s040

Page 1



BURJUVA ÝDEOLOJÝK-POLÝTÝK HEGEMONYASININ ÇÖKÜÞÜ

H

alk kitleleri üzerinde, burjuvazinin ideolojik-politik etkisi, her geçen gün biraz daha zayýflýyor. Ayný etkiyi yeniden yaratmak için yapýlan tüm çabalar boþa gidiyor. Burjuvazinin ideolojik-politik hegemonyasý, bir daha geri gelmemek üzere tarihi etkinliðini yitirmiþtir. Egemen sýnýfýn burjuva sýnýfýn- çöküþüyle birlikte, egemen düþünce de çöküþ içinde. Kapitalist toplumdaki sýnýflarýn ekonomik karþýtlýðý, sistemin iç çeliþkilerinin derinleþmesi, sýnýflararasý uçurumun büyümesi, rekabet, ekonomik krizler, egemenlerin burjuva toplum üzerine söyledikleri her þeyin iflas etmesini getirdi. Bir zamanlar -burjuva devrimler ve burjuva yükseliþ çaðýnda- söylediklerini bugün artýk söyleyemiyorlar. Burjuva toplumu yücelten görüþlere darbe vuran, bu toplumun kendi geliþimidir. Kapitalist toplum serpilip geliþtikçe, içinde taþýdýðý uzlaþmaz sýnýf çeliþkileri de olgunlaþtý; çeliþkilerin olgunlaþmasýyla birlikte, sistem de çözülüp daðýlmaya baþladý. Bu durumda, burjuva toplum üzerine söylenenlerin nasýl bir etkisi kalýr ki. Kapitalist ekonomik sistem, burjuvazinin politik egemenliðine karþý iþliyor. Kapitalist ekonomi geliþtikçe, burjuvazinin emekçi kitleler üzerindeki politik egemenliði zayýflýyor. Burjuva partilerin ve hükümetlerin eski etkisi yok oldu. Ýþçi sýnýfýnýn sömürüsünün arttýðý, halk kitlelerinin sefaletinin derinleþtiði; emekçi sýnýfýn durumunun bu denli gü-

vensiz olduðu ve ezildiði bir toplumsal sistemin egemen sýnýfý, halk kitleleri üzerinde politik egemenliði nasýl sürdürebilir ki? Sanýldýðý gibi burjuvazi kitleleri kapitalist düzen içinde tutacak etkiye sahip deðil. Ve yine sanýldýðý gibi, emekçi halk kitleleri üzerinde kalýcý ideolojik-politik etki býrakmýyor. Bu nedenle yeni bir yol deniyor, yeni üslup kullanýyor. Yýpranmýþ hükümetlerinin yerine, yenilerinin gelmesi, kitlelerin karþýsýna yeni liderlerin çýkarýlmasý ya da burjuva politikasýnda yeni bir stil kullanýlmasý, burjuva etkiyi kalýcýlaþtýramýyor. Her ideolojik-politik giriþim ve yöntemin etkisi çok kýsa sürüyor; sonra bu etki de daðýlýp gidiyor. Bu bakýmdan burjuva perspektif tam bir bunalým içinde -çýkýþ yolu yok. Fakat burjuvalarýn da hemen pes etmeye niyetleri yok. Halký etkilemek, zihnini meþgul etmek için her yola baþvuruluyor. Bu yollardan biri sanattýr. Kapitalizm sanat düþmaný olduðu halde, insanlarý etkisi altýna almak için sanattan da yararlanýyor. Sinemadan yararlanma daha ön planda. Kendi bitmiþ-tükenmiþ yaþamýný özendirmek için sinema ve TV “dizileri” çok geniþ biçimde kullanýlýyor. Belli bir etki yarattýðýný kabul etmek gerekir. Ancak, yalnýzca belli bir an için. Sonra daðýlýp gidiyor tüm bu etki. Ne var ki, küçük-burjuva sosyalist hareket, bu “etkinin” derin ve kalýcý olduðu sanýsýna kapýlýyor ve panik yaþýyor. Oysaki, olanlarýn hiç biri kitleleri derinden etki40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005

lememiþtir. Çünkü emekçi yýðýnlarýn gerçek yaþamý, özlemleri ve istekleri burjuva yaþamýn ötesindedir; sistemle çatýþma içindedir. Ancak insani bir düzende karþýlanabilecektir. Burjuvazinin en sýk kullandýðý silahlardan biri, þovenizmdir. Þovenizm, egemenlerin, kendilerine geniþ bir kitle desteði saðlayan etkin bir araçtýr. Ya, yayýlmacý politikalarýna iç-destek saðlamak için, ya da, kitlelerin dikkatlerini iç-sorunlardan uzaklaþtýrmak için kurtarýcý bir silah olarak þovenizme baþvurulmuþtur. Fakat bu paslý hançer de, kitleler üzerindeki etkisini eskisi kadar hissettiremiyor; öldürücü etkisi eskisi kadar deðil artýk. Bunun en baþlýca nedeni, dünya iþçi sýnýfý hareketinin ulaþtýðý bilinç düzeyi ve engin sýnýf savaþýnýn birikimidir. Artýk hiçbir þey, iþçilerin dikkatlerini kapitalistlerden -içerdeki sorunlardan- baþka yere çekemez. Ýþçi sýnýfý, ulaþtýðý düzeyden geriye götürülemez. Ýnsan bilinci, kapitalizmin onu vuramayacaðý, felç edemeyeceði kadar geliþkindir. Ýþte 11 Eylül’ün hemen sonrasýnda hem New York’ta, hem tüm Amerikan kentlerinde ABD yönetimine, Amerikan emperyalizmine karþý yapýlan enternasyonal karakterli büyük kitle eylemleri. Ýþte tüm Avrupa’da “kendi” burjuvalarýna karþý yapýlan büyük kitle gösterileri. Tüm bu eylemler, burjuvazinin ideolojik-politik araçlarýný derinden vurmuþtur. Onmaz bir yara aldýrmýþtýr. Söylenenlerden, insanlar üzerinde burjuva etkinin tamamen kýrýldýðý sonucu çýkarýlamaz. Kapitalizm tarihin belli bir dönemini kapsar. Ýnsanlarý, burjuva yaþam biçimi, görüþleri, sanatýyla çok yönlü etkilemiþtir. Kapitalizm yýkýlsa bile, burjuva görüþler, sosyalizm altýnda da, bir dönem daha yaþamayý sürdürür. Ýnsanlarýn kazandýklarý alýþkanlýklar ve düþünce biçimi öyle kolay kolay yok olmuyor; eski, daha bir süre yeninin içinde yaþamaya devam ediyor. Bundan çýkarýlmasý gereken en önemli sonuç, proletarya hareketinin ideolojik mücadeleyi elden býrakmamasýnýn gerektiðidir. Ýnsanlýðýn bakýþ açýsýnda burjuva perspektif tamamen aþýlana kadar, bu mücadelede kararlý olarak devam ettirilmelidir. Ýdeolojik mücadele en ufak bir zayýflama, e-

3


Kapitalizm tarihin belli bir dönemini kapsar. Ýnsanlarý, burjuva yaþam biçimi, görüþleri, sanatýyla çok yönlü etkilemiþtir. Kapitalizm yýkýlsa bile, burjuva görüþler, sosyalizm altýnda da, bir dönem daha yaþamayý sürdürür. Ýnsanlarýn kazandýklarý alýþkanlýklar ve düþünce biçimi öyle kolay kolay yok olmuyor; eski, daha bir süre yeninin içinde yaþamaya devam ediyor. Bundan çýkarýlmasý gereken en önemli sonuç, proletarya hareketinin ideolojik mücadeleyi elden býrakmamasýnýn gerektiðidir. Ýnsanlýðýn bakýþ açýsýnda burjuva perspektif tamamen aþýlana kadar, bu mücadelede kararlý olarak devam ettirilmelidir. Ýdeolojik mücadele en ufak bir zayýflama, emekçi kitleleri yeniden burjuva etkiye sokacaktýr. Sosyalizmin zengin tarihi bu açýdan çok öðretici derslerle doludur. Burjuva ideolojik-politik çöküþten anlaþýlmasý gereken, bir an deðil, süreçtir; bu yönde varolan eðilimdir. Ýnsanlar üzerinde, onlarýn günlük yaþamlarýnda, bakýþ açýlarýnda; kýsaca, insan bilincinde burjuva çizgilere bakanlar, temelde, bu ideolojinin çözülüp-daðýlmakta olduðunu göremiyorlar. Oysa ki insan düþüncesi, gelmekte olan toplumun daha fazla etkisine giriyor. Sosyalizmin aydýnlatýcýlýðý, toplumu daha hýzlý kendine çekiyor. Bu da, burjuva çözülmeyi hýzlandýrýyor. Bireyler sosyalizmle daha yüksek bir yaþam anlayýþýna kavuþuyor. 4

mekçi kitleleri yeniden burjuva etkiye sokacaktýr. Sosyalizmin zengin tarihi bu açýdan çok öðretici derslerle doludur. Burjuva ideolojik-politik çöküþten anlaþýlmasý gereken, bir an deðil, süreçtir; bu yönde varolan eðilimdir. Ýnsanlar üzerinde, onlarýn günlük yaþamlarýnda, bakýþ açýlarýnda; kýsaca, insan bilincinde burjuva çizgilere bakanlar, temelde, bu ideolojinin çözülüp-daðýlmakta olduðunu göremiyorlar. Oysaki insan düþüncesi, gelmekte olan toplumun daha fazla etkisine giriyor. Sosyalizmin aydýnlatýcýlýðý, toplumu daha hýzlý kendine çekiyor. Bu da, burjuva çözülmeyi hýzlandýrýyor. Bireyler sosyalizmle daha yüksek bir yaþam anlayýþýna kavuþuyor. Kapitalist toplumda, emekçi sýnýflarýn ekonomik yaþamý ile üstyapý çeliþki ve çatýþma içindedir. Bu çatýþma burjuvazinin ideolojikpolitik hegemonyasýna ölümcül bir darbe indiriyor. Halk kitleleri ancak daha bir üst toplumsal biçime geçerek, ekonomik kurtuluþuna kavuþabildiði halde ve bu, bir zorunluluk olmuþken; buna karþýn burjuva üstyapý, ekonominin evrimine karþý duruyor; eski ekonomik sistemde ýsrar ediyor. Eski olanda ýsrar ise, uzlaþmaz çeliþkilerin daha bir derinleþmesine ve þiddetlenmesine yol açýyor. Ekonomik temel (temel yapý) ile politik üst-yapýnýn çatýþmasý, sýnýflý toplumun dayandýðý üretim sisteminin evriminin kaçýnýlmaz bir sonucudur. Bu öyle bir çatýþma ki, sonunda, burjuva toplumun daðýlmasýný getirir. Ýnsanlarýn toplumsal yaþamýnda, son kertede belirleyici etken, ekonomik iliþkilerdir. Bilimsel komünizmin teorik olarak ortaya koyduðu bu gerçeði, emekçi kitleler, günlük yaþamlarýnda da kavrýyorlar. Dünyaya kendi ekonomik konumlarý, yani toplumsal varlýklarý temelinde bakýyorlar. Burjuva sýnýflarýn eðitimli olmalarýnýn, kültür elde etmelerinin temelinde ekonomik konumlarýnýn (emek harcamadan; 40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005

baþkalarýnýn emeklerine el koyma) yattýðýný; emekçiler olarak, eðitimden yoksun kalmalarýnýn, kültür edinememelerinin temelinde ise sürekli olarak kendi emeklerinin ürünlerine yabancýlaþmalarý; sonuçlarýnýn altýnda ezilmelerinin yattýðýný artýk biliyorlar, anlýyorlar. Burjuva ideolojisi, emekçi sýnýflarý sömüren ve ezen toplumsal sistemin ekonomik iþleyiþinin üstünü örtmeye çalýþýr daima. Az sayýdaki kapitalistin yararýna olanýn, tüm toplumun yararýna olduðunu propaganda eder. Bunu, çok çeþitli estetik, felsefi, sanatsal vb. biçimlerle yapar. Tüm burjuva propagandaya, demagojiye ve ideolojik örtülere raðmen; emekçilerin ekonomik yaþamý tüm çýplaklýðýyla ortaya çýkýyor. Halk yýðýnlarýnýn ekonomik durumlarý, yani sefaleti, yoksulluðu, yýkýmý hiçbir ideolojik örtünün saklayamayacaðý kadar açýktýr, somuttur, çýplaktýr. Emekçi sýnýflarýn ekonomik-yýkýmý her türden burjuva propagandayý, savý, düþünce biçimini havaya uçuracak kadar derindir. Burjuvazi, emekçilerin, kapitalist toplumdaki ekonomik statüleri üzerinde ideolojik-politik hegemonyasýný sürekli devam ettiremez. Bireylerin çok yönlü geliþimini güvenceye alacak bir ekonomik sisteme geçiþ, insanlýk için bir ölüm-kalým sorunudur. Amaç, ekonomik kurtuluþtur. Politik mücadele, bu yolda yalnýzca bir araçtýr. Emekçiler, demokrasiye, onun sayesinde bol miktarda geçim aracýna kavuþacaklarý için ihtiyaç duyarlar. Ýnsanlar, kendilerine bol miktarda geçim aracý saðlayacak bir ekonomik sistemi hedeflerler daima. “Herkesten yeteneðine göre, herkese gereksinimine göre” ilkesini temel alan komünist toplum, kitlelere bunu verebilecek bir toplumdur. Bu toplum, ancak ekonomik olarak örgütlenebilir. Yalnýzca böyle bir toplumda ve bu toplum sayesinde, insanlar çaðýn gerektirdiði eðitimi ve kültürü edinebilirler. Çünkü bunun için yeterli miktarda geçim aracýna ve kendini geliþtirecek zamana sahip olacaktýr. Ýnsanlýk, koþullarý oluþmuþ olan daha yüksek bir hayat seviyesine ulaþmak için mücadelesini sürdürecektir. C.DAÐLI


sizlerin durumu da buna göre deðiþiyordu. Ekonomik kriz vb. nedenlerle sanayide bir daralma görüldüðü zaman, iþçiler iþten çýkartýlýr, emek pazarý aðzýna kadar dolardý. Emek arzý artýnca, bu durum çalýþanlarýn ücretlerinin düþmesini de birlikte getirirdi. Yeni bir ekonomik refah dönemine girildiðinde, sanayi üretimi geniþlediðinde, emek talebi artar, emek pazarý tekrar eski düzeyine inerdi. Ancak sanayi üretimi ne denli geniþlerse geniþlesin, emek pazarý daima varoldu. Çünkü, gereken emek-gücünden fazla bir iþçi nüfusu (iþsizler) bulundurmak serÝþsizlik, kapitalist sistemin ekonomik krizinin en belirgin mayenin kendisini geniþletmesinin bir koþuludur. Sermaye birigöstergesidir. Ekonomik krizin ilk sonucu, iþçilerin kitlesel olarak iþten atýlmasýdýr. Fakat iþten çýkartmalar, yalnýzca ekonomik kimi yalnýzca, varlýk koþulu olarak iþçi sýnýfýný yeniden-üretmekkriz dönemleriyle sýnýrlý deðildir. Bu kapitalist üretimin, sermaye le kalmýyor; ayný zamanda her an el altýnda hazýr tuttuðu bir iþbirikiminin daimi hareketidir. Günümüzde ulaþtýðý boyutlar, ser- sizler kitlesini de üretiyor. Böylece iþçinin kapitaliste toplumsal maye egemenliðini sarsacak düzeydedir. Kapitalist sisteme karþý baðýmlýlýðýný da yeniden-üreterek, kapitalist üretimi, sermaye birikimini güvence altýna alýnmýþ oluyor. en etkin ve en þiddetli iþçi sýnýfý eylemleri bu alandan geliþiyor. Emek pazarý iki alandan beslenir. Birincisi, üreticinin mülkBugün, kapitalist üretimin en önemli sonuçlarýndan biri, esüzleþtirilmesi yoluyla; ikincisi, ekonomik kriz sýrasýnda iþten amek-gücü sahibinin (satýcýsýnýn) emek-gücünü satamamasý, iþçi týlan iþçilerle. Ýþçilerde olduðu gibi iþsizler de sermaye sýnýfýna olamamasýdýr. Ýþçilik potansiyel deðil, fiili bir süreçtir; potansiaittir. Üretimin geniþlemesi sýrasýnda, iþler iyi gittiðinde, çalýþyel gücün, üretim araçlarýyla buluþmasý, eyleme geçmesidir. Emak, fabrikalara çaðrýlmak üzere hazýr bekleyen bir güçtür. Yemek-gücü iki koþulda emek-araçlarýyla buluþur. Ya üretim aracý dek sanayi ordusudur. Ancak bu durum zamanla deðiþmeye baþemekçinin kendisine aittir; ya da baþkasýna. Emek araçlarýnýn emekçinin kendisine ait olduðu dönemler çok gerilerde kaldý ve o ladý. Kapitalistlerin o özlemle bekledikleri refah bir daha gelmedi. Ekonomik kriz süreklilik kazandý. Emek pazarý daima dolu dönem bir daha geri gelmeyecektir. O, artýk mülkiyetsizdir. Eolarak kaldý. Bizim yedek sanayi mek pazarýnda, sadece emek-güçaðrýlmayý boþuna bekler oldu. cü satýcýsýdýr. Emek-gücü bünyeEmek pazarý iki alandan beslenir. Yedek ordu, daimi ordu haline sinde potansiyel olarak mevcutBirincisi, üreticinin mülksüzleþtirilmesi geldi. Ýþsizler ordusunun, sanayitur. Ve o da meta yasalarýna tabinin yedek ordusunun, “yedeklik” dir. Bir metanýn satýlabilmesi iyoluyla; ikincisi, ekonomik yapýsý çökmüþtür artýk. çin, baþkasý tarafýndan talep edilkriz sýrasýnda iþten atýlan iþçilerle. Ýþsizler ordusu, yeni katýlýmmesi, satýn alýnmasý gerekiyor. Ýþçilerde olduðu gibi iþsizler de sermaye larla geniþleyerek en büyük orBu da kolay deðildir; metanýn dulardan daha büyük bir ordu olarz-talep yasasýna baðlýdýr. Emek sýnýfýna aittir. Üretimin geniþlemesi du. Umutlu bekleyiþ, yerini sonarzý çoksa, yani emek pazarý dosýrasýnda, iþler iyi gittiðinde, suz bekleyiþe býraktý. Makinenin lup taþýyorsa, daha çok beklemeçalýþmak, fabrikalara çaðrýlmak üzere kapitalistçe kullanýmý buna hizsi gerekir. Sanayinin geniþleme met ediyor; toplumsal üretimin döneminde (ki bu da çok eski zahazýr bekleyen bir güçtür. kapitalist biçimi buna hizmet edimanlardaydý) emek-gücüne talep Yedek sanayi ordusudur. Ancak bu yor, sermaye birikimi buna hizartar ve bizim emekçi emek-güdurum zamanla deðiþmeye baþladý. met ediyor. Bilimsel-teknolojik icünü kolaylýkla satar; emek-gücü lerleme; tekelcilik ve devlet-tekel Kapitalistlerin o özlemle bekledikleri kapitaliste ait üretim aracýyla bubütünleþmesi iþsizliði çok daha luþur; emek-gücü sahibi, iþçi orefah bir daha gelmedi. artýrdý. Emek yoðunluklu üretilur. O artýk, kendi kendisinin iþEkonomik kriz süreklilik kazandý. Emek min yerini, daha az emek-gücüyçisi deðil, baþkasýnýn iþçisidir. pazarý daima dolu olarak kaldý. Bizim le daha çok üretim aracýný hareKapitalizmin daha önceki dökete geçirme yasasý aldý. Emeðin nemlerinde emek gücü sahibi bu yedek sanayi çaðrýlmayý boþuna verimliliðinin artmasý, üretim aþekilde iþçi olabiliyordu, þimdi obekler oldu. Yedek ordu, daimi ordu raçlarýndaki devasa geliþmeler, lamýyor. haline geldi. Ýþsizler ordusunun, sonuçta iþçiyi vurdu. Sosyalist Kapitalizmin önceki evrelesanayinin yedek ordusunun, “yedeklik” düzende olsa, üretimdeki her iyirinde, sanayi hareketi daralýp, geleþme emekçi bireylere bolca zaniþleyebiliyordu. Ýþçilerin ve iþyapýsý çökmüþtür artýk.

EMEK-GÜCÜ SAHÝBÝ ÝÞÇÝ OLAMIYOR

40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005

5


man -serbest zaman- saðlarken; kapitalist düzende daha çok iþçinin iþsiz kalmasýna ve yaþamdan dýþlanmasýna yol açýyor. Kapitalizmin tüm dünyaya doðru yaygýnlaþmasý ve derinleþmesiyle birlikte, kapitalist üretimin kaçýnýlmaz sonuçlarý da, tüm dünyada ortaya çýktý. Ýþsizler ordusu tek tek ülke sýnýrlarýný aþýp bir dünya ordusu oldu. Oysa ki bir zamanlar Avrupa sermayesi modern sömürgelerde madenlere sokacak emek-gücü arýyordu. Topraða ortaklaþa sahip olan özgür üreticiler, zorla; silahla, kamçýyla madenlere indiriliyordu. Þimdiyse, yine zorla oradan çýkarýlýyor. Bu insanlar artýk “emek pazarýndan çekilmiþtir, ama iþevine de girememiþtir.” Kendi sanayileri bu kadar artý-nüfusu (iþsizleri) tolore edemediði için emperyalist ülkelere göç yollarý açýldý. Bir zamanlar Amerika pamuk tarlalarýnda çalýþtýrmak için silah zoruyla Afrika’dan köle getirdi. Bugün ise açlýðýn kamçýsýný yiyen bu insanlar emperyalist metropollerin sýnýr boylarýnda, açýk denizlerde ölüyor, öldürülüyor, silah zoruyla, hapis tehdidiyle oralara gelmeleri engelleniyor. Göç yollarý, ölüm yolu oldu. Ýnsanlar aç, insanlar yoksul, insanlar iþsiz; iþ ise emperyalist sermayenin bulunduðu yerdedir. Ýnsanlar iþ bulmak için ölümüne bir mücadeleyle, dünyaya hücum ediyorlar, dünyanýn fethine çýkar gibi, iþin olduðu yere sürüyorlar çýplak bedenlerini. Þimdilik aç midelerini doyurmak için iþi ele geçirmeye çalýþýyorlar; yarýn, hatta daha yakýnda, üretim araçlarýný ele geçirmek için; iþçiler, iþsizler, emeðin dünya ordusu olarak, kapitalizmin kalelerine hücum edeceklerdir. Çünkü bu yol, iþsizliðe, açlýða, ölüme son vermenin biricik yoludur, kurtuluþ yoludur. Dünya üzerinde bu kadar iþsizinin olduðu bir sýrada, çalýþan kitle de, bunun baskýsý altýnda kalýr. Yalnýzca ücretleri düþmekle kalmaz, bir kýsmý sermayenin baskýsýna boyun eðer. Sendikacýlarýn da çabasýyla, iþçilerin, sermayenin tüm baskýsýna boyun eðmesi yaygýn bir uygulamadýr. Sýrf iþten atýlmamak için, kapitalistlerin her istediðini yapmaya hazýr bir kitle var. Ýþten atýlmayanlar ortalýktaki büyük iþsiz yýðýnlarýn durumuna bakýp kendilerini “þanslý” sayýyor. Ama, onlarýn durumlarý da güvensiz; onsuz bir güvensizlik içindeler. Koþullarýnýn bilincine varanlar ise mücadeleye yöneliyor. Mücadeleye yönelenlerin sayýsý, her gün katlanarak artýyor. Ayaklanmalar sýnýrlarý aþýp, tüm dünyayý derinden sarsýyor. Ýþsizliðin sürekliliði, kalýcýlýðý, büyümesi ve emek pazarýnýn çöküþü ele alýndýðýnda, bunun, sistemin ekonomik-politik-toplumsal krizinin ifadesi olduðu anlaþýlacaktýr. Ýþsizlik bu haliyle, sistemin yapýsal krizinin bir göstergesidir. Kendi baþýna ele alýndýðýnda, ekonomik krizin güçlü bir iþareti ve sonucu olarak görülmekle birlikte, bütünlüklü olarak sistemin çöküþ içinde olduðunu, toplumsal üretici güçleri bir daha yakalayamamak üzere elinden kaçýrdýðýný; üretici güçlerin toplumsal karakteriyle çeliþki ve çatýþma içinde olduðunu gösteriyor. Bu anlamda, kapitalistler, ne zaman iþsizlik sorunundan sözetseler, bu sorunun, sistemin geleceðiyle ilgili bir sorun olduðunu açýkça itiraf ederler. Kapitalizmin artýk altýndan kalkamayacaðý ve çözemeyeceði bir düzeye gelmiþ olan iþsizlik sorunu sermaye egemenliðini sarsacak boyutlarda politik kriz konusudur. Üstelik iþsizlik sorunundan kaynaklanan politik kriz süreklilik gösteriyor. Her hükümet iþsizlerin sorununu çözemediði için çýkmaza sürüklenmiþ ve yýpranmýþtýr. Hükümete aday her parti, ilk hükümet icraatý olarak bu sorunu çözme sözü verir. Her muhalefet, iktidarý, bu sorunu çözemediði için eleþtirir. Kýsacasý sistem, bu kadar iþsizi ne

6

yapacaðýný bilemediði için açmazdan açmaza sürüklenir; çünkü bunu hiçbir zaman çözümlemesi mümkün deðildir. Sistemin ekonomik iþleyiþi, burjuvazinin politik çözümlerine karþý iþler. Burjuvazi her gün büyüyen iþsizlik sorunu karþýsýnda eli-kolu baðlýdýr ve çaresizdir. Kapitalist sistemin çözemediði ve çözemeyeceði bu sorunu, sendikacýlar, sosyalistler, oportünistler çözmeye kalkýþtýlar. Kapitalist ekonominin zorunlu sonucu olan bu soruna, ayný ekonomik temel üzerinde “sosyalistçe” çözüm bulmaya çalýþtýlar. Sorunun “sosyalistçe” hallediliþini bulamadýlar; ama iþsiz kitleyi yýllarca oyaladýlar, öfkesini yumuþattýlar, umut verdiler; sonuçta kapitalizmin üstüne yürüyecek olan büyük bir kitleyi pasifize ettiler. Nedir “sosyalistçe” çözüm önerileri? Bir öneri, “herkese iþ”tir. Bu önerinin amacý burjuvaziyi, onun hükümetlerini köþeye sýkýþtýrmak, baský altýna alýp, konuya somut olarak eðilmesini saðlamaktýr. Oysaki bu öneriyle, kapitalistler emekçileri köþeye sýkýþtýrmýþ oluyor. “Herkese iþ” isteyene verilen yanýt: “düþük ücret” olmuþtur. Demiþtir ki, “herkese iþ” istiyorsanýz, düþük ücrete razý olacaksýnýz. Hele þimdi yalnýzca, o da zor bela, düþük ücretle çalýþmaya razý olunduðunda iþ bulunabiliyor. O halde, iþ isteniyorsa, daha az ücret istenmelidir. Görüldüðü gibi kapitalist ekonominin yasalarý derinlemesine kavranmadan ileri sürülen öneriler, kapitalistlerin iþine yarýyor. Diðer bir yufka yürekli öneri; daha fazla iþsizin iþe girebilmesi için; gece vardiyasýna kalmama, fazla mesaiye kalmama ve çalýþma saatlerini düþürmedir. Bu öneri lafta kalmadý, pratikte uygulandý. Sendikalar bu taleplerini toplu sözleþmelere soktular, üyelerini bu yönde eðittiler. Üyelere þu insani anlayýþ verilmeye çalýþýldý: “fazla mesaiye kalma ki, iþsiz olan sýnýf kardeþlerin iþe girebilsin.” Evet, bu, çalýþanlara fedakarlýk anlayýþý kazandýran insani bir duygudur. Fakat, sorunu çözücü deðildir. Çalýþanlarýn tüm sýnýf dayanýþmasýna raðmen “sorun” daha da büyüyerek orta yerde duruyor. Bir de, iþsizlik sorununa, “militan” bir hava verilmiþ çözüm yolu öneriliyor: “iþsizliðe karþý mücadele”. Sanki iþsizliðin bir ekonomik temeli (nedeni) yokmuþ gibi, kendi baþýna bir problem olarak ele alýnýyor. Kapitalist ekonomi temelinde, iþsizliðe bir çözüm aramak, sadece iþsiz kitleleri aldatmaktýr. Ýþsiz kitlelere, kendi geleceklerini kendi ellerine almalarý söyleneceðine ve kapitalizme karþý mücadele vermeleri için onlara bir bilinç götürüleceðine, “iþsizlikle mücadele” gevezeliði yapmak; eþeði býrakýp semeri dövmektir. Görüldüðü gibi, kapitalizmde iþsizliðe çözüm yollarý aramak, burjuva çözüm yollarý gibi çýkmaza düþmekten baþka bir þey deðildir. Ýþsizlik, kapitalist üretimin hem sonucu, hem koþuludur. Kapitalist ekonomi, sosyalist ekonomiye dönüþünce “iþsizlik” olmayacaktýr. O zaman çalýþma usa-uygun sýnýrlara çekileceðinden, atýl duran fazla emek-gücü üretime çekilebilecek; emek-gücü toplumun ihtiyacýný karþýlayacak bir üretimi gerçekleþtirecektir. Çalýþma bir sýnýfýn omuzlarýndan alýnýp, saðlýklý ve çalýþabilir herkese bölüþtürülecek; böylece her bireyin kendisini çok yönlü geliþtirecek bir ekonomik güvenceyi saðlamýþ olacaktýr. Buna ulaþmanýn yolu, kapitalizme karþý iþçilerin ve iþsizlerin mücadele birliðini gerçekleþtirmek ve “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” þiarýyla iktidar için savaþmaktan geçer.

40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005

C.DAÐLI


Davetleri Kabulümüzdür Olaylar, bir süredir Leninistlerin iþaret ettiði doðrultuda ilerliyor. Geçtiðimiz Mart ayýndan bugüne, kendisini kesin olgularla ortaya koyan gerçek þudur: Yaþadýðýmýz topraklarda iç savaþ daha yüksek bir aþamaya girmiþ bulunuyor. Bu yeni ve daha yüksek aþamanýn ayýrt edici özelliklerini, bütünü ile ancak, süreç ilerledikçe göreceðiz. Fakat þimdiden öne çýkan kimi özellikleri sýralayabiliriz: 1) Devrim ve karþý-devrim, patlamalar biçiminde ilerliyor; her patlama kavgayý yaygýnlaþtýrmakla kalmýyor, bir sonraki çok daha keskin çatýþmalarý hazýrlýyor. 2) Tüm bu dönemde, olaylarýn geliþimine damgasýný vuran, devrimin ilerleyiþidir. Çeliþkileri keskinleþtiren, karþý-devrimi savunma konumuna sokan ve kavgayý kýzýþtýran, devrimin büyük dalgasýnýn artýk her yerde, her köþede görünür hale gelmesidir. 3) Burjuvazi, büyüyen devrim dalgasýný durdurmak için hangi yola baþvursa sonuç alamýyor. Devrimin baskýsý, burjuvazi arasýndaki derin çatlaðý kapatýlamaz hale getiriyor ve sermaye dünyasý bu dönemi, adeta bir iktidar boþluðu ile karþýlamak zorunda kalýyor. 4) Bütün bunlarýn bir sonucu olarak: Devrim ve karþý-devrim arasýnda, her iki taraf için bir býçak sýrtý anlamýna gelen bir denge oluþtu. Proletaryanýn ve emekçilerin devrimci hareketi, henüz daha burjuvaziyi devirebilecek öznel güce, birliðe ve donanýma ulaþamadý; fakat öte yandan, sermaye sýnýfý da, devrimi geriletecek irade, moral güç ve politik araçlardan yoksun kaldý. Hemen her devrimin geçmek zorunda olduðu en kritik aþamadýr bu denge durumu; az ya da çok zaman sonrasýnda, kaçýnýlmaz hale gelen nihai çatýþmayý hazýrlar. Devrim þimdi, tüm emekçilere “iþte hendek, iþte deve” diye sesleniyor. Devrimin müjdecisi o çýlgýnca dönem, canlý-kanlý büyük çatýþmalar, ayaklanmalar dönemi, sadece ufukta görünmüyor, hemen önümüzde ve saðýmýzdasolumuzda duruyor. Bir süredir geri hatlarda iç savaþýn hasarlarýný tamir edip derslerini ö-

zümsemekle meþgul olan, kapitalist yýkýmýn hasadýný toplayarak kendine yeni ve taze güçler hazýrlayan devrim, bu yeni birikimini en ciddi çatýþmalar içerisinde sýnamadan geçirecektir. Liberal barýþ çaðrýlarý kadar, haklar için mücadele kýsýrlýðýnýn da hýzla aþýldýðý, aþýlacaðý bir dönemdir bu. En temel sorunlarýn, her zaman en ciddi çatýþmalarla çözümlenebileceðini, toplumsal konumundan dolayý diðer sýnýflardan çok daha hýzlý kavrayabilme yeteneðine sahip olan proletaryanýn, devrimin öncü sýnýfý olarak öne çýktýðý/çýkacaðý dönemdir bu. Ne var ki, Leninistler dýþýnda, sol grup ve partilerin, devrimin bu en ciddi sýnavýna politik açýdan hazýrlýklý olduklarýný söylemek çok zor; dahasý, devrimin ciddiyetini bile henüz kavramýþ deðiller. Sol grup ve partiler, yaþanan son olaylarý genellikle provokasyon, þovenizm ve milliyetçiliðin azdýrýlýp yükseltilmesi gibi gelip geçici olgularla, rastlantýlarla açýklýyorlar. Ve devrimin patlamalarýný deðil, ama karþý-devrimin patlamalarýný, sadece bunlarý gördükleri için, söyledikleri her þeye karamsarlýk ve düþ kýrýklýðý hakim oluyor. Oysa devrim, hareket alaný oldukça geniþ olduðu için, bin bir yoldan, binlerce olguyla kendini gösterir. Devrim baþlangýçta her zaman örgütsüz, daðýnýk, binlerce farklý hedefe vuran hareketlerden alýr gücünü. Karþý-devrim ise her zaman, en baþýndan bu yana örgütlüdür ve hareket alaný dar olduðu için, binlerce farklý olayda deðil, çoðu zaman tek bir olay ve konuda kendini açýða vurur. Devrim, ancak karþý-devrimle savaþa savaþa bir örgütlülük kazanýr: daðýnýk emekçi gruplarý, bu zorlu savaþýmýn sonunda tek bir parti gibi hareket etmeyi öðrenir. Devrim ve karþý-devrimin kendilerini ifade etmelerindeki bu farklýlýk nedeniyle, olgularýn iç baðlantýlarýný kuramayan dar görüþlüler, her dönem karþý-devrimin gücünü abartma eðilimindedir.

Faþist Hareket Yükseliyor mu?

Karþý-devrimin gücü hakkýndaki abartýlý yorumlar, bizzat sermaye dünyasýnýn pro40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005

pagandasýndan kaynaklanýyor. BBC’nin yaptýrttýðý bir ankette, ABD karþýtlýðýnýn %82 gibi en yüksek rakamý bulmasý, emperyalistleri telaþlandýrdý. Emekçiler, uþaðýn arkasýnda gizlenen gerçek efendiyi tanýyorlar ve okun sivri ucunu ona yöneltiyorlar. Fakat, sisteme tehdit olan bu sivri uca dokunmak yerine, emperyalistler bu ABD karþýtlýðýný, “milliyetçiliðin yükseliþi” ile suçlamayý tercih ettiler. Sosyal reformistler de, bu söylemin üzerine adeta balýklama atlayýp, faþist hareketin yükseliþi, nedenleri, vs. üzerine bolca sosyolojik ahkam kesmeye giriþtiler. Oysa “faþist hareketin yükseliþi”nden bahsedenler, onun en yüksek politik merciden yani devlet iktidarýndan ve egemen sýnýf tekelci burjuvazinin politik karakterinden fýþkýrýp geldiðini göremiyorlar. Faþizm bir devlet biçimidir ve devlet kurumlaþmasýnýn, egemen tekelciliðin elinin uzandýðý her yerde boy verir. 35 yýlýn bu uzun hikayesi bir yana, son birkaç ayda yaþananlara bakýldýðýnda, þovenizme dayanan faþist propagandanýn, bizzat devlet kurumlarý ve tekeller, faþist basýn ve partiler aracýlýðýyla, adým adým ýsýtýldýðýný rahatça görürüz. Sarýkamýþ ve Çanakkale savaþlarýna iliþkin devlet organizasyonlarý, Kýbrýs ve Kerkük’e yönelik mitingler ve en son resmi “Newroz” kutlamalarý, tüm çabalara raðmen, hiç de istedikleri kitlesellikte geçmemiþti. Eðer yükseliþ, yaygýnlaþma buysa, vay hallerine! Peþi sýra bayrak olayý yaþandý. Devlet ve tekeller adeta seferber oldular; resmi kurumlar, belediyeler tatil edildi; görevli memurlar ve öðrenciler, çoðu þirket çalýþaný ve esnaf, adeta zorla ve tehditle alanlara taþýndý; asker ve polis ailelerinin ellerine bayraklar tutuþturuldu. Tekstil üreticilerinin bildirdiðine göre, en çok bayrak sipariþi verenler; belediyeler, kamu kuruluþlarý, þirketler ve meslek odalarýydý. Bayrak olayýnýn rüzgarý henüz dinmeden, karþý-devrimin burada durmayacaðýný, þiþirilen ve azdýrýlan histerik duygularla þiddetini katliama dek vardýracaðýný söylemiþtik: Nitekim, Ankara’da diplomasi çevrelerine Ýngilizce yayýn yapan New Anatolia ga-

7


DOKUZ EYLÜL ÜNÝVERSÝTESÝNDE SALDIRILARA KARÞI ORTAK EYLEM Faþist provokasyonlarýn ve saldýrýlarýn artýðý bir dönemi yaþýyoruz. Devrimin apaçýk ve güncel olarak karþýmýzda durduðu bu koþullarda, sistemin devrimi engellemek için her yola baþvurabileceðini biliyoruz. Son yaþanan olaylara (Mersin, Trabzon, Sakarya…) her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Bunlardan birisi de 30 mart tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi Ýktisat Fakültesinde yaþandý. Ýktisat Fakültesi öðrencisi olmayan, polis okulu öðrencileri ve sivil faþistlerin, fakülteye gelerek, öðrencilere provokatif bildiriler daðýtmaya baþlamalarý üzerine okulda bulunan 4 ilerici-devrimci öðrenci bildiri daðýtýmýna müdahale etmiþlerdi ve bildiri daðýtanlarý okuldan uzaklaþtýrmýþlardý. Bir süre sonra daha kalabalýk bir faþist grup yanlarýna sivil polisleri de alarak tekrar bildiri daðýtmaya gelmiþlerdi. Yeniden müdahale edilmesi üzerine sivil polisler ve faþistler, bu öðrencilerin üzerine saldýrmýþlardý. Bu olayýn sonrasýnda devrimci yapýlar olarak bir toplantý düzenledik. Bu saldýrýlara karþý Ýktisat Fakültesinde çeþitli ortak eylemler düzenlenmesine karar verdik. Ýktisat Fakültesinde tek tek afiþ yapmak istendiðinde Dekanlýðýn ve Özel Güvenlik Birimlerin müdahale ettiklerini ve afiþ yapýlmasýný engellediklerini de biliyorduk. Bunun için oldukça kalabalýk þekilde 20 Nisan günü Ýktisat Fakültesi’nde toplandýk. Afiþlemeye biz de “1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný’na Taksim’e” yazan Mücadele Birliði afiþlerimizle katýldýk. Afiþleme yaptýðýmýz sýralarda ve sonrasýnda okulda bulunan diðer öðrenciler tarafýndan oldukça dikkat çektiðimizi ve bu çalýþmanýn amacýna ulaþtýðýný fark ettik. Bir tek sivil faþistin veya okul yönetiminin bize müdahale etmeye, hatta yaklaþmaya bile cesaret edemediðini gördük.

Bu eylemde amacýmýz yerine ulaþtý. Hem çevremizdeki insanlara devrimcilerin bazý konularda birlikte de hareket edebileceðini, hem de faþist saldýrýlara karþý sessiz kalmayacaðýmýzý göstermiþ olduk. Eylemi bitirdikten sonra okula bakýldýðýnda “Bu okul devrimcilerin kalesi” dedirtecek bir görüntü vardý. Akþama kadar afiþlerin yýrtýlmamasý için fakültede bekledik, sonra fakülteden ayrýldýk. Ayrýca eylem sonrasý yapýlan toplantýda da ileriki süreçlerde Ýktisat Fakültesi’nde farklý ortak eylemlerin ve etkinliklerin yapýlmasýna ve bunun diðer fakültelere yayýlmasýna karar verdik. Mücadele Birliði Okuru/ÝZMÝR

FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA! Merhaba Mücadele Birliði okurlarý, “Bayrak provokasyonu”yla faþist saldýrýlar, farklý alanlara da taþýyor. Trabzon’daki linç giriþiminin ardýndan Sivas, Sakarya, Ünye vb. yerlerde benzer olaylara tanýk oluyoruz. Faþist saldýrýlarýn -þu sýralar- daha bir artmasý, onlarýn kýþ uykularýndan uyandýðýný hissettiriyor bizlere. Tüm saldýrýlara karþý birçok yerden devrimci tepkiler gelmeye devam ediyor/edecek de... Biz Kafkas Üniversitesi öðrencileri olarak, baþta bu olay olmak üzere, tüm faþist saldýrýlara karþý tepkimizi ortaya koyduk. Daha önceki basýn açýklamalarýnýn aksine, bu kez kitleseldik. Beþyüze yakýn kiþiyle alandaki yerimizi aldýk. Zafer iþaretleri-

miz, sýkýlý yumruklarýmýz ve haykýrdýðýmýz sloganlarýmýz, Kars’taki devrimci potansiyeli gözler önüne serdi. Özellikle Pazarcýk ve diðer ilçelerden büyük-küçük, kadýnerkek bizlere destek veren tüm halkýmýza devrimci selamlar... KAÜ-ÖDER pankartýyla alana doðru sloganlar, alkýþlar eþliðinde yürüdük. Eylemimize bazý sendikalardan da destek geldi. Sýk sýk “Türkiye Faþizme Mezar Olacak” sloganý atýldý. Daha sonra yürüyüþle derneðe geri dönüldü. Biz devrimci öðrenciler olarak faþist saldýrýlar karþýsýnda tepkimizi ortaya koyduk ve koymaya devam edeceðiz... FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA! YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!

40 Sayý / 27 Nisan-11 Mayýs 2005

Kars’tan Bir Mücadele Birliði Okuru

9


zetesi, “güvenlik birimleri”ni kaynak göstererek sivil faþistlerin gizli hücreler biçiminde örgütlenip silahlandýðýný ve Haymana, Bala gibi Kürt nüfusuna sahip kasabalarý basmaya hazýrlandýðýný haber verdi. Ayný günlerde, Konya’nýn Çumra ilçesinden benzer haberler geldi. Derken, karþý-devrimin katliamcý tehdidi, Trabzon’da gerçeðe dönüþtü. TAYAD’lýlara karþý giriþilen linçin, günler öncesinden devlet kurumlarý, sivil faþist çeteler ve yerel medya tarafýndan tezgahlandýðý açýktý. Linç giriþiminin baþarýya ulaþmamasýný, sivil faþist çetelerin devrimci yapýlar karþýsýnda henüz daha sonuna kadar gitme cesaretini bulamamýþ olmasýnda aramak gerekir. Burada, faþist hareketin yaygýnlaþýp güçlendiðinden deðil, ama tüm devlet kurumlarýnýn ve sermayenin desteðiyle azdýrýldýðýndan, silahlanýp devrimci güçler üzerine kudurmuþ köpekler gibi salýndýðýndan söz etmeliyiz.

Karþý-Devrimin Kaleleri Sarsýlýyor

Devrim, kapitalist sistemin yarattýðý yýkýmdan kendi hasadýný toplarken, tüm bölgelerde tabanýný geniþletiyor. Sadece büyük sanayi þehirleri deðil, Ege, Ýç Anadolu, Karadeniz gibi daha durgun bölgelerde, ilçelerde ve hatta kasabalarda mücadele geliþti. Yoksul köylülük ve tarým iþçileri, yavaþ yavaþ sýnýf hareketine dahil olmaya baþladýlar. Çorum, Uþak, Maraþ gibi yerlerde, iþçilerin önemli çýkýþlarý oldu. Tekel iþçileri Tokat, Malatya ve Samsun’u ayaða kaldýrdýlar. Yaþananlar, kenarda kalan bu kentlerdeki geniþ emekçi yýðýnlarý bütün burjuva partilerden uzaklaþtýrýrken, 12 Eylül sonrasýnýn buzunu kýrarak devrimci politikanýn kökleþmesi için uygun iklim yarattý. Oysa bu bölgeler, milli gelirden en az pay alan, dýþarýya en çok göç veren, iþsizliðin ciddi boyutlarda yaþandýðý yerler olmasýna raðmen, devrimin taze bahar havasýna uzak kaldýklarý için, asker ve polis gibi faþist devletin vurucu gücüne eleman devþirilen yerler oldu. Ýç savaþta kan aktýkça, buralar da karþý-devrimin kaleleri oldular. Bu kalelerin içine önce kapitalizmin engel tanýmaz yýkým gücü sýzdý; arkasýndan devrimin taze bahar havasýný getirdi. Devrimci çalýþma, açýk alan faaliyetleriyle buralarda yeni etkiler ve mevziler yaratmaya baþladý. Savaþ karþýtlýðý, 1 Mayýs ve hatta Newroz eylemleri, karþý-devrimin bu kalelerinde açýlan gedikleri daha da büyütüyordu. SEKA iþçilerinde gözlenen siyasi tavýr deðiþikliði, karþý-devrimin güçlü olduðu yerlerdeki geliþmelerin ne yönde olduðuna i-

8

yi bir örnektir. Hatýrlanacaktýr: SEKA iþçileri, 1998’de yaptýklarý benzer bir eyleme, deðil devrimcileri, sosyal-reformistleri bile yaklaþtýrmamýþlardý. Oysa son eylemlerinde SEKA iþçileri, devrim güçlerine karþý, eskiye kýyasla daha sýcak yaklaþtýlar. Gelir düzeyleri oldukça iyi sayýlan SEKA’lýlarda böylesi politik deðiþimler yaþanýyorsa, sefaleti kol gezdiði Anadolu þehirlerindeki kaynaþmayý varýn siz düþünün. Öyleyse þunu söyleyebiliriz: Bayrak histerisi ve linç giriþimleri, karþý-devrimin yok olup gitme tehlikesine karþý direnme kavgasýdýr. Direniþte ve savunma konumunda olan karþý-devrimdir. Saldýrý konumunda olan ve inisiyatifi elinde tutan güç ise, devrimdir. Bu yüzden, açýk çalýþma alanlarý terk edilmemeli, daha verimli kullanýlmalýdýr. Savaþýmýn bütün biçimleriyle karþý-devrimi nefessiz býrakmalýyýz.

Karþý-Devrimi Ezmenin Yolu

Olaylar hýzla deðiþiyor; beklenmedik durumlar, patlamalar, devrimin ve karþýdevrimin dolaysýz çatýþmalarý yaygýnlaþýyor. Bunu hiçbir “saðduyu” çaðrýsý engelleyemez. Bu çatýþmalar, þu ya da bu devlet kurumunun ya da partinin provokasyonlarýyla ortaya çýkmadý; iç savaþýn ve devrimci krizin bugüne kadar tetiklediði binlerce olay tarafýndan hazýrlandý. Yayýlan çatýþmalardan endiþe duyarak soðukkanlýlýk telkin etmek, ya da faþist güruhun bayrak sevgisinin samimiyetini teste tabi tutmak, iç savaþ karþýsýnda pasifist tutumlardýr. En baþta, iç savaþ gerçeðini reddetmektir. Devrim bu denli ilerlemiþken, karþý-devrimle arasýna aþýlmaz bir kan deryasý girmiþken, “provokasyona gelmemek” çaðrýlarý, devrimin ilerlenmesini istememek anlamýna geliyor. Ýç savaþ, toplumun bütün sýnýflarýný iki ayrý kampa toplamýþsa, atýlan her ileri adým karþý tarafý çileden çýkaran bir “provokasyon”a dönüþür. Burjuvazi, devrimi bastýrtabilmek için çok farklý yollar denedi: AB’ye üyelik hayalleri, ývýr zývýr nitelikte deðiþimler, faþist 40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005

basýn korosunca dile gelen týka basa iyimserlik yalanlarý ve þiþirilen balonlar, Kürt halkýný düzene yedekleme operasyonlarý, devrimci partileri “terörist” demagojisiyle yalýtma çabalarý vs... Bunlarýn hiçbiri sonuca ulaþamadý. Burjuvazi, saydýðýmýz bu yöntemleri tümüyle terk etmedi; fakat þimdi azdýrýlýp silahlanan karþý-devrimi emekçi güçler üzerine salarak, dolaysýz çatýþmalarý tüm alanlara yayarak sonuç almaya çalýþýyor. Ama, bakmayýn faþist çetelerin azgýnlýðýna... Karþý-devrim cephesi içinde kafa karýþýklýðý ve yalpalama güç kazanýyor. Önce azdýrýp sonra soðukkanlýlýk çaðrýlarý yapmalarý, kendi içlerindeki tartýþmalarý ve sonuna kadar gitme konusundaki kararsýzlýklarýný açýða vuruyor. Kendi iç tartýþmalarýyla zayýflayýp yalpalayan sermaye, karþý-devrimin daðýlmasý için uygun iklimi yaratýyor. Tekelci burjuvazi, iç savaþýn politik arenasýnda yenildikçe, emekçilerin ve devrim güçlerinin ayrý ayrý geliþen savaþýmlarý, ayný potaya doðru aktýkça, sýnýflar savaþýnda, tayin edici son kavgayý kaçýnýlmaz hale getiren bir durum doðuyor. Çünkü sýnýflar savaþýnda ortaya çýkan böyle býçak sýrtý dengeler, ancak tayin edici bir kavganýn gücüyle bir sonuca varýr. Burjuvazi için tayin edici kavganýn anlamý; açýk kitle katliamlarýyla devrimi sindirmektir. Devrimin tayin edici kavgasý ise ayaklanmadýr. Önümüzde her ikisi de duruyor: Karþý-devrimin katliamlarý ve devrimci ayaklanmalar. Devrimci güçlerin görevi, bu katliamlarý önlemek amacýyla ve ayaklanma için hazýrlýk yapmak, katliamlarýn geliþeni engellemek amacýyla yapýldýðýný eme , ayaklanmanýn kaçýnýlmaz olduðunu geniþ emekçi kitlelere anlatmak ve genel silahlanma çaðrýsý yapmaktýr. Genel silahlanmanýn yolu nedir? Bütün devrimci örgütler bir araya gelse bile, milyonlarca emekçiyi silahlandýrmak mümkün olamazdý. Silahlanmanýn yolu, önüne ayaklanmanýn dolaysýz askeri görevlerini koymuþ olan gruplar, milisler örgütlemektir. Tek bir silahýn bile olmamasý, bu gruplarýn örgütlenmesinin önünde engel deðildir. Bu gruplar görevlerini, bu görevlerin devrimde oynayacaðý muazzam rolü bir kez kavradýklarýnda, silahlanmanýn, barikatlar kurmanýn, düþmanýn güçlerini en zayýf anýnda bastýrýp daðýtmanýn binlerce yolunu bulacaklardýr. Tayin edici kavganýn saati yakýnlaþtýkça, bugünden kurulan milislere yeni güçlerin katýlýmý hýzlanacaktýr. Yeter ki bugünden bütün fabrikalarda, atölyelerde, iþçi havzalarýnda, okullarda, yoksul emekçi semtlerinde bu savaþçý gruplarý kurmanýn önemi ve gerekçeleri yankýlansýn.


H

ükümetin, 2004 yýlý ekonomik büyüme rakamlarýný, basýn “Türkiye kabýna sýðmýyor” coþkusuyla yansýtsa da, rakamlarýn abartýlý büyüklüðü, endiþeleri daha da artýrdý. Yapýsal kriz içindeki ekonominin eninde sonunda bir duvara çarpacaðýný hemen herkes kabul ediyor ve bu araba, duvara ne kadar hýzla çarparsa, o denli darmadaðýn olacak. Devlet Ýstatistik Enstitüsü (DÝE) 2004 yýlýna iliþkin ekonomik büyüme rakamlarýný açýkladýðýnda, herkesin aðzý açýk kaldý. %9,9 gibi bir rakamý kimse beklemiyordu. Þaþkýnlýk, yerini kuþkuya býraktý. AKP’nin en gözü kapalý destekçileri bile, hükümeti uyarma gereði duydular. Çünkü rakamlardaki çarpýtma aleniydi. DÝE, geçen yýl açýkladýðý rakamlarý bile, son açýklamada deðiþtirip yükseltmiþti. Arsýzca yalanlarda ve foyasý meydana çýktýðýnda takýndýðý yüzsüzlükte, önceki hükümetleri fersah fersah aþan AKP için, hiç de þaþýrtýcý bir durum deðil. Açýklanan abartýlý rakamlar bir yana, 2004 yýlýnda ekonominin küçüldüðünü iddia edecek deðiliz. Peki bu büyüme, krizden çýkýldýðýna bir iþaret midir? AKP, abartýlýp çarpýtýlan DÝE rakamlarý aracýlýðýyla, herkesin böyle düþünmesini amaçlýyor; böylece, emekçilere tam anlamýyla kan kusturan bütün politikalarýna bir sosyal destek bulmayý umuyor. Fakat hevesi adeta kursaðýnda kaldý. %9,9’luk yalanýn daha mürekkebi kurumadan, tekstil sektörünün patronlarý bir araya gelip, “batýyoruz” manifestosu yayýnladýlar. 2,5 milyon iþçiyi barýndýran, sanayinin bu belkemiði sektöründeki burjuvalar: “üretim, istihdam, sosyal barýþ tehdit altýnda” diyerek adeta feryat ettiler. Bu olay, AKP’nin faciayla sonuçlanan hýzlandýrýlmýþ tren macerasýna ne kadar da benziyor!!

10

bunalým yaþadý. Öyleyse, tek baþýna enflasyon düzeyine bakarak, bir ülkenin yaþadýðý krizin boyutlarýný tespit etmek, her zaman geçerli bir yöntem deðil. Enflasyon ve faiz oranlarýndaki düþüþler, Türkiye’nin yaþadýðý krizin yapýsal karakterini deðiþtirmiyor. 2001 yýlý krizinin, %120 enflasyonunu, kanserli bir hastanýn þiddetlenen aðrýlarý gibi görebiliriz. Sonrasýnda bu þiddetli aðrýlar dinmiþ olsa da, yapýya egemen olan kanserli hücreler daha büyük bir hýzla çoðalýyorlar. Bu yapýsal bunalýmýn en önemli kaynaðý, küresel kapitalist sistemin içinde bulunduðu durumdur. Hürriyet gazetesinden Ercan Kumcu, dünya çapýnda yaþanan bu tehlikeli durumu þöyle ifade etmiþ: “Bir yerlerde balonlar þiþiyor. Patlamanýn ne zaman gerçekleþeceði ise bilinmiyor. Yumuþak iniþ olasýlýðý giderek azalýyormuþ gibi görünüyor. Ýktisatçýlar dünya ekonomileri hakkýnda genelde kaygýlý.” Son zamanlarda bir çok burjuva yazardan duymaya baþladýðýmýz bu deðerli itiraflarýn, Türkiye’de yaþananlara ýþýk tuttuðunu söyleyebiliriz. 2001 yýlýndan sonra Türkiye’nin balonu nasýl þiþirildi, þimdi ona bakalým. Emperyalist-kapitalist dünyada aþýrý biriken ve nereye akacaðýný bilmeyen para, bütün dünyadaki genel faiz oranlarýnda düþüþe neden oldu. Oysa Türkiye, reel faiz oranlarýný, tüm ülkelerin üzerinde tuttu ve böylece ülkeye bolca döviz akýþý saðlandý. Yurt içinde dövizin fiyatý düþerken, TL’nin fiyatý yükseldi. Böylelikle, üretim bu yeni þartlara uyum saðladý. Þirketler, borç aldýklarý ucuz dövizlerle, fiyatlarý düþen ithal mallara hücum ettiler. Þirketlerin büyük bölümü, daha öncesinde yurtiçinden temin ettikleri üretim girdilerini dýþarýdan ithal yoluna gittiler. Böylece, sanayi için hammadde üreten yerli üreticilerin büyük bir bölümü iflas etti. Ýthal ürün ticareti yapan þirketlerde de kar patlamasý

KEMERLERÝNÝZÝ SIKI BAÐLAYIN Freni Tutmayan Cenaze Arabasý Durumu þöyle resmedebiliriz: Frenleri tutmayan bir cenaze arabasý, yokuþ aþaðý gittikçe hýzlanýyor ve þoför mahallindekiler etrafa gülücükler saçýp kibirle ilan ediyorlar, “Bakýn ne kadar hýzlýyýz. Üstelik benzinden de tasarruf ediyoruz.” Býrakalým burjuvaziyi, böyle aptalca böbürlenmelerin keyfini çýkarsýn. Biz, bu cenaze arabasýnýn nasýl bir duvara, hangi þiddetle çarpacaðýna; çarpýþmanýn þiddetinin proletaryaya devrim için ne gibi olanaklar sunduðuna bakalým. Kuþkuyla karþýlanan büyüme rakamlarýný ciddiye alan çýkmasa da, düþen enflasyona ve faiz oranlarýna bakarak, Türkiye’nin 2001 yýlýnda yaþadýðý büyük bunalýmdan çýktýðýna inananlar var.

Öyleyse, çok sýk tekrarlanan bir yanlýþý burada düzeltelim. Enflasyon ve yüksek faiz oranlarý, bir çok kapitalist ülkede, bir bunalýmýn deðil, büyümenin ve geniþlemenin ortaya çýkardýðý bir olgu olmuþtur. En güçlü emperyalist ülkelerde bile, hýzlý geliþme dönemlerinde, dikkat çekici oranlarda enflasyon ortaya çýktý. Fakat, örneðin enflasyon neredeyse eksi düzeylerde, faiz oranlarýnýn da sýfýra yakýn seyrettiði Japonya, 1990’lý yýllar boyunca, durgunluktan kaynaklanan bir büyük 40. Sayý / 27 Nisan-11 Mayýs 2005


yaþandý. Üretmeden, ama bolca bulabildikleri borç parayla satýn aldýklarý ucuz mallarý satarak, þirketler zenginleþti. Bankalar ise, yine yurt dýþýndan bolca borçlanarak, bu paralarý adeta çýlgýnca tüketici kredilerine aktardýlar. Kýsaca özetlersek: Þu an Türkiye’de, bolca alýnan borçlara ve emperyalist ülkelerden ülkeye banka mevduatý, borsa hissesi ve hazine bonolarý biçiminde akan “sýcak para”ya dayanan bir sera iklimi yaþanýyor. Ve böylece, 2001 yýlýnýn krizini mumla aratacak çok büyük bir patlamanýn tüm zeminleri hazýr duruma geliyor. Hangi geliþmeler bu krizi patlatabilir? Birincisi, dünya ekonomisindeki karamsar havadýr. Ercan Kumcu’nun itiraf ettiði ama nerede ve ne zaman gerçekleþeceði bilinmeyen patlamanýn, bugün Türkiye’ye bonkörce sunulan kredilerin tüm musluklarýný hýzla kurutacaðý, bir sýr deðil. Bu durumda Türkiye: 1) Artýk borç alamaz, dahasý, borç ödeyemez duruma gelecektir. Çünkü bugünkü ödemeler, yine bolca bulunan borçlarla döndürülüyor. 2) Yeni borçlar bulmak için, faizleri çok daha yükseklere çekerek, iç pazardaki tüketimi durma noktasýna getirecek. Bugüne dek ucuz krediyle borçlananlarý ise felaket bekliyor.

3) Bu krediyi borçlanarak daðýtan tüm bankalar, þu an en güçlü görünenleri dahil, daðýttýklarý krediyi geri alamadýklarý için, çöküþ yaþayacak. Kimi bankalar bu çöküþün kokusunu þimdiden aldýlar ve hemen kendilerini büyük emperyalist efendilere sattýlar. Dünyada beklenen kriz patlamasý yaþanmasa bile, iç etkenler Türkiye’yi benzer sonuçlara sürüklemeye yeter. Ülkede emekçilerin gelirinde bir artýþ meydana gelmediði için, banka kredileriyle yapýlan ticaretin sonuna geliniyor. Emekçiler, bu kredilerle borçlanarak en acil ve ertelenmiþ ihtiyaçlarýný karþýladýlar. Son birkaç ayda, iç talepte daralmalar yaþanýyor. Bankalar, daha düþük faizle kredi daðýtarak, kar elde edecek durumda deðiller. Ýç Pazar daralýnca, üretimi sürdürmenin tek yolu, ihracata aðýrlýk vermektir. Bunun için, ya ücretleri çok daha alt seviyelere düþürmeleri gerekir ya da TL’nin deðerini düþürüp, dünya fiyatlarýnýn altýnda ucuz ihraç mallarý üretmek gerekir. Bunun anlamý devalüasyondur. Týpký 2001’deki gibi. Ýster iç, isterse dýþ etkenlerden kaynaklý olsun, ekonomide þiþen bu balon patlayacaktýr. Ne kadar hýzlý büyürse, patlamaya da o kadar hýzlý yakýnlaþýyor. Kriz, hemen önümüzde duruyor. 2001

ekonomik ve demokratik mücadele verdikleri yer olmanýn yaný sýra, onlara sýnýf bilinci veren bir okulBir tarafta ezen, sömürenler ve on- dur. Ama görünen köy kýlavuz istemez larý korumak, iktidarlarýný devam ettir- diyoruz ya sendikalarýn durumu içler acýsý. 12 Eylül 1980 askeri faþist darmelerini saðlamakla görevli kolluk besinden sonra mücadele etmeden Següçleri (asker, polis özel koruma limiye Kýþlasýnda teslim olmak için vs…), diðer tarafta ise ezilen sömürülen, hakir görülen, dýþlanan baldýrý çýp- kuyruk oluþturanlardan ve o günden sonra iþçilerin sinmesinde, kavga da laklar… Fakir, yoksul, ikinci sýnýf ingeri düþmesin de en büyük etken olan san muamelesi gören ama onurlu, nasýrlý ellerin sahipleri iþçiler, emekçiler, burjuva sendikacýlardan zaten fazla bir þey beklenemez. Onlar, bunu çekinmeüretenler, yoktan var edenler… den kendi aðýzlarý ile söylüyor. 1 MaYüzyýllardýr hep katledildiler. Her zaman haklarý gasp edildi. Tarihin dev- yýs kavga gününü bayrama çeviren, rimcilerin üzerine yüklediði misyon bu rüzgargülü misali durmadan alan denedenle çok aðýr. Dünyayý deðiþtirece- ðiþtiren Burjuva sendikacýlar. Yakýnda ðiz, sýnýfsýz bir dünya kuracaðýz, dünya herhalde 1 Mayýslarý Ýstanbul’da deðil, emeðin olacak diyorsak bunun gereðini il dýþýnda gerçekleþtirecekler. Ýþte bu yerine getirmeliyiz. Sendikalar iþçilerin nedenle, biz iþçilere baðýmsýz, kendi

“ZAMANIN KENDÝSÝNE HÝTAP ETMELÝYÝZ”

40. Sayý / 27 Nisan-11 Mayýs 2005

yýlýnýn krizinde, büyük holdingler, küçük iþletmeleri yutmuþtu. Þimdi topun aðzýndakiler, büyük holdingler, büyük bankalar, ticaret birlikleri ve elbette devlet hazinesidir. Benzer bir çöküþü yaþayan Arjantin, devrimin eþiðinden dönmüþtü. Arjantin deneyimi gösteriyor ki, emekçilere iktidarý fethetme þansýný aralayan tarih, bu kapýyý uzun süre açýk tutmaz. Öyleyse, iktidar hedefinde ciddi olan her parti, geleceði kaçýnýlmaz olan bu krizde, emekçilerin iktidarý fethetme þansýný yakalamasý için daha þimdiden hazýrlýklarýný tamamlamalýdýr. Yapmamýz gereken, tüm yönlerden gelen büyük patlamanýn emekçilere yaþatacaðý korkunç acýlarý anlatmak, onlarý bu konuda uyanýk tutmak ve bu krizin emekçilere iktidarý fethetmek konusunda ne denli uygun fýrsatlar yaratacaðýný açýklamaktýr. Kitleleri bu konuda ikna ettiðimiz ölçüde, komiteleþmelerini, milisler kurmalarýný, þimdiden donanýmlarýný tamamlamalarýný ve büyük bunalým patlak verdiðinde, en enerjik þekilde harekete geçmelerini saðlayabiliriz. 2001 yýlýnda buna cesaret eden olmamýþtý. Önümüzdeki krizde böylesine cüretli ve iddialý, enerjik ve ikirciksiz eyleme giriþen bir parti, milyonlarý iktidarýn fethine sürükleyebilir.

yönetecekleri komite ve konseyleri kurmasý gerektiðini söylüyoruz. Yani Devrimci Ýþçi Komiteleri’nde örgütlenmeli, sadece ekonomik özgürlükleri için deðil iktidar için mücadele etmeleri gerektiðini söylüyoruz. Ýþçi sýnýfýnýn kavga günü 1 Mayýs yaklaþýyor. Elbetteki bir anda týkýr týkýr iþleyen, çok iyi kadrolara sahip komiteler bekleyemeyiz. Hepimiz kendi sorunlarýmýzý, bireysel çýkarlarýmýzý bir kenara býrakýp kendimizi sýnýfa, sýnýf mücadelesine adamalýyýz. Çünkü zamanýn treni geçip gidiyor. Onu yakalamalý hatta zamanýn kendisine hitap etmeliyiz. O zaman özellikle genç DÝK’liler GÖREV BAÞINA… Ýstanbul’dan Bir Mücadele Birliði Okuru

11


TAKSÝM DEVRÝMDÝR ONURDUR 1 MAYIS’TA 1 MAYIS ALANI’NA

U

luslararasý proletaryanýn birlik, mücadele ve dayanýþma günü, iþçi ve emekçilerin kapitalizme karþý savaþ günü 1 Mayýs’a sayýlý günler kaldý. Bu 1 Mayýs, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda ve tüm dünyada önemli politik geliþmelerle birlikte geliyor. Emperyalist-kapitalist sistemin tüm dünya üzerinde yaþadýðý kriz, sistemin aþýlmasýnýn olanaklarýný da her gün biraz daha geniþleterek derinleþiyor. Tüm dünya üzerinde iþçi sýnýfý ve emekçiler, ezilen halklar, onlarýn “özgürlükler dünyasý”na geçmelerinin önünde engel olan emperyalistkapitalist sistemi aþmak için tarihsel eylemlerine yöneliyorlar. Bu sisteminin sýçramalý çöküþü ve ardý sýra sosyalizmin yükseliþi, “özgürlükler dünyasý”na geçiþin kapýsýný aralayacaktýr. Bugün dünya üzerinde yaþanan tüm felaketlerin kaynaðý olan köhnemiþ emperyalist-kapitalist sistemin yýkýlýþý, milyarlarca insanýn açlýktan, yoksulluktan, iþsizlikten, savaþlardan kurtulmasý anlamýna gelecektir. Bu nedenle dünya üzerinde yaþayan milyonlarca insan içgüdüsel olarak sosyalizme yönelmiþ durumdadýr. Emperyalist-kapitalist sistemin yaþadýðý yeni evre, milyonlarca insaný tarihsel sýçramanýn eþiðine getirip býraktý. Ýnsanlýk ya ABD emperyalizminin kendisine karþý baþlattýðý 3.Dünya Savaþý’nda yok oluþa sürüklenmeyi kabul edecek ya da tüm sýnýflar mücadelesi tarihinin bize öðrettiði gibi bunca baskýya, sömürü ve aþaðýlan-

12

maya daha uzun süre katlanmayacak ve tarihsel eylemine giriþecektir. Bugün geliþmelerin bu devrimci yönünü görmeyenler, sadece ve sadece devrimi bir bilinç sorunu olarak algýlayanlardýr. Oysa devrimin nesnel geliþimi, tarihi alabildiðine hýzlandýrmýþtýr. Þimdi her þey, “sýçrama” kelimesinin kendisinde gizlidir. Türkiye ve K.Kürdistan’da da olaylar devrimci yönde geliþimini sürdürüyor. Önümüzdeki günler, iç savaþýn deðiþik boyutlarla þiddetleneceði günler olacaktýr. Devrim, otoritesini karþýsýnda duran tüm güçlere kabul ettirecektir. Bugüne kadar önsözü söylenmiþ olan devrim, artýk sýçramalarla yol alacak ve ne kadar somut olduðunu herkese gösterecektir. Yýllardýr devrimin en somut çarpýþmalarýndan biri Taksim 1 Mayýs Alaný’nda yaþanýyor. 1 Mayýs Alaný’nda, proletaryanýn kýzýl bayraðýný dalgalandýrmakta ýsrarlý olan Leninistlerle devlet arasýnda yaþanan savaþ, artýk herkes tarafýndan biliniyor. Türkiye ve K.Kürdistan’da 1 Mayýs, onyýllardýr özüne uygun olarak o alanda kutlanýyor. Devrim ve karþýdevrim, o alanda yürüyorlar birbirlerinin üzerine. Her sene 1 Mayýs öncesi Taksim Alaný’nýn 1 Mayýs Alaný olduðuna dair onca laf edip, mangalda kül býrakmayanlar, utangaçça rotayý, kendi deyimleriyle, “Alanlara” çevirirken, leninistler politikada ilkeli olmanýn bir gereði olarak, devrim ve onur olarak gördükleri Tak39. Sayý / 13-27 Nisan 2005

sim’de ýsrar etmeyi sürdürüyorlar. 1 Mayýs’ýn nerede kutlanacaðý sorusu, herhangi bir soru deðildir. Devrim sorununa somut yaklaþamayanlarýn 1 Mayýs Alaný’nýn neresi olacaðýna da somut yaklaþamamalarýnda þaþýlacak bir yan yok. Bu sene, geçen yýldan farklý olarak sendika konfederasyonlarýnýn 1 Mayýs kutlamalarýný nerede yapacaklarýný önceden açýklamýþ olmalarý, ortalama solun kafa karýþýklýðýný gidermeye bir nebze olsun katkýda bulundu. Yoksa yine kýbleyi þaþýrmýþ olarak ortalarda dört dönmeleri iþten bile deðildi. Konfederasyonlarýn 6 Nisan’da yaptýklarý basýn açýklamasýnda, bu sene 1 Mayýs’ý Kadýköy’de kutlayacaklarýný açýklamasýndan sonradýr ki, kendisine “Devrimci 1 Mayýs Platformu” diyen ortalama sol, kýbleyi belirleyebildi. Artýk þu, onlar açýsýndan her 1 Mayýs öncesi deðiþmeyen bir prosedür halini aldý: önce sendikalarýn nabzý yoklanýr, sonra devrimci çevrelerle bir araya gelinilir, sendikacýlara verip veriþtirilir, bu arada Taksim’in 1 Mayýs Alaný olduðuna dair mangalda kül býrakýlmaz, sonra “sendikacýlara basýnç uygulanmasý” konusunda hemfikir olunulur. Bu sýrada herkes “1 Mayýs’ta Alanlara” diye çaðrý yapar. (“Alanlar” dedikleri Taksim dýþýnda her yerdir aslýnda) Sonra Sendikalarýn tavrý beklenmeye baþlanýr. Elbete “sendikalara basýnç uygulama” süreci devam ediyordur. Ve nihayet sendikacýlar 1 Mayýs’ý nerede kutlayacaklarýný açýklarlar. Ortalama sol bu-


nu bir “dayatma” olarak kabul eder; ama sonuçta bu “dayatma”ya boyun eðer ve “sýnýftan ayrý bir 1 Mayýs kutlamama” demagojisiyle sendikalarýn peþinden devletin tahsis ettiði alana gider. Ortalama solun sýnýftan anladýðý sendikalardýr. Her ne kadar “sendikal bürokrasi”den dert yansalar da, onlarsýz edemezler. Hatta, bu sene þu dahi söylenebilmiþtir: “Sendika bürokratlarýnýn heveslerini kursaklarýnda býrakmalýyýz. Onlarýn yanýnda olmalýyýz”, “Reformizmden ayrýþmak onlarýn ekmeðine yað sürecek”. Bunun anlamý çok açýktýr: Ortalama sol, sendikal bürokrasiden ve reformizmden kopuþmayý göze alamamaktadýr. Bunun nedeni bellidir: ortalama sol, kendisini ancak kalabalýklarýn içinde güvende hissetmektedir. Reformistlerle yan yana olursa bir güç olabileceðine inanmakta, kendi gücüne güvenmemektedir. Kendisine “Devrimci 1 Mayýs Platformu” diyen ortalama solun bu seneki 1 Mayýs sloganýnýn “Birleþik, Kitlesel, Devrimci 1 Mayýs Ýçin Ýleri” olmasý, tesadüf deðildir. Ortalama sol, ancak reformistlerle ve sendika bürokratlarýyla birleþerek kitlesel bir 1 Mayýs kutlayabileceðini düþünmektedir. Ve bunun dýþýndaki tüm önerilere daha baþýnda karþýdýr. 12 siyasi yapýnýn oluþturduðu “Devrimci 1 Mayýs Platformu”nun bileþenleri, hem aðlar hem giderim misali, bu yýl da sendikal bürokrasinin “dayatmalarý”na boyun eðmiþ, onlarsýz edememiþlerdir. Baþlangýçta platformda bulunan ama kýsa süre sonra ayrýlan ESP ise, kendini bu tartýþmalardan muaf tutmuþ ve soluðu daha baþtan reformistlerin yanýnda almýþtýr. 1 Mayýs’ýn nerede kutlanacaðý sorusunun, yani alan tartýþmalarýnýn öyle alelade br tartýþma olmadýðý, herkes tavrýný açýkladýktan sonra daha iyi anlaþýlýyor. 1 Mayýs’ýn 1 Mayýs Alaný’nda Taksim’de mi, yoksa “valiliðin alaný” denilen Kadýköy’de mi kutlanacaðý, devrimcilik ve reformizmi ayýran bir turnusol iþlevi görüyor. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler, ortalama sol hareketin tabanýndaki devrimci unsurlar, Taksim’e çýkmak için

can atarken, sýrtýný Taksim’e dönüp “reformistleri yalnýz býrakmayarak” onlara iyi bir ders vermek için(!) baþka bir alana gidenler, bu sýnavda da sýnýfta kalmýþlardýr. Nasýl ki Taksim, sýnýf uzlaþmazlýðýnýn mihenk taþýysa, Taksim’den vazgeçmek de sýnýf uzlaþmasýnýn en bariz göstergesidir. Oportünizm, söylediðini yapmamak deðilse nedir? “ Taksim 1 Mayýs Alaný’dýr”, “2005 1 Mayýs’ý Taksim’de Olmalýdýr” deyip rotayý baþka bir yöne kýrmak, oportünizmin dik alasý deðilse nedir? Taksim’in neden 1 Mayýs alaný olduðuna dair bir araba dolusu laf edip, daha sonra “güç dengeleri”nden dem vurmak, “Taksim bir yer deðil, bilinçtir” demek, “Taksim’e sýnýfla birlikte çýkmak gerek” diye ahkam kesmek, belki kendi tabanýnýzda bulunan insanlarýn bazýlarýný inandýrabilir. Ama bizleri deðil. Kaldý ki, her dürüst insan size, sýnýfa hangi bilinci götürdüðünüzü soracaktýr. Sýnýf, Taksim’e çýkmaya can atarken, sizin neden onlara deðil de sendikacýlara kulak verdiðinizi soracaktýr. Marx, iþçi sýnýfýnýn mizaç olarak siyasetçi olduðunu söyler. Siz sanýyor musunuz ki, iþçi sýnýfý ve emekçiler, herkese her türlü etkinlik için açýk olan Taksim Meydaný’nýn kendilerine kapalý tutulduðunu bilmiyorlar. Siz sanýyor musunuz ki, onlar sizin dün söylediklerinizi bugün unutuyorlar. 2004 1 Mayýs’ýnda “Bugün Saraçhane Yarýn Taksim” diyenlere “yarýn artýk bugündür” demiyorlar. Siz sanýyor musunuz ki, iþçi sýnýfý ve emekçiler, “sýnýf hareketinin dibe vurduðundan” dem vuranlarý, kendilerine öncü olarak benimser ve onlarýn peþinden giderler. Ortalama sol hareket, konfederasyonlarýn “valiliðin alaný” Kadýköy’de karar kýlmasýnýn ve valiliðin onlarýn önüne koyduðu krokiyi benimsemesinin “tarih bilincinin dumura uðratýlmasý olarak kabul ediyor. Peki madem Kadýköy’ün verilmesinde böylesine önemli bir saldýrý görüyorsunuz, o zaman sormazlar mý size “sizin orada ne iþiniz var” diye. Açýk ki, tarih bilinci bize, 1 Mayýs!ta 1 Mayýs Alaný’nda olmayý em39. Sayý / 13-27 Nisan 2005

rediyor. Politikada tutarlýlýk, devrimde ýsrar, 1 Mayýs’ta Taksim Meydaný’nda olmayý zorunlu kýlýyor. Ortalama solun kitle kaygýsý, bu seneki “bayrak provokasyonlarý”yla daha da depreþmiþ durumda. Devrimin karþýsýnda bir karþý-devrimi örgütleyerek geliþeceði öngörüsünü gereklerini yeterince anlayamayan ortalama sol, iç savaþýn geliþimi karþýsýnda kurtuluþu kendisini kitlelerin en çok olduðu yere atmakta buluyor. Her türlü gösteriye açýk ama 1 Mayýs kutlamalarýna kapalý olan Taksim Meydaný’na insanlarýn gelmeyeceði demagojisiyle, sendikalarýn peþine takýlmayý sorun etmiyor. Oysa Lenin, “Ýleri iþçilerin hareketinin karakteri neyse, tüm hareketin karakteri de odur” diyor. Bugün ileri iþçilerin tümü, Taksim Meydaný’nýn 1 Mayýs Alaný olduðunu ve 1 Mayýs’ý orada kutlamak gerektiðini söylüyorlar. Sýnýfa önderlik etmek iddiasýnda, olanlarýn esas olarak bunu kriter olarak almalarý gerekirken, yasaklanmýþ bir alana iþçilerin gelmeye tereddüt edeceklerini dile getirmeleri, aslýnda sýnýfýn nesnel durumunu deðil, kendi öznel durumlarýný yansýtýyor. Bugünden anlaþýlýyor ki, her sene olduðu gibi, bu sene de iki ayrý 1 Mayýs olacak. Biri “valiliðin alaný”nda, “valiliðin krokisi”ne göre kutlanacak 1 Mayýs, diðeri proletaryanýn kýzýl bayraðýnýn 1 Mayýs Alaný’nda dalgalanacaðý 1 Mayýs. Biri, her zaman olduðu gibi gene bayram havasýnda kutlanacak olan 1 Mayýs, diðeri proletaryayla burjuvazinin güçlerinin çatýþacaðý 1 Mayýs. Biri reformist 1 Mayýs, diðeri kýzýl 1 Mayýs. 1 MAYIS’TA 1 MAYIS ALANI’NA TAKSÝM’E! TAKSÝM DEVRÝMDÝR ONURDUR! FABRÝKALAR TARLALAR SÝYASÝ ÝKTÝDAR HERÞEY EMEÐÝN OLACAK!

13


Merhaba; Yaþadýðýmýz onca þeyden sonra size içimi dökmek, zahmet deðil, ihtiyaç benim için. Son iki ayý öyle yoðun duygularla ve dolu dolu yaþadýk ki ki, hala da ayný yoðunlukta yaþýyoruz. Baþladýðýmýz eylemin, 19-22 Aralýk destanýnýn devamý olduðunu düþünüyorum. Zafere kadar hiç kesintisiz sürecek yürüyüþümüzün, zorlu fakat bir o kadar da coþkulu etaplarýndan- birindeyiz. Zorlu engelleri, zor araçlarýyla aþmak gibi, bedenini açlýða yatýrmak da var bu yürüyüþte... Bu uzun, upuzun destana, yüreðimden ve bilincimden kopan bir dize ekleyebilme þansý, beni nasýl mutlu ediyor bilemezsiniz. Yaþamda kalmanýn, beni ben yapan, yüreðime ve bilincime, güneþin çiçeklere verdiði gibi renk ve yaþama sevinci veren deðerlerime baðlý kalmanýn büyük onurunu yaþýyorum. Güneþ, su, hava, toprak nasýl bir çiçeðin yaþamasý için yeterliyse ….…. yaþamasý için de koþullar ne olursa olsun, Leninizmin yaldýzlý tarihine eklenebilecek bir satýr bulmasý yeterlidir. Yaptýðým eylemin tarihsel önemini bili yorum. Yine de 19-22 Aralýk günlerinde yaratýlan dizelerin yanýnda ne kadar sönük kalacak benimki diye düþünmekten kendimi alamýyorum. Hele de Denizleri, 13 Mart Savaþçýlarýný düþünürken, onlarýn yüzde yüz bir ölüm karþýsýnda tarihimize yakýþýr tavýrlarýný düþünürken... Ama hayýflanmýyorum, ölüm bu kez kaçsa bile önümüzden, bir yerde mutlaka çýkacak karþýmýza. Ve bizler, yaþamayý bunca çok seven Leninistler, destana yeni dizeler eklemeye devam edeceðiz. Bizler yaþama sevincimizi, ölüme ve tüm engellere meydan okuma kararlýlýðýmýza borçluyuz. Yaþama sevinci ve umut... 19 Aralýk’tan beri yaþadýðým her gün, diðerlerinin koþullarýndan ve saðlýðýndan duyduðum endiþe ile birlikte en yoðun yaþadýðým duygulardý bu ikisi. Onca meraka, endiþeye raðmen yaþadýðým bu güçlü ve güzel duygularýn kaynaðý neydi? Bu sorunun cevabýný bulmam için fazla düþünmem gerekmedi. Ýnsaný, içine bahar havasý çekmiþ gibi ferahlatan, tüm çeliþik duygulara set olan bu duygularýn nedeni, elbetteki eylemdi. Kendi eylemimizdi. “Eylem umudun anasýdýr”, sözü-

nü hatýrladým. Bu sözün anlamýný yeni keþfetmiþim gibi etkilendim. Bir cümle, nasýl bu kadar derin bir anlamla yüklü olabilir, diye düþünmekten kendimi alamadým. Eylemimiz umudun anasýdýr; bilincimiz ve kararlýlýkla baþladýðýmýz eylem, 19 Aralýk’la birlikte karþý karþýya geldiðimiz faþist güruhu hayrete düþüren yaþama sevincimizi ve umudumuzu doðurdu. Umudumuz ve yaþama sevincimiz; coþkumuzu, kararlýlýðýmýzý kamçýladý. Mevsimler birbirini tetikleyerek ardý ardýna gelen, iç içe geçen, yoðunlaþan, büyüyen duygu silsilesinin yalnýz bana özgü olmadýðýný, yoldaþlarýn mimiklerinden, ses tonlarýndan, sözlerinden anladým ve izledim. Ziyaretimize gelenleri de her þeyimizden önce ve daha fazla bu duygularýmýzla etkilediðimizi gördüm. Demek ki umut ve yaþama sevinci, gözlerimizden öylesine taþýyor ki, en karamsar insana bile bir parçasýný bulaþtýrýyoruz. Hatta bazýlarýna bilincimiz ve kararlýlýðýmýzdan önce, yaþama sevincimizle, coþkumuzla ulaþýyoruz. Çünkü bu duygularýmýzýn hem nesnel, hem de öznel temelleri çok saðlam. Bu duygu ve düþüncelerim, yaptýðým eylemin bana kattýðý þeylerdir. Bunu, eylemimizin tarihimize katacaklarý yanýnda .önemsiz bulsam da, sizlere anlatmadan edemedim. Daha ne kadar da çok þey var anlatmak istediðim, paylaþmak istediðim. Ama birden olmuyor, yavaþ yavaþ… Ýnsanýn içindekileri istediði gibi anlatabilmesi de kolay deðil... Hem de her günü bir yýla bedel olan bu süreçte... Neyse, daha yazýþýrýz. Hepinizi tek tek öpüyor ve kucaklýyorum. Herkese ama herkese selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Sizlere tekrar sarýlabilmek, en büyük dileðim... Mutlaka görüþeceðiz… Sevgiyle ve umutla kalýn... Sibel SÜRÜCÜ

“Eylem Umudun Anasýdýr”*

14

NOT: ..... iþaretlerinin bulunduðu yerler, cezaevi idaresi tarafýndan karalandýðý için okunamamýþtýr. * 1.Ekip Ölüm Orucu savaþçýsý TKEP/L davasý tutsaðý Sibel SÜRÜCÜ’nün yoldaþýna yazdýðý mektubu. Bu mektup, Devrimci Mücadele Birliði Dergisi 15-28 Þubat 2001 tarihli 4. sayýsýndan alýnmýþtýr.

40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005


ü c ü r ü S Sibel r ü d z ü Ölüms

Sizsiz bir yaþamý asla kabul etmeyeceðim diyordu, Sibel yolda . l m Orucunun 124. g n nde (22 Nisan 2001) de l ms zle ti inde y re inde ve bilincinde yolda lar , i iler, emek iler, devrim vard . Kendisini gelecek g nlere l ms z k pr ler kuran Sovyet partizanlar na benzetiyordu. Ve bizim kuracaðýmýz köprüler üzerinden çocuklar yürüyecek geleceðe diyordu. Sibel yolda m z ufac k bedeniyle insanl n s n fs z, s m r s z, s n rs z bir d nyada ya amalar i in b y k bir kavga veriyordu. Bu b y k kavgada deniz fenerimiz Sibel imizden ald m z k z l bayra , imdi biz gen Leninistler tayoruz. l ms zle mesinin 4. y l nda Leninistler olarak bir anma ger ekle tirdik. 7 otob s evik kuvvetin karakol n nde haz r beklemesi, askeri ve polis akrepleri, resmi polisin yan nda b lgenin sivil polislerce ablukaya al nmas bir t rk deki u c mleyi hat rlat yordu: Ölülerimizin dehþeti düþmana korku saçýyor . Evet Sovyet k z n n ruhu t m s m r c asalaklara ve onun yardak lar na korku salmaya devam ediyordu. Sibel Yolda l ms zd r, M cadele Birli i Plt. yaz l pankart m z, k z l bayraklar m z, Sibelimizin, Aysunumuzun ve Murat m z n resimlerinin bulundu u d vizlerle minib s caddesinin bir eridini trafi e keserek Cemevi n nden parseller caddesine y r y e ge tik. kitelli halk n n destek verdi i eylemde s k s k Sibel Yolda l ms zd r, Devrim Sava lar l ms zd r, l m Orucu S r yor S recek Zafere Kadar , Ya as n l m Orucu Eylemimiz , Zindanlar Y k ls n Tutsaklara zg rl k , Ya Devrim Ya l m , 19 Aral k Sava lar l ms zd r , SibelS r c Ya yor Leninistler Sava yor sloganlar yank land . Cadde boyunca esnaflar n

ve balkonlardaki emek i halk n ilgisi, co kuyu artt rm t . Parseller Caddesi ne gelindi inde okunan bas n a klamas na ve at lan sloganlara toplanan kalabal k halk alk larla destek veriyordu. Bir kez daha sahipleniyordu Sibelimizi kitelli nin sokaklar ve yoksul halk bir kere daha ba r na bas yordu onu. Ter rle M cadele ubesine ba l sivil polisler ise halk n alk lamas n tedirgin g zlerle izliyorlard . Bas n a klamas ndan sonra 2 akrep, 3 resmi 5-6 sivil polis otosu takibinde yolda n mezar n ziyarete gittik. Mezar ba nda Sibel S r c ahs nda l ms zle en t m devrim sava lar na hitaben sayg duru unda bulunuldu. Yolda anam z, Sibel in annesi Sakine S r c , k saca Sibel i anlatt . Pankart, mezar ba nda tekrar a ld s rada Sibel Yolda l ms zd r sloganlar at ld . Daha sonra onun yazd iirleri onun izinden y r yen gen yolda lar ona hitaben okudular. Anma bittikten sonra geldi imiz gibi yo un polis takibinde mezar ba ndan ayr larak anmam z sonland rd k. SÝBEL SÜRÜCÜ ÖLÜMSÜZDÜR! ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR SÜRECEK ZAFERE KADAR! DEVRÝM SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR!

40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005

15


Kardeþt en Öte Yoldaþým YOLDA ÞIMDIN

Öylesine bir destana, öylesine kahramanlýklara tanýk oluyoruz ki, bu destansý direniþin tanýðý olduðumuz kahramanlýklarýn bizlere yaþattýðý güzelliði, onuru, coþkuyu, (…) hangi söze sýðdýrabilirim, nasýl anlatabilirim. Anlatmasý kolay deðil, duygularýn düþüncelerin hýzýnda, kelimeleri yaþananlara yetiþtirmek zor. Ve sanýyorum hiç bir sözcük tam yansýtamaz bu destaný yaratan, insanlýðýn ileriye, akýþýna kendisinden bir damla sunan yüreklerin yalýnlýk içindeki güzelliðini, kahramanlýðýný... Çünkü bazen bir mimik hareketinde gizlenir o, bazen bir gülüþün sýcaklýðýnda, bazen “o en gerekli anda” ileri fýrlarkenki iç dinginliðinde ve hatta, bazen susuþta... Görmek, dokunmak, hissetmek, ayný havayý solumak lazým bunun için, ayný havayý… O yüzden her mektup sonrasý çoðu bana kalýyor anlatabilmek isteyip de, dilimin dönmediðinin... Ve þimdi yine hiçbir sözcüðün yetmeyeceðini -bile bile yazmaya çalýþýyorum. Sibelimizi, kýzýl kanatlý SerCHE’mizi uðurladýk mavi sonsuzluða (...) Ve en az öfkemiz kadar büyük bir onuru coþkuyu da yaþýyoruz. Sibelimiz bu onurlu yolculukta ipi ilk göðüsleyenimiz zindanlarda ölümsüzleþen ilk kadýnýmýz ve Leninist Parti’nin ölümsüzleþen ilk Ölüm Orucu savaþçýsý olma onuruna eriþti. Þimdi onu anlatmak, onu kelimelere sýðdýrmaya çalýþmak ne kadar da zor, ne kadar da yetersiz kalýyor yazýlanlar. Sibelim, kardeþten öte yüreðim, yoldaþým. Ömrümün 22 yýlýnýn en güzel yarýsý. Nasýl, nasýl isterdim anlatabilmeyi bir bilsen, bir Ölüm Orucu savaþçýsý, bir Leninist kadýn savaþçý olarak bu süreçte gösterdiðin yiðitliði, kahramanlýðý. Gün gün, saat saat, hücre hücre erirken bedenin, tanýðý olduðumuz “seni”, sendeki “biz”i. Gün-

16

lerdir sana dair her þey tek tek dolduruyor düþümü, düþüncemi, yüreðimi. Neler neler yok ki? Daha okula bile gitmezken, ufacýkken bana anlattýðýn o çikolata akan ýrmaklarý, cennet masalýndan tut da, ilk okula gidiþimize, ölen bir serçeye gözyaþlarý içinde yaptýðýmýz cenaze törenine, ilk okuduðumuz kitaplarýn bizi saran heyecanýna, gelecekle ilgili kurduðumuz düþlere, ilk politik tartýþmalarýmýza, ilk eylemimizi nasýl. birlikte yapýp da sonra bunu her hatýrlayýþýmýzda nasýl kahkahalarla güldüðümüze, baþarýsýz bir giriþim sonrasý bir pankartýn yazýlarýný sökerken öfkeden baþýnda nasýl aðladýðýna, ilk sokakta kalýþýmýza, ilk ayrýlýðýmýza, kavgaya dair her þeyin bizde yarattýðý o korkunç sevince, coþkuya... Neler neler daha... Hayatýmýn her dönemecinde, her ilkinde ilkin sen vardýn. Bugün Leninist olabilmenin onurunu taþýyorsam, bunda en büyük pay sana aittir. Çünkü ilk sen tutuþturdun kavgayý yüreðimde. Ailemizin ilk devrimcisi, ilk Leninisti oldun; Bana söylediklerini hatýrlýyorum “Sen de bizdensin” demiþtin de, o sevda çoktan dolaþýrken damarlarýmda nazlanmýþtým, “Sen Leninist oldun diye, ablamsýn diye takým tutar gibi parti tutamam ya” demiþtim de gülümsemiþtin hani o kendine ve Leninist Partiye olan güveninle… Hiç kardeþ olmadýk seninle. Kardeþten öteydi bu, yoldaþým, yoldaþýmdýn. Gösterdiðin militanlýk hep örnek oldu bana. Düþmana “þu boya bak þu yüreðe” dedirten, onlarý çýlgýna çeviren militanlýðýnla. Sessiz, mütevazý ama asla yýlmayan, boyun eðmeyen yüreðinle… 19 Aralýk günlerinde son iki gün ayný ekibe düþmüþtük. Omuz omuza, yürek yüreðe dövüþtük bombalara, silahlara, kompresörlere karþý. Her saniyesi gözümün önünde o iki günün. Tam üç kez son sözlerimizi söylemiþtik birbirimize, tam üç kez “tamam þimdi” deyip vedalaþmýþtýk da, yine yýrtmýþtýk kefeni, ölmemiþtik. O cehennem sýcaðýnda, o alevlerin ortasýnda bir “ölüyoruz” haykýrýþý yükselmiþti de, sen, “hayýr, yaþayacaðýz” demiþtin. (…) Ve zindanlarda yaþam için ölümüne bir yarýþ baþladýðýnda, hemen fýrladýn en öne, “ipi ilk ben göðüsleyeceðim” dedin. “kavuþacaðým Deniz’e!” Leninizmin o yaldýzlý tarihinde bir dize olabilmek, insanlýða canýndan damýttýðýn özsuyunla “güneþli güzel günleri” sunabilmek, Deniz’in, Che’nin olduðu yerden bakabilmek için

40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005


dünyaya, “ben de varým” dedin “yaþamda olduðu kadar ölümde de”… Ve ipi ilk göðüsleyenimiz oldun, zindanda ölümsüzleþen ilk kadýn savaþçýmýz, ölümsüzleþen ilk kadýn Ölüm Orucu savaþçýmýz… “Ýlk ben olacaðým, ulaþacaðým oraya” demiþtin, ulaþtýn… “Bunu ister çünkü, hücrelerindeki hayat Çaðýrýr doðduðun günden beri Çaðýrýr mavi sonsuzluða” Seni sevmemek, seninle onur duymamak, seni kýskanmamak mümkün mü yoldaþým, kýzýl kanatlý SerCHE… Seni anlatmak… o kadar zor ki bu. Sen deyince en çok da gülüþün, o sýmsýcacýk gülüþünün güzelliðiyle gözlerimin önündesin. Öylesine güzelsin ki, bakmaya kýyamýyor insan, sevmeye doyamýyor, dokunamýyor elim o incecik bedeninin narinliðine. Kocaman bir bilinç taþýyor bu beden, kocaman bir yürek. Dipsiz ve sonsuz bir sevdanýn mavisine boyalý gülüþün, gözlerinin ýþýltýsý… Ne acýmýzý gömüyoruz içimize, ne de gözyaþlarýmýzý. Gözyaþlarýmýzýn tuzuyla daðlýyoruz yaralarýmýzý. Dipdiri bir öfkenin kan kýrmýzýsý tonunda seslerimiz. (…) “Býrak yüzün þiirle örtüsün, Sen yýldýzlara bak. Býrak dünyanýn yükünü Ve zaferin türküsünü, Yaþayanlara, yoldaþlarýna… Unutma, sen hepsinin üzerindesin, Tüm gözlerin çevrildiði yerdesin, Denizin ufkunda, Gökyüzünün sonsuzluðunda…” Sibelimizin bu þiirinin öyküsünü anlatmak istiyorum. Yüzlere yaklaþmýþtý canýmýz. Sabah güneþli güzel bir gündü. Birazdan yine mektup yazma maratonuna baþlayacaðýz. Sibelimiz bir balarýsýnýn sabrýyla yudumluyor þekerli suyunu. Sonra baþlýyor söze: “Yoldaþlar, gece bir rüya gördüm. Çok güzeldi. Üzerime toprak atýyorlardý. Ne oluyor, niye yüzüme toprak atýyorlar diye panikliyorum bir an. Yüzüme gelen topraklarý silkelemeye çalýþýyorum. Sonra birden sakinleþiyorum. Býrak yüzün þiirle örtülsün… bu dizeleri söylüyorum…” Bu düþün þiirini yazdý

sonra. Sibelimiz, kýzýl kanatlý atlýmýz, bal arýlarýna benzetmiþti kendilerini. Bütün bir kýþ, mevsimler, mevsimler boyu açlýða yatýrmak bedenleri, gün gün, hücre hücre soluksuz kalýrken inançla, sevgiyle, umutla, sevdayla beslenmek… þekerli suyla doldurmak midenin boþluðunu… “Biz týpký bal arýlarýna benziyoruz. Bütün bir kýþ boyu þekerli suyu verirlermiþ onlara. Baharda bal versinler diye. Þimdi biz de þekerli suyla besleniyoruz. Biz de bal yapacaðýz, týpký arýlar gibi…” demiþti. SerCHE’m, Sibelim, senin o narin bedenin Muratýmýzýn olduðu yerden insanlýða sunuyor þimdi balýný. Bu bal, bu canýndan damýttýðýn öz suyun, binlerce tohuma can veriyor, köklerinden gövdelerine yürüyüp, yemyeþil bir bahar sunuyor insanlýða. Coþuyor doðanýn binbir rengi. Özsuyun binlerce tohuma can verip, yürürken köklerinden yapraklarýna, açarken çiçek çiçek, donatýrken evreni binlerce genç yüreðe yeni kahramanlýklar için güç veriyor, ilham oluyor. Sen þimdi o 150 yýllýk bilge fenerin ýþýltýsýna sundun ýþýltýný. Þimdi o fenere bakan her gemici, ilkin senin gülen gözlerindeki ýþýltýyý görüyor, kocaman bir yüreðin, kocaman bir bilincin ufacýk bedene sýðmayan coþkusunu, inancýný, umudunu, sevdasýný, öfkesini görüyor. Senin, sizlerin ýþýltýsýna bakarak yol alýyoruz þimdi. Yüreðimizde öfke ve kinle, inanç ve coþkuyla… Üzülmeye, sýzlanmaya vaktimiz yok. Zafer sözümüz var çünkü sana, sizlere, halklarýmýza. Devrim sözümüz var. Sözümüzü tutacaðýz! Özgürlük aðacýnýn kanla sulandýðý bu topraklarda tarih, en coþkun bayramýna tanýklýk edecek. Sana asla hoþça kal demiyorum. Hele þimdi daha bir inanç ve inatla söylüyoruz: “mutlaka kavuþacaðýz, kazanacaðýz mutlaka” ve þimdi artýk sözler gereksiz, silahlarýmýz konuþacak… ZAFERE KADAR DAÝMA! Zuhal Sürücü* * Zuhal Sürücü’nün, Ölüm Orucu eyleminin 124. gününde ölümsüzleþen kardeþi Sibel Sürücü’yü anlattýðý mektubudur. Bu mektup, daha önce Devrimci Mücadele Birliði dergisinin 15-31 Mayýs 2001 tarihli 10. sayýsýnda yayýnlanmýþtýr.

40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005

17


ANTEP’TE 1 MAYIS AFÝÞ ÇALIÞMASI 1 Mayýs’ta Taksim’de olmak bir onurdur. Bu onuru yaþamak için Antep Mücadele Birliði Platformu olarak çalýþmalarýmýzý yoðunlaþtýrýyoruz. Çalýþmalarýmýz çerçevesinde gerçekleþtirdiðimiz Mücadele Birliði ve Devrimci Ýþçi Komiteleri afiþlerimiz, Antep halký arasýnda büyük bir ilgi uyandýrdý. Afiþ çalýþmamýzý Düztepe, Vatan Mahallesi, Ocaklar Mahallesi, Yavuzlar Mahallesi, Ünaldý, Karþýyaka, Cinderesi, Yukarýbayýr, Cumhuriyet Mahallesi ve þehir merkezinde yoðun bir þekilde gerçekleþtirdik. 18 Nisan 2005 günü, Düztepe ve Vatan Mahallesinde, 19 Nisan 2005 günü ise þehir merkezindeki afiþleme esnasýnda ise polis engelleriyle karþýlaþtýk. Ýlk olarak Düztepe’de önümüz sivil polisler tarafýndan kesilerek, afiþlerin izinli olup olmadýðýný soruldu ve kimliklerimiz kontrolden geçirildi. Kimliklerimiz gbt’den geçiril-

dikten sonra, ekiplerin geleceði söylenerek bekletilmeye baþlandýk. Daha sonra iki araba terörle mücadele þubesi polisinin gelmesiyle, yol üstünde ifade vermeye zorlandýk. Fakat uzlaþmaz tavrýmýz sayesinde bundan vazgeçtiler. Olayýn ana cadde üzerinde olmasý ise, bekletilmemizin asýl nedenini ortaya koyuyordu. Yaklaþýk 1 saat bekletilerek, ayný zamanda ortam terörize edilerek Düztepe halkýna gözdaðý verilmek istendi. Bir saatin sonunda kimliklerimizi geri verdiler ve bizler de çalýþmamýza devam ettik. Ve yine yarým saat sonra, bu sefer Vatan Mahallesi’nde ayný polisler tarafýndan “DÝK afiþleri yapýlýyor” gerekçesiyle yolumuz kesildi. Afiþlerin kontrolü yapýldýktan sonra yeniden serbest býrakýldýk. Polislerin durdurduklarý yerlerde çevrede toplanan insanlarýn ise, bizleri sahiplenmeleri, bizlerle sohbetler geliþtirmeleri, polisle tartýþmalar yaþamalarý, orada yalnýz olmadýðýmýzý gösterdi. Bizler de insanlarla yaptýðýmýz sohbetlerde, polisin faþist yüzünü teþhir eden konuþmalar yaptýk. 1 Mayýs’ta Taksim’de olmanýn onuru ve gururuyla çalýþmalarýmýza devam ediyoruz. Antep’te hiç bir baský, iþçi ve emekçi-

ZAFER SAVAÞAN ÝÞÇÝLERÝN OLACAK! Merhaba Y.E.Mücadele Birliði Okurlarý, Bizler Gaziosmanpaþa Esentepe Mahallesi’nde Devrimci Ýþçi Komiteleri(DÝK) oluþturduk. Ben daha önce Gazi Mahallesi’nde DÝK’li iþçilerle tanýþtým. Sohbet ediyorduk. Bana iþçi sýnýfýnýn, emekçilerin baðýmsýz, doðrudan kendi sýnýf ve kitle örgütleri olan Devrimci Ýþçi Komiteleri’ni anlattýlar. Ben de kendi arkadaþlarýma bu kapitalist sistemin iþçi sýnýfýný her gün sömürüp, patrona daha çok sermaye kazandýrmak için köle gibi çalýþtýðýmýzý, ezildiðimizi anlattým. Bizlerin de iþçi sýnýfýnýn kendi baðýmsýz sýnýf ve kitle örgütleri olan komite ve konseylerde örgütlenerek devrim ve iktidar için mücadele etmemiz gerektiðini söyledim. Bunun için biz de Esentepe Mahallesi’nde Devrimci Ýþçi Komiteleri’ni oluþturduk. Ýlk çalýþmalarýmýzdan biri olarak DÝK’in çýkardýðý 1 Mayýs bildirilerini 8 Nisan akþamý Esentepe’nin iþçi ve emekçi evlerine daðýttýk. Bazý aileler, böyle bildirilerin ilk kez geldiðini söylediler, teþekkür ettiler. 9 Nisan sabahý saat 07.00’de GOP’da, daha çok Esentepe Mahallesi’nin emekçilerine, ezilip sömürüldükleri GAMAS, SANKO ve küçük sanayi sitesinde Mücadele Birliði ve DÝK’in 1 Mayýs bildirilerini daðýttýk. Bazý iþçilerle sohbet ettik. Onlara iþçi sýnýfýnýn birlik, dayanýþma ve mücadele günü olan 1 Mayýs’ýn Türkiye’deki tarihini anlattýk. Kapitalizme karþý savaþ günü olan 1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný’na Taksim’e gelmelerini söyledik. BÝJÎ YEK GULAN! YAÞASIN ÝÞÇÝ SINIFININ MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!

18

40. Sayý / 27 Nisan-11 Mayýs 2005


Banka-Belediye- Devlet:

YIKIM EKÝBÝ ÝÞ BAÞINDA u

utl

m Ar

S

efaletle servetin büyük meydan savaþýnda çok önemli bir cephe daha açýldý: Gecekondu Savaþlarý. Bakanlar Kurulu, bu konuda aldýðý “Acil Eylem Planý” kararýný resmi gazetede yayýnladý ve Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi’ne yetki ve sorumluluk verdi. Plan inanýlmaz. 28 emekçi mahallesinde 60 binden fazla konutun “acil” olarak yýkýlmasýný öngörüyor. Aldatma gerekçeler sýralanmýþ: dere ýslahý, deprem, erozyon riski, kaçak yapýlaþma vs. Geçen yýl Pendik-Aydos’ta baþlayan Sarýyer-Armutlu’da devam eden, baþka mahallelere sýçrayan en son Firuzköy’de ve Ýstinye’de kendini gösteren gecekondu savaþlarý, anlaþýlan o ki, tüm Ýstanbul’u ateþler içinde býrakarak yaygýnlaþacak. Devlet, bir depremden daha korkunç bir felakete neden olabilecek kararlý adýmlar atar da, emekçiler buna boyun eðerler mi? Öfke öylesine müthiþ ki, büyük polis desteði, gaz bombalarý, panzerlere raðmen yýkým ekipleri, istediklerini elde edemeden geri çekiliyorlar. Ama, gecekondu yýkýmlarýndan öyle kolay vazgeçilmeyeceði, son hükümet kararnamesiyle daha iyi anlaþýldý, ayrýca bu yýkýmlarýn arkasýnda, yalnýzca belediyelerin bulunmadýðýna iþaret ediyor. Yoksul emekçi mahallelerine karþý giriþilen bu kapsamlý ve sert savaþýn arkasýndaki esas güç, bankalar, sigorta þirketleri, finans þirketleridir. Belediye ve devlet güçleri, esas olarak sermayenin bu kesimlerinin tetikçiliðini yapýyor. Geçen yýl Kasým ayýnda dikkat çekici bir toplantý vardý. “Konut Finansmaný ve Türkiye Konferansý” adýyla yapýlan bu

toplantý, Hürriyet gazetesinin sponsorluðunda, Ýþbankasý, Garanti, Denizbank, Yapý Kredi, Ýhlas Holding, Avrupa’nýn büyük finans tekellerinin temsilcileri ve Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi’ni bir araya getirdi. Konu baþlýðý Türkiye olsa da, konuþulan kent Ýstanbul’du. Toplantýda dile getirilen düþünceler, sermayenin bu konudaki korkunç planlarýný da açýða vuruyor. Gazeteye açýklama yapan finans yöneticileri, tüm yurt çapýndaki konutlarýn yarýsýnýn gecekondu olduðunu, bunlar ortadan kaldýrýlmadýkça bankalarýn ve sigorta þirketlerinin arazi ve konutlar üzerinde kredi sisteminin egemen kýlýnamayacaðýný dile getirdiler. Çünkü bu gecekondular, hem deðerli arazileri iþgal ediyorlar, hem de ipoteðe konu olamayacak kadar deðersizler. Öyleyse, kentlerden gecekondular temizlenmelidir. Tekellerin kararý bu oldu. Gazeteye açýklama yapan bir bankacý þu itirafý dile getiriyor: “Böyle konuta dair uzun vadeli finansmanlarýn sadece Türkiye içindeki kaynaklarla yapýlmasý çok zor.” Yani, bu plan büyük emperyalist banka ve tekellere hizmet edecek. Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkaný Kadir Topbaþ, ilk etapta bir milyon kiþiyi hedef aldýklarýný açýklayýp: “Ýstanbul’u yýkacaðýz” diyerek, emperyalist tekellere ve iþbirlikçi tekellere sözler veriyor. Yoksullarýn Yaþamý Sermaye Birikiminin Önünde Engel Sermaye neden böyle koca mahallelerin, kentlerin yýkýmýna ihtiyaç duyuyor? Arazi ve konut spekülasyonlarý, sermayenin geniþlemesinin hýzlanmasý için bir zorunluluktur. Faizlerin düþük oranlarda seyrettiði durumlarda, arazi ve konut ipotekleri, týpký borsada iþlem gören hisse sentleri gibi, büyük spekülasyonlara konu olur, onlarýn aracý halini alýr. Daha önceki dönemlerde faiz oranlarý yüksek olduðu için, sermaye arazi ve konut spekülasyonlarýndan uzak durdu. Ancak üç yýldýr faiz oranlarý düþüyor. Boþ araziler, deðerlenmek için büyük alt yapý projelerinin (yollar, ticaret merkezleri) hayata geçmesine ihtiyaç duyarlar; konutlar ise inþaat yapým sürelerine baðýmlýdýr. Yani bu alandaki kazançlar ancak orta vadede ortaya çýkarlar. Düþen faiz oranlarý, sermayeyi bu tür orta vadeli kazanç alanlarýna doðru sürer. Düþen faizlerle birlikte dövizlerin ucuzluðu bir baþka olguya daha iþaret ediyor. Emperyalist sermayenin elinde, bir deðer üretmeden duran fazla sermaye birikmiþ durumda. Eðer bu fazla sermayeler, üretime ya da serveti temsil eden mallara dönüþmezse, herhangi bir kriz anýnda, bu fazla sermaye buhar olup uçar. Ama bu paralar, arazi ve konut gibi, durduðu yerde deðerlenen mallara doðru kaydýrýlýrsa, fazla sermayenin krizler sýrasýnda deðerlerini kaybetmeleri önlenebilir, dahasý krizlerle birlikte canlanan arazi-konut spekülasyonlarýndan, inanýlmaz karlar elde etme fýrsatý doðar. 2001 yýlýndan daha büyük bir krizin ayak seslerinin her yerden duyulduðu bu dönemde, sermayenin gecekondulara karþý neden “acil eylem kararnameleri” çýkardýðý daha iyi anlaþýlýyor. Sermayenin acelesi var. Kendi birikiminin geniþlemesinin önünde, yoksullarýn yaþamýný kurduklarý gecekondular duruyor. Tapu Savaþý Deðil, Yaþam Hakký Savaþý Öyleyse, baþlayan gecekondu savaþlarýna bir “tapu savaþý” gözüyle bakmak, doðru bir yaklaþým olmayacaktýr. Her þeyden

40. Sayý / 27 Nisan-11 Mayýs 2005

19


önce, ellerinde tapusu olanlar da baþka gerekçelerle -deprem ve erozyon riski, ýslah vs.evlerini kaybedecekler. Alibeyköy’de öyle olmadý mý? Firuzköy’de ve Ýstinye’de bir çok evin tapusu var. Ayamama Deresi çevresinde yýkýlmasý düþünülen evlerin de öyle. 70’li yýllarda benzer gecekondu savaþlarý yaþanmýþtý. Ümraniye 1 Mayýs Mahallesi ve sonraki yýllarda Armutlu gibi yerler, bu mücadelelerde öne çýktý. Fakat o zaman sermaye ve onun devleti, sözkonusu yerleri imara açarak, tapu daðýtarak sorunu çözme yoluna gitmiþti. Þimdi, böyle bir çözüm yolu yok. Sermaye gecekondularý yýkmak ve boþ arazilere el koymak; emekçileri de tümüyle kent sýnýrlarý dýþýna sürmek ya da bankalara kölece borçlanmak biçimindeki ölüm kýskacýna almak zorundadýr. Bu savaþ, bir anda baþlayýp bitmeyecek. Sermaye, belediyeler ve polislerle, emekçi semtleri tek tek hedefleyecektir. Burada, semtler arasýnda dayanýþmayý kurmak ve geliþtirmek hayati önem taþý-

baskýnlara karþý nöbet tutuyorlar. Direniþ için gerekli malzemeyi hazýr tutuyorlar. Bu büyük öfke, kýsa sürede örgütlenme ve savaþma alýþkanlýklarýný yaratýyor. Bir ayaklanma için gerekli olan komitelerin ve milislerin emekçiler içinde yaygýnlaþmasý için bugüne dek görülmemiþ ölçüde muazzam fýrsatlarý, gecekondu savaþlarýyla sermayenin bizzat kendisi yaratýyor. Leninist Parti bu konuya özel önem vermeli, gecekondu semtlerindeki emekçileri, yaþam haklarýný ellerinden alan bu yýkýmlara karþý uyarmalý, harekete geçirmeli, diðer semtlerle dayanýþmayý büyütmek için halka çaðrýlar yapmalý ve emekçi halklarýn daha bugünden hayata geçirdikleri komiteleri, milislerle güçlendirip, genel bir ayaklanmanýn aracý haline getirmelidir. Boþa geçecek tek bir gün bile yok. Bu savaþý kaybetmek, Ýstanbul’u sermayeye teslim etmek olacaktýr. Ama bu savaþý kazanmak, sermayeyi en güçlü olduðu yerde yenmek olacaktýr.

t

en Avcýlar-Yeþilk

yor. Öte yandan, yýkým operasyonlarýndan sonuç alamayan sermaye, baþka yollar da deneyecektir. Örneðin, yýkýlacak mahallelerin elektrik ve suyunu kesmek gibi. Bu kavga ciddi, sert ve kapsamlý geçecektir. Gecekondu semtlerinin emekçileri bu gerçeði görüyor ve daha þimdiden ona göre hareket ediyorlar. Ellerinden, tümüyle yaþam haklarýnýn alýnmak istendiðini görüyorlar. Bir ölüm-kalým savaþý gibi hazýrlýk yapýyorlar. Toplantýlar düzenliyor, ani

slogan atmaya baþladý. Barikata panzer ve gaz bombalarýyla saldýran polisler, oluþturulan birliklerin ara sokaklardan saldýrýsý karþýsýnda çaresiz kaldý. Eyleme yaklaþýk olarak 700 kiþi katýldý. Çevre halkýnýn kapýlarý sonuna kadar açarak bizi sahiplenmesini hazmedemeyen sermaye devletinin kolluk güçleri, evlerin camlarýný kýrýp gaz bombalarý atarak halký sindirmeye çalýþtý. Eylemde sýk sýk “Kürdistan’da Tek Çözüm Ya Devrim Ya Ölüm”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Biji Serhýldana Newroz”, “Ji bo Azadi Aþiti Þer Þer Þer” sloganlarý atýldý. Eylemin olduðu saatlerde, evlerinde uyuyan bazý çevrelerin “Biz de destekledik, biz de vardýk” tarzýnda söylemleri ise gerçeði yansýtmýyor. Biz de eylemde diðer kurumlarýn olmasýný isterdik, ama ne yazýk ki her sene nasýl ki 1 Mayýs’ta Taksim’de yalnýzsak, 21 Mart’ta Anadolu Mahallesi’nde de Leninistler, emekçi Kürt halký ve polislerden baþka kimse yoktu.

DEMÝRCÝ KAWA’NIN CESARETÝYLE ADANA’DA NEWROZ! elen Newroz’u karþýlamak ezilen Kürt ulusunun her bireyinin olduðu gibi halklarýn mücadele birliðini her koþul altýnda savunan Leninistlerin de gündemindeydi. Leninistler Newroz’u özüne yakýþýr bir þekilde karþýladý.Leninistler dýþýnda tüm yapýlar, Mimar Sinan’da halay çekerek “Newroz”u kutladý. Biz, Kürdistanlý komünistler, Kürt ulusunun isyan ve baþkaldýrý gününü serhýldana çevirmenin onuru içerisindeyiz. Polis, 15 Mart’tan baþlayarak mahallenin önemli bölgelerini panzer ve çevik kuvvet ekipleriyle tuttu. 20 Mart günü saat 18.30 sýralarýnda Anadolu Mahallesi Cuma pazarýnda bir araya gelen leninistler, önce lastikler yakarak halay çekmeye baþladý. Ardýndan 300 kiþilik kitleyle anayola doðru yürüdü. Polis, aldýðý önlemlere raðmen bu kadar insanýn üstlerine yürümesine þaþmýþ olmalý ki, ilk anda büyük panik içerisine girdi. Polislerin gaz bombasýyla kitleye saldýrmasýna karþý, kitle hep bir aðýzdan “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak” sloganlarýyla saldýrýya geçti ve yaklaþýk 4 saat süren çatýþmada kayýp verilmedi. Bu arada bir çevik kuvvet panzeri, kullanýlmayacak hale getirildi. 21 Mart günü ayný yerde tekrar bir araya gelen Leninistler, ilk günün coþku ve deneyimiyle bu sefer Asri Mezarlýðýn önüne (ana cadde) barikat kurarak

G

20

KÜRDÝSTAN’DA TEK ÇÖZÜM YA DEVRÝM YA ÖLÜM! YAÞASIN ULUSLARIN KENDÝ KADERÝNÝ TAYÝN HAKKI! YAÞASIN KÜRT VE TÜRK HALKLARININ MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA!

40. Sayý / 27 Nisan-11 Mayýs 2005

Adana’dan Leninistler


“1 Mayýs’ý Tek Yumruk Olarak Taksim’de Kutlamalýyýz” Yýllardýr kararlý, inatçý, iradeli bir biçimde 1 Mayýs’ý özüne yakýþýr þekilde, taviz vermeden 1 Mayýs alanýnda, Taksim’de kutlayan Mücadele Birliði Platformu iþçilerle 1 Mayýs toplantýlarý devam ediyor. Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi, Enerji Mühendisleri Odasý (EMO), Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi’nden sonra Ýkitelli Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde de genç iþçilerle birlikte 1 Mayýs toplantýsý yapýldý. TEKEL’den emekli bir iþçi olan Yýlmaz Ekþi’nin konuþmacý olarak katýldýðý toplantýda, iþçilerin nasýl sömürüldükleri anlatýldý; emek ve sermaye çeliþkisine ve 1 Mayýs’ýn geçmiþine ve bugününe deðinildi. Ekþi, 1 Mayýs’ýn iþçi bayramý olmadýðýný sermaye sýnýfýna karþý birlik mücadele ve dayanýþma kapitalizme karþý ise savaþ günü olduðunu söyledi. Taksim’in burjuvazi ve iþçi sýnýfý açýsýndan bir irade savaþý olduðuna deðinen Ekþi, sendikalarýn ve Devrimci Kitle Örgütlerinin yýllardýr Taksim’e çýkamadýklarýný, aksine Taksim haricinde çýkmadýklarý alanýn kalmadýðýna; önce ajan-provokatör Doðu Perinçek’in peþinden Gaziosmanpaþa’ya, daha sonra sarý sendikacýlarýn öncülüðünde Çaðlayan çukuruna ve bir deðiþiklik olarak da Saraçhane’ye demir attýklarýný vurguladý. Taksim’in 1977 1 Mayýs’ýnda ve daha sonrasýnda iþçi kanýyla kýzýllaþan bir Meydan olduðunu vurgulayan Ekþi, tüm iþçi sýnýfýnýn 1 Mayýs’ý Taksim Meydaný’nda kutlamasý gerektiðini önemle vurguladýktan sonra toplantýya katýlan bir bayan “evet 1 Mayýs’ý tek yumruk olarak Taksim Meydaný’nda kutlamalýyýz” dedi. Söyleþi Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin müzik grubu olan Emeðe Ezgi’nin müzik dinletisi ile son buldu.

FAÞÝZME KARÞI SÝLAHLANALIM Bu yýl Newroz’un Kürt Halký tarafýndan yoðun bir katýlýmla kutlanmasýndan sonra “bayrak provakasyonu” ile devrimcilere ve yurtseverlere karþý adeta bir “cadý avý” baþlatýldý. Katliamlar, baský ve iþkencelerle bugüne kadar devrimin geliþmesini engelleyemeyen tekelci sermaye ve onun devleti bu kez bildik bir plan devreye soktu. Bir süredir kýzaða çekilmiþ olan sivil faþist sürüleri yeniden sokaða saldýlar. Þovenizm kýþkýrtýlarak toplumun en geri kesimleri devrime ve devrimcilere karþý, yurtsever Kürt Halkýna karþý düþmanlaþtýrýlmaya çalýþýldý, faþistlerin yanýnda yer almaya zorlandý. Newroz’dan hemen sonra Genelkurmay’ýn kýþkýrtmasýyla baþlayan bayrak histerisi karþý-devrimin devrime saldýrýsýnýn ana göstergesi oldu. Bunu Trabzon’da zindanlarla ilgili bildiri daðýtmak isteyen TAYAD’lýlara saldýrý izledi ve ardýndan birbiri peþi sýra devrimcilerin yaptýklarý eylemlere saldýrý geldi. “halk” kisvesi adý altýnda sivil polisler, faþistler her gördükleri devrimci eyleme saldýrmaya baþladýlar. Bu saldýrýlar karþýsýnda sessiz kalmayacaðýmýzý faþist saldýrýlara geçit vermeyeceðimizi göstermek amacýyla 16 Nisan’da Taksim Gezi Parký’nda bir çok devrimci siyasi yapýnýn katýldýðý bir eylem gerçekleþtirdik. Yaklaþýk 150 kiþinin katýldýðý eylem, basýn açýklamasýyla baþladý. Basýn açýklamasýnda “son süreçte iþçi sýnýfý ve emekçilere, Kürt Halký ve devrimcilere karþý bir saldýrý furyasýnýn baþlatýldýðý” vurgulandý, “karþý devrim güçlerinin, tüm güç ve olanaklarýný, kitle iletiþim araçlarýný harekete geçirerek, faþistleri sokaða döktükleri”, “faþizmin kýþkýrtmalarla, sýnýrlý sayýdaki kitle tabanýný harekete geçirdiði” nin dile getirildiði basýn açýklamasýnda “ekonomik ve siyasi kriz içinde olan sistemin bizleri katliamlarla tehdit ettiði” belirtildi. Tüm iþçi ve emekçilerin bu saldýrýlar karþýsýnda devrim cephesinde birleþmesi gerektiðinin altý çizildi. Açýklama sloganlarla son buldu. 40 Sayý / 27 Nisan-11 Mayýs 2005

21


BÝLET SATIÞ NOKTALARI Beyoðlu Mephisto 0 (212) 249 06 87 Beyoðlu Metropol 0 (212) 249 36 73 Þiþli Kelepir Kitabevi 0 (212) 246 58 51 Þirinevler Anatolia Cafe 0 (212) 639 11 64 Edip AKBAYRAM (Müzisyen), Ahmet Can AKYOL (Þair), Derya ALABORA (Tiyatrocu), Ali ASKER(Müzisyen), Fikret BAÞKAYA (Yazar), Nihat BEHRAM (Þair), Ataol BEHRAMOÐLU (Þair), Mihri BELLÝ (Yazar), Sevim BELLÝ (Yazar), Ýsmail BEÞÝKÇÝ (Yazar), Ýsmail DEMÝRCÝOÐLU (Müzisyen), Bilgesu ERENUS (Yazar-Müzisyen), Cezmi ERSÖZ (Yazar), Genco ERKAL (Tiyatrocu), Haluk GERGER(Yazar), Nurettin GÜLEÇ (Müzisyen), Cengiz GÜNDOÐDU (Yazar-Eleþtirmen), Hüseyin ÝLBEYCÝ, Orhan ÝYÝLER (Yazar), Muzaffer ÝZGÜ (Yazar), Þevket KARAKIÞ (Þair), Tuncel KURTÝZ (Tiyatrocu), Lale Mansur (Tiyatrocu), Erkan OÐUR (Müzisyen), Fadýl ÖZTÜRK (Þair), REÞO (Müzisyen), SUAVÝ (Müzisyen), Ahmet SONER (Sinemacý), Berrin TAÞ (Þair), Ahmet TELLÝ (Þair), Gültekin TETÝK (Fotoðraf Sanatçýsý), Hilmi YARAYICI (Müzisyen), Ragýp ZARAKOLU (Yazar), Koma AGIRE JÝYAN, Koma ÇÝYA, Grup DENÝZ’e TÜRKÜ, Grup EMEÐE EZGÝ, Grup PATÝKA, Denge SODIRI, Koma GÜLAN XERZAN, Av. Halit ÇELENK, Av. Þekibe ÇELENK, Av. Murat AK, Av. Birsen AVCI, Av. Ýlker BURGAÇ, Av. Hacer ÇEKÝÇ, Av. Gürsel DEMÝR, Av. Hülya DEVECÝ, Av. Ali Rýza DÝZDAR, Av. Eylem ERKASLAN, Av. Hakan KARADAÐ, Av. Eren KESKÝN, Av. Mihriban KIRDÖK, Av. Güçlü SEVÝMLÝ, Av. Mehmet ÞAHÝN, Av. Gülizar TUNCER, Av. Eþber YAÐMURDERELÝ, Av. Özgür YILMAZER, Av. Cemal YÜCEL, Asrýn Hukuk Bürosu, Dr. Þebnem Korur FÝNCANCI, Dr. Osman ÖZTÜRK, Dr. Özgür KASAPÇOPUR SENDÝKALAR VE KURUMLAR: Ayýþýðý Sanat Merkezi (Taksim), Ayýþýðý Sanat Merkezi (Ýzmir), Ayýþýðý Sanat Merkezi (Antep), Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi (Gazi), Ekin Sanat Merkezi ( Sarýgazi), Ekin Sanat Merkezi (Ýkitelli), Emek Kültür Merkezi-Reutlingen (Almanya) Belediye Ýþ Ýzmir 2 No’lu Þb. Bþk. Süleyman Karakaya, BES Genel Bþk. Bülent KAYA, BES 1 No'lu Bþk. (KESK Dönem Sözcüsü) Ahmet TURAN, DÝSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun GÖRGÜN, DÝSK Genel-Ýþ Ege Bölg. Bþk. Muharrem KURT, DÝSK Genel-Ýþ Ege Bölg. Þb. Sym. Ýsmail BERK, DÝSK Genel-Ýþ Ýzmir 4 No’lu Þb. Sekr. Mustafa KAYA, DÝSK Genel-Ýþ Antep 9. Bölg.Þb.Bþk. Nihat BENCAN, Eðitim-Sen Ýstanbul 1-3-5-7-8 No’lu Þubeler, Eðitim-Sen Antep Þb.Bþk. Mehmet BOZGEYÝK, Enerji Yapý-Yol-Sen Genel Bþk. Bedri TEKÝN, EnerjiYapý-Yol-Sen'den Fikret ÇOLAKOÐULLARI, Yapý-Yol-Sen Ýzmir Þb. Skr. Zeki IRMAK, Antep Tüm-Bel-Sen Bþk. Yusuf ÞAHÝNLER ÇHD Ýzmir Þb. Bþk. Bahattin Özdemir, Duvara Karþý Tiyatro (Ýzmir) Gen.San.Yönetmeni Melda Anýl, Genç Emekçiler Birliði Derneði (GEB-Der) Ýzmir, Tunceliler Dernekleri Federasyonu (TUDEF) Bþk. Gn. Sekr. Ali Rýza BÝLÝR, Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri (DETAK), Devrimci Öðrenci Birliði (DÖB), Devrimci Ýþçi Komiteleri (DÝK), Emekçi Kadýnlar (EKA), Mücadele Birliði Platformu

ADRES: Ýstiklal Cad. Rumeli Han No:88/11 Kat:6 BEYOÐLU/Ýstanbul Tel:(0212)292 13 48

22

40. Sayý / 27 Nisan-11 Mayýs 2005

Avcýlar Viran Cafe 0 (212) 590 64 16 Gültepe Ekin Kýrtasiye 0 (212) 283 80 42 Gazi Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi 0 (212) 650 74 61 Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi 0 (216) 620 97 43 Kadýköy Seyhan Müzik 0 (216) 526 16 36 Aksaray Ezgi Müzik 0 (212) 589 05 89 Baðcýlar Meksikalý Kitap ve Sanat Evi 0 (212) 435 11 21




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.