KÝTLELER SOSYALÝZME YÖNELÝYOR Kitleler her yerde ayaklanýyor ve devlet güçleriyle çatýþýyorlar. Bu, yalnýzca bir anlýk bir eylem deðil, süreklilik gösteren bir baþkaldýrýdýr. Kapitalizm altýndaki büyük birikimin ve öfkenin patlamasýdýr. Fakat yalnýzca bu da deðildir; eski sistemi aþan ileri bir bilincin ürünüdür. Kitleler sosyalizme yöneliyor. Bu durumda, kitleleri Leninist Partiye nasýl kazanmalýyýz; ya da Parti’nin kitleler üzerindeki etkisini nasýl artýrabiliriz; bugün yanýtlanmasý gereken devrimci soru budur. Her þeyden önce, sosyalizme yönelen geniþ bir kitlenin varolduðunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu, bizim dýþýmýzda bir gerçektir. Özel olarak örgütlü güçler tarafýndan etkilenmenin dýþýnda, genel sosyalist mücadele tarafýndan etkilenmiþtir. Sosyalizmin genel etkisi dünya çapýnda verilen sosyalizm mücadelesinden geliyor. Sosyalist mücadele tek tek ülke sýnýrlarýný aþýp, dünya çapýnda bir mücadele haline gelmiþtir. Enternasyonal sosyalist hareket, her ülkedeki proletaryayý þöyle ya da böyle etkiliyor. Ýnsan bilincini dünya koþullarý belirliyor. Kitlelerin sosyalizmden etkilenmesinin baþka bir etkeni, yüzelli yýllýk büyük sosyalist birikimdir. Ve bu sosyalist birikim kitaplar yoluyla, yayýnlar yoluyla, komünist örgütler aracýlýðýyla kitlelere götürülüyor. Sonuçta, sosyalizmden etkilenmiþ geniþ bir kitlenin varolduðunu görüyoruz. Burjuvazinin etkisi dýþýnda, sosyalist bir kitle var. Sosyalizm, kitlesel bir güçtür, sos-
yal bir güçtür. Sosyalizm saflarý sürekli yeni kitle akýþýyla doluyor. Birileri mücadeleden geri düþse bile, yerleri hemen doluyor. Her gün yeni yeni insanlar mücadeleye atýlýyor. Bunlarýn baþýnda da genç kuþaklar geliyor. Çalýþan sýnýflarýn ileri yaþta olanlarý, sosyalist mücadeleye katýlmada ayak sürçerken, genç iþçiler onlara göre çok daha cesur davranýyor. Çoðu kez ileri yaþtaki iþçiler arasýnda çürüme yaþanýrken, genç iþçi kuþaðý sosyalizmin militan vurucu gücünü oluþturuyor. Bundan da anlaþýlacaðý gibi, genç emekçileri örgütlerken, onlara özel bir aðýrlýk vermeliyiz. Gençlik içindeki çalýþma boþa gitmeyeceði gibi, bu alandaki çaba daha kýsa sürede sonuç verir. Kitleler içinde çalýþan kadrolar, bu sonuca kendiliðinde ulaþýyorlar. Oysaki, genç iþçilere bilinçli ve hedefli yaklaþýlmasý gerekiyor. Sosyalizmin bu dinamik, militan, sürükleyici gücüne daha büyük ve daha planlý çaba göstermek, devrimin zaferi için zorunludur. Genel olarak gençliði, özelde de iþçi gençliði örgütlemek, harekete geçirmek, devrimin ve devrimde zaferin ön koþuludur. Türkiye ve Kürdistan’ýn tüm illerinde geniþ sayýlabilecek bir sosyalist potansiyel var. Bu güç sanýlandan çok daha fazladýr. On yýllarca süren devrimci mücadelenin çocuðu olarak doðmuþtur. Býrakýp giden olsa da, gelenler daha fazladýr. Sürekli geniþleyen devrimin politik ordusu, bugün büyük bir güçtür.
Kitleler her yerde ayaklanýyor ve devlet güçleriyle çatýþýyorlar. Bu, yalnýzca bir anlýk bir eylem deðil, süreklilik gösteren bir baþkaldýrýdýr. Kapitalizm altýndaki büyük birikimin ve öfkenin patlamasýdýr. Fakat yalnýzca bu da deðildir; eski sistemi aþan ileri bir bilincin ürünüdür. Kitleler sosyalizme yöneliyor. Bu durumda, kitleleri Leninist Partiye nasýl kazanmalýyýz; ya da Parti’nin kitleler üzerindeki etkisini nasýl artýrabiliriz; bugün yanýtlanmasý gereken devrimci soru budur. 3
Bu noktada sorulmasý gereken soru þu- mesinin, sýnýf savaþýmýndaki yeri, gönucudur. Devrimi gerçekleþtirmeye yedur: Bu büyük sosyalist potansiyeli revleri farklýdýr. Bunlarýn içlerinde dev- tenekli bir parti yerine; devrimi gerçekprogramlý, hedefli, örgütlü bir gücün et- rimci sýnýf partisi, diðer tüm proleter sý- leþtirme yeteneði olmayan “kitle partikisine nasýl sokabiliriz? Bu soruya doð- nýf örgütlerine önderlik etmesi ve onlarý si”ni koyarlar. Oportünistlerin “kitle ru yanýt vermeliyiz. Kitleleri etkilemeyönlendirmesi nedeniyle, diðerlerinden partisi” anlayýþý, proletaryanýn öncü sýnin doðru araçlarý, diðerleri tarafýndan ayrýlýr. Proletaryanýn devrimci sýnýf par- nýf partisi örgütlenmesini etkisizleþtirdeðilse bile, Leninist Parti tarafýndan i- tisi, proletaryanýn devrimci kurmayýdýr, meyi, tasfiye etmeyi amaçlýyor. Bu oyi biliniyor. Burada üzerinde durulmasý yönlendirici gücüdür. portünist görüþ, yasallýðý temel alýyor. gereken araçlar deðil, anlayýþtýr. AraçÇok açýktýr ki, devrimi gerçekleþti- Bu görüþ, komünist partisinin, kapitalara yön verecek olan da budur. Kesin- recek bir komünist partisinin her zaman lizm altýnda, kitlelerin çoðunu saflarýna likle sorunun doðru yanýtý dýþýmýzda büyük bir parti olmasýna gerek yoktur. kazanabileceði hayaline dayanýyor. Angeniþ bir sosyalist kitlenin varlýðýný Küçük bir parti de, devrimi gerçekleþti- cak devrimin yapabileceðini, devrim(gerçeðini) kabul etmektir. Sonra her rebilir. Hatta bugüne dek, genel olarak den önce yapmaya kalkýþýyor. Oysaki, þey, bunun ardýndan gelecektir. böyle olmuþtur. Fakat, eðer bu parti kitlelerin çoðunu harekete geçirecek, eSosyalist kitleleri nasýl etkimize a- halk kitlelerinin çoðunluluðunun deste- ðitecek ve geçmiþle köklü bir kopuþa lacaðýmýz, onlarla bir araya geleceðiðini ve sempatisini kazanmýþsa. Eðer sokacak olan devrimin kendisidir. Devmiz, bunun yollarýnýn ne rimle ve devrimin saðlayacaðý olduðunu, nasýl etkin olademokratik ortamlardýr ki, büÇok açýktýr ki, devrimi rak kullanýlacaðý sahip olyük kitleler sosyalizmi kurmaduðumuz devrimci anlayýgerçekleþtirecek bir komünist ya seferber olacaklar. þa baðlýdýr. devrimci bir parti partisinin her zaman büyük bir bunuAncak Geniþ düþünmeliyiz. baþarabilir. Komünist parGerçekçi düþünmeliyiz. parti olmasýna gerek yoktur. tisi devrimci bir partidir. Ýleri oGerçekçi düþünmek, neslan ne varsa onu benimser; teoKüçük bir parti de, devrimi nel olaný, dýþýmýzda olan risi ileri bir teoridir. Tarihin gerçekleþtirebilir. Hatta bugüne vardýðý aþamanýn doðru nesnel gerçekleri anlamak demektir. Fakat, bu demek dek, genel olarak böyle olmuþtur. bir çözümlemesini yapar. Taktideðildir ki, gerçekçi düðine bilimsel görüþleri yön veFakat, eðer bu parti halk þünmek, nesnel olana borir. Ortalama sol hareket ise, yun eðmektir. Devrimci hem tarihsel geliþmenin gerikitlelerinin çoðunluluðunun anlamda gerçekçi olmak, sinde kalmýþtýr, hem de ileri odesteðini ve sempatisini bir gerçeðin yerine baþka lan kitle bilincinin gerisindedir. bir gerçeði koymaktýr. kazanmýþsa. Eðer bu parti, Taktikleri geridir; bir bütün olaDevrimci olmak, dýþýmýzrak sýnýf mücadelesine ayak uykitleleri etkileme ve sürükleme da varolan sosyalist poduramýyor. Bu nedenle tam bir tansiyelin varlýðýný yalnýzyeteneðine sahipse, kitlelerin kriz içindedir. Buradan çýkaraca kabul etmek demek decaðýmýz özsel sonuç: diyalektidesteðini arkasýna almýþ, küçük ðildir; devrimcilik, daðýðe, yalnýzca diyalektiðe dayanbir parti de devrimi zafere nýk ve örgütsüz olan sosmak gerektiðidir. yalist kitleleri örgütlü ve Kitleler her yerde kapitalizgötürebilir. etkin hale getirmektir. Büme karþý saldýrý içinde. Bütün yük bir kitle olmakla birdevrimci ve yýkýcý güçler iktilikte daðýnýk olduðundan, kendisini bu parti, kitleleri etkileme ve sürükleme darý ele geçirmeye çýktý. Tarihte hiçbir güçsüz görüyor. Örgütlendiðinde, kenyeteneðine sahipse, kitlelerin desteðini toplumsal sistem, kapitalizm kadar, bu dini güçlü görecek ve kendi gücüne gü- arkasýna almýþ, küçük bir parti de devridenli kitle saldýrýsýna uðramamýþtýr. Bu veni artacaktýr. O zaman hiçbir güçün mi zafere götürebilir. devrim kesinlikle daha ileri gidecektir. karþýsýnda duramayacaðýný görecektir. Ama genellikle, kitlelerin desteðini Bu devrim, kapitalizmi sosyalizme döSýnýf mücadelesi bir bütündür: teo- kazanmýþ olmakla partinin kendisi birnüþtürecektir. Proletarya bu dönüþümün rik, politik ekonomik (pratik). Proletar- birine karýþtýrýlýyor. Bu yalnýzca ideolobiricik öncüsü ve motor gücüdür; Proya bu bütünlüðe dayandýðý zaman sýrtý jik bir kafa karýþýklýðý deðil, genel olaletaryanýn devrimci sýnýf partisi bu tayere gelmez. Sýnýf örgütleri de, birbirin- rak oportünizmin (ki bir adým ötesi sosrihsel eylem sürecinin yönetici ve yönden farklýlýk gösterirler: sýnýf sendikala- yal-reformizmdir)proletaryanýn sýnýf lendirici gücüdür. rý, iþçi komite ve konseyleri, dernekler mücadelesini muðlaklaþtýrmasýnýn soC.DAÐLI ve sýnýf partisi. Her bir sýnýf örgütlen-
4
runluluklarýný yerine getirme durumuyla karþýlaþsalar, hemen iþçi sýnýfýnýn ve halk kitlelerinin (aslýnda “biz” demenin baþka bir ifadesi) hazýr olmadýðýný ileri sürerler- ve onlar hiçbir zaman hazýr olmayacaktýr. Dünya bir süreden beri yeni bir eylem dalgasýna sahne oluyor. Yalnýzca yeni bir eylem dalgasý deðil; bir yoðun-eylem dalgasý. Yoðun-devrimci döneme denk bir eylemlilik süreci. Þu Latin Amerika’ya bakýn: Burjuva egemenlikleri sarsan sokak çatýþmalarýnýn, halk ayaklanmalarýnýn, gerilla eylemlerinin, iþçi eylemlerinin, köylü, yoksul-köylü mücadelelerinin, tüm ilerici güçlerin baþkaldýrýlarýnýn ardý-arkasý kesilmiyor. Orada hep eylem vardý; bu defa ise; yoðunluk ve sýçrama gösterdi. Büyük bir eylem patlamasý var. Bunun temelinde uzun süredir birikmiþ olan sorunlar ve sýnýf çeliþkileri var. Tüm bu sayýsýz sýnýf çatýþmasý kapitalist üretim biçiminin kendisinden kaynaklanýyor. Yakýn zamana kadar Latin Amerika bir devrim odaðý olarak parmakla gösterilirdi; bugün ise dünyanýn her köþesi Latin Amerika oldu. Bu geliþmenin en çarpýcý örneði Kuzey Amerika’dýr. Bir süre öncesine kadar Kuzey Amerika her tür devrim ve devrim tehlikesinden yalýtýlmýþ, kapitalizmin saðlam bir korunaðý olarak düþünülürdü. Bugün ise harekete geçen bir Kuzey Amerika devriminden söz edebiliriz. Avrupa ise dünyanýn en yoðun-eylemliliðin yaþandýðý bir yer oldu. Baðýmlý ülke devrimci halk hareketleri artýk yalnýz deðil; emperyalist ülke proletaryasýnýn enternasyonal eylemlerinde en büyük desteðe sahiptir. Orta yerde bir enternasyonal örgüt olmasa da, proletarya hareketi enternasyonal temelde geliþiyor. Eðer bir enternasyonal hareketten söz ediyorsak; bu, proletaryanýn dünya çapýndaki savaþýmýndan konuþuyoruz demektir. Dünya yoðun-devrimci evrede. Fakat, Türkiye’nin ve Dünya’nýn ortalama sol hareketi bu devrimci geliþimi anlamýþ deðil. Emekçi kitleler yaþamlarý ve deneyimleriyle nasýl bir tarihsel sürece girildiðini iyi kavrýyorlar. Ýleri atýlmada çok cesur davranýyorlar. Nesnel ve öznel geliþmelerin gerisinde kalanlar, emekçi kitleler adýna hareket ettiðini söyleyen sosyal-reformistler ve oportünistlerdir. Bu tip politik mücadele tarzý çökmüþtür artýk. Bu, bir geriye düþüþ deðil, tersine ileriye doðru büyük bir geliþme ve sýçramadýr. Ortalama sol düþünce, sosyalizm geleceðin sorunudur deyip, onu belirsiz bir geleceðe erteleyip, somut olarak reformlar mücadelesiyle kitleleri oyalama çabasý içindeyken; emekçi kitleler kapitalizmi alt-üst edecek eylemlere giriþiyor. Her þey yerli yerine oturuyor. Emekçi kitleleri sistem içinde tutmak için elinden gelen her þeyi yapanlar, Leninistlerin devrimci görüþlerine sarýlarak yaþam bulmaya çalýþýyor. Bu kabul edilemez. Devrimci teori reformist-oportünist görüþlerin dayanaðý yapýlamaz. Bir dönem artýk sona eriyor; proletaryanýn önünde ucu sosyalizme varan yeni bir dönem açýlmýþtýr. Yoðun-devrimci dönemin burjuva toplum üzerindeki etkisi, her yerde “güvenlik önlemleri”nin artýrýlmasýdýr. ABD, devletin birçok kurumu yetmezmiþ gibi, “iç-güvenlik” bakanlýðýný oluþturdu. Avrupa bir dizi faþist yasa çýkardý; ortak güvenlik kurumlarý kurdu. Hemen hemen tüm kapitalist ülkeler arasýnda güvenlik anlaþmalarý imzalandý; devletin militarist yapýsý güçlendirildi. NATO’nun esas misyonu, halk ayaklanmalarýný ezmektir. Tüm güvenlik önlemleri; burjuvazinin gücünün deðil, güçsüzlüðünün ve acizliðinin ifadesidir. Sistemin yýkým dinamikleri hýzlandýkça burjuva egemenlik kaskatý kesiliyor. Fakat sonuç deðiþmeyecek: iþçi sýnýfý ve halk kitleleri bir kere ayaða kalktý mý, en katý egemenlik, artýk egemen deðildir; yýkýlýp gitmesi kaçýnýlmazdýr. C.DAÐLI
YOÐUN-DEVRÝMCÝ DÖNEM Her tarihsel dönem kendi özgünlüðü içinde irdelenmeli. Bütün tarihi geliþimle iliþki içinde, fakat kendi özellikleri temelinde. Evrimi kabul eden bu biçimde hareket etmek zorunda. Evrim, birbirini izleyen evreleri içerir. Her tarihsel evre, önceki dönemin izlerini taþýr, ama ayný zamanda, bir sonraki dönemin tohumlarýný da taþýr. Her tarihsel dönemin bir geçmiþi, bir de geleceði vardýr. Ne kadar geçmiþin izlerini taþýsa da ondan tamamen farklýdýr. Doktrinerler ve dogmatikler, iþte bu geliþmeyi hesaba katmazlar. Dolayýsýyla ne yöntemleri materyalisttir, ne de düþünce biçimleri diyalektik. Türkiye’deki dogmatik ve doktrinerler tarihi anlamada bir hiçler; ama kendi dýþýnda ortaya konan devrimci teoriyi kendilerine mal etmekte, onu bozmakta ustalar. Ve biz, her gün bunun nasýl yapýldýðýný izler olduk. Kendileri hiçbir çaba göstermeden kendi dýþýnda oluþturulmuþ teoriyi kendine mal etmek nasýl bir karakterdir. Hiçbir kaynak göstermeden, kendi dýþýnda ortaya konan görüþleri alýp, kendi düþüncesiymiþ gibi açýklamak, Türkiye küçük-burjuva sosyalizmin bir karakteri oldu. Yýllar boyu çeþitli konularda ki görüþlerimizin baþýna gelen, en son olarak, Yeni Evre’de ortaya konan görüþlerin baþýna geliyor. Tarihsel, toplumsal geliþmeleri anlama yeteneðinden yoksun olanlar, oluþturulmuþ teoriyi de alýp kendi ortalama sol dillerine çevirmekte epey uzmanlar. Leninist Parti tarafýndan geliþtirilen teorinin devrimci özü alýnsa ya da kaynak gösterilse söylenecek þey olmaz. Ama bunun iyi bir örneðine hiç rastlamadýk. Derin bir tarih bilgisi olmadan da her gün gözlerimizin önünde olup-bitenler biraz gözlense, bir önceki dönemden, nasýl farklý olan bir döneme girdiðimiz kavranacaktýr. Nasýl bir döneme girdiðimizi gösteren, ülkelerde ve tüm dünyada her gün meydana gelen sayýsýz sýnýfsal çatýþma ve sayýsýz toplumsal olay var. Günceli gözlemleyerek saptayacaðýmýz bu sayýsýz olay üzerinde biraz düþünülse, tüm bu çatýþmalarýn tüm kapitalist dünyayý alt-üst edecek bir devrimin güçlü patlamalarý olduðu anlaþýlacaktýr. Türkiye’nin, Kürdistan’ýn ve dünyanýn ortalama sol yayýnlarýnda bu patlamalarý bölük-pörçük görmek mümkün; ama ne bunun anlamýný kavramýþlar, ne de geliþmenin bütünlüðünün parçalarý olduðunu. Nesnel geliþmenin diyalektiði onlarýn dillerinde bozulmuþ olarak ortaya konuyor. Ýçine girdiðimiz dönem, yalnýzca yeni bir dönem deðil, yoðundevrimci bir dönemdir. Kapitalist sistemin tüm çeliþkilerinin, uzlaþmaz çeliþkilerinin keskinleþtiði, dolaysýyla bunun sýnýflar savaþýmýnýn þiddetlenmesinde kendisini gösterdiði; tüm bu çeliþki ve çatýþmalarýný proleter ve burjuva yazýnda þiddetli ideolojik çatýþmalarda yansýmasýný bulduðu bir dönem. Ýçinde olduðumuz yoðun-devrimci dönemin tüm yönlerini tanýmlayan yalnýzca Leninistlerdir. Ancak daha puslu biçimde de olsa, farkýnda olanlar da var; hem Türkiye’de, hem dünyada. Ve bunun, kendilerine nasýl bir devrimci görev yükleyeceðinin de farkýndalar –ama onlar bu görevleri karþýlamayý göze alamýyorlar. Onlar kendilerini geliþmeye uyarlayacaklarýna, tersine geliþmeleri kendi konformist-statükocu konumlarýna göre yorumluyorlar. Keskin çeliþkileri, þiddetli sýnýf çatýþmalarýný yumuþak göstermek uzmanlýk dallarýdýr. Ne zaman sýnýf savaþýmýnýn zo-
5
DÝRÝ DEVRÝM DÝRÝ KAVRAYIÞ Y
alnýz en dogmatik budalalar, suyun kaynama noktasýna gelip gelmediðini termometre ile ölçmeye kalkar. Oysa, bu konuda azýcýk pratik-diri zekaya sahip olanlara, su yüzüne çýkmaya baþlayan kabarcýklar çok þey anlatýr. Ne yazýk ki toplumsal yaþamýn kaynama derecesini ölçmeye yarayan bir özel termometre icat edilmedi. Bilim milyarlarca kilometre ötedeki bir yýldýzýn sýcaklýðýný ölçebilse de, toplumsal olaylarda deney aletleri iþe yaramaz. Yaþamý temelinden deðiþtirmeye hazýrlanan bir öncü partinin, ayaklanma ve devrimin olgunluk derecesini ölçmek için, diri-devrimci bir kavrayýþ gücünden, suyun üzerinde biriken kabarcýklarý dikkatle izlemekten baþka bir “ölçü” aracý yok, olmayacak. Daha öncekiler bir yana, son birkaç ayýn toplumu sarsan olaylarýnýn kýsa bir dökümünü yapalým. Tartýþmasý haftalarca süren ve emekçileri politik bir hareketlilik zemininde ayrýþmaya iten 1 Mayýs; ayný zemin üzerinde yükselen, fakat bu kez çok daha geniþ bir çevreyi alanlarda bir araya toplayan NATO Zirvesi (yüz binlerin haftalar süren hareketliliði); Antalya ve Ýstanbul/Pendik’te yoksul halkýn konut yýkýmlarýna karþý sert, radikal isyankarlýklarý; Viranþehir’de küçük üretici köylülerin kaymakamlýk, AKP ve MHP parti binalarýný talan etmeye varan öfkeleri; Kürt halkýnda ve gençliðinde barýþçýl yollar dýþýna taþan kabarmalar; ve nihayet, daha az dikkat çeken ama etkisi asla daha az olmayan, fabrika ve atölyelerde iþten çýkarmalara, aþýrý çalýþmaya yönelen kaynaþan, daðýnýk ama oldukça yaygýn hareketlilik. Suyun yüzüne vuran kabarcýklar bunlar. Nerdeyse on beþ yýldýr,
6
kaynama noktasýnda bulunan ve zaman zaman kabýndan taþan toplum, öncü devrimci güçlere iþte böyle, bu tarz çaðrýlar yapar. Kaynamanýn nedeni, toplumun altýnda sürekli yanan ateþ, herkesçe malum. Sürekli büyüyen ve temposunu artýran iþsizlik, derinleþen ve dayanmanýn son noktasýna doðru hýzla yol alan sefalet, gelecekten umudunu tümüyle kesen milyonlarý yaratýr. Çeliþkiler öyle bir aþamada ki, sürekli ‘toplumsal patlama’ korkusuyla yaþayan sermaye, bu çeliþkileri yumuþatacak önlemleri almak yerine, onu daha da derinleþtiren, son haddine doðru adeta arkadan iten politikalar izlemekten kendini alamýyor: Birkaç örnek bu olguyu açýklamak için yeterlidir. Devletin yeni iþ alaný yaratmak için yaptýðý yatýrýmlarýn tutarý, krizin en etkin olduðu 2002 yýlýndaki tutarýn en çok onda biri kadar. Yeni vergi soygunlarý, aðýr hapis cezalarý, sendikal örgütlülüðü daðýtmaya yönelik doðrudan saldýrýlar. Ýþte sermaye sýnýfýnýn ‘toplumsal patlama’ tehlikesine karþý yapabildikleri… Sermaye, yangýna uçak benziniyle gidiyor.
Canlý Kavrayýþ Ve Ýki Rejisör Yaþamýn ve kitlelerin dilini, çaðrýsýný anlamak, parlak bir zekanýn ötesini gerektirir. Yoksa, zekasý en parlak bir kör, filin bacaðýna dokunduðunda onu aðaç zannedebilir. Bütüne dokunmadan, parçalarý bütünleþtirecek kavramlara, bilgiye ve birikime sahip olmakla, canlý kavrayýþa ulaþýlamaz. Þurada ateþ, burada kaynama, þurada bir yasa, politika, saldýrý; orada bir tepki, talep, eylem görmek; þurada bir neden, burada bir
sonuç tespit etmek, yalnýzca yaþamý donuklaþtýrýr. Oysa diyalektik, canlý bir kavrayýþ gücüne, duru bir þimþek gibi gökten çakan olaylarýn bir bütün içinde (dünya ve ülke bütünü) deðerlendirilmesine; geçmiþte ve günümüzde meydana çýkan baþka olaylarla iliþkisinin, iç içe geçiþinin, nitelik deðiþiminin gözlenmesine; güncel bir olayýn dile gelen biçimi içinde kendini körleþtirmiþ olan asýl karþýtlýðýn tespit edilmesine ve bu karþýtlýðýn hareketlilik ve canlýlýk kazandýðý en keskin haline dek izlenmesine dayanýr. Pendik halkýnýn isyanýnda, bir yanda belediyenin yýkým kararý, diðer yanda halkýn yýkýma direniþini görmek ve olaylarý sadece bu çerçevede açýklamak kadar yavan, sýradan, donuk ve deðiþtirme gücünden yoksun bir fikir olamaz. Oysa diyalektik kavrayýþ basit ve gelip geçici bir olayýn içinde (burada Pendik ya da Viranþehir olaylarý) dahi, bütünün bir kesimini, “mülksüzleþtirenlerin mülksüzleþtirildiði” sosyal pratiðini görebilir. Yeter ki olayýn muhtevasýnda dile gelen temel çeliþki, bütün içinde ve sonuna dek izlensin. Devrim, toplumsal bir altüst oluþ olarak tarihi olaylarýn olaðanüstü hýzlanmasýyla gerçekleþir. Týpký günümüzdeki gibi. Ancak devrimin öldürücü darbelerini indirebilmesi için olaylarýn hýzlanmasý yetmez. Bir de, Lenin’in sözleriyle, “eþi duyulmadýk þiddette ekonomik, politik, ulusal ve uluslararasý krizine yol açacak durumda olan büyük, önemli, güçlü bir ‘rejisör’ gereklidir.” Bu rejisör, hýzlanan tarihte ani dönemeçler yaratarak, “mülksüzleþtirenlerin mülksüzleþtirilmesini” saðlayacak devrimci enerjiyi sýçramalý olarak ortaya çýkartýr. Ekim ve Doðu Avrupa devrimlerinde bu rejisör, emperyalist savaþlar olmuþtu. Þu an bir deðil, iki büyük “rejisör”, toplumsal altüst oluþlara yön veriyor. Birincisi, emperyalizmin dünya emekçilerine karþý sürdürdüðü “küresel iç savaþ”; ikincisi, tek tek ülkeleri ve hatta koca bir kýtanýn ekonomisini bir anda felç edebilecek denli büyük bir sermaye birikiminin özel ellerde toplanmasýnýn yarattýðý gerilimdir.
Bu iki rejisör þimdi, kimi zaman ikisi bir anda, milyonlarca emekçinin yaþamýný çekilmez hale getiren, onlarý politikaya uyandýran olaylardan ve geliþmelerden, büyük dönemeçler yaratarak toplumsal devrimleri hazýrlýyor. Ýþte, NATO Zirvesi ve Irak’taki savaþýn, küresel iç savaþýn bu iki olgusunun, Türkiye ve Kürdistan emekçileri üzerinde yarattýðý büyük devrimci, dönüþtürücü etki. Pendik, Viranþehir, vb kararlý, militan eylemler, bu bütünlük içinde görüldüðünde gerçek anlamýna, canlý anlamýna kavuþuyor.
Ayaklanma Momenti Çanlar sermaye sýnýfýnýn cenazesi için çalýyor. Ayaklanma momenti canlanýyor. Pendik-Aydos ve Antalya emekçilerinin, konut yýkýmý karþýsýnda gösterdikleri dayanýþma, örgütlü ve kararlý duruþ, neyi gösteriyor? Ayaklanma ruh halini. Sýnýrlý bir talep için bile olsa, bu denli radikal çýkýþlar halkýn kendi gücüne güvenini, yaþam zorluklarý karþýsýnda dayanmanýn son noktasýna geldiklerini, önlerine çýkan engelleri aþma kararlýlýðýna sahip olduklarýný ortaya koydu. Viranþehir’deki olaylar, bu ruh halinin, yalnýzca kent yoksullarýnda deðil, kýr emekçilerinde de varolduðunu kanýtlýyor. Ýþte, sýnýflar arasý iliþkinin en somut tahlili. Devrimin zaferi, canlý yaþam içinde kendini gösteren bu iliþkidedir. Yoksul emekçiler arasýndaki bu ruh hali birlikteliði, iþçi sýnýfýnýn yükselen “politik” mücadelesiyle el ele yürüyor. Ve tüm bunlar, birkaç yýlýn deðil, son birkaç ayýn hýzlandýrdýðý geliþmeler sadece. Olaylarýn bu derece hýzlanmasý, ikili rejisörün rolünü, burjuvaziyi devirecek bir büyük darbeyi hazýrlamak yolunda oynadýðýný kanýtlýyor. Biz ne zaman bir ayaklanma durumundan bahsetsek, oportünizm bunu cansýz dar kafalý ve þabloncu bir yaklaþýmla ele alýyor. Onlara göre tek bir ayaklanma olabilir; milyonlarýn doðrudan burjuva iktidarý devirecekleri, Kýþlýk Saray’ý baskýn misali, tek bir darbe. 70’li yýllarýn formel tartýþma kalýplarýnýn halen daha etkisi altýnda, canlý düþünme yeteneklerini kaybetmiþler. Oysa ki, devrimin geliþiminde iç-sýçrama ve aþamalarýn olabileceðini, bu aþamalarda milyonlarý etkileyen ve onlarý son büyük darbeye hazýrlayan; önyargýlarýný, burjuvaziye bu-
dalaca güvenlerini adým adým yok ederek, geleneksel olandan kopuþu hýzlandýran bir dizi “eðitici” ayaklanmayý, sýnýrlý giriþimleri hesaba katmak gerek. Oportünizm bu tür eðitici sýnýrlý giriþimleri bir ayaklanma olarak kabul etmediði gibi, genel hareketi ileri sýçratacak devrimci anlarý ve bunlardan sonuna kadar yararlanmak gerektiðini göremiyor. Oportünizm, þurada ya da burada, salt direniþ görüyor, bunlarýn bir araya gelmemesinden yakýnýyor. Burjuvazinin pervasýzca saldýrmasýný emekçileri köþeye sýkýþtýran yeni yeni politikalarý uygulamaya sokulmasýný, bu sýnýfýn gücüne ve cesaretine baðlayarak, emekçi harekete moral darbe vurmaktan baþka bir þey yapmýþ olmuyor.
Halkýn Kýrmýzý Çizgileri Halkýn, þu ya da bu sorunda en radikal hareketlerle ortaya çýkmaya baþlamasý, öncünün de radikal bir programla ortaya çýkýþýný koþullandýrýyor, hazýrlýyor. Halk artýk açýkça, ara çözümlerden, uzlaþmadan, barýþtan yana deðil, köklü çözümlerden yana. Ve buna giden yolun ancak zorla olduðunun bilincinde. Bu bilinç küçümsenirse, hiçbir devrimci geliþme saðlanmaz. Öncü, yýðýnlarýn ruh halini yansýtmalýdýr. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi, her alanda kendi politikalarýný sýnavdan geçirmekle kalmadý, emekçi kitleler üzerinde belli bir etkide yarattý. Zindanlarda, 1 Mayýslarda, seçimlerde ve kavga alanlarýnda Leninistler geniþ kitleler tarafýndan izlendi. Þimdi, bu geniþ kitleler harekete geçiyor. Týpký Leninistler gibi, en kararlý, militan, uzlaþmak bilmeyen bir tarzda. Kitle, defalarca sýnamalardan geçirdiði bu öncüyü tanýyor. Bu öncünün sýnavdan geçmediði tek bir alan kalmýþtýr: Milyonlarýn ayaklanmasýný yönetmek. “Ayaklanma için can atýyoruz” diyenler, bunu hayata geçirenler, Leninistlerin esas politik gücüdür. Bu kitle, orta yolculara, pembe renklilere razý deðil. Ciddi hazýrlýk, moral, bilinç bakýmýndan en ileriyi arýyor. Gücümüz, potansiyel bir güç olarak, bu kitlelerle duruyor. Eðer sýnavlarýn en büyüðü olan, geniþ kitleleri örgütleme, öncünün etrafýnda birleþtirme yeteneðine kavuþursak artýk kýyýya büyük dalgalar halinde vurmaya baþlayan ayaklanma momentini, burjuvaziye karþý ciddi bir darbeye çevirebiliriz. Sýnýf dengeleri, ekonomik durum, uluslararasý dengeler ve kitlelerin bilinci, bu büyük zor, kanlý, gücümüzün son damlasýný da bizden isteyen görevi gerçekleþtirebilmemiz için tamamen uygun. Beklemek, ertelemek, ciddiyetsizlik ve kaygýlarla hareket etmek pratik öncülük iddiasýný bir kenara býrakmaktýr. Devrimden vazgeçmektir.
7
ALÇAKLAR ÖNDEN BUYURSUN (Bir “Muhabirin” Sövgü ve Yalanlarý Üzerine) Beyaz Saray’ýn yönetimindeki faþist “neocon”lar, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne (KDHC) saldýrmak için her türlü hileye, yalana, çarpýtma ve demagojiye baþvurdu. Ama bugüne kadar baþaramadý. Dünya öküzün boynuzlarýnda deðil. Olsaydý bile ABD dünyayý boynuzlayan öküz deðil! Onun da gücünün sýnýrlarý var. Ve bu sýnýrlar, sanýldýðýnýn aksine, alabildiðine dar. Washington’un faþist güruhu saldýrmayý baþaramadý baþarmasýna ya, onun sadýk köpekleri, daha tam bir deyimle sahipsiz sokak köpekleri, silaha sarýldýðý gibi ateþe baþladýlar bile. Karanlýðýn sözcüsü faþist burjuva basýn, cepheye çoktan yollandý. Alçaklar önden gidiyor! Sabah gazetesinin Ýtalya’da sürten “muhabiri” Yasemin Taþkýn, KDHC’ye giderek gözlemlerini yazmýþ. “Yýlýn muhabirlik olayý!”. Yoksa bir “yýlan muhabirlik olayý” mý demeli? Gözlemlerini yazacak olan bu “muhabir” öyle kin dolu ki, hazýrladýðý dizi yazýnýn %90’ý sövgü, geri kalan %10’u ise tümden yalan. Dizi yazýnýn baþlýðý bile tüm niyetleri açýða vurmaya yetiyor: “Yasaklý Ülke Kuzey Kore!” Öfke ve kin konusunda kendini rahat hisseden ve ayný rahatlýðý diline yansýtan bu satýlmýþ “muhabire” karþý biz de kalemimizi serbest býrakacaðýz. Kimi yerde daha aðýr kelimeler kullanamýyorsak; okur bizi baðýþlasýn: Mani oluyor hislerimizi takrire hicabýmýz. Sövgüler Dizisi Ýlk cümlesinden bitiþine kadar küfür dolu bir yazý dizisi hazýrlamýþ bayan “muhabir.” Ýþte sadece bir örnek: “Boðazýna düþkünlüðüyle tanýnan Kim Jong Ýl’in gittikçe büyüyen göbeði ve ay parçasý haline gelen yüzüne karþýn, Kuzey Kore halkýnýn büyük bir kýsmý açlýk sýnýrýnda yaþýyor.” Sözde halkýn açlýðýn pençesinde kývrandýðý “gözlemini” aktaracak. Ama önce devlet baþkaný Kim Jong Ýl’e sunturlu bir küfür savurmasý gerek. Hem de edebi bir küfür! Þöyle “ay parçasý” gibi kelimeleri kullanarak!.. Öyle ya, onun yaþadýðý dünyada devlet baþkanlarý zevk-ü sefa içinde yaþar, semirir, zenginleþir. Onun yaþadýðý Ýtalya’da baþbakan Berlusconi, yolsuzluklarla, soygunla “ülkenin en zengin adamý” olur; iþçilerse basit haklar için ölümüne direnir. Örneðin ABDHarlem’de, farelerin bile terk ettiði evlerde yaþar siyah yoksullar; Beyaz Saray’ýn efendileri ise ortaðý olduklarý þirketler (ve tabi kendileri) zenginleþsin, karlarýný artýrsýn diye binlerce ve binlerce insanýn öldüðü savaþlarý baþlatýr. Örneðin Türkiye’de yoksulluktan cinnet geçiren ana babalar çocuklarýyla ölüme giderken, hükümet ve devlet yetkilileri, rafa kaldýrýlan yolsuzluk dosyalarýnýn da kanýtladýðý gibi, semirip durur. Ama tüm bu örneklerde, hýrsýzlarýn, yaðmacýlarýn yüzü “ay parçasý” haline gelmez. Haþa! Sýradan bir olaydýr bunlar kapitalist dünyada. Tüm bunlara alýþkýndýr bizim “muhabirimiz.” O, kendisini pazarlamaktan aciz bir meta olarak, elden ele, kucaktan kucaða dolaþmak yazgýsýyla, bu olaðan gerçekleri es geçer. Ondan istenen, sosyalist bir ülkenin liderine ve sosyalizme
8
sövgüler dizmesidir. Ve o da tüm bir yazý dizisi boyunca bunu yapar. Biz, terbiyemizi takýnýp “hangi otel odalarýnda, hangi süitlerde semirdiðini”, “yüzünün nerede ‘ay parçasý’ haline geldiðini” sormayacaðýz kendisine. Sövgüden Arta Kalan Zamanda Söylenen Yalanlara Dair “Muhabir”imiz, ilk yazýsýnda, KDHC’ye girmenin zorluklarýný sayýp döküyor. Bir yasaklar listesi sunuyor. Fotoðraf çekmek yasak, insanlarla konuþmak yasak, gülmek yasak… yasak oðlu yasak! Toplama kampýna gidiyormuþ hissi yaratmak istiyor. Bu yasaklara bir an için inanalým. Ama örneðin, bir restoranda elinde dolar tutan kadýn çalýþanýn fotoðrafýný nerede, nasýl çektiðini anlayamýyorsunuz o zaman. Fotoðrafta, elinde dolarla kameraya poz vermiþ bir Uzakdoðulu kadýn çalýþan görünüyor. Ya bu fotoðraf Sosyalist Kore’de çekilmedi, ki o zaman bu konuda, rüþvet ve dolar konusunda yazdýðý onca þey yalan; ya da resim orada çekildi, o zaman da böylesine rahat poz verilen bir yerin “yasaklar ülkesi” olmasý tamamen bir masal. Oysa ki, yazýnýn bir çok bölümünde, “toplama kampý”, “esir kampý” gibi ifadeler ve ara baþlýklar var. Ve tüm yazý, bu tema ve rüþvet üzerinde þekilleniyor. Ama tüm bunlarýn ne önemi var. Önemli olan Sosyalist Kore’yi karalamak deðil mi? Çeliþki varmýþ, þuymuþ, buymuþ… Bol küfür ve yalan… Ýþte sermayenin ihtiyacý olan þey bu! “Muhabir” Taþkýn’ýn yaptýðý da… Yazar her fýrsatta KDHC’deki açlýða vurgu yapýyor. Hýzýný alamýyor. Adým baþý rastladýðý askerlerden bahsederken -öyle ya, bunca asker olmasa Kore halký sosyalist rejime karþý ayaklanmaz mýydý!- “Güney Koreli meslektaþlarýnýn fiziken yarýsý kadar duran bu askerler” ifadesini kullanýyor. Anlaþýlan bayan Taþkýn, “fiziken” iri yapýlý askerleri tercih ediyor! KDHC’li askerleri tam bir eciþ bücüþ olarak betimleyen “muhabir”, bu askerlerin yine de “kibirli yaklaþýmlarýna” þaþýrmaktan alamýyor kendini. “Muhabir”in incileri bununla bitmiyor. Seç beðen!.. Hele þu “sanayi toplumu öncesi” tespiti yok mu… sanýrsýnýz KDHC, Ortaçað döneminde yaþýyor. Peki ama ayný KDHC nasýl oluyor da kýtalararasý balistik füzeler yapýyor, nükleer reaktörler kuruyor? Birileri bayan Taþkýn’a üretim sürecinin bir bütün olduðunu, herhangi
bir alanda uzay çaðýný yakalayan bir ülkenin diðer alanlarda ortaçaðý yaþayamayacaðýný anlatmasý gerek. Üretim süreci toplumsaldýr, birbirine baðlýdýr. Ve bu bütünlüklü að içinde herhangi bir alanda ileri gidiyorsanýz, diðer alanlarda en azýndan bu ileri giden alanýn altyapýsýný, “cephe gerisini” oluþturmak zorundasýnýz. Özellikle de KDHC gibi emperyalist bir abluka ve ambargo altýnda bir ülkedeyseniz… Açlýk Görüntüleri Yazý dizisinin önemli bir bölümü, Sosyalist Kore’deki açlýða ayrýlmýþ. Bir yerde, bir Alman doktorun aðzýndan “açlýðýn çok iyi gizlendiðini” yazýyor bayan Taþkýn. Ve altta açlýktan bir deri bir kemik kalmýþ çocuklarýn görüntüleri yer alýyor. Soru: bu fotoðraflarý kim çekti? Cevap: Bu resimler, KDHC hükümetinin, sel ve kuraklýk felaketinden sonra ülkenin nasýl zor bir durumda kaldýðýný göstermek için dünya basýnýna daðýttýðý fotoðraflar. Ve en azýndan 5-6 yýllýk bir mazisi var. Yani KDHC yönetimi, açlýðý gizlemeye çalýþmýyor. Tam tersine durumu tüm açýklýðýyla ortaya koyuyor. Eðer tüm bunlardan bihaberse, bu, Yasemin Taþkýn’ýn cehaletini gösterir. Ama onun niyeti gerçekliði aktarmak deðil ki! Yarýn bir gün ABD saldýracak olursa, þimdiden emekçilerin beyninde “yýkýlmayý hak eden bir Kore” imajý yaratmak. Sabah gazetesinin bütün amacý bu. Týpký Armutlu’da Ölüm Orucunun sürdürüldüðü evlerin basýlmasý ve dört devrimcinin katledilmesi öncesinde, “Burasý Filistin Deðil” baþlýðýný atarak bu katliama zemin hazýrlamaya çalýþmasý gibi. “Muhabir” Taþkýn, yalanlarla, çarpýtmalarla devam ediyor. Gýda yardýmý konusunda da sürüyor bu. Sözüm ona, gelen gýdalar halka daðýtýlmýyor. Devlet görevlilerinin þatafatlý yaþamlarýna yarýyor! “Muhabir” Taþkýn, KDHC’yi, en basitinden, TC ile karýþtýrýyor olmalý. Hani 17 Aðustos depreminde gelen yardýmlarýn bütçe denkleþtirilmesinde kullanýlmasý örneðinde olduðu gibi. Veya herhangi bir kapitalist ülkede olduðu gibi. KDHC’ye gelen gýda yardýmý, devlet tarafýndan daðýtýlmýyor, Yasemin haným. Bu yardým malzemeleri, tamamen emekçilerin kendileri tarafýndan oluþturulan ve tamamen demokratik tarzda çalýþan komiteler tarafýndan daðýtýlýyor. Dersinize bir parça çalýþsaydýnýz, bu gerçeði bilirdiniz. Örneðin Amerikan Workers World dergisinde bu konuda onlarca yazý yayýmlandý. Pek çok ajansta bu konuda haberler yer aldý. Bunlarý bilmiyor oluþunuz çok garip bir tesadüf olsa gerek. Þu “en fazla yardýmý ABD ve Japonya yapýyor” meselesine gelince… KDHC, enerji açýðýný gidermek için nükleer santral inþa ediyordu. Yakýt yokluðu, ýsýnma ve aydýnlanma gibi temel ihtiyaçlarý zora sokarken, diðer alanlarda kullanýlacak yakýt da bu iþlere gitmek zorundaydý. Üstelik, ABD ve hempalarý sýký bir ambargo uygulamaktaydý. Bu þartlarda nükleer reaktörler kurmaya baþladý KDHC. Böylece akaryakýt kýtlýðýyla baþ edebilecek, ýsýnma ve aydýnlanma sorunlarý nükleer enerjiyle çözüleceði için, örneðin tarýmsal makinelerde ve çeþitli ulaþým araçlarýnda kullanacaðý az miktarda akaryakýtla iþin içinden çýkabilecekti. Clinton döneminde yapýlan anlaþma ile KDHC nükleer santral inþaatýný durdurdu. Karþýlýðýnda akaryakýt ambargosu kalkacaktý, akaryakýt ve katý yakýt yardýmý yapýlacaktý. Ayrýca sel ve kuraklýk felaketleri ülkeyi açlýkla karþý karþýya býraktýðý için, gýda yardýmý da (BM çerçevesinde) öngörülüyordu. Ýþte ABD’nin “yardýmseverliði”nin perde arkasý budur. (Ne var ki ABD, sözünde durmadý. Bush yönetimi, yakýt yar-
Sosyalist Kore’de 1 Mayýs dýmýný durdurduðu gibi, ambargoyu sýkýlaþtýrdý. KDHC de nükleer tesislerin inþasýna devam kararý aldý.) Asýk Yüzlü Ýnsanlar Y.Taþkýn, yazýsýnýn pek çok yerinde, Sosyalist Kore insanlarýný mutsuz, gülmeyen, ciddi ve düþünceli, bir deri bir kemik olarak tasvir ediyor. Bir zamanlar Hollywood, Sovyet insanlarýný böyle betimlerdi. Filmlerde saçlarý briyantinli, buz gibi bakýþlarý olan, ciddi ve asýk suratlý, robot Ývanlar olurdu Sovyet insanlarý. Tabii, karþýlýðýnda “mutlu Amerikan toplumu”. Fakat sokaklarda mutlu bir toplum bulamayýnca, striptiz barlarda, revü kýzlarýnýn baldýr bacak gösterilerinde cisimleþirdi bu “mutlu Amerikan toplumu”. Anlaþýlan bu tip yerleri mutluluðun temel göstergesi sayýyor Y. Taþkýn, haliyle pek yadýrgýyor Kore insanlarýný. Kendisi gibi “özgür bir meta” olamadýktan sonra insan mutlu mu olurmuþ! Eminiz gülen insanlarý gördüðünde de ya “silah zoruyla güldükleri”ni söyleyecek ya da açlýktan yüzlerinin çarpýldýðýný. Oysa birkaç yýl önce Atlas dergisindeki yazý ve resimlerde mutlu insanlar görünüyordu Sosyalist Kore’de. Ama Hollywood’un misyonunu kendi çapsýz kalemiyle oynamaya kalkan bu “muhabir”, elbette gülen insanlarý görmeyecekti. Görmemesi gerekiyor çünkü. Onun görevi bir “esir kampý” resmetmek, gördüðü ülkeyi deðil. Yýkýmlardan Doðan Bir Ülke Atalarý, sebeplerini bilmediði halde o toraklarda ölmüþ olan Y.Taþkýn, 50 yýl sonra Kore’ye savaþmaya gitmiþ biri olarak, düþmanýna ölümcül sövgüler ve yalanlar sýralayarak saldýrýya geçiyor. Ve böylece düþmanýný alt edeceðini düþünüyor besbelli. Oysa KDHC, 50 yýl önceki yýkýmlardan zaferle çýkmasýný bilmiþ ve tüm zorluklara raðmen sosyalizmi kurmuþ bir ülke. 19501953 savaþýnda ABD Hava Kuvvetleri, baþkent Pyongyang’ýn tamamýný yerle bir etmiþti. Kore halký maðaralara sýðýndý, ama savaþmaktan vazgeçmedi. Sonunda Çin ve Sovyetlerin yardýmýyla düþmaný yendi. Yýkýmlar içinde kendi küllerinden doðdu. Tüm saldýrýlara, baskýlara, ambargolara raðmen sosyalizmi kurdu. Ve þimdi bu ülke, bir kez daha ABD ve emperyalistlerin hedef tahtasýnda. Faþist burjuva basýn, ABD’den önce savaþý baþlatmýþ bulunuyor. Sabah gazetesinde yayýmlanan Y.Taþkýn’ýn yazýsýný böyle yorumlamak gerekiyor. Alçaklýkta sýnýr tanýmayan bu zat, en öne fýrlýyor. Dünya sosyalizminin ve KDHC’nin bu savaþý da kazanacaðýna olan güvencimiz tam. Buna dayanarak, bu düþmüþ “muhabir”e diyoruz ki, alçaklar önden buyursun! Onlarý layýk olduklarý çukurlara kapatmak insanlýk olarak boynumuzun borcudur.
9
EMPERYALÝZMÝN Saldýrganlýðý Arttýkça ÇÖKÜÞÜ DE HIZLANIYOR… Mücadele Birliði okurlarý hatýrlayacaktýr. 21. yüzyýl üzerine yayýmlanan yazýlarda, bu yüzyýlýn “Ayaklanmalar Yüzyýlý” olacaðýný belirtmiþtik. Bizim bu belirlememizden bir süre sonra yapýlan NATO Zirvesi’nde de emperyalist-kapitalist sistemin sözcüleri, 21. yüzyýlda iç savaþlarýn yaygýnlaþacaðýný ve NATO’nun da kendini buna göre hazýrlamasý, yapýlandýrmasý gerektiðini belirtmiþti. Ýki karþýt cepheden yapýlan bu saptamalarýn benzeþmesinin temel nedeni, emperyalizmin yeni evresinin belirgin özellikleriydi. Emperyalizmin yeni süreci, eski toplumun baðrýnda, yeni toplumun bütün maddi-teknik koþullarýnýn olgunlaþmasý ve eski toplumun bütün yýkýcý güçlerini de hazýrlamasýdýr. Daha önce yine Mücadele Birliði’nde yayýnlanan çeþitli yazýlarda, bu, özellikle: 1-) Emperyalist-kapitalist sistemin içine girdiði sýçramalý çöküþ süreci, 2-) Bu sürecin uluslararasý proletaryaya ve devrim güçlerine, devrimi zafere taþýyabilmenin yeni olanaklarýný yarattýðýný, yaratacaðýný, 21. yüzyýlýn sosyalizmin zafer yüzyýlý olacaðý biçiminde belirtilmiþti. Sermayenin kaptanlarý, bütün güçleri ve olanaklarýyla emperyalist-kapitalist sistemin daðýtýlmasýný, çözülüþünü durdurabilmek, ellerinden kaçan üretici güçleri ve dünyayý yeniden ele geçirebilmek, ABD hegemonyasýnýn çöküþünü durdurabilmek ve daha güçlü biçimde yeniden kurabilmek amacýyla, 11 Eylül’le birlikte 3. Dünya Savaþý’ný baþlattýlar. Bu savaþýn ön cephesi olarak Afganistan ve Irak iþgal edildi. Ancak bu yetmedi. Bu nedenle savaþýn ön cephesini geniþletmek amacýyla “Büyük Ortadoðu Projesi” (BOP) adýný verdikleri bir saldýrý planý ortaya attýlar. Ýstanbul’da yapýlan bu NATO Zirvesi’nin gündeminde de aðýrlýklý olarak bu konu
10
vardý. Bu planýn ilk saldýrý alaný olarak seçilen Afganistan ve Irak’ýn yaný sýra, uzun yýllardan beri süregelen savaþ nedeniyle en az onlar kadar önemli üçüncü bir ülke de Filistin oldu. Özellikle Filistin ve Irak’ta etkin bir biçimde süren halk savaþýnýn bugünkü durumu önem kazanýyor. Bu nedenle bu iki ülkedeki halk savaþýnýn bazý yönlerine kýsaca deðinmek gerekiyor.
Filistin’de Son Durum ABD-Ýsrail ya da ayný anlama gelmek üzere Þaron-Bush ikilisi, Filistin Devrimi’ni ezmek amacýyla bir adým daha attý: iþe “kendi çocuklarýnýn” baþýný yiyerek baþladýlar; yani Hamas liderlerini birbiri peþi sýra katlettiler. Siyonizmin uygulamaya koyduðu ABD destekli bu suikast politikasý, bunun devamý/parçasý olarak uygulanan Filistin kentlerinin yýkýlmasý ve katliam, bütün bunlar Filistin burjuvazisini daha da güçten düþürmek ve boyun eðmeye zorlamak içindi. Bu da ilk sonuçlarýný verdi. Arafat birden bire yeniden “halk”ý hatýrladý, halka sýðýnmaya yönelik söylemleri öne çýkarmaya baþladý. Þaron’un Gazze’den “tek yanlý çekilme” planý ise bütün Filistin yerleþim birimlerini, kentleri, köyleri birbirinden yalýtmak, her Filistin köyünü bir açýk hava hapishanesi haline getirip, bütün Filistin örgütlerini daðýtmak, böylece Filistin Devrimi’ni boðmak amacýyla hazýrlanmýþ bir plan. Asýl olarak Þaron’un geride býrakmak istediði Filistin, bütün insanlarýyla boyun eðmiþ, evleri yýkýlmýþ, kentleri harabeye çevrilmiþ, tarým ve diðer üretim alanlarý yok edilmiþ, tamamen kendisine muhtaç bir hapishaneler yýðýný. Uzun bir mücadele birikimine ve deneyimine sahip olan Filistin devrimci örgütlerinde ideolojik olarak iki önemli eksiklik kendini açýkça ortaya koyuyor. Birincisi “ulusal birlik” anlayýþlarý, diðeri ise güce göre politika belirlemeleri. Hamas ve Ýslami Cihad gibi bütün gerici Arap rejimlerinin desteðini alan dinci örgütler, özellikle FKÖ’nün özerk yönetim süresince sürdürdükleri silahlý mücadele ile öne çýktýlar. Sosyalist sistemin daðýlmasýyla birlikte moral güç kaybeden Filistin devrimci örgütleri ise, aðýrlýklý olarak Filistin özerk bölgelerinde olmamalarýnýn (ki çeþitli Arap ülkelerinde mülteci konumunda kaldýlar) getirdiði bir durumla karþý karþýyalar. Bu nedenle Filistin topraklarýndaki mücadelede
etkili olamadýlar. Bu durum onlarýn kendilerini güçsüz görmelerine neden oldu. Ve bunun doðal sonucu olarak da ittifak arayýþýna girdiler. Ancak bunun yaný sýra, Hamas ve Ýslami Cihad gibi Filistin burjuvazisinin örgütleriyle birlikte davranmalarý, etkinliklerini daha da zayýflattý. Tabii birlikte davranmalarýnda bu dinci-burjuva örgütlerin “güç”lü görünmelerinin de etkisi önemli. Filistin devrimci örgütleri, birbiriyle baðlantýlý bu iki zayýflýktan kurtulup Filistin burjuvazisiyle kapýþtýklarý anda Filistin devriminde yeniden hak ettikleri belirlenen güç konumuna geleceklerdir. Bunun yaný sýra, hem Filistin halkýnýn, hem diðer Arap ülkelerindeki emekçi sýnýflarýn etkin desteðini alacaklar, hem de dünya devrim güçlerinin önünde güçlü bir örnek yaratarak, devrimin ilerlemesini saðlayacaklardýr.
Irak’ta Proletaryanýn Önderliði Sorunu Irak, Ebu Garib Cezaevi’ndeki iþkenceler nedeniyle çok tartýþýldý. Burjuva güçlerin, Ebu Garib’teki iþkenceler üzerinden yarattýðý toz-duman arasýnda asýl gözden kaçýrmaya çalýþtýðý gerçeklik, iþgalin kendisi oldu. Öncelikle belirtmek gerek en büyük iþkence, iþgalin kendisidir. Bir ülkeyi iþgal etmek, o ülkenin bütün doðasýna, doðal zenginliklerine ve insanlarýna tecavüzdür, iþkencedir. Oysa burjuvazinin çeþitli kesimlerince körüklenen zindanlardaki iþkence “münferit mi, sistematik mi?” tartýþmasýyla, bütün bir ülkeye yapýlan tecavüz ve iþkence gizleniyor. Elbette tutsaklara yapýlan iþkence bir insanlýk suçudur, caniliktir; ama hiçbir þey, emperyalist katillerin bir ülkenin bütününe yönelik yaptýðý saldýrýyý gizleyemez. Zindanda yapýlan iþkence karþýsýnda nasýl insanlarýn duygularý kabarýyorsa, ayný þekilde bir ülkenin iþgal edilmesi de duygularý kabartmalýdýr. Zira emperyalizmin bütün tarihi soykýrým, yaðma, tecavüz ve iþkence tarihidir. Irak Halk Savaþý açýsýndan, bugünkü durum, kendi içinde büyük bir zaafý taþýyor. Bu da bu savaþýn bugünkü düzeyde, sadece iþgale karþý veriliyor olmasýdýr. Þunu belirtmek gerek; emperyalizme karþý mücadele, ayný zamanda iþgale karþý mücadeledir; ama her iþgal karþýtý mücadele emperyalizm karþýtý mücadele deðildir. Ýþgale karþý verilen mücadele, savaþ, iki temel perspektifte verilebilir. Birisi, burjuvazinin þu ya da bu kesiminin önderliðinde, inisiyatifinde, ki bu mücadelenin zafere ulaþmasý yani iþgale son vermesi, iþgalciyi kovmasý halinde bile, emekçi sýnýflar ve proletarya açýsýndan köklü bir deðiþiklik ol-
maz. Ýkincisi ise, proletarya öncülüðünde, çaðýmýzýn gerçeðine uygun biçimde, sýnýfsal kurtuluþ temelinde verilen mücadeledir. Zafere ulaþmasýyla beraber, emekçi yýðýnlarýn sadece iþgali sona erdirmekle yetinmeyip, kendi iktidarlarýný gerçekleþtirmelerine baðlý olarak sosyalizme yönelimiyle ortaya çýkar. Bugün Irak’ta süren mücadelede, Irak proletaryasý ve emekçileri de yer almakla birlikte, henüz kendi hegemonyasýndan, kendi inisiyatifinden bahsetmek olasý deðildir. Bu nedenle, Irak’taki halk savaþý, baþta da belirttiðimiz gibi, kendi içinde ciddi bir zaafý da barýndýrýyor.
Kafkasya’da Darbenin Arka Planý Kafkasya’daki durum ise, yine Büyük Ortadoðu Proje’sinin bir parçasý olan planlamalarla yeniden düzenleniyor. ABD emperyalizmi, bir süre önce Gürcistan’da, “sivil bir darbe” gerçekleþtirerek Eduward Þevardnadze’yi iktidardan uzaklaþtýrýp,yerine uþaklarýn uþaðý Saakaþvili’yi getirdi. Hemen arkasýndan Acarya özerk bölgesinde ayný oyun tekrarlandý. Þimdi de Osetya‘da uygulanmaya çalýþýlýyor. Sonuç olarak; ABD emperyalizminin doðrudan denetim altýna aldýðý, almaya çalýþtýðý bu bölgeler, onun için birkaç açýdan önemli. Öncelikle, ABD hegemonyasýna boyun eðmeyen Rusya ve Çin’in bu bölgelerin ABD egemenlik alaný haline gelmesiyle birlikte, kuþatýlýp denetim altýna alýnmasýdýr. Bu, uzun vadede kendisine boyun eðmelerini saðlamak için uygulamak istediði planýn bir parçasýdýr. Elbette enerji yataklarýnýn burada olmasý da etkilidir; ancak bütünlüklü ele alýndýðýnda BOP’un asýl amacý çökmekte olan ABD hegemonyasýnýn ve emperyalistkapitalist sistemin çöküþünü durdurmak, daha güçlü biçimde yeniden kurabilmektir. BOP benzeri planlar baþka yerlerde de uygulanmaya çalýþýlýyor. Örneðin, “Plan Kolombiya” bunun ne anlama geldiðini en açýk biçimde gösteren son olay. ABD’nin yetiþtirip finanse ettiði Kolombiyalý paramiliter-faþist gruplardan birinin, daha geçen ay, Venezüella Devlet Baþkaný Hugo Chavez’i öldürmek ve Venezüella’da yarým kalan karþý-devrimci darbeyi gerçekleþtirmek üzere gönderildikleri Venezüella’da yakalanmalarýyla açýða çýktý. Ayný biçimde Amerikalar anlaþmasý gibi, Küba ve Venezüella baþta, Latin Amerika’da ABD’ye boyun eðmeyen bütün ülkeleri sýkýþtýrmak, tam bir kýskaç içine almak için gündeme getirilen planlar olduðu biliniyor. ABD hegemonyasýyla birlikte, emperyalist-kapitalist sistemin çöküþünü durdurmaya yönelik bu planlar ortada. “Terörizme karþý savaþ” adý altýnda, “kitle imha silahlarý” yalanlarýyla besleyip, BOP’larla, Amerikalar anlaþmalarýyla, Plan Kolombiya’larla vb. büyüttüðü, dünya proletaryasý ve halklarýn devrimci yürüyüþüne karþý sürdürdüðü 3. Dünya Savaþý, daha ilk adýmda, Afganistan ve Irak’ta ilan ettikleri yalancý zaferlere raðmen ciddi bir karþý koyuþu ve direniþi de yarattý. Dünyanýn her yerinde milyonlarca insan, daha Irak iþgalinden önce harekete geçti. Þimdi bu mücadele hem kendi deneyimlerinden öðreniyor, hem de geniþleyerek bütün kýtalarda sürüyor. Bu da emperyalizmin, sermayenin bütün planlarýna, bütün çabalarýna karþýn çöküþlerini daha da derinleþtirip büyütüyor. Halklarýn ve proletaryanýn ileri yürüyüþü her yerde sürüyor. Kazanan proletarya ve sosyalizm olacaktýr.
11
ULUSAL SORUNUN FAY HATLARI DEP’li eski vekillerin ulusal sorun konusunda, egemen sýnýflar katýnda uzlaþma arayýþlarý sürüyor. Böyle bir uzlaþmanýn, Kürt halkýnýn ezilen ulus konumunu nasýl pekiþtireceðine iliþkin, yeterince yazýldý-çizildi. Þimdi, yaþanan son bir aylýk olaylarýn ýþýðýnda, böyle bir uzlaþmanýn mümkün olup olmadýðýna bakalým. Geçen hafta Ankara’da, Washington Lokantasý’nda eski DEP’li vekiller, Kürt halkýnýn temsilcileri olarak, Ýstanbul’u cehenneme çeviren NATO Zirvesi’nin yorgunluðunu üzerlerinden yeni atan Avrupa Birliði ülkelerinin büyükelçilerine yemek verdiler. Davete iliþkin ayrýntýlarý açýklayan Leyla Zana, þöyle diyor: “masa örtüleri ve çiçeklerde beyazý seçerek siyasette yeni bir sayfayý ve arýnmýþ bir siyasal duruþu sembolize etmek istedik.” Avrupa tekellerinin iyi eðitilmiþ diplomasi kurtlarý, beyaz masa örtülerindeki diplomatik gizemi çözememiþ olacaklar ki, DEP’lilere, arýnmýþ siyasal duruþun simgelerle deðil, “açýk ve þüpheye yer býrakmaksýzýn teröre karþý çýkmak”la mümkün olacaðýný dile getirdiler. Bu adamlar, incelik kadar küstahlýk için de eðitim alýyor olmalýlar! Arýnmýþ bir siyasal duruþun ideolojik zeminin nasýl hazýrlandýðýna birazdan deðineceðiz. Ama önce bu durumun, güncel-pratik anlamý üzerinde duralým. Bu, geçmiþte yaþaný-
12
lanlarý unutmak anlamý taþýyor. DEP’liler, on yýl haksýz yere zindanda kalýþlarýný unutacaklar, Kürt halký kayýplarýný, acýlarýný, akýtýlan kaný, yakýlan köyleri unutacak. Yeni bir sayfa açýp, geçmiþi unutarak yola devam etmek gerektiðini düþünen burjuvazinin bir kesimi de bu tavra destek sunuyor. TÜSÝAD’ýn yan kuruluþu TESEV’in hazýrladýðý raporda, Kürt halkýnýn anayasada azýnlýk statüsünde yer alabileceðini belirtirken; F. Altaylý, M. Ali Birand gibiler benzer açýklamalarýn yanýnda, Güney’deki Kürt federasyonunun Türkiye’ye baðlanmasýný tartýþýyorlar. TESEV’in raporundan hemen sonra, Zana ve arkadaþlarýnýn bu kuruluþu ziyaret etmeleri, arýnmak ve geçmiþi unutmak konusunda ortak paydalar bulunduðuna iþaret ediyor. Egemen burjuva sýnýfýn saflarýnda bu konuda bir netlik; ortak irade yok. Gazetelerin baþlýklarýna bakmak bile yeterli. Radikal, Posta, Milliyet ayrý telden çalýyor; Tercüman, Türkiye, Gözcü gibileri ayrý. Birinde DEP’lilerin demeçleri, diðerinde “Þehit Aileleri”nin… Bu kesimlerin devlet içindeki gücü, askeri ve sivil bürokrasi, kendi duruþunu diplomatik sembollerin ve tartýþmalarýn ötesine çoktan taþýdý. Ve Kürt Halk Hareketi’ni dört bir yandan kuþatmak için pratik faaliyetini hýzlandýrdý. Kürt sorunu söz konusu olduðunda, tüm çeliþki ve çatýþmalarýný bir kena-
ra býrakan Ýran-Suriye-Türkiye ve Irak’ýn kukla yöneticileri, Ulusal Kurtuluþ Hareketi(UKH)’ne karþý ayný anda harekete geçti. Suriye, tüm Kürt partilerini yasakladý; Ýran, sýnýr bölgelerinde askeri operasyonlarýný hýzlandýrdý. Türkiye, bu konuda Sistani ile görüþtü; Talabani, uzun yýllar sonra ilk kez açýk açýk “PKK bizim düþmanýmýz” yönlü demeçler vermeye baþladý. Sýnýrlarýn ötesindeki kuþatmaya içten kuþatma çabalarý da eklendi. Korucular, özel timler tarafýndan organize edilen ‘terörü telin’ mitingleri, ardý ardýna Diyarbakýr, Batman gibi illerde gerçekleþtirildi. Genel Kurmay adýna yapýlan açýklamada: “Bu destek kesintisiz ve etkili olarak sürmeli” denilirken, korucularýn bu içler acýsý mitingleri, “bölge halkýnýn teröre karþý öfkesi” olarak sunuldu. Ayný açýklamada Genel Kurmay, “bürokraside ortaya çýkan tereddütler”den bahsederek, “devletin bütün kademelerinin kararlýlýðýnýn sergilenmesi çok önemli” diyerek, ‘geçmiþi unutma’ yanlýsý burjuva kesimlere de açýk tehditlerde bulunuldu. Egemen burjuva sýnýfýn saflarýnda ortaya çýkan bu ayrýþma, tehditler ve açýk gözdaðý vermeleri de içeriyor. Temmuz baþýnda Van valisine yapýlan bombalý saldýrý bu yönlü deðerlendirilmeli. DEP’lilerle görüþen, zaman zaman halka Kürtçe hitap eden bu vali þahsýnda, en geri düzey-
de de olsa bu uzlaþma arayýþýna girenlere gözdaðý oldu. Vali Tan, mesajý iyi almýþ olacak ki, kendini ziyarete gelen Hilmi Özkök karþýsýnda esas duruþa geçip “vatandaþlarýmýz teröristleri boðacak, gözlerini oyacak” diyerek kükrüyordu. Bugüne Biçim Veren Geçmiþ Birikimdir Bugünün küçük yararlarýna geleceðin büyük hedeflerini feda edenler, elbette, en geride olsa da bir uzlaþmayý isteyen burjuva kesimi, “savaþ rantçýsý” kesimin karþýsýnda desteklemeyi savunacaklardýr. Burada, feda edilen büyük hedef, bir halkýn tam hak eþitliðidir. Sorunun politik-güncel yaný þudur ki, arýnarak ya da geçmiþi, yaþananlarý unutarak bir uzlaþma mümkün deðildir. Çünkü geçmiþte yaþananlar, bugün yaþanan ulusal sorunun nedeni deðildi ki, unutulunca sorun çözülsün. Yaþanan tüm o çatýþmalar, hapishaneler vb. bir sonuçtu. Ýç savaþ sürecinin bir sonucu. Ýç savaþa iliþkin, onun derin ekonomik ve siyasi nedenlerine iliþkin çokça yazýldý. Bir kez daha tekrar etmeye gerek yok. Yalnýzca þu eklenebilir: Yalnýzca ‘arýnarak’, ya da unutarak, iç savaþý ortaya çýkartan nedenleri yok edemezsiniz. Ne DEP’liler baþarabilir bunu, ne de ayný düþüncede olan burjuvalar. Esasýndan, en geri noktada uzlaþmaya varmaya çalýþan güçler, temel aldýklarý sýnýf ve topluluklara egemen deðiller. UKH, yüzlerce kez ilan ettiði halde silahý ve silahlý aygýtlarý terk edebildi mi? Burjuvalar, karþý-devrimi, yaralarýndan ve korkularýndan koruyabildiler mi? Burjuvazinin, devrim belasýndan kurtulmak amacýyla attýðý her geri adým, karþý-devrimi çözdü, güçten düþürdü. Hürriyet gazetesi yazarlarýndan C.Ülsever “yaralarý ve korkularý taze bir toplum”dan söz ediyor. Bunun anlamý açýk. Sermayenin çevresinde kümelenen karþý-devrim, devrim korkusundan hiç kurtulamadý; büyük yaralar aldý, siyasi yýpranmýþ-
lýk ileri düzeylere vardý. Bu nedenle, karþý devrimin aktif toplumsal tabanýnda erimeler oldu. Devrimin baskýsýyla çatlayan karþý-devrimin siyasi blokunu bir arada tutan esas harç, þovenizm, eski gücünü yitirdi. Daha geniþ kitleleri kapsayacaðý düþünülen “AB üyeliði hedefi”, yeni ideolojik kýlýf oldu. Böylece devrimin baskýsýyla nefes almak için atýlan küçük adýmlar, “AB istediði için yapýlýyor” görüntüsüyle sunuldu. Fakat bu durum karþý-devrim cephesi içindeki çeliþkileri daha belirgin, suyun yüzüne çýkardý. Þovenizm ve militarizm birbirini besler, biri diðerinin varlýk koþuludur. Burjuvazi, yaralarýndan ve korkularýndan kurtulmak umuduyla “AB vizyonu”na sarýldý ve þovenizm yedeðe çekildi. Ama, militarist kurumlar, bütün gücüyle ayaktaydý. Üstelik, yaþanan bir iç savaþ, bazen artarak, bazen daha düþük yoðunlukta, tüm toplumu etkilemeye devam ediyordu. Ýç savaþ sürdükçe militarizm, karþý-devrimin temel ve yönetici gücü olmaya devam eder. Askeri-sivil militarist burjuva güçler, iç savaþ sürdükçe egemenlik haklarýndan vazgeçmezler/vazgeçemezler. Ýç Savaþtan Baþka Yol Yok Ýç savaþta tek dayanak militarizm olduðu sürece, kendi hakkýný isteyecektir. Ý. Baþbuð, Genel Kurmay adýna açýklama yaparken, “bütün devlet kurumlarýnýn ve sivil toplum örgütlerinin kendilerini desteklemeleri”ne ne denli önem verildiðini belirtiyordu. Militarizm, burjuva toplumun korkularýna, geçmiþi unutmaya hazýr burjuvalar ise, toplumlarýnýn yaralarýna hitap ediyor. Korku, yaraya baskýn gelecektir. Þovenizmin önüne çýkartýlan “AB vizyonu”, daha þimdiden toplumda yýpranmaya baþladý. Bu ‘vizyon’un en büyük destekçisi olduðunu açýklamaktan kaçýnmayan DEHAP bile, geçen aylarda üst üste AB’yi protesto eden eylemler yapmak zorunda kaldý. Burjuvazi iç savaþý bitirebilmek amacýyla AB’ye
kapaðý atmak istiyor. AB ise, iç savaþ bitmeden Türkiye’yi içine almayý istemiyor, çünkü iç savaþ militarist kurumlarýn, dolayýsýyla ABD’nin kurumsal iþbirlikçilerinin AB’ye taþýnmasý demek. Taraflarý, tehditlere, zora, hatta açýk çatýþmaya sürükleyen bir çeliþki. ‘Geçmiþi unutmak’la, ‘arýnmýþ siyasi duruþ’la, uzlaþmayla aþýlamayacak bir çeliþki. Bu çeliþki, burjuva cepheyi ne denli etkiliyorsa, küçük-burjuvalar cephesini de o denli etkiliyor. UKH, ortaya çýkýþýndan bu yana, en büyük yalpalamalarýný yaþýyor. Çift taraflý bir baský altýnda. Bir yanda devrimin baskýsý, öbür yanda burjuvazinin. Bir yanda ateþkesi bozup, devlet kurumlarýna doðrudan saldýrýlar düzenliyor, öbür yanda bilimsel sosyalizmle hiçbir alakasýnýn kalmadýðýný göstermeye çalýþarak, iktidar için savaþmadýðýný ilan ediyor. Bir yanda ancak ANAP gibi partilere yakýþacak bir program, diðer yanda gerilla varlýðý ve faaliyeti. Devrim ve iç savaþ derinleþtikçe, küçük-burjuva politikasýnýn bu yalpalamalarý daha da artacak, olaðanüstü biçimlere varacaktýr. ‘Arýnmýþ siyasal duruþ’ ne denli mümkün deðilse, bu duruþun ideolojik zemini olarak ortaya atýlan ‘devrim-iktidar’ý dýþlayan söylem, o denli yaþamýn gerçekliðiyle baðdaþmaz. Toplumsal devrim sürecinde, bu türden yalpalamalar kaçýnýlmazdýr; dahasý devrimin güçlü, kararlý ve atakta oluþuna iþarettir. Bu denli büyük yalpalamalar yaþanmadýkça, küçük-burjuva politikasýnýn peþine takýlan kitleler toplumsal devrim bilincine ulaþamaz. Eðer konu, ulusal sorunla, ezilen bir halkla ilgiliyse, enternasyonalist proletaryaya düþen görev, kararsýzlýklarý, sabýrla ele almak, “bu yalpalamalarý kendi deneyimiyle aþmayý bizzat proleter olmayan emekçi kitlelere býrakmak”týr. (Lenin)
13
Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!
Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 406. Gününde Ölüm Orucu Eyleminin 1 Yýlýný Geride Býrakan Remzi Aydýn’ýn Yoldaþýna Yazdýðý Mektubu... Merhaba Hevalim Yine hafta sonu ve ben mektuplara gömülmüþ durumdayým. Kimseyi habersiz býrakmak istemediðim için yazýyorum ha yazýyorum. Kýsa da olsa mutlaka yazýyorum. Bu hafta Sarýgazi taraflarýndan gençlerden epey mektup aldým. Onlarý yanýtlýyorum. Hem de tek tek, her birine ayrý yanýt veriyorum. Ýþin kolayýna kaçmadan. Bu arada size de uðrayýp bir merhaba diyeyim dedim. Sýcaklarla aranýz nasýl bu aralar, burasý da sýcak oluyor. Yine de katlanýlmaz bir sýcakla karþýlaþmadým henüz. Birkaç kez çok sýcak oldu, ama onu da atlattýk. Havada esinti olduðu sürece kaldýðým yer cereyan yapýyor ve rahatlatýyor, günde de 2 kez duþ alýyorum. Bol bol çay ve soðuk içecek içiyorum. Yoksa þeker ve sýcak kavurup atacak beni. Bu sayede yazýn önemli bir bölümünü atlattýk sayýlýr. Bir de artýk zamanýmýn büyük bir bölümü yatakta geçmekte. Yelpazem de var. Sýcaklayýnca yelpazeleniyorum. Ayaklarýmda ise yanma var, bu yanma havanýn sýcaklýðý ile doðru orantýlý. Her zaman yanýyor ama sýcaklýk arttýðýnda katlanýlmaz bir hal alýyor. Ayaklarýmý da sýcaklardan korumaya çalýþýyorum bu arada. Yatakta oturduðum yerden mektuplarý yanýtlýyorum. Nazým’ýn Memleketimden Ýnsan Manzaralarý var, onu o-
kuyorum. Gazetelere bakýp radyo dinliyorum. Radyoyu neredeyse hiç kapatmýyorum. Tv’den de uzak kalýnca radyoya yoðunlaþtým. NTV Radyo, Anadolunun Sesi, Özgür Radyo, Alaturka FM gibi kanallar buldum, onlarý dinliyorum. Saðlýk durumumda ise bir deðiþiklik yok. Aynen bildiðiniz gibi. Bu hafta yine hastaneye gidip geldim. Yine ayný muhabbet. Doktorlar Ölüm Orucu’nu hastalýk olarak görüp tedavi etmek isteyince, ben de Ölüm Orucu’nun hastalýk deðil eylem olduðunu hatýrlatýyorum. Sanýrým yakýnda hastaneye götürürler beni. Burada daha fazla tutmazlar. Camdan cama selamlaþýr özlem gideririz. Demek mahkemeye gelememiþtin. Ben de göremediðimi düþünmüþtüm nedense. Görüþeceðiz. Rüyalarda da olsa görüþeceðiz yoldaþým. Zaten ben sizden hiç ayrýlmýyorum ki. Her zaman birlikteyiz. Piknik fotoðraflarýna bakarken ben de pikniðe gitmiþ kadar oldum doðrusu. Caným yoldaþým, sen oradaki tüm yoldaþlara sevgi ve selamlarýmý iletirsin. Hepinizi çok ama çok seviyorum. Sevgi özlem ve baðlýlýkla sýmsýký kucaklýyorum. DAÝMA Remzi
Ýzmir’de Afiþ Asan Okurumuz Gözaltýna Alýndý 30 Temmuz günü Ýzmir/Çiðli’de Y.E.Mücadele Birliði’ne ait “Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 400’lü Günlerinde-Ölüm Orucu Sürüyor” afiþi asan 4 okurumuza polisler saldýrmýþ ve Behlül Ocak zorla gözaltýna alýnmýþtýr. Devletin, zindanlarda devrimci tutsaklarý teslim almaya yönelik saldýrýlarý son dönemde giderek yoðunlaþtý. Devrimci tutsaklarýn sahiplenilmemesi için suskunluk fesadýyla Ölüm Orucu Eylemi etkisizleþtirilmeye çalýþýlmaktadýr. Baskýlar, zindanlardaki devrimci tutsaklarý sahiplenmemizi engelleyemedi ve engelleyemeyecek. Mücadeleleri mücadelemizdir. Gözaltýna alýnan okurumuz derhal serbest býrakýlmalýdýr! BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR!
14
400. GÜNDE
TAKSÝM’DE EYLEM
Ölüm Orucu eyleminin 400. gününde olan TKEP/Leninist davasý tutsaðý Remzi AYDIN için Taksim’de meþaleli bir yürüyüþ gerçekleþtirdik. 29 Temmuz Perþembe günü saat 20.30’da Galatasaray Lisesi’nin önünden baþlayan meþaleli yürüyüþümüzde “Remzi Aydýn Ölüm Orucu’nun 400. Gününde” pankartý açtýk. “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz” sloganlarý atarak Ýstiklal Caddesi boyunca yürüdük. Üzerinde Remzi Aydýn’ýn resminin de bulunduðu “Ölüm Orucu Sürüyor”, “Zindanlar Yýkýl-
sýn Tutsaklara Özgürlük” sloganlarýnýn yazýlý olduðu kuþlar attýk. Sloganlarla ve meþalelerle süren yürüyüþümüzde yolumuz polis tarafýndan Büyükparmakkapý Sokak önünde kesildi. Taksim Meydaný’na kadar yürüyerek orada basýn açýklamasý yapacaðýmýzý, buna kararlý olduðumuzu söyleyince polis müdahale etmeye kalktý. Bunun üzerine elimizdeki meþalelerimizi müdahaleye hazýrlanan çevik kuvvet polislerinin üzerine fýrlattýk. Bir anda oluþan çatýþma ortamýnda, 3 arkadaþýmýz maruz kaldýklarý þiddet sonucu yaralanarak gözaltýna alýndý. Buradan bir kez daha haykýrýyoruz ki, baskýlar, gözaltýlar bizi yýldýramaz, ölüm orucu eylemi, zafere ulaþana kadar sürecektir. REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! DETAK (Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri)
15
DEVRÝMCÝ TUTSAK AÝLELERÝNÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Yeni Ceza Ýnfaz Yasa Tasarýsý’nýn gündeme gelmesiyle birlikte zindanlardaki devrimci tutsaklara yönelik yeni bir saldýrý dalgasýnýn kapýda olduðu görülmeye baþlandý. Aslýnda yeni olan devletin devrimci tutsaklara saldýrýsý deðil, bu on yýllardýr sürüyor; yeni olan devletin bu saldýrýlarýna hukuksal kýlýf bulma çabasýdýr. Þimdi artýk katliamlarýný deyim yerindeyse kitabýna uyduracak; yaptýklarý tüm uygulamalara yasal dayanak gösterecekler. Yeni Ceza Ýnfaz Yasa Tasarýsý meclis alt komisyonunda bekliyor. Meclisin açýlmasýyla birlikte görüþülecek öncelikli maddelerden biri olan bu yasa tasarýsý büyük bir ihtimalle yasalaþacak. Burjuvazi böylece zindanlarda yýllardýr gerçekleþtirmeye çalýþtýðý “düþ”ünü hayata geçirme fýrsatý bulacak! Burjuvazi iþçi sýnýfý ve emekçilere karþý yürüttüðü savaþýn zindan cephesinde mevzilerini tahkim ederken, devim cephesinin artýk vakit geçirmeye tahammülü yoktur. Geliþmeler, Ölüm Orucu eylemini sürdürenlerin haklýlýðýný gösterdi. 19 Aralýk katliamý bir sürecin sonu deðil, baþlangýcýydý. Bu süreç hala devam ediyor. Burjuvazi dört duvar arasýnda devrimci kaný öðütmeye hiç ara vermedi. Bugüne kadar 117 insanýn ölümsüzleþmesi burjuvaziye yetmedi. Açýk ki, burjuvazinin zindanlardaki devrimci tutsaklara saldýrýsýna karþýlýk olarak bugün zindanlarda yapýlan tek devrimci eylem, Ölüm Orucu eylemidir. Ve eðer burjuvazi bugüne kadar daha büyükçe kapsamlý saldýrýlara giriþemediyse bunun tek nedeni sürmekte olan Ölüm Orucu eylemidir. Devrim cephesi, þimdi mevzilerini yeniden tahkim etmek zorundadýr. Sürmekte olan Ölüm Orucu eylemi þu anda en ileri mevziiyi temsil ediyor. Zindanlarda bu yeni süreci karþýlayacak örgütlenme biçimleri yaratýlmak zorundadýr. Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu, yeniden gündeme alýnmalý ve somut olarak oluþturulmasý için gereken adýmlar atýlmalýdýr. Bu önümüzdeki süreci tek cepheden ve örgütlü karþýlayabilmek için hayati önemde bir giriþim olacaktýr. Elbette 19 Aralýk öncesine oranla bunu yapmakta epeyce güçlüklerle karþýlaþýlacaktýr; ama önemli olan istemek ve yapmak için harekete geçmektir. Zindanlarda devrimci bir cephenin oluþturulmasý dýþarýyý da harekete geçirecektir. Hatta dýþarýda benzeri bir platformun oluþturulmasý için içeriyi beklemeye de gerek yoktur. Varolan devrimci tutsak aileleri örgütlenmeleri hemen bir araya gelebilir ve belli baþlý ilkeler etrafýnda bir örgütlenme ve mücadele hattý oluþturabilirler. ’96 Ölüm Orucu sýrasýnda dýþarýda devrimci ailelerin oluþturduðu DETUDAP (Devrimci Tutsaklarla Dayanýþma Platformu) iyi bir deneyimdi. Öyle fazla ayrýntýlarda boðulmayan, her yapýnýn kendi baðýmsýz örgütlülüðünü koruyarak, asgari müþtereklerde bir araya geldiði bir platform oluþturmak çok zor olmayacaktýr. Zindanlardaki Tek Tip Elbise saldýrýlarýný da, Yeni Ceza Ýnfaz Yasasýný da geri püskürtecek olan devrimciler arasýndaki bu birliktelik olacaktýr. Devrimci tutsaklar hiçbir koþul altýnda TTE giymeyeceklerdir. Baskýyla, iþkenceyle zorla giydirmeye çalýþtýklarýnda bu mavi kefeni yýrtýp atacaklardýr. Onlarýn kararlýlýðýna uygun þekilde davranýþ da harekete geçecek, devrimci tutsak ailelerinin mücadele birliði oluþturulacaktýr. Bu sürecin ortak göðüslenmesi, saldýrýlar karþýsýnda tek bir cephenin oluþmasý, üzerinde yaþadýðýmýz topraklardaki devrim mücadelesini daha da yükseltecektir. YAÞASIN DEVRÝMCÝ TUTSAK AÝLELERÝNÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
16
SÝZLERE ÝNAT YAÞAYACAÐIZ! Kürdistan’da, yýllardýr süren iç savaþýn sonuçlarý, süreç sertleþtikçe ortaya çýkýyor. 1990’dan bu yana, K.Kürdistan’da 3.700 köy zorla boþaltýlmýþ ve onlarcasý yakýlýp yýkýlmýþtýr. Ýnsanlar, iþkencelerden geçirilip, zindanlara atýlmýþtýr. Ateþkesin bitmesiyle, Kürdistan yine abluka altýna alýnmýþ, köyler, jandarma tarafýndan zorla boþaltýlmaya baþlanmýþtýr. Aðustos ayýnýn sonlarýnda, Þýrnak’ýn Beytüþþebap ilçesine baðlý, Ilýcak (Germav) köyü, jandarma tarafýndan zorla boþaltýlmýþtýr. 51 hanelik köyde, 343 insan köyün 600 metre ilerisinde hayat mücadelesi veriyor. Kendi olanaklarýyla çadýrlar yapýp, çaresiz bir þekilde orada konaklamýþlar. Yaþadýklarý yerde, ne elektrik ne su ne de tuvalet var. Ýnsanca yaþama dair hiçbir þey yok! Kýþ baþladýðýnda, ne yapacaklarýndan habersiz þekilde, yaþam mücadelelerini sürdürüyorlar. Jandarma, bütün onur kýrýcý saldýrýlarýna devam ediyor. Bütün bunlar, ezen ve ezilenler arasýndaki sýnýf mücadelesidir. Kürt halký, bu acýlarý yaþýyor ve tanýklýk ediyor yýllardýr. Yaþananlar iç savaþýn sonuçlarýdýr. Kürt halkýnýn kurtuluþu devrimdedir. Bütün acýlarýn, iþkencelerin, savaþýn, yýkýmýn, ölümün olmayacaðý bir sistem var! Sosyalist sistem! Sosyalizm, bir insanýn, insanca yaþayabileceði, kendi kültürünü, dilini özgürce yaþayacaðý tek sistemdir. Sosyalist sistem, iþçilerin kendi sistemi, kendi iktidarlarýdýr. Kapitalizmin egemen olduðu bir yerde, insanca yaþam yoktur. Özgürlük ve barýþ da yoktur. Kürt halký, “Barýþ Ýçin Devrim Devrim Ýçin Savaþ” þiarýný her zaman öne çýkarmalýdýr. Çünkü özgürlüðün baþka yolu yok!
Y.E. Mücadele Birliði Okuru/ Ýkitelli
dý kameralara. TRT Kürtçe yayýna baþladý ve bir kez daha görüldü ki, ezilen ulus olma, sadece siyasal bir sorun deðildir. Bu ayný zamanda, sosyal sonuçlarý olan bir sorundur. Ezen-ezilen ulus devrimcileri, demokratlarý, emekçileri, bunu, hiç deðilse þimdi, Kürt halkýnýn kameralara sevinç ve gururdan aðlamaklý bakan gözlerinden anlamalýdýr. Sadece onbeþ dakikalýk bir yayýnýn, neden milyonlarca insanda ayný duyguyu hem de böylesine yoðun bir þekilde oluþturduðu üzerine düþünmelidir. Bu adýmlarýn önemsizliði, Kürt halkýný aldatmaya ve sermayeye peþkeþ çekmeye dönük olduðu, her an geri alýnabilirliði üzerine çokça yazýlýp çiziliyor. Ve doðrudur da. Hatta, tüm bunlarý söyleyenlerin farkýnda olmadýðý kadar doðrudur. Toplumsal devrim günceldir. Sermaye, devrimi engellemek için bu adýmlarý atmak zorunda kalýyor. Ama, Kürt halkýna akýl vermeye kalkýþanlarýn hiç biri, bunun farkýnda bile deðil. Onlar, devrimin geri düþüþü üzerine halklarýn geriliði üzerine “teori!” yapmakla meþguller. Buna raðmen yazýp çiziyorlar. Olsun. Ama bir konuya deðinilmiyor. Sermayenin atmak zorunda kaldýðý bu adýmlara Kürt halkýnýn verdiði tepkiyle bir kez daha görülen þeye, ezilen (ve tabii ki ezen) ulus olmanýn sosyal sonuçlarýnýn olduðuna ve bunun siyasal mücadeleye nasýl yansýdýðýna ve aslýnda, böylece, ezen ulusa ait olmanýn sosyal sonuçlarýnýn varolduðu gösterilmiþ olunuyor. Ezilen ve ezen ulus olmanýn sosyal sonuçlarý olacaðýný, Lenin, büyük bir netlikle görmüþ ve belirtmiþtir. Ezilen ulusun ne zaman ulusal kazanýmlarý gündeme gelse, Lenin’den sürekli olarak, tüm uluslarýn sýký birliðine dair yerleri alýntýlayanlar; sosyal-þovenizmlerine Lenin’i þahit tutmaya çalýþanlar, biraz da olsa, Lenin’in bu yöndeki uyarýlarýna dikkat etseler ne iyi olur. Lenin’in ulusal soruna iliþkin yaklaþýmý bütünlüklüdür. Gelenekler, eðitim vb. yollarla nesiller boyu aktarýlan hayaller, duygular, düþünüþ tarzlarýyla þekillenmiþ ezilen ve ezen ulusun bu sosyal yapýsý dikkate alýnmadan, ulusal sorunun çözümlenemeyeceðini orta-
Ezilen Ulus Olmayý Doðru Anlamak RT Kürtçe yayýna baþladý. Bu, Kürt halký arasýnda, dil kurslarýnýn, cd’lerin vb. yarattýðý etkiden daha farklý bir etki yarattý. Sermayeye; attýrdýklarý her adýmdan sonra kameralara yansýyan seslerinde ve bakýþlarýndaki “vardýk-varýz” haykýrýþýndan farklý olarak, bu sefer, taþýdýklarý maðrurluk çok açýk olarak görülebiliyordu. Ve ezilen ulus olmanýn gerçekliðine bir kez daha tanýk olduk böylece. Bu, sadece, aptal kutuda onbeþ dakika boyunca kendi dillerini duymanýn yarattýðý bir duygu deðil. Bu, TRT’de yani Türkiye Radyo ve Televizyon kurumunun bir kanalýnda, devletin kanalýnda, kendilerini onlarca yýldýr ezen, asimile eden bir ulusun en üst organýna ait bir kanalda kendi dillerini duymanýn yarattýðý bir duygudur. Yýllardýr, “Kürt yoktur, onlar dað Türkleridir, Kürtçe yoktur” diyerek ezen ulusa, bunun aksini söyleyenlere her türlü zoru devleti aracýlýðýyla uygulayan ulusa, þimdi, kendi devleti eliyle Kürtçe yayýn yaptýrmanýn verdiði bir duygudur. Hiç þüphe yok ki, o onbeþ dakika boyunca Kürt halký, aptal kutudan gelen sesleri ve görüntüleri deðil; varolma mücadelelerinde yitirdikleri ve yitirmekte olduklarý canlarýnýn þen ve inançlý seslerini duyuyorlardý. Anýlarýna gidiyor, Kürtçe konuþtuklarý ve Kürt olmakta ýsrar ettikleri için genciyle yaþlýsýyla geçtikleri iþkence tezgahlarýný, yedirilen dýþkýlarý, kýro diye aþaðýlanmaya çalýþýlmalarýný, katledilen yakýnlarýný, yakýlan evlerini, telef edilen hayvanlarýný vb. bir çok þeyi hatýrlýyorlardý. Ve ödedikleri bu bedellerden aldýklarý güçle, haklý bir maðrurluðu ve teslim olmayan bir halkýn haklý gururunu yansýtýyorlar-
T
Lenin’in formülasyonunda ezen ulus komünistlerinin payýna düþen, uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný ayrýlma hakký da dahil, koþulsuz kabul edilmesi ve ezen ulus içinde ýsrarla bunun anlatýlmasý gerektiðidir. “Büyük” ulus düþüncesinin her türlü tezahürüne karþý, tavizsiz mücadele edilmesi gerektiðidir.
17
ya koyar. Ezilen-ezen ulus durumu bir siyasal eylem sonucu olmuþtur. Ve kendi sosyal sonuçlarýný doðurmuþtur. Bu durum bir kere doðduktan sonra, bu duruma son verecek siyasal eylem, bu sosyal sonuçlarý dikkate almadan baþarýya ulaþamaz. Bunun içindir ki, Lenin, genel geçerli þatafatlý sloganlara karþý çýkmýþ, hepimiz komünist deðil miyiz demagojisini elinin tersiyle itmiþ ve ezen-ezilen ulus komünistlerine ayrý ayrý görevler düþtüðünü belirtmiþtir. Lenin’in formülasyonunda ezen ulus komünistlerinin payýna düþen, uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný ayrýlma hakký da dahil, koþulsuz kabul edilmesi ve ezen ulus içinde ýsrarla bunun anlatýlmasý gerektiðidir. “Büyük” ulus düþüncesinin her türlü tezahürüne karþý, tavizsiz mücadele edilmesi gerektiðidir. Lenin, Marx’ýn yaklaþýmýnýn devamcýsýdýr. Lenin’in bir anlatýmý, iki komünist önderin yaklaþýmýný da ortaya koyar. “Marx, tanýdýðý sosyalistleri, kendi deyimiyle ‘yoklama’, bilinçlerini ve inançlarýný sýnama adetindendi. Lopatin’le tanýþtýktan sonra Marx 5 Temmuz 1870’de Engels’e, genç Rus sosyalisti hakkýnda son derece gönül okþayýcý bir deðerlendirme yazdý, ama þunu ekledi: “Zayýf nokta: Polonya. Burada aynen bir Ýngilizin Ýrlanda hakkýnda konuþtuðu gibi konuþuyor.. Marx, ezen ulus mensubu bir sosyaliste, ezilen ulusa iliþkin tavrýný soruyor ve hemen egemen uluslarýn (Ýngiliz ve Rus)sosyalistlerinin genel hatasýný açýða çýkarýyordu, ‘büyük güç’ burjuvazisinden devralýnan önyargýlarýn usandýrýcý tek-
rarý.” (Seçme Eserler 283) 1870’den 2004’e, 130 yýlý aþkýn bir zaman geçse de, halen, sosyalistlik iddiasýnda olanlarýn yumuþak karnýdýr ulusal sorun. Küçük-burjuva sosyalistleri, burjuvazinin aþýladýðý önyargýlarla, düþünce tarzlarýyla, duygularýyla uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný tanýdýklarýyla baþlayan, ama ile devam eden ve birlik olmanýn nimetlerinin anlatýmýyla biten sözlerine devam ediyorlar. “Hepimiz kardeþiz” diyerek, ezen ulusun literatürünü devam ettiriyorlar. Böyle yaparak, ezilen ulusun güvensizliðinin sosyalistleri de kapsamasýna neden oluyorlar. Sermayenin atmak zorunda kaldýðý adýmlarla, bir kez daha, ezilen ulus olmanýn yarattýðý manevi bir þekilleniþ olduðu görülmüþ ve Leninistlerin bu konudaki hassasiyetlerinin doðruluðu anlaþýlmýþtýr. Leninistler, bunu her zaman dikkate aldý ve almaya devam edecektir. Kürt halkýný sermayenin oyunlarýna karþý uyarma görevini yerine getirirken, ayný zamanda ve daha çok olarak da ezen ulus bilincine karþý mücadele edecektir. Che, dünyanýn neresinde olursa olsun, bir insana yapýlan haksýzlýðý yüreðinde hissetmeyenin devrimci olamayacaðýndan bahseder. Dünyanýn herhangi bir yerinde deðil, hemen yaný baþýmýzdaki; birkaç insanýn deðil, milyonlarca insandan oluþan bir ulusun acýlarýný, özlemlerini, ödediði bedelleri yüreðinde hissetmeyen biri komünist olabilir mi peki? Denizlere idam sehpasýnda, “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýnýn Mücadelesi” dedirten, bu komünist özdür iþte. Ve Deniz olmak, bu özü kavramayý gerektirir…
“Patronlarýn En Ýyisi Bile Ýþçi Sýnýfýnýn Düþmanýdýr” Merhaba, Ben Antalya’ya sezonluk çalýþmaya giden, bir Leninist iþçiyim. Ýki aydýr, burada bir burjuvanýn otel inþaatýnda çalýþýyorum. Burada, Türk ve Kürt iþçiler var. Ben, bu iþçilere burjuvalarýn ne kadar iki yüzlü olduklarýný anlattýðýmda, kimse inanmýyordu. Bizim patronun çok iyi bir insan olduðunu söylüyorlardý. Ama gerçek çok çabuk su yüzüne vurdu. Çünkü, inþaat bittiði gün, çalýþan iþçilerin kaldýðý çadýr ve barakalar söküldüðünde, çok geç kalýnmýþtý. Bütün iþçilerin ne yatacak yeri, ne yýkanacak duþlarý kalmýþtý. Herkes, spor kompleksinde topraklarýn üzerinde yattý. Aslýnda buradan da çýkaracaklardý ama birkaç gün daha bize ihtiyaçlarý vardý ve emeðimizin karþýlýðý olamayacak kadar az olan paramýzý da henüz alamamýþtýk. Ayný gün akþam konuþtuðumuz iþçiler bana hak vermeye baþladýlar ama yapacak, bir þey kalmamýþtý. Üretimden gelen gücümüzü bu saatten sonra kullanma þansýmýz yoktu. Ama umarým ki, bu, orada olan iþçilerin aklýndan hiç çýkmaz. Çünkü, patronlarýn en iyisi bile iþçi sýnýfýnýn düþmanýdýr. Bunu hiçbir emekçi asla unutmamalýdýr.
Yaþasýn Ýþçileri Mücadele Birliði Yaþasýn Kürt ve Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði Y.E. Mücadele Birliði Okuru/ Antalya
18
sokaða atýlmasýdýr. Türkiye genelinde tekstil sektöründe çalýþan 2 milyonun üzerinde iþçi var. Tekstil sektöründeki bir kriz, bu sektörde çalýþan iþçilerin yýðýnlar halinde iþlerinden kovulmasý, yani yaþamdan kovulmasý anlamýna gelir. Ýþte bizim asýl olarak ilgilenmemiz gereken olgu da budur: Sayýlarý milyonlarý bulan, örgütlenmeye ve harekete geçmeye hazýr tekstil iþçilerinin taþýdýðý devrimci barutun 2005 sonrasý olasý bir tekstil kriziyle tetiklenmesi. Tekstil iþçileri günümüz þartlarýnda dahi örgütlenmeye ve harekete geçmeye hazýrdýr. Çalýþma koþullarý çok aðýr. Hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadan, karnýný bile doyurmaya yetmeyecek kadar düþük ücretle14-15 saat çalýþtýrýlýyorlar. Soysuz ucube patronlarý tarafýndan yerlerini her an almaya hazýr büyük iþsiz kitlesi tehdidiyle iliklerine kadar sömürülüyorlar. Tekstil iþçilerine dayatýlan bu yaþam ve çalýþma koþullarý onu patlamaya hazýr bir barut fýçýsý haline getirmiþtir. 2005’te dünya genelinde tekstil kotalarýnýn kalkmasýyla yaþanacak bir tekstil krizinin onu patlamasý kaçýnýlmazdýr. Bu öfkeli iþçi kitlesinin harekete geçmesi halinde burjuva sistem açýsýndan yaratacaðý yýkýmý hayal etmek zor olmasa gerek. Bu iþçi kitlesinin kendiliðinden saflarýmýza katýlacaðýný düþünecek kadar saf olmadýðýmýza göre, biz Leninistler açýsýndan asýl sorun bu devrimci potansiyelle bugünden, vakit kaybetmeden güçlü baðlar kurmaktýr. Tekstil iþçileri örgütlenme ve bilinç bakýmýndan Türkiye iþçi sýnýfý içerisinde en geri kesimlerini oluþturuyor. Bu geri yönlerine raðmen son dönemde daðýnýk da olsa giderek artan sayýda çeþitli taleplerle iþyeri eylemleri gerçekleþtiriyorlar. Diðer yandan bu sektörde çalýþan iþçilerin büyük bir kýsmý sert iç savaþ koþullarýnda yetiþmiþ ve buna göre bilinci þekillenmiþ Kürt iþçilerden oluþuyor. Kürt iþçiler bir kez harekete geçince devrimci araçlardan baþka araç tanýmayacaðý ve direk faþist devleti temellerinden yýkmaya daha hýzlý yöneleceði açýktýr. Bu devrimci karakterleriyle diðer iþçiler içerisinde sürükleyici bir güç olduðu gözden kaçýrýlmamalýdýr. Önümüzdeki yýllarda tekstil sektöründe yaþanacak yýkýmý sendikal mücadele alaný içerisinde çözülebilecek bir sorun deðildir. Tekstil atölyelerinin çoðunluðu fasona dayandýðý için dünya ticaretinin bu ölümcül rekabeti karþýsýnda ayakta kalmasýnýn tek koþulu þu andaki ücretlerin yarý yarýya düþürülmesi olacaktýr. Þu andaki sefalet ücretinin bile yarýsýna razý olmaya hazýr bir sýnýf yok. Çünkü bundan daha aþaðýsý köle gibi çalýþarak açlýktan ölmeyle eþ deðer. Sýnýfý kurtaracak olan artýk kapitalist rekabet karþýsýnda ayakta durmak deðil, bu rekabeti ortadan kaldýrmaktýr. Yani kapitalist üretim iliþkilerini parçalamaktýr. Tekstil iþçileri için baþka yol yok. Mevcut durum örgütlülük ve deneyim birikimi göz önüne alýndýðýnda, tekstil iþçilerine bu bilinç yalnýzca dýþardan verilir. Kendiliðindenliðe býrakýldýðýnda sendikal bir çözümü olmayan bir hareket baþtan yenilir ve çözülür. Oysa proletaryanýn devrimci sýnýf partisi daha bugünden tekstil iþçilerinin yanýnda olduðunu göstermeli, gelecekte yaþanacak krize iliþkin onlarý aydýnlatmalý, bu krizin nasýl devrimci bir potansiyel taþýdýðý açýk ve somut olarak anlatýlmalýdýr. Böylesi bir fýrsatý bugünden gören ama bu fýrsatý deðerlendirmek için elinden geleni yapmayan bir parti devrimci iktidar yüzü göremez
Tekstilde Fýrtýna Kaçýnýlmaz Bu günlerde Türk sermayesinin bir bölümünde acýnasý bir feryat yükseliyor. Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) aldýðý bir kararla 2005’te tüm dünyada tekstil kotalarýnýn kalkacak olmasý bu soysuz ucubelere ecel terleri döktürüyor. DTÖ (o zamanki adýyla GATT), 1993’te Uruguay’daki toplantýsýnda 2005 yýlýnda dünya genelinde tekstil ticaretinin serbestleþmesi kararý alýrken hesapta Çin’in DTÖ’ye üye olacaðý yoktu. Çin’in 2001 yýlýnda DTÖ’ye üye olmasýyla, özellikle ekonomisini daha çok tekstil üretimine ve ticaretine dayandýran ülkeleri tam bir panik havasýna soktu. Þimdi 2005 yýlýyla birlikte 360 milyar dolarlýk dünya tekstil pazarý için kýran kýrana bir ticaret savaþý yaþanacaðý bekleniyor. Rekabet kapitalist ekonominin en katý yasasýdýr. Üretimde ve pazarlara ulaþýmda en avantajlý kapitalistler, rekabet gereði bu avantajlara sahip olmayan kapitalist iþletmelerin mahvý üzerinden yükselir. Tekstil ticaretinin serbestleþmesiyle birlikte, dünyanýn en ucuz emek gücü pazarýna sahip Çin’in, bu avantajýyla dünya tekstil pazarýnýn çok büyük bölümünü ele geçireceði þimdiden görülüyor. Öyle ki tekstil kotalarýnýn kalkmasýyla birlikte, Çin tekstil ürünlerini dünya pazarlarýna sunduðunda, birim fiyatýnda yüzde 60 gerileme yaþanacaðý ve Çin’in, dünya tekstil pazarýndaki payýný yüzde 30’lardan yüzde 70’lere yükselteceði tahmin ediliyor. Ýþte Türk tekstil kapitalistlerinin þu günlerde feryat etmesinin nedeni: 2005 yýlýnda tekstil kotalarýnýn kalkmasýyla iç ve dýþ tekstil pazarýný Çin ve Hindistan gibi rekabette daha avantajlý ülkelere kaptýrma korkusu. Bu, Türkiye gibi, tekstil sektörünün ihracat ve istihdamýn (dolayýsýyla ekonominin) motoru olduðu ülkeler için ekonomik yýkým anlamýný gelir. Þimdi Türkiye tüm enerjisiyle bu kýyamet alametini erteletmek için uðraþýyor. Ýçinde ABD’nin ve AB ülkelerinin tekstil üreticilerinin de bulunduðu 47 ülke, tekstil kotalarýnýn kaldýrýlmasýný 2005’ten 2007 sonuna ertelenmesi için DTÖ anlaþmasýna göre 2008’e dek Çin’den ithalata karþý fiyat (ucuzluk) ve kalite sýnýrlamasý getirmeyi planlýyor. Türk sermayesi can havliyle bu yýkýma karþý önlem arayýþlarýný sürdürürken daha tekstil kotalarý kalkmadan bazý kategorilerde alýþ pazarýný Çin’e kaptýrmaya baþladý. Yüzde 33’ne sahip olduðu ABD bornoz pazarýnýn yarýsýný Çin’e kaptýrdý. Kendi iç pazarýnda da durum pek farklý deðil. Ýç pazarýn tekstil ürünlerinden oyuncaða kadar ucuz Çin malý istilasýna uðradýðýna dair haberler çok sýk burjuva medyada iþleniyor. 2005’te dünya genelinde tekstil kotalarýnýn kalkmasýnýn bir sonucu Türk tekstil sermayesinin önemli bir kýsmýnýn yýkýmý ise, diðer bir sonucu da, bu sektörde çalýþan yüz binlerce tekstil iþçisinin
19
kellerinin, onlarýn iþbirlikçilerinin ve bu ihalelerden rüþvet alacaklarýn-alanlarýn, bu konunun sürekli gündemde kalmasýný saðladýðýna kuþku yok. Ama bunlar tek neden deðil. Azami karýn peþinde koþan kapitalistlerin ve uþaklarýnýn yeni bir yaðma gerçekleþtirme isteði kadar önemli bir etken de; iþbirlikçi sermayenin ve ordusunun nükleer silah elde etme isteðidir. Nükleer silah teknolojisinin geliþtirilmesinin ön adýmý olarak, nükleer santraller düþünülmektedir. Ýþbirlikçi tekelci sermayenin Pakistan, Ýsrail ve ABD ile olan siyasal, ekonomik ve askeri iliþkileri; öte yandan, uyuþturucu kaçakçýlýðý gibi nükleer silah teknolojisi kaçakçýlýðýnýn önemli bir kýsmýnýn da bu topraklar üzerinden gerçekleþtirildiði (ki daha yakýn zamanda Libya, Pakistan’dan aldýðý kaçak nükleer silah parçalarýnýn Türkiye’de, Türk mühendislerince birleþtirildikten sonra ülkesine getirildiðini açýkladý) dikkate alýnýrsa, iþbirlikçi tekelci sermayenin alt yapýsýna kavuþtuktan sonra nükleer silah üretimine hýzla yönelmesinin oldukça kolay olacaðý görülüyor. Bu durum, nükleer santral yapýmýna, sadece, santralde meydana gelebilecek bir kazanýn yaratacaðý felaketler ve bunun kapitalizm altýnda çok daha büyük olacaðýndan dolayý deðil; nükleer silah yapýmýný da gündeme getireceði için karþý durulmasýný gerektiriyor. Sadece egemen olduðu topraklarda ki komünist, devrimci ve yurtsever harekete karþý deðil, bölgedeki tüm devrimci geliþmelere karþý büyük bir düþmanlýk ve saldýrganlýk sergileyen sermayenin, nükleer silahlara sahip olmasý, karþý-devrimin bölgedeki katliamcý gücünün artmasý anlamýna gelecektir. Bölge devrimi için ciddi bir tehdittir bu. Böylesi bir güce eriþen sermaye, ayný zamanda, bölgede daha saldýrgan politikalara yönelme cesaretini de kendinde görecek, dýþ savaþlar -haksýz savaþlar- içinde yer almaya istekli hale gelecektir. Hem canlýlarýn yaþamýna hem de insanlýðýn kurtuluþ mücadelesine yönelik böylesi ciddi bir saldýrý karþýsýnda; devrimci proletarya, emekçi sýnýflar ve önderleri, þimdiden harekete geçmelidir. Yeþiller, çevreciler gibi burjuva hareketlerin kapitalizmin yarattýðý yýkým karþýsýnda çaresiz olduðunun açýða çýktýðý günümüzde; çevresel ve siyasal sonuçlarý olacak böylesi bir giriþimin, sermaye düzenine karþý mücadelenin vesilesi haline getirilmesinin koþullarý her zamankinden daha fazladýr. Komünist hareket uzun zamandýr, ajitasyon ve propaganda çalýþmasýnda; kapitalizmin doðayla birlikte insanlýðý da yok oluþa götürdüðüne ve buna son vermek için komünizme yönelmek gerektiðine dikkat çekiyor. Sermayenin bu giriþimi, komünistlerin fikirlerinin daha geniþ kitlelere ve daha etkin bir þekilde ulaþmasýnýn olanaklarýný yaratýyor. Nükleer santrallere karþý verilecek mücadelede etkin þekilde yer alarak, bu mücadelenin sisteme karþý mücadele haline dönüþmesi için þimdiden hazýrlýklar yapýlmalýdýr. Sergilenecek pratikle, komünistlerin, insanlýðý kurtuluþa götürecek bütünlüklü dünya görüþüne sahip tek siyasal hareket
Nükleer Santraller Yine Gündemde Kýsa bir süre önce, nükleer santrallerde ihale aþamasýna gelindiði açýklandý. Nükleer santraller projesi yeni deðil. Bir çok defa gündeme gelmiþ, ihale aþamasýna kadar varmýþtý. Ama gerek buna karþý mücadele edenlerin gerekse de ekonomik krizlerin etkisiyle daha ötesine gidememiþlerdi. Ama hiçbir zaman vazgeçilmedi. Bu ýsrarcýlýk, sermayeyi buna yönlendiren köklü nedenlerin olduðunu gösteriyor. Daha önce defalarca gündeme gelmiþ olmasý nedeniyle, hem de çeþitli ülkelerdeki nükleer santral kullanýmlarýnýn dünya çapýndaki sonuçlarý nedeniyle, bu konuya hiç de yabancý deðiliz. Hemen hemen bir çok yönüyle tartýþýldý. Biliniyor. Bilim insanlarý, nükleer santrallerin canlýlar için ne kadar büyük bir tehlike potansiyeli yarattýðýný hem teorik olarak hem de pratik örnekleriyle ortaya koydu. Çernobil kazasýnýn hem anlýk hem de onlarca yýla yayýlan öldürücü etkilerini bilim adamlarýndan; bitkiler, hayvanlar, insanlar ve canlýlarýn yaþam kaynaklarý üzerine etkilerini ortaya koyan belgesellerden ve bizzat yaþayarak biliyoruz. Karadeniz halký, bu kazanýn etkisiyle maruz kaldýðý radyasyon sonucu, on yýllardýr kanserin pençesinde ölüyor. Bugün ateþli bir þekilde nükleer santralleri savunan sermaye ve siyasal temsilcileri ise on yýllardýr, bu ölümleri sessizlik içinde geçiþtiriyor. Geçiþtirmekle de kalmadý, yalanlar söyleyerek radyasyonlu gýdalarýn satýþýný sürdürdü ve sadece Karadeniz halkýnýn deðil tüm emekçilerin bu felaketten etkilenmesine neden oldu. Nükleer santral kazalarýnýn, insana önem vermeyen bir toplumsal sistemde yýkýcý sonuçlarýnýn ikiye üçe katlanacaðý böylece ispatlanmýþ oldu. Yine bilim insanlarý, yaþadýðýmýz topraklardaki enerji kaynaklarýnýn zenginliði, baþta da hidroelektrik potansiyeli nedeniyle nükleer santrallere gerek olmadýðýný defalarca ispatladýlar. Ayný þekilde, ekonomistler, nükleer santral yapýmýnýn ve iþletmesinin hidroelektrik santrallere ve diðer enerji kaynaklarýna oranla, hiçte ucuz olmadýðýný ortaya koyuyorlar. Ve bu projenin, uluslararasý enerji tekellerine milyonlarca dolar aktarmaktan baþka bir anlama gelmeyeceðini söylüyorlar. Öyleyse neden, halen nükleer santraller gündeme getiriliyor? Büyük enerji te-
20
Wall Street’e Kur Yapan Kerry ve ÝÞÇÝLERÝN DERÝNLEÞEN SEFALETÝ Deidre Griswold* Bush hükümetinin “yoksulu soy, zengine yaltaklan” politikasýna karþý etkili vuruþlar yapmak için bundan daha uygun bir dönem, hiç olmadý. Sorun, bunu kimin yapacaðý. Elbette John Kerry deðil. 3 Mayýs tarihli Wall Street Journal’daki bir makaleye göre, o þimdi dev tekellerle cezbedici bir saldýrý hazýrlýðýnda. Kerry, Bush’un baþkanlýk kampanyasýna akandan daha büyük bir parayý kendine çekeceðini umut ediyor. Washington ve Wall Street’in gözdesi analizcilere göre, ekonomi iyi durumda. Baþarý kýstaslarý nedir? Dev þirketlere ve yatýrýmcýlara para akýyor, karlar yükseliyor ve borsa altý ay önceki seviyeden daha yüksekte. Fakat, yarattýðý bütün zenginlikler kapitalist sýnýf tarafýndan paylaþýlan onmilyonlarca iþçinin yaþamsal sorunlarla karþý karþýya kalmasý için, bu balona küçük bir sürtünüþ yeterli olacak. Barýnmayý ele alalým. 2 milyon aile, sokakta kalmamak için federal devletin kira yardýmlarýna (8. madde diye bilinir) bel baðlýyor. Barýnma harcamalarýna baðlý olarak ücretler düþtükçe, bu sayý büyüyor. Bush yönetimi, yerel barýnma programlarýnda kullanýlan devlet fonlarýnda indirimler getiren yeni kefalet sisteminde deðiþiklikler yapacaðýný duyurmuþ bulunuyor. Örneðin New York kentinde yoksul ailelere verilen barýnma yardýmlarýnda, bu yeni yasayla 55 milyon dolar kýsýntý olacak. Bütçe ve Politika’ya iliþkin öncelikleri belirleyen müdürlük, bu yýl içinde, kesintilerin yüzmilyonlarca dolarý bulacaðýný açýkladý. Bu kesintiler, sýrasýyla, emlakçýlarýn, kefaletli kiralarýn sayýsýný dondurmaya zorlayabilir. Kiracýlardan daha fazla para talep etmek durumunda kalacaklar ya da 8. Madde çýktýðýndan bu yana geçen 30 yýlda görülmeyen baþka þey olabilir: yetersiz yardým fonu yüzünden, devletin sübvanse ettiði evlerden kiracýlar çýkarýlabilir.
Bu yeni yasanýn yürürlüðe girmesiyle, sokaklarda yaþamaya mecbur edilen evsiz ailelerin sayýsýnda hemen bir yükseliþ bekleniyor. Bunun, yetiþkinlerin ve özellikle çocuklarýn üzerinde nasýl fiziksel ve ruhsal sarsýntýlar yaratacaðý ise ölçülemiyor.
Tüketici Borçlarý 1 Trilyon Dolara Ulaþtý Gelir basamaðýnýn azýcýk üstünde bulunan iþçiler için de gelecek hiç parlak deðil. Ýster bir evde apartmanda ya da karavanda olsun, kafalarýný sokup yaþayabilecek bir yere sahip olmayý baþaranlar, derin bir borç bataðýnda. Ve ipotek oranlarý yeniden yükselmeye baþladý. Virjinia, Aleksandra’da Amerikan Ýflas Enstitüsünde araþtýrma görevlisi olarak çalýþan Roger Whelan, “ipotekli borçlanmalar hariç, tüketici borçlarý son on yýlda iki katýna çýktý, ayný dönemde kiþisel tasarruflarýn oraný %5.8’den %2’ye geriledi.” diyor. Bir düþünün; 2002’nin ve 2003’ün Ekim aylarý arasýnda, her 73 aile fertlerinden biri, yani 1.66 milyon insan, iflasa sürüklendi. Nisan ayýnda, ev ipoteklerini saymasak, tüketici borçlarýn toplam miktarý, bu ülkede ilk defa 1 milyon dolarýn üzerine çýktý. Dört kiþilik aile baþýna ortalama 14 bin dolar. Bir taksitten öbürüne koþan ve her ödeme gününde açýklar veren insanlar, yiyecek ve giyecek gibi acil ihtiyaçlarý için, yüksek faizli borçlar biriktiriyorlar. Bir internet sitesinde yayýnlanan ankete göre, nüfusun %23’ü, kredi kartlarýndaki limitin üzerinde harcama yapýyor. ABD nüfusunun büyük bir çoðunluðunu iþçiler ve ücretli çalýþanlar oluþturuyor- her ne kadar patronlar, sýnýf bilincini bulandýrmak için, da-
21
zincirine karþý diþe diþ bir mücadele vermiþtir. Endüstrileþmiþ bir çok ülkede iþçiler sadece sendikal haklar kapsamýnda bir saðlýk sigortasý için deðil, ama ayný zamanda ulusal saðlýk alanýnda da haklar elde ediyorlar. Ama bu iþçilerin örgütlü ve militan olduðu yerlerde meydana geliyor. Bush hükümetinin öncelikle kendi destekçileri olan en büyük þirketlerin kasalarýný doldurduðunu ve geçmiþte kazanýlan ne kadar sosyal hak varsa rafa kaldýrmaya çalýþtýðýný, þu anda bilmeyen yoktur. Peki ya Kerry, o bu konularda hangi konumda?
“Ben Amerikan Ýþ Dünyasýnýn Dostuyum”
ha iyi ücret alan iþçileri “orta sýnýf” diyerek bilinçli bir politika izliyor olsa da- bu böyle.
Örgütlenin ve Savaþýn! Ýþçiler ücretlerinde ve haklarýnda kýsýntýlar yapmak için sürekli baský yapan patronlara karþý örgütlenmeli ve mücadele etmelidirler. Fakat Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra %40’a varan sendikalaþma oraný, bugün %12 civarýnda. Sendikal örgütlenmedeki düþüþle birlikte çalýþma koþularý ve ücretler de düþüyor. Örneðin Minnesota’da et paketlemede ücretler, 1982 yýlýnda saat baþý 17 dolarken, bugün 10 dolarýn altýna düþtü. Endüstrinin bu kolunda yüksek sendikalaþma oraný vardý, fakat þirketler, yeniden yapýlanma ve ölçek küçültme yoluyla, bir çok sendika þubesinin hakkýndan gelmeyi baþardý. Günümüz et paketleme iþçilerinin çoðunluðu Latin göçmeni ve iþ sýrasýnda yaralanmalarla ölümler büyük bir hýzla artýyor. Daha düne kadar sendikal hareket bu göçmen iþçileri gerçekten görmezden geldi veya sendika yöneticileri tarafýndan iþ için rakipler olarak görüldü. Ama þimdi göçmen haklarý için yola çýkan güçlü bir hareket, bir çok sendikayý deðiþtirdi. Minnesota Beef Industries’de çalýþan paketleme iþçileri UFCW adlý bir sendikaya katýlmayý oylamak üzereler. Geçenlerde bu sendika, çalýþanlarýnýn saðlýk sigortalarýný kaldýrmak isteyen Kaliforniyalý üç süper market
22
Kerry, Wail Street Journal’a 3 Mayýs’ta bazý bölümlerinin yayýmlandýðý bir röportaj yaptý. Ýþte orada yazýlanlardan bazýlarý: “En önemlisi ve gerçekten üzerinde durulmasýný gerektiðini düþündüðüm þey, Amerikan ekonomisinde bugünün en büyük kamburu saðlýk alanýndadýr. Bugün Amerika’da kiþi baþýna saðlýk için 4887 dolar ödeme yapýyoruz… “Þimdi ben Kanada’daki saðlýk sistemini istemiyorum. Pazar ilkelerine baðlý, serbest pazar rekabetine odaklý bir sistem düþünüyorum. Çok güçlü dinamiklere sahip. Halk farklý farklý yollarla bu ihtiyaçlarýný karþýlayacak. Amerikan iþ dünyasý sunduðum bu sistem karþýsýnda beni alkýþlayacaktýr… “Amerikan iþ dünyasýnýn dostu olduðumu düþünüyorum. Kiþisel olarak sanýyorum ki, iþ dünyasý için bu hükümetten çok daha etkin olacaðým, çünkü bu hükümet, ticaret üzerinde yýllar yýlý çok uðraþarak baþardýðýmýz konsensüsü çarçur ediyor. Ve iþ yapmak için dünyada sahip olduðumuz iliþkileri de çarçur ediyorlar. Dünyadaki Amerikan yatýrýmlarýnýn kaybolmasýna neden oluyorlar. Ýnsanlar bizimle iþ yapmak istemiyorlar. Bunun bedeli çok aðýr oluyor… “Ýnanýyorum ki, pazar alanlarý açmakta, tarafsýzlýk zemini yaratmakta ve iþ dünyasý için bir elçi gibi çalýþmakta çok daha fazla atýlýmcý olacaðým…” Ve kuþkusuz Kerry, Irak’a daha fazla asker göndereceði ve ABD’nin çok uluslu þirketleriyle büyük petrol tekellerinin çýkarlarýný korumaya adayacaðý konusunda ant içiyor. Bütün bunlarýn bedelini ödeyen kim? Ailelerinden koparýlan, sömürgeci bir iþgalde savaþmaya ve ölmeye gönderilen gençlerin dahil olduðu ayný iþçi sýnýfý. Kapitalist egemen sýnýfýn bir dostunun kurduðu uþaklardan oluþan bir hükümetten ABD iþçi sýnýfýna hayýr gelmez. Þimdi, sendika kasalarýndan Kerry’nin kampanyasýna milyonlarca dolar akýtma zamaný deðil. Þimdi grev fonlarýný destekleme ve her iki politik partisiyle birlikte zenginlere karþý kendi çýkarlarýný savunmak üzere harekete geçmesi gereken milyonlarca örgütsüz iþçiye ulaþma zamaný. * 13 Mayýs 2004 tarihli Workers World dergisinden çevrilmiþtir
Enternasyonalist Savaþçý, Ölümsüz Komutan: TEÐMEN ALÝ Cevat Saim Çelen, Antalya Gazipaþa’da THKO-MB saflarýnda katýlmýþtýr mücadeleye. Çalýþtýðý bölgede insanlýðýn kurtuluþu için, sýnýfsýz sömürüsüz bir dünya için sürdürdüðü kavgada sorumluluklarýný en iyi þekilde yerine getirdi. Daha sonra görev aldýðý Ýzmir bölgesinde, 12 Eylül faþizminin Ýzmir Ýl Komitesi’ni ele geçirmesiyle birlikte kýsa bir süre partisiyle iliþkisi kesilen Cevat Saim Çelen, yoldaþlarýyla tekrar iliþki kurduðunda Ortadoðu kapýsý açýlýyordu önünde. Artýk bir gerilla olacaktý. Týpký Denizler gibi Filistin eðitim kamplarýnda bulunan yoldaþ, askeri yetenekleri ve üstün komünist kiþiliðiyle öne çýkmýþ ve eðitmenlik yapmaya baþlýyordu. Türkiyeli, Kürdistanlý ve Filistinli gerillalar, yoldaþa “Teðmen Ali” ismini vermiþlerdir. O bir komutandý, proletaryanýn kýzýl bayraðýný dalgalandýran bir komutan. Bir çok çatýþmaya girdi. Yaralandýðý da oldu. 1984 yýlýnda ayaðýna platin takýldý. Ama bu durum onu en ön saflarda savaþmaktan alýkoymadý. O bir komünistti. Enternasyonalist bir savaþçý idi. Nerede ve nasýl olursa olsun savaþmaya hazýrdý. Nerede bir sömürü, zulüm varsa komünistler bunun karþýsýnda olmalýydý. Durmak olmazdý. Tekrar ayaða kalktý ve saflarda yerini aldý. Gösterdiði baþarýlar sonucunda Lübnan Komünist Emek Partisi tarafýndan, Lenin niþanýyla onurlandýrýlmýþtýr. Kendisi gibi TKEP’in enternasyonalist savaþçýlarý olan Mustafa Çetiner ve Ýmam Ateþ’ten 4 yýl sonra, 11 Aðustos 1986’da Güney Lübnan’da, Filistin mevzisine yapýlan bombardýmanlar sonucu Ýsrail siyonizmi tarafýndan katledildi. Onun bedenini savaþ uçaðýyla yok edebildiler. Ama o sadece kendisi için yaþamamýþtý. O ezilen halklarýn, sýnýflarýn mücadelesini vermiþ, emeðin iktidarý için savaþmýþtý. Bu yüzden onu yok edemediler. Onu öldürmekle, ölümsüzleþtirdiler. Teðmen Ali yoldaþýn mezarý Suriye- Þam’da çok sevdiði Filistinli iki gerilla ile birlikte Yermuk þehitliðindedir. Cevat Saim Çelen yoldaþ kavgamýzýn kýzýllýðýnda yaþýyor.
YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! YAÞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALÝZMÝ! 23