BURJUVAZÝ ÝKTÝDARINI GÜVENCEYE ALIYOR B
urjuvazi kendi çýkarýna olaný; tüm toplumun çýkarý olarak gösterir. O bu görüþe, burjuva devrimleri sýrasýnda ulaþtý. Kendi amaçlarýný, tüm topluma maletmeden kitleleri peþine takamazdý. Burjuva devrimler, büyük bir ilerleme saðladýðý için geniþ yýðýnlarca desteklendi. Bu durum, daha sonraki dönemlerde devam etti: Halk sýnýflarýný burjuva hedeflerin yanýna çekmek… Burjuva devrimlerinin etkisi geçer geçmez, yeni egemenler zorlanmaya baþladý. Ýktidarýn sýnýfsal karakteri ve bir sýnýfýn çýkarlarý çýplak olarak ortaya çýktý. Her þey açýktý: Bir sýnýfýn, kapitalistlerin, emekçi sýnýflar üzerindeki diktatörlüðü. Nüfusun azýnlýðýný oluþturan bu sýnýf, büyük çoðunluk üzerinde egemenlik kurmuþtur. Bu apaçýk gerçeðe raðmen, iktidarýn sýnýfsal yapýsý ve azýnlýk çýkarlarýnýn üstü nasýl örtülecekti. Bunun yolunu bulmuþtu: Egemenliðin sýnýfsal karakterini kabul etmemek. Aksi taktirde, halk yýðýnlarýný yanýnda bulamazdý. Bir sýnýfýn çýkarýna olaný, bu sýnýfýn sömürdüðü emekçi sýnýflar ne diye desteklesin. Bunu çok iyi bilen burjuvazi, o nedenle, bugüne dek, kendi amaçlarýný yýðýnlarýn amacý olarak göstermiþtir. Ne zaman bir yasa çýkartýlsa, ekonomik bir karar alýnsa, hatta savaþa girilse, hep toplum yararý gözetildiði söylenmiþtir. Ýþte, Türk burjuvazisi de, Yeni Ceza Yasasýný çýkartýrken bunlarý söylü-
yor. Yeni Ceza Yasasýnýn, tüm toplumun yararýna büyük bir reform olduðunu ilan etti. Ýnsanlarýn bilincinde iyice yer etsin diye de, AB, bunu “yüzyýlýn reformu” olarak pekiþtirdi. Ceza yasalarýnýn içeriði tek cümleyle özetlendi: “Kiþi özgürlüklerinin geniþletilmesi.” Tabi bu, bir yönüyle, bugüne kadar, insanlarýn nasýl bir baský altýnda olduklarýnýn ve bu “özgürlük”lerin nasýl engellediðinin bir itirafýdýr ayný zamanda. Hatta, iþkence yapýldýðýna dair açýklamalar bile yapýlýyor. Devletin iþkenceciliði tüm dünyada o kadar teþhir oldu ki, sýnýrlý olarak itiraf etmek zorunda kaldýlar. Ama bu itiraf, Kýzýlderili soykýrýmý yapan beyazlarýn, yaptýklarýný yýllar sonra kabul etmesine benziyor: Nasýl olsa katliamlarla, iþkenceyle amaca ulaþýlmýþtýr; bir itiraf, bir özür neyi deðiþtirir. Türk sermayesi de, kendisini bugünlere getiren yöntemlerde ve araçlarda bazý “yanlýþlýklar”ý kabul edebilir; ama ne deðiþecek ki. Burjuva iktidarýn sýnýfsal karakteri saklanýldýðý gibi, politik karakteri de gizleniyor. Devletin politik yapýsý, ne denli gözlerlerden uzak tutulur üstü örtülürse, o ölçüde görevini rahatlýkla yerine getirebilir diye düþünülüyor. En çok övünülen “burjuva demokrasisi” bile baþka türlü gösterilip, onun, burjuva egemenliðinin bir biçimi, halk kitleleri üzerinde bir diktatörlük olduðu inkar ediliyor. Týpký, çok çýplak ol-
Politik önlemler, devrimin gerekliliðini ortadan kaldýrabilir mi? Devrim, çeþitli nedenlerle gündeme gelmekle birlikte; ekonomik neden her zaman temeldir. Kapitalist temel ise, politik yapýya karþý iþler. Sonunda tüm politik yapýyý havaya uçuracak olan, ekonomik temeldeki deðiþimdir. Bu politik önlemler, AB tarafýndan alýnsa da, sonuç deðiþmez: Emek-sermaye çeliþkisi kendi sonuçlarýna doðru ilerler; çatýþma kaçýnýlmazdýr. O nedenle, yasalar ve baþka politik araçlar, devrimin gerekliliðini kaldýramaz. 3
duðu halde faþist devletin politik karak- tüm güçlerini harekete geçirir. Yasalarýn AB, sermayenin, proletarya üstündeki, ortak hegemonyasýdýr. Savaþan her ülke terinin perdelenmesi, kabul edilmemesi durumu ne olursa olsun, hiç bir þey, eproletaryasý, burjuvazinin ortak hegegemenliðini korumak için, iktidarýný gibi. monyasýný karþýsýnda bulacaktýr. gerçek güçlerini kullanmasýnýn önünde Türk burjuvazisinin yeni ceza yaPolitik önlemler, devrimin gereklilisasýnda ve tüm yasalarda yaptýðý budur. engel olamaz. Sanýldýðý gibi, burjuvazi, Eskisinin olduðu gibi, yeni yasanýn po- yasalarla yönetmiyor. Politik egemenli- ðini ortadan kaldýrabilir mi? Devrim, ðin esas güçleri; militarizm ve bürokra- çeþitli nedenlerle gündeme gelmekle litik özü, tek cümleyle ifade edilebilir: Faþist baský yasasý. Büyük bir gürültüy- sidir. Kapitalistler, yalnýzca iþçi sýnýfýnýn birlikte; ekonomik neden her zaman tele ve demagojiyle ilan edildiði gibi “öz- ayaklanmasý, iç savaþ ve kitle baþkaldý- meldir. Kapitalist temel ise, politik yagürlükçü” deðil, tersine, emekçilerin öz- rýlarý karþýsýnda devlet güçlerini hareke- pýya karþý iþler. Sonunda tüm politik yapýyý havaya uçuracak olan, ekonomik gürlüðü önündeki bir engeldir. Halk yý- te geçirmez; ücret yükseliþlerinin artýðýnlarýnýn içinde, pek çok hak elde etti- deðeri tehlikeye düþürdüðü zamanlar da temeldeki deðiþimdir. Bu politik önlemði burjuva demokrasisiyle dahi hiçbir i- tüm gücünü sonuna dek kullanýr. Ýki sý- ler, AB tarafýndan alýnsa da, sonuç deðiþmez: Emek-sermaye çeliþkisi kendi nýf savaþa tutuþtuðu zaman, son sözü liþkisi yoktur. sonuçlarýna doðru ilerler; çatýþma kaçýKitleleri devrimden vazgeçirmek i- güç söyler. nýlmazdýr. O nedenle, yasalar ve baþka Türk tekelci sermayesi, durumunu çin baþvurulan politik çevirme hareketi politik araçlar, devrimin gerekliliðini yasalara ya da, kendi devlet güçlerinin sýrasýnda da, burjuva egemenliðin baskýsý devam eder. Hele proletaryanýn, ya- ellerine býrakmýyor. Devlet korumasýnda kaldýramaz. olan burjuva çýkarlar, þimdiye kadar, süþadýðý toplumsal koþularýnýn bilincine Devrim için ekonomik iliþkilerin tarekli tehdit altýnda oldu. Ne ayaklanma- mamen olgunlaþmasý gerekmiyor. Uzvardýðý ve deðiþtirmek için yola çýktýðý lar eksik oldu, ne de iç savaþ. O halde, bir dönemde, burjuvazi baskýyý artýrlaþmaz çeliþkilerin durumuna baðlý oladaha büyük güvencelere þiddetle gerek- rak da gündeme gelir. Bazý durumlarda, maksýzýn egemenliðini koruyamaz. Türk devletinin yaptýðý budur: Baskýya, sinim var. Bu, ancak AB olabilir. Burju- bir politik bunalým sonucu olarak devvazinin AB’nin istediði yasal deðiþikdaha fazla baskýya baþvurarak ayakta rim patlak verebilir. Hangi nedenden kalmak. Yasalar bunun için yalnýzca bir likleri yapmasýnýn altýndaki temel nekaynaklanýrsa kaynaklansýn; bu neden den, yeni yasalarýn kendi baþýna bir gü- deðiþmeden devrim, kendini dayatýr. dayanaktýr. vence olmasý deðil; bu yasalarýn arkaKapitalistlerin, yeni yasayla ve diBizde devrim hem ekonomik temelden ðer yasalarla amaçladýðý þey açýktýr: Ýk- sýnda AB’nin olmasýndan ileri geliyor. kaynaklanýyor; hem de onyýllarca çözüDevrimin baskýsýndan kurtulmak için, tidarlarýný güvenceye almak. Onlar bu lemeyen politik sorunlardan… Nesnel egemenlik haklarýný AB’ye devretti. anlayýþý, AB devletlerinden aldýklarý itemellere sahiptir. Bu anlamda, hiçbir fadelerle yasalara koyuyorpolitik önlem, onun gereklar: Kamu düzenini korumak. liliðini gündemden düþüre“Kamu düzeni” dedikleri, Kapitalistlerin, yeni yasayla ve diðer mez. devlet iktidarýdýr; egemenlik Ekonomik durumun yasalarla amaçladýðý þey açýktýr: sistemidir. Korumak istedikolgun olmasý, devrimci duleri budur. Burjuva yasamaÝktidarlarýný güvenceye almak. Onlar bu rumun ileri düzeyde olgun nýn özü ve iþlevi buna göre olmasý, otomatikman devdüzenlenmiþtir. “Kiþi hak ve anlayýþý, AB devletlerinden aldýklarý rime yol açmaz; bunun için özgürlükleri” dedikleri þeyin proletaryanýn savaþçýlýðý ifadelerle yasalara koyuyorlar: Kamu düzesýnýrý, “kamu düzeni”dir. gerekli. Nesnel koþullarýn Hiçbir “hak”, hiçbir söz, benini korumak. “Kamu düzeni” bir devrim için en olgun ollirlenmiþ sýnýrý aþmamalý. dedikleri, devlet iktidarýdýr; egemenlik sis- duðu durumda bile devrim, Devlet iktidarýnýn sarsýlmasý savaþçý proletaryanýn eseri ve çökmesi halinde, kapitatemidir. Korumak istedikleri budur. Burjuolacaktýr. list toplum bu koruyucu araBurjuvazi, iktidarýný cýndan yoksun kalýr. Ýþte burva yasamanýn özü ve iþlevi buna göre dü- korumak için hangi baský juvazi, yasalarý bu anlayýþla aracýna baþvurursa baþvurzenlenmiþtir. “Kiþi hak ve hazýrlar. sun; proletarya ayaklandýFakat, sömürücü sýnýf, özgürlükleri” dedikleri þeyin sýnýrý, ðýnda, hiçbir burjuva iktiiktidarýný yalnýzca yasal güvenceye býrakmaz. Egemen- “kamu düzeni”dir. Hiçbir “hak”, hiçbir söz, dar güvende olmaz. liðinin tehlikeyle karþý karþýC.DAÐLI belirlenmiþ sýnýrý aþmamalý. ya geldiðini anladýðý zaman,
4
önderliði, bir yandan hayal kýrýklýðýna uðruyor, bir yandan çeliþkili yönelimlere giriyor. Örneðin Gündem gazetesine göre þiddetlenen operasyonlar, “A ’Bnin -ö nünde,K ‘ ürt sorununun demokratik çö zümü’ igbi bir ügndemin olmadýðýný sögteriyor ” (5 Ekim 2004 Ö.Gündem). Bu gerçeði büyük bir düþ kýrýklýðý içinde dile getiren Gündem, TC’nin imhacý ve inkarcý yaklaþýmýnda en ufak bir deðiþiklik olmadýðýný, Avrupa’nýn buna raðmen TC’yi desteklediðini üzülerek belirtiyor. Ve Ulusal Kurtuluþ Hareketi cephesinden gelen kimi siyasetçilerin, AB ile söz birliði içerisinde, “yasal reformlar yapýldý, sorun uygulamada” demesini eleþtiriyor. Ayný Gündem gazetesi, iki gün sonra AB raporunun açýklanmasýndan sonra, “asýl þimdi baþlýyor” diyerek, “sorun uygulamada” görüþünü kendisi dile getirmiþ oluyor. Uygulamalarýn düzeleceðine dair beklentilerini ifade ediyor. Bu çeliþkili durum, “yaþayan bir çeliþki” olan ulusal kurtuluþ hareketi önderliði için olaðan bir durum. Ve bu karakteri nedeniyledir ki, sürekli düþ kýrýklýðýna uðramaktan kurtulamayacaktýr. Oysa AB, týpký ABD gibi, baþtan beri TC’nin yanýndaydý. Devrimi boðma mücadelesinde Türk devletine tam destek sunuyorlardý. 19 Aralýk katliamý ve F tipi zindanlar, Avrupa’nýn desteði ve izniyle yaþam bulmadý mý? PKK ve diðer devrimci örgütler, terör listelerine alýnmadý mý? Nuriye Kesbir için iade kararýný veren ayný Avrupa deðil mi? Sorularý uzatmak mümkün. Avrupa, týpký ABD gibi, devrime, Kürt halkýnýn devrimci savaþýna karþýdýr. Bu konuda, TC ile tam bir mutabakat içindedir. Devletin Kürdistan’daki geniþ çaplý saldýrýsý, AB müzakereleri ile bu yüzden uyum içerisinde devam etmektedir.
Kuþatma ve Siyasal Ayrýþma ek taraflý ateþkesin resmi olarak bitirilmesinden bu yana týrmanma eðilimi gösteren çatýþmalar, artýk gerilla açýsýndan karakol basmalara, pusu atmalara; devlet açýsýndan kimyasal silahlarýn da kullanýldýðý geniþ çaplý saldýrýlara büyüdü. Olaylarýn geliþim yönü, bölgedeki savaþýn hýzla eski düzeyine ulaþmasýna doðru. Yayla yasaklarý, ormanlarýn yakýlmasý, korucularýn aktifleþtirilmeleri, tutuklamalar… “Demokratik Cumhuriyet” eksenindeki barýþ düþleri tuzla buz oluyor. Girilen yanýlsamalý süreç, hayatýn acýmasýz geliþmeleri karþýsýnda daha fazla dayanamayacaktýr. Sürecin yarattýðý yanýlsamalý bilinç, hareketi oluþturan farklý toplumsal katmanlarýn sýnýfsal konumlarýna uygun bir kýrýnýma uðruyor. Ulusal hareketin çok parçalý bileþimi, ideolojik görüngülerden önce, pratik-sýnýfsal ayrýþmayý derinleþtirmekte. Çatýþmalar derinleþtikçe, bu ayrýmýn da derinleþtiðini ve saðlam ideolojik dayanaklara büründüðünü hep beraber göreceðiz.
T
AB Müzakereleri ve Düþ Kýrýklýðý Dikkat çekici noktalardan biri de þudur: Çatýþmalarýn þiddetlenme eðilimi, AB müzakereleriyle paralel bir þekilde yürümektedir. Bu geliþmeler, çýplak bir þekilde, Avrupalý emperyalistlerin, Türk devletini devrim karþýsýnda tamamen desteklediðini bir kez daha kanýtlýyor. Bunca zaman yaþanan somut geliþmelerden gerekli dersleri ve sonuçlarý çýkarma yeteneðini gösteremeyen ulusal hareketin pragmatik
Hiç Gelmeyen Barýþ Tek taraflý ateþkes ile birlikte Ulusal Kurtuluþ Hareketi, “demokratik serhýldan” olarak adlandýrdýðý bir yönelim geliþtirdi. Barýþ talebi yükseltildi. Silahlar büyük oranda sustu. “Siyasi çözüme, demokratikleþmeye bir þans” verilmek isteniyordu. Sonuç, ta baþtan bilindiði gibi, hüsran oldu. Mücadele araçlarý ve yöntemleri, tek baþlarýna bir þey ifade etmezler. Tek bir mücadele yöntemini mutlak olarak öne çýkarmak, doðru deðildir. Bu açýdan biz, “demokratik serhýldan” yöntemlerini tek baþýna ele almak ve mahkum etmek gibi bir hataya düþemeyiz. Mücadelenin bütünü içerisinde, diðer araç ve yöntemlerle uyum halinde, elbette bu tür araçlar da gündeme gelebilir. Sorun þudur: Bu araçlar hangi amaca baðlý kýlýnýyor? Somut koþullarda hangi araçlarý öne çýkarmak gerekiyor? Mücadele araçlarý ve yöntemlerine iliþkin tek doðru bakýþ açýsý, bu sorularý doðru bir þekilde cevaplamakla mümkündür. Söz konusu söylem ve araçlar, kendi kaderini tayin hakkýndan, zora dayalý devrimden, sosyalizmden vazgeçiþin sonucunda öne çýkarýldý. Ve tüm diðer mücadele araçlarý
5
bir kenara býrakýlarak ele alýndý. Bu yönüyle, reformist bir talebin ilkel araçlarý olmaktan baþka bir anlama gelmedi. Burada barýþ, ne yazýk ki, varolan statükonun devamý anlamýna geldi. Ve statüko devam ettiði sürece de barýþýn gerçekleþmesi mümkün deðildi. Çünkü varolan durum, Kürt halkýnýn inkarý ve imhasý üzerine temellendirildi. Sürekli baský altýnda olan, saldýrýya maruz kalan bir halk, varolan bu durumu deðiþtirmeden nasýl barýþ içerisinde yaþayabilir ki! Bu haliyle barýþ, boþ bir hayalden baþka bir þey deðildir. Ve ne yazýk ki, ulusal kurtuluþ hareketinin önderliðinin aðzýnda bu sözcük, boþ bir söze dönüþmüþtür. Barýþ, ancak zor üzerine kurulu bu düzenin ortadan kaldýrýlmasýyla, zorla kurulan statünün zorla bozulmasýyla mümkün olabilir. Þu halde, “barýþ için devrim, devrim için savaþ!” tek doðru þiardýr.
Politik Çevirme ve Ulusal Kurtuluþ Hareketindeki Çatlaklar Kürt ulusal kurtuluþ hareketine uygulanan uzun süreli kuþatma, politik çevirme, adým adým harekette ayrýþmalarý gündeme getiriyor. Önderliðinin sýnýfsal özü gereði çeliþkin bir birlik olan ulusal kurtuluþ hareketi, bu kuþatma altýnda karþýt kutuplara doðru çekmeye baþladý. Özellikle Öcalan’ýn TC’ye tesliminden sonra güç kazanan “barýþ” yanlýlarý, neredeyse, AB ile tam bir uyum içinde, ulusal sorunu birkaç kýrýntý düzeyine indirdiler. Ve “Kopenhag Kriterleri” çerçevesinde çýkarýlan güdük bir-iki yasayý olumlu -ama uygulamayý yetersizbuluyorlar. Bu kanat artýk iyiden iyiye saða savrulmuþ durumda. Yaþamýn katý gerçekleri çatýþmalarý doðurduðunda, “her iki tarafa da eþit mesafede olan” bu kesim, itidal ve barýþ (daha
doðrusu PKK’ye ateþkes) çaðrýsý yapýyorlar. Bu kesim, tam olarak ulusal kurtuluþ hareketi içindeki orta sýnýflarýn sözcüleridir. Onlarýn tepkilerini dile getiriyorlar. Yoksul sýnýflarýn tepkileri, istek-dýþý da olsa yükselen savaþta ifade ediliyor. Henüz kafalarý karýþýk. Henüz ideolojik netliðine ulaþmaktan uzak. Nesnel þartlarýn sezgisel kavranýþý, savaþý gündeme getiriyor. Dillerinde barýþ söylemi olsa da, elleri tetikten uzaklaþmýyor. Bu iki kesimin arasýnda kalan “merkez” iþlevini gören önderliðe gelince… Onlar, “yaþayan bir çeliþki” olduklarýndan, söylemde orta sýnýfýn, eylemde yoksul kesimlerin dýþavurumu oluyorlar. Geliþmeler her geçen gün onlarý köþeye sýkýþtýrýyor. Geçmiþ koþullar bu üç odaðýn birleþik bir hareketini mümkün kýlýyordu. Ama günümüz dünyasý onbeþ yýl öncesinden çok farklý. Köprünün altýndan çok sular aktý. Ayrýca, tüm bu uçlarý bir arada tutan önder olarak Öcalan, Ýmralý’da tecrit edilmiþ durumda. Bu þartlarda birleþik hareket, sýnýfsal bölünüþe uygun bir ayrýþmaya uðramaktan korunamaz. Bu belki biçimsel anlamda güçten düþme gibi görünebilir. Ama hareketin sýnýfsal dinamiklerine oturmasý açýsýndan olumlu bir geliþme olarak görülmelidir. Emperyalist kuþatma, amaçladýðý bölünmeyi yaratmakta. Ama bundan korkulmamalý. Bu, Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesinin kendi kamburlarýndan kurtulmasý ve daha saðlýklý olarak yoluna devam etmesi anlamýna gelecektir. Kürdistan’da týrmanan çatýþmalar, bizi bu aþamaya doðru götürmektedir.r
Gazi’de DÖB Eylemi “Devrim Biziz, Biz Devrimiz” þiarýyla hareket eden Devrimci Öðrenci Birliði (DÖB) yeni eðitim-öðretim yýlýnýn baþlamasýyla eylemlerine baþladý. Gazi Mahallesi Dörtyol’da bulunan Þair Abay Kumanbay Lisesi’nde 8 Ekim Cuma günü DÖB tarafýndan bir eylem gerçekleþtirildi. Saat 12.30 sularýnda öðrencilerin Ýstiklal Marþý okunmasý için toplandýðý bir sýrada, okulun üçüncü katýndan “Deniz, Yusuf, Ýnan Savaþa Devam-Devrimci Öðrenci Birliði” yazýlý bir pankart asýldý. Pankartýn asýlmasýyla birlikte sýrada bulunan yaklaþýk 500-600 öðrenci alkýþlarla ýslýklarla eylemcilere destek verdi. Pankart asýlýktan sonra eylemcilerin yine üçüncü kattan kuþlama yapmalarýyla, okul yöneticilerinin ve okulda sürekli bulunan sivil polislerin binalarýn kapýlarýný kapatmalarý bir oldu. Bina içinde sivil polisler ve eylemciler arasýnda bir arbede çýktý. Eylemciler, kelepçe takmak isteyen polisleri kýrdýklarý kapý camýyla geri püskürttüler. Bir polis elinden yara aldý. Kapýlarý açan eylemciler zafer iþaretleri ve “Deniz Yusuf Ýnan, Sava-
6
þa Devam”, “Denizlerin Yolunda DÖB Saflarýna” sloganlarýyla öðrencilerin arasýndan dýþarýyla çýktý. Okul dýþýnda bir grup kuþlamalar yaptý ve sloganlar attý. Öðrencilerin coþkusu bir kat daha arttý, eylemcileri yine alkýþlarý ve ýslýklarýyla desteklediler. Öðrencilerin tümü Ýstiklal Marþýný protesto ederek okumadýlar. Eylemcilerin bölgeden uzaklaþmasýyla eylem kayýpsýz bir þekilde sona erdirildi.
ULUSAL SORUN HAKKINDA DOÐRULAR VE YANLIÞLAR
U
luslar, tarihsel bir döneme aittir. Kapitalizmin þafaðýnda ortaya çýkmýþtýr ve komünizmin ileri aþamasýnda tüm uluslarýn ayný potada kaynaþmasýyla da sönümlenecektir. Uluslarýn ortaya çýkýþýnýn maddi zeminlerini yaratan üretici güçlerin geliþimi, ayný zamanda, onlarýn kaynaþarak ortadan kalkmasýnýn maddi zeminlerini de hazýrlamaktadýr. Bu, günümüzde kendini çok açýk olarak ortaya koymaktadýr. Öte yandan, “kapitalizmin geliþimi mutlaka tüm uluslarý baðýmsýz yaþama uyandýrmaz”(Lenin) Uluslaþmýþ olmasýna karþýn, baþka bir ulusla ayný devlet çatýsý altýnda varlýðýný sürdüren uluslar da vardýr. Komünistler, böylesi durumlarda, ulus olgusunu fetiþleþtirip onu baðýmsýz yaþama uyandýrmaya çalýþmaz. Komünistlerin hedefi, sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasýdýr. Dolayýsýyla, komünistlerin görevi emeðin sermayeye karþý mücadelesini örgütlemek ve emekçi insanlarýn bilincinde, emekle sermaye arasýndaki çeliþkiyi yalýn halde açýða çýkarmaktýr. Bundan dolayý, zaten tarihsel olarak geçici olan bir olgunun, yüzeye çýkmasý için özel bir çaba içinde olmazlar. Özcesi, komünistler, tüm sýnýflarýn ortadan kalkmasý ve tüm uluslarýn kaynaþmasýndan yanadýr. Tarihsel geliþmenin bu yönde olduðunu bildikleri için bunu savunurlar ve bu yöndeki
geliþmenin hýzlanmasý için de çaba sarfederler. Üretici güçlerin geliþiminin bu yönde sonuç doðurduðunu bilirken, bu yöndeki iradi çabanýn üretici güçlerin geliþimini hýzlandýracaðýný ve karþýlýklý etkinin sonucu olarak da, insanlýðýn ilerleyiþinin hýzlanacaðýný bilirler. “Fakat” diyerek devam etmek gerekiyor bu noktadan sonra. Çünkü, kendini sosyalist vb. olarak tanýmlayanlarýn da yerli yersiz aktarmaktan büyük haz duyduklarý bu tespitler, onlar için, ya ulus olgusu hakkýndaki en genel teorik belirlemelerdir ya da ulusun baðýmsýz yaþama uyanmadýðý, dolayýsýyla ulusal sorun olarak gündemleþmesinin de mümkün olmadýðý bahanesiyle uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný savunmaktan kaçýndýklarý durumlarý anlatýr. Ama tarih, varacaðý noktaya en kýsa yoldan deðil, birçok engeli ve karmaþýk yolu aþarak varýr. Tarih, tek bir iradenin deðil, birçok iradenin bileþkesi sonucu oluþur. Dolayýsýyla, komünistlerin iradesinden baðýmsýz olarak, uluslarýn baðýmsýz yaþama uyandýklarý durumlar sýklýkla mevcuttur. Bir ulusun baðýmsýz yaþama uyanmasý, kendi baþýna, bir ulusal sorun anlamýna gelmez. Bu sadece, uluslarýn kaynaþmasý ve sönümlenmesi sürecine bir ulusun daha katýlmasýnýn
getireceði ek sorunlar demektir. Bu uyanýþýn bir ulusal soruna evrilmesi ise, baþka bir ulus tarafýndan bu sürecin engellenmesi ile ortaya çýkar. Belli coðrafyalar, tarihsel süreçlerin sonucu olarak, belli uluslar tarafýndan kendi egemenlik alanlarý olarak ifade edilmiþtir. Bu siyasi egemenlik alaný içinde kalan baþka bir ulusun, kendi siyasal egemenliðini kurma hakkýný talep etmesi, egemen ulusun direnciyle karþýlaþýr. Çünkü bu durumda, bu coðrafya üzerindeki siyasal egemenliðini býrakmasý söz konusu olacak, bu ise, buradan elde ettiði ekonomik çýkar ve ayrýcalýklarýný yitirmesi demek olacaktýr. Bundan dolayý, kendi kaderini tayin etmek isteyen ulusa karþý direnir, zor uygular. Ve böylece, bu coðrafyada ulusal sorun ortaya çýkmýþ olur. Anlaþýlacaðý üzere, buradaki sorun, uluslarýn kaynaþarak sönümlenmesi sürecinin doðurduðu sorun deðildir. Bir ulusun, kendini her yönüyle ve esasta da devlet olarak var etme hakkýný kullanmada yaþadýðý sorundur. Neden esasta devlet olarak var olma hakkýný kullanma sorunudur? Çünkü, bir ulus devletleþtiði taktirde, devletleþtiði topraklar üzerinde siyasi egemenlik elde etmiþ olur. Ve bu da, baþta ekonomik alanda olmak üzere istediði her türlü tasarrufta bulunmasýný saðlar. Egemen ulus, esasta buna
7
karþý direnir. Çünkü, ancak bu, ekonomik çýkar ve ayrýcasahibi olmak, komünistler için ne anlama geliyor? Hiç lýklardan mahrum kalmasýna neden olur. Bu nedenle egeþüphe yok ki, yaþanan her ulusal sorunu diðerinden ayýran men ulus, ulusal uyanýþý gerçekleþen ulusun kültürel hakbir çok özgünlüðü vardýr. Dolayýsýyla, ulusal sorun haklarýný ve hatta siyasal olarak kendini ifade etme hakkýný þu kýnda politika sahibi olmaktan kastedilen, tüm ulusal soveya bu aþamada tanýmada sakýnca görmez. Ama devletrunlarý çözümleyecek bir politik þablona sahip olmak deleþme hakkýna kararlýlýkla karþý durur, zor uygular. Ve bu ðildir. Her durumun kendine özgün yönleri vardýr; fakat, da, iki ulus arasýnda düþmanlýk yaratýr ve derinleþtirir. tüm ulusal sorunlar, kendilerini bazý temel olgularla ortaya Ulusal sorun bir kez ortaya çýktýktan sonra, komünist- koyar. Bu olgular, ezilen-ezen ulus olma durumu ile ezilen ler, “kendi” uluslarýnýn yaþadýðý sorunun üzerinden atlaya- ulusun ayrý bir devlet kurmada dahil olmak üzere kendi rak, bu sorun yokmuþ gibi davranarak; uluslarýn dünü-bu- kaderini tayin etme isteðidir. Ýþte, ulusal sorun hakkýnda günü ve geleceðine dair tespitleri yinelemekle yetinemezpolitika sahibi olmak demek, en baþta bu olgular hakkýnda ler. Bu en genel tespitlerin güncel sorunu çözeceðini iddia ve bu olgularýn birbiriyle etkileþimi hakkýnda yaklaþým saetmek ise, tam bir dar görüþlülük olur. Çünkü, uluslarýn hibi olmak demektir. Ve zaten, bu doðru bir þekilde yapýlkaynaþabilmesi için, uluslar arasýnda kin ve öfke yaratan dýðý taktirde, her ulusal sorunun özgünlüklerini doðru olasorunlarýn olmamasý gerekir. Dolayýsýyla, tarihsel geliþme- rak ele almanýn ve devrimci proletaryanýn çýkarlarý doðrulnin önünü açabilmek için buna engel olarak ortaya çýkan tusunda çözmenin koþullarý da oluþmuþ demektir. ulusal sorun, öncelikle çözümlenmek zorundadýr. Her kim ki, programýnda, örgütlenme modelinde, ajiKomünistler, muhatabý olduklarý ulusal sorunu, tarihtasyon ve propagandasýnda bu olgularý dikkate almýyorsa, sel geliþmenin iþaret ettiði hedefe varmayý saðlayacak po- o, ulusal soruna dair bir politika sahibi deðildir. Onlarca litikalarý üreterek, çözmekle yükümlüdürler. Bu, sadece u- yýldýr eðitimi, deðer yargýlarýný, düþünüþ tarzlarýný vb. belus olgusu hakkýnda deðil, ayný zamanda, muhatabý olduk- lirlenmiþ ve nesiller boyu bunlarýn etkisinde kalan büyük larý ulusal sorun hakkýnda da politika sahibi olmak anlamý- kitlelerin bilincinde derin izler oluþmasýna neden olmuþ bu na gelir. Bu ikisi, birbiriyle ilgili, baðlantýlý ama ayný ololgularý dikkate almamak, ulusal sorunu yok saymak demayan þeylerdir. mektir. Ve sýnýf mücadelesinde boþluk olmayacaðýna göre, Lenin, “Fakat ulusal kitle hareketi bir kez ortaya çýkbu konudaki politikasýzlýk, aslýnda, burjuvazinin milliyetçi týktan sonra, onlara sýrt çevirmek, onlarýn içindeki ilerici politikalarýný benimsemek demektir…r yaný desteklemeyi reddetmek gerçekte milliyetçi önyargýlar önünde teslimiyettir: her þeyden önce “kendi” ulusunun bir “örnek ulus” (ya da devlet kurmak için mutlak imtiyaza sahip bir ulus) olduðu önyargýsýnýn kabulüdür” der. 25 Eylül günü, KESK’in düzenlediði miting, saat 15:00 sýDemek ki, ulusal soruna muhatap olan ralarýnda Antakya Kurtuluþ Lisesi’nin önünde baþladý. Dergi komünistler, sorunun çözümü iddiasýyla, uçevrelerinin ve siyasi partilerin desteðiyle, Uður Mumcu Meyluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný yadsýr daný’na kadar sloganlar eþliðinde yüründü. Alanda yaklaþýk ve en genel tespitleri yaþanan ulusal sorunun 700 kiþi sýk sýk “Yaþasýn Demokrasi Mücadelemiz”, “Savaþa karþýsýna koyarlarsa, bu sadece ulusal soruna Deðil Eðitime Bütçe” vb sloganlarla öfkelerini dile getirdiler. Biz de Mücadele Birliði okurlarý olarak, kamu emekçilerinin dair fikir sahibi olmadýklarý deðil, ayný zamanda, milliyetçi önyargýlara teslim olduklarý yanýndaydýk. Alanda 4 yýldýr süren Ölüm Orucu eylemi ve Remzi Ayanlamýna da gelir. dýn’ýn eyleminin 450’li günlerinde olmasýndan dolayý “ZindanKýsacasý, komünistlerin ulusal sorunla illarý Yýkacak Zaferi Biz Kazanacaðýz”, “Remzi Aydýn Ölüm Ogileri, bu sorunun, iki ulus dolayýsýyla da iki rucu Eyleminin 400’lü Günlerinde”, “Zindanlarda Tek Tip Elulusun emekçi sýnýflarý arasýnda kin ve düþbise Dayatmasý Ölüm Orucu Sürüyor” kuþlamalarýnýn yapýldýmanlýk yaratmasýndan ve bunun sonucu olaðý görüldü. Alandaki insanlarýn kuþlamalara ilgisi yoðundu. rak da proletaryanýn sermayeye karþý enternasyonal birliðinin zarar görmesi ve uluslarýn EMEKÇÝLER DEVRÝMLE ÖZGÜRLEÞECEK! sönümlenmesi sürecinin sekteye uðramasýnYAÞASIN EMEKÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! dandýr. Öyleyse, ulusal sorun hakkýnda politika
ANTAKYA KESK EYLEMÝ
8
ÝNCÝR YAPRAÐI ARKASINDA ÝNCÝR ÇEKÝRDEÐÝ onunun kendisi, onu gündeme taþýyanlar kadar ikiyüzlüydü. Onyýllar boyunca binlerce kadýný genelevlerde vesikalandýrýp, onlarý vergiye baðlayan bir devletin hükümeti, zinayý suç sayan bir yasa uðruna, AB üyeliði hayallerinde az daha “arabayý devirecek”lerdi. Ya da öyle düþünmemiz istendi. Bir ay boyunca, zina gibi incir çekirdeðini bile doldurmayacak bir konuda fýrtýnalar estirildi. AKP’nin zinayý suç sayan tasarýsýna karþý, Avrupa ülkelerinde aðýzda gevelenen tepkiler öylesine büyük abartýlarla manþete taþýndý ki, sonunda baþbakan, Verheugen’e zinasýz bir TCK sözü verince, tüm burjuva dünyasý, “kaybolan eþeði yeniden bulma” sevinci yaþadý. Yine de, bir çoklarýnýn kafasý karýþtý. Madem en baþa dönülecekti, neydi bütün bu tantana? Soru önemsiz deðil. Tartýþmalarýn üzerindeki incir yapraðý kaldýrýldýðýnda, arkasýnda incir çekirdeðinden çok daha fazla þeyler olduðu görülecek. Ama önce, AB’nin Türkiye’den, Türkiye’nin AB’den bugüne kadar neler beklediðine bir bakalým. Tarih, bugüne daha iyi ýþýk tutuyor.
K
1999 AB Zirvesi: Görücü Usulü Ýzdivaç Kýrk yýllýk AB-Türkiye izdivacýnda 1999 yýlý bir dönemeç oldu. O yýl toplanan AB zirvesinde yaþananlar hatýrlansýn. AB’nin emperyalist efendileri bir araya gelmiþ, gýyabýnda Türkiye’nin aday üyeliðine karar vermiþlerdi. Zirvenin son günü, hem bu sürpriz kararý açýklamak, hem de Türkiye’yi aile fotoðrafýna davet etmek için Ankara’ya Javier Solona’yý apar-topar göndermiþlerdi. O günlerin baþbakaný Ecevit, bu görücü usulü sürpriz izdivaç kararý ve davet konusunda ne denli hazýrlýksýz ve þaþkýn olduklarýný itiraf ediyor. Üst düzey AB yetkilileri, Türkiye’yi alelacele aday ülke ilan ederken, dayandýklarý düþüncenin “risk kriterleri” olduðunu açýklýyordu. Ayný yýl, Öcalan’ýn yakalanmasýyla hem Avrupa’yý hem Türkiye’yi kapsayan yaygýn ve sert eylemlerin etkisi geçmeden, bu kez toplum 17 Aðustos depremiyle derinden sarsýlmýþtý. Ekonomik ve siyasi krizlere, iç savaþa eþlik eden bu olaylar, Türkiye’yi AB’nin göze alamayaca-
ðý bir riskle, devrim tehlikesiyle karþý karþýya getiriyordu. Devrimin topyekün toplumun tüm katmanlarýna yayýlmasýný önlemek için AB devreye girdi. AB üyeliði ile zenginlik ve demokrasiye kavuþulacaðý umuduyla, toplumun hiç olmazsa bir kesimi sakinleþtirilebilirdi. Bu, hem devrimi savuþturabilmek için TC’ye destek, hem de onun egemenlik alanlarýný adým adým ele geçirmek anlamýna geliyordu. Ulucanlar Cezaevi’nin dumaný henüz tütüyorken AB, “insan haklarý kriterleri”ni bir kenara býraktýðýný, “risk kriterleri”ni öne geçirdiðini açýklýyordu. 19 Aralýk, bu dolaysýz destek ikliminde yaþandý. Görücü usulü izdivacýn niþan töreni, kanla yýkandý. ’99 yýlýný bu anlamýyla, devrimi ancak emperyalizmle tam iþbirliðinin önleyebileceði düþüncesinin Türk burjuvazisinin bütün kesimlerince kabul gördüðü yýl olarak deðerlendirmek gerekir. Bu tarihten sonra gelen bütün iktidarlar, bu temel yönelime baðlý kalacaklardýr. Ama emperyalizmin desteðiyle devrimi önlemenin siyasi bedeli, iþbirlikçi tekelciliðe ait tüm egemenlik alanlarýnýn, adým adým emperyalizme teslim edilmesiydi. Ýþte AKP, diðer burjuva partilerden daha cüretli davranacaðýný gösterdiði için, emperyalizmin ve tüm burjuva kesimlerin gözdesi olarak, hükümet koltuklarýna oturdu. Keçinin Sevmediði Ot Devrim riskini uzaklaþtýrmak için Türkiye’ye aday üyeliði açan 1999 AB zirvesinden sonra, köprünün altýndan çok sular aktý. AB üyeliði umudunu emekçi sýnýflarý uyuþturup pek de etkili olamadýðý, 2001 yýlý ve sonrasýndaki büyük kitle gösterilerinde ortaya çýktý. Sadece umut aþýlamak yetmez; umut karýn doyurmuyor. Ama, gerçek tedbirler almanýn bedeli oldukça pahalý. En son açýklanan bir rapora göre, yalnýzca tarýmda ortaya çýkan sýkýntýlarý giderebilmek için AB, Türkiye’ye her yýl 23 milyar euro destek çýkmalý. Yýðýlan borçlar, 30 milyar dolara týrmanan ticaret açýðý, 10 milyar dolarýn üzerine çýkan cari açýk, hýzla yayýlan iþsizlik ve açlýk; devrimi bastýrmak için AB’nin ne denli büyük bir mali yükün altýna gireceðine iþaret ediyor. Açýkçasý, Türkiye devriminin, AB’nin yutamayacaðý denli büyük bir lokma olduðu anla-
9
ÝNCÝR YAPRAÐI ARKASINDA ÝNCÝR ÇEKÝRDEÐÝ onunun kendisi, onu gündeme taþýyanlar kadar ikiyüzlüydü. Onyýllar boyunca binlerce kadýný genelevlerde vesikalandýrýp, onlarý vergiye baðlayan bir devletin hükümeti, zinayý suç sayan bir yasa uðruna, AB üyeliði hayallerinde az daha “arabayý devirecek”lerdi. Ya da öyle düþünmemiz istendi. Bir ay boyunca, zina gibi incir çekirdeðini bile doldurmayacak bir konuda fýrtýnalar estirildi. AKP’nin zinayý suç sayan tasarýsýna karþý, Avrupa ülkelerinde aðýzda gevelenen tepkiler öylesine büyük abartýlarla manþete taþýndý ki, sonunda baþbakan, Verheugen’e zinasýz bir TCK sözü verince, tüm burjuva dünyasý, “kaybolan eþeði yeniden bulma” sevinci yaþadý. Yine de, bir çoklarýnýn kafasý karýþtý. Madem en baþa dönülecekti, neydi bütün bu tantana? Soru önemsiz deðil. Tartýþmalarýn üzerindeki incir yapraðý kaldýrýldýðýnda, arkasýnda incir çekirdeðinden çok daha fazla þeyler olduðu görülecek. Ama önce, AB’nin Türkiye’den, Türkiye’nin AB’den bugüne kadar neler beklediðine bir bakalým. Tarih, bugüne daha iyi ýþýk tutuyor.
K
1999 AB Zirvesi: Görücü Usulü Ýzdivaç Kýrk yýllýk AB-Türkiye izdivacýnda 1999 yýlý bir dönemeç oldu. O yýl toplanan AB zirvesinde yaþananlar hatýrlansýn. AB’nin emperyalist efendileri bir araya gelmiþ, gýyabýnda Türkiye’nin aday üyeliðine karar vermiþlerdi. Zirvenin son günü, hem bu sürpriz kararý açýklamak, hem de Türkiye’yi aile fotoðrafýna davet etmek için Ankara’ya Javier Solona’yý apar-topar göndermiþlerdi. O günlerin baþbakaný Ecevit, bu görücü usulü sürpriz izdivaç kararý ve davet konusunda ne denli hazýrlýksýz ve þaþkýn olduklarýný itiraf ediyor. Üst düzey AB yetkilileri, Türkiye’yi alelacele aday ülke ilan ederken, dayandýklarý düþüncenin “risk kriterleri” olduðunu açýklýyordu. Ayný yýl, Öcalan’ýn yakalanmasýyla hem Avrupa’yý hem Türkiye’yi kapsayan yaygýn ve sert eylemlerin etkisi geçmeden, bu kez toplum 17 Aðustos depremiyle derinden sarsýlmýþtý. Ekonomik ve siyasi krizlere, iç savaþa eþlik eden bu olaylar, Türkiye’yi AB’nin göze alamayaca-
ðý bir riskle, devrim tehlikesiyle karþý karþýya getiriyordu. Devrimin topyekün toplumun tüm katmanlarýna yayýlmasýný önlemek için AB devreye girdi. AB üyeliði ile zenginlik ve demokrasiye kavuþulacaðý umuduyla, toplumun hiç olmazsa bir kesimi sakinleþtirilebilirdi. Bu, hem devrimi savuþturabilmek için TC’ye destek, hem de onun egemenlik alanlarýný adým adým ele geçirmek anlamýna geliyordu. Ulucanlar Cezaevi’nin dumaný henüz tütüyorken AB, “insan haklarý kriterleri”ni bir kenara býraktýðýný, “risk kriterleri”ni öne geçirdiðini açýklýyordu. 19 Aralýk, bu dolaysýz destek ikliminde yaþandý. Görücü usulü izdivacýn niþan töreni, kanla yýkandý. ’99 yýlýný bu anlamýyla, devrimi ancak emperyalizmle tam iþbirliðinin önleyebileceði düþüncesinin Türk burjuvazisinin bütün kesimlerince kabul gördüðü yýl olarak deðerlendirmek gerekir. Bu tarihten sonra gelen bütün iktidarlar, bu temel yönelime baðlý kalacaklardýr. Ama emperyalizmin desteðiyle devrimi önlemenin siyasi bedeli, iþbirlikçi tekelciliðe ait tüm egemenlik alanlarýnýn, adým adým emperyalizme teslim edilmesiydi. Ýþte AKP, diðer burjuva partilerden daha cüretli davranacaðýný gösterdiði için, emperyalizmin ve tüm burjuva kesimlerin gözdesi olarak, hükümet koltuklarýna oturdu. Keçinin Sevmediði Ot Devrim riskini uzaklaþtýrmak için Türkiye’ye aday üyeliði açan 1999 AB zirvesinden sonra, köprünün altýndan çok sular aktý. AB üyeliði umudunu emekçi sýnýflarý uyuþturup pek de etkili olamadýðý, 2001 yýlý ve sonrasýndaki büyük kitle gösterilerinde ortaya çýktý. Sadece umut aþýlamak yetmez; umut karýn doyurmuyor. Ama, gerçek tedbirler almanýn bedeli oldukça pahalý. En son açýklanan bir rapora göre, yalnýzca tarýmda ortaya çýkan sýkýntýlarý giderebilmek için AB, Türkiye’ye her yýl 23 milyar euro destek çýkmalý. Yýðýlan borçlar, 30 milyar dolara týrmanan ticaret açýðý, 10 milyar dolarýn üzerine çýkan cari açýk, hýzla yayýlan iþsizlik ve açlýk; devrimi bastýrmak için AB’nin ne denli büyük bir mali yükün altýna gireceðine iþaret ediyor. Açýkçasý, Türkiye devriminin, AB’nin yutamayacaðý denli büyük bir lokma olduðu anla-
9
þýldý. Asýl önemlisi, keçinin sevmediði ot, burnunun dibinde bitti. Avrupa’nýn kendi içinde de devrim tehdidi belirdi. Her yýl 100 milyar mark harcanmýþ olmasýna raðmen Doðu Almanya’da egemen olamayan emperyalist Almanya, þimdi o topraklardan esen radikal mücadele rüzgarlarýyla sarsýlýyor. Benzer geliþmeler, genel grevlerle defalarca sallanan Ýspanya, Ýtalyan hükümetleri ve savaþ karþýtlarýnýn zorladýðý Ýngiliz hükümetleri için de geçerli. 99 yýlýnda AB için devrimin esas risk alaný Türkiye olarak görünüyordu. Þimdi devrimin hayaleti her yerde. Devrimi, emekçilerin deðiþim ve özgürlük özlemlerini, içi boþ “insan haklarý” sýnýrlarýna indirgeyen politik çevirmenin yanýnda, artýk baþka unsurlar beliriyor. Bundan böyle AB-Türkiye izdivacýna yol gösteren idamýn kaldýrýlmasý, anadilde yayýn, yasal alanda iplerin gevþetilmesi gibi “Kopenhag kriterlerinin” yerine, jeostratejik kriterler ve deðerlendirmeler geçiyor. Zina’nýn Politikasýndan Politik Zina’ya Devrim tehlikesi karþýsýnda kardeþleþen burjuvalar, sýra paylaþýma geldiðinde, tam bir düþman kardeþ kesilirler. ABD, dünya emekçilerine ve halklara savaþ açarken, hegemonya payýný geri almak isteyince, düþman kardeþlerin gizli muharebeleri de baþlamýþ oldu. Bu gizli muharebelerin önemli alanlarýndan biri, þimdi Türkiye’dir. Bir yandan ABD, diðer yandan AB emperyalizmi, Türkiye üzerinde tam ilhakta, yani ekonomik-siyasi-askeri tüm alanlarda emperyalizmin ipleri ele alma yarýþýnda, rakibinden bir adým öne geçme mücadelesine giriþtiler. TCK ve zina tartýþmalarý, bunun bir parçasý. 17 Aralýk’ta toplanacak AB zirvesi yaklaþtýkça, Avrupa’da Türkiye’ye iliþkin yayýmlanan yazý ve raporlara bir bakýn. Hepsinin özeti þu: “Aman ha, Türkiye’yi ABD’ye kaptýrmayalým.” TCK-zina tartýþmalarýnýn arkasýnda yatan pazarlýklar bu çerçevede dönüyor. AB artýk Türkiye’ye, devrimi politik çevirme içinde tutmak olarak okunmasý gereken “insan haklarý kriterleri” yerine, “ABD yanlýsý güç odaklarýna karþý gelebilme” kriterlerini uyguluyor. Bu ABD yanlýsý güç odaklarýnýn baþýnda, bilindiði gibi, TSK geliyor. TSK ihalelerinde AB tekellerinin söz sahibi olmasý, sýnýr kontrolünün ordudan alýnýp polise devredilmesi (özellikle bu konu çok önemlidir) ve MGK’da asker egemenliðine son verilmesi, bu pazarlýklarýn en baþta gelen sorunlarý. Hatýrlanacaktýr, kýsa bir süre önce, geleceðin Genelkurmay baþkaný, þimdinin Kara Kuvvetleri Komutaný Yaþar Büyükanýt; “TSK’ya iyi duygular beslemediðini bildiðimiz bazý mihraklarýn tüm gayretlerini, TSK’nýn güç kaynaklarýný zayýflatmaya yönlendirdiklerini bilmekteyiz.” biçiminde tehditler savurmuþtu. Ordu’nun kurduðu bir petrol þirketi, yalnýzca Habur sýnýr kapýsýndan ve yalnýzca mazot ticareti yoluyla, yýlda yüzlerce trilyon para kazanýyordu. Sýnýr boylarýndaki karakollarýn denetiminde yapýlan her türlü kaçakçýlýktan elde edilen paranýn ise, haddi hesabý yok. Bugüne kadar denetime kapalý olan ordu ihalelerinden, kimin ne kadar kazandýðý ise hiç bilinmiyor. Yine hatýrlanacaktýr; Ýsrail gizli servisinin Debka adlý internet sitesinde; Aralýk ayýnda AB vizesi alýnamazsa ordunun hükümeti düþüreceði, þu an dondurulan tüm silah ihalelerinin Ýsrail’e verileceði haberi yayýlmýþtý. Yakýn tarihli bir Ýsrail gazetesinde, Ýsrail genelkurmayýnýn “Türkiye Batý’ya (AB’ye) yaklaþtýkça, Güney’i (Ýsrail’i) unutuyor.” biçimindeki endiþeleri yayýmlandý. Fransýz sermayesinin sesi Ýnternational Herald Tribune’de yayýmlanan yazýnýn baþladýðý yeterince açýklayýcý; “Asýl engel Türk ordusu.” Devrim belasýndan kurtulmanýn tek yolunun AB üyeliðinden
10
geçtiðine karar veren burjuva sýnýf, Brüksel’de AKP eliyle bu temel sorunlardaki pazarlýklarý masaya yatýrdýðý günlerde, Ankara’da bir baþka toplantý yapýlýyordu. ABD Savunma Bakanlýðý’nýn üst düzey yetkilileri, Genelkurmay Ýkinci Baþkaný Ýlker Baþbuð ile, çok geniþ kapsamlý anlaþmalar imzaladýlar. Bir çok askeri üssün ve limanlarýn meclis izni olmadan kullanýma açýlmasý, “gizli silahlar” kaleminde belirsiz ölçüde askeri yýðýnaðýn mümkün kýlýnmasý gibi askeri konular yanýnda, Ýran, Kafkasya üzerinde yürütülecek ABD politikalarýna tam baðýmlýlýk da onaylanýyordu. TSK, bu görüþmeleri, anlaþmalarý NATO ve ABD-TC ikili anlaþmalarý çerçevesinde imzalama hakký ve gücüne sahip bulunuyor. Ýkincil olmakla birlikte önemini koruyan bir baþka ABD-AB çatýþmasý, Kürt sorunu üzerinde odaklanýyor. Her iki taraf da, kendi tam ilhak adýmlarýna, toplumda bir taban yaratmak zorundalar. Siyasi iktidarýn bu derece yýprandýðý, kitleler üzerinde denetimini kaybettiði bir ülkede, egemenliði eline almayý isteyen bir emperyalist güç, siyasi iktidarla yetinemez, kendi toplumsal tabanýný da yaratmalýdýr. ABD, Talabani-Barzani destekli, “sinek ikili” Osman Öcalan aracýlýðýyla, kendi seçeneðini güçlendirme yoluna giderken; AB ise, Kürt halký üzerinde söz sahibi olabilmek için Leyla Zana ve Osman Baydemir gibi isimlere gözünü dikmiþ durumda. Bu nedenle Verheugen, siyasi linç giriþimine hedef olan Osman Baydemir’le kameralarýn önüne geçti. Avrupa Parlamentosu, Leyla Zana’yý, 762 üyesi önünde konuþma yapmasý için davet etti. AB, Leyla Zana ve Osman Baydemir gibi “silah çözüm deðil” diyenlerin önünü açabilmek için, Türkiye’den bazý düzenlemeler istiyor. Toplum, zina tartýþmalarýna boðulurken, Ankara-BrükselWashington arasýnda, politik zinanýn pazarlýklarý tüm hýzýyla sürüyor. AB’ye Umut Baðlayanlarýn Hayal Kýrýklýðý Filler böyle tepiþirken, çimenler eziliyor. Ama bu kez ezilen çimenler, geniþ emekçi yýðýnlarýn özgürlük özlemlerini AB üyeliðine endeksleyen küçük-burjuva demokratlar ve reformistler oldu. AB, Verheugen’in aðzýndan, “sistematik iþkence yok” demedi mi? Toplumun en geniþ emekçi kesimini her türlü yoldan hapis cezasýyla tehdit eden yeni TCK yasasý, yine Verheugen tarafýndan “bir devrim” diyerek onaylanmadý mý? Eðer, AB üyelik süreciyle devrimin aðýrlýklarýndan kurtulacaðýný sanarak umut eden küçük-burjuva reformcularýn hevesleri kursaklarýnda iþte böyle kalýyorsa, buna biz devrim adýna seviniriz sadece. Bakýn þu ÝHD’ye, Verheugen’e baðladýklarý ümit, nasýl da ihanete uðradý!! Peki ya Ulusal Kurtuluþ Hareketi, “diyalog kararý almazlarsa, AB bizi savaþa zorlamýþ olur.” demiyor mu? Devrimden kaçýþýn yollarý bir bir týkanýyor. Sonuç olarak: TCK-zina tartýþmalarýnýn ardýnda, Türkiye üzerinde AB-ABD egemenlik yarýþý vardýr. Bugüne dek gelen en ABD’ci hükümet olan AKP; AB için tarih alamazsa, karþýlaþacaðý, partinin daðýlma tehlikesi, ekonomik krizin patlamasý riski, kýsacasý devrimin sýcak nefesini ensesinde duymasý nedeniyle, AB’nin isteklerine boyun eðdi. Bu isteklerin temelinde, ABD’nin Türkiye üzerindeki güç odaklarýný zayýflatmak hedefi vardý. Devrimin büyük tehdidine raðmen, çoðu zaman burjuvazi, kendi aralarýndaki kavgaya ve bu kavganýn çatlaklarý büyütmesine engel olamaz. Olan budur. Düne kadar, hem AB, hem de ABD, Türkiye ve Kürdistan devrimini elbirliðiyle boðmak için, Birlik’e üyeliðin refah ve demokrasi getireceði propagandasýný yürüttüler. Fakat þimdi, kendi aralarýndaki tam ilhak yarýþý, onlarý bir yandan kitlelerin beklentilerini boþa çýkaracak adýmlar atmaya zorlarken, öte yandan tutuþtuklarý kavga nedeniyle iþbirlikçi iktidarýn daha hýzlý yýpranmasýný hazýrlamaya götürüyor. Bu kavganýn bir galibi olacaksa, o da devrim olacaktýr.
“SARAYLARA SAVAÞ KULÜBELERE BARIÞ” Ý
stanbul Büyükþehir Belediyesi, Ýstanbul’da geniþ çaplý ev yýkýmlarýna hazýrlanýyor. Özellikle gecekondu semtleri bu yýkýmýn hedefleri arasýnda. Ýstanbul Büyükþehir Ýmar Müdürlüðü’nün hazýrlamýþ olduðu Ýstimlak Planý çerçevesinde, “boðaza nazýr” kaçak yapýlanmalar deðil ama, insanlarýn baþlarýný zar zor sokabildikleri gecekondular yýkýlacak. Tarihsel ve doðal dokuyu bozarak yükselen plazalar deðil ama, yoksul, emekçi halkýn kulübeleri yýkýlacak. Sermayenin lüks ve gösteriþ düþkünlüðünü yansýtan binalar deðil ama halkýn barakalarý yýkýlacak. Gerekçe hazýr: “Bu evler depreme dayanýklý deðil” veya “sel baskýnlarýndan en çok zarar gören yerler gecekondular”. Sanki çarpýk kentleþmeyi her gün, her saat besleyen bu sistemin kendisi deðilmiþ gibi. Sanki insanlarý köyden kente göçe zorlayan tekelci kapitalist sistem deðilmiþ gibi. Her yýl binlerce insan, kýrsal alanda iþ bulamadýðý için kentlere göçüyor. Özellikle de büyük þehirlere. Üretim yapýlan tarýmsal alanlarýn miras yoluyla yeniden bölüþümünün artýk neredeyse olanaksýz hale gelmesi sonucu kýrsal alanda iþsizler ordusu günden güne artýyor. Yine IMF programlarý sonucu tarýmýn tam anlamýyla yýkýma uðramasý nedeniyle de kýrsal alanda ikamet eden nüfusun önemli bir bölümü çareyi kentlere göçmekte buluyor. Türkiye’de iç göç uzun zamandýr devam ediyor. Ancak özellikle iç savaþýn yoðunlaþtýðý 90-91 yýllarýndan sonra köyden kente göçte büyük bir artýþ yaþandý. Evleri, tarlalarý, hayvanlarý yakýlan, sürekli devlet tarafýndan korucu olmaya zorlanan Kürt halký bunu kabul etmeyince, zorla kentlere göç ettirildi. Ve kentlere bu yoðun göç daha çok Ýstanbul, Ýzmir, Adana gibi büyük þehirlere
oldu. Zaten altyapý ve konut sorunlarýyla boðuþan büyük þehirler, bu göçlerle birlikte daha karmaþýklaþmýþ sorunlarla karþý karþýya kaldýlar. Deðiþik sermaye gruplarýnýn ve rant çevrelerinin yönlendirmesiyle oluþmuþ olan arazi mafyalarýnýn da etkisiyle çarpýk yapýlanma alýp baþýný yürüdü. Kapitalist sistemde konut sorununun hiçbir zaman iþçi ve emekçilerden yana çözülemeyeceðinin en açýk göstergesi, sayýlarý günden güne hýzla artan derme çatma gecekondulardýr. Sistem bir yandan bunun koþullarýný kendi eliyle hazýrlarken bir yandan da gecekondularý yýkarak bu sorundan kurtulacaðýný sanmaktadýr. Bu süreçte zenginleþen arazi simsarlarý ve inþaat mafyalarý olmaktadýr. Köyden bin bir zorlukla göçerek þehre gelmiþ, henüz doðru dürüst iþ bulamamýþ, ailesinin kalmasý için derme çatma bir kulübe inþa etmiþ olanlar ise bir yandan “geçim sýkýntýsý”nýn cenderesinde sýkýþýrken, bir yandan evinin baþýna yýkýlacaðý tehlikesiyle karþý karþýya kalmýþtýr. Deprem korkusu bir yandan, yýkým ekipleri bir yandan, arazi mafyalarý bir yandan… Ýstanbul, konut sorununun artýk kangrenleþtiði þehirlerin baþýnda geliyor. Ýstanbul Büyükþehir Ýmar Müdürlüðü’nün yýkým kararý verdiði evlerin sahipleri, büyük bir tedirginlik içinde beklemeye devam ediyorlar. “Evlerimizin yýkýlmasýný istemiyoruz” diyorlar, “olan hep fakire oluyor. Zenginlere bir þey olmuyor. Biz yiyecek ekmek bulamazken, þimdi de evimizi yýkacaklar”. Hepsinin kafasýnda bu evlerin yýkýlmasýnýn altýnda yatan nedenin, birilerini zengin etme telaþý olduðunun yer ettiði anlaþýlýyor. Büyük bir kýsmý yoksul olan bu insanlar, baþlarýný zar zor sokabildikleri bu barakalarý, baþlarýna yýkmak isteyenlerin, bi-
rilerinin çýkarýna bu uðursuz role soyunduklarýný anlýyorlar. “Villa yapýp halký maðdur edecekler” diyorlar. Onlar kendi içgüdüleriyle, yýkýlacak olan barakalarýnýn yerlerinin kimlere tahsis edileceðini biliyorlar. Bu nedenle, evlerini baþlarýna yýkmak üzere gelecek olan yýkým ekiplerine karþý hazýrlanýyorlar. Ýstanbul’da Alibeyköy’de, Taþoluk Mahallesi’nde, Feriköy’de, Maltepe’de yýkýmlar gündemde. Burada çok uzun zamandýr ikamet eden insanlara evlerinin yýkýlacaðýna dair bildirimde bulunulmuþ. Baþlarýný sokabilecekleri baþka hiç bir yer olmayan insanlar, bu yýkým ekiplerine karþý koyacaklar. Kýþ yaklaþýrken sokakta kalma tehlikesiyle karþý karþýya olan bu insanlarýn dövüþmekten baþka hiçbir alternatifleri yok. onlar ya binbir güçlükle yaptýklarý evlerini savunacaklar ve bunun için her þeyi göze alacaklar ya da sokaða atýlýp yaþamdan kovulacaklar. Bunlarý yazarken aklýmýza sosyalist sistemin konut sorununu nasýl çözdüðü, örneðin Küba’da çarpýk yapýlaþmaya nasýl son verildiði, devlet eliyle kooperatifler inþa edildiði ve halk komiteleri eliyle düzenli yapýlaþmanýn saðlandýðý, hiç kimsenin evsiz kalmamýþ olduðu geliyor. Nazým’ýn þiirinde belirttiði “ferah bir türküye benzeyen / evinin duvarýný okþayan / kooperatiften aldýðý pýrýl pýrýl evinin duvarýnda okþamaya kavuþan ve okþamayý bir daha yitirmeyecek olan / ferah bir evin duvarýný okþayabildiðine inanmayan / ama arýk bütün sevinçlere inanan / Kübalý Nikolas’ýn eli” geliyor. Nazým’ýn dediði gibi, “yalansýz hürriyetin eli”, “umutlarýn eli.” Ve üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda bir gün Küba’da olduðu gibi sosyalizmi kurduðumuzda insanlarýn nasýl bir daha hiçbir zaman evsiz kalmayacaklarýný düþünüp, gözlerinin nasýl sevinçle parlayacaðýný canlandýrýyoruz kafamýzda. Düzenli ve dayanýklý yapýlaþma sayesinde insanlarýn nasýl deprem, sel baskýný vb. korkulardan kurtulduklarýný, artýk bütün doðal afetlere karþý gerekli önlemlerin alýnmýþ olmasýndan kaynaklý, insanlarýn nasýl kafalarýný baþka þeylere, yaratýcý faaliyetlere yorduklarýný düþünüyoruz. Ve “o gün birgün mutlaka gelecek” diyoruz. Ýnsanlýðýn gerçek tarihinin baþlayacaðý günlerin geleceðine inanýyoruz.
11
DÜNYA DEVRÝMÝ OLGUNLAÞIYOR nceki sayýmýzda devrim dalgalarýnýn kapitalizmin en güçlü görünen kalelerinin kýyýlarýný dövmeye baþladýðýna iþaret etmek için “gündem” yazýsýný Avrupayý baþtan baþa dolaþan “Komünizm Hayaleti”ne ayýrmýþtýk. Dergimizin sözkonusu sayýsý yayýnlandýktan sonra orada yazýlan düþünce ve öngörülerimizi doðrulamak istercesine dev kitle gösterileri Avrupa’nýn deðiþik ülkelerinde boy göstermeye devam etti. Hollanda, tarihinin en büyük ikinci kitle gösterisine sahne oldu. Emekçi sýnýflarýn kazanýlmýþ haklarýna yönelik kapitalistlerin saldýrýsýna ikiyüzelli bin emekçi meydanlara akarak yanýt verdi. Baþýný aðýr iþ kollarýnda çalýþan iþçilerin aileleriyle birlikte çektikleri bu dev kitle gösterisi, Hollanda tekelci burjuvazisine açýk bir meydan okumaydý. Hollandalý iþçilerin ve diðer emekçilerin kitle gösterisini Alman emekçi sýnýflarýnýn kitle gösterileri takip etti. Zaten haftalardýr “Pazartesi Eylemleri” adý altýnda sokaklardan çekilmeyen Alman emekçi sýnýflarý, geçtiðimiz haftalarda dev bir gösteri düzenlediler. Gösterinin “Berlin Duvarý”nýn yýkýldýðý tarihin yýldönümüne denk getirilmesi, Alman iþçileri arasýnda gittikce yayýlan ve güçlenen sosyalizm bilincindeki sýçramayý gösteriyor. Sosyalizm bilinci ve özlemi iki Almanya’nýn birleþmesinden kýsa bir süre sonra Alman iþçileri arasýnda büyük bir hýzla yayýlý-
Ö
Emperyalist-kapitalist sistemin sýçramalý çöküþ süreci ve bu maddi temel üzerinde harekete gecen yüz milyonlarca emekçinin emperyalizme ve kapitalizme karþý yürüttüðü iç savaþlar bütün dünyada devrimci durumun ortaya çýktýðýnýn ifadesidir. Bir dünya devrimi olgunlaþýyor. 12
yor. Alman emekçilerinin eylemlerini Avrupa’nýn baþka ülkelerindeki eylemler izledi. Þüphesiz, proletaryanýn ve diðer emekçi sýnýflarýn eylemleri Avrupa’yla sýnýrlý deðildir. ABD, Japonya gibi emperyalist devletlerle birlikte baðýmlý ülkelerin hemen hepsinde proletaryanýn ve diðer emekçi sýnýflarýn sert sýnýf savaþlarýný görmek mümkün. Latin Amerika boydan boya, emekçi sýnýflarýn emperyalistlere ve iþbirlikçilerine karþý bir savaþ alaný halini almýþtýr. Emekçi sýnýflarýn emperyalistlere ve iþbirlikçi burjuvalara karþý þiddetli savaþlarýnýn olmadýðý bir Latin Amerika ülkesi yok gibi. Küba, “Yüzyýlýn Komünü” olarak Latin Amerika halklarýna güç ve esin veriyor. Küba örneðini gören Latin Amerika halklarý, sosyalizme giderek daha çok yaklaþýyor, ona doðru yöneliyorlar. Afrika ve Asya’da sayýsýz ülke iç savaþlarla kaynýyor. Bu savaþlar çok farklý biçim ve nedenlerle ortaya çýksalar da, hepsinin ortak noktasý, egemen olan sýnýf ve düzene karþý yönelmiþ olmalarýdýr. Kapitalist üretimin egemen olduðu bir yerde egemen güçlere karþý iç savaþ yürütmek, kitleleri kaçýnýlmaz bir biçimde anti-kapitalist bir yola çeker. Görünürdeki nedenlerin ve savaþýn biçimlerinin farklý olmasý bu olguyu deðiþtirmez. Dahasý Afrika ve Asya’nýn pek çok ülkesinde, iç savaþlarýn anti-kapitalist, anti-emperyalist karak-
teri daha açýk bir hale geliyor. Ortadoðu, emperyalizm ve kapitalizme karþý savaþlarýn kaynayan kazaný durumunda. ABD emperyalizminin Irak’ta içine düþtüðü durum biliniyor. Filistin Devrimi, iç ve dýþ engellere raðmen siyonizme, emperyalizme ve giderek kapitalizme karþý bir savaþa dönüþüyor. Ortadoðu’nun diðer ülkelerinde ABD düþmanlýðýnýn yayýlýp güç kazandýðýný, artýk ABD’nin kendisi de itiraf ediyor. Ancak, ABD’nin bu eksik itirafýný þöyle tamamlamak gerekiyor: Ortadoðu’da sadece ABD emperyalizmine karþý deðil, bütün emperyalist sisteme ve kapitalizme karþý bir düþmanlýk sözkonusu. Emperyalistlerin korkularýnýn asýl kaynaðý da burasý. Onun için emperyalist basýn tekelleri ve propaganda merkezleri, Ortadoðu’daki tüm kurtuluþ savaþlarýný “islamcý hareketlere” maletmeye; onlarýn adlarýný öne çýkarmaya çalýþýyorlar. Onlarýn burada gizlemeye çalýþtýklarý þey, iç savaþlarýn taþýdýklarý sosyalist öz ve sýnýfsal içerikleridir. Emekçi sýnýflarýn emperyalizme ve egemen sýnýflara karþý bütün kýtalarý saran savaþlarý bilinen görünen somut olgulardýr. Asýl mesele, bu somut olgularýn nasýl deðerlendirileceði ve buradan sýnýf mücadelesinin geleceðine iliþkin ne gibi sonuçlarýn çýkarýlacaðýdýr. Sýnýf savaþlarýnýn yaygýnlýðýný görmek yetmez. Çünkü, dünün en iflah olmaz kötümserleri dahi, bugün sýnýf savaþlarý gerçeði karþýsýnda bir dünya devriminin “mayalanmakta” olduðunu bas bas baðýrmaya baþladýlar. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda yaþanan devrimci duruma gözlerini kapatýp bir dünya devriminden bahsetmek olsa olsa kendi kötümserliðini örtme çabasýdýr. Öyleyse dünya komünist güçleri, dünün bu iflah olmaz kötümserlerinden çok daha ileri giderek, sýnýflar savaþýnýn þu andaki durumundan doðru sonuçlar çýkarýp geleceðe iliþkin görev ve hedeflerini saptamalýlar. Herþeyden önce þu nokta büyük bir netlikle bilince çýkarýlmalýdýr: Baþta Avrupa olmak üzere emekçi sýnýflarýn
kapitalistlere karþý tüm kýtalarý saran savaþý, gelip geçici bir durum deðildir. Bu iç ve dýþ savaþlar, emperyalist-kapitalist sistemin sýçramalý çöküþ sürecinin bir sonucudur. Bu, öyle bir sonuç ki, ayný zamanda sýçramalý çöküþ sürecini hýzlandýran bir nedendir. Bütün dünyada emekçi sýnýflar burjuvaziye karþý savaþlarýný iþte bu geniþ maddi temel üzerinde veriyorlar. Þayet kitleleri harekete geçiren böyle güçlü bir maddi temel olmasaydý, hiçbir grup ya da partinin çabalarý, ajitasyonu, propagandasý bu kadar geniþ ve yaygýn bir sýnýf hareketi doðuramazdý. Avrupa’da yükselen sýnýf savaþýnda bu olguyu çok rahat bir þekilde gözlemlemek mümkün. Yakýn yýllara kadar nispeten sessiz ve bir anlamda “uyuklayan” emekçi kitleleri büyük tarihsel eylemlere, siyasal yaþama çeken bizzat Avrupa burjuvazisinin kendi eylemleri olmuþtur. Avrupa tekelci sermayesi, kapitalizmin sýçramalý çöküþ sürecini yavaþlatmak için proletaryanýn ve diðer emekçi sýnýflarýn kazanýlmýþ haklarýna, yaþam koþullarýna saldýrýnca milyonlarca insanýn politik yaþama çekilmesine, milyonlarca insanýn harekete geçmesine neden oldu. Bunlar tekelci sermayenin sonuçlarýný hiç de arzu etmediði fakat kapitalizmi ayakta tutmak için atmaktan da kaçýnamadýðý adýmlardýr. Almanya bu konuda tipik örnektir. Alman tekelci burjuvazisi, Alman tekelci kapitalizminin bunalýmýna çare olarak proletaryaya ve diðer emekçi sýnýflara on dokuzuncu yüzyýlýn çalýþma koþullarýný dayatýnca, iþçi sýnýfý ve diðer emekçileri, söz uygunsa, aðýr uykularýndan uyandýrdý. Emekçi sýnýflar elde ettikleri haklardan ve geldikleri yaþam düzeyinden geri düþmemek için sosyal demokrasiyle bütünleþmiþ sendika yöneticilerinin, reformist politik önderlerin engellerine raðmen ve bu engelleri yýkarak sokaklara çýktýlar. Baðýmlý ülkelerde durum bundan pek farklý deðil. Emperyalistlerin saldýrýlarý ve tam ilhak politikalarý; iþbirlikçi burjuva sýnýflarýn politik zor eþli-
ðindeki yoðun sömürüleri, geçim araçlarýný ellerinden alarak yaþamdan kovmalarý, bu ülkelerin emekçi sýnýflarýný iç savaþlara çekmiþtir. ABD ve diðer emperyalistlerin Irak’ý iþgal etmeleri buna bir örnektir. ABD emperyalizmi, kendi bunalým ve çöküþ sürecini yavaþlatmak için baþlattýðý dünya savaþý çerçevesinde Irak’ý iþgal ederken, sadece Irak halkýný deðil, bütün Ortadoðu halklarýný, hatta kendi halký dahil, dünya halklarýný emperyalizme ve kapitalizme karþý mücadeleye çekmiþ oldu. Emperyalist-kapitalist sistemin sýçramalý çöküþ süreci ve bu maddi temel üzerinde harekete gecen yüz milyonlarca emekçinin emperyalizme ve kapitalizme karþý yürüttüðü iç savaþlar bütün dünyada devrimci durumun ortaya çýktýðýnýn ifadesidir. Bir dünya devrimi olgunlaþýyor. Olgunlaþan bir devrim karþýsýnda lafazan deðil, ama gerçek anlamda devrimci komünistlerin birinci görevi devrimi örgütlemek, proletaryanýn ve diðer emekçi sýnýflarýn önüne iktidar sorununu pratik politika sorunu olarak koymaktýr. Devrimci konumda kalmak isteyen bir komünist parti, böyle koþullarda devrim ve iktidar meselesini bir propaganda ve ajitasyon konusu olarak ele almakla yetinemez. Böyle koþullarda bununla yetinmek, bir lafazan olarak kalmak; devrimci deðil ama reformist çizgide yürümek demektir. Dünya devriminin olgunlaþmasý, bütün ülkelerin devrimci komünist partilerinin önüne bütün iktidarýn proletarya tarafýndan ele geçirilmesi hedef ve görevini pratik biçimde koymuþtur. Þüphesiz bu durum Türkiye ve K.Kürdistan için fazlasýyla geçerlidir. Leninist Parti, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak!” sloganýyla yýllardýr bu çizgide yürüyor. Þimdi, devrimi pratik olarak örgütlemek, iktidar meselesini pratik politika olarak ele almak zamanýdýr.r
13
Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! Remzi Aydýn Ölüm Orucu Eyleminin 476. Gününde ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR Bu sloganý haykýrýyoruz yýllardýr; yýllardýr üzerinde yaþadýðýmýz topraklar üzerinde, zindanlarda büyük bir savaþýn sürdüðünü anlatýyoruz insanlara. Bizim sözle, kalemle söyleyip yazdýðýmýzý, Ölüm Orucu savaþçýlarý kanlarýyla, canlarýyla yazýp söylüyorlar. 117 savaþçý ölümsüzleþti bugüne kadar. Onlar, “bir daha çocuklar hiç aç kalmasýnlar” diye açlýðýn üzerine yürüdüler. Onlar, bir daha zindanlarda insanlar ölmesin diye ölümün üzerine yürüdüler cesaretle. Umutla, dirençle, kararlýlýkla yürüdüler. Kübalý devrimciler tüm dünyaya “bugün dünya devrimcilerinin düþlerine yapacaðýmýz katký, bu kararlýlýðýmýz olacaktýr” diyorlar, sosyalizmde ýsrarlarýný anlatmak için. Ve þimdi Ölüm Orucu savaþçýlarý kitlesel kahramanlýk göstererek dünya devrimcilerinin düþlerine katkýda bulunuyorlar. Remzi AYDIN, bugün Ölüm orucu eyleminin 476. gününde. Remzi yoldaþ, tüm insanlýðýn umutlarýný taþýyor yürüyüþünde, tüm devrimcilerin düþlerini taþýyor. Biz Leninistler, Ýstanbul’un deðiþik bölgelerinde yaptýðýmýz yazýlamalarla, Ölüm Orucunun sürdüðünü, yoldaþlarýmýzýn yalnýz olmadýðýný gösterdik herkese. Zafere kadar sürecek olan bu büyük yürüyüþte yüreðimiz daima onlarla birlikte olacak. Ýstanbul’dan Leninistler
Tokat’ta Ölümsüzleþen Gerillalar Topraða Verildi Haber salýn cellatlarýma Sevinmesinler boþuna Haber salýn cellatlarýma vurmuþlar ama ölmedim ben kabuk baðlamadý daha yaram ama olsun buyurup gelsinler Haber salýn Cellatlarýma ölmedim gene beklerim ggggg
Ergül Çiçekler Mart 2004
14
29 Eylül tarihinde Tokat kýrsalýnda devlet tarafýndan katledilen DHKP/C gerillalarýndan üçü, Sebahattin Yavuz, Devrim Aðýrman ve Mustafa Ýþeri; Küçükarmutlu Cemevi’nde yapýlan törenden sonra 2 Ekim tarihinde Cebeci Mezarlýðý’nda ölümsüzlüðe uðurlandýlar. Kalabalýk bir kitle tarafýndan ölümsüzlüðe uðurlanan gerillalarýn cenazesine, Gazi Mahallesi’nden Mücadele Birliði okurlarý da katýldý. “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez” sloganýyla ölümsüzlüðe uðurlanan gerillalar, devrim için yaþamýný ortaya koyanlarý, emekçi halkýn nasýl baðrýna bastýðýný gösterdiler.
DEVRÝM SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR! Gazi Mahallesi’nden Mücadele Birliði Okurlarý
“5 Gerilla Öldürürler, 105 Gerilla Daða Çýkar” 29 Eylül günü Tokat ili Yaðmurlu Beldesi kýrsal alanýnda DHKC gerillalarý ile askeri güçler arasýnda çýkan çatýþmada birlik komutaný Sebahattin Yavuz, komutan yardýmcýsý Songül Koçyiðit ve savaþçýlar D.Devrim Aðýrman ile Mustafa Ýþeri ölümsüzleþtiler. Daha sonra yapýlan açýklamaya göre gene DHKP-C’li olan Salih Çýnar da katledildi. Bu olaya iliþkin 9 Ekim tarihinde bir basýn açýklamasý düzenleyen Temel Haklar ve Özgürlükler Derneði, DHKP-C savaþçýlarýnýn katledildikten sonra da nasýl iþkenceye maruz kaldýðýný resimler ve anlatýmlarla gözler önüne serdi. “Çatýþma sonucu katledilen devrimcilerin morgdaki görüntüleri, baþka hiçbir isim konulmayacak denli canilik örneðidir. Hemen hemen hepsi kýrýlan veya kopartýlan el ve ayak parmaklarý, kesici aletlerle yüzülen deriler, sigara yanýðýna benzeyen onlarca yanýk izi, her vücuttaki onlarca kurþun izi ve kurþunlarla kopartýlan göðüsler bir çatýþmanýn deðil, katillerin ruh hallerinin yansýmasýndan baþka bir þey deðildir.” Denilen açýklamada avukatlarýn da konuþmasýnýn ardýnTekirdað F Tipi Cezaevi’nde kalan devrimci tutsaklardan dan Devrim Aðýrman’ýn babasý Niyazi Aðýrman’ýn sözleriyle Hýdýr Canpolat, Erkan Altun, Alican Erkal, Yüksel Okuyucu, Mehmet Sarar, Fahri Türk ve Erdinç Yücel, yaptýklarý açýklama- basýný bilgilendirme toplantýsý sona erdi. da, 17 Eylül 2004 günü, Tekirdað 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden, “(…) Bugün 5 gerilla öldürürler, 105 gerilla daða çýkar. Ýstanbul Aðýr Ceza Mahkemesi’ne götürülen devrimci tutsaklaKýzý devrimciydi, gerillaydý. Onu çok seviyorum, onunla gurýn, mahkeme gidiþ ve dönüþ sýrasýnda görevli askerlerin çeþitli rur duyuyorum. Kýzým benim göðsümde kýzýl bir madalyadýr, psikolojik ve fiili saldýrýsýna uðradýklarýný bildirdiler. Tutsaklar, ölene dek onu göðsümde taþýyacaðým. Kaný yerde kalmayaaskerlerin her bahanede tutsaklara küfür etmenin, tehdit savurcak. Selam olsun alnýnda yýldýzlý bere elinde mavzeriyle Tomanýn yaný sýra, mahkeme önünde tutsaklarý saatlerce ring arakat daðlarýnda çarpýþan gerillalara! (…)” cýnda bekleterek, tuvalet, ýsýnma ve havalandýrma gibi giderilmesi zorunlu ihtiyaçlarý birer iþkence aracý haline getirdiklerini açýkladýlar. ULUCANLAR KATLÝAMI Saatlerce ring aracýnda havasýz bekletilen devrimci tutsaklarýn, cezaevine dönüþ sýrasýnda araçtan hemen indirilmediklerini, ÝKÝTELLÝ’DE PROTESTO EDÝLDÝ yaklaþýk 100 askerin ellerinde coplarla birlikte bir koridor oluþturmasýnýn ardýndan beþer dakika arayla indirildiklerini ve ara1999’da Ulucanlar Cezaevi’nde devlet 10 devrimci tutma mahalline götürüldüklerini, bu sýrada kimi tutsaklarýn coplu saðý katletti. Bu katliamý protesto etmek için Ýkitelli’de içinaskerlerden oluþan koridorun ortasýnda bir süre bekletilmek sude Mücadele Birliði, Atýlým ve Ýþçi Gazetesi’nin bulunduðu retiyle gözdaðý verilmeye çalýþýldýðýný belirten tutsaklar, mahkebir devrimci birlik oluþturuldu. me dönüþündeki rutin uygulamada yeri olmamasýna raðmen, 26 Eylül Pazar günü saat 20:00’da Ýkitelli postanesi ötutsaklarýn kollarýna girilerek arama mahalline sokulduklarýný ve nünde baþlayan meþaleli eylemde “Zindanlar Yýkýlsýn Tutarama odasýna da yine rutin uygulamada yeri olmadýðý halde saklara Özgürlük/Ýkitelli Devrimci Birlik” pankartý açýldý. jandarmalarýn doluþtuðunu bildirmiþlerdir. Açýklamada bazý tutsaklara arama mahallinde yere serilen bir gazete üzerinde soKitle, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Tek Tip yunmalarýnýn, bazýlarýna yere çökmeleri ya da ayaklarýný kaldýrElbise Giymeyeceðiz”, “Devrim Þehitleri Ölümsüzdür” slomalarýnýn dayatýldýðý yer almaktadýr. ganlarýyla 20 dakika yürüdü ve etrafta toplanan eylemi ilgiyDevrimci tutsaklar, söz konusu faþist dayatmalara boyun ele izleyen halka, Ulucanlar’daki katliam ve yapýlan eylemin ðilmediðini ve üst aramasýnýn rutin biçimde yapýlmasýnýn saðamacý anlatýlarak eylem son buldu. Ara sokaklara daðýlan bir landýðý belirtilmiþtir. grup ise “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist”, “15. Yýlýnda LeDevrimci tutsaklar açýklamalarýný, F Tipi tabutluklarýn kaninist Saflara”, “Yaþasýn 13 Mart Genç Komünistler Birliði”, patýlmasý talebiyle sürdürülen Ölüm Orucuna, Tek Tip Elbise ve “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Remzi Aydýn Yalnýz zorla çalýþtýrma dayatmalarý baþta olmak üzere, hapishanelerde geliþen ve geliþebilecek tüm saldýrýlara karþý kamuoyunu duyarlý Deðildir” sloganlarýný atarak bir müddet yürüdü. Y.E. Mücadele Birliði/ olmaya ve devrimci tutsaklarla eylemli dayanýþmaya çaðýrarak Ýkitelli bitiriyorlar.r
Tekirdað F Tipi Cezaevi’nde Tutsaklara Saldýrý
15
FÝLÝSTÝN DEVRÝMÝ’NÝN GERÇEK DOSTLARI
2
. Ýntifada, Filistinlilerin kendi deneyimleriyle, “Kurtuluþ Ýntifadasý”, 5. yýlýna girdi. 28 Eylül 2000 yýlýnda, Sabra ve Þatilla katliamlarýnýn baþ sorumlusu kasap Þaron’un yüzlerce silahlý koruma eþliðinde Harem-ül Þerif’i ‘ziyaret’ etmesiyle patlak veren 2. Ýntifada, bugüne dek 4 bine yakýn Filistinli’nin yaþamýna mal oldu. 100 günde Ýntifadayý ezeceði sözüyle baþbakanlýða gelen Þaron, Filistin Devrimi karþýsýnda aciz kaldýkça, adeta çýldýrýyor, gözü dönüyor. Bu ruh hali sadece Þaron’u deðil, tüm Siyonist yöneticileri ve destekçisi emperyalistleri de sarmýþ durumda. Yüzlerce nükleer füze, binlerce akýllý füze ve zýrhlý helikopterlerle, binlerce tankla kuþattýklarý Filistin halký, bu muazzam devlet aygýtýnýn üzerinde yükselttiði temel taþýný, altýndan çekip alýyor. Tanýnmýþ bir Ýsrailli yazara göre durum þu: “Ýsraillilerin çoðu artýk iki devletten baþka alternatif olmadýðýný görüyor, ancak bu bilinçlenme henüz siyasi deðiþiklik getirmedi.” Ýki devlet. Bir yanda Filistin, diðer yanda Ýsrail. Ama bu, siyonizmin temeline vurulmuþ en büyük darbe deðil mi? O siyonizm ki, Sina Yarýmadasý’ndan Ürdün Vadisi’ne kadar, bütün o “kutsanmýþ topraklar”ýn, yalnýzca Yahudilere ait olabileceðini söylemiyor muydu? Siyonizm böyle bir darbenin altýndan kalkabilir mi, bilinmez. Bu yüzden Þaron ve destekçisi ABD, Filistin Devrimini boðmak için ellerini çabuk tutmaya bakýyorlar. 5. yýlýnda Ýntifada, çok daha kanlý olaylara sahne olacak. Filistin halkýný daha büyük acýlar bekliyor. Fakat, buna raðmen, Filistin Devrimi, 2. Ýntifadayla birlikte, kendi önündeki engelleri yýka yýka, ulusal-sýnýfsal bir kurtuluþa doðru adým adým ilerliyor. Birinci (taþlý) Ýntifada, hemen bütün gerilla güçlerinin ve lider kadrolarýn sürgünde olduðu bir dönemde, halkýn yaratýcý ve cesaret dolu atýlýmýyla yaratýlmýþtý. Süregiden siyonist baskýlar, aþaðýlamalar, azap derecesine ulaþan yoksunluklarla dolu mülteci kampý yaþamýna karþý halk, yaþam hakký ve özgürlük için 1987 sonunda taþlarla kuþanmýþtý. 93 yýlýnda imzalanan Oslo Anlaþmasý’na dek Taþlý Ýntifada, ulusal ve devrimci örgütler (FHKC-FDKC-El Fetih) tarafýndan yönlendirildi. 2. Ýntifada hareketine ise, Hamas ve Ýslami Cihad gibi dinsel gerici eðilimler ortak oldular. Filistinlilerin deyimiyle, bu durum “ulusal birliði bozdu.” Fakat, esas nokta gözden kaçýyor. Söz konusu Filistinlilerin ulusal birliði, 93 Oslo Anlaþmasýyla, artýk bir daha canlanmamak üzere yitirilmiþtir. Ýhanet, burjuva sýnýftan geldi, Arafat’ýn önderlik ettiði burjuva Filistin hareketinden. Ama bu ‘ihanet’, bir anlýk bir göz kararmasýnýn, uzun süren savaþ yorgunluðunun, konformizmin vs. eseri deðildi. Bu ihanetin kökünde, derin tarihsel ve ekonomik nedenler vardý. Filistin’in
16
devrimcileri bunu biliyor. Leninistler de bunu her zaman dile getirdiler. Ama, Filistin adýna, Arafat’ý desteklemekten baþka söyleyecek sözü ve pratiði olmayanlara, yani Türkiye’nin þu “rüzgar gülleri”ne, bunu bir kez daha hatýrlatmakta yarar var. Arafat ve Ayýn Karanlýk Yüzü Arafat önderliðindeki El-Fetih’in bugüne dek üç önemli dayanaðý bulunuyordu: Gerici Arap rejimleri, dýþarýda emperyalizmin dolaylý iliþkileri ve içeride burjuva Filistinlilerin dolaysýz desteði. Bu üçlü destek, son 35 yýldýr Arafat’ý Filistin ulusal mücadelesinin temsilcisi durumuna getirmiþti. Otuz beþ yýl sonra, bu üçlü destek ne durumda? Gerici Arap rejimleri El-Fetih’i, kendi topraklarýna da göz diken Ýsrail siyonizme karþý desteklediler. Fakat bu tutumlarý her zaman iki yüzlü oldu. Bir yandan FKÖ’ye kapýlarýný açarken, diðer yandan Filistin kurtuluþ mücadelesinin tüm devrimci yönlerini törpülemeye çalýþtýlar. Bu amaçla katliam yapmaktan bile geri durmadýlar. Bu katliamlarýn en korkuncu, 1970’te, tarihe “Kara Eylül” olarak geçen olaydýr. Ürdün ordusu, kendi topraklarýný Ýsrail’e karþý saldýrý üssü olarak kullanan Filistinli gerillalara ve mülteci kamplarýna karþý yaptýðý operasyonda, binlerce Filistinliyi öldürmüþtü. Bu yüzden, Filistinli devrimciler bayraklarýnýn üzerine, “emperyalizme, siyonizme ve gericiliðe karþý” savaþ sloganlarýný yazýyorlardý. Devrimci Filistin örgütlerinin bu doðru tutumuna raðmen, Arafat, her sýkýþýk anda gerici Arap yönetimlerinin ipine sarýlmaktan, hiçbir dönem geri durmadý. Gerici Arap yönetimleri, ’91 yýlýndan itibaren, Filistin mücadelesine karþý tutumlarýnda köklü deðiþimlere gittiler. ABD’nin Körfez Savaþý ve SSCB’nin daðýlmasýyla, gerici Arap rejimleri Ýsrail’le arayý düzeltmenin yollarýný aramaya baþladýlar. Taþlý Ýntifada sürecinde ekonomisi çökme noktasýna gelen Ýsrail siyonist devletiyle kurduklarý ticaret iliþkileri, siyonizme verilen açýk çek anlamýna geliyordu. Bu ekonomik iliþkileri son dönemde diplomatik, hatta askeri iliþkiler izliyor. Bugünlerde, bir Arap ülkesinin, MOSSAD’la iþbirliði içinde, Filistinli liderlere karþý operasyon düzenlenmesine önayak olduðu söyleniyor. Bu ülkenin Mýsýr olmasý kuvvetle muhtemel. Ýsrail’le kavgalý Saddam’ýn yerine gelen CIA ajaný Irak baþbakaný Ýyad Allavi’nin BM açýlýþýnda Ýsrail büyükelçisiyle samimi görüntüler
vermesine kimse þaþýrmadý. Gerici Arap rejimleri yavaþ yavaþ Arafat ve burjuva El-Fetih’ten desteklerini çekerken, Filistinli örgütlerin son sýðýnaðý Þam oldu. Ancak, Þam üzerinde ABD ve Ýsrail’in yoðun baskýlarý var. Amaç, Þam’da bulunan Filistinli liderlerin Tahran’a sürülmesidir. Böylece Ýsrail-ABD, Tahran’a karþý “terörizme destek” bahanesiyle askeri ve diplomatik faaliyetlere rahatça giriþebilecektir. Arafat’ýn arkasýndaki son Arap destek de bu þekilde son bulmuþ olacaktýr. Arafat liderliðindeki El-Fetih’in burjuva niteliði, onu sürekli emperyalizmle iliþki arayýþlarýna sokmuþtur. El-Fetih, Ýsrail’in esas destekçisi ABD’yle de geçmiþten bu yana iliþki içinde olmuþtur. 1973’de Hassip Sabbah isimli, Arafat’ýn arkasýndaki multi milyoner Filistinli, zamanýn Pensilvanya valisi Wiiliam Scraton’un eþliðinde, bir çok kez CIA ve ABD yönetimiyle gizli toplantýlar yaptý. Daha o toplantýlarda, bugünün Gazze ve Batý Þeria’ya sýkýþmýþ Filistin yönetimi þekillendi. Filistin halkýnýn göstereceði tepkiden korkulduðu için, bu toplantýlar hep gizlendi. Diaspora (sürgün)’daki Filistin burjuvazisinin yardýmlarýyla, zaman zaman ABD’nin ve AB’nin desteðini alan Arafat, bugünlerde ABD tarafýndan öksüz bir çocuk gibi sahipsiz býrakýlýyor. ABD baþkaný Bush, “Halkýna yararý olmayan liderlerden AB desteðini çekmelidir.” derken, Dýþiþleri Bakaný Powell, “Arafat’ýn gücü sýfýrlanmalýdýr” fetvasýný veriyor. Bu sözlerden güç alan Ýsrail, Arafat’ýn Ramallah’taki karargahýna, giderek daralan bir abluka uyguluyor. Evrensel gazetesine konuþan FDKC yöneticilerinden Osame el Tamimi; “Ýsrail ve ABD,
bugüne kadar Arafat’a alternatif bir isim ortaya çýkaramadýklarý için, önlerinde hiçbir engel olmadýðý halde onu öldürmediler”diyor. Vurgulamak gerekir ki, Arafat önderliðinin aþýlamamasýnda, Filistinli devrimci örgütlerin de önemli bir rolü var. FHKC-FDKC gibi marksist yönelimli, sosyalizmi hedefleyen örgütler bile, bir taraftan Arafat’ýn ikiyüzlülüðüne dikkat çekerken, diðer taraftan, “Arafat uluslararasý arenada Filistin halkýnýn temsilcisidir… Bütün Filistin, ona yönelecek bir saldýrýnýn karþýsýnda duracaktýr” diyebilmekteler. Filistin kurtuluþ mücadelesinin Arafat’a bu derece mahkum oluþunda anlaþýlýr bir yan var. Çoðu sürgünde ve mülteci kamplarýnda yaþayan 5 milyonluk bir küçük ulusun, ABD gibi emperyalist bir devi arkasýna alan Ýsrail’e ve onun son derece modern araçlarla donatýlmýþ ordusuna karþý zafer kazanmasýnýn yolu, uluslararasý alanda destek bulmasýndan geçiyor. Dünya halklarýnýn bugüne kadarki büyük desteði olmasaydý, siyonist Ýsrail Filistin halkýna karþý dizginsiz bir katliama giriþir, sürgünlerle bu halký yok etmeye çalýþýrdý. Filistin Devrimi uluslararasý arenada kendisini temsil edecek bir önderlik boþluðunu yaþýyor. Burjuva Arafat, kendi çapý ölçüsünde bu boþluða gelip oturuyor. Þimdi gelelim, Arafat’ýn temsil ettiði El-Fetih’in burjuva sýnýflarla, hatta Ýsrail sermayesiyle olan iliþkilerine… Bu sorun aydýnlatýlmadan, bugün Filistin Devriminin ve Kurtuluþ Ýntifadasýnýn karþýlaþtýðý açmazlar anlaþýlamaz. El-Fetih ve Arafat’ýn Karanlýk Burjuva Ýliþkileri Bu iliþkiler hiç de yeni deðildir. ElFetih’in kuruluþ yýllarýna, 50’li yýllara dayanýyor. Yani, hareketin Kuveyt’teki doðuþ dönemine. El-Fetih’in kuruluþunda kilit rol oynayan beþ lider, Kuveyt kraliyet ailesiyle, Filistin topraklarýndaki burjuvalarýn iliþkilerine aracý oluyorlardý. Arafat’ýn en baþta gelen destekçisi, bir dönem ABD’de büyükelçilik yapan Kuveytli zengin iþadamý Talat El-Hüseyin oldu. Diðer finansörler ise þunlardý: Büyük bir yatýrým fonu yöneticisi Muhsin El-Katan; Arap dünyasýndaki en büyük banka olan Arap Bank’ýn baþkaný Abdül-
Mecid Þaman; þimdiki Filistin yönetiminin bir önceki baþbakaný, en zengin Filistinlilerden sayýlan Mahmud Abbas (Ebu Mazen) El-Fetih’in Diaspora’daki burjuvalarca, daha en baþtan kuþatýlmýþ olmasý, Filistin Devrimi karþýsýndaki ikircikli tutumlarýný belirledi. Ýsrail siyonizmine karþý yürütülen silahlý mücadele, Filistin topraklarýnda FHKC-FDKC gibi marksist yönelimli örgütleri ön plana çýkarýnca, ulusun önderliðini elinden kaçýrmamak için El-Fetih, silahlý mücadelenin baþýna geçti. Ebu Cihad gibi, El-Fetih için de burjuva önderliðe karþý çýkanlar ise, bizzat MOSSAD tarafýndan ortadan kaldýrýldý. El-Fetih’in yöneticilerinin burjuva karakteri, 1. Ýntifada’nýn sonunu getiren Oslo sürecine dek, geniþ halk kitlelerince kavranamadý. Oslo’dan sonra, ElFetih’e egemen olan burjuva sýnýfýn, nasýl da ihanet içinde olduklarý, tüm çýplaklýðýyla ortaya çýktý. Ýhanetin boyutu, Ýsrail ile Filistinli burjuvalar arasýnda, artýk resmiyet kazanan, saklanamayan ekonomik baðýmlýlýk iliþkilerinde çok net görüldü. Filistin topraklarýnda burjuvaziyi, diasporadaki burjuvalardan ayrý olarak, Ýsrail burjuvazisinin taþeronluðunda palazlandý. Geçmiþte bir çok Arap ülkesinde Ýsrail yatýrýmlarý ve mallarý boykot edilirken, Filistin topraklarýndaki Ýsrail yatýrýmlarý sürekli büyüyordu. ABD, Ýsrail ve Filistinli burjuvalarýn katýlýmýyla, bir çok yerde, emeðin en azgýn sömürüsünün yaþandýðý “Serbest Ticaret Bölgeleri” kuruldu. Bugün, iþgal altýndaki topraklarda, Ýsrail þirketlerine baðýmlý bir ekonomi, oluþmuþ durumda. Tekstil ve giyim üzerinde odaklanan, Filistin ekonomisinde, bu alanda, 1999 verileriyle, 1.600 firma bulunmaktaydý ve %80-90’ý, Ýsrail þirketlerine fason üretim yapýyorlardý. ’93 Oslo Anlaþmasý’ndan sonra, Filistin yönetimin önde gelen isimlerinin hemen hepsinin, Ýsrail sermayesiyle iþbirliðinin etkin kiþileri olmasý, bu topraklardaki sermaye birikimini hýzlandýrmakla kalmadý, tekelci bir egemenliðin temelleri de atýldý. Arafat’ýn çevresinde kümelenen isimler, baþta çimento, çelik, petrol ve gýda olmak üzere, bir çok alanda tekelci konuma yükseldiler. Petrol tekelinin baþýnda, Arafat’ýn baþ danýþmaný olan, Muhammed Raþid adýyla bilinen Halid Selam bulunuyor. Se-
17
lam, Batý Þeria ve Gazze’nin tüm petrol ihtiyacýný karþýlamak için, Ýsrailli Dor þirketiyle anlaþma imzaladý. Petrol þirketi Dor’un yöneticisi, Taþlý Ýntifada’nýn bastýrýlmasý görevinde yer alan bir subay, Samuel Goren. Filistin güvenlik güçlerinin görevlerinden biri de, Gazze ve Batý Þeria’daki petrol istasyonlarýnýn, Dor dýþýndaki þirketlerle petrol iþi yapmasýný engellemek. Selam, ayný zamanda çimento tekelini de elinde bulunduruyor. Elbette, Nesher adlý bir Ýsrail þirketinin taþeronu olarak. Nesher, Selam’la birlikte, bugünlerde inþa edilen Utanç Duvarý’nýn çimentosunu saðlýyor. Filistin ülkesini fiilen aþýlmaz engellerle parçalara bölen bu Utanç Duvarý’nýn çimentosu, Filistinli burjuvalardan geliyor. Bilgisayar alanýnda tekel olan ve Filistin yönetiminin tüm bilgisayar-iletiþim iþlerini tek baþýna yapan bir Mýsýr þirketinin sahibi, Arafat’ýn kabinesinde bir bakan, Nebil Þadt. Ýnþaat sektöründeki kum ve çakýllarýn saðlanmasýnda tekelci güç kimde dersiniz? Geçen Temmuz ayýnda, görevinden alýndýðý için ortalýðý karýþtýran Gazze güvenlik þefi Muhammed Dahlan’da ve bir önceki baþbakan Mahmud Abbas (Ebu Mazen)’da; tüm Gazze ve Batý Þeria’nýn reklam iþleri, onun þirketine ait. Ve Cemil Tarifi’de; Yahudi yerleþimcilerin inþaat iþlerini yapan, Filistin’in en büyük inþaat þirketinin sahibi. 93 yýlýnda El-Fetih’e katýlana dek, Filistinli savaþçýlarýn defalarca suikast giriþimlerine hedef olan bu alçak, þimdi Arafat’ýn bakaný olarak, koruma altýnda. Diaspora (sürgün) döneminde, halkýn gözlerinden gizlenebilen Filistinli burjuvalarýn bu iþbirliði, Oslo Anlaþmasý sonrasý, kurulan Filistin Yönetimi’ne doluþan burjuvalar sayesinde, iþte böyle apaçýk bir nitelik aldý. Filistin halkýnýn özgürlük özlemleriyle, yönetimdeki burjuvazi arasýnda, artýk uzlaþmaz bir noktaya varan çeliþkiler oluþtu. Burada sorun, kimilerinin tarif ettiði gibi, Filistin yönetiminin yolsuzluk ve rüþvete bulaþmýþ olmasý deðildir. Yolsuzluklar ve rüþvet, buzdaðýnýn görünen yaný. Ýsrail ve Filistin burjuvalarý, birbirlerinin varlýk koþullarýný güçlendiriyorlar. Ýsrail sermayesi, çoðu zaman yüksek teknoloji ürünlerini ihraç ederken, iþte bu iliþkiler sayesinde sömürme imkaný bulduðu Filistin’in ucuz emek-gücünü kullanýyor. Üstelik, Ýsrailli bir iþçiye ödediði ortalama ücretin, sadece üçte bir oranýný Filistinli iþçiye ödeyerek. Böyle bir alýþveriþte, Filistinli burjuvalar ceplerini dolduruyor. Ve, iþgalin sürmesi, Filistin topraklarýnda, apartheid türü ýrkçý bir rejimin hüküm sürmesi, böylesi bir kar alýþ-veriþi için uygun zeminin devamýný saðlýyor. Atýlým gazetesine konuþan FHKC’li Wadia Abu Hani’nin dediði gibi: “Filistin, iþbirlikçi burjuvazisi Ýsrail iþgalinden faydalanýyor. Ýþgalin sürmesinden rahatsýz deðiller.” Bizim, “rüzgar gülü” ortalama solumuz, eðer bu sözlerden bir þeyler anlýyorlarsa, artýk Arafat’ý destekleme eylemlerine giriþmezler; tabii, olaylardan öðrenme yeteneklerini tümüyle kaybetmemiþlerse. Ýþler bu aþamaya vardýktan sonra, Filistin Devrimi’nin önünde, yalnýzca ulusal bir kurtuluþu hedefleyen bir adým olduðunu kim iddia edebilir. Filistin Devrimi, atacaðý ilk adýmda kendi burjuvalarýný alaþaðý edip, devrimin önderliðini emekçi sýnýflar ele geçirmezse, kendini yeni açmazlarýn içinde bulmasý kaçýnýlmaz olacaktýr. Filistin Devrimi, ulusal-sýnýfsal bir rotaya 2. Ýntifada ile birlikte girmiþtir. r
18
ZAFERE KADAR DEVRÝM
Son nefeste dahi beyaz bayrak çekmeyi yahut teslim olmayý biran olsun düþünmeyen bir halk, Filistin halký… Yýllardýr Ýsrail siyonizmine karþý taþýyla sapanýyla, direniyor. Ama teslim olmuyor. Topraklarý kanla besleniyor. Ama teslim olmuyor. Tüm hayatlarý yakýlýyor, yýkýlýyor. Ama teslim olmuyor. Savaþýyor… Ýþgal altýnda olan Filistin halkýnýn topraklarý Ýsrail tarafýndan her gün bombalanýyor. Tutsak düþen Filistin’li savaþçýlar Ýsrail askerleri tarafýndan zindanlarda en aðýr iþkencelerden geçiriliyor. Filistin haritalardan silinmeye çalýþýlýyor. Filistin topraklarýnýn belli kesimlerine duvar örüldü. Tüm bu baskýlar, Hitler faþizmini anýmsatýyor. Ortadoðu’nun en yiðit savaþçýlarýnýn çýktýðý bu topraklarda þu anda kanla katliamla yoðrulmuþ yýllara raðmen küçücük eller, Ýsrail askerlerine karþý kocaman taþlar taþýyor. Kimisi öç alma ruhuyla, kimisi devrim ruhuyla… Filistin halký savaþýyor. 2. Ýntifada’nýn 4. yýldönümünde dünyanýn bir çok ülkesinde Filistin’i desteklemek amaçlý eylemler gerçekleþtirildi. Ýstanbul’da çeþitli platform, dernek, dergi çevreleri ve kitle örgütleri tarafýndan gerçekleþen eylem Levent Metro önünde baþladý. 25 Eylül Cumartesi günü saat 11.30’da Levent Metro- Plazalar çýkýþýnda toplanan yaklaþýk 400 kiþilik bir kitle Ýsrail Konsolosluðu’na doðru yürüyüþe geçti. Bizler de Mücadele Birliði okurlarý olarak eylem içindeki yerimizi aldýk. Kitle, “Filistin Halký Yalnýz Deðildir”, “Katil ABD Ortadoðu’dan Defol”, “Siyonist Ýsrail, Filistin’den Defol” sloganlarý ile Ýsrail Konsolosluðu’na doðru yürümeye baþladý. Konsolosluk önüne varmadan bir grup çevik kuvvet polisi tarafýndan önümüz kesildi. Eylemi düzenleyen “Irak’ta Ýþgale Hayýr Koordinasyonu” olduðundan, basýn açýklamasý için gösterilen yerde basýn açýklamasýný gerçekleþtirdik. Okunan basýn açýklamasýndan sonra Grup Yorum ve Grup Vardiya’nýn türküleriyle eylem sona erdi. Ýstanbul’dan Bir Okur
KAFKASYA’DA KIRILGAN DENGELER
Transkafkas bölgesinde kanlý çatýþmalara ve sürgit sorunlara yol açmasý kaçýnýlmazdý elbette. Emperyalistlerin amaçlarýndan biri de buydu. Hatta bu, en büyük Sovyet Cumhuriyeti olan Rusya söz konusu olduðunda, ABD tarafýndan yüksek sesle dile getiriliyordu. ABD senatosu, Rusya Federasyonu’nun daðýtýlmasý gerektiði yollu tartýþmalara sahne olmamýþ mýydý? Þu halde özellikle Kafkas-Transkafkas bölgesi, etnik temele dayanan çatýþmalar için belki de laboratuar misyonu görecekti. Çeçenya Savaþý, Abhaz-Gürcü savaþý, Güney Osetya’nýn baðýmsýzlýk mücadelesi, Azeri-Ermeni savaþlarý, sýnýrsýz terör eylemleri, Acarya gerginliði… Bölge bir türlü durulmadý.
Büyük Gürcistan? Ayyaþ Rus ayýsý Yeltsin’in baþýný çektiði karþý-devrimci güruh, SSCB’yi hukuk dýþý yolla daðýttýðýnda, yetmiþ yýl boyunca kardeþçe bir arada yaþamýþ halklarýn kanlý býçaklý hale gelmesi þaþýrtýcý gelebilir. Ama dünyanýn tanýk olduðu bir gerçekliktir bu. Kimileri için þaþýrtýcý bir gerçeklik. Gorbaçov’un ünlü glastnost ve perestroika’sý ile birlikte, saklandýðý deliklerden çýkan karþý devrimciler, emperyalistlerle iþbirliði halinde, halklarý birbirine düþürecek giriþimlerin altyapýsýný oluþturmaya çoktan baþlamýþlardý bile. Peþ peþe tüm Sovyet cumhuriyetlerinde, özerk cumhuriyetlerinde, hatta özerk bölgelerinde bile, milliyetçi “Halk cepheleri” kuruluverdi. Bu “Halk Cepheleri”nin misyonu, SSCB’de ayrýlýkçý rüzgarlar estirmek, SSCB’yi parçalamak ve karþý-devrim için uygun bir ortam yaratmaktý. Baltýk Cumhuriyetlerinin (Letonya, Litvanya ve Estonya) baþýný çektiði bu yönelim, kýsa sürede, ülkedeki karþý-devrimciler için bir merkez iþlevi gördü. Azeri-Ermeni savaþýný çýkarma baþarýsýný göstermekle, önemli bir baþarý da elde ettiler. Kýzýlordu’nun sert müdahalesi ile olaylar duruldu. Dikkatli bir gözlem, bu “Halk Cephesi” taktiðinin, daha sonralarý emperyalistlerce hemen her yerde kullanýldýðýný ortaya çýkarýr Miloseviç’in devrilmesi, Gürcistan’da Saakaþvili’nin baþa geçirilmesi… Çok daha önceden Romanya’da Çavuþesku’nun öldürülmesi… Ve hatta Polonya’da Leh Walesa’nýn baþý çektiði Dayanýþma Hareketi’nin karþý-devrimi… Tüm bunlar, mali açýdan emperyalizm tarafýndan desteklenen, maddi açýdan ise ülke içindeki karþý-devrimcilere dayanan;satýn alma, rüþvet, þantaj… her türlü yolu kullanarak bir karþý-devrimci hareket yaratmayý amaçlayan giriþimlerdi. Ve bu uðursuz giriþimlerin meyveleri de elbette kanlý olacaktý. Dünyanýn her bir yanýnda kan döküldü bu yolla. Biçimleri farklý oldu. Nikaragua’da paramiliter çetelerdi, Afganistan’da þeriatçý tosuncuklar; Yugoslavya’da paralý UÇK askerleri, Polonya’da “iþçi sendikasý”; Sovyetler’de “Halk Cepheleri”. Sonuçta hepsi ayný mantýðýn ürünüydü bunlarýn. Farklýlýklar, ülkenin koþullarýna göre farklýlýklar taþýyorlardý. Bu giriþimlerin etnik açýdan tam bir cümbüþ teþkil eden Balkanlar’da ve Kafkas-
Rusya’nýn kuþatýlmasý ve güçten düþürülmesi doðrultusunda çýkarýlan ve Rus karþý-devriminin de dört elle sarýldýðý Çeçenya savaþý devam ederken, on yýldýr “toprak bütünlüðü”nü yitirmiþ olan Gürcistan’da ilginç geliþmeler yaþanmaya baþladý. Orta Asya’da elde ettiði üsler vasýtasýyla bölgeye sýzmýþ bulunan ve Azerbaycan ile yakýn iliþkileri bulunan ABD, Yugoslavya’da Miloseviç’e karþý yaptýðý darbenin (onlar buna “kadife devrim” diyor) bir benzerini Gürcistan’da tezgahlamaktaydý. Gürcistan’ýn ihtiyar kurdu karþý-devrimci Þevardnadze miadýný doldurmuþtu. Þimdi yerine, eðitimini ABD’de yapmýþ olan Saakaþvili getirilecekti. Týpký yine eðitimini Batý’da yapmýþ olan Ýlham Aliyev’in Azerbaycan’ýn baþýna geçmesi gibi. Seçimlerden Þevardnadze galip çýktý. Hile söylentileri, satýn alýnmýþ “Saakaþvili yandaþlarý”nýn sokak gösterileri ve…. Þevardnadze’nin istifasý. Böylelikle Saakaþvili’nin yolu açýldý. Seçimler yenilendi ve zat-ý muhterem, seçimleri kazandý. Baþa geçer geçmez de Rusya’ya karþý sert açýklamalar yapmaya koyuldu. Hatta iþ, Aðustos ayýnda, “Rusya ile savaþa çok yakýnýz” sözlerini sarf etmeye kadar vardý. Saakaþvili, meclis baþkaný Burjanedze gibi, ABD’nin has adamý olarak, geçti iþin baþýna. Gürcistan’dan fiilen kopan Abhazya, Acarya ve Güney Osetya’yý dize getirmek, “ülkenin birliðini saðlamak”, bir bakýma büyük Gürcistan’ý kurmak istiyordu. Acarya’da Abaþitze’yi devirerek bir baþarý elde etti. Þimdi sýra belalý ikiliye gelmiþti. Ama burada iþler zordu. Zira Acarlar, Müslüman Gürcüler idi. Oysa Osetler ve Abhazlar Gürcü deðil. Osetler, Rusya Federasyonu’nun bir parçasý olan Kuzey Osetya ile birleþmek istiyor. Abhazlar ise, 12 yýl önceki savaþtan galip çýkmanýn gücüyle Tiflis’e kafa tutuyorlar. Saakaþvili’nin tüm sert çýkýþlarýna raðmen, baðýmsýzlýkta ýsrar ediyorlar.
Beslan Olayý ve Týrmanan Gerilim Bu gergin ortam devam ederken Rusya Federasyonu’nun Kuzey Osetya bölgesinde, Beslan kasabasýnda bir ilkokul, þeriatçý karþý devrimcilerce basýldý. Bu kanlý olay
19
hala hafýzalarda. Asýl dikkat çeken yön, olaylarýn ardýndan Putin’in yaptýðý açýklamaydý: “Terör odaklarý nerede olursa olsun, vuracaðýz”. Bu açýkça, Tiflis yönetimine yöneltilmiþ bir tehdit idi. Zira Gürcistan, Çeçenya’daki tosuncuklarýn Pankisi Vadisi’nde üslenmelerine çoktandýr göz yumuyordu. Saakaþvili, savaþ çýðýrtkanlýðýný, bir savaþ çýkarmak için yapmýyor. O ve tabi ki ABD, tüm hesaplarýný Rusya’nýn bu türden bir savaþa girmeye kalkýþmayacaðý üzerinden yapýyor. Rusya, bugüne kadarki tavýrlarýyla, aslýnda bu beklentiyi doðrulamaktaydý. NATO’nun geniþlemesi, Yugoslavya’daki geliþmeler, Irak, Orta Asya’da ve Transkafkas bölgesinde ABD üsleri… Tüm bu adýmlar karþýsýnda geri adým attý. Ama Beslan olayý sert bir çýkýþ için bir fýrsattý. Ve Tiflis yönetimi, Aðustos ayýndaki savaþ çýðýrtkanlýðýný yumuþatmak zorunda kaldý.
Ve Abhazya’da Seçim Bu koþullarda Abhazya, 3 Ekim’de devlet baþkanlýðý seçimlerine gitti. Halihazýrdaki Ardzinba’nýn süresi doluyordu. Yerine birisi geçecekti: Baþbakan Hadjimba (Ardzinba’nýn çizgisinden gidiyor) veya “zengin iþadamý” Bagapþi (12 yýl önceki savaþýn gazilerinin ve silahlý gruplarýn desteðine sahip). Seçimlerin Hadjimba’nýn galip çýkmasý bekleniyordu. Ama
olmadý. Seçimlerin yenileneceði Gal bölgesi hariç, diðer bölgelerde 4 bin oy geride kaldý Hadjinba. Bu sonuç, herkes açýsýndan bir sürpriz oldu. Ve hile söylentileri ortalýkta dolaþýyor. Bu sonuçlar, Abhazya’nýn geleceði açýsýndan neler yaratacak, bilinmez. Bagapþi Tiflis’e mi yakýnlaþacak, yoksa varolan çizgide ilerleyerek Rusya ile iliþkileri daha da geliþtirmeyi mi seçecek, bunu ilerde göreceðiz. Abhaz yurttaþlarýna Rus pasaportu verme uygulamasý ve Suhumi-Moskova demiryolunun seçimlerden önce tekrar kullanýma açýlmasý, Rusya ile Abhazya arasýndaki siyasi ve iktisadi yakýnlaþmayý ifade ediyor. Ve bu durum, niyetlerin ve tercihlerin ötesinde, koþullarýn ürünü. Bagapþi ya bu yönelime hýz verecek ya da Tiflis’e yönelmeye kalkacak. Her iki þartta da, bölgedeki gerilim tehlikeli bir þekilde týrmanacaktýr. Sýk sýk sýnýr çatýþmalarýnýn gündeme geldiði topraklarda daha geniþ çaplý bir savaþýn baþlamasý, kesinlikle önceden kestirilemez sonuçlar yaratýr. Olaylar hangi yönde geliþirse geliþsin, son yirmi yýlýn en önemli dersi, etnik-dinsel vb çatýþmalarýn önlenmesinin, halklarýn kardeþçe yaþamalarýnýn tek yolunun sosyalizm olduðudur. Aksi halde kýrýlgan dengeler üzerine kurulu kapitalist barýþlar, iki savaþ arasýndaki kýsa süreli molalardan baþka bir þey olmayacaktýr.r
Antep’te Mücadele Birliði olarak çalýþmalarýmýza ve mücadelemize, baskýlara, yýldýrma politikalarýna karþý devrim mücadelesine olan inancýmýz ve baðlýlýðýmýzla devam ediyoruz. 25 Eylül tarihinde düzenlenen KESK’in mitingine, bizler de Mücadele Birliði olarak destek verdik. Devletin son dönemlerde iþçi ve emekçi sýnýfýna dayattýðý Kamu Reformu Yasa Tasarýsý, baskýlar ve sýfýr zam oranýna karþý tüm yerellerde yapýlan eylemlerin biri de Antep’te yapýldý. Antep’te 13:30’da Öðretmenevi önünden baþlayarak Ýstasyon Meydaný’na kadar sloganlar eþliðinde yüründü. Bizler eyleme “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” yazýlý dövizlerimizle katýldýk. Katýlýmýn yeterli oranda olmadýðý mitingde coþku, diðer mitinglere oranla daha iyiydi. Bizler Mücadele Birliði olarak iktidar bilincini insanlara taþýyan sloganlarýmýzý alanda gür bir þekilde haykýrdýk. Sýk sýk “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Zafer Savaþan Emekçilerin Olacak”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” sloganlarýmýzý attýk. Miting, konuþmalarýn ardýndan müzik grubunun sahne almasýyla ve çekilen halaylarla sona erdi. Polisler, eylem daðýldýktan kýsa bir süre sonra yine genç ve yeni olan 4-5 arkadaþýmýzý kimlik sorma bahanesiyle korkutmaya çalýþtýlar. Ancak ne yaparlarsa yapsýnlar, “Baskýlar Bizleri Yýldýramaz”, çalýþmalarýmýz tüm yoðunluðu ve hýzýyla devam ediyor.
Antep’te KESK Mitingi
Y.E. Mücadele Birliði/Antep
20
den bugüne dönüyor. Küba halkýnýn “yalan söylemeyi bilmeyen bir halk” olduðunu söylüyor. Buna ihtiyaç duymadýklarýný anlatýyor. Nazým’ýn Saman Sarýsý þiirinde anlattýðý Küba’yý görüyor sanki insan; “yalansýz hürriyetin eli / Fidel’in sýktýðý el”. Dursun Özden, Kübalýlarýn “yeni insan”ý yaratabildiklerini söylüyor. Toplumun çok örgütlü olduðunu, çoðunluðu kadýnlardan oluþan komitalar olduðunu anlatýyor. Küba’da týpký Sovyetler’de ki gibi “emek kahramanlarý” olduðunu örneðin Leonar Perez Cabrera adlý bir kadýnýn hýzlý puro sarma rekoru kýrarak bu ödülü hak ettiðini, bu tür “emek kahramanlýðý” ödüllerinin herkes için hazýrlanan eðlence programlarýnda verildiðini söylüyor. Yazar, Küba’da hiçbir evde fazlalýk bir þeye rastlanmayacaðýný, hiç kimsenin ihtiyaç fazlasý bir þeyi elinde tutmadýðýný söylüyor. Her çocuðun yalnýzca iki defterinin olduðunu, her evde hane insaný sayýsý kadar sandalye olduðunu vurguluyor. Küba’da ortalama insan ömrünün 79 yaþ olduðunu ve bunun tüm Latin Amerika ülkelerinden yüksek olduðunu söylüyor. Saðlýk alanýnda Küba’nýn çok ilerde olduðunu, söylüyor. Çocuk felci aþýsý yanýnda daha bir çok buluþla dünya tarihine geçtiklerini belirtiyor. Küba’dan gönüllü doktorlarýn Sudan, Erritre vb. yerlere gönderildiðini aktarýyor. Anayasanýn 1. maddesinin yönetim þeklini tanýmladýðýný, 2. maddesinin saðlýða, 3. maddesinin eðitime ayrýldýðýný söylüyor. Küba’da 9 yýllýk eðitimin zorunlu olduðunu, insanlarýn ondan sonra meslek seçimine yönlendirildiðini belirtiyor. Granma gazetesinin 2. sayfasýnýn halka ayrýldýðýný, halkýn tüm þikayetlerini doðrudan buraya iletebildiðini ve Granma’da bir þey yer aldýktan hemen sonra bunun düzeltildiðini söylüyor. Köy komitelerinin toplantýlar yaptýðýný, Fidel’in bunlara bizzat katýldýðýný, bir kenara çekilip sadece dinlediðini söylüyor. Söyleþi sorularýn sorulmasý vb. ile devam etti. Özellikle Küba’nýn bütün bu canlýlýðý, bütün bu iþleri nasýl baþardýðý, hangi örgütlenmelerle bunun saðlandýðý, komünist partisinin bundaki rolü soruldu. Dursun Özden bu soruya cevabýnda “ben burada doðrudan komünist partisini anlatmadým ama anlattýðým þey zaten o” dedi. Bütün bu kazanýmlarýn arkasýnda yatan þeyin ne olduðu böylece bir kez daha anlaþýlmýþ oldu. Dursun Özden’in bir taksi þoförünün, kendisinin Türk olduðunu öðrendiðinde gülmeye baþlamasýný ve niye bu kadar güldüðünü sorduðunda þoförün Ýspanyolca “Aziz Nesin beni gýdýklýyor” demesini aktarmasý ise kahkahalarla karþýlandý. Bu hem güzel bir espriydi hem de Küba halkýnýn evrensel kültür düzeyinin ne kadar geliþmiþ olduðunu gösteriyordu. Yine sorulan sorulardan birine verdiði karþýlýkta yazar Küba liderinin Nazým Hikmet’i tanýdýðýný ve okuduðunu söyledi. Söyleþi bu türden sohbetlerle son buldu.
“ KÜBA ‘da Özgürlüðü Ýliklerime Kadar Hissettim ”
2
6 Eylül Pazar günü Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde gazeteci þair Dursun Özden’in katýldýðý “Yüzyýlýn Komünü: Küba” konulu bir söyleþi yapýldý. Dursun Özden, 1996 yýlýnda Fidel Castro’nun 70. yaþ günü dolayýsýyla yapýlan 200’ü aþkýn ülkeden 2040 yarýþmacýnýn katýldýðý öykü yarýþmasýnda 4. olan bir yazar. Dursun Özden, Küba’ya bundan sonra gidip gelmeye devam etmiþ ve Fidel ile kiþisel dostluðu var. Küba’daki anýlarýný topladýðý “Küba O Kadar Uzak Deðil” adlý bir kitabý da olan yazar, ayný zamanda Türkiye’deki “Fidel” isimli çocuklarýn bulunmasý bunlarýn öykülerinin derlenmesi için de bir çalýþma yürütüyor. Dursun Özden, söyleþisine Küba’nýn küresel bir abluka altýnda olduðunu söyleyerek baþlýyor. “Biz de burada o dünyayý (sosyalizmi) yaratmak istiyoruz” diyor. “Küresel kültür ablukasýna ve ekonomik ablukaya karþý direnen bir ülke var karþýmýzda… Bunun nedeni inadýna bir sistemi ve üretim iliþkilerini diri tutmalarý… Ulusal bir kültür bilinci var Küba’da. Direnmelerinin temelinde bu var.” diyor. Yazar, daha sonra Küba’da yukarýda bahsettiðimiz öykü yarýþmasýnýn ödül töreninden bahsetti. Bu yarýþmada Vietnamlý bir çocuðun birinci olduðunu ve Fidel’in ona ödülünü bizzat verdiðini; ödülü öyle resmi bir hava içinde deðil, o çocuðun önünde diz çökerek onun saçlarýný bir anne gibi saatlerce öpüp koklayarak verdiðini söylüyor. Yazar bu aný anlatýrken sanki yaþýyor gibiydi ve salondakilerle birlikte onunda gözleri doldu, sesi çatallaþtý. Yazar Küba’nýn, Latin Amerika’nýn yumuþak karnýný okþayan, uçaktan bakýnca timsaha benzeyen bir yer olduðunu söylüyor. Biraz Küba tarihinden bahsettikten sonra yeni-
21
KALELERDE (FABRÝKALARDA) SON DURUM
Ý
þçiler yýlardýr fabrikalar kalemiz diyor. Bu kalede neler yapýlmýyor ki; örgütlenme çalýþmalarý, eylem hazýrlýklarý… kýsacasý iþçiler devrime kalelerinden hazýrlanýyorlar. Gün geliyor kaleleri özelleþtiriliyor, gün geliyor kaleleri satýlýyor, gün geliyor kalelerinden çýkarýlmak isteniyor iþçiler.Özellikle son süreçte iþçi cephesine yoðun bir saldýrý söz konusu. Ama bu saldýrýlar bizi þaþýrtmasýn. Eceli gelen it misali… bu saldýrýlarý tek tek sýralamaya gerek duyuyoruz çünkü iþçilerin sitem ettiði konulardan biri de TV’lerin bir sürü saçmalýklar sýraladýðý ama iþçiler açýsýndan hiçbir þey yayýnlamadýklarý… Ýþçilere yönelik saldýrlar trajikomik cinsten. Aylýk 1 milyon dolar kar getiren bir fabrikanýn satýlmasý, daha iyi üretim yapabilmesi için özelleþtirilen fabrikalar, özelleþtirme sonrasýnda çalýþan iþçi sayýsýnýn yarý yarýya düþürülmesi, iþten atmalar, hak gasplarý vs. vs. Sabahki programýmýzda “hangi fabrikadaki hangi iþçilerle sohbet edebiliriz”in sohbeti vardý. 15 aydýr üretemeyen, 1-2 kez TV’lere haber konusu olan inatçý kararlýlýðýyla, ruhlarý mücadeleyle dolu olan Sümerbank iþçilerinde karar kýldýk. Daha geniþ bilgi alma umuduyla, yolumuz önce Teksif Sendikasý Bakýrköy Þubesi’ne düþtü. Sendika yöneticilerinden Temel beyle sohbete koyulduk. Temel bey bizleri fabrikanýn satýlmasý konusunda aydýnlattý. Temel bey: “Sümer Holding A.Þ’de iþçiler pantolon, gömlek, çorap, mont penye haricinde her türlü kýyafet dikiliyor. Ürettikleri kýyafetler yurtdýþýnda satýþa sunuluyor. Bu fabrikanýn aylýk 1 milyon dolar geliri var. Sümerbank’ýn Özelleþtirme Yüksek Kurulu (ÖYK) tarafýndan Doða Madencilik’e
22
satýþý uygulandý. Daða Madencilik, Sümerbank’ý 44 milyon dolara satýn aldý. Satýþ iþlemleri henüz tam olarak gerçekleþmedi. Biz satýþýn iptali, iþçilerin tekrar iþyerlerine dönüp üretim yapabilmeleri için mahkemeye baþvurup dava açtýk. AKP hiç yüzü kýzarmadan sözde iþçilerin yararý için bir yasa çýkartacakmýþ. Yasaya göre iþçiler 4 aydan az, 11 aydan fazla çalýþamayacaklar.” Temel beyle kendimizi gülmekten alamýyoruz. Bu nasýl bir sistemdir ki, karýn tokluðuna çalýþan iþçilerle böylesine dalga geçebiliyor. Acaba hiç mi çöküþünün þiddetini hesaba katmýyor. Temel bey “Bizi biz yönetmeliyiz, üreterek, çalýþarak” diyor. Türkiye’nin ABD ve IMF ile olan iliþkilerinden biraz sohbet ettikten sonra çýkýyoruz yola. Yarým saatlik bir yolculuktan sonra iþçilerin kalesine Sümerbank fabrikasýna varýyoruz. Fabrikada Teksif Bakýrköy Þube Baþkaný Çetin beyi iþçilerle sohbet ederken buluyoruz. Baþkan: “Türkiye’deki bütün iþçiler kendi meselelerine duyarlý olmalý, sahip çýkmalýlar. Ben 17 senelik sendika hayatýmda Sümerbank iþçileri kadar kararlý, inançlý iþçiler görmedim. Bir çok fabrikada direniþler, eylemler, protestolar oldu ama hepsi kýsa bir sürede saman alevi gibi yanýp söndüler. Ama Sümerbank iþçileri 15 aydýr kararlý bir þekilde hiç yýlmadan eylemlerine devam ediyorlar. 11 Ekim’den itibaren Bakýrköy Özgürlük Meydaný’nda açacaðýmýz standlarla imza kampanyasý baþlatacaðýz. Topladýðýmýz imzalarý da AKP merkezine vereceðiz. Ayrýca yine 11 Ekim tarihi itibariyle vardiyalý bir þekilde geceli gündüzlü fabrikayý terk etmeme eylemine giriþeceðiz.” Baþkan kýsa bir konuþmadan sonra iþi olduðundan kaynaklý kalkmak zorunda kaldý. Sohbetimize iþçilerle devam ediyoruz. Bir iþçi yukarýda da deðindiðimiz gibi burjuva medyanýn ve basýnýnýn vurdum duymazlýðýndan þikayetçi. Þikayetini þu sözlerle dile getiriyor. “Televizyonlar kadýnýn birinin burnunu köpek týrmalamýþ diye on dakika haber yaptýlar. Ama biz ayný gün de olmak üzere 15 aydýr yoðun bir eylemlik içerisindeyiz bir kez dahi yayýnlamadýlar.” Ýþçi arkadaþýn bu sözlerine karþýlýk sýnýflý bilinçli
baþka bir iþçi arkadaþ iyi bir açýklama yapýyor. “Eðer bu düzenin basýný, yayýný iþçilerin eylemlerini, grevlerini protestolarý yayýnlarsa kendi doðalarýna aykýrý bir þey yapmýþ olurlar, kendi sýnýfýnýn aleyhine bir þey yaparlar.” Ýþçilerle olan sohbetimiz uzadýkça uzuyor. Ýþçilerin ekonomik talepleri karþýsýnda sendikalar önemli bir yer alýyor. Tabi bu konu Sümerbank iþçileri açýsýndan da böyle. Konu sendikalara gelince iþçiler yumuyorlar gözlerini, açýyorlar aðýzlarýný. Ýþçiler ciddi anlamda sendikalarýn pasif kaldýklarýný, iþçi mücadelesinde yetersiz olduðunu söylüyorlar. Ýþçilerle sohbet ederken bir gerçekliðe tanýk oluyoruz. Bizim Temel beyle güldüðümüz 4 aydan az, 11 aydan fazla iþçiler çalýþtýrýlmayacak meselesine bakýn iþçiler ne diyor? “Türk-Ýþ Baþkaný ‘sizlerin yeni yasadan yararlanabilmeniz için elimden geleni yapacaðým’ diyor.” Yani burada açýkçasý sendika baþkanlarýnýn iþçiler açsýndan ne rol oynadýklarýný tartýþma konusu dahi yapmamak gerektiði düþüncesindeler. Ama iþçiler sendikalarý sadece bir araç olarak görüyorlar. Bir iþçi arkadaþýn Türkiye’deki sendikalizm hakkýnda söylediði bir cümle sendikal hareketi net bir þekilde açýklýyor. “Sendikalar iþlerini yapýyor!” Sümerbank iþçileri ses getirecek her türlü eylemlere giriþebilecek güçte olduklarýný, eðer ciddi anlamda sonuç alýcý eylemlere giriþilirse, Türkiye iþçi hareketi açýsýndan iyi deneyimler yaratabileceklerini söylüyorlar. Ýþçi sýnýfý açýsýndan eylemliklerin giderek devrimcileþecek yönde olduðunu görüyoruz. Sümerbank iþçileri kararlý; bizler de Mücadele Birliði dergisi olarak onlarýn bu davalarýnýn takipçisi olacaðýmýzý, geceleri gündüzleri onlarýn yanýnda geçireceðimizi belirttikten sonra sýcak, güven veren el sýkýþmalarýyla çýkýyoruz kaleden. Mücadele Birliði dergisi olarak fabrika fabrika dolaþýp iþçilerin, sahip olduklarý ruh halini her sayýmýzda siz okurlarýmýza aktarmaya devam edeceðiz.r