DEMOKRASÝ VE SOSYALÝZM ÝÇÝN GEÇÝCÝ DEVRÝM HÜKÜMETÝ D
emokrasinin sýnýfsal içeriði sorunu Marksizm tarafýndan açýklanmasýna raðmen, bugün hala, demokrasiyi genel bir þeymiþ gibi gösterme, sýnýflar üstü bir olgu olarak ele alma çabalarý sürüyor. Bu yöndeki çaba hem burjuvazi, hem de küçük burjuvalar tarafýndan devam ettirilmiþtir. Somutlarsak, burjuva demokrasisi, burjuvazi için demokrasi, emekçi halk içinse, diktatörlük olduðu halde, burjuvazi onu “herkes için” demokrasi olarak göstermiþtir. Küçük burjuva hareket de, demokrasinin sýnýfsal içeriði yerine, “genel olarak” demokrasiden söz ederek, burjuvazi ile ayný noktadan hareket eder. Proletarya onlardan farklý olarak, demokrasiden, onun sýnýfsal içeriðini doldurarak bahseder. Türkiye’de bir burjuva demokrasisi hiç yaþanmadý bir burjuva demokrasisinin ekonomik temeli olan serbest rekabetçi kapitalizm yaþanmadan, emperyalizmin ekonomik ilhaký ve iþbirlikçi burjuva egemenliði gerçekleþti. Daha sonra ise tekelci egemenlik dönemine geçildi. Tekelcilik ise, bilindiði gibi, her türden demokrasinin yadsýnmasýdýr. Böylece demokrasi (burjuva demokrasisi) gecikmiþ bir hülya olarak kaldý. Fakat orta sýnýflarýn hep özlemle beklediði bir hülya oldu. Devlet egemenlik sistemi ta en baþta anti-demokratik bir temelde þekillendi. Devlet bu yapýsýyla, halklarýn demokrasi eðilimiyle sürekli çatýþma içinde olmuþtur. Demokrasi, tarihi nedenlerle, hem emekçi sýnýflar, hem orta sýnýflar için çok önemli bir hedef oldu hep. Bu özgül durum, demokrasinin sýnýfsal içeriðinin üstünün örtülmesini, muðlaklaþtýrýlmasýný ve genelleþtirilmesini getirdi. Kapitalizmin süreç içinde geliþmesi; emek-sermaye uzlaþmaz çeliþkisinin geliþmesi ve bu temelde sýnýflar çatýþmasýnýn sertleþmesi yoðun-çatýþmalý bir döneme girilmesiyle birlikte demokrasi sorunundaki sisler de daðýlmaya baþladý. Fakat küçük burjuvazinin düþün-
cesi hep sislidir; bu nedenle demokrasi sorununu bulanýk ve muðlak olarak anlamakta ýsrar ediyor. Devrimci iþçi sýnýfý hareketi ve onun temsilcisi olan Leninist Parti açýsýndan, demokrasi sorunu açýktýr, demokrasi sorunu onun sýnýfsal içeriði sorunudur. Kapitalist toplumda sýnýfsal kutuplaþma, toplumsal kamplaþma kesin ve keskindir. Ya proletarya diktatörlüðünden yana olacaksýn, ya burjuva diktatörlüðünden yana. Ara yol yoktur. Nasýl ki, burjuva diktatörlüðüne geçiþ biçimleri varsa, proletarya diktatörlüðüne de geçiþ biçimleri var. Devrimci iþçi hareketi, biçimi ne olursa olsun öz olarak proletarya diktatörlüðü için mücadele eder. Sovyet iktidarý proletarya diktatörlüðünün biçimlerinden biridir. Halk Demokrasisi ise, proletarya diktatörlüðüne dönüþecek bir iktidar biçimidir. Halk Demokrasisinde akýlda tutulmasý gereken, süreç içinde proletarya diktatörlüðünün bir “biçimi”ne dönüþeceðidir. Yoksa ilk doðuþta proletarya diktatörlüðü olarak þekillenmez. Bunun için proletaryanýn müttefikleriyle birlikte ele geçireceði iktidarýn bileþiminde sýnýfsal bir deðiþim gerekiyor. Biz, Türkiye’de “demokrasi ve sosyalizm mücadelesi”nden söz ederken; Halk Demokrasisi ve sosyalizm mücadelesinin bütünlüðünü anlatýyoruz. Demokrasi ve sosyalizm mücadelesi, iç içe geçmiþ tek bir süreçtir. Sosyalizmden ayrý, baðýmsýz bir demokrasiyi hiç düþünmedik; sosyalizmden ayrý bir demokrasiyi, yani demokratizmi savunmayý küçük burjuva harekete býraktýk. Proletarya, demokrasiye sosyalizm hedefine ulaþmak, ekonomik kurtuluþunu gerçekleþtirmek için gereksinme duyar. Bu anlamda, demokrasi mücadelesini sosyalizm mücadelesine baðlar. Ancak sosyalizm demokrasiyi tamamlar, geniþletir, onu tam bir demokrasi olarak uygular. Demokrasi sorununa sis içinde bakan50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
Demokrasi sýnýflar üstü deðildir; içerik olarak sýnýfsaldýr; çözümü de sýnýfsal olacaktýr. Demokrasi mücadelesi, kapitalizmi yýkma ve sosyalizme geçme mücadelesiyle sýký bir iliþki içindedir. Bu nedenle, iþçi sýnýfýnýn sahiplendiði bir sorundur. Ýþçi sýnýfý, demokratik, özgür bir ortamda sosyalizmin inþasýna giriþebilir. Bu anlamda demokrasi mücadelesini, sonuna kadar götürmede iþçi sýnýfýnýn temel yararý vardýr. Demokrasi mücadelesi ayný zamanda, sosyalizm yolunda, iktidarý ele geçirme yolunda iþçi sýnýfý için iyi bir okuldur. Ýþçi sýnýfý demokrasi mücadelesinden geçerek, nasýl yöneteceðini öðrenecektir. Ýþçi sýnýfý, demokrasi mücadelesinden geçmeden iktidara gelemez, gelse bile onu koruyamaz, sürdüremez. Öte yandan iþçi sýnýfýnýn, önderliði olmadan, mücadelesi olmadan da demokrasi sorunu çözülemez. 3
lar, demokrasinin elde edilmesine, ele geçirilmesine de ayný pencereden bakarlar. Çok yaygýn sayýlabilecek bir demokratik potansiyel var. Onyýllarca verilen bir “demokrasi kavgasý” var. “Demokrasi” temasý politik literatürde olduðu gibi, sanat literatüründe de baþ bir yer tutmuþtur. Demokrasi yolunda ne serüvenler yaþanmýþtýr. Tüm bunlara raðmen, demokrasi gerçekleþememiþtir. Bunun en büyük nedenlerinden biri, demokrasinin gerçekleþtirilmesinin burjuva sýnýrlar içinde düþünülmesidir. Demokrasiye “demokratik yol” denilen burjuva parlamenter yolla ulaþýlmasý temel alýnmýþtýr. “Demokrasi mücadelesi”ne öyle bir burjuva havasý verildi ve bu proletaryanýn toplumsal kurtuluþ hedefinin önüne öyle mutlak olarak kondu ki; bu biçimde bir “demokrasi mücadelesi” proletaryayý vuran bir silaha dönüþtü. Öyle ki, demokrasi istemi, kendisine “sosyalist parti” vb. diyen partilerin programlarýnda bile mutlak bir ön aþama olarak yer aldý. Demokrasi hedefi mutlaklaþtýrýldý; ani nitel sýçramalar yok sayýldý. Öte tarafta her seferinde yeni bir “Demokratik Türkiye” platformu kuruluyor; fakat nasýl bir demokrasi istendiði ve demokrasinin nasýl kurulacaðý ortaya konmuyor. Bilinen bir þey varsa, o da, demokrasi sorununun burjuva sistem içinde çözüleceðinin ileri sürülmesidir. Esasýnda demokrasi sorununun çözülmesinin önündeki engel bu anlayýþ olmuþtur. Oysa, demokrasi sorunu her zaman bir devrim sorunu olmuþtur. Bugüne dek yapýlan devrimlerin tarihi de, demokrasinin devrime baðlý olarak devrimden sonra gerçekleþtiðini gösteriyor. Demokrasiyi yalnýzca istemek yetmiyor, onu gerçekleþtirecek gerçek mücadele yollarýný da ortaya koymak gerekiyor. Demokratik ve sosyalist bakýþ açýsý o kadar burjuva etkide kalmýþ ki; onu gerçekleþtirme yollarýný, somutlarsak, diktatörlük sorunuyla baðýný bile düþünemiyor. Demokrasi ve diktatörlüðü yan yana düþünemiyor bile. Ne felaket! Oysaki tarihte, toplumsal yaþamda diktatörlük olmadan demokrasi hiçbir zaman gerçekleþemez. Fakat deðil demokratlar, sosyalistler bile diktatörlük sorununa, burjuvazinin gözüyle baktýklarý için devrimci halkýn diktatörlüðüne ve proletarya diktatörlüðüne karþý- adlarýný “sosyalist demokrasi” olarak koymuþlardýr. Onlardan farklý olarak devrimci iþçi sýnýfý hareketi, diktatörlüðün kabulüne dek vardýrýlmadan devrim kavramýnýn eksik kalacaðýný bilir. Marx’ýn tarih görüþü esas olarak sýnýf mücadelesinin proletarya diktatörlüðüne kadar vardýrýlmasýdýr. “Her devrimci sýnýfýn -der V. Ý. Lenin- zafer kazanmak için kendi diktatörlüðünü kurmak zorunda olduðunu kavramamýþ olan, devrim tarihinden hiçbir þey kavramamýþtýr ya da bu alanda hiçbir þey bil-
4
mek istememektedir.” Diktatörlük, devrimin temel sorunu olduðu gibi, demokrasiyi getirmenin de koþuludur. Lenin, Mehring’in aktarýmlarýna dayanarak Marx’ýn aþaðýdaki, buraya bir bölümünü alabileceðimiz sözlerini aktarýr: “Bir devrim ertesinde her geçici devlet hali -diye yazýyordu 14 Eylül 1849 tarihli Neue Rheinische Zeitung -bir diktatörlüðü, hem de enerjik bir diktatörlüðü gerektirir...” Perspektifleri burjuva görüþlerle dolmuþ olan küçük burjuva demokratik hareket ve küçük burjuva sosyalist hareket. Lenin ve Marx’ýn bu açýk sözlerini nasýl kavrayabilir ki. Ýlerici hareket ise demokrasi sorununu burjuvaziyle uzlaþma içinde ya da dolambaçlý yoldan çözmeyi savundu. Bu yüzden zaten çözemedi. Çünkü demokrasi ve özgürlük mücadelesi egemen güç olan burjuvaziye karþý verilebilir. Ekonomik ve politik olarak egemen olan tekelci burjuvazi halklarýn demokrasi ve toplumsal kurtuluþu önündeki asýl engeldir. Tekelcilik, demokrasi, özgürlük deðil, egemenlik ister. Demokrasi, özgürlük mücadelesi tekelci kapitalist egemenliðe karþý verilebilir ve tekelci egemenlik yýkýlarak elde edilebilir. Demokrasi, özgürlük, burjuvaziyle uzlaþma içinde, dolambaçlý yollarla, ýlýmlý yöntemlerle deðil, devrimci zor yöntemiyle elde edilir. Demokrasi ancak ele geçirilir. Ele geçirme ise zor, devrimci zor demektir. Tekelci sermayenin ekonomik ve politik egemenliðine Demokratik Halk Devrimi ve Demokratik Halk Ýktidarý ile son verilecektir. Proletarya önderliðindeki bu devrim Halk Demokrasisini gerçekleþtirerek, kesintisiz olarak sosyalizme dönüþecektir. Tam demokrasiyi gerçekleþtirecek olan Demokratik Halk Ýktidarý devrimle kurulacak, devrime dayanacak ve tamamen devrimci yöntemlerle çalýþacaktýr. Ýktidarý ele geçirecek olan Demokratik Halk Devrimi’nin gerçekleþtiðinin ilk kanýtý, ilk yapýtý, ilk doruðu Geçici Devrim Hükümeti’dir. Bu devrimci iktidar organý tüm devrimlerin ortak yasasýdýr. Marx’ýn sözünü ettiði, devrimin hemen ertesinde devrimci sýnýfýn gereksindiði en enerjik diktatörlüktür. Böylesine enerjik bir diktatörlük Geçici Devrim Hükümeti olmadan devrimin kendisi tehlikeye girer. Proletarya ve halk kitleleri boþ yere savaþýyor olmamak için, “devrimin hemen ertesinde” halkýn devrimci diktatörlüðünün organý olan Geçici Devrim Hükümetini gerçekleþtirmek zorundadýr. Geçici Devrim Hükümeti geleceðe ertelenmemeli. Devrimci durum doðmuþsa, halk kitleleri her yerde devlet güçleriyle çatýþma içindeyse, Geçici Devrim Hükümetine bu günden hazýrlanýlýr. Devrim Hükümetini bugünden hazýrlamak toplum50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
daki saflaþmayý hýzlandýrýr; Demokrasi ve sosyalizm güçlerini birleþtirir. Demokrasi için kitleleri harekete geçirmek yerine, onlarý burjuvaziden gelebileceði düþünülen adýmlar için beklentiye sokanlara, söylediðimiz odur ki, demokrasi istiyorsanýz, Geçici Devrim Hükümetini getiriniz. O zaman demokrasi öyle sýnýrlý, güdük olarak, icazetli olarak deðil, tam olarak geliþecektir; özgürlükler gerçek anlamda serpilip geliþecektir. Demokrasi isteyen, özgürlük isteyen, onun gereðini yerine getirmelidir. Geçici Devrim Hükümeti geleceðin deðil, devrimin bir sorunu olarak, günün sorunudur; pratik bir sorundur, devrimci halk eyleminin güncel hedefidir. Demokrasi sýnýflar üstü deðildir; içerik olarak sýnýfsaldýr; çözümü de sýnýfsal olacaktýr. Demokrasi mücadelesi, kapitalizmi yýkma ve sosyalizme geçme mücadelesiyle sýký bir iliþki içindedir. Bu nedenle, iþçi sýnýfýnýn sahiplendiði bir sorundur. Ýþçi sýnýfý, demokratik, özgür bir ortamda sosyalizmin inþasýna giriþebilir. Bu anlamda demokrasi mücadelesini, sonuna kadar götürmede iþçi sýnýfýnýn temel yararý vardýr. Demokrasi mücadelesi ayný zamanda, sosyalizm yolunda, iktidarý ele geçirme yolunda iþçi sýnýfý için iyi bir okuldur. Ýþçi sýnýfý demokrasi mücadelesinden geçerek, nasýl yöneteceðini öðrenecektir. Ýþçi sýnýfý, demokrasi mücadelesinden geçmeden iktidara gelemez, gelse bile onu koruyamaz, sürdüremez. Öte yandan iþçi sýnýfýnýn, önderliði olmadan, mücadelesi olmadan da demokrasi sorunu çözülemez. Emekçi kitlelerin temel sosyal ve politik sorunlarý ancak halk eylemiyle ve devrimci mücadele yöntemiyle çözülebilir. Demokrasi sorununda da halk eylemi dýþýnda bir yol arayanlar, onu hiçbir zaman çözemezler. Küçük burjuva demokratik hareket, demokrasiyi sýnýflar üstü olarak gördüðü için, çözümünü de sýnýflar üstü olarak, yani tüm sýnýflarýn katýlýmýyla (uzlaþmasýyla) olacaðýný düþünüyor. Böyle anlayýnca da, demokrasiyi burjuvaziye karþý devrimci eylemiyle deðil, bir toplumsal mutabakat, bir konsensüs yoluyla kazanacaðýný düþünüyor. Bu yol, küçük burjuva demokratlarý için umutsuz bir yoldur; halk kitleleri için bir aldatma, pasifize etme, devrimden vazgeçirme anlamýna gelir. Ýçine girdikleri yol, küçük burjuva demokratlarýný çürütüyor; onlarýn dinamik, canlý yönlerini de yok ediyor. Tüm geliþmeler bir kez daha gösteriyor. Özgürlüðe giden yol devrimden geçer yalnýzca. Ýþçi sýnýfý ve halk kitleleri bu yolu kendisi açýyor. Her gün ve her gün giriþtiði sayýsýz eylem ve yöntemle özgürlük yolunu, kurtuluþ yolunu döþüyor. Büyümekte olan devrim bu mücadeleyi sonuca baðlayacaktýr. C. DAÐLI
ZAFER ÝÇÝN ÖNEMLÝ FIRSAT A
KP, hükümet koltuðunda 1000. gününü kutladý; ama havai fiþek gösterisi deðil, ekonominin fýrtýna bulutlarý arasýnda çakan þimþeklerin tehdit edici gösterileri altýnda. Son zamanlarda hükümet ve sermaye çevreleri, dünyanýn tanýnmýþ ekonomistlerini, banka ve þirket yöneticilerini, ardý ardýna Türkiye’ye davet ettiler. Davete icabet edenlere ekonominin gidiþiyle ilgili sorular sormak adetten oldu. Her biri “uzman” misafirlerin bu soruya verdikleri cevap, ezberlenmiþ bir kalýp gibiydi: “Ekonominizin geleceðini parlak görüyoruz”. Bu, bugüne iliþkin karamsar düþüncelerin diplomatik ifadesinden baþka bir þey deðil. Yine de, bu konudaki sessizlik, son birkaç haftada iyiden iyiye bozuldu. Ýnkara gelmeyen ekonomik kriz ve geliþi her yönden rahatça duyulan bu “ani çöküþ” tehlikesi, kimilerinin çenesini çözdü. Kabinenin, karnýný içeri çekip verdiði genç pozlarla ünlü bakaný Kürþat Tüzmen, ayný numaranýn ekonomide iþe yaramadýðýný anlamýþ olacak ki, yaklaþan ani çöküþ tehlikesini kabul etmek zorunda kaldý. Öðleden sonra günaydýn diyelim. Hükümet, 2004 yýlý büyüme rakamlarýný %9,5 olarak açýkladýðýnda, biz bunu, arabanýn hangi hýzla duvara çarpacaðýnýn ölçüsü saymýþtýk. Sermaye, kendi hedeflerinde ne kadar “baþarý” kazanýrsa, o kadar geniþ ve yaygýn bir yýkýmý hazýrlar. Cesede Gülyaðý AKP, kredi-para darlýðýnýn tetiklediði 2001 yýlý krizinin büyük tahribatý üzerine gelen bir hükümet olarak, dünya ekonomik dengelerinin yardýma koþtuðu en þanslý partilerden biri oldu. Çünkü
emperyalist-kapitalist dünya, tam da o dönem, artýk yeni yatýrýmlara yönlendirilemeyecek düzeyde birikmiþ olan parakredinin bolluðu içinde yüzüyordu. Emperyalist tekellerin, banka ve finans kurumlarýnýn elinde toplanan büyük miktarda para, iki nedenden ötürü yeni üretim alanlarý yaratacak üretimde kullanýlamýyordu. Birincisi, hangi üretim dalýný ele alýrsanýz alýn, her alanda hüküm süren üretim fazlasý, düþen kârlarla birlikte, yeni yatýrýmlar konusunda sermayeyi hiç de motive etmiyordu. Ýkincisi, bu denli büyük birikimin yatýrýma yönlenmesi, dünya çapýnda büyük sermaye varlýklarýnýn deðerinin hýzla düþmesi anlamýna yani daha belirgin bir sonucuna atfen söylersek, tüm dünya borsalarýnýn büyük deðerler kaybetmesi anlamýna geliyordu. Bu bol para-sermaye ya devlet bonolarýna aktý ya da tekelci rekabetin iyice kýzýþtýrdýðý, hisse senetlerinin el deðiþiminde kullanýldý. Baþka nedenlerin yanýnda öne çýkan bu iki neden, sermaye bolluðuna raðmen, yeni yatýrýmlarýn ve üretim alanlarýnýn ortaya çýkmasýna engel oldu. Yani sermaye, geliþmesinin bu yeni aþmasýnda, bizzat kendisinin engeli durumunda. Fakat bu durum, büyük borçlar içinde yüzen, borcu borçla kapatan, baðýmlý ekonomik yapý nedeniyle sürekli ihracatithalata dayanmak zorunda kalan baðýmlý ülke ekonomilerinin, dünyadan daha rahat para-kredi bulmasýnýn önünü açtý. Dünyanýn en borçlu ikinci ekonomisi olan, piyasayý ancak yüksek faizli devlet bonolarýnýn karþýlýðýnda bastýðý paralarla ayakta tutabilen Türkiye, bu bol parakredi ortamýnda, cesedin kokmamasý için üzerine habire gülyaðý döken Hacýbaba’nýn kaderine ortak oldu. Gülyaðýnýn, ölüyü dirilttiði görülmemiþtir. Mis koku50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
lu hava, rüzgarlarla daðýlmaya baþlayýnca, cesedin kokusunun, en iyimser Hacýbabalarýn bile midesini bulandýracak denli ürkünç olduðu ortaya çýktý. Zayýftan Öte Çürük Halkalar Kapitalizm daha önceki üretim tarzlarýndan farklý olarak, iç içe geçmiþ alanlar, ülkeler hatta kýtalar yarattý. Üretimin ve dolaþýmýn her bir alaný, bir yerde patlak veren krizi tüm dünya yüzeyine dalga dalga yayan, birbirine baðýmlý sýký bir birlik yarattý. Bu nedenle, kapitalizmin tüm dünyayý saran krizinin hangi ülkeden, hangi nedenlerle patlak vereceðini bilmek oldukça zor. Böylesi kriz dalgalarýnýn geliþini görme imkanýna sahip olan emperyalist finans devleri bile, ellerindeki muazzam olanaklara raðmen, çoðu kez krizin etkilerinden kendilerini kurtarma þansýný kaçýrýyorlar. Ancak, her zincirin bir zayýf halkasý vardýr; herkesin gözünü diktiði tedirginlikle gözlediði bir köþe. Bugün dünya kapitalizminin en zayýf halkasý Türkiye’dir. Ülke ekonomisinin zayýf halkalarý ise, saymakla bitmez. Bir yanda cari açýk, ithalata baðýmlýlýðýn (yani tam ilhakýn) büyümesi, borçlarýn döndürülmez seviyeye yükseliþi, vb; diðer yanda sefaletin yaygýnlýðý, iþsizler ordusuna her yýl milyonarlýn ekleniþi ve dolaþýmýn týkanma noktasýna geliþi var. Yani, zincirin çürük olmayan halkasý yok gibi. Ama, son zamanlarda, sermaye ve sözcülerinin, kuyruðuna basýlmýþ kurbaðalar gibi baðýrmalarýna neden olan geliþme, sanayi üretiminde ve iç tüketimde görülen düþüþlerdir. Ekonominin kendi iç baðýntýlarý, olgularýn kendine özgü eklemlenmeleri nedeniyle, iç tüketimde görülen bir düþüþ, borsadan enflasyona, faiz oranýndan döviz kurlarýna kadar, hemen her alaný etkileyen bir unsur halini aldý. Bu düþüþün tersine çevrileceðine dair hiçbir iþaret yok. Aksine, sermayenin iktidarý, “enflasyonla mücadele” adýna, bu tüketimi daha da kýsýtlayacak tedbirleri ardý ardýna sýralýyor. Bugüne dek emekçilerin önemli bir kýsmýnýn zorunlu harcamalarýný karþýladýklarý kredi katlarý ise, kocaman bir batýk denizine dönmüþ durumda. (Bankalarýn tüketici kredilerindeki batýk, son bir yýlda %160 oranýnda yükseldi). Þimdi artýk, düþüþün hangi aþamada krizin fünyesini ateþleyeceði konuþuluyor.
5
Kimileri krizi 2006 yýlýnda bekliyor; kimileri ise, Milliyet’ten G. Uras gibi, “Eylül’den sonra, Allah kerim” diyor. En Yýkýcýsý Geliyor “Türkiye’nin ekonomisi krizlere alýþýktýr, bunu da atlatýr” diyenlere birkaç hatýrlatma yapmakta yarar var. Önümüzde duran krizin geçmiþ dönemdekilerden birçok farklý yönü var. 2001 krizinin en büyük yýkýmýný küçük ve orta ölçekli üreticiler yaþamýþtý. Tekeller ise, o güne dek yararlandýklarý yüksek faiz, repo gibi iþlemlerle, bu tür krizleri atlatabilecek mali yapýya sahiptiler. Krizin sonunda tekelleþme büyük ölçülerde arttý, buhar olan pazarlarýn üzerine leþ kargalarý, emperyalist tekeller ve iþbirlikçileri oturdu. Krizde yýkýmý yaþayan küçük üreticiler ve ticaret erbabýnýn önemli bir bölümü ise, tekellere baðýmlýlýklarýnýn artmasýna paralel olarak, piyasada kýsa sürede yeniden dönmeye baþlayan para ve mallarýn onlara son kez üflediði hayat öpücüðüne tutunarak ayakta kaldýlar. Hemen önümüzde duran kriz ise, sadece ayakta kalan küçükleri deðil, en büyük iþletmeleri ve bankalarý da yýkým kapsamýna alýyor. Yüksek faizlerden yoksun kalan tekeller, dýþarýdan sürekli borçlanarak, üretim ve satýþlarýný arttýrdýlar. Ellerine geçen bu ucuz kredi, üretim ve dolaþýmda yeni bir aþamaya ulaþan tekelleþmenin ihtiyaçlarýna harcandý. Bütün banka ve tekeller þu an “açýk pozisyonda”lar, yani hepsi alacaklý deðil, borçlu durumdalar. Dolaþýmýn ve tüketimin hýzý, borçlarýný çevirmeye yardýmcý oluyordu. Ama, iç tüketim felce uðradýðýnda, dünya piyasalarýndan bolca bulup yine bol bol harcanan paranýn intikam saati gelmiþ olacaktýr. Bu yýkýmý sezen bankalar, ardý ardýna, kendilerini en büyük tekellere satýyorlar. Kýsacasý, önümüzdeki kriz, 2001 yýlýndaki gibi küçük üreticiyi deðil, bu kez büyük sermayeyi ve dolayýsýyla proletaryayý can evinden vuracak. 2001 yýlýnda sokaklarý dükkancýlar doldurmuþtu, bu kez sokaklarýn sahibi proletarya olacak. Yaklaþan krizin en büyük yýkýmý, tekstil ve hazýr giyim sektöründe yaratacaðý þimdiden görülüyor. Bu sektörün temsilcileri, bir yýldan daha uzun süredir, kendileri için denizin bittiðini, bunun yaratacaðý tehlikeleri sýralayýp duruyorlar. Çalýþan iþçilerin 2,5 milyonu tekstilde is-
6
tihdam ediliyor. Bu alanda yaþanacak toptan bir yýkým, bir sermayecinin tabiriyle; “Sokaklarý yürünmez hale getirir.” Beklenen krizin geçmiþ dönemlerdeki krizlerden bir baþka farký, uzun bir sürece yayýlacak olmasýdýr. Bankalarý ve en büyük iþletmeleri kapsamýna alacak olan bu kriz, tekellerin tüm mali gücüyle direnecekleri uzun bir dönemin yaþanmasýna neden olacaktýr. Kýsa dönemli bir koma durumundan çok, yatalak birisinin hastalýk seyrine benzeyecek. Yani, beklenen kriz, 2001 yýlý gibi devrimci öfkesini kýsa sürede tüketen, bir anda patlayýp sonra yumuþak bir iniþe geçen bir dönem deðil, giderek aðýrlaþan, devrimci sonuçlarýný yaygýnlaþtýrýp derinleþtiren bir dönem olarak yaþanacaktýr. Tüm emekçi sýnýflar ve proletarya için, böylesi kriz dönemlerinin uzun olmasý, onlarýn devrimci enerjilerini toparlayan, farklý sýnýf ve kesimleri bir araya getirip bir halk hareketliliði yaratan etkiye sahiptir. Proletarya, bu dönemi, kendi çevresinde sýnýf ittifakýný örmek için kullanacaktýr. Devrimci Ýktidarýn Kapýsý Aralanýyor Yalnýzca ekonomik yýkým deðil, toplumu sürekli bir iç savaþ içinde tutan bir dizi siyasal sorun da burjuva iktidarýný tehdit ediyor. Kürt halkýnýn, gecekondu emekçilerinin, özelleþtirmeye karþý iþçi sýnýfýnýn ve memurlarýn, sermayeye boyun eðmeyen sert-kararlý mücadeleleri, dönemin devrimci karakterini derinleþtiriyor. Karþý devrim cephesinin saldýrýlarý, toplumu sürekli bir gerilim içinde tutuyor. Onlarca farklý sorundan fýþkýrýp gelen devrim, emekçi sýnýflarýn çok çeþitli tabakalarýný, en geridekini en ileridekinin yanýna, ayný gerilim hattýna baðlayan bir “genel rejisör”e ihtiyaç duyar. Büyük yýkýmlar getiren ekonomik krizler, bu iþ için en uygun rejisördür. Sermaye, geliþmeleri önceden görüyor ve hazýrlýðýný dört koldan sürdürüyor. Bir yandan terör demagojileri ve linç kampanyalarýyla, devrimin öncü güçlerini baský altýna alýyor. Diðer yanda, “Araftan geçen” aydýnlarla, yasal reformist partilerle, devrimi boðmak hedefinde birleþiyor, görüþüyor, onlarý parlatýyor. Tekelci sermayenin krizi karþýlama yöntemlerinden bir diðeri ise seçimlerdir. Oportünizmin yutmaktan býkmadýðý bir zokadýr bu. AKP hükümeti, bir çok 50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
uygulamasýyla, gelecek yýl bir baskýn seçimin sinyalini veriyor. Bu seçim, krizle ateþlenen sokaklarýn ateþini düþürmek için kullanýlacaktýr. Türkiye, tekelci-kapitalist egemenlik altýnda bir çok büyük kriz yaþadý. Fakat emekçi sýnýflar, bu büyük devrimci dönemden, iktidarý fethetmek yönünde yararlanamadýlar. Öncünün eksikliklerinin yanýnda, sýnýfýn eksiklerini de tespit etmek önemlidir. Proletarya ve emekçi sýnýflar, ancak önlerindeki tüm engelleri yýkacak kararlýlýða, öfkeye; eðer devrimi baþaramazlarsa, yok olup gitme tehdidini en somut biçimde yaþamýþ olmaya ulaþtýklarýnda, iþte ancak bu zamanda, öncünün arkasýndan sonuna kadar giderler. Bugüne dek yaþanan krizler, boþa gitmedi, iþçi sýnýfýný tam da bu noktaya getirdi. Cumhuriyet gazetesinden Þükran Soner, bu nitel deðiþimi, büyük bir korku ve endiþeyle, basit bir karþýlaþtýrma yoluyla þöyle açýklýyor. Önce, ATO’nun yaptýrdýðý anketten çýkan, 1 milyondan fazla aile reisinin iþsiz olduðuna iliþkin sonucu aktardýktan sonra devam ediyor: “1980’li yýllarda bu ülkede asgari ücretin en az üç katý ücret alabilen sendikalý sözleþmeli iþçi, güvenlikli iþi olan, ailesini kucaklamýþ baba sayýsý, sigortalý toplam çalýþanlarýn yarýsý kadardý... Bir ülkede sosyal çöküþ, böylesine aðýr ve hýzlý yaþanýyorsa, sonuçlarý ne olabilir ki?” Burjuvazinin akýl hocalýðýna soyunan Þükran Soner için, dile getirilmesi zor olaný, biz söyleyelim: Sonuç, emekçi sýnýflar için, devrimci iktidar kapýsýnýn aralanmasý demektir. Tarihin devrimci akýþý, proletaryaya büyük fýrsatlar kadar, talihsiz cilveler de hazýrlar. Bu nedenle, devrimci iktidarýn kapýsýnýn aralanmýþ olmasý, iþçi sýnýfý ve diðer emekçilerin o kapýdan mutlaka geçecekleri anlamýný taþýmaz. Eðer proletarya atýnýn dört ayaðýný birden önceden nallamamýþsa, o kapýdan ne kendisi ne de arkasýndan sürükleyeceði diðer emekçi sýnýflar geçebilir. Ve tarih her zaman o kapýyý, iç ve dýþ koþullarýn bu denli uygun olduðu zamanlarda aralamaz. Proletarya ve onun devrimci sýnýf partisi için, gelen kriz, sadece bir ekonomik saptama deðil on yýllardýr kavgasýný verdiðimiz, uðruna canlar ve kanlar ödediðimiz bir hedefin avuçlarýmýzýn ortasýna kadar gelmesidir. Þimdi her þey, proletarya ve onun partisinin bilinç, cüret ve silahýna baðlýdýr.
KATRÝNA KASIRGASI YOKSULLARI VURDU BD’nin New Orleans þehrini vuran Katrina kasýrgasý binlerce insanýn ölmesine, binlercesinin yaralanmasýna ve evsiz-yurtsuz kalmasýna neden oldu. Kasýrga olacaðýna dair birkaç gün öncesinden ABD eyaletlerinde uyarýlar ve kenti boþaltýn çaðrýlarý yapýlýmýþtý. Ancak bu konuda hiçbir maddi destek sunulmamýþ, sadece maddi durumu iyi olanlar ve zenginler hemen New Orleans’ý terk etmiþlerdi. Geride binlerce, yoksul, emekçi, iþsiz aileler ise öleme terk edilmiþti. Kasýrga dindikten sonra dahi ABD yönetimi þehirde kalan binlerce yoksul aileye yardým göndermemiþ, yaðma baþlayýnca da ilk gönderilenler “Vur” emri ile keskin niþancýlar, özel timler olmuþtu. New Orleans’ýn büyük çoðunluðu yoksul siyahlardan oluþuyor ve New Orleans ABD ekonomisi için pek fazla bir deðeri olmayan þehir statüsünde. Zaten yönetimin ilk kaygýsý denizin içindeki birkaç petrol aramaçýkarma yerlerine yönelik. Sonra buralarda önemli miktarda petrol olmadýðýný netleþtirince rahatlýyorlar. Büyük çoðunluðumuz ekranlara gelen görüntüleri, açýklamalarý takip ettiðinden detaylarýna giremeyerek devam edelim. Harabeye dönen, sular altýnda kalan ve yardým götürmeyen ABD’yi ekrana taþýyanlar þaþkýnlýk içinde durumu, “Amerikan Rüyasýný alt-üst eden Katrina” diye ifadelendirdiler. “Amerikan Rüyasý” sadece bizim gibi baðýmlý ülkelerde hala propaganda malzemesi olarak kalmýþtýr. Katrina kasýrgasý, Amerika’daki yoksulluðu, siyah ve beyaz emekçilere, iþsizlere yönelik vahþeti en çarpýcý biçimde tüm dünyanýn gözleri önüne serdi. Ýþte, Katrina kasýrgasýnýn “rüyasal” yorumu bu… Amerikan Rüyasý ABD’de sona ereli on yýllar oldu. ABD’de her gün onbinlerce evsize, yoksula, iþsize yenileri ekleniyorken, ücretler týpký diðer ülkelerde olduðu gibi sürekli aþa-
A
ðýlara, çekiliyor, saðlýk, eðitim, gibi sosyal yardýmlar sýfýra eþitleniyor, fuhuþun, uyuþturucunun CIA’nýn bizzat çabalarýyla girmediði köþe býrakýlmamaya çalýþýlýyorken “Amerikan Rüyasý”ndan söz edilemez. Amerikan halký bir rüya deðil, barbar ve yýkýcý bir kapitalist kabus içinde… Yýllar önce sona eren Amerikan Rüyasý emekçi sýnýflar için kapitalist bir kabusa, kapitalistler içinse kýzýl hayalet korkusuna dönüþtü. ABD’de yoksul, iþsiz ve evsizlerin oraný hýzla artarken, ABD içte ve dýþta devrimleri ezmek için muazzam bir servet harcýyor. Silah, kimya-ilaç tekelleri borsa spekülatörleri vb. ise kârlarýný her yýl katlamayý sürdürüyor. Peki ne pahasýna? Emekçi sýnýflarýn yoksullaþmasý, sefaletin artmasý pahasýna… Ekonomik bunalým buralarý da içine almadan önce sermaye sýnýfý baðýmlý ülkelerden akan sermayenin az bir kýsmýný kendi ülke emekçilerine “sus payý” olarak daðýtabiliyordu ve bunu toplumsal yaþama yansýtabiliyordu. Þimdi deðil yansýtma, hepsini geri alýyor, sömürüyü artýrýyor. Bir yetkili kasýrganýn ardýndan þöyle diyor, New Orleanslýlar için; “Onlarý koruyacak bir ekonomik güvence aðýmýz yok…” Çünkü hepsi krizle birlikte ortadan kaldýrýldý. Kasýrgalar sýk sýk yaþandýðýndan yaratacaðý yýkýma karþý yakýn zamana kadar uygulanan ekonomik koruma önlemleri ya alt seviyeye çekildi ya da sona erdirildi. Bu para da, “tekelleri koruma aðýna” devredildi! “Tanrý Amerika’yý korusun!” ne de olsa?!.. Yine kasýrganýn ardýndan bir diðer hükümet yetkilisi ise, “Tarihin ölülerle, sað kalanlar arasýndaki farkýn yoksulluk, yaþ ve ýrk ile belirlendiðini yazmasýna izin veremeyiz…” diyor. Tarih ABD’de böyle yazdý, yazacaktýr… Çünkü “sað kalanlar” yani felaketten etkilenmeyenler, bir avuç ve çoðunluðu beyaz zengin, kesim “ölüler” ise New Orleans’ta yaþayan ve yaþamayan “cesetler” halinde beklemekte ve onlarýn çoðunluðu zaten teneke barakalarda, iþsizlikle boðuþan zencilerden oluþmaktaydý. Amerika’da New Orleanslýlar az deðil. New York’ta bile binlerce evsiz, iþsiz yaþamakta. Bu kasýrga orada olsaydý “ölülerle sað kalanlar arasýndaki fark” bir yanýyla deðiþmeyecekti. New York gibi þehirler ABD emperyalizminin hem siyasal hem ekonomik kalbidir. Ama orada bir
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
kurtarma-yardým harekatý bile ancak ilk sýrada zenginliði, bunun kiþisel temsilcilerini kurtarma olurdu. New Orleans’ta bu yanýyla kurtarýlacak pek bir þey yok. Daha birkaç ay önce Küba kýyýlarýna da þiddetli bir kasýrga uðramýþtý. Küba’nýn evlerine, alt yapýsýna, insanýna, ekonomik yetersizliðine, yönetimine dair sürekli anti-propaganda yapan ABD, bu küçük adanýn geçirdiði üst üste þiddetli kasýrgalarda, insanýný korumak için sarf ettiði çabanýn binde birini dahi yapmadý. “Ölülerle, sað kalanlar arasýndaki fark” gibi kapitalizmle, sosyalizm arasýndaki farktýr bu… Sosyalizmde “ölülerle, sað kalanlar arasýndaki fark” yaþanan doðal felaketin kendisiyken, kapitalizmde fark sýnýfsal ve ýrksal ayrýmdýr; yoksul-zengin, siyah-beyaz… Sosyalizmde insan önemliyken, kapitalizmde tek önemli þey kârdýr. Yardým yerine silahlý birlikler açlýkla, hastalýkla boðuþan insanlara kurþun yaðdýrmak için gönderiliyor… Tarih bu farklarla yazýlýyor. Küba, Katrina kasýrgasý ardýndan bir kez daha sosyalizm adýna konuþtu, harekete geçti. Önemli olan orada yardýma muhtaç yoksul halktýr dedi, doktorlarýný, týbbi malzemelerini göndermek istedi. Üstelik ABD daha New Orleans’a hiçbir þey ulaþtýrmamýþken… Ýþte tarihin yazdýðý fark… Küba ekonomik bir iyileþme-geliþmeyi doðrudan Küba halkýna, emekçilerine yansýtýrken emperyalist-kapitalist ülkeler halklarýn evlerine açlýk-yoksulluk sýnýrýndaki ücretlerine, son kuruþlarýna, canlarýna göz koyuyorlar. Bütün doða afetlerini kapitalist katliamlara çeviriyorlar. Tüm dünya halklarýnýn karþýsýnda iki seçenek var ve nesnel koþullar sürekli bunu iþaret ediyor; barbar, yýkýcý ve ölümcül kapitalist kabus içinde ölmek-öldürmek mi, sýnýfsýz ve sömürüsüz bir sistem olan komünizme tüm insanlýðýn geleceði adýna ulaþmak mý?
7
K
alýplaþmýþ düþünce alýþkanlýklarýný kýrmak, emperyalist zinciri bir devrimle kýrmaktan daha zor. Bu durum, özellikle bu topraklarýn sol hareketleri için daha fazla geçerli. Son elli yýla damgasýný vuran kalýplaþmýþ düþünce, þunlarý dile getirir: “Emperyalist ülkeler, baðýmlý ve sömürge ülkelerden elde ettiði kârlarý kendi emekçilerini uyutmak için kullanýr. Bu yüzden, baðýmlý ve sömürge ülkelerde devrimler gerçekleþmeden, emperyalist ülkelerde devrim söz konusu bile olamaz.” Oysa diyalektik düþünce, iki olgu arasýndaki iliþkiyi saptamakla yetinmez, her olgunun tek tek kendi çeliþki ve çatýþmalarýný da hesaba katar. Diyalektiðe dayanan Leninist Parti, daha 70’li yýllarda, temel çeliþkiyi “emperyalizmle ezilen halklar” arasýnda görmemiþ, geliþmiþ emperyalist ülkelerdeki proleter hareketleri de dünya devrim sürecinin temel dinamikleri ve çeliþkileri arasýnda saymýþtýr. Olaylar her adýmda diyalektiði doðruladý. 1992 yýlýnda ABD’nin Los Angeles kentinde patlak veren ve bir haftadan uzun süren silahlý ayaklanma sonrasý Leninist Parti, devrimin nesnel koþullarýn tüm emperyalist ülkelerde olgunlaþtýðýný haber verdi. Devrimin bu nesnel koþullarýna, 90’lý yýllar boyunca ardý arkasý kesilmeyen büyük kitlesel eylemler eþlik etti. Leninist Parti, “Yeni Evre” düþüncesini, olgunlaþan nesnel ve öznel koþullarýn üzerine inþaa etti. Diyalektik düþüncenin vardýðý sonuçlar, “Yeni Evre” kitabýnda ele alýndý. Bakýn orada ne söylenmiþ: “Kapitalizm kendi evrimiyle, kendi tarihsel sýnýrlarýna geldi. Bu sýnýrlarda kapitalizmin çöküþü sýçramalýdýr. Bu büyük çöküþ bütün kapitalist sistemi kapsýyor (…) Emperyalist ülkelerde uzun süre devrimci durumun doðmayacaðý, emperyalizm bundan dolayý uzun dönem proleter toplumsal devrimlerden uzak kalacaðý, emperyalist burjuvazinin durumunu sürdüreceði savlarý iflas etti. Emperyalist ülkelerde bugüne kadar ki en kitlesel ve yaygýn kitle eylemlerinin ortaya çýkmasý, bunun sürmesi, geliþme göstermesi, emperyalist ülkelerin toplumsal devrimlerden uzak kalamayacaðýný, toplumsal devrimler çaðýnýn bu ülkeleri de sarsacaðýný gösteriyor.” (Yeni Evre, sf. 15-16) Öncekiler bir yana, 2005 yýlýnda gerçekleþen bir dizi olay, emperyalist ülkelerin toplumsal devrim çaðýnda nasýl sarsýntý geçirdiklerinin, politik krizler ve isyanlarla çevrildiðinin, bu ülkelerde sosyalizmin sýçramalý geliþiminin saðlam kanýtlarýný sunuyor. Fransa’da ve Hollanda’da referandumda reddedilen AB anayasasý, Japonya’da hükümetin istifasýna yol açan özelleþtirme kavgasý, Almanya’da sosyalizmin kitlesel yükseliþi ve nihayet kasýrganýn vurduðu yerlerde yoksul halkýn silahlý isyanýyla karþýlaþan ABD. Peþi sýra gelen bu geliþmeleri “tarihin cilvesi” olarak deðerlendirmek mümkün mü? Olmadýðýný, Almanya’daki geliþmelere biraz daha yakýndan bakarak somutlaþtýralým.
EMPERYALÝST Kalelerde Olgunlaþan DEVRÝMLER
Sosyalist Birikimin Uyanýþý 19. yüzyýlda komünist hareketin öncüsü konumunda olan
8
Alman proletaryasý, büyük iç savaþlardan, devrimlerden geçti; ülkenin bir bölümünde 40 yýllýk sosyalizm deneyimi yaþandý. Sosyalist Almanya’nýn ilhak edilmesiyle birlikte Alman proletaryasý, baðýmsýz sýnýf karakterini kaybetti. Ýþçi sýnýfý Sheideman’larýn, Kautskilerin izinden giden ve giderek emperyalist tekellerin partisi haline gelen SDP’nin insafýna kaldý. SDP, burjuva sendikacýlýk aracýlýðýyla on yýllarca Alman iþçi sýnýfýný uyuttu. Sosyalist Almanya’yý 40 yýl yöneten partinin devamý PDS ise, Eric Honecker gibi ödünsüz sosyalistleri tekellerin önüne yem gibi atarak, sisteme dahil oldu. Fakat PDS, 2004 yýlýnda Almanya’yý sarsan “Pazartesi Eylemleri” sonrasýnda, mücadeleci iþçilerce kuþatýldý. Tekellerden ve onun partilerinden baðýmsýzlaþan iþçi hareketi kendine bir adres arýyordu. Alman iþçi sýnýfý, geçen yüzyýlýn yýkýntýlarý arasýnda öldüðü sanýlan geleneklerini ve birikimlerini canlandýrmaya baþladý. O Almanlar ki, Avrupa’nýn en teorik ulusudur; Alman iþçi sýnýfýdýr ki, bu teorik birikimin geleneðinde yetiþmiþtir. Tekelci gericiliðin sözcüsü Der Spiegel’de yayýmlanan bu anket, teorik üstünlük geleneðiyle yoðrulu bir sýnýfýn, kimilerine mucize gibi görünen sýçramalý geliþimi özetliyor. Ankete katýlanlarýn %60’ý sosyalizmin üstünlüðünün kabul etmiþ, %70’i ise Marx’ýn haklý çýktýðýný söylemiþ. Marx’ý ve düþüncelerini tanýyan, günlük yaþamda bunu deðerlendirebilen bir sýnýf var karþýmýzda. Böyle bir sýnýf uyuþukluðunu üzerinden atýp politikaya uyandýðýnda, gözlerini yalnýzca sosyalizme açar. Günümüzün yeni bir olgusudur bu. Kendiliðinden uyanýp, artýk sosyalizme açýlýyor, sendikal mücadele sýnýrlarýnda erimiyor. Çünkü, sosyalizmin muazzam birikimiyle dolu koskoca tarihi bir dönem yaþanmýþtýr. Bunu kimse proletaryanýn bilincinden silemez. Pazartesi eylemleri, Alman proletaryasýnýn sosyalist bilince uyanýþýný hýzlandýrmýþtý. “Hartz 4” yasalarýna karþý savaþ, kapitalizme karþý mücadeleye dönüþtü. Gerici-tekelci basýnýn sözleriyle: “Kapitalizmin adýný kötüye çýkardý.” Cin þiþeden çýktý. Bu radikal deðiþimin önünü almak görevi, yýllarca tekelci SDP’nin ideoloðluðunu üstlenen Oscar Lafontaine’e düþtü. Alelacele SDP’den istifa ederek, PDS ile seçim ittifaký kurdu. Esas amaç, proletaryanýn tam baðýmsýz sýnýf hareketinin önüne set çekmekti. Ama, proletarya, bu kurulan seti, þimdi arkasýna tüm gücünü yýðmak için kullanacak, günü geldiðinde Lafontaine gibileri hak ettiði çöp sepetine atacaktýr. Almanya proletaryasýnýn sosyalist bilincindeki bu sýçrama ve baðýmsýz sýnýf hareketine giriþmesi, Almanya’da gerçek bir politik krize neden oluyor. Politik kriz her alandaki sýnýf mücadelesini sertleþtirecektir. Çürüyen Temel Sorunlarý Taþýyamýyor Emperyalist ülkelerde sistemin bu denli kýrýlgan hale geliþinin temel nedeni, artýk bu toplumlarýn tamamen çürümüþ temeller üzerinde ayakta durmaya çalýþmalarýdýr. Emperyalist ülkeleri çürüten “mali-oligarþi”dir. Burada artýk egemen mali aristokratlarý, üretimin temellerini çürütüyor; kendi-
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
leri kupon kýrpmaktan baþka bir þey yapamayan rantiyeciler haline geldiler. Kuponlarýný kýrparak para kazandýklarý sermaye varlýklarý deðer yitirmesin diye, on yýllardan bu yana ekonomik büyümeyi engellediler. Çünkü, iþsizlik sorununa bir parça çare bulacak olan, ekonomik büyüme, faizlerin artmasýna ve dolayýsýyla sermaye varlýklarýnýn deðer yitimine neden oluyor. Normal döngülerde, elde biriken fazla sermaye, krizler yoluyla deðersizleþir, böylece kapitalist sistem kendi kirli kanýndan arýnmýþ olarak, hýzlý bir büyümeyle yoluna devam ederdi. Mali-oligarþi, bu kirli kanýn bünyeden atýlmasýný önleyerek, üretimin temellerini çürüttü, iþsizliði kronik hale getirdi, sefaleti inanýlmaz düzeylere taþýdý. Temeli bu denli çürümüþ olan bir toplumun, üst üste biriken sorunlarýn altýnda çatýrdamaya baþlamasý, sürpriz ya da mucize sayýlamaz. ABD’de Katrina Kasýrgasý sonrasý yaþanan isyan, çürümüþ temellerin herhangi bir toplumsal sorun karþýsýnda ne denli dayanýksýz olduðunun kanýtýdýr. Kasýrga, milyonlarca yoksul ve hemen hepsi siyah olan emekçileri vurdu. Emekçilerin bu felakete cevabý, silahlý isyanlar biçiminde oldu. ABD yönetimi, Irak’ta savaþmýþ on binlerce askeri “doðrudan vurma” yetkisiyle bölgeye
gönderdi. Felaketin ortaya çýkardýðý yoksul isyaný, dünyanýn en güçlü ev örgütlü burjuvalarýnýn ülkesi ABD’de toplumsal bir kasýrgaya neden olacaktýr. Bu isyan, kendi ideolojik sonuçlarýný kýsa sürede doðuracak ve orada da, týpký Almanya gibi, sosyalist bilincin sýçramalý geliþimi belirginlik kazanacaktýr. Emperyalist ülkelerin toplumsal devrimler ve hareketlerle sarsýlmasý, özellikle baðýmlý ülkelerin proletaryasýnýn eline büyük bir güç veriyor. Baðýmlýlýk, tam ilhak seviyesine ulaþtý ve emperyalist ülkelerdeki her sarsýntý, baðýmlý kapitalist ülkelerde depremlere neden oluyor. Yaþadýðýmýz topraklarda devrim, iç koþullarý yönüyle en olgun dönemlerinden birini yaþýyor. Þimdi buna dýþ koþullarýn olgunluðu eþlik ediyor. Devrimler tarihi, bu koþullarýn olgunluðunda, devrimin zaferinin zorunlu ve kaçýnýlmaz olduðunu gösteriyor. Ama önce, proletaryanýn “emperyalist kalelerin yýkýlmazlýðý”na dair boþ inançlarla yüklü küçük burjuva sol düþünceyi, saflarýndan uzaklaþtýrmalýdýr. Bütün koþullar olgunsa, geriye sadece proletaryanýn kendi iç zayýflýðýný aþmasý kalýr. Bu görev sadece Leninist Parti’nin omuzlarýnda. Bu nedenle, “Bu iþ sadece bize düþüyor” iddiasýyla kuþanmanýn zamanýdýr.
“KANIMIZIN SON DAMLASINA KADAR YANINIZDAYIZ” Merhaba yoldaþlar, Emperyalizme ve faþizme karþý yýllardan beri sürdürdüðünüz onurlu mücadeleyi selamlýyor, yanýnýzda olduðumuzu bilmenizi istiyoruz. Bizler, bu coðrafyada sýnýfsýz sömürüsüz bir toplum yaratma mücadelesi veren komünistleriz. 35 yýldýr sürdürdüðümüz bu mücadelede yoldaþlarýmýz idam edilerek, kurþunlanarak, iþkenceden geçirilerek katledildi. Onlarca yoldaþýmýz zindanlara atýldý. Baþta ABD olmak üzere tüm emperyalist güçlere baðýmlý olan Türkiye iþbirlikçi tekelci sermayesi, onlarýn da desteðini alarak 19 Aralýk 2000 tarihinde 27 zindana saldýrdý. Buralarda bulunan onlarca komünist ve devrimciyi katlederek, hücre tipi zindanlara götürdü.
5 yýldýr yoldaþlarýmýz ve siper yoldaþlarýmýz tek kiþilik hücrelerde tutuluyor. Bu iþkenceye karþý tutsaklar 5 yýldýr Ölüm Orucu yapýyor. 119 insanýmýz bu süreçte zindanlarda Ölüm Oruçlarýnda ölümsüzleþti. Faþist devletin tüm saldýrýlarýna raðmen güçlüyüz. Gücümüzü komünizm mücadelesinden alýyoruz. Gücümüzü, “ölürüz ama teslim olmayýz” diyen sizlerden alýyoruz. Gücümüzü, kapitalist düzene karþý tüm dünyayý saran halklarýn devrimci ayaklanmasýndan alýyoruz. Yoldaþlar, Emperyalist kapitalist sistem çöküyor. ABD, 11 Eylül saldýrýsýný tertipleyerek 3. Dünya Savaþýný baþlattý. Bu þekilde, çöküþü durdurabileceðini sanýyor. Bu mümkün deðil. Çünkü kapitalist sistem son sýnýrlarýna dayandý. Kapitalist sistem tüm dünyada çökerken, tüm dünyada emekçi sýnýflar, sosyalizm güçleri ileri fýrlýyor. Her yerde ayaklanmalar yaþanýyor. Halklar sosyalizm doðru yöneliyor. Yoldaþlar, Bu tarihsel koþullar nedeniyle yeni bir enternasyonalin oluþturulmasý her zamankinden daha fazla önemli hale geldi. Bunun için elimizden geleni yapmalý, somut adýmlar atmalýyýz. Biz genç komünistler olarak, emperyalizme-kapitalizme karþý verdiðiniz mücadeleyi bir kez daha selamlýyor, kanýmýzýn son damlasýna kadar yanýnýzda olacaðýmýzý belirtiyor ve baþarýlar diliyoruz. DÖB (DEVRÝMCÝ ÖGRENCÝ BÝRLÝÐÝ) NOT: Bu bildirinin Ýngilizcesi, Ýzmir’de gerçekleþtirilen (UNIVERSIAD) Üniversite Olimpiyatlarý sýrasýnda Kübalý sporculara, güvenlik önlemleri aþýlarak antrenman sahasýnda verilmiþtir.
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
9
1 Eylül Savaþ Günümüz Kutlu Olsun
1 Eylül, tüm dünyada Barýþ Günü olarak kutlanmaktadýr. Çeþitli kurum ve siyasal çevreler 1 Eylül’de miting alanlarýnda halklarýn bir arada kardeþçe yaþamasý, savaþsýz demokratik bir toplumda “huzur” içinde yaþanmasý yönündeki taleplerini öne çýkartýyorlar. Bu istem ve talepler gayet insanidir; haklýdýr. Ancak yaþadýðýmýz toplumun sýnýfsal karakteri konusunda ya bilinçsizler ya da buna uygun davranmak iþlerine gelmiyor! Üretim tarzý emek sömürüsüne dayalý olan ve kâr ve daha fazla kâr için yapamayacaðý katliam, insanlýk dýþý davranýþ olmayan kapitalistler için gerçek bir barýþ olamaz. Çünkü parlamentoda çýkartýlan yasalar ve bu yasalarý yürütmekle yükümlü olan ordu, polis, hapishaneler ve bürokratlarla TC devletinin çabasý, burjuvazinin genel çýkarlarýný korumak ve savunmaktýr. Ýþte bunun için kapitalist toplum ve onun zor aracý devlet aygýtý daðýtýlmadan barýþ istemek, bunu kazanacaðýný düþünmek naifliktir, ideolojik ve politik olarak iþçi sýnýfý ve emekçileri boþ yere uðraþtýrmadýr. 1 Eylül 1990, Türkiye ve K.Kürdistan baþta olmak üzere tüm dünya ülkelerinde gerçek barýþý saðlamak için önemli bir tarihsel gündür. Önemli bir çýkýþtýr. Bu tarihte Sovyetler Birliði(SB)’nin geçici geri düþüþüyle, bir çok örgüt ve partilerin programlarýnda deðiþikliðe gidilmiþ, yüreklerinin üzerine bir umutsuzluk bulutu çökmüþtür. Dünya konjonktürü vb. demagojilerle zora dayalý devrimden uzaklaþýlmýþ, mevcut sistem içi mücadeleye yönelmiþlerdir. Leninist Parti’nin devrimci kurucularý ise bu tarihte, “sosyalizm kazanacak” diyerek hem saða savrulan reformist eðilimden ve hem de bütün bu umutsuz anlayýþlardan 1 Eylül 1990 yýlýnda yolunu ayýrmýþ ve emperyalist-kapitalist sisteme karþý iç savaþlarý yükseltme çaðrýsýnda bulunmuþtu. Bizler de bu önemli ve tarihsel günü Kýzýl Meydan’da, bir basýn açýklamasýyla iþçi ve emekçilere seslenerek kutlamak için günler öncesinden çalýþmaya koyulduk. “16. Yýlýnda Leninist Saflara” yazan afiþlerimizi, ayný sloganlarýn yer aldýðý, Mücadele Birliði, DÝK, DÖB, DETAK imzalý pullarýmýzý bulunduðumuz yerlere ve merkezi yerlere bolca yaptýk. Ve bugüne iliþkin bildirilerimizi daðýttýk. Pankartýmýzý kýzýl bayrak ve “Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakký”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Evlerimizi Yýkan Sermayenin Ýktidarýný Yýkalým”, “Özelleþtirmelere Karþý Ýktidar Ýçin Savaþalým” Devrimci Ýþçi Komiteleri (DÝK) imzalý dövizlerimizi vd. hazýrlýklarýmýzý tamamladýk.
10
Eylem günü hepimiz coþku ve heyecan doluyduk. Kararlaþtýrdýðýmýz saatte yani 14:00’da Kýzýl Meydan’da toplandýðýmýzda gördük ki, bizden önce burjuva sýnýfýn kolluk kuvvetleri alanda konumlanmýþlardý, bizi bekliyorlardý. Eylemden kýsa süre önce sivil polis þeflerinin eylemin yeri konusunda pazarlýk yapma giriþimi dikkat çekiciydi.. Daha sonra öðrendiðimize göre, sivil polis þefi, eyleme katýlacaðýný tahmin ettiði birine, eylemin nerede yapýlacaðýný sormuþ, ona gereken cevap uygun bir üslupla verilmiþ ve bir de “öneri”de bulunulmuþ; arkadaþýmýz, zamaný geldiðinde bekleyen basýn mensuplarý ve halkla birlikte yerinin ve biçiminin öðrenilebileceðini söylemiþ, bunun üzerine polis þefi kenara çekilip beklemeye baþlamýþ. Anlaþýlan o ki, polisler de heyecan ve merak içerisindeydiler. Saatler 14:00’ü gösterdiðinde, Leninistler, sermaye sýnýfýnýn ordusuyla kapýþmayý göze alarak “16. Yýlýnda Leninist Saflara” yazýlý, Mücadele Birliði Platformu imzalý olan ve üzerinde orak çekiç logosu olan pankartýn arkasýnda yerlerini alýrken, kýzýl bayraklar da pankartýn her iki tarafýnda yerlerini aldýlar. Dövizler ve diðer kýzýl bayraklarýmýz açýlýp düzen alýndýðýnda, sloganlarýn ardýndan basýn metni okunmaya baþlandý; basýnýn yoðun katýlýmý dikkat çekiciydi. Katýlýmcý bütün yoldaþlarýn coþkularý attýklarý gür sesli sloganlardan ve kararlý duruþlarýndan anlaþýlýyordu. Çevrede toplanan insanlarýn da bizleri izlemesi, bizlere daha büyük bir sevinç veriyordu. Çünkü bu bizim amaçladýðýmýz bir durumdu. Kýzýl Meydan’da olan herkese Leninist Parti’nin çaðrýlarý ulaþsýn istiyorduk. Okunan basýn metni Leninist Parti’nin tüm iþçilere, emekçilere gerçek bir barýþ için, sýnýfsal, ulusal ayrýcalýklara son vermek için Leninist Parti, saflarýnda yer alýnmasý ve sýnýf savaþýmýný yükseltme çaðrýsýyla bitiyordu. “Deniz, Yusuf, Ýnan Savaþa Devam”, “16. Yýlýnda Leninist Saflara”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar” sloganlarýnýn gür bir þekilde atýlmasýnýn ardýndan eylemimize son verdik. Hazýrladýðýmýz kuþ ve bildirileri daðýtarak Kýzýl Meydan’dan Ýstiklal Caddesi’ne doðru yürüyüþe geçtik. Polisin müdahalesine karþý hazýrlýklýydýk. Hepimiz, Leninistlere uygun bir savaþçý ruh hali içindeydik. YAÞASIN MARKSÝZM LENÝNÝZM! 16. YILINDA BÝN SELAM OLSUN LENÝNÝST PARTÝYE!
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
Leninist Bir Ýþçi
16. YILINDA LENÝNÝST SAFLARA SARIGAZÝ’DEN GÖRKEMLÝ KUTLAMA HKO’dan bugüne uzanan ve 35 yýldýr kapitalizme-emperyalizme karþý verilen savaþta onlarca savaþçýmýzý yitirdik. T Partimiz Denizlerden aldýðý bayraðý hep yükseklerde tuttu ve daha da yükseltecek. THKO’nun, THKO-MB’nin, TKEP’in devrimci, komünist yanlarýný alarak, geliþtirerek bugünlere geldi. 16 yýldr savaþýyoruz ve daha da savaþacaðýz. Partimizin, bilinç, yürek ve silaha dayalý olarak yürüttüðü mücadelede bizler TKEP/L militanlarý olarak bu bilinçle 2 Eylül 2005 günü saat 20:30 sularýnda Sarýgazi Demokrasi Caddesi’nde, partinin 16. savaþ yýlýna girmesi ile ilgili eylem yaptýk. “16. Yýlýnda TKEP/L Saflarýna” yazýlý ve orak-çekiçli parti ambleminin olduðu pankartý cadde üzerinde bir yere astýktan sonra yolu molotoflayarak, halka partinin kuruluþu ile ilgili ajitatif konuþma yaparak “Yaþasýn Partimiz TKEP/L”, “16. Yýlýnda TKEP/L Saflarýna”, “Yaþasýn 13 Mart Genç Komünistler Birliði” sloganlarý atarak daðýldýk.
16. YILINDA PARTÝ BÜYÜYOR, SAVAÞ SÜRÜYOR! YAÞASIN PARTÝMÝZ TKEP/L! NOT: Ayrýca yine Sarýgazi bölgesinde “16.Yýlýnda TKEP/L saflarýna”, “Yaþasýn Partimiz TKEP/L”, “Yaþar Bulut Ölümsüzdür –TKEP/L”, “Ya Devrim Ya Ölüm –TKEP/L” yazýlamalarý birçok yere yapýlmýþtýr.
Sarýgazi’den Leninistler
PARTÝ BAYRAÐI HER YERE HER EYLEME artimizin 16. Yýlýnda biz Leninistler olarak tüm iþçi ve emekçi halka sesimizi ve kolektifimizin 16. Savaþ yýlýnda P olduðunu duyurmak için “Parti Bayraðý Her Yere Her Eyleme” þiarýyla üzerinde partimizin amblemi olan kýzýl bayraðýmýzý Gazi Mahallesi’nin en iþlek yeri olan köþe duraðýna bomba süsü vererek astýk. Bizler partimiz TKEP\leninist’i 16. savaþ yýlýnda selamlýyor ve devrim yürüyüþümüzü zafere kadar güçlenerek sürdüreceðimizi bir
kez daha haykýrýyoruz. YAÞASIN PARTÝMÝZ TKEP\LENÝNÝST! 16. YILINDA TKEP\L SAFLARINA ! PARTÝ BAYRAÐI HER YERE, HER EYLEME!
Gazi Mahallesi’nden Leninistler
THKO’DAN TKEP/L’YE TKEP/L’DEN ZAFERE ürkiye ve Kürdistan Devrimin önünü açmak için, THKO sýnýf savaþýmýnda zorun rolünü tüm halklara gösterdi ve siT lahlý mücadeleyi yükseltti. Daraðaçlarýnda düþmanlarýn suratlarýna haykýran Deniz Gezmiþ, Hüseyin Ýnan, Yusuf Aslan yoldaþlar, devrimin önünü açtýlar, Türk ve Kürt halklarýna öncü oldular, tarih yazdýlar. Bizler de bu büyük geleneðin bilinciyle geleceðe yürüyoruz. 16. savaþ yýlýmýzda Parti her yerde fabrikada, okulda, mahallede, yaþamýn her alanýnda THKO’dan aldýðý bayraðý 2005’lere taþýyan proletaryanýn devrimci sýnýf partisi Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist’dir. Bu büyük mirasa dayanarak devrimin önünü açýyor. Yaþadýðýmýz yüzyýl ayaklanmalar yüzyýlýdýr. Partimiz 16. yýlýna girerken ayaklanmalarýn yükseldiði ve yükseleceði, her yerde devrim ve iktidar þiarýný yükseltiyor. Parti 16.yýlýna girerken her yere parti afiþleri yapýldý. Ýkitelli, Bayramtepe, Esenyurt fabrikalara otobanlara mahalle aralarýna afiþlerimizi astýk. Deniz, Yusuf, Hüseyin yoldaþlarýn resimlerinin olduðu “THKO’dan TKEP/L’ye TKEP/L’den Zafere” yazýlý afiþlerimizi merkezi yerlere astýk.deniz yoldaþlarýn afiþleri yoðun ilgi çekti. Þimdi yapýlmasý gereken her yerde parti bayraðýný dalgalandýrmaktýr. THKO’DAN TKEP/L’YE TKEP/L’DEN ZAFERE! 16.YILINDA PARTÝ BAYRAÐI ALTINA TKEP/L SAFLARINA!
Ýkitelli’den Leninistler
NOT: Elimize posta yolu ile ulaþan yazýlarý haber niteliðinden dolayý yayýnlýyoruz.
16. YILINDA BÝR ATEÞ DE ADANA’DAN 6 yýllýk yoðun bir çalýþma ile her yýl biraz daha politikalarý 1 doðrulanan Leninist Parti, Denizlerin yolunda ilerlemeye devam ediyor. Zindanlarda sürdürdüðü Ölüm Orucu Eylemiyle zindanlar yýkýlýncaya kadar savaþacaðýný ortaya koyuyor. Her yýl 1 Mayýs’ý Kýzýl Meydan’da savaþarak alan Leninistler, Taksim konusundaki tutarlý ve istikrarlý duruþlarýný dosta da düþmana da gösterdi. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi, nerede bir iþçi grevi olsa yanlarýndaydý . Ýþçi sýnýfýna, öncü olan bakýþý proletaryanýn devrimci sýnýf partisi hep ileriye taþýdý. Ýç savaþ tespiti ise kuþkusuz bu günlerde her gazetede her televizyon kanalýnda bangýr bangýr söylenir oldu. Leninistler, iç savaþ tespitini yýllar önce ortaya koymuþ ve ona göre bir þekilleniþe girmiþti. Bizlerde Denizlerin yoldaþlarý ol-
manýn gururuyla onlarýn adýna yakýþýr bir þekilde Adana’da 16. yýl için Gülbahçe semtinde 4 Eylül 2005 Pazar günü akþam saatlerinde “16. Yýlýnda Leninist Saflara Mücadele Birliði” yazýlý pankartýmýzla yürüyüþe geçtik. Yolu ateþe vererek baþladýðýmýz meþaleli yürüyüþ boyunca “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “16. Yýlýnda Leninist Saflara”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam”, “Barýþ Ýçin Devrim Devrim Ýçin Savaþ”, “Disa Disa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan” sloganlarýný attýk. Yürüyüþ boyunca sokaklara kuþlamalar yapýldý . Çevredeki gençlerin yoðun ilgisiyle karþýlaþtýk. Hatta yoldan geçen iþçiler bizlere zafer iþaretleri yaparak yanýmýzda olduklarýný gösterdiler. Ayrýca meþaleli yürüyüþ boyunca “Yaþasýn partimiz TKEP/Leninist” sloganlarý sýkça duyuldu.
Mücadele Birliði Okurlarý/ Adana 50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
11
KÜRT ULUSUNA KENDÝ KADERÝNÝ TAYÝN HAKKI S
on süreçte Türkiye ve Kürdistan’da birbiri ardýna geliþen bir dizi olay, devrimin nasýl bir anda ete-kemiðe büründüðünü herkese kanýtladý. Ortamýn tutuþmaya hazýr olduðunu gösteren sayýsýz olgu, her geçen gün kendisini daha açýklýkla ortaya koyuyor. Türkiye ve Kürdistan’da öylesine olgun bir devrimci durum ve olgunlaþmakta olan devrim var ki, en ýlýmlý ve barýþçýl eylemler bile çatýþmaya, devrimci bir eyleme dönüþebiliyor. Batman kýrsalýnda sürmekte olan devlet operasyonlarýný durdurmak için barýþçýl bir anlayýþla cepheye yürüyen halk kitlelerine devlet saldýrmýþ, halk buna taþlarla karþýlýk vermiþtir. Bu olay, kýsa sürede Batman’da günlerce süren silahlý çatýþmalara yol açmýþtýr. Halktan bir insanýn ölmesine ve çok sayýda kiþinin yaralanmasýna raðmen, serhýldan kýsa sürede diðer illere de yayýldý. Siirt’te bir kiþi daha devlet tarafýndan öldürüldü ama gösteriler þiddetinden hiçbir þey kaybetmeden günlerce sürdü. En son Bursa’nýn Gemlik ilçesinde yapýlmak istenen yürüyüþe izin verilmemesi üzerine geri dönen konvoya Bilecik’in Bozüyük ilçesinde sivil faþistlerin saldýrmasý, Türkiye ve Kürdistan’ýn dört bir yanýnda daha büyük serhýldanlarýn patlamasýna vesile oldu. Zaten bir süredir devlet eliyle planlanan linç giriþimleri, özellikle mýzraðýn sivri ucunun çevrili olduðu Kürt halkýný istim üzerinde tutuyordu. Bozüyük’teki saldýrýya karþý geliþtirilen serhýldanlar, biriken öfkenin patladýðý anda nasýl devrimci geliþmelere yol açtýðýný en aymaz kafalara bile kabul ettirdi. Kitle eylemlerinin sadece Kürdistan’ý deðil, Türkiye’nin metropollerini de
12
alt üst etmesi, artýk sürecin geri döndürülemez bir noktaya geldi. Sosyal reformistlerin bütün mýzmýzlanmalarýna karþý olaylar devrimci yönde geliþmeyi sürdürecek, Türkiye ve K.Kürdistan devrime doðru koþar adým gitmeye devam edecektir. Devrim ve karþý-devrim arasýndaki saflaþmanýn giderek hýzlandýðýný, hatta burjuvazinin bu saflaþmayý kendi eliyle yarattýðýný daha önceki sayýlarýmýzda vurgulamýþtýk. Genelkurmay’ýn “terörizme karþý mücadele sadece askerin yapacaðý bir mücadele deðildir, bu topyekün bir mücadele olmalýdýr. Siviller ve sivil kuruluþlar da bu mücadelede yerini almalýdýr” sözlerinden sonra faþist saldýrýlar yoðunluk kazandý. Burada “terörizm”le kastedilen þeyin devrim ve devrimci eylemler olduðu açýk. Faþist devlet açýk bir þekilde devrime karþý “topyekün savaþ” ilan etmiþ durumda. Özellikle kýþkýrtýlan þovenizmle özgürlüðü için ayaða kalkmýþ Kürt halký sindirilmek, bastýrýlmak isteniyor. Ne var ki, evdeki hesap çarþýya uymamýþtýr. Devlet, provokasyonlarýn, linç giriþimlerinin Kürt halkýný sindireceðini sanýyordu; ama tam tersi oldu ve Kürt halký önüne çekilen bendi yýkarak gürül gürül akmaya baþladý. Türkiye ve Kürdistan’ýn dört bir yanýndan yükselen serhýldan ateþleri burjuvaziyi panikletti. Þu artýk çok net bir þekilde görüldü: burjuvazinin her saldýrýsý Kürt halkýný özgürlüðü için savaþmada daha kararlý kýlýyor. Burjuvazi Kürt halkýný sonsuza dek kaybetmiþtir. Onyýllardýr süren savaþýn birikimi Kürt halkýna en zor anlarýnda da dahi kaybetmediði devrimci bir ruh kazandýrmýþtýr. Bozüyük saldýrýsýnýn hemen arkasýndan geliþen serhýldanlar, 50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
Kürt halkýnýn bir devrim partisi gibi davrandýðýný gösteriyor; hemen kendi içerisinde organize oluyor ve en etkili olabileceði yerde ve zamanda tüm gövdesiyle savaþýma atýlýyor. Burada Kürt halkýnýn özgürlük savaþýnda öne çýkmaya baþlayan bir yönü, özellikle belirtmek gerekiyor. Bu yön, Kürt halkýnýn gerilla cenazelerine kitlesel biçimde sahip çýkmaya baþlamasýdýr. Bu, yeni serhýldanlarýn çýkýþ noktasý ya da kalkýþ noktasý olmaya adaydýr. Kürt halkýný artýk hiç bir güç, bu noktadan geriye düþüremeyecek. Çatýþmalarda ölümsüzleþen gerillalara halk tarafýndan kitlesel olarak sahip çýkýlmasý, cenazelerin Kürt halkýnýn devrimci gösterilerine dönüþmesi, devletin tüm saldýrýlarý karþýsýnda geri çekilmemesi, Kürt halkýnýn bu savaþta ne kadar kararlý olduðunu gösteriyor. Kürt halkýnýn bu derece kararlý oluþu, Ulusal Kurtuluþ Hareketi üzerinde de savaþa devam etmesi yönünde baský oluþturuyor. Kürt halký, özgürlük hakkýný hiçbir þeyle deðiþmeyeceðini bugüne dek sayýsýz kez eylemleriyle gösterdi. Artýk Kürt halkýnýn serhýldanlarý, ulusal-sýnýfsal kurtuluþunu elde edene deðin sürecektir. Geçici soluklanmalar, hareketin sürekliliðini kesintiye uðratmayacaktýr. Ulusal-sýnýfsal çeliþkilerin derinliði ve bu düzen sýnýrlarý içinde çözülemez oluþu, Kürt halkýný özgürlüðünü elde etmek için tarihsel eyleme doðru itiyor. Kürt halkýnýn bu kararlýlýðý burjuvazinin gözünü korkutuyor. Faþist devlet, özgürlüðü için ayaða kalkmýþ bir halký düzen sýnýrlarý içinde tutamayacaðýný biliyor. Bu nedenle baský ve þiddetini günden güne daha da artýrýyor. Sað yakalanan gerillalarýn diri diri yakýlmasý, ope-
rasyonlarda kimyasal silahlarýn kullanýlmasý, devletin Kürt halkýný baský ve terörle durdurmaya çalýþacaðýný gösteriyor. “Sürekli olaðanüstü hal ve kriz yönetimi”nin gündeme getirilmesi, devletin iç savaþýn yeni evresine hazýrlýklý girme isteðinin bir göstergesi. Burjuva köþe yazarlarýnýn durmaksýzýn “sorunun yeni bir aþamaya geldiði”nden, geliþen olaylarýn “yeni bir nitelik arz ettiði”nden bahsediyor oluþlarý ve “tehlike çanlarý”na zangoçluk yapmalarý burjuva dünyanýn nasýl bir panik, korku ve telaþ içinde olduðunu göstermeye yeter. Bu panik, korku ve telaþý, Kara Kuvvetleri Komutaný Yaþar Büyükanýt’ýn “Türkiye Filistinleþtirilmek isteniyor” sözlerinde de okumak mümkün. Burjuvazi ve devlet erkaný, Batman ayaklanmasýnýn derslerini doðru okumuþ, sürecin geliþim yönünü doðru tespit etmiþlerdir. Bu, Kürt halkýnýn özgürlük savaþýnýn geliþeceði gerçeðidir. Düzenin bekçilerinin, bu gerçeðe karþý yapabildikleri tek þey, þovenizmi kýþkýrtarak, silaha sarýlmak oldu. Onlarýn bu hamlesine Kürt halký önüne reformistleri de katarak serhýldan ve eylemlerle yanýt verdi. Açýlan bu yoldan Kürt halký gürül gürül akmaya baþladý. Düzenin bekçileri ve Kürt reformistleri, attýklarý adýmýn bu beklenmedik sonuçlarý karþýsýnda korku ve paniðe kapýldýlar. Burjuva cepheden savaþ naralarý yerine “itidal” sesleri yükselmeye baþladý. Kürt sosyal reformistleri ise Kürt halkýna daha ileri gitme çaðrýsý yapacaklarýna bu “itidal” çaðrýlarýna dört elle sarýldýlar. Ve nihayet bu “tehlikeli gidiþat” korosuna EMEP’inden SDP’sine kadar, diðer sosyal reformistler ve burjuvazinin iþçi sýnýfý içerisindeki uzantýlarý da katýlýyorlar. DÝSK’in 11 Eylül’de yapýlmasý düþünülen 12 Eylül Darbesi’yle ilgili mitinge son süreçte yaþanan olaylarý gerekçe göstererek katýlmayacaðýný açýklamasý bunun en yakýn örneði. Mitingin niteliði vb.den baðýmsýz olarak kendisine “devrimci,” payesi biçen bir sendikanýn “Kürt milliyetçiliði”nin geliþen olaylarda payý olduðunu söylemesi ve sosyal-þoven bir tutum almasý, iþçi sýnýfý ve emekçiler tarafýndan mutlaka mahkum edilmesi gereken bir anlayýþtýr. Bugün Kürt halkýna, devrime karþý oluþturulan koroya DÝSK’in de katýlmýþ oluþu, iç savaþýn nasýl boyutlandýðýnýn en
açýk ifadesidir. Zaten sosyal reformistler uzunca bir süredir bu koroya dahiller. Hepsinin aðýzlarýnda düþürmedikleri “tehlikeli gidiþat” aslýnda devrimin kendisidir. Devrimden korkuya kapýlan sadece burjuvazi deðil. Ýþçi sýnýfý ve emekçileri, burjuvaziyle en geri düzeyde uzlaþtýrmaya çalýþan sosyal reformistlerin de bir devrimden ödleri patlýyor. Þimdi hepsi söz birliði etmiþçesine iç savaþý önleme çaðrýlarý yapýyorlar. “Ýtidal” ve “iç savaþý önleme” çaðrýlarýný esas olarak iþçi sýnýfý ve emekçilere, Kürt halkýna yaptýklarýna þüphe yok. Þu sýralar ortalýðý bu türden çaðrýlar kaplamýþ durumda, “saðduyu” çaðrýlarý gerillalara yapýlan iþkencelerle atbaþý gidiyor. Bununla amaçlanan devrimin olduðu yerde durmasý, özgürlüðü için ayaða kalkan Kürt halkýnýn düzen içi sýnýrlara çekilmesidir. Olaylarýn geliþimi sadece Türkiyeli sosyal reformistleri deðil Kürt reformistlerini de sukut-û hayale uðratmýþtýr. Baþbakanýn Kürt halkýný oyalamak, beklenti içinde býrakmak amacýyla Diyarbakýr gezisinde söylediði sözler, bu çevrelerde amacýna ulaþmýþtý; ama þimdi savaþýn yeniden yükseliyor oluþu bu sosyal reformistlerin deyim yerindeyse korktuklarýný baþlarýna getirmiþ oldu. Kürdistan ulusal sorunu çözülmeden kaldýðý sürece, kendi sonuçlarýný mutlaka yaratacaktýr. Devrim, kendi yolunu açmaya devam edecektir. Ulusal Kurtuluþ Hareketi, hedeflediði barýþý yakalasa bile, halk hareketi mücadeleyi çeþitli þekillerde yine sürdürecektir. Devrim, güçlü nesnel temellere sahiptir. Nasýl ki, 90’lý yýllarda Türkiye’de sistemle uzlaþan reformist sol, kendi kitlesini pasifize etmesine raðmen devrimin geliþimini engelleyemediyse, Ulusal Kurtuluþ Hareketi’nin de yarý yolda kalmasý, devrimin geliþimini durduramayacaktýr. Kürt halký, bugün artýk gerçek dostlarýný sahtelerinden ayýrabilecek durumdadýr. O, kendi kaderini tayin etmek için ileri atýldýðýnda kimlerin somut olarak yanýnda olduðunu, kimlerin onunla birlikte yan yana, omuz omuza mücadele ettiðini biliyor. Su üzerine yazýlmýþ yazýlar gibi söylenen sözlerin uçup gittiðini, ancak pratik tavýrlarýn bir anlamý olduðunu seziyor. Doðrudan faþistlerin saldýrýlarýyla karþý karþýyayken, linç histerilerinin hedef tahtasý durumundayken yanýnda 50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
göremediklerini “iyi zamanlar”da yanýnda görmesinin ne anlama geldiðini biliyor. Bugün Kürt halkýna en büyük desteði verebilecek olanlar Türkiye iþçi ve emekçileridir. “Baþka bir ulusu ezen bir ulus asla özgür olamaz”. Türkiye proletaryasý her þeyden önce, kendi öz kurtuluþu için Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný tutarlý bir þekilde savunmalýdýr. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný elde etmesi, burjuva düzenin yýkýlmasý ve proletaryanýn gerçek kurtuluþu yönünde atýlmýþ muazzam bir adým olacaktýr. Leninistler, proletaryanýn bu bilince ulaþmasý, ulusal önyargýlardan kurtulmasý için durup dinlenmeden mücadele yürütmelidirler. Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin edebilmesi için Geçici Devrim Hükümeti’nin þart olduðunu; Geçici Devrim Hükümeti programýnýn ana maddelerinden birinin “Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakký” olduðunu somut olarak propaganda etmelidirler. Özgürlüðü için ayaða kalkmýþ olan Kürt halkýnýn tüm istemlerinin Geçici Devrim Hükümeti tarafýndan karþýlanacak oluþu, onlarýn yýllardýr uðruna mücadele ettikleri þeylerin Geçici Devrim Hükümeti programýnda somut olarak ifade ediliyor oluþu, Kürt halký ile Türkiye halklarýný ortak bir noktada birleþtirecektir. Gerek Kürt halkýnýn devrimci eylemleri, gerekse iþçi sýnýfý ve emekçilerin eylemlerini yükseltmeleri, kent ve kýr yoksullarýnýn içinde tutulduklarý yaþam koþullarýndan dolayý sisteme duyduklarý kin, öfke, nefret ve kýzgýnlýk, bunlara eklenebilecek daha pek çok etken, genel bir halk ayaklanmasýnýn olgunlaþmakta olduðunu gösteriyor. Bu koþullarda, Kürt-Türk halklarýnýn mücadele birliðinin saðlanmasý ise, pratik mücadele içinde, iç savaþýn sýcak çarpýþmalarý arasýnda Kürt halkýnýn yalnýz olmadýðýnýn hissettirilmesiyle mümkün olacaktýr. O zaman devrim, önünde hiç kimsenin duramayacaðý bir güce ulaþacaktýr.
13
Zindanlarý Yýkacak, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR Serpil Cabadan Ölüm Orucu Eyleminin 80. Gününde “Caným yoldaþým, 23 Aðustos 2005 Daha yeni ulaþtý elime Genç Yoldaþ’ta çýkan mektubun… Gençliðin o büyük coþkusunu, çevrilen her sayfada görerek ulaþtým mektubuna… Seni ansýzýn karþýmda buldum… satýrlarýn ise anlatýlmasý çok zor… her sözcüðünde duygulandým… her sözcüðünde yýldýz yaðmurunun altýnda geçirdiðimiz o zamanlara gittim yine… O büyük türküyü devam ettirmek, bir dizesi olmak þimdi… Gidenlerimize doðru çevirip gözlerimi yol almak… Onlarýn sýmsýcak anýlarýyla ve verdiðimiz hiçbir sözü bir an olsun akýldan-yürekten çýkarmayarak… Newroz’du evet, Cengiz’in adý düþmüþtü yüreklerimize… Akþam ise kapý kapanmadan Newroz ateþi için çýkmýþtýk havalandýrmaya… Sibelimiz ‘ateþi yakalým’ demiþti… Hücrelerdeki ilk Newroz ateþi nasýl olacak bilmeden, merakla olacaklarý yaþayarak ateþ yanmýþtý… Baþlayýnca tutuþmaya gazeteler, karanlýðýn içinde rüzgarla havalanmýþtý göðe doðru, ateþin üzerinde minik kaðýt parçalarý… Yeryüzünden yýldýzlara ateþten kopan minik yýldýzcýklar gönderiyorduk sanki… tepemizde rüzgardan aldýklarý hýzla, döne döne dans ederek yükseliyorlardý… Döne döne… yaðmur çiseliyordu bir de… yükseldikçe sönüyordu minik yýldýzcýklar… Sibelle Aysun yoldaþlarýn onlarýn arkasýndan bakýþý hala gözlerimin önünde… Onlar yýldýzlara, biz de onlara bakýyorduk… ‘Ne kadar güzel görünüyorlar deðil mi?’ demiþti Sibel… Evet, ne kadar güzel görünüyorlardý yoldaþ yüreklilerimiz… Ve her Newroz’da hücre basýlýyordu, itfaiye hortumu arkalarýnda… Buna ne çok gülerdik sonrasýnda konuþurken… Her Newroz’da havaya karýþan minik yýldýzlarýn arkasýndan bakarken Sibel’i, Aysun’u arar-
dýk yaný baþýmýzda… Birbirimize bu konuda tek söz söylemezdik… bilirdik o an ayný þeyleri hissettiðimizi… Özlem bitmiyor… Hatýrlýyor musun ilk dergimizi alabildiðimiz tarihi… 13 Mart’tý… Mart için donanmýþtý hani hücre… Dergi mazgaldan uzatýlýp geldiðinde nasýl da çýðlýklar atmýþtýk sevinçten… Sanki yoldaþlar çýkagelmiþlerdi… karþýmýzda duruyorlardý, kollarýný açmýþlar, bize bakýyorlardý… Birbirimizin ne dediðine bakmadan çeviriyorduk sayfalarý. ‘Tam gününde geldi dergimiz!’ demiþtik… Hala, dergiyi ilk alan ‘Yoldaþlar dergi geldi’ diye heyecanla seslenir. Týpký bugün yaptýðýmýz gibi… Ve her dergi geldiðinde o ilk alýþ gelir bir an aklýma… özlerim gidenlerimizi, özlerim sizi… Mart boyunca þenlenen sokaklarý izlerken yoldaþlar nasýl da gülümserlerdi… þiddetlenen sokaklar zaferi ve devrim günlerini yaþatýyordu bize… ‘Zaferimiz büyük olacak’ diyorduk… Hala ayný sözümüzdeyiz. Çünkü zaferler yaratarak kaydý yeryüzünün ölümsüz yýldýzlarý, savaþçýlarý… Þimdi her ay Mart sokaklarda… Onlarýn da bugünü görmesini… iþte onlarýn gözüyle bakýyoruz dünya sokaklarýna… Onlarýn gözüyle bakmanýn tek anlamý kolektifimizle bakmak, anlamak, yol almak… Yol alýyoruz o büyük güne… Daha da güzellerini yaþayacaðýz, daha da güzellerine tanýklýk edeceðiz… Mutlaka o beklenen günlere varacaðýz! Caným yoldaþým, anlatýlacaklar bitmedi… üstelik daha biz bir þey anlatmadýk. Ama bu mektubu kýsa tutuyorum yine… Seni ve tüm yoldaþlarý sýmsýký kucaklayýp öpüyorum. Daima Birlikte…” Serpil NOT: Serpil Cabadan’ýn, Ölüm Orucu Eyleminin 58. gününde iken yoldaþýna yazdýðý mektubudur
ÝZMÝR AYIÞIÐI’NDA CÝK PANELÝ Merhaba, Ýzmir Ayýþýðý Sanat Merkezi çalýþanlarý olarak, Aðustos ayýný devrimci ve komünist tutsaklarla dayanýþma ayý olarak belirledik. Aðustos ayý boyunca yaptýðýmýz etkinliklerle zindanlardaki tutsaklarýn dýþarýdaki sesi olmaya çalýþtýk. Bu amaçla zindan duvarlarýný aþýp bizle-
14
re kadar gelen þiirleri okuduk, film gösterimleri düzenledik, 1996-2000 Zindan Savaþlarýný konu alan sunum-söyleþinin yaný sýra, ayýn 27’sinde Ceza Ýnfaz Kanunu (CÝK) ile ilgili bir de panel düzenledik. Ceza Ýnfaz Kanunu, sermaye düzeninin tutsaklara karþý yürüttüðü yok etme politikasýnýn son halkasý olarak gündeme getirildi. Bu yasanýn yürürlüðe gir50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
mesiyle birlikte tüm zindanlardan tutsaklara yönelik yeni saldýrý haberlerinin gelmesi, bu yasanýn amacýnýn pratikte somutlanmasý oldu. Biz de bu konuyu ele alarak iþçi ve emekçileri bu yasa hakkýnda bilgilendirmeyi ve ne yapýlmasý gerektiðini hep birlikte tartýþmayý amaçladýk. Bu amaçla panele katýlýmcý olarak çaðýrdýðýmýz çeþitli Demokratik Kitle Örgütlerinden; ÝHD, ÇHD, tutsak ailelerinden oluþan Ýzmir Cezaevi Ýnsiyatifi ve DETAK çaðrýya olumlu yanýt verdi. Ve bu kurumlarýn katýlýmýyla 27 Aðustos’ta Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde paneli ger-
çekleþtirdik. Sýnýfsýz sömürüsüz bir dünya yaratma mücadelesinde ölümsüzleþenler için gerçekleþtirilen saygý duruþunun ardýndan baþlayýp, yaklaþýk iki buçuk saat süren panelde ilk sözü alan ÝHD Ýzmir Þube Baþkaný oldu. Cezaevlerinde tecridin yaklaþýk 5 yýldýr sürdüðünü, çýkarýlan yasanýn var olan uygulamalarý sistematikleþtirmeyi amaçladýðýný söyledi. Tüm bu uygulamalarýn F tipleriyle amaçlananýn hayata geçirilemediði gösterdiðini, bu zaman zarfý içinde F tiplerinin insan saðlýðýna yönelik zararlý etkileri konusunda söyledikleri her þeyin pratikte de görüldüðünü ekledi. Ayrýca F tiplerinin yarattýðý tahribatlar konusunda toplumu bilgilendirmekte yetersiz kalýndýðýný, bu noktada doktorlara ve hukukçulara daha fazla sorumluluk düþtüðünü, kendilerinin en azýndan merkezi düzeyde belli bir çaba içinde olduklarýný belirtti. Herþeye raðmen yapýlan eylemlerin dýþarýdaki ayaðýnýn zayýf olduðunu ve ses getirmekte zorlandýðýný, bu konuyla ilgili daha somut ve uzmanlaþmýþ çalýþmalarýn yürütülmesi gerektiðini söyledi. Tutsak yakýnlarý ve gönüllülerden oluþan Ýzmir Cezaevi Ýnsiyatifi adýna söz alan konuþmacý ise, tecrit ve izolasyonun çýkarýlan yasanýn özü olduðunu, yalnýzlaþtýrma gözetleme ve tecridin yaþamýn her alanýnda dayatýldýðýný, tecridin tutsaklarýn sadece siyasi kimliklerine yönelik olmayýp insani yönlerinden de arýndýrmaya yönelik olduðunu, demokratikleþmeye dair söylenen herþeyin sözde kaldýðýný ve asýl olarak dizginsiz bir devlet terörü ile karþý karþýya olduðumuzu, çevremizdeki herkesi olan bitenden haberdar etmemiz gerektiðini, daha fazla insaný alanlara taþýmak için çaba harcamamýz gerektiðini, konunun uluslararasý boyuta taþýnmasý gerektiðini, bu amaçla bir sempozyum örgütlenebileceðini, tutsaklarla her biçimde dayanýþmak gerektiðini, bu amaçla onlarla mektuplaþýlabileceðini, kitap ihtiyaçlarýnýn karþýlanabileceðini kendilerinin bu konuda yardýmcý olabileceðini belirtti. Ýzmir ÇHD yönetiminden gelen panelist ise, yeni CÝK’in aslýnda daha önce uygulana gelen infaz tüzüðü ve cezaevlerin iç yönetmeliklerinin derlenip toparlanarak daha aðýrlaþtýrýlmýþ bir halde yasalaþtýrýlmasý olduðunu, CÝK’i üç kelimeyle anlatýlmak gerekirse izolasyon, iyileþtirme ve bireyselleþtirme diye tanýmlanabileceðini, aðýrlaþtýrýlmýþ müebbet hapis cezasýnýn idam cezasý yerine gerildiðini ama bu yasayla birlikte bu cezanýn daha olumsuz bir ceza haline geldiðini ve bu yasa maddesine karþý özel bir kampanya yürütülmesi gerektiðini, ayrýca yeni CÝK ile birlikte aðýr hastalarýn tedavilerinin yapýlmasý için salýverilmeleri olanaðýnýn hemen hemen ortadan kaldýrýldýðýný bunun ise büyük insani sorunlar yaratacaðýný, avukatlara yönelik kýsýtlamalar getirildiðini, mahpuslarýn bir çoðunun vasisi bile bulunmadýðýný bu aðýr izolasyon koþullarýnda en azýndan herkesin bir mahpusun vasisi olarak yardýmcý olabileceðini belirtti. DETAK adýna söz alan konuþmacý ise, bu kanunun sermayenin bütünlüklü saldýrýsýnýn bir parçasý olarak gündeme geldiðini, bu yasanýn fiili uygulamalarýn sistematikleþtirilmesi olduðunu, bu yasanýn uygulanýp uygulanamayacaðýný sýnýflar arasý güç iliþkisinin belirleyeceðini, yýllardýr birçok yasanýn uygulanamadýðýný çünkü devrimin gücünün buna izin vermediðini, devrim karþýsýnda güçsüz düþen sermayenin topyekün bir saldýrý baþlattýðýný, bu saldýrýnýn hedefinin devrim olduðunu, dev-
rimin temel dayanaklarý olan Kürt halkýna, iþçi-emekçilere ve tutsaklara yönelik her alanda ve biçimde saldýrýlar gerçekleþtirildiðini, bunun karþýsýnda devriminde topyekün bir mücadeleyi örgütlemesi gerektiðini, bu mücadelenin temel þiarlarýnýn kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýnýn tanýnmasý, zindanlarýn yýkýlýp tutsaklarýn özgürleþtirilmesi ve bütün iktidarýn emeðin olmasý þeklinde belirlenmesi gerektiðini, bu þekilde devrimin tüm güçlerinin ortak hareketinin örgütlenebileceðini, CÝK’e karþý mücadelenin de bu bütünlük içinde ele alýnmasý gerektiðini, CÝK’in ancak F tipi zindanlarla birlikte gündeme getirilebildiðini dolaysýyla ona karþý mücadelenin F tiplerine karþý mücadeleden ayrý ele alýnamayacaðýný, F tiplerinin ise sermayenin devrime yönelik kapsamlý saldýrýsýnýn bir parçasý olarak gündeme geldiðini dolaysýyla F tiplerine karþý mücadelenin de iktidar mücadelesinden ayrýlamayacaðýný bunlarýn bir zincirin halkalarý gibi bir birine baðlý bulunduðunu belirtti. Bunlara ek olarak da, tutsaklýk sorununu insan haklarý sorunu düzeyine indirgeyerek tartýþmanýn doðru olmayacaðýný, bu sorunun siyasi bir sorun olduðunu ve onlarýn bir dakika bile zindanlarda tutulmasýnýn bir iþkence, insanlýk suçu sayýlmasý gerektiðini ve emekçi sýnýflara bu bilincin verilmesi gerektiðini sözlerine ekledi. Panele kýsa bir aradan sonra soru cevap bölümüyle devam edildi. Soru cevap bölümünde sorulan bir soru üzerine ÝHD Baþkaný, Ýzmir ÝHD içinde yaþanan ve Ýzmir cezaevi insiyatifinin oluþmasýna varan süreç hakkýnda dinleyicileri bilgilendirdi. DETAK adýna katýlan konuþmacý ise, zindanlarda Ölüm Orucunun neden halen sürdüðünü ve bu sürecin uzamasýna neden olan etkenler konusunda bilgi verdi. Panelin sonunda herkesin hem fikir olduðu temel noktalar, tutsaklarýn saldýrýlar karþýsýnda teslim olmayacaklarý, onlarýn imkanlarý ölçüsünde ellerinden gelen her þeyi yaptýklarý ve bu noktada devrimci kitle örgütlerine, iþçi ve emekçilere daha fazla sorumluluklar düþtüðü oldu. Ýzmir Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak bizler de, tutsaklýk sorununu gündemde tutmak ve emekçi sýnýflarý, aydýnlarý ve demokrasi güçlerini bilgilendirmek için elimizden gelen çabayý göstermeye devam edeceðiz.
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
Ýzmir Ayýþýðý Sanat Merkezi
15
KÜRT HALKINA KALKAN ELLERÝ KIRACAÐIZ
4 Eylül’den önce yapýlan saldýrýlarýn ardýndan, 4 Eylül’de Kürt ulusuna saldýrýlar sistematik þekilde devreye sokuldu. Sermayenin faþist devletin askeri ve polisi saldýrýlarý bizzat organize etmiþtir. Bununla da kalmayan kolluk güçleri Kürdistan’da Kürt halkýný eylemlerde katletmiþtir. Bu iç savaþýn yeniden kýzýþtýðýný göstermektedir. Ýþte böyle bir süreç içerisinde Kürt ve Türk emekçilerinin yýllardýr bir arada yaþadýðý Bayramtepe’de duyarlý halkýn fazlaca olmasý, devletin buraya deðiþik yollardan saldýrmasýný da beraberinde getiriyor. Týpký Gazi Mahallesi gibi. Buranýn gençlerini devlet uyuþturucu vb. maddelerle zehirlemekle yetinmeyip, MHP tabanlý faþist güruhlar üzerinden de faaliyet yürüterek Kürt ve Türk gençlerini devrimci politikadan uzaklaþtýrmaya çalýþýyor. Bayramtepe’de devletin bunu baþaramadýðýný ve baþaramayacaðýný burada yaptýðýmýz eylemde gördük. Kürt halkýnýn daima yanýnda olduðumuzu ve Kürt halkýna kalkan elleri kýrdýðýmýzý ve bundan sonrada kýracaðýmýzý göstermek için akþam saatlerinde Bayramtepe’de bir eylem gerçekleþtirdik. Bir Leninistin ara sokaktan çýkýp molotofunu ateþlemesiyle sloganlar yankýlanmaya baþladý. “Kürt Halkýna Kalkan Elleri
darýný yýkmalýyýz” diyordu toplanan kalabalýða. Ve yeni katýlanlarla birlikte meydanda sloganlarýmýz gecenin sessizliðini yarýyor, moloflarýmýz da geceyi aydýnlatýyordu. Hemen arkasýndan Bayramtepe’de faþist güruhlarýn merkezi olan Karadenizliler Derneði’nin önüne yürüyüþe geçtik. Leninist militanlar yaklaþtýkça dernek önünde insan sayýsý azalýyor, faþist güruhlar inlerine giriyor, o bölgede bulunan birkaç faþist esnaf ise dükkanlarýný korkulu gözlerle telaþla kapatmaya çalýþýyorlardý. Bu kez faþist odaðýn kalbinde kahvenin kapýsýnýn önünde patlýyordu molotoflar. Kahvenin önü birden boþaldý. Sloganlar yükseldi, “Ýþte Burasý Faþist Yuvasý”, “Bayramtepe Faþizme Mezar Olacak”, “TKEP/Leninist 16.Yýlýnda”, “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Kürt Ulusuna Kalkan Elleri Kýracaðýz”, “Dýsa Dýsa Serhildan Biji Azadiya Kürdistan”. Korku dolu gözlerle bakýyor, gýklarý bile çýkmýyordu faþistlerin. Tekrar yürüyüþ baþladý. Orta Mahalle’ye gelindiðinde moloflarýmýzla geceyi aydýnlattýktan sonra, eylemi kayýpsýz bir þekilde sonlandýrdýk. Özellikle gençlerin militan ruhu gerçekten de görülmeye deðerdi. Ýþçiler, emekçiler, yoksul Kürt halký; Faþist devletin bu ve bunun gibi saldýrýlarýnýn tek çözümü iktidarý yýkmaktýr. Devrimimizin öncü partisi olma yolunda ilerleyen partimiz TKEP/Leninist “Parti Bayraðý Her Yere Her Eyleme” þiarý ile ulaþtýðý her emekçi semtine devrim ve iktidarýn sesini taþýyor. Bu yüzden kurtuluþunuz için sizleri 16.yýlýnda Leninist Parti bayraðý altýnda Kürt ve Türk halklarýnýn mücadele birliðini örmeye çaðýrýyoruz.
KÜRT HALKINA KALKAN ELLERÝ KIRACAÐIZ! DÝSA DÝSA SERHILDAN BIJÝ AZADÝYA KÜRDÝSTAN! 16.YILINDA ÞAN OLSUN PARTÝMÝZ TKEP/L’YE! FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA! Bayramtepe’den Leninistler NOT: Elimize e-posta yoluyla ulaþan bu metni haber niteli ðinden dolayý yayýnlýyoruz.
Kýracaðýz”, “Kürdistan’da Tek Çözüm Ya Devrim Ya Ölüm”, “Dýsa Dýsa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “16.Yýlýnda Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist”, “Jibo Azadi Aþiti Þer Þer Þer”, “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak”, “Bayramtepe’de Faþist Odaklarý Daðýtacaðýz”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”... Ardýndan yürüyüþe geçtik. Leninist militanlarýn molotoflarý Bayramtepe’de faþistlerin korkusu olmaya yetiyor, yangýndan mal kaçýrýrcasýna dükkanlarýn kepenklerini indirmeye çalýþýyorlardý. Camlardan çýkan emekçiler ise Leninistleri alkýþlýyor, Denizlerin yoldaþlarýný baðrýna basýyorlardý. Meydana gelindiðinde ise lastiklerle yol kapatýldý ve sonra ateþe verildi. Bir Leninist ajitasyon baþladý, “Halk düþmaný faþistleri Bayramtepe’de barýndýrmayacaðýz, faþizmin anladýðý tek dil devrimci þiddettir, tüm bu saldýrýlarýn son bulmasý için sermayenin faþist devletinin ikti-
16
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
Bir Kavgadýr Yaþamak Ölürsem Hayvandan insana doðru aktýðýmý Tüm insanlýðýn kurtuluþ kavgasýnda Nefer olduðumda kavradým Yeryüzündeki bütün bebeklerin Bebekliði için, Bütün yüreklerin ve Tenlerin coþkusu sevdasýna Sevdalar neferi olduðumda Anladým Ve ölürsem apansýz bir noktada bu sevdanýn Yolunda Ne doyarým yaþamaya Ne de insan olma kavgasýna Rasim OKTAR 12 Haziran 1996 Aynil ve Rasim yoldaþlar mücadelelerini Çanakkale’de yürütüyorlardý. Ýkisi de tüm enerjilerini devrim ve sosyalizm mücadelesine seferber etmiþlerdi.
Aynil yoldaþ Tüm Bel-Sen’de baþkanlýk yapýyordu. Burada yürüttüðü çalýþmalar sendikal nitelikten öte devrimci bir öz taþýyordu. Örneðin, ’96 Ölüm Orucu’nda ölümsüzleþen A. Ýdil Erkmen’in cenaze töreni için Çanakkale Belediyesi’nin megafonundan “Bütün halkýmýzýn baþý sað olsun, cenaze törenine tüm halkýmýz davetlidir” diyerek anons yapmýþ, bir Leninist olarak sahip olduðu cesareti bir kez daha ortaya koymuþtu. Rasim yoldaþ da ÝHD’de baþkanlýk yapýyordu. Onun çalýþma yürüttüðü dönemde ÝHD, alýþýlmýþ çizgisinin çok ötesine geçerek, devrimci bir kurum halini almýþtý. Örneðin, Çanakkale Zindaný’nda bulunan devrimci tutsaklar için dýþarýda destek eylemleri düzenleniyor, ’96 1 Mayýs’ýnda “Yaþasýn Marksizm-Leninizm” pankartýyla çýkýyordu meydana. Yoldaþlar tüm bunlarý yaparken, Çanakkale halkýnýn sevgisini ve desteðini de
aldýlar. Ýkisi de güler yüzlü, neþeli, umutlu insanlardý. Herkesin tanýdýðý, bildiði, varlýklarýyla insanlara güç veren sevgi dolu militanlardý. 23 Eylül 1996’da Ezine yakýnlarýnda geçirdikleri bir trafik kazasý sonucu, ölümsüzleþen yoldaþlar, yürüdüðümüz yolda bize Leninist çalýþma konusunda örnek olmuþlardýr. Gülüþleri kavganýn ateþi içinde ve Ekin Su’nun düþlerinde büyümeye devam ediyor.
AYIÞIÐIMIZDA 16. YIL ETKÝNLÝÐÝ P
roletaryanýn devrimci sýnýf partisi 16. mücadele yýlýný çeþitli etkinliklerle kutladý. Bunlardan biri de Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde gerçekleþti. Güneþ batmaya hazýrlanýyordu… Havada hafif bir rüzgar vardý… Ortalýk cývýl cývýldý… Dýþarýdan insan sesleri yükseliyordu… Ayýþýðý’nda hazýrlýklar sürüyordu… Kýzýl bayraklar, Filistin kefiyeleri, Deniz’in, 13 Mart Savaþçýlarý’nýn, Aysunuzmuzun, Sibelimizin, Muratýmýzýn resimleriyle süslemiþtik büyük salonumuzu. Özenle hazýrlanmýþ, kýrmýzý atlasla kaplý kürsümüz de, salonun hakim bir noktasýnda duruyordu. Artýk hepimiz hazýrdýk, baþlayabilirdik… Tüm devrim savaþçýlarý onuruna, saygý duruþuyla baþladýk. Sözü ilk alan yýllarýn deneyimine sahip, bir iþçi yoldaþýmýz oldu: “Bugün benim doðum günüm, senin, onun, bizim doðum günümüz; kutlu olsun…1 Eylül 1990’dan bugüne. Leninist Saflarda Savaþmaya þiarýyla yürüyoruz… Devrime, komünizme, insanlaþmaya, özgürleþmeye… Kutlu olsun… Bugün burada sizlerle olmaktan çok mutluyum… Bu kürsüden sizlere hitap etmenin yüksek onurunu taþýyorum… Büyük Fransýz þair Aragon’un
dediði gibi, ‘Partim verdi bana gözlerimi’ partim verdi bana bu yüksek onuru; bu onuru taþýmak kolay deðil. … Politik-ideolojik öncüðü kanýtlanan Leninist Parti’nin pratik öncülüðü için on kat, yüz kat daha fazla bir tempoyla yükseltmeliyiz savaþý… Bu, bizim yeni yaþýmýz, yeni miladýmýz, atýlým yýlýmýz olmalý… Olacak” diyerek seslendi bizlere. Sonra söze gençler devam etti. Genç yoldaþlarýmýzdan birisi, “Türkiye ve Kürdistan’daki devrime dair politik saptamalarýmýz konusunda kendimizi ispatladýk, artýk yapmamýz gereken bunu pratiðe de yansýtmaktýr. Hakkettiðimiz nicel güce kavuþmak için bu yýl oldukça uygun. Kendimizi göstermeliyiz!” diyerek coþkusunu bizlerle paylaþtý. Herkes heyecanýný, umudunu, mutluluðunu dile getiriyordu. Evet, heyecanlýydýk; yeni mücadele yýlýmýzý kutluyorduk… Mutluyduk; yýldýzlarýmýz yanýmýzdaydý; Aysun, Sibel, Murat… Zindandaki yoldaþlarýmýz yanýmýzdaydý… Yine zindanda yoldaþlarýmýzýn hazýrladýklarý, uzun uzun kolektifimizi anlatan bir broþür okundu. Umutluyduk; gelen karanlýk geceye raðmen, gelecek güzel günü de biz karþýlayacaktýk… Bilincimizle, kararlýlýðýmýzla, coþkumuzla… Ardýndan yemekler yendi, þiirler okundu. Emeðe Ezgi Müzik Grubu marþlar, þarkýlar söyledi. Hepimiz beraber söyledik. Taksim’de, Ayýþýðý’nda, hepimiz beraberdik o gün… “Yüzlerimiz ileri dönük”.
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
17
KOLEKTÝF BÝR ÖRGÜTLEYÝCÝ OLARAK DERGÝ
D
ergimiz, kolektif emeðimizin cisimleþmiþ hali; onda hepimizden bir parça var. Hepimiz onun oluþumunda, yayýna hazýrlanmasýnda ve olabildiðince çok insana ulaþmasýnda þu ya da bu þekilde yer alýyor, yaratýcý katkýmýzý sunuyoruz. Þimdi hepimizin kendimize sormamýz gereken soru þu: Bu yeterli mi? Eðer sorunu biçimsel bir sahiplenmeden çýkaracak, olaný, olmasý gerekenin yerine koymayacak, tam anlamýyla içselleþtireceksek bu soruya gönül rahatlýðýyla “evet” yanýtý vermemiz mümkün deðil. Evet o bizim gözümüz, kulaðýmýz, aklýmýzýn ve yüreðimizin sesi; proletaryaya onun türküsünü onun sesiyle söyleyen bir orkestra; devrimin soluðu… Evet o, sürecin bilimsel tahlillerinin imbikten geçirilmiþ, damýtýlmýþ hali… Deyim yerindeyse, kolektifimizin aynasý. O halde o aynadan bize ve milyonlarca iþçi ve emekçiye ne yansýyor? Her þeyden önce, yayýnlanan yazýlarýn bilimsel deðerlerinin hepimiz farkýndayýz. Okuyan insanlarýn da bunun ayýrdýna vardýklarýný gözlemleyebiliyoruz. Bu oldukça önemli bir nokta; ama bundan kendimize bir övgü payýndan daha çok, bir görev çýkarmalýyýz. Madem ki dergimizde yayýnlanan yazýlarýn düzeyi bilimsel olarak geliþkin bir noktayý temsil ediyor, asla dergi sayfalarýnda kalmamalýlar. Mutlaka bunlarýn iþçi ve emekçilere ulaþmasý ve onlar tarafýndan özümsenmesi gerekiyor. Hepimizin bunun olmadýðý koþullarda bir þeylerin eksik kalacaðýný, onlarý bundan mahrum etmeye hakkýmýzýn olmadýðýný bilince çýkarmýþ olmamýz gerekiyor. Dergi, ulaþýlmýþ bilimsel düzeyi yansýtmanýn ötesinde kolektif bir örgütleyicidir de. Dergi daðýtýmý bunun en iyi aracýdýr. Bu konuya girerken þunun altýnýn kalýn çizgilerle çizilmesi gerekiyor: Dergi daðýtýmý, açýk çalýþmanýn yöntemlerinden biridir. Bu konuda herkesin çok rahat olmasý gerekiyor. Nasýl ki burjuva gazeteler her yerde rahatlýkla satýlýyorsa, iþçi ve emekçilerin sesi olan dergimiz de her yerde rahatlýkla satýlabilir, daðýtýlabilir. Sermayenin kapýkulu askerleri dergimizin daðýtýmýna engel olmak için pürüzler çýkarabilirler. Buna asla izin verilmemeli; böyle bir durumla karþýlaþýldýðýnda yasal haklarýmýz sonuna kadar kullanýlmalýdýr. Ýþçi ve emekçilerin sesinin en geniþ yýðýnlara ulaþmasýný hiçbir güç engelleyememelidir. Ancak bugün görünen sorun, burjuvazinin önümüze engeller çýkarmasýndan daha çok, bizim kendi önümüze engeller dikmemizdir; sudan gerekçelerle dergi daðýtýmýný aksatmamýzdýr. Sorun daha çok dergi daðýtýmý ile kitlelerle iliþki kurma arasýndaki baðýn yeterince anlaþýlamamýþ olmasýndan kaynaklanýyor. Derginin ayný zamanda kolektif bir örgütleyici olduðu, birisine dergi verdiðimiz daha o ilk anda kolektifle onun arasýnda bir iliþki kurulduðu yeterince anlaþýlmazsa, dergi daðýtýmý, yapýlýp geçilen bir iþmiþ gibi algýlanýr. Halbuki, bir kez dergi verilen bir insanla iliþkiyi sürekli kýlmak þarttýr. Bir sonraki sayýyý götürdüðümüzde bir öncekinin de-
18
ðerlendirmesini onunla birlikte yapabilmek, anlaþýlmamýþ ya da kafaya takýlan bir yer varsa, ya da paylaþýlmak istenen bir düþünce, bu eleþtiri ya da öneri de olabilir, varsa, bunlarýn deðerlendirilmesi bütünsel olarak ele alýnmalý. Bunun için de, dergi daðýtýmý için planlama yapýlmasý gerekiyor. Dergi çýktýðýnda hemen alýnmasý, hemen o gün ya da en geç birkaç gün içinde kimin nereye daðýtacaðýnýn konuþulup planlanmasý þarttýr. Aksi taktirde iþler oluruna, kendiliðindenliðe býrakýlýrsa ne zaman yapýlacaðý belirsizleþir. Buna Oblomovluðun en önemli alamet-i farikasý, ertelemecilik de eklenirse, dergiler bir yerde, kitleler bir yerde beklemeye devam ederler. Oysa ki, bugünkü koþullarda okurlarýmýzýn sayýsýný on kat, yüz kat artýrmamýz zorunludur. Öyle ki, bulunduðumuz yerde girilmedik ev ve çalýnmadýk kapý býrakmamýþ olmamýz gerekiyor. Her sayýda daðýtýlan dergi sayýsýný bir önceki sayýda daðýttýðýmýzýn üzerine çýkarmayý hedeflememiz, çýtayý sürekli yükseltmemiz, asla ulaþýlan düzeyin altýna düþmememiz gerekiyor. Bulunduðumuz yerde kolektifin ne ölçüde geliþtiðinin en önemli göstergelerinden biri budur. Hiçbir sorunun bunun önüne geçmemesi gerekiyor. Kadro yokluðunda dahi, iyi bir daðýtým aðý kurmak mümkündür, yeter ki sorunun önemi yeterince anlaþýlsýn, dergiler zamanýnda alýnsýn ve iyi bir program yapýlsýn. Dergi daðýtýmýnda yeni insanlara görev vermek, hem onlarýn inisiyatifini geliþtirir hem de daðýtýmcý aðýný geniþletir. Her dergi daðýtým birimi kendi alt birimlerini oluþturmalý, onlarý motive etmeli ve çalýþmalarýný denetlemelidir. Özellikle bu konuda genç yoldaþlarýn önü açýlmalýdýr; onlarýn atak ve giriþken özellikleri bu çalýþma içinde daha da geliþtirilmelidir. Her iliþki doðal bir daðýtýmcý hatta doðal bir muhabir haline getirilmelidir. Onlardan karþýlaþtýklarý çarpýcý olaylarý, özellikle kapitalizmin insan yaþamýný hiçe sayan, azgýnca sömürüsünü gösteren olaylarý, dergiye yazmalarý istenmelidir. Ayrýca dergi hakkýndaki kendisinin ve çevresindeki insanlarýn görüþ ve önerilerini, varsa eleþtirilerini, dergiye yazmalarýný istemek gerekiyor. Böylece derginin içeriði zenginleþir, varolan eksiklikler daha kolay fark edilir ve hýzla düzeltilir. Bu konuda internetin daha aktif ve etkili kullanýlmasý saðlanmalý, insanlar bulunduklarý yerden en yakýn internet cafe’den dergiye yazýlar, haberler, resimler vb. ulaþtýrabilmelidir. Dergi bu tür materyallerle yaratýcý düþüncelerle desteklendiðinde, hem teknik düzeyini hem de içeriðini geliþtirecektir. Daha canlý, daha güncel ve daha çarpýcý olaylar dergi sayfalarýnda yer alacak, okuyanlar kendi yaþamlarýndan izler bulabilecektir. Özellikle fabrikalardaki iþçi yoldaþlara bu konuda çok iþ düþüyor. Hem kendileri hem de yaný baþlarýndaki iþçileri bu konuda teþvik etmeleri derginin asýl iþlevine kavuþmasýnda önemli bir rol oynayacaktýr. Dergiye daha fazla katký sunulmasý, derginin geniþ iþçi ve emekçi yýðýnlar tarafýndan daha fazla sahiplenmesini getirecektir. Yaþamýn her alanýnda her anýnda karþýlaþýlan, kapitalizmin ne mene bir sistem olduðunu, insanlarý nasýl yýkýma uðrattýðýný gösteren her olay, çarpýcý, yalýn ve somut bir dille dergi sayfalarýna yansýmalý, özellikle haber-yorum yazýlarýnda teorik-akademik bir dilden, basmakalýp cümlelerden sakýnýlmalýdýr. Yaþamýn diliyle, yaþandýðý gibi anlatýlmalýdýr olaylar. Þimdi dergimizin adýný her semte, her mahalleye, her sokaða, her eve götürme zamanýdýr. Kapýlarý çaldýðýmýzda mutlaka açan birileri bulunacaktýr, ve hiçbir tepki vermese bile, dergimizin adýný duymuþ olacaktýr. Ýþçilerin, emekçilerin sesini….!
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
SERMAYENÝN SARIGAZÝ FESTÝVALÝ DAÐITILDI
B
iz Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi emekçileri 115 gündür çalýþmalarýmýzý dýþarýda, sokaklarda Sarýgazi halkýnýn içinde yapýyoruz. Sanat merkezimiz 115 gündür mühürlü. Biz, iþçi sýnýfý ve emekçinin, kültürünün, sanatýnýn, bilimsel dünya görüþünün kavratýlmasý ve geliþtirilmesi için mücadele veriyoruz. Çünkü, iþçi sýnýfý ve emekçiler, kendi ideolojisini,, kültürünü, sanatýný sahiplenip geliþtiremezlerse, burjuva ideolojisi, ve onun yozlaþtýrýcý, uyuþturucu, çürütücü kültürü çatlaklardan hýzla halka sýzýyor. Uyuþturulan, çürütülen beyinler ise ayaða kalkýp onurlu bir yaþam için mücadeleye atýlamazlar. Sermaye sýnýfý ve onun aygýtlarý da bu bilinçle iþçi sýnýfý ve emekçilerin kültürünü, sanatýný, sesini kesebilmek için Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi’ni dinci, gerici, ýrkçý AKP’li belediye ve jandarma iþbirliðiyle mühürlediler. Dünyanýn genelinde emek ile sermayenin þiddetlenen çatýþmasý, Sarýgazi özelinde kültür sanat cephesinde de tüm gücüyle sürüyor. Bütün bu geliþmelerin üzerine halkýn kültürüne, sanatýna düþman AKP’li belediyenin bir festival düzenleyeceðini duyduk. Hemen bir bildiri hazýrlayarak, bir hafta öncesinden, ulaþabildiðimiz tüm evlere, esnafa, ana caddelerde ve sokaklardaki emekçilere 4 bine yakýn bildiri daðýtarak belediyeyi teþhir ettik. Bildirimizin sonunda, “nasýl ki son seçimlerde milyonlarca emekçi seçimleri boykot ettiyse, nasýl ki Diyarbakýr gezisinde kendilerini yok sayan Tayip Erdoðan’ý Kürt halký boykot ettiyse, emekçiye düþman AKP’li belediyenin festivalini de Sarýgazi halký boykot edecek bilinçtedir. Sermayenin temsilcisi belediyenin festivalini boykot edelim” çaðrýsýyla bitirdik. Festivalin yapýlacaðý Cumartesi günü, Ekin Sanat Merkezi’nin önünde her hafta düzenli yapýlan etkinliðimize baþladýk. bir hafta önceki etkinlikte, jandarma akrebiyle, kamyonlarýyla Ekin Sanat Merkezi’nin önünü kuþatmýþ ve bize etkinliði yaptýrmayacaðýný söylemiþti. Biz de, hiçbir gücün iþçi ve emekçilerin kültürünü, sanatýný engelleyemeyeceðini söyledik. Bunun üzerine bizi engellemeye giriþtiklerinde bizim militan tavrýmýz ve dýþarýdan gelen emekçilerin müdahalesiyle geri çekilmek zorunda kaldýlar. Biz de yüksek sesle, jandarmanýn sadece sanat merkezine baský yapmadýðýný, tüm Sarýgazi halkýna gözdaðý vermeye çalýþtýðýný, buna sessiz kalýrsak sermayenin bizi sömürmeye devam edeceðini, kendi kültürlerini sahiplenmeleri ve bize katýlýp müdahale etmeleri çaðrýsýnda bulunduk. Bunun üzerine 70-80’e yakýn jandarma gücü ne yapa-
caðýný þaþýrmýþ bir halde, “siz haftaya görürsünüz” diyerek alaný terk etmek zorunda kalmýþtý. Biz ise festivali boykot edeceðimiz güne gelmesine raðmen, o Cumartesi de her zamanki gibi saat 19.00’da toplanýp etkinliðimize baþladýk. Karþý-devrimin kolluk güçleri ise gelmeye cesaret edemedi. Etkinliðimizi 19.45’de bitirerek, megafonumuzla herkese, festivali boykot etmek için bizimle gelmeleri çaðrýsý yaparak yürüyüþe geçtik. Festivale katýlým çok düþüktü ama, yine de protesto edeceðimizi söylediðimiz yüzlerce insan ve diðer dergi çevrelerinden gençler festival alanýnýn çevresinde dolaþýyorlardý. Festivalin giriþleri jandarma tarafýndan kuþatýlmýþtý. Biz içeri girerken, bir arkadaþý gözaltýna almaya çalýþtýlar. Onun üzerine üç kiþi onu almaya gittiðinde, o üç kiþiyi de jandarma tutunca, protestoyu hemen orada baþlattýk. “Ekin Sanat Merkezi Kapatýlamaz”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganlarýný gür bir þekilde atmaya baþlayýnca jandarma hepimizin üstüne saldýrdý. Çevremizdekilerin de desteðiyle jandarmayý püskürttük ve arkadaþlarýmýzý kurtardýk. Sadece fark edemediðimiz bir kiþiyi gözaltýna almýþlar ve anlatýlanlara göre jandarma aracýnda yoðun darbelerle gözünü þiþirerek zarar vermiþler. Bu geliþmelerin üzerine halk jandarmayý taþlamaya baþladý. Daha sonra çevremizde toplanan gruplarla birlikte sahnenin en önüne gidilerek sloganlarla protesto devam etti ve sahne iþlemez hale geldi. Songül Karlý’yý yarýda sahneden indirmek zorunda kaldýlar ve Murat Kekili’yi de atýlan taþlardan dolayý sahneye çýkaramayýnca festivalin bitirildiðini açýklamak zorunda kaldýlar. Devrimci, demokrat, yurtsever çevrelerin ve halkýn yoðun desteðiyle festivali engelledik. Tüm Sarýgazi halký o gün þunu gördü: Eðer devrimci öncü gücün etrafýnda harekete geçersek, ne belediye, ne jandarma, ne de bizi sömüren kapitalist sýnýfýn hiçbir gücü engelleyemez. Önümüzdeki tüm engelleri yýkacak güce sahibiz. Yeter ki saðlýklý bir önderlik etrafýnda, cüretli bir þekilde ileri atýlalým. Böylece sermaye sýnýfý kendi yoz, çürümüþ kültürünü AKP’li dinci-gerici belediye eliyle ve jandarmanýn zoruyla Sarýgazi halkýna dayatamayacaðýný açýk bir yenilgi yaþayarak bir kez daha gördü.
EKÝN SANAT MERKEZÝ KAPATILAMAZ! DEVRÝMCÝ SANAT ENGELLENEMEZ! UMUDUMUZ KAVGADA KAVGAMIZ SANATIMIZLA!
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi
19
tarayayým’ ve böyle aðza alýnmaz laflar söyledi. Biz esnaf adamýz ne iþimiz olur öyle eylemde, eðer katýlsak, zaten burada durmazdým ben. Gençleri dövdüler gözümüzün önünde. Karakola gittiðimizde de ‘ifade ver’ dediler, ‘hayýr’ dedim, ‘veremem, savcýlýkta vereceðim ifademi’ dedim. Savcýlýkta, ‘ben orada esnafým, bu bayanlar da 20 yýllýk komþum, ifademiz senin elinde, bak, hepimiz ayný sokakta oturuyoruz, bu insanlar suçsuz’ dedim. 50 yaþýnda insanlar… Ýfadeni imzala dedi, bizi býraktý, bazý arkadaþlarý tuttu. 27 kiþi 18 yaþýndan küçük. Benim kýzým 14 yaþýnda, bunun ne iþi olur ifadeyle…” Sarýgazi’de 3 Eylül günü festivalde ve sonrasýnda geliþen olayBu sýrada kýzý da “çok korktum, bayaðý aðladým” diye ekliyor. larda gözaltýna alýnanlarla ve tutuklananlarýn aileleriyle Sarýgazi soEsnaf Kadýn: “Ben korkmadým. Niye korkayým ki, ne yapabilir kaklarýnda görüþtük. Kimilerinin evine misafir olduk. Mücadele Birlibana… Eþimin olaydan haberi yoktu. Gece eve geç geliyor, bir de baði olarak leninistlerle birlikte burada yaptýðýmýz sohbetleri, size de akkýyor ki, ne karýsý var, ne çocuðu… kalkýyor dükkana geliyor, kapalý. tarýyoruz. Çatýþmalarýn gerçekleþtiði Demokrasi Caddesi üzerinde karþýlaþ- Þüpheleniyor ve karakola geliyor.” Mücadele Birliði: “Önceki yýllarda festivale katýlýyor muydutýðýmýz bir esnafla ayak üstü sohbet ediyoruz. Adamýn eþinin tutuklanuz?” nan 9 kiþi arasýnda olduðunu öðreniyoruz. Öncelikle yaþadýklarýndan Esnaf Kadýn: “Çocuklar istiyordu, kýrmýyorduk. Bu sene katýldolayý geçmiþ olsun diyoruz, tutuklandýktan sonra eþinden haber alýp madýk. Geçen yýl da katýlmadýk.” almadýðýný soruyoruz; “hayýr, görüþmedim, yarýn görüþ varmýþ, yarýn Kýzý: “Buradaki uzman çavuþ, ‘gelecek yýl, ben burada komutagörüþeceðim” diyor. ným, o zaman göstereceðim size’ diye tehdit etti.” Mücadele Birliði: “Eþiniz barikatta mýydý?” Esnaf Kadýn: “Öyle kolay mý?” Esnaf: “Hayýr, barikatta deðildi. Þurada, benim yanýma gelmek Mücadele Birliði: “AKP’li belediye geldikten sonra mý böyle olistemiþ, acaba ne oldu diye merak etmiþ. Dükkaným tam þurada ve gelirken gözaltýna alýnýyor. Baronun gönderdiði avukatlar iki gündür iti- du?” Esnaf Kadýn: “Gelmez olsaydý. O gelince böyle oldu, bize kan raz dilekçesi verecekti, vermedi. Bir iþe yaramazlar, gözlerimle görkusturdu. Þimdi de merkeze cami dikiyorlarmýþ. Diksin, kim gider ki. düm, karakolda kafa tokuþturuyorlardý.” Olay anýnda sadece buradan 12 kiþiyi aldýlar, diðer yerlerden de Bir diðeri oradan lafa karýþýyor: “Ýtiraz dilekçesini kendin ver, bualmýþlar, aldýklarýný dövüp buraya koydular (dükkaný göstertiyor). ranýn krokisini çiz. Dükkanýn yerini ve gözaltýna alýndýðý yeri çizelim Hepsi de alakasý olmayan insanlar. Bir kiþiyi yoðun bakýma kaldýrdýberaber, senin yanýna gelirken alýndýðýný anlatalým, kendin ver dileklar. Bir çocuðu saçýndan tutup getirdiler. Belirli bir kesime baský var, çeyi, daha etkili olur.” belirli kesim çok rahat, madem öyle ayrýcalýklý davranmasýnlar. Kafa, Esnaf: “Yok, önce yarýn bir konuþayým eþimle, sonra dilekçe vegöz, kadýn, çocuk demeden vuruyorlardý. Konfeksiyondan çýkan bayarelim. En son bir þey söylüyordu bana, yarým kaldý, aðzýný kapattýlar. ný nasýl dövdüler. Karakola gidince, bir asker tanýdý bizi, müþterimizBana ne söyleyecekti, onu da öðrenmek istiyorum” di. ‘Ne iþiniz var sizin burda’ dedi. Ne iþimiz olacak, iþyerimizden tutYanlarýndan ayrýlýr ayrýlmaz küçük marketin önüne geliyoruz. Öðrendiðimize göre o dükkanýn önünde toplanmýþ, barikatlarý izleyen tunuz getirdiniz.” Sohbet sürerken, yanýmýzdaki kadýn Leninist, buradaki olaylar halk, saldýrý olunca oraya sýðýnmýþ ve jandarma gelip orayý daðýtarak esnasýnda Evrensel, Gündem, Birgün gazetelerinden ve çevrelerinden herkesi gözaltýna almýþ. Orada toplanmýþ olan misafir kadýnlar ve esinsanlar olduðunu, cep telefonlarýyla fotoðraflar çektiðini ama gazetenaf, bize o gün yaþananlarý anlatýyorlar. Esnaf Kadýn: “Biz buradan üçümüz beraber alýndýk. Oðlum, ký- lerinde hiçbir þekilde yer vermediklerini, bunlarý teþhir etmek gerektiðini belirtti. Oradan ayrýlýrken, barikatlarda bulunmuþ olan beraberizým ve ben. Burada alýnanlar, hep benim gibi bayanlardý, meraktan buradaydý kimi… ne oldu merak ediyorduk, o kargaþada zaten eve gi- mizdeki iþçi bir kadýnla sohbet ettik. Ona öncelikle, daha önceki yýldecek zaman yoktu. Dükkana girdik, komþular da girdiler. Kepenkleri larda festivale katýlýp katýlmadýðýný; bu festivalle diðerleri arasýndaki farklarý sorduk. kapattýk. Burada hep eylem olur, anma olur, yürüyüþ olur, saygýmýzÝþçi: “Katýlýyorduk tadan kapatýrýz dükkanýmýzý. bi. O zamanlar daha güzelBen esnafým, burasý bedi. Bu sene hiç iyi geçmedi. nim iþyerim, benim her Ýstemiyorduk zaten biz bu zaman müþterim gelir, sifestivali. Çok tepki çekti.” gara alýr falan. DükkanýMücadele Birliði: “Oma girmeye, daðýtmaya laylar nasýl baþladý?” hiç haklarý yok. Jandarma Ýþçi: “O sýrada ben evgelip evimizden topladý deydim. Gürültüler baþlabizi, burasý bizim evimiz. yýnca çocuklarý içeri aldým, Ýçeriye girdiler, daðýttýlar, dýþarý çýktým. O sýrada artabaðýmý kýrdýlar. Terazimi kadaþýmý gördüm. Barikatdüþürüyorlardý, zor tuttuk. lar kurulmuþtu, bütün herOðluma ruhsat falan sorkes buradaydý. Biz de geldular, ruhsatý, vergi levhadik, barikatlara girdik. Sonsýný getirdi, hepsi doðru ra jandarma geldi, insanlarý çýktý. ‘Buraya gel’ dediler, hýrpalamaya baþladý. Biz gitmedik, kýzdý, ana avrat yüksek bir binaya çýkýp balküfretti. Sizi asarým, kesekondan izlemeye baþladýk. rim, ‘komutaným emret 10 Eylül tarihinde tutuklamalarý protesto etmek amacýyla Mücadele Birliði’nin Eðer asker gelmeseydi olaybunlarý öldüreyim, içeriyi
SARIGAZÝ’DEN ÝZLENÝMLER-I
Sarýgazi’de yaptýðý eylemden...
20
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
lar bu kadar büyümezdi. Ne yapýyorsa devlet yapýyor. Bak, þu iþyerinden bir bayan 2 erkek çýktý. Çýkar çýkmaz oradan aldýlar onlarý, ama acayip dövdüler. Bir de pis pis küfür ediyor þerefsizler, çok acayip küfür ediyorlar, aðza alýnmayacak laflar söylüyorlar bayanlara, þok olduk. Askerin böyle yapmasý bizi þok etti. Dövüyor, hem de pis pis küfürler ediyorlar. Asker, benim, senin, onun çocuðu yani. Asker bunu yaptýktan sonra polis haydi haydi yapar. Biz askerden böyle bir þey beklemiyorduk.” Sohbetimizi, gözaltýna alýnýp serbest býrakýlmýþ bir ananýn evine giderek sürdürdük. Orada konuk olarak bulunan bir kadýn daha sohbetimize ortak oldu. Ve herkes hýzla anýlarýný paylaþmaya devam ettiler. Kadýn: “Katýlanlardan Þ. abla, yazýk, incecik bir terlikle alýnmýþ, dondu sabaha kadar.” Ýþçi: “Eðer orada ben alýnsaydým daha kötüydü, mini etek vardý üzerimde.” Ve sohbet, o gün akþamüzeri, saldýrýlarý ve tutuklamalarý protesto etmek için yapýlan basýn açýklamasýna geldi. Kadýn: “Katýlým yetersizdi, çok azdý.” Ýþçi: “Ýyiydi iyi” Kadýn: “Yok, deðildi. Bütün yapýlar buradaydý” Ýþçi: “Sadece onlar deðil, kadýnlar destek verecekti eyleme, analar destek verecekti. Analar destek vermezse gençler ne yapabilir ki? Analarýn evlatlarýnýn yanýnda olmasý lazým.” Kadýn: “Ben festival sýrasýnda burada deðildim. Haber geldi bize, hemen kalktým geldim. Geldiðimde olaylar bitmiþti. Biz de dolaþarak bilgi almaya çalýþtýk. Herkes patlamaya hazýr bir bomba gibiydi.
Demek ki, burada böyle bir olayýn yaþanmasý için Sarýgazi’de SHP’nin seçimleri kaybetmesi gerekiyormuþ. Burada devrimci muhalefetin yükselmesi için faþistlerin gelmesi gerekiyormuþ ki buradaki faþizm anlaþýlsýn. Faþizm burada hep vardý. Geceyarýsý siren sesleri falan, OHAL bölgesi gibiydi her zaman, hiçbir farký yok. Tunceli’den kalktýk geldik, ayný uygulamalar var. Burada ne vardý… Belediye SHP’deydi, bizim adamýmýzdý, devrimciler ondan güç alýyordu, destek alýyordu, devrimci yapýlar burada sinmiþti, köhnemiþti artýk. Biz bunu söylediðimiz zaman, ‘siz SHP’yi istemiyorsunuz, kaç tane Tuncelili belediye baþkaný var sanki’ diyorlardý. Ama bu destekler geçiciydi. Biz diyorduk, bu sefer de kaybetsin, bakalým neler olacak. Kaybetti, iþte bugünkü tablo çýktý ortaya. Acayip mutluyum. Gençler gidiyordu oraya (belediyeyi kastediyor) ne vardý orada, bedava çay vardý, sigara vardý… çürümüþtü gençlerimiz orada.” Mücadele Birliði: “Ayýþýðý Sanat Merkezi’ni de kapattýlar.” Kadýn: “Biliyorum. Bu beklenen bir þey. Burada faþizm, iç yüzünü sergiliyor. Parklarýn, kurumlarýn isimleri deðiþtiriliyor vs. burada Ekin Sanat Merkezi var, açýldý, tekrar kapatýldý, Ayýþýðý Sanat Merkezi kapatýldý… Mesela Metin Göktepe Parký’nýn adý deðiþtirildi. Çarþamba pazarýnýn güzergahýndaydý. Bunlar Sarýgazi’de yapýlan þeylerdi ama bunlarý kimse görmüyordu. Görmesi için Cumartesi günkü gibi bir eylem gerekiyordu. Burada kazanan devrimci muhalefet olacaktýr. Yönetimler gelip geçicidir, halk kalýcýdýr, onu kazanmak gerekiyor. Önceki senelerde festival çok güzel oluyordu. Ferhat Tunç geliyordu, Moðollar, Arif Sað geliyordu… Geçen sene de katýlmadýk. Ýçimiz elvermedi. Önümüzdeki senelerde yaptýrmazlar.” Devam Edecek…
“SARIGAZÝ FAÞÝZME MEZAR OLACAK” 3 Eylül günü Sarýgazi Festivali’nin Sarýgazililer tarafýndan boykot edilmesi ardýndan gerçekleþen jandarmanýn saldýrýsýný protesto etmek ve o gün meydana gelen tutuklamalarýn serbest býrakýlmasý için; 6 Eylül Salý günü bir eylem düzenlendi. Sarýgazi’de akþam saat 19.30’da Demokrasi Caddesi’nin baþýnda toplanmaya baþlayan yüzlerce kiþili grup, “Tutuklananlar Serbest Býrakýlsýn /Sarýgazi Halký” yazýlý pankart açarak Sarýgazi Meydaný’na doðru yürüyüþe geçti. “Tutuklananlar Yalnýz Deðildir”, “Sarýgazi Faþizme Mezar Olacak”, “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Kahrolsun Faþizm, Yaþasýn Mücadelemiz”, “Gözaltýlar, Tutuklamalar, Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganlarý atarak Meydan’a indiler. Meydanda kitleyi karþýlayan jandarmalar, meydana girilmemesi yönünde kitleyle tartýþmaya girdi ancak kitlenin daðýlmamasý üzerine jandarma geri çekilerek kitleye yol açtý. Meydanda anýtýn önünde toplanan kitle, sloganlarla basýn açýklamasýný okumaya baþladý. “(…) Geçen sene düzenledikleri festi-
val taþlanmýþtý. Bu sene de yine ayný fütursuzlukla ayný þekilde halkla alay edercesine bir festival programý oluþturulmuþtur. Bu durum kabul edilemezdi. Sarýgazi halký, örgütlü öfkesini festival alanýna taþýyarak ‘bize raðmen bu festivali yapamazsýnýz’ mesajýný net bir þekilde vermiþtir. Gerici saldýrýlara karþý haklý karþý koyuþumuz emperyalizme göbeðinden baðlý faþist TC’nin kolluk güçleri tarafýndan þiddet kullanýlarak bastýrýlmak istenmiþtir. Olaylarýn yaþandýðý esnada, çocuk, yaþlý demeden insanlarýmýz tartaklanmýþ, gözaltýna alýnmýþtýr. Hala 9 arkadaþýmýz tutukludur. Bunlarý kýnýyoruz. 9 arkadaþýmýzýn derhal serbest býrakýlmasýný istiyoruz ve festivalin bu þekilde ele alýnýþý belediye ve jandarmanýn iþbirliði ile halka karþý yapmýþ olduklarý bir provokasyondur. O iþbirlikçilere sesleniyoruz, sabrýmýzý zorlamayýn. Kültürel deðer50. Sayý / 14-28 Eylül 2005
lerimizle oynamayýn. Emeðimizi, haysiyetimizi yok saymaktan vazgeçin. Bizler, Sarýgazi halký olarak biliyoruz, gerek bu festivalin ele alýnýþ biçimi, jandarmayla belediyenin saldýrýsý, gerekse de ülkenin dört bir yanýndaki ýrkçý saldýrýlarýn hiç birisi, emperyalizmden baðýmsýz deðildir. (…) emeði ve alýnteri ile geçinen biz Sarýgazi halký, bu emperyalist haydutlarýn ve onlarýn yerli iþbirlikçilerinin emeðimizi yok saymalarýna izin vermeyeceðiz. Kültürümüzün yaþatýlmasý, emeðimizin ürüne dönüþmesi için örgütlenelim, saflarýmýzý daha da sýklaþtýralým. Faþist saldýrýlara sessiz kalmayalým” diyen Sarýgazililer, daha sonra sloganlar atarak daðýldýlar.
21
Sarýgazi iþçi ve emekçilerinin yaþadýðý bir semt. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarýn her yanýnda olduðu gibi, buradaki insanlarýn yaþam koþullarý da her geçen gün zorlaþýyor. Tüm istem ve özlemleri bastýrýlýyor, yok sayýlýyor. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin hepsi, bu koþullardan kaynaklý kapitalist sisteme ve sistemin tüm kuruluþlarýna karþý müthiþ bir öfke biriktirmiþ durumda. Bozkýrý tutuþturacak bir kývýlcýmý bekliyorlar. Bu bilinçle Sarýgazi’de çalýþma yapan Leninistler olarak, tüm hazýrlýklarýmýzý bu nesnel zemin üzerinden yürütüyoruz. 3 Eylül Cumartesi günü, Sermayenin temsilcisi AKP’li faþist belediyenin festival yapacaðýný duyurmasý üzerine kollarý sývadýk. Geçen yýl yaptýðý festivalde Sarýgazi emekçileri festivali taþlamýþlardý. Fakat, bir yýl halkýn gözüne girmek için yaptýðý çalýþmalar, festival alanýný asfaltlayarak taþlardan arýndýrmasý ve kýrka yakýn özel güvenlik ve jandarmanýn yoðun ablukasýyla, bu yýlki festivale daha iyi hazýrlanmýþlardý. Gerici yoz kültürü emekçi Sarýgazi halkýna dayatmaya ve onlarý aldatmaya kararlýydýlar. Ayný zamanda iþçi ve emekçilerin kültürünü, sanatýný yapan Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi’ni de mühürlemiþlerdi. Böylece kendi sýnýf çýkarlarýný her alanda yaymaya daha uygun bir zemin oluþturduklarýný düþünüyorlardý. Biz Leninistler de, her dolaþtýðýmýz yerde, tüm bu gerçekleri Sarýgazi halkýna taþýyarak, festivale izin vermeyeceðimizi propaganda ediyorduk. Bir çok insan bizi destekliyordu. Diðer devrimci demokrat çevrelerle de görüþerek, bunu birlikte örgütleme giriþimlerimiz oldu. Festivalden bir gün önce, saat 11.00’de buluþma yerine gittiðimizde sadece bir kiþi vardý ve yarým saat beklememize raðmen kimse gelmedi. Ayný gün, yeniden saat 17.00’de de görüþme giriþimlerimiz sonuçsuz kaldý. Bazý çevrelerse, 1 Mayýs Mahallesi’ndeki festivale gideceklerini söylediler. Biz zaten bir haftadýr baðýmsýz çalýþmamýzý sürdürüyorduk ve kendi çalýþmamýza hýz vererek son hazýrlýklarýmýzý tamamladýk. Festival günü ilk protesto, Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi emekçilerinin festival alanýna giriþiyle baþladý. Onlarý gözaltýna almaya çalýþan jandarmaya biz de karþýlýk vererek festivale girmelerine yardýmcý olduk. Daha sonra sahnenin önünde demokrat, devrimci, yurtsever gençlerle birlikte halkýn da katýlýmýyla protestoyu iyice yükselterek festivalin yapýlmasýna izin vermedik. Daha sonra jandarma havaya ateþ açarak bizi daðýtmaya çalýþtý. Bir grup Leninist, diðer çevrelerin gençleri ve kitleyle, meydana doðru yürüyüþe geçerken, daha önceden hazýrlanan bir baþka Leninist grup, yürüyenleri korumakla görevlendirildi. Bütün olasý geliþmelere karþý da diðer Leninistler, faþist belediyeyi tahrip etmek üzere harekete geçti. Tam bu sýrada yürüyenlerin hizasýnda jandarma minibüsü durunca, koruma grubu, taþ yaðmuruna tutarak jandarma aracýnýn camlarýný ve kaportasýný parçaladý. Neye uðradýðýný þaþýran kolluk güçleri, önce kendilerini yere attý, daha sonra panikle ateþ açmaya baþladýlar. Meydana varana kadar, yürüyüþe katýlanlar yüzlerce kiþiyi buldu. Meydanda barikatlar kurarak yol trafiðe kapatýldý ve jandarma taþlanmaya baþlandý. Yaklaþýk 1 saat süren çatýþmadan sonra jandarmanýn ateþ açarak saldýrmasý üzerine, bir kesim, Demokrasi Caddesi’ne, bir kesim de Tansaþ’ýn olduðu bölgeye barikatlar kurularak çatýþmaya devam edildi. Burada da 2 saate yakýn çatýþma devam etti. Jandarmanýn toparlanarak yeniden ateþ etmesi üzerine Uysal Caddesi’ne inilerek belediyenin çöp kamyonuna el konup yolun ortasýna çekilerek barikat kuruldu ve yol trafiðe kapatýldý. Bütün bu çatýþmalarda, bir çok jandarma kalkaný parçalandý ve 8 jandarma yaralandý. Daha sonra eylemin baþarýya ulaþtýðýný düþünerek barikatlarý ateþe verip daðýldýk. Bizim daðýlmamýzdan sonra, aldýðý yenilginin öfkesiyle jandarma, iþinden dönen tekstil iþçilerine, çocuklara ve analara saldýrarak 72 kiþiyi vahþice gözaltýna almýþ ve 9 kiþi tutuklanmýþtýr. Sarýgazi’deki bir festival boykotu, 500’e yakýn insanýn çatýþmalara aktif bir þekilde katýlmasý, binlerce insanýn desteðiyle, küçük bir ayaklanma provasýna dönüþmüþtür. Türkiye ve Kürdistan’ýn tüm iþçi ve emekçileri, yoksullarý, ayaklanmaya hazýr koþullarda yaþýyorlar. Lokal bir pratik, bunu en canlý þekliyle kanýtlamýþtýr. Yaþanan her geliþme, Leninist politikalarýn doðruluðunu, yýðýnlara daha derinden kavratýyor. Þimdi yapýlmasý gereken, devrimi pratik olarak örgütlemeye giriþmektir! YAÞASIN SÝLAHLI HALK AYAKLANMASI! YAÞASIN DEMOKRATÝK HALK DEVRÝMÝ VE HALK ÝKTÝDARI! YAÞASIN SOSYALÝZM! 16. YILINDA LENÝNÝST SAFLARA! Sarýgazi’den Leninistler
E D N ’ Ý L A V Ý T S E F Ý Z I A S G A I M R A L SA T A P ÖFKE
22
50. Sayý / 14-28 Eylül 2005