde olduðu gibi, bu çalýþmalarýmýzýn da iþçi sýnýfý ve devrim mücadelesi açýsýndan önemini biliyoruz. Sabah saat 06.30’dan 07.30’a kadar duraklarda araç bekleyen iþçilere bildirilerimizi daðýttýk. Ýþçiler bizi desteklediklerini ve çalýþmalarýmýzý yakýndan takip ettiklerini söylediler. Seçim sonuçlarýnda ise, Gazi Mahallesi’nde her 100 seçmenden 47’sinin sandýða gitmediði anlaþýlýyor. Bu yüksek oy vermeme oraný, emekçilerin sistemden kopuþunun en somut örneðidir. Ve bunda bizim emeklerimizin de mütevazi etkisinin olduðunu bilmek, bize gurur veriyor. Gazi’den Leninistler


ÇALIÞMA NOTLARI:

ESNEK ÇALIÞMA/ESNEK ÜRETÝM VI. BÖLÜM Esnek Üretim /Çalýþma ve Örgütlenme Sorunlarý:

K

apitalizmle birlikte, basit elbirliðiyle manifaktürlerde çalýþan zanaatkarlar, fabrikalarda proletarya ordusunu yaratmaya baþladýlar.Üretim bandýnýn baþýnda çalýþan her iþçi, ayný makinenin birer parçasý, ayný yaþam biçiminin ayný çýkarlarýn birer ortaklarý oldular. Kapitalist için daha fazla artý-deðer, iþçilere daha fazla çalýþma ve daha az ücreti dayatýyordu. Aðýr rekabet koþullarýnda kapitalist için bu “zor”, yaþamsal deðerdeydi. Ýþçi için ise insanca yaþayabileceði bir ücret ve sosyal geliþimi için ihtiyaç duyduðu fazla zaman, ölüm kalým mücadelesiydi. Bu uzlaþmaz çeliþki kapitalizmle birlikte doðdu ve bugün iç savaþlar, çatýþmalarla sürüyor. Ýþçi sýnýfýnýn iki yüz yýllýk savaþý, sayýsýz grevler, çatýþmalar, iktidar mücadeleleri ve örgütlenme modelleri, ona aðýr bedeller ödetti, ama karþýlýðýnda azýmsanmayacak bir birikim kazandýrdý. Burjuvazi de ayný þekilde saldýrýlar, katliamlar, savaþ, yok etme, yýldýrma vb. yöntemlerle kimi zaman geri adým atmak zorunda kaldý, kimi zaman saldýrýlarýný yoðunlaþtýrýp daha fazla taviz koparmaya çalýþtý. Sýnýflar mücadelesi, burjuvaziye de iþçi sýnýfýna da pek çok deneyim kazandýrdý. Ýþçi sýnýfý, iþ hukukunu kazanýrken burjuvazi de bu kazanýmlarý nasýl daðýtýp, lehine çevirebileceðini öðrendi. Kapitalizm varolduðu sürece de her iki sýnýf açýsýndan bu amansýz savaþýn dinmesi beklenemez. Burjuvazinin tüm bu deneyimlerinin sonucu, 70’li yýllarla birlikte esnek üretim/çalýþma, iþçi sýnýfýna dayatýldý. Týpký teknoloji gibi, esnek üretim modelleri de üretimin nitelik geliþiminin bir sonucu olsa da, kapitalizmin elinde birer saldýrý araçlarýna dönüþtüler. Burjuvazinin esnek üretim/çalýþma modelleriyle sýnýfsal çýkarlarý açýsýndan ulaþmayý tasarladýðý baþlýca hedefler þöyle sýralanabilir: -Ýþçilerin fiziki ve moral gücünü parçalamak, kitlesel biraralýktan doðan üstünlüklerine son vermek. -Ýþçilerin örgütlülüklerini daðýtmak, iþçiyi eve ya da küçük bir grubun içine hapsederek sýnýftan koparmak, öncülerin iþçilerle buluþmasýný zorlaþtýrmak. -Sýnýfýn içerisinde farklý çýkar katmanlarý oluþturarak (çekirdek iþçi, taþeron iþçi, sözleþmeli iþçi vb.) güçleri bölmek ve sýnýf içi çatýþmalar yaratarak hedefi þaþýrtmak. Burjuvazi tüm bu saldýrýlarý hayata geçirebilmek içinse aþaðýdaki araçlarý kullanýyor: -Ýþ içinde birbirini denetleyen iþçi gruplarý oluþturmak suretiyle çýkar çatýþmalarý yaratýyor. Örneðin performans ya da parça baþý ücretlendirme yoluyla iþçileri birbirine rakip hale getiriyor. Ýþçi, ancak diðer grubun üyelerinden fazla çalýþýrsa yaþaya-

bileceði bir ücret kazanabilir hale geliyor. Böylece en yakýndaki sýnýf yoldaþýný düþman olarak görmeye zorlanýyor. Kapitalist zor, bu ve benzeri pek çok yöntemle daha fabrikada/atölyede baþlýyor. -Sarý sendikalar, reformist ve oportünist hareketler yoluyla iþçilerin pasif, uzlaþmacý, sýnýrlarý belirlenmiþ, yasal kurumlar içinde yer almalarýný saðlayarak yakýn tehlikeden kurtulmaya çalýþýyor. -Ýþçilerin örgütlerine, önderlerine saldýrýyor; onlarý sýnýftan uzaklaþtýrmanýn her yolunu deniyor. Hapsetme, katletme, marjinalleþtirip uzaklaþtýrma… -Devletin kolluk güçlerine, sivil faþistlere yüksek maddi kaynaklar ve geniþ yetki alaný saðlýyor. Saldýrýlar ve katliamlarla her türlü hareket bastýrýlmaya çalýþýlýyor. -Eðitim ve basýn yoluyla çürümeyi, yozlaþmayý ve yabancýlaþmayý derinleþtirerek, iþçilerin kendi kültürlerini ve yüksek insani deðerlerini oluþturmalarýna engel oluyor. Tüm bu saldýrýlar karþýsýnda iþçi sýnýfý da, iki yüz yýl öncesine oranla daha birikimli, olduðunu eylemlerinin nitelik yükseliþiyle gösteriyor. Tüm bu saldýrýlar karþýsýnda iþçi ve emekçilerin sahip olduklarý birikim, tüm dünyada ve ülkelerimizde iktidar mücadelelerini daha da sertleþtirecektir. Son olarak, esnek çalýþma ve esnek üretim saldýrýlarýna karþý iþçilerin yapmalarý gerekenleri sýralayalým: -Ýþçiler tüm mücadelelerini iktidara yönlendirmeliler. Kapitalizmin her saldýrýsýna karþý varolan mevzileri savunma mantýðýyla hareket edenlerin ne kadar geriye düþtüklerine tanýk olduk. Kapitalist mülkiyet iliþkileri sürdüðü müddetçe hiçbir kazaným kalýcý olmayacaktýr. “Ýktidar dýþýnda her þey hiçbir þeydir”. Sýnýfýn enerjisini sistemi onarmak, sorunlarýný çözmeye çalýþmak ya da uzlaþma noktasý aramak için harcamak, daha büyük katliamlar için kapitalizme zaman kazandýrmaktan baþka bir þeye yaramaz. -Ýþçilerin, toplumun tüm kesimlerinin mücadelelerini birleþtirecek birikim ve öngörüleriyle onu iktidara taþýyacak proletaryanýn devrimci sýnýf partisini, iþçi sýnýfý partisini tanýmalarý ve etrafýnda birleþmeleri ancak zaferi olanaklý kýlar. Tarih, örgütsüzlüðü nedeniyle katliamlarla bastýrýlmýþ pek çok ayaklanma örneði ile doludur. -Kapitalizme karþý mücadele, iþçileri oyalamaya, dolayýsýyla sistemi kurtarmaya kilitlenmiþ tüm yasalcý, reformist, oportünist, sendikalist, ekonomist anlayýþlara karþý mücadeleyle birlikte yürür. Ýþçiler için reformizmin teþhir ve tecridi yaþamsaldýr.

21


-Ýþçiler önderlerine sahip çýkmadýkça kurtuluþ yüzü göremezler. Tüm devrimlerin ilk adýmý olan devrimci tutsaklarýn özgürleþtirilmesi, iþçilerin iktidara giden yollarýný açmalarý anlamýna gelir. -Ýþyerlerinde her türlü ayrýmcýlýða karþý mücadele verilmeli, toplumun tüm diðer sýnýf ve katmanlarýnýn sorunlarýna sahip çýkýlmalýdýr. -Ýþçilerin öz denetim, mücadele ve iktidar organlarý komiteler, her mahallede her iþyerinde zaman kaybetmeksizin örgütlenmelidir. Üretim ölçeðini küçültüp parçalara ayýrarak ve birbirlerinden uzaklaþtýrarak örgütlenmenin önüne geçmeye

çalýþan burjuvaziye karþý en etkili silahlarýmýz, yasalarla sýnýrlandýrýlmamýþ, yaratýcý eylemleri hemen harekete geçirebilen, proletaryanýn devrimci sýnýf partisi önderliðindeki komite ve konseylerimiz olacaktýr. Mücadele, ayaklanma ve iktidar organlarý komiteler, her koþulda ve her yerde örgütlenme esnekliðine sahiptirler. Komiteler, iþçi ve emekçilerin varolan örgütlenmelerini de devrimin hizmetine sokacaklardýr. Tüm dünyada ve ülkelerimizde emekçilerin daha yaratýcý, iþçi sýnýfýnýn kendi yasalarýndan baþka yasa tanýmayan, daha sert ve kitlesel eylemlerine tanýk olacaðýz. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler burjuvazinin korkularýný boþa çýkartmayacaktýr.

ÝKÝTELLÝ’DE AKTÝF BOYKOT ÇALIÞMASI

Çözüm Devrimde”, “Seçimleri Boykot Et, Devrim Ýçin Savaþ” pullamalarýmýzý yaptýk. Ve Parseller Caddesi’nin merkezi noktasý olan alana da önceden hazýrladýðýmýz “Sandýða Gitme Çözüm Devrimde Mücadele Birliði Platformu” yazýlý pankartýmýzý astýk. Polisin bizim üzerimize yoðunlaþmasý bizi geriletmek þöyle dursun, daha bir inatla çalýþmamýza neden oluyor. Boykot politikamýzý ulaþtýrabildiðimiz en geniþ emekçi kesime ulaþtýrmak için çalýþmalarýmýzý hýzlandýrýyoruz. Bölgemizde gövde gösterisi yapmak isteyen DSP konvoyuna saldýrarak, kovalýyoruz. MHP afiþi yapan gençlerin ellerindeki afiþleri alýp yaktýktan sonra gençlere MHP’nin ne olduðunu, emekçilerin çýkarlarýnýn nerede olduðunu anlatýyor, onlarla uzun sohbetler kuruyoruz. Gençler artýk bu faþistler için çalýþmýyor. Bu tavrýmýzla hem çevredeki emekçilerin takdirini kazanýyoruz; hem de gençleri. Bu olaydan sonra gençler hem kýlýk kýyafetlerini, görünümlerini deðiþtiriyor; hem de sýk sýk bizleri ziyaret ediyor, emek saflarýna katýlýyorlar. Sýra sermaye partilerinin bayrak ve afiþlerini indirmeye geliyor. Emekçilerin kanýyla beslenen bu asalak partilerin pankartlarýný, afiþlerini, bayraklarýný bir bir indiriyoruz. Tüm bu çalýþmalar sýrasýnda halkla sürekli iliþki halinde olmaya; onlara politikalarýmýzý anlatmaya özen gösteriyoruz. Seçim sonuçlarý açýklandýðýnda, iþçi ve emekçilerin eðilimini doðru olarak belirlediðimiz ortaya çýktý. Doðal kopuþ eðilimini yakalamýþ ve seçim faaliyetimizi bunun üzerine oturtmuþtuk. Sandýða gitmeme oraný, bu kararýmýzda ne kadar isabetli davrandýðýmýzý kanýtladý. Sandýktan umutlu olan yasal sosyal reformistlerimiz, kendilerinin hiç de ummadýðý bir hüsranla karþýlaþmýþlardý. 3 Kasým genel seçimlerinde DEHAP’ýn tek baþýna aldýðý oy oranýný bile alamamýþlardý. Kaldý ki, “yerel iktidarý” alacak ve bu yolla özgürlük, barýþ ve demokrasiyi saðlayacaklardý...! Maalesef.. iþçiler, emekçi sýnýflar ve yoksul Kürt halký bu yalanlara prim vermeyerek þunu da göstermiþ oldu. 70’li yýllarýn baþýna kadar egemen olan parlamenter mücadele yöntemi, 71 silahlý çýkýþýyla mahkum edilmiþti. Denizler, THKO bildirisiyle burjuvaziye ve onun faþist ordusuna meydan okuyarak, savaþ ilan ederek bizlere kurtuluþumuzun ancak ve ancak zora dayalý devrim yoluyla olacaðýný göstermiþlerdir. Parlamenter budalalýkla halklarý kandýrmaya çalýþanlar ne yaparlarsa yapsýn, nesnel koþullar 30 yýl öncesinden daha da olgunlaþmýþtýr. Emekçi sýnýflar ve yoksul Kürt halký, tek devrimci sýnýf olan proletaryanýn öncülüðünde birleþip, devrim için savaþtýðýnda özgürleþecektir.

Beþ yýlda bir yapýlan yerel seçimler, milletvekili seçimlerinde olduðu gibi, iþçilere ve yoksul emekçi sýnýflara yýllardýr söylenen yalanlar ve vaatlerle geride kaldý. Burjuva partiler, sosyal reformistler ve baðýmsýz aday çýkaranlar 28 Mart yaklaþtýkça hummalý bir çalýþmayla seçim propagandalarýna giriþtiler. Leninistler, 3 Kasým 2002’de olduðu gibi iþçileri, emekçileri ve Kürt halkýný kurtuluþlarý ve özgürlükleri için sandýða deðil, Demokratik Halk Devrimi ve Demokratik Halk Ýktidarý için savaþý yükseltmeye çaðýrýyor. Burjuva hükümet emeðin deðil, sermayenin çýkarýný savunur. Emeðin ve tüm ezilen sýnýflarýn çýkarlarýný yalnýzca Geçici Devrim Hükümeti savunur ve korur. Bu bilinçle, K.Çekmece ilçesine baðlý Ýkitelli’den leninistler olarak Aktif Boykot çalýþmalarýný yoðunlaþtýrdýk. Semt pazarlarýnda, iþçilerin yoðun olarak geçtiði köprü ve duraklarda “Seçimleri Boykot Edelim, Devrim Ýçin Savaþalým” baþlýklý bildirilerimizi yaklaþýk 3 bin iþçi ve emekçiye tek tek elden daðýttýk. Ve “Seçim Yalanlarýna Kanma, Çözüm Devrimde”, “Ya Devrim Ya Ölüm”, “Ölüm Orucu Sürüyor”, “Seçimleri Boykot Et, Devrim Ýçin Savaþ” kuþlamalarýmýzla sokaklarý, caddeleri donattýk. Bildiri verdiðimiz insanlarýn, kendilerinden oy istediðimizi sanarak, “Hiçbir partiye oy vermeyeceðim, hepsini denedik hep yalan söylüyorlar, siz de mi oy istiyorsunuz” demeleri dikkat çekiciydi. Ama oy falan istemediðimizi, seçimleri boykot etmek gerektiðini ve kurtuluþlarýnýn devrimde olduðunu söylediðimizde ilgiyle bildirilerimizi okumaya koyulmuþlardý. Ýþçilere ajitasyon ve propaganda yapýyor, Devrimci Ýþçi Komite ve Konseylerinde örgütlenmeye, iktidarý almaya çaðýrýyor ve bunun için savaþmalarý gerektiðini söylüyorduk. Polisin, onca propaganda yapanlara müdahale etmeyip Mücadele Birliði Platformu’nun çalýþmalarýna saldýrmalarý bir tesadüf olamazdý! Atatürk Mahallesi Muhtarlýðý önündeki parkta bildiri ve kuþlama çalýþmalarýný sürdürürken, sivil polisler Mücadele Birliði Platformu üyelerine saldýrdý. Polis beklemediði bir karþýlýk aldý. Bir yoldaþýmýz takviye ekiplerin gelmesiyle gözaltýna alýndý. Bu olaydan sonra daha bir azimle çalýþmalarýmýza devam ettik. Otobüs duraklarýna ve caddelerin iþlek yerlerine “Sandýða Gitme

22

YA DEVRÝM YA ÖLÜM! Aktif Boykot Komiteleri’nden Leninist Bir Ýþçi/ K.Çekmece


GÖZLERÝN ÇEVRÝLDÝÐÝ YERDESÝN Caným yoldaþým, 2004’ün 22 Nisanýna sayýlý günler kaldý. Sen beni cezaevinde býrakmýþtýn oysa ben bu satýrlarý sana dýþarýdan yazýyorum. Evet yoldaþým, tahliye oldum ve kavgamýzýn þehrinde üzerime düþen görevleri yapmaya çalýþýyorum. Seni anlatmamý istiyorlar… Hiç kolay deðil biliyor musun yoldaþým, hem de hiç kolay deðil… O kadar yoðun þeyler yaþadýk ki, tüm bunlar nasýl anlatýlýr bilmiyorum. Adýný gazetede okuduðunda yaþadýðýn þaþkýnlýðý, ardýndan yüzüne yansýyan gurur ve sevinci nasýl anlatýrým. Küçücük bedeninin görev ve sorumluluklarda önüne engel olarak çýkarýlmasýndan býkmýþ olan sen, böylesine zorlu bir görevde kolektifin, bedeninin fiziksel zayýflýðýna raðmen yüreðinin ve bilincinin gücüne inanan tavrý seni ne kadar da mutlu etmiþti. Havalandýrmada attýðýmýz voltayý hatýrlýyorsun deðil mi? Her adýmýnda, her sözünde bu mutluluk ve gurur hissediliyordu. Kolektifin doðru deðerlendirmeler ve seçimler yaptýðýna bir kez daha inandýðýný söylemiþtin. Haklýsýn yoldaþým… Yaptýðýn yürüyüþ ve zaferi kucaklayýþýn bunun ispatý oldu. Öylesine sýký baðlarla baðlanmýþtýn ki kavgaya hiçbir güç seni oradan uzaklaþtýramazdý. Ölümün üzerine hücre hücre yürürken, hücremize gelen herkeste nasýl bir etki býraktýðýný hatýrlýyorsun deðil mi? “Küçücük bedende taþýnan nasýl bir yürektir bu” diye düþünmeden edemiyorlardý. Hatta bir doktor “öpülesi eller bunlar” diyerek büyük bir saygýyla öpmüþtü küçücük ellerini. Günler ilerledikçe küçülen bedenine inat kocaman gözlerinde taþýdýðýn inancý, kararlýlýðý herkesin görmesini isterdim. Ben kendimi bu anlamda þanslý sayýyorum. Gördüm o kararlýlýðý… gördüm o inancý… gördüm o baðlýlýðý… Gerçektende yazdýðýn gibi, gazetelerde ve televizyon ekran-

larýnda gördüðümüz Afrikalý çocuklara benzemiþtin. Ama onlarýn gözlerinde açlýðýn çaresizliði okunurken, senin gözlerinde kararlýlýðýn, yenilmezliðin parýltýlarý vardý. Onlar kocaman gözleriyle, bir deri bir kemik kalýrken, sen kocaman gözlerinle bir beyin bir yürekten ibaret kalmýþtýn. Kim teslim alabilirdi ki o beyni ve yüreði… Elbette hiç kimse… Zorla müdahale iþkencesinde bulunmak için aldýklarýnda yanýmýzdan seni ben mahkemedeydim hatýrlýyorsun deðil mi? Biz yokken seni alýp götürürler diye sabah erkenden kalkýp ranzanda yanyana oturmuþ sohbet etmiþtik. “Sizsiz bir yaþamý asla kabul etmeyeceðim. Güveninize layýk olacaðým” demiþtin. Sýnamalardan geçmek önemlidir bilirsin, ama ben senin bu sözünde sonuna kadar duracaðýndan o anda da emindim. Mahkemeden büyük bir korkuyla döndük. Hücreye adýmýmýzý attýðýmýzda, kocaman bir boþluk karþýladý bizi… Her köþede seni aradýk ama sen yoktun. Saatlerce sana dair sohbet ettik, bize býrakýp gittiðin sözlerini dinledik, kaydettik belleklerimize, and içtik bu sözleri yaþatmaya, gelecek kuþaklara aktarmaya… “Býrak yüzün þiirle örtülsün,/ Sen yýldýzlara bak” diyerek belirlemiþtin hedefini… Ne mutlu ki sana bu hedefe ulaþtýn… Daha nice canlarýmýz bu hedef için yürümeye devam ediyor. Býraktýðýnýz bayraðý bugün hastane odasýnda Remzi canýmýz dalgalandýrýyor. Onunla atýyor yüreklerimiz… Onunla soluk alýp, onunla soluk veriyoruz. Caným yoldaþým, “gözlerin çevrildiði yerdesin” ve hep orada da olacaksýnýz… Bizler de gözlerimiz size odaklanmýþ yürümeye devam edeceðiz. Ta ki zafer “en þanlý elbisesiyle/ iþçi tulumuyla bu caným memlekette dolaþýncaya dek…” Seni anlatabilir mi bu kelimeler bilemiyorum. Seni anlatmaktan daha çok seninle sohbet etmek istedim. Özlemiþim biliyor musun seninle sohbet etmeyi. Seni seviyorum yoldaþým… Seviyoruz… Zafere Kadar… Daima… Senin Yoldaþýn

23



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.