s045

Page 1



DÜNYA PROLETARYASI K

apitalizmin geliþmesi ve sermaye birikiminde artýþ demek, proletaryanýn da büyümesi anlamýna gelmektedir. Bu büyüme, belli alanlardan, dünyaya doðrudur. Kapitalizm görüldüðü her yerde proletaryanýn varlýðýný öngörür. Çünkü kapitalizm ancak ücretli emeðin sömürülmesiyle varolabilir. Bu anlamda ücretli-emeðin kaldýrýlmasý, kapitalizmin de ortadan kaldýrýlmasý anlamýna gelir. Fakat bundan önce, proletarya, kapitalizmin maddi zeminlerinin geliþimine baðlý olarak, dünya çapýnda büyümeye devam eder. Bu büyümenin hangi noktaya geldiðinin öncelikle saptanmasý gerekir. Evrimi kabul eden, kapitalist üretimin de evrimsel geliþmesini kabul eder. Ýlkel sermaye üretiminden mali-sermaye çaðýna geliþ, bir dizi ekonomik-toplumsal dönüþümü içeren uzun bir tarihsel süreçtir. Feodalizmin kapitalizme dönüþümü ve kapitalizmin egemenliði bir dizi çað açýcý devrimleri gerektirdi. Tarihsel dönüþüm (bir toplum biçiminden baþka bir toplum biçimine geçiþ) bir anlýk bir eylem deðil, uzun bir alt-üst oluþlar sürecidir. Bir dizi ekonomik dönüþümden sonradýr ki, yeni ekonomik biçim, eskinin yerini alýr. Ancak her tarihsel dönem, bir önceki dönemin genel koþullanmýþlýðý içinde geliþipgüçlenebilir. Bu anlamda, yeni dönem kendi temellerine kavuþana dek, bir önceki dönemin temelleri üzerinde iþ görür. Yeni tarihsel dönem, iþ göreceði kendi malzemelerini yaratana deðin, tarihin kendisine sunduðu malzemelerle iþ görmek zorundadýr. Dönüþüm bir anlýk bir iþ deðildir. Bunun genel koþullarýnýn tarihsel olarak oluþmasý gerekiyor. Biz, dünya kapitalizminden söz ederken, kapitalist üretimin ekonominin tüm dallarýnda, ulusal ekonomilerin tüm kolla-

rýna egemen olduðunu, bu egemenliðin tüm dünyada gerçekleþtiðini, bunun büyük bir tarihsel dönüþüm olduðunu belirtiyoruz. Fakat, yine de, kapitalizmin, kapitalist üretim biçimi olarak aþamayacaðý sýnýrlar var. Somutlarsak, kapitalizm büyük bir iþ bölümü olan kent-kýr ayrýmýný ortadan kaldýramaz. Tersine en uç noktaya götürür. Kýrýn kente baðýmlýlýðý; kentin kýr üzerindeki sömürüsü ve egemenliði iyice güçlenir. Ancak kapitalizmin maddi koþullarý sonuna kadar geliþmeye zorlanarak, kent ile kýrýn yeni ve daha üst düzeyde birliðinin kurulabilmesinin maddi koþullarýný hazýrlar. Ama ondan önce ekonomi kent ve kýr arasýnda bölünmeyi sürdürür. Ýþbölümüne baðlý olarak, kapitalist üretim, kýrda ve sanayide ayrý ayrý geliþim gösterir. Süreç sonunda, kapitalist üretim, ulusal ekonominin tüm dallarýna egemen olur. Kapitalist ekonominin saðladýðý ekonomik birlik, iþ bölümüne, kent ile kýrýn ayrýmýna dayanýr. Bu nesnel temele baðlý olarak kent-sanayi proletaryasý ve kýr-tarým proletaryasý ortaya çýkar. Demek “sanayi proletaryasý”ndan ve “kýr proletaryasý”ndan söz ederken; öznel olarak yaptýðýmýz bir ayrýmdan deðil, nesnel temelleri olan bir geliþmeden bahsetmiþ oluyoruz. Sanayi üretimin ve tarýmsal üretimin birbirinden farklýlýðý, proletaryanýn bir arada bulunma, örgütlenme ve davranýþ farklýlýðýna etkide bulunur. Kent ve kýr proletaryasý “ücretli emekçi” olma niteliðiyle bir sýnýftýr. Fakat ekonomik geliþmenin eþitsiz geliþmesine baðlý olarak, proletarya da kendi içinde eþitsiz geliþir. Tarým proletaryasý, daha yoksul olmasýna ve daha kötü koþullarda çalýþmasýna raðmen; daðýnýktýr, sýnýfsal davranýþ olarak sanayi proletaryasýna göre daha gevþektir. Bu nedenle, toplu bir arada bulunuþu, disiplini, örgütleni45. Sayý / 6-20 Temmuz 2005

Proletarya kapitalizmin getirdiði bölünmüþlüðü aþýp, “dünya proletaryasý” olarak davranabilir. Kapitalist ekonominin dünya genelindeki egemenliði, kapitalizmin tekelci kapitalizm aþamasýna ulaþmasý ile birlikte tekellerin dünya egemenliði ve bu temelde farklý ülkelerdeki proletaryanýn birbirine baðýmlýlýðý, ücretli emekçilerin kurtuluþunda ortak hareket etmesini getirmiþtir. Proletaryanýn enternasyonal dayanýþmasý, örgütlenmesi ve mücadelesi bu temel üzerinde hareket etmiþtir. Böylesi bir nesnel temel olmaksýzýn, uluslararasý proletaryanýn ayný sýnýfsal durumu olmaksýzýn ve amaç birliði olmaksýzýn, proletaryanýn enternasyonal hareketinden söz edilemezdi. Emek-sermaye iliþkisi her yerde aynýdýr. Bu da, emeðin sermayeye karþý ilkelerinin her yerde ayný biçimde formüle edilmesini getirir. Proletarya, ilkeler yönünde olsun, ayný amaç yönünde olsun ve ayný yönde pratikte birlikte hareket eder.

3


þi ve sanayinin has ürünü olmasý, sanayi proletaryasýný devrimin öncüsü durumuna getirir. Kapitalist üretimin ekonominin tüm dallarýnda geliþmesi ve egemen hale gelmesiyle, proletaryanýn da sayýsý artar, büyür. Kapitalizmin kendi mekanizmalarý tarafýndan eðitilir, örgütlenir ve birleþtirilir. Kapitalizm ilk önce belli ülkelerde (Avrupa’da) geliþip, egemen olmuþken, zamanla dünyaya doðru yayýldý. Kapitalizm gittiði sömürge ülkelerin ekonomilerini önce böldü ve sonra çözülmesini saðlayarak kendi üretim iliþkilerini oralarda da egemen hale getirdi. Kapitalist ekonominin geliþimi, toplumsal yapýyý çözmüþtür. Üreticiler kitlesel olarak mülksüzleþtirilmiþ, sonuçta kapitalist üretimin gereksindiði ücretli-emek bolca saðlanmýþtýr. Eski toplumsal yapýnýn çözülmesi sonucu, proleterleþme süreci de bir eðilim olarak geliþmeye baþlamýþ; toplumda küçük mülk sahipleri, köylülük çözülmeye baþlamýþ, buna karþýn proletaryanýn sayýsý, gücü ve toplumsal aðýrlýðý artmýþtýr. Böylece tüm ülkelerde, tüm kýtalarda proletaryanýn sayýsý çok büyük rakamlara ulaþmýþ; geliþmiþ kapitalist ülkelerde nüfusun çoðunluðunu oluþtururken, baðýmlý kapitalist ülkelerde ise nüfusun önemli bir kesimini oluþturmuþtur. Tarým proletaryasý ve yoksul köylülükle birlikte yeni sömürgelerde nüfusun çoðunluðudur. Dünya nüfusu açýsýndan bakýldýðýnda, orta ve küçük mülk sahiplerinin sayýsý sürekli azalýrken, proletaryanýn sayýsý ise devamlý artmaktadýr. Proletarya nüfus içinde sürekli büyüyen tek sýnýftýr. Tabii proletaryanýn asýl gücü, sýnýfsal konumundan (sanayinin has ürünü) ileri geliyor. Ama nicel olarak büyümesi de onun toplumdaki aðýrlýðýný arttýrýr. Varýlan noktada baktýðýmýzda proletaryanýn toplumdaki aðýrlýðýnýn, etkisinin ve gücünün nicel olarak da, nitel olarak da arttýðýný açýk olarak görürüz. Meta üretimi tek tek ülkelerin sýnýrlarýný aþarak tüm dünyada genel biçim haline geldi. Ticaret de artýk, dünya ticaretidir. Pazar da dünya pazarý. Kapitalizm bir dünya sistemi oldu. Artýk dünyada kapitalizmden söz edilmeye baþlandý. Kapitalizmin dünya ekonomisi temelinde uluslarýn karþýlýklý baðýmlýlýðý geliþti. Her ulus dünya pazarýna baðlandý. Yine her ulus kapitalizmin dünya iþ bölümüne dahil oldu. Bildiðimiz gibi, iþbölümünün bir ucunda sömüren, diðer ucunda ise sömürülen var-

4

dýr. Ülkeler ezen ve ezilen ülkeler olarak bölünmüþtür. Kapitalizmin dünya egemenliðiyle birlikte, kapitalist üretimin yasalarý ve sonuçlarý da her yerde zorunlu olarak ortaya çýkar. Kapitalist ekonominin dünya egemenliði temeline baðlý olarak uluslararasý proletarya oluþtu. Uluslararasý proletaryanýn ortaya çýkýþý, tüm bir ekonomik yapýnýn, tüm bir tarihsel dönemin dönüþümünün sonucu olabilir. Bu, maddi koþullarýn olgunlaþmasý demektir. Geliþmiþ maddi koþullara dayanan proletarya, artýk eski proletarya deðil; dünyayý dönüþtürecek militan bir sýnýf konumuna gelmiþ demektir. Yine, bu maddi geliþime baðlý olarak, proletarya yerel bir güç olmaktan çýkmýþ, ulus düzeyinde bir güç ve uluslararasý çapta bir güç durumuna gelmiþtir. Kapitalist ekonominin kýtalarda ve dünyada merkezileþmesi, üretim araçlarýnýn daha az elde toplanmasý, emeðin dünya çapýnda toplumsallaþmasýna baðlý olarak, “Avrupa proletaryasý”ndan; “Latin Amerika proletaryasý”ndan, “Dünya proletaryasý”ndan söz etmeye baþladýk. “Dünya proletaryasý” nitelemesi, niceliksel bir toplamý deðil, bir geliþimi ve iç bütünlüðü ifade eder. Dünya proletaryasýnýn oluþmasý, iþçi sýnýflarýnýn tek tek ülkelere bölünmüþ olmasý gerçeðini ortadan kaldýrmýyor. Üretim araçlarýnýn dünya çapýnda merkezileþmesi ve emeðin dünya düzeyinde toplumsallaþmasý ile kapitalist mülkiyetin belli sýnýrlar içinde (ulusal sýnýrlar) kalmasý arasýndaki çeliþki çok barizdir. Kapitalist ekonomi tüm “ulusal” sýnýrlarý aþýp geçmekle birlikte, ekonomi varolan sýnýrlarý tamamen ortadan kaldýracak kadar tek elde toplanmamýþtýr. Kapitalist ekonominin belli ellere ve sýnýrlara bölünmüþ olmasý, iþçi sýnýfýnýn üzerinde hareket ettiði zemindir ve iþçilerin hareketini etkilemektedir. Ýþçi sýnýfýnýn bölgelere ve ülkelere göre bölünmesi, kapitalizmin durumuna denk düþer. Fakat bu durum mutlak deðildir; sermayenin tek tekele doðru ilerleme eðilimine baðlý olarak, “ülkelerin” proletaryasý da “dünya proletaryasý” olmasý yönünde ilerliyor. Sermayenin tek tekele doðru ilerlemesi noktalanmýþ bir durum deðil, devam eden bir eðilimdir. Dünya proletaryasý da sonuçlanmýþ bir hareket deðil, geliþmekte olan bir eðilimdir. Proletarya kapitalizmin getirdiði bölünmüþlüðü aþýp, “dünya proletaryasý” o45. Sayý / 6-20 Temmuz 2005

larak davranabilir. Kapitalist ekonominin dünya genelindeki egemenliði, kapitalizmin tekelci kapitalizm aþamasýna ulaþmasý ile birlikte tekellerin dünya egemenliði ve bu temelde farklý ülkelerdeki proletaryanýn birbirine baðýmlýlýðý, ücretli emekçilerin kurtuluþunda ortak hareket etmesini getirmiþtir. Proletaryanýn enternasyonal dayanýþmasý, örgütlenmesi ve mücadelesi bu temel üzerinde hareket etmiþtir. Böylesi bir nesnel temel olmaksýzýn, uluslararasý proletaryanýn ayný sýnýfsal durumu olmaksýzýn ve amaç birliði olmaksýzýn, proletaryanýn enternasyonal hareketinden söz edilemezdi. Emek-sermaye iliþkisi her yerde aynýdýr. Bu da, emeðin sermayeye karþý ilkelerinin her yerde ayný biçimde formüle edilmesini getirir. Proletarya, ilkeler yönünde olsun, ayný amaç yönünde olsun ve ayný yönde pratikte birlikte hareket eder. Toplam toplumsal sermaye çok sayýda elde bölünmekle birlikte, sermayenin tarihi eðilimi, tek elde merkezileþme yönündedir. Bu, normal ekonomik iþleyiþle gerçekleþtiði gibi, devlet müdahalesiyle de saðlanýyor. Devlet, ekonomik sürece, tekellerin yararýna müdahalede bulunuyor. Sonuçta, daha bugünden toplam toplumsal sermayenin daha büyük bir miktarý belli emperyalist ülkelerde ve tekellerde toplanmýþ bulunuyor. Dünyada kapitalizm egemen oldu; kapitalist ekonomiye de tekeller egemen. Tekelci egemenlik ve devlet-tekel bütünleþmesi koþullarýnda, emeksermaye arasýndaki uzlaþmaz çeliþki ve karþýtlýk her yerde keskinleþti ve nihayetinde tüm dünya toplumsal devrim alanýna dönüþtü. Hiç þüphesiz her ülkenin evrimi ve tarihsel durumu birbirinden farklýdýr. Bu nedenle, her ülkenin somut durumunun ayrý ayrý ele alýnmasý gerekiyor. Marksizmin-Leninizmin taktiklerinin her ülkenin somut koþullarýna uyarlanmasý gerekiyor. Dünya proletaryasý için ayný olan hedefler ile her ülke proletaryasýnýn bu ayný hedefe hangi somut yolu izleyerek ulaþacaðýnýn somut olarak saptanmasý gerekiyor. Her ülkedeki proletarya hareketi zorunlu olarak kendi somutundan hareket edecektir; ama dünya proletaryasýnýn bir parçasý olarak, proletaryanýn dünya ordusunun bir müfrezesi olarak enternasyonal görevlerini de yerine getirecektir. C.DAÐLI


Ý

KENT SAVAÞLARINA HAZIRLIK

ç savaþýn kavurucu iklimi yavaþ yavaþ her alana, büyük kentlerden küçük kentlere doðru yayýlýyor. Sokaklar, üniversite kampüsleri, daðlar, toplumun kan deryasýyla birbirinden ayrýlmýþ iki kutbun, devrim ve karþý devrimin, bir kez daha oldukça kanlý bir hesaplaþmasýna tanýklýk ediyor. Bu kanlý hesaplaþmayý, sýnýflar mücadelesinin belli bir dengeyi ifade eden koþullarý hazýrlýyor. Proletarya ve emek güçleri, egemenliðini gün geçtikçe yitiren burjuvaziyi henüz deviremiyor; fakat burjuvazi de proletarya ve emek güçlerini bulunduðu konumdan geriletemiyor. Böylesi denge durumlarý, hemen her zaman, sýnýflardan birinin diðerine egemenliðini kesin olarak kabul ettirecek olan sonuç alýcý büyük kapýþmalarýn önünü açar. Proletarya ve emek güçleri, hemen her yerde, yeni yeni alanlarda güçlü çýkýþlar yaparken, burjuvazinin cevabý katliamlar biçiminde oluyor. Ovacýk, bunun en son örneði oldu, fakat asla sonuncusu deðil. Reformizmin “eyvah!” nidalarý arasýnda, tayin edici nihai kapýþmanýn tüm güçleri hazýrlanýyor. Ýç savaþýn, daha önce görülmemiþ derecede sarsýcý olaylarla yükseliþine, þimdiden tanýk oluyoruz. “Bir iç savaþta proletaryanýn ideal partisi, savaþan partidir” diyor Lenin. Çünkü komünistler sýnýf uzlaþmasýný deðil, sýnýf savaþýmýný kabul ederler. Ve bunalým derinleþtikçe yürütülen sýnýf savaþýmý ister istemez bir iç savaþa, silahlý bir ayaklanma aþamasýna ulaþýr. Söylemde devrimi, pratikte ise sýnýf uzlaþmasýný savunanlar, tam da böyle anlarda “Barýþ! Çatýþmalar dursun” feryatlarýyla ortaya çýkarken, proletaryanýn savaþan partisinin görevi, savaþan kitlelere yol göstermektir. Ýç savaþa önderlik nasýl olur? Kaðýt üzerinde “sistemler yaratan” stratejistlerin, kitlelere henüz bilmedikleri savaþým biçimlerini öðretmeye kalkarak mý; yoksa genel sýnýf savaþýmý ve kitle hareketinden “öðrenerek” mi? Elbette blankizme, anarþizme düþmek istemeyen her leninist, ikinci yolu seçecektir. ilerleme içindeki kitle savaþýmýna karþý dikkatli tutum proletaryanýn savaþan partisinin, iç savaþ önderliðini nasýl, hangi mücadele biçimleri ve taktikleriyle ve hangi alanlarda kuracaðýnýn yolunun gösterir. Kitlelerin zora dayalý savaþýmý, iç savaþýn ortaya çýkýþýna paralel olarak, ilk kez 70’li yýllarda etkin oldu. Devrimci yapýlar, bu kitle hareketinin önüne geçmeden önce, silahlý gruplar biçiminde doðdular. Bu nedenle her biri, geliþen kitle hareketlerine kendi “sistem yapýcý” taktiklerini hakim kýlmaya çalýþtýlar. Zora dayalý mücadelenin bu “emekleme” dönemi, bütün güçlerin etrafýnda kümelendiði politik odak yaratýp genel ayaklanmaya büyüyemediði için, 12 Eylül karþýsýnda geri çekildi. 90’lý yýllar, serhýldanlar ve büyük iþçi eylemleriyle açýldý ve bu ayaklanmalar, gerilla hareketlerinin yeniden etkin olmasýný saðladý. Ýstanbul’dan Nusaybin’e dek irili ufaklý kentler, kitlesel ayaklanmalarýn asýl beþiði oldu. Sanayi ve ticaretin yoðunlaþtýðý kentler, ayaklanmanýn kitle gücünü besledi.

Sermaye Kentlerin Denetimini Yitiriyor Ýç savaþ sürecinde büyük sanayi kentlerinde ayaklanmanýn belirleyici kitlesel gücü kendini hissettirdikçe, sermaye ve devlet, güvenlik telaþýna düþtü. Çünkü burjuvazi, hem mali hem de politik gücünü kentlerde kurumsallaþtýrmýþtý. Oysa, sermayenin kendi gücünün yoðunlaþtýðý kentlerde, bizzat kendi mezar kazýcýsý proletarya da fiziki ve politik güç kazandý. Yoksul emekçiler kitleler halinde kýrdan kopup kentlere doluþtukça, kentlerin ayaklanma ordusu da kalabalýklaþtý. Ve böylece egemen olanla isyancýlar, burjuvazi ile proletarya, ayný kentsel mekanda, yan yana, kendi güçlerini karþýlýklý savaþa sürmeye baþladýlar. Burjuvazi en baþýndan bu yana kentlerin imarýný, denetimini kolaylaþtýrmak ve ayaklanmalarý engelleyip ezmek üzerine kurdu. Gittikçe büyüyen kentlerle birlikte kalabalýklaþan emekçi semtler, burjuvazinin çevresini sardýkça, burjuvazi özel güvenlik elemanlarý ve ekipmanlarýyla donatýlmýþ sitelere, tahkim edilmiþ kalelere çekildi. Altlarýna çektikleri arabalara bile yansýdý, bu “korunmacý” ruh hali. Aðýr ve tank benzeri, cipler, iç savaþýn burjuvazide yarattýðý korkuyu açýða vururcasýna, caddelerde görünmeye baþladý. Bu da yetmedi, kentleri koruma altýna alan ordu, polis-jandarma birliklerine raðmen burjuvalarý kendi mekanlarýnda bir küçük orduyu besleyecek kadar cephanelikler yýðmaya, özel koruma ordularý beslemeye baþladýlar. TMSF’nin satýþa sunduðu ve Uzanlarla, Erol Aksoy’a ait silahlarýn birçoðu, ne ordu ne de poliste bulunan türdendi. Korku, sermayenin kentlerini sardýkça, ordu ve polis teþkilatlarý tedbirlerini, teçhizatlarýný yenileme ve þehir savaþlarý için ortak tatbikatlar düzenleme yoluna gidiyorlar. Son günlerde yapýlan böyle bir tatbikatta özel silahlý güçler, okul ve hastane gibi büyük ve saðlam binalarýn ele geçirilmesini prova ettiler. Kent savaþlarýna yönelik eðitimlerin sýklaþtýðý, tatbikatlarýn birbirini izlediði günlerde, Ýstanbul’da MOBESE adý verilen elektronik gözetleme ve koordinasyon sistemi hayata geçti. MOBESE sisteminin esas hedefi, bütün polisiye güçlerin tek bir merkezden idaresini kalýcý bir yapýya dönüþtürmek, etkinleþtirmektir. Bunun için, tek tek polis birimlerinin olaylar ve kitleler karþýsýndaki olasý pasif tutumlarýný ve hatalarýný sýfýra indirip, her hareketi merkezi denetime baðlamak gerekiyordu. Böylece polis gücü, kendi gözlem ve denetimlerine dayalý bilgilerle deðil, doðrudan merkez tarafýndan izlenen ve derlenen bilgilerle hareket edecek. Yeni sistem, polisin koordinasyonunu güçlendirse de, emekçiler üzerindeki denetim etkinliðini daha da sýnýrlandýrýyor. Geçmiþ dönemlerde, yaya devriyeler aracýlýðýyla, emekçilerin ruh hallerindeki deðiþimleri birebir görüþme-konuþma-gözleme yoluyla denetim altýna alan polis gücü; otomobil devriye göreviyle, birebir iliþkiden ve gözlemden mahrum kalmýþtý. Sürekli otomobilin içinde gezen polis gücü, hem emekçilerden yalýtýldý hem de yalnýzca “çýkan olaylara müdahale ekibi” düzeyine geldi. Motori-

45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005

5


ze devriyede, genel kitleye deðil, olaylara odaklanan polis gücü, çoðu zaman olay ve eylemler karþýsýnda kendi inisiyatifle baþ baþa kalýyordu. MOBESE sistemiyle artýk, bütün olay ve eylemlerin gözlem ve müdahale inisiyatifi merkeze kalýyor. Sistem gün geçtikçe mekanikleþir ve insan unsuru aradan çekilirken, emekçilerin ruh halini kameralarýn anlamasý mümkün mü? Emekçiler içinde kabaran öfke ve þiddet dolu ruh hali, MOBESE sistemi için sadece bir veridir. Burjuvazi, kent yoksullarýnýn ayaklanma eðilimini denetim altýna alamayacaðýný bildiði için, MOBESE’yi devreye sokuyor. Bütün muhtarlýk bilgisayarlarýnýn sisteme baðlanmasýyla, þehrin tüm nüfusunun yerleþim hareketleri izlenecek. Böylece sermaye, kendi güçlerini hangi semt ve sokakta yoðunlaþtýracaðýný tahmin edecek. Burada artýk, kitleleri kontrol etmek gibi doðrudan bir hedefin yerini, onlara öncülük edecek unsurlarýn bertaraf edilmesi hedefi var. Sonuç itibariyle, MOBESE ve kentlere yönelik tatbikatlar, burjuvazinin artýk eski yöntemlerle kentleri denetim altýna alamadýðýnýn, emekçilerin yayýlan ve sertleþen mücadelesini, eski yöntemlerle engelleyemediðinin bir itirafýdýr. Ordu ve Kentler Son günlerde sýkça dile gelen söylemlerden biri, devletin artýk bir “iç savaþ aygýtý” haline getirildiðine iliþkindir. Oysa devlet, baþýndan bu yana sýnýflar mücadelesinde burjuvazinin bir iç savaþ aygýtýdýr. Burjuvazi egemen olduðu dönemden itibaren devlet güçlerini bir iç savaþa göre yapýlandýrmýþtýr. Bu devlet güçlerinin baþýnda gelen ordu, “dýþ tehdide karþý” deðil, ama hemen her zaman “iç tehdide karþý” örgütlendi. Ordunun görevinin “sýnýrlarý korumak” olduðu, bir burjuva masalýdýr. Ordu esas gücünü kentlerde yoðunlaþtýrýr, en büyük kýþla ve karargahlar, hep kentlerin içinde, çevresindedir. Ordunun, sanayi üretiminin ve ticaretin yoðunlaþtýðý bölgelerde konumlanmasýnýn bir nedeni proleter tehlikeyi bertaraf etmekse, diðer nedeni, bu modern üretime baðýmlý olmasýdýr. Kentler orduyu besler. Tamir atölyeleri ve üretim tesisleri militarizmi baþlý baþýna bir sanayi kolu haline getirmiþtir. Milyonluk mevcuduyla ve modern mekanik araçlarýyla ordu, kentlerin eklentisi olmak zorundadýr. Büyük kentlerdeki ordunun varlýðý ve konumu, yukarýda açýklanan iki nedeni de doðruluyor. Baþkent Ankara, kuruluþundan itibaren, emekçi ayaklanmalarý önlemeye yönelik bir imar planý içinde geliþti. Birbirini dik kesen iki ana ulaþým yolunun dört parçaya ayýrdýðý baþkentte, artý iþaretinin ortasýnda önemli devlet kurumlarý, bunlarla iç içe genel komutanlýklar ve bunlara ait kýþlalarla depolar bulunur. Bu geniþ bürokratik-militarist yerleþim alanýn çevresinde, ana caddeler tarafýndan dört ayrý bölgeye daðýlmýþ emekçi semtleri bulunur. Bu

6

emekçi semtlerin dýþ çeperinde yer alan daha büyük kýþlalar, baþkentin tüm giriþ ve çýkýþlarýna adeta mekanik bir ablukaya alýr. Ama bu kent planý, baþkentin nüfusunun artmasýyla birlikte bozuldu. Bir zamanlar kentin çevresinde kalan Mamak, Etimesgut, jandarma kýþlasý gibi büyük askeri alanlar, yavaþ yavaþ yoksul emekçi semtleriyle çepeçevre sarýldý. Ordu, bu önemli tehlikeyi bertaraf etmek için, operasyonel merkezlerini, cephanelik ve mekanik güçlerini Ankara’nýn biraz daha dýþýna taþýma telaþýna kapýldý. Tehdit, proletarya ve emekçilerden geliyordu. Kavganýn þehri Ýstanbul, ayný zamanda burjuvazinin de mali ve siyasi gücünü yoðunlaþtýrdýðý kenttir. Ýstanbul, onbinlerce polis gücüne ek olarak, Kürdistan’dan sonra ordunun en büyük operasyonel ve mekanik gücünü barýndýrdýðý bölgedir. Bu kentin kontrolünden sorumlu Birinci Ordu, müstakbel Genel Kurmay Baþkaný’ný aðýrlar. Müstakbel baþkomutan, burjuvazi ve proletaryanýn savaþýnýn bu en çetin alanýnda sergiler bütün hüner ve baðlýlýðýný. Bütün mali, teknik, siyasi ve askeri gücünü burada yoðunlaþtýrmasýna raðmen burjuvazi, Ýstanbul’un denetimini sürekli elinden kaçýrýyor. Sapanca’dan Çorlu’ya dek uzanan 250 km.lik bir yol boyunca sýralanan yoksul emekçi semtler, burjuvaziyi ve güçlerini adeta her alanda bir abluka içinde býrakýyor. Burjuvalarýn oturduðu yerler tek bir alanda yoðunlaþmýþ deðil, tersine daðýnýk, birbirinden kopuktur. Burjuva semtlerin ve kýþlalarýn arasýna fabrikalar, sanayi bölgeleri ve proleter mahalleler sokulmuþtur. Bu nedenle Ýstanbul’da yaþayan burjuvalar; “Bir gün varoþlardan gelip, boðazýmýzý kesecekler” korkusunu sürekli yaþarlar. Kasýmpaþa, Çaðlayan, Seyrantepe, burjuva gökdelenlerin ve villalarýn çevresini kara bir duvar gibi kaplar. Dudullu, Gülsuyu ve Kartal’ýn emekçi mahalleleri Bostancý’nýn burjuvalarýný kuþatýr. Kentlerin iç savaþýnda Ýstanbul, burjuvalar için büyük dezavantajlar ve tehditler barýndýrýr. Burjuvazi bu tehdidi militarist güçleri sürekli takviye ederek gidermeye çalýþýr. 19 Aralýk günlerinde sermaye güçlerinin Ýstanbul’da nasýl çaplý bir ayaklanma bastýrma hazýrlýðý yaptýðýný hepimiz gördük. O gün yüze yakýn tank, kýþlalarda motorlarý çalýþýr vaziyette hazýr bekledi. Þehrin bütün askeri güçleri alarm durumuna geçti. Jandarma ve piyadenin karma birliklerinden oluþturulan savaþ gruplarý, kýþlalarda günlerce harekete hazýr durumda tutuldular. Burjuva ordunun esasýnda bir iç savaþ makinesi olduðunu en çýplak biçimde 19 Aralýk’ta gördük. Geçen haftalarda Meclis’e verilen bir soru önergesiyle, 19 Aralýk’ta hazýr tutulan karma birliklerin daðýtýlmadýðý da ortaya çýktý. Burjuvazi için ayaklanma tehdidi, gelip geçici deðil, her an ortaya çýkabilecek bir tehdittir.

45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005


Ýç Savaþa Göre Biçimlenen Bir Ülke Burjuvazinin iç savaþ düzenini, yalnýzca en büyük kentlerde deðil, tüm ülke çapýndaki kentlerin geliþme ve yerleþim planýnda görebiliriz. Siyasi baþkent Ankara, uzun yýllar boyunca sürdürülen bilinçli bir çabayla, karþý devrimin kalesi kentlerce korumaya alýnmýþtýr. Bir yanda Çankýrý ve Kýrþehir, diðer yanda Konya ve Niðde. Geçmiþten bu yana en gerici burjuva siyasetleri çalýþmalarýný bu kentlerde yoðunlaþtýrdý. Eskiþehir’in büyük toprak sahibi olan Sazaklar, tüm mali güçlerini bu iþe adayarak, faþist ablukayý Eskiþehir yönünden tamamladý. Adý geçen kentler, karþý devrim cephesinin korumasýyla ve rantlarýyla beslendi. Kuruluþundan bu yana gerici burjuva devleti, proletaryanýn baþkenti Ýstanbul ile, kendi siyasi baþkenti Ankara arasýnda tampon bölgeler oluþturmak çabasýna giriþti. Adapazarý-Düzce-Bilecik hattýna, özellikle Ekim Devrimi sonrasý Rusya’yý terk eden köylüler yerleþtirildi. Oldukça verimli olan bu arazilerde, devletin yoðun desteðiyle üretim yapan bu kesimler, hem maddi hem de ideolojik yönden burjuvaziyle sýmsýký baðlar kurdu. Emniyet müdürleri en çok bu bölgeden çýktý. Bu da yetmedi. Eskiþehir ve Bolu’da çok özel eðitim ve teçhizatlý hava ve komando birlikleri konumlandý. Bütün amaç, Ýstanbul-Ankara hattýnýn fiziken engellenmesiydi. Geçiþ yollarýna, karþý devrimin toplumsal tabanýndan oluþan bir barikatlar zinciri kurulmuþ oldu. Benzer bir barikatlar zincirini Türkiye ve Kürdistan arasýndaki geçiþ bölgelerinde de görüyoruz. Osmaniye, Kayseri ve Yozgat, geçmiþten bu yana karþý devrimin egemen olduðu kentlerdi. 1978’de Maraþ, 1993’te Sivas’ta yaþanan büyük çaplý katliamlar, bu geçiþ güzergahý üzerindeki devrimci etkiyi söküp atmak için tertipleniyordu. Her iki ülkenin birleþik devriminin gücünü bilen burjuvazi, bu geçiþ noktalarýndaki yerel burjuva güçleri maddi yönden destekledi. Baþka yerlerde farklý politik parti ve kamplara bölünen burjuvazi, söz konusu geçiþ bölgelerindeki kentlerde tam birlik içinde oldu. Hangi partiden olursa olsun, bu söz konusu kentlerin belediye baþkanlarýnýn, diðer bölgelerde görülemeyen yüksek oranlarla seçilmesi, bu birliðin kanýtýdýr. Bürokrasinin en gerici katmanlarý, en sadýk ve en disiplinli askeri birlikler, Çukurova, Kayseri ve Malatya’nýn palazlanan burjuvalarýyla bütünleþtiler. Bu birleþik çabanýn tek hedefi, iki ülke devrimlerinin iç içe geçiþini zorlaþtýracak bir tampon bölge oluþturmaktý. Bu bölgede ne zaman bir devrimci etki geliþse, burjuvazinin cevabý katliam oldu. Tüm ülke çapýnda kentlerin konumlarý, her þehrin iç siyasi yapýsý, ordu ve polis gücü ile denetim altýna alýnmasý, baþýndan beri burjuvazinin her adýmýný iç savaþý hesaplayarak attýðýný gösteriyor. Kentlerden ve buralarda yoðunlaþan ayaklanmanýn büyük gücünden korkan burjuvazi, bir noktadan sonra denetimi elinden kaçýrdý. Ýþte bu nedenle, denetim yerine, sonuç alýcý bir savaþa, bastýrma ve yok etme hareketine giriþti. Megapollerde Yeni Barikat Savaþlarý Sonucu belirleyecek olan nihai kavgada kentler baþrolü oynayacaktýr. Tekelci kapitalizmin egemen olduðu ülkelerde ardý ardýna gelen ayaklanmalarda büyük kentler belirleyici olmuþtur. Arjantin, Bolivya, Venezüella, geçmiþ dönemde Ýran ve bugünün iþgal altýndaki Irak’ý, farklý biçim ve yöntemlerle kent savaþlarýnýn yeni taktikleri konusunda derslerle doludur. Kuþkusuz, bütün bu devrimci mücadeleleri birebir kopya etmek bilimsel bir yaklaþým

olamaz. Fakat ardý ardýna gelen bu ülkelerin kent mücadelelerinden öðreneceðimiz çok þey var. Son dönem kent ayaklanmalarýnýn belki de en önemli derslerinden birisi, barikat savaþlarýna getirdiði yeni anlayýþtýr. Geçmiþten bu yana kent savaþlarýnda barikatlar, bir savunma aracý olarak kullanýldý. Oysa, özellikle Latinlerdeki kent ayaklanmalarýnda barikatlarýn bir saldýrý ve burjuva sistemi felç etme araçlarýndan biri olarak kullanýldýðýný görüyoruz. Bu yeni geliþmeyi hazýrlayan, kentlerin olaðanüstü büyümesidir. Her ülkenin bir yada iki kenti, nüfusun büyük bölümünü kapsamaya baþladý. Ve bu kentler, burjuvazinin üretim faaliyetlerinin, ticaret ve para akýþýnýn yoðunlaþtýðý merkezler durumuna geldi. Üretilen metalar, bu kentlerin karayollarý, liman ve havaalanlarý aracýlýðýyla iç pazara ve dünyaya daðýtýlýyor. Büyük ve geniþ otoyollarý, liman bölgeleri, ticari uçaklarýn sürekli inip kalktýðý alanlar, sistemin ana damarlarý haline geldi. Kentlerin olaðanüstü ve denetlenemeyen büyümesi nedeniyle, büyük bölümü yoksul semtlerin ablukasý altýnda kalan bu büyük üretim ve daðýtým aðlarý, emekçilerin barikatlarýyla felç ediliyor. Burada amaç, yalnýzca meta dolaþýmýný engellemek deðil. Ama ayný zamanda, kentlerin olaðanüstü büyümesi nedeniyle güçlerini de tek bir alanda tutamayan ordu ve polisin bir araya geliþini önlemektir. Büyük metropollerde anayollar ve geçiþ yollarýnda trafik, hiç durmadan akýp giden ticaret nedeniyle öylesine yoðundur ki ve bu geçiþler öylesine birbirine baðlýdýr ki tek bir ana güzergahýn bile birkaç saat kapatýlmasý, neredeyse bütün kent üzerinde etkisini gösterir. Bunu Ýstanbul’da her sabah ve her akþam rahatlýkla görebilirsiniz. Mahmutbey’deki yoðunluk, Aksaray’a dek uzanýr. Köprüde bir kaza, Kadýköy’den Beþiktaþ’a kadar etkisini gösterir. Böylesine yoðun geçiþ yaþanan yollarda sýkýþan trafik, burjuvazinin militarist güçlerinin de belli bir alana yýðýlmasýný engeller. Ýþte bu yüzden proletarya, Ýstanbul gibi büyük metropollerde, bir ayaklanma anýnda barikatlarýn bu yeni iþlevini iyice özümsemek zorundadýr. Tüm ana ve ara geçiþ yollarý boyunca, saðlý sollu, emekçi semtler sýralanýyor. Burjuvazi genel bir ayaklanmanýn bastýrýlabilmesi için mekanize güçlerini bu yollar boyunca geçirmek ve en kritik bölgelerde yoðunlaþtýrmak zorunda kalacaktýr. Ama bir kere tüm anayollar ve bunlara baðlý ara yollar felç edilirse, 19 Aralýk’taki gibi hazýr bekleyen onca tank, onca askeri araç, onca polis otobüsü, ne iþe yarayabilirdi. Kentler, kýrlar gibi deðildir. Helikopterler askeri birlikleri istedikleri noktaya taþýyamazlar. Ýstanbul’daki burjuva güçlerin ve emekçi semtlerin konumlarý, burjuvazinin kritik anda kritik noktada yoðunlaþmasýný zorlaþtýrýrken, emekçilerinkini kolaylaþtýrýyor. Belirleyici anda, belirleyici güçleri, belirleyici yere toplamak, bir ayaklanmanýn kader anýdýr. Tek baþýna anayollarý felç eden barikatlarýn iç savaþýn tayin edici kavgasýnda bize zafer getirmeyeceðini, diðer savaþým yöntemleriyle birleþtirilmesinin gereðini söylemeye gerek yok. Fakat Ýstanbul’un en önemli geçiþ noktalarý arasýnda kalan Kaðýthane, Alibeyköy, Ýkitelli, Sarýgazi ve Küçük Çekmece gibi emekçi semtlerin, genel bir ayaklanmada “burjuva güçlerin hareketini felç edici” rolünün belirleyici olacaðýný þimdiden söyleyebiliriz. Devrime pratik yaklaþan, ayaklanmayý þimdiden ciddi hazýrlýklarla yürüten bir güç, kentlerin savaþan partisi adýný almayý hak kazanýr. Kentlerin savaþan partisi, ancak böyle bir parti, iç savaþta milyonlara öncülük edebilir. Fakat þimdiden, bunun için ciddi bir hazýrlýk ve ayaklanmayý canlý bir imge gibi kafasýnda her an yaþatan, her þeye bu gözle bakan bir kavrayýþ gerekir.

45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005

7


HASAT ZAMANI-II Kitleyi Devrimin Öznesi Haline Getirmeliyiz Salt kendi faaliyetlerimizin yarattýðý etkiden dolayý deðil, ama genel devrimci atmosferin emekçilerin üzerinde yarattýðý etkiden dolayý, kitlesel hareket, örgütlü güçleri aþmýþ durumda. Bu açýðý kapatmanýn tek yolu, örgütçülerimizi bir an önce yetkinleþtirip, iliþkide bulunduðumuz binleri aktif faaliyet içine çekmektir. Yapýlacak iþ çok: Kitle gösterilerine hazýrlanmak, bunun için afiþ ve duyurular yapmak, eylem gruplarý oluþturmak, politik kampanyalar yürütmek, her alanda kurumlaþmayý hýzlandýrmak gibi… Yetkinleþmiþ örgütçülerden kurulu bir yapý, bütün bu pratik faaliyetleri kendi içinde küçük birimlere ayýrmayý, her birim için uygun yetenekteki kiþileri istihdam etmeyi ve böylece ortaya çýkan toplam faaliyetin etkisini arttýrmayý, sürekli izlenecek bir çizgi haline getirecektir. Bu türden pratik çaba ve koþuþturmayý gerektiren faaliyetleri ne kadar az enerjiyle ve ne kadar yetkin kiþilerle gerçekleþtirirsek; esas olana yani bu koþuþturmanýn meyvelerini toplama iþine de o kadar büyük bir güç ayýrabiliriz. Yerel çalýþma alanlarýnýn tümünde bu türden bir ayrýþma ve yetkinleþmeye ulaþmalýyýz. Herkesin her iþi yaptýðý dönemler artýk geride kalmalý. En yeni unsurlar, koþuþturmalý faaliyet içinde ilk eðitimlerini alýrken, hareketin genel hedefleri üzerine az çok birikime ulaþmýþ her iþçiyi, her genci, yetenekleri doðrultusunda bir örgütleyici, ajitatör ya da propagandacý haline getirmeli, uzmanlaþtýrmalýyýz. Kuþkusuz, bu türden, daha yetkin ve karmaþýk olan faaliyetlerin nasýl yürütüleceðine dair direktifler manzumesi yoktur. Otuz yýllýk tarihimizin ortaya çýkardýðý çalýþma ilkeleri, Leninist örgütlenme birikimi, yeni güçlerin yaratýcýlýðý ve yeni yeni yollar bularak zenginleþmeye devam edecektir. Yine de, baðlarýmýzýn henüz zayýf olduðu ya da bize ancak yayýn yoluyla ulaþma olanaðýna sahip olan yerlerdeki insanlarýmýzýn, iþe nereden ve nasýl baþlayacaklarýna iliþkin zorluklarýný giderebilmek amacýyla, birkaç

8

noktayý hatýrlatmanýn yararýný görüyoruz. 1-) Ýliþkide bulunduðumuz emekçilerin, bizim hakkýmýzda kafalarýnda oluþturduklarý ilk izlenim çok önemlidir. Bu ilk izlenim ne denli olumlu olursa, örgütlenme temposu o denli hýzlý olur. Bu ilk karþýlaþmada emekçiler ne anlattýðýmýzdan daha çok, nasýl anlattýðýmýza önem verirler. Güven vermek, her türlü politik etkenin ilk anahtarýdýr. Ýlk kaþýlaþmada sergilediðimiz ciddiyet, yaptýðýmýz faaliyetin sonuçlarýna dair kesin inanç, karþýsýndakine üstten bakmayan, kendi kiþisel özelliklerinden çok, faaliyetin ona verdiði güce dayanan bir özgüven, ilk iliþkinin saðlam kurulmasýna zemin hazýrlar. 2-) Karþýlaþtýðýmýz emekçilere “öðreterek” deðil, ama önce “öðrenerek” yaklaþmak gerekir. O kiþinin gerçek durumu, kendisinin bu gerçekliði nasýl algýladýðý, özlemleri, beklenti ve umutlarý… Bütün bunlarý öðrenmeden söylenecek her söz, suya yazýlýr, buhar olur uçar. 3-) Bir örgütçünün esas amacý, kitlelere balýk tutmayý öðretmektir, onlar için balýk avlamak deðil. Açýða çýkartýlmasý gereken esas gerçek, emekçilerin içinde saklý olan devrimci enerjidir. Tüm toplumu ve geleceði kurtarýp kuracak olan, bu güçtür. Hiç kimse onlarsýz ve onlar adýna geleceði kurtaramaz. Tarihin ve devrimin esas öznesinin onlar olduðunu göstermekle, bizim faaliyetlerimize destek vermelerini deðil, kendilerinin bizzat faaliyetler içinde yer almalarýný saðlamakla görevliyiz. Yýðýnlarla iliþki geliþtirirken, onlarý önce destekçi, sonra sempatizan ve nihayet aktif militan haline getirmek, örgütlenme faaliyetini bu türden suni aþamalara bölmek hatadýr. Oysa, pratik faaliyetlere katýlmanýn binlerce yolu var. Bu iþler, ne denli küçük birimlere bölünürse, örneðin bir paketi alýp belirlenen adrese teslim etmekten ibaret olsa da, bunu yapan kiþiye, yaptýðý iþin ne denli önemli olduðu fikri verilmelidir. Yetkin bir örgütçü, bu türden küçük birimlere bölünen iþler yaratmada ustalaþmalý, kiþiye önemsiz görünen bu faaliyetlerin önemini 45. Sayý / 6-20 Temmuz 2005

vurgulayarak, faaliyetin kiþi üzerindeki etkisini arttýrmalýdýr. 4-) Çoðu zaman örgütçünün iliþki yürüttüðü kiþi ya da çevrelerle her görüþmenin de, pek ayrýntýlý faaliyet planlarý kurulur. Yetkin bir örgütçü buna gerek duymaz. Kiþi ve gruplarý bir araya getirip, önlerine ulaþabilecekleri bir hedef koymak ve gerisini onlara býrakmak en iyisidir. Býrakalým, belirlenen hedefe nasýl, hangi araçlarla, yöntemlerle ve çalýþmayla varacaklarýný kendileri bulsunlar. Eðer bu türden kendi kendine eðitimi yaygýn biçim haline getiremezsek, bir avuç örgütçünün binlerce insaný her konuda eðitebilmesi, tam bir hayal olurdu. 5-) Tek tek kurduðumuz iliþkileri, hemen o kiþilerin en yakýn çevresiyle, sürekli görüþtüðü insanlarla geniþletmeliyiz. Böylece hem tek tek kiþilerle deðil, bir çevreyle iliþkilenmiþ oluruz, hem de o kiþinin çevresinde, onu daha aktif faaliyete sürükleyen bir devrimci çevre faktörü yaratmýþ oluruz. Yýðýnlarla iliþki geliþtirmenin yolu, onlarý çevreler haline getirip ele almaktan geçer. 6-) Propaganda ve ajitasyonun yeri ve kullanýmý konusunda kesin ayrýmlara dikkat etmeliyiz. Ýkisini birbirinin yerine geçirdiðimizde, neler olacaðýna bir bakalým: Ajitasyon; eyleme geçen ya da eyleme geçirmeye çalýþtýðýmýz kalabalýklarýn karþýsýnda, onlarý yalnýzca tek bir konuya odaklayan, duygularýn kabartýlmasýný hedef alan heyecan verici konuþmalar yapmaktýr. Eðer bunun yerine, eyleme geçmeye hazýr insanlara propaganda yaparsak, yani belli bir konunun genel sorunlarla ve dönemle iliþkisini kurmak, sorunun çözümünün nasýl olacaðýný, hangi hedeflerle harekete geçmek gerektiði vb. gibi, ayrýntýlý konuþmalara dalarsak, eylemi öldürürüz. Yine ayný þekilde, propaganda yoluyla aydýnlatmamýz, bilinçlerini uyandýrýp keskinleþtirmemiz gereken kiþi ve gruplarla ilgilenirken, bunu bir kenara býrakýp ajitasyonla durumu idare etmeye çalýþýrsak, biz bu kiþilere hemen hiçbir þey kazandýrmamýþ, bilinçlerini keskinleþtirmemiþ, kendi potansiyellerinin farkýna varmalarýný saðlamamýþ oluruz. Yani onlarý, kendi politik düzeyimize yükseltmeden, yalnýzca duygularýný ve nabýz atýþlarýný yükseltmiþ oluruz. Eylem sürecinde aðýrlýk ajitasyonda, sonrasýnda ise propagandada olmalýdýr. Bu iki ayrý faaliyet için özel yetenekleri olan insanlarý bulup görevlerini ayrýþtýrmak ve her birinin kendi alanýnda daha da yetkinleþmesini


saðlamak, örgütlenme tempomuza ve yýðýnlarý kazanmamýza hýz katar. Baþarýnýn Kötü Meyvesi: Rehavet Her baþarýlý ve yorucu pratik faaliyet sonrasýnda, sýra meyveleri toplamaya gelir: Saflarýmýzý yeni ve taze güçlerle tahkim etmek, bu yeni güçler sayesinde daha geniþ çevrelere ulaþmak ve bir sonraki daha büyük kapýþmanýn hazýrlýklarýný yapmak, baþarýnýn hasadýný biçmektir. Hasat zamaný da büyük bir çaba ve enerji gerektirir. Öyleyse, rehavete kapýlmak da, kendi içimize dönmek de hatalýdýr. “Nefes nefese bir koþuþturmacanýn sonucunda bu iþi baþardýk. Biraz da kendi geliþimimize bakalým” dendi mi, meyveleri kim toplayacak? Demir tavýnda dövülür, sýcaklýðýný birazcýk kaybettiðinde, istediðin biçimi almaz. Geniþ kitlelerle bað kurmak sadece bir ilk adýmdý. Asýl önemli olan, bu

baðlarý korumak ve geliþtirmektir. Dün afiþlerle, duyurularla, sanat faaliyetleriyle ve diðer devrimci faaliyetlerle çevremize toparladýðýmýz insanlarý, bugün çeperlerden merkeze doðru çekmek zamanýdýr. Ve bir eðitim gerekliyse, tam da bu hasat toplama faaliyeti içinde gerçekleþecektir. Bu aþamada, tüm aktif güçlerimiz, bizi tanýyan ve çevremize toplanan kitlenin içine dalmalýdýr. Ýþte orada her aktif insanýmýz, iliþkide bulunduðu çevrelerin politik geliþimi için çabalayarak, karþýlaþtýðý sorunlarla uðraþarak, ihtiyaç duyduðu eðitimi saðlayacaktýr. Eksiklerimizi giderecek olan, pratik, pratik ve yine pratiktir. Dün afiþleme, konser ve diðer koþuþturmacalý iþlerdi; bugün binlerce insanla birebir iliþkidir. Þimdi o binleri, teorik kavrayýþ ve örgütsel faaliyet açýsýndan Leninist düzeye yükseltmek göreviyle karþý karþýyayýz. Bundan baþka bir eðitim çalýþmasý, bizi kitle hareketinin gerisine, kendi yarattýðýmýz etkinin bile gerisine dü-

þürür. Ardý ardýna gelen kitlesel organizasyonlar, sýçrama tahtalarýmýzdýr. Bugün binlere ulaþtýk, þimdi hedef onbinlerdir. Faaliyetin genel ilkesi belli olmuþtur: Önüne gücünü aþan bir hedef koy; sonra bu hedef için bütün gemileri yak ve gücünü aþ. Yürünen bu yolda, þaþýrtýcý ya da mistik bir yön yok. Sadece, bugüne kadar potansiyel olarak duran güçleri açýða çýkarmýþ oluyoruz. Yani hedef en baþta gücümüzü aþýyor gibi görünüyor. Ancak iþe bir kez giriþince görüyoruz ki, saðýmýzda-solumuzda biriken hazýr güçlerin varlýðýný o güne dek fark edememiþiz. Büyük hedefler, büyük gücün açýða çýkmasýna vesile oluyor. Öyleyse þimdiden söyleyebiliriz ki, biz onbinleri de harekete geçiririz. Bu güç bizde bugünden potansiyel olarak var. Çünkü devrim, en büyük ittifakýmýzdýr.

EÐÝTÝM-SEN KAPATILAMAZ Eðitim-Sen’in kapatýlmasýna iliþkin kararý Yargýtay’ýn onamasýnýn ardýndan, eðitim emekçileri, her yerde alanlarda. Eðitim Sen’lilerin protesto eylemlerinden bir tanesi de 24 Haziran günü Ýstanbul’da Ýstiklal Caddesi’nde Tünel’den Galatasaray Meydanýna yaptýklarý yürüyüþ ve insan zinciri oldu. “Örgütlü Toplum, Demokratik Türkiye” pankartlarý ile baþlayan zincir, sloganlar eþliðinde Ýstiklal Caddesi’ne boylu boyunca uzandý. “Ýnsanca Yaþayacak Ücret”, “Eðitim Sen Kapatýlamaz”, “Personel Yasasý Reformuna Hayýr”, “Anadil Bölmez Bütünleþtirir”, “Bilimsel Demokratik Anadilde Eðitim”, “Biji Býratiya Gelan”, “Skudas Nanaþi Nena” dövizleri ile Galatasaray Postanesi önüne gelen emekçiler, basýn açýklamasý yaptýlar. Sýk sýk “Eðitim Sen Kapatýlamaz”, “Parasýz Eðitim Parasýz Saðlýk”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganlarýnýn atýldýðý eylem, mücadelenin süreceðini, kurduklarý sendikalarýna sahip çýkacaklarýný ve koruyacaklarýný vurguladýktan sonra sona erdi.

Ýstiklal Caddesi Yürüyüþ...

Yürüyüþ sýrasýnda trafiðin týkanmasý kýsa süreliðine bir gerginliðe yol açtý. Polislerden birisinin, kitlenin arkasýndan ‘elinize ne geçti þerefsizler’ demesi üzerine, o an orada bulunan ÝHD Ýzmir Þube Baþkaný ve Mücadele Birliði Platformu üyeleri ‘þerefsiz sizsiniz’ diyerek, polisin üzerine yürüdü. KüMücadele Birliði/ÝSTANBUL für eden polis hýzlý bir þekilde oradan uzaklaþtý. Bu sýrada öndeki kitlenin de geriye gelmesi üzerine, sivil polisler paniðe kapýlarak ‘küfür edilmediðini’ söylemeye baþladýlar. Eðitim Sen 1 Nolu Þube yöneticilerinin araya girerek kitEÐÝTÝM-SEN SAKAKTA leyi sakinleþtirmesi üzerine yürüyüþe devam edildi. SAVUNULUYOR Eylemde “Eðitim Sen Kapatýlamaz”, “Sokakta Kurduk Anadilde eðitim hakkýný savunduðu için kapatýlan Eðitim Sokakta Savunacaðýz”, “Zafer Savaþan Emekçinin Olacak”, Sen üyesi emekçilerin ve demokratik kitle örgütlerinin tepki“Katil ABD Ortadoðudan Defol”, “Anadil Hakkýmýz Engelleleri devam ediyor. nemez” vb sloganlar atýldý. 24 Haziran günü bir araya gelen eðitim emekçileri ve onMB Platformu’nun üyeleri de eyleme dövizleriyle katýlalarý destekleyenler, zincir oluþturarak Basmane Meydaný’ndan rak destek verdiler. Konak Sümerbank önüne kadar sloganlarla yürüdüler. Mücadele Birliði/ÝZMÝR 45. Sayý / 6-20 Temmuz 2005

9


“AYDINLAR BÝLDÝRÝSÝ” ÜZERÝNE

Ü

zerinde yaþadýðýmýz topraklarda son süreçte yaþanan bütün olaylarýn, iç savaþýn daha da sertleþeceðini göstermesi, ilk yansýmasýný küçük burjuva aydýnlarý arasýnda buldu. Küçük burjuva hayallerinin üzerinde karabulutlarýn toplandýðýný gören aydýn hazretlerimiz, nihayet arz-ý endam eylediler! Onlarýn eteklerini böylesine tutuþturan þey, bundan 1015 sene öncesine dönülmesi, çatýþmalarýn yoðunlaþmasý, kendilerini güvencede hissedememeleriydi. Türkiye aydýnlarýnýn kemalizmle sakatlanmýþ olmalarý bir diðer etkendir. Belli baþlý istisnalar dýþýnda bir çoðu, ulusal sorun karþýsýnda resmi ideolojinin bir adým dýþýna çýkmaya cesaret edememektedir. Burjuvazinin 19. yüzyýlýn sonlarý ile 20. yüzyýlýn baþlarýnda devrimci özelliklerini yitirdiðini ve proletarya ortaya çýktýktan sonra gericileþtiðini göremeyen aydýnlar, Türkiye’de aydýnlanma ve ilericiliði kemalizmle eþ tutmuþlardýr. Haliyle, ulusal sorun konusunda da kemalizmin getirdiði önermeleri kabul etmek, pratik anlamda yaþanan uygulamalarý onaylamak zorunda kalmýþlardýr. Birkaç istisna dýþýnda Kürt halkýnýn yýllarca karþý karþýya kaldýðý imha ve asimilasyona karþý çýkan, bu konuda bedeller ödemek pahasýna doðru bildiklerini savunmayý sürdüren çýkmamýþtýr. Aydýnlar, gerçek anlamda aydýn, “tutarlý demokrat” olsalardý, yapmalarý gereken, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný savunmalarýydý. Ama yok; onlar, ezilen ulusun verdiði savaþta kendi sonlarýný görüyorlar. Ve bu hakký tanýmak yerine özgürlüðü için ayaða kalkmýþ bir ulusa “silahlarý býrak” çaðrýsý yapýyorlar. Fransa’nýn Cezayir’e karþý, oradaki ulusal kurtuluþ mücadelesini kanla bastýrmak için girdiði savaþý lanetleyen ve “hepimiz birer katiliz” deme açýk sözlülüðünü gösterebilen Sartre kadar olamamýþlardýr. Özgürlükler ve demokrasiden bahsederken bile Kürt halkýný bunun dýþýnda tutarak konuþmayý genel bir çizgi haline getirmiþlerdir. Devletin inkar ve yok sayma politikasý, üç aþaðý beþ yukarý aydýnlarýn da bu konuya yaklaþýmýnýn esasýný oluþturmuþtur. En son Birgün yazarlarýndan Rýdvan Akar’ýn aydýnlara kendilerini devletin yerine koyarak düþünmelerini vazetmesi bunun örneðidir. 150 aydýnýn imzasýyla yayýnlanan “Aydýnlar Bildirisi”nin esasýný da bu oluþturuyor. Bildiriye imza atan aydýnlar, devletin iþini kolaylaþtýracak þekilde PKK’ye “önkoþulsuz silah býrakma” çaðrýsý yapýyor. “Çaðrýmýzýn ana hedefi, PKK’nin eylemlerini durdurmasýdýr” diyor çaðrýcýlardan biri olan Oral Çalýþlar. Bir diðer çaðrýcý hazret Oya Baydar, “PKK önkoþulsuz olarak silah býraktýðýný ilan etmeli” diyor. Açýk ki, iç savaþýn sertleþmesi ve giderek daha da sertleþecek oluþu aydýnlarý korkutuyor. Birden bire böyle “barýþ havarisi” kesilmeleri boþuna deðil. Yýllar yýlý süren savaþ konusunda bir þey söylemeyenler, þimdi çýkýp “silahlarý býrakýn” çaðrýsý yapýyorlar. Bu, iþin komedi yanýný oluþturuyor; trajik yanýný ise Kürt aydýnlarýnýn da sahip çýkmasý oluþturuyor. Zanalarýn, namý diðer Demokratik Toplum Hareketi’nin daha baþýndan buna destek verdikleri biliniyor. Böylece ulusal kurtuluþ hareketi, tam bir politik çevirmenin içine alýnmýþ oluyor. KongraGel Yürütme Konseyi baþkaný Murat Karayýlan’ýn “silahlarýn

0 1

susmasý baþbakan Erdoðan’ýn elindedir. Bir açýklama yeter” sözü, ulusal kurtuluþ hareketinin bu politik çevirmeye karþý korunaklý olmadýðýný gösteriyor. Ancak, yýllarýn savaþ deneyiminin onlara öðrettiði bir þey daha var, o da nesnel gerçekliðin niyetlerinden baðýmsýz olarak, savaþ gerçekliðini dayatmasýdýr. Nitekim TC devletinin bu çaðrýya verdiði yanýt, operasyonlarýn kat be kat artýrýlmasý, imha politikasýnýn esas alýnmasýdýr. Adalet Bakaný Cemil Çiçek, “devletin herhangi bir resmi kurumu bu çaðrýnýn muhatabý deðildir” diyerek devletin resmi tutumunu yinelemiþ oldu. Bu tutumu açýða çýkarmak için çaðrýlarý yinelemenin nasýl sonuçsuz bir çaba olduðunu en iyi bilebilecek olan Ulusal Kurtuluþ Hareketidir. Kongra-Gel Yürütme Kurulu üyesi Mustafa Karasu’nun “kayýtsýz þartsýz silah býrakýlsýn demek, meþru savunma güçlerini tasfiye etmek isteyen Türk devletinin arzusunu farklý biçimde ifade etmektir. (…)Bu bildiri üzerinden inkarcý politika izleyen Türkiye’nin Kürtlere karþý uyguladýðý þiddeti neredeyse onaylayan bir yaklaþým getirilmeye çalýþýlýyor. (…) teslim olun diyenlere ‘zalimlerden mi, mazlumlardan mý yanasýnýz’ diye sorma hakkýmýz vardýr” þeklindeki ifadeleri bunu doðruluyor. Her ne kadar, “kirli savaþ” ya da “savaþ ve çatýþma ortamýndan beslenen kesimler” vb. denilerek, yürütülen savaþ konusunda halkýn kafasýnda soru iþaretleri oluþturuluyorsa da, her defasýnda olaylarýn geliþimi, bireylerin, örgütlerin ve hatta sýnýflarýn niyetlerini aþýyor ve “yaþamýn katý gerçekliðini” herkese dayatýyor. Yine Mustafa Karasu, 29 Haziran’da Özgür Politika’da yayýnlanan yazýsýnda; “Bazýlarý da ‘silahlý mücadeleniz bizim rahatýmýzý bozuyor, ekonomik ve siyasi rant elde etmemizin önünde sýkýntý yaratýyor’ diyor. Özgürlük Hareketi, hiç kimsenin kiþisel duygularý ya da sýrtýnda yumurta küfesi olmayan birilerinin tavrýna göre tutum belirleyemez: Eðer Türk devletinin inkarcý politikasý önünde dikensiz gül bahçesi yaratmak isteyenler varsa, buna da bir þey diyemeyiz” diyor. Bu satýrlarý ulusal sorun konusunda sýnýfsal bir yaklaþým farklýlýðýnýn olduðu þeklinde anlamak gerekiyor. M. Karasu, açýk ve net bir þekilde kimi küçük-burjuva ve burjuva çevrelerin ekonomik ayrýcalýklarýný kaybetmemek için savaþý istemediklerini ve bu nedenle de Aydýnlar Bildirisi’ne dört elle sarýldýklarýný dile getiriyor. Ama buna raðmen “Aydýnlar Bildirisi”nin yoksul Kürt iþçi ve emekçileri arasýnda hiçbir etki uyandýrmamasýnýn nedeni tam da M. Karasu’nun ifade ettiði gibi bu bildirinin mülk sahibi sýnýflarýn, ekonomik ve siyasi rant elde eden kimi kesimlerin duygu ve düþüncelerini yansýtýyor olmasýdýr. Bugün Kürdistan’da hýz kesmeden süren katliamlar, savaþýn kan ve barut kokusunun her tarafta duyuluyor oluþu, her türlü tartýþmanýn üzeride somut bir gerçekliði ifade ediyor. Ve “ne aydýnlar bildirisi” ne de onun üzerinden yürütülen tartýþmalar, bu gerçekliðin üzerini örtebiliyor. Kürt halký, kulaðýyla duyduðu þeylerden çok gözleriyle gördüklerine inanmaya devam ediyor. “Aydýnlar Bildirisi”ni, “iyi niyetli bir çaba”, hiç deðilse bu konunun gündeme getirilmesi için atýlmýþ bir adým olarak deðerlendirmemek gerekiyor. Tam tersine, böylesi bir süreçte ortaya çýkmýþ olmasýnýn üzerinde önemle durmak, “cehenneme giden yollarýn iyi niyet taþlarýyla örülü” olduðunu unutmamak gerekiyor. Bugün eðer aydýnlar bir þey yapacaklarsa, öncelikle özgürlüðü için ayaða kalkmýþ olan bir halkýn savaþýmýna karþý hiç deðilse “tutarlý demokrat” bir yaklaþým göstererek, “baþka bir ulusu ezen bir ulusun asla özgür olamayacaðýný” unutmadan, özgürlük mücadelesine sahip çýksýnlar

45. Sayý / 6-20 Temmuz 2005


HÝLTON ÝÞÇÝLERÝNÝN MÜCADELESÝ SÜRÜYOR Yaklaþýk 1 aydýr grevde olan Ýzmir Hilton iþçileri, hemen hemen her gün maruz kaldýklarý saldýrýlara cevap vermek için sürekli olarak eylemlilikler düzenliyorlar. Ýþçiler son olarak, Hilton’un patronunun Akbank’dan iþçilerin kredi kartlarýný iptal etmesini istemesi ve bankanýn da kredi kartlarýný iptal etmesi üzerine eylem yaptýlar. Hilton önünde toplanan iþçiler, buradan Akbank Gazi þubesine kadar sloganlarla yürüyerek bankayý ve Hilton’un patronunu protesto ettiler. Sýk sýk “Akbank Sabrýmýzý Taþýrma”, “Bankaya Patrona Teslim Olmayacaðýz”, “Direne Direne Kazanacaðýz”, “Hilton Ýþçisi Köle Deðildir” sloganlarýný attýlar. Akbank’ýn önüne gelindiðinde ise iþçilerin öfkesi ve coþkusu daha da arttý. Kredi kartlarýný buruþturarak sýrayla Akbank’a iade ettiler. Ve hep bir aðýzdan “Aksel (Hilton’un patronu) Sabrýmýzý Taþýrma”, “Bir Gece Ansýzýn Gelebiliriz” sloganlarýný atarak, ýslýklar ve alkýþlarla hem Akbank hem de Hilton’un patronunun yuhaladýlar. Eyleme DÝSK Ýzmir bölge yöneticileri, Genel Ýþ sendikasý, Birleþik Metal Ýþ sendikasý Ýzmir þube yöneticileri ve biz AYIÞIÐI emekçileri de katýlarak destek sunduk. Eylem baþlarken açtýðýmýz dövizleri bizden alarak televizyonlarýn kameralarýna tutan Hilton iþçileri, dövizlerimizi sýrasýyla ellerinde do-

Ýçinden geçtiðimiz süreci Adana’da iþçi ve emekçilerle birlikte deðerlendirdik ve onlarla bir röportaj yaptýk. Y.E. Mücadele Birliði: Zindanlarla ilgili son çýkan yasalara karþý iþçi ve emekçilerin tavrý ne olmalýdýr? Bir Tekstil Ýþçisi: Ýçerde Ölüm Orucu tüm kararlýðýyla sürüyor.Yeni çýkan yasalara karþý mücadelemiz Ölüm Orucundan baðýmsýz olamaz.Yani öncülerimizi sahiplenmemiz gerekiyor. Bu soruna kendine devrimciyim diyen herkesin dört elle sarýlmasý gerekiyor. Halka gerçekten bu yasalarýn iç yüzü anlatýlmalý. Zindanlar sorununu iktidar mücadelesiyle birlikte ele alýp öyle deðerlendirmek gerekiyor. Bir Emekçi: Tek vücut olmak lazým. En geniþ birliði oluþturmalýyýz. Halka gidilmeli ve örgütlülük yükseltilmeli. Bu sistemi yýkmadan gerçek bir çözüm bulunabileceðini sanmýyorum. Bunun için kitlelerin güvenini kazanmak lazým. DÝK’li Bir Ýþçi: Ölüm Oruçlarýnýn belli bir evresinden sonra bir kamplaþma oluþtu. Biz bu kamplaþmada savaþan kesimi oluþturuyoruz. Sorunun çözümü fabrikalarda tarlalarda ve okullardadýr. Çýkan yasalar faþizmin bize dayatýldýðý yasalardýr. Çözümü de faþizmin yýkýlmasýdýr. Ufak tefek demokratik deðiþimler zindanlar sorununa çözüm olamaz. Kýsacasý çözüm iktidarýn ele geçirilmesidir. Y.E. Mücadele Birliði: Ölüm Orucu Eylemi hakkýndaki görüþleriniz? Bir Tekstil Ýþçisi: Ölüm Orucu Eylemini halka yeterli derecede duyuramýyoruz. Ölüm Orucu Eylemi bizlerin zindanlardaki sesidir bu ses dýþarýda da yankýlanmalýdýr; bunun için gerekli tüm çalýþmalarýn yapýlmasý gerekiyor. Devrimci sýfatýný kullanýp da Ölüm Orucuna sessiz kalanlara gerekli cevabý iþçi ve emekçiler verecektir. Amacýmýz devrim ve devrim mücadelesi bütün alanlarda yükseltilmelidir. Ölüm Orucundaki yoldaþlarýmýzýn sesi, kulaðý ve gözü olmalýyýz. Bir Emekçi: Ölüm Orucundaki yoldaþlar bizim için bedenlerini ölüme yatýrýyorlar buna hiç kimse kayýtsýz kalmamalý ve kalamaz da. Ölüm Orucuna karþý iþçi ve emekçilerin büyük sorumluluklarý vardýr bunun bilincinde olmalýyýz. Ölüm Orucu Eylemi söz konusu

laþtýrdýlar ve Hilton iþçisine kesintisiz biçimde verdiðimiz destekten dolayý bize teþekkür ettiler. ZAFER SAVAÞAN HÝLTON ÝÞÇÝLERÝNÝN OLACAK HÝLTON ÝÞÇÝSÝ YALNIZ DEÐÝLDÝR YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Ýzmir Ayýþýðý Sanat Merkezi Emekçileri

olunca fraksiyon ayrýmý yapýlmamalý çünkü Ölüm Orucu tüm halkýn sorunlarýný kapsýyor. 119 can emekçilerin beyninden kazýnmayacaktýr ve elbette Ölüm Orucu zafere ulaþacaktýr. DÝK’li Bir Ýþçi: Ölüm Orucu eylemi ilk günkü tutarlýlýðýyla sürüyor. Halktan bazý insanlar Ölüm Orucunun ne zaman biteceði hakkýnda sorular soruyor. Bunun cevabý çok net sorun iktidar sorunudur; iktidar el deðiþtirmedikçe köklü bir çözümden söz edilemez. Ölüm Orucunu býrakan yapýlar bir anlamda iktidar mücadelesinden vazgeçmiþtir. Y.E. Mücadele Birliði: Ýçinde bulunduðumuz süreci nasýl deðerlendiriyorsunuz? Bir Tekstil Ýþçisi: Ýçinde bulunduðumuz süreç ne burjuvazinin ne de ortalama solun yansýtmaya çalýþtýðý gibidir. Ýktidar sorunu kendini iþçi ve emekçilere dayatýyor. Devrim için nerdeyse bütün koþullar oluþtu diyebiliriz. Artýk iktidar dýþýnda hiçbir þey ezilenlere alternatif olacak gibi görünmüyor. Bir Emekçi: Süreç sosyalizmi gösteriyor ancak kapitalizm yaþadýðý her gün daha fazla acý ve kan getirecektir. Ýþçiler emekçiler örgütlü mücadeleye girmedikçe sistemin yumruðunu enselerinde hissedeceklerdir. Kapitalizmin yýkýlýþýnýn önünü artýk hiç kimse kesemez. Bunun bilincinde olmalý ve mücadele araçlarýmýzý ona göre ayarlamalýyýz. DÝK’li Bir Ýþçi: Süreç kimilerinin söylediði gibi geri bir süreç deðildir. Tersine kitlelerin kendiliðinden hareketi Türkiye ve K. Kürdistan’ý sarmýþ durumda, en ufak bir olayda iþçi ve emekçiler sokaða dökülüyor. Son süreçteki SEKA, Seydiþehir ve Tekel vb. olaylarý bize süreci gösteriyor zaten. Tek eksik iþçi ve emekçilerin komünist ideolojiyle beslenmesidir. Kitleler devrime hazýrdýr ve beklemiyorlar. Sorun hýzla komünist kadrolarýn yaratýlmasý ve iþçi emekçilerle buluþmasýdýr. Y.E. Mücadele Birliði: Teþekkür ederiz.

ÇÖZÜM FAÞÝZMÝN YIKILMASIDIR

45. Sayý / 6-20 Temmuz 2005

Y.E. Mücadele Birliði/Adana

11


DEVRÝM VE ÝKTÝDAR ÝÇÝN HALK CEPHESÝ T

ürkiye, geçtiðimiz hafta sonunda, televizyonlardan naklen yayýnlanan bir dehþet manzarasýyla uyandý. Ankara’nýn ortasýnda, Adalet Bakanlýðý’nýn önünde bir devrimci elleri arkadan kelepçelenmiþ ve yaralý olduðu halde, onlarca polisin ortasýnda, birkaç metre mesafeden sýkýlan kurþunlarla katledildi. Televizyonlar, bu cinayeti defalarca ve saniye saniye naklen yayýnladýlar. Burada, baþta Adalet Bakanlýðý olmak üzere, katillerin ve onlarýn tüm yardakçýlarýnýn insan zekasýyla alay eden gerekçeleri üzerinde duracak deðiliz. Bir devrimciyi yitirmenin acýsýný bastýrarak, bu açýk infazýn politik mesajý üzerinde soðukkanlý þekilde durmak, mesajý doðru okumak ve sýnýflar arasý süren iç savaþa iliþkin doðru sonuçlar çýkarmak gerekiyor. Öncelikle þuna iþaret etmek gerekiyor: Katliam görüntüsü 90’lý yýllarýn baþýnda yapýlan açýk infazlarý çaðrýþtýrýyor. Hatýrlanacaktýr, özellikle 199194 arasý (hani o katil Mehmet Aðar’in cinayet þebekesiyle birlikte “Bin operasyon yaptýk” diye övündüðü) yýllarda, ev baskýnlarý ya da sokak infazlarý sýrasýnda bu tür görüntüler, artýk günlük yaþamýn bir parçasý haline gelmiþti. Söz konusu yýllarda da televizyonlar bu tür katliamlarý saniye saniye yayýnlýyorlardý. Bu yayýnlarda “devletin teþhiri” gibi “olumlu” bir yan görenler ne kadar yanýldýklarýný sonradan anlamýþ olmalýlar. Bu katliamlarda ve katliamlarýn açýkça teþhir edilmesinde, emekçi sýnýflarý, devrimci güçleri, devrimin toplumsal ordusunu yýldýrma amacý vardý. Geçtiðimiz hafta sonunda Anka-

12

ra’nýn ortasýnda hem de Adalet Bakanlýðý’nýn önünde iþlenen bu cinayetle amaçlanan þey aynýdýr: Devrimin toplumsal ordusunu yýldýrma, korkutma ve sindirme. Mesajýn gözle görünen tarafý bu. Mesajýn öbür tarafýnda ise þunu okumak lazým: Ýyice egemenliðini yitirme korkusuna kapýlmýþ olan tekelci burjuva sýnýf ve onun faþist devleti aklýný yitirmiþ, kendini kaybetmiþ gibi hareket ediyor. Tekelci sermaye sýnýfýnýn ve faþist devletin bu aklýný yitirmiþ halinden dehþet havasýna kapýlanlar yok deðil. “Aydýn” denilen tabaka ve sosyal reformistler, bu katliam manzaralarýndan dehþete düþmüþ vaziyette “Geçmiþe mi dönüyoruz?” sorusuyla devrimci güçleri özellikle de UKH’ni devrimci mücadele yöntemlerinden vazgeçmeye çaðýrýyorlar. “Aydýnlar Bildirisi”nde olduðu gibi iç savaþtan dehþet havasýna kapýlmýþ halde bu tür çaðrýlar yapmanýn faþist devletin iþini kolaylaþtýrdýðýndan þüphe yok. Ankara’daki açýk infaz, tekil deðil bir bütünün; pratiðe dökülmüþ bütünlüklü bir politikanýn þimdilik son halkasýdýr. Tekelci sermaye sýnýfýnýn ve faþist devletin bu bütünlüklü politikasýný görmek için yakýn geçmiþe kýsaca bir göz atmak gerekiyor. Yakýn Geçmiþe Kýsa Bir Bakýþ Çok deðil bu yýlýn Mart ayýna kadar gitmek, o tarihten bu güne olan-bitene söyle bir göz atmak, sýnýflar savaþý tablosunun bütününü ve geleceðini görmek için yeterli olacaktýr. Bu bir kaç aylýk sürecin kilometre taþlarý olarak ele alabileceðimiz geliþmelerin baþýnda “Bayrak Provokasyo45. Sayý / 6-20 Temmuz 2005

nu” olarak bilinen olaylar dizisi geliyor. Biliniyor, faþist devlet, “Bayrak Provokasyonu” diye bilinen olayla sivil faþistleri sokaða salmýþ ve pek çok ilde tezgahladýðý linç giriþimleriyle dehþet havasý yaratmaya çalýþmýþtý. “Bayrak Provokasyonu” ve linç giriþimlerinin tezgahlandýðý ayný süreç içinde TC ordusu gerillaya karþý çok kapsamlý operasyonlar baþlattý. Binlerce asker ve aðýr silahlarla yapýlan operasyonlarda kimyasal silah kullanýmý dahil, her türlü yöntem kullanýldý. Gerilla üzerinde dehþet ve korku havasý yaratmak için cenazelere iþkence yapmaktan, çeþitli savaþ suçlarý iþlemekten çekinmediler. Dergimizin önceki sayýlarýnda yazdýðýmýz gibi bu mesaj gerilla güçleri tarafýndan doðru okundu ve ayný kararlýlýkla yanýtlandý. Gerilla ile TC ordusu arasýndaki savaþ tüm þiddetiyle sürerken devlet bu sefer üniversitelerdeki faþistlerin iplerini saldý. Faþistler, polisin açýk desteðiyle devrimci öðrencilere býçaklý, satýrlý, silahlý saldýrýlar düzenlemeye baþladýlar. Býçaklý saldýrý yaparken “suçüstü” yakalanan bir faþistin ertesi gün serbest býrakýlmasý da bir mesaj içeriyordu: Devletin diðer temel kurumlarý gibi yargý da burjuva iç savaþýn emrine verilmiþti. Göstermelik de olsa üzerindeki “tarafsýzlýk” örtüsünü yargý bir kenara atmýþtý. Mitinglerde slogan attýlar diye deðiþik illerde onlarca insanýn keyfi þekilde tutuklanmasý, gece yapýlan ev baskýnlarý yargýnýn, merkezi bir karar ve politika içerisinde hareket ettiðini ve burjuva iç savaþýn emrinde açýkça çalýþtýðýný gösterdi. Bütün bunlarý, MKP’nin on yedi önder kadro ve savaþçýsýnýn katledil-


mesi izledi. Bu toplu katliam burjuva sýnýfýn ve faþist devletin iç savaþtaki yönelimine iliþkin her türlü kuþkuyu zihinlerden silmiþ olmalý. Faþist devlet, iþi toplu katliamlar düzeyine getirmiþti artýk. MKP’nin önder kadro ve savaþçýlarýnýn katledildiði sýrada, UKH’nin gerillalarýna karþý yapýlan operasyonlar sýnýr tanýmaz bir vahþet eþliðinde geniþletildi. Öldürülen gerillalarýn cenazelerine iþkence yapýlýyor, kafalar eziliyor, cesetler parça parça ediliyordu. Burjuva gerici iç savaþa iliþkin bu tabloyu, faþist devletin kitle eylemlerine karþý izlediði terör politikasý tamamladý. Önce Van’da, gerilla cenazesine sahip çýkan Kürt halkýna ateþ edilerek bir genç öldürüldü, onlarca kiþi yaralandý. Arkasýndan Diyarbakýr’da gerilla cenazesine sahip çýkan halkýn üzerine yine ateþ açýldý ve onlarca kiþi yaralandý. Mesaj açýktý: Artýk cenazelere sahip çýkmanýn karþýlýðý ateþ yaðmuru ve ölümdü. Ýþte Eyüp Beyaz adlý devrimcinin elleri kelepçeli ve yaralý halde yakýn mesafeden ateþ edilerek katledilmesi bütün bu geliþmeler zincirinin son halkasýydý. Bundan böyle iç savaþa iliþkin çatýþma, katliam ya da açýk infaz olaylarýnýn karþýmýza hep çýkacaðýný vurgulamalýyýz. “Halk Cephesi” Zorunluluktur Ýç savaþýn, özellikle Mart ayýndan bu yana, yeni bir aþamaya geçerek þiddetlendiðinden; bundan böyle daha da artan bir hýzla þiddetleneceðinden kimsenin kuþkusu olmamalý. Tekelci sermaye sýnýfý ve faþist devlet bir yandan emperyalistlerin desteðini alarak, diðer yandan bütün kurum ve güçlerini iç savaþýn hizmetine vererek, buna uygun yasal düzenlemeleri yaparak iç savaþý kazanmak için gerekli hazýrlýklarý tamamladý. Buna karþýlýk devrim güçleri faþist devlet ve tekelci sermaye sýnýfýnýn iç savaþý þiddetlendireceðine dair mesajý doðru okuyarak hazýrlýklarýný yapmalýlar. Avrupa Birliði’ne girmek istiyor diye Türkiye’nin demokratikleþeceði, barýþçýl, yasal mücadele olanaklarýnýn artacaðý hayalini kuranlar, kafalarýný iç savaþýn acýmasýz þiddetine çarpacaklar-

dýr. Ýç savaþ, bundan böyle, taraflardan biri kesin yenilgiye uðrayana deðin þiddetlenerek sürecektir. Devrimin toplumsal güçleri, örgütlü devrimci güçler hazýrlýklarýný bu gerçeði hesaplarýnýn baþýna koyarak yapmalýlar. Tekelci sermaye sýnýfýnýn ve faþist devletin bütün kurum ve güçlerini iç savaþý kazanmak üzere birleþtirmesi, kendi çýkarlarýna uygundur. Bu hareket tarzý, savaþý kazanmanýn ilk koþuludur. Buna karþýlýk, devrimin örgütlü güçleri de devrimin birleþtirilebilecek bütün güçlerini bir Halk Cephesi çatýsý altýnda birleþtirmek, bir araya getirmek ve burjuvaziye karþý harekete geçirmek zorundalar. Savaþýn bu temel görev ve kuralý yerine getirilmeden iç savaþý kazanmak mümkün deðildir. Devrimin bütün toplumsal ordusunu, bütün olanaklarýný birleþtirip düþman üzerine sürmek savaþta zafer kazanmanýn ilk temel koþuludur. Bu koþulun yerine getirilmesi, devrim güçlerine zaferi büyük ölçüde garantileyecektir. Devletin ve burjuvazinin gücü konusunda kimse yanýlgýya kapýlmasýn. Devletin, aklýný yitirmiþ, bir þekilde hareket etmesi, güçlü olmasýndan deðil, zayýflýðýndandýr. Tekelci sermaye sýnýfý ve onun faþist devleti, tarihinin en aðýr bunalýmýndan, en zor ve en zayýf döneminden geçmektedir. Kapitalist egemenlik, proletaryanýn, Kürt halkýnýn, öðrenci gençliðin ve devrimin diðer toplumsal güçlerinin devrimci kitle eylemi tarafýndan kuþatmaya alýnmýþtýr. Kürt halký, her türlü baský, terör, tehdit ve korkutmaya raðmen, devrimci kitle eyleminden vazgeçmiyor. Van’daki ayaklanma bunun bir örneði; Diyarbakýr bir baþka örneði. Gerilla cenazelerine sahip çýkma þeklinde baþlayan devrimci kitle eylemleri büyük serhýldanlara dönüþme potansiyelini güçlü bir biçimde taþýyor. UKH, bu potansiyeli görerek hem Kürt halkýna serhýldanlarý yükseltme çaðrýsý yapmýþ hem de kendisi halkýn bu ayaklanmasýndan büyük bir moral güç bulmuþtur. Öðrenci gençlik, devletin ve sivil faþistlerin tüm saldýrýlarýna kararlýlýkla karþý koymuþ; okullarý faþistlere teslim etmemiþtir. Ýþçi sýnýfý her yerde hareket 45. Sayý / 6-20 Temmuz 2005

halindedir. Dün SEKA, bugün Seydiþehir, yarýn baþka büyük iþletmelerin iþçileri özelleþtirme ve, hükümetin politikalarýna karþý direnme kararlýlýðý göstermektedir. Kamu emekçileri, sosyal reformistlerin kötürümleþtirici etkilerine raðmen mücadelede kararlýlar. Kýsacasý devrimin bütün toplumsal güçleri kendi alanlarýnda tekelci sermaye sýnýfa ve faþist devlete karþý mücadele halindeler. Sorun kendi yataklarýnda akan bütün bu sularý bir kanalda, bir nehirde birleþtirmek; birleþik ve yýkýcý bir güç haline dönüþtürmektir. Günümüzde bunu gerçekleþtirmek geçmiþte olduðundan çok daha fazla olanaklýdýr. Tekelci sermaye sýnýfýnýn devrimin bütün toplumsal güçlerine karþý ayný zaman diliminde saldýrýya geçmiþ olmasý bu amacý mümkün kýlan etkenlerin baþýnda geliyor. Ýkincisi, devrimin toplumsal güçleri arasýnda mücadele birliði isteði ve eðilimi gittikçe güçleniyor ve bir bilinç haline dönüþüyor. MKP’nin 17 önder kadro ve savaþçýsýnýn katledilmesinden sonra ortaya çýkan dayanýþma ruhu, gerçekte emekçi sýnýflardaki ve Kürt halkýndaki bu eðilimin ifadesi ve sonucudur. 17 yiðit devrimcinin katledilmesini devrimci geliþmeye, devrimin geliþmesine yol açan bir olaya dönüþtürmek, ancak onlarýn sahsýnda doðan dayanýþma ruhunu devrim ve iktidarý hedefleyen örgütlü bir yapýnýn, bir halk cephesinin kaldýracý yapmakla mümkündür. Hedeflerinin baþýna bütün iktidarý bir devrimle ele geçirmeyi; Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkýný derhal tanýmayý ve zindanlarý yýkýp tutsaklarý özgürleþtirmeyi koyan bir halk cephesi, kýsa ve özlü bir programla devrimin bütün toplumsal güçlerini birleþtirme yeteneðinde olacaktýr. Þimdi, tarihin devrim güçlerinin önüne koyduðu en önemli görev budur. Bu görev doktriner tartýþmalara feda edilmemeli. Ya büyük ve tarihsel bir sorumlulukla hareket edilerek bu görev yerine getirilir;böylece sermaye sýnýfý ve faþist devlet üzerinde zafer kazanmanýn yolu açýlýr ya da güçlerini birleþtirmiþ karþý devrime yenilmek kaçýnýlmaz olur.

13


N Ý N Ý M E L Y E U C U R O M Ü ÖL Ý M E N Ö L E S H Ý R TA Zindanlarda Ölüm Orucu eylemi sürüyor. 5 yýlý aþkýn süredir devrim ile karþý-devrim, zindanlarda ölümüne, kýyasýya bir mücadele sürdürüyor. Bu büyük savaþta bugüne kadar 119 kahraman savaþçý ölümsüzleþti. Onlar, “yüreklerinde patlamak için sabýrsýzlanan tomurcuða hayat verebilmenin mutluluðu”yla yürüdüler ölümün üstüne. Düþmanlarýna dudak ýsýrtýrcasýna bir yiðitlik, adeta “bunlar Komünden beri böyleler” dedirten bir kararlýlýkla çarpýþtýlar ve “tüy gibi hafif / tarih kadar aðýr” bedenleriyle uzandýlar ölümsüzlük yataklarýna. Burjuvaziye bir kez daha komüncülerin baþucunda yazan dizelerle seslendiler: “Belki bütün çiçekleri kopartabilirsiniz ama baharýn geliþini engelleyemezsiniz”. Eylemin 5 yýlý aþkýn süredir sürüyor oluþu, bunun ne kadar büyük bir savaþ olduðunun göstergesi. Ölüm Orucu eylemi, bir dünya örneði halini almýþtýr. Burjuvazinin tüm dünyada iþçi sýnýfý ve emekçilere, onlarýn devrimci öncülerine karþý baþlattýðý küresel iç savaþýn, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda proleter iç savaþla yanýtlanmasýdýr. Devrimci bir eylem biçimi olarak 5 yýldýr devam ediyor ve bu 5 yýl boyunca öyle büyük bir tarihsel miras yaratýlmýþtýr ki, “göðü fethe çýkan” Paris Komünarlarýyla eþ tutulacak bir noktaya gelinmiþtir. 19 Aralýk 2000 öncesinde, 19 Aralýk sýrasýnda ve sonrasýnda devrimci tutsaklara yapýlan saldýrý, sermayenin dünya çapýnda stratejik saldýrýsýnýn bir parçasý olarak ele alýnmalýdýr. Burjuvazi, tüm dünya üzerinde proletaryaya karþý bir “yüzyýl savaþý” baþlatmýþ durumundadýr. Burjuvazi, bu savaþla genelde dünya iþçi hareketini özelde de dünya komünist hareketini yenmeyi ve ezmeyi hedefliyordu. Burjuvazi, bir anda tüm cephelerden topyekün bir saldýrý baþlatmýþtý; proletaryanýn yýllarca süren savaþýmlarla elde ettiði tüm mevzilerini, örgütlülüðünü daðýtmak için askeri, politik, ideolojik yani bütünsel bir saldýrýydý bu. Uluslararasý sermaye, yoðunlaþmasý ve merkezileþmesi önünde engel olarak da ona önderlik eden

14

devrimci ve komünist hareketi görüyordu. Bu nedenle onlara saldýrmadan nefes alabilmesi mümkün deðildi. Devrimci öncüleri toplumsan yalýtmak, kitleleri örgütsüz býrakmak, bu saldýrýnýn nirengi noktalarýndan birisiydi. 19 Aralýk Katliamýyla devlet, devrimin moral kalelerini birer birer çökertmeyi, iþçi sýnýfý ve emekçi halka da “iþte bakýn öncülerinizi katlettim; artýk baþsýz gövdesiniz” mesajý vermeyi hedeflemiþti. Sermaye sýnýfý ve onun devleti, kendi bekasý için hiçbir katliamdan çekinmeyeceðini, katliamý tekelci medya kuruluþlarýndan naklen yayýnlatarak gösteriyordu. 19 Aralýk’ta ve sonrasýnda geliþen süreci bir “milat”, “yenilgi” olarak ele alanlarýn göremedikleri gerçek iþte bu. Sermaye sýnýfý, çok güçlü olduðu anda saldýrmadý devrimcilere. Tam tersine, uluslararasý sermayenin tüm dünya üzerinde büyük bir krize girdiði, emperyalist-kapitalist sistemin tarihsel sýnýrlarýnýn sonuna geldiði ve iþçi sýnýfý ve emekçilerin eylemleriyle sarsýldýðý bir dönemde saldýrdý. Sermaye sýnýfý bu saldýrýyla önderlerinden baþlamak üzere tüm toplumu teslim almayý hedefliyordu; ama beklentisinin tersine, 19 Aralýk katliamý, halkla devrimcileri birbirine daha çok kenetledi. Emekçi halklar, Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük þiarýnýn politik içeriðini bu süreçte daha iyi kavramýþlardýr. Onlar, devrimci tutsaklara sa45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005

hip çýkarak, devrimci tutsaklar özgürleþtirilmeden iþçi sýnýfý ve emekçilerin özgürleþtirilemeyeceðini göstermiþlerdir bir kez daha; devrimci tutsaklarýn en eþitsiz koþullarda dahi nasýl bir savaþma azmi ve kararlýlýðýnda olduðunu anlamýþlar, bunu kendilerine örnek almýþlardýr. Bugün, 19 Aralýk saldýrýsý karþýsýnda devrimcilerin gösterdiði direnme kararlýlýðý, emekçi halklar için cesaret ve esin kaynaðý olmaya devam ediyor. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin eylemlerinde, devletin saldýrýsýna karþý, 19 Aralýk’ta devrimci tutsaklarýn zindanlarda geliþtirdikleri yöntemlere karþý koymalarý bunun bir göstergesidir. SEKA ve Seydiþehir örneðinde bunu görmek mümkün. 19 Aralýk, ayný zamanda devrimci iradenin kazanma azmini de ortaya çýkarmýþtýr. Onlarca savaþçýnýn ölümsüzleþmesi ve yüzlercesinin aðýr bir þekilde yaralanmasýna raðmen, burjuvazinin saldýrýlarý karþýsýnda baþeðmezliðin tarihsel bir örneði olmuþtur. Bugün hala sürmekte olan Ölüm Orucu eylemi, gücünü ve kararlýlýðýný buradan alýyor. 5 yýlý aþkýn süredir devam eden Ölüm Orucu eylemi, bir devrimci eylem manifestosudur. Devrimcilerin, komünistlerin adanmýþlýk ruhunun simgeleþmiþ halidir. Eylemin dersleri, insanlarýn yarattýklarý kahramanlýklar, en büyük kazanýmdýr. Ölüm Orucu eylemi, tarihsel bir eylemdir. Somut sonuçlarý bugünden alýnabilmiþ deðildir ama etkisi yýllara yayýlacak bir eylem olduðuna þüphe yoktur. Tarihte benzer örnekleri az deðildir. Tarihte bazý devrimci olaylar, yol açtýklarý ileri sonuçlar ve genel dünya tarihindeki yerleri nedeniyle büyük rol oynarlar. Daha sonraki tarihi süreçte kimse o büyük olaylarýn somut sonuçlarýyla deðil, genel dünya tarihinde oynadýklarý devrimci rol nedeniyle sahiplenilir. Örneðin Spartaküs Ayaklanmasý böyledir; bugün þairler onu “cihanýn ilk gerillasý” diye anýyorlarsa, bu onun fiziksel olarak çarmýha gerilerek katledilmesine ve yaþadýðý süre içinde zaferi görmemesine raðmen, bir gün kazanacaðýna olan mutlak inançtandýr. “Göðü fethe çýkan” Komüncüler, yine öyledir. Makinalýlarla biçildiklerinde Seine Nehri günlerce kan kýrmýzý akmýþtýr. Komutan Che’nin gerçekçi olup imkansýzý isteyerek çýktýðý yol, bugün bütün dünya devrimcilerine örnek oluyor. O, bir gün gerçekleþeceðine inandýðý idealleri uðruna “ölüm nereden ve nasýl gelirse gelsin, hoþ gelir, sefa gelir” demeyi bilmiþtir. Fiziksel olarak katledilmiþtir ama, dünya halklarýna esin kaynaðý olmuþtur. Rosa Luksemburg ve Karl Liebknecht’in önderliðinde Spartakistler


Almanya’da ayaklanma baþlattýklarýnda burjuvazi tarafýndan acýmasýzca katledilmiþlerdir ama düþünceleri yýllar sonrasýna tüm canlýlýðýyla ulaþmýþtýr. Tarihin hafýzasý, hiçbir þeyi unutmayacak denli güçlüdür. Çok eski tarihte Yunanistan’ýn Mora Yarýmadasý’nda yaþayan Spartalýlarýn Pers Ýmparotorluðu’na karþý bir geçidi üç gün boyunca savunmalarýnýn destansý hikayesi, tarihin koridorlarýndan geçerek günümüze ulaþmýþtýr. 300 Spartalýnýn onbinlerce Pers askerine karþý nasýl savaþtýklarý ve hepsi ölse de tarihe ne büyük bir miras býraktýklarý, bugün insanlýk tarafýndan saygý ve hayranlýkla anýlmaktadýr. Bütün bu tarihsel olaylardan hiçbir ders çýkarmamýþ olan ortalama sol hareket, Ölüm Orucu eylemini “artýk zafer ihtimali kalmadýðýný”, “sonuç alýcý olmadýðýný” düþünerek býrakmýþ ve eylem kýrýcýlýðý yapmýþtýr. Ýþçilerin deyimiyle, grev kýrýcýlýðý yapmýþlardýr. Onlar, üç yýl önce Ölüm Orucuna son verdiklerinde, “bayraðý dýþarýdaki yoldaþlarýmýza devrediyoruz” þeklinde süslü cümlelerle, yaldýzlarla donatmýþlardý sözlerini. Ne kadar þaþalý sözlerle ifade edilirse edilsin, yaptýklarý eylem kýrýcýlýðýndan baþka bir þey deðildi. Burjuvaziye arayýp da bulamayacaðý bir fýrsatý kendi elleriyle sunmuþlardý; eylemi zayýf-

latmýþ, gücü bölmüþlerdi. Býrakanlarýn çoðunluðu zaten daha önceden ileri sürdükleri talepleri sürekli geri çekerek, kararsýzlýk içine düþerek eylemi zayýflatmýþlardý. En sonunda tamamen býrakarak burjuvaziye ihtiyacý olan moral desteði vermiþ oldular. Elbette bunlar da tarihin sayfalarý arasýnda kayýt altýna alýnmýþtýr. “Hafýzayý beþer nisyan ile maluldür” (yani, insan hafýzasý unutkanlýkla sakatlanmýþtýr); ama tarihsel o-

laylar söz konusu olunca hiç kimse bir þeyin unutulacaðýný düþünmemelidir. Günü geldiðinde her þey titiz bir þekilde günyüzüne çýkarýlacaktýr. Bugün sadece Ölüm Orucunu býrakmakla kalmayýp kendi durumlarýný gözden geçireceklerine, Ölüm Orucu eylemine saldýrma cüretini kendinde görenler, aslýnda düzene yerleþmenin köþe taþlarýný döþeme telaþý içinde olanlardýr. Her zaman böyle olmuþtur. Geçmiþte küçük burjuva temellerde de olsa az çok devrimcilik yapanlar düzene yerleþmeyi hedeflerken, ilk yaptýklarý þey, devrimci hareketi ve devrimci yöntemleri inkar etmek ve onlarý mahkum etmeye çalýþmak olmuþtur. Bugün Ölüm Orucu eyleminin bu kadar uzamýþ olmasýnýn nedenlerinden biri, ortalama solun eylem kýrýcýlýðýdýr. Bir diðeri iþbirlikçi sermayenin arkasýnda ABD ve AB emperyalizminin olmasý, Ölüm Orucu eyleminin tarihsel anlamýnýn kavranarak, önemli bir örnek olarak baþarýya ulaþmasýnýn önüne set çekilmek istenmesi, bunun için tüm güçlerini seferber etmeleridir. Bütün bunlara raðmen, bugün Ölüm Orucu eyleminin hala sürüyor olmasý, yarýnki politik sonuçlarý ne olursa olsun, Ölüm Orucunun politik olarak bugünden kazanýlmýþ bir eylem olduðunu gösteriyor.

Zindanlarda Saldýrýlar Yoðunlaþýyor Devrimci tutsaklara yönelik saldýrýlar sürüyor… Gün geçmiyor ki cezaevlerinden bir saldýrý haberi almayalým. Faþist devlet 19 Aralýk katliamý ve F Tipleriyle teslim alamadýðý devrimcilere ve devrimci tutsaklara yönelik “yeni” ceza yasalarý çýkardý. 1 Haziran’dan itibaren yürürlüðe soktuðu Ceza Ýnfaz Kanunu (CÝK) ya da yeni adý ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Ýnfazý Hakkýnda Kanun (CGTÝHK) ile tüm saldýrýlarýný yasal bir kýlýfa büründürmüþ bulunuyor. Bu kanun yürürlüðe girer girmez ilk elden uygulamalarýna baþladý. Tekirdað F tipinde cezaevi idaresi aðýrlaþtýrýlmýþ müebbet hapis cezasý alan hükümlüleri hemen tek kiþilik hücrelere koydu. Yine kadýn tutuklu ve hükümlülerin bulunduðu Gebze M tipinde de 1 Haziran’dan itibaren cezaevinde kadýn subaylar bulunduruluyor. Arama sýrasýnda bu kadýn subaylarýn eþliðinde kadýn tutsaklarýn tüm eþyalarý askerler tarafýndan talan ediliyor. Zindanlardaki saldýrýlara bir yenisi daha eklendi. En son Gebze cezaevinde devrimci kadýn tutsaklara saldýrý gerçekleþti. 24 Haziran günü cezaevi idaresi arama yapma bahanesiyle hücrelere giriyor ve Ölüm Oru-

cu savaþçýsý Fatma Koyupýnar’ý zorla hastaneye götürüyorlar. Bunun üzerine devrimci tutsaklar kapý döverek slogan atýyorlar. Bu sýrada savcýnýn da gözetiminde askerler coplarla devrimci kadýn tutsaklara saldýrýyor. Bu saldýrýda birden fazla devrimci tutsak yaralanýyor. Kafasýndan ve çeþitli yerlerinden darbe alanlar oluyor. Gülizar Kesici adlý tutsak beyin travmasý geçiriyor ve bayýlýyor. Gebze Cezaevi’nde yaþanan bu saldýrýya iliþkin Devrimci Tutsak Aileleri Komiteleri (DETAK) bir basýn açýklamasý düzenledi. ÝHD’de 30 Haziran’da düzenlenen konuya iliþkin basýn açýklamasýnda Ceza Ýnfaz Kanunu’na da deðinildi. Ve Gebze Cezaevi’nde Fatma Koyupýnar’ýn zorla götürülmesi sýrasýnda yaþanan saldýrýlar anlatýlarak, duyarlý olan herkes cezaevlerindeki devrimci tutsaklarý yalnýz býrakmayýp mücadele etmeye çaðýrýldý. Hep birlikte mücadele etmemiz gerektiði vurgulandý. Ayný zamanda Gebze cezaevinde bulunan Leninist tutsaklardan Serpil Cabadan’ýn da 26 Haziran tarihinde Ölüm Orucuna baþladýðý, söylendi. Daha sonra söz alan devrimci tutsak anasý 45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005

olan Sakine Sürücü, cezaevlerinde yaþanan saldýrýlarý ayrýntýlý olarak anlattý. Bir çocuðunun Tekirdað F tipinde bir çocuðunun de Gebze zindanýnda olduðunu söyledi. Ana “Gebze cezaevinde savcý saldýrtýyor o zaman biz kimi kime þikayet edeceðiz, sorunlarýmýzý kime anlatacaðýz” dedi. Ana, zindanlarda Ölüm Orucunun sürdüðünü, en son Faruk Kadýoðlu’nun ölümsüzlüðe uðurlandýðýný söyledi. Cezaevlerine karþý tüm insanlarýn duyarlý olmasý gerektiðini söyledi. Zindanlardaki devrimci tutsaklarýn yalnýz býrakýlmayýp herkesin onlarýn dýþarýdaki sesi olmasý gerektiði ifade edilerek açýklama bitirildi. ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!

15


TAKSÝM MEYDANI’NDA AYIÞIÐIMIZ ÝÇÝN ANMA Devletin yýllar boyu zindanlarda uyguladýðý baský, þiddet ve katliam, 19-22 Aralýk 2000’de 4 Gün Savaþlarý ile doruða çýktý. Eþitsiz koþullardaki bu çarpýþmada, Ölüm Orucu savaþçýlarý, kýzýl bantlarýyla en öne fýrladýlar ve yýllar boyu zindanlar mücadelesinin en ön saflarýnda yer aldýlar. Aysunumuz da, Sibelimiz gibi bu çarpýþmada en öndeydi ve ardý ardýna ölümsüzleþtiler. 26 Haziran 2005 günü, Aysunumuzu anmak için Taksim Meydaný’nda bir eylem yaptý. “Aysun Bozdoðan Ölümsüzdür, Ölüm Orucu Sürüyor, DETAK” pankartý ve Aysun’un resimleriyle alana çýktýk ve “Aysun Yoldaþ Ölümsüzdür”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz” sloganlarý eþliðinde basýn açýklamasý yaptýk. 1 Haziran günü yürürlüðe giren Ceza Ýnfaz Kanunu ile birlikte zindanlardaki baskýlarýn aðýrlaþtýðýný, fiili uygulamalara yasal kýlýf uydurulduðunu, zindanlardaki tutsaklar baþta olmak üzere tüm toplumun bir saldýrý furyasý ile karþý karþýya olduðunu ve bunun için hep birlikte mücadele etmek gerektiðini söyledik. Eylemde ayrýca zindanlarda süren Ölüm Orucu eylemine sahip çýkmanýn, bu mücadelenin önemli bir parçasý olduðunu vurguladýktan sonra yeni bir Ölüm Orucu savaþçýsýnýn, Gebze Zindanýnda bulunan TKEP/Leninist davasý tutsaðý Serpil Cabadan’ýn da Ölüm Orucu Eylemine baþladýðý duyuruldu. Devletin zindanlarda uygulamaya baþladýðý saldýrýlarý da dile getirdikten sonra basýn açýklamasýný bitirdik ama sloganlarla Ýstiklal Caddesi’ne doðru yürüyüþe geçtik. DETAK önlükleri ile Odakule’ye kadar yürüdük ve burada, gür bir þekilde “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Aysun Bozdoðan Ölümsüzdür” sloganlarýný atarak eylemi bitirdik. Eylemimiz yabancý basýn baþta olmak üzere tüm halkýn dikkatini ve ilgisini üzerine topladý.

ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! YAÞASIN ÖLÜM ORUCU EYLEMÝMÝZ! AYSUN BOZDOÐAN ÖLÜMSÜZDÜR! DETAK

Ayýþýðýmýzýn Güneþe Uðurlandýðý Günde Yine Onunlayýz

26 Haziran 2001 Ayýþýðýnýn güneþe ulaþtýðý gündür. O gün Ayýþýðýmýz Aysun BOZDOÐAN’ý güneþe uðurladýk. 19 Aralýk 2000’de zindanlardaki devrimci tutsaklara yönelik saldýrýda 28 devrim savaþçýsý katledilerek tutsaklar teslim alýnmaya çalýþýlmýþtý. 19 Aralýk’tan sonra tutsaklar zorla F tipi hücrelere gö-

16

türülmüþ, ama o gün bugündür baþ eðmezliðin, teslim alýnamazlýðýn destanýný hücrelerde Ölüm Oruçlarýyla yazmaya devam etmiþlerdir. Ayýþýðýmýz Aysun da tereddüt etmeden Ölüm Orucu savaþýndaki yerini almýþ, ilk ekipte baþlamýþtý. 183 gün boyunca dimdik savaþtý zindanda. Ve eyleminin 183. günü 26 Haziran 2001’de güneþi fethe çýkanlarýn yanýndaki yerini aldý. Aradan 4 yýl geçti. Ölüm Orucu savaþý 5. yýlýnda hala sürüyor. Bizler de Aysun’un yolunda yürüyen yoldaþlarý olarak; 27 Haziran Pazartesi günü, Ayýþýðýmýzýn yaþadýðýný ve savaþýn sürdüðünü Ýzmir iþçi-emekçilerine duyurmak için, Konak Kemeraltý giriþinde bir basýn açýklamasý düzenledik. Üzerinde “AYSUN BOZDOÐAN ÖLÜMSÜZDÜR, MÜCADELE BÝRLÝÐÝ PLATFORMU” yazan pankartýmýzla ve “ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR” yazýlý ve Aysun’un resimlerinin bulunduðu dövizlerle eylemimize “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Aysun BOZDOÐAN Ölümsüzdür”, “Devrim Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Devrimci

45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005


Tutsaklar Teslim Alýnamaz” “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” sloganlarýný atarak baþladýk. Basýn açýklamasýnda: “Bu büyük savaþýmýn, yüzlerde öðretmeninden biri de Aysun BOZDOÐAN yoldaþýmýz olmuþtur. Mücadele yaþamýnýn önemli bir bölümlünü Ýzmir’de geçiren Aysun yoldaþýmýz, bedenini açlýða yatýranlarýn ilklerinden oldu. 183 gün süren büyük savaþýmýnýn sonunda 26 Haziran 2001’de ölümsüzleþti. Onun gösterdiði yolda mücadele devam etti. Onlarca devrimci ve komünist tutsak bedenlerini ölüme yatýrarak kazanma kararlýlýðýný gösterdiler” denildi.

Ayrýca TKEP/L davasý tutsaðý Serpil CABADAN’ýn, yoldaþýnýn ölümsüzleþtiði tarihte Ölüm Orucuna baþlamýþ olmasýnýn, bu savaþý er geç devrimci tutsaklarýn kazanacaðýnýn kanýtý olduðu vurgulandý. Basýn metninin okunmasýnýn ardýndan tekrar sloganlarýmýzý atarak eylemimizi sonlandýrdýk. AYSUN BOZDOÐAN ÖLÜMSÜZDÜR! ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR, SÜRECEK ZAFERE KADAR! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! Mücadele Birliði Platformu/ Ýzmir

AYIÞIÐIMIZIN BAÞUCUNDA… Ayýþýðýmýz, Aysunumuzu bundan tam 4 yýl önce ölümsüzlüðe uðurladýk. Aysun Bozdoðan, 26 Haziran 2001 tarihinde, Ölüm Orucu eyleminin 183. gününde ölümsüzleþti. Bir leninist kadýn savaþçý olarak Denizlerin, 13 Mart Savaþçýlarý’nýn yoldaþýydý. Onlardan aldýðý güçle onlar gibi tüm yaþamýný iþçi sýnýfý ve emekçi halklarýn kurtuluþuna adadý. Sibel Sürücü’den aldýðý bayraðý en yükseklerde dalgalandýrmýþ olmanýn ve görevini layýkýyla yerine getirmiþ olmanýn haklý gururuyla insanlýða gülümsüyor. Aysunumuzdan aldýðýmýz ýþýkla ilerliyoruz geleceðe. Antep’ten leninistler olarak Ayýþýðýmýzý anmak için Adana’daki Kabasakal Mezarlýðý’nda sonsuz uykusunda, ölümsüzlük yataðýnda bulunan yoldaþýmýzý Adana’daki leninistlerle birlikte ziyaret ettik. “Ölüm Orucu Sürüyor, Aysun Bozdoðan Ölümsüzdür, Mücadele Birliði” yazýlý pankartý açarak, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek, Zafere Kadar”, “Aysun Bozdoðan Ölümsüzdür”, “Zindanlar Yýkýlsýn, Tutsaklara Özgürlük” sloganlarý atarak Aysunumuzun yanýna, mezarýna geldik. Ölümsüzleþen tüm devrim savaþçýlarý için saygý duruþundan sonra þiirler, Aysun Bozdoðan’ý, Sibel Sürücü’yü ve Murat Ördekçi’yi anlatan yazýlar okundu. Aysun yoldaþýn zindanlarda söylediði “vurulup düþmüþsün” ezgisi seslendirildi. “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Zindanlar Yýkýlsýn, Tutsaklara Özgürlük”, “Aysun Bozdoðan Ölümsüzdür”, “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Devrim Savaþçýlarý Ölümsüzdür” sloganlarýnýn atýldýðý anma sýrasýnda “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist” sloganý da duyuldu. Mezara karanfiller býrakýlmasýyla anma sona erdi. Mezar anmasýndan sonra Adana iþçi ve emekçilerine sesimizi duyurmak için þehir merkezindeki Ýnönü parkýnda saat 15:00’de bir basýn açýklamasý düzenledik. “Ölüm Orucu Sürüyor, Aysun Bozdoðan Ölümsüzdür, Mücadele Birliði” yazýlý pankartýmýzla geldiðimiz basýn açýklamasýnda, “Aysun Bozdoðan Ölümsüzdür”, “Zindanlar Yýkýlsýn, Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek, Zafere Kadar” sloganlarý atýldý. Basýn açýklamasýnda; “26 Haziran 2001 tarihinde bir devrim savaþçýsýný, Aysun Bozdoðan’ý ölümsüzlüðe uðurladýk. Aysun’umuz Ölüm Orucu eyleminin 183. gününde ölümsüzleþti. Bugün Ölüm Orucu hala sürüyor. Zindanlarda devrim ile karþý devrim arasýnda yýllarý aþan kýyasýya mücadele devam ediyor. Sermaye sýnýfý ve onun devleti, devrimci tutsaklarý teslim almak için

denemedik yöntem býrakmadý. Fakat devrimci tutsaklar öldüler, ama asla teslim olmadýlar. Onlar, onurun ölümden güçlü olduðunu yaþamlarýný tereddütsüzce ortaya koyarak gösterdiler. Ve þimdi bir baþka leninist kadýn savaþçý, Serpil Cabadan, Aysun’dan devraldýðý bayraðý zafere kadar taþýmak için alnýna kýzýl bandýný takýyor. Serpil Cabadan, yoldaþýnýn ölümsüzleþtiði bugün büyük yürüyüþüne baþlýyor. Devrim, ölüm orucu savaþçýlarýnýn bedeninde ete kemiðe bürünüyor. Onlar, ‘Devrim Biziz, Biz Devrimiz’ þiarýnýn nasýl gerçekliðe dönüþtüðünü tüm dünyaya gösteriyorlar. Evet, Ölüm Orucu eylemi sürüyor. ‘Gündüzlerinde aç gezilmeyen, gecelerinde aç yatýlmayan’ bir dünya için mücadele sürüyor. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler, zindanlardaki devrimci tutsaklara sahip çýkmadan bu mücadele zafere ulaþmaz. Þimdi yapýlmasý gereken, zindanlardaki devrimci tutsaklarýn sessiz çýðlýðýna yüreklerimizin kapýsýný açmaktýr. Onlarýn sesini tüm dünyaya duyurmak, kafamýzý onlarýn kafasýnýn yanýna, yüreðimizi onlarýn yüreklerinin yanýna koymaktýr.” denildi. Basýn açýklamasý, “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”, Aysun Bozdoðan Ölümsüzdür”, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek, Zafere Kadar” sloganlarýyla son buldu. AYSUN BOZDOÐAN ÖLÜMSÜZDÜR! YAÞASIN ÖLÜM ORUCU EYLEMÝMÝZ! ZAFERE KADAR DAÝMA! Akdeniz’den Leninistler

45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005

17


Yürüyüþ… Uzun Yürüyüþler…

Nice kahramanlarý bu uzun yürüyüþte güneþe uðurladýk. Muratýmýz, Sibelimiz, Aysunumuz da bunlar arasýnda. Ölüm Orucu eyleminin 183. gününde, 26 Haziran 2001 tarihinde ölümsüzleþen, Genç Ekin Sanat Merkezi yöneticilerinden Aysun Bozdoðan yoldaþýmýz için, 29 Haziran 2005 günü Ýstiklal Caddesi üzerinde Rumeli Han önünde düzenlediðimiz anma etkinliði, 18.30 civarlarýnda baþladý. Anmamýz ilk olarak Grup Emeðe Ezgi’nin müzik dinletisiyle baþladý. Ýlk olarak Aysun, Sibel ve Murat için bestelenmiþ “Gel Bahar Ol” adlý þarkýyý söyledik. Daha sonra basýn açýklamasý okuyan Emeðe Ezgi Müzik Grubu’ndan Etkin Kaya, “Sanatçý sorumluluðu gereði çaðýna tanýklýk etmek ve çaðýnýn sorunlarýna çözüm olmak

DÖB’DEN AYIÞIÐIMIZ ÝÇÝN PANKART Burjuvazinin askeri-bürokratik aygýtý olan devletin, 19 Aralýk 2000’de acýmasýzca ve vahþice gerçekleþtirdiði zindan katliamlarý, bir kez daha göstermiþtir ki, egemenliðini ayakta tutabilmek için yapmayacaðý þey yoktur. Fakat bunun karþýlýðýnda bedenlerini düþmana karþý birer kurþun gibi kullanan proletaryanýn yiðit savaþçýlarýnýn, tarihe kanlarýyla yazdýðý ve yazmakta olduðu bir destan yaþanmaktadýr. O destanýn kalemlerinden biridir Aysun Bozdoðan. O, burjuvaziye karþý devrimci duygularýyla bedenini kýzýl bir oka çevirmeyi bilmiþtir. Aysunumuz, Ayýþýðýmýz, mücadeleye ilk saflarýnda baþlamýþtý. Devrimci Öðrenci Birliði DÖB, 26.06.2005 tarihinde, yani Aysun’umuzun ölümsüzleþtiði gün, Gazi Mahallesi Dörtyol duraðýnýn yanýndaki bir kýrtasiyenin kepenklerine, üzerinde “Aysun Bozdoðan Ölümsüzdür, Ölüm Orucu Sürüyor. Devrimci Öðrenci Birliði” yazan bir pankart asmýþtýr. 26.06.2005 tarihi ayný zamanda bir diðer yoldaþýmýz Serpil Cabadan’ýn Ölüm Orucu Eylemine baþladýðý gündür, yani bayrak Aysunumuzdan Serpilimize geçmiþtir. YAÞASIN ÖLÜM ORUCU EYLEMÝMÝZ! ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR SÜRECEK ZAFERE KADAR! DÖB Devrimci Öðrenci Birliði/Gazi Mahallesi

18

isteyen þair, yazar ve çizerlerimiz daima baský görmüþ, iþkencelere uðramýþ, hapsedilmiþ, katledilmiþlerdir. Sanatçý olmak zordur bu topraklarda… Yazmak yetmez, bir de yazdýklarýnýn militan savaþçýsý olman gerekir. Bu militan sanatçýlarýmýzdan biri de Genç Ekin Sanat Merkezi yöneticilerinden ve Müzik grubu elemanlarýndan olan Aysun Bozdoðan’dýr. Genç Ekin’den koparýlýp zindana atýldýðýnda ve 19 Aralýk sonrasýnda hücrelere kapatýlan devrimci tutsaklardan birisidir Aysun canýmýz, Ayýþýðýmýz… (…) Aysunumuz öyle bir türkü tutturdu ki dört duvar arasýnda, en saðýr kulaklar dahi duymak zorunda kaldý… Bu türkünün notalarý, insan iradesinin gücüydü… Bu türkünün notalarý hücre hücre erimekti… Bu türkünün notalarý insana olan baðlýlýk ve güvendi… (…)Baþladýðý Ölüm Orucu Eyleminin 183. gününde kendinden önce gidenlerin ardýndan ölümsüzlüðe kanat açan Ayýþýðýmýz Aysun Bozdoðan’ý Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak þiirlerimiz, marþlarýmýz ve oyunlarýmýzla anýyor ve onlarý unutturmayacaðýmýza söz veriyoruz” dedi. Þiir Grubu’ndan bir yoldaþýmýzýn Ergül Çiçekler’in Ölüm Orucu Destaný’ndan Aysun Yoldaþ için yazýlan bölümü okumasýnýn ardýndan, Serpil Cabadan’ýn yazmýþ olduðu “Yýldýz Dansý”ný, Devinim Tiyatro Atölyesi’nden izledik. Etkinlikte sýk sýk “Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla”, “Aysun Yoldaþ Ölümsüzdür” sloganlarý atýldý. Müzik grubunun Çav Bella’yý söylemesinin ardýndan sokak etkinliðimiz sona erdi ve orada bulunanlarla birlikte her köþesinde Aysun yoldaþýmýzýn anýlarý olan Ayýþýðý Sanat Merkezi’ne çýktýk. Ýnsanlar, yüreklerinde duyduklarý coþku ve heyecanla çýktýlar Rumeli Han’ýn 6 katýný ve orada Aysunumuzun güzelliðini yansýtan resimleriyle, dinleyenleri büyüleyen kadife sesiyle karþýlaþtýlar. Gelenlerin arasýnda ev kadýnlarý, onlarýn her biri yeni bir Aysun olmaya aday çocuklarý, iþçiler ve emekçiler vardý. Burada yoldaþlarý anlattýlar Aysun’u… Þiirler okundu, onun sevdiði ve söylediði türküler söylendi. Anma sona erdiðinde Aysunumuzun, umuda sýmsýký sarýlmýþ gözleri uðurluyordu gelenleri… AYSUN YOLDAÞ ÖLÜMSÜZDÜR! UMUDUMUZ KAVGADA KAVGAMIZ SANATIMIZLA! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! Ayýþýðý Sanat Merkezi Emekçileri/TAKSÝM

TAYAD’DAN ULUSLARARASI SEMPOZYUM 25-26 Haziran tarihlerinde Muammer Karaca Tiyatro Salonunda TAYAD Tecrit ve Uluslararasý Tecritle Mücadele sempozyumu düzenledi. Bu sempozyumda çeþitli konuþmacýlar söz aldýlar. Tecritin pek çok boyutunu anlattýlar. Ýnsani, týbbi, hukuki vs boyutuyla ele aldýlar. Sempozyumda deðiþik ülkelerden katýlýmcýlar da yer almýþtý. Onlarda kendi ülkelerinde yaþanan iþkence ve tecridi anlattýlar. DETAK olarak sempozyuma bizde gittik ve bir teblið okuduk. 25 Haziran”da okuduðumuz tebliðde devrimci tutsak aileleri örgütlenmelerinin mücadele birliðini saðlamak ve bunun için de çatý örgütlenmesine gidilmesi gerektiði vurgulandý. Sempozyum iki gün süresince sabah saat 9:30’da baþlayýp üçer bölüm halinde devam etti. TAYAD’ýn gerçekleþtirmiþ olduðu sempozyumun sonuç bildirgesi 27 Haziran‘da sunuldu.

45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005


DEVRÝM SAVAÞÇILARINA AVRUPA’DA ANMA* Son altý aydýr devrimin yakaladýðý yükseliþi boðmak için azgýnca saldýran faþist TC devletinin Türkiye ve Kürdistan’da estirdiði karþý-devrimci terör, milyonlarca insanýmýzýn yaþadýðý Avrupa’yý bu yönüyle de etkilemekteydi. Türkiye ve Kürdistan’daki devrimci geliþmeler, kah faþist devlete destek veren hükümetlerin demeçlerinden, kah Türkiyeli ve Kürdistanlý devrimci sosyalist örgütlerin eylemleri nedeniyle son dönemlerde Avrupa kamuoyunda tartýþýlan en önde gelen konulardan biri olagelmekteydi. Devrimci örgütlerin etkinliðini arttýrmasý, emekçi kadýnlarýn Beyazýt direniþi, SEKA ve benzeri proleter eylemler, Newroz gösterileri, devrimcilere karþý gerçekleþtirilen faþist saldýrýlar ve Kürdistan’daki askeri operasyonlar bulunduðumuz Almanya’da sokaklarý ýsýtan önemli geliþmelerdi. Tüm devrimci geliþmelere yapýlan saldýrýlarýn son büyük halkasý olan MKP önder ve savaþçýlarýna yönelik katliam, týpký ülkelerimizde olduðu gibi, Almanya’da da büyük bir etki yarattý. Ham “demokratikleþme” hayalleri kuranlar, Avrupa’nýn “yumuþak topraðý” nedeniyle reformist kafalara sahip olanlarýn yaþadýðý hayal kýrýklýðý bir yanda birikirken, öte yanda, buradaki devrimci güçlerin yanýnda yüksek bir ruh hali, devlete tepki ve güç birikmesi oldu. Son altý yýlýn en hareketli, en devrimci dönemini yaþýyoruz. Ve Almanya’dan Leninistler olarak bu sürece tüm gücümüzü katýyoruz Dersim’deki Katliama Yönelik Protesto Eylemleri Ýþsizliði ve HARTZ 4 saldýrýsýný protesto etmek amacýyla hala Almanya’nýn birçok kentinde sürdürülen ve onbirinci ayýný geride býrakan Pazartesi Eylemlerinden biri olan Reutlingen Meydaný’ndaki eylemde Dersim katliamý kýnandý. 20 Haziran’daki Pazartesi Eyleminde Almanca olarak hazýrladýðýmýz bilgilendirme, TC’yi teshir ve protesto içeren metni okuduk. Metin okunduktan sonra “Hoch Die Internationale Solidarität” (Enternasyonal Dayanýþmayý Yükselt) sloganý hep birlikte atýldý Yirmi Ýki Haziran... Ziyaret Yüzlerini illegal ve silahlý mücadeleye dönmüþ ölümsüzleþen savaþçýlarý sahiplendiðimizi bildirmek için, MKP taraftarlarýný ziyaret ettik. Zindanlardaki baskýlar, iþçi sýnýfýna yönelik saldýrýlar, Kürt halkýna yönelik operasyonlar ve son olarak MKP operasyonunun devrimci ve illegal örgütlenmenin tümüne yapýlmýþ bir saldýrý olduðunu gördüðümüzü ve bu zor günde her türlü desteði vereceðimizi belirttik. Yirmi Üç Haziran... Ýzinsiz Yasadýþý Bir Gösteri Çok kýsa bir zamanda organize edilen ve bize son gün bildirilen Stuttgart’taki eyleme katýldýk. Stuttgart’ýn en kalabalýk ve en iþlek merkezi caddesi olan König Strasse’deki açýk kitle gösterisine üçyüzelli kiþi katýldý. Geçen yýlki NATO protestolarý için izinli bir gösteriye ikiyüz kiþi katýldýðýný hatýrlarsak, katýlýmcý kitlenin önemi ortaya çýkmýþ olu-

yor. Ama asýl önemlisi, eylemin ruh haliydi. Eylemde ortak pankart vardý, sloganlar öfke ve baðlýlýk tek bir parçaydý… Tam bir saat süren, Almanca ve Türkçe konuþmalarýn yapýldýðý eyleme polis müdahale edemedi. Takviye güç isteyen polise kayýp verilmedi. Yirmi Beþ Haziran... Merkezi Büyük Yürüyüþ Almanya’nýn Duisburg kentinde Cumartesi günü düzenlenen yürüyüþ, saat 11:30’da baþladý. Emperyalizmin polis teþkilatý uzak yerlerden ve Avrupa’nýn deðiþik ülkelerinden gelecek katýlýmcý kitle sayýsýný az tutabilmek için, yürüyüþün öðleden sonra yapýlmasýna izin vermemiþti. Duisburg’da toplanan binlerce insan, Dersim’den Gazi mahallesine ve oradan birçok kente taþýnan ruh halini ve dayanýþmayý sahiplendi. Son zamanlarýn en þiddetli yaðmuruna raðmen, hiç kimse alaný terk etmedi. En önde ölümsüzleþenlerin resimleri, tek pankart, kortejin baþýndan sonuna dek uzanan kýzýl bir bez ve herkesin elinde sadece kýzýl bayrak... Devrimci örgütler ve üçbin kiþilik kitle kelimenin tam anlamýyla tek vücut olup yürüyüþe geçti Almanya sokaklarý uzun yýllardýr böylesine öfkeli ve coþkulu bir kitle görmemiþti. Sloganlar dört kilometrelik yürüyüþ boyunca hiç susmadý. En çok atýlan iki slogan “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Bedel Ödedik, Bedel Ödeteceðiz” idi. Kitlenin büyük çoðunluðu gençlerdi...insanlarýmýz devrimin etrafýnda kenetlenmiþti. Biz eyleme üzerinde sadece “Devrim Savaþçýlarý Ölümsüzdür” yazan pankartla katýldýk. Yürüyüþ boyunca Parti bildirisi daðýtýldý. Ýki saatlik yürüyüþ bittiðinde tüm kitle ayný gün akþamý yapýlacak olan anma etkinliði için salona doðru hareket etti. Anma etkinliði, tam kýrk dakika boyunca ölümsüzleþen savaþçýlar için yapýlan alkýþlarla baþladý. Hayatlarýný devrim mücadelesine adamýþ, daðlarda, zindanlarda ve Avrupa’da devrimciliði yaþamlarýyla bütünleþtirmiþ bu insanlara alkýþlayanlar sadece ellerimiz deðil, yüreklerimizdi... Her þey kindi, her þey devrime baðlýlýktý... Onlarý ancak öyle anabilirdik. Binlerce insan bütün yumruklar havada sloganlarýyla bunu gösterdi. Sinevizyon gösteriminin, konuþmalarýn ve törenlerin yapýldýðý etkinlikte, içlerinde TKEP/Leninist ve KONGRA GEL’in de dahil olduðu birçok örgütün mesajlarý okundu. Etkinlik baþladýðý gibi öfke ve dayanýþmayla sona erdi.

DEVRÝM SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR! YAÞASIN DEVRÝMCI GÜÇLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!

Almanya’dan Leninistler * Elimize e-posta yoluyla ulaþan bu yazýyý haber niteliðinden dolayý yayýnlýyoruz.

45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005

19


DEVRÝM SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR Türk Devleti katliamlara devam ediyor. Dersim’de Maoist Komünist Partisi’nin 17 önder kadro ve savaþçýsý katledildi. Türk Ordusunun, hava desteðinde ve kimyasal silahlar kullanarak geçekleþtirdiði katliamda, Cafer Cangöz, Aydýn Hambayat, Ali Rýza Sabur, Cemal Çakmak, Kenan Çakýcý, Okan Ünsal, Berna Ünsal, Alaattin Ateþ, Ökkeþ Karaoðlu, Taylan Yýldýz, Ýbrahim Akdeniz, Binali Güler, Dursun Turgut, Gülnaz Yýldýz, Ahmet Perktas, Çaðdaþ Can ve Ersin Kantar isimli devrimciler katledildi. Zindanlarda yýllardýr süren saldýrýlarýn geldiði yeni boyut, Kürdistan’da aralýksýz süren askeri operasyonlar, iþçi sýnýfý ve emekçilerin süreklileþen eylemlerine karþý yapýlan saldýrýlar ve son olarak, devrimcilere karþý gerçekleþtirilen katliam, bu bütünlüklü karþý-devrimci saldýrýnýn bir parçasýdýr. Ne AB masallarý, ne de demokratikleþme yalanlarý, devletin egemenliðini sürdürebilme çabasýnda bir iþe yaramýþtýr. Türk Devleti, devrim karþýnda, elin-

de kalan tek silahýný, yani zor yöntemlerini kullanacaktýr. Bu ise, devletin devrim karþýsýndaki aczinin boyutlanýþýndan baþka bir þey göstermez. Türkiye ve Kürdistan sýnýflar mücadelesi tarihi göstermiþtir ki, bu topraklarda yapýlan hiç bir katliam devrim mücadelesini durdurmaya yetmemiþtir. Savaþarak ölümsüzleþenleri devrim tarihimiz unutmamýþtýr. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda, devrimci mücadele ile birlikte doðan umut her zaman olduðu gibi bugün de dipdiridir. Ölümsüzleþen her devrim savaþçýsý bu umudun yeniden ve yeniden ispatlanýþýdýr. Türkiye ve Kürdistan topraklarýnda devrim yok edilemez!.. DEVRÝMCÝ DAYANIÞMAYI YÜKSELTELÝM Yapýlan saldýrý ve katliam bir bütün olarak devrimci hareket tarafýndan karþýlanmalýdýr. Katledilenlerin her biri, yaþamlarýný devrimci mücadeleye adamýþ ve ülkelerimiz devrim tarihindeki birçok önemli süreçte bulunmuþ dev-

MKP Gerillalarý Ölümsüzdür Yaþasýn Devrimci Dayanýþma Dersim Ovacýk’ta katledilen 17 MKP gerillasý için bir eylem de 21 Haziran günü Galatasaray Postanesi önünde tüm devrimci gruplarýn katýlýmýyla gerçekleþti. Mücadele Birliði, SODAP, BDSP, Alýnteri, Partizan, HÖC, Kaldýraç, Ýþçi Mücadelesi, EHP, Devrim Dergisi, Köz, DHP, Devrimci Hareket, TKP, ESP, HKM, SDP, Proleter Devrimci Duruþ, Maya, Ürün ve DEHAP tarafýndan ortaklaþa düzenlenen basýn açýklamasýnda katledilen MKP’liler için tam bir devrimci dayanýþma sergilendi. Kýzýl bayraklarla ve katledilen gerillalarýn isimlerinin ve resimlerinin bulunduðu “Canýmýz Halk Savaþýna Feda Olsun, Demokratik Haklar Platformu” yazýlý bir pankartla toplanan kitle, polis Taksim’e yürünmesine izin vermeyince Galatasaray Lisesi önünde yaptý basýn açýklamasýný. “Bizler, bu katliamlar karþýsýnda sessiz kalmayacaðýmýzý ve halkýn haklý de-

20

rimcilerdir. Yüzünü illegal silahlý mücadeleye, devrime dönmüþ ve Denizlerden, Mahirlerden, Ýbolardan bugüne aktarýlan devrimci cüreti, son eylemleriyle somutlamýþ bu yiðit devrimcileri sahiplenmek herkesin görevidir. TKEP/Leninist Avrupa Örgütlülüðü, bulunduðumuz alanda tüm gücüyle bu görevi omuzlamaya çalýþacaktýr. Ýþçiler, Emekçiler, Gençler, Bu süreçte yapýlacak bütün eylemlere katýlalým. Katliama karþý, bulunduðumuz yerlerde protesto eylemleri organize edelim. Türk Devletinin teshiri için elimizdeki olanaklarý seferber edelim. Devrimci dayanýþmayý yükseltelim!.. DEVRÝM SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR!.. YASASIN DEVRÝMCÝ GÜÇLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!.. TKEP/LENÝNÝST AVRUPA KOMÝTESÝ NOT: Elimize e-posta yoluyla geçen bu bildiriyi haber niteliðinden dolayý yayýnlýyoruz.

ðerlerine ve mücadelesine, bu uðurda verdiði bedellere, þehitlere her zaman sahip çýkacaðýmýzý ifade etmek için buradayýz. Dersimdeki operasyon durdurulsun, kayýp ve yaralýlarýn akýbeti açýklansýn” denilen açýklamada sýk sýk “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Devrim Þehitleri Ölümsüzdür”, “Gün Gelecek Devran Dönecek, Katiller Halka Hesap Verecek” sloganlarý atýldý. Grup Yorum da söylediði marþlarla eyleme destek verdi.

45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005


MERCAN SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR

1

7 Haziran günü Dersim’in Ovacýk ilçesi kýrsalýndaki Mercan Vadisi’ne TC ordusunun yaptýðý katliamda, 17 MKP’li ölümsüzleþti. MKP’lilerin cenazelerinin sahiplenilmemesi için, otopsi yapýlacaðý gerekçesi ile devlet tarafýndan helikopterle Malatya’ya götürüldü. Malatya Devlet Hastanesi’ne götürülen MKP’lilerin vücutlarýnda yanýklar, darp izleri ve kopuk uzuvlarýn olduðu tespit edildi. Katliamýn vahþeti akýllara kimyasal silah kullanýlmýþ olabileceði kuþkusunu getirdi. Cenazeler, ancak 2 gün sonra, 19 Haziran günü Adli Týp Kurumu önünde bekleyen ailelerine teslim edildi. Cenazeleri ailelerle birlikte sivil toplum örgütleri ve devrimci çevreler, sloganlarla karþýladýlar. Cenazeler daha sonra törenle Dersim, Ankara, Muþ, Antep, Ýzmir ve Ýstanbul’a uðurlandý.

Dersim: Ölümsüzleþen 8 MKP’linin cenazesi, 19 Haziran akþamý Dersim halký tarafýndan Mazgirt Köprüsü’nde karþýlanarak konvoylar halinde Dersim Cemevi’ne getirildi. Cemevi

önünde toplanan yüzlerce kiþi, “Yaþasýn Halk Savaþýmýz”, “Halk Savaþçýlarý Ölümsüzdür” pankartlarý ve orak çekiçli kýzýl bayraklar açarak sloganlarla savaþçýlarý uðurladýlar. 20 Haziran günü Ali Rýza Sabur, Taylan Yýldýz, Aydýn Hambayat, Cafer Cangöz ve Ahmet Perktaþ Cemevi önünde yapýlan eylemle anýldý. Yüzlerce kiþinin katýldýðý törende, cenazeler morgdan parti bayraklarýna sarýlarak “Ovacýk Þehitleri Ölümsüzdür”, “Halk Savaþý Ölümsüzdür” pankartlarý, sloganlar ve marþlar eþliðinde Atatürk Mahallesi Mezarlýðýna götürüldü. Yapýlan saygý duruþu ve okunan MKP bildirisinin ardýndan, sloganlarla topraða verildiler. Gülnaz Yýldýz ve Allattin Ataþ ise, 19 Haziran akþamý, Hozat ilçesine götürülerek törenle defnedilmiþti.

Muþ/Varto: Ýbrahim Akdeniz de, yüzlerce kiþinin katýldýðý törenle, 19 Haziran günü, doðum yeri olan Muþ’un Varto ilçesinde defnedildi. Emera Köyü mezarlýðýna kýrmýzý bayraða sarýlý getirilen Ýbrahim Akdeniz’in cenazesinde de etraftan bir kuþatma altýndaydý. Antep/Islahiye: Ökkeþ Karaoðlu, 20 Haziran günü, Antep’in Islahiye ilçesinde baðlý Kavaklar Kö-

45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005

yü’nde, kuþatma altýnda topraða verildi. Ankara: Okan Ünsal, Berna Saygýlý Ünsal ve Kenan Çakýcý, ölümsüzlük yataðýna konmak üzere 21 Haziran günü Ankara’ya getirildi. Karþýyaka Mezarlýðý’nda yapýlan anma törenine katýlan yüzlerce kiþi, “Devrim Þehitleri Ölümsüzdür”, “17’ler Yaþýyor Halk Savaþý Sürüyor” sloganlarý attý. Cenazelerin parti bayraðýna sarýlmasýna müdahale eden polis ve kitle arasýnda çýkan tartýþmanýn ardýndan, Okan ve Berna Ünsal Karþýyaka Mezarlýðý’na, Kenan Çakýcý ise Cebeci Mezarlýðýna defnedildi.

Ýstanbul: 20 Haziran’da Çaðdaþ Can ve Cemal Çakmak, Gazi Mahallesi Cemevi’ne getirildiler. 21 Haziranda ise Dursun Turgut ve Ersin Kantar güneþe uðurlanmak üzere Gazi Cemevine getirildi. Cenazeler Cemevi morgunda yýkanýrken, dýþarýda da acýyý ve öfkeyi bir arada yaþayan kalabalýðýn sayýsý binleri aþýyordu. Yoldaþlarý, siper yoldaþlarý, Gazi halký baðrýna basýyordu yoksul emekçi çocuklarýnýn cenazelerini. Sabah saatlerinde duyulmaya baþlayan sloganlar, cenazeler tabutlarla dýþarý çýkýnca sadece Gazi deðil, tüm Ýstanbul’u sarýyordu sanki. “Devrim Þehitleri Ölümsüzdür”, “Halk Savaþçýlarý Ölümsüzdür”,

21


“Bedel Ödedik Bedel Ödeteceðiz”, sloganlarý ile cenazeler dýþarý çýktýðýnda 17’ler þahsýnda tüm devrim savaþçýlarý için saygý duruþunda bulunuldu. Yaþlýsý genci ile 7’den 70’e herkes, ellerinde kýzýl bayraklar ile oradaydý. En önce MKP-HKO çelenkleri, arkasýnda “Canýmýz Halk Savaþýna Feda Olsun” yazýlý ve 17’lerin resimlerinin bulunduðu pankart ve Ýstanbul’un kýzýl bayraklarla gelen emekçileri geliyordu. Cemevinden yürüyüþe baþlayan kortej, 4-5 bin kiþiye ulaþtý. Gazi esnafý ise kepenk kapatarak eylemlere destek verdi. Ýlk gün, yürüyüþ esnasýnda devletin “kara nokta” adý verdiði yerlere diktiði “MOBESE” güvenlik kameralarýndan biri, iki devrimci genç tarafýndan kýzýl bayrakla kapatýldý. Kitle, onlarca metre uzunluðunda dev bir kýzýl bayrak taþýdý yürüyüþ boyunca. Ýlk gün parti bayraðýna sarýlý cenazeler karakolun önünden geçirilirken, TMÞ, Çevik kuvvet ve karakol polisleri dýþarýya adým atamadan bahçeden izliyorlardý cenazeyi. “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak”, “Mercan Þehitleri Ölümsüzdür”, “MKP Þehitleri Ölümsüzdür”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna” sloganlarý atan kitle, mahalle çýkýþýnda otobüslere binerek Cebeci Mezarlýðýna ulaþtý. Konuþmalar ve sloganlar eþliðinde cenazeler topraða verildi.

Ýzmir: Devrimin kendini güncel olarak gösterdiði süreçlerde faþizmin azgýnlaþacaðýný, tüm demokratikleþme palavralarýnýn aslýnda iþçiemekçileri ve ezilen halklarý uyutmak için uydurulan yalanlar olduðunu biliyoruz. Tüm Türkiye ve K.Kürdistan’da patlayan iþçi-emekçi eylemleri, Kürt halkýnýn özgürlüðe olan açlýðý sermayenin devletini ürkütüyor. Ve sonuç olarak kapana kýsýlmýþ vahþi bir hayvan nasýl saða sola saldýrýr, nasýl çýrpýnýrsa, TC devleti ve sermaye sýnýfý da aynen öyle son çýrpýnýþlarýný gittikçe vahþileþerek gösteriyor. Devletin tüm Türkiye ve K. Kürdistan’daki saldýrýlarý, operasyonlarý giderek ar-

22

týyor. En son Dersim Mercan ovasýnda MKP-HKO gerillalarýna yönelik operasyon ve Van’da PKK’ye yönelik operasyonlarda ölümsüzleþen gerillalarýn cenaze törenindeki saldýrýlarý, sermaye egemenliðindeki faþist TC’nin devrimi engelleme çabalarýdýr. Dersim Mercanda katledilen gerillalarýn bazýlarýnýn cenazeleri memleketlerinde topraða verildi. Bazýlarýnýn cenazeleri ise ailelerine verilmeyerek gizlice gömülmeye çalýþýldý. Van’daki 2 PKK gerillasýnýn cenazesi ise gece yarýsý gizlice gömüldü. Ölümsüzleþen MKP-HKO gerillasý Binali Güler’de Ýzmir’de topraða verildi. Binali Güler 200 kiþinin omuzlarýnda, sloganlar eþliðinde güneþe uðurlandý.

BÝNALÝ GÜLER ÝZMÝR’DE GÜNEÞE UÐURLANDI Ölümsüzleþen MKP-HKO gerillalarýndan Binali Güler de Ýzmirliydi. Gülerin cenazesi Ýzmir Kuruçeþme’deki evine getirilecekti. 20 Haziran günü siyasi yapýlar arasý yapýlan toplantýda sabah cenazenin getirileceði aracýn bir grup tarafýndan karþýlanarak, olabilecek bir engellemeye karþý tedbir alýnmasý kararlaþtýrýldý. 21 Haziran sabahý saat: 08.00 da aralarýnda Mücadele Birliði okurlarýnýn da bulunduðu yaklaþýk 30 kiþi cenazeyi karþýlamak için Ýzmir þehir giriþine yakýn olan Belkahve bölgesine gittik. Belkahve’de bir süre bekledikten sonra cenazeyi taþýyan minibüsün gelmesiyle Ýzmir Kuruçeþme Cemevine doðru hareket ettik. Saat 12.00 sularýnda cemevine geldiðimizde Binali Gülerin ailesinin feryatlarý tüm Ýzmir’i sarstý. Binali Gülerin cenazesi cemevinde yýkanýrken cem evi önü giderek kalabalýklaþtý. Cenazeyi sahiplenen halk ve devrimciler cemevi önünde “Binali Güler Ölümsüzdür”, “Halk Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “Devrim savaþçýlarý Ölümsüzdür” pankartlarý açarak Binali Gülerin cenazenin çýkarýlmasýný beklediler. 45 Sayý / 6-20 Temmuz 2005

Gülerin cesedi çýkarýlýp cenaze aracýna konulduktan sonra pankartlarla aracýn önüne geçerek slogan atmaya baþladýk. Yaklaþýk 200 kiþi “Devrim Þehitleri Ölümsüzdür”, “Binali Güler Ölümsüzdür”, “Halk Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “17’ler Yaþýyor, Savaþ Sürüyor”, “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak”, “Katil Devlet Hesap Verecek”, “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma” sloganlarý eþliðinde cenaze aracýný ortaya alarak yürüyüþe geçtik. Mezarlýða gitmek için araçlara bineceðimiz ana yola kadar sloganlar eþliðinde yürüyüþ sürdü. Yürüyüþ sýrasýnda Binali Gülerin annesinin ve kardeþlerinin attýðý “Binali Yoldaþ Ölümsüzdür” ve “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak” sloganlarý kitlenin faþizme karþý olan öfkesini körüklüyordu. Ana yolda çevirdiðimiz minibüslere ve orda bulunan araçlara binerek Kaynaklar mezarlýðýna gittik. Mezarlýða gelir gelmez tekrar pankartlarýmýzý açarak kortej oluþturduk ve slogan atmaya baþladýk. Güler’in bedeni mezara indirilmeden önce yoldaþlarý bir konuþma yaptýlar. Daha sonra devrimci yapýlarýn imzasý olan ortak metin okundu. Bir yoldaþý “Töre” adlý þiiri okudu. Onu tanýyan, bilen birkaç yoldaþýnýn yaptýðý konuþmalardan sonra cenaze töreni “Binali Yoldaþ Ölümsüzdür” sloganlarýyla sona erdi. O’nu bir devrim savaþçýsýnýn yaþamýna uygun olarak bir eylemle güneþe uðurladýk. Bu yaþanan son olaylar sermaye ne kadar zora düþerse faþizmin saldýrýlarýnýn da o kadar çok ve vahþi olacaðýný gösteriyor. Bu saldýrýlara karþý ancak silahlý halk ayaklanmasýyla karþý durabilir, sermayenin egemenliðini ancak iktidar için savaþarak yýkabiliriz.

DEVRÝM SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR! FAÞÝZMÝ DÖKTÜÐÜ KANDA BOÐACAÐIZ! FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA! Ýzmir’den bir Mücadele Birliði Okuru




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.