s020

Page 1


Merhaba, 20. sayýmýzý dünya üzerinde büyük toplumsal olaylarýn patlak verdiði ve daha büyüklerinin doðum sancýlarýnýn þimdiden hissedildiði bir dönemde çýkarýyoruz. Artýk dünya üzerindeki toplumsal olaylarý takip etmek, onlarýn hýzýna ulaþmak güçleþti. Gün geçmiyor ki, dünyanýn herhangi bir bölgesinden bir eylem haberi gelmesin. Avrupa ve ABD’de iþçiler ayakta. Avrupa’da budanan sosyal haklarý korumak/yeniden kazanmak için ayaða kalkan iþçiler, karþýlarýnda tüm acýmasýzlýðýyla kapitalist sistemin iþleyiþ yasalarýný buluyorlar. Emekle sermaye arasýndaki çeliþki, asýl þimdi tüm çýplaklýðýyla kendisini gösteriyor. Bir dönem bu mücadele, “ulusal baðýmsýzlýk” sloganýna feda ediliyordu. Sanýlýyordu ki “milli” bir mücadele ve buna uygun bir söylem, herkesi tek bir mücadele hattýnda birleþtirir. Oysa kapitalizmin dünya ölçeðinde geliþimi, ulusal çitleri birer birer yýkýnca ve baðýmlý ülkelerin burjuvazisi ilk elden iþbirlikçileþtirilince, ulusal baðýmsýzlýk savunusu küçük-burjuvaziye kaldý. Ancak, kapitalizmin uluslar arasý geliþimi, onu da aþtý. Bu sayýmýzýn baþyazýsýný bu konuya ayýrdýk. NATO Zirvesi sonuçlandý; ancak zirve, daha bir süre gündemden düþmeyecekmiþ gibi görünüyor. Emperyalist-kapitalist sistemin bu zirveyle neler hedeflediði ve NATO’nun deðiþen rolüyle ilgili gündem yazýmýzý ilgiyle okuyacaðýnýzý düþünüyoruz. Yazýda, zirveden çýkarýlmasý gereken en önemli sonuçlardan birinin, emperyalizme ve kapitalizme karþý bir Halk Cephesi oluþturmanýn gerekliliði olduðunu söyleniyor. Bu konuda artýk samimi olan tüm devrimci çevreler somut adým atmalý ve siyasi iktidarý hedefleyen bir çerçeve içinde bir araya gelmelidirler. Ulusal Kurtuluþ Hareketi’nin 1 Haziran tarihinde tek taraflý ateþkesi bitirme kararý almasýndan sonra devletin UKH’ne saldýrýlarý arttý. Gerillalarýn kulaklarýnýn kesilip, gözlerinin oyulmasý bir mesaj içeriyor. Devlet, “eðer benimle yeniden savaþacaksan eskiden olduðu gibi bunlara hazýr ol” diyor. UKH ise bir yandan sokaklarda serhýldanlara yönelirken, bir yandan da AB’den gelen misafirlere ve siyasi iktidarýn temsilcilerine yemek veriyor ve diyalog çaðrýlarý yapýyor. Yüreklerinin kulaklarý saðýr olanlara yapýlan diyalog çaðrýlarý da kuyunun dibine düþmüþ bir çakýl tanesi kadar ses verebiliyor ancak. Ortadoðu’da yaþanan son geliþmeler, fillerin tepiþeceðini ve arada çimlerin ezileceðini gösteriyor. Bir yandan TC ordusu Güney’e askeri yýðýnak yaparken, bir yandan da TC devleti, hükümet düzeyinde Suriye ve Ýran’la görüþüyor. Bütün bu hazýrlýklarýn hedefinde Kürt halkýnýn olduðu çok açýk. Ve ABD için Kürt halkýnýn özgürlüðünün en ufak bir deðeri yoktur. Türkiye bir yanda Büyük Ortadoðu Projesi’nde kendine bir yer edinme sevdasýndayken, bir yandan da devrimle çevrili olmanýn handikapýný yaþýyor. Bu nedenle devrimcilere, komünistlere saldýrýlarýný artýrýyor. Sendikalarý kapatýyor, eylem yapanlara saldýrýyor, yeni yasalar çýkarýyor. Bütün bu saldýrýlar, çökmekte olan sistemi biraz daha yaþatabilmek içindir; ama oksijen çadýrýndaki “hasta adam”ýn oradan sað çýkmasý mümkün deðildir. Dünyayla birlikte Türkiye de yeni bir döneme giriyor.

Ayýþýðý Sanat Merkezi Sarýgazi Þubesi Jandarmalar Tarafýndan Basýldý!

Ayýþýðý Sanat Merkezi Sarýgazi Þubesi 17 Temmuz saat 18.00 sularýnda jandarmalar tarafýndan basýldý. Yaklaþýk 1,5 saat boyunca arama gerekçesi ile ortalýðý daðýtan jandarmalar çok sayýda kitaba ve cd’ye el koydu. Þube çalýþaný Taylan Özdemir ve orada bulunan 8 misafir gözaltýna alýndýlar. Serkan Yýlmaz dýþýnda diðerleri ayný gün býrakýldýlar. Serkan Yýlmaz ise bir gün sonra savcýlýða çýkartýlarak serbest býrakýldý. Jandarma, Pazar günü ikinci kez Ayýþýðý Sanat Merkezi Sarýgazi Þubesi’ni bastý. Yaklaþýk 1 saat süren aramalarýn gerekçesi olarak da “Yasadýþý TKEP/L üyesi Aysun Bozdoðan için bir anma yapýlacaðý” gösterildi. Aramanýn ve misafirlerin kimlik kontrollerinin yapýlmasýnýn ardýndan jandarma sanat merkezinden ayrýldý. Bu, Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin jandarmalar tarafýndan ilk basýlýþý deðil. Devrimci sanatýn iþçi ve emekçiler üzerindeki dönüþtürücü etkisini bilen devlet, bu tür baskýnlarla, sanat emekçilerini baský altýnda tutmak, bölge halkýný da devrimci sanatýn yapýldýðý bu kurumdan uzaklaþtýrmak istiyor. Öyleyse Sarýgazi’nin yoksul emekçi halký “Umudumuz Kavgada/Kavgamýz Sanatýmýzla” diye haykýran Ayýþýðý Sanat Merkezi emekçilerini daha fazla sahiplenmeli ve Sarýgazi’deki bu ablukayý daðýtmalýdýr.

DEVRÝMCÝ SANAT SUSTURULAMAZ! BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! Ayýþýðý Sanat Merkezi

Yeni Evrede MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Dergisi / Onbeþ Günlük Sosyalist Dergi / Yýl: 1 Sayý: 20 / 21 Temmuz-4 Aðustos 2004 / Sahibi : Yeni Dönem Yayýncýlýk Basýn Daðýtým Eðitim Hizmetleri Tanýtým Org. Tic. Ltd. Þti. Adýna : Özgen Ýþ / Adres : Sofular Mah. Sofular Cad. No: 52/3 Fatih-ÝSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 531 44 83 / Sor. Yazý Ýþl. Müdürü: Özgen Ýþ / Genel Daðýtým: DOÐAN PAZ. / Baský Yeri: Özdemir Matbaacýlýk / ÝZMÝR Temsilciliði: 853. Sokak No: 27 Bilen Ýþhaný Kat 6/606 Konak 0 232 445 79 52 / ESKÝÞEHÝR Temsilciliði: Cumhuriyet Mahallesi Baþkan Sokak Ziya Ýþ Merkezi No:21 / HATAY Temsilciliði: Hürriyet Cad. Ziverpaþa Ýþhaný Kat 2 Daire 10 Antakya 0 326 214 63 91 / Avrupa Temsilciliði: Selahattin KARATAÞ / Post Lager 3000 Bern 1 Ann ÝSVÝÇRE / Tel: 0041 319 917 795 / Almanya Temsilciliði: Ahmet AKYÜZ/ Robert Mayer Str. 3 72760 Reutlingen ALMANYA / E-mail Adresi: mucadelebirligi@hotmail.com / Web Adresi: mbirligi.com / Hesap No: AKBANK Fatih Þubesi 0040028-3


Küçük-Burjuvanýn Çiðnenen Ulusal Onuru U

lusallýk adýna, burjuvazinin terk ettiði ne varsa, küçükburjuvazi tarafýndan sahiplenildi. Bir zamanlar “ulusal güç” olmak burjuvazinin egemenlik ilkesiyken, sonradan, küçük-burjuvazinin politik ilkesi oldu. Üzerinde durduðumuz baðýmlý kapitalist ülkelerde, burjuvazi kaçýnýlmaz olarak iþbirlikçiliðe yöneldi. O zaman küçük-burjuvazi “ulusalcýlýðýn” tek mirasçýsý olarak hareket etti. Artýk onun gözünde burjuvazi “gayri-milli” bir güçtür. O günden sonra, “milli güçlerin” biricik temsilcisi olarak davrandý. Fakat burjuvazinin baþýna gelen, küçük-burjuvazinin baþýna da geldi. Kapitalist ekonominin kozmopolit karakteri, kapitalist ekonomilerin dünya ekonomisine baðlanmasý, kýsacasý kapitalist meta üretiminin evrensel geliþimi ve egemenliði, tüm ülkelerin ekonomilerini deðiþime uðrattý. Bu geliþme küçük-mülkiyet üzerinde devrimci bir etki yarattý. Geleneksel mülkiyet çöktü. Küçük-mülkiyetin durumu deðiþime uðradý; kapitalist üretimin denetimi ve egemenliðine girdi. Kapitalist toplumun sýnýfý olan bir küçük-burjuvazi oluþtu. Artýk varlýðý, kapitalist ekonomiye sýký sýkýya baðlý olan bir küçük-burjuvazi söz konusu. Kapitalist ekonomi karþýsýnda baðýmsýz bir üretim alaný kalmadý. Dolayýsýyla kapitalist karþýsýnda baðýmsýz bir küçük-mülk sahibinden de söz edilemez. Tüm sýnýflar, kapitalist sýnýfa baðýmlýdýr. Kýrýn ve kentin o “özgür” üretici sýnýfý, artýk çok gerilerde kaldý. Meta üretiminin evresel geliþimi; ulusal sýnýrlarý ortadan kaldýralý çok oldu. Bu yoldan önce burjuvazi geçerek dünya pazarýna baðlandý; ardýndan küçük-burjuvazi ayný yolu izledi. Küçük-burjuvazi dar ulusal sýnýrlarý aþarak dünyaya açýldý; çýkarlarýnýn onu götürebildiði her yere gitti. Dünya sahnesine çýkmýþ bir sýnýf olarak, hiçbir þey artýk onu eski günlere döndüremezdi; ulusallýk onun için de geçmiþte kalmýþtýr. Ulusallýk iddiasýnda olan yalnýzca küçük burjuvazinin sol kanadýnda kalýyor; özellikle de onun sosyalist temsilcileri. Ne zaman emperyalizmin yeni bir saldýrýsý gündeme gelse küçük-burjuvalarýn en militan kanadý hemen ulusal bayraðý dalgalandýrýyor: buradan ilerleyelim!. Kitleleri kendisini izlemeye çaðýrýr. Eðer yanlýþ çaðda olmasalardý, zafer iþten bile deðildi. Geniþ halk kitlelerini harekete geçirmek için, baþvurduklarý en etkin silah: ulusal onur. Bu sihirli sözcükler kullanýldý mý, herkes çiðnenen ulusal onurunu kurtarmak için, derin uykusundan hemen uyanacak, sonra her þey bunun ardýndan sökün edecektir. Peki sýnýflar, sýnýf farklýlýklarý, sýnýf çeliþkileri, sýnýf savaþýmý ne oldu? diye sorduðumuzda, onlar tarafýndan: “siz de þu sýnýf meselesini her yere sokuyorsunuz” denilerek eleþtirildik. Vatan meselesi oldu mu, her tür sýnýf çatýþmasý bir kenara itilmeli; tüm “milliyetçi güçler” ulusak bayrak altýnda toplanmalý. Lenin’in sömürgeciliðe karþý ulusal kurtuluþ savaþýnda bile proletarya hareketinin, burjuvaziden (ulusal) baðýmsýz hareket etmesi biçimindeki düþünceleri onlar için hiçbir þey ifade etmiyor. Burjuva ulusal çýkarlar uðruna, proletaryanýn sýnýf çýkarlarýný ve hedeflerini feda etmeye hazýrlar. Böylece, açýktýr ki, ulusal birlik, ulusal onur ve ulusal baðýmsýzlýk uðru-

na sýnýf mücadelesinin üstünü örtme ve burjuvazi ile bir “ulusal-demokratik cephe” kurarak burjuva sýnýf iþbirliðine gönüllüler. Türkiye sol hareketinde “baðýmsýzlýk” anlayýþý epey eskilere gider. ’70 öncesi “milli baðýmsýzlýk” anlayýþý egemen bir çizgi. ’71 devrimci mücadelesi, çeþitli yönlerden geçmiþ hareketi aþmakla birlikte, bu yönü aþamamýþtýr. Bunun temel nedeni “Milli Demokratik Devrim” anlayýþýna baðlý olmasýdýr. ’70 sonrasý bu program köklü bir eleþtiriden geçirilip aþýldý. Ama hala aþamayanlar vardý. “Baðýmsýz Türkiye”, sözü edilen çevreler için devrimin stratejik sloganýydý. Daha farklý bir program (“Sosyalist Devrim”) savunan çevreler de, baþka ifadelerle “baðýmsýzlýk”ý öncelikli bir hedef olarak savundular. Böylece “baðýmsýzlýk”çý program, sol harekette egemen olmaya devam etti. Bu anlayýþa köklü eleþtiriyi, kesintisiz biçimde sosyalizme varan Demokratik Halk Devrimi programýyla çýkan komünistler yöneltti. Emperyalizme karþý mücadele, tekelci kapitalizme ve faþizme karþý mücadeleden ayrý ele alýnamaz. Baðýmlý kapitalist ülkelerde, anti-emperyalist strateji, diðerlerinden baðýmsýz, baþlý baþýna bir strateji olarak ileri sürülemez. Bunun maddi temeli yok. Baðýmlý ülkeler, emperyalizme mali, ekonomik olarak baðýmlýdýr. Ýç içedir. Devrim ancak bu bütünlüðe karþý yapýlabilir. Buna baðlý olarak devrimin temel stratejik sloganý Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi Ýktidar, Her Þey Emeðin Olacak, biçiminde ifade edilebilir. Bu hedef emperyalizmin egemenliðine son vermeyi de içerir-mesele biçimsel bir baðýmsýzlýk deðil, mesele bir toplumsal sistemden baþka bir toplumsal sisteme geçiþtir. Türkiye’nin ekonomik koþullarýnda devrimci bir program ancak bu biçimde ortaya konabilir. “Baðýmsýzlýk” mücadelesini baþa alanlar, emperyalizmi içerdeki iþbirlikçilerden soyutlamakla kalmýyor; esas olarak dikkatlerini iç mücadeleden baþka yere çekmiþ oluyorlar. Türkiye de tekelci kapitalizmin egemenliði var. Emperyalizmin egemenliði bu egemenlikle birlikte bir egemenliktir. Bu temelde kapitalist egemenliði yýkmak için bir hedefi önümüze koymalýyýz. Bu, demokrasi ve sosyalizm mücadelesidir. Mücadele tüm olarak kapitalist egemenliðe yönelmiþtir. Zaten mücadele on yýllardýr bu zeminde, iç mücadele olarak geliþti. Bunun dýþýnda mücadele arayýþlarý temelsizdir. Emperyalizmin ekonomik ilhaký sonuna kadar vardýrma süreci mücadelenin bir iç mücadele olarak geliþmesini deðiþtirmez; demokrasi ve sosyalizm mücadelesi tarihsel bir aþamadýr; ekonomik, tarihsel koþullar alt-üst olmadýkça da devam eder. Küçük burjuva sosyalizmi, yýllarca iç ayaklanma, iç savaþ biçiminde geliþen sýnýf mücadelesinin üstünü örtmek için birden bire “ulusallýk” söylemlerini öne çýkarmaya baþladý. Bu amaçla “ulusal güç” arayýþýna bile girildi. Bula bula emperyalizmin gönüllü iþbirlikçileri dinci-burjuva güçleri buldular. Böyle olunca bugüne dek kullanageldikleri “her tür gericiliðe” ajitasyonunu bir kenara býraktýlar. Türkiye’deki sýnýflar mücadelesi geliþmiþ bir mücadeledir. Hiç kimse onu geriye götüremez; tarihin çarký geriye çevrilemez. Emperyalist saldýrýlarýn dünya çapýnda öne çýkmasý, baðýmlý kapitalist ülkelerdeki devrim mücadelesini; sömürgelerdeki gibi salt bir “ulusal kurtuluþ” günlerine götürmez. Artýk yeni sömürgecilik döneminde emperyalizme karþý mücadele demokrasi ve sosyalizm mücadelesidir. Devrim, egemen olanýn yýkýlmasýdýr. Türkiye’de egemen olan ise emperyalizm ve iþbirlikçi sermayedir. Her ikisinin bütünlüðüdür. Devrim mücadelesi de bu bütünlüklü egemenliðe karþý verilir. Pratikte proletaryanýn ve tüm emekçi halk kitlelerinin devrim mücadelesi varolan burjuva egemenliðe karþý veriliyor. Sýnýf mücadelesi, doðasýna uygun geliþiyor. C.DAÐLI

3


“Sosyal Bir Avrupa Ýçin” mi? SOSYALÝST BÝR AVRUPA ÝÇÝN MÝ? Avrupa iþçi sýnýfý, kapitalist egemenliði sarstýðý önceki dö- kapitalizmin sýnýrlarýný aþamamýþýz. Güvenceye almaya uðraþtýnemler gibi, yeniden ayaða kalktý. Ýlk defasýnda ve sonraki her ðýmýz haklar, elimizden uçup gitmiþ. Çünkü bugüne dek o hakeyleme kalkýþtýðýnda, kapitalist egemenliði yýkacak kadar ileri lar elde edilmiþti; ama kapitalizmin yasalarýnýn iþlemesiyle bir gidemedi. Ýlk ayaða kalktýðýnda, üretici güçler kapitalizmi yýka- bir yitirildi. Tek baþýna iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðü ve mücadelesi, cak kadar olgunlaþmamýþtý, sonrasýnda ise burjuva egemenliði iþçilerin sosyal kazanýmlarýný güvenceye alamaz. Sistemin ekodeviremeyecek kadar kendisi burjuvalaþmýþtý. Burjuva toplum, nomik yasalarý, çok rahatlýkla, bu kazanýmlarý etkisiz hale getibu nedenlerle bugünleri görebilmiþtir. rebilir. Sistemin kendisi devam ederken, kendinizi onun sonuçAvrupa iþçi sýnýfý, bugün daha birikimli, savaþ yeteneði art- larýndan koruyamazsýnýz. Sistem ayný sonuçlarý daha yýkýcý olamýþ, daha ileriye gitmeye kararlý; nesnel koþullar da, hedefine u- rak her gün yeniden ve yeniden üretiyor. Bunlar sermaye birikilaþmak için her bakýmdan daha bir olgun. Böyle bir durumda, minin kaçýnýlmaz sonuçlarýdýr. devrimci bir programýn önemi her zamankinden daha bir önem Tek tekele doðru ilerleme, sermaye birikiminin tarihi eðilikazanmýþtýr. midir. Henüz bu noktaya gelinÝþçi sýnýfý yeniden ayaða kalmedi, fakat bu yönde epey mesakarken ve iç savaþ sesleri arasýnÝþçi sýnýfý yeniden ayaða kalkarken fe alýndý. Kapitalizm, büyük bir da burjuvaziyle karþý karþýya gehýzla buraya doðru ilerliyor. Bu, ve iç savaþ sesleri arasýnda lirken “yeni bir toplum mümkün” öylesine bir süreç ki, üretimin düþüncesinden hareket ediyor. burjuvaziyle karþý karþýya gelirken toplumsal niteliði ileri boyutlar Artýk kapitalizm koþullarýnda, kakazanýr, emeðin sosyal karakteri “yeni bir toplum mümkün” pitalist toplum ölçütleriyle yaþaçok belirginleþir, emek-sermaye namayacaðý pratikte ortaya çýkýn- düþüncesinden hareket ediyor. Artýk çeliþkisi en olgun hale gelir; kapica, onu düþünce alanýna yansýttý. kapitalizm koþullarýnda, kapitalist talizm, kaçýnýlmaz olarak sosyaBurada, kapitalizmi aþan bir eðilizme dönüþür- daha tek tekele toplum ölçütleriyle yaþanamayacaðý varmadan, dünya proletaryasý kalim var; gelmekte olan yeni ve daha üst bir toplumun anlatýmý pitalizmin hakkýndan gelir. pratikte ortaya çýkýnca, onu var, ama tüm netliðiyle deðil; heAB, diðer þeyler bir yana, edüþünce alanýna yansýttý. Burada, konomik olarak, dünyada tek tenüz komünist devrim programý düzeyinde deðil. Hatta ifade ediþ kele gitme eðilimini ifade eder. kapitalizmi aþan bir eðilim var; haliyle geçmiþ dönemin çok geriekonomiler ister AB bigelmekte olan yeni ve daha üst bir Kapitalist sine düþmüþtür: “Sosyal Bir Avçiminde, ister baþka biçimlerde, toplumun anlatýmý var, ama tüm ama mutlaka bu yola girecektir. rupa için”. “Sosyal Bir Avrupa” sözü, Kapitalist ekonominin yasalarýný netliðiyle deðil; henüz her þeyden önce, anlamý olmayan anlamayanlar, kapitalist üretimin komünist devrim programý bir sözdür. Anlaþýlmazdýr. Ne nereye doðru gittiðini de anlamadenmek isteniyor “sosyal” Avrumýþ olurlar. Bu konuda söyleyedüzeyinde deðil. pa ile. Bu, 19. yüzyýlda seslendicekleri her þey, bilimsellikten urilen anlamsýz “toplumsal demokzak, havada kalýr. rasi” ifadesine benziyor. Avrupa proletaryasý, Türkiye proletaryasý ve Kürdistan Fakat biz, “Sosyal Bir Avrupa”da yazýlanlarý deðil, yazýlproletaryasý, AB karþýsýnda tavýr alýrken, küçük-burjuva tepkimayanlarý okuyalým. Yazýlmayan þey þudur: Avrupa iþçi sýnýfý- ciliðine düþmeden, materyalist eleþtirel sosyalizmin ýþýðýnda nýn bugünkü sosyal yaþamýnýn devamýný saðlayacak ve güvenbakmalý. Sosyalizmin aydýnlatýcýlýðý her þeyi gün gibi açýða çýceye alacak önlemlerin alýnmasý. Bu istem, mevcut durumun karýr. AB kapitalist bir birliktir. Kapitalist bir tekeldir. Dolayýdevamýný saðlamanýn ötesine gitmiyor. Bu nedenle, burjuva iþçi sýyla her kapitalist tekel gibi, tüm uzlaþmaz çeliþkilerle yüklüsendikalarýnýn gözde istemidir. Peki sosyalistler neden bunu edür ve çeliþkilerin çözüm öðelerini de içinde taþýr. AB, ayrý uleþtirmiyor? Çünkü onlar da, sendikal siyaseti aþamýyor. Sonuç: luslarýn oluþturduðu bir “birlik” olmasý dolayýsýyla, kapitalist usendikalizmin egemenliði. luslar ve güçler arasýndaki tüm çeliþkileri de içine taþýr. Tam bir Ýþçi sýnýfý sosyal haklarýný güvenceye alacak “Sosyal Bir çeliþkiler yumaðý. Avrupa Ýçin” mücadele yolunda ilerlerken bir de bakacaðýz ki, Küçük-burjuva tepkici hareketten tamamen farklý olarak,

4


ulaþmýþ bulunan ekonomik düzeyden geriye gidiþi deðil, Lenin’in söylediði gibi hareket etmeliyiz: “Tröstleri vb. aþarak ileri, onlarý aþarak sosyalizme”. Proletarya ve proletarya komünistleri olarak Avrupa’nýn yeniden örgütlenmesini savunmalýyýz; hedefimiz de bu olmalýdýr. Bugünkü Avrupa ve AB kapitalist temelde, yani ücretli-emek temelinde örgütlenmiþtir. Dolayýsýyla, proletaryanýn AB’den yana olmasý demek, kendi köleliðinden yana olmasý demektir. Avrupa yeniden örgütlenmelidir; bu defa özgür emekçilerin oluþturduðu bir birlik olarak. Kendi kurtuluþunu, dolayýsýyla insanlýðýn kurtuluþunu amaç edinmiþ devrimci bir sýnýf ancak böyle düþünür. Egemenliði ele geçirmiþ, buna dayanarak Avrupa’yý, Amerika’yý, Japonya’yý yeniden örgütlemiþ bir proletarya, hazýr aldýðý güçlü ekonomileri insanlýðýn kurtuluþunun bir kaldýracý haline getirebilir. Devrimci Marksizm böyle düþünür. Proletaryanýn sloganý ise: Sosyalist Bir Avrupa Ýçin’dir. Türkiye emekçi hareketinde ve sol harekette iki eðilim var ki, biri AB yanlýsý, diðeri karþýtý. AB yanlýlarý kapitalist oluþuna bakmaksýzýn, güçlü bir Avrupa’dan yana. Bunu “Emeðin Avrupasý” süsüyle birlikte savunuyorlar. “Emeðin Avrupasý”, Türkiye emek hareketini Avrupa burjuvazisinin egemenliðine daha güçlü baðlarla baðlamanýn sosyalistçe gerekçesidir. Yoksa, Avrupa burjuvazisini devrimle devirmeyi, proletaryanýn egemenliði ele geçirmesini, Avrupa’nýn emeðin olmasýný hiçbir biçimde savunmuyorlar. Burada savunmuyorlar ki, orada savunsunlar. Karþý çýkanlar ise, “AB emperyalisttir” diyor, ama baþka bir þey demiyorlar. Yerine ne konacak “Baðýmsýz Türkiye” mi, yani “baðýmsýzlýkçý kapitalizm” mi? Sonuçta her iki uçta da burjuvazi var. Bir de, devrimci laflarla süslenmiþ oportünizmin tavrý var: özünde, diðer karþý çýkanlarýn tutumundan farklý deðildir. Yalnýzca sosyalizm, devrim sözcüklerini diðerlerinden daha bolca kullanýyorlar, o kadar. Türkiye ve Kürdistan proletaryasýnýn AB karþýsýndaki politikasý, Avrupa proletaryasýndan ayrý deðildir: Yalnýzca kapitalist Avrupa Birliði’ni deðil, temelindeki kapitalist Avrupa’yý da yýkmak, O’nu sosyalist temelde yeniden örgütlemek. Bunun için Avrupa proletaryasýyla birlikte kapitalist AB’ye ve kapitalist Avrupa’ya karþý savaþým vermek. Türk burjuvazisinin AB’ye üye olma nedeni açýktýr: Ekonomik zorunluluklar ve devrimin baskýsýndan kurtulmak. Avrupa burjuvazisi açýsýndan ise, Türkiye’nin ekonomik ilhakýný sonuna dek vardýrmak. Bunun dýþýnda “demokrasi, insan haklarý” vb için söyledikleri her þey, burjuvazinin hedefe varmasýnda sadece basit birer araç. Kapitalizmin yapýsýný ve halklara yaptýklarýný çok iyi bilen emekçiler buna inanabilir mi? Türkiye hangi ekonomik bloða girerse girsin, tüm kapitalist bloklar, birlikler yalnýzca emekçi halklarý biraz daha yoksullaþtýrýr, yýkýmý boyutlandýrýr. Bu ekonomiktoplumsal gerçeklerden hareketle, her kapitalist birliðe ve temelindeki kapitalizme karþý savaþ vermek; onu yýkmak; emeði ve dolayýsýyla toplumu yeniden örgütlemek; bu amaçla iktidarý zora dayalý devrimle ele geçirmek her zaman görevimiz olacaktýr.

GERÇEKLER ÝNATÇIDIR H

alklarýn katili NATO’nun Ýstanbul’da gerçekleþtirdiði zirvenin politik sonuçlarý önümüzdeki süreçte daha da netleþecek. Zirvede emperyalistlerin halklara karþý yeni saldýrý planlarýný görüþtükleri biliniyor. Baþta Ortadoðu olmak üzere, dünyanýn bir çok bölgesinde yeni savaþlar gündeme gelecek. Elbette dünya iþçi sýnýfý ve emekçilerinin, ezilen halklarýnýn, komünist ve devrimcilerin emperyalistlerin bu savaþ hazýrlýklarýna bir cevabý olacaktýr. Küreselleþen burjuva iç-savaþýna karþý iþçi sýnýfý ve emekçiler de devrimci iç-savaþý baþlatacak ve kapitalist sistemin sýçramalý çöküþünü hýzlandýracaklardýr. Ýstanbul’da yapýlan NATO Zirvesi boyunca süren eylemler, bunun en iyi göstergesi oldu. Devrimci örgüt ve partiler, üç gün boyunca Ýstanbul sokaklarýnda emperyalistlere ve onlarýn iþbirlikçisi tekelci burjuvaziye karþý savaþtýlar. Faþist devletin günlerce önceden devrimcilere karþý baþlattýðý ve zirve boyunca sürdürdüðü terör, devrimcileri yýldýrmadý. Devrimciler ellerindeki bütün olanaklarý kullanarak üç gün boyunca halklarýn katili NATO’ya karþý mücadeleyi yükselttiler. Zirve öncesinde önemle vurguladýðýmýz, devrimci yapýlar arasýndaki güç ve eylem birliðinin ne kadar gerekli olduðu, zirve boyunca ve sonrasýnda daha iyi anlaþýldý. Eðer reformist çevreleri ikna etmek için harcanan enerjinin küçük bir kýsmý devrimcilerin kendi aralarýnda oluþturacaðý güç ve eylem birliklerine verilseydi, bu zirvenin engellenmesi mümkün olabilirdi. Þimdi, bugün, reformistlerle iþ yapýlamayacaðýnýn anlaþýlmýþ olmasý da bir ilerlemedir. Ancak bunu anlamak için her defasýnda onlarla kaybedilen zamanýn haddi hesabý yoktur. Ekmek ve Adalet dergisi, 4 Temmuz tarihli sayýsýnda “Reformist kesimin hemen her önemli olayda böyle hareket edeceði, devrimcilerden ayrý duracaðý kesinleþmiþtir” diyor. Peki bu yeni mi anlaþýlýyor? Reformizmin devrimden kaçýþ olduðunu anlamak için NATO zirvesini beklemek mi gerekiyordu? Reformistlerin devrimden kaçtýklarý gibi devrimcilerden de kaçacaklarý zirve öncesinde de gün gibi ortada deðil miydi? Þu anda süren büyük Ölüm Orucu Eylemi karþýsýnda reformistlerin takýndýklarý tavýr, onlarýn ne olduðunu göstermeye yetmiyor mu? Yýllar yýlý onlarý devrim saflarýna çekmek için uðraþanlar, yorulmadýlar mý hala? Örneðin Atýlým çevresi “reformist yol arkadaþlarý” dediði TKP’yi eleþtirirken niye hala iki arada ­

5


bir derede kalýyor? Reformistlerden devrimcilere yol arkadaþý olduðu nerede görülmüþ. Onlar devrime sýrtlarýný döneli çok uzun zaman olmadý mý? Bunun da ötesine geçip onlarýn yer yer devrimin karþýsýna geçtiklerini, burjuvaziyle ayný dili kullanýp devrime ve devrimcilere saldýrdýklarýný bilmeyen mi kaldý. Örneðin EMEP çevresinin en son Çapa’da bir yanlýþlýk sonucu patlayan bombayý nasýl hemen devrimcilere bir saldýrý gerekçesi haline getirdiðini görmedik mi? Reformizmin devrimin ayaklarýna vurulmaya çalýþýlan bir pranga olduðunu anlamak için daha kaç NATO zirvesi geçirmemiz gerekecek? Ekmek ve Adalet, “Reformizmle her uzlaþma, reformizmden her etkilenme de devrimi zayýflatýr” diyor. O halde daha niye hala reformistler arasýnda “iyi reformist-kötü reformist” seçimi yapmaya çalýþýyorsunuz. Madem Okmeydaný’ndaki devrimciler arasýndaki güç ve eylem birliðine atýfta bulunarak “Okmeydaný’ndaki direniþ, birlikte direnilebileceðini, birlikte çatýþýlabileceðini dosta düþmana göstermiþtir” diyorsunuz, o halde hala bu birlikteliðin içine reformistlerin tümünü olmasa da bir kýsmýný çaðýrýyorsunuz. “EMEP artýk safýný belirlemelidir” derken yaptýðýnýz tam da bu deðil mi? Ya da hala ýsrarla süreçte temel belirleyeninin NATO Karþýtý Birlik olduðunu söylemeniz de ayný anlama gelmiyor mu? Oysa herkes biliyor ki, bu süreçte baþýndan sonuna belirleyici olan Okmeydaný’nda kendi içinde toplanan devrimci yapýlardýr. NATO Karþýtý Birlik’in içinde bulunan reformist çevreler burada yoktular. 27 Haziran akþamý, Okmeydaný’nda kendi içinde toplanan devrimci yapýlara Mücadele Birliði temsilcisi dananýn kuyruðunun burada kopacaðýný; hazýrlýklarýnýn buna göre yapýlmasý gerektiðini söylemiþtir. Diðer devrimci yapýlar ise slogansýz ve pankartlar açýlmadan yürünürse Mecidiyeköy’e gidilebileceðine dair bir iyimserliðe sahiptiler. So-

6

nuçta biz devrimci birliði bozmamak adýna bunu kabul ettik. Yine Mecidiyeköy’e yürüme istikameti olarak belirlenen Perpa önünden yürüyüþün de taktiksel olarak yanlýþ olduðunu, baþka bir yönden (ki bu yön somut olarak ifade edilmiþtir) gidilirse NATO vadisine çýkýlabileceðini ve Lütfi Kýrdar’ýn zorlanabileceðini ifade ettik, ama bu önerimiz de kabul edilmedi. 28 Haziran sabahý Perpa önünün asker ve polislerce kesilmiþ olduðu haberi geldiðinde, devletin saldýrý hazýrlýðý içinde olduðu açýktý. Zaten bundan baþka bir þey beklemek düþmaný hiç tanýmamak olurdu. 28’i sabahý, 27’si akþamý yaptýðýmýz öneriyi tekrarladýk. Baþka bir yürüyüþ istikameti önerdik ve buradan yürürsek ara sokaklarda çatýþabileceðimizi söyledik. Buna raðmen çatýþma için en elveriþsiz yer olan Perpa önünden yürüme kararý alýndý. Orada çatýþma olanaðýnýn çok az olduðu çok belliydi; ama orada bulunan yapýlarýn “çatýþma ihtimali” konusundaki iyimserlikleri, kitleyi Perpa üzerinden yürümeye yöneltti. Biz Mücadele Birliði olarak burada ayrý bir tavýr sergilemeyi devrimciler arasý güç ve eylem birliðini bozacaðý düþüncesiyle doðru görmedik. Perpa’da saldýrý olduktan sonra Mücadele Birliði olarak hep savaþýn en sýcak alanlarýnda olduk. Okmeydaný’ndaki barikatlarda Leninistler tüm güçleriyle çarpýþtýlar. Bunu herkes gördü, ancak buna raðmen zirve sonrasý dergi ve gazetelerde çýkan yazýlara bakýldýðýnda bir yok sayma tavrý olduðu dikkatimizi çekti. Perpa’ya yürüyüþ kolunun en önünde de biz vardýk, düþmana ilk taþý ve molotofu atanlarýn arasýnda da biz vardýk; Okmeydaný’na yayýlan çatýþmalarda da belirgin bir etkimiz vardý. Ve daha sonra 28’inde Taksim Meydaný’nda burjuvazinin karþýsýna dimdik çýkýp basýn açýklamasý okuyan yine Mücadele Birliði okurlarýydý. Flash TV’ye girerek pankart asan ve basýn açýklamasý yapanlarda Mücadele Birliði okurlarýydý. Bunlarýn hiçbiri görmezlikten gelinemeyecek, iki güne sýðdýrýlmýþ büyük eylemlerdir. Mücadele Birliði en baþýndan beri söylediði “Halklarýn Katili NATO’yu Daðýtalým” sloganýna uygun olarak davranmýþtýr. Halklarýn katiline zirveyi yaptýrmamak için elinden gelen tüm gayreti göstermiþtir. Devrimci gördüðümüz siyasi yapýlarla eylem birliðine tüm süreç boyunca önem verdik. Onlarýn reformistlerle birlikte iþ yapma ýsrarlarýný doðru görmedik. Gerektiðinde proletaryanýn baðýmsýz sýnýf tavrýný göstermekten geri durmadýk. Bütün süreç boyunca savaþýn içinde olduk. Halklarýn katiline Ýstanbul’u dar etmek için öne çýktýk. Bir kez daha hatýrlatýyoruz: gerçekler inatçýdýr, kendilerini er ya da geç, ama mutlaka kabul ettirirler.


Sermayenin Çatlak Namlusu: NATO Kolay deðil tabi, çökmekte olan bir dünyayý ayakta tutmaya çalýþmak. Ýþlerin týkýrýnda gittiði günlerde, kardeþ kardeþ yaþayan burjuvalar; sistemin sonunu haber veren olaylar ve olgular karþýsýnda, suçu bir diðerine atma konusunda rezil bir yarýþa gitmekten kendilerini alamýyorlar. Oysa, ne de güzel hayallerle toplanmýþlardý Ýstanbul’da. NATO’yu tüm dünya emekçilerine yönelen bir namlu haline getirirken, dünyanýn bütün burjuvalarýný da tek bir bayrak ve strateji altýnda toplayacaklardý. NATO, küresel-iç savaþta emperyalist-kapitalist dünyanýn, halklara ve emekçilere çevrilmiþ tek namlusu olacaktý. Ve bu sayede ABD, hegemonyasýnda aldýðý büyük tahribatý biraz olsun tamir edecekti. Ama olmadý. Namlu çatlak çýktý. Kaðýt üzerinde, zirveden beklenenler, yazýlan umutlar, pembe tablolar çizdi burjuva dünyaya. Nihayet NATO, 89’da kaybettiðini sandýðý kimliðini buluyordu: 21. yüzyýl ayaklanmalar yüzyýlý olacaktý. Öyleyse NATO da karþý ayaklanmacý bir oluþum olarak yeniden yapýlanmalýydý. Bu amaçla bir çok adým atýldý. NATO bünyesinde kurulan Acil Müdahale Gücü (NRF), dünyanýn herhangi bir yerinde, aniden çýkacak ayaklanmalara çok hýzlý müdahale edebilecek kapasiteye sahip 20 bin kiþilik modern ve teknolojik bir güçtü. NATO giderek geniþliyordu, bünyesine kattýðý bütün ülkeleri “küresel iç savaþ ve devrimlere” göre eðitecekti. Bütün bu zahmetli ve pahalý iþlerin asýl yükünü çeken ABD de, aslan payýný alacaktý elbette. Esasta çok geniþ bir coðrafi alaný tam ilhak etmek için her türlü askeri tehdidi diplomatik ve politik ataklarý öngören ABD planý Büyük Ortadoðu Projesi (BOP), NATO’yla askeri bir güce kavuþacaktý. Bütün bu beklentileri gerçekleþtireceðini söyleyen, bu anlamda “tarihi” nitelemesi yapýlan Ýstanbul Zirvesi’nde çýkan sonuçlar ne oldu? Acil Müdahale Gücü(NRF), Afganistan’a bile gönderilemedi, bu konuda karar alýnamadý. “Terörizm”e karþý eðitilecek ülkeler içinde, listenin baþýnda bulunan Irak için dahi ortak bir karar çýkartýlamadý. Irak ordusunun NATO tarafýndan eðitilmesi kabul görmedi. Sadece “ü-

ye ülkeler eðitimle katký sunabilirler” dendi. Böyle bir yardým için, hiçbir ülke NATO Zirvesi’nden alýnacak bir kararý beklemek zorunda deðil. ABD’nin üzerinde en çok durduðu BOP’a iliþkin ise somut hiçbir adým, ortak iradeyi yansýtan bir karar çýkmadý. Sonuç olarak; Ýstanbul zirvesiyle dað, fare doðurmuþ oldu. Peki ama, emperyalist-kapitalist dünya ayaklanmalarla, iþçi sýnýfýnýn giderek sertleþen mücadelesiyle sarsýlýrken, sistem dünya çapýnda bir krizle birlikte çöküþ dönemini yaþarken, burjuva dünyasý, geliþmeleri kendi lehine çevirebilecek bir ortaklýðý neden yakalayamýyor? Tüm sistemin çöküþünü önlemek üzere ABD’nin dünya emekçilerine karþý giriþtiði 3. Dünya Savaþý’na NATO bünyesinde bile, gereken destek çýkmýyor. Kimilerine anlaþýlmaz görünen bu olgularýn esas gizi, sistemin temelini oluþturan tekelciliðin ölümcül bir karakterinde yatýyor: Lenin’in sözleriyle: “Tekelcilik ve rekabet, iþte ölümcül bileþim.” Bütün bu yaþananlar, tekelciliðin bu ölümcül karakterinin pratik düzeyde yansýmasýdýr.

Emperyalizmin Stratejik Bunalýmý NATO Zirvesi, uzun süredir yaþanan bir geliþmeyi bir kez daha belirginleþtirdi. ABD, hegemonyasýnýn kaybýyla birlikte çöküþe doðru gidiyor. Elinden kaçýrdýðý hegemonyayý yeniden yakalayabilmek için dünya çapýnda baþlattýðý savaþ, ABD’nin çöküþünü hýzlandýrdý. Bu gerçeði, on yýllar boyunca ABD’nin en sadýk iþbirlikçisi sýfatýyla her türlü katliamýn emrini vermekten çekinmeyen Demirel bile kabul ediyor. NATO Zirvesi öncesi konuþan tescilli iþbirlikçi þunlarý söylüyor: “ABD prestij kaybetti. Bir sene önce ‘ben güçlüyüm, istediðimi yaparým, sen de kimsin’ dediklerine bugün, ‘gelin beni kurtarýn’ diyor.” Bir çok ABD þirketi, bu prestij kaybýnýn bedelini ödüyor. ABD, yurtdýþýndaki bir çok iþ anlaþmasýný, ihaleyi, iþbirliði ve yatýrým imkanlarýný yitiriyor. Bir çok tekel, böyle bir sonucun sorumlusu olarak gördükleri Bush’a karþý kampanya yürütüyorlar. Baþkanlýk yarýþýnda Bush’un rakibi olan Kerry’nin en önemli seçim sözü ise, “bozulan iþ iliþkilerini düzeltmek” oluyor. ABD, tek baþýna giriþtiði 3. Dünya Savaþý’nda kaybettiði prestiji, NATO yoluyla AB ülkelerini de iþin içine katarak düzeltmek ya da daha doðru bir deyiþle, rezaletin odaðý olmaktan çýkmak istedi. Fakat AB, ABD’nin yaralarýna merhem olmak konusunda hiç de gönüllü deðil. Her adýmda pazarlýk yapýyor, karþýlýðýný almak istiyor, kýsacasý ABD’ye tam diz çöktürüp, bütün ipleri eline almak peþinde. Afganistan’a asker yolluyor, ama karþýlýðýnda Bosna’dan ABD’yi çýkarýyor. ABD, NATO aracýlýðýyla uzun yýllar Avrupa üzerinde e-

7


gemenlik kurmuþtu. Estonya’dan Bulgaristan’a kadar, bir çok yeni Avrupa ülkesiyle NATO’nun egemenlik alaný büyüdü. Büyümeye paralel olarak NATO içinde olduðu kadar, NATO dýþýnda da büyük çeliþkiler açýða çýktý. Bu çeliþkilerin en önemlisi, Rusya ile yaþanandýr. Ýstanbul Zirvesi’ne Putin katýlmadý. Ve iki yýl önce kurulan NATO-Rusya iliþkileri büyük yara aldý. Ýstanbul’da konuþan Rusya Dýþiþleri Bakaný Lavrov: “Bu bir geniþleme deðil, askeri asimilasyon halini aldý. Rusya sýnýrýndaki ülkelere NATO birlikleri yýðýlýyor. Bunun sebebi ne?” sözleriyle, varolan çeliþkilerin ciddi bir çatýþmaya doðru ilerlediðini iþaret ediyordu. Bu sözler, çok önemli geliþmeleri haber veren, ciddi uyarýlardýr. ABD’nin çöküþünü hýzlandýran çeliþkilere, Rusya’nýn da büyük katkýlarý olacaðýný gösteriyor. NATO içinde ve dýþýnda yoðunlaþan çeliþkilerin derinleþmesindeki en önemli rol, kuþkusuz, dünya proletaryasý ve emekçi halklarýn yükselen devrimci mücadelesidir. ABD’yi, AB’yi ve NATO’yu stratejik bir bunalýma sokan, aralarýndaki çatýþmayý körükleyen bu mücadeledir. NATO içinde yaþanan tartýþma ve anlaþmazlýklarýn nedenini, sekreter Scheffer, þu sözlerle açýklýyordu: “NATO’nun tek baþýna Afganistan’a ya da Irak’a istikrar getirmesi mümkün deðil. Çünkü olay çok farklý. Uluslararasý kurumlarýn inandýrýcýlýðý tartýþýlýyor. Bir çok ülkede halklar NATO, AB, BM gibi kuruluþlara güvenmiyor.” Yorum gerektirmeyecek kadar açýk bir itiraf.

Eyleme Dayanan Enternasyonalizm NATO Zirvesi, bir süredir iþaret ettiðimiz bir gerçeðin, yaný baþýmýzda kendini ifade etmesi açýsýndan önemli oldu. Bir süredir emperyalist-kapitalist dünya, siyasi bir kriz yaþa-

8

maktadýr. Bu siyasi kriz, onun en tepedeki kurumlarýna yansýyor. Ayaklanmalar yüzyýlýnda dünya halklarý artýk BM, IMF, NATO vb. emperyalist kurumlarla yönetilmek istemiyor. Emperyalistler de, dünya halklarýný bu kurumlar aracýlýðýyla, artýk eskisi gibi yönetemiyorlar. NATO’da, herhangi bir konuda “ortak irade ve karar” çýkmasýný çoðu zaman imkansýz hale getiren olgu, öyle sanýldýðý gibi, NATO’nun “kimlik bunalýmý” deðildir, dünya halklarý arasýnda geliþen bir olgudur. Emperyalizm, emekçiler ve halklar karþýsýnda zayýf düþüyor, yýpranýyor ve bu zayýflýk onu, kaçýnýlmaz biçimde iç kavgalara sürüklüyor. Oysa, emekçi halklar ve dünya proletaryasý açýsýndan, tam tersi bir durum yaþanýyor. Ýstanbul Zirvesi, sadece emperyalistler arasý çetin kavga ve pazarlýklarla tarihe geçmedi, ayný zamanda kararlý, militan ve diri bir devrimin kendini dünya halklarýna bir kez daha kanýtlamasýyla da tarihi oldu. Haziran ayý boyunca, bu topraklar, adeta eylem alanýna dönüþmüþtü. NATO Zirvesi nedeniyle, eylemler hiç durmadý, çok geniþ ve çok yaygýn biçimlere büründü. Sadece gençlik gruplarýna, anarþist çevrelere ve bunlarýn protestolarýna alýþkýn olan NATO yöneticileri, bu kez iþçi sýnýfýný ve sendikalarý da karþýlarýnda buldular. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerde, NATO Zirvesi nedeniyle, enternasyonal bir bilinçlenme yaþandý. Bu bilinç, kendini eylemlerde ifade etti. Zirve dolayýsýyla, dünya halklarýnýn gözü kulaðý Ýstanbul’daydý. Avrupa’nýn çeþitli ülkelerinden, Ortadoðu ve Küba’dan, eylemlere katýlmak için gelen gruplar oldu. Ýstanbul sokaklarý, proletarya enternasyonalizminin eylem temelinde hayat bulduðu bir alan oldu. Emperyalizm, kendi içinde zayýf düþer ve çatýþmalarla yýpranýrken, sokaklardaki çatýþmalar, dünya proletaryasýný ve halklarý bir araya getirdi. Bu konuda küçük bir not. Ayný günlerde Irak’ta, Diyarbakýrlý üç iþçinin kaçýrýlýp, direniþçiler tarafýndan rehin alýndýðý haberleri yayýldý. Tekelci basýn, kaçýranlarýn El-Kaide olduðunu tekrarlayýp durdu. Hürriyet gazetesinden Yalçýn Doðan, bu örgütün El-Kaide olmadýðýný, Ýstanbul’da yapýlan eylemlerden sonra, “halklarýn ve emekçilerin kardeþliði” adýna bu üç iþçiyi serbest býraktýklarýný yazdý. 3. Dünya Savaþý’ný ABD kendi açýsýndan baþlatmýþtý. Ama daha þimdiden görülüyor ki, olaylarýn geliþimi üzerinde emperyalizmin deðil, dünya emekçi halklarýnýn etkisi daha büyük oluyor. NATO Vadisi’ni korudular ama dünyayý kaybediyorlar.


için tek bir ciddi adým atmamýþtýr? Ve yine bu altý yýl içerisinde devlet, imha amaçlý operasyonlarýna neden hiç ara vermemiþ ve dahasý kendi savaþ aygýtýný bu süre içinde neden sürekli yetkinleþtirmeye uðraþmýþtýr? Benzeri sorular çoðaltýlabilir. Tarihi dönemleri, bu dönemlere damgasýný vuran politikalarý þu ya da bu kiþinin -partinin tercihleri ve iradesiyle açýklama giriþimleri, dünyanýn öküzün boynuzlarý arasýnda durduðuna inanýldýðý o eski dönemlere ait bir hurafe, safsatadýr. Son iki yüzyýldýr bilim, niyet ve iradelerin nesnel süreçler tarafýndan belirlendiðini açýða çýkarmýþ bulunuyor. Sorular çok olsa da, cevap tek: Türkiye’de sýnýflar mücadelesi 90’lý yýllardan bu Ateþkes Neden Bozuldu? yana sert bir iç savaþ sürecine evrilmiþ bulunuyor. Ekonomik Ulusal Kurtuluþ Hareketi(UKH)’nin 1 Haziran’da tek tave siyasi kriz, toplumun o güne dek barýndýrdýðý bütün çeliþkiraflý ateþkese son verip eylemlere baþlamasý, dahasý, DEHAP leri, artýk politik araçlarla çözülemeyecek denli derinleþtirmiþ, ve DEP’lilerin önerilerini elinin tersiyle itip eylemde ýsrar etüst üste yýðmýþ ve bu yýðýnýn iki yanýnda kalan kesimlerini, mesi, bütün küçük-burjuva ve aydýn çevreleri þaþkýnlýða uðrat- birbirine karþý zor araçlarýyla üstün gelme yoluna sürüklemiþmýþa benziyor. Kimileri, bunun nedenini “derin komplo” tahtir. Böyle bir sürükleniþten hiçbir sýnýf, hiçbir grup ya da parti, lillerinde ararken, kimileri de bu anlam veremedikleri “yanlýþ kaçýnamaz. Bu tarihsel dönemi doðuran güçlü iktisadi ve siyakarar”ýn düzeltilmesini umutla bekliyor. Ama, tüm bu çabalara si nedenleri ortadan kaldýrmak, ne bizim ne de burjuva sýnýfýn raðmen, soru ortada duruyor: Ateþkes neden bozuldu? elindedir. Ulusal sorun, Kürt halkýnýn ezilen ulus olma gerçe1 Haziran kararýný alanlarýn, bu kararda neden ýsrar etmek ði, iktisadi ve siyasi krizin derinleþtirip yaygýnlaþtýrdýðý en ödurumunda olduklarýna iliþkin, þaþýrtýcý gelebilir ama, doyuru- nemli toplumsal çeliþkilerden biridir. Ýç savaþ, bu sorunun arcu bir açýklamalarý yok. Bazen, devletin attýðý adýmlarý yeterli týk politik (ya da UKH’nin söylemiyle “diplomatik”) araçlarla görmediklerini, bazen de imhayý önlemenin tek yolunun yeni- çözümünün mümkün olmadýðý bir aþamayý ifade ediyor. Hatta den eyleme geçmek olduðunu söylüyorlar. Evet ama, son altý öyledir ki, böyle bir sorunun çözümü yönünde atýlan en küçük yýlda, her önemsiz açýklamayý, her kýrýntýyý önemli bir deðiþim politik adým bile, toplumun ikiye bölünen kesimleri arasýnda olarak nitelendirmelerine artýk alýþtýðýmýz UKH’nin, þimdi çalkantýlara ve giderek daha sert kapýþmalara vesile olur. ÇünTRT’de yayýn, kurslar ve DEP’lilerin býrakýlmasýna dair, kü, arada aþýlamayan koskoca bir kan deryasý vardýr ve atýlan “bunlar rüþvettir” demesi, nasýl her küçük adým, toplumun bir kebir deðiþimin ifadesidir? Yine, siminde “zafer”, diðerinde “ihakendi açýkladýklarý rakamlarla, Altý yýl boyunca ne iç savaþ sona erdi, ne net” duygularý uyandýrýr. Son altý son altý yýl içinde imha amaçlý bir bakýn, ya da son bir aya; de Kürt halkýnýn ayaklanma durumu. yýla devlet operasyonlarý 700’ü buliç savaþýn bu en belirgin karakterAyaklanma durumu deyince, Kürt muþ, bu operasyonlarda verilen lerinin canlý bir resmini görebilirkayýplar 500 olmuþtur. Ýmhayý siniz. halkýnýn bilinç ve örgütlülük önlemek için eyleme geçme kaiç savaþýn bu karakterinseviyesinden, iç savaþýn yarattýðý þiddet den Ýþte, rarýný almak için altý yýl bekledolayý, son altý yýlda devlet, dozu yüksek duygulardan bahsediyoruz. sorunun çözümü için tek bir adým meye gerek yoktu. UKH’nýn ateþkesi sona erdirmeye iliþkin bu atmadý, koruculuk daðýtýlmadý, Bu öz, zaman zaman kendini açýk yetersiz açýklamalarý, esasýnda dönüþ saðlanmadý, kaðýt üserhýldanlarda, güncel politik tavýrlarda köye kendi iradelerini yönlendiren zerinde kalkan OHAL, her yerde nesnel süreçlere iliþkin berrak bir ifade etti. Kimi zaman bir cenaze, kimi varlýðýný hissettirmeye devam etbakýþa ve kavrayýþa sahip olmati. Ýþte bu yüzden, imha operaszaman Newroz, kimi zaman da bir dýklarýný gösteriyor. yonlarý, daðlarda, zindanlarda, deprem, Kürt halkýnýn içinde Ateþkesin sona ermesine isokakta devam etti. Doðrudur, liþkin doðru bir açýklamaya, esa- bulunduðu bilinç ve duygu durumlarýný, son altý yýl içinde hýzýndan epeysýnda, þu sorularýn izinden gidice þey kaybetmiþti ama bu geri serhýldanlarla ifade etmesine vesile lerek varýlabilir: Altý yýlda deviç savaþýn genel karakterleoldu. Kürt halký 90’lý yýllarýn baþýndan düþüþ let, UKH’nin bütün çabalarýna riyle ortadan kalkmasý anlamýna bu yana, ayaklanma durumunu yaþýyor. gelmedi. Dahasý, K.Kürdistan’daraðmen, neden sorunun çözümü

DEVRÝM KENDÝ YOLUNU AÇIYOR

9


ki güçler üzerinde bu imha, daha da yoðunluk kazandý. Altý yýl sonra UKH’ni ateþkesi bozmaya zorlayan nesnel güç, iç savaþ sürecidir. Ýç savaþta devrimci bir sýnýf ya da partinin yapmasý gereken tek þey, bu süreci reddetmek deðil, toplumun bölünen kesimlerinden birine önderlik etmektir. Bu yasa kesindir ve ondan kaçýnan herkesi çýkmaza, erimeye sürükler. Bu topraklarda önemli bir sol kesim, iç savaþ sürecini yadsýyarak akýntýya karþý kürek çekmeye çalýþtý. Ama, söyledikleriyle, hükmettikleri kitlelerin toplumsal pratikleri arasýndaki çeliþki, onlarý en kritik anlarda güçsüz býraktý. Bu anlamýyla 19 Aralýk dönemi, tarihi derslerle doludur. Altý yýlýn sonunda gelinen noktayý anlatan M. Ayata’nýn, 5 Haziran tarihli yazýsýný, bir de bu gözle okuyalým: “Hareket, otuz yýllýk mücadele tarihinin en büyük örgütsel sorunuyla karþý karþýyaydý. Bölünme, erime sürecine girmiþti. Siyasal týkanýklýk, örgütsel týkanýklýk birleþmiþ, örgütü iþlemez kýlmýþtý.”

1 Haziran Sonrasý Netleþen Manzara Altý yýl boyunca ne iç savaþ sona erdi, ne de Kürt halkýnýn ayaklanma durumu. Ayaklanma durumu deyince, Kürt halkýnýn bilinç ve örgütlülük seviyesinden, iç savaþýn yarattýðý þiddet dozu yüksek duygulardan bahsediyoruz. Bu öz, zaman zaman kendini açýk serhýldanlarda, güncel politik tavýrlarda ifade etti. Kimi zaman bir cenaze, kimi zaman Newroz, kimi zaman da bir deprem, Kürt halkýnýn içinde bulunduðu bilinç ve duygu durumlarýný, serhýldanlarla ifade etmesine vesile oldu. Kürt halký 90’lý yýllarýn baþýndan bu yana, ayaklanma durumunu yaþýyor. Gerçek bir ayaklanma aþamasýna varmýþ kitle mücadelesinin dolaysýz meyvesidir gerilla mücadelesi. Bu meyve, kendini geliþtiren topraða yakýn oldukça olgunlaþýr. Son 14 yýlda ve daha belirgin olarak son birkaç yýlda, ulusal hareketin halk denizi, kentlerde yoðunlaþmýþtýr. Bu halk denizi, Van’da, Diyarbakýr’da, Batman ve Kýzýltepe’de yüz binler halinde dalgalanýyor. Kürsüden konuþan DEP’liler sürekli “Barýþ” dese de, kitlelerin yanýtý, “Savaþta da Barýþta da Yanýnýzdayýz…” oluyor. Kitle hareketiyle dolaysýz baðý olan silahlý savaþýmýn, kitlelere doðru yaygýnlýk göstermesi önlenemez. Hiçbir “savunma” taktiði, bunun önüne geçemez. Daha þimdiden bunun iþaretleri var. Sokak infazlarý, kaçýrýlýp iþkenceli sorgulardan ge-

10

çenler, kentlerde yapýlan misilleme eylemleri sonrasýnda olaðanüstü baskýlar, kitle eylemlerine yönelik had safhaya ulaþan tehditler, silahlý savaþýmýn daðlardaki savunma bölgeleriyle sýnýrlý kalmayacaðýný, dahasý, kalmamasý gerektiðini ifade ediyor. Burjuva egemenliðinin belkemiði, kentlerden kýrýlýr. Tekelci burjuvazi ve devletin, politik geliþmeleri denetleyemediði, kitleler üzerinde egemen olamadýðý, son olaylarla iyice su yüzüne çýktý. Sürekli derinleþen ekonomik ve siyasi krizler, tekelci partileri paçavraya çevirirken, burjuva iktidarý ve egemenliðini de oldukça yýprattý. Ýç kavgalar, onlarý kolay kolay bir araya getiremeyecek denli þiddetlendi; egemen çevreler arasýnda nazik bir denge yarattý. Öyle ki, her bir taraf diðerinin gözünü oymak için fýrsat arar hale geldi. Ýþte böylesine güçsüz bir anda burjuvazi, 13 yýl önceki gibi “topyekün mücadele” çaðrýsý yapabilecek durumda deðil. Hatýrlanacaðý gibi, 13 yýl önce, “topyekün mücadele” çaðrýsýyla, tüm burjuva çevreler, devletin bütün olanaklarý seferber edilmiþ, iþçilerin ileri ve hareketli unsurlarýna “sus payý” verilmiþ, karþýdevrim, þovenizm dalgasýyla büyümüþtü. Güçlü iktisadi nedenler, iþçilere sus payý vermeyi engelliyor. Burjuva güçler arasýnda kavgalarla nazikleþen dengeler, topyekün bir þovenizm dalgasýnýn yükseltilmesine engel oluyor. Kürt halkýna karþý topyekün bir savaþý baþlatabilecek durumda deðiller. Zaten 13 yýl önceki ilk deneme baþarýlý olamamýþtý. Bunun yerine, üzerinde ortaklaþabildikleri tek hedef olan AB’ye kapaðý atmak ve Kürt halkýný bu yolla uyutarak, pohpohlayarak, hedeflerini küçültmek niyetindeler. Ýþte, tam da bu güçsüzlük anýnda, kitlesel ayaklanmalarla birleþen bir savaþým, burjuva egemenliðin belini kýrar. Altý yýl sonra hýzlanan geliþmeler, büyük sonuçlara gebe. Bunlardan biri, reformizmin hýzla olgunlaþmasýdýr. Mücadelenin ve iç savaþýn bu aþamasýnda “taraflara eþit uzaklýkta bulunmak” ne mümkün!! Sistemin DEHAP’a karþý son yaklaþýmý, reformist çevrelere de uyarý oldu. Gemiyi ilk terk eden ÖDP oldu. EMEP, biraz daha arkadan onu takip ediyor. Bu çevre, “kitle çizgisi” adýna, silahlý mücadeleye kin kusmaktaki yeteneklerini, geçmiþ yýllarda yeterince göstermiþti. Ýç savaþta artýk inisiyatif, devrimci güçlerdedir. Onlarýn attýðý her adým, burjuvaziyi ve reformizmi sarsýyor, yeni konumlar almaya zorluyor. Devrim tüm toplumu sürükleyen güç haline gelmiþtir.


Devrimci Tutsaklar Özgürleþtirilmeden Emekçiler Özgürleþemez

Eðitim-Sen’in Anadilde Eðitim Hakký isteðiyle baþlatmýþ olduðu kampanyaya devlet Eðitim-Sen’i kapatma istemiyle açtýðý davayla cevap verdi. 13 Temmuz’da görülecek olan davaya emekçilerden büyük tepki vardý. 2 gün öncesinden mahkeme önünde sabahlama kararý alýndý. 13 Temmuz günü ise Türkiye ve Kürdistan’ýn her yerinden gelen emekçiler, Ankara Sýhhiye Meydaný’nda bir miting gerçekleþtirdi. Valiliðin izin vermediði miting, emekçilerin kararlýlýðýyla yapýldý. Sabahýn erken saatlerinde Hipodrom’da toplanan Eðitim-Sen þubeleri ve devrimci kitle örgütleri Sýhhiye Meydaný’na doðru yürüyüþe geçti. Yürüyüþ esnasýnda devrimci tutsaklarýn özgürleþtirilmeden emekçilerin özgürleþemeyeceðini kuþlamalarýyla, bildirileriyle sloganlarýyla anlatan ve “Sendiqa Perwerdehîyê Naye Girtin!-Mücadele Birliði” yazýlý pankartýyla ön plana çýkan Mücadele Birliði’ne emekçilerden yoðun ilgi vardý. Arama noktasýna gelinmeden önce yüzü maskeli bir kiþi tarafýndan duvarlara “TKEP/L” yazýlamalarý yapýldý. Arama noktasýna gelindiðinde Mücadele Birliði kortejinden bir kiþi polisler tarafýndan gözaltýna alýnmak

istendi. Ancak emekçilerin ve Mücadele Birliði’nin polislerin üzerine yürümesi sonucunda alýnan kiþi geri býrakýldý. Mücadele Birliði’nin coþkusu ikiye katlanmýþtý. Dergi, bildiri, kuþ ve DETAK’lý ailelere yardým amaçlý daðýtýlan kartlara insanlarýn ilgisi yoðundu. Materyalleri daðýtan kiþiler emekçilere “Ölüm Orucu Sürüyor, Remzi Aydýn Ölüm Orucunun 380’li Günlerinde, Zindanlarý Yýkalým Devrimci Tutsaklarý Özgürleþtirelim” diye sesleniyorlardý. Miting boyunca “Eðitim-Sen Kapatýlamaz”, “Yaþasýn Emekçilerin Mücadele Birliði”, “Yaþasýn Devrimci Emekçi Komiteleri”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi Ýktidar, Her Þey Emeðin Olacak”, “Remzi Aydýn Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar” sloganlarý atýldý. Saat 11.00’da biten duruþma sonrasý EðitimSen Genel Baþkaný Alahaddin Dinçer kitleye yönelik bir konuþma yaptý. Yapýlan konuþmada, “Eðitim-Sen’in kapatýlma istemiyle açýlan dava hukuki deðil, siyasidir. Davanýn tüzel kiþiye açýlmasý gerekiyordu ama Eðitim-Sen’e açýldý. 4688 sayýlý yasaya göre davayý yargýç yönetti. Yargýç tüzükte deðiþiklik yapýlmasý için 60 günlük bir süre verdi. Yargýç ‘ister tüzükte deðiþiklik yaparsýnýz, ister yapmazsýnýz, ben kararýmý veririm’ diyor. Dava Eylül’ün 14’üne ertelendi. Bu dava usulüne aykýrý olduðundan red edilmeli” dedi. Eðitim-Sen Genel Baþkaný Alaaddin Dinçer’in konuþmasýndan sonra miting sona erdi. Miting sonrasý Abdi Ýpekçi Parkýnda F tipi zindanlarda tecridin ve içeride bulunan devrimci tutsaklar üzerindeki baskýlarýn kaldýrýlmasý talebiyle yaptýklarý açlýk grevinin 305. gününde olan TAYAD’lý aileler, Mücadele Birliði Platformu tarafýndan ziyaret edildi. Ziyaret sýrasýnda “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Direniþimiz”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak”, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek Zafere Kadar” sloganlarý atýldý.

11


Emperyalizme ve Kapitalizme Karþý

HALK CEPHESÝ Ýstanbul NATO toplantýsýnýn en önemli yaný ya da sonucu nedir diye sorulacak olursa tereddütsüz, “bu savaþ aygýtýnýn dünyanýn her tarafýndaki iç savaþ ve ayaklanmalara müdahale edecek þekilde yeniden yapýlandýrýlmasý kararý” þeklinde yanýt verilmelidir. Ýstanbul NATO toplantýsýnýn en önemli sonucu ya da özelliði iþte buydu. Emperyalist haydutlarýn aralarýndaki rekabet, çýkar çatýþmasý ve çeliþkiler nedeniyle þimdilik bu konuda tam bir uzlaþma ve baþarý saðlamamýþ olmalarý, bu gerçeði deðiþtirmiyor. Emperyalist haydutlarýn, NATO güçlerini kullanarak dünyanýn her tarafýndaki ayaklanma, iç savaþ ve devrimlere müdahale etme istekleri bir olgudur. Emperyalist haydutlar, dünyanýn her tarafýnda proletaryanýn ve ezilen yýðýnlarýn saldýrýsý altýndaki emperyalist-kapitalist sistemi ayakta tutabilmek için, NATO’yu daha aktif, daha esnek, daha hýzlý konuþlanabilir; askeri yeteneklerini iç savaþ ve ayaklanmalara müdahale edebilir hale getirme kararý almýþlardýr. Daha doðru bir ifadeyle, zaten bu yönde var olan karar ve politikalarýný sürdürme, hýzlandýrma, yoðunlaþtýrma konusunda bir kez daha anlaþmaya varmýþlardýr. Toplantýnýn öteki bütün sonuçlarý ya ikincil dere-

12

cede önemlidir ya da bu ana hedefe baðlý olmuþtur. Emperyalist haydutlarýn bu perspektifi, Sonuç Bildirisi’ne; “NATO’nun deðiþen stratejik ortama ayak uydurabilmek için askeri yeteneklerini dönüþüme tabi tuttuðu, NATO kuvvetlerinin daha hýzlý konuþlanabilir ve kullanýlabilir hale getirilmesi için dönüþümün sürdürülmesi ve operasyonel yetenekleriyle usullerinin daha da güçlendirilmesi hedefine baðlýlýðýn devam ettiði” cümleleriyle yansýmýþtýr. Ýstanbul NATO toplantýsý, emperyalist haydutlar açýsýndan bu konuda, örneðin Afganistan’a ve Irak’a NATO’yu göndermek biçiminde, bir baþarýyla sonuçlanmýþ deðil. Aralarýndaki çeliþkiler ve rekabet bunu engellemiþtir. Ama bu güncel olgu stratejik anlamda devrimleri NATO gibi ortak bir savaþ örgütüyle bastýrma istek ve yönelimlerini ortadan kaldýrmýþ deðil. Ýki Temel Olgu Emekçi sýnýflarýn yaþamýný derinden etkileyecek iki temel olgu hýzla son sýnýrlarýna yaklaþmaktadýr. Bunlardan ilki, dünya ölçeðinde bir emperyalist savaþýn hazýrlanmakta olduðu gerçeði. Bu savaþ emperyalist-kapitalist sistemin tüm geliþmesi tarafýndan maddi olarak hazýrlanmýþ-

týr. Emperyalistler, diplomasi trafiði ile onu simdi siyasi yönden hazýrlamaya çalýþýyorlar. Gerçekte bu savaþ, ABD tarafýndan baþlatýlmýþ durumdadýr. Simdi hazýrlýðý yapýlan þey, bu savaþýn çok daha geniþ bir coðrafyaya yayýlmasýdýr. Adým adým hazýrlanmakta ve geliþtirilmekte olan bu savaþýn amacý emperyalist-kapitalist sistemin çöküþünü önlemektir. Ancak, böyle bir amaçla hazýrlanmýþ olmakla birlikte savaþ, kendisinden beklenenlerin tersi sonuçlar verecektir. Bu savaþ, bütün dünyada zaten var olan devrimci durumu hýzla olgunlaþtýracak ve sayýsýz ülkede devrimlere yol açacaktýr. Kýsmen baþlamýþ ve daha da yayýlmasý kaçýnýlmaz olan bu savaþ ne biçim ne de sonuçlarý itibariyle I. ve II. Dünya Emperyalist Paylaþým Savaþlarýnýn yeni bir baskýsý olacaktýr. Aksine, bu savaþ emperyalist-kapitalist sistem açýsýndan öncekilerle kýyaslanmayacak ölçülerde derin, sarsýcý ve yýkýcý sonuçlara yol açmakla kalmayacak sistemin tarihsel çöküþüne büyük bir ivme de katacaktýr. Ýkinci temel olgu ise þudur: Emperyalistler, devrimin, iç savaþ ve ayaklanmalarýn geliþtiði her yere, aralarýnda uzlaþma saðlamalarý durumunda, NATO kuvvetlerini müdahale gücü olarak göndereceklerdir. Ýs-


tanbul NATO toplantýsýnýn ortaya çýkardýðý en önemli olgu budur. Emperyalistler, emperyalist savaþýn ve kapitalizmin bunalýmýnýn sayýsýz ülkede devrimlere, iç savaþlara, ayaklanmalara yol açacaðýný görerek hazýrlýklarýný yapýyorlar. Demek ki, artýk salt “anti emperyalist“ bir savaþ ya da salt bir “ulusal iç savaþ” yani bir devletin sýnýrlarý içinde yer alan sýnýflarla sýnýrlanmýþ bir savaþ mümkün deðildir. Bu anlamda salt “baðýmsýzlýkçý” bir savaþýn koþullarý bir daha geri gelmemek üzere yitip gitmiþtir. Baþka bir ifadeyle, “Baðýmsýz Türkiye” sloganýnýn maddi koþullarý ortadan kalkalý uzun yýllar olmuþtur. Bu maddi koþullarý ortadan kaldýran kapitalist geliþme ve emperyalistlerin baðýmlý devletlerle iliþkileri olmuþtur. Günümüzün bu özelliklerinden dolayý,artýk “ulusal” çapta yürütülen her proleter iç savaþ, ayný zamanda anti-emperyalist bir savaþ olmak zorundadýr. Ve tersi de doðrudur. Bundan böyle emperyalizme yönelmiþ her savaþ, ayný zamanda burjuva egemenliði ve kapitalizmi ortadan kaldýrmayý hedeflemiþ bir savaþ olmak zorundadýr. Bütün bunlar, sermayenin uluslararasý alanda ulaþmýþ olduðu iliþki düzeyine uygun olandýr. Emperyalistler, bu somut gerçekten hareket ettikleri için NATO’yu dünyanýn her tarafýndaki devrimlere müdahale edecek yeteneðe sahip kýlmaya çalýþýyorlar. Þimdi, Türkiye’yi de içine alan Ortadoðu merkezli çok daha geniþ bir emperyalist savaþýn hazýrlýklarý yapýlýyor. Son yýllarda ve özellikle günümüzde artan diplomasi trafiði, bu savaþýn adým adým hazýrlandýðýna iþaret ediyor. Türk-Ýsrail Ýþ Konseyi Baþkaný, belli ki, burnu iyi koku alan bu burjuva, Ortadoðu’yu bekleyen geliþmeleri þu sözlerle ifade ediyor: “Türkiye’nin AB’ye girmesinin kýsa vadede Ýsrail’in bu ülkeye silah satýþlarýna zarar vereceði doðrudur. Ancak sonrasýnda Ortadoðu’da dramatik geliþmeler yaþanacaktýr, bu da sonuçta Ýsrail’in yararýna olacak-

týr.” Dramatik geliþmeler,yani Türkiye’yi de içine alan geniþ çaplý bir savaþ, Ortadoðu’yu bekliyor. Bu savaþ, emperyalist nitelikli yani emperyalistler tarafýndan yönetilen, onlarýn ve iþbirlikçi burjuvalarýn çýkarlarýna hizmet eden bir savaþ olacaktýr. Ýktidarý Almaya Hazýr Olmak Her emperyalist savaþ gibi bu savaþ da halklarýn yaþamýnda büyük yýkýmlara, büyük acýlara, alt-üst oluþlara neden olacaktýr. Bununla birlikte, proletaryanýn ve diðer emekçi sýnýflarýn kendilerini sonsuz acýlara sürükleyen kapitalizme ve emperyalizme baþkaldýrýlarýna da tanýk olacaðýz. Ortadoðu’yu bekleyen“dramatik geliþmeler”in yol açacaðý en önemli sonuç budur. Emperyalistlerin ve iþbirlikçi burjuvalarýn savaþa ve savaþýn sonuçlarýna hazýrlýk yapmalarýna karþýlýk, her ülkenin proletaryasý da devrime ve iktidarý almaya yönelik hazýrlýklarýný yapmalýdýr. Zira savaþ, halklarýn yaþamýnda büyük yýkým ve acýlara yol açmakla kalmayacak, fakat ayný zamanda, burjuva iktidarlarý yýkacak devrimlerin koþullarýný da son derece olgunlaþtýracaktýr. Türkiye ve Kürdistan proletaryasýnýn geleceðe iliþkin hazýrlýklarda temel almasý gereken nokta budur. Bu konuda en büyük görevin komünist ve devrimci güçlere düþtüðü açýktýr. Komünist ve devrimci güçler, yaklaþmakta olan devrimin kaçýnýlmazlýðý, derinliði ve kapsamý hakkýnda emekçi sýnýflarý þimdiden aydýnlatma, onlarý bu devrime hazýrlama göreviyle karþý karþýyalar. Bu güçlerin bu konuda yapacaklarý ilk ve en önemli hazýrlýk bir iktidar odaðý yaratmak; yaratacaklarý iktidar odaðýnýn güvenirliði konusunda proletarya ve diðer ezilen sýnýflarý ikna etmek; onlara bu konuda güven vermektir. Birleþtirilebilecek bütün devrimci güçleri devrimci bir program etrafýnda, örneðin bir cephe biçiminde bir araya getirmeleri, bu güvenin ve-

rilmesinde en önemli adým olacaktýr. Devrimci güçlerin birliðinin nasýl bir etki yarattýðý, NATO’ya karþý geliþtirilen eylemlerde bir kez daha görüldü. Devrimci güçler, devrimci hedefler etrafýnda bir araya geldiklerinde emekçi sýnýflar üzerinde devrimci bir etki yaratmakla kalmýyorlar, fakat sosyal reformistleri de peþlerinden sürüklüyorlar. Öyleyse atýlmasý gereken adým bellidir: Devrimci bir program etrafýnda, iktidarý hedefleyen, iktidar sorununu en baþa alan, bu konuda proletaryaya ve diðer emekçi sýnýflara eyleme dayalý güven veren bir birlik yaratmaktýr. Böyle bir cephenin ilk hedefi bütün iktidarý emeðin eline vermek olmalýdýr. Emekçi kitleler söz ve kararlardan, bir iþe yaramayan eylemlerden býkmýþlardýr. Son yýllarda emekçi sýnýflarýn ruh hallerine ve bilinçlerine iliþkin yapýlacak en önemli gözlem budur. Eðer kitlelerin ilgisizliðinden ve eylemlere uzaklýðýndan söz edilecekse, o zaman bu ilgisizlik ve uzaklýðýn nedeni burada aranmalýdýr. Geniþ proleter kitleleri ve ezilen yýðýnlarý kapitalizme ve emperyalizme karþý devrimci eyleme çekmenin yolu, onlara kurtuluþun yol, yöntem ve araçlarýný somut biçimde göstermekten geçer. Kitleler, uðrunda savaþmaya gerçekten deðer hedefler olduðunda ve bunlara inandýrýldýklarýnda harekete geçerler. Onlar, kendilerine gerçek kurtuluþu saðlayacak hedefler için ayaða kalkarlar. Uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný koþulsuz tanýyan, zindanlarý yýkýp tutsaklarý özgürleþtirmeyi içeren, bankalara, tekelci birliklere, bütün büyük üretim araçlarýna ilk adýmda el koyacaðýný açýklayan devrimci bir programa sahip; iktidarý ele alýr almaz bunlarý gerçekleþtireceðini ilan eden bir cephe, kitleleri emperyalizme ve kapitalizme karþý harekete geçirebilir. Hazýrlýklar þimdiden yapýlmalý, gerekli somut adýmlar þimdiden atýlmalýdýr. Bu konuda kaybedilecek zaman yoktur.

13


Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!

Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 392. Gününde Ölüm Orucu Eyleminin 1 Yýlýný Geride Býrakan Remzi Aydýn’ýn Yoldaþýna Yazdýðý Mektubu... Merhaba yoldaþým, Mektubunu, Ýlayda’nýn resmini ve fotoðraflarýný aldým. Kýsaca da olsa, þu sýcak Pazar gününde yazmak istedim. Hava sýcak mý sýcak. Birazdan duþ alýr rahatlarým. Sizin için yazýn alabildiðince sýcak geçtiðini biliyorum. 1 Mayýs’tan itibaren hiç durmadan koþturuyorsunuz. Görüntüler beni coþturuyor yoldaþ. Bu hafta mahkeme var. Görüþüp görüþemeyeceðimiz, bu mektup elinize geçtiðinde belli olmuþ olacak. Mahkemeye gitmeyi çok istiyorum. Sizleri ve yoldaþlarý görmek her þeye deðer doðrusu. Belki de son kez uzaktan da olsa gözlerimizle sarýp sarmalarýz birbirimizi. Bana gelince ayaklarým iyice oyun bozanlýk yapýyor bu günlerde. Ben de bu mektubu yataða uzanmýþ halde yazýyorum. Birkaç gündür mektuplarýmý bu þekilde yazmaya çalýþýyorum. Yazým bozuk oluyor. Geçen hafta içinde hastaneye götürüp getirdiler. Tamam

Remzi Aydýnlar; Onlar yüreklere kök salan birer sevdadýrlar. Onlar emeðin, yüreðin ve kökleþmenin adýdýrlar… Onlar hiçbir zaman rahat bir yaþam yaþayamazlar. Onlar kendilerini baþkalarýnýn hayatý için feda ederler… Onlar yaþama sevdalýdýrlar. Öylesine bir aþkla yaþama baðlýdýrlar ki hem de yaþamýn uðrunda ölebilecek kadar… Yaþama olan bu sevdalarýný Türk medyasý göremeyecek kadar körleþmiþtir. Kulaklarý saðýrlaþmýþtýr. Yürekleri nasýr tutmuþtur. Kafalarýnda yaratýlan korku karakollarý yüzünden beyinleri kirlenmiþtir. Seslenmek lazým; “ben aydýným, yazarým” diyen kalemþörlere! Asla unutmayýn! Devrimciler ve komünistler yaþamlarýyla tarihtirler. Onlar ak sayfalardan oluþmuþ kitap gibidirler. Remzi Aydýnlarý ve devrimcileri süsleyen üç büyük erdeme dikkat etmek lazým. Bunlar: Cesaret, akýl ve dürüstlüktür… Bu üç erdem rüzgarda hareket eden gül gibidirler, daima etraflarýna güzel kokular yayarlar. Komünistler öyle büyükler ki dünya bile onlara dar gelir. Evet yazarlar, çizerler! Siz hiç düþündünüz mü bunca insanýn ölümünü? Hiç sorguladýnýz mý bir insan hayatýnýn deðerini? Ailelerinizden birisi öldüðünde neler hissedersiniz? Sorgulamadan yazýp durdunuz. Ne biçim insanlarsýnýz? Düþünmeden konuþanlar ve yazanlarýn hedefi olmayan atýþa benzediðini bilmiyor musunuz?

14

mý, devam mý muhabbeti. Güldüm, bu saatten sonra sorduklarý soruya bak. Duyduðuma göre, bundan sonra daha sýk hastane yolculuðu yapacakmýþým. Fark etmez tabi ki; mekanýn öneminin olmadýðýný çok önceden söylemiþtik di mi? Ýlayda’nýn mektubu çok etkiledi beni. Mektubunda, ben de büyüyünce Ölüm Orucu yapacaðým demiþ. Ona anlat, o kuþak Ölüm Orucu falan yapmak zorunda kalmayacak. Onlar sosyalizmin mutlu zamanlarýnda yaþasýnlar diye bu eylem. Ben bunun için çýktým yola. Caným yoldaþým kýsa tutuyorum yine. Uzun yazamýyorum artýk eskisi gibi. Kendine iyi bak. Tüm canlarýmýza sevgi ve selamlarýmý yolluyorum. O canavarlarýn her birini ayrý ayrý sýmsýký kucaklýyorum. Seni, sizleri çok seviyorum. Sýmsýký kucaklýyorum. Ýlayda’ya da özel selamlarýmý yolluyorum. Sevgi özlem ve baðlýlýkla. Daima! Unutmayýn kurt postunu deðiþtirebilir ama düþüncesini asla. Birbirini takip eden iki körü düþünün bunlarý birbirine teslim ederseniz ne olur? Eðer kör körün arkasýndan giderse tabii ki soluðu hendekte alýrlar. Ýþte Türk medyasý da böyle bir hareket kabiliyetinde olduklarýndan ve sürekli birbirlerini takip ettiklerinden sonlarý hendekte nihayete erecektir. Benim bu yazdýklarým aslýnda bir haykýrýþtýr. Dýþarýdakiler sanmasýnlar ki Ölüm Orucu eylemindekilerin gün gün saat saat amaçsýz eridiklerini. Onlar bu yaþam uðruna beden olarak gidebilirler. Ama asýl eriyenler ve beyinlerine kurtçuklar düþenler dýþarýda sessiz kalanlardýr. Bizler sessizliðin yýrtýlacaðýna inanýyoruz… Remzi Aydýnlar birer semboldürler. Onlara sahip çýkmamak kendini bilememektir. Dostluðu, yoldaþlýðý bilememektir. Sarýp sarmalamamaktýr hayatý… Remzi Aydýnlarýn hayata olan tutkularýný bilin ve hayatý onlarla sevin. Evet deðerli dostlar; Ben DÇS(Devrimci Çizgi Savaþçýlarý) davasýndaným. 10 yýldýr cezaevindeyim. Ýçimden geçenleri yazarak aktarmaya, karanlýða bir ýþýk olmaya çalýþtým. Umarým az da olsa bunu baþarmýþýmdýr. Bütün samimiyetimle sizleri kucaklar. Yaþamýnýzda baþarýlar dilerim. Sevgilerimle Mehmet YAMAÇ Bitlis E Tipi Kapalý Cezaevi


REMZÝ AYDIN Ýçin Beþiktaþ DGM Önünde

BASIN AÇIKLAMASI

Ýçlerinde R emzi Aydýn’ýn annesi ve babasýnýn da olduðu DETAK’lýlar, 15Temmuz günü yapýlan R emzi Aydýn’ýn duruþmasý sonrasý Beþiktaþ DGM önünde basýn açýklamasý yaptýlar. Ölüm Orucu eyleminin 392. gününde olan R emzi Aydýn’ýn dosyasý Yargýtay tarafýndan 3. kez bozularak DGM’ye gönderildi. 15Temmuz’da þu anda bulunduðu Bayrampaþa Özel Tip C ezaevi’nden ring aracýyla DGM’ye getirilen R emzi Aydýn, DGM giriþinde uzun süre ring içerisinde bekletildi. Sýcak hava altýnda tam bir fýrýna dönen ring aracý içerisinde Ölüm Orucu eyleminin 386. gününde olan birini saatlerce bekletmenin nasýl bir iþkence olduðunu anlamak zor deðil. Duruþma çýkýþý R emzi Aydýn yine ayný ring aracýna kondu. Bu sýrada, R emzi Aydýn’la ayný dosya kapsamýnda yargýlanan Serpil C abadan, Hüseyin Durmaz ve Hasan Öksüz, mahkeme giriþinde ve çýkýþýnda slogan atýyorlar diye askerler tarafýndan tartaklanýp, dö-

vüldüler. Duruþma sonrasý yapýlan basýn açýklamasýnda R emzi Aydýn’ýn 386gündür aç olduðu; onun insanlar bir daha aç kalmasýn diye, bir daha dört duvar arasýna kapatýlmasýn diye Ölüm Orucu yaptýðý ve eylemini büyük bir kararlýlýkla sürdürdüðü vurgulandý ve duyarlý tüm insanlar R emzi Aydýn’a sahip çýkmaya çaðrýldý. R emzi Aydýn’ýn, Aysun Bozdoðan, Murat Ördekçi ve Sibel Sürücü’nün resimlerinin taþýndýðý, “Ölüm Orucu Sürüyor” DETAK imzalý bir pankartýn ve üzerinde R emzi Aydýn’ýn resminin de olduðu “R emzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 380’li Günlerinde. Ölüm Orucu Sürüyor” yazan dövizlerin taþýndýðý, kýzýl bayraklarýn dalgalandýðý eylem, sloganlarla sona erdi. Analarýn alnýndaki kýzýl bant R emzi Aydýn’ýn yalnýz olmadýðýnýn en güzel göstergesiydi.

15


BÝR ANA HAYKIRIYOR!

“Oðlumun Ölmesini Ýstemiyorum…” Ölüm Orucu eyleminin 583. gününde bulunan Ölüm Orucu savaþçýsý eRmzi Aydýn’ýn ailesi ile bir röportaj gerçekleþtirdik. Mücadele Birliði: eRmzi Aydýn Ölüm Orucu eylemine ne için baþladý?Hedefleri neydi Ölüm Orucuna baþlarken?uÞ anda ne amaçla sürdürüyor? Tayibe ana: Ölüm Orucuna baþlamasýnýn amacý F tiplerinin kapatýlmasýdýr. Eskisi gibi koðuþ sistemine geçilmesini istiyor Bir de zindanlardaki tutsaklar üzerindeki baský ve iþkencelerin sonlandýrýlmasý. Mücadele Birliði: eRmzi Aydýn Ölüm Orucunun 583. gününde, siz en son ne zaman görüþtünüz?Saðlýðý nasýldý? Tayibe ana: 12 Temmuz Pazartesi günü görüþtük. Saðlýðý iyi, morali çok iyi, çok zayýflamýþ, birinin yardýmýyla görüþe gelebiliyor. Tek baþýna pek gelemiyor. Sývý alýmý 5-6 litre arasýnda deðiþiyor. Sýcak içemiyor, soðuk içebiliyor. Ayaklarý þiþmiþti masaj yaptýrarak þiþlikler indi, ama ayak tabaný yanýyormuþ. “Ayaklarýmýn þiþmesini önleyebildim ama yanmasýný önleyemedim” diyor. B-1 vitamini sayesinde bilinci yerinde. Mücadele Birliði: uÞ anda nerede, hangi zindanda ve hangi koþullar altýnda kalýyor? Tayibe ana: eRmzi þu anda Bayrampaþa Özel Tip Cezaevi’nde kalýyor. Yanýnda 20 tutsak daha var. T ‘ edaviyi kabul ediyor musun?’ diye hastaneye götürüp getiriyorlar. Onu:“Tedaviyi kabul edersen seni burada tutarýz, kabul etmezsen seni geri F tipine göndeririz” diye tehdit ediyorlar. Bizim verdiðimiz dilekçeyle burada (Bayrampaþa Özel Tip Cezaevi’nde) kalýyor. Haftada 1-2 kez hastaneye götürüyorlar. T ‘ edaviyi kabul ediyor musun?” diye soruyorlar. Tekirdað Devlet Hastanesi’ndeyken ardýna üç kilit vuruyorlardý. Doktorlar içeri girip “bir isteðin var mý?” diye sorup çýkýyorlardý. Mücadele Birliði: eRmzi Aydýn’ýn Ölüm Orucunda bulunmasýyla ilgili duygularýnýz, düþünceleriniz nelerdir? Tayibe ana: Her ana-baba gibi bizler de oðlumuzun ölmesini istemiyoruz. Yaþamasýný istiyoruz. Yetkililerin duyarlý olmasýný istiyoruz. Onun yaptýðý þeylere saygý duyuyoruz. Güveniyoruz; onu sonuna kadar destekliyoruz. Ölmesini istemiyorum. eRmzi Aydýn ölürse büyük bir kayýp olur. Ýnsanlýk için büyük bir kayýp olur. Ölürse bir þey kazanýlmaz ama yaþarsa çok þey kazanýlýr. Yaþarsa topluma daha yararlý olur. Onun yaþamasý için F tipleri kapatýlmalý, o çok kararlý. “Sonuna kadar sürdüreceðim” diyor. Biz her zaman onun yanýndayýz. Onu çok seviyoruz. Mücadele Birliði: eRmzi Aydýn’ýn Ölüm Orucunda olmasý insan-

16

lar üzerinde nasýl bir etki yaratýyor?Çevrenizdeki insanlar ne düþünüyor? Tayibe ana: Köydeki doktora söyledim. Benim oðlum bu kadar zamandýr Ölüm Orucunda. Duygulandý, çok etkilendi. Köyde öðretmen bir arkadaþý vardý, o da çok etkilendi. Bizimle sürekli ilgileniyordu. Ýstanbul’da beni buldu. Boynuma sarýldý. Öptü, kucakladý. Mücadele Birliði: eRmzi Aydýn’ýn morali nasýl? Tayibe ana: Morali çok iyi. Gerçekten çok iyi. “Sürdüreceðim ben” diyor. “Sonuna kadar sürdüreceðim” diyor. “Kazanacaðým” diyor. “500 günü geçeceðim” diyor. 1 yýlý geride býraktýðý için çok sevinçli. Mücadele Birliði: eRmzi Aydýn’ýn sizinle paylaþtýðý özel þeyler var mý?Herhangi bir isteði vb. var mý?Ýnsanlara aktarmak istediði þeyler var mý? Tayibe ana: Bizden istedikleri, ulaþabildiðimiz herkese ulaþmamýzý, duyurmamýzý, halkýn duyarlý olmasýný istiyor. Bizim çocuklarýmýz halk için ölüyorlar. öRportajýmýza 22 Nisan 2001’de Ölüm Orucu eyleminde ölümsüzleþen Sibel Sürücü’nün annesi Sakine Sürücü de eþlik ediyor. Sakine ana: Bizim bir görevimiz var. Biz bütün insanlara çocuklarýmýzýn durumunu anlatmalýyýz. Analar diyorlar ki; “Halk bizi anlamýyor, hiçbir þey yapmýyorlar” önce sen bir þeyler yap. Halka anlat onlarý bilgilendir. Onlardan yapabildikleri oranda bir þeyler yapmalarýný söyle. Ondan sonra bir þeyler olsun. Remzi Aydýn’ýn Babasý Mehmet Gazi Aydýn: eRmzi Aydýn kendisini halk için feda ediyor. Onu yaþatabilmek için bütün insanlýðýn seferber olmasý gerekiyor. eRmzi Aydýn’ýn daha çok sesini duyurmak gerekiyor. Daha çok þey yapýlmasý gerekiyor. O sizleri çok seviyor. “Kazanacaðýz” diyor baþka bir þey demiyor. Yaþamasý ölmesinden daha faydalý. Okuduðu kitaplarý kafasýnda deðerlendirip dýþarý çýkarsa, hayata geçirse dünya kurtulur. Tayibe ana: “Eðer buradan sað salim çýkarsam hiç durmayacaðým. Nasýl devrim yapýlýr, halkým nasýl kurtulur. Bunlarý araþtýracaðým. Durmadan bildiri daðýtacaðým. Açlýk ve sefalet var. Bunu herkes biliyor. Bunun nasýl çözüleceðini insanlara anlatacaðým” diyor. “Bir bilgisayar alýp durmadan bildiri yazacaðým” diyor. “Bütün insanlara daðýtacaðým hiç durmayacaðým” diyor. Mücadele Birliði: Bu röportaj için sizlere çok teþekkür ediyoruz. Ve buradan, yüreði insanlýk için çarpan herkese sesleniyoruz: eRmzi Aydýn için her þey yapýlmalýdýr.


“Oðlum Sonuna Kadar Sürdürmeye Kararlý” Devlet tarafýndan Yeni Ceza Ýnfaz Yasalarý hazýrlanýrken zindanlarda bulunan devrimci tutsaklar da F tiplerine karþý çeþitli eylemler içerisindeler. Bu eylemler dönüþümlü açlýk grevi, görüþe çýkmama vb. þekilde sürüyor. 19 Aralýk 2000 tarihinden bugüne zindanlarda ve dýþarýdaki eylemlerde 115 insan ölümsüzleþti. Devlet büyük bir susku fesadý ile eylemi boðmaya çalýþýyor iken, Ölüm Oruçlarýnda son süreçte 2 devrimci tutsak daha F tiplerini ve zorla müdahaleyi protesto etmek amaçlý feda eyleminde bulundu. Ölüm Orucu Sürüyor!... TKEP/eLninist davasý tutsaðý eRmzi Aydýn, Ölüm Orucunu büyük bir kararlýlýkla sürdürüyor. eRmzi Aydýn’ýn Ölüm Orucu eyleminin 583. gününde, ailesi tarafýndan ÝHD Ýstanbul uÞbesi’nde bir basýn açýklamasý yapýldý. Yapýlan basýn açýklamasýnda Anne Ta yibe Aydýn, eRmzi Aydýn’ýn saðlýðý ve morali hakkýnda bilgi verdi. Anne Aydýn; “Morali çok iyi, çok zayýfladý ama hala ayakta. Hastaneye götürüp getiriyorlar. 40 gün Tekirdað Devlet Hastanesi’nde kaldý. Beni ‘oðlunu Ölüm Orucu eyleminden vazgeçir’ diye tehdit ediyorlar. Oðlumu da ‘Eðer tedaviyi kabul edersen seni burada (Bayrampaþa Özel Tip Cezaevi’nde) tutarýz ama kabul etmezsen F tipine geri göndeririz’ diye tehdit ediyorlar. Onun düþüncesine katýlýyorum, saygý duyuyorum. Oðlum sonuna kadar sürdürmeye kararlý” dedi. demagojisiyle devrimcilere saldýrmasý anlaþýlabilir bir þeydir. Onlar, sýnýfsal konumlarý gereði her zaman karanlýðýn sözcülüðünü yaptýlar, bundan sonra da yapacaklar. Ya kendisini “sol” gören, “sosyalist” adýyla ortalarda dolaþýp, bunun bir kaza olmayýp eylem olduðunda ýsrar edenlere ne demeli?Devrime ve devrimcilere düþmanlýkta hiç de sýnýf düþmanlarýmýzý aratmayacak bir dil kullanan EMEP, ÖDP ve fason TKP çevresine ne demeli?Evrensel, daha olayýn ne olup olmadýðýný anlamadan “Bomba Terörü” baþlýðýný kullanmýþtý. Bombanýn atýlmadýðý, kazayla patlamýþ olabileceði Ýstanbul valisinin aðzýndan açýklanmasýna raðmen, Ýhsan Çoralan, “Bombalar NATO karþýtý birliðin ortasýna atýldý.” diye yazýyordu. Ödlekler ve dönekler partisi (ÖDP), halkýn içinde bomba patlatan zihniyeti eleþtiriyordu aklýnca. Ve fason TKP, “Bombalar, karanlýktan medet umanlarýn iþidir.” buyuruyordu. Artýk çok net bir þekilde görülüyor ki, sosyal reformizm devrime ve devrimcilere saldýrýda burjuvaziden bile daha atak davranmaktadýr. Onlar artýk bunu varlýk-yokluk sorunu olarak görüyorlar. Burjuvaziye yaranabilmek, þirin görünmek için tek ayak üzerinde kýrk takla atmaya hazýrlar. Ancak devrime, devrimci eyleme, zora dayalý mücadeleye saldýrarak burjuvazinin övgüsünü kazanacaklarýný düþünüyorlar; ancak bu koþullarda yaþamalarýna ve varolmalarýna izin verileceðini bilince çýkarmýþ durumdalar. Ne ölümsüzleþen Semiran Polat, ne de kaza sonucu yaþamýný kaybeden üç insan onlarýn umurundadýr. Olaylara burjuvazinin aynasýndan bakanlar, ancak devrimci eyleme yönelenlere tepki duyabilirler. Semiran Polat, sessizliðin sesi olabilmek, F tipi zindanlarda süren Ölüm Orucu eyleminin sessizlik fesadýyla boðulmasýný engellemek amacýyla, devrimci bir eyleme giderken ölümsüzleþmiþtir. Anýsý önünde saygýyla eðiliyoruz.

Reformist Solda “Bomba” Paniði 24 Haziran’da Ýstanbul Çapa’da bir belediye otobüsü içinde patlama oldu. Bunun devrimcilerin yapacaðý bir eylem olmadýðý açýktý. Ýlk akla gelen NATO Zirvesi öncesi burjuvazinin devrimci ve komünistlere saldýrýlarýna zemin yaratmak amacýyla bir provakasyon yapmýþ olabileceðiydi; ama bu tür tüm olaylarda peþinen bir deðerlendirme yapmanýn doðru olmadýðýný bildiðimiz için, beklemeyi uygun gördük. Patlamadan sonraki ilk gün, faþist burjuva medyanýn basýn ve yayýn kuruluþlarý bunu hemen devrime ve devrimcilere saldýrmanýn bir gerekçesi haline getirdiler. Patlama sonucu ölen 4 insana karþý içinde zerre kadar bir acýma hissi olmayan bu aþaðýlýk bataklýk sözcüleri, beslendikleri çöplüðü kaybetmemek için kendilerini devrime saldýrýnýn odaðýna oturtuyorlar. Devrime, devrimci ve komünistlere ne kadar saldýrýrlarsa aþaðýlýk sistemlerinin o kadar çok dayanabileceðinin hesabýný yapýyorlar. Oysa bunun bir eylem olmadýðý, Ölüm Orucu eylemine ve zindanlarda süren katliamlara misilleme amacýyla yapýlacak bir eyleme taþýnan bombanýn yanlýþlýk sonucu belediye otobüsü içinde patlamasýyla istenmeyen bir durumun ortaya çýktýðý, DHKC’nin olaydan bir gün sonra yaptýðý açýklama ile açýklýða kavuþuyordu. DHKC “Sorumluluk bizimdir. Hatamýzý kabul ediyoruz ve halkýmýzdan özür diliyoruz” diyordu. Tekelci burjuva basýnýn kendi sistemini korumak için canhýraþ bir telaþla bunun bir eylem olduðunu ilan etmesi ve “terör”

SEMÝRAN POLAT ÖLÜMSÜZDÜR! ZÝNDANLARI YIKACAK ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!

17


“Yaþasaydý Binlerce Kiþiyi Peþinden Sürüklerdi” Y.E.Mücadele Birliði: Merhaba ana, Aysun yoldaþýmýzý yakýndan tanýyan biri olarak onunla ilgili seninle röportaj yapmak istedik, bizi kýrmayýp kabul ettiðin için teþekkür ederiz. Bize Aysun yoldaþý anlatýr mýsýn biraz? Ana: Aysun bana ilk olarak ablasýyla geldi, ablasý da yoldaþýmýzdý, o zaman gecekonduda oturuyordum. Ýlk tanýdýðýmda haným hanýmcýk sessiz bir kýzdý. Ýlk zamanlar ablasýyla geldi gitti, sonra ablasý tutuklanýnca kendisi gelmeye devam etti. Ben iþten gelirdim, yemeðimi hazýrlardý, çay hazýrlardý. En sevdiði þey marul salatasýyla kýsýrdý. O zamanlar evimizde fazla þey olmazdý, çok az þeyimiz vardý. Gece beraber yatardýk, eli ayaðý buz gibi olurdu, sarýlýrdýk, yorganýn altýnda sessiz sessiz konuþurduk. Sabah erken kalkardýk, ben iþe giderdim, o da ya cezaevine görüþe ya da GESAM’a giderdi. Cezaevine hep yiyecek birþeyler götürürdü. Bir gün evde yiyecek hiç birþey yoktu. Sadece bir tencere çok tuzlu dolma vardý. Eve geldim, yemeði bulamadým. Geldiðinde suçlu suçlu baktý, cezaevine eli boþ gitmek istemediði için onu götürmüþ, yiyecek baþka birþeyimiz yoktu, sarýldýk, aðladýk. Bir gün annesi, teyzesi ve erkek kardeþi gelmiþ, bana getirdi, konuþ onlarla, biraz alýþsýnlar dedi. Trafik kazasý geçirmiþtim, ayaðým kýrýlmýþtý. Bir yoldaþýyla geldiler, bir kucak karanfil getirdiler, misafir ettim onlarý. En sevdiði þey; tüm arkadaþlarýný toplayýp eve getirmekti. Dolapta yiyecek ne varsa ortaya çýkartýrdý. Sabaha karþý cezaevine görüþe giderlerdi, ekmek arasý falan hazýrlarlardý orada yemek için. Çok paylaþýmcýydý, her þeyini paylaþýrdý. Bir ara kýsa bir süre cezaevine girmiþti. Tahliye olduðunda bir ananýn evine gitmiþ, “ben cezaevinden kaçtým, polis peþimde” demiþ. Ana da korkusundan evde onu saklayacak yer aramýþ, çek-yatlarýn altýnda falan. En son tutuklandýðýnda, bir daha çýkmadý. Ölüm Orucunda iken haber göndermiþ. Beni son kez görmek istemiþ, diyecekleri, vasiyeti vardý besbelli. Ýþten izin alamadým, kýzýmý gönderdim. Ertesi hafta gittiðimde aðýrlaþmýþ, Kartal hastanesine kaldý-

18

rýlmýþ. Sonra televizyonda öldüðü haberini aldým, son kez görüþemediðime çok üzüldüm. Y.E.Mücadele Birliði: Aysun yoldaþ çevresinde nasýl bir etki uyandýrýyordu. Ýnsanlarýn onu bu derece sevmelerinin nedeni sizce neydi? Ana: Ýyi huylu ve hoþgörülüydü. Her konuda insaný ikna ediyordu. Devrimcilere yaklaþtýrýyordu insaný laflarýyla, öyle uzaklaþtýrmýyordu. Yaþasaydý, binlerce kiþiyi peþinden sürüklerdi. Sevecendi. Evime gelirken hep haber verirdi. Yemek hazýrlarken evde iki kiþi olmamýza raðmen, beþ kiþilik yemek hazýrlardý ama yarým tabakla da doyardý. Sonra da “ne yapayým ana, ben hep aç kalýyorum, onun için doymayacaðým sanýyorum” derdi. Sanat merkezinde yemek iþini ne yapýyorsun derdim, “ben olmasam yoldaþlarým aç kalýr, ben yemek yapýyorum onlara” diyordu. iÞmdi onun sevgisini sevdiklerinde yaþýyorum. Hiç bencil deðildi, insanlarý kaynaþtýrýrdý hemen. Y.E.Mücadele Birliði: Onun en belirgin özelliði neydi?Senin aklýnda daha çok onun hangi özelliði kaldý? Ana: Kiþilik sahibiydi. Çok dürüsttü. Hiç terbiyesizce bir hareketini görmedim. Eþim pek kolay sevmez herkesi, onunla çok iyi anlaþýrdý. Açlýðýmý, yoksulluðumu paylaþýrdý benimle. Y.E.Mücadele Birliði: Onun Ölüm Orucuna baþladýðýný duyduðunda neler hissettin? Ana: Öleceði hep içime doðdu kurtulacaðýný sanmýyordum, içim parçalanýyordu. Son gün görüþüne gidip de hastaneye kaldýrýldýðýný duyunca ölecektim sanki. O daha dayanýrdý, bünyesi açlýða dayanýklýydý. Y.E.Mücadele Birliði: Aysunumuz ölümsüzleþtiðinde hissettiklerini anlatýr mýsýn? Ana: Son kez görüþemediðime çok üzgünüm. Vasiliðini alabilseydim hep görüþürdüm, çok piþmaným almadýðýma. Cezaevine gidip de göremeyince sanat merkezine gittim. Orada sevdikleri bana sarýldý, çok geç

kaldýn ana dediler. Sonradan televizyonda defalarca izledim öldüðü haberini... Öldüðünü hiç kabullenemedim. Gelmiþ geçmiþ en sevdiðim devrimci o. O benim kardelen çiçeðim. Kýþ güneþim. Sorardý, “kýþ güneþi nedir” diye. Ben de kýþýn güneþ açmaz, açarsa da çok deðerli olur derdim. Siz þimdi çoðaldýkça o bir yerlerde çok mutlu oluyor. Yoldaþlar ne kadar kalabalýk diyordur. Onun için söylenecekler bitmez. Sevdiklerini gördüðüm zaman onu görüp sarýlmýþ gibi oluyorum. Kimse onlar gibi sevmemiþtir birbirlerini. O ölmedi. Ölümsüz oldu... Y.E.Mücadele Birliði: Bugün F tipi zindanlarda Ölüm Orucu eylemi sürüyor. Devrimci tutsaklarýn mücadelesine sahip çýkmak için ne yapmak gerekiyor? Ana: Hükümet hiç ilgilenmiyor. Aileler birlik olsunlar, Adalet Bakanlýðý’nýn önünde açlýk grevi yapsýnlar, Kýzýlay’ý kessinler, insan haklarýna baþvursunlar. Dayak yer, göz altýna alýnýrlar ama seslerini duyururlar. iÞmdi insanlar, Ölüm Orucu mu var, diyorlar, ailelerin sahip çýkmasý lazým. Aileler vazgeçtiler. 96’da aileler sahip çýkýyordu, her gün eylem yapýlýyordu. Aðlamayana kimse bir yudum su vermez. Heyet istesinler cezaevlerine. Biz 96’da açlýk grevleri yaptýk, devleti zorlayarak Ölüm Oruçlarýný bitirdik. Sadece cezaevi içinde deðil, dýþarýda da eylemler, yürüyüþler olmalý. O zamanlar böyle deðildi, insanlar þimdi örgütlü, daha kalabalýk. Biz þimdi binlerceyiz. Y.E.Mücadele Birliði: Bu sohbet için teþekkür ederiz ana...


ZÝNDANLARDA KOMÜNÝST BÝR EYLEM Devrime yönelik her saldýrý dalgasý, zindanlarla devrimin canlý baðýndan dolayý ya da zindanlar devrimin önemli ayaklarýndan birini oluþturduðu için, ilk vuruþunu zindanlara yöneltmek zorundadýr. Türkiye’deki sýnýflar mücadelesinin geliþim ve þekilleniþinin ortaya çýkardýðý bir durumdur bu. Bu yönüyle her devrim mücadelesinde önemli bir rol oynayan zindanlar, bizde çok daha fazla ön plana çýkmýþtýr. Savaþýn ön cephesi, çarpýþmalarýn en þiddetli yaþandýðý mevzi olageldi zindanlar. Hiç abartýsýz söyleyebiliriz ki, ülkemizde zindanlar tarihi, sermaye ve emek arasýndaki mücadelenin “kýsa tarihi”ni oluþturuyor. Zindanlardaki savaþým, kaba hatlarýyla devrimimizin geliþim seyrini ortaya koyuyor. Bu durum, zindanlarý ve zindan mücadelelerini ön plana çýkartýyor. Deyim uygunsa zindanlar, devrim ve karþý-devrimin irade savaþýnýn en zorlu geçtiði alan haline geliyor. Moral savaþýn merkezi haline geliyor. Büyük zindan direniþleri daima toplumda geniþ yankýlar uyandýrdý. Kimi eylemler ise toplumsal hareketin fitilini ateþledi. Sýnýflar mücadelesinin odaðýna yerleþti. ’96 Ölüm Orucu eylemi, bu türden kapýþmalarýn baþýnda geliyor. Her aný zorlu çarpýþmalarla geçen “69 Gün Savaþlarý”, bütün bir toplumu ayaða kaldýran, emek cephesini peþinden sürükleyen bir eylemdi. Bir dizi geliþmenin üzeri-

ne oturan bu komünist eylem, deyim uygunsa, o dönemdeki kitle hareketinin doruk noktasýný teþkil ediyor. ’95 Genel Direniþi sonrasýnda Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu’nun (CMK) kurulmasýyla, devrim açýsýndan önemli bir aþamaya ulaþýlmýþ bulunuyordu. Öte yandan sýnýflar mücadelesi sertleþmekteydi. Devrim henüz ara aþamasýndan geçmemiþti ve bu direniþte geri adým atan karþý-devrimin öyle kolay pes etmeye niyeti yoktu. ’95 Genel Direniþi, zindan mücadelelerinde yeni bir aþamaya girilmekte olduðunun da habercisiydi. Özellikle CMK’nýn kurulmuþ olmasý, devrim güçleri aþýsýndan, mücadeleyi daha ileri taþýyacak olan devrimci aracýn yaratýlmasý anlamýna gelmekteydi. Genel Direniþ, devrimci tutsaklarýn zaferiyle sonuçlanmýþ; muharebeyi kaybetmiþ ama yenilmemiþ olan düþman, yeni ve daha güçlü bir saldýrý için hazýrlýklara baþlamýþtý.CMK büyük bir önem kazanmaktaydý. Kitle hareketindeki yükseliþ ’96 1 Mayýsý ile görkemli bir gövde gösterisine dönüþmüþtü. Devletin bu kötü gidiþe “dur” demesinin zamaný gelmiþti. Ne var ki geliþmeler devrimden yanaydý. Her þeye raðmen devletin saldýrmaktan baþka bir çaresi yoktu. Devrimci katili olarak tescilli M. Aðar’ý Adalet Bakaný yapmakla bu yönelimi çoktan açýða vurmuþtu. Ve

19


Aðar, uðursuz “4-5 Mayýs Genelgeleri” ile zindanlara saldýrýyý baþlattý. CMK’nýn bu saldýrýya cevabý Süresiz Açlýk Grevi (SAG) oldu. Zindan tarihimizin en sarsýcý eylemlerinden biri böylece baþlamýþ oluyordu. 69 gün sürecek olan ve 12 yiðit devrimcinin bayraklaþmasýnýn ardýndan zaferle sonuçlanan ve bu arada Aðar’ý bakanlýk koltuðundan eden büyük yürüyüþ baþlamýþtý. Bir eylemin tüm bir emekçi toplumu nasýl ayaða kaldýrdýðýna, tüm bir reformist akýmýn ve aydýnlarýn komünist eylem tarafýndan nasýl sürüklendiðine tanýk olacaktýk artýk. Her yönüyle, her anýyla öðretici olan bir kahramanlýk destanýydý gün gün, saat saat yaþanan. ’96 Ölüm Orucu eylemi, baþka þeylerin yanýnda, devrim güçlerinde siper yoldaþlýðý kültürünün geliþmesine de önemli katkýda bulundu. Tutsaklar omuz omuza ölüme karþý yürümeyi öðreniyordu. Devrimci bir politika etrafýnda bir araya gelindiðinde devrimcilerin nasýl güçlü bir çekim merkezi olabileceðinin pratikte kanýtlanmasýydý bu eylem. On yýllardýr “birlik” üzerine onca laf edilmiþ ve çeþitli birlik giriþimleri baþarýsýzlýkla sonuçlanmýþtý. Ama ’96 Ölüm Orucu, bir çýrpýda bu sorunu halletmiþ ve devrim güçlerini bir

Eskiþehir’de Sivas Anmasý 2 Temmuz günü, Sivas katliamýnýn 11. yýldönümü nedeniyle, Vardar Ýþ Merkezi önünde bir basýn açýklamasý yapýldý. Basýn açýklamasýnda, katliamýn sorumlularýnýn emperyalistler ve onlarýn iþbirlikçileri olduðu vurgulanarak, sorumlularýn aklanmaya çalýþýldýðý, gereðinin yapýlmasý istendi. “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”, “Yaþasýn Devrim Ve Sosyalizm” sloganlarýnýn atýldýðý eylem, sloganlardan sonra sona erdi.

Eskiþehir Mücadele Birliði Platformu

20

araya getirmiþti. Denizlerin ve Mahirlerin yarattýklarý birlikte savaþma ve birlikte ölebilme geleneði, bu eylemle ete kemiðe bürünüyordu. Çok geniþ bir tutsak ailesi hareketi yaratýlmýþ, sendikalar harekete geçirilmiþ, tüm dünyanýn gözü devrimci tutsaklara çevrilmiþti. Dört duvar arasýna hapsedilmiþ insanlar, doðru zamanda doðru bir eylem biçimine baþvurmakla muazzam bir etki yarattýlar. Sokaklarla zindanlar arasýndaki canlý baðýn ne derece güçlü olduðunu, zindanlardaki mücadelenin devrim mücadelesinin önemli bir parçasý olduðunu pratikte kanýtlýyorlardý. Sonuçta on iki yiðit devrimci, Aygün Uður, A.Berdan Kerimgiller, Hüseyin Demircioðlu, Ali Ayata, Ýlginç Özkeskin, Yemliha Kaya, Osman Akgün, Müjdat Yonat, Tahsin Yýlmaz, Ayçe Ýdil Erkmen, Ulaþ Hicabi Küçük ve Hayati Can bayraklaþtý. Ama ölümleriyle fýrtýnalar yarattýlar. Geniþ emekçi yýðýnlarý harekete geçirdiler. CMK bu ilk sýnavýnda baþarýlý oldu. Zindan savaþlarýnýn temel yönlendirici gücü olduðunu kanýtladý. Bugün sürmekte olan Ölüm Orucu eylemi, kararlýlýðýný ve gücünü ’96’dan alarak yoluna devam ediyor. ’96 Ölüm Orucu eylemi yol göstermeye devam ediyor.

Devletin Kolluk Güçleri Yine Ýþ Baþýnda Gün geçmiyor ki faþist devletin kolluk güçleri halktan kiþileri katletmesin. Sokak ortasýnda yargýsýz infazlara, katliamlara bir yenisi de Gülsuyu’ndan geldi. Gülsuyu’nda Fatma Haným Mahallesi’nde bir grup genç, polisler tarafýndan saldýrýya uðradý. Polis gençleri sopalarla darp ettikten birkaç gün sonra ayný gençleri Gülsuyu Köprüsü’nde bulunan oto yýkamacýda gören sivil polisler, tekrar gençlere sataþmaya baþladý ve Polis Tarafýndan Katledilen burada polisle gençler arasýnda arÝsa KÜTÜK bede çýktý. Daðýlmaya baþlayan gençlerin arasýndan Ýsa Kütük isimli kiþi polis tarafýndan kafasýna isabet edilen kurþunla katledildi. Samsun doðumlu ve 20 yaþýndaki genç, arkadaþlarý tarafýndan hastaneye kaldýrýlýrken yaþamýný yitirdi. Ýsa Kütük’ü katleden polis, olay yerinden kaçarak izini kaybettirdi. Ýsa Kütük’ün katledilmesi, karþý-devrimin halk kitleleri üzerinde nasýl bir terör estirdiðinin somut göstergesidir. Bu katliamlara, halkýn katillerine gerekli cevap mutlaka verilmelidir ve bunun için faþizmin anladýðý dile, devrimci þiddete baþvurulmalýdýr. Gülsuyu’ndan Mücadele Birliði Okurlarý


bir çok kiþilik özelliði gibi, bu toplumsal sistem içinde elde ediliyor. Kapitalist sistem tüm acýmasýzlýðýyla insanlarýn üzerine abandýðý için, altta kalan yoksul ve ezilen insanlar çareyi, kendilerine kaçýp saklanabilecekleri kuytu mekanlar oluþturmaya çalýþmakta buluyorlar. “Ezilenlerin iç çekiþi”ni, yüreklerinin kulaklarý saðýr olan tekelci kapitalistler duymazlar bile. Onlar, insanlýðýn acýlarýna sýrtlarýný döneli, onlarýn duygularýný umursamayalý çok olmuþtur. Bu, eþyanýn tabiatý gereðidir. Tüm yaþamlarýný kar etmek ve daha fazla kar etmek üzerine kuranlarýn baþka türlü davranmasýný beklemek yanlýþ olurdu. Kapitalist sistem insana bencilliði öðretir. Ýnsan, daha çocukluðundan baþlayarak bencil olmaya koþullandýrýlýr. “Altta kalanýn caný çýksýn” düþüncesi insana þýrýnga edilir. Bu kapitalist sistemde yaþayan tüm insanlarda bir güvensizlik duygusu oluþturur. Çoðu insan kendi dýþýndaki herkesi, kendisine zarar verebilecek potansiyel bir tehlike olarak görmeye baþlar. Ve burada artýk insan olarak kalmanýn tek koþulu “gerçekler dünyasý”ndan “duygular dünyasý”na kaçmak olarak görülür. Her þeye duygularýyla, daha tam bir deyimle duygusallýkla karar veren, iþte bu somuttan soyuta evrimi izleyendir. Örneðin soyut bir hümanizm anlayýþýna sahip olanlar böyledir. Onlar, ayýrdetmeden tüm insanlarý sevmek gerektiðini, hiçbir insana kötü davranmamak gerektiðini söylerler. Kapitalist sistemin insana saldýrýsýný, insaný insan olmaktan çýkarmasýný ancak böyle göðüsleyebileceklerini düþünürler. Oysa sýnýflarýn olduðu ve sýnýflar arasýnda kýyasýya bir mücadelenin olduðu kapitalist sistem koþullarýnda bu, ayaklarý yere basmayan, soyut bir düþüncedir. Bir iþçiye patronunu; onun patron olduðuna bakmaksýzýn sade insan olduðu için sevmesini öðütlemek, idam edilecek kiþiye celladýný sevmesini öðütlemek gibi bir þeydir. Kapitalist sistem içinde insanlarýn kollektivizmi öðrenmelerinin ve “duygular dünyasý”ndan “gerçekler dünyasý”na geri dönmelerinin tek koþulu kolektif bir yapý içinde yer almalarýdýr. Onlarý gerçekler dünyasýna döndürmekle kalmayýp, gerçekler dünyasýný tüm insanlar için yeniden düzenleyecek olan kolektif bir yapýnýn önderlik edeceði toplumsal bir devrimdir. Toplumsal bir devrim, “gerçekler dünyasý”ný ezilen ve sömürülen milyonlarca insan için o derece yaþanýlýr kýlacaktýr ki, insanlar bir daha “gerçekler dünyasý”ndan kaçmak, kendilerine özel kuytu köþeler aramak zorunda kalmayacaklardýr. Tüm duygularý, olabildiðince yoðun bir þekilde “gerçekler dünyasý”nda yaþayacaklardýr. Ýþte burada duygularýn eðitiminin bugünden baþlamasýnýn ne kadar önemli olduðu anlaþýlýr. Bir devrim sürecinde, kolektif yapýyla tanýþan ve örgütlü davranmanýn bilincine ulaþan insanlar, duygularýný olduðu gibi býrakmamak, geliþtirmek, kýsacasý eðitmekle yükümlüdürler. Bu süreç iki taraflý iþler. Bir yandan kiþinin duygularýný eðitmesi, kolektifin deneyim kazanmasýna hizmet eder, diðer yandan kolektif, kiþinin duygularýný eðitir. Ve kolektif tarafýndan eðitilen insan ayný zamanda da toplumu dönüþüme uðratýr. Böylece “alýþkanlýklarýn gücü” kýrýlýr ve yeni insanýn yaratýmýnda önemli bir mesafe kaydedilir.

DUYGULARIN EÐÝTÝMÝ Nasýl bir komünisti devrimden ayrý düþünmek mümkün deðilse, onu devrim sürecinde yaþadýðý duygulardan da ayrý düþünmek mümkün deðildir. Duygularýmýz, þairin dediði gibi “bizi biz eden amansýz sevda”dýr. Bir komünistin duygularý, en olgunlaþmýþ, en geliþmiþ duygulardýr; çünkü bilinçle yoðrulmuþ, kavga içinde sýnanmýþlardýr. Burada hemen bir þeyin altýný çizmek gerekiyor: duygulu olmak ve duygusal olmak ayný þeyler deðildir. Çoðu zaman ikisi bir ve ayný þeylermiþ gibi deðerlendirilebildiði için yanlýþ yaklaþýmlar geliþtirilebiliyor. Genel olarak “duygusal olmak iyi bir þey deðildir” diye bilindiði için bu uçlaþtýrma “duygularý köreltmek gerekir”e kadar vardýrýlabiliyor. Oysa insan duygularý ve düþünceleriyle bir bütündür. Ne kadar geliþmiþ bir düþünce yapýsýna sahipse, duygu dünyasý o kadar geniþ ve çeþitlidir. Ve ne kadar geliþkin duygulara sahipse, düþünce dünyasý da o kadar zengindir. “Duygusal insanlar hakkýnda hiçbir zaman olumlu düþünmedim. Onlar daima kötü yol arkadaþýdýrlar” diyor Marx. Marx gibi insan duygularýna büyük deðer vermiþ, yüce duygulara her zaman saygý duymuþ bir insanýn “duygusal insanlar” hakkýnda söylediði bu söz, onun duygululukla duygusallýðý nasýl bir sarraf titizliðiyle ayýrt ettiðini gösteriyor. Duygularý, kendilerini güçlendirmeyip aksine zayýflatýp güçsüz düþüren insanlar, duygusal insanlardýr. Olaylar arasýndaki mantýk dizgesini koparýp, sadece duygularýyla hareket ederler. Ve duygular bilinci perdelemeye baþladý mý, ortaya her olay karþýsýnda duygularýna hakim olamayan sulu göz birileri çýkar. Bunlar kimi zaman kolektifin iþleyiþini yavaþlatan, kolektifi uðraþtýran bir sorunlar yumaðý halini de alabilir. Duygusallýk, olaylar karþýsýnda serinkanlýlýðýný kaybedip salt duygularla hareket etmektir. Burada bilinç faktörü en aza iner. Duygusal insanlar için mantýklý düþünebilmek neredeyse imkansýzdýr. Olaylar arasýnda bir neden sonuç iliþkisi kurulamadýðý için, bilinen bir sözle söyleyecek olursak “duygularýn esiri olunur.” Artýk o andan sonra böyle bir kiþiyi teskin etmek, bilinçli düþünmesini saðlamak neredeyse imkansýzdýr. Duygusallýða kapýlýp gözü hiçbir þeyi görmemeye baþlar. Ve çoðu zaman sonradan piþman olacaðý þeyler yapar. Niye böyle olduðu sorulduðunda da, “o anda çok duygusaldým” der. Sanki duygusal olmak her þeye gerekçe olabilirmiþ gibi, duygusallýðýnýn arkasýna sýðýnýr. Elbette bizler, aramýza gelen insanlarýn camdan bir fanus içinde sistemin tüm kötü etkilerinden uzakta, steril bir ortamda yetiþtiklerini düþünüyor deðiliz. Sonuçta duygusallýk da; diðer

21


Duygusallýðýn Bir Baþka Boyutu Kolektif bir yapýda yer alan insanlarýn bir çoðu, deyim yerindeyse her þeyi yeni baþtan öðrenirler. Yaþama ve insana bakýþlarý deðiþir. Artýk onlar için her þeyin anlamý bir baþkadýr. Her þeyde kolektif düþünmenin, kendinden çok kolektifi düþünmenin önemi fark edilir. Aþk ve sevgi iliþkisine bakýþ da bunlardan birisidir. Kapitalist sistem içinde artýk tükenmeye yüz tutmuþ olan bu duygular, kolektif içerisinde yeniden anlam bulur. Kapitalist sistem kendi üretim ve tüketim anlayýþýna baðlý, olarak aþký ve sevgiyi de çýkar iliþkisine dayandýrýr. Ve hýzla tüketir. Artýk kapitalist sistemde aþk evliliklerine rastlanmamasýnýn ya da o çok þikayet edilen “romantik aþklarýn yaþanmamasý”nýn nedeni, kapitalizmin fastfood kültürüne uygun olarak, her þeyin gel-geç, anlýk yaþanmasýdýr. Kapitalizm, insan için hiçbir þeyin kalýcý olmasýný istememektedir. Her þey hýzla tüketilip bir kenara atýlmalýdýr. Sevgi ve aþk da öyle. Kapitalistler için aþýk olmak ve sevmekle, hamburger yemek arasýnda hiçbir fark yoktur. Ýkisinde de alacaklarý marjinal faydaya bakarlar. Kapitalistler, sistemin mantýðýný tüm toplumsal iliþkilere, en küçük hücreye varýncaya deðin yaymaya çalýþýrlar. Onlarý burjuva kültürü toplumun tüm gözeneklerine serperler. Haliyle bu toplum içinde yetiþen her birey, bir ölçüde bu atmosferden etkilenir. Kolektif bir yapýnýn saflarýna gelmiþ olanlar, o güne kadar sistemden aldýklarý “alýþkanlýklarýn gücü”yle gelirler. Kolektifin kapýsýndan adýmýný atan herkes bir anda arýnmýþ olmaz. Bu “Yeni Ýnsan” olma yolunda atýlmýþ ilk adýmdýr; ama daha katedecek epeyce bir yol olacaktýr. Kapitalist sistemin ve onun burjuva kültürünün aþýlmasý için çok çaba sarfetmek gerekecektir. Bu konuda sabýrlý olmak ve deyim yerinde ise, bir heykeltýraþ hassasiyetiyle çalýþmak gereklidir. “Bir insanýn sevgisi neyse kendisi de odur” diyor Marx. “Yeni Ýnsan”ýn dünyasýnda her þeyin yeniden tanýmlanmasý gerekir. Ýnsanýn sevgi ve aþk anlayýþý farklý bir terazide tartýlmak zorundadýr. Bu konuda belli baþlý ilkeler dýþýnda kesin ve katý kurallar konulamaz. Ancak kolektif, insanlarý deðerlendirirken bu konuya yaklaþýmlarýna bakarak da deðerlendirir. Haliyle sevgi ve aþk iliþkisi hiçbir zaman sadece kiþinin kendisini ilgilendiren özel bir alan olamaz. Evet, bu iliþkinin bir yönüyle “özel” olduðu doðrudur. Ama bu özellik, kolektif içerisinde bir özelliktir. Kolektifin içerisindeki her insanýn iliþkisi kolektife açýk olmalýdýr. Bu, iliþkinin herkes tarafýndan bilinmesi anlamýna gelmez. Bilmesi gereken insanlar biliyorsa ve kolektif olarak bu iliþkinin yoldaþlarý ve devrimi geliþtireceði düþünülüyorsa sorun yoktur. Buradan þu temel sonucu çýkarabiliriz: yoldaþlar arasýnda bir aþk ve sevgi iliþkisi, kolektifi ve devrimi ilerletiyorsa, kolektif tarafýndan kabul edilir. Eðer iki insan yaþamlarýný ortak bir temel üzerinde kurmuþlarsa, yaþamý ve kavgayý paylaþýyorlarsa bu iliþki kolektifi ilerletir. Karþýlaþýlabilecek sorunlardan biri, bir yoldaþýmýzýn kolektif dýþýnda birine aþýk olmasýdýr. Bu hiç olmayacak bir þey deðildir; ama burada geride olanýn ileri çekilmesi, iliþkinin bu sýçramaya hizmet etmesi esas alýnmalýdýr. Düþünce ve duygu dünyasýnda yoldaþlaþma olmadan, yaþam görüþleri birbirlerinden farklý olarak bir aþk ve sevgi iliþkisinin oluþmasý mümkün de-

22

ðildir. Elbette burada bazý kalýplarýn oluþmamasýna dikkat etmek gerekir. Yaþamýn akýþý diyalektiktir. Ýnsanlarýn duygu ve düþüncelerinin de diyalektik bir uyum içinde olmasý gerekir. Bir komünistin en çok sevebileceði ve aþýk olabileceði kiþi elbetteki yoldaþý olacaktýr. Eðer bir insan baþka bir insanda güzellik arayacaksa, bu duygularýn, düþüncelerin, fiziksel özelliklerin bir bütünü olacaktýr. Hiçbir zaman burjuva dünyanýn güzellik ölçüleri, bizler için kriter olmamýþtýr, olamaz da. Bir komünist, kavgayý paylaþmadýðý bir insaný ne kadar sevebilir? Yeni bir dünya için mücadele eden birisi, hala eski dünyanýn içinde kalmakta ayak direyen birisine nasýl aþýk olabilir? Eðer insanlar paylaþýmlarýný, temeline birbirlerini ve dünyayý dönüþtürmeyi temel koymamýþlarsa, eðer elele tutuþup sömürüsüz ve sýnýfsýz bir dünya kurmak için birlikte yürümüyorlarsa, bu iliþki insanlara ne verebilir ki? Bu iliþkide doðal ve estetik olan ne vardýr ki?... Bir komünist duygularý, düþünceleri ve davranýþlarýyla bir bütündür. Bunlardan birini çekip alýrsanýz bütünlük bozulur. Hiçbir komünist kendi “özel” iliþkilerini kolektifin karþýsýna koyamaz. Ya da orta yerde devrimin büyük sorunlarý dururken, kendi küçük dünyasýnda mutluluk arayýþýna giremez. Nasýl ki devrim yaþamdan soyutlanamazsa, bir komünistin yaþamý da devrimden soyutlanamaz. Örgütlü düþünmeyi bir alýþkanlýk haline getirmiþ olan kiþi, her þeyi kolektifi ile paylaþýr. Çünkü bu paylaþýmýn kendisi baþlý baþýna bir mutluluktur. Bunun ötesinde kolektif aklýn yol göstericiliðinde her þey daha güzel ve anlamlýdýr. Ýnsan kendisini ancak tüm yönleriyle bu þekilde geliþtirebilir. Duygularýn eðitiminde kolektif akýl en büyük rolü oynar. Buraya kadar, daha çok olmasý gerekenler üzerinde durduk; ama bunlarýn yaþamdaki karþýlýklarýný bulmak bir anda mümkün olmayabilir. Duygular ve duygusal iliþkiler konusunda yaþam karþýmýza bir çok sorunlar çýkarabiliyor. Bugüne kadar bu konuda kolektif olarak epeyce bir deneyim ve birikim elde ettik. Kolektif ilkeleri çiðneyip kendini bireyciliðe kaptýranlardan tutalým da kavganýn içinde en güzelini, en ilerisini yaþamak varken ilk gördüðünün peþine takýlýp gidenlere kadar; en güzeli en doðrusu bir yoldaþýyla yaþanacak duygularý bir kenara býrakýp “gözü dýþarýda olmak”tan tutalým, arabesk, lümpen özellikler sergilemeye ya da tam tersine içe kapanýp bunalýma girenlere kadar; duygularýna karþýlýk bulamadýðý için saflarý terk edenlerden tutalým da kendini dayatanlara kadar; kýskançlýk krizine tutulanlardan, doðal ve estetik olmasý gereken bir iliþkiyi karmakarýþýk bir hale getirenlere kadar… elbette bunlarýn hepsi kolektif hafýzamýza kaydedildi. Bu bugün bizlere neyi nasýl yapmamýz ya da nasýl yapmamamýz gerektiði konusunda yol gösteriyor. Duygularýn eðitiminin önemi burada ortaya çýkýyor. Elbette herkes kendi duygularýndan sorumludur. Ama bir de kolektife karþý sorumluluklar vardýr. Ýyi bir komünist, bilinciyle olduðu kadar duygularýyla da kolektife hizmet etmelidir. Aþka ve sevgiye bakýþýyla ve bunu davranýþlarýyla da göstererek de örnek yaratmalýdýr. Ýyi bir kadro, duygularýný da bilinci gibi geliþtirmelidir. Kolektifin kültürünü özümsemeli ve evrensel komünist deðerlerle yoðurmalýdýr. Duygularýn eðitiminde de her þeyde olduðu gibi, emek vermek ve çok çalýþarak kolektifi ilerletmek esas olmalýdýr.


Bir Devrim Neferi TARIK YOLDAÞ Tarýk yoldaþ Çeçen-Ýnguþ asýllý bir ailenin çocuðu olarak Malatya’da dünyaya geldi. Ýstanbul-Silivri’ye taþýnan ailesinin yanýnda büyüdü. 89-90 yýllarýnda çevresindeki arkadaþlarýyla sosyal faaliyetlere katýlmaya baþlýyor. Bu faaliyetler içinde þiir çalýþmasý aðýrlýklý yer tutuyor. Daha sonralarý Kardelen Þiir Grubu’nu oluþturuyorlar. 91 yýlýnda Kardelen Grubu’ndakiler Leninistlerin çevresiyle tanýþýyor. Tarýk yoldaþýn Leninistlerle ilk yakýnlaþmasý bu dönemde oluyor. Bu yýllarda büyük bir coþkuyla devrimci olmak ve gerilla olarak savaþmak istiyor. Ancak güçlü bir iliþki kurulamadýðýndan askere gidiyor. Askerliðini denizci olarak Gölcük’te yapýyor. Ýzinli geldiði dönemde, bir devrimci çevrenin dergi bürosuna kendisini gerillaya göndermeleri için gitmesi, o zamanki coþkusunun anlaþýlmasý için yeterlidir. 1993 yýlýnda, Leninistler Silivri’de daha güçlü ve sýký iliþkiler kuruyor. Tarýk yoldaþ, askerden geldiðinde bu ortamla karþýlaþýyor. Bütün coþkusuyla Leninist saflarda yerini alýyor. Komsomol ile kurulan örgütsel baðlar yoluyla kendisini geliþtirmeye baþlýyor. Askerlik sonrasý Silivri’de bir iþte çalýþmaya baþlýyor. Çalýþtýðý süre boyunca mücadele içinde yer alarak kendini geliþtiriyordu. Silivri’de yazýlama, afiþleme, bildiri daðýtýmý gibi çalýþmalarda yer alýyordu. Silivri’nin koþullarý nedeniyle aktif çalýþmayý büyütme ve pratik mücadele içinde daha fazla yer almasý mümkün olmadýðýndan sýk sýk Ýstanbul’a giderek, yapýlan etkinliklere, miting, korsan gösteri, pankart asma türünden eylemlere katýlýyordu. Tarýk yoldaþýn örgütlü mücadele de yer almaya baþladýðý süreç, Leninistlere yönelik operasyon ve tutuklamalarýn da yoðun olduðu bir süreçtir. 1994 yýlýnda açýk alandan çekilip gerilla olarak mücadeleyi sürdürmeye baþladý. Uzun zamandan beri istediði bu alanda mücadeleye katýlma olanaðýný yeni yakalamýþtý. Ýdealindeki mücadele alanýnda yer almanýn verdiði coþkuyla faaliyetlere giriþti. Tarýk yoldaþla gerilla olarak mücadele etmesi için iliþki kurulduðu 1994 yýlýnda, iç savaþýn en sert olarak yaþandýðý süreçten geçiliyordu. Silahlý mücadele içinde yer almanýn bedellerinin aðýr olduðu çok iyi biliniyordu. Sürekli olarak çatýþmalarýn, infazlarýn yaþandýðý bu süreçte, devrim mücadelesinin silahlý mücadele ile büyüyebileceðini kavrayanlardandý yoldaþ. Deniz Gezmiþ’lerin açtýðý devrim yolunda yürümek için her türlü bedeli ödemeyi göze alýp kavgaya atýldý. Tarýk yoldaþ, iç-savaþýn en sert yaþandýðý dönemde silahlý mücadele alanýna adýmýný atarken bunu geçici bir hevesle yapmýyordu. Silahlý alanýn yaþam tarzýný en iyi biçimde içselleþtirmeye ve kurallarýný en iyi þekilde uygulamaya çalýþýyordu. Bunu en iyi biçimde 26 Temmuz’da gösterdi. Ýç savaþýn karþýmýza çýkabileceði her türlü olasýlýðý düþünüp neler yapabileceði yönünde çözümler üretmeye çalýþýrdý. Leninist Gerilla’nýn tarihine Yaþar Bulut yoldaþla yazýlan, son nefesine kadar savaþmak kararlýlýðýný sürdürmek için yaþamýn her alanýnda kendini hazýr tuttu. Askeri alanýn en önemli özelliklerinden olan, ölümü göze almýþ olmak, ölüm korkusunu yenmiþ olarak savaþý sürdürmek ve bu yüzden hiç tereddüt göstermemek Tarýk yoldaþýn LGB’ye girdiði andan

sonraki mücadelesinde hep görüldü. Tarýk yoldaþýn “görev bitmez, devredilir” sözü, mücadele anlayýþýnýn en iyi ifadesidir. Devrim mücadelesinde bir maratoncu olarak yer alýp, bayraðý en hýzlý þekilde hedefe doðru son nefesine kadar taþýyýp götürebildiði son noktada, diðer yoldaþlarýna devrederek bu sözü en iyi biçimde yaþamýyla anlatabilmiþtir. Tarýk yoldaþ, Leninist Gerilla içinde yer almasýndan sonra bir çok eyleme katýldý. Bazý eylem hazýrlýklarýný yaptý. Ýlk eylemlerde doðal olarak heyecanlýydý. Heyecanlanmasýna raðmen gerekenleri yerine getiriyordu. O bir görev adamýydý dersek, bu durumunu en iyi þekilde ifade etmiþ oluruz. Son aylarda ise bir çok yönden önemli geliþme gösterdi. Askeri faaliyetler içinde olduðu sürede iþçilerle de iliþki sürdürdü. Kimi geceleri iþçilerin yanýnda konuþarak geçirdi. Askeri alanda bulunduðu sürede, kendini bu alanda yetkinleþtirmeye baþladý. Bir çok eylem için istihbarat çalýþmasý yaparken diðer yandan da eylemlerin planlamasýný yapmaya baþladý. Tarýk yoldaþ içimizden biriydi. Her insanda olduðu gibi duygularý; coþkusuyla, sevinci ve hüznüyle, herkes gibiydi. Ancak, sevinci ve coþkuyu dolu dolu yaþamasý çok farklýydý. Tarýk yoldaþýn sevinçli olduðu zamanlarda bulunduðu ortam, en iyi “çocuklar gibi þendik” sözleriyle ifade edilebilir. Kimi zaman sarýlarak, kimi zaman tutup halaya kaldýrarak, kimi zaman þiir okuyarak çevresindekilerin de coþkuyla dolmasýný ve neþelenmesini saðlardý. Þiir okumayý severdi. Kimi zaman yolda yürürken, kimi zaman bir parkta otururken þiir okumaya baþlardý. 26 Temmuz 1995 tarihinde akþam, bir eylem hazýrlýðýndayken Bakýrköy’de kimlik soran polisle çatýþmaya giriliyor ve faþist polis ölürken, Tarýk yoldaþ bacaðýndan aldýðý yarayla uzaklaþmaya çalýþýrken, Merter’de, yanýndaki yoldaþýyla tutsak düþüyor. Vatan iþkencehanesinde, ayný akþam kurþunlanarak katlediliyor. Ve Guraba hastanesine býrakýlýyor. Yaþamýnýn son anlarýnda, faþizmin kolluk güçlerine, kimlik soracaklarý zaman ölümü göze almalarý gerektiðini en iyi biçimde öðretti. Ýþkencecileri yenerek ölümsüzleþti. Ezilen, sömürülen sýnýflar bu durumlarýna son vermek için, tarih boyunca hep aðýr bedeller ödemek zorunda kaldýlar. Yüzyýllar boyu süren ezilmiþlik ve sömürüye karþý isyan ve gelecek toplumu kurma savaþýnda büyük bedeller ödendi. Yeni toplumu kurma savaþýnýn yürütenleri olan devrimciler, bu bedellerin daima en büyük kýsmýný ödediler. 90’lý yýllarda yoðun olarak yaþanan iç savaþ, Türkiye ve K.Kürdistan’da on binlerce cana maloldu. Tarýk yoldaþ da bu süreçte yeni toplumu kurma kavgasýna büyük bir istek ve bilinçle katýldý. Silahlý mücadele alanýnda, cephenin en önünde savaþarak ölümsüzleþti ve kahramanlarýmýz arasýnda yerini aldý. Tarýk yoldaþýn devrettiði bayrak kavga alanlarýnda dalgalanýyor. Zafer yürüyüþümüz sürüyor. NOT: Elimize posta yoluyla ulaþan bu yazýyý, haber niteliðinden dolayý yayýnlýyoruz

23



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.