Merhaba, 28-29 Haziran’da Ýstanbul’da yapýlmasý planlanan NATO Zirvesi yaklaþýrken, gündem de günden güne yoðunlaþýyor. 17. Sayýmýzýn gündemini NATO Zirvesi’ne ayýrdýk. NATO Zirvesi üzerine konuþurken, asýl üzerinde durulmasý gereken zirvenin nasýl engelleneceðidir. NATO’yu teþhir etmek elbette önemlidir, ama NATO’yu teþhir etmek için NATO Zirvesi’nin Ýstanbul’da yapýlmasýný beklemeye gerek var mýydý? Þimdi herkes bu zirvenin nasýl engelleneceðinden çok, hummalý bir þekilde NATO teþhirine yönelmiþtir. Bu sayýmýzýn gündeminde esas olarak NATO Zirvesi’nin nasýl engelleneceði üzerinde duruluyor. Baþyazýmýzda, kapitalizmin miadýný doldurmasýyla birlikte tüm dünyada toplumsal ve siyasal olaylarýn hýz kazanmasý üzerinde duruluyor. Dünya üzerinde devrimin nesnel koþullarýnýn giderek daha da olgunlaþtýðý vurgulanýyor. Açýktýr ki bunu göremeyenler bütün olaylarýn ayný tarihsel kesitte yoðunlaþmasýný tesadüflere baðlýyorlar. Sýçramalý geliþimi kabul etmeyenler evrimci düþünce yapýsýna takýlý kalýyorlar. Olaylarýn daha önceki dönemlerden farklý olarak hýzlý bir tempo ve yoðunlukta geliþimi, bundan sonra da devam edecektir. Yeni toplumun doðum sancýlarý þiddetli olacaktýr ama kapitalizmin yerini komünizme býrakmasý tarihsel bir zorunluluktur. Komünizm insanlýðýn geleceðidir. Ve kýsacýk bir gün içinde yaþanan yüzyýllýk geliþmeler bu geleceðin þimdi her zamankinden daha yakýn olduðunu gösteriyor. Bu sayýmýzda 1 Mayýs’a iliþkin görüþlerimize yer vermeye devam ediyoruz. Ortalama solun devrimden kaçýþýný göstermesi açýsýndan bunun önemli olduðunu düþünüyoruz. 15-16 Haziran büyük iþçi eylemiyle ilgili deðerlendirmeleri de sayfalarýmýz arasýnda bulacaksýnýz. 15-16 Haziran 1970 ayaklanmasýndan, bugüne iliþkin çýkarýlan sonuçlar oldukça önemli. Irak’ta direniþ günden güne büyüyerek geliþirken, herkesin gözlerden saklamaya çalýþtýðý komünistlerin bu direniþ içerisindeki yeri üzerine deðerlendirmemizi ilgiyle okuyacaðýnýzý düþünüyoruz. Filistin Devrimi’ne yönelik artan Ýsrail saldýrýlarý, Filistin halkýnýn zaferi kazanmak için zorlu bir dönemden geçeceðini gösteriyor; ama bugüne kadar varýyla yoðuyla direnen ve savaþan Filistin halký er ya da geç zaferi kazanacaktýr. Dünya ve üzerinde yaþadýðýmýz topraklar büyük devrimci sýçramalarýn öngününde; doðal olarak biz sosyalist yayýnlarýn sorumluluklarý da her geçen gün daha da artýyor. Siz okuyucularýmýzýn desteðiyle tüm zorluklarýn üstesinden geleceðimize olan sonsuz inançla… Yeni sayýmýzda buluþmak dileðiyle… Yeni Evrede MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Dergisi / Onbeþ Günlük Sosyalist Dergi / Yýl: 1 Sayý: 17 / 2-16 Haziran 2004 / Sahibi : Yeni Dönem Yayýncýlýk Basýn Daðýtým Eðitim Hizmetleri Tanýtým Org. Tic. Ltd. Þti. Adýna : Özgen Ýþ / Adres : Sofular Mah. Sofular Cad. No: 52/3 Fatih-ÝSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 531 44 83 / Sor. Yazý Ýþl. Müdürü: Özgen Ýþ / Genel Daðýtým: DOÐAN PAZ. / Baský Yeri: Özdemir Matbaacýlýk / ÝZMÝR Temsilciliði: 853. Sokak No: 27 Bilen Ýþhaný Kat 6/606 Konak 0 232 445 79 52 / ESKÝÞEHÝR Temsilciliði: Ýstiklal Mahallesi Dilekli Sokak No:4/17 Kat:2 / Avrupa Temsilciliði: Selahattin KARATAÞ / Post Lager 3000 Bern 1 Ann ÝSVÝÇRE / Tel: 0041 319 917 795 / Almanya Temsilciliði: Ahmet AKYÜZ/ Robert Mayer Str. 3 72760 Reutlingen ALMANYA / E-mail Adresi: mucadelebirligi@hotmail.com / Web Adresi: mbirligi.com
tarihi boyunca, bir yüzyýlda görülebilecek olaylar, bugün, günlere sýðýyor. Olaylar ve olaylarýn sýklýðý durulmayacak, artarak devam edecektir. Bunlar uzun bir aradan sonra gelen yeni topluma geçiþ sancýlarýdýr, yeninin doðum sancýlarýdýr. Doðum yaklaþtýkça, sancýlar daha sýk, temposu daha yoðun olur. Yeni bir topluma geçiþ gerçekleþene dek, olaylar durulmayacak. Çeliþkilerin bu denli üst-üste bindiði koþullarda, bir kývýlcým tüm bozkýrý tutuþturabilir. Burjuva toplumunda çeliþkiler son derece keskinleþmiþtir. Artýdeðer sömürüsü arttý; emekçi sýnýfýn yoksulluðu derinleþti. Ýþsizlik devasa boyutlarda; nüfusun büyük bir kesimi yaþamdan dýþtalandý. Bu gidiþin deðiþme umudu olmadýðý gibi, emekçi sýnýflarýn içinde bulunduðu yaþam koþullarýndaki yýkým iyice derinleþiyor. Sendikalar ve BM, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün sefaletini, rakamlarla gözler önüne seriyor. Eski toplumsal sistem emekçilere bunlarý verirken, yeni sistemin doðum vuruþlarý da artýyor. Kapitalizm altýnda olgunlaþabileceði en üst noktaya kadar çýkan bir üst toplumun maddi ön koþullarý, her yönden eski toplumu zorluyor. Koþullarý olgunlaþmýþ komünist toplum bize daha da yakýnlaþýrken, burjuva toplumun her alanýný etkisi altýna alýyor. Sýnýf savaþýmý alaný, bu geliþmeden en çok etkilenendir. Komünist toplumun üstümüze doðru gelmesi, burjuva toplum üzerinde devrimcileþtirici etki yapýyor. Bu devrimcileþtirici etki kavranamadýðý için, iþçi sýnýfýnýn, burjuva topluma yönelttiði eleþtiri ve eylemler de anlaþýlamýyor. Tüm saldýrýlarýn temelinde, çok açýk bir þekilde koþullarý olgunlaþmýþ yeni topluma geçiþ düþüncesi var. Uluslararasý devrimci iþçi sýnýfý hareketi, mücadeledeki tutkusunu, coþkusunu, esinlemesini gelecekten, kesinlikle gelecekten alýyor. Yüzelli yýldýr, milyonlarý, hatta milyarlarý harekete geçiren, yalnýzca içinde bulunduklarý baský ve sömürü ortamý mýdýr? Yalnýzca böyle olduðu söylenemez. Yirminci yüzyýl boyunca, neden tarihin en etkileyici, sürükleyici gücü komünist hareket oldu? Komünist hareketin bu etkisi ve gücü gelecekten, gelmekte olan toplumdan ileri geliyor. Yirminci yüzyýl içinde gelecek topluma geçiþ yapýldýðýnda ise milyonlar ve milyarlar yeni bir yaþam kurmak için coþkuyla harekete geçti. Komünizme geçiþ zorunluluðu bugün tüm kapitalist dünyayý derinden sarsýyor. Kitlelerin düþüncelerinde, burjuva toplumu karþýsýndaki davranýþýnda, daha önce on yýllarca görülmeyen deðiþiklikler oluyor. Olaylarda yalnýzca artýþ deðil, ani deðiþim oluyor. Olaylar devrimci bir seyir izliyor; devrim tüm uluslarý etkisi altýna alýyor. Emekçilerin mücadelesinde kýsa sürede büyük ilerleme gerçekleþiyor. ABD’de otuz yýlda görülmeyen deðiþim Seattle’de iki günde oldu. Þubat 2003’te yüzyýlýn en kitlesel uluslararasý kitle eylemi ABD emperyalizminin Irak iþgaline karþý gerçekleþti. Burjuvazinin etkisinde olanlar, ani olaylarý, kýsa süreli deðiþimleri ve toplumsal patlamalarý, tüm yeryüzü eylem alaný olduðu halde hiçbir zaman anlayamazlar. Proletaryanýn yürekli devrimci çýkýþlara gereksinimi var. Oysa ki reformistler, oportünistler dünyanýn her yerinde, emekçi sýnýfýn elini kolunu baðlýyor; onu felç ediyor. ya sol lafazanlýk yapýyor, ya da iþçi hareketini kýsmi, ikincil hedeflerle boðuyor. Bu nedenle, yalnýzca nesnel geliþmelerin gerisinde kalmýyor; ileriye çýkan emekçilerin gerisinde kalýyor. Buna karþýlýk Leninist Parti, teoride yürekli öngörü, eylemde yürekli çýkýþýn temsilcisi olarak davranacaktýr. Sýnýflar savaþýmýnda belirleyici olan yürekli devrimci çýkýþtýr. C.DAÐLI
Bir Güne Sýðan Yüzyýl Dünya tarihi bugün nasýl bir süreçten geçiyor? Bizdeki ve dünyadaki ortalama sol hareket, buna, en ileri nokta olarak “emekçi sýnýflarda bir canlanma var” diyerek yanýt veriyor. Bunu söyleyerek, günlük gazetelerin köþe yazýlarýyla ayný temelden hareket etmiþ oluyor: Tarihi ve olaylarý olabilecek en yüzeysel biçimde deðerlendirmek. Olaylarýn gidiþini etkileyen maddi koþullar ve politik durum göz ardý ediliyor. Güncel olaylarýn temeldeki nedeni incelenmiyor. Biraz irdelemeci ve eleþtirel yaklaþýlsa, bütün bunlarýn temelinde, kapitalizmin miadýný doldurmasýnýn yattýðý anlaþýlacaktýr. Bu temelden etkilenen uluslararasý politik durum, devrim için uygun koþular yarattý. Ne var ki, ortalama dünya solu, dünya tarihini dar kafalý küçük burjuvalar gibi ele alýyor. “Dünya tarihini metreyle ve ‘gazetelerdeki ilginç son haberlerle’ ölçen Alman küçük-burjuva, böylesine büyük geliþmelerle bazen yirmi yýlýn, bir günden yalnýzca biraz uzun olduðunu görmez -kimi zaman bir gün yirmi yýlý kapsasa da.” (Marx) Dünya tarihinin küçük-burjuva kavrayýþý dünyadaki ortalama solda egemen. Her ülkedeki ortalama solda, politik süreci ve olaylarý ele alýþta büyük bir benzeþme var. Bir araya gelmeseler de ayný þeyi düþünüyor. Oysa ki, 19. yüzyýldan daha ileri olarak, yirmi yýlý deðil, yüzyýlý kapsayan günler yaþýyoruz. Dünyayý sarsan milyonlarýn eylemlerine tanýk oluyoruz. Çok sayýda eylem çok kýsa sürede gerçekleþiyor. Her bakýmdan yoðun devrimci bir döneme girdik. Tarih ne düz bir çizgi izler, ne geliþme ayný tempoyla olur. Tarihsel evrim kendi içinde sýçramalarý da barýndýran bir yol izler. Evrimi kabul edenler, geliþmenin belli bir noktada sýçrama yapacaðýný kavrayamýyorlar. Kapitalizmin ekonomik evrimi izlendiðinde, bu evrimin bugün hangi noktaya gelmiþ olduðu da anlaþýlýr. Kapitalizmin ilkel sermaye dönemi, serpilip_ geliþme dönemi ile bugünkü çöküþ dönemi farklýdýr -yükseliþten çöküþe. Çöküþ döneminde, çöküþ dinamikleri egemen olur. Eski toplumsal sistem karþýtýna dönüþür. Kapitalizmden komünizme geçiþ çaðý baþlar. Kapitalist üretim biçiminin, komünist üretim biçimine dönüþümü diyalektik bir harekettir. Bu dönüþümü hepimiz kabul ediyoruz -ancak bazýlarý pasif bir evrimcilikle kabul eder. Yalnýzca diyalektik bir hareketle deðil, ayný zaman da tarihsel bir hareketle karþý karþýyayýz -bir alt biçimden, bir üst biçime geçiþ tarihsel hareketindeyiz. Olaylarýn yoðunluðu ve temposu kapitalizmin eski zamanlarýndan farklý. Baþlangýçta kapitalist geliþme ve kýsaca sýnýf çatýþmasý olarak ifade edilebilecek politik, toplumsal olaylar daha seyrekti. Günümüzde ise çok yoðun ve sýk. O tarihlerde ülkelerde ve dünyada gerçekleþen iþçi eylemleri daha seyrekti ve akýlda tutuluyordu. Günümüzde ise öylesine sýk eylemler gerçekleþiyor ki, hepsini akýlda tutmak mümkün deðil. Yalnýzca bir yýlda yapýlan eylem için bile geniþ bir liste yapmak gerekiyor. Þöyle düþünen çoktur: bu kadar kýsa sürede neden bu kadar çok olay oluyor? Eskiden yani kapitalizmin
3
“Halklarýn Kardeþliði” Deðil, PROLETARYA ENTERNASYONALÝZMÝ alnýzca sloganlarýn içeriðinde deðil, genel olarak teoride sosyalist hareket geriye gidiyor. Her biri, materyalist açýdan, nesnel olarak ciddi araþtýrma gerektiren teorinin konularýný, en kolay yoldan ele alýyor. Dolayýsýyla, en yüzeysel sonuçlara ulaþýlýyor. Teorik belirlemeler çoðu kez burjuva içeriði aþamýyor. Bilimsel sosyalizme kaba yaklaþým öteden beri var; bu defa olan ise, sosyalizmin ilkelerinden açýk bir uzaklaþma. Bu denli geriye gidiþ, özellikle son yirmi yýlda, bir toplumsal sistem olarak sosyalist sistemde yaþanan ciddi çözülmelerle birlikte hýzlandý. Ancak asýl belirleyici olan, Türkiye sosyalist hareketinin içsel çözülmesi oldu. Türkiye sosyalist hareketinin küçük-burjuva karakteri belirleyici oldu geriye düþüþte. Türkiye’ye has özellikleri dýþýnda, marksizmin küçükburjuva kavranýþý evrenseldir. Küçük-burjuva hareketin sosyalizmden etkilenmesi dört ana nedene dayanýyordu: Birincisi, sosyalizmin bilimsel temelleri, doðruluðu, ikna ediciliði; ikincisi, sosyalist sistemin dünya çapýndaki artan gücü; üçüncüsü, kapitalizmin miadýný doldurmasý; dördüncüsü, küçükburjuvazinin git gide proletaryaya yaklaþarak devrimcileþmesi. Bu etkenlerden sosyalist sistemin çözülmeye baþlamasý ve bunun da etkisiyle, dünya iþçi hareketinde ciddi kriz baþ gösterince, küçük-burjuva sosyalizmi, bundan olumsuz etkilendi. Uðradýðý büyük hayal kýrýklýðýyla, geride kalmýþ ne kadar burjuva slogan, tez, teori varsa ona sarýldý. Sonunda ilkesizliðe düþüp, oradan oraya savruldu. Teori adýna ortaya konulanlar, tutarsýz þeyler. Her defasýnda birbiriyle çeliþen görüþler ileri sürülüyor. Ýlkesizlikleri, tutarsýzlýklarý kendine sorun bile ettiði yok. Tam anlamýyla teorinin sefaletini yaþýyor. Politikada ise kendisine yön veren anlayýþ, pragmatizmdir. Orta yerde politikada iç tutarlýlýk, iç birlik diye bir
Y
þey kalmamýþ. Rüzgar hangi yönden eserse o yöne dönüyorlar. Ve biz bunlarý küçük-burjuva yazýn ve çalýþmalarda her gün görüyoruz. Burjuva liberalizmine dönüþ, kendini en açýk, sloganlarda gösteriyor. Ýþte, Türkiye ve Kürdistan solu tarafýndan atýlan “Halklarýn Kardeþliði” sloganý. Bu slogan, bilinen burjuva liberal anlayýþýn ürünü. Ama burjuva olan her þey, daha sonralarý küçük-burjuvazi tarafýndan sahiplenildi, sürdürüldü. “Halklarýn Kardeþliði”, serbest ticaretten yana ticaret burjuvazisinin sloganý olarak doðdu. Uluslararasý ticareti engelleyen eski sistemin engellerinden kurtulmak için kullanýlmýþtýr. Eðer halklarýn sýnýrlarý aþan “uluslararasý kardeþliði” saðlanýrsa, o da bundan yararlanýp, tatlý ticaret yapacaktýr. Marx, Lasalcýlarýn bu sloganý, Alman Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi’nin programýna almasýný sert biçimde eleþtirir ve “halklarýn uluslararasý kardeþliði”nin burjuva bir kuruluþ olan “Özgürlük ve Barýþ Ligasý”ndan alýndýðýný söyler. Türk ve Kürt solunun, proletarya enternasyonalizmi diye, emekçi kitlelere kabul ettirmeye çalýþtýklarý “Halklarýn Kardeþliði” sloganý, gördüðümüz gibi, burjuva içeriðe sahiptir. Bizi ilgilendiren taraf, burjuva bir anlayýþýn, sosyalist bir anlayýþmýþ gibi gösterilmesidir. Bunu, hem de proletarya enternasyonalizmini savunduðunu söyleyen sosyalistler yapýyor. Eðer biraz düþünselerdi, gerçeði görürlerdi. Ama akýntýya kapýlma politikasý her konuda olduðu gibi burada da kendini belli ediyor. Marx’ýn, Alman proletaryasýnýn enternasyonal görevlerini belirlemek yerine, programýna burjuva “Halklarýn Uluslararasý Kardeþliði” ibaresini koyan Lasalcýlarý ve onlara boyun eðen sosyalistleri sert biçimde eleþtirdiðini biliyoruz. Ve O, bu slogan için “emekçi sýnýflarýn egemen sýnýflara ve onlarýn hükümetlerine karþý ortak savaþýmda, uluslararasý kardeþliðin yerine geçirilmek istenen bir ifade” der. Engels de “iþçi hareketinin enternasyonalizm
Yalnýzca sloganlarýn içeriðinde deðil, genel olarak teoride sosyalist hareket geriye gidiyor. Her biri, materyalist açýdan, nesnel olarak ciddi araþtýrma gerektiren teorinin konularýný, en kolay yoldan ele alýyor. Dolayýsýyla, en yüzeysel sonuçlara ulaþýlýyor. Teorik belirlemeler çoðu kez burjuva içeriði aþamýyor. Bilimsel sosyalizme kaba yaklaþým öteden beri var; bu defa olan ise, sosyalizmin ilkelerinden açýk bir uzaklaþma.
4
ilkesi, pratikte bugün için tamamen terkedilmiþtir” diyerek gelinen yeri iþaret ediyor. Buradan da açýkça anlaþýlýyor ki, “Halklarýn Kardeþliði” sloganý, proletarya enternasyonalizmi adýna savunulamaz. Marx, proletarya enternasyonalizminden “emekçi sýnýflarýn egemen sýnýflara ve onlarýn hükümetlerine karþý ortak savaþýmda uluslararasý kardeþliði”ni anlarken, bizim sosyalistlerimiz ise kime karþý olduðu belli olmayan “Halklarýn Kardeþliði”ni anlýyorlar. Arada böylesi bir farklýlýk var! Marx’ýn enternasyonalizm anlayýþý, Lenin’de de tüm yetkinliðiyle kendini gösterir. Lenin, emperyalistlerin çýkarý için, halklarýn birbirine boðazlatýlmak istendiði, I.Emperyalist Paylaþým Savaþý’nda, her ülke proletaryasýný silahlarý kendi burjuvalarýna çevirmeye çaðýrýr. Bunaa uygun olarak, siperlerde birbirleriyle karþý karþýya gelen asker üniformasý giymiþ iþçilere “kardeþleþme” çaðrýsý yapar. Görüldüðü gibi Marx’ýn, emekçilerin “kardeþleþme” anlayýþý ile Lenin’in asker üniformasý giymiþ siperlerdeki askerler için ortaya koyduðu “kardeþleþme” anlayýþý ayný: Egemen sýnýflara ve onlarýn hükümetlerine karþý ortak savaþým. Ve ortak savaþýmda emekçilerin uluslararasý kardeþliði. Bu enternasyonal anlayýþý I. Emperyalist Dünya Savaþý’nda sosyalist kadýnlar, “enternasyonalleþme, kardeþleþme” biçiminde ifade ederler. Ayný anlayýþ leninistler tarafýndan, proletarya enternasyonalizmi temelinde,“Halklarýn Mücadele Birli-
ði” olarak ifade ediliyor. “Halklarýn Kardeþliði” ilk olarak Kürt ulusal hareketi tarafýndan geliþtirildi. Ýki nedeni vardý: Ýlki, uzun yýllar süren iç savaþta, Türk egemen güçleri, Türk halký ve Türkiye halklarý arasýnda Kürt halkýna karþý düþmanlýk yaydýlar. Kürt ulusal hareketi bu düþmanlýðý kýrmak ve halklarý yeniden, gönüllü olarak kaynaþtýrmak için bu sloganý ileri sürdü; ikinci olarak, yalnýzca Türk halkýyla deðil, ayný zamanda Türk egemen güçleriyle de “barýþ” yapmak için. Yani iç savaþa son verip, bir “barýþ” imzalamak ve barýþ içinde yaþamak için. Oysa, doðru olan, Türk halkýnýn, Kürt halkýnýn ve tüm Türkiye halklarýnýn, kendilerini ezen ve baský altýnda tutan, özgürlüklerini engelleyen ayný ve ortak düþmana, egemen güçlere karþý kardeþçe birliði, yani mücadele birliðidir. Bu ayný ve ortak düþmana karþý “kardeþleþme”dir. Mesele emekçi sýnýflarýn ortak hedefler temelinde, ortak savaþýmýdýr. “Halklarýn Kardeþliði” ise, ne ortak hedefi belirtiyor, ne de ortak savaþýmý. Türkiye küçükburjuva sosyalizmi ise, bu sloganý aldý, uluslararasý alana uyguladý. Böylece proletarya enternasyonalizmi ilkesinden de uzaklaþmýþ oldu. Oysa ki bugün, emekçi sýnýflarýn, uluslararasý burjuvaziye karþý ortak savaþýmýna ve enternasyonal birliðine daha çok gereksinme var. C.DAÐLI
NATO’ YU DAÐITALIM Halklarýn katili, emperyalistlerin cinayet þebekesi NATO’nun 28-29 Haziran’da Ýstanbul’da yapacaðý zirve toplantýsý yaklaþýyor. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklar dahil, dünyanýn bir çok yerinde emekçilerin hazýrlýklarý yoðunlaþarak sürüyor. Eskiþehir’de de, bir çok ilde olduðu gibi çalýþmalar yoðunlaþtý. Kurulan NATO karþýtý birlikler, ilk olarak yaptýðý toplantýlarla amaçlarýný belirledi. NATO’yu daha geniþ iþçi, emekçi ve öðrenci çerçevesine anlatabilmek, bu konuda neler yapýlmasý gerektiði yoðun bir iþ takvimine baðlandý. Üniversitelerde yapýlacak eylemlerin hazýrlýðý olarak sesli ajitasyon eþliðinde bildiri daðýtýmlarý, otobüslerde ve kantinlerde konuþmalar yapýldý. Yapýlacak eylemlere “NATO Karþýtý Gençlik Platformu” tarafýndan herkes çaðrýldý. 27 Mayýs günü Osmangazi Üniversitesi ve 28 Mayýs günü Anadolu Üniversitesi içerisinde düzenlenen eylemlere 200 ile 300 arasýnda kiþi katýldý. “NATO’yu Daðýtalým” pankartý arkasýnda yürüyen gençlik, sendika üyesi emekçilerle üye kiþilerle birleþti. Okunan basýn açýklamalarýnýn ardýndan, kurulan özgür kürsüde isteyenler düþüncelerini söylerken, daha sonrasýnda yapýlan müzik dinletisinin ardýndan eylemler sona erdi. Bundan sonra “Eskiþehir NATO Karþýtý Platform”, 28-29 Haziran’a kadar yapacaðý eylem ve etkinliklerle daha çok insanýn sesini Ýstanbul’a taþýyacaðýný, bunun için çalýþmalarýný yoðunlaþtýrarak sürdüreceðini bildirdi. Eskiþehir DÖB olarak bizler, ortak çalýþmalarda aktif bir þekilde yer alýrken, baðýmsýz çalýþmalarýmýzý da yoðunlaþtýrýyoruz. Ýnsanlara NATO’nun ne olduðunu ve ezilenlerin buna karþý nasýl ve ne þekilde mücadele etmeleri gerektiðini anlattýkça devrimci mücadeleyi o kadar geliþtirebiliriz. Bu konuda da ezilenlerin kendi haklarýný korumada daha karalý örgütlenmeler içerisinde yer alacaðýný söyleyebiliriz. Yeter ki, eylemler sonuç alýcý bir þekilde iktidar mücadelesini yükseltici nitelikte, bu yönde bilinç taþýyýcý olsun. O zaman iþçiler ve emekçiler sistemin cinayet þebekelerine karþý kendi milislerini oluþturabilir. ESKÝÞEHÝR DÖB
5
BELKEMÝÐÝ OLMAYANLARIN “KIBLESÝ” DE OLMAZ
1
Mayýs üzerine deðerlendirmelerimize bu sayýmýzda da devam ediyoruz. 1 Mayýs önemli bir turnusol iþlevi görüyor; bir politik tavrýn kimin ne olduðunu olduðu gibi yansýtmasý, sýklýkla rastlanýlan bir durum deðildir. Elbette olaylarýn geliþimi karþýsýnda her politik yapýnýn tavrý, onun ideolojisi vb. hakkýnda bir fikir sahibi olmamýzý saðlar, ama 1 Mayýs konusunda ortalama solun içine düþtüðü durum, bunun çok ötesinde bir anlam içeriyor. Þimdi herkesin þöyle bir durup, her sene Taksim’i dillendirip, Taksim’e çýkmama becerisi(!) gösteren bu yanar dönerleri yerli yerine oturtmasý gerekiyor. Abide-i Hürriyet’ e gidip de Piyale Paþa Bulvarý’nda “1Mayýs Kýzýldýr Kýzýl Kalacak” diye slogan atanlardan tutun da, Saraçhane’de “Devrimci 1 Mayýs” kutlandýðýný zannedip, kortejlerin en önünde yer alan “1 Mayýs resmi tatil ilan edilsin” pankartýnýn arkasýnda yürüyenlere kadar tüm ortalama sol, bu seneki 1 Mayýs’ta her yýl olanlardan farklý olarak, kelimenin tam anlamýyla “kýblesiz” kalmýþtý. Sonuçta Abide-i Hürriyet’ e gidenlerin de Saraçhane’ ye gitmeyi kazaným sayanlarýn da baþlarýnda, onlara “nafile namaz” kýldýran birileri vardý: burjuva sarý sendikacýlar. Saraçhane’ye gitmeyi Abide-i Hürriyet çukurundan kurtulmak olarak deðerlendirenler, kitle daha henüz Yenikapý’ya gelmemiþken mitingin neden daðýldýðýný söylemek zorundadýrlar. Sosyalist dergileri temsilen sendikacýlarla iliþkileri yürütmek üzere seçilen arkadaþ o esnada ne yapýyordu acaba? Burjuva sarý sendikacýlar alelacele mitingi bitirirken, “sendikaya basýnç yapmak” için seçilen arkadaþ, kitleyi oradan -her ne kadar ters istikamette de olsa!Taksim’e yürümek için ne yapabilmiþti? 1 Mayýs’a iliþkin dergiler çevresi olarak yaptýðýmýz toplantýlarda aðýzlara sakýz olan “basýnç”ýn oldu olancasý bu muydu yoksa? DÝSK ve KESK’i ileri çekmek denilen þey bu muydu? Siz bu þekilde mi, bu sene olmadý ama seneye inþallah Taksim! diyorsunuz. Coþkudan, kararlýlýktan vb.den dem vuranlarýn önce bu sorulara cevap vermesi gerekir; yoksa ortalýkta üstünü baþýný yýrtarak, göðsünü yumruklayarak “radikal”lik taslamanýn bir anlamý yoktur. Sýnýflar savaþýmýnda cesaretin ölçütü söylediklerini yapmaktýr, hamasi nutuklar atmak deðil. Örneðin sosyalist dergiler olarak yaptýðýmýz toplantýlarda, Taksim’in neden 1Mayýs Alaný olduðuna dair ortalama solun tamamý mangalda kül býrakmýyorduki hala da býrakmýyorlar. Taksim Meydaný üzerine yapýlan güzellemeleri
6
düþününce insan sormadan edemiyor: iyi de siz niye Taksim’e sýrtýnýzý çevirip Yenikapý’ya yürüdünüz? Ya da Taksim’den bir cüzzamlýdan kaçar gibi kaçarak, soluðu ipliði pazara çýkmýþ Türk-Ýþ’in yanýnda aldýnýz. Politik tercihinizi neden Taksim Meydaný için söylediðiniz büyük sözlere göre deðil de küçük hesaplara göre yaptýnýz? Madem “1 Mayýs’ý Ýstanbul’da Taksim’de kutlamak parababalarýný kalbinden vurmaktýr.” diyordunuz, parababalarýna acýmanýza neden olan þey neydi?! “Platformlarda sonuna kadar sarsýlmaz biçimde Taksim’i savunmak” dediðiniz þey bu mu oluyor? Ýnsanýn bu kuyruklu yalanlar karþýsýnda “alevlerin efendisi kuyruðun yanýyor” diyesi geliyor. “Sarsýlmazlýk”, devletin “Taksim olmaz” dediði aþamaya kadardý herhalde; çünkü “bu aþamada Beyazýt ya da Saraçhane’yi gündeme getirebiliriz.” demeyen bir siyasi yapý hatýrlamýyoruz biz. Herkes biliyor ki Leninistler dýþýnda hiç kimse baþýndan beri Taksim konusunda kararlý ve ýsrarcý olmadý. Leninistleri görmezden gelmeye çalýþmak hiç kimsenin haddine deðildir; gerçeklerin inatçý olduðunu biliyor olmalýsýnýz. O inatçý gerçekler hiç kimsenin, hele hele kerameti kendinden menkul þiþingenlerin yakasýný býrakmayacaktýr. Saraçhane’de toplanan “birleþik yanýlgý” o kadar afra tafranýn sonunda piþkin piþkin þunu söyleyebiliyor: “Henüz Taksim’de kutlanmamýþ olsa da…” Ýyi ama neden? Neden siz taraftarlarýnýzý, “Bu sene Taksim’deyiz” diye kandýrýp sonra Saraçhane ile avutuyorsunuz. Kendinizi cümle aralarýnda nasýl da ele veriyorsunuz. “Bu yýl Taksim talebimizi gerçekleþtiremesek bile…” Ýþte asýl olan bu; sizin için Taksim baþýndan beri sadece ve sadece talep oldu baþka bir þey deðil. Talepten kim ölmüþ! Bu sene talep edersiniz olmaz, bir dahaki sene bir kez daha bu kez “daha büyük bir kararlýlýkla” talep edersiniz; yine olmazsa baþka bir yere “sürgün gidersiniz.” “Taksim iþçi sýnýfý ve emekçilere kapatýlamaz” diyenler, Taksim yine iþçi sýnýfý ve emekçilere kapatýlmýþtý; buna raðmen Leninistler oraya çýkmayý baþardýlar. Ýþçi sýnýfý ve emekçilere ne yapmalarý gerektiðini bir kez daha gösterdiler. Peki siz Taksim’i iþçi sýnýfý ve emekçilere açmak için ne yaptýnýz? Önümüzdeki yýl orayý yine talep etmekten, izin baþvurusu yapmaktan baþka bir þey düþünüyor musunuz? Yoksa yine “yürüyebildiðimiz her yer bizimdir” deyip Taksim’e zýt yönde mi yürüyeceksiniz? “Özgürlük alanlarýný mücadeleyle
açmak” dediðiniz bu mu? Yenikapý’ya vardýðýnýzda devlet size baský yapýnca mitingi erken bitirmek mi “kararlýlýk”. Kimileriniz, “devlet alan tartýþmalarýný son güne býrakarak belirsizlik yarattý” diyorsunuz; hangi alan olacaðýný siz mi, yoksa devlet mi belirliyor? “Üzerinde durulmasý gereken temel nokta, bu 1 Mayýs’ýn buruk geçirildiðidir” diyenler, bu burukluðun nedeni Saraçhane’ye gidenleri de Abide-i Hürriyet kepçesinin içine alamamanýz mý? Bu 1 Mayýs’a iliþkin “üzerinde durulmasý gereken” daha temel bir nokta yok mu? Neden sendikalar 1 Mayýs’ý Taksim’de kutlama kararý aldýðýnda bu kararýn altýný oymak için büyük bir hýzla harekete geçen EMEP reformizmin peþine takýldýðýnýzý açýklamak daha az temel olan nokta mý? Peki ya siz, baþýndan beri taraftarlarýný “bu sene Taksim’e çýkacaðýz” diye motive edenler, taraftarlarýnýzda oluþan ve “yarým kalan Taksim coþkusu”nu neyle telafi etmeyi düþünüyorsunuz. Üstelik bu yarým kalan ilk Taksim coþkusu da deðil;
uzun yýllardýr temcit pilavý gibi her 1 Mayýs öncesi dergi sayfalarýmýzda “Taksim’de olunmalý” diyor ve sonra rotayý baþka yöne kýrýyorsunuz. Bu kez rotayý tam tersi istikamete kýrdýnýz. Bir daha söyleyelim. Taksim’e Yenikapý’dan gidilmez; gidecekseniz Saraçhane’yi bir kalemde geçip gideceksiniz. “Taksim hedefi”ni hiç kimsenin muðlaklaþtýrmasýna izin vermeyeceksiniz. Elbette bunun için en baþta, “1 Mayýs’ý bir bayram havasýnda kutlama” psikolojisinden kurtaracaksýnýz kendinizi. 1 Mayýs her þeyden önce bir kavga günüdür, uluslararasý proletaryanýn kapitalizme karþý savaþ günüdür. Kapitalizme karþý savaþmak isteyenler, 1 Mayýs’ý kavgamýzýn kýzýl meydanýnda kutlamak üzere oraya yürüyenlerdir. Taksim Meydaný’ný zaptetmek için tüm güçleriyle, inat ve kararlýlýkla oraya gidenlerdir. Ortalama sol artýk Saraçhane yalancý memesini aðzýndan çýkarmalýdýr. Devrimci bir 1 Mayýs kutlamak isteyenler, rotayý baþka bir yere deðil, Leninistlerin olduklarý yere, Taksim’e çevirmelidirler.
Antep Ayýþýðý’nda Kolektif Çalýþmanýn Yaratýcýlýðý “Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla” diyerek çýktýk yola… Antep’in merkezinde bir yer kiraladýk ve baþladýk çalýþmaya. Ayýþýðýmýzý bir sanat merkezi gibi dekore etmeliydik. Bizi, bizim kültürümüzü yansýtmalýydý. Bunun için etrafýmýzdaki insanlarý harekete geçirdik. Biliyorduk kolektif çalýþmanýn yaratýcýlýðýný. Buradaki üretimlere en geniþ kitleleri katmalýydýk. Ýnsanlar “biz yaptýk” demeliydi, emek vermeliydi. Emekçi semtlere gittik, tek tek kapýlarý çaldýk, onlarla konuþtuk, broþürlerimizi verdik. Ayýþýðýmýzý tanýttýk. Tek baþýna bunun yeterli olmayacaðýný biliyor-
duk. Emekçiler tarafýndan yoðun olarak dinlenilen bir radyoda kendimizi tanýttýk, iki kez programa çýktýk, türküler-þiirler söyledik, çalýþmalarýmýzý anlattýk. Gençlere yöneldik, liselerin-dershanelerin ve halkýn yoðun olduðu merkezlerde afiþlemeler yaptýk. Sendikalara gittik, panolarýnda bize yer açmalarýný istedik. Ve gördük ki insanlara kendimizi anlatabildiðimizde insanlar bizi sahipleniyor, üretimlerimize katýlýyor. Ayýþýðýmýzýn ihtiyaç duyduðu bir çok þeyi severek getiriyorlar. Antep halký bizi yalnýz býrakmadý, býrakmayacak da. Neden bize yüz çevirsinler ki, biz güzel bir dünya için,
eþitlik için, emeðin iktidarý için, onlarla birlikte üretmek istiyoruz. Ýkinci grup baðlama çalýþmamýzý baþlattýk. Kaval ve gitar çalýþmalarý tüm hýzýyla sürüyor. Ýnsanlara toplumsal varlýklarýnýn bilincine varma, dünyayý bilimsel bir bakýþ açýsýyla algýlama baðlamýnda aylardýr felsefe çalýþmalarý yürütüyoruz. Üniversiteye hazýrlananlar için matematik ve geometri çalýþmalarýna baþladýk. Þu anda üç grupla yoðun bir þekilde çalýþmalarýmýza devam ediyoruz. Bilginin bir mal gibi parayla alýnýp satýlmasýyla yoksul insanlarýn bundan mahrum kalmasý bizi harekete geçirdi. Bir þiir grubu oluþturduk, etkinlikler için hazýrlanýyoruz. Yakýn zamanda tiyatro ve resim çalýþmalarýna baþlamak için uðraþ gösteriyoruz. Kürt ve Türk halkýnýn yoðun olarak yaþadýðý bu þehirde kitlesel bir iþçi sýnýfý da var. Bu durum egemenleri ürpertiyor. Sokaklar tinerciler balicilerle dolu. Barlarla, cafelerle gençlere müthiþ bir yozluk dayatýlmakta. Yani egemenler kendilerine yönelik bir mücadele olmasýn diye elinden geleni yapýyor. Onlar sýnýf çýkarlarýný nasýl da iyi biliyorlar. Emekçiler de bilmeli sýnýf çýkarlarýný. Biz bunu saðlayabilmek için elimizden gelen her türlü çabayý gösteriyoruz. Gelecek güzel günlerin bizim olacaðý bilinciyle mücadeleyi yükseltiyoruz. UMUDUMUZ KAVGADA, KAVGAMIZ SANATIMIZLA, KAVGA YAÞAMIN HER ALANINDA!
Antep Ayýþýðý Sanat Merkezi Emekçileri
7
ayýnda yakalanýþýyla ortaya çýkmýþtý. Bu yakalanma, onun, James Petras’ýn sözleriyle; “Ulus çapýnda bir direniþ hareketini yöneten gizli bir el deðil, kendi bireysel hayatýný güvence altýna almaya çalýþan bir kaçak olduðu”na iþaret ediyordu. Özellikle, Sünni kökenlilerin yaþadýðý bölgelerde halkýn savaþýný kimin yönlendirdiði sorunu, iþgalciler için halen daha muamma. Bu muamma, oradaki direniþ karþýsýnda ince hesaplarla iþlenmiþ taktik adýmlar atmalarýný engelliyor. Þiiler ya da “Mehdi Ordusu” söz konusu olduðunda, iþgalciler kiminle muhatap olduklarýný, kiminle nereye kadar gidebileceklerini, nasýl oynayabileceklerini hesaplayabiliyorlar. Necef’teki Þii Ayetullahlar ya da Mukteda Sadr, iþgalcilere politik manevra imkaný saðlayan, bolca politik ve geleneksel baðýmlýlýktan muzdaripler. Oysa, Kerbela’nýn kuzeyinde iþler böyle yürümüyor. Kuzey ve Güney’de yoðunlaþan büyük petrol sahalarýndan uzak Tikrit, Bakuba, Felluce gibi orta büyüklükteki kentler, Saddam döneminde askeri ve sivil bürokrasinin kaynaðýný oluþturmuþtu. Emperyalist iþgal, bu bölgede yüzbinlerce kiþiyi iþsiz býraktý. ABD’li yetkililerin “Sünni üçgeni” dedikleri bu bölge, esasýnda “iþsizler üçgeni” halini almýþtý. Bu bölgede, özelikle Felluce kenti ön plana çýktý. Düzenli orduya ve polise bolca kadro saðlamýþ bu kent, bozulan Saddam güçlerinin onuru zedelenmiþ iþsiz savaþçýlarýyla doldu. 400 bin nüfuslu kent, iþgalciler tarafýndan ele geçirilemedi. Çünkü kent, petrol tesisleriyle deðil, tepeden týrnaða silahlý, disiplin, istihbarat ve teknik konularda tecrübeli savaþçýlarla doluydu. Kent içinde bir çok askeri eðitim kampýnýn, iþgalin daha ilk aylarýnda örgütlendiði, iþgalin ihbarcý aðýnýn gözlerden saklandýðý biliniyor. Felluce, Bakuba, Tikrit ve Baas milliyetçiliðinin geleneksel kalesi Musul’da, iþgalin hegemonya kuramamasý, daðýlan Baasçýlarýn yeniden örgütlenmesine vesile oldu. Saddam’la birlikte tüm gerici-iþbirlikçi yönetici tayfasý, ya öldürülen ya kaçan ya da iþgalcilerle iþbirliðine giren Baas Partisi’ni, þimdi orta düzeydeki yerel yöneticilerin yeniden kurduðu, illegal faaliyet içinde bulunduklarý biliniyor. Açýk adýyla, Arap Halkýnýn Ýlerici Sosyalist
IRAK HALK SAVAÞI’NDA ÖNDERLÝK SORUNU Irak’taki halk savaþýný, her yönüyle ve yakýndan izlemenin önemi, kimsenin yadsýyamayacaðý bir gerçek. ABD’nin amacý, bu savaþtan beklentileri malum: Irak iþgali, ABD için kendisiyle birlikte uçuruma sürüklenen emperyalist-kapitalist sistemi bir süre daha ayakta tutmasý beklenen Üçüncü Dünya Savaþý’nýn ilk önemli adýmýydý. Buradaki savaþýn sonucu, 21. yüzyýlýn bütünü üzerinde etkili olacaktýr: ya ABD’nin zaferi, bu durumda emperyalist sistem birkaç on yýl daha, füzelerin peþinde egemenliðini kanla yýkamaya devam edecektir. Ya da Irak halkýnýn zaferi ve çöken ABD hegemonyasýnýn enkazýndan, emperyalist ülkeleri de kapsayan iç savaþlarýn yükseliþi. Dünyanýn en ileri kapitalist ülkesi, en ileri askeri-teknik donanýmýyla, haberleþme, ulaþým ve propaganda araçlarýnýn ezici basýncýyla girdi savaþa. Dünyanýn her köþesinde tüm karþýdevrimci faaliyetlere öncülük ettiði için, küresel karþý-devrim birikimiyle çýktý Irak halklarýnýn karþýsýna. Emperyalist ambargonun yýllar süren etkisiyle aç ve yoksul kalmýþ, Baas diktatörlüðü altýnda politik örgütlerini kaybedip daðýnýk ve örgütsüz yaþamýþ bu halklar, bir yýl gibi kýsa bir sürede ABD’yi dize getirmenin mümkün olduðunu kanýtladýlar. Kuþkusuz, bu muazzam deneyimden, öncelikle dünya komünist hareketi dersler çýkarmalýdýr. Irak’taki halkýn iþgale karþý savaþýný, salt askeri teknik açýdan izlemek eksik kalýr. Çünkü bu topraklarda siyaset-din-etnik köken ile askeri örgütlenme, dünyanýn herhangi bir yerinden çok daha karmaþýk ve iç içe bir karakter taþýr. Onyýllar boyunca bu topraklarý sömüren emperyalizm, ulusal uyanýþý önlemek için, dinikültürel, etnik, hatta aþiretsel çeliþkileri politikasýnýn temeline oturttu. Ýngiliz emperyalizminin bu klasikleþmiþ taktiði, sonrasýnda gelen iþbirlikçi yöneticiler tarafýndan kullanýldý. Irak topraklarýnda, her büyük ailenin ve aþiretin baþý ya dinsel ya da askeri bir otoritedir. Saddam’ýn modern ordusunda bile, askeri hiyerarþide ailelerin büyük ve etkin oluþunun izlerine rastlamak mümkündü. Baas sisteminin dýþladýðý Þiilerde ElHakim, Sadr, Sistani gibi liderler, hem büyük bir aþiretin hem de dini otoritenin temsilcileri sayýldýlar. Bugün, emperyalist iþgale karþý yükselen topyekün direniþ savaþý, kendi baðrýnda, geçmiþten süzülüp gelen bu kalýntýlarýn çeliþkisini taþýyor. Bu konuda birkaç politik olguyu tespit edelim. Direniþi Yaratan Dinamikler Direniþi Saddam’ýn yönlendirmediði, geçen Aralýk
8
Partisi, sýk sýk yayýmladýklarý bildirilerde, “Irak halkýnýn silahlý direniþinin yönlendiricisi olmaya” devam edeceklerini açýklýyorlar. Basýna çok az bölümü yansýyan bu bildirilerde, yansýdýðý kadarýyla, Saddam’a bir atýf yok. Öte yandan, Saddam döneminin büyük baskýlarýna iliþkin eleþtirel bir tutum da söz konusu deðil. Görünen o ki, Baas Partisi, iþgalin patlattýðý öfke ve ulusal uyanýþ üzerinde, geçmiþi sessizce geçiþtirip unutturarak, bir otorite kurmaya çabalýyor. Baas’ýn Saddam’la özdeþleþen kanlý geçmiþini unutturup, iþçilerin, yoksullarýn ve Kürt halkýnýn güvenini yeniden kazanmasý oldukça zordur. Þii camilerinden, “iþgalcileri ve Baasçýlarý vurun” çaðrýlarý yükselmeye devam ediyor. Öte yandan Kürt halký ne Halepçe’yi unutabilir, ne de 70 binden fazla kurban verdikleri þoven kampanyalarý. Buna raðmen Baas, iþgalin yarattýðý ulusal öfkenin büyük dalgalarý üzerinde yeniden güç kazanabilir. Fakat bu güç, onu tüm Irak halklarýnýn öncüsü konumuna getirmeye yetmeyecektir.
Ordusunun iþgalcilere karþý ayaklanmasý, Necef’teki dinsel ulemanýn otorite savaþýnýn bir parçasý olmaya baþladý. Necef’te etkin olan, Þii nüfus üzerinde de etkin olabiliyordu. El-Hakim ve Sistani; “Siz bizim gençlerimizsiniz, ama gidin, Necef dýþýnda direnin” diyorlar. Bu otorite savaþý, Sadr ve ulemalarýn uzlaþmaya varmasýyla biraz olsun soðudu. Sadr, yýktýðý geleneksel siyasi otoriteyle yeniden anlaþtý. Anlaþmaya göre, iþgal sürdükçe silahlý direniþ de sürecekti. Fakat eðer Ulemalar Konseyi isterse, Mehdi Ordusu daðýtýlacaktý. Ulemalar ise, Sadr açýk çek vermesine raðmen Mehdi Ordusu’nun daðýtýlmasýný açýktan dile getiremiyorlar. Çünkü, iþgale karþý büyük bir öfkeyle savaþan binlerce gencin, baþýboþ býrakýldýklarýnda nereye savrulabilecekleri konusunda endiþeler taþýyorlar. Bir zamanlar Necef, Kerbela, Basra gibi Þii kentlerinde önemli bir toplumsal taban kazanmýþ olan komünistlerin, savaþýn içinde aktif bir gücü temsil ettiklerini düþündükçe, Þii ulemalar susmayý tercih ediyorlar.
Direniþte Þii’lerin Rolü Irak’taki dinsel kökenli bütün partiler, iþgal döneminde, ya sessiz kaldýlar, ya da açýktan iþbirliðine girdiler. En güçlü Þii partisi olan, Mukteda Sadr’ýn babasýnýn ve aþiretinin partisi olan Ýslami Dava, kukla yönetimde yer almaktan çekinmedi. Ayný partiden ayrýlýp Ýran’a yaklaþan, en zengin Þiilerin desteðindeki El-Hakim ailesinin Ýslam Devrimi Yüksek Konseyi de ayný iþbirlikçi yolu izledi. Sünni tabandan beslenen, Müslüman Kardeþler’in Irak’taki uzantýsý olan Ýslam Partisi’nin, direniþin kalesi Felluce’de bile belli bir desteði var. Ne var ki, zamanýnda ABD’nin “yeþil kuþak” projesinden bolca beslenen bütün bu dinsel partiler, 60’lý yýllardan itibaren iþçiler ve yoksullar arasýnda hýzla taraftar toplayan Komünist Partisi’ni durdurabilmek için kurulmuþtu ve mayalarýnda burjuva politikasý ve iþbirlikçilik yatýyordu. Felluce’deki büyük çatýþmalar sýrasýnda “arabuluculuk”a soyunan Ýslam Partisi, sonuçta direniþçileri oyalamaktan baþka bir iþe yaramayýnca, halk tarafýndan dýþlandý. El-Hakim ve Sistani, sessiz iþbirlikçilik politikalarýný sürdürürken, onlarýn tabaný hýzla Mukteda Sadr’ýn Mehdi Ordusuna kaydý. Ýþgal, Irak’taki büyük dinsel gerici partileri de çözüyor. Bu eðilimin dýþýna düþen Mukteda Sadr, iþgal sonrasý çevresine toplanan öfkeli genç kitleden oluþan Mehdi Ordusuyla direniþe geçti. Binlerce Þii genç, gelenekleri bir kenara iterek, genç Sadr’ý, en büyük ulemalarýn önüne geçirdi. Fakat Sadr, yarattýðý etkiyle, Þiilerin geleneksel düþüncelerine ve siyasi-dinsel yapýlanmalarýna büyük bir darbe indirdiðinin farkýna vardý ve açýkçasý, bundan ürktü. Zira, elinde tuttuðu gücün beslendiði Þii gelenekleri (Sadr, 80’de idam edilen ve dönemin en yüksek Þii otoritesi sayýlan Baki Sadr’ýn oðlu), yaþayan en yüksek dini otoriteyi kayýtsýz “taklit” etmeyi gerektiriyor. Bu geleneði bozan Sadr, kendi gücünün kaynaðýna da darbe vuruyordu. Mehdi
Ve Komünistler… Ýþgalcilerle iþbirliðini kabul ettiði için önemli kadrolarýný, militan ve taraftarlarýný kaybeden Irak Komünist Partisi (IKP), direniþ zafere yaklaþtýkça, yenilgi yaþayan taraflardan biri olmaya baþladý. Yýllar önce ayrýlýðýný ilan eden Komünist Ýþçi Partisi, iþgalle birlikte partiden kopan Kadre gibi gruplar, Kerkük’ten Basra’ya dek, özellikle iþsizler arasýnda güç kazanýyorlar. IKÝP, iþsiz kitleleri iþgalcilerin karþýsýna her fýrsatta çýkartýrken, Kadre, silahlý direniþ saflarýna geçtiðini açýktan ilan etti. Baasçýlar ve dinsel kökenli partiler, Irak direniþinin öncülüðünü sahiplenme açýsýndan büyük açmaz ve çeliþkilere sahipler. Bu konuda önleri açýk olan tek siyasi grup, komünistlerdir. Geçmiþte ve günümüzde kurmuþ olduklarý güven iliþkileri -Komünist Ýþçi Partisi, kuzeyde etkindirNecef, Kerbela ve Basra’daki kökü yýllar öncesine dayanan geleneksel iliþkileriyle bu komünist gruplar, öncülüðe uzanacak dinamiklere sahiptirler. Küçük örgütlenmeler çevresinde daðýnýk duran ulusal kurtuluþçu gruplarý toparlayabilir, bu sayede yeniden yapýlanan Baasçýlarý denetimleri altýna alabilir. Bugün Sadr’ýn peþine düþen Þii kökenli savaþçýlarý, Sadr’ýn politik yalpalamalarýndan yararlanarak kendi yanlarýna çekebilirler. Emperyalist basýnýn Irak’taki komünist güçlerin etkinliði üzerine tek bir söz söylememeleri, susku komplosuyla onlarý boðmaya çalýþmalarý kimseyi aldatmasýn. Bu susku komplosu bile, komünistler karþýsýnda emperyalizmin korkusunu anlatmaya yeter. Vietnam Savaþý sýrasýnda, her fýrsatta “komünist çeteler”e karþý savaþtýklarýný gururla açýklayan ABD, bugün ayný propagandanýn enternasyonal proleter dayanýþmayý alevlendireceðinin farkýndadýr. Önümüzdeki aylar, Irak halk savaþýnýn politik niteliðinin netleþmesine tanýk olacaktýr. Öncülük sorununu yalnýzca komünistler çözebilir. Irak halký önümüzdeki aylarda bu gerçeði daha net görecektir.
9
yasal grevlere baþvuran iþçi sýnýfý, ne yazýk ki sermayenin bu saldýrýlarýný boþa çýkaramadý. Çýkaramadý; çünkü, pratikte sýnýrlarý zorlamýþ olsa da, bilinç olarak sendikal sýnýrlarýn ötesine fazla geçemedi. Muazzam bir devrim fýrtýnasý yarattýðý bu iki gün savaþlarýnda bile, gözü kulaðý DÝSK’te idi. Ve Kemal Türker’in radyo konuþmasýnýn ardýndan eylemine büyük oranda son vermiþti. O DÝSK ki, 12 Eylül askeri darbesi geldiðinde iþçileri faþizme karþý savaþa çaðýrmak yerine Selimiye Kýþlasý önünde teslim olmak için kuyruða girecek ve iþçi sýnýfýnýn savaþmadan teslim olmasýnda en büyük rolü oynayacaktý. Bu devlet, tüm tarihi boyunca sendikacýlarý yoðun baský altýnda tutarak, onlarý satýn alarak, satýn alamadýklarýný öldürerek, iþçi sýnýfý içinde devrimci çevrelerin kök salmasýný engellemeye çalýþtý. Oportünist, sosyal-reformist çizgi, iþçi sýnýfýnýn sendikalarýnda daima hakim oldu. Ve sýnýfýn bilinci ekonomizm ve sendikalizmle sakatlandý. Kemal Türker, Kenan Budak, Þemsi Denizer gibi çizgiyi aþanlar, birer birer ortadan kaldýrýldý. Buna karþýlýk, Türk-Ýþ Genel Baþkaný Sadýk Þide, 12 Eylül cuntasýnýn Çalýþma Bakaný’ydý. Petrol-Ýþ baþkaný Cevdet Selvi, DÝSK Genel Baþkanlarýndan Rýdvan Budak, Türk-Ýþ Genel Baþkanlarýndan Bayram Meral, burjuva partilerden milletvekilliðine “yükselen”, iþçi sýnýfýndan beslenip burjuva kümeslere (ya da burjuvazinin ahýrýna) yumurtlayan tavuklardý. Devrimci proletarya bu kýsýr döngüyü, bu ihanet zincirini kýrmalý, kendi kaderini kendi ellerine almalýdýr. 15-16 Haziran’ý yaratan bu iþçi sýnýfýdýr. Ekonomizm ve sendikalizmin bilincini sakatlamasýnýn önünü alabilmek için, kendi kurtuluþunu, kendisiyle birlikte tüm toplumun kurtuluþunu saðlayabilmek için uluslararasý proletaryanýn teorik hazinesiyle donanmak, bilimsel sosyalizmi öðrenmek zorundadýr. Dün 15-16 Haziran’ý yaratan iþçi sýnýfý, bugün 28-29 Haziran’da Ýstanbul’da NATO Zirvesi’ni, yeni “devrim günleri”nin vesilesi yapmalýdýr. Ýstanbul NATO’ya dar edilmeli. Ýþçi sýnýfý, üretimden gelen gücünü kullanarak, politik grevler örgütleyerek, sokaklara çýkarak, kavgaya atýlarak, emperyalizmin askeri-militarist güçlerini Ýstanbul’dan defetmeli, kendi iktidarýna giden yolun bu zorlu kavgalardan geçtiðini görmelidir. 15-16 Haziran örneði, bizlere yol gösterici olmalý.
Ýki Büyük “Devrim Günü”:
15-16 HAZÝRAN
15-16 Haziran 1970. Bu tarih, proletaryanýn o büyük tarihsel eyleminin baþlangýç tarihidir. Devrimci yöntemlere baþvuran iþçi sýnýfýnýn bu tarihsel eylemi, iki gün sürdü. Ýki gün boyunca Ýzmit ve Ýstanbul sokaklarý proletaryanýn ayak sesleriyle, devrim ve sosyalizm sloganlarýyla inledi. Ýþçiler akýn akýn Ýstanbul’un her yerinden Taksim’e aktý. Ýki gün süren çatýþmalarda biri polis dört kiþi öldü, 422 iþçi iþten atýldý, 162 kiþi tutuklandý. Bu eylemle birlikte proletarya o dev gövdesiyle sahneye çýkmýþ, önüne kurulan barikatlarý bir çýrpýda parçalamýþtý. Bu öylesine görkemli bir ayaða kalkýþtý ki, bir çok burjuva, “devrim oluyor” korkusuyla soluðu yurtdýþýnda aldý. Sermayenin yüreðine düþen bu ateþ, bu dehþetli korku, bugün bile atýlabilmiþ deðil. 15-16 Haziran’ýn o korkunç anýsý, iþbirlikçi tekelci sermayeyi hala korku nöbetlerine sokmaya yetiyor. O günkü Süleyman Demirel hükümeti, CHP’nin de desteðiyle DÝSK’i kapatmak için parlamentodan yasa çýkardý. Bunun üzerine DÝSK, üyelerini eyleme çaðýrdý. Bu çaðrýyla harekete geçen iþçi sýnýfý, kýsa sürede sendika çizgisinin çok ötesine geçti. Eylem, DÝSK için de ürkütücü bir patlamaydý. DÝSK Genel Baþkaný Kemal Türker devreye girerek, radyodan “Aranýzda kýþkýrtýcýlar var. Þerefli Türk askerine taþ atanlar var. Fabrikanýza dönün” çaðrýsý yaptý. Ýki gün boyu sokaklarda devrimci fýrtýnalar estiren iþçi sýnýfý, o günkü bilinç durumuna uygun bir þekilde, bu çaðrýya uyarak fabrikalarýna döndü. Ýki “devrim günü” böylece dindi. Bu arada Demirel hükümeti yasayý geri çekmiþ ve DÝSK’i kapatma planlarý geçici bir süre ertelenmiþ oluyordu. Bu iki “devrim günü”, o günlerde sürmekte olan “iþçi sýnýfý devrimin fiili öncüsü müdür, yoksa sadece ideolojik öncüsü mü” tartýþmalarýna, iþçi sýnýfýnýn pratikte verdiði bir yanýttýr. Ýþçi sýnýfý devrimin tek öncü gücü olduðunu, kapitalist bir toplumda hayali öncüler aramanýn nafile bir çaba olduðunu herkese göstermiþ oldu. Öte yandan 15-16 Haziran, iþçi sýnýfýnýn ilk ciddi politik sýnavýydý. Sermaye egemenliðine karþý doðrudan harekete geçen proletarya, kendi politik istemini ortaya koyarken, güçlü kollarýyla düzeni iliklerine kadar sarstý. Daha sonraki yýllarda DGM’lere karþý kampanyada da benzer sahneler tekrarlanacaktý. 15-16 Haziran’da dehþete düþen ve geri adým atan burjuva düzen güçleri, derhal harekete geçtiler. Ýki günlük dehþet, akýllarýný fazlasýyla yerine getirmeye yetmiþti. Bu tehlikeli gidiþ, derhal durdurulmalýydý. Dönemin Genel Kurmay Baþkaný’nýn sözleriyle, “sosyal uyanýþ iktisadi geliþmeyi aþmýþtýr, derhal durdurulmalýdýr.” Ve böylece ilk faþist darbe tezgahlanmaya baþlandý. 12 Mart 1971’de faþist cuntanýn verdiði muhtýra ile faþist terör dizginlerinden boþandý. Fakat toplumsal dinamikler, faþist darbenin kesin baþarýya ulaþmasýný engelledi. Yarým kalan kurumsal faþizmin egemenliði iþini bir sonraki darbe, 12 Eylül 1980’de gerçekleþen askeri faþist darbe tamamlayacaktý. 15-16 Haziran’da sokaklarý fetheden, devletin barikatlarýný birer birer parçalayan, çatýþmaktan, kayýp vermekten çekinmeyen, si-
10
YAÞASIN DEVRÝMCÝ PROLETARYANIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! YAÞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALÝZMÝ! YAÞASIN BÝLÝMSEL SOSYALÝZM!
raçhane ve Þiþli. Üç ayrý alandaki güçlere bakýldýðý zaman üç ayrý kategoriye alýnabiliyor. Devrimciler, oportünistler ve reformistler. Þiþli ve Saraçhane’de alanýný þaþýrmýþ bazý gruplar var ama bu, söz konusu gerçeði deðiþtirmiyor. Statükocu davranýþ, yaratýcý olmayan düþünce, 1 Mayýs öncesi oportünist ve reformist çevreleri açmaza düþürdü. Yasak savmak için alanlara gidenler, usulden olduðu üzere hangi alanda olduklarýný ve o alanda olmalarýnýn ne kadar doðru olduðunu anlatan bir iki yazý yazýp, tabanlarýný avutuyorlar. Ýki ayrý alanda konumlananlar, birbirlerine ancak þöyle diyebilirler; “dinime küfredenler bari müslüman olsalar”. “Seneye birlikte olmak gerek” demeleri onlarýn birbirinden pek de farklý olmadýklarýný gösteriyor. Bu çevreler hangi alana gideceklerini kendileri de bilmiyorlardý. Özellikle Saraçhane, deyim yerindeyse þapkadan çýkmýþtýr. Sendikacýlar iki tarafý da bir yerlere götürmüþlerdir. Öncülere hem de komünist-devrimci öncülere bakýn hele! Bayraklar, afiþler, pankartlar hazýrlanýyor, Ýstanbul’da alan hazýrlamasý iþi ise baþkalarýna býrakýlýyor. Buradan çýkan sonuç nedir? Katýlýmcý kalmak, sadece gösterici olmayý kabul etmek. Bu tavýr onlar için geneldir. Gösteriþ yapmayý iyi bilmek, büyük enerji harcamak fakat sýnýflar savaþýnda iþçi sýnýfýnýn saflarýnda sürekli pasiflik! Bunun sebebi ideolojik yetersizlik deðil. Ýsteksizlikten ileri geliyor. Ýsteksizliðin sebebi ise iþçi sýnýfýnýn dýþýnda bir yerlerden, bunlarýn küçük-burjuva katmanlara dayanýyor olmalarýndan geliyor. Ýþçi sýnýfýnýn içinde bulunduðu durumu bilmiyorlar. Ýþçi sýnýfý adýna sendikacýlarý muhatap alýp onlarla ittifaka giriyorlar. Bir çevre var ki bu 1 Mayýs’ta çok dikkat çekti. Gittikçe çürüyen ve devrimcilere düþmanlaþan reformist EMEP çevresi. Bilmeyenler için söyleyelim. Bu çevrenin geçmiþi Maocu Halkýn Kurtuluþuna dayanýyor. Diðer Maocu gruplar gibi geçmiþte en büyük mücadelelerini Sovyetler Birliði’ne karþý verdiler. Türkiye’de ise DÝSK’e karþý mücadele ettiler. 1976-1977 1 Mayýslarýnda Taksim’e alýnmadýlar. 77 1 Mayýs provokasyonuna zemin hazýrladýlar. Onlar için Taksim Meydaný hiçbir zaman 1 Mayýs Alaný olmadý. Öyle bir tarihleri yok. Evrensel gazetesi her yýl Taksim gündeme gelince sýkýntýlara girer. Taksim’den vazgeçilince rahatlar. 1 Mayýs kürsüleri burjuva-sendikacýlara teslim edilir, kürsünün dibinde iþçi sýnýfýnýn “talepleri” haykýrýlýr! EMEP çevresinin içinde bulunduðu son durumu anlamak için þunu görmek yeterli. Saraçhane’ye DÝSK’in peþinden gidenlere “solcu” diyorlar. Politikadan arýnmýþ 1 Mayýs olamayacaðýna göre Þiþli ne oluyor. EMEP Saraçhaneye gitmeyi bile kendine zulüm olarak görürken kýsa bir süre sonra gerici-dinci-þeriatçý partilerle ve bir de MHP ile ayný mitingde boy gösteriyor. Bu ortalama solun ayný zamanda ne kadar geniþ bir mideye sahip olduðunu gösteriyor. Tabi bir de dirsek temasýnda bulunduklarý kesimlerin ortalama solu mideye indirme ihtimali de var. Ýstanbul’da kutlanan üç ayrý 1 Mayýs eylemi ile ilgili deðerlendirme yaparken, ortalama solun bu ruh halini de hesaba katmak gerekiyor. Kitle kuyrukçuluðunun sonunda gelebileceði yer, burasýdýr. Bundan ötesi kokuþmuþ bir bataklýktýr. Bir Y.E. Mücadele Birliði Okuru
Ýstanbul’da Üç Ayrý 1 Mayýs 1 Mayýs’ýn iþçilerin uluslararasý birlik-mücadele-dayanýþma günü olduðunun II. Enternasyonal tarafýndan dünya proletaryasýna duyurulmasýnýn üzerinden bir asrý aþkýn zaman geçti. O tarihten bu yana dünyanýn hemen bütün ülkelerinde iþçiler, 1 Mayýs’ý sahiplenerek alanlara çýkýp, sloganlarýný haykýrýrlar. Kapitalist toplumlarda baský ve kanla yazýlan 1 Mayýs tarihi, ülkemizde de oldukça geç kutlanmaya baþlanmasýna raðmen, daha ilk kutlamalarda iþçi katliamlarýna yol açtý. 1 Mayýslar burjuvazinin uykularýný kaçýrýr. Sömürücü sýnýf o günü hýzlýca geçip 2 Mayýs’a varmayý düþünür. Ýþçi sýnýfý ise aylar öncesinden 1 Mayýs’ý iple çeker, hazýrlýklara giriþir. 1 Mayýs günü iki sýnýfýn karþý karþýya geldiði gündür. Özellikle burjuva sýnýf açýsýndan bu çok nettir. Bütün tehditlerini, aþaðýlamalarýný ortaya serer; baskýlarý arttýrýr. Ülkemizde 1990 sonrasý kutlanmaya baþlanan 1 Mayýslarda ise iþçi sýnýfý salonlara hapsedilmek, tamamýyla pasifleþtirilmek istendi. Þu anda da hala var olan sendikal, siyasal önderlikler, iþçi sýnýfýný burjuva sýnýf karþýsýnda, kapitalizm içi kýrýntýlar isteyen bir sýnýf durumuna getirmek istiyorlar. Özellikle de karþý-devrimci sendikal önderlikler, iþçi sýnýfýnýn iktidarýndan bahsedilmesinden müthiþ rahatsýz olurlar. Bu adamlar her eylemde peþlerine takýlan küçük-burjuva sosyalistleri sayesinde altýn çaðlarýný yaþýyorlar. Ýstanbul 2004 1 Mayýs’ý oldukça öðretici oldu. Bu çevrelerin içinde bulunduklarý gerçek durum ortaya çýktý. Bunlarýn kendi pusulalarýnýn olmadýðý, birbirleriyle rekabet ederek, gösteriþ yaparak çoðalmayý arzuladýklarý, kafalarýnda önder olma, iktidar olma düþüncelerinin olmadýðý ortaya çýktý. Ýstanbul’da üç ayrý meydanda 1 Mayýs kutlandý. Taksim, Sa-
11
NATO ZÝRVESÝNÝ ENGELLEMEK ÝÇÝN DEVRÝMCÝ BÝRLÝK NATO zirvesine bir aydan az bir süre kaldý. Emek ve sermaye, devrim ve karþý-devrim, Ýstanbul zirvesinde, hem de uluslararasý çapta bir kez daha karþý karþýya geliyor. Zirvenin bu niteliði, baþlý baþýna ona olaðanüstü bir önem kazandýrýyor. Zirvede tartýþýlacak konular ve dünya kapitalizminin içinde bulunduðu bunalým, zirvenin önemini arttýrýyor. Özellikle son on yýlda þekillenen NATO’nun yeni kimliði ve görevi, Ýstanbul zirvesinde belirginleþtirilmeye ve karar altýna alýnmaya çalýþýlacak. Irak savaþý, ABD’nin Büyük Ortadoðu Projesi ve emperyalistler arasý çeliþkiler zirvenin önemli konularýndan. Ve tüm bu çetrefil konular, iþçi ve emekçilerin öfkeli soluklarý uluslararasý sermayenin ensesini yakýyorken ele alýnacak. Ýki karþýt, birbirine düþman iki dünya, Ýstanbul’da kendi zirvelerini topluyor olacaklar. Ýç Savaþ Örgütü Olarak NATO NATO bir iç savaþ aygýtý olarak doðdu. Temel kuruluþ amacý, denildiði gibi “Sovyet tehdidi” deðil, en azýndan Avrupa’nýn ileri kapitalist ülkelerinde, güçlenen sosyalizm yönelimini engellemek, devrim güçlerini ezmek idi. Yarým asýr boyunca gizli örgütlenmeler vasýtasýyla komünistlere ve devrimci güçlere karþý “nizami olmayan harp” yürüttü. Yugoslavya’da 1995, Bosna-Hersek savaþý ve 1999’da Yugoslavya’nýn bombalanmasýna kadar herhangi bir dýþ savaþ yürütmedi. Bu geçmiþ, ters yöndeki emperyalist propagandaya raðmen, NATO’nun bir iç savaþ örgütü olarak
12
doðduðunu açýk bir þekilde ortaya koyuyor. Dünya koþullarý deðiþti. Artýk sosyalist blok yok. Diðer taraftan kapitalizm, ölümcül bir bunalýmýn pençesinde kývranýyor. Durum onun için, her geçen gün daha kötüye gidiyor. Ýnsanlýk küresel ölçekte ayaða kalkýyor. Bu geliþmeler, daha önceki NATO zirvelerinde “ayaklanmalar yüzyýlý” olarak tüm çýplaklýðýyla ortaya kondu. Bu þartlarda NATO’nun yeni görevi de belirlenmiþ oluyordu: ayaklanmalarý bastýrmak. Böylece karþý-ayaklanma stratejisi NATO’nun “yeni konsepti” haline geldi. Görev alaný Kuzey Atlantik olarak belirlenen eski NATO, artýk her türlü coðrafi sýnýrý bir kenara atarak, uluslararasý kapitalizmin askeri-polis örgütü olarak tüm dünyayý hedefliyor. Taraflar Kýlýçlarýný Biliyor NATO Zirvesi’ne hazýrlýklar devam ediyor. Sermaye egemenliði bu zirveyi “kazasýz” atlatmak için, baský ve terörü her geçen gün yoðunlaþtýrýyor. Ýþi, uzaktan kumandalý oyuncaklarýn satýþýný yasaklamaya kadar vardýrdýlar. Zirvenin yapýlacaðý bölgede evlenmek, ölmek, yaþamak yasak! Bilindiði gibi 15 km çaplý alanda -ki burasý “NATO Vadisi” oluyor- cenaze törenleri dahil her türlü etkinlik yasaklanýyor. Burjuvazi bir yandan “her an bir saldýrý olabilir” paranoyasý içinde, korkuyor; öte yandan bu “abartýlmýþ ihtimale” dayanarak, emekçiler üzerinde tam bir terör estiriyor. Emek cephesine gelince… Gerek
Yasak savma mantýðýyla hareket edip, tüm varlýðýný devletin izinli mitinglerine adayanlardan, kendini onunla sýnýrlayanlardan farklý olarak, bu süreci büyük bir kavga günü olarak algýlayan bütün güçler bir araya gelmelidir. Bütün güçlerimizi birleþtirmeli ve kelimenin gerçek anlamýnda Ýstanbul’u NATO’ya dar etmeliyiz. Bush, Blair vb.ni “karþýlama komiteleri” kurmaktan tutun da, “NATO Vadisi’nin ulaþýmýný felç etmeye kadar pek çok yönteme baþvurmak mümkün. Ama birbirimizden kopuk, daðýnýk olduðumuzda etkili bir müdahale gerçekleþtirmemiz çok zor. Bu yüzden, NATO Zirvesi’ni engellemek gerektiðini düþünen devrimci güçler olarak bir araya gelmeli, bu süreci birlikte örgütlemeliyiz. Ýstenildiðinde baþarýlamayacak hiçbir iþ, üstesinden gelinemeyecek hiçbir engel yoktur.
ülke çapýnda, gerekse uluslararasý ölçekte bu zirvenin hazýrlýklarý devam ediyor. Her siyasal çevre, kendi politik perspektifine uyan araçlarla sürdürüyor hazýrlýðý. Bu, anlaþýlýr ve eþyanýn doðasýna uygun olandýr. Son on yýlda “küreselleþme karþýtlarý” genel adý altýnda dünya siyasi arenasýnda boy gösteren heterojen hareket, bileþenlerinin politik tercih ve tutumlarýna baðlý olarak, kendine uygun eylem biçimlerini yaratýyor. Liberal Muhalefet Sermayenin merkezileþme ve yoðunlaþmasýndaki olaðanüstü hýzlanýþ, tekelleþme sürecinin hýzlanmasýný ve buna baðlý olarak küçük ve orta burjuva kesimlerinin mülksüzleþmesini de beraberinde getirdi. Böylece geniþ küçük burjuva unsurlar ve orta katmanlar eylem alanlarýndaki yerlerini aldýlar, alýyorlar. Ve tabii ki kendi siyasal tercih ve tutumlarýný da bu heterojen harekete dahil ediyorlar. “Küreselleþme karþýtý” hareketteki “çok renkliliði”, bu durum açýklar. Her geçen gün kapitalizm tarafýndan iflasa ve yok oluþa sürüklenen orta kesimler, son on yýlda geniþ bölükler halinde küresel muhalefetin içinde yer alýyorlar. Politik çizgileri liberal muhalefet düzeyini aþmýyor. Ýnsanlýðý toptan imhaya sürükleyen kapitalizme karþý atabilecek taþý olan her kesimin, toplumsal mücadele içinde yer almasý iyi bir geliþme. Fakat bu kesimlerin son derece liberal yaklaþýmlarýnýn “yenilik budalasý” kimi sosyalist çevrelerce benimsenmesi, dahasý bu yaklaþýmlarýn iþçi sýnýfý arasýnda da belli bir etkisinin olmasý, tehlikeli bir durumdur. Hedefini yitiren, sýk sýk kýblesini þaþýran ortalama sol, bu türden yeniliklere, deyim uygunsa modaya çok çabuk kapýlýyor. Sözkonusu zirveye karþý kurulan “NATO ve Bush Karþýtý Birlik” tam da böylesi liberal bir çizgide, eski iktisadi ve sosyal konumunu yitiren orta sýnýflarýn politik tercihlerini yansýtan bir çizgide ilerliyor. Son derece liberal etkinlikler düzenliyor. Mantýk, aðýrlýklý olarak NATO’nun, özelde de
Bush’un protesto edilmesiyle sýnýrlanýyor. Bu protesto tavrý da olabilecek en geri noktada, sermaye egemenliði için kabul edilebilir sýnýrlar çerçevesinde ele alýnýyor. Aslolan Zirveyi Engellemektir Oysa gelinen aþamada yapýlmasý gereken, sýradan bir protesto gösterisi deðil, zirvenin yapýlmasýna engel olabilmek, hiç olmazsa onu geciktirebilmektir. Ancak böyle bir yaklaþým, uluslararasý proleter hareketin ciddiyetle üzerinde durabileceði bir tutum olacaktýr. Her türlü protesto yöntemine baþvurulmalý, çok geniþ emekçi kesimlerin aydýnlanmasý ve harekete geçirilmesi için bütün imkanlar seferber edilmeli. Fakat devrimci hareket kendini asla bununla sýnýrlamamalý. Önümüze bu zirvenin engellenmesi, geciktirilmesi görevini koymalýyýz. Bilinmeli ki, böyle bir baþarý, bir dizi liberal eylemin yaratacaðý etkiden çok daha sarsýcý olur. Sermaye dünyasýnýn planlarýný bozabilir. Uluslararasý karþý-devrimin bu vurucu gücünü pratikte iþlemez kýlabilmek, bu zirveyi yaptýrmamak; olmadý, geciktirebilmek, zirve katýlýmcýlarýnýn köþe bucak saklanarak, gizlenerek salona girmek zorunda kalmasý önemli. “NATO, halklarýn katili ve düþmanýdýr”. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler, bu düþünceyle harekete geçirilmeli. Bu süreçte özellikle iþçi sýnýfý ve emekçilerin yapacaðý siyasi grevler, NATO’ya verilecek en iyi cevap olacaktýr. Ve zirveye katýlacak katil sürüsü, suçlu olduklarýnýn tüm dünya tarafýndan bilindiðini görmelidir. Bunlarý yapabilmek, düþmanlarýmýza önemli bir darbe vurmak anlamýna geliyor. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin NATO’ya karþý eylemlere öncülük etmesiyle bu saðlanabilecektir. NATO’ya Karþý Devrimci Birlik NATO ve Bush Karþýtý Birlik, liberal bir çizgi izlemek üzerine kurulmuþ bir yapý. Elbette herkes kendi
politik tercihine göre birlikler kurma hakkýna sahiptir. Buna kimsenin bir diyeceði olamaz. “En geniþ birlikler”in gerekli ve yararlý olduðu düþünülüyor olabilir. Fakat hiç kimse devrim adýna, sosyalizm adýna hareket ettiðini söyleyip de kendini liberal sularda kulaç atmakla sýnýrlama hakkýna sahip deðil. Býrakalým bu türden liberallikler, kavga kaçkýnlýðý reformistlerin iþi olsun. Devrimci çevreler, iþçi sýnýfýna ve emekçi kesimlere doðru mücadele çizgisini diþe diþ zorlu bir kavgayla ulaþtýrabilir ancak. Kimseye “liberallerle ortaklýðý terk edin” demiyoruz. Eðer liberallerle ortaklýðý devam ettirmenin gerekli olduðunu düþünüyorsanýz, bu elbette sizlerin politik tasarrufudur. Biz diyoruz ki, NATO Zirvesi’ni engellemek perspektifinde olanlar bir araya gelmelidir. Yasak savma mantýðýyla hareket edip, tüm varlýðýný devletin izinli mitinglerine adayanlardan, kendini onunla sýnýrlayanlardan farklý olarak, bu süreci büyük bir kavga günü olarak algýlayan bütün güçler bir araya gelmelidir. Bütün güçlerimizi birleþtirmeli ve kelimenin gerçek anlamýnda Ýstanbul’u NATO’ya dar etmeliyiz. Bush, Blair vb.ni “karþýlama komiteleri” kurmaktan tutun da, “NATO Vadisi’nin ulaþýmýný felç etmeye kadar pek çok yönteme baþvurmak mümkün. Ama birbirimizden kopuk, daðýnýk olduðumuzda etkili bir müdahale gerçekleþtirmemiz çok zor. Bu yüzden, NATO Zirvesi’ni engellemek gerektiðini düþünen devrimci güçler olarak bir araya gelmeli, bu süreci birlikte örgütlemeliyiz. Ýstenildiðinde baþarýlamayacak hiçbir iþ, üstesinden gelinemeyecek hiçbir engel yoktur. NATO ve Bush Karþýtý Birlik içindeki tüm samimi arkadaþlara çaðrýmýzdýr. Dilerseniz içinde bulunduðunuz Birlik’ten ayrýlmayýn. Ama eðer NATO Zirvesi’nin fiili olarak engellenmesi gerektiðine inanýyorsanýz, güçlerimizi bir araya getirelim ve harekete geçelim.
13
Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!
Ýnfaz Yasa Tasarýsý’na Karþý Eylemler
Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 343. Gününde
Merhaba Yoldaþým, 10 ve 12 Mayýs tarihlerinde yazdýðýn iki mektubunu da geçen hafta almýþtým. Bense geçen hafta yazamadým size, fotoðraflarýmýn gelmesini bekledim. Bugün, yarýn derken hafta da sona erdi. Bu hafta ilk iþ olarak size yazýyorum. Fotoðraflarý da yollayacaðým, kritiðini yaparsýnýz artýk, son fotoðraflara göre nasýl çýkmýþým diye… Derginin son sayýsýný sýcaðý sýcaðýna aldým, çok hoþuma gitti, her zamanki gibi çok iyiydi. Yalnýz 15. sayýyý alamadým, postayla yollarsanýz alabilirim… Yolladýðýn güzelim kartlarý aldým yoldaþým, eline saðlýk. Ama benim burada 2004 takvimim yok. 2005 takvimi var ama. Belki boþ zamanýnda minik, kullanýþlý bir 2004 takvimi hazýrlarsýn bana… çok þey mi istiyorum, zamanýn olursa tabi…ben gün hesabý yapmýyorum hiç, günleri saymýyorum. Yoldaþla beraberken, o çýkartýrdý hesabý. Onun yanýndan ayrýldýktan sonra ise yuvarlak hesap olarak biliyorum sadece. Günleri saymak, oldum olasý hoþlanmadýðým bir þeydi zaten. Önemli olan, bu eylemde ya da deðil, Sistemin tek tip elbise dayatmasý gündemdeki ye- günleri dolu dolu doyasýya yaþayabilmek, deðil mi? Yaþadýðýn güne damganý vurmak, iz býrakmak, o gün bir þeyleri üretebilmek… Eylem boyunca rini korudukça, demokratik kitle örgütlerinden de tepyaþadýðým her günü doldurduðuma inanýyorum… Ama siz sayýn günlerimi kiler yükselmeye devam ediyor. tabii ki yoksa rekor kýrdýðýmý nereden bileceðiz deðil mi yoldaþ… Ýzmir’de de demokratik kitle örgütleri, gündemi 1 Mayýs olsun, 6 Mayýs olsun gerçekten güzeldi be yoldaþ. Hele de can“Tecrit ve Tek Tip Yasasýna Hayýr” olan bir eylem dülarýmýzýn o bitip tükenmez coþkusu… Dergide yayýnlanmýþ olan 1 Mayýs zenlendi. öncesine iliþkin yazýlar, tam da ortalama solun karakterini gösteriyor, her Eylem ÝHD Ýzmir Þubesi, ÇHD Ýzmir Þubesi ve TAYD-DER tarafýndan düzenlendi. 9 Mayýs günü, saat zaman bocaladýlar. Þimdi yine ayný noktadalar. Bazýlarý kendilerini temize çýkarmak için Taksim de Taksim deyip duruyorlar. Taksim demek yetmiyor 12.30 civarýnda DEHAP Konak Ýlçe Binasý önünde iþte, orada olmak gerekiyor. (…) toplanmasýyla baþlayan eylem, üzerinde “Ýnfaz Yasa Beni sorarsanýz iyiyim. Ayaklarýmýn þiþiyle uðraþýp duruyorum iþte. BuTasarýsý Geri Alýnsýn” yazýlý bir pankartýn açýlmasý ve raya geldiðim ilk günlere oranla ayaklarýmýn daha iyi olduðunu söylemeliKonak Sümerbank’ýn önüne doðru yürünmesiyle deyim. Havalandýrma geniþ ve bol güneþ alýyor. Ben de güneþin tadýný çýkarvam etti. týyorum. Sabahtan çýkýyorum, elimde kitabým, güneþin her ýþýnýndan fazlasý Y.E. Mücadele Birliði dergisi okurlarýnýn da destek ile yararlanýyorum. Hep bütün gün güneþ alan bir havalandýrmanýn özlesunduðu eylem, Konak Sümerbank’ýn önünde okunan minden bahsediyordum… Þimdi bol bol hava alýyorum, hastanenin o dar, basýn açýklamasý ve 1984 döneminde bir devrimci tutboðucu ortamýndan sonra burasý iyi geldi bana. Volta atýyorum, kapanmýþ saðýn yazdýðý mektubun okunmasýyla sürdü. olan kaslar açýldý ve buraya ilk geldiðim günlere oranla daha iyi durumda Eylem boyunca “Ýnsanlýk Onuru Ýþkenceyi Yeneayaklar. Sývý alýmým 5 litre civarýnda. Normal sayýlýr, havalar ýsýnýnca daha cek”, “Tek Tip Ýnsan Olmayacaðýz”, “Ýçerde Dýþarýda fazla sývý almaya zorlarým. Ýþlerimde buradaki arkadaþlar yardýmcý oluyorHücreleri Parçala”, “Zindanlar Boþalsýn Tutsaklara Öz- lar. Ben sadece okuma ve yazma iþlerime bakýyorum. Her kimden rica etgürlük”, “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” vb. sloganlarý sem bütün ihtiyaçlarým karþýlanýyor. Burada eski Ölüm Orucu savaþçýlarý atýldý. olduðu için tecrübeliler, bu konularda sýkýntý olmuyor. (…) Ayrýca Mücadele birliði okurlarý “Remzi Aydýn Gerçekten anlatýlacak çok þey var, müthiþ geliþmeler yaþadýk, yaþýyoruz. Yalnýz Deðildir” ve “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Öz- Ve ben bunlarý mutlaka anlatmalýyým, ihmale gelmez. Gelecek kuþaklar bu gürlük” sloganlarýyla bu eyleme de TKEP/L davasý tut- geliþmeleri benim gözümden görmeliler deðil mi? (…) Ben pikniðe kadar yazarým size. Þimdilik bu kadar. Sizi seviyorum, her saðý, Ölüm Orucu savaþçýsý Remzi Aydýn’dan bir ses hafta yazmaya devam ederim, Sevgi, Özlem ve Baðlýlýkla sýmsýký kucaklýyoulaþtýrdýlar. rum sizi, DAÝMA! Basýn açýklamasý, tek tip elbise giyen iki kiþinin Sonsuz Selam ve Sevgiler… sloganlarla elbiselerini çýkartýp atmalarýyla sona erdi. Remzi*
Y.E.Mücadele Birliði Ýzmir Temsilciliði * Remzi Aydýn’ýn Bir Yoldaþýna Yazdýðý Mektubu
14
Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!
Ýnfaz Yasa Tasarýsý’na Karþý Eylemler
Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 343. Gününde
Merhaba Yoldaþým, 10 ve 12 Mayýs tarihlerinde yazdýðýn iki mektubunu da geçen hafta almýþtým. Bense geçen hafta yazamadým size, fotoðraflarýmýn gelmesini bekledim. Bugün, yarýn derken hafta da sona erdi. Bu hafta ilk iþ olarak size yazýyorum. Fotoðraflarý da yollayacaðým, kritiðini yaparsýnýz artýk, son fotoðraflara göre nasýl çýkmýþým diye… Derginin son sayýsýný sýcaðý sýcaðýna aldým, çok hoþuma gitti, her zamanki gibi çok iyiydi. Yalnýz 15. sayýyý alamadým, postayla yollarsanýz alabilirim… Yolladýðýn güzelim kartlarý aldým yoldaþým, eline saðlýk. Ama benim burada 2004 takvimim yok. 2005 takvimi var ama. Belki boþ zamanýnda minik, kullanýþlý bir 2004 takvimi hazýrlarsýn bana… çok þey mi istiyorum, zamanýn olursa tabi…ben gün hesabý yapmýyorum hiç, günleri saymýyorum. Yoldaþla beraberken, o çýkartýrdý hesabý. Onun yanýndan ayrýldýktan sonra ise yuvarlak hesap olarak biliyorum sadece. Günleri saymak, oldum olasý hoþlanmadýðým bir þeydi zaten. Önemli olan, bu eylemde ya da deðil, Sistemin tek tip elbise dayatmasý gündemdeki ye- günleri dolu dolu doyasýya yaþayabilmek, deðil mi? Yaþadýðýn güne damganý vurmak, iz býrakmak, o gün bir þeyleri üretebilmek… Eylem boyunca rini korudukça, demokratik kitle örgütlerinden de tepyaþadýðým her günü doldurduðuma inanýyorum… Ama siz sayýn günlerimi kiler yükselmeye devam ediyor. tabii ki yoksa rekor kýrdýðýmý nereden bileceðiz deðil mi yoldaþ… Ýzmir’de de demokratik kitle örgütleri, gündemi 1 Mayýs olsun, 6 Mayýs olsun gerçekten güzeldi be yoldaþ. Hele de can“Tecrit ve Tek Tip Yasasýna Hayýr” olan bir eylem dülarýmýzýn o bitip tükenmez coþkusu… Dergide yayýnlanmýþ olan 1 Mayýs zenlendi. öncesine iliþkin yazýlar, tam da ortalama solun karakterini gösteriyor, her Eylem ÝHD Ýzmir Þubesi, ÇHD Ýzmir Þubesi ve TAYD-DER tarafýndan düzenlendi. 9 Mayýs günü, saat zaman bocaladýlar. Þimdi yine ayný noktadalar. Bazýlarý kendilerini temize çýkarmak için Taksim de Taksim deyip duruyorlar. Taksim demek yetmiyor 12.30 civarýnda DEHAP Konak Ýlçe Binasý önünde iþte, orada olmak gerekiyor. (…) toplanmasýyla baþlayan eylem, üzerinde “Ýnfaz Yasa Beni sorarsanýz iyiyim. Ayaklarýmýn þiþiyle uðraþýp duruyorum iþte. BuTasarýsý Geri Alýnsýn” yazýlý bir pankartýn açýlmasý ve raya geldiðim ilk günlere oranla ayaklarýmýn daha iyi olduðunu söylemeliKonak Sümerbank’ýn önüne doðru yürünmesiyle deyim. Havalandýrma geniþ ve bol güneþ alýyor. Ben de güneþin tadýný çýkarvam etti. týyorum. Sabahtan çýkýyorum, elimde kitabým, güneþin her ýþýnýndan fazlasý Y.E. Mücadele Birliði dergisi okurlarýnýn da destek ile yararlanýyorum. Hep bütün gün güneþ alan bir havalandýrmanýn özlesunduðu eylem, Konak Sümerbank’ýn önünde okunan minden bahsediyordum… Þimdi bol bol hava alýyorum, hastanenin o dar, basýn açýklamasý ve 1984 döneminde bir devrimci tutboðucu ortamýndan sonra burasý iyi geldi bana. Volta atýyorum, kapanmýþ saðýn yazdýðý mektubun okunmasýyla sürdü. olan kaslar açýldý ve buraya ilk geldiðim günlere oranla daha iyi durumda Eylem boyunca “Ýnsanlýk Onuru Ýþkenceyi Yeneayaklar. Sývý alýmým 5 litre civarýnda. Normal sayýlýr, havalar ýsýnýnca daha cek”, “Tek Tip Ýnsan Olmayacaðýz”, “Ýçerde Dýþarýda fazla sývý almaya zorlarým. Ýþlerimde buradaki arkadaþlar yardýmcý oluyorHücreleri Parçala”, “Zindanlar Boþalsýn Tutsaklara Öz- lar. Ben sadece okuma ve yazma iþlerime bakýyorum. Her kimden rica etgürlük”, “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” vb. sloganlarý sem bütün ihtiyaçlarým karþýlanýyor. Burada eski Ölüm Orucu savaþçýlarý atýldý. olduðu için tecrübeliler, bu konularda sýkýntý olmuyor. (…) Ayrýca Mücadele birliði okurlarý “Remzi Aydýn Gerçekten anlatýlacak çok þey var, müthiþ geliþmeler yaþadýk, yaþýyoruz. Yalnýz Deðildir” ve “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Öz- Ve ben bunlarý mutlaka anlatmalýyým, ihmale gelmez. Gelecek kuþaklar bu gürlük” sloganlarýyla bu eyleme de TKEP/L davasý tut- geliþmeleri benim gözümden görmeliler deðil mi? (…) Ben pikniðe kadar yazarým size. Þimdilik bu kadar. Sizi seviyorum, her saðý, Ölüm Orucu savaþçýsý Remzi Aydýn’dan bir ses hafta yazmaya devam ederim, Sevgi, Özlem ve Baðlýlýkla sýmsýký kucaklýyoulaþtýrdýlar. rum sizi, DAÝMA! Basýn açýklamasý, tek tip elbise giyen iki kiþinin Sonsuz Selam ve Sevgiler… sloganlarla elbiselerini çýkartýp atmalarýyla sona erdi. Remzi*
Y.E.Mücadele Birliði Ýzmir Temsilciliði * Remzi Aydýn’ýn Bir Yoldaþýna Yazdýðý Mektubu
14
REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR
F
aþist devletin zindanlarda giriþmiþ olduðu katliamýn üzerinden yýllar geçmiþ olmasýna raðmen; dönemin baþbakaný Ecevit’in söylediði hayata geçirilememiþtir. “Cezaevlerinde istikrar saðlan”amamýþtýr. Ve elbette ki ayný istikrarýn dýþarýda da saðlanabilmesi olasý deðildir. Tüm baskýlara raðmen Ölüm Orucu eylemi, ayný kararlýlýkla sürüyor ve dünya emekçi halklarýna örnek olmaya devam ediyor. Ama sistem de boþ durmuyor, saldýrýlarýný arttýrýyor arttýrmýþtýr. Yeni infaz yasalarý, tek tip elbise, zorla çalýþtýrma, zorla müdahale ve alfabede harf býrakmamacasýna sürekli yenileri inþa edilen zindanlar… Saldýrýlarýn boyutlandýðý þu günlerde, Ölüm Orucu eylemini gündemde tutmanýn önemi çok daha artmýþtýr. Þu an Ölüm Orucu eylemini sürdürmekte olan ve 339. gününde bulunan Remzi Aydýn’ýn ismini her yere taþýmak, onun dýþarýdaki sesi olmak gerekiyor. TKEP/Leninist davasýndan tutuklu bulunan Remzi Aydýn, zorla müdahale iþkencesiyle karþý karþýyadýr. Onun yanýnda yer almak ve yalnýz olmadýðýný haykýrmak için Ýzmir Mücadele Birliði Platformu olarak bir basýn açýklamasý düzenledik. 29 Mayýs Cumartesi günü saat 12.00’de, Konak’ta Sümerbank’ýn önünde gerçekleþtirdiðimiz
eyleme, üzerinde “Ölüm Orucu Sürüyor” yazan pankartýmýzý açarak baþladýk. Ellerimizde kýzýl bayraklarýmýz, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Devrimci Tutsaklar Özgürleþtirilmeden Emekçi Sýnýflar Özgürleþemez” dövizlerimiz ve Remzi Aydýn’ýn resmiyle pankartýmýzýn arkasýndaki yerimizi aldýk. Sloganlarla baþlattýðýmýz eylem, basýn açýklamasý metninin okunmasýyla devam etti. Basýn açýklamasýnda Afrikalý devrimci önder Amilcar Cabral’ýn sözüne yer verildi: “Gerçek özgürlük, en son tutsak özgür olduðunda baþlayacak”. Basýn açýklamasý metninin aralarýnda ve sonunda sýk sýk; “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Remzi Aydýn Yalnýz Deðildir”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ýçerde Dýþarýda Hücreleri Parçala”, “Devrimci Tutsaklar Teslim Alýnamaz”, “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”, “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak” ve “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma” sloganlarý atýldý. Eylemimiz, metnin okunmasýndan sonra atýlan sloganlar ve bundan sonra da eylemlerimizin süreceðine dair yapýlan açýklamanýn ardýndan sona erdi. Basýn açýklamasýna TAYD-DER ve Ýþçi Köylü Gazetesi’nden de destek için katýlanlar oldu. Zindanlar yýkýlýp tutsaklar özgürleþtirilinceye kadar eylemlerimiz sürecektir. Ýzmir Mücadele Birliði Platformu
15
“Görmeyi Bilen, Kulaklarý Duymayý Unutmayan, YÜREÐÝ ÝNSANLIK ÝÇÝN ATANLARA SESLENÝYORUZ” Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri, bu çaðrýyla sesleniyordu tüm insanlýða. 30 Mayýs tarihinde Galatasaray Lisesi önünde bir eylem gerçekleþtiren DETAK, zindanlarda 113. ölümün kapýda olduðunu haykýrýyordu. Galatasaray Lisesi önüne, üzerinde Ölüm Orucu Sürüyor yazýlý önlükler giymiþ, alýnlarýna kýzýl bant takmýþ halde gelen DETAK’lýlar burada pankart açtýlar. Ölüm Orucu eylemiyle ilgili kuþlama yaptýlar. Ellerinde 19 Aralýk katliamýnda Bayrampaþa zindanýnda katledilen Murat Ördekçi ile Ölüm Orucu eyleminde ölümsüzleþen Sibel Sürücü ve Aysun Bozdoðan’ýn resimleri olan DETAK’lýlar ayný zamanda Remzi Aydýn’ýn Ölüm Orucu eyleminin ilerlemiþ günlerinde çekilmiþ bir resmini de taþýdýlar. DETAK adýna okunan metinde, Remzi Aydýn’ýn komünist bir dünya kurmak için büyük bir fedakarlýkla ileri atýldýðý vurgulandý. Remzi Aydýn ve onunla birlikte Ölüm Orucu eyleminde bulunan Ölüm Orucu savaþçýlarýnýn ölmesine izin verilmemesi için çaðrý yapýlan metinde, bizlerin onlarýn seslerini tüm dünyaya duyurmamýz gerektiði, her zaman onlarýn yanýnda olduðumuz anlatýldý. Polisin yoðun önlem aldýðý, Galatasaray Lisesi’nin önünü polis otobüsleriyle kapattýðý eylemde basýn açýkla-
masýndan sonra sloganlar atýldý; “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz” sloganlarýnýn Ýstiklal Caddesi’ni inlettiði eyleme çevrede bulunan insanlarýn ilgisi yoðundu. Bazý insanlar o anda eyleme katýlarak destek verdiler; polise tepkilerini hiç gizleme gereði duymayan insanlar, “yüreklerinin kulaklarýnýn saðýr” olmadýðýný herkese gösterdiler. Polis, sloganlar atýlmaya baþlandýðýnda eylemi bitirmek için devreye girdi; ama sloganlar kesilmedi. Kararlý bir þekilde sürdürülen eylem tamamlandýktan sonra basýn ve televizyonlara basýn açýklamasý metni daðýtýldý. Eylem, bitirildikten sonra polis, eyleme katýlanlarý bir süre takip etti. Remzi Aydýn, þu anda Bayrampaþa Özel Tip Cezaevi’nde tutuluyor ve Ölüm Orucu eylemine büyük bir kararlýlýkla devam ediyor. “Þarký söyleyen yarýnlarý hazýrlamak” için gün gün eriyen bedeninde devrimi büyütüyor. Tarihsel bir eylemin bayraðýný en önde yürüyerek dalgalandýrýyor. Buradan bir kez daha haykýrýyoruz: DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK
16
FÝLÝSTÝN’DE YOKEDÝLMEK ÝSTENEN BÝZÝM DE SEVÝNCÝMÝZ Büyük komünist þairimiz Nazým Hikmet, Stalingrad direniþini anlattýðý bir þiirinde; “Çizmek Moskova dolaylarýnýn son cephe durumunu / kurþun kalemle çizmek bunu / onlarýn kanlarýyla çizdiklerini…” diyor. Þimdi bizler de elimizde kalem, Filistin’de yaþanan katliamlarý anlatýrken, ayný duygularý yaþýyoruz. “Benim kaným bir tutam yað / yakar özgürlüðün ateþini” diyen Filistinli savaþçýlarýn Ýsrail füzeleri altýnda sürdürdükleri mücadeleyi anlatabilmek kolay deðil; ama ya onlarýn hergün her saat yaþadýklarý… Bunun en son örneði Gazze Þeridi’nde bulunan Refah Mülteci Kampý’na siyonistlerin yaptýðý saldýrýydý. ABD’nin övgüyle desteklediði Ýsrail siyonizmi 5 bin mültecinin yaþadýðý mülteci kampýna füzeler, aðýr makinalýlar ve tanklarla saldýrdý. Gazze sokaklarý bir kez daha kana bulandý; yaþlý, genç ve çocuk kanýna… Helikopterlerden atýlan füzeler, kampý yerle bir ederken açýlan topçu ateþiyle taþ taþ üzerinde kalmadý. Eli kanlý siyonist köpekler daha sonra da Nablus’a girdiler. Son bir ay içinde binlerce Filistinlinin evi dozerlerle yýkýldý; 2 bin Filistinlinin son saldýrýlar sonucu evsiz kaldýðý söyleniyor. Filistin halký, sokaklarda kendi kurumuþ kaný üzerinde yatmaya zorlanýyor; kan tüten sokaklarda halk, kendi kanýnýn kokusunu duyabiliyor. Atýlan füzeler sonucu sokaklarýn yaralý ve ölülerle dolduðu söyleniyor. Filistin topraklarýnda Filistin halkýnýn sadece kaný dökülmüyor; ayný zamanda her gün her saat siyonizmin aþaðýlamalarýna maruz
kalýyor Filistin Halký; liderleri göz hapsinde tutuluyor; cezaevlerinde aðýr iþkencelere maruz kalýyorlar. Filistin topraklarý duvarlarla bölünüp parçalanýyor. Ýsrail, Filistin’i Filistin halký için bir toplama kampýna çeviriyor. Ve bununla da yetinmiyor. Bu toplama kampýndaki insanlara, týpký Irak’ta ABD’nin yaptýðý gibi iþkence yapýyor. Zaten Ýsrail, tek baþýna olmuþ olsaydý, yarým asýrdan fazla bir süredir devam eden bu savaþý çoktan kaybetmiþ olurdu. ABD’nin tam desteði sayesindedir ki Ýsrail, Filistin topraklarýnda kan dökmeye devam ediyor. Bush’un Þaron için kullandýðý övücü sözler, deyim
yerindeyse Filistin’de taþlarý baðlamýþ ve tüm köpekleri serbest býrakmýþtýr. Bush, dünyanýn kasap Ariel Þaron’a müteþekkir olmasý gerektiðini düþünüyor. Ve Þaron da her av köpeðinin yapmasý gerekeni yapýyor; baþkalarý olmasa bile sahibinin kendisine müteþekkir olmasý için elinden geleni ardýna býrakmýyor! Arap Birliði Zirvesi’nden Tam Teslimiyet 22 Mayýs’ta Tunus’ta toplanan Arap Birliði Zirvesi’ne Mýsýr’ýn çizgisi hakim oldu ve zirvede “Arap dünyasýnda siyasi reformlar yapma” sözü verildi. Ve bu toplantýda dolaylý da olsa Filistinli savaþçýlarýn Ýsrail’e karþý yaptýklarý eylemler eleþtirildi. ABD yýllar yýlý Mýsýr eliyle zirveden böyle bir karar çýkarmaya çalýþýyordu. Bu ABD’nin Büyük Ortadoðu Projesi’nde öngördüðü þeylerden biri. ABD Ortadoðu’da bulunan ve zora dayalý mücadele yürüten tüm gruplarý “terörist” olarak, damgalayýp tecrit etmeye çalýþýyor. Arap Birliði’ne dahil olan ülkeler yapmayý düþündükleri reform programlarýný 10 Haziran’da ABD’de yapýlacak olan G-8 zirvesine sunacaklar. Arap Birliði’nin aldýðý bu karar Ortadoðu’da Ýsrail’in yapacaðý her türlü katliama zemin hazýrlýyor. Kasap Þaron, þimdi kuzu kýlýðýna bürünen burjuva Arap ülkelerini þiþe geçirilmiþ olarak görmeye baþlamýþtýr bile. Siyonizm ve emperyalizm karþýsýnda atýlan her geri adýmýn Arap halkýna neleri kaybettirdiðini görmek için insanýn Irak örneðine bakmasý yeter hal-
17
31 MAYIS 1971 NURHAK KATLÝAMINI UNUTMADIK!
buki. Ebu Garip Cezaevi’nden yansýyan vahþet görüntüleri emperyalizmin halklara nasýl özgürlük getirdiðinin en büyük kanýtlarýdýr. Bugün bu görüntülerin kat be kat fazlasý hergün Filistin’de yaþanýyor, buna hiçbir kuþkumuz yok. Filistin Ne Yapacak? Ýsrail, son olarak 1.000 Filistinliyi içeren bir kara liste hazýrladýðýný tüm dünyaya duyurdu. Ýsrailli bir yetkili, “bundan böyle örgütlerin liderlerini deðil, hiyerarþi içindeki ikinci üçüncü kademede bulunan kiþileri hedef alacaklarýný” söylüyor. Bunun anlamý açýk; Ýsrail Filistin halkýnýn önderleri için tam bir sürek avý baþlatýyor. Ýsrail, ordusuz generalin ve generalsiz ordunun savaþý uzun süre götüremeyeceðini düþünüyor. Komuta kademesindeki kiþilere yönelerek, Filistin halkýnýn direncini, savaþma kabiliyetini kýrmak, yenilmiþ ordu psikolojisi yaratarak, Filistin halkýný kýrýntýlara razý etmek istiyor. Büyük Ortadoðu Projesi’nde ABD’nin öngördüðü de budur. Onlar Filistin halkýnýn elindeki bütün savaþma olanaklarýný almak ve sonra onlarý en geri düzeyde anlaþmaya zorlamak istiyorlar. Yaser Arafat, son saldýrýlar karþýsýnda Filistin halkýna uluslararasý koruma istedi. Filistin halkýný, emperyalist saldýrganlýktan ancak kendi gücüne güvenerek sürdürdüðü mücadele kurtarabilir. Filistin halký ancak, devrim ve kendi iktidarlarý için mücadele ederek özgürleþebilir. Taþlý intifadadan günümüze Filistin Devrimi bir çok aþamadan geçti; ama o her zaman bir devrim ocaðý olarak yanmayý sürdürdü. Þimdi ABD, Irak’ý iþgal ettikten sonra Ýsrail kendisine de gün doðduðunu düþünerek, Filistin’e yönelik saldýrýlarýna hýz verdi. Ýsrail ordusu her gün Filistin sokaklarýnda kan dökerken, mahkemelerinde de Filistin halk önderlerini en aðýr cezalara çarptýrdý. Bunun en son örneði, El Aksa Þehitleri Tugaylarý’nýn kurucusu olan Mervan Barguti oldu. Mervan Barguti, hapsedildiði andan bugüne Ýsrail mahkemelerini tanýmadýðýný açýklayarak Filistin halkýnýn duygularýna tercüman oldu; çünkü Filistin halký, hala Ýsrail’i tanýmýyor, böyle bir devletin varlýðýný kabul etmiyor. Kendi topraklarý üzerine emperyalizmin oturttuðu bu suni devleti yýkmadan özgürlüðüne ulaþamayacaðýný biliyor. Filistin halký, Ýsrail’in önlerine koyduðu hiçbir harita üzerinde pazarlýða giriþmiyor. Filistin halký, yarým asýrdan fazla bir zamandýr uðradýðý katliamlarý, iþkenceleri, aþaðýlanmalarý, þimdi evsiz yurtsuz kalarak daha yoðun yaþýyor. Sýðýndýklarý mülteci kamplarýnda dahi katliama uðrayan bu halk için toplumsal devrimden baþka bir “yol haritasý” mümkün mü? SAVRA SAVRA HATTA NASR
18
Dünyanýn üzerinde bir hayalet dolaþýyor… Peþpeþe gelen devrimler, insanlýðýn mutlu yarýnlara olan inancýný güçlendiriyor, dünya emeðin iktidarýna hýzla yaklaþýyordu. Çin, Küba ve Vietnam’dan göðe kaldýrýlan kýzýl bayrak, tüm dünya iþçi ve emekçilerinin yüreklerini coþkulandýrýyordu. 1970’li yýllarda THKO’nun yiðit savaþçýlarý bu bayraðý Türkiye’de de dalgalandýrmak, kavga ateþini daha güçlü yakmak için hem þehir hem de kýrda gerilla faaliyeti yürütmeye baþlamýþlardý. Sinanlar, devrimi kýrdan beslemek için Nurhak Daðlarý’na yönelmiþlerdi. Onlar biliyorlardý ki, iktidar parlamenter bir mücadeleyle deðil, devrimci zor araçlarýyla, silahlý mücadeleyle ele geçirilebilirdi. Halklarýmýza emperyalizmden kurtuluþun, özgürlüðün olmazsa olmaz koþulunun silahlý mücadele olduðunu gösterdiler. Ve burjuvaziye güvensizlik temelinde ardýllarýna doðru yolu gösterdiler. Sinan Cemgil, THKO’nun önder kadrolarýndan biriydi. ODTÜ’de hocalarýna “Sinan konuþma yapacaksa biz de gelelim” dedirtebilecek kadar teorik ve politik açýdan yetkindir. Denizlerin idamýný engellemek için Malatya-Kürecik’te bulunan ABD Radar Üssü’nü basmak istiyorlardý. Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoðan ve Kadir Manga 31 Mayýs 1971’de Nurhak Ýnekli köyünde hain bir pusuda ölümsüzleþti. Halklarýmýz Denizleri unutmadýðý gibi, onlarý da unutmayacaktýr. Çünkü Sinanlar halklarý için canlarýný feda ederek halklarýmýzýn yüreðini fethetmiþlerdir. Sinanlar, Denizler, yani THKO; o dönemde halklarýn devrimci zor yöntemlerine yöneliþini görmüþ ve bunu örgütlü bir þekilde yapmaya giriþmiþlerdir. Bugün de Leninistler, THKO’dan aldýðý bu bayraðý, burjuvaziye karþý “zafere kadar savaþ” þiarýyla sürdürüyor. NURHAK’I UNUTMADIK UNUTMAYACAÐIZ DÖKÜLEN KAN YERDE KALMAZ SORACAÐIZ HESABINI!
ÝZMÝR’DE “BASIN VE ÜZERÝNDEKÝ BASKILAR” PANELÝ Sistemin saldýrýlarýný yaþamýmýzýn her yönüne yönelttiði, faþist yüzünü en açýk þekilde meydana sürdüðü coðrafyamýzda, her saldýrýya karþý bir ses yükseltmek, tartýþma zemini oluþturmak çok önemli bir görev olmuþ durumda. Özellikle sosyalist ve devrimci basýn olmak üzere, basýn ve yayýn kuruluþlarýna sansür, kapatma, para cezalarý vb. çerçevesinde saldýrýlar yoðunlaþmýþ ve bir yasa tasarýsý þeklinde karþýmýza çýkartýlmýþtýr. Basýn Yasa Tasarýsý’nýn gündeme gelmesiyle, basýn özgürlüðü tartýþmalarý da ateþlenmeye baþladý. Tam da bu süreçte 22 Mayýs Cumartesi günü Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde “Basýn ve Üzerindeki Baskýlar” konulu bir panel düzenlendi. Panele; gazeteci Sinan Kara, ÝHD Ýzmir Þube Baþkaný Mustafa Rollas, Çaðdaþ Gazeteciler Derneði’nden Ege Þube Baþkaný Macit Sefiloðlu ve Y.E.Mücadele Birliði dergisi Ýzmir Temsilcisi Yeþim Tunçsan, Ýþçi Köylü gazetesi çalýþaný Erdinç Özbay ve Alýnteri gazetesi çalýþaný Selma Topçuoðlu konuþmacý olarak katýldý. Panelde; gazeteci Sinan Kara’ya yönelik son süreçte gerçekleþtirilen saldýrýlardan ve bu saldýrýlara asýl neden olan þeyin, basýn alanýndaki örgütlenme sorunu olduðundan sýk sýk bahsedildi. Çaðdaþ Gazeteciler Derneði’nden gelen katýlýmcý, basýn kuruluþlarýnýn yaklaþýk %70’inin büyük tekellerin elinde olduðuna deðindi. Ayrýca 1980 faþist darbesinin basýn özgürlüðüne vurduðu darbe de gündeme alýndý. ÝHD Baþkaný Mustafa Rollas da, “Türkiye’deki basýn özgürlüðünün sosyalist basýn üzerinden tartýþýlmasý gerektiðini düþünüyoruz” diyerek, tartýþmanýn zeminini sosyalist basýn üzer-
“BU SALDIRILAR HEPÝMÝZEDÝR” 1 Nisan 2004 tarihinde bulunduðu Ekmek ve Adalet dergisinden polisler tarafýndan gözaltýna alýnan ve daha sonra çýkarýldýðý savcýlýkta uydurma gerekçelerle tutuklanýp Gebze M Tipi Cezaevi’ne götürülen Ekmek ve Adalet dergisi genel yayýn yönetmeni, Gülizar Kesici’nin dergimize gönderdiði mektuptan bazý bölümleri aktarýyoruz. Ekmek ve Adalet dergisiyle, karþýlaþtýklarý bu baskýlar karþýsýnda, dayanýþma içinde olduðumuzu bir kez daha bildiriyoruz. “Merhaba, Size Gebze M Tipi Hapishanesi’nden yazýyorum. 1 Nisan sabahý demokratik kurumlara yapýlan baskýnlarda, gözaltýna alýnýp tutuklandým. O gün televizyonlar “hücre evleri basýldý”, “örgüt çökertildi” diye vermiþ haberi. Ertesi gün gazetelere de ayný þekilde yansýmýþ gözaltýna alýnmamýz. Koca koca puntolarla, manþetten epey bir yaygara koparýlmýþ. (…) 1 Nisan günü bir çok yer basýlarak 40 kiþi gözaltýna alýndý. Fakat polisin dediði gibi basýlan yerler “hücre evi” deðil, herkesin bildiði yasal-demokratik kurumlardý. Mesela ben, 6 muhabir arkadaþýmla birlikte Ekmek ve Adalet Dergisi’nin teknik servisi olan
ine çekti. Y.E.Mücadele Birliði dergisi temsilcisi ise, özgürlük konusunu sýnýfsal zeminde tartýþmak gereðini vurguladý. “Basýn özgürlüðünden bahsederken, tekelci basýnýn özgürlük sorunundan bahsetmek, bizim üzerinde duracaðýmýz zemin olamaz” diyen Tunçsan, “Basýnýn özgür davranabilmesi, toplumsal bir özgürleþme sorunudur” þeklinde devam etti. Konuþmasýna Basýn Yasa Tasarýsý’ndan alýntýlar yaparak devam eden Tunçsan, Muþ’ta yaþanmýþ bir davayý örnek vererek; “Tüm bunlar yasalarý iyileþtirmeye çalýþmakla deðil, tüm ezilen iþçi ve emekçilerin mücadelesini yükseltip, sistemin deðiþtirilmesiyle çözülebilir” diyerek konuþmasýný sonlandýrdý. Ýþçi-Köylü ve Alýnteri gazetesi çalýþanlarýnýn da sosyalist basýna yönelik saldýrýlara deðindiði konuþmalarýn ardýndan, soru cevap kýsmýna geçildi. Bu kýsýmda, Y.E.Mücadele Birliði’nin Ekmek ve Adalet dergisine yönelik saldýrýlara deðinmesinin ardýndan bir izleyici; devrimci ve sosyalist basýnýn birlikte hareket edebilmesinin zeminlerinin oluþturulmasýnýn gerekliliðine deðindi. Konuþma alkýþlarla karþýlandý. Yaklaþýk 2,5 saat süren panel, sohbetlerle sona erdi. Y.E.Mücadele Birliði/ÝZMÝR
Yýlmaz Yayýncýlýk’tan gözaltýna alýndým. (…)Bizimle ayný saatte Temel Haklar ve Özgürlükler Derneði, Halkýn Hukuk Bürosu, TAYAD, Gençlik Gelecektir Dergisi, Ýdil Kültür Merkezi’de ayný þekilde basýlmýþtý. Ýþte polisin “hücre evi” dediði yerler buralardý. (…)Toplam 40 kiþi 4 gün gözaltýnda tutulduk. Fakat ne gözaltýna alýnýrken ne de gözaltýnda olduðumuz süre içinde neden gözaltýnda olduðumuza dair hiçbir þey öðrenemedik. Öylesine “çok gizli” nedenlerle gözaltýna alýnmýþtýk ki bize bile açýklamýyorlardý. (…)Ýktidarýn amacý açýktýr; iktidarýn karþýsýnda hak ve özgürlükler mücadelesi veren hiçbir güç olmamalýdýr. (…)Bu saldýrýlar hepimizedir. Aydýn, demokrat, muhalif olan herkes susturulmaya, hak ve özgürlükler mücadelesi yok edilmeye çalýþýlmaktadýr. (…)Bu oyunu-komployu boþa çýkaracaðýz. Sizlerin de bu komployu boþa çýkarmada yanýmýzda olacaðýnýza, ilk günlerdeki duyarlýlýk ve sahiplenmenizi sürdüreceðinize inanýyoruz. Çalýþmalarýnýzda baþarýlar diliyorum.” Gülizar Kesici Ekmek ve Adalet Dergisi Genel Yayýn Yönetmeni
19
DÜNYADAN VE COÐRAFYAMIZDAN ÝÞÇÝ HABERLERÝ TRT ÝÞÇÝLERÝNE GÖZALTI Geçtiðimiz günlerde 8 TRT iþçisi gözaltýna alýndý. HaberSen Genel Merkezi tarafýndan yapýlan açýklamaya göre, NATO iZrvesi için güvenlik saðlamak iddiasýyla gözaltýlara bir yenisinin daha eklendiði belirtildi. Haber-Sen Genel Baþkaný Kemal Keleþ, yaptýðý açýklamada “Ýþkenceci ve savaþ suçlusu Blair de Ýstanbul’a geldiklerinde gözaltýna alýnacaklar mý” diye sordu. Gözaltýna alýnan 8 iþçinin 4’ü serbest býrakýldý. Diðerleri ise Harbiye Karakolu’nda gözaltýnda tutuluyorlar.
TÜPRAÞ SATIÞINDA YÜRÜTME DURDURULDU Petrol Ýþ Sendikasý’nýn TÜPRAÞ ’ýn satýþýný durdurmak için açmýþ olduðu dava sonuçlandý. Davada alýnan “Tüpraþ’ýn satýþýnda yürütmenin durdurulmasý” kararý, Aliaðalýlarý sevince boðdu. Alýnan karardan sonra, yüzlerce iþçi fabrika önünde “Yaþasýn Onurlu Mücadelemiz” sloganlarý attý. Petrol-Ýþ Sendikasý Aliaða uÞbe Baþkaný Ýbrahim Doðangül, yaptýðý açýklamada: “Kavga henüz bitmedi. Karar bizim mücadele azmimizi artýrdý. Bu iþin peþini býrakmayacaðýz” dedi.
PAÞALI TEKSTÝL’DE ÝÞÇÝ KIYIMI 17 Mayýs tarihinde ücretlerinin ve geçmiþ alacaklarýnýn ödenmemesi üzerine Bayrampaþa’da kurulu olan Paþalý Tekstil’in 65 iþçisi 3 günlük iþ býrakma eylemi gerçekleþtirdiler. Patronla yapýlan anlaþmalarda, iþe baþlamalarý halinde hemen ücretlerinin ödeneceði sözü verildi. 65 iþçi tekrar iþbaþý yaptýlar fakat ücretleri bir hafta sonra ödendi. Ücretlerini hemen almak isteyen iþçiler ise süresiz ücretsiz izine çýkarýldý.
rika yanýnda kendi kurduklarý çadýrda kalýyorlar. Doðancý Köyü halký ve yakýnlarý iþçilerle dayanýþmak amaçlý onlara destek veriyor.
YENÝSÝ DE ÖLDÜRÜYOR, HURDASI DA rIak’ýn aZho kentinden Türkiye’ye getirilen ve Saddam Hüseyin döneminden kalma; Halepçe Katliamýnda kullanýlmýþ silahlarýn hurdalarý, Ýskenderun Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Ekinciler Demir Çelik Fabrikasý’na konuldu. Geçtiðimiz günlerde gece saat 23.00 sýralarýnda hurdalardan kaynaklý büyük bir patlama gerçekleþti. Patlamýþ bir havan bombasýnýn oksijen kaynaðý ile kesilmesi sýrasýnda meydana gelen patlamada 2 iþçi öldü, 1 iþçi aðýr yaralandý.
KOLOMBÝYA’DA YÜZBÝNLERCE ÝÞÇÝ, EMEKÇÝ ALANLARA AKTI Kolombiya’nýn bütün kentlerinde yüzbinlerce emekçi yürüyüþler gerçekleþtirdi. Ülkede birçok devlet kurumunda çalýþan 300 bin öðretmen greve çýktý. Kolombiya’nýn bütün kentlerinde gerçekleþen eylemlerde, ABD’nin dayatmýþ olduðu Amerikalar Serbest Ticaret Anlaþmasý F ( TAA)protesto edildi. 15 bin iþçinin katýldýðý Cartagena kentinde, devlet baþkaný Alvaro Uribe’nin emriyle, helikopterden iþçilerin üzerine gaz bombalarýyla saldýrýldý, onlarca iþçi yaralandý, 2 milletvekili gözaltýna alýndý, 5 milletvekili yaralandý. Gazeteciler de polis tarafýndan saldýrýya maruz kaldý. Bir gazeteci ise, plastik mermi ile vurularak yaralandý. 3 saat süren eylemde, onbinlerce kiþi yaralandý.
ÝTALYA’DA YARGIÇLAR GREVDE Hükümetin yargýyý kendi denetimi altýna almasýyla baþlayan grev, binlerce yargýcý eyleme sürükledi. Yargýçlar, hükümete karþý üç günlük grev gerçekleþtirdi. Ulusal Yargýç Birliði üyeleri greve katýldý. Grevden kaynaklý, mahkemelerde iþlemler tamamen durdu.
BOL-PAT’TA ÝÞTEN ATMA
FRANSA’DA ÖZELLEÞTÝRME KARÞITI PROTESTO
Çalýþma koþullarýnýn düzeltilmesi, insanca ve yaþanacak ücret alabilmek için, Bolu Patates Fabrikasý’nda B ( ol-Pat), Tek-Gýda-Ýþ Sendikasý’na üye olduklarý gerekçesiyle iþçiler iþten atýlýyor. Atýlan iþçiler, fab-
Fransa Elektrik ve Gaz Kurumu’nun özelleþtirilmesi politikasýna karþý, Paris’te 80 bin iþçi eylem yaptý. Ýþçiler tepkilerini, Paris’in bir çok bölgesinde elektrikleri keserek gösterdi. Fransa’nýn deðiþik kentlerinden gelen iþçiler, Bastille Meydaný’na yürüyüþ yaptýlar.
20
KAPÝTALÝZMÝN ÇATLAKLARI Sermayenin küreselleþmesiyle birlikte, özellikle son on yýlda ortaya çýkan büyük tahribat, kapitalizmin artýk insanlara hiçbir þey vaat etmediði tartýþmalarýný da alevlendirmiþti. Hýzla yükselen ve önü alýnamayan iþsizlik, yoksulluk, sosyal güvencenin ortadan kalkmasý, çevrenin tahribatý, insanlarýn önüne, “Yeni Bir Dünya Mümkün mü?” polemiðini koydu. Önce, umuttan doðan bir inançla, sonra olanaklarýn, tarihsel koþullarýn bilincine varýlmasýyla, sorunun cevabý, “evet, mümkün!” oldu. Olanaklarý ve koþullarý yaratan, kapitalizmin dünya çapýnda geldiði son ve yeni evreydi. Bu “son sýnýr” üzerinde, olasý yanlýþ anlamlarý görerek durmakta fayda var. Kapitalizm, bir baþlangýcý, dolayýsýyla bir sonu olduðu için, tarihsel bir karakterde olduðunu, ilk kez en açýk ifadeleriyle “Komünist Manifesto”da okuduk. Demek ki, kapitalizmin sonu üzerine, sýnýrý üzerine düþünceler, yüz elli yýlý aþan bir tarihe sahip. Orada, “tarih, sýnýf savaþýmlarýnýn tarihidir” diyerek temeli, esasý vurgulayan Marx ve Engels, kapitalizmin tarihsel olarak aþýlmasý zorunluluðunu kanýtladýlar. Daha sonra Marx, Kapital’iyle, bu zorunluluðun iç mekanizmalarýný didik didik etti. Tarihsel zorunluluðun üstüne eklenen iç mekanizmalarla, kapitalizmin sonu, Kapital’de bir kez daha tarif edildi: “Mülksüzleþtirenler mülksüzleþtirilir.” Manifesto’nun yayýnlanmasýndan birkaç ay sonra patlak veren 1848 Devrimleri’ne Marx ve Engels, bu tarihsel zorunluluðu keþfetmenin coþkusuyla katýldýlar. Fakat yýllar sonra Engels, yanýldýklarýný itiraf edecekti. 1848 Devrimleri’nden çýkan sonuç, kapitalizmin kendini geliþtirme olanaklarýný henüz kaybetmediði, devrimci bir sýnýf olarak tarih sahnesine çýkan proletaryanýn da, iktidarý fethedecek olgunluða henüz ulaþmadýðý idi. Yine de Marx ve Engels, her ekonomik ve siyasi krizde, devrimci patlamalarýn izini aramaya devam ettiler. Bu umutlu beklentilerini, Paris Komünü yenilgisinden sonra bile hiç kaybetmediler ve dostlarýna yazýlan mektuplarda coþku dolu cümlelerle bunu ifade ettiler. Yýllar sonra Lenin, bu mektuplarý bir araya getiren kitabýn önsözünde, her yenilgi sonrasý tasý taraðý toplayýp burjuva saflara geçen oportünistlerin yüreksiz “saðlamcýlýðý” yanýnda, her krizden devrim bekleyen bu iki büyük dehanýn yanýlgýlarýnýn ne derece yüce bir devrimci ruh taþýdýðýný söyleyecekti.
20. yüzyýlýn ilk yýllarýna da “emperyalizm” olgusu üzerine tartýþmalar damga vurdu. Lenin, bu tartýþmalara son noktayý koydu ve emperyalizmi “kapitalizmin en yüksek aþamasý” olarak belirledi. Kapitalizmin daha yüksek bir aþamasý olmayacak ve bu aþamadan sonrasý sosyalizm olacaktý. Tekelci kapitalizmin bütün pencerelerinden sosyalizm bize bakýyordu. Öyleyse emperyalizm, yeni ve daha yüksek bir aþamaya geçemeden, kapitalizmin bütün geliþme olanaklarýný kendi içinde tüketecek, bu sayede, proleter devrimler
çaðýný baþlatmýþ olacaktý. Emperyalizm kitabýnýn birinci baskýsý henüz tükenmeden, Rusya’da proletarya iktidara uzandý ve aldý. Rusya’da kapitalizm tüm geliþme olanaklarýný tükettiði için deðil; uzun süre sert sýnýf savaþýmlarýnýn hýzla olgunlaþtýrdýðý proletaryanýn ve görülmedik ölçüde devrimci eyleme yönelen yoksul köylülüðün yarattýðý birleþik enerjiden dolayý, sosyalist devrimin önü açýlmýþtý. Gramsci, Ekim Devrimi için, “Kapital’e raðmen devrim” diyecekti ama olanlar, her krizde devrim umuduyla coþkulanan Marx’ýn düþüncelerini tamamen doðruluyordu. Yine de, Ekim Devrimi’yle birlikte Avrupa baþkentlerini alt üst eden proleter devrimci mücadeleler yüzünden, “kapitalizmin artýk sonuna geldiðini” ilan eden sol-sapmaya karþý Lenin, frene basma ihtiyacý duydu. Tarihsel olarak aþýlmýþ olmasý, kapitalizmin ve onun yarattýðý kurumlarýn pratikte, emekçilerin bilincinde de aþýldýðý anlamýna gelmezdi. Avrupa’daki devrimlerin yenilgisi üzerine Lenin, ileri ve geri kapitalist ülkelerde belirginleþen eþitsiz geliþim yasasýna uygun olarak þu formülü ortaya attý: “Orada (geliþmiþ kapitalist ülkelerde) devrime baþlamak çok zor, bitirmek ise kolaydýr. Bizde (geri kapitalist ülkelerde) devrime baþlamak kolay, bitirmekse çok zordur.” Tekelci kapitalizmin yarattýðý maddi temelin tek baþýna ve kolaylýkla proletaryayý devrime taþýmadýðý; aksine, bu maddi temel üzerinde yükselen iþçi aristokrasisinin, burjuva demokrasisine ait köklü önyargýlarýn, kurumlarýn ve bütün bunlarýn yarattýðý oportünist çürümenin, aþýlmasý ne denli zor bir engel olduðu, Lenin tarafýndan bir kez daha hatýrlatýlýyordu. Bir süre kendi kabuðuna çekilen “kapitalizmin sýnýrý” tartýþmalarý, 1929 Dünya Bunalýmý’yla yeniden alevlendi. Daha henüz yüzyýlýn baþýnda Rosa Luxemburg, kapitalizm için “kýyametçi” bir son öngörmüþtü. Rosa’ya göre emperyalizm, dünyadaki son toprak parçasýný sömürgeleþtirdiði zaman, geliþiminin sonuna gelecek ve bu kýyamet ufkunda can verecekti. Fakat, emperyalizm çaðýnda öne çýkan eþitsiz geliþim ve bununla birlikte, yeniden paylaþým savaþlarý, Rosa’nýn kýyamet ufkunda yoktu ve 1929 Bunalýmý sonrasý geliþmeler, bu teorinin yanlýþlýðýný kanýtladý. Emperyalizm, 1929 Bunalýmý’ndan çýkýþý, yeniden paylaþým savaþýný kýzýþtýrarak saðladý.*
21
2. Dünya Savaþý sonrasý elli yýl, “kapitalizmin sonu” tartýþmalarý canlanmadý yeniden. Bilimsel-teknolojik devrimin üretimde saðladýðý kolaylýklar, sömürgelerde baðýmlýlýk temelinde geliþen sanayi ve iç pazar, buna baðlý olarak hýzla yükselen dünya ticareti, sosyalizmin yarattýðý baskýyla elde edilen sosyal haklar, bu tartýþmalara uygun bir zemin deðildi. Ama, bu 50 yýlda, bir þeyler birikti, yoðunlaþtý; kendi yolunda kendi sýnýrlarýný zorladý.
Üretimde Geliþme Süreklidir Emperyalist-kapitalist sistem, 1974 petrol bunalýmýndan bu yana, kimi zaman yukarý doðru çýkýþlar yaþayan bir kriz içinde. 1950-60 yýllarý, onun artýk bir daha yakalayamayacaðý son “güzel” dönemiydi. 1990’dan sonra, kýsa süreli de olsa, daha çok “Yeni Dünya Düzeni” propagandasýnýn gazýyla þiþirilmiþ olarak, krizden kurtulma düþlerine daldý. Ama 1997 ve 1998’deki, Endonezya’da bir dizi devrimci depreme yol açan büyük bunalým, bu düþle birlikte Yeni Dünya Düzeni balonunu da patlattý. Sonrasý bir çorap söküðü gibi geldi. Seattle eylemleri, Cenova, derken Arjantin’de ayaklanma, her an nerede patlayacaðý belli olmayan devrimci bunalýmlarla, bu kez gerçekten kýyamet alametleri belirdi. Kýyametin kopacaðý, kapitalizmin kendini tüketeceði noktayý tespit etmek mümkün müdür? Hayýr. Ne geniþletilmiþ yeniden üretime, ne azalan karlara, ne de üretim-tüketim aracý dengesine bakarak, böyle bir nokta tespit edilemez. Çünkü, maddi üretim temelindeki geliþme süreklidir. Bu süreklilik olmasa kapitalist kabuklarý zorlayan güç, kapitalistlere raðmen nasýl birikecekti. En fazla, kapitalistler üretici güçlerin geliþimini yavaþlatabilirler, ama bu ters yöndeki her çabalarý, sonuçta onlarý yýkacak baþka güçlerin birikmesine neden olur. Kapitalizmin kýyamet ufkunda, üretimin týkanmasý deðil, sýnýflar savaþýmý vardýr. Kapitalizm, 20. yüzyýl boyunca, tekeller arasý rekabet, sosyalist dünyayla rekabet ve iþçi sýnýfýyla rekabetin üçlü kýskacýnda oldu. Bu üçlü rekabet, onu sürekli olarak makineli modern sanayi temelinde geliþime zorladý. Bilimsel teknolojik geliþmeler, üretim üzerinde büyük etki yarattý. Sistemin her baþarýsý, kendi baþ aðrýsýný da arttýrdý. Aþýrý üretim, sistem içinde karlýlýða ulaþma þansý olmayan aþýrý sermayeyi de biriktirdi. Sistem, zaman zaman girdiði borsa, vb. krizlerle, bu þiþkinliði yok etti. Fakat her seferinde daha büyük bir þiþkinlik üreten bir krizdi bu. Yýkýcý etkisi her seferinde daha büyük oldu. Bu alandaki þiþkinliði rakamlarla ifade edersek, kýyamet alametlerinin ne denli güçlü olduðu daha iyi anlaþýlýr. Bugün, yalnýzca tek bir günde, dünya borsalarýnda 2 trilyon dolar el deðiþtiriyor. Tüm dünyada, yýlda sadece 36 trilyon dolarlýk gerçek deðer yaratýldýðý düþünülürse, bunun tam 15 katý bir sermaye þiþkinliði olduðunu görürüz. Böyle bir þiþkinliði emebilecek yeni bir yatýrým, yeni ihtiyaçlarý gideren yeni üretim alanlarý yok. Bu þiþkinliðin, deðil hepsini, onda birini giderecek bir kriz ise, düzinelerce ülkenin iflasýný getirir. Dünyanýn bu aþýrý sermayeyi daha ne kadar taþýyabileceði üzerine kehanette bulunamayýz. Çok deðil, sadece on yýl önce, borsalarýn iþlem hacmi, bugünkünün sadece onda biriydi. Yani, beþ yýl sonra,
22
borsalarýn günlük iþlem hacmi ve bununla birlikte oradan oraya akan aþýrý-sermayenin dudak uçuklatan rakamlarý üzerinde kafa yormaya devam edebiliriz. Kapitalizmin sýnýrlarýný tespit etmek için, maddi süreçleri matematik kesinliðiyle tespit etmek, sermayenin yoðunlaþmasýna, birikimine, yeniden üretimine, üretici güçlere ne derece etkili olduðuna bakmak, verimsizdir. Maddi süreç, üretici güçler geliþiyor ve geliþirken, kendi kabuðunu parçalýyor; yani üretim iliþkilerini. Çeliþkinin, çatýþmanýn, hareketin yoðunlaþtýðý yer, burasýdýr. Sýnýr burada çiziliyor: Sýnýflar mücadelesinde.
Parçalanan Kabuk ABD’de 60 bin market çalýþaný, haftalar süren grevler yaptýlar ve saðlýk harcamalarýný iþçilere yüklemek isteyen patronlarý yendiler. Krupp-Mannesman iþçileri, atýlan 800 arkadaþlarý için greve çýktýlar. Verilen rakamlara göre Krupp, yirmi yýl önce 13 bin 500 iþçisiyle yaptýðý çelik üretiminin daha fazlasýný, bugün 3 bin iþçiyle yapabiliyordu. Ýtalya’da iþçiler emeklilik yaþýný yükseltmeye çalýþan hükümete karþý genel greve çýktýlar. Ýtalya’da 16 milyon emekli var ve hükümet bu büyük masraftan vazgeçmeye hazýrlanýyor. Fransa’da geçen yaz 3 bin yaþlý, sýcaklardan ölürken, bunun suçlusu, emeklilik fonlarýný özelleþtiren hükümetti. Yine Fransa ve Almanya’da çalýþma süresini yasal olarak uzatmak isteyen sermaye devletine karþý milyonlar sokaklara döküldü. Meksika ve Brezilya’nýn toprak emekçileri, uzunca bir süredir kolektif isyan içindeler. Tarým emekçilerinin bu isyaný, tüm kýtanýn çehresini deðiþtiriyor. Dünyanýn her yanýnda on milyonlarca emekçi, kapitalizmin kabuðundaki çatlaklardan akarak, kapitalizmin gerçek sýnýrý olan proleter devrime doðru yol alýyorlar. Onlar sadece ürettikleri ve kazandýklarýný yeniden ele geçirmek için ileri atýlýyorlar. Üretim iliþkileri, yarattýðý çeliþkinin geriliminden çatlýyor. Her teknik ilerleme, iþçiler için iþsizlik, ya da daha yoðun ve uzun bir çalýþma zamaný haline geliyor. Ortalama yaþam süresini neredeyse iki katýna çýkaran modern sanayi ve kapitalizm, þimdi onlara uzun ama aç bir emeklilikten baþka bir þey vaat etmiyor dünyanýn barýndýrdýðý iþsizlik, sefalet, açlýk, geleceksizlik birikimi, sermaye birikimini tehdit ediyor. Bu yüzden, ekonomideki büyümeye artýk hiçbir kapitalist sevinemiyor. Çünkü bu büyüme, çeliþkinin gerilimini arttýrýyor. Tarihin hiçbir döneminde, ekonomik büyümenin kaygýlý gözlerle izlendiði olmamýþtý. Mülksüzleþtirenlerin korkusudur bu. Kapitalizme sýnýrý proletaryanýn bilinci çiziyor. * 1929 Bunalýmý’ný izleyen yýllarda, “kapitalizmin sýnýrý” tartýþmalarý, Troçki dýþýnda kimsenin ilgi alanýna girmedi. Rosa’dan devraldýðý “Kýyamet Ufku” yaklaþýmýyla Troçki, dünya ticaretinin bütün ülkeleri iç içe geçirdiði, kapitalizmin üretici güçleri daha fazla geliþtiremeyeceði bir aþamaya geldiði yargýlarýyla, dünya devriminin eli kulaðýnda olduðu öngörüsünde bulundu. Ama, her krizde bir devrim bekleyen Marx’tan farklý olarak Troçki, bu kýyamet ufkunu, Komüntern ve Stalin’in “günahlarýnýn” cezasýný çekeceði ve bu “günahlara” bulaþmamýþ bir peygamber olarak kendisinin öne çýkacaðý umuduyla gözledi.
Ýnsanca Bir Yaþam Ýçin Kahramanca Ölmek F
tipi zindanlarda Ölüm Orucu eylemi sürüyor. 19 Aralýk katliamýndan bugüne, zindanlarda yaþananlarý anlatmaya, bütün aðaçlar kalem olsa ve bütün okyanuslar da mürekkep, yine yetmez. “Yazýlmaz, anlatýlmaz” bir þeydir bu. Tarihin bu önemli kesitinde üzerinde yaþadýðýmýz bu topraklarda insanlýk büyük bir sýnavdan geçiyor. “Yüreklerinin kulaklarý saðýr” olmayan herkes, bir an için durup düþünmeli ve demir kapýlar arkasýnda dört duvar arasýnda insanlýðýn en büyük, en güzel kavgasýný veren insanlara, komünistlere ve devrimcilere yapýlan iþkenceleri, uygulanan vahþeti gözlerinin önüne getirmeli ve kendisinin bütün bunlara karþý ne yaptýðýný gözden geçirmelidir. Bir yerde insanlýk kanla, vahþetle, her türlü baský ve zorla, sessizlik fesadýyla imha edilmeye çalýþýlýyor. F tiplerinde her gün her saat komünist ve devrimci tutsaklarýn beyinlerine akýnlar düzenleniyor; onlar görmeyen, düþünmeyen, konuþmayan birer robota çevrilmek isteniyor. F tipleri, çarklarý arasýnda insan öðüten büyük bir fabrikaya benziyor.
Ve Ölüm Orucu Sürüyor…
Ý
nsanlýk umudunu kaybetmesin diye, devrim ve sosyalizm için mücadelenin her koþul altýnda her halükarda süreceðini tüm dünya görsün diye… Emperyalist-kapitalist sistemin karþýsýnda fedakarca mücadele eden, kahramanca ölümsüzleþen insanlarýn henüz tükenmediðini, Denizlerin tükenmeyeceðini bütün bir insanlýk duysun diye, tarih bunu sayfalarýna kaydetsin diye.
Ve Ölüm Orucu Sürüyor…
B
urjuvazinin her türlü saldýrýsýna karþý, yeni infaz yasa tasarýlarýna karþý, bununla getirilmek istenen Tek Tip Elbise’ye karþý, yenileri inþa edilen Mezarlýk Tipi Cezaevlerine karþý, insanlarýn birbirlerinden yalýtýlýp kör hücrelerde insanlýklarýndan çýkarýlmaya çalýþýlmasýna karþý, tutsak ailelerinin gördükleri baskýlara, iþkencelere, uðradýklarý hakaretlere karþý… Guantanamo ve El Garib zindanlarýnda insanlýðýn ayaklar altýna alýnmasýna karþý; emperyalist-kapitalist sistemin insanlýða her gün daha fazla yýkým yaþatmasýna, her gün daha fazla kan ve gözyaþý akýtmasýna karþý… Onlarýn “kendilerine teslim olmayan bir tek yeþil fidan ve hayat gibi umutlu bir tek insan býrakmamak için” yaptýklarý tüm katliamlara karþý…
Ölüm Orucu Sürüyor…
Ý
nsanlýk için, insanlýk onurunun ayakta kalmasý için. Ölüm Orucu Sürüyor… Hepimiz için. Hepimizin insan kalmasý için. Ölüm Orucu savaþçýlarýnýn eriyen bedeninden bir çýðlýk yükseliyor. Sessizliðin çýðlýðý bu. Onlarýn sesi olalým. Ölmelerine izin vermeyelim. Yüreðimizi onlarýn yüreklerinin yanýna katalým.
23