s018

Page 1


Merhaba, 18. sayýmýzýn gündemi yine oldukça yoðun. Gündemi bu kadar yoðun yapan þey, tarihin hýzlý ve yoðun yaþanýyor olmasýdýr. Dünya üzerindeki olaylar belki de bugüne kadar hiç olmadýðý kadar hýzla ortaya çýkýyor, yaþanýyor ve yerini hýzla yeni olaylara býrakýyor. Bunun temelinde tüm dünya üzerinde devrimin yükseliþi var. Tarihin bu yeni evresinde artýk devrimin belirtilerinden deðil, somut olarak devrimin kendisinden bahsetmek gerekir. Bu somutluktur ki, kendisini devrimle iliþkilendirmeyen hiçbir siyasi harekete yaþama þansý tanýmýyor. Her zaman devrimin ikincil sorunlarýyla uðraþan, devrimin temel sorunlarýna sýrtýný çevirmiþ olan sosyal reformistlerin dahi devrime ait ne varsa sahipleniyorlarmýþ görüntüsü vermek istemelerinin altýnda bu yatýyor. Artýk tarihin çarkýnýn geri çevrilemeyeceði bir aþamada, herkes devrim tarafýndan sürükleniyor. Bu sayýmýzýn baþyazýsýný bu konuya ayýrdýk. Gündem yazýmýz ise yine emperyalist-kapitalist devletlerin Ýstanbul’da yapmayý düþündükleri NATO Zirvesi’yle ilgili. Bu zirvenin engellenebilmesi için devrimciler arasý eylem birliðini olmazsa olmaz gördüðümüzü bir kez daha dile getiriyoruz. Yaratýlan olumsuz havanýn etkisiyle, herkes bu zirvenin yapýlmaya yapýlacaðýný, hiç deðilse iyi bir þekilde protesto edilmesi gerektiðini düþünmeye baþladý. Bu doðru deðil; istenirse ve Gündemimizdeki çaðrýya kulak verilirse bu zirve engellenebilir. Dünya üzerinde yaþanan yoðun devrimci dönem etkisini tüm politik çevreler üzerinde gösteriyor. Özellikle Ortadoðu’da yaþanan geliþmeler, büyük bir altüst oluþ sürecine girildiðini gösteriyor. Ulusal sorun konusunda ve Irak’ta sürmekte olan savaþa iliþkin sayfalarýmýzda yer alan yazýlarý ilgiyle okuyacaðýnýzý düþünüyoruz. Zindanlardan yükselen sese karþý tüm insanlýðýn duyarlý olmasý gerekiyor. Remzi AYDIN bugün Ölüm Orucu eyleminin 357. gününde. Artýk gözümüzün kulaðýmýzýn zindanlarda olmasý, yüreðimizin onlarla birlikte atmasý gerekiyor. Gelecek günlere dair umudumuzun hiç eksilmemesi dileðimizle…

AFÝÞ ASAN OKURLARIMIZA GÖZALTI 11 Haziran günü, NATO Zirvesi’ne karþý dergimizin yayýnladýðý “Denizler Gibi Ýleri Atýlalým, NATO’yu Daðýtalým” afiþini Aksaray’da asan 8 okurumuz gözaltýna alýndý ve Fatih Polis Karakolu’na götürüldü. Burada bir süre tutulan okurlarýmýz daha sonra savcýlýða çýkarýldýlar ve yaþý küçük olan dört okurumuz dýþýnda diðerleri serbest býrakýldýlar. Yaþý küçük olduðu için çocuk büroya götürülen okurumuz da, bir gün sonra serbest kaldý. NATO Zirvesi için emperyalistlere, halklarýn katillerine dikensiz gül bahçesi hazýrlama telaþýna düþenlere verilebilecek en iyi cevap, çalýþmalarýmýzý dur durak bilmeden sürdürmek olacaktýr.

BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ!

ANTAKYA ÞUBEMÝZ AÇILDI!.. ADRES: Hürriyet Cad. Ziverpaþa Ýþhaný Kat 2 Daire 10 ANTAKYA TELEFON: 0 326 214 63 91

Yeni Evrede MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Dergisi / Onbeþ Günlük Sosyalist Dergi / Yýl: 1 Sayý: 17 / 2-16 Haziran 2004 / Sahibi : Yeni Dönem Yayýncýlýk Basýn Daðýtým Eðitim Hizmetleri Tanýtým Org. Tic. Ltd. Þti. Adýna : Özgen Ýþ / Adres : Sofular Mah. Sofular Cad. No: 52/3 Fatih-ÝSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 531 44 83 / Sor. Yazý Ýþl. Müdürü: Özgen Ýþ / Genel Daðýtým: DOÐAN PAZ. / Baský Yeri: Özdemir Matbaacýlýk / ÝZMÝR Temsilciliði: 853. Sokak No: 27 Bilen Ýþhaný Kat 6/606 Konak 0 232 445 79 52 / ESKÝÞEHÝR Temsilciliði: Cumhuriyet Mahallesi Baþkan Sokak Ziya Ýþ Merkezi No:21 / HATAY Temsilciliði: Hürriyet Cad. Ziverpaþa Ýþhaný Kat 2 Daire 10 Antakya 0 326 214 63 91 / Avrupa Temsilciliði: Selahattin KARATAÞ / Post Lager 3000 Bern 1 Ann ÝSVÝÇRE / Tel: 0041 319 917 795 / Almanya Temsilciliði: Ahmet AKYÜZ/ Robert Mayer Str. 3 72760 Reutlingen ALMANYA / E-mail Adresi: mucadelebirligi@hotmail.com / Web Adresi: mbirligi.com


Tarihin Çarký Geri Çevrilemez S

ýnýflar savaþýmýnýn ulaþtýðý ileri düzey, en geri olaný temsil eden politik hareketleri bile etkiliyor. Bunun çarpýcý bir örneði sosyal-reformist harekettir. Bugüne dek, mücadelenin hep ikincil sorunlarýyla uðraþan, onlarý temel hedef haline getiren reformist hareket, birden bire kendini devrimin birincil sorunlarýyla karþý karþýya buldu. Devrimci geliþme tarafýndan tasfiyeye uðramamak için, devrime ait ne varsa, hepsini sahipleniyormuþ gibi görünmeye baþladý. Reformistlerin ve oportünistlerin Deniz Gezmiþ’e sahip çýkmalarý, bu temelde açýklanabilir. Oysa ki, bugüne kadar onu unutturmaya çalýþýyorlardý. Ancak devrimin yükseliþi, devrimci önderleri öne çýkarýnca, birden bire tavýr deðiþtirdiler. Bunun temel nedeni, devrimin ve devrim önderlerinin emekçi halklar üzerinde yarattýðý devrimci etkidir. Bunun yanýnda, baþka nedenler de var. Reformist ve oportünist görüþlerinin etkin olacaðýný düþünenler, düþündüklerinin tersine, politik olarak iflas ettiler. Halk nezdinde hiç bir itibarlarý kalmayýnca, tamamen rezil niyetlerle devrimci önderlerin adlarýný kullanmaya baþladýlar. Fakat, niyetlerinden baðýmsýz bir durum var. Ýþçi sýnýfýnýn ve geniþ halk kitlelerinin bilincinde ve sosyal hareketinde köklü bir deðiþim oldu. Bu, devrimin toplumu derinden sarmasýnýn açýk bir ifadesidir. Bugün, yalnýzca devrimin “belirtileri”nden söz etmiyoruz. Devrimci yükseliþ, bugün somut bir olgudur. Devrimin, kendini açýk ve somut olgularla ortaya koyamadýðý koþullarda, yüzeyde görünen iþaretler, derinlerden gelen hareketin yalnýzca birer belirtisi olabilirdi. Çok geri, baskýcý bir toplumsal düzende, sosyalist yayýnlarýn basýlmasý ve okunmasý ya da entellektüel yazarlarýn ortaya çýkýþý, o toplumda ani bir devrimci deðiþimin belirtileri olabilir. Ama bu dönemler çok gerilerde kaldý artýk. Günümüzde, sadece devrimin belirtilerinden deðil, devrimin kendisinden sözediyoruz. Sýnýflar savaþýmý çok geliþkin. Her bakýmdan yeni bir dönem bu. Bugün, Kürdistan’da ve Türkiye’de, en geri sosyalist çevrelerin en ileri olana, devrimci olana sarýlmaya baþlamalarý, devrimin yarattýðý açýk baskýdýr. Artýk devrimle þu ya da bu biçimde iliþkisini gösteremeyen politik bir hareket ayakta kalamaz. Devrim onlarý ardýndan sürüklüyor. Ancak onlar, devrimi her zaman geri çekmeye çalýþacaktýr. Dünyadaki durumu da bu temelde anlamak gerekir. Bizde Deniz, dünyada Che ellerde. Che’nin, dünyanýn en uzak köþesinde bile elden ele dolaþmasý, dünyayý alt-üst eden yeni bir devrim dalgasýnýn açýk ifadesidir. Che’nin geçtiði her yerde bir devrim fýrtýnasý esiyor. Che’nin böylesine öne çýktýðý bir yerde, reformizm ve oportünizm nasýl tutunabilir? Dünya devriminin yarattýðý bu büyük etki, onlarý, kendilerini Che ile iliþkilendirmek zorunda býrakýyor. Devrimin somut bir olgu olmasý, kendisini, önceleri olduðu gibi, sýnýrlý belirtilerle ortaya koymuyor. Bu yönde, hergün yüzlerce olay ortaya çýkýyor. Her olay, kitlelerin bilincinde deðiþim yaratýyor. Emekçi sýnýflarýn sosyalizm doðrultusundaki gerçek sosyal

hareketi, kendisini yüzlerce olayda gösteriyor. O halde, dünyada her gün tekrarlanan eylemlere çok iyi bakýlmalý. Çünkü bunun temelinde ilerleyen bir devrimin kendisi var. Devrimin somut bir olgu olmasý, herþeyden önce, buna uygun hazýrlýk yapýlmasýný gerektirir. Eðer devrimi baþarýya götürecek hiç bir hazýrlýk yoksa, devrim gözlerimizin önünde akýp-gider ve bizler, tarihe birer devrimci geveze olarak geçeriz. Uluslararasý proletarya hareketinin en temel, ivedi görevi pratik olarak hazýrlanmaktýr. Devrime yalnýzca genel propaganda yönünde deðil, pratik politika açýsýndan yaklaþmalýyýz. Pratik yönden en hazýrlýklý olan, sýnýflar savaþýmýnda en ileri, en etkin konumu elde edecektir. Buradan zafere daha yakýn duracaktýr. Buradan bakýnca, uzlaþmacý görüþlerin iþinin daha zor olduðu görülecektir. Çünkü devrim artýk yalnýzca bir propaganda sorunu deðildir. Eðer böyle olsaydý, tarihi bir grup propagandist ve ajitatör belirlerdi. Devrim, pratik devrimci yöntemleri gerektiriyor. Açýktýr ki, bu iþ, reformistlere ve oportünistlere göre deðil. Birer militan olarak, birer yürekli devrimci olarak Deniz ve Che de onlarý vuracaktýr. Devrimi pratik olarak örgütlemeyen, devrim için savaþmayanlar, uzun süre devrimci önderlere sahip çýkmayý sürdüremezler. Çevrelerindeki insanlar sormaya baþlayacaktýr: Neden pratikte (lafta deðil) Deniz ve Che gibi davranmýyoruz? Devrimin yakýcýlýðý, her dürüst sosyaliste bu soruyu sorduracaktýr. Burada her þey yeni baþlar. Eski sosyal gevezelik dönemini sona erdirecek sorgulama dönemi baþlar. Bu noktada eski anlayýþa, statükoculuða, konformizme, uzlaþmacýlýða karþý bir isyan patlak verir. Bunun olmamasý bitkisel yaþama girmektir, halktan kopmak, devrim tarafýndan tasfiye edilmektir. Proletaryanýn davasýna, devrim ve komünizm davasýna hizmet etmek isteyen hiç bir dürüst insan, bu noktada daha fazla sessiz kalamaz. Sýnýf mücadelesi bugünkü geliþmiþlik düzeyinden, ilk ortaya çýkýþ dönemine döndürülemez. Mücadeyi hedefinden ve düzeyinden saptýrmak için yapýlan hiç bir çaba sonuç vermeyecektir. Tarihin çarký geri çevrilemez. Bugün artýk bir sýnýfýn diðer sýnýfla çýplak savaþýmý var. Bu, bir seçim (tercih) sorunu deðil, tarihsel ve ekonomik bir zorunluluktan kaynaklanýyor. Sýnýf mücadelesinin maddi-tarihsel ortamý deðiþince, mücadelenin kendisi de deðiþim geçirir. Sýnýf mücadelesi sadece tarihsel nedenlerle deðil, sahip olduðu bilinç bakýmýndan da geri götürülemez artýk -reformistler ve oportünistler tarihin çarkýný geri çevirmek için, ona asýlsalar da. Sýnýf mücadelesi bugün, öz olarak, iki toplum arasýnda mücadeledir: Komünist toplum ile kapitalist toplum. Bunun tarihi gerekçesi var: Kapitalist toplum, komünist toplumun maddi ön koþullarýný hazýrladý. Bu noktada savaþ, iki toplum arasýndadýr. Toplum bu savaþta, ekonomik duruma göre saflaþýr. Bu geliþmeye ve saflaþmaya aykýrý hiç bir toplumsal hareket uzun süre varlýðýný koruyamaz. Ya komünist devrime katýlacak, ya da burjuvazinin egemenliði altýnda kalacak. Bu temelde devrimci örgüt, yeni bir toplum için savaþan örgüttür. Bunun yerine yalnýzca propaganda düzeyinde kalan bir örgütlenme, kapitalist egemenliði yýkamaz. Devrimci hevesle bir yere gidilemez. Devrimci heves, hele devrimci önderlerin adýný kullanmak, kimseyi devrimci yapmaz. Yeni toplumu kuracak denli devrimci bir teoriye, örgütsel yapýya ve mücadele anlayýþýna sahip olmak gerekir. Hergün meydana gelen yüzlerce ve yüzlerce olay, kapitalizme yöneltilmiþ durumda. Toplumda yýkýcý ve devrimci yön geliþiyor. Komünistlerin görevi de, toplumun tüm devrimci dinamiklerini iktidarý ele geçirmeye yönlendirmektir. C.DAÐLI

3


“ÜRETEN BÝZÝZ YÖNETEN DE BÝZ OLACAÐIZ” K

SLOGANI SOSYALÝST DEÐÝL

endi adlarýna belirlenen bu sloganý iþçiler, sosyalist du. Ýþçiler tarafýndan sosyalist olarak algýlandýðý için, gerçek isandýlar. Sosyalist bir slogan olarak, iþçi sýnýfýnýn, çeriði irdelenmedi. Küçük-burjuva sosyalistleri ciddi bir irdeburjuvazinin egemenliðine son verip, yönetici, ege- leme yapamaz. Çünkü onlarýn sloganlarýnýn çoðu, ciddi araþmen sýnýf olmasýný hedeflemiþtir. Ýþçi sýnýfý doðaldýr ki, bu slo- týrmalardan yoksundur, bilimsel deðildir ve yüzeyseldir. Çünganý sahiplenecek ve hedefine ulaþýncaya dek söylemeyi sürkü, küçük-burjuva sosyalizmi, marksizmi kabalaþtýrýr ve kendi dürecektir. küçük-burjuva diline çevirir. Ýþçi sýnýfýnýn ciddi þeylere layýk Ne var ki, emekçiler, bu sloganda belirleneni deðil, daha olduðunu düþünmez. Bu durumda, bilimsel bir irdeleme, “iþçi baþka bir þeyi okuyorlardý. Týpký “emek, en yüce deðerdir” sö- sýnýfý ciddi þeylere layýktýr” diyen komünistlere düþüyor. zünü baþka türlü okuduðu gibi. Týpký geçmiþte, küçük-burjuva “Üreten Biziz Yöneten de Biz Olacaðýz” sloganý iki tümdemokrat, halkçý bir programý, yýllarca sosyalist bir programceden oluþuyor. Ýkincisi, birincisinden çýkarýlýyor. O halde önmýþ gibi okumalarý gibi. Engels’in sözleriyle söylersek, “Ýþçi- ce ilkini ele alalým: “Üreten Biziz”. Bu belirleme, hiç birþey iler, burjuvalar ve küçük-burjuvalar, programda fiilen yazýlý o- fade etmiyor. Kapitalist toplumda üretici olan iþçiler ve külanlarý deðil, yazýlý olmasý gerekenleri okuyorlar.” Bizde de çük-üreticilerdir. Her toplumda “Üreten Biziz” diyebilen bir çoðu sloganlarýn baþýna gelen budur. sýnýf vardý. Ýlkel komünal toplumda üretimin temeli komünün Ýþçiler ve küçük-burjuvalar, “Üreten Biziz Yöneten de Biz kendisidir. Sýnýflý toplumlarda ise belli bir üretici sýnýftýr. KöOlacaðýz” sloganýnda neyi okuyorlar? Yazýlý olaný deðil, yazýl- leci toplumda “Üreten Biziz” diyebilecek sýnýf kölelerdi. Belli masý gerekeni. Yazýlý olan deðil de, yazýlmasý gereken nedir: bir ölçüde de küçük-baðýmsýz üreticilere dayanýyordu. Feodal iþçilerin, kapitalistler tarafýndan ezilen, baský altýnda tutulan ve toplumda bu sefer “Üreten Biziz” diyebilecek sýnýf, topraðýn yönetilen bir sýnýf olmaktan çýkýp egemen ve yönetici sýnýf du- uzantýsý durumunda olan serflerdir. Kapitalist toplumda üretim rumuna gelmesidir; üretim de ortaklaþa yapýlacak (üretim aücretli emekçilere dayanýr. Kapitalist toplumda küçük-üreticiraçlarýnýn ortaklaþa mülkiyeti ler de “üretici”dir. Buradan da temelinde), böylece sömürülanlaþýlýyor ki, her toplumun Þöyle denmek isteniyor: madem ki meleri olanaksýz hale gele“Üreten Biziz” diyebilecek bir cektir. Demek ki, iþçiler slo“Üreten Biziz”, o halde “Yöneten de Biz sýnýfý vardýr. Buna göre “Üreten ganda yazýlý olaný deðil de, Biziz” sözü, iþçilerin özgül topOlmalýyýz”. Hiçbir sýnýf ürettiði için yazýlmasý gerekeni, sosyalist lumsal durumunu belirtmiyor. bir içerikte anlýyorlar. Ýþçiler yönetici olmamýþtýr. Üreticiler, eðer sýnýflý Böyle genel laflar edileceðine, böyle anladýðýna göre, “sokapitalist toplumun üretici sýnýbir toplumsa, ezilen bir sýnýf olarak run” yoktur. Ancak, eðer bir fýnýn özgül toplumsal durumu devrimci bir sýnýf olarak hareket ettiði slogan sosyalist olmadýðý olan ücretli emekçi-nitelikleri halde, sosyalistmiþçesine kulbelirtilseydi daha doðru bir þey için, yönetimi ele geçirebilmiþtir. lanýlýyor, üstünde yazýlanýn yapýlmýþ olurdu. Köleler, toprak Sözkonusu olan politik üstünlüðü ele da bu olduðu söyleniyorsa, köleleri ve ücretli köleler, her bu noktada elbette, komügeçirmek ise, bunu ancak devrimci olan biri farklý toplumlarýn üretici sýnistlerin söyleyecekleri þeyHepsinin ortak yönü bir sýnýf yapabilir. Bunun dýþýnda hiçbir nýflarýdýr. ler vardýr. Konu üzerinde daolan üretici sýnýf olmalarýný beezilen üretici sýnýf, sýrf üretmesi nedeniyle lirtmek, bu sýnýflarýn toplumsal ha fazla sessiz kalýnamaz. Slogan yeni deðil, 70’li yönetici sýnýf konumuna gelmemiþtir. Hele durumlarýný ortaya koymuyor; yýllarda ortaya atýldý. En hayalnýzca tarihsel farklýlýklarýn söz konusu olan iþçi sýnýfý ise, politik raretli savunucularý da sosyaüstünü örtüyor. listler oldu. En ateþli savunuSosyalistlere düþen, kapitaüstünlüðü, yalnýzca bir devrimle deðil, cularýndan biri de sosyalist list toplumun üretici sýnýfý olatarihin en derinliðine giden devrimini sendikacýlardý. Ýþçiler ise, rak, iþçi sýnýfýnýn ekonomik duyalnýzca destekleyicileri olrumlarýný ve buna denk düþen yapmaksýzýn ele geçiremez.

4


Nurhaklarda Yanan Devrim Ateþini Söndürmeyeceðiz 31 Mayýs 1971. Bu tarih Nurhak Daðlarý’nda, devrim ateþinin üç yiðit savaþçý tarafýndan tutuþturulduðu gün. Sinan, Kadir ve Alparslan… Bu üç isim, devrim savaþçýlarýnýn yiðitliðini, baþ eðmezliðini ve düþmanla sürdürülecek savaþýn ne denli güçlü bir iradeye gereksinim duyduðunun kanýtýdýr. Yoldaþ sevgisinin, yoldaþlarý için kendini feda edebilmenin kanýtýdýr. Denizler düþmanýn eline düþtüðünde, destansý bir kararlýlýkla, ABD Radar Üssü’nü basmaya yöneldiler. Ve harekete geçecekken, iþbirlikçi bir muhtarýn ihaneti sonucu pusuya düþürüldüler. Düþmanla saatlerce çatýþtýlar ve devrim tarihine þanlý birer sayfa eklediler. 31 Mayýs 2004 ve biz Ýzmir’de onlarýn yoldaþlarý olarak, bu üç yiðit devrim savaþçýlarýndan Alparslan Özdoðan’ýn mezarlýðýnda Nurhak Savaþçýlarý’nýn anmasýný gerçekleþtirdik. Buca Eski Mezarlýðý’na saat 17:00’da toplu olarak gittik. Ve üzerinde “Nurhak Savaþçýlarý Yaþýyor, Mücadele Birliði Platformu” yazýlý pankartýmýzý açýp, mezara karanfillerimizi býraktýk. Bir dakikalýk saygý duruþuyla baþlayan anmamýz, Nurhak Savaþçýlarýyla ilgili yapýlan konuþmanýn ardýndan atýlan sloganlarla son buldu. Anmada “Devrim Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “Nurhak Savaþçýlarý Yaþýyor Savaþýyor”, “Nurhak Savaþçýlarý Ölümsüzdür” gibi sloganlar atýldý. Mücadele Birliði Platformu / ÝZMÝR

toplumsal durumunu ortaya koymaktýr. Sloganlar, ücretli-emekçilerin kendi yaþadýklarý þartlarýn bilincine varmalarýna hizmet etmeli. “Üreten Biziz” ifadesi, kapitalizmde üretim yapan emekçilerin ücretli emekçi olduklarýný, ancak emekgüçlerini satarak yaþamlarýný sürdürebildiklerini; üretim araçlarý kapitalist özel mülkiyet altýnda oldukça, bunun böyle olacaðý, aldýklarý ücret ne olursa olsun, iþçi sýnýfýnýn geleceðinin daha kötü olacaðý gerçeðinin üstünü örtüyor. Ýþçi sýnýfý, üretici bir sýnýftýr, ücretli-emekçidir; fakat toplumsal emeðinin ürünlerine el koyan üretim araçlarýnýn özel mülkiyetini elinde tutan kapitalist sýnýftýr. Ücretli-emekçiler, ürettikleri ürünün egemenliði altýna giriyorlar. Ürettikleri her maddi þey, tüm aðýrlýðýyla kendi omuzlarýna biniyor. Sloganlar, tüm bu koþullarý aydýnlatarak iþçilere bilinç taþýmalýdýr. Ýkinci tümce, birincisinden çýkartýldýðý için, bütünlük içinde ele alýnmalý. Þöyle denmek isteniyor: madem ki “Üreten Biziz”, o halde “Yöneten de Biz Olmalýyýz”. Hiçbir sýnýf ürettiði için yönetici olmamýþtýr. Üreticiler, eðer sýnýflý bir toplumsa, ezilen bir sýnýf olarak devrimci bir sýnýf olarak hareket ettiði için, yönetimi ele geçirebilmiþtir. Sözkonusu olan politik üstünlüðü ele geçirmek ise, bunu ancak devrimci olan bir sýnýf yapabilir. Bunun dýþýnda hiçbir ezilen üretici sýnýf, sýrf üretmesi nedeniyle yönetici sýnýf konumuna gelmemiþtir. Hele söz konusu olan iþçi sýnýfý ise, politik üstünlüðü, yalnýzca bir devrimle deðil, tarihin en derinliðine giden devrimini yapmaksýzýn ele geçiremez. Devrim yolu dýþýnda emekçilerin yönetici konuma gelmelerini düþünenler, barýþçý-parlamenter bir yol önermiþ oluyorlar. Burjuva diktatörlük yýkýlmadan, burjuva egemenliði altýnda, düzenin temsili kurumlarýnda “yöneten” olmak barýþçý-parlamenter yol önerenlerin “Yöneten de Biz Olacaðýz” anlayýþý ile uyum içinde. Burjuva egemenlik altýnda, çeþitli alanlarda “yöneten” olma, Avrupa’da sýnýrlý olarak uygulandý. Ýþçiler, kapitalistlerin üretim alanlarýnda, fabrikalar vb. yönetimlerde bulundu. Hem üretiyor hem de “yönetiyor”du. Ancak, üretimin kapitalist niteliði deðiþmiyordu. Mülkiyet kapitalistlerin sahipliðinde olduðu sürece, iþçilerin iþletmelerin yönetiminde olmasý, neyi deðiþtirir. Yok eðer sloganla kast edilen bu deðilse, o zaman ne hedefleniyorsa, ona uygun formüle edilsin. Mevcut haliyle, söylediðimizin ötesine geçmiyor. Sosyalistlerin teorik görevi, ücretli-emekçilerin ekonomik ve toplumsal koþullarýný doðru, gerçeðe uygun olarak açýklayarak, sýnýfýn bilinçlenmesini saðlamak. Üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti, kapitalist sýnýfýn elinde olduðu müddetçe, kapitalist kurumlarýn yönetimine gelmek, iþçilerin durumunu deðiþtirmeyeceðini, tersine, yönetime “ortak” olmanýn, kapitalist egemenliði güvenceye alacaðýný açýklamak sosyalistlerin her zaman görevidir. Sorun, ücretli-emek sistemini yýkmak; yerine üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyetini gerçekleþtirmektir. Politik mücadele, iþçi sýnýfýnýn ekonomik kurtuluþuna hizmet eden bir araçtýr. Ýþçi sýnýfý, burjuvaziyi devirip, kendisi egemen sýnýf olarak örgütlenmedikçe, kurtuluþunu gerçekleþtiremez. Gerçek olan budur. Sloganlarýmýz da gerçekleri yansýtmalýdýr. C.DAÐLI

5


Kürt Sorununun Güncelleþmesi:

ÝLERÝ OLAN, GERÝ OLANIN EGEMENLÝÐÝNE GÝRMEMELÝ

K

ürt ulusal hareketi, Kürt ulusal sorununda bugüne deðin hangi çözümleri ileri sürdüyse, tümünden vazgeçerek, Türkiye ile “barýþ”a yöneldi. Böylece barýþ, uluslarýn kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkýnýn yadsýnmasý anlamýna geliyor. Fakat, Kürt ulusal hareketine göre barýþ, bir yadsýma deðil, Kürt sorununun çözümü için bir zemindir, bir baþlangýçtýr. Eðer Türkiye, Kürt ulusal hareketiyle bir barýþa þu ya da bu biçimde yanaþýrsa, Kürt sorununu ve dolayýsýyla çözümünü de kabul etmiþ oluyor. Böylece “sorunun” çözümüne giden yol açýlmýþ olur. Gerçekten de öyle mi? Peki “barýþ”ýn zeminleri nedir? Bunun, iki ulusun eþitliðine dayanmayacaðý baþtan kesindir. Çünkü Kürt ulusal hareketi eþitlerin birliðini önermiyor. Kaldý ki, Türkiye böyle bir þeye hiç bir biçimde yanaþmaz. Onu, eþitlik temelinde bir birliðe zorlacak araçlarý Kürt ulusal hareketi kendisi terketti. Tabii biz burada, Türkiye’nin devlet yapýsýnýn politik karakterini, bir an için bir kenara býrakýyoruz. O halde geriye yalnýzca dýþ dinamikler kalýyor. Evet özellikle baðýmlý ülkelerde dýþ dinamikler, iç yapýyý daha fazlaca etkiliyor. Ýç dinamikler engellerinden daha çabuk kurtulur. Tarihte böylesi durumlara rastlanýr. Ama eðer içerdeki devrimci güçler, hedeflerini terketmiþse, bu durumda, dýþ dinamikler (dýþtan bir etken) ne yapabilir? Ýç dinamiklerin misyonunu da üstlenebilir mi? Baský altýndaki bir ulus, baþka uluslar tarafýndan kurtarýlmayý mý bekleyecek? Dýþ etkenler ne denli lehte sonuçlar yaratýrsa yaratsýn -bu bazý hallerde koyu bir gericiliðin, bir zulüm makinesinin daðýlmasýný da getirebilir ve hatta günümüzde dýþ etkenlerin, iç geliþmeler üzerindeki aðýrlýðý daha da artmýþtýr- içteki devrimci güçler bir dönüþümü saðlayacaktýr. Politik dönüþüm, bu dönüþümü yapacak güçlerin eylemiyle sýký sýkýya baðlýdýr. Olaylarýn gidiþi kendi haline býrakýlamaz. Türkiye, dýþ baskýyla, Kürt ulusal hareketiyle bir “barýþ” yapmak zorunda kalsa da, bu, Kürt ulusunun ulusal kaderini tayin hakkýnýn çözümünde bir “baþlangýç” olmayacaktýr. Bu noktada, Türk egemen sýnýflarýnýn ilhakçý politikasý ve onun devletinin tüm gerici, faþist karekteri kendini gösterir. Türkiye, egemen ulusun egemenliðini tartýþma konusu yapmýyor. Ýç ve dýþ baskýlarla kabul etmeye yanaþtýðý þey, Kürt halkýnýn çok sýnýrlý kültürel haklarýdýr. Kültürel haklar, Kürt ulusunun özgürleþmesi yolunda bir baþlangýç deðil, bir sondur. Bazý kültürel haklar uðruna, bir ulusun ulusal kendi kaderini tayin hakkýndan vazgeçilmesidir. Ezilen ulusun kültürel haklarý elde etmesi, egemen ulusun egemenliðini ortadan kaldýrmaz, tersine, bu egemenliði güçlendirir ve kalýcýlaþtýrýr. Sonuçta, Kürt ulusu “barýþ” yoluyla ulusal baský altýnda kalmaya devam etmiþ olur. Ezilen ulusun, ulusal kaderini tayin hakký, kendi üzerindeki her tür politik tasarruf hakkýný kapsar. Kendisiyle ilgili politik tasarruf hakkýnýn nasýl kullanýlacaðýna, ezilen u-

6

lusun kendisi karar vermelidir. Kürt ulusal hareketi ise, Kürt ulusunun politik tasarruf hakkýný egemen ulusa býrakýyor. Hak eþitliði temeline dayanmayan bir birlik, egemen ulusun egemenliðine dayanan bir “birlik” olur. “Demokratik Cumhuriyet” ise, ezilen ulusun özgürleþme sorununu kendiliðinden çözümlemez. Tam hak eþitliði olmadýðý sürece, ezen-ezilen ulus iliþkisi devam eder. Kürt halk hareketi ileri bir harekettir. Demokratik bir geliþme göstermiþtir. Bu, halkýn devrimci geliþme göstermesidir. Köleleþtirilmiþ bir halktan, özgürlüðü için savaþan bir halk yaratýldý. En önemlisi kadýn devrimini yaratmasýdýr. Kürt kadýný, uyandýrýldý, harekete geçti, örgütlendi. Devrimin en etkin dinamiði olarak yerini aldý. Bu, Kürt halký için tarihsel bir ilerlemedir. Kürt halk hareketi, her yönden, bölgenin en ileri hareketlerinden biri oldu. Gel gör ki, böylesi ileri bir hareket, bölgenin en gerici politik düzeninin, en geri egemenliðin egemenliðine sokulmak isteniyor. Bu, geri bir adýmdýr, geriye düþüþtür. Halbuki, bu ileri hareket, bölge gericiliðinin kalelerine saldýrýnýn bir mevzii olarak görevini yerine getirebilir. Kürt ulusal hareketi, “Demokratik Cumhuriyet” temelinde, “Türkiyeleþme” hedefini önüne koyalý beri, sosyalist harekette, Kürt ulusal sorununun yalnýzca birlik yönünde çözümü yönünde bir aðýrlýk kazandý- sosyal-þoven çizgideki çoðunluk Türk solu zaten Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký’ný (UKKTH) böyle anlýyor. Kürt ulusal hareketinin yeni yöneliþi, sosyal-þoven solun, bu yöndeki görüþlerini terketmemesi için yeni bir gerekçe olabilir. Bu durumda, konuyla ilgili komünist görüþlerin altý bir kere daha çizilmeli. Komünistler olarak, tüm öteki koþullar eþit olmak koþuluyla, halklarýn merkezi birliðinden yanayýz. Güçlü, politik merkezi ya-


pý, halklarýn ekonomik kurtuluþunun güçlü kaldýracý olacaktýr. Bu temelde, tüm uluslardan proleterlerin, tüm proleter sýnýf örgütlerinde, merkezi ve en sýký birliðinden yanayýz. Yine bu temelde “Kürt, Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði”ni savunduk. Geliþmeler ve olaylar, bizim bu yöndeki görüþlerimizi doðrulamýþtýr. Ancak, UKKTH ilkesinin, Kürt halkýnýn ayrýlma hakkýný (devlet kurma hakký) içeren bir hak olduðunu da her zaman savunduk. “Kürt sorunu”, sosyalist harekette baþka türlü anlaþýlýyor: UKKTH ilkesinin ayrýlma hakkýný içermemesi. Bu, bu haliyle sosyal-þovenizmdir. O halde, “Kürt sorunu” ifadesi çok eksiktir, tek yanlýdýr. Tüm bu sakýncalardan sakýnmak için, bu ifadeyi baþka bir ifadeyle tamamlamak gerekir: “Kürt sorunu”, Kürdistan sorunundan ayrýlamaz. Ýrlanda sorunu gibi. Kürt sorunu, Kürdistan sorunudur. Kürt ulusal hareketi, Türkiye ile kültürel haklar ve sýnýrlý politik haklar temeline dayalý iliþkisi UKKTH ilkesinin kesin ihlali olacaktýr. Kürt ulusunun, ezilen ulus konumu deðiþmeyecektir. Ulusal sorun çözülmediði sürece, ulusal çeliþkiler ve çatýþmalar da, bu temele baðlý olarak sürecektir. Neden, kendi sonuçlarýný mut-

laka yaratýr. Neden ortada kaldýðý sürece, Kürt ulusal hareketinin buna aykýrý hareket etmesi, sonucu ortadan kaldýrmaz. Ulusal sorun varoldukça, her hareket bundan etkilenir. Her koþulda, mevcut durumunu koruyamaz: Ya buna uygun davranýr, ya da daðýlýr. Geliþmenin diyalektiðini doðru kavramak gerekir. PKK’yi, örneðin Güney’deki örgütler gibi birer demokratik halk partisi deðil de, bir “iþçi” partisi yapan koþullarda bir gerileme sözkonusu deðil; tersine bir iþçi partisinin örgütlenmesi ve mücadelesi için her zamankinden daha olgun. Bu da, Kürdistan’daki mücadelenin salt klasik bir “Ulusal Kurtuluþ” savaþý olmayýp, ulusal-sýnýfsal kurtuluþ savaþý olduðu gerçeðini gösterir. Kuzey Kürdistan’daki mücadele, bu temele baðlý olarak, diðer parçalardan ileridir; ulusal mücadelenin temelinde, güçlü bir sýnýfsal mücadele var. Bu tarihsel düzey geri çevrilemez. Ezilen bir ulusun baðrýnda örgütlenen-mücadele veren bir iþçi partisi, sosyalizmi hedeflemeden, sosyalizmle kendisini iliþkilendirmeden, bir iþçi partisi olarak varlýk nedenini açýklayamaz. Özgürlük ve sosyalizm mücadelesi iç içe geçmiþtir. Kurtuluþ sosyalizmdedir.

ADIYAMAN’DA MÝTÝNG

5 Haziran 2004 Cumartesi günü Adýyaman’da, “sürgünlere karþý” KESK’in düzenlediði bölgesel bir miting yapýldý. Saat 14.00’de baþlayacak mitinge katýlmak için, biz Leninistler de saat 10.30’da Antep’ten hareket ettik. Adýyaman’ýn giriþinde bir benzin istasyonunda tüm konvoylar toplanmaya baþladý. Antep, Diyarbakýr, Urfa, Malatya, Maraþ, Antakya, Siirt ve Adana’dan gelen emekçiler Adýyaman’da buluþtular. Biz de ilk sloganýmýzý benzin istasyonunda haykýrdýk: “Fabrikalar Tarlalar, Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”. Bulunduðumuz bölge, bu slogana yabancý deðildi ve emekçilerin dikkatini çekti. Daha sonra konvoylar oluþturarak þehir merkezine doðru hareket edildi. Araçlardan iner inmez, “Halklarýn Katili NATO’yu Daðýtalým, Mücadele Birliði” yazýlý pankartýmýzý açarak kortejimizi oluþturduk. Eylem alanýna ulaþýncaya kadar sloganlarýmýzý emekçilere ve Adýyaman halkýna duyurduk; “Halklarýn Katili NATO’yu Daðýtalým”, “Fabrikalar Tarlalar, Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Dýsa Dýsa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan”, “Jýbo Azadi Aþiti Þer Þer Þer”, “Denizlerin Yolunda NATO’yu Daðýtmaya”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Ortadoðu Halklarý Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýn Mücadele Birliði”… Bir kamu emekçisi önümüzdeki kortejden ayrýlýp yanýmýza gelerek, bizim sloganlarýmýzý sahiplendiðini ve bizimle yürümek istediðini söyledi ve eyleme bizle katýldý. Mücadele Birliði korteji disiplini, attýðý sloganlarýn içeriði ve canlýlýðýndan dolayý polisin de ilgisini çekti ve yoðun bir þekilde ey-

lem alanýna kadar peþimizdeydiler. Yürüyüþ mesafesi uzundu ve ara sokaklardaki insanlar zafer iþaretleriyle, kimi yerlerde alkýþlayarak evlerin balkonlarýndan ve iþyerlerinden eyleme destek oldular. Bizim kortejin sorumlusu iki kiþinin kadýn olmasý, hem emekçilerin hem de Adýyaman halkýnýn dikkatini çekti ve sempatisini kazandý. Alana girildikten sonra sýcaðýn ve uzun süren yürüyüþün etkisiyle emekçilerde biraz gevþeme ve gölgelik alana doðru yýðýlma yaþandý. Biz gür bir þekilde sloganlarýmýzý atmaya devam ettik. “Dýsa Dýsa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan” ve “Kürdistan Devrimle Özgürleþecek” sloganlarýnýn atýlmasý üzerine Kürt gençler ve emekçilerinin ilgisi bizim bulunduðumuz tarafa yöneldi. Bu sloganlarýn daha sonrada atýlmasý üzerine sivil polisler ve kameralarý bizim korteje yöneldi. Bize, “ Yasadýþý slogan atýyorsunuz ve böyle olursa sizi gözaltýna alýrýz” dediler. Kortej sorumlumuz da, hangi sloganlarýn yasadýþý olduðunu sorunca polisler bir an bocaladý. O arada KESK’in merkezinden gelen eylem komitesinde sorumlu olduðunu öðrendiðimiz arkadaþlar da bizden yana olaya müdahale edince, ortam iyice gerildi. Mücadele Birliði korteji “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganý atarken, polis elektrikleri kesince kürsüdeki mikrofonlar sustu. Gerginlik artýnca bütün emekçiler tek vücut olarak, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganýný atarak protesto etmeye baþladýlar. Eylem Komitesinden ‘güvenliði dýþarýda alabilecekleri, eðer içeride kalýrlarsa polislerin güvenliðinden sorumlu olmayacaklarý’ uyarýsý

ve Leninistlerin sloganý ve kararlý tavrýyla polis geri adým atmak zorunda kaldý. Emekçiler bize, “Üzerinizde baský var. Ýçerimize doðru ortaya gelin” önerisinde bulunarak bizi sahiplendiler. Emekçilerin tamamýnýn kenetlenmesi ve sloganlarýný gür bir þekilde haykýrmasý sonucu polisler mikrofona elektrik vererek yanýmýzdan ayrýldýlar. Bu arada Mücadele Birliði korteji “Dýsa Dýsa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan” sloganýný atmaya devam ediyordu. Polisi geri püskürtmenin coþkusu emekçilere güç verdi ve gerçekten dinamik, canlý bir bölgesel eylem gerçekleþtirildi. Bizimle tanýþmak için yanýmýza gelen Kürt gençlere, ortak düþmana karþý ortak mücadelenin örülmesinin önemini, gerçek anlamda özgürlüðü devrimle, halk iktidarýyla, sosyalizme geçilerek kazanýlacaðýný, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganlarýyla emperyalizme ve iþbirlikçilerine, NATO gibi halklarýn katili asker-polis örgütlenmelerine karþý ortak savaþýmýn örülmesinin zorunluluðunu anlattýk. Bu eylemde yaþanan geliþmeler, Kürt halkýnýn devrimci dinamizminin ne kadar canlý ve güçlü olduðunu, doðru politikalarda örgütlendiðinde Türkiye-Kürdistan-Ortadoðu Devrimi’nin baþarýya ulaþmasý için önemli bir itilim ve enerji vereceðinin göstergeleriyle doluydu. Eylemin coþkulu geçmesi de emekçilere umut verdi. En küçük bir kývýlcýmýn emekçi yýðýnlarý nasýl tetiklediðini ve enerjisini açýða çýkarabileceðini pratikte yaþayarak gördük. Yeter ki doðru politikalarla ve devrimci kararlýlýkla, cüretle ileriye atýlalým. Devrim ve sosyalizm için gerekli olan enerji fazlasýyla tüm çevremizi kuþatmýþ durumda. Antep’ten Leninistler.

7


IRAK HALK SAVAÞININ

ZAFERÝ ÝÇÝN

Eminiz, gelecekte tarihçiler, “ABD emperyal gücünün çöküþü”nü anlatýrken, en baþ sayfaya, ülkesi bir dünya savaþýna girmiþken, Teksas’taki çiftliðinde haftalarca sazan balýðý avlayan baþkan” diyerek, Bush’un fotoðrafýný koyacaklar. Ama bugünlerde, sadece tabut taþýmakta kullanýlan Amerikan kargo uçaklarý, pistlere inip kalktýkça, bu sazan avlama ustasýnýn gevrek gülüþü, en milliyetçi Amerikalýlarý bile öfkelendiriyor. Hamaset gibi, dünyanýn en aptal iþini bile beceremeyen bir baþkanla Üçüncü Dünya Savaþý’na girmek, tam isabet doðrusu! Yine de, enikonu rahatýna düþkün bu adamýn keyfini kaçýracak büyük olaylar var. Irak’ta son bir ayda geliþen direniþ yüzünden Bush, sazanlarla giriþtiði kutsal savaþý yarýda kesti ve Washington’da kameralar karþýsýnda ekþi bir suratla “sarsýlmayýz” diye kekeleyiverdi. Bush’u olduðu gibi, dünyayý egemenlikleri altýna alan politikacýlarý, dev tekellerin büyük hissedarlarýný, banka ve mali tröst yöneticilerini, onlarýn hizmetindeki binlerce generali, iþbirlikçi yöneticileri büyük bir kedere boðan, Irak halkýnýn iþgale karþý giriþtiði silahlý direniþin Nisan ayýnda sýçrama yapmýþ olmasýydý. Küçük gerilla gruplarýnýn saldýrýlarýndan, büyük kent savaþlarýna, hatta kentlerin kýsa süreliðine ele geçirilmesine dek, geliþmiþ bir halk savaþýndan söz ediyoruz. Irak, kuzeyinde bulunan daðlýk bölgeyi saymazsak, neredeyse tamamen düz bir ülke. Batýsýnda sýnýra kadar uzanan çöl, güneyinde bataklýklar ve kuzey daðlarýyla çevrili bu geniþ alanda savaþýn, bir kent savaþýna dönüþmesi kaçýnýlmazdý. I-

8

rak’ta, Basra, Baðdat ve Musul gibi milyonlarca nüfusu barýndýran büyük sanayi kentleri; Necef, Kerbela, Felluce gibi her biri köklü bir politikanýn simgeleþtirdiði (Arap-Ýslam kimliðini nitelendiren simgeler) kentler var. Direniþe destek olan bütün siyasal eðilimler ve bu eðilimlerin büyük emekçi kitleleri kentlerde yoðunlaþmýþtýr. Vietnam’ýn uçsuz bucaksýz ormanlarýnýn trajik deneyimini yaþamýþ ABD, bu kent ormanlarýnda her bir devriyesi günde dört-beþ saldýrýya uðradýðýnda, moral gücünü kaybetmeye baþlamýþtý bile. Irak, oldukça bayýndýr bir ülke. Aralarýnda fazla uzaklýk bulunmayan kentleri birbirine baðlayan geniþ otoyollar, çevre baðlantýlarý, Fýrat ve Dicle’nin üzerinde kurulu onlarca köprü, kentlerin geniþ ve ferah bulvarlarý ve bu yollarýn çevresine dizili büyük taþ yapýlarýyla Irak, aðýr mekanize birliklere büyük hareket kabiliyeti saðlýyor. Ýþgalci koalisyon, hafif muharebe tanklarýyla, Humvee’lerle bu denetimi kolayca saðlayacaðýný düþünmüþtü. Ama, otoyollarýn kent giriþ ve çýkýþlarý onlar için ölüm tuzaðýna dönüþtü. Bubi tuzaklarý ve pusularla konvoylarý daðýtan gerillalarýn zaferi, konvoydan arta kalanlarýn üzerinde sevinç gösterileri yapan binlerce kiþi tarafýndan kutlanýnca, ABD bu tarz askeri nakliyeye sýnýrlandýrmalar getirmek zorunda kaldý. Ýþgalciler, kendi güvenli üslerine çekilince, kent savaþçýlarýnýn hedefi bu kez, iþgalciler tarafýndan eðitilen iþbirlikçi Irak ordusu ve polisi oldu. Irak halký, kendi iþbirlikçilerinin ölümüne hiç acýmadý, ayný öfkeyle sevinç gösterilerine durdu. Ve Vietnam’da ancak on yýl sonunda ulaþýlan

geliþmeye Irak halk savaþý, bir yýl gibi kýsa sürede ulaþtý. Ýþbirlikçi ordunun önemli sayýda birliði, silahlarýný iþgalcilere çevirirken, yarýsý firar etti. Ýþbirlikçi ordu, daha oluþturulamadan daðýldý. Halk, iþgalcilere soluklanma, örgütlenme fýrsatý vermeden bastýrdý. Tarihin en hýzlý yükselen halk savaþýdýr bu. Ya da, tarihin hýzýna uyan bir savaþ. Ýþbirlikçi ordunun daðýlmasý karþýsýnda, yeniden güvenli üslerinden çýkan ABD ordusu, giremediði kentleri kuþatma altýna almaya baþladý. Humvee’lerin yerini, aðýr Abrams tanklarý, zýrhlý saldýrý helikopterleri ve AC-130 tipi “uçan kale”ler aldý. Kýsa süre içinde Felluce’de, Stalingrad ve Varþova’yý andýrýr görüntüler çýktý ortaya. Sokak sokak, ev ev, oda oda yapýlan çatýþmalarda, tanklarýn, helikopterlerin hiç de iþlevli olmadýðý görüldü. Ýþgalciler birkaç sokaðýn ötesine gidemediler. Oysa ki amaçlarý, kentin her bir bölümünü sokak sokak, ev ev, yeniden iþgal etmekti. Para etmedi. Aðýr bombalarla, bine yakýn kadýn, çocuk ve yaþlýnýn katliamýyla ABD birliklerinin önü temizlenmeye giriþildiðinde, neredeyse bütün büyük kentleri etkisi altýna alan büyük kitle ayaklanmalarý oldu. Ebu-Garip’te silahlý halk, Felluce otoyolunu iþgal etti ve kentteki cezaevini bastý. Basra’da Valilik iþgal edildi. Köprüler silahlý halk milisleri tarafýndan kapatýldý. Samara, Nasýriye, Kerkük, Musul, Ramadi, büyük silahlý gruplarca hareketlendi. Sonunda ABD Felluce’deki kent savaþýnýn yenilgisini kabul edip, geriye bin kiþilik küçük bir Irak birliðini býrakarak, kenti terk etti. Terk edenler sadece onlar deðil. Siemens, Bechtel, General Electric gibi savaþýn gerçek efendileri, týpký gemiyi ilk terk eden fareler gibi, Irak’taki bütün iþlerini askýya aldýklarýný açýkladýlar. Kanýn izinden gelen para, savaþýn ateþinde buharlaþýp kaçtý. Buharlaþma yeteneði olmayanlar, tabutlara konuyor.

Geliþmelerin, Direniþ Savaþçýlarýnýn Cephesindeki Yansýmalarý Direniþin, küçük gerilla gruplarýndan doðup, kýsa sürede halk savaþý düzeyine eriþmesindeki esas etken, halkýn geniþ kesimlerinin, yoksullarýn aktif desteðidir. Böyle bir destek olmadan, gerilla tipi savaþ bile uzun süre dayanamaz. Öte yan-


dan, gerilla gruplarýnýn askeri baþarýlarýnda, Saddam ordusundan arta kalan askerlerin, istihbaratçý unsurlarýn katkýsý yadsýnamaz. Bu unsurlar, bilgi toplama, organizasyon ve disiplin alýþkanlýklarýyla, en baþta daðýnýk gruplar halinde yürüyen direniþi, koordineli bir savaþa dönüþtürmekte etkili oldu. ABD’li generallerin deyimiyle, “sofistike saldýrýlar”ýn arkasýnda, bu birikim yatýyor; ancak bu, direniþin askeri-teknik bir yanýdýr. Askeri-teknik açýdan savaþ, daha donanýmlý hale geliyor. Humvee’ler için el bombalarý yeterliydi. Zýrhlý konvoylar için RPG roketleri, þimdi uçan katliam makineleri için SA-16’lar gündeme geldi. Sovyetler’in geliþtirip Rusya’nýn devraldýðý silahlanmanýn temel ilkesini biliyoruz: Savunma. Sam füzeleri, saldýrý uçaklarýna karþý geliþtirildi. Mýsýr, 1967 ve 74 savaþlarýnda Sa-5 ve Sa-6’larla, Ýsrail jetlerini tek tek avlamýþtý. ABD silah teknolojisi, Sam füzelerine karþý hangi önlemi aldýysa, Rusya da bu önlemi boþa çýkaracak yeni bir füze geliþtirdi. Bu sayede Sam füzelerinin kod rakamý 16’ya kadar geldi. Ýþgalcilerin hava etkinliðini kýracak olan silah, þimdi halk savaþçýlarýnýn elindedir. Askeri teknik açýdan direniþçiler, donanýmlarý, organizasyonlarýyla, kent savaþlarýnda iþgalci birlikleri söküp atacak durumdalar. Ama direniþin yumuþak karnýný, onun siyasi yönü oluþturuyor. Direniþin siyasi zaaflarý giderilmeden, iþgalcilerin kentlerden sökülüp, kendi üslerinde boðulmasý aþamasýna geçmek zor görünüyor. Yeniden toparlanan Baas Partisi, iþbirliðine yönelen IKP’den ayrýlan komünistler, Kuzey’de kent yoksullarý içinde önemli bir tabaný bulunan Komünist Emek Partisi, Sadr yanlýlarý, dini motiflerle hareket eden onlarca grup, bu direniþin öne çýkan siyasi aktörleri. Hepsini ayný þemsiye altýnda toplayan, ulusal kurtuluþ hedefidir. Fakat, Iraklý burjuvalarýn ve eski yöneticilerin iþgalcilere boyun eðmesi ve direniþi esas olarak yoksul halkýn sürdürmesi nedeniyle, savaþ, ulusal kurtuluþun öte-

sine savrulacak dinamizmi kendi içinde taþýyor. Zaman içerisinde toplumsal kurtuluþ dinamiðinin öne çýkmasý kaçýnýlmaz olacaktýr. Halk savaþý düzeyine eriþmiþ bir mücadele, barýndýrdýðý siyasi aktörleri zaman içinde ya kendine benzetir, ya da dýþlar. Halk savaþýnýn Irak’ta siyasi bir karargaha sahip olmasý gerekiyor. Bundan sonraki askeri baþarýlar da, siyasi karargahýn kurulmasýna baðlýdýr. Büyük ölçüde savaþýn içine aktif olarak çekilen milyonlarý, bugünden siyasi otoritesini ilan eden devrimci bir iktidar odaðýnýn çevresinde örgütlemek gerekiyor. Bu iktidar odaðý, Irak’taki halklarýn gerçek temsilcisi sýfatýyla, tüm dünya ezilenlerinin önüne çýktýðýnda, muazzam bir uluslararasý destek görecektir, buna kuþku yok. Uzunca bir süredir, ulusal cephenin kurulmasý yönünde çabalar var. Ýlk giriþimler sýrasýnda, aþiret liderleri, yüksek din otoriteleri, böyle bir giriþimden uzak durdular. Mukteda Sadr ise kararsýz bir tutum sergiliyordu. Olaylar, cephe ihtiyacýný daha acil hale getirdi. Fakat böyle bir cephenin kuruluþu önünde bir dizi zorluk bulunuyor. En baþta, uzun yýllar ülkeyi baský altýnda yöneten Baasçýlarýn varlýðý, bir tedirginlik nedeni. Bu tedirginliði en çok ezilen ulus duyuyor. Mezhepsel ve aþiretsel çeliþkiler de, siyasi planda ortak cepheyi zorlayan unsurlar. Sadr’a baðlý Þii milislerin ayaklanmasý, Sünni savaþçýlar tarafýndan desteklendi. Ancak, uluslar ve mezhepler arasý çeliþkiler, iþgalcileri “bu dayanýþmayý taktik boyutta kalmasý” için uðraþ vermeye yönlendirilecek boþluklar doðuruyor. Fel-

luce’de camiler bombalanýrken, Sadr’a Þiilerin kutsal mekanlarýna dokunmama sözü veriliyor. Þiiler üzerinde dini partilerin ve dini otoritenin etkisi çok fazla. Ýþgalciler, dini otoritelerin kaypak tutumlarýndan yararlanmasýný biliyorlar. Kuzey’de bulunan Sünni bölgelerde böyle bir dini otorite yok. Dahasý, orada süregiden direniþin yöneticileri dahi iþgalciler tarafýndan tespit edilemiyor. Burada, iþgalcilerin taktik manevralarý iþe yaramýyor. Bu manevrayý yürütecek siyasi ya da dini bir otorite yok. Öte yandan Mukteda Sadr, “Rusya, Fransa, Almanya’dan oluþan BM barýþ gücüne sýcak baktýklarý”ný söyleyebilecek kadar, direniþin siyasi karakterinden anlamamýþ biri. BM’nin askeri gücü, gittiði her yerde emperyalist dünyanýn egemenliðini tesis etmiþtir. ABD’nin gidip BM’nin gelmesi iþgali sona erdirmez. En kötü durumda olanlar, kuzeydeki Kürtlerdir. Kendi önderleri bu halký büyük bir tuzaðýn içine çekiyor. Kürt halkýný bugüne dek direniþin dýþýnda tutmayý baþardýlar. Fakat direniþ geniþleyince, Barzani, ABD birlikleri için, “kurtuluþ ordusu, iþgal gücüne dönüþtü” demek zorunda kaldý. Öte yandan, kendi halkýný, direniþ saflarýndaki eski Baasçýlarýn hayaletleriyle korkutmayý ihmal etmiyor. ABD’nin yeni adýmý, iþbirlikçi Kürt önderlerinin hevesini kursaðýnda býrakacak nitelikte. Baas döneminde, þoven baskýlarýn asýl sorumlularý olan üst düzey yönetici ve askeri kadrolar yeniden kilit noktalara getiriliyor. Kürt halký geçmiþteki kanlý düþmanlarýnýn ABD’yle kol kola olduðunu gördüðünde, aldatýldýðýný daha iyi anlayacaktýr. Siyasi otorite boþluðundan, iþgalcilere boyun eðen, fakat sureti haktan görünme fýrsatýný kaçýrmayan uzlaþmacýlar yararlanýyor. Felluce’de olduðu gibi, bir anda hakem ve arabulucu misyonlarýna bürünüp, iþgalcilere dolaylý yoldan yardýmcý oluyorlar. Ýþgalin amansýzlýðý ve onun yarattýðý öfke, halkýn silahlý direniþle bütünleþmesini saðladý. Öyleyse, gerçek yaþamda saðlanan bu birliðin, siyasi planda saðlanmasý için fazla beklemeyeceðiz.

9


Kapitalizmin Çürümüþlüðünün Bir Kanýtý:

ÝÞKENCE…

Günümüzde, kapitalizmi anlamadan, ne iþkenceyi ne de onun ulaþtýðý düzeyi anlamak mümkündür. Ýþkence, en kýsa tanýmýyla, insanýn maddi ve manevi bütünlüðüne yönelik saldýrýdýr. Ve kapitalizm her gün, her saat, her an bu saldýrýyý çeþitli biçimlerde yeniden ve yeniden üretmektedir. Nüfusun ezici çoðunluðu için, çalýþma hayatýndan eðitime, saðlýktan sosyal iliþkilere kadar her alan, kapitalizm tarafýndan iþkence merkezleri haline getirilmiþtir. Ýþçi ve emekçilerin, yoksullarýn aðzýndan sýk sýk duyulan “yaþam, bizim için iþkenceye dönüþtü” sözü, bu gerçekliðin dýþa vurumudur. Emekçilerin yaþadýklarý süre boyunca maddi ve manevi bütünlüklerinin sürekli saldýrý altýnda olmasýnýn en çarpýcý sonucu, yaþam sürelerinin kýsalýðýdýr. Emekçilerin yaþamý, ayný ülkede yaþayan burjuvalara göre 10-15 yýl daha kýsa olmaktadýr. Kapitalizm altýnda yaþamanýn emekçi sýnýflar için kesintisiz bir iþkence olmasý; kapitalizmin insaný temel alan bir sistem olmamasýndandýr. Onun için insan, sadece amacýna, azami kara ulaþmada bir araçtýr. Ve çoðu durumda, araçlarýn en deðersizidir. Çünkü mülkiyeti kendine ait olmadýðý gibi, emek piyasasýndan da istediði zaman istediði kadarýný bulma olanaðý vardýr. Kapitalizmde insan, artý-deðer üreten bir metadýr sadece. Bir inekten, bir ottan, bir makineden tek farký budur. O yüzden, tüm metalara nasýl bakýyorsa insana da öyle bakar. Kapitalizmde insan, insan olmaktan çýkýp metalaþmakla kalmaz. Kapitalizmin doðasýndaki rekabet ve yabancýlaþma ile birlikte, insan, insanýn düþmaný haline de gelir. Ve böylece, günlük yaþamý bitip tükenmek bilmeyen iþkenceye dönüþen emekçi sýnýflar, kendilerini, bizzat bu iþkencenin uygulayýcýsý konumunda bulurlar. Kapitalizm, iþkenceyi yaþamýn sýradan bir olgusu haline getirmekle birlikte, bununla yetinemez. Kapitalizm ebedi deðildir. O, insanlýðýn tarihsel geliþiminde bir aþamadýr sadece. Týpký köleci ve feodal toplumlar gibi. Üretim iliþkilerinin üretici güçlere engel olmaya baþlamasýyla birlikte, onun için de, tarih sahnesinden çekilme vakti gelmiþ demektir. Ama o, buna kendi isteðiyle rýza göstermez. Tarihin yargýsýna karþý savaþ açar. Geçmiþten miras alýp yetkinleþtirdiði ve kendi icat ettiði her türlü yöntem ve araçlarý, bu tarihsel geliþmeye karþý kullanýr. Ýþkence, kapitalist sýnýf tarafýndan tarihte hiç görülmedik denli sistemleþtirilmiþ ve yaygýnlaþtýrýlmýþ biçimde devreye sokulur. Sadece sistemin iþleyiþinin yarattýðý bir durum olmaktan çýkar. Sistemin yýkýlmasýnýn tarihsel zorunluluðunu ortaya koyan ve bunun için eyleme geçenler baþta olmak üzere, muhalif güçleri de sindirmenin, yok etmenin bir yöntemi olarak, bir zor yöntemi olarak uygulanmaya baþlanýr. Yýllara yayýlmýþ bir zaman dili-

10

mi içinde, emekçinin maddi ve manevi bütünlüðünün sürekli saldýrý altýnda kaldýðý kapitalist sistemde, ayný þey, özel yöntemlerle yoðunlaþmýþ biçimde komünistlere, devrimcilere ve hatta muhaliflere karþý uygulanmaya baþlanýr. Kapitalist sýnýfýn egemenliðini korumak için var olan devlet, bu zor yönteminin geliþtirilmesi, örgütlenmesi

ve uygulanmasýný da yerine getirir. Demek ki, iþkenceye karþý çýkýþ, teþhir, sadece onun özel bir zor yöntemi olarak uygulanmasýna karþý çýkýþla sýnýrlandýrýlamaz. Ýþkenceye karþý duruþ, ancak bütünlüklü olarak gerçekleþtirildiðinde tutarlý olabilir. Ve bu tutarlýlýktýr onu güçlü kýlacak olan. Ancak bu bütünlüklü karþý koyuþla, iþkenceye karþý mücadele, küçük burjuva aydýnlarýn ve seçkinlerin yürüttükleri insan haklarý mücadelesinin dar sýnýrlarýndan kurtarýlarak gerçek gücüne kavuþmasýnýn yolu açýlabilir. Ýþçi ve emekçilerin, yoksullarýn yani milyonlarýn, günlük yaþamlarýnda maruz kaldýklarý iþkence ile özel iþkence merkezlerinde yaþananlarýn bir ve ayný þey olduðunu, ayný temelden kaynaklandýðýný görmeleri ile, bu mücadele gerçek gücüne kavuþacaktýr. Komünistler iþkenceye ilkesel olarak karþý olmuþlardýr her zaman. Ýþkencede, yüzyýllardýr süren insanýn sömürülmesini, aþaðýlanmasýný ve tüm bunlarýn doruðu olan kapitalizmi görürler. Hangi siyasi maskenin ardýna gizlenmiþ olursa olsun, iþkenceye yönelenlerin özel mülkiyet dünyasýna ait olduklarýný bilirler. Ebu Garib zindanýnda iþkence yapan Saddam iktidarýnýn; onu devirerek iþkenceye kalýnan yerden devam eden ABD’nin; “ABD’nin yaptýklarýný abartmamak lazým” diyen Talabani’nin; “Ebu Garib’deki iþkencecilere yaptýklarýnýn aynýsý yapýlmalý” diyen Sadr’ýn; “insanýn maddi ve manevi bütünlüðüne saldýrý hangi boyutlarda olursa iþkence olur” diye tartýþanlarýn ve daha baþkalarýnýn, farklý siyasal amaçlarla ayný yönteme baþvurmalarýný saðlayan þey, dünyaya ayný pencereden, kapitalizm penceresinden bakýyor olmalarýdýr. Ýþkenceye karþý zafer, sosyalizmin zaferi ile mümkündür. Çünkü, sosyalizmin merkezinde insan yer alýr. Sosyalizmin temel yasasý; insanýn maddi ve manevi geliþimini azami ölçüde saðlamaktýr. Sosyalizmi yaþamýþ ve yaþamakta olan ülkelerdeki insanlarýn, maddi ve manevi yönden tartýþmasýz þekilde yetkin hale gelmiþ olmasý bundandýr. Öyleyse, iþkenceye karþý mücadele nasýl kapitalizme karþý mücadeleden ayrýlamazsa; sosyalizm için mücadeleden de ayrý ele alýnamaz. Ýþkenceye karþý mücadele çaðrýsý; insanýn, insanlaþtýðý toplumsal düzene yani komünizme ulaþma mücadelesine çaðrý ile birlikte olmadýðý sürece, cýlýz ve sonuçsuz kalacaktýr. Ýþkencenin her biçimine karþý tutarlý mücadeleyi sadece, insaný özgür bireyler olarak tüm toplumla birlikte ileriye taþýmayý amaçlayan, kendisiyle birlikte insanlýðýn kurtuluþunun komünizmde olduðunu bilen devrimci proletarya verebilir. Ýþkenceyi yeryüzünden silmek isteyen herkes, bu mücadelesini, devrimci proletaryanýn önderliðindeki devrim ve komünizm mücadelesi altýnda yürütmelidir…


ÝZMÝR’DE NATO KARÞITI EYLEMLER Dünya iþçi sýnýfý ve emekçilerinin, baþ düþmanlarýndan biri olan ABD ve onun öncülüðündeki emperyalist devletler, planlarýna her geçen gün bir yenisini ekliyor. Emperyalist-kapitalist sistemin içine girmiþ olduðu yeni evrede, sýçramalý bir çöküþ içerisine yuvarlanmaktadýr. Dünya halklarýnýn düþmaný olan emperyalist devletlerle tüm gerici devletlerin saldýrganlýðý boþa deðildir. Tam da bu saldýrganlýðýn üst boyuta týrmandýrýldýðý günümüzde, yaþadýðýmýz coðrafya NATO’nun toplantýsýna sahne olacak. Bu tescilli katiller güruhunun toplantý günleri yaklaþtýkça iþçi-emekçi sýnýflar ayaða kalkmaktadýr. Her ilde ayrý bir eylem programý izlenmeye baþladý. Ýzmir’de de bir süredir eylemler artarak sürüyor. Eylemlerden ilki, Buca Kuruçeþme’de yapýldý. Saat 21:00 sýralarýnda toplanan kitle Kuruçeþme eski son durakta bayraklarý ve dövizleriyle beklemeye baþladýlar. Bizler de Mücadele Birliði Platformu olarak, üzerinde “Denizler Gibi Ýleri Atýlalým, Halklarýn Katili NATO’yu Daðýtalým” yazýlý dövizlerimizle ve bayraklarýmýzla kortej oluþturarak alana girdik. Dövizlerimizin üstündeki sloganlarý haykýrarak kitleye karýþtýðýmýzda bizi alkýþlarla karþýladýlar. Kýsa bir süre sonra, eylemciler kortej düzeni aldý ve meþaleleri yaktý. 3 Haziran Perþembe günü yapýlan bu ilk eylem Kuruçeþme’den sloganlarla Buca Koop’a yürünmesiyle büyük bir coþku kazandý. Eylem boyunca “Ýstanbul NATO’ya Mezar Olacak”, “Kahrolsun ABD Emperyalizmi”, “Faþizme Karþý Omuz Omuza” vb. sloganlar sýk sýk atýldý. Kitle Buca Koop Meydaný’na geldiðinde basýn açýklamasý okunmaya baþlandý. Basýn açýklamasýnýn sonunda Mücadele Birliði Platformu’ndan bir arkadaþ “NATO’yu devrimle daðýta-

biliriz, devrim olmadan NATO daðýlmaz, Ya Devrim Ya Ölüm” diyerek slogan atmaya baþladý. Daha sonra atýlan sloganlarýn ardýndan eylem sona erdi. Ýzmir’de gerçekleþtirilen 2. gece eylemi 10 Haziran Perþembe günü saat 21:00’da Çiðli Güzeltepe semtinde Uður Mumcu Parký’nda baþladý. Burada da Mücadele Birliði Platformu olarak dövizlerimizle, eylem alanýna yine sloganlarla ve kortej düzeniyle girdik. Burada da, semtin içine yürüyüþ düzenlendi. Yürüyüþ boyunca gökyüzünü kuþlarýmýz kapladý. “Ýstanbul NATO’ya Mezar Olacak” sloganlarýyla ve “Halkýmýz Saflara Hesap Sormaya” çaðrýlarýyla yürüyüþteki coþku arttýrýldý. Bir süre semt içindeki yürüyüþ devam ettikten sonra, kalabalýk bir yerde basýn açýklamasý okunmaya baþlandý. Basýn açýklamasýnýn ardýndan eylem sona erdi. Bu iki meþaleli eylemde de üzerinde Deniz resimleri olan dövizlerimiz ilgi odaðý halini almýþtý. Bu iki eylemin ardýndan 12 Haziran tarihinde saat 14:00’te bu kez Þirinyer Tansaþ’ýn önünde toplanýldý. Burada da dövizlerimizle oradaydýk. Kortej düzeni kuruldu ve Ýzmir’deki NATO binasýna yürüyüþ baþladý. Yürüyüþ boyunca yine kuþlarýmýz, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganlarýmýzla NATO’nun önüne geldik. Polis barikat kurmuþtu. Ve bizi kapýnýn önüne yaklaþtýrmamak istedi. Ama NATO Karþýtý Birlik basýn açýklamasýný burada yapma kararý aldý ve öylede oldu. Basýn açýklamasýnýn ardýndan sýk sýk “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Ýstanbul NATO’ya Mezar Olacak”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganlarýný haykýrdýk. Sloganlarýnýn ardýndan eylem sona ermiþti ki bir grup “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist” diye slogan atmaya baþladý. Slogan atan grubun da daðýlmasýyla eylem sona erdi. Mücadele Birliði Platformu Ýzmir

11


NATO ZiRVESiNE KARÞI DEVRiMCi EYLEM BiRLiÐi Zirve gerçekten engellenmek isteniyorsa, tüm güçler devrimci bir eylem çizgisinde harekete geçirilmelidir. Bunu yapmak için 27 Haziran mitingini de beklemeye gerek yoktur. Eðer “Denizlerin Ruhuyla Ýleri Atýl”ýnacaksa, bu, NATO’ya karþý notalarla ya da semah dönerek olacak þey deðildir. Deniz Gezmiþlerin 6. Filo’ya karþý ne yaptýklarýný biliyoruz. Onlar salt protesto ile yetinmemiþler, bir iki protesto yapýp kendilerini rahatlatmamýþlardý. Fiili olarak emperyalist karþýtlarýnýn önüne geçip, fiili olarak dövüþmüþlerdi. Ellerindeki tüm olanaklarý kullanarak zora baþvurmuþlardý. 6. Filo askerlerinin daha karaya ayak basmadan pýlýný pýrtýsýný toplayýp kaçýþý, halkýmýzýn hafýzasýnda silinmezcesine yer etmiþtir. Bugün ayný þeyin NATO Zirvesi’ne gelenlerin baþýna gelmemesi için hiçbir neden yoktur.

12

Halklarýn katili emperyalistlerin, Türkiye’de yapacaðý NATO Zirvesi yaklaþýyor. 2829 Haziran’da Ýstanbul’da yapýlacak zirve öncesi, devrimci yapýlar üzerindeki baskýlar da yaygýnlaþtý. Zirve sonrasý yapýlacak yeni katliamlara beþiklik yapmaya hazýrlanan Türkiye’de, emperyalizmin askeri-polis örgütü NATO’ya gerçek anlamda kimlerin karþý olduðunu bilen devlet, katiller sürüsü kazasýz belasýz toplanýp dünya halklarýnýn kaderi hakkýnda dilediklerince ahkam kesip kararlar alabilsinler diye, deyim yerindeyse alnýnýn derisini çatlatýyor. Büyük katliam projesinin mimarlarýna ev sahipliði yapmak kolay deðil elbette! Emperyalist katillerin ve onlarýn iþbirlikçilerinin tüm çabalarýna raðmen bu zirvenin engellenmesi mümkün; halklara karþý yeni katliam planlarýnýn daha iþin baþýnda fiyaskoyla sonuçlanmasý, Türkiye ve K.Kürdistan emekçi halklarýnýn ve onlarýn öncüsü devrimci, komünist yapýlarýn eylemlerine bakýyor. Zirvenin Gündemi Zirvenin ana gündem maddesini Ortadoðu oluþturuyor. Ya da kýsaca söylemek gerekirse ABD’nin Büyük Ortadoðu Projesi kapsamýnda Ortadoðu’ya yerleþmesi. NATO’nun bundan sonra buna göre nasýl þekilleneceði... ABD, Büyük Ortadoðu Projesi’ni bu zirvede herkese

kabul ettirmeye çalýþacak. Elinde bulundurduðu askeri gücün tehdidiyle AB emperyalistlerini de hizaya getirmeye uðraþacak. Elbette bu öyle sanýldýðý kadar kolay deðil. Ne kadar büyük bir militarist güce sahip olursa olsun ABD, kendi dýþýndaki dünyaya diz çöktürebilmiþ deðil. Bunun en önemli nedeni ABD ekonomisinin içinde bulunduðu bunalýmdýr. Ve bu bunalým o kadar derin, o kadar köklü tarihsel nedenlere sahiptir ki, ABD’nin siyasal üst yapýsýný da sarsmýþ ve bu dünyanýn en büyük emperyalist gücünde bir devrimi gündeme getirmiþtir. Bugün karþý karþýya olduðumuz güncel olaylarý yorumlarken, her zaman olaylarýn son nedenini bulup ortaya çýkarmak, bizleri doðru bir bakýþ açýsýna götürecektir. Yoksa ilk görünenden hareket edildiðinde çoðu zaman, gerçeklik bize ters görünür. Ve o zaman sýð bir bakýþ açýsýna sahip olmak kaçýnýlmaz olur. ABD’nin geliþtirdiði Büyük Ortadoðu Projesi (BOP) ele alýnýrken sýð bakýþ kendisini, bunun enerji yataklarýný ele geçirmek amacýyla ya da medeniyetler arasý savaþ gerekçesiyle; en fazla, olsa olsa emperyalistler arasý hegemonya mücadelesinde bir adým daha atmak amacýyla yapýldýðýný söyleyerek gösterir. Bunlar ilk elden görülebilecek burjuva gazetelerin köþe yazarlarýnýn her gün vaaz ettikleri þeylerdir. Oysa ABD’nin BOP’ni ge-


liþtirmesinin altýnda yatan nedenler zinciri çok daha kapsamlýdýr. Ýlk elden görülenlerin de bunda etkisi vardýr kuþkusuz, ama asýl neden, kapitalist üretim iliþkisinin içerebildiði tüm geliþme olanaklarýný yitirmiþ ve artýk insanlýðýn yeni bir dünya için her yerde ileri atýldýðý bir aþamaya gelmiþ olmasýdýr. Bu yeni evre, eskisinden farklý olarak tüm çeliþkilerin üst üste bindiði, yoðunlaþtýðý ve çözülmek için bir sýçrama anýný beklediði bir evredir. Þu anda dünya üzerinde yaþanan iç-savaþ, böyle bir sýçrama anýnýn öngünüdür. Artýk kapitalist sistem tarihsel sýnýrlarýnýn sonuna gelmiþtir. Ýþte ABD’yi telaþlandýran ve apar topar 3. Dünya Savaþý’ný baþlatmaya iten asýl neden budur. Þimdi BOP ile bu savaþý baþka yerlere yaymaya hazýrlanýyor. Zirvede bu kapsamda ele alýnacak konulardan biri de, Türkiye’nin bu projede yerinin ne olacaðýdýr. Toplantý yerinin Ýstanbul olarak seçilmesi elbette tesadüf deðil. Emperyalist-kapitalist sistemin askeri-polis örgütü olmasýnýn yaný sýra, NATO ayný zamanda bir savaþ örgütüdür. Ve bir iç savaþ örgütü olarak toplantýsýný uzun zamandýr bir iç savaþýn yaþandýðý Türkiye’de yapýyor. Sýnýflar mücadelesinin en yoðunlaþmýþ biçimi olan iç savaþýn yaþandýðý ülkeler arasýnda Türkiye, bir “sosyal patlama” beklentisinin de en fazla olduðu ülkelerden biridir. “Ayaklanmalar Yüzyýlý” olarak ilan edilen 21. yüzyýlda emperyalist-kapitalist devletler, ayaklanmayý ve devrimleri, daha baþladýðý yerde ezme planlarý yapýyor. NATO geliþtirmiþ olduðu “dolaylý saldýrý” kavramý çerçevesinde, NATO anlaþmasýnýn 5. maddesinde yer alan, “üye ülkelerden birine yapýlmýþ saldýrý tüm üyelere yapýlmýþ sayýlýr” hükmü ge-

reðince “iç savaþ, devrim, halk ayaklanmasý” gibi olaylarda da saldýrýya uðramýþ kabul edileceðini iddia ediyor ve hazýrlýklarýný buna göre yapýyor. Baþýný ABD’nin çektiði emperyalistler, Türkiye’yi Ortadoðu baþta olmak üzere tüm dünya emekçi halklarýna karþý bir saldýrý üssü yapma hazýrlýðý içindeler. Bu, ayný zamanda, Kürt halkýnýn yeni bir imha operasyonu ile karlý karþýya olduðunu da gösteriyor. Zirveye Karþý Ne Yapmalý? NATO Zirvesi’ne sayýlý günler kalmýþ olmasýna raðmen, zirveye karþý henüz ciddi bir eylemlilik planý çýkartýlabilmiþ deðil. Zirveyi engelleme iddiasýnda olan siyasi yapýlarýn yaptýklarýna bakýldýðýnda, bunlarýn bu zirveyi engellemek þöyle dursun, siyasi hareketlerin ciddiyetini tartýþýr duruma getirebileceði görünüyor. Gerek NATO ve Bush Karþýtý Birlik, gerekse onlarýn göz kýrpmaktan gözlerini þaþý hale getiren Küresel Barýþ ve Adalet Koalisyonu (BAK), kendilerini bir liberal muhalefetle sýnýrlýyorlar. Ve bir dönemin pek revaçta olan davul zurna eylemlerinde olduðu gibi iþi ifrada vardýrýp “semah dönme”, “ressamlarýn resim yapmasý” vb. gibi uðraþlara veriyorlar kendilerini. Bu kadar ciddi bir konuda böylesine bir liberal muhalefet anlayýþýna sahip olanlarýn 27 Haziran’da yapýlacak büyük mitinge de nasýl bir anlayýþla yaklaþtýklarýný öngörmek zor deðil. Büyük bir olasýlýkla yasak savma mantýðýyla miting organize edilecek ve yasallýk ya da “meþruiyet” çizgisi kaybedilmemek için azami çaba gösterilecek. Çok büyük puntolarla yazýlan “NATO’YA GEÇÝT YOK” sloganý onlarýn ruh halini ele veriyor aslýnda. Belki Türkiye 1952’de NA-

TO’ya üye olurken atýlabilecek bu sloganý, bugün artýk NATO’nun hakim olduðu bir yerde atmak “söylediðime aslýnda ben de inanmýyorum” demektir. Ve böyle hiçbir pratik deðeri olmayan sloganlarýn atýlmasýndan çýkarýlabilecek sonuç, ortalama solun NATO Zirvesi’ne sadece kuru laf kalabalýðýyla hazýrlanacaðýdýr. Zirve gerçekten engellenmek isteniyorsa, tüm güçler devrimci bir eylem çizgisinde harekete geçirilmelidir. Bunu yapmak için 27 Haziran mitingini de beklemeye gerek yoktur. Eðer “Denizlerin Ruhuyla Ýleri Atýl”ýnacaksa, bu, NATO’ya karþý notalarla ya da semah dönerek olacak þey deðildir. Deniz Gezmiþlerin 6. Filo’ya karþý ne yaptýklarýný biliyoruz. Onlar salt protesto ile yetinmemiþler, bir iki protesto yapýp kendilerini rahatlatmamýþlardý. Fiili olarak emperyalist karþýtlarýnýn önüne geçip, fiili olarak dövüþmüþlerdi. Ellerindeki tüm olanaklarý kullanarak zora baþvurmuþlardý. 6. Filo askerlerinin daha karaya ayak basmadan pýlýný pýrtýsýný toplayýp kaçýþý, halkýmýzýn hafýzasýnda silinmezcesine yer etmiþtir. Bugün ayný þeyin NATO Zirvesi’ne gelenlerin baþýna gelmemesi için hiçbir neden yoktur. Tüm güvenlik þemsiyelerinin delinebileceði bir yer mutlaka vardýr. Yeter ki onu araþtýrýp bulup çýkartma konusunda bir hazýrlýk, daha önemlisi bu konuda istek olsun. Devrimci olan tüm siyasi yapýlar, halklarýn katili NATO’yu daðýtmak, zirveyi fiili olarak engellemek için bir araya gelmeli, fazla geç olmadan eylem birliði yapmalýdýr. Ancak devrimci bir birlik, devrimleri ezmek için yola çýkanlarý durdurabilir, morallerini bozup daðýtabilir.

13


Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!

Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 357. Gününde Remzi Aydýn Ýçin Her Þey Yapýlmalýdýr Geldiler bir gün sabaha karþý, geldiler, yaktýlar, yýktýlar. Yýktýklarý, kendi ördükleri duvarlardý. Yaktýklarý ise bedenlerimiz, yanýyoruz… yakýyorlar... Eriyor bedenlerimiz, dökülüyor etlerimiz. Eriyen bedenlerimize, dökülen etlerimize raðmen savaþýyoruz. Düþman acýmasýz düþman vahþi. Düþman elinde tanký topuyla tam teçhizatlý. Devrimcilerin ise bir bilinci, bir de yürekleri var. Bu katliamýn ardýndan 4 yýl geçti. 4 yýl boyunca ölülerimizden dað yaptýk. Tarihin defterine altýn harflerle yazýldý 19 Aralýk savaþý. Dünyada eþi benzeri olmayan bir kararlýlýða tanýklýk ediyor tarih; 4 yýldýr süren Ölüm Orucu eylemine... Bilimi alt üst eden bir kararlýlýkla sürüyor büyük savaþýmýz. Hani bir insan en çok 3 gün, 5 gün, 10 gün aç kalýrdý? Hani insan bedeni dayanamazdý? Hani sizin profesörleriniz, bilim adamlarýnýz böyle diyorlardý? 300 gün, 500 gün aç kalýr komünistler. Nasýl mý oluyor? Kendisini insanlýðýn varlýðýna adayarak, hiç yýlmadan, yorulmadan ve en önemlisi zafere olan inancýný hiçbir zaman yitirmeden ancak bunca zamandýr kalýnabilir. Týpký Remzi Aydýn gibi… Remzi Aydýn proletaryanýn devrimci sýnýf patisinin yiðit bir neferidir. Ömrünü devrime adamýþ, devrim için yaþayan bir komünisttir. Günleri, haftalarý, aylarý geride býraktý. Remzi Aydýn 358 gündür Ölüm Orucunda. Dört duvar arasýnda çýðlýðýyla baþ baþa býrakýlmak isteniyor. Faþizme karþý bedeniyle savaþýyor Remzi Aydýn “sizin tankýnýz topunuz varsa bizim de yüreðimiz, bilincimiz ve bedenimiz var” diyor. Günümüzde Ölüm Oruçlarý gerek burjuva medyasý tarafýndan, gerekse kimi sosyalist dergi çevreleri tarafýndan tamamen yok sayýlýyor. Gündeme getirtilmiyor. “Yeterli kamuoyu toplandý”, “bayraðý dýþarýya devrediyoruz” diyenler, güneþe uðurlananlarýn sayýsý 112 olmasýna raðmen kýllarýný kýpýrdatmýyorlar. “Bayraðý dýþarýya devrettik” diyenlerin bayraðý bir kez olsun dalgalanmadý. Tarihin bu büyük eylemi yok sayýlmaya çalýþýlýyor. 113. Ölüm Kapýda Ölüm Oruçlarýný bütün iþçiler, emekçiler, öðrenciler halkýn her kesimi sahiplenmelidir. Kendisine ‘insaným’ diyen herkes sahiplenmeli. Yüreðinden çýkarmalý o büyük suskunluðu. Bu konuda tüm Leninistlere büyük görevler düþüyor. Bizler Ölüm

14

Oruçlarýný bulunduðumuz bütün bölgelere taþýmalýyýz. Remzi Aydýn’ý ve o büyük eylemini insanlara aktarmalýyýz. Onun dýþarýdaki çýðlýðý olmalýyýz. Çýðlýk yalnýzca 4 duvar arasýnda kalmamalý. En geniþ kesimlere ulaþmalýyýz. Duymayanlara duyurmalý, bilmeyenlere anlatmalýyýz. Bütün hünerimizi pratiðimizi ortaya dökmeliyiz. Bu konuda yaratýcý olmak Remzi Aydýn’ýn çýðlýðýna çýðlýk katmaktýr. Bizler bulunduðumuz Maltepe bölgesinde bu bilinçle en iþlek yerlere, alt geçitlere duraklara üzerinde “Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 340’lý Günlerinde” yazýlý afiþler yapýþtýrdýk. Bu eylem insanlarýn yoðun ilgisini çekti. Bu tür yaratýcýlýklarýmýzla Ölüm Oruçlarýný taþýmadýðýmýz yer kalmamalý. Örneðin iþte, okulda, sokakta, otobüste, bulunduðumuz bölgede ailelerden, esnaflardan Remzi Aydýn için mektup yazmalarýný isteyebiliriz. Remzi Aydýn için bir þeyler yapmak istiyorsak bir yerlerden birilerinden bir þeyler beklememeliyiz. Birilerinin bizlere görev vermesini beklememeliyiz. Remzi Aydýn’ýn kýzýl bandý her geçen gün alnýna bol geliyor. 113. ölüme izin vermeyelim, harekete geçelim. Tüm enerjimizi kullanalým. Remzi Aydýn zindanda düþmana karþý bilinci yüreði ve bedeniyle savaþýrken bizlerde bulunduðumuz her alanda tüm yaratýcýlýðýmýzla düþmana karþý savaþmalýyýz. Þimdi tüm insanlýk elini vicdanýna koysun ve Ölüm Orucundaki tutsaklar için bir þeyler yapsýn.

REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR! Maltepe’den Bir Leninist


Mücadele Birliði Platformu’ndan Eylem 19 Aralýk katliamýyla birlikte devletin zindanlar konusundaki dayatmalarý daha da sertleþiyor. Devrimci tutsaklar önce F tipine kapatýlýyor, ring araçlarýna kamera konuyor, tek tip elbise dayatýlýyor. Devrimci tutsaklar üzerindeki baskýlar, dýþarýdaki devrimci tutsak ailelerinin tepkilerine yol açýyor. 19 Aralýk katliamý ve Ölüm Oruçlarýnda bugüne kadar 112 kiþi ölümsüzleþti. Buna raðmen Ölüm Orucu eylemi yok sayýlma çalýþýlýyor. Ölüm Orucu eyleminin mevsimlerdir sürdürüldüðünü, Remzi Aydýn’ýn Ölüm Orucu eyleminin 350. günlerinde olduðunu ve saðlýðýnýn her geçen gün bozulduðunu kamuoyuna aktarma amaçlý Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri (DETAK) geçtiðimiz günlerde bir dizi eylem gerçekleþtirmiþti. Bu eylemlerden

bir yenisi de Mücadele Birliði Platformu tarafýndan gerçekleþtirildi. 9 Haziran Çarþamba günü 19.00’da Mecidiyeköy son durakta bulunan kapalý otoparka dev bir pankart asýldý. Pankartýn asýlmasý iþ çýkýþýna denk geldiði için duraklarda bulunan insanlarýn dikkatini çekti. “Ölüm Orucu Sürüyor-Mücadele Birliði Platformu” yazýlý pankart insanlarýn yoðun olarak dikkatini çektiði kadar bir þaþkýnlýk havasý da yarattý. Ölüm Oruçlarýnýn bittiðini düþünen insanlar, bir anda çýplak gerçeklikle karþý karþýya kaldýlar. Yaklaþýk 15 dakika asýlý kalan pankart sivil polislerin gelmesi üzerine kopartýlarak çekildi. Pankart asma eyleminde gözaltý

FRANSA ZÝNDANLARINDAN, PCE-R GRAPO TUTSAKLARINDAN MEKTUP VAR Fleury Merogis 26 Nisan 2004 Sevgili Yoldaþlar, Size Fransa’da bulunduðumuz cezaevinden üçümüze (Manuel, Elipe ve Fernando) verdiðiniz desteðe teþekkür etmek için yazýyoruz. Maalesef hiç birimiz ne Ýngilizce okuyabiliyor ne de yazabiliyoruz. Bu nedenle bütün bunlarý bize Ýngilizce’ye çevirecek bir arkadaþ beklemek zorundayýz. Biz, Türkiye zindanlarýnda tutsaklarýn imha edilmesi faþist politikasýna ve izolasyona karþý sürdürülen açlýk grevinin bittiðini düþünüyorduk. Siz, Türk hükümeti F tipi cezaevleri üzerindeki planlarý sona ermese de mücadelenizi uzun bir süre için kazanmýþ sayýlýrsýnýz. Biz ise bir hafta sonra sonucu belli olacak olan mahkememizin (“Paris Adalet Sarayý” davasý) sonucunu bekliyoruz. Aslýnda sonucu þimdiden biliyoruz. Herhangi bir sürpriz beklemiyoruz, biliyoruz ki, karar daha mahkemeler baþlamadan verilmiþti. Bu, Fransa hükümetinin faþist Ýspanya hükümetini ve onun istemlerini tatmin etmek için vereceði politik bir karar olacak. Ýspanya bu siyasal-hukuksal olayý tümüyle faþist rejime karþý yürütülen direniþ hareketine karþý organize etti. Size en içten selamlarýmýzý gönderiyoruz. Saygýlarýmýzla… Manuel Perez Martinez, Fernando Silva Sande, Jose Elipe Lopez

yaþanmazken olay yeri yunus polisleri, sivil polisler ve karakol polisleri tarafýndan abluka altýna alýndý.

GÖZÜMÜZ KULAÐIMIZ ZÝNDANLARDA Devlet, zindanlardaki komünist ve devrimci tutsaklara saldýrýlarýný, daha Yeni Ýnfaz Yasa Tasarýsý Meclis’te onaylanmadan yoðunlaþtýrmaya baþladý. “Üstün Hizmet Madalyalý” Ali Suat Ertosun’un özel çabalarýyla zindanlardaki devrimci ve komünist tutsaklar üzerinde terör estiriliyor. Sermayenin uþaklarý, sahiplerine rüþtlerini ispat edebilmek için, Ebu Garib ve Guantanamo zindanlarýný aratmayacak uygulamalarý F tipinde hayata geçirmeye çalýþýyorlar. Tek Tip Elbiselerin cezaevlerine daðýtýldýðý ve bunlarýn devrimci ve komünist tutsaklara giydirilmeye çalýþýlmasý için uygun anýn kollandýðý sýr deðil. Devlet, 12 Eylül dönemini aratmayacak bir terör dönemine hazýrlanýyor. Büyük Ortadoðu Projesi’nde kendisine özel bir misyon biçilen TC devleti, kendisini tehdit eden devrim tehlikesini engelleyebilmek için, yine ilk adýmý zindanlardan atmayý düþünüyor. Yeni Ýnfaz Yasasý’nda öngörülen uygulamalar, þimdiden hayata geçirilmeye çalýþýlýyor. Ring araçlarýnýn içine kamera yerleþtirilerek devrimci ve komünist tutsaklarýn tüm davranýþlarý izlenmek isteniyor. Hücre tipi hazýrlanmýþ ring araçlarýnda tutsaklar tek kiþilik hücrelerde götürülüp getiriliyorlar. Þimdi buna tutsaklarýn tüm hareketlerini kontrol etmeyi hedefleyen kameralar da ekleniyor. Devrimci ve komünist tutsaklarýn buna karþý tepkileri sert oldu. Ringlerle bir yere götürülmeye çalýþýlan her devrimci tutsak, daha ringin içine girer girmez ilk iþ olarak bu kameralarý söküp atýyor ve her defasýnda jandarmanýn saldýrýsýyla karþý karþýya kalýyor. Tekirdað F Tipi Zindaný’nda son bir ay içinde bu olayla ilgili olarak onlarca tutsak ring aracýnda ve F tipi cezaevleri giriþlerinde iþkenceye maruz kaldýlar. Nazým Hikmet’in dediði gibi, “günler ölüm haberleriyle geliyor”. Ve en güzel dünyalarý elleriyle yakanlar, “hayat gibi umutlu tek bir yeþil fidan býrakmamak” için gelenlere karþý savaþmayý sürdürüyorlar. Bizler de her adýmlarýnda onlarýn yanýnda olmalý ve kavga þarkýlarýný çoðaltmalýyýz.

DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR YALNIZ DEÐÝLDÝR! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!

15


DÝSK GENEL KURULU Devrimci Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu (DÝSK), 12. Genel Kurul Toplantýsýný Grand Cevahir Kongre Salonu’nda gerçekleþti. 4-5-6 Haziran’da gerçekleþen Kurul toplantýsýna çeþitli sendikalardan 400 delege katýldý. Ayrýca çeþitli parti yöneticileri ve belediye baþkanlarý da katýldý. Genel Kurul’un ilk günü Türkiye ve K.Kürdistan’da geliþen toplumsal olaylar ele alýndý. Türkiye’de geliþen iþçi hareketleri, sendikalarýn bu konuda iþçilere istediklerini verememesi, iþçilerin sendikalardan sonuç alýcý eylemlere giriþmelerini istemesi gibi konulara deðinildi. DÝSK’in önümüzdeki NATO sürecinde alanlarda olacaðý, NATO Zirvesi’nin yapýlmasýna izin verilmemesi gerektiði, NATO’ya karþý organize edilen tüm eylemlerde diðer kitle örgütleriyle birlikte olunacaðý söylendi. Genel Kurulun ilk günü, üzerinde en çok durulan konulardan biri de ulusal sorun oldu. Tek taraflý ateþkesin 1 Haziran itibariyle sona erdirilmesi ve bununla doðacak olan çatýþma ortamýnýn DÝSK’i rahatsýz edeceði, DÝSK’in ulusal sorun konusunda hiçbir zaman sessiz kalmamasý gerektiði söylendi. DÝSK Genel Baþkaný Süleyman Çelebi “Kürt sorunu bir demokrasi sorunudur. Bu sorun asla ve asla milliyetçilik ve þovenizm temelinde çözümlenemez” dedi. Yurtdýþýndan da bir çok sendika temsilcisinin katýldýðý kurul toplantýsýnýn birinci günü, toplumsal olaylarýn deðerlendirmeleriyle sona erdi. Genel Kongre’nin ikinci günü, DÝSK’in kuruluþundan itibaren geçirdiði süreçte yaþanan olumsuzluklar üzerine konuþmalar yapýldý. Filistin’den gelen Filistin Sendikalar Konfederasyonu temsilcisi, Türkiye’deki ve dünyadaki tüm sendikalarýn, Filistin’deki katliamlara dur demesi ve direniþi desteklemesi gerektiðini söyledi. Bu esnada salondaki temsilciler Filistin direniþini, attýklarý “Filistin Halký Yalnýz Deðildir” sloganlarýyla selamladýlar. Konuþma yapmak üzere kürsüye çýkan sendika temsilcileri, DÝSK’in çýkartýlan iþ kanunlarý konusunda pasif kaldýðýný ve ayrýca DÝSK’in sadece bir iþçi sendikasý deðil de, halklarýn tüm kesimiyle

16

yakýndan ilgilenen onlara sahip çýkan bir sendika olmasý gerektiði belirtildi. Genel-Ýþ yöneticisi Erol Ekici, diðer sendikacýlarýn deðindiði konular dýþýnda F tiplerine ve Ölüm Oruçlarýna deðindi ve hala sendikalar cephesinden hiçbir pratiðin olmadýðýný söyledi. Ayrýca Sosyal-Ýþ Ankara Þubesi Sekreteri Tahsin Hasat, DÝSK’e yönelik eleþtirisinde, “DÝSK faþist bir partiyi ziyaret edip “Baþbuð”un elini sýkmýþtýr. Bunlarla el sýkýþmak, kafa tokuþturmak onlarýn yaptýklarýna ortak olmak demektir. Cezaevlerinde katliamlar sürüyor, Ölüm Oruçlarýnda tam 112 kiþi ölmüþtür ve hala Ölüm Orucu sürmektedir” dedi. Hasat ayrýca, iþçi ve emekçilerin sorunlarýnýn öðrencilerin sorunlarýndan baðýmsýz olmadýklarýný söyleyerek, “DÝSK’in zindanlara gözü kapalý, öðrenci sorunlarýna gözü kapalý” dedi. Sosyal-Ýþ Genel Baþkaný Özkan Keskeç, Sosyal-Ýþ’in boþ oy kullanacaðýný söyledi. Genel Kongre’nin ikinci günü, deðerlendirmeler ve eleþtirilerle sona erdi. DÝSK Genel Kurulu’nun son günü ise, delegeler oy kullanarak Genel Baþkan, Genel Sekreter ve Yönetim Kurulu’nu seçti. 365 delegenin oy kullandýðý seçimde, Sosyal-Ýþ boþ oy kullandý. 280 oyla Süleyman Çelebi Genel Baþkan, 297 oyla Musa Çam Genel Sekreter seçildi. Ayrýca yönetimdeki 5 kiþi deðiþti. Genel Baþkan seçilen Süleyman Çelebi, kendine ve DÝSK’e yöneltilen eleþtirilere cevap verdi. Toplantýnýn sonlarýna doðru DÝSK’in uygulayacaðý genel kararlar alýndý. Bu kararlar arasýnda: - Savaþ örgütlerinin ve NATO Zirvesi’nin protesto edilmesi, - Sermaye egemenliðine ve emperyalizme karþý mücadele, - Temel özgürlükler için mücadele, - Sendikal haklar için mücadele, - Kölelik yasalarýna karþý mücadele, - Daha iyi yaþam koþullarý için mücadele. DÝSK 12. Genel Kurulu DÝSK’in geliþimi hakkýnda, tarihi hakkýnda, yaptýklarý ve yapacaklarý ile ilgili üç günlük toplantýlarla sona erdi.


“Yeni 15-16 Haziranlar Örgütlemeliyiz” 4-5-6 Haziran 2004 tarihinde gerçekleþen DÝSK Genel Kurulu’nda, Sosyal-Ýþ Aksaray Þubesi yöneticisi ile bir röportaj gerçekleþtirdik. Mücadele Birliði: DÝSK Genel Kurulu’ndan beklentileriniz nelerdir? Sýnýf mücadelesinin geliþimi açýsýndan önemli sonuçlar çýkacaðýný düþünüyor musunuz? Sosyal-Ýþ: DÝSK hala Türkiye’de bir umuttur. Türkiye iþçi sýnýfý ve tüm emekçi halkýn DÝSK’ten beklentileri vardýr. 1980 öncesi böyleydi, bugün de böyle olmasý gerekir. DÝSK’in tarihsel bir görevi vardýr. Sorumluluðunu bilmelidir. Çýkacak kararlar da iþçi sýnýfýna ýþýk tutacaktýr. Böyle olmasýna inanmazsak DÝSK’li olmazdýk. DÝSK sermayeden baðýmsýzdýr. Dün olduðu gibi bugün de baðýmsýz olduðunu göstermiþtir. Bunun en iyi örneði 2004 1 Mayýsýdýr. DÝSK sýnýf örgütüdür. DÝSK’in baktýðý pencere, emekçiden yana penceredir. Müttefikleri de solculardýr, sosyalistlerdir, komünistlerdir. Mücadele Birliði: Türkiye’de sendikal mücadele de bir geriye gidiþ, hatta denilebilir ki týkanma yaþanýyor. DÝSK Genel Kurulu, önümüzdeki döneme iliþkin bu konuya dair yeni kararlar alacak mý? Sosyal-Ýþ: Sendikalý iþçi sayýsý 80 öncesi 2,5 milyon varken þu anda 200 binlerde. Bundaki en büyük etken de, 12 Eylül faþizminin getirdiði yasalardýr. DÝSK, bu tür engellerin önünde mücadele vermelidir. Türk-Ýþ bu konuda ayak sürümüþtür. Elbette ki baþta da belirttiðim gibi, DÝSK sýnýf örgütüdür. Ve önümüzdeki döneme iliþkin, iþçiden ve emekçiden yana çaba sarf etmelidir. Mücadele Birliði: Tarihi 15-16 Haziran ayaklanmasýnýn yýldönümünde DÝSK ne yapmayý düþünüyor? Bugün yeni 15-16 Haziranlar için ne düþünüyorsunuz? Sosyal-Ýþ: 15-16 Haziran ayaklanmasý, DÝSK’in önüne konmak istenen engellere karþý bir patlamaydý. 15-16 Haziran ayaklanmasýyla birlikte amaçlarýna ulaþamadýlar. Onun rövanþýný 12 Eylül aldý. O gün getirilen yasalar hala yürürlükte. 15-16 Haziranlar bugün de unutulmamalýdýr. Yeni 15-16 Haziranlar örgütlenmelidir. Mücadele Birliði: 28-29 Haziran’da NATO Zirvesi Ýstanbul’da yapýlacak biliyorsunuz. Zirvenin engellenmesi için iþçilerin emekçilerin siyasi grev örgütlemeyi düþündüklerini duyuyoruz. Bu konuda DÝSK’in tavrý nedir? Sosyal-Ýþ: NATO bir savaþ örgütüdür. Büyük Ortadoðu Projesi’ni (BOP), hayata geçirmeye çalýþtýðý bir zirve olacak. Bu zirveye kesinlikle izin vermeyeceðiz. Týpký 1 Mayýs’ta olduðu gibi DÝSK en ön saflarda olacak. Mücadele Birliði: Bu röportaj için teþekkür ederiz. Sosyal-Ýþ: Ben teþekkür ederim.

Daha Fazla Kan ve Gözyaþý Ýstemiyorsak Bütün Halklar NATO’yu Daðýtmaya! NATO, 1949’da ABD’nin önderliðinde kuruldu. Amacý; sosyalizmin bütün dünyaya yayýlmasýný önlemek ve kapitalist sistemin ayaklarýnýn yere saðlam basmasýný saðlamaktý. Emperyalizmin askeri-polis örgütü olan NATO, kurulduðundan itibaren komünistlere, bilinçli proleterlere karþý bir savaþ baþlattý ve sosyalist düþünceleri yok etmeye çalýþtý. 1990’lara gelindiðinde tüm dünyada emperyalist paylaþým savaþlarý yayýlmýþ, devrimciler öncülüðündeki iþçi sýnýfýnýn hareketlenmeleri artmýþtý. Avrupa, Ortadoðu ve bir çok yerde devrim dalgasýnýn büyümesi, NATO’yu bu ayaklanmalarý bastýrmaya doðru itiyordu. Günümüzde ABD, içerisine girdiði çöküþ aþamasýndan kurtulabilmek ve emperyalist sömürü düzeni ayakta tutabilmek için kendisine yeni pazarlar arýyor. Afganistan’da, Irak’ta, Filistin’de daha bir çok yerde türlü bahaneler uydurarak, katliam yaparak halklara gözdaðý vermeye çalýþýyor. Þu anda da 28-29 Haziran’da Ýstanbul’da toplanýp, Türkiye’deki iþbirlikçilerle birlikte, halklarýmýzý daha fazla baský altýna nasýl alacaklarýný ve nasýl sömürebileceklerini konuþacaklar. Bizler, iþçi sýnýfýnýn öncüleri, halklarýn katili olan NATO’yu daðýtmak için hazýrlanýyoruz. Emperyalistler ve üzerinde yaþadýðýmýz topraklardaki faþizm, NATO’nun geliþine nasýl hazýrlanýyorsa, bizde ayný kararlýlýkla, ciddiyetle örgütlenerek hazýrlanmalýyýz. En küçüðünden en büyüðüne, en ince ayrýntýsýna kadar yapýlacak hazýrlýklarý gözden geçirmeliyiz. Emperyalistlerin ve de faþizmin nasýl þakasý yoksa, katliamlar yaratýp, iþkencelerden geçiriyor, zindanlarýna kapatýyorsa, bizler de onlara karþý þarkýlarla, türkülerle, resimlerle deðil, onlarý gerçek savaþ düzeninde, savaþ stratejileriyle daðýtmaya hazýrlanmalýyýz. On yýllardýr bir çok ülkede yaþanan emperyalizmin saldýrýsý, daha da artarak devam ediyor. Dün Afganistan’da, Irak’ta, Filistin’de… bugün ve yarýn daha bir çok ülkede… Emperyalizme ve onun halklara karþý savaþ örgütü olan NATO’ya karþý biz Leninistler, bütün iþçileri emekçileri, “Halklarýn Katili NATO’yu Daðýtmaya” çaðýrýyoruz. NATO’nun Ýstanbul’da toplanmasý ve toplanacaðý yerin 30 km etrafýnda güvenliði saðlayacak önlemler alýnmasýnýn, aylar öncesinden Türkiye’ye CIA ajanlarýnýn gelip araþtýrmalar yapmasýnýn, iþbirlikçi faþist devletin binlerce polisinin NATO üyelerini ve Bush’u koruyacak olmasýnýn nedeni, emperyalistlerin halk hareketlerinden korkmasý ve olasý bir suikastýn önlemini almak istemesidir. Diðer taraftan, halklara meydan okuma ve gözdaðý verme çabasýdýr. Ezilen halklara, iþçilere ve emekçilere sesleniyoruz: Daha fazla kan, daha fazla gözyaþý, daha fazla sömürü istemiyorsak, 28-29 Haziran’da Ýstanbul’da toplanacak olan NATO’yu daðýtalým. HALKLARIN KATÝLÝ NATO’YU DAÐITALIM! 29-29 HAZÝRAN’DA ÝSTANBUL NATO’YA MEZAR OLACAK! Mücadele Birliði Okuru /Ýkitelli

17


DENÝZLERÝ SAHÝPLENMEK - Evet Ama Nasýl? D

enizler giderek daha fazla hatýrlanýr oldu. Hele de NATO Zirvesi’nin Ýstanbul’da yapýlacak olmasýyla birlikte, eline Denizlerin resmini alan, “þimdi Deniz olunmalý” diyerek alanlarda boy gösteriyor. Denizleri ananlarýn, onlara gönderme yapanlarýn tamamý ise, bulunduklarý konumdan hareketle Deniz tanýmlamakta. Böylece “Deniz olunmak”tan bahseden ne kadar siyaset varsa, o kadar “Deniz” ortaya çýkýyor. Tamamýnýn kendilerine has bir “Denizleri” oluyor. Böyle yapýlmakla da kalýnmýyor. Denizleri, sadece kendi tanýmladýklarýyla sýnýrlý göstermek için de büyük bir çaba sarf ediyorlar. Bir çok Deniz yaratýlmasýnda þaþýlacak bir yan yok. Her sýnýf ve temsilcisi, dünyayý kendi bulunduðu noktadan yorumlar. Bir kuyunun dibinden bir daðýn zirvesine, bir daðýn zirvesinden veya uzaydan bakan birinin yeryüzünü farklý algýlamasý doðaldýr. Ama doðal olmayan, bir gerçeklik tüm yönleriyle bilinir hale geldikten sonra da, subjektif deðerlendirmelerin gerçeðin ta kendisiymiþ gibi gösterilme çabasýdýr. Bu bilgisizlikle deðil, gericileþmeyle açýklanabilir sadece. Denizleri anti-emperyalist Kemalist öðrenci liderleri olarak en gerici biçimde göstermeye çalýþanlarýn, tarihsel olarak gericileþmiþ burjuva sýnýfa ait olmalarý tesadüf deðildir. Tarihsel olarak karþý-devrimcileþmiþ sýnýfýn sosyal demokratlarý, Denizleri, en gerici þekilde tanýmlamaktadýr. Oysa ki, idam sehpasýnda dahi kendi yüzlerine karþý “Yaþasýn

18

Marksizm-Leninizmin Yüce Ýdeolojisi”, “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýnýn Mücadelesi” þiarlarýný haykýracak denli tutkulu komünistler olduklarýný gayet iyi bilmektedirler. Ama Denizler, kendi tanýmladýklarý ve göstermek istedikleri “Denizlerin” tam karþýtý olduðu içindir ki, onlarýn komünistliði gizlenmeye çalýþýlmýþtýr bunlar tarafýndan hep. Böyle yaparak sosyal-demokrat maskesi altýnda, karþý-devrimci konumlarýný daha da pekiþtirmiþlerdir. Küçük-burjuvazinin Denizleri ele alýþý da, kendi konumuna göre olmuþtur. Yaþayan bir çeliþki olan bu sýnýf ve temsilcileri, Denizleri tanýmlarken de çeliþkiler yýðýný oluþturmuþ ve içinde boðulmuþtur. Küçük burjuvazinin tüm çeliþkili yakla-

þýmlarýnýn gerisine bakýldýðýnda görülen þey þudur: Bu adamlar ne zaman sýnýf mücadelesinde devrimci yönleri belirginleþmiþ ve proletaryaya yaklaþmýþlarsa, o zaman Denizleri tanýmlamada daha fazla gerçekliðe yaklaþmýþ; ne zaman reformizme ve burjuvaziye yaklaþmýþsa o denli gerçeklikten uzaklaþmýþlardýr. EMEP’in hikayesi (ve bu çevrenin bir türevi olduklarý için Kýzýl Bayrak çevresini de buraya dahil edebiliriz), bunun en çarpýcý örneðidir. Bu küçük burjuva çevrenin önderleri, bir zamanlar, Denizlerin muazzam etkisine kapýlarak etrafýnda toplanmýþlardý. Etrafýnda toplanacak kadar devrimci ve komünist gördükleri Denizleri, ilk fýrtýnadan, devrim yapmanýn idam sehpalarýndan ve Nurhak’lardan geçtiðini gördükten sonra ilk terk edenler bunlar oldu. Denizleri terk edip reformizme yönelmeleriyle birlikte komünist ve devrimci olan Denizler bunlar için yok oluyor ve yerine “Troçkist kýrmasý” ve “küçük-burjuva, maceraperest” Denizler geliyordu. Halen ellerinde ve dillerinde Denizlerin olmasý ise, sadece küçük-burjuvazinin varlýðýnýn çeliþki olduðunun bir kanýtý deðil, ayný zamanda, Denizlere karþý savaþ açmanýn yarattýðý siyasal çürümenin ve iki yüzlülüðün de nerelere kadar ulaþabileceðinin bir kanýtýdýr. Sýnýf mücadelesinin þaþmaz gerçekliðidir: Komünist ve devrimci olana karþý duran gericileþir ve çürür. Küçük-burjuvazinin devrimci konumda bulunan veya bu konumda kalmaya çalýþan siyasal temsilcilerinin Denizlere yaklaþýmý, EMEP’in hikayesi kadar uç ve çarpýk noktalara varmadýysa da henüz, kendi konumlarýndaki deðiþmelerle birlikte sürekli deðiþmektedir. Denizleri tanýmlarken, en azýndan, onlarýn yarattýðý geleneðin temel taþlarýndan olan illegal mücadele, burjuvaziyle uzlaþmazlýk ve zora dayalý devrime dikkat çeken ve bunlarý emekçi sýnýflara taþýyan bu kesimler, giderek Denizleri sadece anti-emperyalistlikle sýnýrlamaya ve emekçi sýnýflara böyle taþýmaya yönelmektedirler. Küçük-burjuva devrimci hareketin yaklaþýmýndaki bu gerile-


me, 90’lý yýllarda yaþanan iç savaþ sürecine gözlerini kapatarak yaþamaya baþladýklarý siyasal gericileþme ve 90’lý yýllarýn sonunda beliren Yeni Evre’yi kavrayamayarak bu süreçlerini derinleþtirmeleriyle uyum içindedir. Denizleri tanýmlayýþlarýný gerilettikleri ve onlarýn temel taþlarýný döþedikleri devrimci politikalara karþý durduklarý sürece bu durumdan kurtulamaz, aksine derinleþtirirler. Denizlerin, siyasal yelpazenin çok geniþ bir kesimi tarafýndan (kendi arzuladýklarý kalýplar içine sokarak da olsa) sahiplenilmesi; onlarýn, sýnýfsýz-sömürüsüz bir topluma ulaþma mücadelesinin üzerinde yükseleceði temel taþlarý büyük bir doðrulukla döþemiþ olmalarýndan ve bu sayede Kürt ve Türk halklarý tarafýndan kabullenilmiþ doðal önderler olmalarýndandýr. Bunun içindir ki, hiçbir siyasal hareket onlarý görmezden gelmemektedir. Denizler ve onlarýn savaþýmý hakkýnda bir fikir sahibi olmadan, bir deðerlendirme yapmadan, bu topraklardan emekçi sýnýflarýn, halklarýn ve burjuvazinin karþýsýna çýkmak, siyaset yapmak mümkün deðildir. Bu durum, içinde bulunduðumuz proleter devrimler çaðýyla uyumludur. Proleter devrimler çaðýnda, tüm sýnýflar ve temsilcileri, konumlarýný devrimci proletarya ve onun temsilcisi olan komünist hareket karþýsýndaki duruþlarýyla belirler. Denizlerin önderliðindeki THKO ile baþlayan komünist hareket karþýsýnda takýnýlan tavýrlar, bu yüzden, sadece dar çýkarlarýn ürünü deðil ayný zamanda sýnýfsal konum ve yöneliþin de belirlenmesi anlamýna gelmektedir. Denizlerin Türkiye ve Kürdistan topraklarýnda baþlattýklarý komünizm mücadelesinin ideolojik ve örgütsel takipçisi olan Leninistler, sýnýf mücadelesinde varým diyen herkesin Denizler hakkýnda bir þeyler söylemek zorunda olduðunu bildiðinden, bugüne kadar, bir çok “Deniz” yaratýlmasý giriþimlerini sabýrla takip etmiþtir. Sadece devrimcilik adýna yapýlan saldýrýlar karþýsýnda tavýr almýþtýr. Asýl olarak önderlerini ve mücadelesini olabildiðince etkin bir þekilde anlatmakla yetinmiþlerdir. Bu, Denizlerin, emekçi sýnýflar içinde derin köklerin olduðunu ve ne yapýlýrsa yapýlsýn bu topraklardan besleneceklerini ve bu topraklarý besleyeceklerini bilmelerinin getirdiði bir öz güvendir. Ama durum giderek deðiþmektedir. Küçük-burjuva devrimci hareket giderek gerilemekte ve devrimcilik adýna Denizlerin içini boþaltma çabalarý yoðunlaþmaktadýr. Bu ise, özellikle genç kuþaklar içinde, Denizlerin sahip olduklarý misyonun çok gerisinde tanýnmalarý tehlikesini doðurmaktadýr. Öyleyse Leninistler, Denizleri emekçi sýnýflara ve özellikle de gençliðe anlatmaya yönelik faaliyetlerinin yanýnda, devrimci-sosyalist sýfatlarla Denizlerin içini boþaltmaya yönelik giriþimleri daha yakýndan takip edip, emekçi sýnýflara ve gençliðe teþhir etmelidir. Devrimcilik adýna Denizlerin ismini aðzýna, resmini eline alanlar, ya andýklarý önderlerimizin siyasal aðýrlýðýný taþýyabilmeli ya da ellerine ve aðýzlarýna almaya cesaret edememelidir.

Mütevazi Bir Sýra Neferi: EMÝN DÝKER Emin Diker yoldaþ… Devrimci kararlýlýðýn, partiye baðlýlýðýn, kendini feda ruhunun örneði, komünist uzlaþmazlýðýyla düþmaný iþkencehanelerinde yenen, bedeniyle devrime can veren bir Leninist savaþçýydý. Yoldaþýmýz, yaþadýðý Tokat bölgesinde tanýþmýþtý devrimci mücadeleyle. Daha sonra yerleþtiði Ýstanbul Esenler bölgesinde bir emekçi olarak yaþamýný sürdürürken, ayný zamanda çevresindeki devrimci çalýþmalarda da yer aldý. Parti ile iliþkileri çok kýsa süre öncesine dayanan Emin yoldaþ, sahip olduðu devrimci özellikler nedeniyle, verilen görevleri büyük bir özveriyle yerine getirmiþti. Kendi çevresinde devrimci niteliðiyle etkin olan Emin yoldaþ, bu nedenle devletin oradaki hedefi haline gelmiþti. Emin yoldaþ; faþist devletin katilleri tarafýndan 96’nýn Mayýs’ýnda kaçýrýlýp, iþkence edilerek devrime ihanet etmesi istendiðinde koyduðu Leninist tavrýyla boyun eðmezliðini gösterdi. Hayatý pahasýna koruduðu sýrlarý, katledildiði 24 Mayýs günü beraberinde götürerek biz yoldaþlarýna, devrimci kiþiliðini ve fedakarlýðýn en büyük örneklerinden birini býrakarak kavgamýzda bayraklaþtý.

TRAFÝK KAZASINA HALKTAN TAÞLI BARÝKATLI PROTESTO Gazi Mahallesi’nde 30 Mayýs Pazar günü 17.00 sýralarýnda Karakol Caddesi’nde bir trafik kazasý oldu. Kazada, bir kamyonun karþýdan karþýya geçmek isteyen küçük bir çocuða çarpmasý sonucu, çocuðun bacaðý koptu. Olayý gören öfkeli insanlar ana caddeye gelip trafiði kapattýlar. Öfkeli gençler ve analar polislerle tartýþýyordu. Çünkü bu caddede sýklýkla kazalar oluyor, insanlar yaralanýyor, yaþamýný yitiriyorlardý. Ýnsanlar; neden tabela, ýþýklandýrma vb. uyarýlarýn olmadýðýný, araçlarýn neden istedikleri gibi sürat yaptýklarýný soruyorlardý. Polis de bunun kendilerinin iþi olmadýðýný, ellerinden bir þey gelmediðini söyleyerek geçiþtirmeye çalýþýyordu. Kalabalýðýn içinden genç bir arkadaþ yüksek sesle “Gazi halký muhalif bir halktýr, devrimcidir, komünisttir, bunun için mi sizi ilgilendirmiyor? Düþüncelerini ifade eden insanlar F tiplerine atýlýyor, bunlarýn sizleri ilgilendirmediði gibi mi?” diye sert çýkýyor. Poliste “Sen olayý siyasi boyuta çýkartýyorsun ben seninle konuþmam” diyerek uzaklaþýyor. Ama insanlarýn öfkesi hala dinmemiþti. Gençler taþlarla barikat kurdular. Eylem yaklaþýk 45 dakika sürdü. 70’i aþkýn insan eylem bitene kadar yoldan ayrýlmadýlar. Bu arada söylemeden geçemeyeceðimiz bir þey daha var. Halkýn tamamen baðýmsýz iradesi ile gerçekleþen eyleme iliþkin, Atýlým gazetesinde “ESP öncülüðünde 100 kiþilik eylem yapýldý, kitleye ajitasyon çekildi” yönünde bazý yazýlar okuduk. Biz Mücadele Birliði okurlarý olarak oradaydýk. Bu eylem hiçbir siyasi çevrenin yönlendirdiði, baþýný çektiði bir eylem deðildi. Az önce de söylediðimiz gibi, halk kendi baðýmsýz iradesiyle gerçekleþtirdi bu eylemi. Bu nedenle bu arkadaþlara söyleyeceðimiz þey, olaylarý olduðu gibi, deðiþtirmeden haber yapmalarý olacaktýr. Gazi’den Mücadele Birliði Okurlarý

19


Venezüella’da ABD Dayatmasý:

REFERANDUM Venezüella devlet baþkaný Hugo Chavez, 11 Nisan 2002 tarihinde ABD’nin planladýðý bir darbe ile iktidardan uzaklaþtýrýldýktan sonra, 13 Nisan tarihinde halkýn büyük desteðiyle, yeniden devlet baþkanlýðýna getirilmiþti. Velhasýl ABD’nin hesabý tutmamýþtý. Her yerde olduðu gibi hesabýný bozan bir güç vardý: Halkýn örgütlü gücü. Öyle ki, artýk Venezüella’da þu bir özdeyiþ halini almýþ neredeyse: Her 11’in bir de 13’ü vardýr. Venezüella’da “muhalefet” denilen, ABD’nin ve iþbirlikçi sermayenin satýn aldýðý, Chavez’e karþý kýþkýrttýðý çapulculardan baþka bir þey deðildir. ABD, bunlar aracýlýðýyla Chavez’i devirmek ve yeniden kendisine baðýmlý iþbirlikçi bir yönetim oluþturmak istiyor. Yeniden Venezüella’nýn yeraltý ve yerüstü kaynaklarýný istediði gibi sömürebilmek, Latin Amerika’da Küba’nýn etkisini kýrabilmek, Venezüella petrollerinin Küba’ya akýþýný engellemek istiyor. Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýndan sonra Küba, en büyük petrol desteðini Venezüella’dan almaktadýr. Chavez’in bir Bolivarcý olarak, Küba’dan ve onun lideri Castro’dan etkilenmemesi mümkün deðildir. Ve Venezüella’da emekçiler lehine atýlan tüm adýmlarýn arkasýnda, Küba sosyalizminin etkisinin bulunduðu bilinmeyen bir þey deðildir. Venezüella sadece Küba’ya petrol satmýyor. En büyük petrol üreticilerinden biri olarak Venezüella, dünyanýn bir çok bölgesine (örneðin ABD bunlar arasýnda önemli bir yer tutuyor) petrol satýyor. Bu alanda Arabistan ve eski Irak’tan sonra

20

Venezüella 3. sýrada geliyordu. Devlet baþkaný Hugo Chavez, Venezüella’yý Küba gibi, insanlarýn gecelerinde aç yatmadýðý, gündüzlerinde aç gezmediði bir ülke haline getirmeye çalýþýyor. Chavez, ülkesinin petrol gelirlerinin çoðunu yoksullara aktarýyor. Toprak reformu yapýyor; özelleþtirme programlarýný iptal ediyor. 2002 yýlýnda ABD’nin planladýðý darbenin baþarýsýz olmasýndan sonra Caracas Belediye Baþkaný bir konuþma yapmýþtý, ne zor bir yaþam geçirdiði her halinden belli olan yaþlý biri gözyaþlarý içinde ona sarýlarak, Venezüella tarihinde ilk defa bir hükümetin yoksullara yardým etmesinden dolayý teþekkür etmiþti. (Workers World, 29 Nisan 2004)

Ufukta Görünen Tehlike ABD Chavez’i darbe yoluyla deviremeyince, bu kez farklý bir yolla onu iktidardan indirmenin planlarýný yapýyor: Chavez’in görevde kalýp kalmayacaðýný belirleyecek bir referandum için yatýrým yapýyor. Nihayet Venezüella’daki uzantýlarý aracýlýðýyla bunu baþardý da. Karþý-devrimci iþbirlikçiler böyle bir referandum için gerekli olan 2 milyon 44 bin imzayý topladýlar. Bunun üzerine Chavez, bir açýklama yaptý ve referanduma gitme kararýný demokrasinin bir zaferi olarak deðerlendirdi. Chavez, böyle bir referanduma gitmeye hazýr olduklarýný, kazanacaðýndan emin olduðunu söylüyor. Ancak þimdi bir sözü hatýrlatmanýn tam sýrasý: Cehennemin yollarý iyi niyet taþlarýyla döþenmiþtir. Chavez’in referanduma yeþil ýþýk yakmasý, ABD’nin ve uzantýlarýnýn “kýllý bir örümceðe benzeyen ellerini” Venezüella’nýn kalbine uzatmasý anlamýna geliyor. Savaþta düþmanýndan, hele hele düþman böyle “haþin, zalim ve kurnaz”sa, dürüstlük beklemek saflýktan öte bir þey deðildir. Ve toplumlar tarihine yön veren liderlerin saf olmaktan çok rasyonel olmaya ihtiyaçlarý vardýr. Bugün rasyonellik, ABD’nin bu seçimleri hiç deðilse Chavez aleyhine bir kampanyaya dönüþtüreceðini gösteriyor. Baþkent Caracas sokaklarýnda 6 Haziran’da yürüyen ve Chavez’e destek veren onbinlerce kýrmýzý bereli iþçi ve emekçi halk, Chavez’in temel güvencesi. Devrimci bir liderin halkýna güvenmesi ve onlara dayanmasý, olmasý gerekendir; ancak bizler tarihten, özellikle de Latin Amerika’nýn mücadele tarihinden biliyoruz ki, devrimci zor yöntemleriyle kazanýlanlar, seçimler vb. ile kaybedilebiliyor. Chavez, onbinlerce iþçi ve emekçinin yürüyüþünde yaptýðý konuþmada, “Amerikancýlarýn en büyük yenilgiyi tadacaklarýný” söylüyor. Bu bir ihtimal ve kuvvetli bir ihtimal; ancak ABD’nin ne aþaðýlýk oyunlarla bu ihtimalleri tersine çevirdiðini de bilmiyor deðiliz. Venezüella’daki demokratik cumhuriyet önemli bir dönemeçte. Yapýlmasý gereken, ABD’nin oyununa gelmeden, tam da kendi bulduklarý yöntemlerle “halk milisleri” þeklinde örgütlenip karþý-devrimcileri daðýtmaktýr. Venezüella, ancak ondan sonra Küba’nýn yoluna girebilecek, gerçek anlamda özgür bir toplum olabilecektir.


“Haziran’da Ölmek Zor”

“… Býraktým acýnýn alkýþlarýna 3 Haziran ‘63’ü” Hasan Hüseyin Þiirimizin büyük çýnarý Nazým Hikmet bir þiirinde, “Nerede ve nasýl olunursa olunsun Hiç ölmeyecek gibi yaþanacak” diyordu. Ve onun ölümünün üzerinden bunca yýl geçmiþ olmasýna raðmen, þair bizlerle birlikte, iþçi sýnýfý ve emekçilerin mücadelesinin tam orta yerinde yaþamaya devam ediyor; hem de hiç ölmeyecekmiþ gibi… Yine bir þiirinde eþi Piraye’ye “Seninle biz insanlýðýn en büyük kavgasýný verdik ‘Yaþadýk’ diyebiliriz”

“DEVRÝMCÝ PRATÝK EN ÖÐRETÝCÝ OKULDUR” Merhaba Yoldaþlar, Ýçinde bulunduðumuz dönem; bizi daha hýzlý düþünmeye ve daha fazla pratik faaliyette bulunmaya koþullandýrýyor. Bu dönemlerde bizim en büyük kazanýmlarýmýzdan biri de, devrimci yaratýcýlýk ve pratiðimizi daha da geliþtirmemizdir. Genellikle bu tür yoðun geçen süreçlerde, pratik eylemler ve mitingler yoðunlaþtýðý için, diðer zamanlara oranla, özellikle güncel politikalarýmýzý kitlelere götürmek ve bað kurmak için ayrýlan süre azalýyor. Güncel politikalarýmýzý kitlelere daha hýzlý ve daha az zamanda iletmenin yollarý üzerinde düþünmeye ve bu yollarý bulmaya çalýþtýk. Gazi Mahallesi olarak, iþçi ve emekçilerin nerelerde ve hangi saatlerde bulunduðunu araþtýrdýk. Gazi halkýnýn iþe git-

diyordu. Bugün dünya üzerindeki milyonlarca insan, bu dünyadan bir Nazým’ýn geçtiðini bilmektedir. Nazým sadece yaþadýðý çaða deðil, sonrasýna da öyle büyük derin izler býrakmýþtýr ki, onu görmezden gelmeye çalýþanlar bile onun büyüklüðü karþýsýnda þapka çýkarmak zorunda kalmýþlardýr. Buna raðmen, onun þair yönünü komünist kiþiliðinden ayrý ele almak, onu içi boþ bir siluete dönüþtürmek isteyenler az deðildir. Oysa herkes bilir ki, Nazým’ý Nazým yapan onun komünist dünya görüþüdür. Yazdýðý tüm þiirlerinde Nazým, insanlýða insanlýðýn en büyük kavgasýný anlatmaya çalýþmýþtýr. Buna aþk þiirleri de, memleket özlemini anlatan þiirleri de dahildir. Nazým’ýn bu yönü o kadar güçlüdür ki, bunca zaman ne kadar uðraþýlmýþ olsa da o, “komünist þair” olarak anýlmaya devam etmiþtir. Ve Nazým tüm yaþamý boyunca en çok komünistliðiyle gurur duymuþtur. O, partili bir sanatçý olarak, komünist sanatçýlarýn ancak bir kolektifin parçasý olarak geliþme göstereceklerini, bütün bir yaþamýný devrim ve sosyalizm davasýna adayanlarýn sonsuza kadar yaþayacaklarýný göstermiþtir. Nazým, yalnýz dünün deðil, yalnýz bugünün de deðil, geleceðin þairidir. Gelecek komünizm olduðuna göre ve Nazým tüm hayatýný bu mücadeleye adadýðýna göre, hiç kimse onu bu yönünden soyutlayamaz. Nazým Hikmet 20. yüzyýlýn en büyük þairlerinden biridir. Þiirleri bir çok dilde basýlmýþ, Asya’dan Afrika’ya dünyanýn her tarafýnda okunmuþ ve her zaman büyük devrimcilere esin kaynaðý olmuþtur. Hem kendi ülkesini hem de tüm dünyayý, beyninin o eþsiz evreninde kaynaþtýrmýþ, toplumsal ve siyasal olaylarý bal yoðuran bir arý gibi iþlemiþ ve “yalnýz umutlardan bal alan” insanlýðýn hizmetine sunmuþtur. Komünizm davasýnýn büyük þairini, biz komünistlerin þairini, “komünist þair”i saygýyla anýyoruz. Rüzgara Karþý Yürüyen Adam, “mavi gözlü dev”imiz daima bizlerle birlikte. mek için, 06:00-08:00 saatleri arasýnda otobüs duraklarýnda beklediklerini saptadýk. Duraklara dergimizi býrakmak gerektiðine karar verdik. Ýçine dergimizi, bildiri ve duyurumuzu koyarak duraklara asabileceðimiz bir tür zarf geliþtirdik. Üzerine gündem baþlýðýný yazýp ve Mücadele Birliði Platformu imzasýný atarak, sabah 05:30 civarlarýnda duraklara yapýþtýrdýk. Ve gözlemeye baþladýk. Durakta bekleyenler otobüsleri ya da servisleri gelene kadar býrakýlan dergiye göz gezdirip, ilgisini çeken yazýlarý okuyorlar ve tekrar baþka birisinin okumasý için býrakýyorlardý. Bu gözlemler ve aldýðýmýz olumlu tepkiler neticesinde bu uygulamayý her sayýda yapma kararý aldýk. Ve dört sayýdan beri düzenli olarak uyguluyoruz. Bu yoðun süreçlerde, her süreçte olduðu gibi, devrimci yaratýcýlýðýmýzý-pratiðimizi geliþtirerek devam edeceðiz. Sýcak süreçlere daha da çelikleþerek gireceðiz. Devrimci pratik en öðretici okuldur. Y.E. Mücadele Birliði Okurlarý/ Gazi

21


çok motive olurlar. Kolektifin deðiþik bileþenleri, önlerine bu tür hedefler koymalýdýrlar ve yaratýcý çalýþmayý canlandýrmak için yarýþmalýdýrlar. Bu yarýþma kimin kolektife daha çok ne katabileceði üzerine olmalýdýr. Burada kýskançlýða, kariyerizme, vb. kesinlikle yer olmamalýdýr. Bu tür küçük burjuva hastalýklar bir kenara atýlmalý, tam bir proleter disiplin içinde, gönüllü çalýþma temelinde hareket edilmelidir. Sovyetler’de devrimin ilk yýllarýnda Subotnikler (Kýzýl Cumartesiler) böyleydi örneðin. Yine devrimin sonraki yýllarýnda Stehanov Hareketi böyleydi. Lenin, Subotniklere baktýðýnda, onlarda komünizmin nüvelerini gördüðünü söylemiþtir. Hiçbir karþýlýk beklemeden, çalýþmayý bir zorunluluk olarak deðil de, bir mutluluk olarak algýlayan komünist iþçiler, yeni toplumun ve o toplumun yeni insanlarýnýn temellerini böyle atýyorlardý. Yine Stehanov Hareketi, Stalin dönemindeki ilk 5 yýllýk planlarýn baþarýyla uygulanmasýnda büyük etkiye sahip olmuþtu. Fedakarca büyük bir azimle çalýþan insanlarýn örneði, sonraki kuþaklar için ön açýcý olmuþtur. Bugün bizlerin yaratýcý çalýþmayý ve ayný paralelde yaratýcý sosyalist yarýþmayý örgütlememiz gerekiyor. Bunun için herkesin kolektifin geliþmesinin hangi aþamasýnda olduðunu, þu anda neye ihtiyaç duyduðunu iyi bir þekilde gözlemlemesi, kolektife sýçrama yaptýrabilmek, onu bir güç örgütüne dönüþtürebilmek için ne yapýlmasý gerektiðini düþünmesi, buna kafa yormasý ve somut önerilerde bulunmasý gerekiyor. Elbette bunun için her þeyden önce tüm kadrolarýn ve kadro adaylarýnýn yaptýklarý iþe yabancýlaþmamalarý, kapitalist sistemde iþçilerin yaptýklarý iþin sonucuyla ilgilenmemeleri, sadece iþlerini yapmalarý gibi bir mekanikliðe düþmemeleri gerekiyor. Ýþe yabancýlaþma, insanlarda memur zihniyetinin doðmasýna neden olabiliyor. Ýnsanlar yaratýcý bir çalýþma yapmak yerine zaman doldurma yoluna gidebiliyorlar. Þu anda kaybedecek en ufak bir zamanýmýz olmamasýna raðmen, memur zihniyetinin sirayet etmesi sonucu, örneðin günde sadece bir iþ yapýlýp geçilebiliyor. Ve böylece o kiþi kendisini iþ yapmýþ sayabiliyor. Ya da çok iþ yapmýþ görünüyor. Ama aslýnda hiçbir iþ yapmýyor.

PRATÝK ÖRNEK YARATMA D

evrimci süreç yoðunlaþtýkça pratik çalýþmalar hýz kazanýyor. Ancak bu konuda bir þeye dikkat etmek gerekiyor: Çalýþmalarýn kalýcýlýðýna ve sürekliliðine. Çünkü bazen hýzla yapýp geçtiðimiz iþler, su üzerine yazýlmýþ yazýlar gibi silinip gidebiliyor. Onlarý kolektifin ortak hafýzasýna kaybedebilmek büyük önem taþýyor. Herhangi bir yerde yapýlan bir yaratýcý çalýþma örneðinin ortada kalmamasý için, mutlaka bu tür deneyimlerin aktarýlmasý gerekiyor. Bir kolektifin hafýzasý nedenli güçlü olursa, kadrolarýnýn geliþimi de o denli hýzlý olur. Þunun üzerinde önemle durmak gerekiyor. Yatay iliþkiler geliþtirmemek ve gizlilik kurallarý ihlal edilmemek koþuluyla, aktarýlan deneyimler insanlarý olgunlaþtýrýr. Bir iþe giriþmeden önce konu hakkýnda deneyim sahibi olan, hiç deðilse belli bir bilgisi bulunan kiþi kendisine daha güvenli olur, neyi ne zaman yapmasý ya da yapmamasý gerektiðini bilir. Bir iþi öðrenmenin en iyi yolu, o iþi pratikte yaparak öðrenmektir. Ancak deneyim aktarýmý da en az bunun kadar önemlidir. Tecrübeli bir yoldaþýmýzýn kendisinin ya da baþkasýnýn deneyimlerini yukarýda çizdiðimiz sýnýrlar içinde aktarmasý, yeni yetiþen genç kadrolar için bulunmaz deðerdedir. Ancak böyle güçlü ve saðlam bir bikrimin üzerine oturmuþ olan pratik çalýþma baþarýlý olabilir. Elbette deneyim aktarýmý daha önce yapýlmýþ olanlarýn zincirleme bir þekilde sonrakiler tarafýndan tekrarlanmasýný getirmemelidir. Unutmamalýdýr ki her olay, ancak kendi somut koþullarýnda deðerlendirildiðinde yerli yerine oturur. Belli bir zamanda, belli bir yerde yapýlmýþ ve baþarýlý sonuç almýþ bir pratik, farklý zamanlarda ve yerlerde ayný sonucu vermeyebilir. Deneyim aktarýmý, aktarýlan deneyim olduðu gibi tekrar edilsin ya da taklit edilsin diye yapýlmaz. Önemli olan o örneðin özünü kavrayabilmek, yöntemini bilince çýkarabilmektir. Deneyimler, ancak üzerine basýlýp sýçranýlabilecek bir zemin sunabiliyorsa anlamlý olur. Tecrübeli bir yoldaþýmýz bize kendisinin ya da baþkalarýnýn bir deneyimini aktarýrken eðer bizim kafamýzda, “bunu ben þimdi bu koþullarda þöyle yapabilirim ve hatta þu þekilde geliþtirebilirim” düþüncesi oluþursa, deneyim aktarýmýmýz amacýna ulaþmýþ olur. Leninistlerin yoðun pratik faaliyet içerisinde yeni ve canlý örnekler yaratmalarý gerekiyor. Yaratýcý olmak için gerekli olan ilk koþul bir iþi yapmaya istekli olmaktýr. Bundan sonrasý azimle çalýþmaktýr. Her insanda yaratýcýlýk vardýr. Kimisinde bildiri daðýtýmý konusunda, kimisinde sanat konusunda, kimisinde bir aletin kullanýmý, kimisinde örgütçülük, kimisinde ajitatörlük, kimisinde yazý yazma vb. konusunda, ama mutlaka bir yön vardýr. Yaratýcýlýk insanýn genlerinde olan bir þey deðildir. Daha çok, çalýþmayla elde edilen bir þeydir. Bir insan eðer bir konu üzerinde yoðunlaþýr ve onu yapmaya azmederse, ayný zamanda yaratýcý da olur. Pratik örnek yaratabilmek için kiþinin pratiðiyle örnek olmasý gerekir. Ýnsanlarýn üzerinde en çok etki býrakan þey, onlara bir iþin pratikte yapýlarak gösterilmesidir. Ýyi bir örnek hemen takip edilecektir. Burada önemli olan bir diðer nokta sosyalist yarýþmadýr. Ne kadar çok yaratýcý çalýþma örneði olursa, insanlar o kadar

22

Ýddia Sahibi Olmak Pratik örnekler yaratabilmek için iddia sahibi olmak gerekiyor. Elbete bu ayný zamanda kolektif bir iddiadýr. Bugün biz devrime önderlik edeceðimizi söylüyoruz. “Devrim Biziz Biz Devrimiz” diyoruz. O halde buna uygun davranmalýyýz. Bulunduðumuz her alanda, her anda kendimizi hissettirmeli, devrimin canlý göstergeleri olabilmeliyiz. Çalýþma þevkimiz ve azmimizle yoldaþlara örnek olabilmeli, onlarýn bizden öðrenmesi için deneyimlerimizi aktarabilmeli ve onlardan öðrenebilmeliyiz. Ýddia sahibi olan bir kolektif, bunu pratik olarak gösterebilmelidir. Örneðin 1 Mayýs bu anlamda bir göstergedir. Eðer biz 1 Mayýs’ta doðrusunun ne olduðunu söyleseydik ve bunu pratikte yaparak göstermeseydik, oportünistlerden bir farkýmýz kalmazdý. Çünkü onlarýn içinde, neden 1 Mayýs’ta Taksim Meydaný’nda olmak gerektiðine dair mangalda kül býrakmayanlar yok deðildi. Ama sonuç? Sadece biz söylediðimizi yaptýk ve pratik anlamda bir örnek yarattýk. Haliyle devrim konusunda kimin iddia sahibi olduðunu, olabileceðini de gösterdik. Þimdi artýk her konuda proletaryanýn baðýmsýz sýnýf tavrýný ortaya koymalý ve pratik anlamda öne çýkmalýyýz.


“Ardýmýza Bakmadýk Yüzümüz Ýleri Dönük” Serçe kanatlýmz, Sibel’imiz ölümsüzler kervanýna katýldý. Ayýþýðý’mýz, o dev yüreklimiz, yoldaþýný sonsuzluða uðurladýktan sonra, yarým kalan bütün fakslarý tamamladý. Satýrlarýnda tek bir damla gözyaþý, tek bir yürek titremesi yoktu. Müthiþ bir metanet, büyük bir görev bilinciyle tamamlamýþtý fakslarý. Can yoldaþýnýn görkemli cenaze törenininden bahsediyordu. Her zamanki yalýnlýðýyla “güzel bir tören olmuþ” diyordu. Sonradan yazdýðý mektupta, “düþmanýn karþýsýnda duygularýmýzý sergilemeye hakkýmýz olmadýðý”ný yazacaktý. Can yoldaþýný uðurladýðý o elim anda bile kavgasýný, o büyük sevdasýnýn düþünmekten geri durmamýþtý. Yazdýklarýný okurken yüreklerimiz titriyordu ama, çelikten sinirleriyle O, dimdik duruyordu düþmanýn karþýsýnda.

Daha gelmedi sýram Gelince görürsünüz… Ne zaman Ayýþýðý’mýzý düþünsem, bu dizeler gelir aklýma. O zorlu Ölüm Orucu yürüyüþünde çoþku ve kararlýlýk dolu mektuplarýnda yazdýðý bu dizeler… Bir iþçi sadeleðiyle sürdürdüðü o kýsacýk ama dopdolu yaþamýnýn belki de en özlü ifadesiydi bu. Bir devrim iþçisinin yaþamýnýn sadeliðiydi. Toplumsal yaþamýn her alanýýnda olduðu gibi, insan yaþamýnda da zorlu dönemeçlerde sýnanýr kiþilikler/ “Güzel günler”in rahat ortamlarýnda deðil, kavga alanlarýnýn en zor anlarýnda kendini belli eder gerçek kahramanlar. O büyük düþüncelere, o büyük sevdaya kendini adamýþlýk, böylesi zorlu dönemlerde çýkar ortaya. Aysun’umuz, o mütevazý kiþiliði içinde, en zor anlarda sergiledi kahramanlýðýný. En ufak bir gösteriþe kaçmadan, sýradan bir iþi yapýyormuþ gibi… her zamanki görev bilinciyle uzandý güneþe doðru. 19-22 Aralýk zindan savaþlarýný Ümraniye’de yaþadý. Leninist bir savaþçýya yaraþýr bir þekilde, baþý dik çýktý çarpýþmalardan. Kartal zindanýna götürüldü. Ölüm Orucu eylemine gönüllü oldu. Ve kýzýl bandý büyük bir coþkuyla taktý alnýna. Bu zorlu dönemde, en öne fýrlayan Ölüm Orucu Savaþçýlarý’ndan biriydi artýk. Tereddütsüz yürüdü, yürüdü… Kartal zindanýnda Deniz Feneri’miz Sibel Sürücü yoldaþla birlikte “Güneþi zaptetmek” için çýkmýþlardý yola. Sibel’imiz, serçe kanatlýmýz, o küçücük bedeninde taþýdýðý dev yüreðe raðmen, koparýlýp yoldaþlarýnýn kollarý arasýndan, hastaneye götürüldü. Bir süre sonra da Ayýþýðý’mýz… Hastanede yeniden kavuþmanýn coþkusuyla sarýldýlar kaleme. Yoldaþlarýna saðlýk durumlarýný anlatmalarý gerekiyordu. Tüm zindanlara faks yazdýlar. Fakslar Sibel’imizin el yazýsýyla yazýlmýþtý. Ama yarýya kadar yazýlmýþtý. Çünkü hafta sonuydu ve son geliþmeleri Pazar akþamý ekleyip postaya vermeyi düþünmüþlerdi. Ama olmadý.

“Güneþ gülüþlüler taþýmýþ Gelincik kýrýlganlýðýndaki bedenini… O büyük þehrin sokaklarýnda, Kocaman yüreklimin, kýzýl gelinciðimin Düþündeki gibi Güneþimin görkemli gülüþündeki gibi” Can yoldaþýnýn ardýndan bu dizeleri yazýyordu. Ve inançla, ve inatla bekliyordu. Bir sýra neferi olarak bekliyordu: “Daha gelmedi sýram / gelince görürsünüz.” Ve yürüyüþünün 183. gününde, 26 Haziran 2001’de sýra ona geldiðinde, usulcacýk “sayýsýný saydý.” Beyaz önlükler içindeki Mengele artýklarý zorla müdahale etmek istediler. “Göðü fethe çýkan” savaþçilar için ölüm demek olan sývýyý damarlarýndan göndermek istediler. Her þeyiyle zafere kilitlenmiþti Aysun’umuz. Görev bilinciyle kaskatý kesti vücudunu. Damarlarýndan akmadý tek damla serum. Görevini baþarmýþ olmanýn huzuruyla yumdu gözlerini sonsuzca. Yürüdüðü bu onurlu yolun, yaþadýðý bu dopdolu hayatýn özeti, yazdýðý þu dizelerde dile geliyordu:

“Çýktýk yola ellerimiz koynumuzda, Sýmsýcak, sevgiyle, güvenle dolup taþarak… Çýktýk yola nice kararsýzý, Týrýsa geçen atlarýmýzýn Toynaklarýnýn tozunda býrakarak… Çýktýk yola alnýmýzda, 30 onurlu yýlýn teri Kýlýçlarýmýz bilenmiþ… Ardýmýza bakmadýk, Yüzlerimiz ileri dönük…” Anýsý sonsuza kadar mücadelemizde yaþayacak.

23



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.