Engels’in Çok Önemli Mektubu Ya Da
MARKSÝST YÖNTEM
M
arx ve Engels’in mektuplarý da, kitaplarý kadar, içerikleri nedeniyle büyük öneme sahip. Bu mektuplar bilimsel sosyalizmin nasýl geliþtirildiði, proletaryanýn baðýmsýz politik örgütlenmesi ortaya çýkarýlýrken hangi yolun izlendiði, diyalektiðin nasýl kullanýldýðýnýn en iyi örneklerini veriyor. Marksist yöntemin kavranmasý için, Marx ve Engels’in mektuplarý incelenmeli. Üzerinde duracaðýmýz, Engels’in çok önemli bir mektubu. Mektup, yaþamýn son aylarýnda, 12 Mart 1895’te, CONRAD SCHMIDT’e yazýlmýþ. Mektuba önemini kazandýran tarihi deðeri deðil, bilimsel içeriðidir. Marx’tan sonra, marksizmin bir doktrin, bir dogma haline getirilmesine-bugün de yapýldýðý gibi-karþý, Engels savaþ açar. Marksizm bir doktrin, hazýr reçeteler dizisi deðil, bir irdeleme , araþtýrma yöntemidir. Engels’in bu yöndeki uyarýlarý ve Lenin’in bu yönde verdiði onca esere raðmen marksizm, canlý özünden uzaklaþtýrýlýp, donuklaþtýrýldý. Sonradan, teori alanýnda yapýlan saçmalýklar, marksizm adýna savunuldu. Engels Marx’tan sonra, marksizm adýna yapýlan tüm saçmalýklara karþý yaþamýnýn sonuna kadar mücadele etti.
Sözünü ettiðimiz mektubu Engels’in bu yöndeki ýsrarlý savaþýmýnýn bir örneðidir. Mektup, marksist diyalektiðin, kavram ile gerçeðin karþýlýklý iliþkisinin parlak bir anlatýmýdýr. Engels, öncelikle, kar oraný üzerinde çalýþan Conrad Schmidt’i düþtüðü hatadan dolayý uyarýyor: “Ayrýntýlara dalma alýþkanlýðý…”. Engels, bu alýþkanlýðý Alman felsefecilerin “eklektik yöntemine” baðlýyor. C.Schmidt’e: “…iç baðlantýlara bir bütün olarak dikkat göstermeksizin ayrýntýlar içinde…boðuluyorsunuz…” diyerek, onun yöntemin asýl zayýf noktasýna iþaret ediyor. Bugün, Türkiye, Kürdistan ve dünyanýn ortalama solunun baþvurduðu yöntem gibi. C. Schmidt ele aldýðý deðer yasasýnýn iç baðlantýlarýný bir bütün olarak ele almadýðý için zorunlu olarak kurguya düþüyor. Bizdeki ortalama solun, tüm teorik ve politik sorunlarý ele alýþý kurgusal. Her konuda ayrýntýlarla öylesine uðraþýyor ki, genel olaný, genelle özelin karþýlýklý baðlantýlarýný, yani diyalektiðini; her olgunun yine diyalektik iç baðlantýlarýný
Engels, mektubunda, gerçeklikle kavramýn çok yetkin bir açýklamasýný yapýyor. En yüksek düþünme biçimi olan diyalektiði en iyi biçimde kullanarak, kavram ile gerçeðin iliþkisinin yetkin bir tanýmlamasýný yapýyor bize. (...) Bir kavramýn gerçeklikle doðrudan çakýþmadýðý ifadesi yaþamýn diyalektiðini anlamamýz için bize ipucu, saðlam bir yöntem veriyor. Kavram ve gerçeklik birbirine yaklaþan ama hiçbir zaman kesiþmeyen… Bu “kurgudan daha fazla bir þeydir.” 3
unutuyor. Engels, mektubunda, gerçeklikle kavramýn çok yetkin bir açýklamasýný yapýyor. En yüksek düþünme biçimi olan diyalektiði en iyi biçimde kullanarak, kavram ile gerçeðin iliþkisinin yetkin bir tanýmlamasýný yapýyor bize. “…bir þeyin kavramý ve bu þeyin gerçekliði, her zaman birbirine yaklaþan ama hiçbir zaman kesiþmeyen iki asimptot gibi yan yana uzanýrlar. Ýkisi arasýndaki bu farklýlýk, kavramýn doðrudan ve dolayýmsýz gerçeklik olmasýný ve gerçekliðin, dolayýmsýz kendi kavramý olmasýný önleyen farklýlýðýn ta kendisidir. Çünkü, bir kavram (...) gerçeklikle (...) doðrudan çakýþmaz.” Bir kavramýn gerçeklikle doðrudan çakýþmadýðý ifadesi yaþamýn diyalektiðini anlamamýz için bize ipucu, saðlam bir yöntem veriyor. Kavram ve gerçeklik birbirine yaklaþan ama hiçbir zaman kesiþmeyen… Bu “kurgudan daha fazla bir þeydir.” C.Schmidt, genel kar oranýnda, diyalektik yöntemden hareket etmediði için onu kurguya indiriyor. “Genel kar oranýný konusu bundan farklý mý? Her hangi belli bir zamanda, yalnýzca yaklaþýk olarak mevcuttur. Ýki iþletmede bir kez olsun son damlasýna, son zerresine kadar ayný miktarda ayný gerçeklenseydi, belli bir yýlda her iki iþletme de tamý tamamýna ayný kar oraný elde etseydi, bu tam bir rastlantý olurdu; gerçek, kar oranlarý, farklý koþullara göre, bir iþletmeden ötekine, bir yýldan öteki yýla farklýlýk gösterir ve genel oran, bir çok iþletmenin ve bir çok yýlýn ortalamasý olarak belirir……bunlarýn hiçbiri, yaklaþýklýk, eðilim, ortalama olmanýn dýþýnda hiçbir gerçekliðe sahip deðildir ve dolayýmsýz gerçeklik deðildir…” Bu durum, emek-gücü deðerinin gerçekleþmesinde de, artý-kar ve rant iliþkisinde de, geçerlidir:yalnýzca
4
yaklaþýk ortalama, ortalama eðilim olarak vardýr. Bunlar dolayýmsýz gerçeklik deðildir. -ve þu sonucu rahatlýkla çýkarabiliriz:hiçbir tanýmlama, hiçbir ifade, hiçbir kavram gerçekliði tam yansýtmaz; ancak yaklaþýk olarak yansýtýr. Devam ediyor Engels: “Feodalizm, hiç kendi kavramýna tekabül etti mi? Batý Franklar krallýðýnda kuruldu; Norveçli istilacýlar tarafýndan Normandiya’da daha geliþtirildi; Ýngiltere’de ve Güney Ýtalya’da Fransýz Normandiyalýlar tarafýndan oluþumu sürdürüldü; Assises Jerusalem ile, ardýnda feodal düzenin en klasik ifadesini býrakan kýsa ömürlü Kudüs Krallýðý, kavramýna en yaklaþtýðý yer oldu. Bu düzen, gerçek klasik biçimiyle yalnýzca Filistin’de kýsa ömürlü bir varlýk gösterdi ve o bile, büyük ölçüde kaðýt üzerinde kaldý diye, bir kurgu muydu?” Baþka bir örnek verelim. Marx’tan habersiz, ama ayný dönemde ayný yetkinlikte olmasa da, Marx’la ayný sonuçlara ulaþan Amerikalý araþtýrmacý Henri Morgan, ünlü yapýtý Eski Toplum’da kavram ve gerçeðin iliþkisini doðru olarak kavrýyor. H. Morgan Amerikan yerlilerinin durumunu incelerken-ki onlarla uzun süre birlikte yaþýyor-yerlilerin o gün kullandýklarý isimlendirmenin, akrabalýk sisteminin, çok geçmiþte, eski toplumda da ayný olduðunu keþfediyor. Nasýl olur? Aradan bu kadar uzun bir tarihi dönem geçtiði, farklý toplum biçimleri yaþandýðý halde, aile biçimi deðiþmeden kalabilmiþ. Fakat araþtýrmasýný derinleþtirdikçe bir gerçeði görüyor: Tarihsel geliþim ve deðiþimlerle birlikte aslýnda, gerçekte, ailenin kendisi de sürekli deðiþime uðrar; aile aktiftir, hep deðiþim halindedir; fakat ailenin biçimi (çok akrabalýk sistemi) daha pasiftir; biçim özü tam yansýtmýyor; kavram gerçeði yansýt-
mýyor. Aile tarih boyunca deðiþime uðradýðý halde, adlandýrma olarak ilk toplumdaki gibi kalabiliyor. Engels Marksist yöntemi doða bilimindeki geliþmelere uygular. Engels’in buradaki diyalektiði uygulamasý onun dehasýný gösterir. “Ya da doða bilimlerinde yürürlükte olan kavramlar, gerçeklikle her zaman çakýþmýyorlar diye kurgu mudur? Evrim teorisini kabul ettiðimiz andan itibaren organik yaþama iliþkin tüm kavramlarýmýz gerçeðe ancak yaklaþýk olarak tekabül eder. Aksi halde, deðiþim olmazdý.” Ve þimdi gelecek yere dikkat. “Kavramlarla gerçeðin organik dünyada tamý tamýna çakýþtýðý gün geliþme sona erer.” Þimdi örnekleme. “balýk kavramý, su içinde yaþamý ve solungaçlar aracýlýðýyla nefes almayý içerir: Balýktan, hem suda hem de karada yaþayabilen hayvana, amfibiana bu kavramý kýrmaksýzýn nasýl ulaþacaksýnýz? Kýrýldý da zaten; çünkü, bir dizi balýk biliyoruz ki, bunlar kendi hava keseciklerini akciðere dönüþtürürler ve hava soluyabiliyorlar. Yumurtlayan sürüngenden, canlý yavru doðuran memeliye, bu iki kavramdan birini yada ikisini gerçeklikle çatýþmaya sokmaksýzýn nasýl ulaþabilirsiniz? Ve gerçeklikte Monetrematalarda yumurtlayan memeliler alt sýnýfýný görürüz-1843’te Manchester’de perde ayaklý bir kunduzun yumurtalarýný görmüþtüm ve kaba bir dar kafalýlýkla böyle bir salaklýðý alaya almýþtým-sanki memeliler yumurtlarmýþ diye- ve þimdi bu kanýtlandý! Þimdi sizde benim sonradan perde ayaklý kunduzdan af dilememe neden olan þeyi, deðer kavramýna karþý yapmayýn!” Topluma dogmatik görüþlerini kabul ettirmeye kalkanlar, toplumdaki deðiþimi, yaþamýn canlýlýðýný, insanlýðýn yeni bir tarihsel evreye girdiðini anlayabilir mi. C. DAÐLI
BIÇAK SIRTI BÝR YOL TÝSK, yani burjuvalarýn bu en etkili kurumunu, iþçiler iyi, çok iyi tanýr. Bütün iþçi grevlerinde, direniþlerinde, TÝSK’in düþmanlýðýný birebir yaþayarak öðrendiler. Bu kurumun baþýnda ki adam, Refik Baydur, Kürt’tür. Sadece emekçilere deðil, Kürt halkýna da düþman, iki kere alçak bu adam, aþaðýdaki sözleri söylediðinde kimse þaþýrmadý: “Türkiye ulus devlettir, resmi dili Türkçe’dir. PKK ve onun izinden giden terörist kurum ve kuruluþlar, Türk insanýnýn ve devletin düþmanýdýr. Öcalan dünyadaki terörün ve tüm Türk vatanýnýn düþmanýdýr. Türkiye bu caniye yaþama hakký tanýmýþtýr. 20 bin kardeþimizin katledilmesine emir veren caniye, asgari ücretli evladýmýzýn ödediði vergiyle yaþam hizmeti verilmektedir.” TÝSK Baþkaný olarak, görevi tüm çalýþanlarý açlýk sýnýrýnda yaþatmak olan bu adamýn, piþkin bir suratla “asgari ücretli evladýndan kesilen vergiler” ifadesiyle, düþmanlýðýna emekçileri ortak etmek nüansý dýþýnda, bu sözleri hemen hergün ýrkçý-þoven çevrelerden duymaya alýþmýþtýk. Bu kez, alýþýlmamýþ durum þuydu. DEP’li vekiller, “demokratik anlayýþýna itibar ederek” geldikleri TÝSK Baþkaný Refik Baydur’un bu sözlerini, sessizce dinlediler. Sözler, bu ziyaret sýrasýnda sarf edildi, tüm gazeteler yazdý, Gündem yazmadý. Ayný günlerde Kürt halký,
tecridi protesto için sýrtýna cop, ciðerlerine gaz çekiyordu. Kürt halkýnýn bu duygularýna raðmen Gündem, DEP’lilerin yanýnda bile en alçak küfürleri sarf etmekten kaçýnmayacak kadar kemikleþmiþ bir adamýn sözlerini, Kürt halkýnýn gözlerinden kaçýrýyordu. Peki neden?
Býçak Sýrtýnda Gezinmek
On yýlýn sonunda cezaevinden çýkan DEP’liler, önce, büyük kalabalýklar tarafýndan karþýlandýklarý Kürt halkýnýn karþýsýna çýktýlar. Böylece, bir halkýn temsilcisi olarak muhatap kabul edilmeleri gerektiðini, meydanlarda ifade ettiler. TÜSÝAD’ýn yan kuruluþu TESEV’i, ÝKV’yi, en son TÝSK ve Hak-Ýþ’i ziyaret ettiler. Bütün bu ziyaretlerin amacý, “geçmiþi unutmak ve yeni ve farklý bir siyasetle baþlangýç yapmak” temasýný iþlemek, bu konudaki samimiyetlerini göstermekti. R. Baydur da “Geçmiþ hatalarý unutalým” diyor. Ama bir Kürt olduðu halde, Kürt halkýnýn ve iþçilerin en azgýn düþmaný bu adam, neyi unutmaya hazýr, ona bakalým. DEP’liler tamamen düzmece bir dava sonunda on yýl cezaevinde kaldýlar. Ve tüm bu on yýl boyunca, aðzýndan köpükler saçarak düþmanlýðýný sergileyen TÝSK adýna Baydur oldu. “Bugün de olsa, ayný þeyleri söylerim” diyor. Kendi sözlerini, tavýrlarýný, ne unutmaya ne de unutturmaya razý. DEP’lilerin ziyaretinde bile, basýn karþýsýnda yukarýdaki sözleri sarf etmekten kaçýnmýyor. Peki, unutulacak olan ne? Unutacak olan kim? DEP’liler, haksýz yere on yýl yattýklarýný unutacak. Baþka? Faili belli cinayetler, gözaltýnda kaybolanlar, iþkencede katledilenler, kulaklarý kesilenler, unutsun. Yakýlan 3 bin 500 köy de unutulsun. Kýsaca, “devletin yaptýklarýný unutun” deniliyor, ama kendisi unutmuyor. “Öcalan bir cani” demeye devam ediyor. Ve açýkça devlet ve burjuvazinin savaþ sürecinde akan kaný hiç unutmayacaðýný, ifade etmekten çekinmiyor. UKH, yeter ki bir uzlaþma saðlansýn, “geçmiþi unutmak” üzerine bir uzlaþmaya hazýr. Ve UKH, tarihi yeniden yazarak, Türk burjuva sýnýfýný aklayabilmek gayreti içinde. UKH’ne göre, bugüne kadar meydana gelen Kürt isyanlarýnda, ezen ulusun egemenlerinin hiçbir suçu yoktur. Bütün suç, halký emperyalizmin kýþkýrtmasýyla isyana sürükleyen Kürt feodal beylerinindir. Kemalizmin bu tarih tezini herkes bilir. Ama, UKH için, basit bir söylem deðil. UKH artýk “sömürge” tezini de bir kenara koyuyor. Kürdistan diye bir ülke, bu ülkenin zorla iþgal ve ilhak edilmiþ olmasý, bunlarýn hepsi, öksüz bir çocuk gibi, cami avlusuna sessizce býrakýlýyor. Bunca unutkanlýk içinde, UKH’nýn yöneticilerinin unuttuðu bir þey var. Kürt halký, bu tarihi gerçekleri UKH’dan öðrenmedi. Tersine, Kürt halkýnýn tarihsel-toplumsal belleðine kazýlmýþ bu isyanlar, UKH’nýn üzerinde yükseldiði temeli oluþturdu.
5
“Geçmiþi unutma”nýn bir yolu da, UKH’nýn bir zamanlar etkisi altýnda kaldýðý Marksizm ve sosyalizmle tüm iliþkiyi kestiðini göstermektir. Burjuvaziye þirin görünmenin belki de en etkili yolu, Marksizm’e salvo atýþlar yapmaktýr. Sermayenin güvenini kazanmaya çalýþan biri için, bütün devrimci hedef ve araçlardan vazgeçtiðini ilan etmek yetmez. Bir de, “ölümsüz þeytan” Marx’a, bir taþ da sen atmalýsýn. Aðzýndan köpükler saçan R. Baydur’un sözlerini gizle, Marx’a saldýr. Dostla düþman yer deðiþsin. Þair güzel söylemiþ, “Unutmak hayatýn yaralarýdýr”
ne atýlan adýmlar, DEP’lilerin serbest býrakýlmasý, vb. vb. Devletin esas toplumsal tabaný olan þoven-ýrkçý kesimler, bu adýmlarýn karþýsýnda, kendilerini ihanete uðramýþ gibi hissediyorlar. Örneðin MHP elebaþý D.Bahçeli, DEP’lilerin serbest býrakýldýðý günlerde, “Bunlarýn elini sýkanlar haindir” diye kükremiþti. Nasýl olduysa, çok baðýrmak kalbini yormuþ olmalý. Bahçeli, apar topar kalp ameliyatý gerekçesiyle ortalýktan siliniverdi. TC, MHP eliyle, þovenizmi denetim altýnda tutmaya çalýþýyor. Çünkü þoven-ýrkçý faþistlerin yapacaðý her hareket, “kendi Kürtünü yaratma”yý geciktirir. Ama denetim dýþýna kaçanlar da var. K. Eken’in çevresinde toplanan ve MHP’yi terk eden Plan, Esas Olarak Emperyalizmin “Milli Yolcu”lar ve Türksolu, bunlarýn baþýný çekiyor. M. ATC, savaþtaki kayýplarýnýn, hesabýný tutuyor ve affetmiyor. ðar ise, kendi partisi aracýlýðýyla, bu kitleyi yeniden devletin Bu yüzden “kendi Kürtünü yaratma” yolunda, UKH’ni tamadenetimine sokmaya çalýþýyor. men dýþlýyor. Sermaye sýnýfý, devrimi baþýndan defedebilmek UKH de, kendi güçleri üzerinde benzer bir denetim kuriçin, sýnýrlý ve anlamsýz bazý düzenlemeleri (UKH’nin deyimayý deniyor. R. Baydur’un sözleri istendiði kadar sansürlenmiyle “özel savaþ demokrasisi”ni), uysal bir baþ sallamasýyla sin, ipin üzerindeki iki cambaz, en küçük bir titreþimde yere onaylamaya, desteklemeye hazýr bir Kürt kitlesine þiddetle ih- düþmeye hazýr. Ýþte Diyarbakýr’da yaþananlar. Çatýþma çýkýyor. tiyaç duyuyor. Bu planýn arkasýnda ABD ve AB emperyalizmi Ve Diyarbakýr’ýn en yoksul mahalleleri sekiz gündür tam bir de var. Talabani, bu planýn Güney ayaðýný oluþturuyor. Kürt iþgal altýnda, Hevsel Bahçeleri’ndeki operasyonla devlet, adeta halký içinde bir kesim, burjuvaziye yakýnlaþarak, iþbirliðini pe- þov yapýyor. Bu bir Ýsrail taktiðidir. Ýsrail, Filistin mülteci kiþtiriyor. Ama devlet kimlerle yaratacak bu “kendi Kürtünü”? kamplarýna kaçan militanlarý aramak bahanesiyle baskýn düKorucularla mý? Baþka aktöre ihtiyacý var. UKH içinden çýkan zenleyip, halký canýndan bezdiriyor. Denge ne çabuk bozuluaktörlere. Emperyalizm ve TC, Zanalarý ve Baydemirleri, bir yor. Tersi mümkün mü? Tepeden týrnaða silahlý, yüz binlerce tercih yapmaya zorluyor. insan, polisi, jandarmasý, korucusu, özel timi…, burjuvazinin Burada ABD ve AB’yle birlikte TC’nin ortak davrandýðý- sürekli sýký denetimi altýnda tutulabilir mi? Peki ya UKH? Arný görmemek imkansýz. ABD, Güneyde Talabani’yi kullanýtýk mücadele, ilçe baskýnlarýna varýyor. Böyle tepeden týrnaða yor. Z.Aydar, AB’nin ikiyüzlülüðünü bir türlü anlayamadýðýný silahlý iki güç karþý karþýya iken, her iki gücü de birbirinden aifade ediyor: “AB eskiden bize ‘PKK silah býraksýn Kürt soru- yýran koca bir kan denizi, öfke ve tarihsel birikim varken, ipin nunu birlikte çözelim’ diyordu. PKK altý yýl silah býraktý ama titrememesi mümkün mü? AB’nin terör örgütleri listesine Bir kere daha söylegirdi.” TC de ayný þekilde, bir miþ olalým. Geçmiþi unutzamanlar UKH ile dolaylý göPeki, unutulacak olan ne? mak mümkün deðil. Çünrüþmeler yapýyor, silahlarýn býUnutacak olan kim? DEP’liler, haksýz kü geçmiþ, bütün aðýrlýrakýlmasý için koþullarý hazýrlaðýyla bugün de yaþýyor. dýðýný söylüyordu. Emperyayere on yýl yattýklarýný unutacak. Baþka? Geçmiþ iç savaþtý, bugün lizm ve TC, ulusal sorunda, ayde iç savaþ. Ýç savaþý yaFaili belli cinayetler, ný planýn ayný parçalarý olarak ratan nedenler, çok daha davranýyorlar. Aralarýnda bir gözaltýnda kaybolanlar, iþkencede katlegüçlü olarak varoluþunu çeliþki yok. En son, TC’nin sürdürüyor. Ýç savaþýn yaGüney’e (ABD’nin izniyle eldilenler, kulaklarý kesilenler, rattýðý tüm araçlar, silahlý bette) 15 bin asker konumlanunutsun. Yakýlan 3 bin 500 köy de unu- güçler ayakta duruyor. dýracaðý açýklandý. Kin, öfke, tarihsel birikim tulsun. Kýsaca, “devletin Ýp Üstünde Ýki azalmýþ deðil. Hiç kimse yaptýklarýný unutun” deniliyor, ama ken- bunu unutarak ya da zihCambaz “Kendi Kürtünü Yaratma” disi unutmuyor. “Öcalan bir cani” deme- niyet deðiþimiyle tersine için atýlan adýmlar, ince bir buz çeviremez. Bilinen tüm tabakasý üzerinde tepinmeye ye devam ediyor. Ve açýkça, devlet ve tarih tarafýndan binlerce benziyor. Emperyalizm ve TC, burjuvazinin savaþ sürecinde akan kaný kez kanýtlanmýþ olaný habu amaçla bazý küçük adýmlar týrlatalým: Ýnsanlarýn yaatmadan, ne UKH’yi bölmeye hiç þamlarýný, bilinçleri belirgiriþebilirdi, ne de devrimin lemez; tersine, bilinçlerini unutmayacaðýný ifade etmekten baskýsýný göðüsleyebilirdi. belirleyen toplumsal yaKürtçe’nin öðrenilmesi, konuçekinmiyor. þamlarýdýr. þulmasý ve yayýnlanmasý üzeri-
6
Küçük Derecikler Nehirlere Akýyor Birbirinden kopuk, birbirinden uzakta ve kendiliðinden iþçi eylemleri yaygýnlaþýyor. Yýðýn hareketinin yoðunlaþtýðý, kapýþmalarýn sertleþtiði belirli dönemler arasýnda geçen görece uzun zaman dilimlerinde bu türden kopuk, yaygýn eylemler hep süregeldi. Bu yönüyle sýnýflar savaþýmý asla “dingin” bir seyir almadý. Ve belirli dönemlerde bu kopuk, kimi zaman “yalýtýk” eylemler, üst üste, ard arda gelmeye, yýðýlmaya baþladý. Kitle hareketi denince salt büyük yýðýn eylemlerini düþünenler, bu yaygýn kopuk eylemlerin önemini bir türlü kavrayamadý. Yerel, geçici hareket gözüyle baktýðý bu eylemlere yaklaþýmý, pragmatist bir tarzda oldu ve sýnýrlý bir burjuva muhalefet mantýðýný aþamadý. Oysa, yoðun kitle hareketinin mantýðý, tam da þu gözlerimizin önünde gerçekleþenden baþka nedir ki! Dönem dönem patlamalarla tüm toplumu sarsan, ayaklanmalara büyüyen, görkemli gövde gösterilerine dönüþen; ama daha geniþ zaman aralýklarýnda güç toplamak için geri çekilen ve fakat asla “durulmayan” bir hareket deðil de nedir? Hareketin kopuk fakat yaygýn niteliði, ona yol açan sebeplerin köklülüðünden baþka bir þeyi göstermez. Kitle hareketinden salt yüzbinlerin alanlara döküldüðü devasa gösterileri anlayanlar, iþte bu temel gerçeði göremiyorlar. Oysa böylesi devasa gösteriler, bu yaygýn eylemlere
yol açan ayný sebeplerden beslenir. Yaygýn-kopuk eylemler silsilesi, üst üste biner, tek kanala doðru meyil gösterir. Nihayetinde büyük eylemleri doðurur. Ve iþler bu noktaya varýncaya deðin, yýðýnlarý harekete zorlayan köklü nedenler ortadan kalkmadýðý sürece, onlar, baðýmsýz, yerel ama süreklilik arzeden eylemlerine aralýksýz devam ederler. Bizde, özellikle son yirmi yýlýn sýnýflar savaþýmý seyri, bu genel doðrunun canlý kanýtýdýr. Büyük kitle hareketlerinin gel-gitleri arasýnda yaygýn yerel küçük eylemler yer a-
lýr. Son dönemde bu yaygýn küçük eylemler üst üste yýðýlmaya baþladý. Hareketin yoðunluðu sürekli artýyor. Savaþým sertleþiyor. Ve bu sürecin kimi eylemleri, yerel düzeyde tüm bir çevreyi harekete geçirebilecek denli sarsýcý etki yaratýyor. Örneðin Bolu’da iþten atýlan belediye iþçileri, Bolu halkýnýn desteðini de arkasýna alarak bir “kent hareketi” yaratacak denli etkili oluyor. 1991 Madenci Eyleminin bir minyatürü yaþanýyor adeta. Ýþçi eylemi, halkýn katýldýðý mitinge büyüyor. Çorum’daki toprak iþçileri, inatçý direniþçileriyle yerel bir odak haline geliyorlar. Ýrili ufaklý bir çok fabrika ve iþletmede iþçiler, çok çeþitli eylemlere yöneliyor. Her bir eylem, farklý gerekçelere ve farklý dayanaklara sahip. Ama hepsi de ayný dönemde çýkýyor ortaya. “Toplumsal gerilim”i artýrýyor. Ve bu sürecin bir sonraki adýmýný, büyük patlamalar oluþturuyor. Hareket salt iþletmelerle sýnýrlý deðil. Toplumun tüm kesimlerini etkisine alan bir hareketlenme var karþýmýzda. Sürecin dinamiklerinden birini de emekçi semtlerdeki gecekondular oluþturuyor. Örneðin Pendik Ertuðrulgazi Mahallesi’nde, gecekondu yýkýmlarýna karþý baþlayan direniþ, ilk raundu kazanmýþtý. Barikatlarýn kurulduðu, tüm bir mahalle emekçilerinin, kadýn, erkek ve çocuk demeden harekete geç-
7
tiði direniþ, yýkým giriþiminin ertelenmesiyle sonuçlandý. Fakat direniþ tavsar tavsamaz saldýrýya geçen sermaye güçleri, yýkýmlara baþladý. Gecekondu yýkýmlarý, önümüzdeki dönemin önemli bir “eylem kýþkýrtýcýsý” olacaktýr. Pendik’i Ayazma, Gazi, Esenyurt ve Bayramtepe izleyecek. Tüm bu emekçi semtleri þimdiden yýkým ekiplerinin hedefinde. Doðal olarak tüm bu semtler, hemen hemen zamandaþ bir emekçi hareketinin yataðý olacak. Ve tabi ki bu semtlere baþka bir dizi bölgenin katýlmasý da kaçýnýlmaz hale gelecektir. Toplumun diðer emekçi kesimleri de harekete geçmeye zorlanýyor. Eminönü iþportacýlarý çoktan eylemlere baþladýlar bile. Tarýmsal küçük üreticiler ve esnaflar da harekete geçmeye zorlanýyor. Ýç pazar yýkýma uðradýkça, bu kesimler de artýk tutunamaz hale geliyor. Sermaye egemenliði orta katmanlarý her geçen gün iflasa sürükleyerek amansýz bir sefalete mahkum ediyor. Meclisten emeðe yönelik saldýrý yasalarý peþpeþe çýkmaya devam ediyor. Kapitalist pazarýn acýmasýz çarklarý emekçi kesimleri yýðýnlar halinde öðütmeye ve yaþamýn dýþýna savurmaya devam ediyor. Yaþam, sürekli daha büyük çarpýþmalara doðru akýyor. Büyüyen ve yaygýnlaþan iþçi- emekçi eylemleri, önümüzdeki döneme damgasýný vuracaktýr. Bütün belirtiler bunu gösteriyor. Kürdistan’da yeniden alevlenmekte olan çatýþmalar ve sertleþen politik atmosfer bu süreci hýzlandýrýyor. Bu güçlenen eðilim kesinlikle geçici, tesadüfi bir geliþme olarak ele alýnamaz. Tersine, dönemin temel karakterine, iç savaþa uygun bir
seyir izliyor sýnýflar savaþýmý. Sürece müdahaleyi bu perspektif üzerinden yapmak gerekiyor. Birbirinden kopuk geliþen ama hýzla güçlenen ve birleþme eðilimi gösteren bu harekete yön vermek, olmazsa olmaz bir görev. Hýzla açýlmak; iþletmelere ve fabrikalara “sýzmak”; emekçi semtlerde yaratýlacak sosyal-politik çevre iliþkileriyle semtleri devrimin kaleleri haline getirmek… gerek. Bunun için ýsrarlý ve sabýrlý bir kitle faaliyeti gerek. Kitle içinde parti çalýþmasýný güçlendirmek gerek. Asla dar, faydacý bir yaklaþýma saplanmadan; bu hareketin büyüme eðilimini daima akýlda tutarak, devrimin örgütlenmesine giriþmek gerekiyor. Þimdi on kat, yüz kat enerjiyle hareketin bu temel ayaklarýna yönelmek, oralarda kök salmak zorundayýz. Bizi de, hareketin kendisini de, bir bütün olarak emek cephesini de ileri taþýyacak, devrimi güçlendirecek bir döneme giriyoruz. Yaþam devrime akmaya devam ediyor. Çýkýþ yolu olarak baský, terör ve saldýrýdan baþka bir araç bulamayan burjuva cephe, bu davranýþýyla devrim için çalýþmýþ oluyor. Her bastýrma giriþimi; bu eðilimi, bu geliþimi her önleme hamlesi, geciktirilen patlamanýn þiddetini artýrmaktan baþka bir iþe yaramýyor. Ýþte böylesi bir döneme giriyoruz. Çalýþmalarýmýz, politik örgütsel faaliyetlerimiz olaðanüstü önem kazanýyor. Artýk giriþkenlik, cesaret ve emek, geleceði þekillendirecek en önemli özellikler haline geliyor. Þimdi cesaretle ileri atýlma, emekçi kitlelerle buluþma zamaný. Þimdi kitle içinde kök salma zamaný. Giriþelim ve görelim!r
Yoðunlaþan Ýþçi Eylemleri Çorum Ýþçileri Kararlý Günlerdir Çorum’da sendika, sigorta ve 7.5 saatlik iþgünü talepleriyle eylemlikler içersinde olan toprak iþçileri, talepleri kabul edilene kadar mücadele edeceklerini söylüyorlar. Ýskilip Yolu kamyon garajýnda bir araya gelen 700’ü aþkýn toprak ve kiremit iþçisi sýk sýk, “Ölmek Var Dönmek Yok”, “Gemileri Yaktýk Geri Dönüþ Yok”, “Direne Direne Kazanacaðýz”, “Çorum Ýþçisi Demokrasi Bekçisi” sloganlarýný attýlar. SENA Tekstil’de Ýþçi Kýyýmý Sendikalaþma nedeniyle Tokat Birinci Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren SENA Tekstil’de 92 iþçi iþten atýldý. Ýþten atmalar Haziran ayýnda 12 kiþi ile baþladý. Ýþten atmalara raðmen fabrikadaki örgütlenme faaliyetine devam ediliyor. Belediye Ýþçileri Ýþten Atýldý Sinop Belediyesi’nde çalýþan 6 geçici iþçi iþten atýldý. Ýþçilerin, sendika üyesi olduklarý için iþten atýldýklarý bildirildi. Yine sendikaya üye olan diðer 36 geçici iþçinin de sendikadan istifa etmedikleri taktirde, iþten atmakla tehdit edildiði iddia edildi. Ýþten atmalarý protesto amacýyla belediye binasý önün-
8
de yapýlmak istenen basýn açýklamasýna polis izin vermedi. Sendika ve yasal parti temsilcileri polis tarafýndan gözaltýna alýndý. Ýþçiler polisin tutumuna “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganýyla tepki gösterdi. Sendika ve parti yöneticileri kýsa süre sonra serbest býrakýldý. Bakýrköy Belediyesinde Grev Bakýrköy Belediyesi’nde çalýþan iþçiler greve girdi. “Zafer Direnen Emekçinin Olacak” sloganlarý ve alkýþlarla Belediye binasý içinde toplanan yaklaþýk 100 iþçi, sözleþmeyle ilgili beklentilerinin karþýlanmasýný istedi. Yüreðir Ýþçileri Sendikaya Tepki Gösterdi Yüreðir Belediyesi’nde çalýþan iþçiler dayak zoru ve tehditle zorla istifa ettirilmeye çalýþýlýyor. Ýþçilerin kýdem tazminatlarý ve alacaklarý için açtýklarý dava devam ediyor. Davanýn devam ettiði Adana 1. Ýþ Mahkemesi’nde, dava 7 Ekime ertelendi. Adliye binasý önünde toplanan iþçiler, sendika yöneticilerine tepkilerini dile getirdiler. Ýþçiler, “Ýþyeri temsilcisi kendisi de dayak yemesine ve tehdit edilmesine karþýn mahkemede dayak ve tehdit olayýnýn olmadýðýný beyan etti. Bunlar iþçiye deðil patrona sendikacýlýk yapýyor” dediler.
telerin yazdýðýna göre, Baðdat’taki büyükelçilik binasýný, özel donanýmlý 3 bin lejyoner, 24 saat koruma altýnda tutuyor. Anlaþýlan, ABD’nin Vietnam Sendromu, taze ve acý bir aný olarak belleklerde korunuyor. Latinlerdeki geçici zaferler, Negropante’yi rahatlatmamýþ. Hatýrlanacaðý gibi, Vietnam kurtuluþ savaþçýlarý, 1968 yýlýnda ünlü Tet saldýrýlarýný gerçekleþtirdiklerinde, Saygon’daki büyükelçilik binasýný da ele geçirip “saygýn diplomatlarý” infaz etmiþlerdi. 3 bin kiþilik koruma duvarýyla Negropante, kendisini ikinci bir Tet kabusuna hazýrlýyor. Oysa, çok iyi bildiði bir iþi gerçekleþtirmeye geldi: Bir ülkeyi, halklarýný yýkýma uðratmak.
ABD ÝÇÝN SONUN BAÞLANGICI Birleþmiþ Milletler (BM) adýna yýllarca Irak’ta silah denetçiliði yapmýþ ABD’li Scott Ritter, ülkesi adýna acý bir gerçeði dile getirmekle baþlamýþ yazýsýna; “Irak’ta yeniden egemenlik için halkýn kafasýnda ve kalbinde süren bir savaþ var. Direniþ gücünü halktan alýyor.” Önce Saddam’dý, sonra yardýmcýlarý sanýldý direniþin arkasýndaki güç. Irak’ýn dýþýndan gelen bir avuç yabancý direniþçi yalaný da sökmeyince, böyle itiraflar duymaya baþladýk. Ritter, bu acý gerçeðin kendilerine vaat ettiði sonucu ifade etmekten kaçýnmamýþ: “Irak’taki kötü yenilgimize þýk bir çözüm yok. Artýk sorun kazanmak deðil, hasarý en aza indirebilmek.” Silah denetçisi yanki, bu düþüncelerinde yalnýz deðil. Bir süredir Pentagon’un uzun koridorlarýndaki sinirli aðýzlardan, ayný sözler çýkýyordu. Nihayet, Collin Powell, “Direniþi küçümsemekle hata ettik; sandýðýmýzdan çok daha güçlü” itirafýnda bulundu. Bütün dünyanýn çoktan farkýna vardýðý bu gerçeði artýk gizleyememek mi bu itirafa neden oluyor, yoksa jeton yeni mi düþüyor? Eðer ikincisiyse, Bush gibi birinin Dýþiþleri Bakanýna yakýþýr bir embesillik. Öyleyse, kimse kuþku duymasýn, halklarýn zaferi garanti demektir. S.Ritter’ýn son sözleri, ABD yönetiminin Irak’taki taktik yönelimini özetliyor; kazanma umudu olmayan bir savaþta, kendileri için zararý en aza indirmek. Burada sözü edilen, Irak’ý apar topar terk etmek deðil; bir gün çýkmak zorunda kalsalar bile, geride ABD’ye düþmanlýk yapabilecek bir güç býrakmamak. Tescilli CIA ajaný olan bugünkü Irak baþbakaný Iyad Allavi’nin “Anlaþma yok. Kelle koparacaðýz” açýklamalarý da bu taktiðe uygunluk gösteriyor. Irak’a “büyükelçi” olarak J.Negropante’nin seçilmesi de ayný uyum içinde. Kariyerini Latinlerdeki karþý-devrimci ölüm mangalarýný örgütleyip yönlendirerek oluþturmuþ bir “diplomat”. Irak’a büyükelçi olarak gelirken çantasýnda kariyerinin zirvesini, Nikaragua’da Sandinist yönetime karþý oluþturulan kontr-gerilla deneyimini taþýyordu. Yani Negropante, bir yapým deðil, yýkým uzmaný. Lanetli geçmiþi ona pek cesaret vermiyor olacak ki; çeþitli gaze-
Irak’ta Çok Yönlü Yýkým ABD, dünya emekçilerine karþý açtýðý 3. dünya savaþýný tek baþýna kazanamayacaðýný yavaþ yavaþ anlýyor. Yaþadýðý ekonomik ve siyasi krizin yaný sýra, askeri gücü de, böyle muazzam bir görevi yürütecek durumda deðil. Askeri personelinin 200 binini ülke dýþýndaki önemli üslerde tutuyor. Bunlardan baþka, 160 bin asker þu an Irak ve Afganistan’daki operasyonlarda bulunuyor. Irak’ýn iþgali ABD’yi o denli sýkýþtýrdý ki, hassas bölgelerde bulunan üslerinden, G.Kore, Okinawa Adasý ve Almanya’dan, on binlerce askerini Ortadoðu’ya çekmek üzere hazýrlýklar yapýyor. Salt Irak direniþi bile ABD’yi, Avrupa üzerindeki militarist denetimi saðlayan ve uzak Asya’da, emperyalist Japonya ve yoksul ülkeler üzerinde etkisini arttýran Çin ile rekabetinin önemli bir parçasý olan askeri üslerinden vazgeçmeye zorluyor. Çok hassas diplomatik, ekonomik ve askeri dengelere dayalý bu bölgesel rekabetler, ABD’ye bölgesel egemenlik alanlarýný kaybettiriyor. En önemli üslerden kaydýrýlan on binlerce asker, ABD’ye Ortadoðu’da bir zafer vaat ediyor mu? Bir çok yanki yöneticinin itiraf etmek zorunda kaldýðý gibi, Irak’ta (ve tüm Ortadoðu’da denebilir) bir zafer kazanma umudu taþýmýyorlar. Artýk amaçlarý bellidir. Bir gün terk edip gittiklerinde, geride ABD düþmaný güçlü bir ülke deðil, yýkýntýlarýyla baþ baþa, kendi-iç kavgalarýyla yýpranan bir halk býrakmak. ABD, zafer umudunu kestiði bu topraklarda, çok yönlü bir yýkým yaratmak için neler yapýyor? Bu iþe, iþgalin daha ilk günlerinde giriþtiler aslýnda. On bin yýllýk bir medeniyet tarihine sahip Irak’ýn kültür hazinelerini yaðmaladýlar. Alabildiðine yavan, dar ve çýkarcý olan burjuva kültüründen baþka hiçbir kültürel geçmiþi olmayan, 200 yýllýk bu ulus, on bin yýllýk medeniyet hazinesinin deðerini, hamburger ve kolayla ölçebilir. Irak halkýný tarihsel köklerinden yoksun býrakmakla kalmadýlar;
9
Mossad katillerinin yardýmýyla, Irak’ýn saygýn bilim insanlarýný, araþtýrmacýlarýný edebiyatçýlarýný da suikastlerle yavaþ yavaþ ortadan kaldýrýyorlar. Ebu Garibin koridorlarýnda, bir halkýn en önemli deðerini, onurunu ayaklar altýna aldýlar. Yanki iþkenceciler, onuru yaralanmýþ bir halkýn kendine olan güvenini kaybedeceðini hesap ettiler. Ama olmadý, hesap ters döndü. Ýþkence resimleri tüm dünyada büyük tepki topladý. Ýþkence görenin deðil, iþkence yapanýn onursuzluðunu haykýran dünya insanlýðý, Irak halkýnýn onurunu daha da yüceltti. Kültürü, bilimi ve onuru ortadan kaldýrmak fazla iþe yaramýþ görünmüyor. Bunun üzerine ABD, dinler, mezhepler, aþiretler ve milliyetler arasý çatýþmalarýn zeminini hazýrlamaya giriþti. Bu bir Ýngiliz emperyalizmi taktiðidir. Ýki yüzyýllýk Hindistan hakimiyetinden sonra bu ülkeyi terk eden Ýngilizler, arkalarýnda sayýsýz dinsel, mezhepsel, bölgesel çatýþma tohumu býrakmýþtý. Ayný taktikle ABD, Arap-Kürt, Sünni-Þii, Müslüman-Süryani, vb. çeliþkileri kaþýyor. Þu an Irak’a ABD tarafýndan dayatýlan anayasa öylesine dengesiz ki, tüm bu gruplar arasýndaki sorunlar, ancak çatýþmayla çözümlenebilir.
Halk, Savaþýn Yeni Aþamasýnda Geçen ay, 12 direniþ grubunun bir araya gelerek ulusal bir cephe oluþturduðuna dair haberler yayýldý. Ancak, bu cephenin kimlerce, nasýl bir program etrafýnda oluþtuðuna iliþkin detaylý bilgilere ulaþma þansý olmadý. Bu nedenle, halkýn savaþýnýn þu andaki askeri durumunu incelemekle yetinmek zorundayýz. Direniþin baþlangýcýnda savaþçýlar, kent içinde devriyeye çýkan iþgalcilere karþý, kalabalýk içinden sürpriz saldýrýlarla aðýr kayýplar verdirdiler. Ancak, iþgalcilerin bu saldýrýlara tepkisi vahþice oldu. Çevreye rasgele, saatlerce ateþ açan ABD’liler, binlerce sivilin ölümüne neden oldular. Direniþin bu ilk döneminde, MartEkim 2003 arasýnda ölen sivillerin sayýsý 37 bin 500. Bunlarýn önemli bir bölümü, ABD’nin zaferini ilan ettiði Mayýs sonrasýna ait. Direniþ savaþçýlarý, bu tür saldýrýlardan vazgeçtiler. Anayollarda ve þehirler arasý yollarda, iþgalci konvoylarýna saldýrdýlar. Ýþgalciler için kentlere giriþ ve çýkýþlar kabus olmaya baþladý. Zaman içinde iþgalciler, kent içi denetimi, yeni oluþturduklarý polise ve Irak ordusuna býraktýlar. Bu andan itibaren direniþ savaþçýlarýnýn saldýrýlarý, bu iþbirlikçi silahlý güçler üzerinde yoðunlaþtý. 2 bin polis, saldýrýlarda öldü. Bir yanda bu saldýrýlar, diðer yanda savaþçýlarýn halktan aldýklarý büyük destek, iþbirlikçi polis teþkilatý üzerinde etkili oldu. Þu an tam 30 bin polisin, direniþçilere sempati duyduðu ya da bizzat onlara çalýþtýðý sanýlýyor. Sonunda ABD, direniþçilere sempati duyan polis karakollarýný bizzat füzelerle havaya uçurmaya baþladý. Halk savaþçýlarý, patlayýcý yüklü araçlarla, mayýnlarla, iþgalcileri inlerine çekilmek zorunda býraktý. Ýþbirlikçi polis karakollarý ise, üçer beþer havaya uçuyor. Ýþgalin askeri gücünü tüketen, hareketsiz býrakan bu saldýrý, üst düzey yöneticilere yönelen suikastlar izliyor. Ýþbirlikçi hükümetin baþbakan yardýmcýsý, bakanlarý Musul ve Basra valileri, üst düzey bürokratlar, bu suikast furyasýndan paylarýna düþeni aldýlar. Böylece, askeri aygýtýn yanýnda, iþgalci bürokrasi aygýtý da hareketsiz, savunmaya çekilmiþ hale getirildi. Kent sokaklarýnýn halk savaþçýlarýnýn eline geçmesi, ancak bu yolla olur. Felluce, Ramadi, Bakuba, Necef, Musul’un, Baðdat’ýn ve Basra’nýn bir çok mahallesi, adeta “kurtarýlmýþ bölge” halini çoktan aldý. Direniþ savaþçýlarý, yeni askeri taktikler geliþtirmeye devam
10
ediyorlar. Bu yeni taktiðe göre, büyük kalabalýk gruplar ve aðýr silahlarla, iþgalci güçlere ani baskýnlar düzenleniyor. Ýlk ateþ ve þaþkýnlýk anýndan yararlanarak, mümkün olan en büyük kaybý yaþatmaya çalýþýyorlar. Yüksek ateþ gücüyle ilk saldýrý ve hemen geri çekilme, takviye birliklerin geliþini de boþa çýkartýyor. Bu yeni taktikle savaþçýlar, Felluce, Ramadi ve Baðdat’ta ayný günde 52 iþgalci askeri öldürdüler, onlarca tank ve zýrhlý aracý tahrip ettiler. Bu yeni taktik konusunda iþgalcilerin, kentlerin yakýnlarýnda bulunan kontrol noktalarýný terk edip daha büyük üslere kapanmasý beklenebilir. Sýrasý gelmiþken, rehine alma eylemlerine deðinmekte yarar var. Son birkaç aydýr bu tür eylemler çok sýk gündeme gelmeye baþladý. Ýþgal altýndaki bir ülkenin savaþçýlarý, rehin alma eylemlerini kullanabiliyorlar. Ýki yönlü getirisi oluyor. Birincisi, iþgale ortak olan ülkelerin kamuoyunda, iþgal karþýtý tartýþmalarý alevlendiriyor. G.Kore ve Filipinlerde olduðu gibi. Ýkincisi, iþgalin lojistik hizmetlerini sunan þirketlerin ülkeyi terk etmelerine yol açýyor. Bir çok þirket çalýþanlarýný geri çaðýrdý. ABD üslerine inþaat malzemesi, yakýt ve yiyecek taþýyan binlerce kamyon, bu yolla engelleniyor. Böyle bir sonuca varmak için, hiçbir emekçinin kellesini kesmeye gerek yok. Ýþgalciler, ana yollarýn denetimini çoktan kaybettiler. Rehine eylemleriyle kendi isimlerini duyurmaya çalýþanlar, bu türden eylemlerle yüklü miktarda para kaldýranlar yok deðil. Hatta, Zarkavi denen ABD uþaðý gericiler gibi, direniþin dünya halklarý üzerindeki sempatisini kýrmaya çalýþanlar da, bu tür eylemlere baþvuruyorlar. Ama, bir kez halk hareketi seviyesine ulaþmýþ bir savaþta, kendi çýkarýný, hatta emperyalistlerin çýkarýný gözetenlerin yaptýklarý, hareketin genel seyrini deðiþtirmeyi baþaramaz. Irak proletaryasý kendine özgü silahlarýný kullanýyor. Egemen medyanýn haber kanallarýna uðramasa da, Umm Kasr gibi liman kentlerinde, Basra gibi petro-kimya merkezlerinde iþçilerin, iþgalden bu yana üç kez genel greve gittiklerini, sayýsýz dayanýþma ve direniþ eylemi örgütlediklerini öðreniyoruz. Ýþgalcileri zorda býrakan bu eylemlerde iþçiler, kendi örgütlülüklerini, kendi öncülerini yaratýyor ve sýnýyorlar. Ýþgalcilerin ve iþbirlikçilerin her türlü grevi yasaklamalarý ise bir iþe yaramýyor. Kuþkusuz proletarya, silahlý savaþým yayýldýkça, kendi örgütlülüðünü daha da geliþtirecek koþullara ulaþacaktýr. Ayný þekilde, grevlerle iþgalcilerin ekonomik damarlarýný týkayan proletarya, silahlý direniþe en büyük katkýyý saðlýyor. Bir buçuk yýldan az bir sürede tüm Irak halklarýnýn yüreðini ve kafasýný kazanmýþ bir halk savaþý, iþbirlikçileri ve iþgalcileri þimdiden umutsuzluk çukuruna itmeyi baþardý. Irak’taki direniþi yakýndan izleyen emperyalist medyanýn kalemþörlerinin bile itiraf etmek zorunda kaldýklarý gibi. “direniþ, dini deðil, ulusalcý bir karakter taþýyor.” Burjuva sýnýfýn iþbirlikçilik yarýþýnda olduðu bir ülkede, ulusal mücadele, sýnýfsal mücadele ile iç içe geçiyor. Bu nedenle, rahatlýkla söyleyebiliriz ki; Ortadoðu’nun en geliþkin ülkelerinden biri olan Irak’ta, direniþin içinden, anti-emperyalist, anti-kapitalist bir halk devrimi olgunlaþýyor. Bu nesnel durum yüzünden, emperyalizmin ülkeyi mezhepler, dinler ve uluslarýn çatýþma alanýna dönüþtürme çabalarý sonuçsuz kalacaktýr. Halklar artýk, emperyalizmin yalanlarýna kanmýyor, emekçiler burjuvalar gibi düþünmüyor. Sadece ABD emperyalizmini deðil, Ortadoðu’nun tüm gerici burjuva diktatörlüklerini sarsan bu halk savaþý, her türlü destek ve dayanýþmayý fazlasýyla hak ediyor.r
Munzur Festivali’nden Deðerlendirmeler Yýllar yýlý baskýnlarla katliamlarla köy yakmalarla bilinen Dersim’de bu yýl, Munzur Festivali’nin 5.’si düzenlendi. Dersim’e Pülümür tarafýndan girenler bilirler boþaltýlmýþ köyler kurþunlanmýþ evler, hatta yol kenarlarýnda mermi kovanlarý görmek mümkün. Bu görüntüler devletin nasýl bir katliamla Dersim halkýný sürdüðünün, acý çektirdiðinin açýk bir örneði. Her türlü katliamlara karþý ayaklanmalarla cevap veren Dersim halký, içerisinde bulunduðumuz süreçte kapitalizmin bir felaketiyle karþý karþýya. ATA Holding tarafýndan Munzur’a kurulmasý düzenlenen barajlar halk tarafýndan öfkeyle karþýlanýyor. Festival’in baþlangýcýndan, hatta yolculuk esnasýnda otobüsün içersinde, insanlara ölüm oruçlarýný anlattýk, zindanlardaki durumu, F tiplerini, Remzi Aydýn’ýn Ölüm Orucu eyleminin 400’lü günlerinde olduðunu, bedenin her geçen gün eridiðini ve bunun için devrimci tutsaklarý sahiplenmemiz gerektiðini onlarýn insanlýk için savaþtýðýný ve kendisine insaným diyen her kesin onlar için bir þeyler yapmasý gerektiðini söyledik. Mücadele Birliði olarak Dersim halkýna zindanlardaki devrimci tutsaklarýn durumlarýný, F tiplerini ve Ölüm Oruçlarýný anlattýk. Gerek Ölüm Oruçlarýný ve Remzi Aydýn’ýn saðlýk durumunu anlatan bildirilerimiz ve gerekse kuþlamalarýmýza insanlarýn ilgisi yoðundu. Standýmýza “Ölüm Orucu Sürüyor” ve “Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 400’lü Günlerinde” yazýlý dövizlerimizi astýk. Alnýmýzda kýzýl bantlarýmýz ve Ölüm Orucu Sürüyor yazýlý önlüklerimizle bildiriler daðýttýk. Sesli ajitasyon yaptýk. Festival’in ikinci günü 5 Mücadele Birliði okuruyla birlikte Remzi Aydýn ve Sevgi Erdoðan Ölüm Orucu Ekibiyle dayanýþma amaçlý 2 günlük açlýk grevine girdik.
Hozat ve Ovacýk’ta sürekli insanlara Ölüm Oruçlarýný anlattýk, TAYAD’lý ailelerle birlikte Hozat’ta verilen konsere Ölüm Orucu damgasýný vurduk. Okunmasý için not gönderdik ve notumuz okunduktan sonra “Yaþasýn Ölüm Orucu Direniþimiz”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” sloganlarý attýk. F tiplerindeki devrimci tutsaklarýn tek silahlarýnýn bedenleri olduðunu ve dýþarýdaki yüreðinin kulaklarý saðýr olmayan tüm insanlýðýn devrimci tutsaklarý sahiplenmesi gerektiðini anlattýk. Akþam saatlerinde stadyumda gerçekleþen konserlere yine damgamýzý vurduk. Konseri dinlemeye gelen insanlara bildirilerimizi daðýttýk. Elimizdeki dövizlerle Ölüm Orucunun propagandasýný yaptýk. Ýnsanlar bize neden böyle bir þey yaptýðýmýzý, Remzi Aydýn’ýn kim olduðunu, neden Ölüm Orucuna girdiðini soruyordu. Ýnsanlarýn hafýzalarýný tazeledik dersek yeri olur. Ölüm Oruçlarýnýn bittiðini düþünen insanlar bizim sayemizde büyük bir þaþkýnlýk içerisine girdiler. Festival’in son günü ise TAYAD’lý ailelerin gerçekleþtirdiði yürüyüþe elimizde dövizler ve üzerimizde önlüklerle destek amaçlý katýldýk. Yürüyüþ sýrasýnda “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak”, “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez” sloganlarýyla AKP binasý önüne geldik ve bina önüne üzerine “Hapishanelerde 116 Ýnsan Öldü Duydunuz mu?” yazýlý bir tabut býrakýldý. Daha sonra 116 karanfilin Munzur suyuna atýlmasý için tekrara yürüyüþe geçtik. Yürüyüþ esnasýnda halkýn yoðun ilgisiyle karþýlaþtýk. Demir Köprüye gelmeden önce atýlan “Faþist Devleti Yýkacaðýz, Halk Ýktidarýný Kuracaðýz” slogan herkesi silkeledi. Basýn açýklamasýnýn okunduðu sýra polis spreylerle müdahale
etti. Müdahale sýrasýnda birkaç kiþi uçurumdan aþaðý düþtü. 3 kiþi suya kapýldý. Hayatlarýndan endiþe ettiðimiz 3 kiþinin daha sonra kendi imkanlarýyla kurtulduklarýný öðrendik. Çatýþmalar daha sonra çarþýda devam etti. Yaklaþýk üç bin kiþi tarafýndan oturma eylemi gerçekleþtirildi. Demir Köprü’deki çatýþmada gaz bombasý atýldý. Dersim halký ilk kez gaz bombasýyla tanýþtý; bir çok insan bundan etkilendi. Uçurumdan aþaðý düþenler sedyelerle yukarý çýkarýldýlar. Çatýþma esnasýnda Mücadele Birliði’nden de bir kiþinin de içlerinde olduðu bir çok kiþi yaralandý. Polislerin de yaralandýðý eylem, çarþýda devam eden oturma eylemiyle yaklaþýk 3 saat sonra sona erdi. Genel olarak Dersim halký eylemlilikleriyle devrimcilerin yanýnda olduklarýný pratikte de göstermiþ oldular. 29 Haziran günü saat 18:30 da TAYAD’lý ailelerin ve Temel Haklar ve Özgürlükler Derneði öncülüðünde Ölüm Oruçlarý için düzenlenmiþ olan yürüyüþe büyük katýlýmlarýyla da bunu göstermiþ oldular.
11
15. YILDA HER ÞEY PARTÝ ÝÇÝN HERÞEY KOMÜNÝST DEVRÝM ÝÇÝN 1
4. Mücadele yýlýný geride býrakan TKEP/Leninist 15. Savaþ yýlýna pratik olarak daha güçlenmiþ, ideolojik ve teorik yönlerden daha donanmýþ; emekçi sýnýflarla, gençlikle daha güçlü baðlar kurmuþ bir halde giriyor. Bütün dünyada olduðu gibi, Türkiye ve Kürdistan’ýn tüm illerinde geniþ halk kitlelerinin sosyalizme yoðun bir þekilde yöneldikleri bir süreçte bundan daha doðal birþey olamaz. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi olarak TKEP/Leninist gücünü sadece kendi öz varlýðýndan deðil, proletaryanýn ve diðer emekçi sýnýflarýn, ezilen halklarýn sosyalizme yönelmesinden de alýyor. Baþka türlü olmasý da beklenemezdi. Þayet bir parti gerçekten devrimci komünist teoriye ve dünya görüþüne dayanýyorsa geniþ emekçi yýðýnlarýn sosyalizme yönelmesinden güç almasý kaçýnýlmazdýr. Devrimci komünist bir parti için bu ayný zamanda bir sýnavdýr; sýnýflar savaþýnýn sýnavýdýr. Emekçi sýnýflarýn her tarafta sosyalizme yöneldiði iktidar için burjuvaziyle savaþa tutuþtuðu bir sýrada devrimci komünizmi temsil etme iddiasýndaki bir parti güç kazanmýyorsa demek ki o partinin iddiasi boþtur, temelsizdir. Bu anlamda sýnýflar savaþý ve geniþ emekçi yýðýnlarýn sosyalizm için ileri atýlmalarý bütün parti ve örgütleri sýnavdan geçiriyor. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi olarak TKEP/Leninist bu sýnavlarýn tümünden baþarýyla geçtiðini gücüne güç katarak gösteriyor. Bir devrimci komünist partinin gücünün en tipik belirtisi o partinin kendi dýþýndaki güçler üzerindeki politik etkisidir. Çeþitli biçimlerde elde edilmiþ, maddi ve daha baþka ola-
12
naklarla saðlanmýþ “güç” güç deðildir ve eninde sonunda sýnýflar savaþý karþýsýnda erimeye, daðýlmaya mahkumdur. Bugün sosyal reformistlerin, oportünistlerin baþýna gelen budur. Bu yýlýn Haziran ayýnda NATO somutunda emperyalizme ve kapitalizme karþý yükselen mücadele dalgasý sýrasýnda bunun somut örneðine tanýk olduk. Süreç, geri döndürülemez bir mecraya girmiþtir. Çünkü, emekçi sýnýflarýn yýðýnlar halinde sosyalizme yönelmeleri nesnel bir olgudur ve bu yönelim gücünü kapitalizmin tüm tarihsel geliþmesinden almýþtýr. Bu nedenle, devrimci komünizme dayanmayan, kitleleri düzen içinde tutmaya, reformlar uðruna mücadeleyle oyalamaya çalýþan, sosyalizmi bilinmez bir tarihe erteleyen hareket ve partilerin iflasý kaçýnýlmazdýr. Proletarya ve diðer ezilen sýnýflar, gerçek kurtuluþ için tarihsel bakýmdan ileri atýlýrken, pratik bakýmdan sosyalizm için kýyasýya bir savaþa giriþirken kitlelerin gerisinde kalan partilerin politik iflasýndan daha doðal ne olabilir. Sýnýflar savaþý süreci, emekçi sýnýflarýn ileri doðru atýlýmlarý ile birlikte oportünistleri sarsýp saða-sola savururken, sosyal reformistleri politik ve pratik iflasýn eþiðine getirirken devrimci komünizm teorisine dayanan TKEP/Leninist’i giderek güçlendirmiþtir. Bu somut gerçeði, son olarak 1 Mayýs’da ve Haziran sürecinde Partinin diðer güçler üzerinde artan politik etkisinde gördük. Ýtiraf etmemiþ ve etmiyor olmalarýnýn hiçbir önemi yok, gerçekler inatçýdýr ve kitlelerin bilincine saðlam þekilde yerleþiyorlar: 1 Mayýs’ta baþta DÝSK ve KESK olmak üzere pek çok örgüt ve oportünist hareketin “Biz de Taksim’e çýkacaðýz” demelerinin arkasýnda
TKEP/Leninist’in 1 Mayýs’ta izlediði politikalarýn belirleyici etkisi vardýr. Bunu itiraf etmemiþ ve etmiyor olmalarýnýn hiç bir önemi olmadýðý gibi, 1 Mayýs günü önceki tüm sözlerini yalayarak baþka bir alana gitmiþ olmalarýnýn da zerrece bir önemi yoktur. Bu, onlarýn TKEP/Leninist’in politik etkisi ve baskýsý altýnda kaldýklarý gerçeðini deðiþtirmiyor. Devrimci komünist parti olarak TKEP/Leninist’in diðer politik güçler üzerindeki etkisinin bir baþka güçlü örneðini, yakýn zamanda, Haziran sürecinde gördük. Bu süreçte oportünistler sosyal reformistlerle olan yol arkadaþlýklarýný bozmamak için inatla ve ýsrarla direnirlerken TKEP/Leninist tek baþýna kalma pahasýna devrimci politikalarda ýsrar etti. Sonuç, herkesin tanýk olduðu gibi, þöyle oldu: Sosyal reformist partiler emekçi kitlelerin gözünden düþerek politik iflasa uðrarken oportünistler, ayný akibetten kurtulmak için, belirleyici öneme sahip son iki günde TKEP/Leninist’in yanýna gelmek ve onunla birlikte hareket etmek zorunda kaldýlar. Þüphesiz bunlar sadece iki örnekten ibarettir ama ikisi de, Partinin diðer politik örgüt ve partiler üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor. Bu politik etki nasýl saðlanýyor ya da ne anlama geliyor? Bu sorunun basitçe yanýtý þudur: Emekçi sýnýflar, gençlik ve özellikle de iþçi gençlik arasýnda TKEP/Leninist’in izlediði politikalar giderek daha çok taraftar buluyor ve daha çok etkili oluyor. Çünkü bu politikalar, sosyalizm için ayaða kalkan, sosyalizme yönelen kitlelerin devrimci ruh halleriyle, bilinç, istek ve özlemleriyle uyum içindedir. Oportünistler, açýk bir politik iflastan kaçýnmak için “kendi” kitlelerini de etkisi
altýna alan bu politikalara açýktan cephe almak bir yana, sahip çýkar görünmek zorunda hissediyorlar kendilerini. Verdiðimiz iki örnek bu gerçeði çarpýcý biçimde gözler önüne seriyor. Lenin, bir komünist partinin “ilk görevi halk çoðunluðunu programýnýn ve taktiðinin doðruluðuna inandýrmaktýr” diye yazýyor. Yaþamda karþýmýza çýkan olgular, proletaryanýn devrimci sýnýf partisi olarak TKEP/Leninist’in bu konuda önemli bir mesafe aldýðýný gösteriyor. Elbette daha alýnmasý gereken yol düþünüldüðünde henüz iþin baþýnda olunduðu unutulmuyor. Fakat, geçmiþe bakarak deðerlendirildiðinde önemli bir mesafenin alýndýðýný rahatlýkla söylemek gerekiyor. Ýþçiler, Gençler, Kürt Halký, Ezilenler Leninist Parti Saflarýna! Bütün dünyada olduðu gibi Türkiye ve Kürdistan’da da yoðun bir devrimci dönem yaþanýyor. Ezilen kitleler, yýkýma uðrayan yaþamlarýný kurtarmak için sosyalizme yönelmekten baþka yol olmadýðýný yaþamýn içinde öðreniyorlar. Dünyanýn her tarafýndaki emekçi halklar sosyalizme olan özlem ve eðilimlerini eylemleriyle ortaya koyuyorlar. Ezilen yoksul, sömürülen kitlelerde dünya çapýnda var olan bu eðilim Türkiye ve Kürdistan’da fazlasýyla mevcut. Ne var ki, emekçi sýnýflarýn, ezilen halklarýn emperyalizme ve kapitalizme karþý mücadelelerini zaferle taçlandýrmalarýnýn ilk koþulu bir devrimci komünist partinin öncülüðüdür. Devrimci komünist teoriye dayanan devrimci bir sýnýf partisinin öncülüðü olmadan bu mücadelelerin zaferle taçlanmasý olanaksýzdýr. Türkiye ve Kürdistan’da kitlelere öncülük iddiasýnda olan pek çok örgüt ve parti var. Bunlarýn hepsi de sosyalizmi benimsediklerini ileri sürüyorlar; bir koþulla: Uzak bir geleceðin sorunu olarak. Bu parti ve örgütler, proletarya ve diðer ezilen sýnýflarla birlikte gençliði on yýllar boyu kýsmi hedefler, reformlar, düzenin yýrtýðýný söküðünü tamir etmek için koþturup durdular. On yýllar boyunca, proletarya ve Kürt halkýnýn önüne iktidar dýþýnda ne hedef varsa onu getirip koydular. Devrimin bu toplumsal güçleri ise sosyal reformist ve oportünistlere inanarak on yýllar boyunca onlarýn peþinden gidip onlara güç verdiler. Ancak geçen on yýllar, oportünist ve sosyal reformist partilerin zaman ve güç kaybýna yol açmaktan baþka bir iþe yaramadýklarýný gösterdi. Onlarýn izle-
diði yol, devrimin toplumsal güçlerini düzen sýnýrlarý içinde tutmaktan baþka bir iþe yaramadý. Çünkü, onlar zaferin ilk ve temel koþulu olan iktidarýn ele geçirilmesini daima bilinmez bir geleceðe ertelediler. Böylece bütün oportünist ve sosyal reformist partiler, kitleleri gerçek özgürlüðe, gerçek kurtuluþa taþýma yeteneðinde olmadýklarýný defalarca kanýtlamýþ oldular. Bu parti ve örgütlerin on yýllara uzanan tarihi ve sýnýf mücadelesinin tüm deneyimi onlarýn bu yeteneksizliðinin kanýtý olarak orta yerde duruyor. Program ve taktiðinin doðruluðu sýnýflar savaþý içinde sýnanan ve kanýtlanan TKEP/Leninist proletaryanýn ve Kürt halkýnýn özgürlük ve gerçek kurtuluþ mücadelesini zafere taþýma yeteneðine sahip tek parti olduðunu göstermiþtir. Partinin giderek güçlenen politik etkisinin diðer parti ve hatta kitle örgütleri üzerinde varlýðýný hissettirmeye baþlamýþ olmasý bunun bir ifadesi ve sonucudur. Gençlik, özellikle de iþçi gençlik geleceðini kurtarmak istiyorsa TKEP/Leninist saflarýna akmalýdýr. Öðrenci gençlik bu güne kadar çoðunlukla sosyal reformist partilere ve oportünist örgütlere güç ve destek verdi. Ne var ki, uzun yýllar süren mücadelesinde bir arpa boyu yol alamadý. Bu parti ve örgütlere verilen destek, güç ve zaman kaybýndan baþka bir sonuca yol açmadý. Tam da bu nedenle, öðrenci gençliðin yapmasý gereken tek þey sosyal reformist ve oportünistlerin etkisinden kurtularak TKEP/Leninist’e güç ve destek vermektir. Gençlik gelecektir. Gençlik sosyal reformistlerin ve oportünistlerin kendilerine öðütlediði gibi bu günü kazanmaya deðil, geleceði kazanmaya çalýþmalýdýr. Bu gün geçicidir, aslolan yarýný, yani geleceði kazanmaktýr. Oysa gençlik, bu güne kadar hep günlük, anlýk baþarýlar peþinde koþturuldu ve bu nedenle, gerçek kurtuluþ ve özgürlüðe doðru bir adým dahi ilerleyemedi. Oysa, bu hedefler için ne büyük acýlara katlandý, ne büyük özverilerde bulundu, ne büyük enerjiyle çalýþtý. Bütün bunlarýn boþa gitmesi öncülük sorunundan kaynaklanýyor. Doðru bir öncülük olmayýnca çaba ve özverilerin boþa gitmesi kaçýnýlmaz oluyor. Gençlik, özellikle de iþçi gençlik bütün bir geçmiþ süreçten dersler çýkararak kendine yeni bir yol çizmelidir. Ýþçi gençlik, bu güne kadar proletaryanýn devrimci sýnýf partisine azýmsanmýyacak bir güç kattý. Ancak, ulaþýlmasý gereken hedefler gözönüne alýndýðýnda bunun henüz yetersiz olduðu anlaþýlma-
lýdýr. Ýþçi gençlik TKEP/Leninist’e çok daha büyük bir güç katmalý, O’nun saflarýnda çok daha büyük bir enerjiyle çalýþmalýdýr. Devrimci komünist partinin öncülüðünden yoksun Kürt halký, büyük acýlara katlanmasýna, eþsiz bir savaþ yürütmesine raðmen kurtuluþ yüzü görmemiþtir. Devrimci marksizme dayanan önderliðin ne kadar önemli olduðu Kürt halkýnýn özgürlük savaþý sýrasýnda çok net biçimde anlaþýldý. Kürt halkýný ayaða kaldýrmayý baþaran özgürlük hareketi, küçük burjuva yapýsý nedeniyle, savaþý zaferle taçlandýrma yeteneðini gösterememiþtir. Küçük burjuvazi arkasýnda proletaryanýn güçlü varlýðýný ve desteðini hissettiði sürece ileri gidebilir. Kürt halký, devlet kurma hakký da dahil, özgürlük için giriþtiði savaþý sadece devrimci komünist partinin öncülüðünde zafere taþýyabilir. Bunun için daha çok þey yapýlmasý gerektiði biliniyor. Fakat partinin varlýðýný Kürdistan’da hissettirmeye baþlamasý buzun kýrýldýðýný, yolun açýldýðýný gösteriyor. Özellikle Kürdistan gençliði ve yoksul halký, gerçek özgürlük hakký için TKEP/Leninist’in öncülüðünün ne kadar önemli olduðunu görmeye baþlýyorlar. Bunun somut belirtilerini þimdiden görüyoruz. Devrimin toplumsal ordusuna öncülük proletaryanýn görevidir. Proletarya, bütün ezilen sýnýflarý ve halklarý kurtarmadýkça kendini de kurtaramaz. Bu, ayný zamanda tarihin proletaryaya yüklediði misyondur. Proletarya, tarihin kendisine yüklediði bu misyonu sadece ve sadece devrimci komünist partinin, TKEP/Leninist’in öncülüðünde yerine getirebilir. Bu gerçek þimdi devrimci öncü iþçiler tarafýndan gittikçe daha çok kavranýyor. Geçen yýldan bu yana, TKEP/Leninist’in politik etkisinin sýnýf bilinçli öncü iþçiler arasýnda daha cok yayýldýðýný biliyoruz. Ama bunun yeterli olmadýðýný da biliyoruz. Devrimci sýnýf partisi olarak TKEP/Leninist sýnýfýn en ileri bölüðü olan sýnýf bilinçli devrimci öncü iþçileri kazanmak için elinden geleni yapacaktýr. Ne var ki, bu konuda devrimci öncü iþçilere de büyük görevler ve sorumluluklar düþüyor. Onlarýn TKEP/Leninist bayraðý altýnda toplanmasý devrimin yazgýsýný doðrudan belirleyecektir. Onun için þimdi þu þiar büyük önem kazanýyor: “Devrimci Öncü Ýþçiler Leninist Parti Saflarýna!” HER ÞEY PARTÝ ÝÇÝN HER ÞEY KOMÜNÝST DEVRÝM ÝÇÝN!
13
Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 420. Gününde
TKEP/L’DEN PA N K A RT A S M A E Y L E M Ý Ölüm Oruçlarý, Türkiye devrim tarihine damgasýný vurmuþ nice yiðit devrim savaþçýsýný, proletaryanýn beynine kazýmýþtýr. 1984’ten bu yana zindanlarda bedenlerini açlýða yatýrarak komünizm davasý uðruna bedel ödeyen devrimciler, düþmana karþý ellerinde hiçbir silahýn olmadýðý yerde Ölüm Oruçlarýný düþmanýn beynine patlatýyorlar. 19 Aralýk 2000’de cezaevlerine yapýlan katliamda 28 devrimci önder ölümsüzleþti ve yüzlercesi yaralandý. Bu katliamla hayata geçirilen F Tiplerine karþý baþlatýlan Ölüm Oruçlarý 4 yýlýný geride býrakýyor ve zindanlardaki devrimci tutsaklar, düþmanýn, onlarýn bilinçlerini, yüreklerini ve de bedenlerini zapdetmeye çalýþma giriþimlerini boþa çýkartýyorlar. Katliam sonrasýnda kitleselleþen Ölüm Oruçlarýnda þu ana kadar 117 devrimci tutsak ölümsüzleþti. Bu yapýlan komünist eyleme katýlýmlar ve de yeni yeni ölümler artacaktýr. Þu anda Remzi Aydýn yoldaþýmýz Ölüm Orucunun 410’lu günlerinde Bayrampaþa zindanýnda yatmakta ve düþmana karþý bilincini, yüreðini ve onurunu savunarak bedenini ölüme yatýrmaktadýr. Bizler, Remzi Aydýn’ýn, Sibel Sürücü’nün, Aysun Bozdoðan’ýn
ADANA’DA ÖLÜM ORUCU YAZILAMALARI Adana’nýn Yüreðir ilçesinde 8 Aðustos 2004 tarihinde her tarafa “Ölüm Orucu Sürüyor”, “Remzi Aydýn Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn 13 Mart Genç Komünistler Birliði”, “Biji 13 Mart GKB”, “Zindanlarý Yýkacak Zaferi Biz Kazanacaðýz TKEP/Leninist”, “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist” yazýlamalarý yapýlmýþtýr. Yüreðir halkýnýn ilgisini çeken yazýlamalar, halk tarafýndan sahiplenilmiþtir. Uzun süre geçmesine raðmen, halkýmýz yazýlamalarý sildirtmemektedir. Yazýlamalar birer uyarý niteliðindedir. Remzi yoldaþ ve diðer devrimci tutsaklara yapýlan baskýlar artýkça, eylemlerimiz þiddetlenerek sürecektir. YAÞASIN 13 MART GENÇ KOMÜNÝSTLER BÝRLÝÐÝ* * Elimize e-mail yoluyla ulaþan bu metni, haber niteliðinden dolayý yayýnlýyoruz.
14
ve nice yiðit, devrim için ölümsüzleþen savaþçýlarýn yoldaþlarý olarak dýþarýda, sokaklarda bu süren Ölüm Oruçlarýný halka duyurabilmek ve büyüyen devrim dalgasýna ivme katabilmek için bir eylem yaptýk. 11 Aðustos 2004 Çarþamba günü Merter’de E-5 yolu üzerindeki bir inþaatýn çatýsýndan akþam saat 22.00 civarýnda “Ölüm Orucu Sürüyor, TKEP/Leninist” imzalý dev boyutlarda bomba süsü verilmiþ bir pankart astýk. Biz Leninistler, zindanlarda sürdürülen Ölüm Orucu eylemini tüm ezilen halklara duyurabilmek ve de onlarýn desteðini alabilmek için elimizden geleni yapacaðýz. Düþmanýn tüm baskýlarýna, gözaltýlarýna, tutuklamalarýna karþý hiçbir zaman yýlmayacak, kapitalizme karþý savaþýmýzý sürdüreceðiz.
YAÞASIN ÖLÜM ORUCU EYLEMÝMÝZ! YAÞASIN PARTÝMÝZ TKEP/LENÝNÝST! Ýstanbul’dan Leninistler* * Elimize posta yoluyla ulaþan bu metni haber deðerinden dolayý yayýnlýyoruz.
ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR* 4 yýldýr süren Ölüm Oruçlarý ve TKEP/L davasý tutsaðý Remzi Aydýn yoldaþýn sesine ses katmak ve Ölüm Oruçlarýný duyurmak amaçlý Bayramtepe ve Halkalý’da “Ölüm Orucu Sürüyor”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ya Devrim Ya Ölüm”, “TKEP/L” yazýlamalarý yapýlmýþtýr. Yoldaþýmýzýn sessizlik duvarýyla boðulmak istenen sesini tüm dünyaya duyurmak için elimizdeki tüm imkanlarý kullanmaya devam edeceðiz. Ýstanbul’dan Leninistler *Elimize e-mail yoluyla geçen metni haber niteliðinden dolayý yayýnlýyoruz.
“Remzi Aydýn Yalnýz Deðildir” 5 Aðustos günü, saat 12:00’de Mücadele Birliði Platformu yaklaþýk 4 yýldýr süren Ölüm Orucu eyleminde 400’lü günleri aþmýþ olan Remzi Aydýn’la ilgili bir basýn açýklamasý düzenlendi. Konak Eski Sümerbak önünde yapýlan eylem, üzerinde “Ölüm Orucu Sürüyor/ Mücadele Birliði Platformu” yazýlý pankartýn açýlmasý ve sloganlarla baþladý. Yapýlan basýn açýklamasýnda, “Ölüm Orucu eyleminin 400’lü günlerine girmiþ olan Remzi Aydýn’ýn sesini dalga dalga her köþeye yaymak için uðraþýyoruz” denildi. “Yüreðinin kulaklarý saðýr olmamýþ herkese sesleniyoruz” diyen Mücadele Birliði Platformu üyeleri, son süreçte yapýlan afiþ çalýþmalarýna yönelik saldýrýlar ve Ýstanbul’da gerçekleþen DETAK’ýn meþaleli Taksim eylemine yönelik saldýrýlarý da protesto ettiler. Eylem boyunca sýk sýk, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Za-
fere Kadar”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Remzi Aydýn Yalnýz Deðildir” sloganlarý atýldý. Sibel Sürücü, Aysun Bozdoðan, Murat Ördekçi ve 19 Aralýk’tan bu yana ölümsüzleþen 116 devrim savaþçýsýnýn resimlerinin taþýndýðý eylemde, Remzi Aydýn’ýn da resimleri ön saflardaydý. Eyleme Göç-Der ve TAYAD’lý ailelerden de destek verildi. Açýklama atýlan sloganlarýn ardýndan; “Devrim ve iktidar mücadelesinde yüksek deðer yaratan devrimci tutsaklar onurumuzdur” þeklinde yapýlan konuþmayla sona erdi. Basýn açýklamasýnýn ardýndan, Mücadele Birliði Platformu adýna Ýzmir TV ile bir röportaj yapýldý. Röportajda da, bu basýn açýklamasýnýn zindanlarda sürmekte olan Ölüm Orucu eylemi ve bu eylemde 400’lü günlerine girmiþ olan Remzi Aydýn için yapýldýðý ve devamýnýn geleceði vurgulandý.
Sesi Sesimiz, Umudu Umudumuz “Remzi Aydýn’ýn sesi her yere taþýnmalýdýr” þiarý ile çalýþmalarýmýz devam ediyor. Bizler, Remzi yoldaþýn sesini Ýzmir’e de taþýmak için yoðun bir þekilde bildiri daðýtýmý gerçekleþtirdik. Pazarlarda, emekçi mahallelerinde yüzlerce insana ulaþtýrýlan bildirilerimiz çok olumlu tepkiler aldý. Bir çok gence Remzi yoldaþýn Ölüm Orucu eylemini neden yaptýðýný ve 400’lü günlerini aþmýþ olmasýna raðmen onu ayakta tutan inancýný, bilincini, direncini anlattýðýmýzda haklý bir hayranlýk duydular. Konuþtuðumuz gençlerin bazýlarý, ellerimizden bildirileri alarak, sokak sokak, apartman apartman bizzat kendileri daðýtým yaptýlar. Yalnýzca bu bile, “kitleler hazýr deðil, bezgin” vb diyenlere verilecek en iyi cevabý, yine bizzat destek verdikleri eylemle kitleler vermiþ oldular. Faþist devletin medyasýndaki sansürüne, kolluk güçlerinin iþkence, gözaltý tehditlerine raðmen faþizmin uykularýný kaçýran Ölüm Orucu eyleminin sesini heryerde duymak, onlarý iyiden iyiye çileden çýkarýyor. Bizlerin bütün bu baskýlara raðmen Leninist anlayýþtan ve Remzi yoldaþtan aldýðýmýz güçle afiþ, bildiri, yayýn vb propaganda çalýþmalarýnýn sürmesi, Ölüm Orucu eyleminin kitlelere bilinç ve umut taþýmasý, faþizmi derinden sarsýyor. Reformistlerin, oportünistlerin hiç bahsetmeyerek yok saymaya çalýþtýðý Ölüm Orucu devam ediyor. Remzi yoldaþýn sesi sesimiz, umudu umudumuz oluyor, kitleler Remzi ile bütünleþiyor. Þimdiki hedefimiz yeni Remziler olmak ve yeni Remziler yaratmak. Biz bu potansiyeli görüyor ve buna göre hareket ediyoruz. Ýzmir’den genç Leninistler olarak Remzi yoldaþý ve onun 400’ü aþkýn gündür sürdürdüðü þanlý eylemi selamlýyoruz.
REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR! Mücadele Birliði Okuru/ÝZMÝR
Y.E. Mücadele Birliði/Ýzmir
DETAKLILARA SÝLAHLI SALDIRI 4 yýldýr süren Ölüm Orucu eylemi tüm kararlýðýyla devam ediyor.Ölüm Orucu eylemini sürdüren Remzi AYDIN, 420. gününde devrimi açlýkla besliyor. 4 gün zindan savaþlarýndan bu yana Ölüm Orucu eyleminde 117 devrimci ölümsüzleþti. Bizler DETAK (Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri) olarak 12 Temmuz’da baþlattýðýmýz Ölüm Orucu kampanyasý bünyesinde yaptýðýmýz çalýþmalardan birisini, 6 Aðustos 2004 tarihinde saat 06:00 dolaylarýnda Ýkitelli semtinin duvarlarýna “Ölüm Orucu Sürüyor /DETAK” imzalý duvar baskýlarýný yaparken, sivil polisler tarafýndan silahlý saldýrýya uðradýk. Sokakta bizlerin üzerine araba sürerek ezmeye çalýþtýlar. Saldýrý sonrasý bölgede bir süre yaþanan koþuþturma sonucu, arkadaþlarýmýzdan bir tanesi, vücudunun birkaç yerinden hasar almýþtýr. Bu polisin bizlere ne ilk saldýrýsýdýr (bundan öncesinde de Ýkitelli’deki çalýþmalarda silahlý saldýrýya uðradýk) ne de son saldýrýsý olacaktýr. Bizler Remzi AYDIN yoldaþýmýz gibi, bütün saldýrýlara karþý çalýþmalarýmýzý kararlýlýkla sürdüreceðiz .
ZÝNDANLARI YIKACAK, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! YAÞASIN ÖLÜM ORUCU EYLEMÝMÝZ! BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR! Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri(DETAK)
15
“Yaþamý Size Dar Edeceðiz” Devrimci tutsaklarý insanlýk dýþý uygulamalara tabi tutan Yeni Ceza Yasa Tasarýsý’na karþý bir eylemde Ýkitelli’de gerçekleþti. Mücadele Birliði ve çeþitli çevrelerin katýlýmýyla gerçekleþen eylem, 7 Aðustos Cumartesi günü gerçekleþti. Bir ara sokaktan çýkan yaklaþýk 50 kiþilik grup “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük/ Ýkitelli Platformu” yazýlý pankartýyla ve ellerinde tuttuklarý dövizlerle Onur Market önüne geldiler. “Tek Tip Elbise Giymeyeceðiz”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ýçerde Dýþarýda Hücreleri Parçala” sloganlarý atan kitle burada bir basýn açýklamasý okudu. Okunan basýn açýklamasýnda; “Bizler Ýkitelli Platformu olarak AKP hükümetini uyarýyoruz. Yeni Ceza Yasasýný geri çekin ve tecriti kaldýrýn bizler devrimci tutsaklarýn yanýnda direnecek ve yaþamý size dar edeceðiz” denildi.
GAZÝ AYIÞIÐI’NDA ETKÝNLÝK 8 Aðustos Pazar günü, Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin Gazi Þubesi’nde, “Tutsaklarla Dayanýþma Etkinliði” düzenledik. Etkinliðimize saat 16.00’da, ölümsüzleþen devrim savaþçýlarý için saygý duruþu yaparak baþladýk. Ýkitelli Ayýþýðý Þubesi’nin tiyatro grubunun Ölüm Oruçlarýnýn zafere ulaþacaðýný anlatan oyunuyla devam ettik. Oynanan oyunun içeriðinin hem güzel oluþundan, hem iyi oynanmasýndan, insanlar çok etkilendiler. Gözleri dolmuþtu bazýlarýnýn. Hala devam eden Ölüm Orucu bir kez daha insanlara hatýrlatýlmýþtý. Tiyatronun duygu ve öfke yüklü yoðunluðundan sonra, 19 Aralýk katliamýný, Ölüm Orucunda hayatýný kaybeden insanlarý anlatan o dönemin tanýklarýný konuþturan, eylemleri gösteren “Bir Su Damlasýna Sýðdýrýlan Yaþam”ýn sinevizyon gösterisiyle devam ettik. Ýnsanlar izlerken heyecanlýydý ve yüz ifadelerini, gördükleri cezaevi operasyonunda, Ölüm Orucu savaþçýlarýnýn konuþmalarýnda, analarýn eylemlere çýktýklarýnda çocuklarý için konuþtuklarýný gösteren yerlerde sýk sýk deðiþtiriyorlardý. Dayanamayýp dýþarý çýkanlar oldu. Sinevizyonun ardýndan þiir dinletisi yaptýk, devrim savaþçýlarýný anlatan þiirler okuduk. Hem biz, hem de konuklarýmýz bayaðý duygulandýk. Ve etkinliðimizi tutsaklar, zindanlar, katliamlar, 19 Aralýk katliamý ve hala devam eden Ölüm Oruçlarýyla ilgili sohbetimizle bitirdik. Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi Emekçileri
16
Ýkitelli’de Ölüm Orucu Kampanyasý “Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla” diyerek yaptýðýmýz etkinliklerin bir yenisini 8 Aðustos Pazar günü gerçekleþtirdik. Etkinliði yapmaktaki amacýmýz, DETAK (Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri)’ýn 12 Temmuz’da baþlattýðý Ölüm Orucu’ndaki tutsaklarla dayanýþma kampanyasýna destek vermekti. Bizler biliyoruz ki, devrimci tutsaklar F tiplerinde sermaye sýnýfýnýn, faþizmin her yönlü saldýrýsýyla yüzyüzeler ve her tür iþkenceye maruz kalýyorlar. 8 metrekarelik alanlarda tüm yaþam kaynaklarýndan tecrit edilmiþ bir þekilde düþmanýn iradelerini ve bilinçlerini yok etmelerine izin vermiyorlar. Sanat merkezimizde kampanya dahilinde yaptýðýmýz bu etkinlikte, Ölüm Orucu eylemini konu alan bir tiyatro oyunu sahnelendi. Sonrasýnda baðlama eþliðinde Türkçe ve Kürtçe þarkýlar söylendi, halaylar çekildi ve Ölüm Oruçlarýný anlatan bir sohbetle etkinliðimiz sona erdi. Ayýþýðý Sanat Merkezi Emekçileri/ Ýkitelli
1200 gün… 45 ay… Sýradan rakamlar deðil bunlar. Dünyada eþine benzerine rastlanmayan her aný savaþ her aný inanç olan bir eylemin, Ölüm Orucu eyleminin kararlýlýðýný simgeliyor. Ölüm Orucu eylemi 4 yýldýr, 1200 gündür ve 45 aydýr büyük bir kararlýlýkla sürüyor. Devrimci tutsaklar zindanlarda faþist devlete karþý büyük bir savaþ içerisinde. Her ne kadar devlet tarafýndan sessizlikle boðulmaya çalýþýlsa ve bu eylemin artýk boþa sürdürüldüðünü, insanlarýn boþa öldüðünü söyleyen kiþi kurum ve reformist partiler tarafýndan her ne kadar üstü örtülse de Ölüm Orucu Sürüyor ve açlýk devrimi beslemeye devam ediyor. Halk için, insanlýk için savaþanlar insanýn insan gibi yaþayabileceði bir toplumu seçenler ve bunun için zindanlara kapatýlanlar, onurlu bir þekilde yaþýyor ve onurlu bir þekilde tarihe geçiyorlar. Zindanlarý yýkmak, insanlýðýn geleceði için savaþanlara verebileceðimiz en iyi armaðan olacaktýr. Açýk ki, devrimci tutsaklar özgürleþtirilmeden iþçiler ve emekçiler özgürleþemez.
Faþist Devleti Yýkacak Zaferi Biz Kazanacaðýz!
F Tipi Zindanlarda 117. Savaþçý Selami Kurnaz Bedenini Eriterek Haykýrdý: ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR! Selami Kurnaz 1964 yýlýnda Trabzon’un Asin ilçesinde doðdu. 2001 yýlýnda F tipi karþýtý bir eylemde gözaltýna alýndý ve tutuklandý. Tutuklu bulunduðu Tekirdað zindanýnda, F tipi
zindanlarýn kapatýlmasý için 20 Ekim 2003 tarihinde Ölüm Orucuna girdi. 17 Þubat günü zorla müdahale etmek amacýyla Tekirdað Devlet Hastanesi’ne kaldýrýldý. Devlet Hastanesi’nde tutulduðu süreç içersinde ailesi ve avukatýyla görüþtürülmüyordu. Selami Kurnaz eylemini büyük bir kararlýlýk, büyük bir inanç ve bilinçle sürdürüyordu. 12 Aðustos günü tutuklu bulunduðu Tekirdað (F tipi) Devlet Hastanesi’nde Ölüm Orucunun 298. gününde ölümsüzleþti.
Cansýz Bedenlerimizden Dahi Korkan Devlet Yýkýlacak 13 Aðustos günü saat 12.00’da Adli Týp’ta toplanan yaklaþýk 50 kiþi Selami Kurnaz’ýn cansýz bedenini memleketi olan Trabzon’a uðurlamak için 7 saat bekletildi. Saat 18.45’de memleketi Trabzon’a defnedilmek üzere aðabey Suat Kurnaz tarafýndan polis yönlendirmesi ile cenaze kaçýrýldý.
SELAMÝ KURNAZ ÖLÜMSÜZDÜR! YAÞASIN ÖLÜM ORUCU EYLEMÝMÝZ! FAÞÝST DEVLETÝ YIKACAK ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!
SELAMÝ KURNAZ ÖLÜMSÜZDÜR Zindanlarda sürmekte olan Ölüm Orucu eyleminde bir savaþçý daha ölümsüzleþti. Selami Kurnaz eyleminin 300. gününde ölümsüzleþerek Ölüm Orucu eyleminin, ölümsüzleþen 117. savaþçýsý oldu. 14 Aðustos cumartesi günü saat 15:00’de Kemeraltý’nda Selami Kurnaz’ýn ölümsüzleþmesiyle ilgili basýn açýklamasý yapan TAYAD’lý aileler, “Tecrit politikasýyla, halkýmýzýn tüm kesimleri örgütsüzleþtirilmek, birbirinden koparýlmak, suskun, örgütsüz, emperyalist ve iþbirlikçi tekellerin sadakalarýyla yaþar hale getirilmek isteniyor. Tecrite karþý direniþimizle bunun önünde barikat olmaya devam edeceðiz. Kararlýlýðýmýzýn dündeki ifadesi 117 þehidimizdir. Bugünkü ifadesi ise 4 yýlý tamamlamak üzere olan bu büyük direniþe yeni katýlan Sevgi Erdoðan Ölüm Orucu Ekibi’dir”
dedi. Ayrýca basýn açýklamasýnda; Salih Sevinel’in katlediliþine ve kendisine devrimci-demokratým diyenlerin Ölüm Orucu eylemini sahiplenmesi gerektiðine vurgu yapýldý. “Selami Kurnaz Ölümsüzdür/TAYAD’lý Aileler” pankartýnýn açýldýðý ve “Tek Tip Elbiseye Hayýr!”, “Yeni Ýnfaz Yasasýna Hayýr!” dövizlerinin taþýndýðý basýn açýklamasýna Mücadele Birliði Platformu üyeleri de destek verdiler. “Selami Kurnaz Ölümsüzdür”, “Salih Sevinel Ölümsüzdür!” “Yaþasýn Ölüm Orucu Direniþimiz!”, “Devrimci Tutsaklar Teslim Alýnamaz!”, “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma” sloganlarýnýn atýldýðý basýn açýklamasýna Ýzmir halkýnýn ilgisi büyüktü. Atýlan sloganlarýn ardýndan eylem sona erdi. Y.E. Mücadele Birliði/ÝZMÝR
17
“Bunu En Saðýr Kulaklar Bile Duymalý” “Sesiniz Sesimizdir” diyerek baþladý Sarýgazi Ayýþýðý Sanat Merkezi, programýna. Sanat Merkezi, Ölüm Orucu eylemine iliþkin süren suskunluðu bozmak ve eyleminin 400’lü günlerinde olan Remzi Aydýn’a yalnýz olmadýðý mesajýný vermek için bir etkinlik düzenledi. Açýlýþ konuþmasý ve saygý duruþuyla baþlayan etkinlikte, ilk olarak bir konuþmacý söz alarak konuþma yaptý. Zindanlarýn devlet için neden önemli olduðu, neden zindanlarda yapýlan eylem türünün Ölüm Orucu olarak seçildiði ve Ölüm Orucu eyleminin devlet üzerinde nasýl etki yarattýðýný anlatan konuþmacý; “Bu eylemi en saðýr kulaklar bile duymalý” dedi. “(…)Yaþayan insana, mücadele eden insana devletin saldýrýlarý hiç bitmeyecektir, F tipi, D tipi vb, daha da yükselerek artacak bu saldýrýlar. (…) Süren bu Ölüm Orucu eylemi onlar için, zindandakiler için deðil, bizim için. Tutsaklar, bizim kavgamýzda en ileri gidenler; onlarýn sesi bizim sesimizse, bizim sesimiz daha gür çýkmalý. Biz bu eylemi insanlara anlatmadýðýmýz müddetçe kendi sesimizi kýsmýþ oluruz. Madem bir susku fesadý var, bunu biz kýralým. Sokaklara çýkalým, eylem yapalým, gazetelere gidelim, iþyerlerimizde anlatalým. Onlara gerçekten yardýmcý olmak istiyorsak bunu yapmalýyýz. (…) onlar, bu eyleme giderken, arkalarýnda iþçi ve emekçilerin olduðunu biliyorlar ve bu eylemin verdiði acýlara onun için katlanýyorlar. Geleceðe güzel bir þeyler
Devrimci Sanat Kurumlarýna Jandarma Baskýsý Devam Ediyor Sarýgazi Ayýþýðý Sanat Merkezi, 8 Aðustos Pazar günü yapýlan “Sesiniz Sesimizdir” etkinliði sýrasýnda jandarma tarafýndan basýlmýþ ve konuklara kimlik kontrolü yapýlmýþtý. Bu baskýnýn ardýndan, jandarma tutanak tutarak, sanat merkezinin “umuma açýk yer” olarak kullanýldýðýný ve belediye ruhsatýnýn yaný sýra kaymakamlýktan da ruhsat alýnmasý gerektiðini söylediler. Ayrýlýrken ertesi gün gelerek sanat merkezini mühürleyeceklerini söylediler. Sanat merkezi emekçileri tarafýndan yapýlan açýklamada, Sarýgazi Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin bir yýl önce de belediye ruhsatý olmasýna raðmen ayný gerekçe ile mühürlendiðini, kaymakamlýða yapýlan baþvuruda da kaymakamlýðýn böyle bir ruhsat vermesinin söz konusu olmadýðýný ve belediye ruhsatýnýn yeterli olduðunu öðrendiklerini söylediler. Sanat merkezinin yeniden açýlabilmesi için üzerinden 2
18
býraktýklarýný biliyorlar. Onlar, yalnýz olmadýklarý bilinciyle gidiyorlar bu eyleme; ölüme.(…)” Konuþmanýn ardýndan etkinliðe Ölüm Orucuna, neden tercih edildiðine ve neden hala sürdürüldüðüne dair sorularla devam edildi. Ölüm Orucu eyleminin devlet üzerinde hiçbir etki yapmadýðýný, bu konuyu devletin hiç umursamadýðýný, toplumda bir tepkisizlik olduðunu, bu koþullar altýnda neden sürdürüldüðüne iliþkin soruyu ise þu þekilde yanýtladý konuþmacý; “Eylem etkisiz olsa, üst üste Ölüm Orucu karþýtý yasalar çýkarýlmazdý. Eðer bir suskunluk varsa, bizim eksikliðimiz, sorun varsa, bu, eylemin biçimi deðil, bizim eksikliðimiz”. Söz alan bir Mücadele Birliði okuru ise, Ölüm Orucu eylemini sürdüren Remzi AYDIN’a gerçekten “yalnýz deðilsin” demek istiyorsak, ona yazacaðýmýz mektuplarla ve kartlarla moral destek olabileceðimizi, yalnýz olmadýðýný gösterebileceðimizi, bu yazýlan mektuplarý “Remzi AYDIN, H Tipi Cezaevi B-4 Bayrampaþa ÝSTANBUL” adresine yollayabileceðimizi söyledi. Etkinlik sürerken arama emriyle gelen jandarma timleri, salonu aramak ve kimlik kontrolü yapmak istedi. Kimlikleri toplayýp götüren jandarmaya; daha bir hafta önce “anma etkinliði yapýlacaðý” gerekçesiyle gerekçesiyle arama yaptýklarý hatýrlatýlarak, salonda hala ayný þeyler bulunduðu söylendi. Yapýlan kimlik kontrolü ve genel bilgi taramasýnýn ardýndan etkinliðe izleyici olarak katýlan Emrullah Erarslan, askerlik sorunu olduðu gerekçesiyle gözaltýna alýndý. Dýþarýda jandarma ablukasý ve kontrolleri sürdüðü sýrada Grup Akay, içeride bize türkülerimizi söylüyordu. Grup Akay bundan sonra müzik çalýþmalarýna Sarýgazi Ayýþýðý’nda devam edeceðini söylerken, dýþarýda jandarma “belediyeden alýnan iþletme ruhsatýnýn geçerli olmadýðý, kaymakamlýktan ruhsat alýnmasý gerektiði, þu anda ruhsatsýz olduðu gerekçesiyle salonu mühürleyeceðini” söylüyordu. Mühürleme günü olarak 9 Aðustos Pazartesi’yi açýklayan jandarma, kimlikleri daðýtarak geri çekildi. Jandarma, baskýn sýrasýnda fotoðraf çeken muhabirimize müdahale ederek, sanat merkezi sorumlularýna “fotoðraflarýn silinmesi” konusunda baský yaptýlar. Baskýlara raðmen sanat merkezinin etkinliði türkülerle devam etti. Biz de buradan tekrarlýyoruz: REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR! BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! DEVRÝMCÝ SANAT ENGELLENEMEZ! Sarýgazi’den Leninistler
hafta geçmesi gerektiðini anlatarak, þimdi ayný oyunun tekrarlanmaya çalýþýldýðýný, böyle hukuksuz bir oyalama ile sanat merkezinin birkaç hafta bile olsa kapalý kalmasýný saðlayacaklarýný belirttiler. 9 Aðustos günü jandarmanýn mühürleme yapacaðý saatte sanat merkezinin içinde olduðu Nazým Hikmet Parký’nda devrimci gençler ve Sarýgazi emekçi halký, jandarmanýn baskýsýný protesto etmek için toplandýlar. Sarýgazi Ayýþýðý emekçilerinin yaptýðý basýn açýklamasýnda, baskýnýn sebebinin bir gün önce yapýlan Ölüm Orucundaki tutsaklarla dayanýþma etkinliði olduðu, söylendi. “Devrimci Sanat Susturulamaz”, “Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganlarýyla Basýn açýklamasý sona erdirildi. Uzun süren bekleyiþe raðmen jandarmalar mühürleme iþlemi için gelmedi. Daha sonra edindiðimiz bilgiye göre jandarma, kaymakamlýktan alýnmasý istenen evrakýn tamamlanmasý için sanat merkezine süre verildiði, bu sürenin sonunda gerekli belgeler hazýrlanmazsa mühürleme yapýlacaðýný söylemiþ. BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! UMUDUMUZ KAVGADA KAVGAMIZ SANATIMIZLA!
YENÝ EVRE’DE EMPERYALÝST ÝLHAK VE KAMU YÖNETÝMÝ TEMEL KANUNU
Ü
cretli emekçiler açýsýndan son yýllarda ciddi bir mücadele konusu haline gelen bir sorun var: Özelleþtirme. Dün bu sorun özellikle imalat sanayi açýsýndan gündemdeyken, son yýllarda belediyelerden baþlayarak yaygýnlaþtý; þimdi iletiþim-haberleþme, saðlýk ve eðitim de dahil hemen bütün hizmet sektörlerini kapsamýna aldý. Bunun en son adýmý ise kamu yönetimlerinin demokratikleþtirilme reformu olarak piyasaya sürülen Kamu Yönetimi Temel Kanunu (KYTK) oldu. Özellikle 12 Eylül faþizminin iþ baþýna gelmesinden sonraki bütün hükümetlerin ÝMF’nin önlerine koyduðu Yapýsal Uyum Programlarý, devletin sosyal harcamalarýnýn sürekli kýsýlmasýnýn yanýnda, önce imalat ve arkasýndan da hizmet sektörlerinde yaygýn özelleþtirmeler, taþeronlaþtýrmalarla beraber, gýda ve tarým sektöründe de devlet sübvansiyonlarýnýn kýsýlmasýný, giderek ortadan kaldýrýlmasýný getirdi. 20. yüzyýlýn sonuna gelirken sermayenin dünya krizinin iyice derinleþtiði biliniyor. Emperyalizmin, bu krizi atlatabilmek, en azýndan hafifletebilmek için tek çaresi, emebilecek yeni artý-deðer kaynaklarýdýr. Bu kaynaklardan birisi olarak, daha önceki süreçte, özel sermayenin boyunu aþtýðý için devlet eliyle kurulan ve iþletilmekte olan imalat sanayisinin bazý kollarý ile hizmet sektöründeki, özellikle iletiþimhaberleþme, saðlýk, eðitim ve belediyelerin gerçekleþtirdiði kent-içi ulaþým, su, temizlik gibi çok geniþ alanlarý kapsayan hizmetlere yöneldi. Dün tek tek özel sermaye sahipleri açýsýndan imkansýz olan bu alanlar, þimdi artýk tekellerin elindeki sermaye birikimi açýsýndan üstesinden gelinebilecek iþler olmuþtu. Þu halde özelleþtirilmeleri gerekirdi. Bu amaçla kullanýlacak argümanlar “neo-liberalizmin” bir gereði olarak yaygýn biçimde piyasaya sürüldü: Devlet ekonomiden elini çekmeli, küçülmeliydi; emperyalist tekeller bütün dünyada hiçbir engelle karþýlaþmamalý, önüne çýkacak zorluklar devlet tarafýndan ortadan kaldýrýlmalýydý. Aslýnda bunun tek bir anlamý var: Emperyalizmin baðýmlý ülke ekonomilerini tam ilhaký!.. Burada, bu politikalarýn uygulanmasý için, emperyalist tekellerin isteklerinin gerçekleþmesi için IMF, DB, WTO, yetmezse NATO gibi, ABD silahlý kuvvetleri gibi emperyalist kurumlar ve güçler eliyle dayatýlan politikalarýn bir kaçýný sýralayalým: -Serbest ticaret; ticari ve finansal alanlardaki her türlü sýnýrlandýrmanýn ortadan kaldýrýlmasý; yani tek tek ülkelerde piyasa denen kapitalist pazarýn, emperyalist tekellerin yað-
masýna tamamen açýlmasý. -Kar marjlarýnýn yükseltilmesi amacýyla üretim maliyetlerinin düþürülmesi; esnek çalýþma modellerinin yaygýnlaþtýrýlmasý. -Serbest ticaret bölgeleri denen alanlarýn kurulup yaygýnlaþtýrýlmasý; böylelikle hem ucuz hem de her türlü güvenceden yoksun emek gücü talanýnýn önünün açýlmasý; iþçi sýnýfýnýn ekonomik, demokratik, politik her türlü örgütlenmesinin güçsüzleþtirilerek daðýtýlmasý; vb. Bu kadarý yeter. Bütün bunlarýn gerçekleþtirilmesi için gereken yasal düzenlemenin adý ise Kamu Yönetimi Temel Kanunu. Bu yasayý hazýrlayanlar “kamu yönetiminin demokratikleþtirilmesi”, “kamu reformu”, “merkezi bürokrasinin azalmasý”, “yerinde yönetim”, “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” vb. gerekçeler öne sürse de, asýl amaç imalat ve hizmet sektörlerinin tamamen özelleþtirilmesi, devletin bu alanlardan tamamen çekilmesinin saðlanmasý, bütün alanlarýn emperyalist tekellerin yaðmasýna açýlmasý; devletin de asýl olarak militarist yanýnýn güçlendirilip tam bir bastýrma aracý olma yanýnýn güçlendirilmesidir. Bu politikalarýn ve düzenlemelerin adým adým hayata geçirildiði ortada. Bunun yaþanan son örnekleri eðitim ve saðlýk hizmetleri alanýnda oldu. Eðitimde ortaya konan aday öðretmen, öðretmen, baþöðretmen gibi öðretmenlerin rütbeli hale getirilmesi; saðlýk hizmetlerinde çalýþanlarýn da “aile hekimliði” gibi “performansa göre ücret” gibi yöntemlerle basamak sistemine tabi tutulmasý giriþimleri, bir yanýyla esnek çalýþma sistemlerinin bu alanlara yerleþtirilmesi olurken, ayný zamanda “müþteri-satýcý” karþýtlýðýnýn, dolayýsýyla özelleþtirmenin ve ticaretin de bu alanda egemen kýlýnmasýnýn hazýrlýklarý oldu. Emekçi sýnýftan yýðýnlarýn zaten zayýf ve yetersiz olan saðlýk hizmetlerinden yararlanabilmesi, bu uygulamalarýn yerleþmesi durumunda, tamamen imkansýz hale getirilirken; emekçi çocuklarýnýn býrakalým üniversiteyi, temel eðitim ve orta öðrenimden bile yararlanmasý, eðitim ücretli hale geleceði için, engellenmiþ olacaktýr. Sermayenin emekçi sýnýfa yönelen bu saldýrýlarý karþýsýnda sendikalarýn, sosyal-reformizmin ve küçük burjuva hareketin sarýldýðý ise “sosyal-devlet” oldu, oluyor. Bu nedenle, burada, kýsaca “sosyal-devlet” üzerinde durmak gerekiyor. Sosyal-devlet olgusu, özellikle II. Emperyalist Savaþ sonrasý Avrupa’da gündeme geldi. Bunun temel nedeni yüzyýlý aþan emek-sermaye arasýndaki sýnýf savaþý oldu. Sosya-
19
lizm, Sovyetler Birliði’nin Alman faþizmini ezerek, faþizmin Avrupa’da bir sistem halini almasýný durdurmasýyla ve Doðu Avrupa’da gerçekleþen devrimler sonunda bu ülkelerde de gerçekleþen sosyalizme yönelimle birlikte bir dünya sistemi oldu. Savaþ sonunda bütün Batý Avrupa’daki kapitalist ülkelerde açlýk, iþsizlik, yoksulluk gibi savaþýn yarattýðý sonuçlar, baþta proletarya olmak üzere bütün halkýn yaþamýný çekilmez hale getirdi. Bu durumda sermaye, Batý Avrupa’da da emekçi yýðýnlarýn devrime, sosyalizme yönelmelerini engellemek amacýyla “sosyal-devlet”i devreye soktu. Böylelikle, uzun süren sýnýf savaþlarýna konu olan 8 saatlik iþgünü, ücretsiz eðitim, saðlýk sigortasý, iþsizlik sigortasý, iþ güvencesi, emeklilik gibi pek çok kazaným, Avrupa Proletaryasýna, sosyalizm ve kendi iktidarlarý pahasýna rüþvet olarak verilip, yasal güvenceye baðlandý. Bizde ise, cumhuriyet tarihi boyunca “sosyal-devlet” hiç olmadý. Bunun yerine, her zaman devlet terörünün temel olduðu despot, anti-komünist bir devlet anlayýþý egemen oldu. 60’lý yýllarda tekelciliðin iþbirlikçi karakterde de olsa ekonomiye egemen olmasýndan sonra gerçekleþtirilen 12
Mart faþizminden bu yana, yani 70’lerin baþýndan beri devletin temel yapýsý faþizm oldu. En baþýndan beri cumhuriyetin karakteri anti-komünizm, despotizm, baský, terör oldu; II Emperyalist savaþ sonrasýnda ise Avrupa’da “sosyal-devlet”ler egemen olurken, bizde egemen olan asýl olarak faþizm oldu; sosyal-devlet hiç olmadý. Sosyal-reformizmin, sendikal hareketin, küçük burjuva hareketin, emperyalizmin ilhak politikalarýný derinleþtirmesi karþýsýnda sahip çýktýðý, sarýlýp savunduðu can simidi, bizde hiçbir zaman olmayan bu sosyal-devlet oldu. Sermayenin emekçi sýnýflara yönelttiði böylesine kapsamlý bir saldýrý karþýsýnda emekçi sýnýfýn, baþta da proletaryanýn savunmasý gereken “sosyal-devlet” olamaz. Proletaryanýn sarýlýp savunmasý gereken, ücretli emeðin gerçek kurtuluþunu saðlayabilecek tek çözüm olan sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasýdýr; bunun için de sosyalizmdir. Bu nedenle baþta proletarya olmak üzere, kamu emekçileri de dahil bütün ücretli emekçiler “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” belgisine sarýlýp devrim ve iktidar için bütün olanaklarýný sonuna kadar seferber etmelidir.
“YAPILMASI GEREKEN HER ÞEYÝ YAPACAÐIZ” Bayraklý’da kurulu bulunan Altýnbaþak Un Fabrikasý’ndan atýlan iþçilerin mücadelesi sürüyor. 22 Haziran’da DÝSK/Gýda-Ýþ Sendikasý’nýn yetki almasý sonrasý patronun iþçiler üzerinde baskýsý artmýþ ve 34 iþçi, iþten atýlmýþtý. 1 Temmuz tarihinden itibaren direniþlerini sürdüren iþçilerden 23’ü iþe geri döndü. 23 Temmuz’dan itibaren 11 iþçi için mücadelelerini sürdüren iþçiler adýna açýklama yapan Gýda-Ýþ Ege Bölge Temsilcisi Hakký Tali “Bu mücadele devam edecek. Ýþverenin bu kanun dýþý davranýþlarý karþýsýnda bunu püskürtecek bir mücadele çizgisinin izlenmesi gerekiyor. Bugün iþçi arkadaþlarýmýzýn da yaptýðý budur. Bunu devam ettirerek ve kamuoyunun desteðini de alarak yapýlmasý gereken her þeyi yapacaðýz” diyerek mücadelede kararlý olduklarýný belirtti. 13 Aðustos günü saat 12:30’da
20
fabrika önünde basýn açýklamasý yapan Gýda-Ýþ Sendikasý açýklamada; “Ýþveren Altýnbaþak’ta iþ barýþýnýn bozulmasýna ve olaylarýn bu aþamaya gelmesine kendisi sebep olmuþtur. Halen üyelerimiz iþten atýlma tehdidiyle yüzyüzedir. Patron, yýllardýr iþyerinde kurduðu kölelik düzenini sürdürmek istemektedir. Çözüm bulunmazsa burada olacak geliþmelerden biz sorumlu olmayaca-
ðýz” denildi. Basýn açýklamasýnda “Sendika Hakkýmýz Engellenemez!”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz!”, “Direne Direne Kazanacaðýz!” sloganlarý atýldý. Basýn açýklamasýnýn yapýldýðý öðle saatlerinde, çalýþan iþçilerin bir kýsmýnýn direniþteki iþçilerle birlikte yeralmasýyla çileden çýkan patronun davranýþlarý, psikolojisini de yansýtýyordu. Basýn açýklamasý sýrasýnda fabrika güvenliðini alan çevik kuvvet ve patronun fabrika duvarlarýna astýrdýðý “Kanunsuz greve son zorbalýða son” gibi pankartlar dikkat çekti. Y.E. Mücadele Birliði/ Ýzmir
tarihsel sorumluluðun bilincinde olmak zorundadýr. Kapitalizme karþý savaþ gel geç heveslerle verilmez. Devrim yapma, bir devrime önderlik etme iddiasý büyük bir iddiadýr. Ve herkesten söylediðini yapma tutarlýlýðýný göstermesini bekler. Bir dönem Marksizmin büyük önderlerinden biri olan Plehanov, Militan Materyalizm adlý kitabýnda “eðer benim eylemim tarihsel geliþmenin zorunlu bir sonucuysa, o zaman o kadar az tereddüt ederim ve tarihin benden yapmamý istediði þeyi yaparým” diyor. Demek ki, cesareti ortaya çýkaran þeylerden biri, yapýlacak eylemin zorunluluðunun iyi anlaþýlmýþ olmasýdýr. Eðer eyleme iliþkin kafada soru iþaretleri kalmýþsa, eylemde yalpalama ve tereddüt o kadar fazla olur. Ama eðer eylemin içeriðine iliþkin soru iþaretleri varsa, o zaman bunu aþmak zor deðildir. Her eylemci, eylem hakkýndaki görüþ ve önerilerini sunma hakkýna sahiptir. Belirli bir süre için bunlarý tartýþma hakkýna da sahiptir; ancak bütün tartýþmalar bittikten ve eylem kararý alýndýktan sonra, yapýlmasý gereken tam bir proleter disiplin içinde o eylemin baþarýsý için çalýþmaktýr. Artýk bu aþamada eylemin baþarýsýný gölgeleyecek her þey, proleter disiplinin bozulmasýdýr. Hiçbir bahane, hiçbir gerekçe, baþlamýþ bir eylemin disiplinini bozmayý getirmemelidir. Bu, eylemin her aþamasý için, baþlangýcýndan sonuna kadar geçerlidir. Tek bir militanýn bile düþmanla karþý karþýya geldiði savaþ alanýndaki tavrý, büyük bir örnek oluþturur. Karþýdaki güç ne kadar donanýmlý ve hazýrlýklý olursa olsun; güçler dengesi ne kadar aleyhte olursa olsun, bir militanýn her zaman düþünmesi gereken, onlarýn sýnýf düþmanlarýmýz olduðu ve sonuçta bu çürümeye ve yok olmaya yüz tutmuþ sistemi temsil ettikleridir. Geleceði ve proletaryanýn davasýný temsil edenler, düþman saldýrýlarý karþýsýnda boyun eðmeyecek, savunma deðil saldýrý konumunda olacaklardýr. Burada artýk küçük-burjuva kaygýlara yer olmamalýdýr. Ne diyor Nazým;
MÝLÝTAN EYLEMCÝLÝK VE KÝTLELERÝ ÖRGÜTLEMEK
T
üm olay ve olgular gösteriyor ki, bugün kitle hareketinin yeniden yükseliþe geçtiði bir dönemdeyiz. Yýðýnlarýn en “radikal ihtiyaçlarý”nýn bu sistem içinde karþýlanmasý mümkün olmadýðý ve olmayacaðýna göre kat be kat artacaðý bir süreç olacaktýr. Tarihin bugüne kadar biriktirdiði tüm çeliþkileri çözüme kavuþturmak üzere sýnýflarýn önüne koyacaðý, yoðun devrimci dönemi sýçramalarýn takip edeceði bugünlerde, tarihsel süreç, kolektif irade ve öznel bilincin diyalektik uyumunu kurmayý baþaranlar devrime önderlik edecekler. Devrimin nesnel ve öznel þartlarýnýn birlikte geliþimi, sýçrama anýnda sonucu tayin edici olacaktýr. Burada devrimin öznel þartý dediðimiz, proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin kitleleri nasýl örgütlemesi gerektiði üzerinde de duracaðýz, ancak, daha önce savaþçý bir parti için olmazsa olmaz olarak gördüðümüz militan eylemcilik hakkýnda bir þeyler söylemek istiyoruz. Militan eylemcilik, tüm eylemlerde cesaretle ileri atýlmak, proletaryanýn devrimci sýnýf partisini tüm eylemlerde en öne taþýmak demektir. Militan eylemcilik, sýnýflar mücadelesinin tüm geliþme aþamalarýnda eylemlerinle yol göstermek demektir; eylemlerinle bir anda en kararsýz kitleleri dahi peþinde sürükleyebilmek, onlara önderlik etmek demektir. Açýktýr ki, cesaret olmadan toplumsal bir eyleme, devrime önderlik etmek mümkün deðildir. Devrime kadar her gün onlarca çarpýþmadan, ayaklanmadan geçilecektir. Bütün bu süreçlerden güçlenmiþ, çelikleþmiþ olarak çýkmayý baþarabilmiþ bir parti, ancak devrime önderlik edebilir. Ancak söylediklerini pratik olarak yaparak da gösterebilenler kitlelerin nezdinde güvenilirlik kazanýrlar. Burada bahsi geçen kolektif bir cesaret olduðu kadar, kolektifi oluþturan tek tek bireylerin de cesaretidir. Engels, “Bir insanýn dediklerine göre deðil, yaptýklarýna göre, olduðunu iddia ettiði þeye deðil, gerçekten ne olduðuna göre yargýlanacaðý açýktýr” diyor. (Almanya’da Devrim ve Karþý-Devrim s.108) Yani bir insanýn cesaretini en iyi gösterebileceði yer, pratik mücadelenin içi, biraz daha daraltarak söylersek, eylem alanýdýr. Eylem alanýna gelene kadar herkes her þeyi söylemiþ olabilir fakat kimin ne kadar cesur olduðunun sýnanacaðý yer orasýdýr. Ýnsana cesaret veren þey, yaptýðýnýn doðruluðuna inanmasýdýr. Eðer birisi yaptýðýnýn tarihsel olarak haklýlýðýna inanýyorsa, onu kimse tutamaz; bir eyleme giderken bunu sadece görev olarak görmüyorsa, o eylemi sonuna kadar götürür ve ne pahasýna olursa olsun tamamlar. Proletaryanýn önderliðinde savaþan herkes üzerine aldýðý
“Düþmesin bizimle yola evlerinde aðlayanlarýn gözyaþlarýný boyunlarýnda aðýr bir zincir gibi taþýyanlar Býraksýn peþimizi kendi yüreðinin kabuðunda yaþayanlar” Burada bir kez daha hatýrlatmakta fayda var: Cesaret hiçbir þeyden korkmamak demek deðildir. Korkularla yüzleþip onlarý alt etmek, korkularýn üzerine yürümek demektir. Cesaretli doðulmaz, cesaretli olunur. “Ben asla savaþ meydanýndan kaçmadým” diyor, Marx’ýn “Fransýz proletaryasýnýn beyni ve yüreði” dediði Auguste Blanqui, “Benim yüreðim Fransa ve özellikle Paris. Gerçek arena burada. Etienne, seni kim kandýrdý ki, çatýþmada ya da zindanda ölmektense döþekte ölmenin daha onurlu ve zevkli olduðuna inanmýþsýn. Nerede olursam olayým, ben daima devri-
21
min askeri olarak kalacaðým. Dolayýsýyla alnýma ya da sýrtýma gelecek kurþunlara hazýrým. Gerçekten de bana göre en iyi ölüm, barikatlarda düþmanýn elinden olanýdýr. Çünkü bu mücadele ederken ölmek anlamýna gelir.” Militan eylemciliðin tüm çizgilerini bu satýrlarda bulmak mümkün. Proletaryanýn yýlmaz birer savaþçýsý olabilmek için her þeyden önce alýþkanlýklarýn gücünden vazgeçebilmek, bizlere ayakbaðý olabilecek her þeyden kurtulabilmek, sistemden tam anlamýyla kopabilmek gerekiyor. Ýnsanýn bir ayaðý sistemde durduðu sürece orada cesaretten ve militan eylemlilikten bahsetmek mümkün olmuyor. Kaybedeceði çok þeyi olduðunu düþünenlerin, zincirlerinden baþka kaybedecek hiçbir þeyi olmayan proletaryanýn davasýný yürütmede ikircikli davranmasý doðaldýr.
Kitleleri Örgütlemek Ýçin Cesaretli Çýkýþ Yalnýzca kitleler öne çýktýðýnda onlarýn yanýnda olmak bir tür kitle kuyrukçuluðudur. Bunun peþi sýra gelen düþünce, ileri çýkýþ yapmak için henüz kitlelerin hazýr olmadýðýdýr. Ortalama solun bir çok kesimine sirayet etmiþ bu düþünce, devrimci hedeflerin düzen içi hak alma eylemleriyle sýnýrlandýrýlmasýna kadar gidiyor. Ortalama sol hareket bunun doðal sonucu olarak kitlelerin ürkütülmemesi gerektiði düþüncesine varýyor. En çok duyduðumuz þeylerden biri, “insanlar korkuyorlar, çekiniyorlar.” Halbuki ilk adýmda bundan daha doðal ne olabilir ki. Ýnsanlar kendilerinden daha büyük ve daha donanýmlý bir güç karþýsýnda korku duyabilirler. Ama cesaret, tam da burada, yapýlmasý gerekenin korkuya baskýn çýkmasýdýr. Kitleler bu durumda ilk cesaretli çýkýþý önce merakla, sonra artan bir ilgiyle izleyeceklerdir. Cesaretle ileri fýrlayan bir kolektif, eðer yeri ve zamaný doðru seçmiþse, bir anda yýðýnlarý harekete geçirebilir ve militan bir eylemliliðin içine çekebilir. Ýnsanlar söylediðini pratikte de yapmayý baþarabilenlere saygý duyar ve giderek onu izlemeye baþlarlar. Yýðýnlarýn bir ayaklanma anýnda kimin ne söylediðinden çok ne yaptýðýna baktýklarý açýktýr. Militanlýðý baþýndan sonuna kadar sürdürmeyi bilen bir kolektifi izlemekte hiçbir sakýnca görmeyeceklerdir. Rusya’da Bolþevik Parti, böyle böyle yýðýnlarýn içinde örgütlendi ve herkesin gözünde “kemikkýran parti” durumuna geldi. Bugün de ayný þey geçerli. Militanlarýný cesurca yetiþtirebilmiþ, tarihsel eylemin bilincini onlara verebilmiþ olan Che gibi, Deniz gibi cesaretli çýkýþlar yapabilecek kadrolarý kendi içinden çýkarabilen bir yapý, her türlü zorluðu aþarak devrime önderlik edebilir. Che, devrim yapmak için Bolivya’ya giderken, attýðý adýmýn katledilmeyle sonuçlanabileceðini biliyordu, ama buna raðmen, bir an olsun vazgeçmeyi düþünmemiþ, tarihin onun omuzlarýna yüklediði görevi yerine getirmek için harekete geçmiþtir. “Bu uðurda ölüm nereden gelirse gelsin hoþ gelir, sefa gelir” diyerek ileri atýlmýþtýr. Bugün kitleler, militan eylemleriyle göz dolduran, kendilerine yol gösterecek olan “kemikkýran parti”yi bekliyorlar. Ancak Che ve Deniz gibi militan devrimcilere, komutanlara sahip olanlar, gençliði bu ruhla eðitenler, devrime önderlik iddiasýný gerçekliðe dönüþtürebileceklerdir. “Cesaret, cesaret ve yine cesaret.”
22
KAFESAN’DA MÜCADELE SÜRÜYOR Çiðli Kafesan AÞ’den atýlan iþçilerin mücadelesi sürüyor. Belediye-Ýþ’in örgütlü olduðu Kafesan’dan çýkarýlan 187 iþçiden 185’i, 13 ay taksitler halinde aylýk 1 milyara, patronla anlaþarak mücadeleyi býraktýlar. Direniþlerine devam eden Ali Bingöl ve Ali Turan isimli iþçiler, 11 Aðustos günü kendilerini Çiðli Belediyesi giriþine zincirleyerek eylemlerini sürdürüyorlar. 12 Aðustos günü, kendilerini zincirleyen 2 iþçi, gözaltýna alýndýlar. Akþam saatlerinde serbest býrakýlan iþçiler, “Bizi gözaltýna da alsalar, tutuklasalar da, mücadelemize devam edeceðiz. Ýþimizi ve alacaðýmýzý mutlaka istiyoruz. Taleplerimiz kabul edilmediði takdirde bizler de geri adým atmayacaðýz. Bizden ancak ölümle kurtulabilirler” diyerek mücadelelerini daha da yükselterek devam ettireceklerini belirttiler. Ýþçiler ayrýca; ilerleyen günlerde mücadelelerini açlýk grevi ve sonrasýnda da Ölüm Orucu eylemi þeklinde sürdüreceklerini açýkladýlar. Y.E.Mücadele Birliði/ ÝZMÝR
SEYYAR SATICILARA MÜDAHALE Eminönü Belediyesi, Zabýta ekipleri ve güvenlik güçleri tarafýndan 2 aya yakýn bir süredir, seyyar satýcýlara operasyon düzenleniyor. Eminönü’nün tarihi özelliklerinden turizme açýk olmasý ve seyyar satýcýlarýnýn turizmin geliþmesi konusunda olumsuz etkileri olduklarý gerekçesiyle tezgah açýlmasýný izin vermiyor. Seyyar satýcýlar bu duruma öfkeli. 2 ay içerisinde 23 kez eylem gerçekleþtirdiler. Durumlarýna belediye tarafýndan hiçbir çözümün bulunmadýðýný protesto ederek 9 Aðustos günü ‘her ne olursa olsun’ tezgah açacaklarýný belirttiler. Saat 12:00 sularýnda tezgahlarýn açýlmasýyla baþlayan eylemde polisin hazýrlýðý dikkat çekiciydi. Zabýtalarýn iki tezgaha müdahale etmesi sýrasýnda “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganý atýldý. Daha sonra tezgahlarýný kaldýran seyyarlar akþam akþamüzeri tekrar açacaklarýný söylediler. Çözüm bulunana kadar her gün tezgah açacaklarýný belirten seyyarlar olaysýz bir þekilde daðýldýlar.