s031

Page 1



ÜRETÝMÝN TOPLUMSAL KARAKTERÝ ÝLE KAPÝTALÝZM ARASINDAKÝ ÇATIÞMA

K

apitalist üretim, toplumsal üretimin bir biçimidir. Bu, toplumsal üretimin, kapitalizmin her aþamasýnda ayný düzeyde yapýldýðý anlamýna gelmez. Üretim araçlarý ve bilimde geliþmeye baðlý olarak, toplumsal üretimde ilerleme saðlanýr. Kapitalistler ellerindeki üretici güçleri, daima daha fazla üretim yapmaya zorlar. Bu üretim, kapitalistler arasý rekabet nedeniyle büyük ölçekli olmak zorunda. Bu, böyle sürüp gider. Tekelci aþamada, toplumsal üretim en üst noktaya çýkar. Ekonomide devletleþtirme ve büyük ölçekli devlet üretimi kapitalist ekonomideki bir geliþmenin sonucudur. Devlet burada kolektif kapitalisttir. Tekelcilik koþullarýnda, devlet ekonomisi, tekelci devlet kapitalizmidir. Devletin ekonomide tuttuðu yer tüm kapitalist ülkelerde çok büyüktür. Ekonomide devletleþtirme, sanýldýðý gibi “sosyalist” bir önlem deðildir. Kapitalizm koþullarýnda devletleþtirme, tamamen kapitalistlerin yararýnadýr. Devletleþtirme, sorunun çözümü deðildir; ancak, çözümün öðelerini kendi içinde barýndýrýr. Kapitalist ülkelerde zaman zaman yapýlan ve son yýllarda yoðunlaþan “özelleþtirme” kolektif kapitalist mülkiyetin, “özel” kapitalist mülkiyete geçmesidir. Bu, bir anlamda büyük kapitalist devlet mülkiyetinin parçalanmasýdýr. Kapitalist mülkiyet bu þekilde parçalansa da, büyük ölçekli toplumsal üretimin temelindeki ekonomik zorunluluk ortadan kalkmaz. Gerek büyük ölçekli devlet ekonomisini, gerekse büyük ölçekli “özel” ekonomiyi yaratan ekonomik zorunlu-

luktur. Üretim araçlarýnýn ve bilimin teknik uygulamasý, büyük ölçekli üretimi zorunlu yapýyor. Kapitalist mülkiyetin böyle el deðiþtirmesi, toplumsal üretimin büyük ölçekte yapýlmasý zorunluluðunu ortadan kaldýrmaz. Toplumsal üretim kapitalist mülkiyet altýnda devam eder. Kapitalizmin ekonomik krizleri, kapitalistleri, yalnýzca büyük ölçekli üretime göre ayarlanmýþ makineleri kýrmaya, parçalamaya götürse de, (çaðdaþ makine kýrýcýlarý) onlar bunu ancak belli sýnýrlar içinde yapabilirler. Ýsteseler de, belli sýnýrlardan daha öteye gidemezler. Birincisi tekeller arasý rekabet bunun önünde engel, ikinci olarak, toplumsal üretimin genel koþullarý buna engel. Örneðin ulaþým sistemi (deniz, kara, hava) büyük ölçekli üretime göre düzenlenmiþtir. Çaðdaþ geliþme bundan nasýl vazgeçebilir. Toplumsal üretim, genel koþullarý ile birlikte bir bütünü oluþturur. Bu bütünlük çaðdaþ bir zorunluluktur, çaðdaþ bir geliþmedir. Fakat açýkça ortaya çýkýyor ki, kapitalist üretim iliþkileri, çaðdaþ geliþme düzeyiyle çatýþma içinde. Çaðdaþ üretim araçlarý, kapitalist üretim iliþkilerinin kabuðuna sýðmýyor. Bu nedenle, büyük ölçekli üretim yapan üretim araçlarýný parçalamaya kalkýþýyor. Sosyalist politik-ekonomi, kapitalizmin geldiði bu noktaya özellikle dikkat çeker. Üretimin belli büyük merkezlerde (fabrikalarda) yapýlmasýnýn yanýnda, toplumun tüm alanlarýna daðýlmýþ olarak (fason üretim) yapýlmasý, üretimin toplum31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

Üretici güçlerin toplumsallýklarý tanýnmadýkça bunalým toplumun alt-üst eden þiddetli çatýþmalara doðru derinleþecektir. Çatýþma tek tek uluslarda deðil tüm kapitalist uluslarý; kapitalist sistemi kapsýyor; evrenseldir. Doðasý gereði bu çatýþmanýn, burjuva üretim iliþkileri çerçevesinde çözümü yoktur ve olamaz. Çatýþma kapitalist üretimin kendisinden kaynaklanýyor. Bu üretim geliþtikçe, çatýþmanýn da derinleþmesi kaçýnýlmazdýr. Üretimin toplumsallýðýný, kendi temelleri üzerinde, olabilecek en ileri düzeye çýkaran, kapitalist üretimin kendisidir. Çeliþki, üretimin dünya çapýndaki toplumsallýðý ile ona el koymanýn özel niteliði arasýndadýr. Çatýþmanýn çözümü de maddi geliþmenin içinde vardýr. 3


sal karakterini ortadan kaldýrmaz. Yalnýzca böylesi bir devrimci etkisi nedeniyle; devritoplumun çok geniþ kesimlerini toplummi engellemek için tüm burjuvazi birleKapitalizmin sal üretime çeker; ülkeyi bir atölyeye þik bir karþý-devrim gücü olarak hareekonomik krizleri, çevirir. Böylece sosyalizmin maddi ket eder. Sosyalizm örneklerinin çozeminini kendi elleriyle hazýrlar. ðalmasý, kapitalizmin yýkýlmasýný kapitalistleri, yalnýzca Ülkenin bir atölyeye çevrilmesi hýzlandýrýr. Bunu somut ve canlý büyük ölçekli üretime göre sosyalizmin dayanacaðý ideal olarak yaþayan uluslararasý burayarlanmýþ makineleri kýrmaya, bir zemindir. juvazi, sosyalizmi yýkmak için Bilimde yapýlan her yeni tüm gücünü harekete geçirparçalamaya götürse de, (çaðdaþ geliþme, üretim araçlarýndaki miþtir. Gelecekte de her yeni makine kýrýcýlarý) onlar bunu her yetkinleþme, toplumsal üsosyalizm örneðinin, sert diretimde yeni bir ilerleme dereniþ ve saldýrýlarla karþýlanaancak belli sýnýrlar içinde mektir. Toplumsal üretimde, caðý açýktýr. Direniþler ve salyapabilirler. Ýsteseler de, belli her ilerleme ise kapitalist üredýrýlar ne olursa olsun, sosyasýnýrlardan daha öteye gidemezler. tim iliþkileriyle daha da büyülizm güncel bir gerçektir. yen bir çatýþma demektir. Bu Bir toplumsal sistem, çöBirincisi tekeller arasý rekabet çatýþmanýn burjuva çözümü ilk küyorsa, kaybetmiþse; her tür bunun önünde engel, ikinci olarak, üretici güçlerin geliþimiçürümenin, yozlaþmanýn, bezginolarak, toplumsal üretimin ni engellemek; ikinci olarak da, üliðin, býkkýnlýðýn, özcesi sosyal retici güçlerin en devrimcisi olan yýkýmýn tek temeli ise; kitleleri bu genel koþullarý buna enproletaryayý zorla mevcut üretim iliþþartlar altýnda tutmak için nasýl ikna egel. kileri içinde tutmaktýr. Sonuçta, bir bütün decektir. Tersine sistem bu haliyle, onu olarak üretim güçlerini, dar gelen kapitalist yýkýp, yerine insanca bir toplumsal iliþki geüretim iliþkileri içinde tutmaya çalýþmak, berabetirmek isteyen insanlarý her geçen gün daha fazla rinde kaçýnýlmaz olarak çürüme getiriyor. Çürüme toplum- mücadeleye itiyor. Ýdeologlarýn, burjuva düzeni yücelten sal üretimin tüm dinamik güçlerinin yýkýmý anlamýna gelir. tüm görüþleri iflas etmiþtir. Burjuva düzen , insanlýðýn yeSorunun burjuva çözümü, budur. ni bir yükseliþinin önünde ortadan kaldýrýlmasý gereken bir Üretici güçlerin toplumsallýklarý tanýnmadýkça bunayýkýntýdýr. Varlýðý insanlýk için tehdittir; yýkýlmasý ise kaçýlým toplumun alt-üst eden þiddetli çatýþmalara doðru denýlmazdýr. Bu durumdaki bir sistemi ayakta tutmak için rinleþecektir. Çatýþma tek tek uluslarda deðil tüm kapitaharcanacak hiçbir çaba sonuç vermeyecektir. list uluslarý; kapitalist sistemi kapsýyor; evrenseldir. DoðaÇökmekte olan bir ekonomik sisteme dayanan politik sý gereði bu çatýþmanýn, burjuva üretim iliþkileri çerçevebir yapý, güçlü deðildir. Hele ekonomik yapýdaki geliþmesinde çözümü yoktur ve olamaz. Çatýþma kapitalist üretiler, politik yapýyý havaya uçuracak noktaya gelmiþse, burmin kendisinden kaynaklanýyor. Bu üretim geliþtikçe, çajuvazi egemenliðini uzun süre ayakta nasýl tutacaktýr. Baþtýþmanýn da derinleþmesi kaçýnýlmazdýr. Üretimin toplum- vuracaðý zor yöntemleri sonuç almaktan uzak. Kitlelere ve sallýðýný, kendi temelleri üzerinde, olabilecek en ileri düdünya halklarýna karþý sürdürdüðü terör, saldýrý ve katlizeye çýkaran, kapitalist üretimin kendisidir. Çeliþki, üreti- amlar, burjuvazinin güçlülüðünü deðil, güçsüzlüðünü gösmin dünya çapýndaki toplumsallýðý ile ona el koymanýn ö- teriyor. zel niteliði arasýndadýr. Çatýþmanýn çözümü de maddi geNesnel koþullarýn proletarya devrimi için böylesine olliþmenin içinde vardýr. gunlaþtýðý bir aþamada; bir yerdeki devrimin zaferi uluslaÇözümünü de içinde taþýyan maddi koþullarýn varolrarasý etki ve sonuç yaratacaktýr. Ayný þartlarda ve ayný masý; insanlarýn önlerine yeni hedef koymasý, kapitalistler- durumda bulunan emekçilerin harekete geçmesini getireden gelen hareketin temel nedenidir. Bu durumda kapitacektir. Bu anlamda bugünkü devrimlerin uluslararasý etkilistlerden gelecek bir hareket gerici nitelikte olabilir. si, devrimlerin zincirleme olarak geliþmesi biçiminde olur. Çünkü çaðdaþ geliþmeye karþýdýr. Burjuvazinin hiçbir ba- Proletarya hareketi zorunlu olarak enternasyonal nitelik þarý þansý olmamasýna karþýn, yine de, proletaryanýn devkazanmýþtýr. Her devrim proletaryanýn en sýký enternasyorimci hareketini yoketmek için elinden gelen her þeyi yanal dayanýþmasýna ve desteðine sahip olacaktýr. pýyor. Çünkü bir sosyalizm örneði, bir devrimci örnek, halklarýn, bu örneði izlemesi demektir. Halklar üzerindeki C. DAÐLI

4

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005


SENDÝKALÝZM BATAKLIÐINDA YENÝ BÝR ÞEY YOK

E

mek Platformu, SSK Hastanelerinin özelleþtirilmesine karþý, yasa meclise geldiðinde iþ býrakma kararý aldý. Ortalama sol cenahta, “Bundan iyisi, Þam’da kayýsý” kabilinde bir alkýþ tufaný koptuysa da, emekçiler ayný sevinci duyamadýlar. Ne de olsa, Platform adýna eylem kararý açýklamasýný yapan kiþi, Abdullah Çatlý gibi sefil katliamcýlarýn kurduðu bir devlet sendikasýnýn (Kamu-Sen) yýllarca baþkanlýðýný yapmýþ, ama post kavgasý çýkýnca önüne atýlan kemiði kemirmekle yetinmiþ Resul Akay’dan baþkasý deðildi. Kuþkusuz birçok iþçi, kendi elleri ve kanlarýyla büyüttükleri sendikalarýnýn, böyle alçaklar güruhu ile ayný masaya oturmasýna anlam veremiyor. Esas misyonu emekçi hareketini denetim altýna almak, örgütlü mücadeleye olan köklü güveni sarsmak ve varolan birliði, aþýrý uçlarý törpülemek için kullanmak olan Emek Platformu, geçtiðimiz iki yýl süresince tek bir toplantý dahi yapmamýþtý. Ta ki, SSK’larýn kapatýlmasý tasarýsý, iþçi ve emekçiler arasýnda yaygýn bir öfke yaratýncaya dek. Apar-topar bir araya gelen Emek Platformu, iþte bu koþullarda ve bu niyetlerle, yukarýda sözü edilen ucube eylem kararýný almýþtý. Bu ucube karar karþýsýnda sermayenin devleti boþ durmadý. Nabýz yoklamak amacýyla hükümet, 2 Aralýk sabahý SSK yasa tasarýsýný görüþülmek üzere meclise gönderdi. Bu sayede, Emek Platformu’nun aldýðý kararýn ne denli ucube olduðu ortaya çýktý. Hiçbir hazýrlýk yapmamýþ olan sendikalarýn (baþka türlüsünü bekleyen var mýydý?) ezici çoðunluðu gafil avlandý. Buna raðmen, en mücadeleci kesim anýnda harekete geçti. Ama Emek Platformu’nun aldýðý iþ býrakma kararýný deðil, kendi kararlarýný, bölge müdürlüklerinin iþgal edilmesini hayata geçirdiler. Bu sert tepki, hükümete, emekçilerin öfkesi ve kararlýlýðýna dair önemli bir mesaj vermiþ oldu. Nitekim, salt nabýz yoklamak için meclise sevk edilen yasa tasarýsý, hemen ayný gün geri çekildi. Bu bir dersti. Hem de önemli bir ders. Ýlk baþta, Emek Plat-

formu’nda aðýrlýðý olan egemen burjuva sendikacýlýðýn amaçlarýna iliþkin bir ders. Milyonlarca iþçi ve emekçi arasýnda kaynama noktasýna gelen öfkeyi, böyle ucube eylem kararlarý ve sendikal bürokrasinin boðucu labirentlerinde soðutmak, burjuva sendikacýlýðýn bugünkü misyonu ve amacýdýr. Bilinçli iþçi ve emekçilerin bu dersi öðrenmeleri için, 2 Aralýk deneyimine gerek yoktu. Çok geniþ bir emekçi tabanýnda, uzun zamandýr sendika yöneticilerine karþý derin bir güvensizlik vardý. Zaten, en ileri kesimler uyanýklýðý elden býrakmamýþ, Emek Platformu’nun aldýðý kararýn sýnýrlarýný aþarak, 2 Aralýk günü sert bir tepki vermiþtir. Ýkinci ders: Alýnan eylem kararý, hükümeti gafil avlamak þöyle dursun, hükümetin emekçileri gafil avlamasýna adeta açýk davetiye çýkarýyordu. Ýþçiler bilir ki, en basit bir grev için bile, kendileri açýsýndan en uygun zamaný seçmek önemlidir; patronu gafil avlamak bir grevin en büyük gücüdür. Ama Emek Platformu, bu ucube iþ býrakma kararýyla inisiyatifi devlete devretmiþ, adeta kedinin fareyle oynadýðý gibi hükümetin emekçilerle oynamasýna zemin hazýrlamýþtýr. Dersin de dersi var. Emek Platformu’nun aldýðý bu kararý sahiplenmek, emekçileri bu ucubenin peþine sürükleyip boþa enerji sarfetmek, tam da Emek Platformu’na egemen olan burjuva sendikacýlýðýn niyetlerine alet olmaktýr; yani, örgütlü mücadeleye olan güveni zayýflatmak, emekçilerin genel bir devrimci eylem arayýþýný boþa çýkartmak, umutlarý hayal kýrýklýðýna çevirip moral bozmaktýr. Bu konuda kati ve keskin konuþmak, Emek Platformu içinde yer alan kimi dostlarýmýzý incitmek kaygýsýyla yumuþak baþlý olmaktan, þimdi bin kat daha yararlýdýr. “Hiç eylem olmamasýndan iyidir” mantýðýyla, bu ucube Emek Platformu kararýný sahiplenenler, yerine baþka bir eylem ve baþka bir platform oluþturmaya çalýþmayanlar, iþçileri Emek Platformu ve yürüdüðü yol konusunda uyarmayanlar, burjuva sendikalar bataklýðýnda boðulmaya mahkumdurlar. Denilecek ki, “Emek Platformu’na alternatif bir genel eylem ortaya koyma gücümüz yok.” Hiç de deðil. 2 Aralýk sabahý, birçok ilde ayný anda iþgal eylemlerine giriþenler, böyle bir gücün varlýðýna iþarettir. Üstelik, baþka bir eylem ve platform örgütlemeden, nereden bilinebilir bu gücün potansiyeli!! Ama neylersiniz; kendilerine iþçi ve emekçilerin “önderi” misyonu biçenler, öylesine bir iþtahla Emek Platformu’nun kararýný sahiplendiler ki; 2 Aralýk eyleminin sahibi diri unsurlar, bir kez daha bu “ucube öncü”leri aþmýþ oldular. Genel Grev Önünde Secdeye Gelenler Sosyal-reformistler ve ortalama sol hareket kendilerinden

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

5


bekleneni yaptýlar. Büyük bir bölümü Emek Platforgrevin yarý-anarþist ve sendikalist yüzünü teþhir emu’nun bu ucube kararýna balýklama atladý. Atýden Leninistlere itiraz edenler arasýnda, bu parOrtaya konan salým gazetesinin þu satýrlarý, bu iþe ne denli götinin çevresinde toplanan emekçiler bile buman, öylesine iþtah açýcý nüllü olduklarýný ele veriyor: lunuyordu. “Sýnýfýn öncü, ileri kesimlerinin biGeçen sürede sendikal bataklýk cepki, Burida’nýn Eþeði, kendi örincil, öncelikli görevi, bu kararý sahiphesinde deðiþen bir þey yok. Genel nünden vazgeçmeye hazýr. Emek lenmek ve en ileri düzeyde hayata grev karþýsýnda yine ayný kör heves, Platformu’nun ucube eylem kararýnýn yine ayný kutsanmýþ ve tartýþýlmaz geçmesini saðlamak için hazýrlýða koyulmaktýr.” (4 Aralýk 2004) Egenel grev olduðu söyleniyor ya; ortala- gerçeklik düsturu ve yine yavan, imek Platformu’nu ve burjuva sençeriksiz, yüzeysel fikirler silsilema sol için, dikacýlarýn oyunlarýný biraz olsun si… Oportünizm, “ortalama sol” bilen her iþçi için, ibretlik deðilse genel grev denince, akan sular durur. On yý- nitelendirmesini hakettiðini bir eðer, hayret verici olmalý bu sakez daha kanýtlýyor. lý aþkýn süredir, iþçi ve emekçi týrlar. hareketi ne zaman devrimci bir yükseliþ ve Ortaya konan saman, öyleUnutulan Sorular: sine iþtah açýcý ki, Burida’nýn E“Ne Zaman” ve “Nasýl” yönelim içine girse, burjuva þeði, kendi önünden vazgeçmeGenel grevin sýnýf mücadesendikacýlar, en baþta bu yönelimi ye hazýr. Emek Platformu’nun ulesinin genel seyri içindeki yeriþekillendirmekle yükümlü olanlarýn cube eylem kararýnýn genel grev ne iliþkin, hatýrý sayýlýr bir külliolduðu söyleniyor ya; ortalama yata sahibiz. Burada kýsa bir öönüne, bu “iþtah açýcý” genel grev sol için, genel grev denince, akan zetle yetinelim. yemini koydular. Çünkü ekonomizm ve sular durur. On yýlý aþkýn süredir, Genel grev, her mücadele bisendikalizm bu gruplarýn, sýzýsý hiç din- çimi gibi, genel siyasi koþullardan, iþçi ve emekçi hareketi ne zaman devrimci bir yükseliþ ve yönelim içiiþçi sýnýfýnýn tarihsel birikimi ve sameyen köklü hastalýðýdýr. ne girse, burjuva sendikacýlar, en baþvaþýmýnýn geldiði aþamadan ayrý, soÝdeolojileri ve doðuþ-geliþme koþul- yut bir biçimde ele alýnamaz. ta bu yönelimi þekillendirmekle yülarý, yani bünyeleri bu hastalýðý kümlü olanlarýn önüne, bu “iþtah açýcý” Eðer mücadelenin genel siyasi kogenel grev yemini koydular. Çünkü ekonoþullarý barýþçýl ve henüz “güç toplama” sürekli mizm ve sendikalizm bu gruplarýn, sýzýsý hiç dönemine iþaret ediyorsa, henüz daha ortada besliyor. dinmeyen köklü hastalýðýdýr. Ýdeolojileri ve dobir devrimci yükseliþ görünmüyorsa; yani eðuþ-geliþme koþullarý, yani bünyeleri bu hastalýðý mekçileri iktidara karþý büyük ayaklanmalara yösürekli besliyor. neltecek siyasi bir kriz ortamý yoksa; bir genel grevin Bugünün ortalama sol gruplarýnýn çoðunluðu, geçmiþin dar hedefi ve kapsamý ekonomik ve sendikal haklar düzeyinde kalýr. propaganda gruplarýydý. Ýþçi sýnýfý ise, kendilerini geniþ ölçüde et- Öte yandan, koþullar barýþçýl olsa bile, iþçi sýnýfý saflarýnda gündekisi altýna alan sosyal-reformist partilerden, iktisadi siyaset lapame gelen böylesi bir genel eylemin, devrimci bir krizi tetikleyebisýndan baþka bir þey görememiþti. Ýþçi hareketi, ’90’lý yýllarla bir- leceði olasýlýðýný hepten gözardý etmek, oportünizmdir. Avrupa’da likte büyük bir geniþleme ve yükseliþ içine girdiðinde, geçmiþin iþçi sýnýfýný defalarca genel greve çýkartan komünist partilerde, südar gruplarý kendilerini bir anda bu geniþleyen hareketin ortasýnda rekli derinleþen oportünizmin kaynaklarýndan biri de budur. Bu buldular, iþçiyi keþfettiler, onunla nihayet tanýþtýlar; ama, onyýllar nedenle, barýþçýl bir dönemin genel grevinde bile, komünist kadroboyunca iktisadi siyaset lapasýyla uyutulmuþ olan iþçiyle… Ýþte bu lara düþen görev, sýnýfýn bütün dikkatini, burjuva hükümetlerin nedenle; herhangi bir baþka toplumsal sorunda ölümüne kavgayý devrilmesi için gerekli hazýrlýklarýn yapýlmasýna çekmektir. göze aldýðýný gösterenler bile, söz konusu iþçi hareketi oldu mu, Eðer koþullar barýþçýl deðil, devrimciyse, sýnýf savaþý en sert en az direniþ çizgisi anlamýna gelen ekonomizm ve sendikalizme kavgalarla örülü bir süreçten geçiyorsa; ortaya çýkan her sorunda saplanmaktan kurtaramýyorlar kendilerini. Ve hepsinin niþanesi ay- toplumu ikiye bölen çözülmemiþ büyük toplumsal sorunlar yumanýdýr: Genel greve körü körüne duyulan inanç. ðýnýn yol açtýðý bir iç savaþ ortamý bulunuyorsa; iþte o zaman geÝktisadi siyaset lapasý derken bahsettiðimiz, iþçi sýnýfýný ekonel grev asla yeterli deðildir ve asla bir grev sýnýrlarý içinde kalnomik ve sendikal eylemlerin dar çemberinde döndürüp duran, maz. Böylesi koþullar altýndaki bir genel grev ya bir silahlý ayakhareketin önüne burjuva hükümetin yýkýlmasýný ve iktidarýn zor lanmaya büyür ya da kendi sýnýrlarýný aþmayý reddederek diri sýnýf yoluyla fethedilmesini bir kez olsun koymayan anlayýþtýr. Yalnýzca güçlerinin daðýlmasýna, morallerin bozulmasýna zemin hazýrlar. buraya özgü deðil, evrensel bir olgudur bu. Dünya proletaryasý iGenel grev þiarýný dillerine dolamýþ olanlar, iþin bu kýsmý üzeçinde çöreklenen oportünizmin ve “iþçi”yi yeni keþfeden küçükrine hiç kafa yoruyorlar ya da dile getiriyorlar mý? Hayýr. Onlar burjuva sosyalistlerin sahip olduðu bu anlayýþ, en somut ifadesini, genel grevi, genel siyasi koþullardan ayrý, soyut ele alýyorlar. Oysa “genel grev” eylemine bakýþta buluyor. “Üretimden gelen gücü bugün, üstünde yaþadýðýmýz topraklarda hüküm süren, barýþçýl bir kullanmak” ve “ekonomik haklarla sendikal mevziler kazanarak mücadele dönemi midir? En geri reformist çevrelerin bir “barýþ” siyasi mücadeleyi yükseltmek” fikri, öylesine büyük bir yaygýnlýk mücadelesi vermesi bile, dönemin çatýþmalý karakterini kanýtlamave tartýþýlmazlýk payesi kazanmýþtýr ki; ’92-’93 yýllarýnda genel ya yeter. En basit hak alma mücadelesi içinde bir kez olsun bulun-

6

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005


muþ her emekçi, bu soruya net bir cevap vermesini bilecektir. Her hareketleri, eylemleri biber gazýyla, bombalarla, coplarla daðýtýlan iþçileri, grevleri “ulusal güvenlik” gerekçesiyle zorla ertelenenleri, çatýþmasýz bir dönemden geçtiðimize ikna etmeye çalýþýn bakalým! Halkýn her kesimi duygularýný, fikirlerini, ihtiyaçlarýný ve özlemlerini, sokaklarda eylemin diliyle ifade ediyor. Bu olgu, devrimci bir dönemi barýþçýl bir dönemden ayýrdeden en önemli olgulardan biridir. Üstelik, 40 binden fazla insanýn canýna malolmuþ ve bugün de devam eden bir iç savaþ ortamýnda, býrakalým üç-beþ kalemde özetlenecek ekonomik kazanýmlar için genel grevi, politik grevler bile yetersizdir. Eyleme geçenler, daha ilk adýmda bu yetersizliði içgüdüsel olarak hissederler ve eylemin kendisi, olaylarýn zorlamasýyla, bu sýnýrlarý hýzla aþar. Ama örneðin Atýlým benzeri oportünizm temsilcileri, tam da böylesi sert siyasi koþullarda sarýldýklarý genel grevin hedefini, bakýn nasýl da geri bir noktaya çekiyorlar: “Sermaye ve AKP hükümetini, SSK’ya el attýklarýna piþman edebiliriz” (a.g.y.) Sert sýnýf savaþýmlarý içinde bulunan ve her yönden yaklaþmakta olan “toplumsal patlama” olasýlýðýný derinden hisseden, bu patlamayý önlemek için tüm askeri-teknik hazýrlýklarýný pekiþtiren bu devleti ve sermayeyi, SSK’ya el uzattýklarý için piþman etmeye kalkýn bir… Bunu nasýl yapacaksýnýz? “Üretimden gelen güçle”mi, herhangi bir grev hareketinden hiçte farklý olmadýðý bilinen içeriksiz “genel direniþle”mi, yoksa büyük bir hevesle önerdiðiniz yol kesme eylemleriyle mi? Ne söylenirse söylensin, bunlar, bütün gücünü ekonomide deðil yürütmede, yani zor araçlarýný elinde toplamýþ olan devletin ve sermaye sýnýfýnýn “iflahýný kesme”ye yetmez. En çok birkaç bireysel kapitalistin iflasýna yol açarsýnýz. Öte yanda, önemli görünen her grevi “ulusal güvenlik” gerekçesiyle erteleyen bu hükümetin, kendisini “piþman etme”ye hazýrlanan bir “yasal” grevi ertelemeyeceði düþünülebilir mi? Böyle bir durumda, grevi gerçekleþtirme kararlýðýndaki iþçilere, sokaklara çýktýklarýnda devletin saldýrmayacaðý garantisini kimse vermeye kalkýþmasýn. Genel siyasi ortamda, bir ayaklanmaya büyümek için yeterli hazýrlýk yapýlmadýkça, devletin karþý saldýrýlarýna dayanamaz; hele bir de, býrakýn ayaklanmayý, birkaç yasanýn çekilmesine fit olan “önder”lerin elinde, siyasi çekimserlikle damgalanarak sermaye ve devlete cesaret verirse, saldýrý kaçýnýlmaz olacaktýr. Öyleyse, bugünden öncü iþçilerin ve tüm öncü kesimlerin, genel bir grevi ayaklanmaya büyütecek hazýrlýklara girmesi deðil, bu hazýrlýðý gözardý etmesi; esas “maceracýlýk” bu olacaktýr. Bolivya Örneði Bize Ne Anlatýyor? Genel grevin gücü konusunda emekçileri ikna etmek için, Atýlým’ýn öne sürdüðü Bolivya örneði gerçekten dikkate deðer bir deneyim sundu. Ama ne yazýk ki, Atýlým’ýn genel bakýþýný boþa çýkartan, onu çürüten bir örnek oldu. Atýlým ne diyor önce ona bakalým: “Bolivya Halký Ekim 2003’te, doðalgaz kaynaklarýnýn ABD’ye satýþýna karþý genel grev, genel yol kesme eylemleriyle mücadeleyi kentte ve kýrsal bölgelerde yükseltti ve ülkenin doðalgaz kaynaklarýnýn emperyalistlerce yaðmalanmasýný önledi. Dahasý, iþbirlikçi Lozada Hükümetini devirdi.” (a.g.y.) Öyleyse, bir bakalým, Bolivya’da iþbirlikçi Lozada Hükümetini deviren þu “genel grev” nasýl bir seyir izlemiþtir. Ýþte, bir özelleþtirmenin önlenmesiyle hiçbir zaman kýyaslanmayacak kadar ileri giderek, (acaba

oportünizm aradaki farký anlayabilir mi?) iþbirlikçi hükümeti kaçýran Bolivya’daki olaylar zinciri: Bolivya iþçileri 29 Eylül 2003’de genel grev ilan ettiler. Ama hareket burada durmadý. Grevi kýrmaya çalýþan devlet güçleriyle kitleler sokaklarda çatýþtýlar ve 80’den fazla insan öldü. “Genel grev büyüyor ve ülke çapýnda yayýlýyordu, ikili iktidarýn ilk öðeleri ortaya çýkmaya baþlamýþ, kitleler sonuna kadar gitmeye hazýrlanmýþ, polis ve ordu saflarýndaki bölünmeler daha açýkça görülür hale gelmeye baþlamýþtý; orta sýnýflar gösterilere katýlýyor ve iþçiler öz-savunma komitelerini örgütlemeye baþlýyorlardý. (…) Örneðin El-Alto’daki Mahalle Birlikleri Federasyonu, üyelerine “öz-savunma müfrezeleri” kurma çaðrýsýnda bulundu. (…) Müfrezeler gönüllülerden oluþacak ve molotof kokteyli ile patlayýcý imal edeceklerdi. (…) Öte yandan Huarani’den dinamit kalýplarýyla silahlanmýþ olan binlerce maden iþçisinin geliþi, egemen sýnýflarýn ve ABD elçiliðinin manevralarýný boþa çýkardý. (…) Madenciler La-Paz’a yürüdükleri sýrada, El-Alto kenti de tamamen boþaltýlmýþtý. Binlerce insan, karayolundan baþkente yürüdü. Kent boþalmýþtý, köprüler imha edilmiþti, yol boyunca tren vagonlarýndan oluþturulan barikatlar her yeri kaplamýþtý.” (Jorge Martin, Cosmopolitik dergisi, sayý:7) Bolivya Halkýnýn, iþbirlikçi Lozada Hükümetini istifaya götüren eylemi, bir genel grevle baþlayýp, silahlý bir halk hareketine dönüþen bir çizgi izledi. Atýlým benzeri oportünistlerin reformistsendikal “hükümeti piþman etme” hedefiyle sýnýrlý genel grev anlayýþlarýyla, Bolivya Halkýnýn eylemi arasýndaki fark, bir özelleþtirmenin önlenmesiyle, bu özelleþtirmeyi gerçekleþtirmeye çalýþan hükümeti devirmek arasýndaki fark kadardýr. Kendilerini böylesine birkaç hak elde etmeyle sýnýrlandýrmýþ olanlar, eðer iþçi sýnýfýný, sürükledikleri eylemin tüm sonuçlarýna en baþtan hazýrlamazlarsa ne olur? Bunun cevabý, yine Bolivya’dan: “Aslýnda, Çarþamba gününden [17 Ekim 2003 bn.] itibaren iktidarýn iþçiler ve köylüler tarafýndan alýnmasýnýn tüm koþullarýnýn olgunlaþmakta olduðu görülüyordu. Sadece kitle önderlerinin cesaretsizliði yönetici sýnýflara bir deðiþimi örgütleme aralýðý yarattý.” (Jorge Martin.a.g.y.) Hükümeti piþman etmek için bir genel grev örgütlemeyi savunanlar, olur ya eðer bu genel eylemin yöneticiliðini yaparlarsa, eminiz ki hükümet deðil, ama kitleler, böyle “önder”leri olduðu için büyük piþmanlýk duyacaklardýr. Sýnýfa önerdikleri eylemin sonuçlarý üzerinde hiç kafa yormayan bir önderlik, ne zavallý bir önderliktir!! Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi, iþçilere; günümüzde iktisadi temelde de olsa, bir genel eylemin siyasi bir eyleme dönüþmesini hiçbir gücün engelleyemeyeceðini; bu deðiþimi yaþayan her eylemin ise, genel siyasi koþullara egemen olan devrimci durum ve iç savaþýn kati yasalarýna uygun olarak, kanlý-kavgalý bir çatýþmaya dönüþeceðini, en açýk dille ve ýsrarla anlatmalýdýr. Ýþçilere, eðer bugünden hazýrlýk yapmaz, öz-savunma birliklerini örgütleyip asgari düzeyde bir silahlanmaya giriþmezlerse, sermaye ve devleti köþeye sýkýþtýrýp faka bastýrmanýn mümkün olamayacaðý; bunun için gerekli olan hazýrlýklarýn askeri nitelikleri üzerinde açýkça konuþmanýn gerekliliði vurgulanmalýdýr. Bolivya’daki ayaklanma, doðalgazýn özelleþtirmesi giriþimine karþý yükselen bir öfke ile tetiklenmiþti. Türkiye ve Kürdistan’da bu “genel-bahane”, neden SSK’larýn özleþtirilmesi olmasýn?!r

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

7


Sýnýf Mücadelesinin Dünü Anlaþýlmadan Bugünü Anlaþýlamaz

B

u yýl sokaklar neredeyse hiç boþ kalmadý. Mart ayýnda yapýlan gösterilere, 1 Mayýs eylemlerine, NATO sürecine ve tüm bu zaman boyunca süren (ve hala da devam eden) iþçilerin, memurlarýn, çiftçilerin, Kürt Halkýnýn sokaklarý iþgal ediþine tanýk olduk. Tüm bunlarla birlikte, yaþanan bu süreci anlamak ve açýklamak isteyen bazý kesimlerin dilinden ve kaleminden “devrimci yükseliþ”, “kitlelerin sistemden kopuþu” vb. tespitlerin sýklýkla dökülmeye baþladýðýný görüyoruz. Sýnýf mücadelesinin devrimci yönü kendini ayan beyan ortaya koyunca bu tespitlerin yeniden yaygýnlaþmasý kaçýnýlmazdý. Buna karþýn, bu tespitlerin yapýlýyor olmasý, sürecin kavranýldýðýnýn bir kanýtý deðildir. Bugünkü tarihsel sürecin temelleri tüm netliðiyle ortaya konulmadan ne yaþanan süreç hakkýyla betimlenebilir ne de bu sürecin ve bu sürecin yarattýðý olanaklarla görevlerin kavranýldýðý söylenebilir. ’90’lý yýllarda da, patlak veren büyük toplumsal olaylarýn etkisiyle benzeri tespitler hýzla yaygýnlaþmýþtý. Ama, Leninist devrim anlayýþýndaki yerleri bilimsel olarak kavranýlmadýðý için olaylarýn sýcaklýðý geçince unutuluyor ya da içleri boþaltýlýyordu. Özellikle ’90’lý yýllarýn baþýnda, devrimci durum ve iç savaþýn yeni yeni belirginleþtiði bu dönemde, böylesi yalpalamalar bir noktaya kadar anlaþýlýrdý. Bu dönemde, bu tespitlerin içeriðini kavratmak için çalýþýldý. Komünist bilinci geliþtirmek amacýyla, bu konu üzerine dönemin Leninist basýnýnda oldukça yoðun bir þekilde duruldu. Fakat zamanla görüldü ki, ortalama bilinç, bu tespitleri en yüzeysel haliyle anlamakta ýsrarcý. Anlaþýldý ki, dönemin görevlerinden kaçmak isteniyordu. Bugün de bu tespitler ayný yüzeysellikle yapýlmaktadýr. Ama bir an için günümüzde böyle olmadýðýný varsaysak bile

8

bilinmelidir ki, artýk Marksist-Leninist literatürdeki özlerine uygun biçimde kullanýlmalarý bile yaþanan süreci tanýmlamada yeterli deðildir. ’90’larýn ilk yýllarý için gerekli ve yeterliydi. Ama bugün, iç savaþ koþullarýnýn yeni yeni ortaya çýktýðý dönemde deðil; bu durumun on yýlý aþkýn bir süredir kesintisiz biçimde sürdüðü, sürmekle kalmayýp sýçrama gösterdiði bir dönem yaþýyoruz. Yaþadýðýmýz süreç, ’90’larda baþlayan iç savaþ sürecinin devamý ama yeni bir niteliðe sýçramýþ halde devamýdýr. Devrimci iç savaþ, proleter iç savaþa evrilerek niteliksel bir sýçrama geçirmiþtir. Ve, ortaya çýkan yeni bir durum olan, küresel iç savaþtan da beslenerek daha da güçlenmektedir. Dolayýsýyla, sanki bu süreç yeni baþlamýþ gibi anlatmak da, sýnýf mücadelesinin çok gerisinde kalmaktan ve iç savaþýn ulaþtýðý aþamanýn görevlerinden kaçýnmaktan baþka bir anlama gelmez. Bu nedenle, bu tespitleri bilimsel anlamlarýna uygun bir þekilde yapanlar dahi, bu tarihsel süreci dikkate alarak bu tespitlerin içeriðini derinleþtirip daha kuvvetli biçimde ifade etmedikleri sürece, sýnýf mücadelesinin verili durumunu kavradýklarý söylenemez. Böyleleri de gerilemekten kurtulamaz. ’90’lý yýllarda iç savaþý reddetmek suretiyle yapýlanýn baþka bir biçimde tekrarlanmasý olur. Bir örnekle biraz daha açalým. Bugün “kitlelerin sistemden kopmakta” olduðu tespitini yapmak, yaþadýðýmýz sürecin kavranýldýðýný gösteren olgulardan biri olabilir mi? Hayýr! Bu, bilimsel anlamýna uygun olarak ifade ediliyor olsa bile. ’90’lý yýllarda baþlayan iç savaþ sürecini tespit edenler, zaman zaman ivmesi farklýlaþsa da bu durumun 10 yýlý aþkýn bir zamandýr zaten varolduðunu; nüfusun önemli bir kesiminin sistemle olan geleneksel baðlarýnýn yýkýldýðýný ve farklý düzeylerde de olsa sistemden uzaklaþtýklarý31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

ný söyleyeceklerdir. Ve þöyle ekleyeceklerdir: Bugün yaþanan, yeni ekonomik ve siyasal krizlerin etkisiyle, emekçi sýnýflarýn sistemden kopmasý deðildir. Zaten varolan sistemden kopuþun derinleþmesi ve daha da yaygýnlaþmasýdýr. Deðerlendirmedeki bu iki farklýlýk, her konuda derin bir ayrým yaratýr. Her þey bir yana, emekçi sýnýflarýn ulaþtýklarý siyasal bilinç düzeyini, ruh halini, beklentilerini, baþarabileceklerini belirlemede büyük bir ayrýmýn oluþmasýný getirir. Devrimin kitlelerin eseri olacaðý düþünülürse, kitlelerin durumunu deðerlendirmedeki farklýlýklarýn ne kadar önemli olduðu daha iyi anlaþýlýr. Bununla baðlantýlý olarak, kitleleri devrime kanalize etmeye öncülük edeceklerin pratik politikalarýnýn þekillenmesinde de bu farklýlýðýn sonuçlarý görülür. Emekçi sýnýflarýn kendiliðinden de olsa belli bir politik bilinç düzeyine ulaþtýklarýný bilmek, öncünün, kitlelere daha cesaretle yaklaþmasýný, onlarý siyasal mücadeleye, iktidar mücadelesine katmakla daha cüretkar davranmalarýný saðlayacaktýr. Öncünün, sürecin devrimci derinliðini gerçek boyutuyla kavramasý, devrimci enerjisinin daha fazla açýða çýkmasýný getirecek, bu ise kitlelerin devrimci enerjisinin açýða çýkarýlmasýný hýzlandýracaktýr. Kitlelerle öncü arasýnda canlý, gerçek duruma dayanan dolayýsýyla etkin bir iliþki doðacaktýr. Bu ise, devrim anýnýn daha da yakýnlaþmasý demektir. Anlaþýlacaðý üzere, sýnýf mücadelesinin gerçek durumunun tespit edilmesi, devrimin zaferinin baþlýca güvencesidir. Komünist parti, ulaþtýðý yetkinlikle devrimin zaferini güvenceye almýþtýr. Devrim anýnýn belirlenmesinde, bu yetkinliðin özümsenmesinin ne ölçüde baþarýldýðýnýn belirleyici etkenlerden biri olacaðý ise unutulmamalýdýr…


KONSEYLER VE KÝTLELERÝN KENDÝ ESERÝ OLAN DEVRÝM ýkýmlar nedeniyle, Sarýyer gecekondu bölgelerinde oturan 100 bine yakýn insanýn yaþadýðý mahalleler, konsey örgütlenmesine gittiler. Bu örgütlenme biçiminin adeta el yordamýyla bulunduðu, yýðýnlarýn kendiliðinden devrimci bilinç ve iç güdülerinden fýþkýrdýðý vurgulanmalý. Söz konusu bölgede çeþitli reformist yapýlarýn ya da küçük-burjuva devrimci örgütlerin etkin olmasý, bu gerçeði deðiþtirmiyor. Çünkü, bugüne dek, Leninistler dýþýnda, komite ve konsey tipi örgütlenmelerin dönemin ihtiyacýný karþýlayan en önemli ve en temel örgüt biçimi olduðu konusuna açýklýk getiren, propagandasýný yapan olmamýþtýr. Bu geliþmeye hak ettiði önemi vermeliyiz. Propagandasýný yapmalý, dahasý yön vermeliyiz.

Y

Ýlk Adýmda Þaþýrmamak Ýster kitlelerin kendiliðinden bilinçle fýþkýran olsun, isterse þu ya da bu çevrenin kavramadan öne sürdüðü bir araç olsun, Sarýyer gecekondu mahalleleri konseyi, bu haliyle kör bir zorunluluðun eseri olmuþtur. Kördür çünkü ancak devrimin, devrimci eylemin bir umut haline geldiði bir aþamada kurulup yaygýnlaþan konsey tipi örgütlenmelerden esinlenen Sarýyer gecekondu mahalleleri konseyi, ilk iþ olarak ýþýk söndürme eylemini önüne koymuþtur. Oysa ki, ilk adýmda böyle bir þaþkýnlýða düþmemesi gerekiyordu. Bu durum, Leninist politik müdahale ve yol göstericiliðinin ne denli önemli olduðuna iþarettir. Eðer bu mahalle konseyi, ilk adýmda böylesine geri, en az direnme çizgisinde bir eylemle ortaya çýkarsa, ne gecekondu yýkýmlarýný engelleyebilir, ne de diðer emekçi semtlerde bir sempati ve çekim merkezi yaratabilir. Hele ki, Pendik-Aydos halkýnýn yarattýðý devrimci þiddet örneðinden sonra… Ýþçi Gençlik Semt Kalelerine Mahalle konseylerinin, proletaryanýn ve özellikle iþçi gençlik tarafýndan kurulacak olan komite ve konseylerce kuþatýlmasý, hegemonya altýna alýnmasý gerekiyor. Önümüzdeki günler bunun nasýl bir zorunluluk olduðunu daha iyi açýða çýkaracaktýr.

Kuþkusuz, Pendik-Aydos’tan sonra, yýkýmlarla karþý karþýya bulunan tüm emekçi semtlerinde, birleþik ve örgütlü devrimci eylemlerle hareket etmenin, zaferi getireceðine olan inanç yerleþmiþ durumdadýr. Bu inançtan dolayý, yýkým tehdidi yaþayan semtlerde, devrimci araç ve eylem arayýþlarý hýzlanmýþtýr. Bu arayýþ, daha ilk adýmlarýnda semt ve mahalle konseylerini bulup çýkardý. Kitlelerin devrimci bilincindeki ileri bir aþamaya iþaret ediyor ve elbette, bu tür konseylerin yaygýnlaþmasý sürpriz olmayacaktýr. Ama, Ýstanbul’un emekçi semtlerinde, emekçi sýnýflarýn arasýndaki iliþkiye bir bakalým: Gecekondu semtleri oldukça büyük, akraba ve hemþeri dayanýþmasý canlý, gençlik içinde iþsizliðin yoðun yaþandýðý yerler. Diðer kapitalist ülkelerin çoðunda, devrim öncesi Rusya’sýnda olduðu gibi, tek bir fabrikanýn binlerce iþçisinin kaldýðý semtler deðil bunlar. Semtin iþçileri, çoðunlukla, oturduklarý yerlere uzak fabrikalarda ya da semt çevresinde kurulu sanayi bölgeleriyle küçük atölyelerde, oldukça daðýnýk bir biçimde çalýþýyorlar. Bunlar, mega-kent Ýstanbul’da, güneþ doðmadan yola çýkar, gece karanlýðýnda eve dönerler. Mahallenin daimi sakinleri ise, iþsiz gençlik, ev kadýnlarý ve küçük mülk sahibi esnaflardýr. Yaygýn yoksulluk ile veresiye ticaret sistemi ve bu döngüde etkisi olan hemþerilik dayanýþmasý, küçük mülk sahipleri ve onlarýn dünya görüþlerini, emekçiler üzerinde daha etkin kýlýyor. Böyle bir mahallede iþler kendiliðindenliðe býrakýldýðýnda neler olduðunu gördük: Küçük mülk sahiplerinin etkin olduðu semt örgütlenmeleri… Bu kesimler ise, devrime destek vermekle birlikte, proletarya kadar disiplinli, ilkeli ve karakter olarak saðlam bir hareketlilik yaratamazlar. Bu nedenle, kurulan ve kurulacak olan tüm semt komite ve konseylerinde, iþçi sýnýfýnýn kendisini baðýmsýz birlik içinde, sýký örgütlenmiþ kendi komiteleri aracýlýðýyla müdahale edebileceði bir çalýþma yaratýlmalýdýr. Semtlerden Fabrikalara Bir Cephe Hattý Ýþçi ve emekçilerin eylemlerinde olaðanüstü bir yoðunluk yaþanýyor. Geçmiþ dönemlerde daha çok ekonomik kazanýmlara hedeflenen mücadele, þimdi çok boyutludur. En geri, mücadeleye en yeni ýsýnan birlikler, ekonomik savaþýmda daha ilerideki iþçi birliklerine büyük destek olurken; ileri emekçi kesimleri içinde politik mücadele istemi derinleþiyor ve yaygýnlaþýyor. Sermayenin emeði teslim alma saldýrýsý öylesine çok yönlü, kapsamlý yürütülüyor ki; emekçilerin buna karþý geliþtirdikleri savaþým gün geçtikçe ekonomik ve politik bütünlük kazanmaya doðru ilerliyor. Kamu emekçileri, bir yandan anadilde eðitim kavgasýndalar, diðer yandan Personel Yasa Tasarýsý’na karþý mücadele veriyorlar. Ýþçiler, bir yandan IMF baðýmlýlýðýna karþý, diðer yandan özelleþtirmeler ve sefalet ücretlerine… Ayný sýkýþýk dönem içinde tüm sorunlar, üst üste çözülmeden birikiyor ve emekçiyi tam bir patlama noktasýna getiriyor. Bu nokta artýk, bir emekçi için, geri çekilmenin mümkün olmadýðý, sýrtýn gelip son duvara dayandýðý noktadýr. Ýþçi sýnýfý ve diðer emekçiler, böyle her yandan yaðmur gibi gelen amansýz sermaye saldýrýsý ve kuþatmasý altýnda, köklü bir seçime zorlanýyorlar: Ya

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

9


yok oluþ ya da tek bir adým atarak toplumsal devrime yönelmek. Saldýrýlarýn saðanaðý altýnda, tek tek bunlarý durdurmanýn zorluðu ama öte yandan, bir bütün olarak ezilenlerin ayný cephede hareketine olan inanç ve bekleyiþ artýyor. Çözümsüz kalan ve ardý arkasý kesilmeyen her saldýrý, emekçileri toptan ve kökten bir savaþýmýn gerekliliðine ikna ediyor. Mahallelerde konseyler, sanayi bölgeleri ve fabrikalarda komiteler, tam da bu dönemde ortaya çýkýyorlar ve bulunduklarý alandaki harekete yön veriyorlar. Tesadüf deðil. Komiteler ve konseyler, henüz yetersiz sayýda olsalar da, kendiliðinden oluþsalar da, sistemden net bir kopuþun ifadesi, devrimci dönüþümün olanaklý olduðunun kitleler tarafýndan benimsenmeye baþlandýðýnýn iþaretidir.

Proletarya, bir devrim sürecinde, nüfusun ezici çoðunluðunu oluþturan milyonlarca emekçi üzerinde, hangi araçlarla etkin politik rol oynar? Ýki farklý araçla: Birincisi, proletarya partisidir. Böylece devrimci proletarya, ülke çapýnda sonuna kadar kime görür ve kendi baðýmsýz politik karargahýný yaratmýþ olur. Parti olmadan, politik alanýn en öz, en temel sorunu olan iktidarý fethetme sorunu, havada kalýr. Politik iktidarýn fethine baðlanmayan bir savaþým ise, köklü deðiþim özlemiyle hareket eden yýðýnlarýn ciddi desteðini bulamaz.

Proletarya Partisi ve Konseyler Proletarya, bir devrim sürecinde, nüfusun ezici çoðunluðunu oluþturan milyonlarca emekçi üzerinde, hangi araçlarla etkin politik rol oynar? Ýki farklý araçla: Birincisi, proletarya partisidir. Böylece devrimci proletarya, ülke çapýnda sonuna kadar kime güvenebileceðini görür ve kendi baðýmsýz politik karargahýný yaratmýþ olur. Parti olmadan, politik alanýn en öz, en temel sorunu olan iktidarý fethetme sorunu, havada kalýr. Politik iktidarýn fethine baðlanmayan bir savaþým ise, köklü deðiþim özlemiyle hareket eden yýðýnlarýn ciddi desteðini bulamaz. Proletaryanýn, ezici çoðunluðu etkilemek ve peþinden sürüklemek için ihtiyaç duyduðu ikinci araç, kitlelerin öz örgütlülükleridir. Devrimin tarihinde bu araçlar, komite ve konseyler olarak þekillendiler. Konseyler, devrimci kitle örgütlenmeleridir. Öz örgütlülüklerdir; partilerin ve gruplarýn bir alt kolu, uzantýsý olarak deðil, emekçilerin kendi öz savaþýmlarýnýn içinde ve bu savaþýmlardan doðarlar. Partili, partisiz, tüm sýnýf bilinçli iþçilerin, düzene karþý hiçbir kiþisel çýkar gözetmeden mücadele eden tüm emekçilerin bizzat kendi kurduklarý, kendi yöneticilerini seçerek yönettikleri örgütlerdir. Konseylerin kuruluþunda devrimci partilerin oynadýklarý roller deðiþebilir ama bu rol ne denli etkin olursa olsun, profesyonel devrimciler örgütü parti ile, kitlelerin örgütü konseyleri karýþtýrmamak gerekir. Parti ve konseyler, devrimci proletaryanýn tüm ezilenleri peþinden sürükleme görevini yerine getirmesini saðlayan ve birbirini tamamlayan iki temel araçtýr. Parti olmadan öz örgütlülükler (konseyler) sonuna kadar, iktidarýn fethine kadar

10

gidemezler. Sonuna kadar gitmeyen öz örgütlülükler, sonuçta toplumsal dayanýþma örgütlerine dönüþürler ve devrimci zemini kaybedip, düzenin bugün “sivil toplum kuruluþu” dediði bir aþamaya düþmekten kurtulamazlar. Partili iþçiler ise, öz örgütlülükler olmadan geniþ kitlelere (gerçek anlamda bir devrimin kitlelerine, yani onmilyonlara) öncülük edemez.

Öncülük Ýddiasý ve Ýddialý Kitleler Bugün büyüyen bir dalga halinde uyanan, çoðu kendiliðinden, ekonomik-siyasi mücadele içinde kendi örgütlerini, komite ve konseyleri yaratan emekçi kesimin henüz çok yetersiz bir sayýyý ifade ettiði söylenebilir. Bu yetersizlikten yola çýkýp devrimin kitleler içinde etkili olmadýðýna gerekçe bulanlar o denli çok ki; esasýnda hiç bir þey ifade etmeyen, kuru laftan öte gitmeyen bu cansýz sözler öylesine çok tekrarlanýyor ki; sanki herkesin kabul etmesi gereken, kabul etmeyenleri ise “uçuk-akýlsýz” duruma düþüren bir “temel gerçeklik” gibi algýlanýyor. Bu yetersizliði kendi umutsuz durumlarýna gerekçe yapanlara söylenecek söz çok. Ama biz, henüz daha proletaryanýn ve emekçilerin -uyananlarýn dýþýnda-, uyuyan enerjisinin bir bütün olarak ne kadar büyük olabileceðini; ama gerçekten büyük hedefler uðruna, gerçekten devrimci bir biçimde mücadele etmek gerekli olduðu zaman, bu enerjinin ne derece muazzam olabileceðini bütün dünya ve ülkemiz devrim tarihinden iyi biliyoruz, demekle yetineceðiz. Eksik olan, devrimin ve ayaklanmanýn toplumsal gücü deðil; onlar hemen her gün, þu ya da bu nedenle sokaða çýkarak varlýklarýný kanýtlýyorlar zaten. Asýl eksik olan, önemsiz ayrýntýlardan sýyrýlmýþ, bu ayrýntýlar peþinde enerjisini tüketmeyen bir devrimci iktidar kavgasýnýn gerçek bir iddia ve coþkuyla, net tanýmlanmýþ hedef ve araçlarla, ciddiyetle yürütülmesidir. Öncünün devrimci iddiasý, coþkusu, ciddi hazýrlýðý vb. yetmez. Bir toplumsal devrimde söz konusu olan, burada devrimci kitlelerin kendi eylemlerine , mücadele yöntemlerine ve yine örgütlülüklerine de güven duymasý gerekir. Emekçiler, kendi eylemlerinin sonuçlarý konusunda net bir fikre sahip olabilmeliler. Ancak bu þekilde, öncü ile birlikte ve onun arkasýnda, sonuna dek gidebilirler. Dünyayý dönüþtürecek güç, emekçilerin çoðunda henüz daha uyuyan ve uyandýrýlmayý bekleyen o büyük devrimci enerjidedir. Devrim sürecinde; “her dürüst yurttaþýn kendini feda etmek ve halký ezenlere karþý mücadele etmekle yükümlü olduðu bir savaþýn yaklaþ-

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005


makta olduðu düþüncesine en geniþ yaygýnlýk kazandýrýlmalýdýr.” (Lenin) Lenin’in bu sözlerine özellikle dikkat çekmek gerek. Ajitasyonda kuru teþhirin, kuru iddianýn yerine, o büyük günün yakýn olduðu ve o güne herkesin hazýrlanmasý umut ve görevleri ön plana çýkartmalýdýr; bu umut canlý tutulamazsa, halkýn en geniþ savaþým örgütlerinde birleþmesi kolay olmaz. Öyleyse burada, devrimci kitle çalýþmasýnda, öncülük anlayýþýndaki eksikliði dile getirelim: Kitle çalýþmasý iki yönlüdür; devrimci sýnýf partisi kitleye güven verirken, kitleleri de kendi eylemine ve kendi öz örgütlülüklerine güvenmelerini saðlamalý. Özellikle devrim dönemlerinde, kitlelerin kendi öz örgütlülüklerine yönelmesi gerektiði dönemde, bu ikili görevi eksiksiz yerine getirmek daha büyük önem kazanýr. Deðil örgütlenme ve eylemlerine, kitlelerin kendisine bile güvenmeyen ortalama sol bu görevi yerine getiremeyeceðine göre, toplumsal bir devrimin büyük dönüþümleri için gerekli enerjiyi saðlayan bu önemli görev, Leninistlerin omzundadýr. Ajitasyon ve propaganda da devrimci iktidar hedefi, bu iddiaya uygun araçlar, kararlýlýk ve eylemde militanlýk, kitlelerin öncü devrimci güce güven duymalarý için yeterlidir. Ama kitlelerin devrime yürümeleri için yeterli deðildir. Emekçi kitlelere güven vermek, devrimci sýnýf partisini onlara tanýtmak, emekçiler arasýnda saðlam iliþkiler kur-

mak, bugüne dek yaptýðýmýz ve bundan sonra da yapmaya devam edeceðimiz çalýþmalardýr. Fakat artýk bunun yeterli olmadýðýný; tersine, tek yanlý kavranan bu devrimci kitle çalýþmasýnýn giderek devrimcileri geleneksel çalýþma biçimlerine hapsettiðini; her yapýyý kendisini kitleye göre deðil, diðer yasaya göre tanýmladýðýný ve söylemde olmasa bile, eylemde iktidar iddiasýndan uzaklaþtýrdýðýný bilmeliyiz. Yeni Güçlere Yeni Görevler Bu açýdan semt çalýþmalarýna bakalým. Hemen herkesin yaptýðýný yapýyoruz. Devrimci kurumlarýmýz aracýlýðýyla etkinliðimizi arttýrýp, politikalarýmýzý genel emekçi kitlesine tanýtýyoruz. Eylemliliklerle, emekçileri harekete çaðýrýyoruz. Ama bu, “bayraðýmýzýn arkasýnda yürüyün” demekten öteye gitmiyor. Kuþkusuz öncünün güçlenmesi devrimin acil sorunudur. En az onun kadar acil olan, emekçi kitlelerin kendi öz örgütlülüklerini kurmasýna yardým etmek, onlara bu yönde cesaret vermektir. Ýþçi alanýndan DÝK’ler aracýlýðýyla yapýlan bu önemli faaliyet, mahalle çalýþmalarýnda da temel yön olmalýdýr. Ýþte o zaman, ancak o zaman, mahalli devrimci kurumlar, bir “dükkan” olmaktan çýkar, gerçek bir kitle çalýþmasýnýn karargahý durumuna gelir. Devrimci dalganýn kabarýþýyla ortaya çýkmaya baþlayan iþçi komiteleri ve semt konseyleri, bizlere daha zorlu yeni

görevler yüklüyor. Sermaye düzeninin her yönden ve topyekün saldýrýsý ise, bütün bu görevleri baþarmamýzda bize ihtiyaç duyduðumuz uygun zemini ve “devrimci atmosfer”i saðlýyor. O atmosfer ki, herkes tarafýndan solunuyor. Devrimi örgütlemek, devrimci iktidar hedefine yaklaþýmý ortaya koyan yeni görevlerin tam berraklýkla saptanabilmesi için, saðlam karakter, ciddiyet ve iddia kadar, en az bunlar kadar, sabýr ve inat da ister. Bugünden yaygýnlaþtýrmayý amaçladýðýmýz komite-konseyler ve devrimci ayaklanmaya diðer hazýrlýk giriþimlerimiz, elbette geleneksel ortalama düþünceden kopamayan geniþ bir sol çevre tarafýndan anlaþýlamayacak, onlarýn öteden beri etkilediði bir yýðýn emekçi tarafýndan da… Ama biz, bu yeni görevleri tanýmlayarak, politikaya yeni uyanan taze ve zinde güçleri daha hýzlý kendimize çekeceðiz. Ayrýca, kitlelere bu yeni görevlerin önemini anlatýp, onlarý nihai hedefimize birlikte yürümeye çaðýrdýkça, sabýrla ve býkmadan yineleyeceðimiz bu giriþimlerimiz sayesinde, onlardan pratik çözümler ve bu hedeflere yaklaþým biçimlerini öðreneceðiz. Genç, dinamik, taze unsurlarý bu görevler içinde eðiteceðiz. Ve iþte o zaman ortaya, milyonlarca insan kendi öz örgütlülükleri içinde yön veren, onlara kendi eylemlerinin ve yöntemlerinin sorumluluðunu almayý öðreten, bunu yaparken, kendisi de pratikte yetiþen, gerçek bir öncü güç haline geleceðiz.r

lýþmadan söz edeceðim. Biz, DÝK olarak önümüze bazý çalýþmalar koyduk. Bunun ilk aþamasýnda, bir pankart hazýrlayýp, iþçilerin yoðun olduðu bir saatte, herkesin görebileceði bir yere asmayý planladýk. 2,2x1,1 ebatýnda hazýrladýðýmýz ve üzerine “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak, Devrimci Ýþçi Komiteleri” yazýlý olan pankartýmýzý, DÝK’li iþçi arkadaþlarla sabah 07.30 civarýnda Sarýgazi merkezinde Dörtyol üzerine astýk. YAÞASIN DEVRÝMCÝ ÝÞÇÝ KOMÝTELERÝ! YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! ÖZGÜRLÜK SAVAÞAN ÝÞÇÝLERLE GELECEK! Merhaba, Ben Anadolu yakasýndan Devrimci Ýþçi Komiteli (DÝK’li) bir iþçiyim. Sizlere, Sarýgazi’de yaptýðýmýz bir ça31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

DÝK’li Bir Ýþçi/ Sarýgazi

11


AB Üyeliði-Zafer Çýðlýklarý Ve Gerçekler

DEVRÝMÝ ÖNLEYEMEZSÝNÝZ

T

ürkiye burjuva dünyasýnda, 17 Aralýk’tan beri bayram ve zafer havasý esiyor. 17 Aralýk’ta müzakerelerin baþlamasý için bir tarih alýnmasýnýn bir bayram ve zafer olduðuna burjuva sýnýf gerçekten inanýyor mu, bilinmez. Ancak en azýndan dýþarýya yansýttýklarý hava bu. Bu iþin baþýný, alýþýldýðý üzere her zamanki gibi, burjuva basýn ve yayýn kurumlarý çekiyor. Bütün bir toplumu bayram ve zafer havasýna sokmak için seferberlik ilan edilmiþ gibi. Burjuva sýnýfýn böyle bir hava yaratmaya; özellikle de emekçi sýnýflarý böyle bir havayla adeta sarhoþ etmeye çalýþacaðý haftalar, aylar öncesinden belliydi. Avrupa Birliði Zirvesi’nin toplanacaðý 17 Aralýk tarihine öyle bir önem yüklemiþlerdi ki, onunla yatýp onunla kalkýyorlardý. 17 Aralýk’ta altý uçak dolusu gazeteciyi Brüksel’e göndererek, televizyon kanallarý tam gün yayýn yaparak bu çabalarýný en üst noktaya çýkardýlar. Sonucu önceden büyük ölçüde belli olan bu toplantýya böylesi olmadýk bir önem yüklenmesi boþuna deðildi. Burjuva toplumun aðýr sorunlarýndan ve toplumsal devrimin aðýr baskýsýndan bunalan burjuva sýnýfýn bir morale ihtiyacý vardý. Bu moral, ancak bir “zafer”le elde edilebilirdi. Ortada zafer kazanýlacak bir þey yoksa, en ufak bir fýrsatý deðerlendirerek böyle bir zafer imal etmek gerekiyordu. Sýnýf savaþýmlarýnda, iç savaþlarda, týpký dýþ savaþlarda olduðu gibi moral güç, çok önemli bir unsurdur. Kendi ordusunun savaþ azmini yükseltmek, düþman ordusunun savaþma isteðini kýrmak için küçük de olsa zafere ihtiyaç vardýr. Bir savaþta küçük de olsa zaferlerin her zaman büyük önemi var. Ýç savaþtan, düzenin birikmiþ sorunlarýndan bunalmýþ burjuva sýnýf, böyle bir morali Abdullah Öcalan’ýn tutsak edildiði 1999 Þubatý’nda bulmuþtu. O zaman, dönemin Cumhurbaþkaný Süleyman Demirel, “Bu morale çok ihtiyacýmýz vardý” diye açýk itirafta bulunmuþtu. Þimdi de burjuva

12

sýnýfýn bir “moral”e ihtiyacý var. Onun için AB’yle müzakere tarihi almayý bile bayram ve zafer havasýna dönüþtürmeye çalýþýyorlar. Fakat bunun 1999’daki durumdan farký þu ki, Abdullah Öcalan’ýn tutsak edilmesinde burjuvazi, kendince “zafer” diyebileceði bir þey bulabiliyordu. Þimdiki ise tam bir komedi. Çünkü, tam üyelikle sonuçlansa dahi, egemenlik haklarýnýn tümden elinden alýnmasýna yol açacak bu müzakerelerin baþlamasýnda tekelci sermaye için bayram ya da zafer anlamýna gelecek en ufak bir unsur dahi yok. Gerçekler Ýnatçýdýr Türk Baþbakanýn Avrupa dönüþünde bir “fatih”, bir savaþýn muzaffer komutaný gibi karþýlanmasý, törenler düzenlenmesi, emekçi sýnýflarý aldatmamalýdýr. Gerçekte, ortada ne fethedilen bir Avrupa, ne de kazanýlmýþ bir muharebe vardýr. Burjuva basýn ve televizyon kanallarýnýn patýrtý-gürültü yaratarak gizlemeye çalýþtýklarý gerçekler, topluma yansýtýlanýn tam tersidir. Arkasýnda medya ordusu bulunan bir komutan edasýyla Brüksel’e giden Türk Baþbakan, Türkiye’nin egemenlik haklarýný devreden bir anlaþmaya imza atmýþ halde geri döndü. Her þeyden önce ve herþeyden önemlisi, Türk burjuvazisi Kýbrýs’ý kaybetmiþtir. Gerçekleri gizlemekten baþka iþe yaramayan diplomasi dilini bir tarafa býrakýrsak, Türkiye müzakerelerin baþlayacaðý 3 Ekim 2005 tarihine kadar Kýbrýs’ý geri vermeyi kabul etmiþtir. Altýna imza atýlan anlaþmanýn en önemli maddelerinden biri budur. Türkiye 30 yýl önce savaþla iþgal ettiði topraklarý, masada geri vermiþtir. Burada emperyalist mali sermayenin boyun eðdirici gücünü bir kez daha görmüþ oluyoruz. Türk burjuvazisi ve onun politik-askeri temsilcilerinin bütün efelenmeleri, Brüksel’de birkaç saat içinde bir ev kedisinin uysallýðýna dönüþtü. Yaratýlan toz duman daðýldýktan ve patýrtý-gürültü yatýþtýktan sonra, Kýbrýs konusunda kabul edilen 31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

koþulun burjuvazi içindeki çeliþkileri nasýl derinleþtireceðini görmeye baþlayacaðýz. Türkiye ve Kürdistan’ýn emekçi sýnýflarýný aldatma ve avutmada en çok kullanýlan argüman olarak “serbest dolaþým hakký”nýn söz konusu olmayacaðýný gördük. Avrupalý emperyalistler, milyonlarca iþsizi olan bir ülkeye serbest dolaþým hakký tanýmanýn kendileri için ne anlama geldiðini bilmeyecek kadar aptal deðiller. Bütün Avrupa’da iþsizlik oraný büyük bir hýzla artarken, Türkiye’ye serbest dolaþým hakký tanýmak, kendileri için akýl karý deðildi. Daha müzakereler baþlamadan AB emperyalistleri, Türkiye’ye serbest dolaþým hakkýný vermemeyi imza altýna almýþ bulunuyorlar. Bunun hemen öne çýkan iki sonucu var: Birincisi, Avrupalý emperyalistler, serbest dolaþým hakkýný Türkiye’ye tanýmayarak Türkiye tekelci kapitalizminin temel sorunlarýný çözme güç ve yeteneðinde olmadýklarýný gösterdiler. Oysa Türk tekelci sermaye sýnýfýnýn Avrupalý emperyalistlerden beklentisi, serbest dolaþým hakkýyla, en önemli patlayýcý unsur haline gelmiþ bulunan iþsizliðe çözüm bulmalarýydý. Avrupalý emperyalistlerden beklenen, Türkiye’de olgunlaþmakta olan devrimin önlenmesini üstlenmeleri; bu baðlamda, Türkiye tekelci kapitalizminin temel sorunlarýný çözmeleriydi. Ýþsizlik, bu temel sorunlarýn baþýnda geliyor. Ama daha þimdiden ortaya çýkmýþ bulunuyor ki, AB, bu sorunun çözümünde en ufak bir rol oynamayacak. Serbest dolaþým hakkýnýn Türkiye’ye tanýnmamasýnýn þimdiden ortaya çýkan ikinci önemli sonucu þu: Þimdi iþ baþýnda bulunaný dahil, bütün burjuva hükümetler, emekçi sýnýflarý AB konusunda iþsizliði çözme umuduyla ikna ettiler. Geçim araçlarýndan yoksun, yaþamdan kovulmuþ, açlýk ve sefalet içinde bulunan milyonlarca iþsiz daha iyi bir yaþam ve iþ umuduyla burjuva hükümetlerin AB politikasýný destekliyordu. Þimdi bütün bu umutlar suya düþmüþ bulunuyor. Eline pasaportu alýr al-


maz kapaðý Avrupa’ya atmayý düþleyen milyonlarca emekçide derin hayal kýrýklýðý duygularýnýn açýða çýkmasý uzak deðil. Gerçi serbest dolaþým hakký tanýnsaydý da sonuç farklý olmayacaktý. Çünkü, Avrupa ülkelerinin kendileri þimdi ciddi bir iþsizlik sorunuyla boðuþuyorlar. Bir iþ ve daha iyi bir gelecek umudu besleyenleri bekleyen hayal kýrýklýðý, Avrupalý emperyalistler sayesinde “demokrasi” beklentisi içinde olanlarýn da kapýsýný çalacak. Türkiye’yi demokratikleþtirmeleri beklenen Avrupalý devletlerin kendileri birer siyasi gerici devlettir. Hepsi de faþizmi uygulamaya eðilimli ve hazýr olan bu devletlerin Türkiye’nin demokratikleþmesiyle ilgilenmelerini beklemek boþ bir hayaldir. Avrupalý emperyalistler, demokrasiyle deðil ekonomik ve siyasi çýkarlarýyla; bu çýkarlarý güvence altýna alacak önlemlerle ilgililer. Onlarýn bu doðasý, onlardan çözüm ve demokrasi beklentisi içindeki Kürt küçük burjuva aydýnlarý þimdiden derin bir hayal kýrýklýðýna uðratmýþtýr. Türkiye’ye görüþme tarihi vermek için olmadýk þeylerin pazarlýðýný yapan, olmadýk koþullarý öne süren Avrupalý emperyalistler, Kürdistan konusunda tek söz dahi etmemiþlerdir. Onlar, çýkarlarý gerektiði ölçüde ve ancak o zaman Kürdistan konusuyla ilgilenirler. Nitekim, Almanya Kürt halkýnýn özgürlük hakkýna olan ilgisini AB Zirvesi günlerinde Almanya’daki Kürt kurumlarýna polis baskýnlarý düzenleyerek gösterdi. Yasal faaliyet yürüten onlarca dernek, hiç bir gerekçe olmadan, bir anda polis baskýnýna uðradý. Alman devletinin doðasýný bir türlü anlamak istemeyen Kürt küçük burjuva aydýnlar, Alman devletinin bu davranýþýna anlam veremediklerini söylemekle yetindiler. Oysa, Alman devletinin -ve aslýnda bütün emperyalistlerin- davranýþlarýnda anlaþýlmayacak bir yön yoktur. Onlar, Kürt halkýnýn özgürlük haklarýyla deðil, birincisi, Kürdistan devriminin boðulmasýyla ilgililer. Bu konuda Türk burjuvazisiyle tam bir uyum ve anlayýþ birliði içindeler. Türk burjuvazisinden ve devletinden zaman zaman ayrýldýklarý nokta devrimin hangi yöntemlerle boðulacaðýdýr. Ýkincisi, kendi politik etkilerinin Kürdistan’a yayýlmasýyla ilgililer. Dönem dönem Kürt halkýnýn haklarýna ilgi gösterir þekilde davranmalarýnýn ve Kürdistan’a gidip Kürt küçük burjuva ve burjuvalarýyla görüþmelerinin nedeni bu. Ama onlarýn tercih ve isteði her zaman TC’nin güvenliði ve istikrarý olmuþtur. Bu bakýmdan 17 Aralýk zirvesinde Türkiye ile görüþmelerde Kürdistan’ýn sözünün dahi geçmemesine sadece ahmaklar anlam veremezler. Baþbakan, ayaðýnýn tozuyla geldiði Ankara’da sistemin tüm önemli sorunlarýnýn çözüleceðini demokratikleþmenin ger-

çekleþeceðini söylerken elbette gerçekleri söylemediðinin farkýndaydý. Ayný gün burjuva gazeteler, dýþ ticaret açýðýnýn 34 milyarý bulduðunu, ithalatýn katlanarak sürdüðünü, ekonomide streslere hazýr olmak gerektiðini yazýyordu. AB ile iliþkiler -ve gerçekleþse bile en erken tarih olarak 2015’te gerçekleþmesi beklenen AB üyeliði- Türkiye tekelci kapitalizminin sorunlarýný çözmek bir yana, daha da aðýrlaþtýracaktýr. Emperyalistlerle son 15 yýlda yapýlan anlaþmalar sonucu tarým ve hayvancýlýðýn çökmesi, köylülüðün büyük bir yýkýma uðramasý gibi… Nitekim, daha müzakereler baþlamadan, Avrupalý emperyalistler Türkiye’ye tarým alanýnda kalýcý kýsýtlamalar ve emperyalistler lehine düzenlemeler yapmayý kabul ettirmiþlerdir. Bu politikalarýn köylüler üzerindeki yýkýcý etkilerini görmek için çok beklemek gerekmeyecek. Avrupalý Emperyalistlerin Hesaplarý Avrupalý emperyalistlerin Türkiye olsun, diðer ülkeler olsun yeni üyelik baþvurusunda bulunanlara yaklaþýmlarýný iki temel noktadan deðerlendirmek gerekir. Bunlarýn ilki, bütün burjuvazinin karþýsýnda birlik olduðu komünist devrim tehdididir. Dünyanýn neresinde olursa olsun burjuvazi bir adým atarken daima bu tehdidin baskýsý altýnda hareket etmekte, dolayýsýyla hesap ve planlarýný bu tehlikenin savuþturulmasýna göre yapmaktadýr. Ýkinci temel nokta ise, emperyalistler arasý rekabet, çýkar çatýþmalarý ve pazar kapma savaþýdýr. Her emperyalist ülkenin bir diðer ülkeye yaklaþýmýnda, bu nokta önemli bir rol oynamaktadýr. Birinci noktanýn somut ifadesini, eski Doðu Avrupa ülkelerinin apar-topar AB içine alýnmasýnda görüyoruz. Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve en son 17 Aralýk’ta Bulgaristan ve Romanya sosyalizmin tahrip edilmesinin üzerinden on-onbeþ yýl geçmeden apar-topar AB içine alýndýlar. Bu ülkelerin sosyalizme dönüþ tehlikesini ortadan kaldýrmak için emperyalistler onlarý vakit geçirmeden emperyalist kapitalist zincire eklemlediler. Böylece, emperyalist kapitalist sistem Avrupa’nýn doðusunu da içine almýþ oldu. Emperyalistler arasý rekabet ise emperyalist ülkelerin öteki ülkelere bakýþ ve hesaplarýný belirleyen bir baþka noktadýr. Burada Avrupalý emperyalistlerin çýkarlarýnýn, dolayýsýyla da hesap ve yaklaþýmlarýnýn farklýlaþtýðýný görüyoruz. Örneðin, Almanya ve Fransa’nýn Türkiye’yi güçlü ordusu ve savaþ kapasitesi nedeniyle AB’ye almaya ya da en azýndan AB kapýsýna baðlamaya çalýþtýklarýný görüyoruz. ABD’nin müttefiki Ýngiltere ise ABD’ye 31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

sýký baðýmlýlýk içinde bulunan Türkiye’nin birlik içinde kendine iyi bir destek olacaðýný düþünüyor ve hesaplarýný buna göre yapýyor. Almanya ve Fransa’nýn Türkiye’yi güçlü ordusu ve savaþ kapasitesi nedeniyle AB’ye almaya çalýþtýklarýný emperyalist basýn açýkça yazýyor. Güçlü bir ordudan yoksun Almanya Türkiye’nin AB üyeliði sayesinde Ortadoðu ve Kafkaslara kadar uzanan masrafsýz bir silahlý güç elde etmiþ olacak. ABD’nin etkili gazetelerinden birinin yazdýðý gibi “AB’nin sýnýrlarý Irak, Ýran ve Suriye’ye kadar uzandý”. Bu cümleyi Almanya ve Fransa’nýn siyasi ve askeri etkisinin bu sýnýrlara kadar uzandýðý þeklinde okumak gerekir. Þüphesiz böyle bir amaç için öncelikle devrim tehdidinden kurtulmuþ bir Türkiye lazým. Baþta Almanya ve Fransa olmak üzere belli baþlý emperyalistlerin baz aldýklarý hareket noktasý budur. Fakat, geçmiþten farklý olarak þu durumun altýnýn çizilmesi gerekiyor: Emperyalistler Türkiye devrimini, Türkiye tekelci kapitalizmini ayaða kaldýrarak engelleyebilecek durumda deðiller. Artýk onlarýn da ellerinde tek yöntem olarak karþý-devrimci þiddet kalmýþtýr. Almanya, Fransa ve diðer emperyalist devletler devrimi karþý-devrimci þiddet yoluyla bastýrabilmesi için Türkiye’ye her türlü yardým ve desteði verecekler. Ama devrimi engellemede baþarýlý olamayacaklarý kesindir. Tekelci kapitalist ekonominin sorunlarý, çeliþkileri, yapýsý devrimi besleyen baþlýca kaynaktýr ve bu kaynaðý ortadan kaldýrmadan devrimi önlemek mümkün deðildir. Onun için, komünist devrim Türkiye ve K. Kürdistan’da kendine yol açmaya devam edecektir. Burada devrimci proletaryanýn uyanýk davranmasý gereken nokta þudur: Üyelik tarihinin alýnmasýyla birlikte proletaryayý þu ya da bu burjuva kesimin eklentisi yapma çabalarý hem burjuvazi hem de küçük burjuva reformist akýmlar tarafýndan yoðunlaþtýrýlacaktýr. Önceki sayýmýzda yazdýðýmýz gibi, bu konuda proletaryanýn baðýmsýz sýnýf çizgisi bu tartýþmalara taraf olmadan devrim yolunda kararlýlýkla yürümekten geçiyor. Ne “demokrasi” adýna AB üyeliðinin desteklenmesi, ne de “baðýmsýzlýk” adýna AB’ye karþý mücadeleyi baþa almak, proletaryanýn sýnýf politikasý olamaz. Bunlardan birini tercih etmek ne adýna yapýlýrsa yapýlsýn, proletaryayý burjuvazinin bir kesiminin peþine takacak; devrim hedefinden uzaklaþtýracaktýr. Bu, proletaryaya kurulmuþ bir tuzaktýr. Bu tuzaðý bozmanýn yolu devrim ve iktidar hedefinden þaþmadan yola devam etmektir.

13


“REMZÝ AYDIN ’A”

REMZÝ AYDIN YAL Z IN DEÐ ÝD L ÝR! Ölüm Orucu Eylemcisi Remzi Aydýn’ýn 15 Aralýk 2004 tarihinde götürüldüðü Bayrampaþa Devlet Hastanesi’nde Ölüm Orucu Eylemi’nin 539. gününde müdahale edilmiþtir. Daha önce de 08Aralýk 2004 tarihinde bulunduðu Bayrampaþa Özel Tip Cezaevi’nden hastaneye kaldýrýlarak müdahale edilmek istenen Remzi Aydýn, tedaviyi reddetmesi üzerine yeniden cezaevine götürülmüþtü. Remzi Aydýn, þu anda Bayrampaþa Devlet Hastanesi’nde tutulmaktadýr. DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR. DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR TESLÝM ALINAMAZ. ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR SÜRECEK ZAFERE KADAR ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!

Uzun ve yorucu bir yolun yolcusu olmak, inanç, bilinç, kararlýlýk gerektirir olsa gerek..... Ýnancý, kararlýlýðý ve bilinciyle geleceðe yön veren, sosyalizmin devrimin idealleriyle sýkýca sarýlmýþ bu yolda bedenini ölüme yatýrmýþ yoldaþýmýz Remzi Aydýn’a… Ýnançsýz yaþanmaz bu dünyada ya da inancý sýnamadan

PCE(r)’den DETAK’a Mektup Var

belki barikat baþýnda sipere koþarken sýnayacaksýn kendini, Belki de hücre hücre erirken, vücuduna söz dinleterek sýnayacaksýn kendini. Sen bunu baþar-

Fresnes, 27 Ekim 2004 Sevgili Yoldaþ, Mektubunu okuyorum ve kelimelerini yaþýyorum, çünkü biz de sosyalizm için savaþýyoruz. Sana rFansa’nýn rFesnes cezaevinden yazýyorum. Siyasi bir tutsaðým. PCE (r) Ý[spanya Komünist Partisi (yeniden yapýlanma)]’liyim. Arkadaþýmla birlikte tutuklandým. Hiç mahkemeye çýkarýlmadan 2002 Temmuz’undan beri cezaevindeyiz. Biz rFansa’nýn cezaevlerindeki 12 siyasal Ýspanyol tutsaðýz. Biz PCE (r) ‘den sekiz yoldaþýz ve dört kiþi de GRAPO (1 Ekim Anti-faþist Direniþ Gruplarý)’nun savaþçýsý. Ben Ýngilizce çalýþýyorum ama neredeyse hiçbir þey bilmiyorum. Yazma ve okumada birçok güçlükle karþýlaþýyorum. rFansýzca’yý tereddütsüz yazýyor ve okuyorum fakat senin rFansýzca okuyup okumadýðýný bilmiyorum. DETAK’ýn yayýnlarýný izlemeyi ve DETAK hakkýnda bilgi edinmeyi isterim. Seni kucaklýyorum, saygý ve selamlarýmý gönderiyorum. VENCEREMOS* Fina (Josefina Garcia Aramburu) *Kazanacaðýz Fransa’da bulunan Fresnes Cezaevi’nden bir PCE(r) tutsaðý tarafýdan DETAK’a gelen mektup

14

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

dýn yoldaþ. Barikat baþýnda da Ölüm Orucu’nda da sýnandýn ve baþardýn. Þimdi sýra bizde olsa gerek yoldaþ.... Belki þimdilik ölüme yatýrmýþ bedenimizle sýnanmayacaðýz. Barikat baþýnda dövüþürken sýnanacaðýz. Ya da devrime duyduðumuz inancý anlatýrken. Ama þunu bilesin yoldaþ; sýnanacaðýz ve baþaracaðýz senin bizlere gösterdiðin gibi… Hep her zaman zafere kadar daima ....

REMZÝ AYDIN YALNIZ DEÐÝLDÝR! KTÜ’den DÖB’lü Bir Öðrenci


TKEP/Leninist Davasý Tutsaklarýndan Nuran Güvenilir’in Cezaevindeyken Bir 19 Aralýk Duruþmasýnda Okuduðu Metinden…

ÜSKÜDAR ADLÝYESÝ MAHKEME BAÞKANLIÐI’NA

1

9 Aralýk 2000… Ýnsanlýðýn beynine bir daha silinmemek üzere kazýnan katliam ve vahþetin tarihi oldu. Ýnsanlýðýn, ileriye doðru her yürüyüþünde, egemen güçlerin katliamlarýna, zor ve þiddetine maruz kaldýðý sayýsýz örnekler gibi. Yüzyýllardýr süregelen, ezenlerle-ezilenlerin bu durdurulamaz, önlenemez çatýþmasý bütün hýzýyla devam etmektedir. Tarihsel olarak, son evresini yaþayan emperyalist-kapitalist sistem, çürümüþ ve kokuþmuþluðuyla yok oluþa doðru sürüklenirken, tüm insanlýðý da kendi kaderine ortak etmeye çalýþmaktadýr. Ýçine girdiði derin bunalýmý aþabilmek, ayakta kalabilmek ve egemenliðini devam ettirebilmek için elinde kalan tek yöntem olan zor’a baþvurmaktadýr. Emperyalist tekellerin bütün dünyanýn zenginliklerini kendi ellerinde toplamak istemesi bunun için dünyanýn en ücra yerlerine kadar, bütün üretim alanlarýný yaðma ve talan etmesini getirirken, ardýnda el attýðý her karýþ toprak üzerinde yaþayan halklara korkunç bir yoksulluk, açlýk ve ölüm býrakmýþtýr. Elinde bulundurduðu güçlü silahlarýn gücüne dayanarak halklarý çoluk-çocuk demeden kýyýmdan geçiren, milyarlarca insaný savaþ yýkýmýna uðratýp yaþamdan kovan, bütün zenginliklere ve servetlere el koyarak milyarlarca insaný açlýða ve yoksulluða mahkum eden,emperyalist-kapitalist sistem kaçýnýlmaz sonundan kurtulamayacaktýr. Bir tarafta bir avuç emperyalist tekelin el koyduðu servet ve zenginlik, bir tarafta insanlýðýn büyük bölümünün sürüklendiði sefalet. Yarattýðý tüm deðerlere ve birikimlere el konularak yaþamdan kovulmaya çalýþýlan insanlýk, tüm dünyada insanlýðýný yeniden elde edebilmek için ayaða kalkmýþtýr. Bu bir “ölüm-kalým” savaþýdýr. Ve insanlýk, tarihsel haklýlýðýndan aldýðý güç ve inançla yarýnlarýný yaratma yolunda hýzla ilerlemektedir. Emperyalist-kapitalist sisteme göbekten baðlý ülkemizde de yaþanan çatýþma kendi doðal seyrini izlemektedir. Krizin derinliði ve çözümsüzlüðü, sýnýflar mücadelesini en üst boyutlara týrmandýrmaktadýr. IMF-DB gibi emperyalist kuruluþlarýn direktifleri doðrultusunda hareket eden tekelci sermaye sýnýfý ülkemiz iþçi ve emekçi sýnýflarýný hýzla büyüyen açlýk ve yoksullukla karþý karþýya býrakmýþtýr. Özelleþtirmelerle binlerce insan iþsiz kalmýþ, iþçi-emekçi sýnýflarýn kazanýlmýþ tüm haklarý gaspedilmiþ, tarým alanýnda uygulanan politikalarla tarým emekçileri tam bir yoksullaþmaya itilmiþ, gün geçtikçe elindeki avucundakini hýzla yitiren küçük mülk sahipleri geniþ kitlesiyle “açlar ve yoksul-

lar” ordusuna katýlmaya baþlamýþtýr. Bugün 40 milyonu aþan insan açlýk sýnýrýnda yaþamak zorunda býrakýlmýþtýr. Ve sermaye sýnýfý “açlar ve iþsizler” ordusunun her an gerçekleþtireceði “sosyal patlama” korkusuyla yatýp, kalkmaktadýr. Bu korku boþuna deðildir… Çünkü, sermaye sýnýfý fitili çekilmiþ bir bombanýn üzerinde oturduðunu çok iyi bilmektedir. Bunu bilen, gören ve kendini yok edecek bu patlamanýn önüne geçebilmek için sermaye sýnýfýnýn baþvuracaðý tek bir yöntem vardýr. Daha fazla terör, daha fazla þiddet ve baský… Ýþte, 21. yüzyýla adým atýlýrken, tüm insanlýðýn tanýklýk ettiði; 19 Aralýk 2000’de, 20 cezaevine birlikte düzenlenen “hayat kurtarma operasyonu” adý altýndaki, dünyada benzeri görülmemiþ cezaevleri katliamý, sermaye sýnýfýnýn gerçek yüzünün göstergesiydi. Arkasýna emperyalist güçlerin desteðini alarak, ezilen sýnýflarýn en ileri kesimine yönelik gerçekleþtirilen bu katliam, aslýnda tüm topluma verilen bir gözdaðýydý. En geliþmiþ silahlarla gerçekleþtirilen bu katliamda; onbinlerce mermi, binlerce kimyasal gaz bombasý, yangýn bombasý, lav silahlarý, iþ makinalarý ve dozerler kullanýldý. Devrimci tutsaklarýn onlarcasý, otomatik silahlarla, kurþunlanarak-lav silahlarýyla yakýlarak katledilirken, yüzlercesi aðýr þekilde yaralandý, kollarý-bacaklarý kesilerek sakat býrakýldý. Tam bir katliam gerçekleþtirme amacýyla hareket edilen dört gün boyunca; çatýlar delinip, koðuþ duvarlarý kýrýlarak insanlar rasgele tarandý, gaz ve yangýn bombalarýyla etkisiz hale getirilmeye çalýþýldý. Yetmedi; delik-deþik edilen duvarlardan ölü, yaralý ve yarý baygýn haldeki tutuklular dövülerek, yerlerde sürüklenerek çýkarýldý. Sevk için saatlerce bekletilen yerlerde devam eden iþkenceler, ölülere ve baygýn durumdaki tutsaklara bile en aþaðýlýk þekilde uygulandý. Yarý çýplak bir vaziyette, kan-revan içindeki tutsaklar, F tipi zindanlara götürülmek üzere bindirildikleri ring araçlarýnýn içinde yol boyunca ayný uygulamalara maruz kaldý. Vahþet uygulamanýn sýnýrý yoktu. F tipi zindanlara getirilen tutsaklara insanlýk dýþý iþkenceler uygulamaya devam edildi. Anadan doðma çýrýlçýplak soyularak dayaktan geçirilen, tacize ve copla tecavüze kadar vardýrýlan iþkenceli sorgulardan sonra tüm tutsaklar hücrelere atýldýlar. Günlerce soðukta; çýplak vaziyette ve insani ihtiyaçlarý bile karþýlanmayan tutsaklar birbirinden tecrit edilmeye çalýþýldý. “Hayat Kurtarma” operasyonu tamamlanmýþtý. Bir yýl boyunca katliam üzerinde çalýþýlan, yüzlerce ceset torbasý hazýrlanan operasyon en az “zaiyat31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

la!” tamamlanmýþtý. Hatta, emperyalizm tarafýndan, azgýn sömürüsünün önünde en büyük engel olarak gördüðü, devrimci tutsaklarýn, teslim alýnmasýna yönelik bu giriþim, 20 Aralýk’ta yani operasyondan bir gün sonra 2 milyar dolarla ödüllendirilmiþti… Oysa yanýldýklarýný anlamakta gecikmediler. Devrimci irade bir kez daha korku ve þaþkýnlýkla izleniyor. Teslim alýnmaya çalýþýlan; kimliklerinden, inançlarýndan vazgeçirilmeye çalýþýlan, insanlýðýndan soyundurularak yarýnlara olan umutlarý öldürülmeye çalýþýlan devrimci tutsaklar; “Öleceðiz Ama Asla Teslim Olmayacaðýz” haykýrýþlarýný hücre hücre eriyen bedenlerinden yükselttiler, yükseltmeye devam ediyorlar. Ölüm Orucu eylemimizde yüzlerce kahraman yüreði ölümsüzlüðe uðurladýk… yüzlercesi zorla yapýlan müdahaleler sonucu sakat býrakýldý… Tüm insanlýðýn sarsýlarak izlediði, her eriyen hücrede yeniden doðan, umutlarý büyüten eylemimiz devam ediyor… Tarihsel haklýlýklarýndan aldýklarý güçle, emekçi halklarýn umudu olmaya devam eden devrimci tutsaklar ölecek ama F tipi zindanlarda dayatýlan teslimiyeti asla kabul etmeyeceklerdir. Evet gerekirse hepimiz öleceðiz… Ama tarihin bu durdurulmaz akýþý engellenemeyecektir. Ve tarih hükmünü çoktan verdi; eskiyen ve çürüyen yerini yeniye, kapitalizm yerini insanlýðý tümden kurtuluþa ve özgürlüðe götürecek sosyalizme býrakacak… Yüzyýllardýr yaratan ve üreten insanlýðýn, kendisinden alýnan, el konulan yaþamýný geri almak için ayaða kalktýðý bu süreç sonuna vardýrýlacaktýr… Bugün, burada, bu yargýlama ile yapýlmak istenen asýl þey; bu katliamý planlayan ve uygulayan devleti aklama giriþimidir. Katliamla ilgili yürütülen bu davada, yapýlan tüm soruþturmalarýn sonucu ve elde edilen raporlar ortadadýr. Gerçekleþtirilen katliamda; ölümlerin devletin kullandýðý geliþmiþ silahlar sonucu gerçekleþtiði biliniyorken, insanlarýn diri diri yakýlmasýna neden olan bombalarýn niteliði hala kamuoyundan gizlenmeye çalýþýlýrken; bu katliamý gerçekleþtirenler hakkýnda suç duyurusunda bulunup, yargýlanmalarý talebimiz daha baþtan reddedilirken, sanýk sandalyesine oturtmaya çalýþtýðýnýz bizler bir kez daha diyoruz ki; ne katliamlarý gerçekleþtirenler ne de buna ortak olanlar tarihin hiçbir döneminde, gerçek adaletin önünde hesap vermekten kurtulamamýþlardýr. Er ya da geç, ezilen, sömürülen, aþaðýlanan milyonlarýn gerçek adaleti saðlayacaðýndan hiçbir kuþkumuz yoktur.

15


EÐÝTÝM-SEN’Ý KA-PAT-TIR-MA-YA-CA-ÐIZ! 10 Aralýk 2004 Cuma günü Ankara 2.Ýþ Mahkemesi’nde Eðitim-Sen’e “Anadilde Eðitim” istediði için açýlan dava görüldü. Mahkeme duruþmayý 24 Þubat 2005 tarihine ertelendi. Yeni Evrede Mücadele Birliði Dergisi Antakya Temsilciliði olarak Eðitim-Sen Antakya Þubesi Baþkaný Kasým Biter’le Eðitim-Sen’i kapatma davasý ile ilgili bir röportaj gerçekleþtirdik. Y. E. Mücadele Birliði: Eðitim-Sen’in kapatýlma davasý ile ilgili görüþleriniz? Eðitim-Sen Baþkaný: EðitimSen’in kapatýlma davasý sadece Eðitim-Sen’in deðil tüm halkýn davasýdýr. Çünkü örgütlenme özgürlüðüne karþý açýlmýþ bir davadýr. Devlet kendisi gibi düþünen örgütlere imkanlar saðlýyor. Statüko dýþý örgütleri de yaþatmak istemiyor. Müdahale edenlerin amaçlarýndan biri budur. Ýkinci nedense bu tür davalarla Eðitim-Sen’i kendi içinde tartýþtýrýp bölmektir. Diðer bir nedense devletin Kürt sorunu karþýsýndaki anlaþýlmaz tavrýdýr. Kürt adýna, yapýlan her demokratik geliþme egemenlerin hassasiyetleriyle karþýlanmaktadýr. Y. E. Mücadele Birliði: Türkiye’de Kürtçe kurslarýn açýldýðý bir dönemde Eðitim-Sen’in “Anadilde Eðitim” istemesiyle baþlayan olaylarýn sebepleri sizce nelerdir? Eðitim-Sen Baþkaný: Türkiye’de devlet özel kurslara isteyerek izin vermedi. Biraz içten biraz da dýþtan, gelen baskýlarla bu yola girdi. Kurslarýn açýlýþý döneminde çýkarýlan zorluklar da bu istememezliði çok net biçimde ortaya koyuyordu. Kaldý ki; Kürtlerin sorunu biriki kurs veya yarým saatlik televizyon yayýnýyla çözülecek bir sorun deðildir. Kürtler, dilleriyle devlet okullarýnda eðitim-öðretim yapmak istiyorlar. Biz de sendika olarak haklý olduklarýný düþünüyoruz. Y. E. Mücadele Birliði: Eði-

16

tim-Sen’in kapatýlmasý istemiyle açýlan dava hukuki bir yaklaþým mý yoksa siyasi yaklaþým mý? Eðitim-Sen Baþkaný: EðitimSen’in kapatýlma davasý hukuki deðil, siyasidir. Davanýn görüldüðü ilk duruþmada bir savunma süresinin tanýnmasý gerekirken bu süre tanýnmadý ve 60 günlük bir süre verildi. Bu bile baþlý baþýna kapatmanýn siyasi bir tavýr olduðunu net bir biçimde ortaya koyuyor. Türkiye’de herkes biliyor ki, mahkeme süreçleri 6 aydan aþaðý deðildir. Yargýtay tarihi de incelendiðinde görülecektir ki, davalar çok kýsa bir süre içerisinde görüþülmemektedir. Oysa Eðitim-Sen’in kapatýlma davasý ile ilgili dosya, Yargýtay’da yýðýnla sýrada bekleyen dosya olmasýna karþýn 13 günlük kýsa bir süre içerisinde sonuca baðlanmýþtýr. Bu da siyasi oluþunun bir baþka kanýtýdýr. Yine Anayasa’nýn 90. maddesine göre altýna imza atýlan uluslararasý yasalar anayasal hükmün üstündedir. Dolayýsýyla tüzüðümüzde varolan “Anadilde” öðrenim ibaresinin Anayasa’ya aykýrý olmadýðý görülecektir. Türkiye’nin altýna imza attýðý Kopenhag kriteri ve diðer muhtesebatta (yasalar topluluðu), “Anadilde Eðitim’e” yer vermiþtir. Bunlardan dolayý Anayasa’nýn sadece bir maddesi üzerinden sendika hakkýnda dava açmak mümkün deðildir. Y. E. Mücadele Birliði: Eðitim-Sen eðer kapatýlýrsa bundan sonraki süreçte neler yapacaksýnýz? Eðitim-Sen Baþkaný: EðitimSen’i KA-PAT-TIR-MA-YA-CAÐIZ! Y. E. Mücadele Birliði: Bizimle yapmýþ olduðunuz röportaj için teþekkür ederiz. Eðitim-Sen Baþkaný: Ben teþekkür ederim.

EÐÝTÝM-SEN KAPATMA DAVASI SÜRÜYOR

Ankara 2. Ýþ Mahkemesi’nin Eðitim-Sen’in kapatýlmasý davasýný reddetme kararý, Yargýtay tarafýndan bozulmuþtu. Yargýtay’ýn bu kararý üzerine Emek Platformu, 20 Kasým günü Ankara’da düzenlediði protesto eylemiyle karþý duruþunu sergilemiþti. Eðitim-Sen’e açýlan bu kapatma davasý, anadilde eðitim maddesinden kaynaklanýyor gibi görünse de, aslýnda altýnda politik sürecin ve Kürt Halkýna tutumun izleri var. Bu nedenle eylemlilikler sürüyor. 07 Aralýk Salý günü saat 16:00’da Antep’te de Eðitim-Sen’in kapatýlmasýyla ilgili meþaleli yürüyüþ yapýldý. Bizler de, “Eðitim-Sen Kapatýlamaz”. “Anadil Hakký Engellenemez”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” dövizleriyle katýldýk. Ayrýca eylem boyunca “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Anadil Hakký Engellenemez”, “Yaþasýn KürtTürk Halklarýnýn Mücadele Birliði” sloganlarýyla eðitim emekçilerine destek verdik. Biz Mücadele Birliði okurlarýnýn her eylemdeki kararlý ve devrimci duruþu sivil polisleri rahatsýz etmiþ olacak ki, yürüyüþ esnasýnda korteje girmeye çalýþarak ve sözlü tacizde bulunarak rahatsýzlýk vermeye çalýþtýlar. Ancak sivil polisin kortej dýþýna itilmesiyle ve Eðitim-Sen Baþkaný ve öðretmenlerin bizleri sahiplenmesiyle polislerin çabalarý sonuçsuz kaldý. “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganý hep bir aðýzdan atýldý. Ayrýca polis uyarýldý, “Eðer gerginlik yaratýrsanýz hiçbir yere gitmeyiz burada otururuz” þeklinde konuþuldu. Polislerin baþarýsýz giriþimleri sonrasýnda Antep Öðretmenevi’nden baþlayan meþaleli yürüyüþ Kýrk Ayak Parký’nda yapýlan basýn açýklamasýyla son buldu. ZAFER SAVAÞAN EMEKÇÝNÝN OLACAK!

Y.E. Mücadele Birliði Dergisi/ Antakya Temsilciliði 31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

Y.E. Mücadele Birliði Okurlarý/ Antep


ADANA’DA EÐÝTÝM-SEN EYLEMLERÝ ðitim-Sen’in kapatýlmasý istemiyle açýlan davanýn Yargýtay’da bozularak tekrar görülmesine yönelik tepkiler, ülke çapýnda yapýlan çeþitli protesto gösterileriyle devam ediyor. Adana Eðitim-Sen de bu doðrultuda 7-10 Aralýk tarihleri arasýnda bir dizi eylem gerçekleþtirdi.

E

7 Aralýk: Eðitim-Sen Kapatýlamaz 7 Aralýk akþamý saat 18:00’de sendika önünde toplanan eðitim emekçileri ve çeþitli kurum temsilcileri, Eðitim-Sen üzerinde devam eden baskýlarýn sürdükleri onurlu mücadeleyi engellemeyeceðini ifade ettikten sonra, yaklaþýk 250 kiþilik bir yürüyüþ koluyla Atatürk Caddesi’nden yürüyüþe geçtiler. Adana Tren Garý önüne kadar süren yürüyüþ boyunca, “EðitimSen Kapatýlamaz”, “Ana Dilde Eðitim Hakký Engellemez”, “Gerici, Faþist Eðitime Son”, “Faþizme Karþý Omuz Omuza”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz” vb sloganlar attýktan sonra, basýn açýklamasý metnini okuyarak eylemi sona erdirdiler.

E

ðitim-Sen’e açýlan kapatma davasýyla baþlayan eylemlilikler devam ediyor. 10 Aralýk 2004 Cuma günü, tüm yurtta eðitim emekçileri alanlardaydý. Antakya’da da eðitim emekçileri alanlardaki yerini aldý. Antakya’daki eylemler iki gün boyunca sürdü. Eylemlerin ilki Antakya’nýn en iþlek noktasý olan Ulus Meydaný’nda (künefeciler önü) yapýldý. 09.12.04 Perþembe günü saat 17:00’da bir araya gelen eðitim emekçileri, demokratik kitle örgütleri ve devrimci dergi çevrelerinin basýn açýklamasýnýn ardýndan baþlayan meþaleli yürüyüþ, Ulus Meydaný’ndan yürünerek Armutlu Mahallesi-Uður Mumcu meydaný ve son olarak Sümerler Mahallesi’nde sonladý. Mücadele Birliði olarak biz de eylemdeki yerimizi aldýk. Taþýdýðýmýz “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak!”, “Eði-

8 Aralýk: Gazýnýz, Bombanýz Výz Gelir Bize Výz Eðitim emekçileri, 8 Aralýk akþamý, bir önceki akþama oranla daha kitlesel ve öfkeli görünüyorlardý. Ayný gün, Ýstanbul Kadýköy’de Eðitim-Sen üyelerine vahþice saldýran polisin tutumuna direnerek cevap vereceklerini; gazlarýn, bombalarýn yýllardýr sürdükleri inatçý mücadeleyi engellemek þöyle dursun, daha kararlý hale getireceðini attýklarý sloganlarla ifade eden yaklaþýk 300 kiþilik kitle, yine sendika binasý önünden 5 Ocak Meydaný’na yürüyüþe geçtiler. Yürüyüþ sýrasýnda, “Gazýnýz, Bombanýz Výz Gelir Bize Výz”, “Faþizme Karþý Omuz Omuza”, “Zafer Savaþan Emekçinin Olacak”, “Eðitim-Sen Kapatýlamaz”, “Katil ABD Ortadoðu’dan Defol” vb sloganlar atýldý. 5 Ocak Meydaný’nda okunan basýn açýklamasýndan sonra eylem sona erdi. 9 Aralýk: Mücadele Sendika Binasýnda Deðil Sokakta Kazanýlýr Eðitim-Sen’in kapatýlmasý saldýrýsýna karþý daha etkili eylem kampanyalarý yapýlmasý arayýþýna dönük olarak, 9 Aralýk akþamý sendika binasý önünde toplanan 250 kiþilik kitle, Ýnönü Parký’na doðru yürüyüþe geçti. 2 gündür süren eylemlerde, baþýndan sonuna kadar yer alan Mücadele Birliði okurlarý olarak, 9 Aralýk günü gerçekleþen eylemde, “Eðitim-Sen Kapatýlamaz”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Yaþasýn Devrimci Emekçi Komiteleri”,

EÐÝTÝM-SEN KAPATILAMAZ tim-Sen Kapatýlamaz!”, “Sendiqa Pewerdehiye Naye Girtin!” yazýlý dövizlerimiz herkesin ilgisini çekti. Meþaleli olarak yürüyüþe geçen yaklaþýk 650-700 kiþilik kitle tarafýndan sürekli olarak “Eðitim-Sen Kapatýlamaz”, “Savaþa Deðil, Eðitime Bütçe”, “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” vb. sloganlar atýldý. Yürüyüþ sýrsýnda devrimci yapýlar bir araya gelerek “Yeni Ceza Ýnfaz Yasasý”yla ilgili olarak AKP ve Adalet Bakaný’ný protesto etti. Sürekli olarak “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, 31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

“Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganlarýnýn yer aldýðý dövizlerimizle birlikte hazýr bulunduk. Eylem esnasýnda “Eðitim Sen Kapatýlamaz”, “Ana Dilde Eðitim Haktýr Engellenemez”, “Yaþasýn Devrim Ve Sosyalizm”, “Yaþasýn Devrici Dayanýþma”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Remzi Aydýn Onurumuzdur” vb sloganlar atýldý. Parkta yapýlacak basýn açýklamasýnýn ardýndan bulunduðumuz yeri terk etmeyerek oturma eylemi yapýlacaðý açýklandý. Eðitim-Sen yöneticileri, oturma eyleminin üzerinden 45 dakika geçtikten sonra eylemin bittiðini, oturma eylemine sendika binasýnda devam edeceklerini söylediler. Ancak, yönetimin bu kararýna tepki duyan bazý eðitim emekçileri, eylemi devam ettirme kararý aldýlar. Eðitim-Sen’in uzun yýllardýr diþe diþ mücadelesini alanlarda her türlü baskýya direnerek, savaþarak tüm saldýrýlara göðüs gererek sürdürdüðünü, bu nedenle bugünlere kadar geldiðini anlatan bir grup eðitim emekçisi, sendika binasýna girmeyerek sendika önünde oturma eylemini devam ettirdiler. Mücadele Birliði okurlarý olarak bizler de eðitim emekçilerinin aldýðý bu kararý destekleyerek oturma eylemine katýldýk. Sloganlarýn atýldýðý, devrimci marþlarýn coþkuyla söylendiði eylem iki buçuk saat devam ettikten sonra sona erdi. Y.E. Mücadele Birliði Okurlarý/ Adana

“Ceza Ýnfaz Yasasý Geri Çekilsin”, “Tek Tip Elbise Giymeyeceðiz”, “Ýçeride Dýþarýda Hücreleri Parçala”, “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak” sloganlarý atýldý. Eylem, meþaleli yürüyüþün Sümerler Mahallesi’nde bitirilmesiyle birlikte Eðitim-Sen Antakya Þubesi’nde sabaha kadar nöbet tutularak devam etti. Biz de Eðitim-Sen’de bulunanlarla sohbet etmeye baþladýk. Sohbetimiz keyifliydi. Biz Eðitim-Sen’den ayrýlmadan önce 10.12.04 Cuma günü saat 11:00’da buluþmak üzere sözleþtik. 10.12.04 Cuma günü mahkemenin görüleceði saat olan 11:00’da biz de Ulus Meydaný’ndaki basýn açýklamasýna katýldýk. Y.E.Mücadele Birliði/ Antakya

17


aþamasýný da hazýrlamaktadýr. Burjuvazi dünya üzerindeki egemenliðini korumak için insanlýðýn varolan maddimanevi deðerlerine saldýrmaktadýr. Bu savaþ asýl olarak emek-sermaye savaþýdýr. Emperyalist-kapitalist sistem bu savaþta gençliði yanýna almaya çalýþarak; üretimsizlik, kültürsüzlük ve her türlü ahlaksýzlýðý dayatmaktadýr. Sermaye sýnýfý, gençliði yanýna almadan, onlarý uysallaþtýrmadan, apolitikleþtirmeden emekçi sýnýfa saldýramayacaðýný; saldýrsa bile bunun baþarýsýzlýkla sonuçlanacaðýný biliyor ve bu bilinçle hareket ediyor. Biz de gençlik olarak iþçi ve emekçilerle bütünleþmeliyiz. Kapitalizmi yýkma iddia ve hedefimizde emekçilerle birlikte olmalý, zafere giden yolda hep birlikte mücadele etmeliyiz. Etkinliðe baþlamadan önce içinde bulunduðumuz konumu ve durumu deðerlendirdik. Gençliðin kapitalizm altýndaki yozlaþmasý ve kendine yabancýlaþmasý bizi bu etkinliði yapmaya zorladý. Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi çalýþanlarýyla konuþtuk ve

Gazi Ayýþýðý’nda Gençlik Etkinliði

Ý

nsan emeðinin ve yarattýðý deðerlerinin yok sayýldýðý, insanlarýn meta olarak görüldüðü emperyalist-kapitalist sistemin dünya üzerinde varoluþu, dünyamýzda yaþayan milyarlarca insaný yokoluþa götürürken, kendi sýçramalý çöküþ

onlar bizi memnuniyetle karþýlayýp, salonlarýný bize açtýlar. Devrimci önderlerin hayatýný araþtýrýp onlarla ilgili bir slayt gösterimi yapmaya karar verdik. Salonu devrimci önderlerin resimleriyle süsledik, Deniz Gezmiþ’in resminin bulunduðu duyurularý daðýtma gruplarý kurduk. Gençlerin en yoðun olduðu yerlerden olan okullardaki daðýtýmda kapitalizmin, gençleri nasýl yozlaþtýrdýðýný bir kez daha gördük ve bu bizim daha fazla çalýþmamýz için motive edici oldu. Ve o gün geldi. Sabahýn erken saatlerinde son çalýþmalarýmýz için bira araya geldik. Son yarým saate kadar yaklaþýk 25 kiþi vardý ve bu bizi tedirgin ediyordu. Ama etkinlik saati geldiðinde katýlýmcý sayýsý 80’e ulaþmýþtý bile. Ýlk olarak devrim savaþçýlarý adýna bir dakikalýk saygý duruþunda bulunduk, bu esnada arkadaþlarýmýzdan biri “Akýn var akýn, Güneþe akýn” þiirini okudu. Sonra, Deniz Gezmiþler’i anlatan bir slayt gösterimi eþliðinde, Deniz Gezmiþ, Yusuf Aslan, Hüseyin Ýnan’ýn ailelerine yazdýklarý son mektuplarý okuduk. Bundan sonra Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde keman kursu veren arkadaþýmýz bize bir keman dinletisi sundu ve “Gençliðin yozlaþmasý ve dünden bugüne gençlik mücadeleleri” baþlýklý söyleyiþe geçtik. Söyleþimiz, karþýlýklý sohbet havasýndaydý. Bu söyleþide, kapitalizmin insanlarý kendine yabancýlaþtýrdýðýný, apolitikleþtirdiðini ve tek çözümün de mücadele olduðunu bir kez daha gördük. Son olarak uzun çalýþmalar sonunda oluþan Ayýþýðý Müzik Grubu sahneye çýktý. Söyledikleri türküler ve marþlarla da devrimcileri ve insanlýk için bedenini ölüme yatýranlarý bir kez daha andýk. Gelen insanlar türkülere eþlik edip, halay çektiler. En son hep beraber Avusturya Ýþçi Marþý’ný ayakta okuduk. Gazi’den bir Liseli DÖB’lü

niversitelerde son dönemde faþist saldýrýlar hýz kazandý. Polis-idare iþbirliði ile üniversite içlerine satýrlarla, býçaklarla giren yada devrimci demokrat öðrencileri pusuya düþürerek yaralayan faþistler, üniversitelerde terör estirmeye devam ediyor. Geçtiðimiz günlerde Ýstanbul Üniversitesi baþta olmak üzere bir çok üniversitede çatýþmalar yaþandý, polis Üniversite içerisine girerek ders görmekte olan öðrencilere gaz bombalarýyla ve coplarla saldýrdý. Yaþanan çatýþmalarda bir çok devrimci öðrenci yaralandý, göz altýna alýndý. Konuyla ilgili Sultanahmet Adliyesi’nde göz altýna alýnanlarýn serbest býrakýlmalarý için basýn açýklamasý yapmak isteyen öðrencilere polis ikinci kez saldýrarak

Ü

18

100’den fazla öðrenciyi göz altýna aldý. Yaþanan gözaltý sonucu bir çok öðrenci tutuklandý. 17 Aralýk Cuma günü Ýstanbul Üniversitesi Beyazýt Kampüsü’nde öðrenciler tarafýndan bir basýn açýklamasý yapýldý. Eylemde “Beyazýt Faþizme Mezar Olacak”, “Soruþturmalar, Gözaltýlar, Tutuklamalar, Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Katil Polis Üniversiteden Defol” sloganlarý atýldý. Eðitim-Sen’in ve Mücadele Birliði okurlarýnýn da destek verdiði açýklamada faþist saldýrýlarýn son bulmasý ve tutuklanan öðrencilerin derhal serbest býrakýlmasý istendi. Açýklamada polisin yoðun güvenlik önelimi aldýðý dikkat çekti. Bir Y.E.Mücadele Birliði Okuru

FAÞÝST SALDIRLAR ARTIYOR!

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005


Gezmiþ “Devrim Ya Ruhumuzdadýr Ya Da Hiçbir Yerimizde” derken bunu kastediyordu. Ancak kendi içinde her an her saat devrimi yaþayanlar, baktýklarý her þeyde devrimi görebilir ve onun için disiplinli, gönüllü ve yaratýcý bir çalýþma yürütürler. Devrimi ruhunda hissetmeyenler, mekanik, ancak görev verildiðinde yapan, sorumluluk bilincine sahip olmayan memur zihniyetlilerdir. Onlar mesai dolana kadar devrimcidirler, onlar mesai dolana kadar kendilerini bir kolektifin parçasý olarak hissederler. Ondan sonrasý tufan! Öz-disiplinin olmasý için özgüvenin olmasý gerekiyor. Bir insanýn kendine güveni kolektife duyduðu güvenle beslenir; bir insan kolektife ne kadar çok güveniyorsa kendine de o kadar çok güven duyar. Kolektifin ideolojilerine, politikasýna, iþleyiþine, kadro politikasýna, özcesi bir bütün olarak kolektife sonuna kadar güvenen birisi, kendini güvenle yoldaþlarýnýn ellerine býrakýr. Kolektif tarafýndan biçimlendirilip, geliþtirmeye açýk olur. Eleþtiriyi kaldýrýr; yanlýþ gördüðü þeyi eleþtirir; hata yapmaktan korkmaz, yaptýðý hatayý savunarak büyütmez, özeleþtiri vermeyi bir gurur sorunu haline getirmez. Örgütsel konum elde etme, kariyerizm hastalýðýna düþmez. Elde ettiði konumu baþkalarýný baskýlama için kullanmaz. Her þeyden önce yoldaþça açýklýðý her þeyin baþýna ve üstüne koyar. Kolektifin geliþimi tüm çalýþmalarýn ana hedefi olmalýdýr. Kolektifi hak ettiði konuma getirmek, bir güç örgütü yapmak bizim elimizde. Tarihsel koþullar bunun için fazlasýyla mevcut, iddia sahibi olduðumuzu da herkes biliyor. O halde geriye pratik çalýþmanýn örgütlenmesi kalýyor. Beklemeden zaman kaybetmeden, kolektifin adýný her yerde duyurmamýz gerekiyor. Bu konuda herkes neler yapabileceðini düþünmelidir pratik eylemlerin örgütlenmesinden tutalým da, internetin verimli kullanýmýna kadar. Yayýnýmýzý her eve ulaþtýrmaktan tutalým da, çevremizdeki insanlarý harekete geçirmeye kadar, kendi yaþamýmýzý örnek oluþturmaya kadar tüm çaba ve enerjimizi þimdi buna yoðunlaþtýrmalýyýz. Mükemmeliyetçiliði ya da aþýrý iyimserliði bir kenara býrakmalý ve ancak gereðince çalýþtýðýmýzda, kitleleri örgütlediðimizde, ancak o zaman devrime önderlik edebilecek duruma geleceðimizi unutmamalýyýz. Þimdi iddiamýzý pratikte gösterme zamanýdýr.r

Bir Yoldaþýnýn Anlatýmýndan Cemal Gülþen Yýl 1974… Kalabalýk kitlenin içinde, 1.70 boyunda, uzun saçlý, Ýspanyol paçalý pantolonlu, kocaman yakalý gömleðiyle, bir hayli yakýþýklý bir delikanlý ileri fýrladý. Karþý gruba doðru yumruklarýný sýkarak hýzla ileri doðru atýldý. Gür sesiyle baðýrýyordu; ardýndan kitle hareketlendi. Ýki grup arasýnda kýyasýya bir kavga baþlamýþtý. Taþlar, sopalar havada uçuþuyordu. Ta ki diðer grubun bozguna uðrayýp, ara sokaklara daðýlmasýyla sona erene kadar. … Bir CHP binasý… Cemal’in de aralarýnda bulunduðu dört genç, Denizlerin arkadaþý bir devrimciyle tanýþýrlar. Ve bundan sonra Cemal iki yýl ortalarda görünmez olur. Süreç hýzla devrimcileþerek, sokak kavgasýna, çatýþmalara dönüþür. Kavga büyümüþtür artýk. Taþýn yerini ateþli silahlar almýþtýr. Yine bir gün meslek lisesi önündeki bir çatýþmada parkalý, sakallý, bot çizmeli bir genç kitlenin önüne fýrlayýp karþý gruba ateþ etmekteydi. Yan profilden güleç yüzünü seçtiðimiz an, bunun bizim Cemal’den baþkasý olmadýðýný anlamakta gecikmedik. Yokluðunda çok aradýðýmýz sevecen yüzü, yüzlerce insanýn umudu olmuþtu. Bu süreçten sonra devrimciler artýk örgütlü bir kitleydi. Derneklerde, demokratik kitle örgütlerinde, o yine öncü rolünü oynuyor, o güne kadar pek duyulmayan konularý, ilhak (Kürt sorunu) vs. devrimci kitlenin gündemine yerleþtirerek tartýþýyordu. O þimdi sadece gençlerin öncüsü deðil iþçilerin, kadýnlarýn eylemlerinin yöneticisi, sokaktaki fiili öncüsüydü. Bu süreçte ne olmuþsa, hem bilinç hem de eylem yönünden çok büyük bir deneyim kazanmýþtý. Pancar iþçileri direniþinde, maden iþçileri direniþinde, mahallelerin birlik komiteleri adý altýnda örgütlenip silahlandýrýlmasýnda öncü bir rol oynuyordu. Artýk o sadece bir ilçe ile sýnýrlý olan bir devrimci deðil, tüm bir bölgenin örgütleyicisi olmuþtur… Yýl 1977… Yer Zile Belediyesi… Hoparlörden gür bir ses yükseliyor… Bu ses faþizmi anlatýyor kitlelere… Yeni Sivas ve Maraþ’lar yaratýlacaðý uyarýsýný yapýyor… Belediye binasýnýn önü bir anda yüzlerce sivil faþist tarafýndan kuþatýlýyor. Binaya girmek isteyen sivil faþistlere raðmen Cemal konuþmasýný bitirene kadar binadan ayrýlmýyor. “Buradan sað çýkamayabilirim ama görevimi sonuna kadar yapacaðým” diyen Cemalimiz görevini sonlandýrdýktan sonra, oradan çýkmayý da baþarýyor. Artýk örgütlü olduðu güç, bölgede belirleyici bir konuma gelmiþ, faþizmin sivil ve resmi güçlerinin hedefi durumuna gelmiþti. O güne kadar bölgede hiçbir örgütlenmesi bulunmayan lümpen ve serserilerden oluþan sosyal-þoven bir grup örgütlenerek devreye sokulmuþtu. Hedefi Cemal’di. Özellikle Cemal’in örgütlü olduðu çevreye karþý kýþkýrtma eylemlerine giriþmiþlerdir. Bu kýþkýrtma tespit edilmiþ, uzun bir süre bunlar hakkýnda

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

teþhir kampanyasý yürütülmüþtür. Bunun gerçek planlayýcýlarý, faþizmin resmi güçleriydi. En yakýn akraba çevresi (teyze çocuklarý da dahil) bu güçler tarafýndan kullanýlarak, Turhal özelinde, devrimci harekete, özellikle de Cemal’e yönelinmiþtir. … Cemal’in çok sevdiði çocukluk ve mücadele arkadaþýna yönelik bir saldýrý gerçekleþir. Bu durumun Cemal’i daha çok sinirlendireceðini bildiklerinden yaparlar. Cemal arkadaþýný çaðýrarak, onu bölgeden uzaklaþtýrýr. Arkasýndan teyze çocuklarý ve yakýn çevresi, kendine devrimciyim diyen sosyal þoven çevreler çarþý merkezinde çevresini kuþatýrlar; bu Cemal için bardaðý taþýran son damla olmuþtur. Silahýný çýkarýr, çatýþmaya girer. Çatýþma sonucu karþý gruptan iki kiþi, aldýklarý kurþunla yaralanýr, Cemal ise göðsünden aldýðý kurþun yarasýna raðmen, yaralý halde silahýný düþmana vermemek için bir yere saklar, olay yerinden on-onbeþ metre ileride yere düþüp bayýlýr. Cemal’i tanýyanlar, hemen onu hastaneye kaldýrýrlar. Ýkinci gün Cemal gözlerini açar, yüzlerce ziyaretçi hastane önünde onu beklemektedir. Ýlk sözü, o anda olay yerinde olan yoldaþlarýnýn nasýl olduðu olur. Ýlçe dýþýna gönderdiði yoldaþýný sorar. Ve “Turhal’da ne var ne yok?” der. Devletin resmi güçleri burada da boþ durmaz. Hýzla saðlýðýna kavuþurken, bir hemþirenin vurduðu iðne sonucunda fenalaþýr ve ölümsüzleþir. (…)Yok etmek istedikleri Cemal’in nezdinde bütün bir bölgede örgütlü bir güç olan devrimcilerdi. Cemal’in öldürülmesi, örgütlü mücadele açýsýndan, baþta bir moral bozukluðu yaratmýþsa da, bölgede daha güçlü bir sýçramanýn zeminini yarattý. Onlarca sempatizan, onun boþluðunu dolduramasa bile, devrimci saflarda militanlaþtý. Artýk “Cemal’im Cemal’im aslan Cemal’im” türküsü, bizim türkümüz olmuþtu. O, Seyitlerin yoldaþýydý. Seyitlerin de örnek aldýðý, yiðit bir militan öncüydü. Emekçi halklarýn mücadelesinde, devrimcilerin yüreðinde yaþamaya devam edecektir. r

21


VÝVA KÜBA VÝVA KOMÜN “Fidel de içlerinde bir milyon yüz milyon bütün bir insanlýk oldular yýktýlar Batista’yý 959’un Ocak’ýnda” ünyanýn ilk proletarya diktatörlüðü deneyimi olan Paris Komünü, 71 gün yaþamýþtý. Komün yenilmesine raðmen, insanlýða, deðeri hiçbir þeyle ölçülmeyecek olan bir miras býrakmýþtý. Komün koskoca dünyanýn ortasýnda bir baþýna baþka bir dünyanýn olduðunu, olabileceðini göstermiþti. Yenilgiyle sonuçlandýðýnda Paris sokaklarý komüncülerin kanýyla kýzýllaþýr, sokak taþlarý “göðü fethe çýkan” komüncülerin kanýný emerken, komüncüler kararlýlýklarýyla dünya devrimcilerinin düþlerine katký yapýyorlardý. Týpký “gerçekçi olup imkansýzý isteyen” Kübalý devrimciler gibi. Bugün artýk Küba öyle bir konuma ulaþmýþtýr ki, dünyanýn bütün emperyalist güçleri Küba’ya saldýracak olsa dahi, Fidel Castro’nun sözleriyle söyleyecek olursak “son nefesine kadar elde silah savaþýlacak” ve “teslim olmaktansa gerekirse bu ada batýrýlacaktýr.” Küba daha þimdiden sosyalizmin kapitalizme üstünlüðünü kanýtlamýþ bir ülkedir. Küçücük bir adada bugün insanlýðýn umutlarý çiçek açýyor. “Yalansýz hürriyetin eli”, “Fidel’in sýktýðý el” bu adadan tüm dünyaya uzanýyor. Bu el bütün bir insanlýða ulaþmak onlarla kucaklaþmak istiyor. Ýnsanlýk adýna yarattýðý her þeyi tüm insanlarla paylaþmak istiyor. Çocuk felci aþýsýný dünyada ilk bulan ülke Küba ve bunu ABD ilaç tekellerine inat dünyanýn her yanýnda ihtiyacý olan herkese cüzi fiyatlarla sunuyor. Sedef hastalýðýna bulduklarý ilacý büyük bir eli açýklýkla insanlýðýn hizmetine sunuyorlar. Kübalý doktorlar, Afrika baþta olmak üzere baþka ülkelere koruyucu hekimlik yapýyorlar. Oysa devrim öncesinde Küba, tamamen ABD’nin kulluðundaydý. 1952 yýlýnda ABD þirketleri Küba’nýn þeker üretiminin %48’ini, elektrik üretiminin %90’ýný, petrolün %70’ini, nikel üretiminin %100’ünü, otellerin %25’ini elinde tutuyordu. 26 Temmuz 1953 yýlýnda Fidel ve yoldaþlarýný Moncado Kýþlasý baskýnýna kadar geçen sürede daha önce Ýspanyol sömürgeciliðini de yaþamýþ ülkede, Jose Marti önderliðinde verilmiþ olan ulusal baðýmsýzlýk mücadelesi dýþýnda ciddi bir savaþým yaþanmamýþ ama Jose Marti’nin mücadelesi daha sonradan Fidel Castro ve yoldaþlarýný da sarmalayan bir etkiye sahip olmuþtur. Jose Marti sadece güçlü mýsralarýyla deðil, savaþýmýyla da “söylemenin

D

22

en iyi yolunun yapmak” olduðunu göstermiþtir herkese. 1953 Moncado Kýþlasý Baskýný baþarýsýzlýkla sonuçlanmýþtýr. Bunda elbette birçok faktör rol oynamýþtýr ama Castro baþta olmak üzere baskýný gerçekleþtiren gerilla grubunun deneyimsizliði bu sonucu hazýrlamýþtýr diyebiliriz. Baþarýsýzlýkla sonuçlanan baskýn sonrasý Fidel de içlerinde gerilla grubunun tamamý tutuklanýyor. 2 yýl sonra da afla serbest kalýyorlar. Fidel serbest kalýr kalmaz hemen Meksika’ya geçiyor ve silahlý bir gerilla grubu örgütlüyor yeniden. Hareket “26 Temmuz” adýný alýyor. 956’nýn Kasým’ýnda Fidel de içlerinde 82 kiþi Granma Gemisiyle Küba’ya ayak basýyorlar. Batista’nýn askerlerinin açtýðý ateþ sonucu birçoðu ölüyor. Fidel de içlerinde 82 kiþinin 12’si sað kalýyor. Fidel de içlerinde, Fidel de içlerinde bir milyon, yüz milyon, bütün bir insanlýk olup yýkýyorlar Batista’yý 959’un 10 Ocak’ýnda. Küba Devrimi, sadece bir gerilla hareketi olarak doðup geliþmiyor. 1958 yýlýnda Fidel ve yoldaþlarý bir genel grev örgütlüyorlar ve en nihayetinde Castro ve Che önderliðindeki halk bir ayaklanma ile iktidarý ele geçiriyorlar. Ayaklanma sýrasýnda Castro ve Che yüzbinlerce insanla Havana Meydaný’na yürüyorlar. Küba Devrimi’nde komutan Che’nin yeri ayrýca ele alýnmalý. O, Küba Halkýnýn “arkadaþý” ve giderek yoldaþý ve komutanýdýr. Castro, Che’nin örneðinin iyi incelenmesi gerektiðini söylüyor. Küba Halkýnýn onun kiþiliðinde en yüce enternasyonal duygularý, adanmýþlýðý, cesareti, çalýþkanlýðý bulduðunu söylüyor, her iþ için gönüllü olmasýný ve en zor görevler için ileri atýlmasýný örnek gösteriyor. Ernesto Che Guevara,

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

Kübalý devrimcilerle Latin Amerika’yý gezmek ve týbbi araþtýrmalar için çýktýðý motosiklet gezisi sýrasýnda tanýþýyor. Zaten bu yolculuk sýrasýnda Küba Halkýný yakýndan tanýyor ve onlarýn “Che”si oluyor. Bu yakýnlaþma giderek baðlýlýða ve onlar için çok sevdiði mesleðinden vazgeçip bir gerilla olarak mücadeleye dönüþtürecektir. Tüm yaþamý boyunca onda Küba Halkýnýn ayrý yeri oluyor ama bütün halklarýn Che’sidir. Devrimden bir müddet sonra dünyanýn baþka ülkelerinde devrimlere önderlik edebilmek için Küba’dan ayrýlýyor ama bu ayrýlýk sonsuza dek bir bileþme anlamý taþýyor. Ýnsanlýk belki de Marx, Engels yoldaþlýðýnýn bir benzerini yýllar sonra Fidel, Che yoldaþlýðýnda buluyor. Küba Devrimi, Batista’nýn dolayýsýyla ABD’nin Küba’daki egemenliðine son verdi. Birçok çevre tarafýndan Küba Devrimi sadece bu yönüyle anýlmak isteniyor. Küba salt anti-emperyalist devrime indirgenmeye çalýþýlýyor. Küba’da gerçekleþen toplumsal devrim görmezden geliniyor. Küba’nýn bugün tek baþýna tüm emperyalist-kapitalist sisteme kafa tutuyor oluþu, sosyalizmde ýsrarcý olmasý bu çevrelerin iþini zorlaþtýrýyor ama oportünizmin bel kemiði olmadýðý için sessizce, geçmiþte Küba ve onun önderliði için söylediklerini yumuþatarak kýsa yoldan bir U dönüþü yapmayý planlýyorlar. Geçmiþte Küba’ya “Sovyet sosyal-emperyalizminin uydusu” diyen çevreler þimdi hiçbir þey olmamýþçasýna Küba’yý sahiplenmeye çalýþýyorlar. Elbette Küba’nýn olabildiðince çok çevre tarafýndan sahiplenmesinden yanayýz ama geçmiþte Küba’ya küfredenlerin, bu U dönüþünü yaparken samimi bir öz-eleþtiri vermeleri gerekmez mi? Yine ayný þekilde geçmiþte Küba’ya “goþist” eleþtirisi yapanlarýn bugün Küba’nýn en sýký dostlarý durumuna gelme çabalarýnda ikiyüzlüce bir tavýr yok mudur? Küba’da devrimin olmasýnda silahlý mücadelenin oynadýðý rol görmezlikten gelinerek Küba savunulabilir mi? Açýk ki, bugün Küba savunulmadan sosyalizm savunulamaz. Her kim ki, sosyalizmden bahsetmek istiyorsa Küba’dan bahsetmek zorundadýr. “Yalansýz hürriyetin eli”ni tutmak isteyenler önce kendi ellerini kirden pastan temizlemelidir. Ve Castro’nun söylediði þu sözleri kendilerine uyarlamalýdýrlar: “Devrim için savaþmayana komünist denmez.” Küba Devrimi 46. yýlýna giriyor. Dünya emperyalizmi Küba örneðini yokedebilmek, yüzyýlýmýzýn komününü ortadan kaldýrmak için canla-baþla uðraþýyor. Bugün Küba’yý savunmak, insanlýðý, insanlýðýn gelecek ümitlerini savunmak demektir. Küba’yý savunmak üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda devrim için savaþmak, sosyalizmi kurmak demektir.


Ý S E T R A Z Ý R PA E L M E L Y E

Almanya’da “Pazartesi Eylemleri” denilen kitlesel periyodik gösteriler ve gösteriye konu olan Ajanda 2010 ve bunun bir paketi olarak Hartz 4, buranýn en öndeki gündemi. Hartz 4 denilen bu saldýrý, Almanya’da yeni doðmuþ çocuktan, ölmekte olan emeklisine kadar herkesi ilgilendiriyor. Dünyanýn sosyal haklar anlamýnda “en ileri” ülkesi olan burada, bu haklarý finanse edebilecek durumda deðiller. Örneðin geçen yýl emekli sandýðýnda maaþ ödemeleri için 1 cent bile kalmadýðý açýklanmýþtý. Ve aradan geçen süre boyunca da sosyal haklarýn finansmanlarý alanýnda tüm kasalarýn topu attýðýndan dem vuruldu. Ve bu yýlýn baþýndan beri de bu gösterilere konu olan “reform paketleri” açýlmaya baþlandý. Almanya’da çalýþan biri iþsiz kaldýðýnda, aldýðý maaþýn 2/3’ni iþsizlik parasý olarak alabiliyordu. Çalýþmayanlar ise ev kiralarýnýn dýþýnda 250 Euro sosyal yardým alýyorlardý. Saðlýk ise ücretsizdi. Þ ( imdi ise üç ayda bir doktor için 10 Euro ve aldýðýn her ilaç için 5 Euro ödeniyor). Þimdi tümü ortadan kaldýrýlýyor. Ýþsiz f(azla)kalanlara yardým kesiliyor, sosyal yardým akýl almaz þartlara baðlanarak hepten kesiliyor. Yasanýn içerdiði birçok madde ile de, çalýþmayan göçmenlerin burada kalmasý hemen hemen imkansýz hale geliyor. Daha þimdiden bu yardýmlarý alabilmeyi saðlayan formlar doldurulmasý için daðýtýlýyor. Buraya, giysilerine kadar sahip olduðun her þeyi bildirmen gerekiyor. Bunun kontrolünü yapmak içinse, daha þimdiden, habersiz ev baskýnlarý baþladý. Bu birkaç istisna deðil, hemen hemen her eve yapýlýyor. Yaptýðýn en ufak bir harcama dahi kontrol altýna alýnýyor… Ýþte, yasanýn içerdiði þeylerin özü, özetiyle böyle diyebiliriz. Alman sermayesi, ülkesindeki sýnýfsal ayrýþmayý perdeleyen sosyal haklarý alarak, savaþý kendi içine sokmayý göze alabilecek kadar dünya krizinin içinde. Hep söylenen ve ezberimize yerleþecek denli bildiðimiz söz vardýr ya, “emperyalist ülkeler baðýmlý ülkelerden aldýklarý artý-deðerin bir bölümünü, kendi halklarýný satýn almak için sus payý yaparlar”, artýk bunun imkansýzlýðý yaþanýyor. Keza bunu cumhurbaþkanlarý, “halkýmýz artýk gelir farklýlýklarýna hatta aradaki uçurumlara kendilerini alýþtýrsýnlar” diyerek itiraf ediyor. Almanya’daki yaþam öylesine bir þekilde, bu saldýrýnýn hedefi olan haklar üzerine oturmuþ ki saldýrý, refleks olarak böylesi periyodik ve yýðýnsal bir hareketi doðurdu. Bizce de burada, ayaklarý yere basan yýðýnsal bir hareketin oluþmasýna ancak böylesi bir þey vesile olabilirdi. Çünkü dünyanýn en devletçi halký, artýk açýktan sistemiyle karþý karþýya. Bu saldýrýnýn birkaç yýlda yaþatacaðý pratik, daha da saðlam bir yýðýnsal hareket

yaratacaktýr. Ki, yaþanan saldýrýnýn emperyalizmin dünya krizinin bir parçasý olduðu ve bunun Almanya’nýn içine vuran ilk dalgasý olduðu da düþünülürse, abartýlý bir yaklaþým olmaz bu. Alman sermayesi de bu durumu dillendiriyor zaten. Ýki taraftan çýkýþsýz olduklarýný; Schröder bir yandan, “diyalog çaðrýsý” yaparak ve bir yandan da “sosyal devleti reforme edemezsek koruyamayýz” diyerek belirtiyor. Sermaye için iki ucu keskin kýlýç… “Pazartesi Gösterileri”nin “bugünkü” durumuysa þöyle: Eylemler ilk önce birçok örgütün katýlýmýyla gerçekleþtiriliyordu. Ama yavaþ yavaþ iþin rengi belli olmaya, yani iki taraf için de varlýk-yokluk sorunu olmaya baþladýðý için, þu an sadece iki örgüt tarafýndan devam ettiriliyor. Burjuva sendikalar, eylemlerin “sol örgütlerin” etkisine girdiði için ara verdiklerini açýkladýlar. Bu tavra, bir hafta sonra genel de uymaya baþladý. Þu an sadece iki örgüt tarafýndan devam ettiriliyor. Eylemin kendi geliþimi de, sol örgütlerde devrimci bir ayrýþmayý besliyor. Önümüzdeki süreçte Opel’in 10 bin iþçiyi iþten atacaðý biliniyor. Herkes, bunun yaratacaðý sonuçlarý konuþuyor. Daha iþten atmalar olmadan eylemler baþladý bile. Sadece Almanya üzerine konuþtuk. Ama ayný durumu yaþayan Hollanda da ýsýnýyor. Diðer Avrupa ülkelerinin durumunu da düþünürsek, Avrupa’da bir hayaletin dolaþtýðý daha iyi anlaþýlýyor: “Komünizm hayaleti”. Ama iþte burada eksik olan, bu “hayaletin” güç örgütü. Avrupa’daki komünist partiler öylesine düzen içine çekilmiþ ki, onlara daha ilk bakýþta, “bunlardan devrimci bir çýkýþ gerçekleþmez” denilebilir. Acaba þu cümle hangi hareketin merkez yayýnýnda yer alabilir: “Doðu Almanya demokratik hareketi tekrar birleþmeyi mücadeleleriyle kazanmýþlardýr ve Almanya’nýn geniþ halk kitleleri bölünmüþlüðün aþýlmasýný katiyen doðru bulmaktadýrlar”. “Bu ruhla 1989 yýlýnda, o zamanýn Pazartesi Gösterileri Hareketi, nefret edilen Honecker ve dostlarýnýn rejimini devirmiþlerdir!” Bu, buranýn en kitlesel komünist partisinin yayýnýnda yer alýyor. Ki cümle baþtan aþaðý yalan. Demokratik Almanya’da þu an söylenen tek bir þey var: “Duvarý yeniden yapýn, ama bu sefer iki kat daha kalýn ve iki kat daha yüksek…” Ýþte bu yüzden herkes, devrimci çýkýþý bu yýllarýn sözde komünist partilerinden daha çok, kendilerine anti-faþist diyen ve kendilerini sýnýrlandýrmayan hareketlerden bekliyorlar. Pratik de bu yönde geliþiyor zaten…

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005

Y.E.Mücadele Birliði Okurlarý/ Almanya

19


A R PK ÝT A ÇM Þ IL AN N I E L T Ü G R ÖM N ES Ý

D

evrime somut yaklaþým, kendisini pratik çalýþmalarda göstermek zorundadýr. Artýk her kim ki devrimden bahsediyor, ayný zamanda onun için pratik çalýþmanýn nasýl örgütleneceðinden de bahsetmelidir. Düþünmek ve yapmak arasýndaki açý artýk iradi müdahaleyle kapatýlmak zorundadýr. Pratik çalýþmalarýn örgütlenmesi konusunda birçok sorunla karþýlaþýyoruz karþýlaþacaðýz da. Hiçbir þey yapmayarak ya da çok þey yapýyormuþ gibi görünmektense bu “sorunlar”la uðraþmak yeðlenir elbette. Hiç deðilse iþleyen demirin pas tutmayacaðýný bildiðimiz için kendimizi tornadan geçirme konusunda ikircikli davranmayýz. Eðer devrim dünyanýn en pratik iþiyse, ki öyledir, devrime önderlik iddiasýna sahip olanlarýn buna uygun davranmasý gerekir. Tüm çalýþmalarýn devrimin pratik örgütlenmesine göre ele alýnmasý, tüm pratik faaliyetlerde devrim sorununun baþa konmasý hayati önemdedir. Devrim dönemlerinde kimin ne söylediðinden çok ne yaptýðýna bakýlýr. Pratikte hiçbir varlýk göstermeyenlerin en üst perdeden ahkam kesmelerine kimse itibar etmez. Yýðýnlar ancak gözleriyle gördüklerine, elle tutulur, diþe dokunur bir þeyler yapanlara itibar ederler. Burada ne kendi durumumuzun abartýlmasý ne de varolanýn görülmemesi, çabalarýn hiçe sayýlmasý bize bir yarar saðlar. Tam anlamýyla bu konuda da somut durumun somut bir tahlilini yapmalý, bütünü kendi geliþmesi içinde görebilmeliyiz. Bugün elbette kolektif olarak çeþitli eksiklik ve fazlalýklarýmýz vardýr ve diyalektik geliþim sürdüðü sürece olmaya da devam edecektir. Ancak aklýmýzdan biran olsun çýkarmamamýz gereken þey tarih treninin hiç kimseyi beklemeyeceði, istasyonlarý hýzla geçip gideceðidir. Eðer onun geçiþini çaresizce izlemek istemiyorsak ellerimizi kavuþturup beklemememiz gerekiyor. Çoðu zaman bizim ellimizi kolumuzu baðlayan, formel bir mantýk içinde düþünüyor olmamýz oluyor. Her þeyi kalýplar içine oturtmaya çalýþmak, belirlenmiþ görev ve sorumluluklarýn dýþýna çýkmaya cüret edememek, iþbölümünü mekanik algýlamak bizi olumsuz sonuçlara götürüyor. Yaþamý duraðan algýlayanlar, ona gerekli müdahalelerde bulunmaktan korkarlar. Hata yaparým korkusuyla alýþýlmýþýn dýþýna çýkmak istemeyenler bir müddet sonra memur zihniyetine kapýldýklarýnýn farkýna bile varmayabilirler. Herkes kendi iþini yaptýðýný düþünecek olursa örgütlü düþünme yerini kiþilerin bir iþi ne kadar yapýp yapamadýklarýna dönüþür ki, tarihin defterinde buna ayrýlan yer sanýldýðý kadar çok deðildir. Aslolan kolektifin yaptýklarý ve yapamadýklarýdýr. Kiþiler bu çerçeve içinde sorumluluk duymalýdýrlar. Örgütlü düþünmek nerede neyin aksadýðýný, bunu gidermek

0 2

için ne yapmak gerektiðini her birimizin bunun için neler yapabileceðimizi düþünmektir. Örgütlü düþünmek, her birimizin yeteneklerinin nelere elverdiðini görmek, sadece kadrolarýn deðil çevremizde olan insanlarý da harekete geçirmektir. Atýl konumda olan birçok insaný, yetenekleri ölçüsünde deðerlendirmeyi bilmek, olanaklarý araþtýrmak varolana yenilerini eklemek demektir. Örgütlü düþünmek, sorunlara bütünlüklü bakabilmek kolektife iliþkin her þeyi kendi sorunu olarak görebilmek demektir. Kolektifi kendi dýþýnda deðil, içinde hissetmektir. “Parti benim, devrim benim” diyebilmektir. Ancak böyle düþünen bir insan bütünün tüm geliþimi ile ilgilenir. Ancak böyle düþünen bir insan, sorunlarýn çözümü için kafa yorar; yaratýcý bir çalýþma için istek duyabilir. “Armut piþaðzýma düþ” diyenler, her þeyi hazýr bulmaya alýþanlar için bu biraz sýkýntýlý bir iþtir. Sorunu ve çözümü kendi dýþýna havale edenlerin tarihin yapýcýsý olmasý beklenemez. Treni kaçýrmak istemeyen hiç kimse olduðu yere çakýlý kalmamalýdýr. Olaylarýn son derece hýzlý seyrettiði devrimci durum koþullarýnda bu bir devrimci için ölüm demektir. Geliþmelere müdahil olamayan yalnýzca izleyici konumunda kalmayý yeðleyen birinin “dünyayý deðiþtirme eylemi”nde bir yerinin olamayacaðý açýktýr. Devrimci dönemlerde pasif bir tutum sergilemeyi tercih edenler kabuklarýný kýramaz ve o kabuðun içinde körelir giderler. Bunu engellemenin yolu insanýn kendini aþma mücadelesini sürekli hale getirmesidir: Kiþiler için geçerli olan bu durum örgütlet içinde geçerlidir. Bunu ne pahasýna olursa olsun baþarmasýdýr. Ýtalyan Komünist Partisi, 1919 yýlýnda Ýtalya’nýn Torino kentinde iþçiler genel greve gidip fabrikalarý iþgal ettiðinde, tüm yayýn faaliyetleri de dahil tüm kurumsal faaliyetlerini durdurup, tüm kadrosuyla iþgale katýlýyor. Barikatlar ve iþgal sona erdiðinde, ara verilen yayýn faaliyeti, daha da güçlenmiþ olarak yeniden baþlýyor. Böyle yapmakla onlar elbette riski göze almýþ oluyorlar; ama ayaklanma ve devrim dönemlerinde büyük toplumsal olaylara seyirci kalmak, devrimci bir partinin ölümü anlamýna geliyor. Çeþitli gerekçeler üretilerek -ki en çok bilineni “insan yok” ya da “yeterli sayýda insan yok”tur- yapýlmasý gereken bir iþin yapýlmamasý, nereden bakýlýrsa bakýlsýn Oblomovluktur. Oblomovluðun en önemli belirtilerinden biri, düþünüp yapmamaktýr. Oysa O, ne parlak fikirlere sahiptir! Oysa O, her þeyi nasýl da ince ince düþünmüþtür! Oblomovluðu aþmanýn, ruh halini üzerimizden atmanýn yolu, akla gelenin hemen yapýlmasý, asla ertelenmemesidir. Hemen ilk elden yapýlacak olanlarýn belirlenmesi, bunlarýn önem sýrasýna konulup öncelikli olarak yapýlacaklarýn seçilmesi ve yapýlmaya baþlanmasý, giriþilip görülmesi Oblomovluðun panzehiridir. Ýnisiyatifli olmak, bir yerde oluþmuþ bir boþluðu hiç kimse söylemeden doldurmak, aleme duyurmaya gerek duymadan mütevazice çalýþmak, sorumluluklarýnýn bilincinde olmak Oblomovluk gibi bir hastalýðýn bünyeye sýzmasýný engeller. Çalýþmalarda disiplin ve titizlik, yapýlan her iþin, en küçüðünden en büyüðüne büyük bir özenle yapýlmasý; özellikle öz disiplinin geliþmesi bir kolektif açýsýndan hayati önemdedir. Kadrolarýn öz-disipline sahip olmalarý, disiplini içselleþtirmeleri ancak kafanýn devrime yoðunlaþtýrýlmasýyla mümkün olabilir. Deniz

31. Sayý /22 Aralýk 2004-5 Ocak 2005


L A K

ÇE

19 Aralýk 2000… Bir gece vakti geldiler; bir çakal sürüsü gibi kana susamýþtýlar. Karþýlarýnda sadece ve sadece bedenleriyle ve devrime olan inançlarýyla tutsaklar. 4 gün, 4 gece… ellerinde çaðýn en ileri teknolojik silahlarý, bombalarýyla yani “ümidin, akarsuyun, meyve çaðýnda aðacýn, serpilip geliþen hayatýn düþmanlarý. Dimdik baþlarýyla tutsaklar, 4gün 4 gece… kurþun yaðmuru, gaz bombalarý, yangýn bombalarý altýnda direndiler… Ölümsüzleþen yoldaþlarýnýn gözlerini kapatarak, yakýlan yoldaþlarýnýn kokularýný duyarak savaþtý devrimci tutsaklar. 19 Aralýk katliamýnýn ardýndan 4 yýl geçti. Televizyonlara, radyolara, gazetelere uyguladýðý sansür ile katliamýn unutulacaðýný düþünen devlete karþý, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda baþý dimdik devrimcilerin her zaman olacaðýný bir kez daha gösterdik. 19 Aralýk katliamýný unutturmayacaðýmýzý, devrimci tutsaklarýn yalnýz olmadýðýný göstermek ve katliamý protesto etmek için DETAK olarak, 19 Aralýk Pazar saat 12.00’da Taksim’de, Galatasaray Lisesi önündeydik. zÜerinde “Ölüm Orucu Sürüyor”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” yazýlý önlüklerimizi giyerek ve “19 Aralýk Katliamýný Unutturmayacaðýz-DETAK” yazýlý pankartýmýzý açarak eyleme baþladýk. Ayný anda, katliamda “Kahraman Türk ordusu etrafýnýz sarýldý. Teslim olun” çaðrýsýnda bulunan ve daha sonra kasýðýndan aldýðý kurþunla ölümsüzleþen Murat Ördekçi’ yoldaþýmýzýn fotoðraflarýný ve kýzýl bayraklarýmýzý yükselttik. Ve basýn açýkYeni Evrede Mücadele Birliði Aralýk 2004 1


lamasý metnini okuduk: “19 Aralýk 2000 tarihinde ayný anda 20 cezaevinde yapýlan, adýna ikiyüzlüce ‘Hayata Dönüþ’ denilen operasyonda 28 devrimci tutsak katledildi. 19 Aralýk katliamý, zindanlarda gerçekleþtirilen en vahþi katliamlardan biri olarak geçti tarihe(…) Cezaevi önlerine yüzlerce ceset torbasý taþýyan katiller sürüsünün bekledikleri rakama ulaþamamaktan duyduklarý üzüntüyü okuduk yüzlerinde. Döktükleri kan, diri diri yaktýklarý insanlar, onlarýn kana susamýþlýðýný gidermeye yetmemiþti.” Okuduðumuz basýn açýklamasýnýn ardýndan, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “19 Aralýk Katliamýný Unutturmayacaðýz” sloganlarýmýzla Taksim Meydaný’na yürümeye baþladýk. Kýsa bir süre sonra önümüzü kesen çevik kuvvet amiri bizi durdurmaya çalýþtý. Uzlaþmaz tavrýmýza karþýlýk, lise önünde bulunan çevik kuvveti bizi gözaltýna almalarý için yönlendirdi. zÜerimize vahþice saldýran çevik kuvvet birbirimize kenetlendiðimiz için bizi göz altýna alabilmek için uzun süre çabaladý. Polisin saldýrýsýna sloganlarýmýzla karþýlýk verdik:

ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR SÜRECEK ZAFERE KADAR! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! DETAK (Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri)

4002 kýlarA iðilriB eledacüM edervE ineY 2


“Onur Ölümden Güçlüdür” 12 Aralýk 2004 Pazar günü, Ýkitelli Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde “Zindanlar ve 19 Aralýk Katliamý” konulu bir panel düzenlendi. Panele konuþmacý olarak Yýlmaz Ekþi, Nuran Güvenilir ve Sakine Sürücü katýldý. Katliamda ölümsüzleþen zindan savaþçýlarý ve tüm devrim savaþçýlarý için yapýlan saygý duruþunun ardýndan sözü alan Yýlmaz Ekþi, egemen sýnýfýn en önemli egemenlik araçlarýndan biri olan zindanlarda gerçekleþtirdiði katliamlarýn temel nedeninin tüm bir toplumu baský altýna almak, sindirmek, korku salarak susturmak olduðunu söyledi. Yapýsal bir krizin içinde sarsýlan burjuvazinin çýkýþsýz ve çaresiz olduðunu, egemenliðini devam ettirebilmek için esas olarak “zor” yöntemlerine baþvurmak zorunda kaldýðýný söyleyen Ekþi, “Burjuvazi, emekçi sýnýflara sus payý verip onlarý susturacak, uysal köleler haline getirecek ekonomik, politik güçten yoksundur. Geriye bir tek, egemenlik aracý, askeri güç kalýyor. Ve burjuvazi esas olarak buna baþvuruyor. Yani yönetemiyor, savaþýyor” diyerek 19 Aralýk 2000 tarihinin Türkiye ve Kürdistan devriminde yeni bir milat olduðunu söyledi. Bu miladýn sýnýflar savaþýnda yeni bir evreye girildiðine iþaret ettiðini; “sýçramalý çöküþ” sürecinin içindeki emperyalist-kapitalist sistemin “topyekün savaþ” konseptiyle karþý-devrimci saldýrýlarý baþlattýðýný, bunun için de ilk önce iþçi-emekçilerin öncüleri, yol göstericileri devrimci tutsaklarýn teslim alýnmasýný hedeflediðini söyledi. 20 zindanda birden ayný anda gerçekleþtirilen ve bütün dünyaya izlettirilen bu katliam, devletin “toplumsal iþkence”ye dönüþtürdüðünü belirten Ekþi; “4 gün süren Zindan Savaþlarýnda, devrimci tutsakla, ‘Onur Ölümden Güçlüdür’ diyerek boyun eðmediler ve tüm iþçi-emekçi sýnýflara devrimci iradenin asla teslim alýnamayacaðýný gösterdiler” diyerek, iþçi sýnýfýný ve tüm ezilenleri, öncülerine sahip çýkmaya çaðýrdý. 19 Aralýk katliamýnda m Üraniye Zindanýnda bulunan Nuran Güvenilir ise konuþmasýnda, iþbirlikçi sermaye sýnýfýnýn emperyalizmle tam bir iþbirliði içinde ger-

çekleþtirdiði saldýrýlarýnýn asýl hedefinin devrimimizin önünü kesmeye yönelik olduðunu söyledi. 90’lardan itibaren yükselen devrimci iç savaþýn tüm sermaye sýnýfýný devrim korkusuyla yatýp-kalkmaya ve her ne pahasýna olursa olsun bu devrimin boðulmasý doðrultusunda hareket etmeye ittiðini söyleyen Güvenilir, zindan saldýrýlarýnýn da bu korkunun en büyük nedenlerinden biri olduðunu belirtti. Devrim mücadelesi tarihimizin zindanlarda gerçekleþtirilen katliam örnekleriyle dolu olduðunu, sýnýflar savaþýnýn en keskin dönemeçlerinde tüm toplumu baský altýna almanýn yolunun zindanlar üzerinden uygulamaya sokulan politikalarla hayata geçirilmeye çalýþtýðýný belirterek konuþmasýný söyle sürdürdü: “Sermaye sýnýfý kendi varlýðýný devam ettirebilmek için ne azgýn terörünü uygulamaktan ne de en vahþi katliamlarý gerçekleþtirmekten çekinmiþtir. Ölüm-kalým noktasýna ulaþmýþ sýnýflar mücadelesinde 19 Aralýk zindan saldýrýlarýyla tüm topluma verilmek istenen mesaj, açýktan bir ‘savaþ’ çaðrýsýydý. Zindanlardaki devrimci tutsaklarýn bu çaðrýya cevabý savaþa karþý-savaþ olmuþ ve dört gün boyunca en eþitsiz koþullarda sürdürülen bu savaþta, devrimci irade teslim alýnamamýþtýr. Ellerinde bulundurduklarý tek silahlarý bilinçleri ve yürekleriyle savaþý sonuna kadar sürdüren ve asla teslim olmayacaklarýný haykýran devrimci tutsaklar, devrimimize olan inançlarýyla, güvenleriyle; devrim cephesinin bu en önemli mevzisinden iþçi- emekçilerin mücadelesine güç ve moral katmaya devam etmiþlerdir.” Sermaye sýnýfý, devrimin öncü güçlerini devrimden koparmak, ideolojik olarak teslim almak ve tüm toplumdan soyutlamak için F Tipi zindanlara doldurduðunu ve her türlü baský ve iþkence yöntemlerini sürdürmeye devam ettiðini; teslim alamadýðý devrimci tutsaklar üzerinden yeni saldýrý planlarýný hayata geçirmeye çalýþtýðýný söyleyen Güvenilir, “þimdiye kadar olduðu gibi bundan sonrada devrimci tutsaklar hiçbir yaptýrýma, hiçbir uygulamaya boyun eðmeyecek zindan cephesinden devrimci savaþýmýný büyütmeye devam edeceklerdir” Yeni Evrede Mücadele Birliði Aralýk 2004 3

dedi. Onlara bu mücadelesine sahip çýkmanýn, emekçi sýnýflarýn kendi geleceklerine sahip çýkmak olduðunu ve bu geleceði yaratmak isteyen ezilen-sömürülen sýnýflarýn “zindanlar yýkýlýp tutsaklar özgürleþtirilmeden” zafer yüzü görmeyeceðini belirtti . Son olarak söz alan, Ölüm Orucu Eylemi’nde ölümsüzleþen Sibel Sürücü’nün annesi Sakine Sürücü ise devletin, cezaevlerine tutsaklarý katletmek amacýyla girdiðini ve bu katliamý da TV’lerden canlý yayýnlayarak tüm topluma izlettirdiðini söyledi. Devrimci tutsaklarýn yakýnlarý olarak cezaevlerinin yakýnlarýna bile yaklaþtýrýlmadýklarýný, çocuklarýnýn akýbetinin ne olduðunu bile ancak üç gün sonra öðrenebildiðini, hücrelere götürüldükten sonra tüm tutsaklarý Ölüm Orucu Eylemi’ne baþladýðýný söyledi. Her zaman çocuklarýnýn yanýnda olduðunu ve bütün devrimcileri kendi çocuðu gibi gördüðünü söyleyen anamýz; “kýzým Sibel Sürücü Ölüm Orucu Eylemi’ne baþladýðýnda elbette çok üzüldüm ama onlarýn kendi bedenlerini ölüme yatýrmaktan baþka hiçbir seçeneklerinin kalmadýðýný biliyordum. O, herkesin insanca bir yaþam sürdürmesi için kendi hayatýný feda etti. Onunla hep gurur duydum ve duymaya devam ediyorum.” Onlarýn bu haklý mücadelesine sahip çýkýlmasý gerektiðini söyleyen anamýz, “artýk yokluk içinde, yoksulluk içinde, yaþamak istemiyorsak bu düzenin böyle gitmesini istemiyorsak çocuklarýmýza sahip çýkmalýyýz, mücadele etmeliyiz” diyerek sözlerini bitirdi. Daha sonra soru-cevap biçiminde geçen panel, þiir okumalarýyla ve sohbetlerle devam etti. Birlikte söylenen türkülerle etkinliðimiz sona erdi.


“Ölüm Orucuna Katýlan Kiþilerle Çalýþtýðým Hastanede Tanýþtým. Hepsi Deðerli, Güzel Ýnsanlardý” Ölüm Orucu Eylemini sürdürürken cezaevinden tahliye edilen devrimci tutsaklarýn dýþarýda tedavi edilmesinde emeði geçen birdoktorla yaptýðýmýz söyleþiyi yayýnlýyoruz:

lerinin silinmiþ olmasý çok acý. Bir çoðunun yardýmsýz yürüyemediðini, günlük iþlerini yapmakta zorlandýklarýný görmek çok üzüntü verici. Keþke bunun baþka bir yolu olsaydý. Bu güzel insanlar ve yakýnlarý bu acýlarý çekmemiþ olsalardý. Y.E.Mücadele Birliði: Ölüm Orucundaki hastalarla karþýlaþtýnýz, tedavi süreçlerinde bulundunuz mu, neler hissettiniz? Doktor: Karþýlaþtýklarým Ölüm Orucunu kendi isteðiyle býrakmýþ, tahliye olmuþ ve tedavi için baþvurmuþ olan insanlardý. Onlarý tanýmak, onlarla zaman geçirmek çok güzeldi. Ölüm orucundan çýkan ilk hastamýz geldiðinde yoðun bir tedirginlik yaþamýþtým. Bizim için çok yeni bir durumdu.Alýþtýðýmýz hasta grubundan farklý, özel bir hasta grubuydu. Dünyada bu durumun tedavisi ile ilgili çok fazla bir bilgi birikimi yoktu. Bu insanlara zarar vermemek, sakat kalmalarýný önlemek için nasýl bir tedavi gerekiyordu; hemen araþtýrmaya baþladýk. 1996yýlýndaki Ölüm Oruçlarý sonrasýndaki tedavi deneyiminden çok yararlandýk. Zamanla bir tedavi yöntemi oturdu, faydalý olduðunu, hastalarýn iyiye gittiðini gördükçe bir rahatlama oldu. Yine de her an bir olumsuzluk olabileceði, kötüleþebilecekleri kaygýsýný yaþýyordum. Diðer yandan durumlarýndaki her düzelme büyük bir mutluluk kaynaðý oluyordu.Yani ayný anda birçok farklý duygu yaþanýyordu, kaygý, mutluluk, üzüntü birbirine karýþýyordu. Y.E.Mücadele Birliði: Bugün bazý doktorlarýn Ölüm Orucundaki insanlara zorla müdahale ettikleri, ölümlere ve sakatlýklara neden olduklarý biliniyor. TTB ve diðer sivil toplum kuruluþlarý bu uygulamayý doðru bulmuyor. Siz bu konuda ne düþünüyorsunuz? Doktor: Bu insanlar ölüm orucuna kendi istekleriyle baþladýlar. Bunu o an son çare olarak görüyorlardý. Bunu ellerinden almaya kimsenin hakký olmadýðýný düþünüyorum. Zorla müdahaleyi doðru bulmuyorum. Ama Ölüm Orucu sýrasýnda onlarý muayene etmek için giden doktorlarýn ne kadar sýkýntý yaþýyor olabileceðini hep düþünmüþümdür. Ýnsan hayatýný kurtarmak için eðitim almýþsýnýz ve önünüzde günden güne eriyip giden, ölüme her an biraz daha yaklaþan bir insan var.Ya öleceðini ya da artýk asla eskisi gibi olamayacaðýný biliyorsunuz, ama durumunun ne olduðunu tespit etmek ve korkunç bir acý yaþamaktan baþka hiçbir þey yapamýyorsunuz.... Müdahaleden doðan olumsuz sonuçlarýn bilgisizlikten kaynaklandýðýný düþünüyorum. Ölüm Oruçlarý sýra dýþý, alýþýlmamýþ bir durumdu. Tedavisi konusunda çoðu kiþinin yeterli bilgisi yoktu. Hiçbir saðlýk çalýþanýnýn bilerek insanlara zarar vereceðini zannetmiyorum. Y.E.Mücadele Birliði: Bu sohbet için size teþekkür ederiz

Y.E.Mücadele Birliði: 19 Aralýk 2000 tarihinde “Hayata Dönüþ” adý altýnda cezaevlerine yapýlan operasyonda 28 insan öldürüldü. O günlerde neler hissettiniz? Doktor: “Operasyon” öncesinde zaten her an bir müdahale olabileceði düþünüldüðü için gergin, sýkýntýlý bir bekleyiþ vardý. Yine de televizyonda haberi ilk duyduðumda dehþet verici bir film izliyor olduðumu zannettim. Olanlarýn gerçekliðine inanmak zor geliyordu. Ýnsanlarýn göz göre göre öldürülmesi akýl alýr bir þey deðil. sÜtelik bunun alay edilircesine “Hayata Dönüþ” adý altýnda yapýlmasý da olup bitenlerin yaþattýðý gerçek dýþýlýk, saçmalýk hissini arttýrýyordu. Öfke, acý, çaresizlik ve üzüntü birbirine karýþmýþtý. Y.E.Mücadele Birliði: Bulunduðunuz hastaneye yaralýlar getirildi mi? Yaralýlarla yeterince ilgilenildiðini düþünüyor musunuz? Doktor: O dönemde çalýþmakta olduðum hastaneye hiç yaralý gelmedi. Sadece kendi isteðiyle Ölüm Orucunu býrakanlar tedavi görmek için baþvurdu. Y.E.Mücadele Birliði: Yaralýlarla ilgilenirken dýþarýdan herhangi bir müdahaleyle karþýlaþtýnýz mý? Doktor: Dediðim gibi, biz sadece Ölüm Orucu’ndan çýkmýþ olanlarýn tedavisi ile ilgilenmiþtik. Bir müdahaleyle karþýlaþmadýk. Ama bir kere üç sivil polis servise gelip tedavi görmekte olan bazý hastalarýn adreslerini öðrenmeye çalýþtý. Hemþire hanýmlardan hastalarýn dosyalarýný istediklerini haber aldýk. Bunun üzerine hasta dosyalarýný görmeye haklarý olmadýðýný söyleyip onlarý uzaklaþtýrdýk. Y.E.Mücadele Birliði: Yaralýlarla ilgilenme konusunda siyasi tercihler rol oynadý mý? Doktor: Tabi ki hayýr. Y.E.Mücadele Birliði: Ölüm Orucu hala sürüyor. Bugüne kadar bir çok devrimci öldü; bir çoðu sakat kaldý. Bu konuda neler düþünüyorsunuz? Doktor: Ölüm Orucuna katýlan kiþilerle çalýþtýðým hastanede tanýþtým. Hepsi deðerli, güzel insanlardý. Bulunduklarý durumda mücadelelerinde kullanabilecekleri son araç olarak bedenlerinin kaldýðýný düþünüyorlardý. Fakat bunca acýya, ölüme, sakat kalmaya raðmen istenenlerin elde edilemediðini, yazýk ki bu güzel insanlarýn yaþadýklarý acýyla kaldýklarýný düþünüyorum. Duyarlý, okuyan, düþünen, kendini geliþtirmeye çalýþan bu insanlarýn bazýlarýnýn ne için mücadele ettiklerini bile unutacak hale gelmiþ olmalarý, geçmiþlerinin ve gelecek-

Yeni Evrede Mücadele Birliði Aralýk 2004 4


Emekçi Semtlerinden Biri Olan Sarýgazi’de 19 ARALIK KATLÝAMI ÝLE ÝLGÝLÝ AÝLE RÖPORTAJI: Y.E.Mücadele Birliði: 19 Aralýk 2000 tarihinde 20’den fazla cezaevinde “Hayata Dönüþ Operasyonu” adý altýnda yapýlan ve 28 devrimci tutsaðýn öldürüldüðü katliama iliþkin ne düþünüyorsunuz? Ana: Devlet kendisi açýkladý, 2 senedir bu katliamýn hazýrlýðýný yapýyorlardý. Ölüm Oruçlarý vardý. Biz katliamýn bu kadar aðýr olabileceðini düþünmüyorduk. Onlar hayata döndürmedi, katlettiler. 4 gün boyunca devrimci tutsaklar direndiler. Kahramanca savaþtýlar, teslim olmadýlar. Y.E.Mücadele Birliði: 19 Aralýk katliamý sizce neden yapýldý? Devlet cezaevinde tuttuðu insanlarý niye katletti? Ana: Devlet 19 Aralýk katliamý ile birlikte tüm devrimci tutsaklarý F tipine sokmayý hedeflemiþti. Üçer kiþilik F tiplerine sokmayý planlýyordu. Çünkü koðuþ tipi cezaevlerinde tutsaklar paylaþabiliyorlardý, üretebiliyorlardý. Ýstedikleri zaman tiyatro oynayabiliyorlardý, futbol oynayabiliyorlardý. Ailelerle görüþte sorun çýkmýyordu. Ama þimdi ise F tipinde tutsaklar psikolojik savaþla iç içeler. “Devrimcilerin beynindeki düþünceleri bu þekilde alabilirim” diye düþünüyordu devlet. Devrimci tutsaklar hiçbir zaman teslim olmadýlar. Hiçbir insan hücrede yaþayamaz, devrimci tutsaklarý ayakta tutan onlarýn inancý, direncidir. Bizde istemiyoruz evlatlarýmýzýn acý çekmesini ama direnmekten baþka çare yok. Bir insan 5-10 sene F tipinde kalsa saðlam olarak çýkmasý çok zor. Ýnsanlar çok duyarsýz. F tiplerini hiç bilmiyorlar. Bir insan kendisini banyoya kilitlesin, ondan sonra kendisini sorgulasýn. Biz Büyükelçilikleri dolaþtýk. Onlara F tiplerini anlattýk. Çocuklarýmýzýn durumunu anlattýk. Bir an önce F tiplerinin kapatýlmasý gerektiðini anlattýk. Onlarda bize F tiplerini bu þekilde bilmediklerini, orada tutsaklarýn hep birlikte spor yapabildiklerini, kitap okuyabildiklerini, bildiklerini söylediler. F tipinde top sahasýnýn olduðunu söylüyorlar. Ýyi ama 3 kiþi kendileriyle mi oynayacak. Onlar insan yüzüne hasret. Y.E.Mücadele Birliði: 19 Aralýk 2000 tarihinde neler hissetmiþtiniz? Ana: Benim oðlum Ümraniye cezaevindeydi. Katliam haberini aldýk. Ýlk baktýðýmýz yerler hastanelerdi 4-5 gün boyunca Ümraniye Numunenin önündeydik. Hiçbir haber alamýyorduk. Cezaevinin önünden ambulanslar geçiyordu, kendimi onlarýn önüne atýyordum. 1 hafta 10 gün sonra listeler belli oldu. Kandýra’ya götürüldüðünü öðrendim. Oðlum tanýnmayacak haldeydi. Cezaevlerindeki direniþi tutsaklarla birlikte bende dýþarýda yaþadým. Y.E.Mücadele Birliði: Bugün hala sürmekte olan Ölüm Orucu için ne düþünüyorsunuz? Ana: Sonuna kadar gidecek, bir kiþi kalacak, yada iki kiþi kalacak ama sonuna kadar gidecek. Devrimci tutsaklarýn bedenleri dýþýnda hiçbir silahlarý yok F tipinde. Direnmekten baþka yollarý yok. F tipinde inançsýz yaþanmaz. Devrimci tutsaklarý ayakta tutan iradeleridir. Eðer ki Ölüm Orucu, býrakan siyasetler tarafýndan hala sürdürülüyor olsaydý bir sonuç doðardý. Eðer bir þey yapýlacaksa sonuna kadar gidilmelidir. Acýlara raðmen. Sonuç alýcý bir þeyin olmamasýnýn tek sorumlusu Ölüm Orucunu býrakanlardýr. Tek Tip Elbise gündem de o zaman ne yapacaklar. Siyasetler kendilerini sorgulamalý. Ölüm Orucu zafere kadar sürecek.

19 ARALIK KATLÝAMI ÝLE ÝLGÝLÝ ÝSTÝKLAL CADDESÝ’NDE RÖPORTAJ Soru: 19 Aralýk 2000 tarihinde 20’den fazla cezaevinde “Hayata Dönüþ Operasyonu” adý altýnda yapýlan ve 28 devrimci tutsaðýn öldürüldüðü katliama iliþkin ne düþünüyorsunuz? Cevap: Hem muhalif bir insan olarak hem de Türkiye’de yaþayan bir yurtsever olarak kýnamanýn ötesinde, lanetlenmesi gereken bir durum. Öncelikle böyle deðerlendiriyorum. Hala devrimci bir duruþ, dayanýþma ya da bu tip olaylar karþýsýnda hala direngen ayakta duran devrime inanan bir tavýr olmasý da sevindiricidir. Ama sadece bunu düþündüðünde dahi, lanetlemenin ötesinde eylemlerin bu tavýr üzerine þekillenmesi insaný sevindiriyor. Soru: 19 Aralýk katliamý sizce neden yapýldý? Devlet cezaevinde tuttuðu insanlarý niye katletti? Cevap: Devlet, düþünsenize, dört duvar arasýna almýþ hala korkuyor. Yani tutsaklar halada korkulacak insanlar, her an patlayacak potansiyele sahip insanlar. Cezaevine koydular ama orada da hala sistem tarafýndan korkulacak bir potansiyel olmalarýnýn bir sonucudur. Soru: Cezaevlerinde ve dýþarýda süren, cezaevlerine destek eylemlerinde 19 Aralýk 2000’den bu yana 117 devrimci tutsak ölümsüzleþti, ne düþünüyorsunuz? Cevap: Bu bir yaþam þeklidir. Hepsi birer kahraman; bu, yaþamýn çok ötesinde bir þey. Bence diðer taraftan geliþen tarih de var. Yani bunlar tarihe birer alternatiftir. Ölüm Orucu sadece kendileri için ya da insanlar için deðil bunlarýn ötesinde bir þey; düzene bir baþkaldýrýdýr. Bütün yaþamý kuþatacak bir kimliktir.

Yeni Evrede Mücadele Birliði Aralýk 2004 5


Antep Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde Panel Ýþçi, emekçi ve devrimcilere yönelik saldýrýlarda önemli bir dönemeç olan 19 Aralýk katliamýný, yaptýðýmýz çalýþmalarla gündeme getirmeye ve katliamla amaçlananý bilince çýkarmaya var gücümüzle çalýþýyoruz. Ýþçi ve emekçilere yapýlan saldýrýlardan baðýmsýz olmayan tutsaklara yönelik saldýrýlar her geçen gün boyutlanarak devam ediyor. Yeni Ceza Ýnfaz Yasa Tasarýsý bunun göstergesi. Bizler de Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak tutsaklara yönelik saldýrýlarý ve 19 Aralýk katliamýný gündeme taþýmak amacýyla “Yeni Ceza Ýnfaz Yasasý ve Zindanlar” konulu bir etkinlik düzenledik. 05.12.2004 Pazar günü gerçekleþtirdiðimiz etkinlik saat 14:00’da baþladý. Çevik kuvvet polisleri ve sivil polislerin sanat Merkezi etrafýnda yoðun önlemler aldýðý etkinlik, Antep ÝHD Baþkaný Av. Mehmet Þahin ve Mücadele Birliði Platformu’ndan Þafak Gümüþsoy’un panelist olarak katýldýðý panelle baþladý. Zindanlarda ölümsüzleþen devrim savaþçýlarý þahsýnda bütün devrim savaþçýlarý için bir dakikalýk saygý duruþuyla baþlayan panel, Av. Mehmet Þahin’in konuþmasýyla devam etti. Mehmet Þahin, son 20 yýlda Türkiye ve Avrupa’daki cezaevi uygulamalarýný anlattýktan sonra sözü alan Mücadele Birliði Platformu Temsilcisi cezaevlerindeki uygulamalarýn sýnýfsal içeriðini anlattý. Zindandaki devrimcilerin bizlerden birileri olduðunu ve iþçi-emekçilerin devrim ve iktidar mücadelesine katýldýklarý için tutsak düþtüklerini anlatan Gümüþsoy, tutsaklara yönelik saldýrýlarla iþçi-emekçilere yönelik saldýrýlarýn birbirinden baðýmsýz olmadýðýný aktardý. Panelin ikinci bölümünde konuþmasýna devam eden Av. Mehmet Þahin Yeni Ceza Ýnfaz Yasa Tasarýsý’nýn neler getireceðini anlatarak, sessiz kalmanýn bile suç sayýlabileceði bu yasayý; Hitler, Mussolini faþizmini dahi geride býrakan bir yasa olarak deðerlendirdi. Ve yeniden konuþmasýný sürdüren Mücadele Birliði Platformu Temsilcisi günümüzde cezaevlerinin durumunu, 19 Aralýk katliamýný, bu katliamla asýl hedeflenenin iþçi ve emekçilerin mücadelesinin öncüleri þahsýnda bastýrýlma giriþimi olarak deðerlendirdi ve herkesi tutsaklarý sahiplenmeye, birlikte mücadele etmeye çaðýrdý. Panelin ardýndan sahne alan Antep Ayýþýðý Müzik Grubu, seslendirdiði türkülerle, marþlarla dinleyenlerin beðenisini topladý. Bugüne kadar iþçilerin, emekçilerin, tutsaklarýn kültür-sanat cephesinden sesi olduk. Aysun Bozdoðan’lardan devraldýðýmýz bayraðý zafere kadar taþýyacaðýz. Antep Ayýþýðý Sanat Merkezi

ZÝNDANLARDA DÝRENENLER

BÝZÝM SESÝMÝZDÝR! 19 Aralýk 2000, faþist devletin, insanlýk deðerlerini ilke edinen tutsak devrimcilere tecridi dayatarak, onlarý pasifize edip etkisiz hale getirmek amacýyla baþlattýðý saldýrýnýn tarihidir. 19 Aralýk 2000’de ve þu ana kadar süren dünyadaki en uzun süreli Ölüm Orucu eyleminde 117 devrimci hayatýný yitirip insanlýðýn kurtuluþ mücadelesinde ölümsüzleþti. Bu vahþi saldýrýlar ne ilkti, ne de son. 1980 faþist askeri cunta döneminde Diyarbakýr’ý, Metris’i, Mamak’ý hatýrlayýn. Amaç hep aynýydý. Devrimcileri halktan ve birbirlerinden yalýtarak iradelerini kýrmak... Emperyalistlerin ve uþaklarýnýn insanlýðý köleleþtirme yolundaki hedeflerinin karþýsýnda oluþturulan insani deðerler üzerine kurulu devrimci cepheyi yok etmek. Ama her defasýnda olduðu gibi baþarýlý olamadýlar. Zindanlardaki emsalsiz, ölümüne direniþ, onlarý hayal kýrýklýðýna uðrattý. Ne içerisi, ne de dýþarýsý teslim alýnamamýþtý. Yaþananlar, emperyalist efendileri ABD’nin Vietnam’da ve Irak’ta uðradýðýnýn bir benzeriydi. Bu bozgunun üstü kapatýlmalýydý. Bundan dolayýdýr ki, 4 yýldýr süren dünyanýn en uzun süreli Ölüm Orucu eylemini yok saymak, sessizlik duvarýyla çevrelemek, devletin þu andaki en büyük çabalarýndan biri. Biz duymayalým istiyorlar. Yüreklerimizi savaþanlarýn yüreklerinin yanýna katmamýzý engellemeye çalýþýyorlar. Bunda da baþrol faþist devletin propaganda araçlarýndan biri olan basýna düþüyor. Bir kedinin aðaçta mahsur kalýþýný dakikalarca ekrana getiren görsel medya, yaþanan vahþetlerin üzerini örtmeye çalýþýyor. Bir mankenin saç rengi için sütunlar ayýran yazýlý basýn; sokaklarda coplanan, sürüklenen analarý, gözaltýnda iþkence gören gençleri , haksýz yere tutuklanan onlarca insaný görmezden geliyor. Bir taraftan da ordu ve polisle, kitleleri ayaða kaldýrmaya çalýþan tutsak yakýnlarý ve devrimci güçlerin eylemlerini þiddetle bastýrýp üstünü örtmeye çalýþýyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsýnlar insanlýk onuruyla, insanca yaþamayý hedef edinenleri susturamayacaklar. SUSMAYACAÐIZ. Biz Emek Kültür Merkezi emekçileri, üyeleri ve bu derneðe emeðini katanlar olarak, zindanlarda direnenleri sonuna kadar destekliyoruz. Ölüm Oruçlarýnda bedenini açlýða yatýran canlarýmýzýn yanýndayýz. Onlarýn sesini duyuyoruz ve bulunduðumuz bu alanda sesimizin yettiði her yere duyurmaya çalýþýyoruz. Yüreklerimiz hep onlarla birlikte.... Emek Kültür Merkezi/ALMANYA

Yeni Evrede Mücadele Birliði Aralýk 2004 6


ANTEP’TE 19 ARALIK EYLEMÝ 19 Aralýk 2000 tarihinde cezaevlerine yapýlan katliamlarý unutmadýðýmýzý ve devrimci öncülerimize sahip çýkacaðýmýzý göstermek amacýyla Antep Karagöz Caddesi’nde bir eylem yaptýk. Karagöz Caddesi’nde toplanan eylemcileri yýldýrmak amacýyla tüm caddeleri kaplayan polislere raðmen Mücadele Birliði Platformu, ESP ve HÖC’ün bir araya gelerek oluþturduklarý ortak platform, 19 Aralýk Pazar günü saat 12:30’da bir yürüyüþ ve basýn açýklamasý yaptý. Yürüyüþ ve basýn açýklamasýna yaklaþýk 50 kiþi katýldý. Karagöz Caddesi’nden baþlayan yürüyüþte “19 Aralýk’ý Unutmadýk, Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Direniþimiz”, “Devrim Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “Þehit Na Mýrýn”, “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Devrim Savaþçýlarý Teslim Alýnamaz”, “Siyasi Tutsaklar Onurumuzdur” sloganlarý atýldý. Eylem adliyenin önündeki meydanda Mücadele Birliði Temsilcisi arkadaþýn okuduðu basýn açýklamasýyla son buldu. Pankartta “19 Aralýk’ý Unutmadýk ESP-HÖC Mücadele Birliði” yazýyordu. Mücadele Birliði olarak “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor” ve “Tutsaklar Özgürleþmeden Ýþçi Emekçiler Özgürleþemez” dövizlerimizi taþýdýk. Çok yoðun çevik ve sivil polis ablukasý olan eylem, olaysýz sona erdi.

Mücadele Birliði Platformu/Antep

GAZÝ AYIÞIÐI’NDAN “19 ARALIK ve ÖLÜM ORUCU” PANELÝ birlikte þiirler okundu. Slaytýn bitiminden sonra, katliamda Çanakkale cezaevinde bulunan ve sað koluna gelen bir tüfek bombasýyla kolunu kaybeden Vefa Serdar konuþma yaptý. 19 Aralýk’ta Çanakkale zindanýnda yaþadýklarýný anlatan Serdar, cezaevlerinde devrimci tutsaklarýn büyük bir direniþ sergilediklerini belirtti. Katliamýn asýl olarak dýþarýda büyüyen devrimin önünü kesmek için yapýldýðýný söyledi. Ayrýca “Yarýn, gerekli duyarlýlýk gösterilmezse, cezaevlerinde insanlar öldürülmeye devam edilecek” dedi. Vefa Serdar, devletin 19 Aralýk katliamýyla sadece devrimci tutsaklara deðil, tüm halka gözdaðý vermek istediðini, devrimci tutsaklar özgürleþtirilmeden iþçi ve emekçilerin özgürleþemeyeceðini söyledi. Ayrýca son dönemde gündemde olan Yeni Ceza Yasasý’nýn ise yürürlüðe girmesiyle birlikte devrimci tutsaklarý daha kapsamlý saldýrýlarýn beklediði belirtildi. Buna karþý iþçilerin, emekçilerin, öðrencilerin dýþarýdan karþý koyuþ sergilemeleri gerektiðini söyledi. Panelde F tiplerinin mimarisi konusunda sorulan bir soruya ise; F tiplerinin bencilliði yaratmak, tutsaklarýn psikolojisini bozmak ve devrimci mücadeleden koparmak amaçlý inþa edildiði, ancak eðer bir devrimci beynini örgütleyebilirse, zindanda olsa bile asla yalnýz kalmayacaðý cevabýný verdi. Panel soru-cevaplarla sürdü. Panel sonrasýnda, gelen konuklarla çay içildi, sohbet edildi. Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi

19 Aralýk 2000 tarihinde 20 den fazla cezaevinde gerçekleþen katliamda 28 devrimci tutsak ölümsüzleþti, yüzlercesi de yaralandý. Devrimci tutsaklarý F Tipi zindanlara kapatmak amacýyla yapýlan bu katliama karþý, baþlatýlan Ölüm Orucu eylemi ise hala sürüyor. 19 Aralýk katliamýyla yapýlmak istenenleri ve Ölüm Orucu eylemini insanlara anlatmak için Gazi Ayýþýðý’nda bir panel gerçekleþti. 12 Aralýk günü yapýlan panel, katliamda ölümsüzleþen devrimci tutsaklar ve sýnýflar mücadelesinde hayatýný feda eden tüm insanlar için saygý duruþu ile baþladý. Katliamla ilgili hazýrlanan bir slayt gösterimi yapýldý. Slayt gösterimi ile

Yeni Evrede Mücadele Birliði Aralýk 2004 7


Leninistler’den Yazýlama* Faþizm, dünyada kana susamýþlýðýyla insanlarýn kanlarýný dökmeye devam ediyor. Hitler’in Almanya’da yüzbinlerce insanýn kanýný dökmesi gibi Türkiye’de de sokak infazlarý, gözaltýnda kayýplar, iþkenceler, katletmeler, cezaevlerine saldýrýlar, katliamlar yapýlýyor. Diyarbakýr, Buca, Burdur, Ulucanlar’dan sonra faþist devlet devrimci tutsaklarý yokedebilmek için 19 Aralýk 2000 katliamýyla baþlayan F Tiplerini hayata geçirmek için 20 cezaevine operasyon düzenledi. Bu katliamda 28 devrimci tutsak ölümsüzleþti ve yüzlercesi yaralandý, sakat kaldý. Bu saldýrýyla birlikte de tüm cezaevlerinde Ölüm Orucu Eylemi yapýlmaya baþlandý. Þimdi 19 Aralýk katliamý ve Ölüm Orucu Eylemi’nin 5. yýlýna girdik. Faþist devlet zindanlardaki direniþi bitiremediði gibi dýþarýdaki direniþi de biti-

remedi, bitiremeyecektir. Biz Leninistler 19 Aralýk katliamýnýn 5. yýlýna giriþini ve Ölüm Orucu Eylemi’nin hala devam ettiðini tüm halka duyurmak için emekçi, yoksul, duyarlý

TKEP/L imzalarý attýk. Biz Leninistler, Partimizin 15. yýlýnda “15. Yýlýnda Þan Olsun Partimiz TKEP/L’ye” sloganlarýný yazýp çok yaygýn bir þekilde TKEP/L yazýlamalarý yaptýk.

halkýn en yoðun olduðu bölgelerden biri olan Gazi Mahallesi’nde gecekondularýn bulunduðu yerlere “19 Aralýk’ý Unutturmayacaðýz, Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük, Ölüm Orucu Sürüyor” yazýlamalarýný yapýp, altlarýna

19 ARALIK’I UNUTTURMAYACAÐIZ! ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR!... Ýstanbul’dan Leninistler * Posta yoluyla gelen bu yazýyý haber niteliðinden dolayý yayýnlýyoruz.

19 ARALIK KATLÝAMI ESKÝÞEHÝR’DE DE PROTESTO EDÝLDÝ 19 Aralýk 2000 tarihinde 20 cezaevinde eþzamanlý bir saldýrý yapýldý, 28 devrimci tutsak katledildi. 19 Aralýk katliamýný protesto etmek, devrimci tutsaklarýn haklý kavgasýnda yanlarýnda olduðumuzu göstermek için, Mücadele Birliði Platformu, ESP, SDP, DEHAP Halkevleri olarak ortak bir basýn açýklamasý yaptýk. Arý Sinemasý önünde toplandýktan sonra, basýn açýklamasýný yapacaðýmýz Adalar Migros yönünde yürüyüþe geçtik. Yürüyüþ boyunca “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ýçerde Dýþarda Hücreleri Parçala”, “Katil Devlet Hesap Verecek”, “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur” sloganlarý atýldý. Yapýlan açýklamada, þimdiye kadar 117 devrimcinin zindan savaþlarýnda ve Ölüm Oruçlarýnda ölümsüzleþtiði belirtildi.

Eskiþehir Mücadele Birliði Platformu

Yeni Evrede Mücadele Birliði Aralýk 2004 8




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.