S053

Page 1

DÜNYA KOMÜNÝZMÝ B

ir sonraki toplumun maddi ön koþullarý, daima, bir önceki toplumun içinde oluþurlar. Maddi ön koþullarý henüz oluþmamýþ bir gelecek hakkýnda ancak ütopyalarda bulunabiliriz. Fakat, eðer gelecek toplumun maddi ön koþullarý, eski toplumun baðrýnda filizlenmiþse, o zaman, yeni toplum hakkýnda ütopyalara gerek yoktur. Geleceðin yüksek toplumuna artýk olgulara dayanarak somut biçimde yaklaþabiliriz. Ancak, ondan önce, bugünkü kapitalist topluma somut yaklaþmamýz lazým. Komünist toplumun üzerine kurulacaðý maddi-ekonomik geliþmeler, kapitalist toplumun tüm evrimi boyunca oluþturuldu ve olgunlaþtýrýldý. O halde bu olgularý sonuna dek izlememiz gerekiyor. O zaman göreceðiz ki, bu olgularýn geliþimi, toplumlarý zorunlu olarak komünizme götürür. Marx ve Engels’in kapitalizmi çözümlemeleri; Lenin’in tekelci kapitalizmi çözümlemesi, bu olgularýn geliþimini izlemek ve sosyalist toplumun maddi ön koþullarýnýn eski toplumun içinde nasýl doðmakta olduðunu ortaya çýkarmak içindir. Kapitalist toplum hakkýnda düþünceleri olmayanlarýn, geleceðin toplumu üzerine ne düþünceleri olabilir ki? Kapitalist toplum olduðu yerde durmuyor; sürekli bir deðiþim ve geliþim içinde. Ýlkel sermaye birikim aþamasýndan, mali-sermaye çaðýna varan bir dizi alt-üst oluþ dizisinden geçmiþtir. Kapitalizm, tekelci kapitalizme (emperyalizme) dönüþmüþtür. Kapitalizmin tarihi boyunca, egemen olan ü-

retimde anarþi, yerini tekelci aþamada planlýlýða býrakmýþtýr. Kapitalizmin geliþimini dikkatlice izleyen Engels, tekelci kapitalist aþamanýn belirtilerini açýk olarak ortaya koyar; “Anonim þirketlerden, koca sanayi dallarýna egemen olan ve tekelleþtiren tröstlere geçtiðimizde, sadece özel üretim deðil, plansýzlýk da sona erer.” Tekelci kapitalizm, üretimde planlýlýk eðilimini ifade eder. Tekelci kapitalizmin bir eðilimi olan devlet-tekel bütünleþmesi, ayný zamanda, üretimde anarþinin sona ermesi anlamýna gelir. Ancak, yalnýzca bir eðilim olarak. Yoksa, tekeller serbest rekabetin üstünde ve yanýnda varolmaya devam ederler. Ekonomik kriz dönemlerinde büyük bir üretici güç niceliði havaya uçurulur. Tekeller kendi yapýlarýndaki tüm planlama eðilimine karþýn, hiçbir zaman kapitalizm, doðasýnda varolan yýkýcý yasalarýn etkisinden kurtulamaz. Üretimin planlýlýk eðilimine raðmen, kapitalizm çerçevesinde bulunuyoruz. Hiç þüphesiz, tekelci kapitalizm, sosyalizme en “yakýn” kapitalizmdir. Lenin’in belirttiði gibi: “Böyle bir kapitalizmin sosyalizme ‘yakýnlýðý’ proletaryanýn gerçek temsilcileri için sosyalist devrimin yakýnlýðý, kolaylýðý, uygulanabilirliði, zorunluluðunun bir kanýtý olmalýdýr, yoksa tüm reformistlerin uðraþtýðý bu devrimin reddi ve kapitalizmin þirin gösterilmesi karþýsýnda hoþgörülü davranmanýn bir gerekçesi asla olmamalýdýr”. “Emperyalizm; Tekelci Kapitalizmin Yüksek Aþamasý” adlý kitabýnýn önsözünde V.Ý. Lenin, tekelci kapitalizmin, sosyaliz53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

min arifesi olduðunu özellikle belirtir. Tekelci kapitalizm, sosyalist devrim açýsýndan en olgun aþamadýr. Tekellere el koy, iþte sana sosyalizme hazýr teknik bir temel. Ancak, tekelci kapitalizm ne denli sosyalizmin öngünü olursa olsun, toplumsal üretimin boyutlarý ne kadar geliþmiþ olursa olsun, sosyalizme kendiliðinden deðil, proletaryanýn eylemiyle, proletarya devrimiyle geçilecektir. Nedir kapitalizmle birlikte ortaya çýkan ve sosyalizmin dayanacaðý bu maddi öðeler? Bunlar, her þeyden önce, üretici güçlerdir, toplumsal üretici güçler bilim ve genel ulaþým tekniði buna dahildir. Büyük sanayidir, elektriktir, büyük ölçekli üretimdir, elektrifikasyondur. Sosyalizm tüm bu temeli hazýr bulacaktýr. Tüm bu temelin hazýr olduðu bir yerde, proletarya iktidarý ele geçirmede çok zorlansa da, iktidarý ele geçirdikten sonra çok kolay devam edecektir. Üretici güçler, geliþmiþlik bakýmýndan, 20. yüzyýlýn baþlarýndan çok daha ileri noktadadýr. Üretici güçler dünya çapýnda geliþmiþtir ve iç içe geçmiþtir. Toplumsal üretim, dünya düzeyinde ileri bir boyut kazanmýþtýr. Maddi koþullar sosyalizme geçiþ için genel olarak olgundur. Buradan daha ileriye, sosyalizme varýlacaktýr. Tüm dünyadaki toplam toplumsal sermayenin bir doða yasasýnýn zorunluluðu gibi daha az elde toplanmasý büyük bir hýz kazandý. Uluslararasý tekelci birleþmeler en yoðun dönemini yaþýyor. Baðýmlý ülkelerde ise ekonomi birkaç emperyalist tekel tarafýndan ilhak edildi. Sermayenin küresel birikimi ve merkezileþmesi, önüne çýkan her þeyi yýkýyor. Bir avuç tekelci güç kendi zenginliðinden baþka zenginlik býrakmýyor; kendi egemenliðinden baþka egemenlik tanýmýyor. Böylece emekçi halk, onun çýplak egemenliðini daha çabuk yýkabilecektir. Kapitalizm dünyada egemen olarak, kapitalist iliþkileri en ücra köþeye bile taþýyarak, kapitalist merkezileþmeyi dünya çapýnda gerçekleþtirerek, özcesi maddi koþullarý her yerde olgunlaþtýrarak, sosyalizme geçiþi kaçý-

3


nýlmaz ve zorunlu hale getirdi. “Küreselleþme” adý verilen sermayenin, üretim araçlarýnýn ve emeðin belli ellerde toplulaþmasý ile de komünizme geçiþ, insanlýk için, emekçinin kurtuluþu için bir varlýk-yokluk sorunu haline getirildi. Geliþmenin yolu zorunlu olarak komünizme doðrudur, dünya komünizmine doðrudur. Marksizm, kapitalizmin üretim dallarýnda, bölgelerde ve ülkelerde farklý geliþtiðini göstermiþtir. Sermaye tüm üretim kollarýnda ve bölgelerde eþit olarak daðýlmaz. Sermaye daima en kârlý dallara ve bölgelere doðru yönelir. Yani ekonomik geliþimin eþitsizliði kapitalizmin bir geliþim yasasýdýr. Sermaye bunun tersini yapamaz; üretim dallarýnýn ve bölgelerin ve ülkelerin eþit geliþimini saðlayamaz. Bu temele baðlý olarak, komünizme geçiþ, farklý zamanlarda olacaktýr. Kapitalizmden komünizme farklý zamanlarda geçiþ, komünizmin dünya egemenliðini deðiþtirmez. Çaðýmýz sýçramalý geliþim çaðýdýr. Geliþimin evrensel niteliði ve etkisi farklý ekonomik düzeylerde bulunmaktan ileri gelen engelleri önemsiz hale getirebilir. Örneðin ileri kapitalist ülkelerin komünizme geçiþi, diðer ülkelerin onlarý kendiliðinden izlemesini getirecektir. O zaman, bugün çok uzak gibi görünen dünyanýn komünizme geçiþi, bir gerçeklik halini alacaktýr. Geliþmenin yönü komünizme doðru olmasýna karþý, küçük burjuva sosyalizmi, bizi geriye götürmeye çalýþýyor. Sermayenin küresel egemenliði ve merkezileþmesi karþýsýnda, tepkici bir anlayýþla, insanlýðý burjuva “ulusalcýlýðýn” sýnýrlarý içinde tutmaya çalýþýyor. Sermayenin küresel egemenliði ve yoðunlaþmasý karþýsýnda bir önceki geliþme aþamasýný savunuyor. Bu noktada ekonominin evrimini, tarihin çarkýný geri çevirmeye çalýþtýðý için gerici konuma düþüyorlar. Üretici güçlerin bugünkü geliþme düzeyi, ekonominin bugünkü durumu bir dizi tarihi geliþme tarafýndan hazýrlandý. Kapitalizm çaðdaþ geliþme düzeyiyle tam bir çeliþme ve çatýþma içinde. Üretimin ve emeðin dünya çapýndaki sosyal ka-

4

rakteri ile özel mülkiyetin “ulusal” sýnýrlar içindeki durumu arasýndaki çatýþma ve uzlaþmaz çeliþkinin çözümü, ancak üretici güçlerin evrensel geliþmesine denk olabilir. Komünizm, üretici güçlerin evrensel geliþiminin sonucudur ve onlarýn ortak mülkiyet temelinde, yeniden örgütlenmesidir. Kapitalizmin dünya sistemi yerine, sosyalizmin dünya sistemi. Dünya proletaryasý ortak hedefini böyle koyar. Her ülke proletaryasý, dünya proletaryasý için ayný olan sosyalizm hedefine nasýl ulaþacaðýný, her ülkedeki devrim yolunu kendi somutunda belirleyecektir. Bu ortak hedefe, Türkiye’de örneðin, Demokratik Halk Devrimi, Demokratik Halk Ýktidarý ile varýlacaktýr. Kapitalizmin yerini alacak toplumsal sistemin tüm olgularý ortaya çýkmýþken; bu toplumsal düzenin nasýl bir yapýya sahip olacaðý sosyalist sistemin büyük deneyimiyle somutlanmýþken, halen yeni “sistem” icat etmek, tam da küçük burjuvalara özgü bir özelliktir. Kendilerini burjuva toplumun iki temel sýnýfý olan, proletarya ve kapitalistler üstünde bir yere koymak, küçük burjuva teorisyenlerine özgüdür. Hayallerinde öyle bir sistem canlandýrýrlar ki, bu “sistem” hiçbir maddi temeli olmadýðý için havada durur. Hangi üretim biçimine dayanacak, üretim iliþkileri ne olacak, bunlara hiçbir yanýt getirmezler. Halbuki, her toplumun ekonomik olarak yaþamýný sürdürme biçimi vardýr. Geleceðin özgür toplumu bile, ekonomik zorunluluklarýn serpilip geliþmesiyle boy verecektir. Ama bizim küçük burjuvamýz, bunlarý düþünmek istemez. Kafasýnda yarattýðý sistemin büyüsü bozulur. Varolan toplumsal sistemden tamamen farklý bir sistem, ancak bu sistemin karþýtý olabilir. Ýnsanlýk, ancak önüne çýkan sorunlarý çözümleyebilir; çünkü yakýndan bakýldýðýnda, bu maddi sorunlarýn çözümü de kendi içinde vardýr. Bugün, insanlýðýn önündeki temel sorun nedir? Kapitalizmin elinden kaçan ve ona artýk çok büyük gelen üretici güçlere dayanacak ve onlarýn sosyal karakterini tanýyacak yeni bir sosyal örgüt kurmak. Böyle bir sosyal 53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

örgütün maddi ön koþullarý oluþmuþtur. Demek ki, yeni bir sosyal örgüt (toplum) öncelikle, maddi ön koþullarýný þart koþar. Bu maddi ön koþullar ise eski toplumun içinde yeþerir, zihnimizde deðil! O halde yeni sosyal örgütün üzerine inþaa edileceði bu maddi olgularýn geliþiminin çok yakýndan izlenmesi gerekir. Sistemler uydurulmaz, eski toplumsal sistem, ondan daha ileri olana dönüþtürülür. Kapitalizmi aþarak, ondan tamamen farklý bir toplum kurmak isteyen bir sýnýf, -ki bu sýnýf ancak proletarya olabilir- öncelikle tarihin kendisine sunduðu araçlarla ve belli þartlar içinde hareket etmek zorundadýr. Daha sonradýr ki, yeni toplumun kendine özgü temelleri oluþur. Halen zorunluluklar dünyasýndayýz. Özgürlük, zorunluluðun kavranmasýdýr. Fakat sistemler icatçýsý küçük burjuvazi, evrimi kendisi için baðlayýcý olarak görmez. Tarihin evrimini izlemeyen, insanlýðýn ulaþtýðý geliþme derecesini de kavrayamaz. Halbuki, toplumsal geliþme yeni bir evreye girdi. Bu evre, kendisini sayýsýz olgu ve belirtiyle ortaya koyuyor. Halk kitleleri teori yoluyla deðilse de, pratik yolla, yani kendi yaþam yoluyla çaðýn geliþme düzeyini hissediyor, anlýyor. Özel mülkiyetin kaldýrýlmasý halinde, çaðdaþ üretim araçlarýnýn kendisine nasýl büyük olanaklar sunacaðýný kavrýyor. Her birey ortaklaþa kullanýlan üretim araçlarýna dayanarak kendisini çok yönlü olarak geliþtirebilecek ve bunu güvence altýna alabilecektir. O zaman, özel mülkiyetin dar kabuðundan kurtulacaðý için dünyanýn güzelliklerini rahatlýkla özümseyebilecektir. Dünyanýn tüm emekçi halklarýyla birlikte, toplumsal mülkiyeti tüm dünyada, egemen yapmasýyla da tek tek ülkelerin o dar sýnýrlarýndan kurtarabilecek, sýnýrsýzca dünyayý kucaklayabilecektir. Her özgür birey, artýk insanlýkla ayný mutlu yaþam ve duygu içinde olacaktýr. Bunu saðlayacak olan devrim, eski dünyayý temelinden sarsýyor. C. DAÐLI


liyordu. Ýþsizliðe çözüm bulamayan sermaye, serbest dolaþým hakkýyla bu sorunu Avrupa’ya havale etmeyi planlýyordu. b) Emekçiler üzerindeki politik egemenliðini kaybeden sermaye, AB kurumlarý desteðiyle bu egemenliði yeniden ele geçirmek, emekçileri kontrol altýna almak amacýndaydý. c) Yukarýdaki etmenlerin sonucu olarak sermaye sýnýfý, devrim belasýndan ve iç savaþtan AB umuduyla halký uyuþturarak, zaferle çýkmayý umuyordu. ABD’nin Ortadoðu’da giriþtiði III. Dünya Savaþý’yla birlikte, tekelci sermayenin AB’den beklentilerine yeni bir madde eklendi. O da “komþularla sorunlar”. Ýçiþleri Bakanýnýn Genelkurmay Baþkanýna fýsýldarken, gazetelerin yakaladýðý þu sözlere bakalým: “Bu noktada koparýp atarsak, bir ay sonra bizi kimse hatýrlamaz. Baðlarýmýzý koparmamamýz lazým. Yalnýz kalýrýz ve bu bir süre sonra komþularýmýzla iliþkilerimize de yansýr. AB ile iliþkilerimiz, komþularýmýzla iliþkimizi yakýndan ilgilendiriyor.” Benzer bir “komþu korkusu”nu, Demirel de dile getirmiþti. Haksýz deðiller. ABD, Türkiye’yi boylu boyunca kendi dünya savaþýna sokmuþ, onu kullanmýþ, atlama tahtasý yapmýþ durumda, Ýncirlik ve Ýskenderun limanlarý, ABD’nin savaþýnýn en büyük lojistik ve saldýrý merkezleri. ABD’nin en baþta Türkiye’nin komþularýna karþý salladýðý bu kýlýç, komþularýn öfkesini Türkiye’nin üzerine çekiyor. Tekelci sermaye sözcüleri, ABD ile stratejik ortaklýk lafýna dayanarak, komþu ülkelere karþý az efelenmedi!.. Karþýlýðýnda, þimdilik diplomatik bir nezaketle dile gelen öfkeli komþular edindi. Oysa ABD, Ortadoðu’da giderek sýkýþýyor ve daha þimdiden yenilginin, arkasýna bile bakmadan çekip gitmenin tartýþmalarýný yaþýyor. Böyle bir durumda, Türkiye’yi öfkeli komþularý karþýsýnda koruma altýna alacak olan, AB’dir; tek umut orasýdýr. Tekelci sermayenin AB üyeliðindeki umut ve beklentilerinin ne kadar gerçekleþeceði, daha þimdiden belli oldu. Her þeyden önce AB, Türkiye’yi tam üye olarak deðil, ama kapýnýn önünde baðlanmýþ biçimde tutmayý yeðlediðini ve istediðini, binlerce yoldan, binlerce mesajla ortaya koydu; öyle ki, neredeyse geriye bu isteksizliklerini açýkça ilan etmeleri kaldý. Müzakereler sonucunun tam üyeliðe gitmeyeceði belirtildi, serbest dolaþýmýn hiçbir zaman mümkün olmayacaðý da þimdiden söylendi. AB’den beklenen ekonomik yardýmlar ise belirsiz. Avrupa gazeteleri, sadece tarýmýn “uyumlulaþtýrýlmasý” için, AB’nin her yýl Türkiye’ye 22 milyar Euro aktarmasý gerekeceðini, bunun AB bütçesini çökerteceðini yazýyorlar. AB emperyalizmi, üyelik masraflarýný da iþbirlikçi-tekelci sermayeye yüklemeye niyetleniyor.

ÇÖKEN AHIRIN KAPISINA BAÐLANMAK

A

yný kötü senaryo, ayný kötü oyuncular… Avrupa’nýn doymak bilmez istekleri karþýsýnda kuyruðu dik tutan Kasýmpaþalý ve ekibi; asýk suratlý bürokratlarýn koþuþturmacasý, defalarca kopma noktasýna gelen görüþmeler ve nihayet mutlu son… Filmin sonunda, yazýlar geçerken bol bol alkýþ, bol yýldýzlý mavi bayraklý gazete manþetleri… Ýþbirlikçi-tekelci sermaye, kendi çalýp kendi oynuyor ya, bu kez düðün mü, cenaze mi pek belli deðil. Çünkü ne 17 Aralýk’taki gibi halký toplayýp cümbüþ yapmaya cesaret edebildiler ne de AB’den müzakere sözü almanýn sefasýný sürebildiler. Hemen ertesi gün, tekelci partiler arasýnda kavga baþlýyýverdi. Ve birbirlerini ihanetle, hesap sormayla tehdit etmeye giriþtiler. AB müzakereleriyle, hiç olmazsa kendi iç kavgalarýný yatýþtýrabileceðini düþünen sermayenin eli, bir kez daha böðründe kaldý “Everyway That I Can” 2003’te Eurovision þarký yarýþmasýný kazanan Sertap Erener bu þarkýyý söylüyordu. Sesin ve müziðin güzel olup olmamasý bir yana, Avrupalý emperyalistlerin gönlünü çelen, þarkýnýn sözleriydi. Türkçeye kaba bir çeviriyle, þarký þunu tekrar ediyordu: “Ben de her yol var.” Ýþbirlikçiliðin tam ilhaka dönüþtüðü bu dönemde, sermaye sýnýfý kendi politik ilkesini, bundan daha güzel dile getiremezdi. 3 Ekim’de Lüksemburg’da sürdürülen büyük pazarlýklarda Türkiye’ye düþen, oturup beklemek oldu. Çünkü Türkiye’nin hedefi tekti ve önüne ne getirilirse imzalamaya hazýrdý. Bu hedef, müzakerelerin açýlmasýydý. Bu nedenle, Ankara’ya son dakikada postalanan müzakere belgesi, bir saat sonra kabul edildi; oysa bu bir saatte Türkçe’ye bile çevrilemezdi. Tekelci sermayenin AB üyeliðine neden bu kadar hevesli olduðu biliniyor. Biz bunu defalarca dile getirdik. 3 Ekim sürecinde belirleyici rol oynayan beklentiler kýsaca þöyleydi: a) Ýþbirlikçi-tekelci sermaye, AB’ye üye olarak, bir türlü içinden çýkamadýðý ekonomik krizi atlatmayý hedef-

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

5


Mademki AB, ekonomik krizin aþýlmasýna yardýmcý olamayacak; mademki yýpranan politik egemenliði onarmakta gönülsüz davranacak; tekelci sermayenin beklentilerinden geriye ne kaldý? Emekçilerin, “AB refah yolu” lapasýný yutmadýklarýný, 3 Ekim günü sokaklarda olan Erdemir-Tüpraþ iþçileri, Mersin liman iþçileri, Serna Tekstil ve Tersane iþçileri yeterince gösterdiðine göre; tekelci sermayenin tek beklentisi, komþu ülkelerin öfkesinden korunmaktýr.

darbeyi, yine kendi emekçileri vurdu. Halk referandumunda reddedilen anayasanýn rafa kalkmasý, siyasi birlik hayallerinin iflasýna son imzayý atmýþtý. Özellikle 90’lý yýllarda, ABD hegemonyasýna karþý, kendi iç bütünlüðünü saðlayarak bir güç oluþturma konusunda oldukça iddialý olan AB, artýk yoluna devam edemiyor. Dahasý, birlik yolunda bugüne dek atýlmýþ olan kimi adýmlar da þimdi tartýþma konusu. Birlik yolundaki en önemli adým olarak görülen ortak para Euro, sadece altý yýl dayanabildi ve þimdiden, zorla tutturulan dikiþler, oraMutfakta Yangýn Var dan-buradan patlamaya baþladý. Ortak bütçe tartýþmalarý 3 Ekim AB Zirvesi, Türkiye ile iliþkilerden çok, ken- sonuçsuz kalýnca, birlik önemli bir darbe daha yedi. di geleceðiyle ilgiliydi. Masanýn üzerindeki pazarlýklar, 3 Ekim Zirvesine damgasýný vuran bu geliþmeler, AB’nin gelecekte nasýl þekil alacaðýný belirleyeTürkiye’nin üyeliðini þu þekilde kapsýyordu: AB, esasýncekti. Bu yüzden, kendi iç tartýþmalarý ve da ABD hegemonyasýna karþý siyasi birlik hedepazarlýklarý bitmeden, Türkiye’nin fiyle yola çýkmýþtý, ama þimdi, ABD’nin Truva Tekelci Lüksemburg’a gelmesine yeþil ýþýk Atý olarak kapýda bekleyen bir Türkiye varyakmadýlar. dý. Türkiye’yi kabul etmek, siyasi birlik sermayenin AB 3 Ekim, Fransa ve Hollaniddiasýndan da vazgeçmek anlamýna üyeliðindeki umut ve da’da reddedilen AB Anayagelecekti. Bu yüzden, 3 Ekim’de önbeklentilerinin ne kadar sasý, Almanya’dan baðýmsýz ce, AB olarak yola nasýl devam edisýnýf hareketinin siyasi bir tartýþýldý. Sonuçta, siyasi gerçekleþeceði, daha þimdiden leceði krize yol açmasý, Ýngiltebirliðin mümkün olmadýðý görünbelli oldu. Her þeyden önce AB, re’de Ýþçi Partisi’nin, düðünden, AB’nin siyasi yapýsýsendikalar tarafýndan ný ABD lehine sulandýracak Türkiye’yi tam üye olarak deðil, yalnýz býrakýlmasý gibi Türkiye’ye müzakere yolu açýlama kapýnýn önünde baðlanmýþ çok ciddi geliþmeler dý. Ne de olsa Türkiye, kalabasonrasýndaki ilk toplýk nüfusu ve militarist yapýbiçimde tutmayý yeðlediðini ve lantý olarak, oldukça sýyla, tümüyle vazgeçilecek istediðini, binlerce yoldan, binlerce önemliydi. Mutfaktaki bir ülke deðildi. Ýçeri almak yangýnlarýn, misafir oyerine, kapýda bekletmek daha mesajla ortaya koydu; öyle ki, dasýný nasýl duman aluygun göründü. Fakat AB, bu neredeyse geriye bu isteksizliklerini týnda býraktýðýný, 3 Ekararý alarak, kendi siyasi birkim’de gördük. Lüklik iddiasýndan vazgeçtiðini iaçýkça ilan etmeleri kaldý. semburg Zirvesi, AB lan etmiþ oluyor. Dünya burjuMüzakereler sonucunun tam üyeliðe vazisinin “refah, özgürlük, uülkeleri açýsýndan bir kör dövüþü gibiydi. Bu luslarýn kucaklaþmasý” yalanlagitmeyeceði belirtildi, serbest zirveyle Avrupa’nýn egerýnýn son kalesi, en güçlü kalesi, dolaþýmýn hiçbir zaman mümkün þimdi çatýsý çökmüþ bir ahýra benmenleri, birliði bir arada tutacak siyasi hegemonyaziyor. Uzaktan bakanlar, hiç kuþku olmayacaðý da þimdiden ya sahip olamadýklarýný gösyok ki, bu ahýrýn önüne baðlanmýþ osöylendi. AB’den terdiler. Bu yüzden, zirve lana acýyorlar. beklenen ekonomik sonrasý Valery Giscard d’EstaBu sonuç, dünya devrim açýsýndan ing þunlarý söylüyordu: “AB artýk önemlidir. Þimdi artýk dünya halklarýnýn yardýmlar ise siyasi birlik deðil, serbest ticaret ve proletaryasýnýn karþýsýnda, çöken bir belirsiz bölgesi olacak. Çok üzücü.” ABD ve mutfaktaki yangýndan önünü göremeEvet, özellikle Fransýz sermayesi açýyen bir AB var. Çöküþünü durdurmaya çalýþan sýndan üzücü. Bir süredir Afrika kýtasýnda, baþkaABD’nin karþýsýnda Rusya-Çin ittifaký duruyor. Emperyalarýnýn omuzlarý üzerinden ABD’ye ateþ açan Fransa, Av- list hegemonyanýn çöküþü, her kýtada hýzlanýyor. Baðýmlý rupa’nýn sermayesinin siyasi birliði için neler vermezdi? ülke emekçileri ve ezilen halklar için, mücadelelerin büAncak bu þekilde ABD emperyalizminin hegemonya sayük zaferlere açýlacaðý bir dönemin içine girmiþ bulunuvaþýný karþýlayabilirdi. Fakat bu siyasi hedefe en büyük yoruz.

6

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005


“SOL PARTÝ” ARAYIÞLARI VE BATAN GEMÝNÝN DÜMENÝ

A

rtýk ýsýtýla ýsýtýla kabak tadý vermeye baþlamýþ olsa da, son günlerde yeniden “solda en geniþ ittifak” arayýþlarý gündeme getirilmeye baþlandý. DÝSK’in 14-15 Ekim tarihlerinde Bolu’nun Abant Ýlçesi’nde Koru Motel’de yaptýðý toplantý basýnda kendisine epeyce yer buldu. Yine ayný þekilde, bir süredir herkesin sonucunu biraz da kayýtsýzlýkla beklediði Demokratik Toplum Hareketi’nin partileþme çalýþmalarý ve G. Antep eski Belediye Baþkaný, CHP’den ayrýlma Celal Doðan’la dirsek temaslarý gündemi meþgul etti. DÝSK, adýna “Türkiye’nin Geleceðini Deðerlendirme ve Solda Yeni Bir Süreci Baþlatma” dediði toplantýlarda amaçlarýnýn yeni bir parti kurmak olmadýðýný ama Sol’u içine düþtüðü bataklýktan kurtarma ve yeniden iktidar yapma olduðunu açýkladý. “Sol” kavramýnýn muðlaklýðý ve toplantýya katýlanlarýn çeþitliliði bir yana, DÝSK’in böyle bir iþe soyunmuþ olmasýnýn altýnda yatan nedenleri bulup ortaya çýkarmak gerekir. Bunun en önemli nedeni, DÝSK’in iþçi hareketindeki yükselme eðilimini sezmiþ olmasýdýr. Giderek düzenden daha hýzla kopan sýnýfý yeniden düzene baðlayabilmek amacýyla DÝSK harekete geçmiþ durumdadýr. Kendileri bunu “halkýn yeni bir çýkýþ aramasý” gerekçesi ne dayandýrýyorlar. Bu nedenle “sol eksenin yeniden kurulmasý ve güçlendirilmesi” gerektiðini düþündüklerini söylüyorlar. Türkiye’de klasik anlamýyla bir sosyal-demokrasinin olmayýþý, varolan ve kendilerine “sosyal-demokrat” diyen partilerin iktidar ortaðý olduklarý dönemlerde faþist politikalarý uygulamalarý ve tekelci burjuvazinin partileri olduklarýný her fýrsatta göstermeleri nedeniyle, bu alanda oluþan boþluðu doldurma iþi sosyal reformistlere, küçük burjuva aydýnlarýna ve burjuva sendikalarýna kalmýþ bulunuyor. DÝSK’in Abant toplantýlarýnda çýkan çaðrýnýn asýl muhataplarý, bugün ‘sosyal-demokrasi’nin yerini dolduran ÖDP, EMEP, SDP gibi sosyal reformist partilerdir. Zaten toplantýya katýlanlara bakýldýðýnda aralarýnda bu çevrelere yakýn isimlerin olduðu görülecektir. Burjuva sendikalarý, bula-

macý kimlerle yapacaklarýný iyi biliyorlar. Tükenen ve birer mevta haline gelen CHP, SHP, DSP vb. gibi partilerle deðil ama onlarýn yerini hýzla dolduran sosyal reformist partilerle baþlatmak istiyorlar bu süreci. Batan geminin dümenine þimdilik DÝSK geçmiþ gibi görünüyor ama yarýn birgün o da gemiyi terk ederse hiç þaþmamak gerekiyor. Devrimin geliþimi karþýsýnda kendi sosyal konumlarýný kaybedeceklerini anlayan burjuva sendikacýlar, þimdi bu süreci engellemek için tüm sosyal reformistlere ön ayak olmaya çalýþýyorlar. DÝSK Baþkaný Süleyman Çelebi, “DÝSK, kurulduðu günden bugüne devletten, partilerden ve sermayeden baðýmsýz olmuþtur” diyerek herkesin gözünün içine bakarak yalan söylüyor. DÝSK bir çok kere baþýnda bulunan burjuva sendikacýlar aracýlýðýyla sermaye ile, sermayenin partileriyle ve devletle dirsek temasý içinde oldu. Bu nedenledir ki DÝSK, en çok kitleselleþtiði bünyesinde yüzbinlerce iþçiyi örgütlediði dönemde 12 Eylül karþýsýnda direnmemiþ, burjuvazinin kavgaya davetini kabul etmemiþ ve Selimiye Kýþlasý önünde sýraya girerek cuntaya teslim olmuþtur. Bu nedenledir ki, DÝSK hiçbir zaman devrimci iktidar için mücadele edenlerin safýnda yer almamýþ, her zaman burjuvaziyle iþçi sýnýfý ve emekçileri en geri düzeyde uzlaþtýrmaya çalýþan sosyal reformistlerle birlikte hareket etmiþtir. En son 78’liler Vakfý’nýn düzenlediði 12 Eylül Mitingine katýlmama gerekçeleri, DÝSK yönetiminin nasýl boylu boyunca sosyal þovenizme batmýþ, burjuvazinin çýkarlarýný her þeyin baþýna koyan bir anlayýþa sahip olduðunu gösterdi. 12 Eylül Mitinginin niteliðinden baðýmsýz olarak söylemek gerekir ki, DÝSK bu tavrýyla son dönemde devrimcilere, devrimci eylemlere ve Kürt Halkýna yönelik linç giriþimlerinde devletin yanýnda yer aldýðýný göstermiþtir. DÝSK, “devletin ali çýkarlarý” nýn zarar görmemesi için, “muhalefet” görevini bile yerine getirmekten aciz durumdadýr. Boylu boyunca sendikalizmin bataðýna batmýþ olanlar, hala DÝSK’ten bir þey çýkacaðý umudunu korumaktadýrlar. Oysa DÝSK’in tepesine çöreklenmiþ 53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

olan burjuva sendikacýlar bugün iþçi sýnýfý ve emekçileri, devrimci eylemlere yönelmekten alýkoymak amacýyla kollarý sývamýþ durumdadýr. Açýk ki, tekmelemekle dirilemeyecek olan “ölmüþ eþek”lerle Abant’ta yapýlan toplantýnýn sonucunda ortaya çýkan tablo, iþçi sýnýfý ve emekçileri ilgilendirmemektedir. Onlar, sistemi kurtarmak amacýyla “uygulanacak ekonomi politikalar ne olmalýdýr?” sorusuna cevap arayan bir toplantýnýn sonucuna hiçbir ilgi duymuyorlar. DÝSK’te örgütlü iþçiler dahi bu toplantýnýn kendileri için bir þey getirmeyeceðini biliyorlar. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin yeni bir arayýþ içinde olduklarý doðrudur. Ama bu arayýþ sanýldýðý gibi düzen sýnýrlarý içinde bir arayýþ deðildir. Bugün en geniþ yýðýnlar, en can alýcý sorunlarýnýn çözümünün bu sistem içinde olmadýðýný, olamayacaðýný görüyorlar. Bu nedenle bu batan geminin dümenine kimin geçeceði onlarý ilgilendirmiyor. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin istedikleri yeni bir “sol parti” deðil, onlarý bu içinde bulunduklarý aðýr sömürü ve zulüm koþullarýndan kurtaracak devrimci bir önderliktir. Yýðýnlar güven duyacaklarý, peþinden tereddütsüzce gidecekleri, onlara yol yordam gösterebilecek bir önderlik arýyorlar. DÝSK’ten her geçen gün umutlarýný daha fazla kesiyorlar. Sonuçsuz kalan “hak alma eylemleri”nin de onlarý istedikleri hedefe ulaþtýramadýðýný yaþayarak görüyorlar. DÝSK’in “Türkiye’nin umudunu yeþertmek istiyoruz” diyerek insanlarý batan gemiye çaðýrmasý, iþçi sýnýfý ve emekçilerden gereken cevabý alacaktýr. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler, kendilerine her gün her dakika yýkým hazýrlayan bu sisteme karþý devrimci eyleme yönelmeye devam edecek, önlerinde buna engel olmaya çalýþanlarý elinin tersiyle bir kenara itecek ve kendi yöntemlerini yaratarak iktidara yürüyecektir. Komite ve Konseylerde örgütlenmiþ olan ve devrimci iktidar için savaþan bir sýnýf, burjuva sendikacýlarý içine girdikleri bataklýkta kendi baþlarýna býrakacak ve proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin önderliðinde kendi eserini kendi elleriyle yaratacaktýr.

7


DOÐANIN YIKIMINI ENGELLEMEK ÝÇÝN “Yataðýnýzý kirletmeyi sürdürürseniz, bir gün kendi pisliðinizin içinde boðulacaksýnýz” (1855)

A

merika kýtasýný fethe gelen ve bu kýtadaki tüm zenginlikleri aç gözlülükle yaðmalamaya baþlayan beyaz adamý bu sözlerle uyarýyordu Kýzýlderili Reis Seattle. “Dünyanýn baþýna gelenler, er geç evlatlarýnýn da baþýna gelecek” diyordu, yanýlmadý. Reis Seattle’nin, beyaz adamýn doðaya karþý giriþtiði talanýn yol açabileceði felaketlere yönelik sezgileri tüm dünyada olduðu gibi kendi kýtasý Amerika’da da gerçeðe dönüþmeye baþladý. Aðustos ayý sonunda New Orleans’ý vuran Katrina Kasýrgasý, büyük bir felakete yol açtý. Bir þehir baþtan sona yýkýldý, sular altýnda kaldý, onbinin üzerinde insan öldü, daha da fazlasý açlýk ve hastalýklarla yüz yüze ölüm ile yaþam arasýna sýkýþýp kaldý. Geleceði önceden bilinen bir kasýrga, nasýl oluyordu da hem de tüm dünyaya karþý savaþ açacak gücü kendinde gören bir ülkede bu denli büyük bir kýyýma yol açabiliyordu? Bunun en önemli nedeninin ABD tekelci kapitalist sistemi olduðunu, iktidardaki tekelci sermaye sýnýfýnýn, emekçi sýnýflarýn ve yoksul insanlarýn yaþamýna hiçbir deðer vermemesi olduðunu biliyoruz. Zaten felaket sonrasý yaþananlarý biraz olsun takip eden her insan bunu bir kez daha gördü. Biz burada bu acý felaketin toplumsal yanýný bir kez daha ele almak niyetinde deðiliz. Niyetimiz bu felaketin pek üzerinde durulmayan, genel söylemlerle geçiþtirilen bir baþka yönüne, “doðal” felaket yönüne deðinmek. Katrina Kasýrgasý’yla birlikte küresel ýsýnma sorunu tekrar hatýrlandý. Tekrar hatýrlandý çünkü bu ikisi birbirine doðrudan baðlantýlý. Bilindiði üzere kasýrgalar, okyanus yüzeyindeki sýcak sularýn birkaç gün birikmesi sonucunda oluþuyorlar. Rüzgârlar fýrtýnaya dönüþmeye baþladýkça, okyanustan çekilen ýsý, fýrtýnanýn þiddetini arttýrýyor. Bu durumda okyanus yüzeyinin sýcaklýðý ne kadar fazla olursa, fýrtýna da o kadar güç topluyor. Katrina Kasýrgasý Meksika Körfezi’ne girdiðinde körfez suyunun normalin üzerinde olan yüzey ýsýsýný emerek, baþlangýçtaki halinden çok daha yýkýcý bir güce eriþti ve bu gücü New Orleans’ýn üzerine boþalttý; yerini arkasýndan gelecek yeni fýrtýnalara býrakarak. Son on senenin kayýtlarýna göre, Atlantik Okyanusu’nda oluþan kasýrgalar en güçlü dönemlerini yaþýyorlar. Çünkü küresel ýsýnma sonucu okyanuslarýn yüzey sýcaklýðý her geçen gün biraz daha artýrýyor, bu da daha güçlü kasýrgalarý tetikliyor. Güçlü kasýrgalar, küresel ýsýnmanýn yalnýzca ufak bir sonucudur. Tabloya biraz daha geniþ bir açýdan bakacak olursak, uzun zamandýr kapitalizmin yaðmasýna uðrayan dünyamýzýn, bu zaman zarfýnda sessizce biriktirdiði öfkesini artýk yavaþ yavaþ deðil, bir anda ve büyük felaketlerle insanlýðýn üzerine boþaltmaya baþladýðýný göreceðiz. Tüm dünyayý saran ani iklim deðiþiklikleri, öldürücü sýcak ha-

8

va dalgalarý, büyük seller, þiddetli kuraklýklar neredeyse yaþamýmýzýn bir parçasý haline gelmeye baþladý. Bu doða olaylarýnýn her biri, tek baþýna toplumsal yaþamý felç edebilecek niteliktedir. Tabi eðer New Orleans’ta olduðu gibi geriye toplumsal yaþam diye bir þey kalmýþ olursa. Bilim, bize bir eþiðe geldiðimizi söylüyor. Reis Seattle’nin sözleriyle söyleyecek olursak “boðulmanýn” eþiðine. Henüz eþikteyken, doðanýn bize yaptýðý uyarýya bir kez daha kulak vermemiz faydalý olacaktýr. Küresel Isýnma Felaketleri Davet Ediyor Akla hemen küresel ýsýnmanýn neden felaket olarak görüldüðü sorusu gelebilir, ya da ‘biraz ýsýnsak fena mý olur’ diyenler de çýkabilir! Bu sorularý þöyle cevaplayabiliriz; Dünyanýn insan yaþamý da dâhil tüm canlý organizmalarýn yaþamýna olanak tanýyan çevrimsel bir dengesi vardýr. Bu denge herhangi bir nedenle bozulmaya baþlarsa, bunun sonucunda birbirine baðlý olan tüm yaþam dengesi de bozulur. Dünyanýn yüzey sýcaklýðýnýn artmasý, bugüne kadar var olan doðal dengenin bozulmasý anlamýna geliyor. Dünyamýz neden ýsýnýyor? Dünyayý saran atmosfer tabakasýnýn dünyanýn yüzey sýcaklýðýný yaþanabilir bir dengede tutan ve adýna “sera etkisi” denilen bir iþlevi vardýr. Güneþ ýþýnlarý bu tabakadan geçer ve yeryüzüne ulaþýrlar. Yeryüzüne ulaþan ýþýnlarýn bir kýsmý emilir, bir kýsmý ise geri yansýr. Atmosferde bulunan ve adýna sera gazlarý denilen (baþta karbondioksit gazý) gazlar, yeryüzünden geri yansýyan ýþýnlarýn bir kýsmýný tutarak, dünya yüzeyinin belli bir ýsýda kalmasýný saðlarlar. Ama atmosferdeki sera gazlarýnýn oraný normalin üzerinde artarsa, bu gazlarýn tuttuðu ýsý oraný da o kadar artar. Bu da dünyamýzý her geçen gün biraz daha sýcak bir yer haline getirir.

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005


1800’lü yýllardan, yani kapitalizmin tarih sahnesine çýkmaya baþladýðý yýllardan beri, dünyamýz her geçen gün biraz daha fazla ýsýnýyor. Özellikle sanayi üretiminin yaygýnlaþtýðý dönemlerden itibaren, atmosfere salýnan zararlý gaz oraný hýzla arttý. Kapitalizm, basit önlemlerle engelleyebileceði doðaya zehir saçma iþini, daha fazla kar güdüsüyle, engellemek bir yana, daha da arttýrdý. Hem yalnýzca zehir saçmakla kalmadý, doðayý, ormanlarý, verimli topraklarý pervasýzca talan etti, kirletti. Zamanla bu kirlilik öyle boyutlara ulaþtý ki, atmosfere zarar verecek düzeye geldi. Fabrika bacalarýnýn, sanayi tesislerinin arýtýmsýz atmosfere saldýðý gazlar, atmosferdeki dengeyi bozdu. Atmosferdeki kimi gazlarýnýn onarýnýn azalmasý ozon tabakasýnýn delinmesine yol açýp dünyaya zararlý ýþýnlarýn girmesinin önünü açarken, kimi gazlarýn oranýnýn artmasý ise dünyanýn yüzey sýcaklýðýnýn gittikçe yükseltmesini getirdi. Dünyamýz 1750’lerden beri ortalama olarak 0,8 derecelik bir ýsý artýþý yaþamýþ durumda. 0,8 derece küçük bir rakam gibi gözüküyor ama iþin aslý hiç de öyle deðil. Tüm bilimsel olanaklarý ellerinde tutan kapitalist ülkeler de bu tehlikenin farkýndalar. Bu yüzden yine kendi çýkarlarýný daha iyi koruyabilmek adýna, gelecekte yaþanabilecek olasý “doðal” felaketler üzerine çeþitli araþtýrmalar yaptýrýyorlar. BM öncülüðünde hazýrlanan “Meydan Okuyan Ýklime Karþý” adlý rapor bunlardan biri. Bu rapora göre doðanýn dönüþü olmayan yýkým noktasý olarak 1750’lerin ortalama sýcaklýðýnýn yalnýzca iki derece fazlasý belirlenmiþ. Ayrýca, acilen önlem alýnmadýðý taktirde, bu iki derecelik artýþýn on yýl gibi kýsa bir sürede tamamlanabileceði uyarýsýnda bulunan rapor (0,8 dereceye zaten ulaþýlmýþ durumda) dünyanýn patronlarýna sunulmuþ. Ýki derecelik artýþýn tamamlanmasý durumunda dünyamýzý nasýl bir felaketler zinciri bekleyecek, bir bakalým. Ýki derecelik artýþ tamamlanýrsa, buzullar tam olarak erimiþ olacak. Buzullarýn erimesi deniz seviyesinde 10 metrelik bir artýþý getirir ki, bu da kýtalarýn belirli bölgelerinin sular altýnda kalmasý demektir. Ayrýca bu yükseliþ, içilebilir tatlý su kaynaklarýnýn tuzlu suyla daha çok karýþmasýný getirir. Bu durumda içilebilir su oranlarý hayli azalacak. Dünya tekellerinin þimdiden su savaþlarýna tutuþmalarý, su kaynaklarýný egemenlik altýna almak için yaptýklarý planlar bu çerçeveden bakýnca daha iyi anlaþýlýyor. Verimli tarým alanlarýnýn bir kýsmý sular altýnda kalacak, nehirlere karýþan tuzlu sular var olan tarým alanlarýnda üretimi zorlaþtýracak. Ýklim dengesi diye bir þey kalmayacak. Ani büyük fýrtýnalar, ani sýcak hava dalgalarý kuraklýk ve açlýðý daha da arttýracak. Milyonlarca insan daralan yaþam alanlarýnda göçebe hale gelecek. Bunlar, BM’nin raporunun ortaya koyduklarý. Bu iki derecelik artýþýn tamamlanmasý için biçilen süre abartýlý gelebilir. Bu konuda farklý iklim araþtýrmalarýnda farklý rakamlara rastlýyoruz. Kimi 10 yýl kimi 50, kimi 100 yýl vb. süreler biçiyorlar, doðanýn yýkýmýnda dönüþü olmayan o eþiðe ulaþmaya. Burada önemli olan ve bilim insanlarýnca da ortaklaþýlan düþünce, biçilen zaman ister 10 isterse 100 yýl olsun, doða üzerindeki yýkýma acilen son verilmediði sürece mutlaka o eþiðe gelineceðidir. Emperyalist-kapitalist dünyanýn varlýðý ise bu süreyi her gün biraz daha kýsaltýyor. Savaþlarla, nükleer silahlarýn yaygýn kullanýmýyla, oluþan kimyasal kirlilikle, sanayi artýklarýnýn hiçbir arýtma yöntemi uygulanmadan doðaya salýnan büyük oranýyla vb… doðanýn yýkýmýný aritmetik olarak katlýyor. Geçtiðimiz bir yüzyýlda yaþanan toplam doða yýkýmý artýk on yýllarýn içine sýðýyor. Doðanýn yýkýmýnda sýçramalý artýþ da kendini burada gösteriyor. Yalnýzca þu son bir iki yýlda yaþanan “doðal felaketler” bunun

bir göstergesi deðilse nedir? Geçen yýl Avrupa’yý saran sýcak hava dalgalarý, ABD’de son yüzyýlýn en büyük kar fýrtýnalarý ve arkasýndan gelen þiddetli kasýrgalar, Bombay’ý felç eden bir günlük þiddetli yaðýþ, Ýspanya ve Portekiz’de haftalarca süren söndürülmesi zor yangýnlar, Afrika’da her zamankinden daha çok can alan þiddetli kuraklýklar son iki yýlýn kayýtlarýna geçen felaketlerden bazýlarýdýr. Kapitalizmin kirlettiði dünyada her gün milyonlarca insan bu kirliliðin dolaylý biçimleriyle ölüyorlar. Hasta olan her üç kiþiden birinin hastalýk nedenini çevresel sorunlar oluþturuyordu. Her gün binlerce insan pis sulardan kapýlan hastalýklardan, kimyasal atýk ve kimyasal silahlarla kirletilen topraklardan kaptýklarý zehirlerle ölüyor, sanayi bölgelerinin bulunduðu yaþam alanlarýnda, yaþam süresi gittikçe kýsalýyordu. Þimdi ise bu “fazla hissedilmeyen” kirlilik, doðal dengesizlik, kendini bir anda gösteren büyük felaketlerle “ben varým” diyor. Yaþama Giden Yol Hepimiz, doðanýn yýkýmý, çevresel sorunlarýn varlýðý üzerine çok þey duymuþuzdur. Ve çoðu zaman bu aþinalýk, doðanýn yýkýmýnýn günümüzde ulaþtýðý boyutu görmemizin önüne geçer. Ne de olsa bu sorun hep vardýr. Ama artýk görmemiz gereken þey bu sorunun çözümünün insanlýk geleceði açýsýndan bir varlýk-yokluk sorunu haline gelmiþ olmasýdýr. Ýnsan nasýl toplumsal bir varlýksa, toplumsal varlýðýn devamý için o toplumun üzerinde yaþayabileceði bir doða gereklidir. Doða ile insanýn uyumlu birlikteliðini saðlamak acil bir sorun haline gelmiþ durumdadýr. Doða ile insan arasýndaki uyumu kapitalist sistemde saðlamak olanaksýzdýr. Çünkü kapitalizm, ancak bu ikisini yok ederek varlýðýný sürdürür. Doðanýn kurtarýlmasý için gerekli önlemlerin kapitalist devletlerce alýnabileceðini sananlarýn yanýlgýlarý da burada, kapitalizmin varlýðýnýn yarattýðý sonuçlarý anlayamamakta yatýyor. Tarihsel olarak geleceði olmayan bu sistem, insanlýðýn geleceðini de önemsemez, o yalnýzca “kan-irin gözyaþý” ve dünyanýn yýkýmý üzerinden elde edeceði kâra, daha ve daha çok kâra bakar. Bugüne kadarki tarihi, bunun kanýtýdýr. Doða ile insan arasýndaki uyum ancak sosyalist sistemde saðlanabilir. Çünkü sosyalizm insaný ve doðayý uyumlu bir bütün olarak görür. Ýnsana daha güzel, daha saðlýklý bir yaþam saðlamak için doðayý korur, güzelleþtirir. Bu dünya kapitalizmin yýkýmlarý kadar sosyalizmin saçtýðý yaþam ýþýðýný da gördü. 2. Dünya Savaþýnýn yýkýntýlarý üzerine yepyeni bir yaþamý kuran Sovyetler, Vietnam Savaþý’nda ABD’nin kimyasal silah deney sahasý haline getirdiði, doðayý ve insaný katlettiði Vietnam ve yaþam biçimiyle, saðlýklý nesilleriyle tüm dünya halklarýnýn gýptayla baktýðý Küba, bize bunun birer örneðini verdiler. Kapitalizmin yarattýðý tüm pislikleri birer birer, azimle temizleyip, insanýn saðlýklý ve uzun bir hayat sürdürebileceði doðayla dost þehirler ülkeler yarattýlar. Kapitalizmin felaketleriyle gölgelenen dünya, sosyalizmin ýþýðýyla aydýnlandý, umutlandý. Sosyalizm insanlýða yaþamýn yolunu gösteriyor. En çok ihtiyacýmýz olan þeyleri, insanca bir yaþamý sunuyor bize. Kapitalizm ise yýkým, geleceksizlik, umutsuzluk sunuyor. Doðanýn ve insanlýðýn gelecek yazgýsý kapitalizme karþý kararlýca verilecek savaþa baðlýdýr. Bu savaþ, sonucu ilerleyeceðimiz yaþam yolunu da belirleyecek ve bu gelecek hepimizin geleceði olacak Doðanýn yýkýmýný engellemek için fazla zamanýmýz kalmadý. Ya ölü yýldýzlara hayatý götüreceðiz Ya da dünyamýza inecek ölüm.”

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

9


TAKSÝM’DE DERGÝ SATIÞI üþmana inat, faD þizme inat, gene ellerimizde iþçilerin emekçilerin sesi Mücadele Birliði, çýktýk Taksim’e. “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her þey Emeðin Olacak”, “Ölüm Orucu Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi, artýk geleneksel hale gelen Cumartesi etkinliklerinden birini daha 15 Ekim akþamý gerçekleþtirdi. Etkinliklerini havalarýn soðumasý nedeniyle bundan sonra kapalý alanda sürdüreceklerini söylen sanat merkezi çalýþanlarý, bunun son açýkhava etkinliði olacaðýný duyurdular. Saat 19.30’da Sarýgazi’de Demokrasi Caddesi üzerinde alkýþlarla ve “Tutuklananlar Halktýr Halk Burada”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Ekin Sanat Merkezi Kapatýlamaz”, “Halkýmýz Saflara, Devrime, Özgürleþmeye” sloganlarýyla toplanýldý. 3 hafta önce ses düzenleri jandarma tarafýndan parçalanan sanatçýlar, yine megafonla söylediler parçalarýný. Özellikle gençlerin ilgisinin yoðun olduðu etkinlik, Yaðmurla Gelen Müzik Grubu’nun parçalarýyla baþladý. Türküler ve halay parçalarýyla içimizi ýsýtan Sarýgazi’nin yerel müzik grubu Yaðmurla Gelen’in ardýndan eski tut-

Sürüyor”, “Serpil Cabadan Ölüm Orucu Eyleminin 123. Gününde”, “Che Yüzyýlý Sürüyor”, “Birleþik Devrime Doðru” sloganlarýmýzla baþladýk dergimizin satýþýný yapmaya. Bir önceki sayýmýzda, sesli propaganda yaparak iþçilerin, emekçilerin, yoksul Kürt halkýnýn sesini Taksim’e taþýmamýza katlanamayan polis, daðýtýmcýlarýmýza saldýrmýþ ve 7 kiþiyi gözaltýna almýþtý. Buna inat, yeni sayýmýzda daha bir kararlý, daha bir inançlý çýkmýþtýk dergimizin daðýtýmýna. 2,5 saat süren daðýtýmda, pek çok gençle tanýþýp sohbet ettiðimiz gibi, pek çok yabancý emekçiyle dergimizi tanýþtýrma imkâný bulduk. Daðýtýmýmýzý yakýndan izleyen polisin de 2. saatin sonuna doðru sabrý taþmýþ olacaktý ki, üçer beþer dakika arayla resmi araçlarla aramýzda turlamaya baþlamýþtý. Buna inat uzattýk dergi daðýtýmý-

mýzý. Buradan bir kez daha söylüyoruz: Bir dahaki sayýda gene burada olacaðýz. Ýþçilerin, emekçilerin sesini, yoksul Kürt halkýnýn sesini ve zindanlarda baþ eðmeyenlerin sesini tüm dünyaya duyurmaya devam edeceðiz… BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! DEVRÝMCÝ BASIN SUSTURULAMAZ!

Sarýgazi’de Coþku Hiç Eksilmedi

10

saklardan Vefa SERDAR bir þiir okudu. Tutuklanan 9 kiþiyi simgeleyen 9 mumun etrafýnda toplanan Sarýgazili gençler, Emeðe Ezgi Müzik Grubu kendi bestelerini söylemeye baþladýðýnda tamamen konser havasýna girmiþti. Dört farklý dilde Çav Bella’yý söyleyen Emeðe Ezgi, “Aygülüm Ayýþýðýdýr adýn / Aygülüm

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

zindanlardan seslenir / Aygülüm Ölüm Oruçlarýnda / Bulurum seni” diyerek zindanlar ve Ölüm Orucu sorununu da gündemimize taþýdý. Emeðe Ezgi, Türkçe ve Kürtçe marþlarýn, halaylarýn ardýndan, Komsomol Marþý’yla saygý duruþunda bitirdi dinletisini. Ardýndan, etkinliðe katýlanlardan bir misafir, kavalý ile gelerek bizlere kavalla müzik ziyafeti çekti. Saat 21.30 civarý etkinlik alanýndan ayrýlýrken kulaklarýmýzda hala “Þarkýþla” çýnlýyordu.


Ý S E M E K H A M A Z E C AÐIR ÖNÜNDE EYLEM!

Ölüm Orucu savaþçýsý Serpil CABADAN ve ayný davadan yargýlanan Remzi AYDIN, Hasan ÖKSÜZ ve Hüseyin DURMAZ’ýn duruþmalarý, 20 Ekim tarihinde Aðýr Ceza Mahkemesi’nde yapýldý. Bilindiði gibi, Serpil CABADAN’ýn bundan önceki 26 Temmuz tarihli mahkemesinde, resmi ve sivil faþistler, basýn açýklamasý yapan DETAK’lýlara saldýrmýþlardý. Biz de “Faþizmin anladýðý tek dil örgütlü, kitlesel, devrimci þiddettir” þiarýyla, 20 Ekim’de yapýlacak mahkeme için çalýþmalara baþladýk. Ve mahkemenin yapýlacaðý son güne kadar tüm devrimci ve duyarlý insanlarý faþizme karþý devrimci eylem birliðine çaðýrdýk. Hazýrlýklarýmýz tamamdý artýk, mahkeme saatini bekliyorduk. Saat 9.00’da Beþiktaþ Aðýr Ceza Mahkemesi çevresinde toplanmaya baþladýk. Daha sonra saatin 11.00’e gelmesiyle beraber, DETAK adýna basýn açýklamasý yapýldý. Basýn açýklamasý sýrasýnda sýk sýk “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, Ya Devrim Ya Ölüm”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Serpil Cabadan Yalnýz Deðildir” sloganlarý atýldý. Basýn açýklamasýnýn ardýndan, bir kýsým yol-

daþlarýmýz mahkemeyi izlemek üzere mahkemeye girdi. Eyleminin 117. gününde olan Serpilimizin saðlýk durumu genel olarak iyiydi. Ölüm Orucu Eyleminin 539. gününde zorla müdahale edilen Remzi AYDIN da, koltuk deðnekleri ile katýlmýþtý duruþmaya. Mahkeme, 22 Aralýk 2005 tarihine ertelendi. Verilen öðle arasýndan sonra, yine Leninist tutsaklardan S.Serbülent SÜRÜCÜ ve Nurettin TEMEL’in mahkemeleri görüldü. Yargýlandýklarý dosyalar arasýnda Zeytinburnu Ülkü Ocaklarýnýn basýlýp bir faþistin cezalandýrýlmasý da bulunan S.Serbülent SÜRÜCÜ ve Nurettin TEMEL’in duruþmasýna, orada

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

bulunduklarý halde ülkü ocaklarýndan faþistleri giremediler. Duruþma sýrasýnda söz alan Nurettin TEMEL’in mahkeme heyetine, “sizin yerinizde olsam kaçacak delik arardým” sözleri, týklým týklým dolu olan salonda dinleyicileri epey güldürdü. Duruþma, 13 Þubat 2006’tarihine ertelendi. Mahkeme giriþi ve çýkýþýnda devrimci tutsaklarýn Ölüm Orucu sloganlarý, faþistlerin yüzüne bir tokat oldu. Bizler de “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Tutsaklara Uzanan Elleri Kýrdýk Kýracaðýz”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak” sloganlarý ve alkýþlarla uzun bir süre mahkeme önünde bekledik. Komsomol Marþý’ný, Avusturya Ýþçi Marþý’ný ve Çav Bella’yý okuduk hep bir aðýzdan. Daha önceki mahkemelerde tutsaklara saldýran faþistler, olduklarý yerlerde kudurdular adeta ve gýklarýný bile çýkaramadýlar. Bunu yapmaya kalkýþsalardý, onlarý neyin beklediðini anlamýþlardý. Aðýr Ceza Mahkemesi’nin yanýnda bulunan Bahçeþehir Üniversitesi’nden duyarlý üniversite öðrencileri de okunan marþlarý dikkatle dinleyip alkýþlarýyla destek verdiler. 3-4 saat süren eylemimiz baþarýyla sona erdi. Alkýþlar ve zýlgýtlarla Aðýr Ceza Mahkemesi önünden topluca ayrýldýk.

11


mutlaka, politik alanda, ideolojik, sanatsal vb. alanda açýða çýkarýyor. Politik mücadele ekonomik alandaki çatýþmalarý yansýtýr. Emperyalist ülkelerde, hatta baðýmlý ülkelerde, burjuvazi ile iþçilerin burjuvalaþmýþ kanadý, parlamentoda son derece “uyumlu” bir iliþki sergilediler. Bu “büyük uzlaþma”, ortak hükümet kurmaya kadar varmýþtýr. Tabii tüm bu sýnýf partnerleri ile “uzlaþma”, emekçilere karþý, burjuvazinin çýkarýna olmuþtur. Bu yüzden burjuvalar tarafýndan yedeklenen komünist partileri, emekçi halkýn gözünde yýpranmýþtýr. Kendilerine olan güveni de yitirmiþlerdir. Burjuvazinin bu “sistem”le amacý, emekçi kitleler üzerindeki politik egemenliðini devam ettirmektir. Bunun da en güvenceli yolu, halkýn temsilcilerine kendi yönetimlerinde yer vermektir. Böylece, halk kitleleri onlarýn temsilcileri aracýlýðýyla etkisizleþtirilmiþtir. Peki, burjuvazi bu durumu sürdürebildi mi? Her þey ortada. Her þeyden önce ve sonal olarak, kapitalizmin ekonomik yasalarý buna izin vermiyor. Ekonomik alanda yoðun bir sömürü sürüyor. Kapitalistler, artý-deðer sömürüsünü en üst noktaya doðru çýkarmak için, tarihinin en büyük saldýrýsýný baþlattý. Kapitalist, artýk önceki artý-deðer oranýyla (sömürü oranýyla) yetinemezdi. Dünya þartlarý uygun olur olmaz, bu oraný yükseltecektir. Ýþte bu nokta da iki sýnýf, iki güç, Yüzyýl Savaþýna tutuþtu. Böylesi bir savaþýn orta yerinde burjuva uzlaþma “sistemi”, ne kadar ayakta kalabilir ki? Burjuvazinin politik egemenliði saðlanabilir mi? Sýnýflarýn ekonomik alandaki toplumsal çatýþmasý, burjuvazinin politik egemenliðini ta temelinden sarsýyor. On yýldan fazla bir zamandýr, Avrupa’da, Amerika’da ve tüm dünyada meydana gelen ayaklanmalarýn gerçekleþmesine kim önayak oldu? O çürümüþ olan burjuva kurumlara, politik aygýtlara taze destek sunmaktan baþka bir marifetleri olmayan “komünistler” mi, sosyalistler mi, yoksa sermayenin diktasýna boyun eðmiþ ve uzlaþmýþ olan burjuva sendikalar mý; ya da o dar kafalý aydýnlar mý kitleleri ayaða kaldýrdýlar? Emekçi kitleler, bunlara raðmen, tüm engellemeleri dinlemeden, hepsini aþarak eylemlere atýldýlar. Milyonlarca insaný kapitalist egemenliðe karþý ayaða kaldýran, süreklilik gösteren eylemlere “önayak olan”, burjuva toplumun ekonomik yasalarýdýr. Kapitalizmin ekonomik yasalarý bir doða gücü gibi kendi sonuçlarýna doðru kuvvetle ilerler. Bu süreç ne denli sancýlý, çetin geçerse geçsin, bu sonuca doðru gidiþ mutlaktýr. Bugün kitleleri eylemden eyleme sürükleyen itici güç, sistemin ekonomik temelinden kaynaklanan uz-

laþmaz çeliþki ve karþýtlýklardýr, bunlarýn keskinleþmesidir. Binlerce politik lider bir araya gelse, kitlelere ekonomik þartlarýn yaptýðý etkiyi yapamazdý. Onlarý bu denli geniþ çaplý eylemlere yöneltemez, eðitip birleþtiremezdi. Nesnel koþullar, büyük sosyalist birikimle, emekçilerin engin potansiyeliyle birleþince, burjuva toplumu alt-üst eden geliþmeler görülmeye baþladý. Olaylarýn geliþimi, “sýnýf mücadelesi proletaryayý iktidara götürecektir” marksist görüþünü kesin bir açýklýkla doðruluyor. Kitle eylemlerinde belirginleþen, yalnýzca yükselme ve yoðunlaþma yönü deðildir; mücadelenin biçimlerinde ve yöntemlerinde çok açýk bir deðiþim yaþanýyor. Sermayenin þiddete dayalý saldýrýlarý, emekçilerin karþý þiddetiyle karþýlaþtý. Burjuva zor, kendi karþýtýný yaratýyor. Emekçi kitle eylemlerinin, öðrenci eylemlerinin ve küresel anti-kapitalist eylemlerin pratiði, sermaye güçleri ile emek güçlerinin nasýl bir þiddetle karþý karþýya geldiðinin kendi baþýna tanýtýdýr. Uluslararasý sermaye güçleri, bu eylemlere karþý askeri yöntemler kullandýlar. Askeri saldýrýlarda çok sayýda insan yaralandý ve öldürüldü. Bu, sistematik ve stratejik bir saldýrýdýr. Dünya çapýnda bir saldýrýdýr. Çýkarýlan yasalar ve ülkeler arasý anlaþmalar, ezilen ve sömürülen kitleler üstündeki baskýyý aðýrlaþtýrýyor. Halk yýðýnlarýnýn buna pratik yanýtý, yine þiddetli eylemler oldu. Son yýllardaki tüm büyük eylemlerde eylemci kitleler, hangi þiddet aracýný elde edebildilerse, onunla burjuva kuvvetlere karþý koydular, üstüne üstüne yürüdüler. Onyýllarca parlamentarizmin bataklýðýnda uyutulan emekçiler, bu aptallaþtýrýcý, sersemletici derin uyuþukluktan kurtulmuþ ve militan, capcanlý bir politik yaþama gözlerini açmýþtýr. Yolunu devrimci yöntemlerle açýyor. Zor, halâ, yeni bir toplumun ebesi rolünü oynamaya devam ediyor. Bugüne kadar devrimci komünist partilerin ve devrimci sol örgütlerin daha çok devrimci kriz döneminde baþvurduklarý ne kadar devrimci yöntem ve devrimci örgütlenme araçlarý varsa, bugün yeniden geniþ halk kitleleri tarafýndan ön plana çýkarýlýyor. Çok açýk ki, yaþamsal sorunlar, kitleleri, bu sorunlarý çözecek yollara zorluyor. Dünyada ortaya çýkan bazý örnekler, gelecek dönemin mücadele biçimleri hakkýnda bir fikir veriyor. Son olarak Korsikalý liman iþçileri grevlerinin etkinliðini güçlendirmek için, bir gemiye el koydular ve eylem yaptýlar. Fransa bu eylemlere karþý savaþ güçlerini harekete geçirdi ve askeri operasyon yaptý. Ýþçilerin eylemi etkileyiciydi ve dünyada büyük bir yanký yaptý. Korsikalý liman iþçilerinin yaptýðý eylem türünün aynýsý olmasa da, iþçi sý53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

nýfý militan-devrimci yöntemlere baþka yerlerde de baþvuruyor. Ýþçi sýnýfýnda devrimci yöntemlere yöneliþ genel bir eðilimdir; genelleþecek pratik sonuçlarý olacaktýr. Ayný yönelim Türkiye’de görülüyor. SEKA iþçileri, Seydiþehir iþçileri, Coca Cola iþçileri, kamu emekçileri, sermayenin saldýrýlarýna karþý þiddet yöntemlerine baþvurdular. Burjuvazi, gecekondu yýkýmlarýnda da görüldüðü gibi, kitleleri þiddet yöntemlerini kullanmaya daha çok itecektir. Bu durum ise, devrimci gruplarca kullanýlan eylem biçimlerinin her yerde halk yýðýnlarýnýn eylem biçimine dönüþmesini getiriyor. Ýþçi sýnýfý hareketi açýsýndan mücadelenin biçimleri sorunu, bir tercih meselesi deðildir. Ýþçi sýnýfýnýn politik temsilcileri olarak, hangi mücadele biçimine baþvurulacaðýnýn belirlenmesi bizim niyetlerimize göre deðil, somut tarihsel koþullara sýký sýkýya baðlýdýr. Ancak ilkel sosyalistler, somut koþullarýn emekçi halkýn karþýsýna hangi mücadele biçimini çýkaracaðýný bilmeden, tek biçimi mutlaklaþtýrýrlar. 19. yüzyýlýn sonlarýna doðru görece barýþçý ve ýlýmlý mücadele döneminin çalýþma tarzý olarak parlamenter mücadele ve eski tip iþçi partileri modelini mutlaklaþtýran Ýkinci Enternasyonal partileri, 20. yüzyýlýn baþlarýndan itibaren, yeni bir dönem, devrimci dönem baþlamasýna raðmen eski biçimlerde ýsrar etti. Sonuçta, proletaryanýn devrimci sýnýf mücadelesi, onlarýn dýþýnda geliþti. Bugün de, tarihin yeni bir geliþme evresine girdiðini kavrayamayan, bu nedenle eski biçimlerde ýsrar eden sosyalist ve komünist hareketler var. Devrimci mücadele onlarýn dýþýnda veriliyor. Emekçi sýnýflarýn içinde bulunduðu aðýr ekonomik þartlar, sermayenin þiddetlenen saldýrýlarý ve politik kriz, iþçi sýnýfýný pratikte devrimci biçimlere yönelmeye zorluyor. Yani emekçi sýnýflar somut tarihsel koþullarýn geliþimine ve gereksinmesine uygun olarak davranýyorlar. Geliþmelerin gerisinde kalan ortalama sol hareketlerdir. Ýþçi sýnýfý her yeni devrimci atakta, devrimlere ciddi olarak hazýrlanma aþamasýnda; sýnýf mücadelesinin geçirdiði önceki mücadele aþamasýnýn deneyimlerini, derslerini ve örneklerini yeni baþtan incelemeye koyulur. Ýçlerinde en ileri olanlarý kendisine örnek alýr; onunla iþe baþlar. Sonra yeni ve daha ileri örnekler yaratýr. Ýþçi sýnýfý bunu yaratma kararlýlýðýna ve bilincine her zamankinden daha fazla sahiptir.

13


YÜKSELEN DEVRÝM VE DEVRÝMCÝ MÜCADELE YÖNTEMLERÝ

B

urjuva toplum büyük bir hýzla çözülüp, daðýlýyor. Bunu önleyecek hiçbir dýþ müdahale de yoktur. Hükümet müdahalesi ancak daðýlmayý biraz geciktirebilir. Ama daha fazlasýný deðil. Burjuva toplum kendi yýkýmýný kendi hazýrladý. Bu toplum ancak kendi yýkýmýný hazýrlayarak geliþebilirdi. Burjuva toplumun ilerlemesi toplumsal karþýtlýklara dayanýr ve karþýtýna dönüþecek þartlarý hazýrlar. Hükümet müdahaleleri, kapitalist ekonomiyle uyumlu olarak, süreci hýzlandýrdýðý zaman bile, aslýnda ardýlýnýn, komünist toplumunun geliþini yakýnlaþtýrmýþ olur. Gelmekte olan toplum, eski toplumun yýkýlmasýný hýzlandýrýr daima. Burjuva toplumun yýkýlma sürecine girmesi, karþýtlýklarýnýn keskinleþmesi, ekonomik kriz vb. geliþmeler, bugüne kadar süren tüm toplumsal iliþkileri havaya uçuruyor. Bunlarýn baþýnda, orta sýnýflarla burjuvazi arasýnda devam eden iliþkiler geliyor. Orta sýnýflar, tekelci sermaye tarafýndan, mali sermaye tarafýndan kitlesel olarak mülksüzleþtiriliyor. Bankalar, borsalar, orta sýnýflarý ortadan kaldýrmakla, toplumdaki kendi toplumsal dayanaklarýný dinamitlemiþ oluyorlar. Ücretli emekçilerle, halkla toplumsal iliþkisi olan, onlarýn burjuvaziyle toplumsal baðlarýný kuran, orta sýnýflardýr. Emekçi sýnýflarla orta sýnýflar, toplumsal günlük yaþamda birlikteler. Orta sýnýflar, emekçi sýnýflar üzerindeki burjuva ideolojisinin taþýyýcýlarý konumundalar. Onlar ortadan kalktýðý zaman, burjuva sýnýfýn emekçiler üzerindeki ideolojik etkisi de büyük ölçüde kýrýlacaktýr. Bunun hangi sonuçlarý yaratacaðý da ortada. Yani burjuvazi kendi egemenliðini kuþatacak koþullarý kendisi hazýrlamýþ oluyor. Emperyalist ülkelerde, geçmiþteki ekonomik-sosyal anlamýyla bir “köylülük” yoktur. Egemen olan kapitalist tarým iþletmeleridir. Tarýmsal alanda çalýþan emekçiler, tarým iþçileridir. Köylülüðün çözülüp-daðýlmasý, baðýmlý kapitalist ülkelerde hýzla sürüyor. Modern kapitalist ülkelerde orta sýnýfýn çoðunluðunu kent ve kýr küçük burjuvazisi o-

12

luþturuyor. Büyük burjuva sýnýfa tamamen baðýmlý durumda bulunuyorlar. Kapitalist üretim dýþýnda kalan “baðýmsýz” bir üretim alaný kalmamýþtýr. Kent küçük burjuvazisi, tekellerin bayisi, servisçisi, dükkâncýsýdýr. Yaþamý tamamen tekellerin varlýðýna baðlýdýr. Bu nedenle bir ekonomik krizde ilk çöken de onlar oluyor. Yaþamlarýný ortadan kaldýran da tekelci sermayedir, bankalardýr, borsalardýr. Çoðu hisse senedi sahibidir. Ve her borsa krizinde canevinden vurulanlar bu “küçük iþtirakçiler” oluyor. Ellerinde ne varsa satýp borsaya yatýran bu küçük mülk sahipleri, borsa krizi, borsa oyunlarýyla yitirip, bir anda “mülkiyetsizler” sýnýfýna karýþýyorlar… Ve bu daima oluyor: Son yýllarýn ayýrýcý özelliði, borsa krizleri sýrasýnda sýçramalý bir biçimde küçük mülk sahiplerinin iflas etmesi, batmasý ve yoksullaþmasý oldu. Sadece o yýkýcý Güney Doðu Asya krizi sýrasýnda yüzmilyonlarca küçük mülk sahibi ortadan kalktý. Baðýmlý bir sýnýfýn geldiði yeri gösteren bir örnekti orada olanlar. Orada, küçük burjuvazinin baþýna gelenler, aslýnda burjuva toplumda çeþitli biçimlerde yaþanýyor. Bu sürecin sýnýflar mücadelesindeki anlamý nedir? Her þeyden önce, burjuva toplumun daðýldýðýný gösteriyor. Küçük burjuvaziyi burjuva düzene baðlayan ekonomik baðlar çözülmüþtür. O, bu düzen tarafýndan yýkýma götürüldüðü için, sistemin karþýsýna geçmiþtir, tepkilidir, öfkelidir. Büyük burjuvazi, bugüne kadar iþçi ayaklanmalarýný ezmede yanýnda bulduðu küçük burjuvalarý artýk yanýnda bulamayacaktýr. Onlar artýk kapitalist düzenle kanlý-býçaklýlar. Burjuvazi bu durumda nüfusun çok büyük çoðunluðunu karþýsýna almýþ durumdadýr. Kapitalist sýnýfýn yapacaðý bir þey kalýyor: Topluma karþý savaþmak! Bugün tüm dünyada yaptýðý da bundan ibaret. Küçük burjuvazi, iþçi sýnýfýnýn zaferine ve sosyalizme halen kuþkuyla bakmakla birlikte, kendi dýþýnda, o büyük çözüme doðru sürükleniyor. Bir toplumun çözülüp-daðýlmasýna yol açan, o toplumun iç çeliþkileridir; iç çeliþkilerin olgunlaþmasýdýr. Burjuva toplum, uz53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

laþmaz çeliþkileri ve karþýtlýklarý, doðuþuyla birlikte bünyesinde taþýyor. Toplum ilerledikçe, maddi koþullar geliþtikçe, iç çeliþkiler de, o ölçüde serpilip, olgunlaþýyor. Kapitalizmin emperyalist aþamasýnda ise, kapitalizmin tüm çeliþkileri keskinleþti ve açýða çýktý. Ve bu çeliþkilerin þiddetlenmesinin sýnýflar mücadelesindeki yankýlarý, iç savaþ, ayaklanma ve devrim olmuþtur. Emperyalist ülkelerde, iþçi sýnýfýnýn sorunlarýný “uzlaþma” ile çözdüðü 20. yüzyýlýn üçüncü çeyreðinde bile, kapitalizmin iç çeliþkileri olgunlaþmaya devam etti. Ýç çeliþkilerin olgunlaþmasý ve üst üste binmesidir ki, yüzyýlýn son çeyreðinde, özellikle de son on yýlda, yüzyýlýn eylemleri ve ayaklanmalarý ortaya çýktý. Kapitalizmin tüm iç çeliþkileri ve burjuva toplum bütünüyle sýkýþýp patlamaya hazýr bir bomba haline gelir; sonunda büyük bir gürültüyle patlar ve bu patlamada emekçi sýnýflarýn tüm devrimci enerjisi açýða çýkar. O zaman ortada ne kapitalizm kalýr ne de “uzlaþma”ya dayalý çözümleri. Burjuva ideologlarýn ve onlarla ayný düþünceleri paylaþan burjuva iþçi sendikalarýnýn liderleri ile burjuvalaþmýþ iþçilerin bir zamanlar savunduðu, “teori”leþtirdiði toplumsal sorunlarýn (iþçi sýnýfýnýn istemlerinin) “uzlaþmalý” çözümü savý, sýnýf savaþýmýnýn seyri içinde tuzla-buz oldu. Bugün artýk “katýlýmcý demokrasi” adýný verdikleri, kapitalist mülkiyete dokunmaksýzýn, iþçilerin kapitalist iþletmelerin yönetimine katýlmasý sistemi, eskisi kadar hararetle savunulamýyor. Kapitalistlerin, iþçi sýnýfýný fabrikalardan, mevzilerinden, örgütlü konumlarýndan söküp attýklarý ve bunun kaçýnýlmaz sonucu olarak, çalýþanlarý daha az ücrete ve sefalete ittikleri bir ortamda, her türden “uzlaþma” teorisi ne iþe yarar ki. Burjuvazinin fabrikalarda sendikalarýn ve iþçilerin katýlýmýyla oluþturduðu tüm “ortak” kurullar, genel platformlar, kapitalist ekonomiyi yöneten yasalar tarafýndan çökertildi. Ýþçi sýnýfýyla kapitalist sýnýf arasýndaki her türden politik “uzlaþma”, bu sýnýflarýn ekonomik çatýþmasýna aykýrýdýr. Maddi yaþamdaki çatýþma, kendini


Zindanlarý Yýkacak ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR Serpil Cabadan Ölüm Orucu Eylemi’nin 123. Gününde er aný eylem olan Ölüm Orucu Eylemi, devrimci iraH denin yenilmezliðini tüm dünyaya göstererek sürüyor. Nazým Hikmet’in bir þiirinde dediði gibi “Türküler ancak bu kadar hilesizdir / ve ancak komünistler and içerler böylesine hilesiz”… Günler, aylar, yýllar geçti ama onlar yürüyüþlerine devam ettiler dur durak bilmeden. Düþmanýn tüm saldýrýlarýný boþa çýkararak, böyle savaþçýlara sahip olan bir devrimin asla yenilmeyeceðini, zaferin birgün mutlaka iþçi sýnýfý ve emekçilerin olacaðýný göstererek yürüdüler. Sosyalizme olan inançlarýyla, büyük umutlarýyla, büyük sevdalarýyla yürüdüler. Ölümsüzleþen 120 savaþçýnýn anýlarýný da aldýlar yanlarýna, onlar gibi, onlarla birlikte yürüdüler.

Ve yürüyüþ sürüyor… Zaferi yakýnlaþtýracak olan bu büyük yürüyüþün kendisidir. Çünkü bu yürüyüþün sürdüðü her gün düþman biraz daha yeniliyor. Devrimi büyüten, düþmaný küçülten bir yürüyüþtür bu. Ölüm Orucu savaþçýlarý, köhnemiþ düzen karþýsýnda umudun ordusunu temsil ediyorlar. Fatma Koyupýnar ve Serdar Demirel, bugün Ölüm Orucu’nun 171. günündeler ve eylemlerini kararlýlýkla sürdürüyorlar. Serpilimiz ise bugün Ölüm Orucu’nun 123. gününde. Tarihe Leninistçe ad koymak için eylemimizi kararlýlýkla sürdürüyor.

ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR SÜRECEK ZAFERE KADAR!

“Sizi Sevgi, Özlem Ve Baðlýlýkla Sýmsýký Kucaklýyorum” * “…Ben hala tek kalýyorum. Cuma günü buraya gelince giriþte pek bir sorun yaþamadým. Sonra da C-89 nolu hücreye tek baþýma kondum. Ayaklarýmdaki sorunlar ve koltuk deðnekleri ile kolay olmuyor tabi ki. Ayakta durarak yapýlacak iþlerin hiç birini yapamýyorum. Anlayacaðýn her þey sorun. Bulaþýk, el yüz yýkama, tuvalet, banyo-çamaþýr gibi en basit ihtiyaçlarýmdan tut da eþyalarýma kadar. Kapý alt katta olduðu için, verilen eþyalarýmý çýkartýp dolaba bile yerleþtiremedim. En komik olaný ise, geçende çorbayý elimden düþürüp hücrenin ortasýna dökmüþtüm, hala ortada öylece duruyor. Üzerine gazete örttüm. Kendi kiþisel temizliðimi dahi yapamazken hücre temizliðini yapabilmem bile düþünülemez. Bütün isteðime, bildirmeme raðmen hala tek kalýyorum. Þu son bir haftayý anlatsam epey komik bir hikâye çýkar ortaya. Durumum biliniyor elbette. Zaten koltuk deðneklerini kullandýðým görülüyor ve epeyce hacimli olan saðlýk dosyama bakmak yeterli. Ama ýsrarla bir

haftadýr tek tutuluyorum. “Neden?” diye düþünmüyorum elbette. Neyin neden yapýldýðýný bilecek kadar tecrübeliyiz. Ben de gülüyorum bütün bunlara, ayaklarýmýn rahatsýzlýðýný bana karþý kullanmak elbette trajikomik bir hal alýyor. Yine de mümkün olan asgari yaþam koþullarýmý oluþturdum sayýlýr. Yapabileceðim þeyleri, yapabildiðim kadarýyla yapýyorum, çözümler üretmeye çalýþýyorum. Okuyorum. Kitaplarým da geldi ya, ayaklar sorun çýkartsa da sandalyeye oturup yazabiliyorum. Baþka da bir þey yok zaten. (…) Koþullarý yukarýda aktarmýþtým, saðlýk durumum ise bildiðin gibi. Ayaklar dýþýnda pek bir sorun yok. Yalnýz olduðum için çok yoruluyorum. Bir de fizik tedavi hareketlerini pek yapmýyorum. Oturarak kendi baþýma yapabileceklerimi yapýyorum da diðerlerini pek fazla zorlamýyorum. Herhangi bir ters durumda sorun olursa yardýmcý olacak kimse yok diye. Bunca uðraþmanýn sonunda kimseyi ver-

mediklerine göre yanýma, ya da arkadaþlarýmýn yanýna götürmediklerine göre niyetleri tek býrakmak. Çöp ev olmazsa kaldýðým hücre, iyi olacak. Baþkaca önemli bir saðlýk sorunu yaþamýyorum. Saðlýðým yerinde sayýlýr. (…) 20 Ekim’de mahkemem var. Celp gelirse duruþmaya katýlabilirim. O zaman çok uzaktan da olsa selamlaþýrýz. Gelirseniz görüþürüz. Þimdilik bu kadar olsun, herkese sevgi ve selamlarýmý gönderiyorum. Daðýtýrsýn. Sizi çok seviyorum. Sevgi, özlem ve baðlýlýkla sýmsýký kucaklýyorum, Daima! Remzi” * Ölüm Orucu Eylemi’nin 539. gününde müdahale edilerek sakat býrakýlan Remzi AYDIN’ýn Bayrampaþa Özel Tip Cezaevi’nden Tekirdað F Tipi’ne sevk edildikten sonra görüþçüsüne yazdýðý mektuptan alýntýdýr.

Düzeltme ve Özür: 52. sayýmýzýn ön kapaðýnda, 14. sayfasýnda ve arka kapaðýnda yer alan “Serpil Cabadan Ölüm Orucu Eylemi’nin 123. günündedir” ibaresi, “Serpil Cabadan Ölüm Orucu Eylemi’nin 109. günündedir” olacaktýr; düzeltir özür dileriz.

14

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005


DEVRÝMCÝ ÝÞÇÝ KOMÝTELERÝ’NDEN ÖLÜM ORUCU ÝÇÝN TÜYAP’TA EYLEM

H

er sene yapýlan TÜYAP Kitap Fuarý, bu sene Ölüm Orucu ile ilgili yapýlan bir eyleme sahne oldu. 16 Ekim 2005’te TÜYAP Kitap Fuarý’nýn son gününde, Devrimci Ýþçi Komiteleri (DÝK) eylem yaptý. “Ölüm Orucu Sürüyor” pankartý açarak bir basýn açýklamasý yapan DÝK’li iþçiler, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Yaþasýn Ölüm O-

rucu Eylemimiz” sloganlarýyla binlerce insanýn olduðu salonu çýnlattýlar. Kitapseverler, bu kez yaþamýn gerçekleriyle daha yakýndan tanýþmýþ oldular. Belki onlarca kitaptan edinemeyecekleri yaþamýn canlý dilini DÝK’lilerin eyleminde gördüler. 4 yiðit iþçi, onlara zindanlarda Ölüm Orucunun sürdüðünü haykýrýyordu. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin zindanlardaki devrimci tutsaklara, devrimin önderlerine sahip çýkmasý gerektiðini, aksi halde özgürleþemeyeceklerini anlatýyorlardý. Kitaplarda yazýlan kahramanlýk öykülerinin günümüzde, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda bizzat yaþandýðýný dile getiriyorlardý. Sloganlarý keskin bir kýlýç gibi salonu bir baþtan bir baþa yarmýþ ve yüreklerinin kulaklarý saðýr olmayan herkese ulaþmýþtý. Ayný zamanda salonun içinde “Ölüm Orucu Sürüyor” kuþlamalarý yapan DÝK’liler, polis tarafýndan zorla gözaltýna alýndýlar ama sloganlarý salonda çýnlamaya devam ediyordu.

ARMUTLU KATLÝAMI DAVASI SÜRÜYOR

ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR SÜRECEK ZAFERE KADAR! SERPÝL CABADAN YALNIZ DEÐÝLDÝR!

Yaþamlarýmýz Devrime Emeðin Kurtuluþuna Adanmýþtýr!

5 Kasým 2001’de Küçük Armutlu’ya “Ýkinci Hayata Dönüþ” adýyla düzenlenen katliam operasyonuna ve ardýndan maðdur insanlarýn yýllara varan ceza istemiyle yargýlanmasýna karþý tepkilerini gösteren TAYAD’lýlar Ýstanbul 14. Aðýr Ceza Mahkemesi önünde basýn açýklamasý gerçekleþtirdiler. Geçekleþtirilen basýn açýklamasýný Tayad’lýlar adýna Eylül Ýþcan okudu. Ýþcan; 5 Kasým’da Armutluya düzenlenen saldýrýnýn saatlerce sürdüðünü, yüzlerce gaz bombasýnýn atýldýðýný, binlerce kurþunun sýkýldýðýný ve bu operasyonda Sultan YILDIZ, Arzu GÜLER, Barýþ KAÞ ve Bülent DURAÇ olmak üzere dört kiþinin katledildiðini belirterek, bu katliam saldýrýsýnda gözaltýna alýnan Hüseyin AKPINAR’ýn halen Tekirdað 1 No’lu F-Tipi hapishanesinde tutuklu bulunduðunu kaydetti. Katliamý gerçekleþtirilenlerin yargýlanmadýðýnýn altýný çizen Ýþcan; “Katliamý düzenleyenler, katliamýn talimatýný verenler yargýlanmalýdýr. Aksi taktirde yeni katliamlarýn, yeni infazlarýn önü açýlmýþ olacaktýr. Armutlu’ya atýlan binlerce kurþunun, atýlan binlerce gaz bombasýnýn, katledilen dört devrimcinin binlerce, milyonlarca tanýðý vardýr. Buna raðmen katliam emrini verenler yargýlanmamýþtýr. Her zaman olduðu gibi, katliamlarý alkýþlayan, pirim veren siyasi iktidar yargýlanmamaktadýr!” dedi. Basýn açýklamasý sýrasýnda sýk sýk “Adalet Ýstiyoruz”, “Armutlu Katliamý Yargýlansýn”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” þekline sloganlar atýldý. Daha sonra bir grup mahkemeye katýldý.

Merhaba arkadaþlar, ben kapitalizme karþý öfke ve nefretin yetmediðini düþünüyorum. Zaten bu sistemin ölüm fermaný Leninistler tarafýndan imzalanmýþtýr. Ezilen ve sömürülen halklarýn-emekçilerin kurtuluþu toplumsal devrim mücadelesinden geçer. Örneðin, Kürt halkýnýn halaya durmasý, zýlgýtlar çekmesi bile omuz omuza savaþmanýn bir simgesidir. Kapitalizm, bu onurlu mücadelemizin yarattýðý sarsýntýlardan ve kendi iþleyiþ yasalarýndan dolayý çivisi çýkmýþtýr. Yani kapitalizm depreme dayanýklý olmayan inþaat malzemeleriyle inþa edilmiþtir. Halkýmýzýn sesleri sesimize ses katarak, kapitalizmin yerle bir olmasýna neden olacaktýr. Bizleri hiçbir þey yýldýramaz. Ne zindanlar, ne de iþkenceler. Çünkü yaþamlarýmýz devrime, emeðin kurtuluþuna adanmýþtýr. Bilincimiz açýk; “Hoþ geldin ölüm, buyur otur” diyebiliriz. Asla tükenmeyiz, çünkü, halkýz biz. Her gün devrim kavgamýz daha da büyüyor. Ve devrimin büyük adýmlarý o büyük günü, insanlýðýn o büyük bayramýný karþýlamayý bekliyor. Emeðin tek kurtuluþu var. O da ancak “Faþizme Karþý Silah Baþýna” geçilerek saðlanabilir. Ve hepimiz de biliyoruz ki reformlarla çözülecek bir þey deðildir yaþadýðýmýz sorunlar.

BÜTÜN ÝKTÝDAR EMEÐÝN OLACAK!

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

Y.E. Mücadele Birliði Okuru/ Ýzmir

15


Boyun Eðmeyen Bir Açelyadýr DERSÝM

1

945’te ABD, Hiroþima ve Nagazaki’ye atom bombasý atýp yüzbinlerce insaný öldürdüðünde, insanlýk büyük bir vahþete tanýklýk etmiþti. Radyasyonun etkisiyle yüz binlerce insan yanmýþ kavrulmuþ; sað kalanlar ise artýk hiçbir zaman tam anlamýyla bir insan olamayacaklarýný büyük bir acýyla hissetmiþlerdi. Ýnsanlarýn yanýp kavrulduðu yerde baþka canlýlar da yanýp kavrulmuþtu. Radyasyon, hayvanlarý ve bitkileri de öldürmüþtü; ama bir çiçek, radyasyona boyun eðmemiþti. Açelyaydý bu çiçeðin adý; daha sonra direnç çiçeði olarak ünlenmiþti. Açelyalar o yoðun gaz bulutlarýnýn arasýnda boyunlarýný güneþe uzatmaya devam etmiþlerdi. Yapraklarý yanmýþ kavrulmuþ ama topraða sýkýca kök salmýþ olan Açelyalar, her defasýnda yeniden sürgün vermiþlerdi. Radyasyona meydan okurcasýna, “ben vardým, varým, varolacaðým” dercesine boyunlarýný dik tutmuþlardý… Dersim, deyim yerindeyse yüzyýlladýr bombalanýyor. Dersim’in, emekçi insanlarýn daðý, taþý, topraklarý, aðaçlarý kim bilir kaç kez zulme tanýklýk ettiler, kim bilir kaç kez ciðerleri bombalardan çýkan gazlarla yandý kavruldu Der-

sim’in… Dersim kim bilir kaç kez kýrýmdan geçirildi. Yaþlý insanlarýn gözbebeklerine baktýðýmýzda o gizli acýyý görürsünüz hemen. Derinde saklanan bir yara gibidir o gözler, sadece yoksulluða deðil, iþkence, katliam ve zulme de tanýklýk etmiþlerdir ve eski bir yara gibi kanar dururlar. Dersim, yüzyýllardýr bombalanýr ama boyun eðmemiþtir. Bir Açelya gibi baþýný hep dik tutmuþtur. “Biz artýk ölülerimizin bile baþýný dik tutuyoruz” demiþtir Dersim… Dersim yenilmemiþtir; baðrýndan savaþçýlar çýkarmaya devam etmiþtir her zaman. Bu yýl göðsünde 17 dað gülü patladý Dersim’in… Bunun acýsý dinmeden yeni ölüm haberleri geldi Dersim’den… Türk Ordusu bu ay içinde yeni bir saldýrý baþlattý Dersim’e… 10 bin kiþiyle Ekim ayýnýn ortalarýnda baþlatýlan saldýrýda Dersim’in daðý taþý bombalandý yine; ormanlarý yakýldý, evleri tarandý…. Kendisini bir dýþ savaþa göre hazýrlayan TC, K.Kürdistan’da giriþtiði bu kapsamlý operasyonla, iç savaþý kendi lehine kazanmak, devrim güçlerini ezmek istiyor. Devlet, bu saldýrýlarla halký sindirmek, halkýn silahlý güçlerini imha etmek ve o-

lasý bir dýþ savaþta cephe gerisini saðlama almak istiyor. ABD’nin “Geniþletilmiþ Ortadoðu Projesi” çerçevesinde mayýn tarlasýna sürülmeye hazýrlanan TC ordusu önce “içeri”yi kendisi için güvenli hale getirmeye çalýþýyor. Ancak iç savaþýn geliþimi buna olanak tanýmýyor. Türkiye ve K.Kürdistan’da iþçi sýnýfý ve emekçi halklar giderek devrimci mücadele yöntemlerine daha çok yöneliyor. Devletin baskýsý ve zulmü insanlarda daha güçlü ayaða kalkma isteði uyandýrýyor. Ýnsanlar içlerinde yýllardýr biriktirdikleri öfkeyi patlamalar þeklinde dýþa vuruyorlar. Dersim’de bu yapýlmak istenilen festivalin devlet tarafýndan engellenmesine, yasaklanmasýna raðmen, halkýn fiili olarak festivali yapmasý, yasaða karþý yasalarý hiçe sayarak ayaða kalkýp yürüyüþ yapmasý; daha sonrasýnda bölgeye getirilen gerilla cenazelerini kitlesel olarak sahiplenmesi, bu öfkenin ne kadar büyük olduðunu gösteriyor. Dersim’de son operasyonlarda 6 gerilla katledildi. Dersim Ovacýk’ta Ayten Gülmez, Murat Güzel, Yusuf Dal adlý MKP’li gerillalar ile Dersim Pertek’te Cezmi Çelik, Erdener Doðan ve Nevzat Aslan adlý HPG’li gerillalar, faþist ordu güçleriyle çatýþarak ölümsüzleþtiler. Gerillalar, daha sonra memleketlerine götürüldüler ve halkýn yoðun katýlýmýyla topraða verildiler. Dersim, kendi savaþçýlarýný bir kez daha bastý baðrýna. Ve gözleri bir kez daha yanmýþ gerilla bedenleriyle doldu Dersim’in… Ve Dersim bir kez daha Açelya gibi baþýný daha da dikleþtirdi.

“Onlar Bizi Güzel Yarýnlara Taþýyacaklar” Yaðmurlu bir eylül sabahý... Yer Reþadiye Parký... Yorgun gözleriyle etraflarýna bakarken bugün eve ekmek götürebilecek miyiz diye düþünen bi dolu insan yýðýný... Boyunlarý bükük, bakýþlarý ürkek, elleri nasýrlý... Onlar koca iþsizler ordusunun sadece bir bölüðü. Güvercinlerin gurultusu bu insanlarýn midelerinden gelen açlýðýn gurultusunu andýrýyor. Kimi kaldýrýmda oturmuþ dert yanýyor memleket meselelerinden, kimi ayakta bir baþka içiyor sigarasýný. Yaklaþýk otuzbeþ-kýrk kiþiler. Aç kalmasýn çocuklar diye bekliyorlar. Etraftan geçenler kuþlara alýþtýðý gibi bu yorgun ve kaygýlý yüzlere de alýþmýþ. Ýþte, onlar bizi güzel yarýnlara taþýyacaklar. Onlar en sonunda isyan edecekler bu diþlisi paslý düzene. En temiz en devrimci duygularýmýzla anlatacaðýz onlara, aðzýndaki salyalarýn kurumasýný beklemeden her yere saldýran

16

bu aþaðýlýk kapitalist sistemi. Ýþçileri ölesiye çalýþmaya mahkûm eden çalýþmayanlarý bu iþsizler ordusuna katýp daha bir öldüren bu düzeni ve kurtuluþun yolunu anlatacaðýz. Zindanlarda açlýða göðüs geren Serpilimizden, ölümün üstüne yürüyen yoldaþlarýmýzdan selam götüreceðiz onlara. Muratýmýzý, Sibelimizi, Aysunumuzu, Yaþarýmýzý anlatacaðýz. Onlardan da bekleyeceðiz bir Kombat, bir serçe, bir AGÝT olmalarýný. Gelecek bizlerin, gelecek iþçilerin emekçilerin elerinde... Her yerde halkýmýzýn içinde olup, yüreklerine cesaret, bakýþlarýna umut olalým. Çünkü biliyoruz kýzýl bayraðýmýz göklere yükselecek onlarýn nasýrlý ellerinde...

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

Eskiþehir Osmangazi Üniversitesi’nden DÖB’lü Bir Öðrenci


DEVRÝMÝN AYAK SESLERÝ DÜNYAYI SARSIYOR Savaþ Karþýtý Nineler Gözaltýna Alýndý New York’ta, asker toplama bürosu önünde savaþ karþýtý gösteri yapan yaþlý kadýnlardan 18’i polis tarafýndan tutuklandý. Yaþlarý 49 ila 90 arasýnda deðiþen ve kendilerine “Savaþ Karþýtý Nineler” adýný veren kadýnlar, Irak iþgalini protesto amacýyla Times Meydaný’ndaki asker toplama bürosu önünde bir oturma eylemi yaptý. Polis, izinsiz gösteri yapmaktan eylemci kadýnlardan 18’ini tutukladý. Grup liderinin 74 yaþýnda olduðu “Savaþ Karþýtý Nineler” arasýnda 90 yaþýnda görme özürlü bir kadýn da bulunuyor. Þok Ve Migros Ýþçileri Greve Hazýrlanýyor Tez-Koop-Ýþ Sendikasý ile Migros ve Þok marketleri patronlarý arasýnda sürdürülen, yaklaþýk 500 iþyerindeki 7 bin iþçiyi kapsayan toplusözleþme görüþmelerinde anlaþma saðlanamamasý üzerine, sendika grev kararý aldý. Sendika üyesi çalýþanlar, 28 Ekim Cuma günü greve baþlayacaklarýný açýkladýlar. Migros ve Þok patronu da toplusözleþme görüþmelerinde anlaþma saðlanamamasý nedeniyle, lokavt kararý almýþtý.

AKP hükümetinin iþ baþýna geldiðinden bu yana en çok saðlýk alanýnda yasa, yönetmelik ve mevzuat deðiþikliði yapmýþtý. Bu güne kadar çýkartýlmýþ olanlar ve Genel Saðlýk Sigortasý bir bütünün parçalarýdýr. AKP hükümeti saðlýkta dönüþüm projesi ile hastaneleri birer iþletmeye, Saðlýk Ocaklarýný aile doktorluðu muayenehanelerine, hastalarý müþteriye, saðlýk çalýþanlarýný tezgâhtara dönüþtürmeye çalýþýyor. SES’ten GSS’ye Karþý Eylem Okmeydaný Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi önüne gelerek burada pankart açan saðlýk çalýþanlarý, Genel Saðlýk Sigortasý, Sosyal Güvenlik ve Kamu Personeli Yasa Tasarýlarýný protesto etmek amacýyla bir basýn açýklamasý yaptý. Grup adýna konuþan SES Þiþli Þube üyesi, özelleþtirmeye zemin hazýrlamak için son 20 yýldýr kamu hizmeti veren kurumlara kaynak aktarýlmadýðýný ve bu kurumlarýn çökertilmeye çalýþýldýðýný belirterek, Genel Saðlýk Sigortasý ve Sosyal Güvenlik yasalarýyla, hükümetin saðlýðý ve sosyal güvenliði bir hak olmaktan çý-

kartýp piyasanýn vahþi kollarýna býrakmak istediðini ifade etti. Ýþçiler Özelleþtirmecileri Mersin Limanýna Sokmadý Mersin Limaný’nýn iþletme hakkýný alan PSA-Akfen’in, limanda teknik inceleme yapacaðý haberini alan iþçiler, Liman A Kapýsý önünde toplanarak þirket yetkililerinin limana girmesini engelledi. Liman-Ýþ Þube Baþkaný, “Bu liman yasal olarak hala TCDD’nin. PSA-Akfen’in bu limanda inceleme yapmaya hakký yoktur” dedi. Özelleþtirme Ýdaresi Baþkanlýðý’nca yapýlan ihale sonunda Mersin Limaný’nýn iþletme hakkýný 49 yýllýðýna devralan PSA-Akfen Ortaklýðý, limanda teknik incelemeler yapmak üzere bir ekip görevlendirmiþti. PSA-Akfen görevlilerinin 16 Ekim günü sabah saatlerinde limana gelerek inceleme yapacaklarýný öðrenen iþçiler ise sabah saatlerinden itibaren Liman A Kapýsý önünde beklemeye baþladýlar. Sendika yöneticileriyle irtibat kuran þirket elemanlarý, limana gelmekten vazgeçtiklerini bildirince iþçiler görevlerinin baþýna döndüler. Ýzmir Konak Belediyesi’nde Taþeronlaþmaya Karþý Direniþ Konak Belediyesi’ne baðlý MERBEL A.Þ.’de çalýþan iþçiler, 17 Ekim’de düzenlenecek olan taþeron ihalesine karþý iþ býrakarak Konak Belediyesi önünde eylem baþlattý. Konak Belediyesi, yeni ihale yasasý gereði temizlik, park ve bahçeler iþlerinde çalýþan taþeron firmalara da ihaleye katýlma hakký tanýdý. Bu çerçevede 550 kiþinin çalýþtýðý temizlik iþlerinde 18 Ekim günü saat 14.00’de, yapýlacak olan ihaleye tepki gösteren iþçiler, Konak Belediyesi önünde bir araya geldi. Ýþçiler, “Taþeron talandýr, zulümdür” yazýlý bir pankart ve “Ýþimize uzanan eller kýrýlsýn”, “Ýþimiz için buradayýz” yazýlý dövizler açtý. Sabahtan bu yana ihaleye katýlmak

Mersin’de Saðlýk Hakký Ýçin Eylem Mersin Özelleþtirme Karþýtý Platform, Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasasý’nýn Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geri çekilmesi için eylem yaptý. Platform adýna açýklama yapan SES Mersin Þube Baþkaný, Devlet Hastanesi önünde düzenlenen protestoda, hükümetin en çok yasa, yönetmelik ve mevzuat deðiþikliðini saðlýk sektöründe yaptýðýný vurgulayarak, halkýn saðlýk hakkýnýn ve sosyal güvenliðinin ortadan kaldýracak SSGSS’nin plan bütçe komisyonundan geri çekilmesini istediklerini belirtti. 53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

17


için gelen 4 firmanýn yetkililerini ikna ettiklerini kaydeden Genel Ýþ Sendikasý Þube Baþkaný, ihale saatine kadar bekleyiþlerini sürdüreceklerini belirtti. “Taþeron elini iþimizden çek” , “Zafer direnen emekçinin olacak” , “MERBEL bizimdir, bizim olacak” þeklinde slogan atan iþçiler, ardýndan belediye önündeki bekleyiþlerini sona erdirdiler. Ýþçiler, 19-21-23 Ekim tarihlerinde ihalelerin devam edeceðini belirterek, yine belediye önünde olacaklarýný söylediler. Aliaða PETKÝM’de Sendikasýz Çalýþtýrmaya Karþý Eylem Ýzmir’in Aliaða ilçesinde PETKÝM Tesisleri önünde toplanan Petrol-Ýþ Sendikasý Aliaða Þubesi üyeleri, PETKÝM’de sendikasýz iþçi çalýþtýrýlmasýný protesto etti. Topluluk adýna basýn açýklamasý yapan Petrol-Ýþ Sendikasý Aliaða Þube Baþkaný, Petkim’de çalýþan sendika üyesi 17 iþçinin iþten çýkarýldýðýný bildirdi ve “PETKÝM’de iþçilerin sendikasýz, ucuz iþgücüyle çalýþtýrýlmasýna göz yummayacaðýz” dedi. Topluluk, yapýlan basýn açýklamasýnýn ardýndan daðýldý. Onlarca Siyah Gence Gözaltý ABD’nin Ohio eyaletinin Toledo kentinde, kendisini “Amerika’nýn Nazi Partisi” olarak tanýtan bir grubun gösteri düzenlemesini protesto eden siyah gençlere Amerikan polisi saldýrarak en az 65 siyahý gözaltýna aldý. Olaylar, yaklaþýk 25 ýrkçý faþistin “kentteki beyazlara karþý siyah çetecilerin uyguladýðý þiddeti” protesto etmek için Toledo þehir parkýnda izinli bir gösteri için toplanmasýyla baþladý. Bu sýrada toplanan yüzlerce siyah genç, bu gösteriyi protesto etmek istedi. Belediye Baþkaný, þehirde olaðanüstü hal ilan etti. Rivienne’de Direniþ Sürüyor Rivienne Inter Tekstil iþçileri, üç aydýr alamadýklarý ücretler ve aðýr çalýþma koþullarý karþýsýnda, 5 Ekim tarihinde iþ býrakarak fabrika önünde direniþe geçti. 200 iþçi, zorluklara ve patronun baskýlarýna karþý sürdürdükleri eylemlerini baþarýyla sonuçlandýracaklarýna inanýyor. Direniþin ilk gününde fabrikanýn su

18

siyle Yarýmca Petrokimya tesislerinde çalýþan Petrol-Ýþ üyesi iþçiler, yarým gün iþ býraktý. TÜPRAÞ iþçileri dün saat 12.00’ye kadar dolum, satýþ ve sevkýyatý durdurdu. Sabah saatlerinden itibaren Aliaða TÜPRAÞ rafinerisi önünde toplanan iþçiler iþbaþý yapmadý. Özelleþtirmeye karþý siyasi iktidarý uyaran iþçilere, Aliaða PETKÝM iþçileri de yarým gün iþ býrakarak destek verdi.

ve tuvaletlerini kapatan patron, þimdi de elektriði kesti. Elektriðin olmadýðý üç gün boyunca yaktýklarý ateþle aydýnlanmaya çalýþan iþçilere, en büyük desteði, yan taraflarýnda kurulu olan baþka bir iþletmeye ait þantiyenin iþçileri yapýyor. ÝberoAmerika Zirve Toplantýsý Küba ve Venezüella’ya Destek Gösterileriyle Kapandý Salamanca’da yapýlan XV. Ýberoamerica ülkeleri zirve toplantýsý, Pazar günü yapýlan gösteriler eþliðinde sona erdi. Yerel yetkililerin açýklamalarýna göre 5 bin, yerel basýna göre de 10 bin kiþinin katýlýmýyla yapýlan “Küba ve Venezüella’ya Destek Gösteri Yürüyüþü”, Zamara kapýsýndan þehir parkýna kadar yürünerek gerçekleþtirildi. Küba ve Venezüella bayraklarý ile, ”Amerika’nýn ambargosunu kýracaðýz, emperyalizme karþý sosyalizm” pankartlarý arkasýnda alana gelen göstericiler, Amerika’nýn Küba’ya uyguladýðý insanlýk dýþý ambargonun kaldýrmasýný, Amerika’da ömür boyu hapis cezasýna çarptýrýlarak en kötü koþullarda hapsedilen beþ Küba vatandaþýnýn serbest býrakýlmasýný ve Amerika’nýn Venezüella’dan elini çekmesini istediler. Salamanca’da bu gösteri yürüyüþü dýþýnda; 5 bin Ýspanyol çiftçi, gün boyu yaptýklarý gösteriler ile Ýspanya Hükümetinin tarým politikalarýný protesto ettiler. TÜPRAÞ Yine Uyardý TÜPRAÞ ve PETKÝM iþçilerinin özelleþtirme karþýtý eylemleri devam ediyor. TÜPRAÞ’ýn Aliaða, Kýrýkkale, Kocaeli ve Batman’da kurulu dört rafineri53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

Genel Grev Baþarýyla Tamamlandý Belçika’da son 12 yýldýr ilk kez bir genel grev düzenlendi. Sol sendika FGTB tarafýndan 8 Ekim günü düzenlenen bir günlük genel grev, baþarýyla sonuçlandý. Hükümetin erken emeklilik yaþýný 58’den 60’a çýkarmak istemesinden ve çeþitli sosyal sigorta sorunlarýndan kaynaklanan uzlaþmazlýða çözümün gecikmesi üzerine FGTB greve gitti. Kamu taþýmacýlýðý araçlarýnýn durmasý nedeniyle ülke genelinde büyük trafik sorunlarý yaþandý ve kamu sektörü ve özel sektörde üretim ve hizmetler geniþ ölçüde aksadý. Büyük maðazalarýn çoðunluðu kapýlarýný açamadý. Uluslararasý demiryolu seferleri durdu, bazý havaalanlarý kapatýldý. Grev, medya sektöründe de etkili oldu. Greve Opel, Sappi ve BMW fabrikalarýnda çalýþan iþçiler de katýldý. Belçikalý emekçiler, 28 ekim’de bir genel grev daha pklanlýyorlar. AEG’de Ýþbýrakma Ýsveç tekeli Electrolux’a ait AEG’nin Nürnberg fabrikasý iþçileri, fabrikanýn kapatýlma planýný durdurmak için 24 saatlik grev yaptýlar. 5 Ekim günü yapýlan greve katýlýmýn çok yüksek olduðunu belirten IG Metall sözcüsü Jürgen Wechsler, iþçilerin iþyerlerini korumak için mücadeleye hazýr olduklarýný bildirdi. Fabrikanýn kapatýlmasýyla ilgili karar 24 Ekim’de yapýlacak Denetleme Komisyonu toplantýsýnda alýnacak. IG Metall Baþkanvekili, fabrikanýn kapatýlacak olmasýnýn yalnýzca Nürnberg’de çalýþan 1750 iþçiyi deðil, yan sanayideki binlerce kiþiyi de iþsiz býrakacaðýný dile getirdi ve her þeye raðmen fabrikanýn kapatýlmasý halinde halka Electrolux mallarýný boykot etmesi için çaðrý yapýlacaðýný ifade etti.


Ýnsanýn Tüylerini Ürperten Bir Sömürü Daha önceleri sözünü ettiðimiz Cross Jeans olarak bilinen firmanýn iþçileriyle görüþtük. Bu görüþmemizde, insanlarýn nasýl köle gibi çalýþtýrýldýðýný bir kez daha gördük. Onlarýn yaþadýklarýný sizlere aktardýðýmýzda siz okurlarýmýz da görmüþ olacaksýnýz. Cross Jeans, bilindiði gibi bu isimle ticari faaliyet göstermemektedir. Bu isim sadece kendi reklâmýný yapabilmek için ve kendine pazar edinebilmek için kullandýðý patent ismidir. Asýl ismi ise Þýk Makas Giyim Sanayi Ticaret olarak geçerlidir. Tabii ki, burasý bizi çok fazla ilgilendirmiyor, bizi asýl ilgilendiren yaný, buradaki iþçilerin kanýnýn son damlasýna kadar nasýl emildiðidir. Bir iþçi arkadaþla yaptýðýmýz sohbette konuþtuklarýmýz, gerçekten de insanýn tüylerini ürpertiyor ve sadece buradan bakýldýðýnda bile, devletin sermayenin bir baský aracý olduðunu görmeye yeterli oluyor. Þýk Makas’ýn zýmpara bölümünde çalýþan arkadaþýmýz, þunlarý aktarýyor: “Biz orada primle çalýþtýrýlýyoruz. Yani bir pantolona bir fiyat biçiliyor ve günde þu kadar yapacaksýn deniyor. Bu sayýyý çýkartamazsan, çýkartana kadar çalýþacaksýn, kaç saat çalýþtýðýn önemli deðil, sayýyý çýkartman önemli, istersen onüç saat çalýþ, istersen yarýna içeri borçlu þekilde iþe baþla. Çünkü bu bölümde çalýþanlar ya 13 saat çalýþýr ya da 11 saat çalýþýrlar yani ya 08:00 - 21:30 ya da 21:30 - 08:30 olarak çalýþýrlar. Özellikle yeni giren iþçiler, onlara söylenen sayýyý üretemezler ve onlara orada çalýþan patronun adamlarý olan amirlerimiz, ‘bu senin iþe yeni baþlamandan kaynaklý, bugün içeriye borçlu olarak kalmýþ olabilirsin ama yarýn veya öbür gün çok para kazanacaksýn’ þeklinde konuþurlar ve iþçi ertesi gün içeriye bir daha borçlu kalýr. Eline çok fazla bir þey geçmeyince iþçi iþten ayrýlýr. Onun içindir ki, bu bölümde sýkça iþçi deðiþir yani burada sürekli bir devri-daim vardýr.” Evet, iþçi arkadaþ zýmparayý böyle deðerlendirirken yýkamayý da ele almak istiyor. “Yýkama bölümü hem iþ olarak aðýr hem de kazalarýn yoðun yaþandýðý bir yer. Bu nedenle, bu bölüm de sürekli devri-daim içerisindedir. Burada çalýþan arkadaþlarýmýz sürekli 8 saat çalýþtýðý için fazla mesai de alamazlar. Yani sadece asgari ücretle çalýþýrlar bu insanlar. Hem yoðun iþ kazasý, hem aðýr sürekli devri-daim yaþanýyor. Bir arkadaþýmýz makineye kolunu kaptýrdý ve kolu bilek ve dirsek arasýnda birkaç yerinden kýrýldý. Arkadaþýmýz bu olayla ilgili olarak iþyerini mahkemeye verince iþten atýldý ve açlýða terk edildi.” Sohbet sýrasýnda, biz de “bunlardan baþka bölüm yok mu” diye sorduk. Arkadaþ “var” dedi ve baþladý tekrar anlatmaya; ama o kadar etkilenmiþti ki, bunlarý dinleyenler var mýymýþ diye kendi kendine sorduðunu yüzünden okuyabiliyordum. “Ben size en kötü koþulda yaþananlarý öne alarak anlatýyorum. Çünkü unuturum diye korkuyorum. Lokal tiþörtte çalýþan arkadaþlarýmýz var ve insan lokalde çalýþan arkadaþlarýn durumunun ne kadar aðýr olduðunu onlardan öðrenmeden önce, fabrikalarýn diðer bölümlerinde çalýþan arkadaþlardan öðreniyor. Bu bölümde çalýþan arkadaþlardan “yaþayan ölüler” diye söz ettiklerinde, ne anlatmak istendiðini insan, onlarla diyalog ku-

runca daha iyi anlýyor. Bu bölümün kullandýðý birkaç kimyasal madde var ve bunlarýn her biri yoðun bir kanserojen madde üretmektedir. Damar týkanýklýklarý, kas aðrýlarý, aðýzdan, burundan kan gelmesi vb. bu arkadaþlarýn ne kadar aðýr koþullarda çalýþtýðýný anlamamýz için yetiyor da artýyor bile. Yukarýda da söylediðim gibi bazý kimyasallar var, permangrant, pikmen, reçine bu kimyasalýn birkaç çeþidi de kullanýlmaktadýr ve bazý kumaþ boyalarý. Ama kumaþ boyalarýný dikkate almak bile gerekmez. Diðerlerinin insan üzerindeki tahribatý düþünülürse, insan boyalarý hiçe sayýyor. Bu arkadaþlardaki baþ aðrýlarýný yaratan sorun ise ucuza mal edilmiþ makinelerdir. Bunlarýn takýlý olduðu kabinler var. Kabinlerde çok güçlü olmasa da güçlü havalandýrmalar var. Bu havalandýrmalar, makinelere takýlý olan pantolonlara tatbik edilen kimyasallarýn dýþarý atýlmasýný saðlýyor. Çünkü bu kimyasallar sprey tabancasý ile veriliyor. Havalandýrmalar, kimyasallarý dýþarý atarken kabin önünde çalýþan insanlarýn vücudunu bu kimyasallarla sarýyor adeta. Bu insanlar ayný zamanda rüzgârýn yarattýðý elektriklenmenin ortasýnda kalýyorlar. Bu da, genelde omurilik ve omuz kemikleriyle birleþerek beyine kadar gidiyor. Daha önce de söylediðim gibi baþ aðrýsý yapýyor. Öyle bir aðrý ki, migren aðrýsýný aratmayan bir baþ aðrýsý. Bu kadarla da kalmýyor, bu elektrik bel fýtýðýna, ciðerlerin su toplamasýna ve daha birçok rahatsýzlýða neden oluyor. Ne garip bir þey ki, hiç kimse tazminatýný alamýyor. Her çýkanýn tazminatý içeride kalýyor. Burada aklýma gelmiþken söyleyeyim, üretimde çalýþan arkadaþlarýn kullandýðý tuvalette gazete bulunmuþ ve sadece gazetenin bulunmasý ile þüphelendikleri bantta deyim yerindeyse, kimseyi býrakmamýþlar. Ya bölüm içerisinde ya da baþka bölümlere gönderilerek bant ekibi daðýtýlmýþ ve yeni bir bant ekibi kurulmuþ. Diðer yandan bu bölümde insanlarýn birbiri arasýndaki diyalogu koparmak için bant baþý, kalite kontrolcü diye bilinen patronun iþçileri denetlemesi için bulundurduðu deyim yerindeyse ajanlarý var. Bunlarýn temel görevi iþçilerin arasýndaki baðý koparmak. Bunun yaný sýra kimler birbirleriyle diyalog kuruyor ya da kimler sürekli bir araya geliyor, kontrol etmek ve jurnallemek.” Ýþte iþçi arkadaþýmýzýn söyledikleri bunlar. Onlara söylemek istediðimiz tek þey var: iþçilerin kendi yaþam koþularýný düzeltmek için öncelikle kendi öz örgütlülüðümüz olan Devrimci Ýþçi Komiteleri’ni (DÝK) her fabrikaya götürmemiz gerekiyor. Komitenin görevlerinden birisi, iþçilerin kendi sorunlarýný ele alarak iþçileri bir araya getirmektir. Yani iþçi dayanýþmasýyla, gasp edilen haklarýmýzý geri almaktýr. Elbette görevimiz sadece bununla sýnýrlý deðildir. Devrimle sonuçlanmayan, kazanýlmýþ her hak sistem tarafýndan geri alýnmaya mahkûmdur. Onun içindir ki, DÝK’in görevi iþçileri devrime hazýrlamak ve Leninist Parti öncülüðünde devrim yapmaktýr. 16. YILINDA LENÝNÝST SAFLARA! YAÞASIN DEVRÝMCÝ ÝÞÇÝ KOMÝTELERÝ! Trakya’dan DÝK’li Bir Ýþçi

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

19


VENEZÜELA: Bolivarcý Devrim Geliþiyor B

ütün dünyanýn gözü onun üzerine çevrilmiþ durumda. Herkes merakla bir sonraki hareketinin ne olacaðýný bekliyor. Bu derece etkiyi, yýllar önce Fidel Castro yaratabilmiþti ancak. Fidel Castro, BM kürsüsünde konuþurken bütün dünya pür dikkat onu dinliyordu. Bu yýl Londra’da yapýlan Birleþmiþ Milletler toplantýsýna ABD’nin baskýsýyla Castro yine çaðýrýlmadý, ama yokluðu hissedilmedi dense yeridir; çünkü Venezüella devlet baþkaný Hugo Chavez, kürsüden yaptýðý 22 dakikalýk konuþma boyunca, ABD emperyalizmini yerden yere vurdu. 5 dakikalýk konuþma süresini aþtýðý için divan baþkaný tarafýndan uyarýlan Chavez, elindeki kâðýdý öfke ile savurarak, kürsüde ABD Baþkaný George Bush’un 20 dakika konuþma hakký varsa kendisinin de olduðunu söyledi. Chavez’in bu tavrý, BM Genel Kurulu’ndan alkýþ aldý. Bunun da ötesinde tüm dünyada ezilen ve sömürülen milyonlarca insanýn sempatisini kazandý. Chavez, ezilen ve sömürülen milyonlarca insanýn sesini BM Genel Kuruluna taþýmýþtý çünkü. Ve Chavez bunun-

20

la da sýnýrlý kalmadý; ABD’yi terörist bir devlet olarak nitelendirdi. Ve bir an önce, iþgal ettiði Afganistan ve Irak’tan çekilmesi gerektiðini vurguladý. Chavez, uluslarýn kendi kaderlerini özgürce tayin etmesi gerektiðini söyledi. ABD’nin Venezüella’yý da iþgal etmek istediðini, bunun için planlar hazýrladýðýný belirten Chavez, bu konuda ellerinde güçlü, somut kanýtlar olduðunu, bu planýn adýnýn “Bolboa” olduðunu açýkladý. “ABD, Irak’ý iþgal etti ama Venezüela, Irak deðildir” diyerek tehditlere pabuç býrakmayacaklarýný da gösterdi. Chavez, BM’nin merkezinin ABD’den baþka bir yere taþýnmasý gerektiðini de sözlerine eklemeyi ihmal etmedi. Bugün Venezüela, Chavez’de simgeleþen Bolivarcý* bir devrim yaþýyor. Chavez, adeta bunu somutlamak istercesine Venezüela’nýn adýný Bolivarcý Venezüela Cumhuriyeti olarak deðiþtirmiþ durumda. Son dönemde Venezüelalýlarýn dillerinden düþürmedikleri bir söz var. Diyorlar ki, “Bolivarcý Cumhuriyet, eþitlik için mücadele ediyor”. Bu tamamýyla doðru bir tespit. Çünkü Chavez’in kendisi sýk

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

sýk Venezüela’yý sosyalist ekonomiye doðru götürme isteðini dile getiriyor. Chavez, buna “21. yüzyýl sosyalizmi” diyor. Henüz kavramýn altý yeterince doldurulmamýþ olsa da sosyalizme yapýlan vurgu önem taþýyor. “Yeni Tip Sosyalizm” dendiðinde, öncesine bir eleþtiri olduðu anlaþýlýyor; ama bu eleþtirinin ne olduðu sistemli bir þekilde açýklanmýyor. Bunun nedeni, Chavez’in sosyalizme tanýþýklýðýnýn henüz yeni olmasýdýr. Zamanla taþlarýn yerli yerine oturacaðýný ve Chavez’in tam bir sosyalist düþünceye ulaþacaðýný þimdiden öngörmek zor deðil. Venezüela’da son birkaç aydaki geliþmelere bakarak söyleyebiliriz ki, Chavez ve Venezüela halký iyi yolda. Bazýlarýnýn kendilerini Küba’yý taklit ediyor olmakla eleþtirmesine kulaklarýný týkayarak, kendi doðru bildikleri yoldan, emin adýmlarla yürümeye devam ediyorlar. Chavez, 2001 yýlýnda devlete, özel mülkiyete el koyma yetkisi veren bir yasayý onayladý. Ve kýsa bir süre önce en büyük petrol þirketlerinden biri olan, PVDSA’yý ulusallaþtýrdý; yani devlet mülkiyetine geçirdi. Bugün Venezüela’da birçok fabrika bizzat iþçiler tarafýndan yönetiliyor. Chavez, durmaksýzýn iþçilerin daha çok fabrikayý ele geçirmesi için çaðrý yapýyor. Týpký Zimbabwe’de Mugabe’nin yaptýðý gibi köylüleri toprak iþgaline teþvik ediyor. (Bu arada Mugabe ile de iyi iliþkiler geliþtiriyor). Kýr yoksullarýna destek sunuyor. Burjuva sýnýf ile iþçi sýnýfý ve emekçiler arasýndaki güç dengeleri henüz Chavez’in daha köklü tedbirler almasýna olanak tanýmýyor; ama Ocak ayýnda Porto Allegre’de yapýlan Dünya Sosyal Forumu’nda Bolivarcý Devrimin, bir sosyalist devrim olduðunu ilan ederek ni-


yetini açýkça ortaya koyuyor. Bunun karþýsýnda burjuvazi rahatsýzlýðýný dile getirmeden edemiyor. Fedecamaras Ýþverenler Federasyonu, iþadamlarýnýn hükümetinin azgeliþmiþlik ve kýtlýkla savaþý, toprak reformu vb. gibi konularda hükümetin yanýnda olduklarýný, ama özel mülkiyete dokunulmamasý gerektiðini söyleyerek korkusunu açýkça dile getirdi. Burjuvazi, her þeye razýdýr, ama özel mülkiyetin kutsal mabedinin kapýsýnýn iþçi ve emekçilere açýlmasýna, asla! Bu Venezüela’da bir iç savaþýn kaçýnýlmaz olarak yaþanacaðýný gösteriyor. Burjuva sýnýf hâlâ ekonomik olarak hakim durumda. Ve kaybettiði iktidarýný ele geçirmek için mücadele ediyor. Bolivarcý Devrimin geliþiminin kendi sonunu hazýrlayacaðýný, sosyalizme yönelen Venezüela halkýnýn burjuva özel mülkiyete son vereceðini görüyor. Burjuva sýnýf savaþmadan yenilgiyi kabul etmeyecek, ayrýcalýklarýndan kendi isteðiyle vazgeçmeyecektir. Emperyalizmin de desteðiyle Bolivarcý Devrimi durdurabilmek için her yola baþvuracaktýr. Ama tüm geliþmeler ne yaparlarsa yapsýnlar Chavez önderliðindeki devrimin geliþimini engelleyemeyeceklerini, iç savaþý kazananlarýn Venezüela’nýn iþçi ve emekçi halklarý olacaðýný gösteriyor. Chavez, üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyetine doðru yeni adýmlar atmayý sürdürüyor. Daha yenilerde ülkenin en büyük yiyecek þirketlerinden birinin topraklarýna el koydu. Bunlarýn yaný sýra Chavez, en fazla net anti-emperyalist tutumuyla göz dolduruyor. Kendisini, ABD halkýndan deðil ama Bush yönetiminden nefret eden bir devrimci olarak tanýmlayan Chavez, Venezüela’nýn uluslararasý rezervlerini ABD bankalarýndan çekmek suretiyle bu nefreti pratik tavýrlarýyla da gösteriyor. Elbette bu nefret karþýlýksýz kalmýyor. ABD’li uzmanlar, Chavez’i Latin Amerikalý gerilla gruplarýný desteklemekle suçluyorlar. Geçtiðimiz aylarda Amerikalý bir papaz olan Pat Robertson açýkça Chavez’e bir suikast yapýlmasýný istedi ve Venezüela devlet baþkanýna yapýlacak suikastýn savaþtan “daha ucuz” olacaðýný söyledi. Elbette bu ucuz politikalar Chavez’in gözünü korkutmadý. “ABD yönetimi insanlýk için bir tehdittir. Amerikan halkýnýn, insanlýðý bu tehditten kurtaracaðýna eminim” diyen Chavez, açýkça meydan okudu. Pat Robertson, daha sonra sözlerini geri aldý ama ABD’li burjuvalarýn gerçek niyetini de ele vermiþ oldu. Hatýrlanacaktýr, ABD 2002 yýlýnda CIA eliyle Chavez’e karþý bir hükümet darbesi örgütlemiþti. Ardýndan petrol þirketleri üretimi durdurmuþ ve Venezüela ciddi bir kriz yaþamýþtý. Ama halk, çok geçmeden bu darbeye cevap vermiþ, milyonlarca insan karþý devrimcilerin üzerine yürüyerek Chavez’e sahip çýkmýþtý. Bunun üzerine Chavez yeniden görevinin baþýna iade edilmek zorunda kalmýþtý. Bu ABD nezdinde, emperyalizme atýlmýþ ciddi bir þamardý. Halk, kendisini sosyalizm yolunda yürüten liderine sahip çýkmýþ, karþý devrimi, devrimin gücüyle yýkmýþ, yerle bir etmiþti. Böylece Venezüela halký 21. yüzyýlda, tercihini sosyalizmden yana yaptýðýný gösteriyordu. Sosyalizm yönünde atýlan adýmlar halkýn desteðini kazanmýþ, Chavez halkýn kahramaný olmuþtu. Sonrasýnda yapýlan devlet baþkanlýðý seçimlerini %90 gibi bir oyla kazanan Chavez, yerini saðlamlaþtýrdý. Bütün bu süreç boyunca kuþkusuz Chavez’in en büyük destekçisi, yoldaþ Küba halký ve komünist önder Fidel Castro

oldu. Chavez sýk sýk Fidel için “benim en iyi arkadaþlarýmdan biri” diyor. Onun birçok özelliðine hayran olduðunu söylüyor. Bunlarý, cesaret, yiðitlik, örnek olma, 40 yýldan fazla zamandýr ambargo ve sabotajlara raðmen devrimi sürdürme, 80’ine merdiven dayamýþ olmasýna raðmen yaþam dolu oluþu olarak sýralýyor. Fidel gibi dünyada ve kendi ülkesinde geliþen olaylara bu kadar hâkim bir liderle tanýþmadýðýný, Fidel’in kendisini sürekli halkýn sorunlarýný çözmeye adadýðýný söylüyor. Bugün Küba ve Venezüela birbirlerini her konuda destekliyorlar. Venezüela Küba’ya, özellikle Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýndan sonra fazlasýyla ihtiyaç duyduðu petrolü veriyor. Bu þekilde Venezüela ABD’nin Küba’ya yönelik ambargosunu da deliyor. Küba ise Venezüela’ya doktorlarýný gönderiyor. Ve kendi deneyimlerini aktarýyor. ABD güdümlü FTAA (Amerikalýlar Serbest Ticaret Anlaþmasý)’ya karþý çýkan Venezüela, Bolivarcý Alternatif Ticaret Anlaþmasý’ný hayata geçiriyor. Buna göre Küba ile petrol, madencilik, sanayi alanýnda derin iþbirliðine gidiyor. “Serbest Ticaret”e karþý “eþit ve adil ticaret”i hayata geçiriyor. Venezüela, Küba’ya dönük ambargoyu kýrarak bir “örnek” yaratýyor ve ABD’yi saldýrganlaþtýran þeylerin baþýnda da bu geliyor. Deðinmeden geçmeyelim, Venezüela’da güçlü sayýlabilecek bir komünist partisi var. 1931’de Komünist Enternasyonalin Venezüela Seksiyonu olarak kurulan Venezüela Komünist Partisi, varolan hükümette yer alýyor ve Chavez’in politikalarýný destekliyor. Devrimci Bolivarcý Hareketinden gelen Chavez’in, önümüzdeki süreçte nasýl bir yol izleyeceðini bütün bu iç ve dýþ faktörler birlikte belirleyecektir. Ama þimdiden þunu söylemek zor deðil. Venezüela’nýn tüm dünyada sempati yaratan lideri, sosyalizmin çekiciliðine kendisini kaptýrmýþtýr. Ve tüm geliþmeler bunun sadece, onun tercihi olmadýðýný bütün Venezüela halkýnýn bu yola girdiðini gösteriyor. * Bolivarcýlýk: Güney Amerika’nýn kuzeyinde yaygýn olan siyasi düþünce. Adýný, kendisi bu coðrafyada baðýmsýzlýk mücadelesine adamýþ Simon Bolivar’dan alýyor. Simon Bolivar, 19. yüzyýlda Ýspanya’ya karþý baðýmsýzlýk mücadelesine önderlik ediyor. Bugünkü anlamý, Latin Amerika ülkelerinin emperyalizme karþý mücadelesi olarak belirginleþiyor. FARC dâhil birçok örgüt, Simon Bolivar’ýn devrimci fikirlerinden esinlendiklerini söylüyorlar.

53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

21


“Yaþanýlasý Bir Dünya Yaratmak Ýçin..” Sosyal yýkýmýn her geçen gün daha fazla insaný sarstýðý günümüz koþullarýnda bizler de Antep DÝK olarak çalýþmalarýmýza hýz kesmeden devam ediyoruz. Özellikle yaþadýðýmýz bu açlýk ve yoksulluk koþullarýnýn bir yok oluþa varmadan, sömürü düzeninden nasýl kurtulacaðýmýzý Antep iþçi ve emekçilerine anlatmaya devam ediyoruz. En son olarak da 8 Ekim 2005 cumartesi akþamý duvar yazýlamalarý gerçekleþtirdik. Yazýlamalarýmýz, Kürt halkýna yönelik son dönemde artan operasyonlarýn, linç giriþimlerinin, katliamlarýn karþýsýnda mücadele etmeye, iþçi ve emekçileri, 16. mücadele yýlýna giren Leninist Parti’nin saflarýnda mücadele etmeye çaðýran bir içeriðe sahipti.

“Kürt Halkýna Kalkan Elleri Kýracaðýz, Devrimci Ýþçi Komiteleri”, “16. Yýlýnda Leninist Saflara” sloganlarýmýzý ve birçok DÝK imzasýný Antep’in iþçi ve emekçi semtlerinden biri olan Düztepe’de ana cadde üzerindeki duvarlara yazdýk. Özellikle son dönemde çok alýþkýn olmadýklarý yazýlamalar, Antep iþçi ve emekçileri arasýnda olumlu bir etki yarattý. Eylemlerimiz daha da yoðunlaþarak devam edecektir. Yaþanýlasý bir dünyayý yaratma mücadelesinde bütün iþçi sýnýfýný Devrimci Ýþçi Komitelerinde örgütlenmeye ve sermayeye karþý amansýz bir kavgaya davet ediyoruz.

“Bu Düzeni Yýkýp Sosyalizmi Kuracaðýmýza Ýnanýyorum” Merhaba Yoldaþlar. Ben 18 yaþýnda henüz lise 1’e giden bir öðrenciyim. Türkiye ve Kürdistan’daki milyonlarca genç gibi sömürülen bir ailenin çocuðuyum. Hayatýn ekonomik zorluklarýndan dolayý sömürü ve patron tokadýyla henüz 8 yaþýndayken tanýþmak zorunda kaldým. Hayatýmýn en önemli yýllarýnda iyi bir eðitim görmem gerekirken hayatýmýn 10 yýlý boyunca sermaye sahiplerinin kasalarýný doldurmak zorunda kaldým. Bir yandan zar zor bu yaþýma kadar eðitimimi tamamlamak için koþtururken geriye kalan bütün vaktimde de çalýþtým ve hayatým hala bu þekilde devam ediyor. Biz bu ülkede emeði sömürülen milyonlarca genç insanlarýz. Eðer bizler bu hayata boyun eðersek ve bu iðrenç düzene sessiz kalýrsak, kendimiz gibi çocuklarýmýzý da sermayeye köle yaparýz. Eðer bütün baskýlara raðmen bilinçli ve örgütlü bir toplum, kimsenin ezilmediði sömürülmediði ve üç kuruþa talim etmediði bir hayat yaratýrsak kimse çocuðunu 8 yaþýnda çalýþtýrmak zorunda kalmaz. Çocuklarýmýz daha bilinçli daha özgür bir toplum içerisinde yaþarlar. Nasýl ki bu dünyayý suyuyla, taþýyla topraðýyla yaratan ve yaþatan bizlersek, kimsenin ezilmeyeceði kimsenin yoksul kalýp hor görülmeyeceði bir dünya yaratmak da bizim elimizdedir ve ben bu düzeni yýkýp sosyalizmi kuracaðýmýza inanýyorum ve bu onurlu savaþ için emeðini satmak zorunda kalan bütün insanlarý bu onurlu mücadeleye davet ediyorum. Sonunda zafer savaþan emekçilerimizin olacak.

ANTEP DÝK

ÖZGÜRLÜGÜN VE KURTULUÞUN YOLUDUR DEVRÝM!

K

apitalizmin bugün geldiði aþamada insan makinenin bir parçasý olarak görülüyor. Kapitalistler emeðin deðerini bilmezler, bilmek istemezler. Emeðin ücreti olamaz, satýn almaya kimsenin gücü yetmez. Gün geçtikçe nefretimiz, öfkemiz daha da artýyor faþizme, kapitalizme, emperyalizme karþý. Ýnsanlarýn kanýnýn, kan emici böcekler tarafýndan sömürülmesine. Bunun için kapitalist sistemin yok edilip, yerine insanlarýn insanca yaþadýðý sosyalizm için mücadelemizi büyütmemiz gerekiyor. Zor bir yolu seçtik. Kimse kolay bir þekilde saltanatýný terk etmez, rahatlarý bozulur. Saltanatýný býrakmayacaðý için faþizme karþý silah baþýna geçmek bir zorunluluktur. Bunun baþka bir çözümü yoktur. Özgürlüðün ve emeðin kurtuluþudur devrim... Kapitalizm kendi mezarýný kazmaktadýr. Yakýn bir süreçte topraðýn altýna gömülüp gidecektir. Ve bir daha yeryüzüne çýkamayacaktýr. Mücadelemiz bireysel olmayýp, toplumsal bir mücadele olmalýdýr. Her þey yerli yerinde olmalý ve biz bir kývýlcýmý büyük bir devrim ateþine çevirmeliyiz. Hiçbir engel bizleri yýldýramaz. Devrim mücadelesine karþý olan bütün engelleri aþýp geldik bugüne. Onun için bir seçim yapmamýz gerekiyor:

YAÞASIN DEVRÝM VE SOSYALÝZM Adana’dan DÖB’lü Bir Öðrenci 53. Sayý / 26 Ekim-9 Kasým 2005

YA DEVRÝM YA ÖLÜM! Ýzmir’den Bir Mücadele Birliði Okuru

22


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.