Ýspanya Ýç Savaþý, emperyalizm desteðindeki faþist güçlerin üstünlüðüyle sonuçlansa da, dünya halklarýnýn yüreðinde yanký yapan, Ýspanya iþçilerinin, emekçilerinin, komünistlerin, ilericilerinin yiðitçe direnmesi oldu. Yunan Ýç Savaþý 1945-1949 yýllarý arasýnda sürdü. Komünistler, Ýngiltere ve ABD emperyalist güçlerin desteði ve saldýrýlarýnýn da desteklediði Yunan burjuva güçleri tarafýndan yenilgiye uðratýldý. Çin’e 1920’lerde baþlayan iç savaþ, 1930’larda Japon iþgali sýrasýnda kesintiye uðrar. 1945’te yeniden baþlar. 1949’da ÇKP önderliðindeki halkýn zaferiyle sona erer. 1949 Çin Halk Devrimi yýllarca süren iç savaþtan geçerek baþarýya ulaþýr. 1959 Küba Devrimi yoðun bir gerilla savaþý, devrimci iç savaþ temelinde gerçekleþir. Portekiz’de 1974 Karanfil Devrimi, Salazar faþizmine karþý bir iç savaþ biçiminde gerçekleþmiþtir. 1979 Nikaragua Sandinist Devrimi, uzun iç savaþtan sonra iktidarý ele geçirmiþtir. Genel olarak Latin Amerika’daki devrim mücadeleleri uzun iç savaþ biçimini alýr. Türkiye’de sýnýf mücadelesi son otuz yýlda ya iç savaþ ya da iç savaþa yakýn bir çizgi de geliþir, yani bu topraklarda devrim uzun iç savaþ olarak veriliyor. Devrimci komünist güçler, Türkiye ve Kürdistan’da uzun süren iç savaþ gerçeðinden hareketle konumlanýyorlar. Ýktidarýn ancak böyle bir mücadeleyle ele geçirilebileceðinin bilinciyle hareket ediyorlar. Burjuva egemenliðine karþý verilen proleter iç savaþ, yenilgiyle sonlansa bile, emekçi kitleler üzerindeki devrimci etkisini uzun dönem sürdürür. Bu etki yalnýzca o ülkeyle sýnýrlý deðildir; etkileþim, dünya proletaryasýna kadar ulaþýr. Proleter iç savaþlarýn bu etkisi, emek-sermaye iliþkisinin kapitalizmin olduðu her yerde ayný olmasýndan; proleter sýnýf savaþýmýnýn evrensel ve enternasyonal niteliðinden ileri geliyor. Bu da, “proletaryanýn sýnýf mücadelesi biçim yönünden ulusaldýr, ama öz olarak uluslararasýdýr”, biçimindeki marksist görüþü doðruluyor. Komüncülerin büyük tarihsel eylemi Paris Komünü (Fransa iç savaþý), etkisini ve sonuçlarýný yalnýzca Fransýz proletaryasý üzerinde göstermekle kalmamýþ, dünya iþçi hareketinde de derin izler býrakmýþtýr. Ýspanya Ýç Savaþýnýn yarattýðý devrimci etki de aynýdýr. Ýç savaþýn dolaysýz etkisi kýsa sürelidir, fakat sýnýf mücadelesinde oynadýðý rol ve dersleri on yýllar boyu devam eder. Büyük devrimci eylem, teorik ve pratik yolla, edebiyat, sanat, þiir yoluyla iþlenir ve insanlýða mal edilir. Proletaryanýn yenilgisiyle sonuçlanan iç savaþlar, çok þiddetli geçtiði ve bazýlarý uzun yýllar sürdüðü için (Yunan Ýç Savaþý) dünya devrimindeki yeri kolay kazanýlmýþ, zaferlerden daha derindir ve itki vericidir. Bugün dönüp baktýðýmýzda, çok þiddetli çarpýþmalarla geçmiþ, emekçi halk kitlelerinin etkileyici bir direnç ve militanlýk gösterdiði iç savaþlarýn, kolay elde edilen baþarýlardan daha fazla incelendiðini ve za-
ÝÇ SAVAÞ VE TOPLUMUN SAFLAÞMASI evrim varolan toplumsal sisteme, egemen olana karþý yapýlýr; iktidara gelen proletaryanýn, toplumu dönüþüme uðratmasýyla devam eder. Proletaryanýn sýnýf mücadelesi bu noktaya gelene kadar çeþitli aþamalardan geçer. Sýnýf mücadelesi belli bir geliþme uðraðýnda, iç savaþ biçimini alýr. Ýç savaþtan geçen proleter sýnýf, burjuvaziyi yenecek bir yetenek kazanýr. Proletarya ile kapitalistler arasýndaki iç savaþ, gizli olarak yüzyýllardýr vardýr. Kapitalist üretim genelleþtikçe, sýnýf savaþýmý da gitgide daha açýk duruma gelir. Gizil iç savaþ, yerini, açýktan açýða yapýlan iç savaþa býrakýr. Bunun da ilk örnekleri kapitalist üretim biçiminin egemen olduðu 19. yüzyýlda görülmeye baþlar. Lyon dokuma iþçilerinin 1838 Ayaklanmasý sonrasý, sürecin nasýl geçeceðinin ciddi bir habercisidir. 1848 Devrimi’nde, proletarya kendi isteklerini ileri sürmüþ ve bu yönde savaþmýþtýr. Komünist Manifesto bu dönemde ilan edilmiþtir. Proletaryanýn kapitalizme karþý olan ilk ciddi iç savaþý ve toplumsal devrimlerin þafaðý Paris Komünü’dür. Kapitalizmin, tekelci kapitalizme dönüþmesiyle kapitalizmin tüm çeliþkileri keskinleþir ve öne çýkar. 20. yüzyýlla birlikte devrimler çaðý baþlar. Devrimler çaðýnýn ilk devrimi, Rusya’daki 1905 Devrimidir. 1905 devrimci ayaklanmasý, iç savaþ olarak gerçekleþir. Ýlk devrimin yenilgisinden sonra, 1917 Þubat Devrimi, yeni bir iç savaþ temelinde zafere ulaþýr. 1917 Ekim Devrimi, bir sýnýfýn diðer sýnýfa, proletaryanýn burjuvaziye karþý sýnýf savaþýnýn en üst düzeye çýkmasýyla, en þiddetli biçimini alarak utkuya ulaþýr. Ardýndan, 1918’de emperyalizmin desteðindeki Beyaz Ordularýn yol açtýðý yeni bir iç savaþ patlak verir. Bu iç savaþ, iki sýnýf arasýndaki sýnýf savaþýnýn, yeni koþullarda devamý olarak gündeme gelir. Sovyetler iç savaþtan zaferle çýkar. Proletaryanýn egemenlik þartlarýnda sýnýf savaþýmý baþka biçimlerle sürer. Emperyalist savaþý iç savaþa çevirme, Almanya’da Spartakistlerin baþarýsýz ayaklanmasý ve 1918 Devrimi ile kendini ortaya koyar. Alman proletaryasýnýn devrimci ayaklamasý ve iþçi konseylerinin iktidarýnýn yýkýlmasýndan sonra, tekelci sermayenin “beyaz terör”ü ülkeye egemen olur. 1919 Macar Sosyalist Cumhuriyeti, bir iç savaþ içinde doðar ve kýsa süre sonra burjuvazinin harekete geçirdiði toplumsal gericilik tarafýndan yýkýlýr. Bulgaristan’da 1923 Eylül Ayaklanmasý dünyadaki ilk antifaþist ayaklanmadýr ve iç savaþ olarak geliþmiþtir. 1936 Ýspanya Ýç Savaþý, etkisini tüm dünyada yýllarca sürdürmüþtür.
D
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
3
fer yolunda dersler çýkarýldýðýný görüyoruz. Bu durum, proletaryanýn bilincinde, kapitalizme karþý sýnýf mücadelesinin, yenilgiyle sonuçlananlar da dahil, þiddetli ve sancýlý geçeceðine dair bir düþüncenin doðru olarak yerleþmesinden kaynaklanýyor. Bugüne dek, burjuva sisteme karþý, baþarýlý, baþarýsýz pek çok eylem gerçekleþtiren iþçi sýnýfý, baþarýlarýndan çok yenilgilerinden öðreniyor. Proleter iç savaþ yalnýzca burjuva egemenliði devirmeyi hedeflemekle kalmaz, toplumun yeni bir temelde birliðini de saðlar. Burjuva iç savaþýn tersine, toplumu birleþtirir. Halk kitleleri proletaryanýn yanýnda saflaþýr. Bunun nedeni ilk olarak, her geçen süre, daha az burjuvanýn, daha çok maddi zenginliðe hükmetmesi, toplumun çoðunluðunun dýþlamasý ve sefalete itmesi ve ayrýcalýklarýný korumak için topluma savaþ açmasý; ikinci olarak da, buna tam karþýt biçimde, proletaryanýn halk yýðýnlarýnýn isteklerini savunmasýdýr. Ayný güç tarafýndan, kapitalist sýnýf tarafýndan ezilen ve sömürülen halk kitleleri, kapitalizmin baskýsýndan kurtulmak için kendilerini kurtaracak olan iþçi sýnýfýnýn etrafýnda birleþirler. Üretimde karþýlýklý baðýmlýlýðýn artmasýyla, iþçi sýnýfý artýk tüm toplumun çýkarlarýný temsil edecek duruma gelmiþtir. Üretimde oynadýðý rol, onu toplumun bütün sýnýflarýný peþinden sürükleyebilecek yegane sýnýf durumuna getirmiþtir. Böylece toplumun yeni bir birliðinin temelleri iç savaþ sýrasýnda atýlmýþ olur. Proletaryayla toplumun, kapitalizmin zeminlerinde gerçekleþtirecekleri devrimle kurulan yeni birlikle, yabancýlaþmýþ tarih sona erer, yerine insanlýk tarihi baþlar. Ýç savaþ, proletaryanýn, militan bir sýnýf olarak katýldýðý bir savaþtýr. Genel olarak kapitalizmin maddi koþullarý, proletaryayý militan, yani burjuvaziyi yenebilecek bir sýnýf konumuna getirir. Ýç savaþ da, bunun somut kanýtý olur. O güne dek, proletarya hareketinde yükselen ýlýmlý sesler, militan proleter mücadelenin yarattýðý devrimci etki içinde kaybolup gider. Ýç savaþlarýn korkunçluðu üzerine eleþtiri yöneltenler, kapitalizmin neden olduðu büyük toplumsal ve doðal yýkýmlarý görmek istemiyorlar. Bir taraftan halkýn içinde bulunduðu durumdan kurtulmasýný istiyorlar, öte yandan bu duruma son verecek sýnýf savaþýmýnýn sonuçlarý olsun istemiyorlar. Hem tüm ezilen ve sömürülen kitleleri proletaryanýn kurtaracaðýný kabul ediyorlar, hem iç savaþlarýn proletaryaya militan-devrimci bir yetenek kazandýrdýðýný kabul etmek istemiyorlar. Hangi mücadele biçiminin izleneceði, proletarya için bir tercih sorunu deðil, sýnýf mücadelesinin nesnel koþullarýnýn bir sorunudur. Ýç savaþtan geçmiþ bir ülkede sýnýflararasý güç iliþkileri de deðiþime uðrar. Zaten iç savaþa tutuþan sýnýflarýn amacý, daha önceki güç iliþkilerini kendi yararýna deðiþtirmektir. Mücadele, sýnýflardan birinin üstünlüðü ile sonuçlanmasa da, iç savaþ sonrasý ülkenin toplumsal ve politik ortamý önceki dönemden farklý olur. Bir devrim, yenilse de devrim olarak kalýr ve ekonomik, toplumsal, politik ve kültürel iliþkilerde önemli deðiþiklikler yaratýr. Proletaryanýn toplumsal devrimi de iç savaþ biçiminde geliþir. Ýç savaþýn ilk ve en önemli etkisi, toplumsal sýnýflarý saflaþtýrmasýdýr. Çatýþma tüm nüfusa
4
doðru öyle yayýlýr ki, hiç bir toplumsal grup, bu çatýþmanýn dýþýnda kalamaz. Her sýnýf ve onun politik hareketi, sýnýfsal konumuna baðlý olarak çatýþmada yerini alýr. Sýnýf mücadelesinin görece daha “barýþçý” geçtiði dönemlerde toplumsal konumunu öne çýkarma zorunluluðu duymayan gruplar, mücadelenin þiddetlenmesi ve sonucunun bir ölüm-kalým sorunu olduðunun kavranmasýyla birlikte, tüm güçleriyle mücadeleye katýlýrlar. O güne deðin sýnýflararasý uzlaþma, iþbirliði, toplumsal barýþ için uðraþan her reformist ve oportünist hareket, uzlaþmaz ve karþýt sýnýflarýn birbirine karþý giriþtikleri þiddetli savaþla birlikte yenilgiye uðrar. Proletaryayla birlikte hareket etmeyen, burjuvazinin safýndadýr. Her þey bu denli keskin ve kesin. Fakat sýnýflar mücadelesi deneyimi ve dersleri, sosyalreformizmin ve oportünizmin burjuvazi ile birlikte hareket ettiðini gösteriyor. Sýnýf mücadelesinin þiddetlenmesi burjuva sendikacýlýða dayanan güçleri de mücadele karþýsýndaki tutumunu açýkça ortaya koymaya iter. Biz, burjuva sendikacýlýðýn, iç savaþta proletaryaya karþý, sermayenin yanýnda yer aldýðýný yine sýnýf mücadelesinin zengin tarihinden biliyoruz. Böylece bir taraftan düzen güçleri, burjuvazinin önderliðindeki toplumsal gericilik ve diðer tarafta devrimci bir sýnýf olarak proletarya önderliðindeki tüm devrimci güçler saflaþmýþ olarak savaþa tutuþurlar. Burada savaþýn sonucunu, taraflarýn örgütlü düzeni, toplumu yanýna çekmeleri ve dünya baðlantýlarý belirler. Her ülkedeki iç savaþ, dünya burjuvazisinin ve dünya proletaryasýnýn dolaylý ya da dolaysýz olarak yer aldýklarý bir savaþtýr. Ýç savaþýn dünyadaki önemine göre, dünya güçlerinin katýlýmý ve katýlým biçimi deðiþir. Fakat bir þey çok kesin: Her ülkedeki burjuva egemenlik ancak dünya burjuvasinin desteðiyle ayakta kalabiliyor, emekçi sýnýflarýn devrimci zaferi de dünya proletaryasýnýn etkin desteðini gerektirir. Sýnýf savaþýmý, sahnesi tüm yeryüzü olan bir savaþtýr. Bu savaþ artýk ülkelerin sýnýrlarýný aþmýþ ve bir süreden beri küresel iç savaþ özelliði kazanmýþtýr. Dünya proletarya güçleri ile dünya burjuva güçleri artýk belirli ülkelerde deðil, tüm yeryüzünde karþý karþýya. Bu savaþ iki sýnýfýn, iki dünyanýn savaþýdýr. Proletarya ile burjuvazi arasýnda iç savaþ, burjuva toplumun nasýl bir kriz içinde olduðunun ifadesidir. Kriz tüm þiddetiyle, mevcut toplumsal sistemin zamanýnýn dolduðunu ve daha yüksek bir toplumsal düzene geçirmesinin bir zorunluluk olduðunu haber verir. Devrim yoluyla bir toplumsal dönüþüm olmadýkça, kriz çok daha büyük ve yýkýcý hal alýr. Ýç savaþa, politik krize yol açan öne çýkan neden ne olursa olsun, bunun temelinde emek-sermaye uzlaþmaz çeliþkisi var. Emek-sermaye çeliþkisi, kendini çeþitli biçim ve yollarla ortaya koyar. Ýç savaþ, proletaryanýn yenilgisiyle sonuçlansa da, kapitalizmin temel çeliþkisine baðlý olarak sýnýf mücadelesi süreklidir. Koþullarý oluþur oluþmaz iç savaþ daha güçlü bir biçimde patlak verecektir. Toplumda emek-sermaye çeliþkisi olduðu sürece, toplumsal çatýþma, kaçýnýlmaz çatýþma hep sürecektir.
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
C.DAÐLI
1 MAYIS’TA TAKSÝM’E Ýþçi sýnýfýnýn kapitalizme ve emperyalizme karþý birlik, uluslararasý dayanýþma ve savaþ günü olan 1 Mayýs’a artýk günler kaldý. Türkiye ve K.Kürdistan’da politik örgütler bu önemli güne iliþkin son hazýrlýklarýný yapýyor, politikalarýný kesinleþtiriyorlar. Burjuva sendikacýlar (ki DÝSK yönetimi bunlarýn baþýnda geliyor artýk) ve politik örgütlerin eðilimlerini yansýtan kitle örgütleri de ayný þekilde, söz uygunsa, 1 Mayýs’a iliþkin son sözlerini söylüyorlar. Burjuvazinin iþçi sýnýfý içindeki ajanlarý olan burjuva sendikacýlarýn bu önemli konuda nasýl bir politika izleyecekleri anlamak için onlarýn açýklamalarýný beklemeye gerek yok. “Perþembenin geliþi Çarþambadan bellidir” deyimi onlarýn durumunu yeterince izah ediyor. Onlar, burjuva sýnýfa karþý olan görev ve hizmetlerini yerine getirmek için her zaman olduðu gibi bu yýl da 1 Mayýs’ý gerçek içeriðinden uzak, “bayram havasýnda” kutlanan bir þenliðe çevirmeye çalýþacaklar. Bu çerçevede 1 Mayýs’ý iþçi sýnýfýnýn burjuvaziye meydan okuduðu, devrimde ýsrar ettiði, bir gün, bir sembol olmaktan çýkarmak onlarýn asli görevidir. Bu o kadar açýk ki, üzerinde durmaya bile deðmez. Burjuva sendikacýlar 1 Mayýs’ýn devrimci özünü çeþitli yöntemlerle boþaltmaya çalýþýrlarken kendi varlýk nedenlerine uygun davranmýþ oluyorlar. Zaten onlardan baþka türlü bir davranýþ beklemek “abesle iþtigal” olurdu. Bu anlamda onlarýn durumu anlaþýlýr bir durumdur. Peki, devrimci zeminde kalmaya çalýþtýðýný ya da bu zeminde olduðunu iddia edip de burjuvazinin bu uþaklarýnýn kuyruðuna takýlanlara; bizim þu oportünistlere ne demeli? Yani, baþka zamanlarda, DÝSK yönetimi dahil burjuva sendikacýlara demediðini býrakmayan ama 1 Mayýs yaklaþtýðýnda onlarýn gözünün içine bakan; onlarýn gösterdiði yere kuzu kuzu giden, onlarýn sözünden bir adým çýkmayan bizim þu oportünistlere ne demeli? Ýþçi sýnýfý adýna, sosyalizm adýna hareket edip de burjuva uþaðý sendikacýlarýn kuyruðundan ayrýlmayan siyasal yapýlarýn, bu yýl 1 Mayýs’ta farklý davranmalarýný ummak için ortada herhangi bir neden yok. Geçmiþ uzun yýllar boyunca ne yaptýlarsa, hangi politikalarý izledilerse bu yýl da ayný ya da benzeri politikalarý izleyeceklerdir. Týpký geçmiþ yýllarda olduðu gibi
oportünist karakterlerini gizlemek için, uzun süre Taksim’den, Taksim’in 1 Mayýs Alaný olduðundan, aslýnda Taksim’e çýkýlmasý gerekliliðinden, Taksim’in öneminden ve anlamýndan sözedecekler, sonra “ama” deyip burjuvazinin iþçi sýnýfý içindeki uþaklarýnýn peþine takýlacaklar. Arkasýndan da “bu yýl farklý yerdeyiz ama gelecek yýl mutlaka Taksim’deyiz” diye eklemeyi unutmayacaklar. Kafalarýný kuma gömmüþ bu dar görüþlüler yýllardýr tekrarladýklarý bu filmin devrimci iþçiler, devrimin diðer güçleri tarafýndan fark edilmediðini sanýyor olmalýlar. Þayet, 1 Mayýs’ýn Taksim’de kutlanmasýnýn sýnýf mücadelesi açýsýndan, proletaryanýn burjuvaziye karþý demokrasi ve sosyalizm mücadelesi açýsýndan önemi varsa ve bu kabul ediliyorsa lafý saða sola çekiþtirmeden yapýlmasý gereken yapýlmalý;1 Mayýs Taksim’de kutlanmalýdýr. 1 Mayýs’ýn Taksim 1 Mayýs Alaný’ýnda kutlanmasýnýn önemini kavramayanlarýn ya da inkâr edenlerin ise þu soruya, kendilerini kandýrmadan, doðru yanýt vermeleri gerekiyor: Görkemli 1978 kutlamalarýndan bu yana, burjuvazi neden 1 Mayýs’ýn Taksim’de kutlanmasýný þiddetli çarpýþmalarý göze almak, tanklarý, panzerleri Taksim’e yýðmak pahasýna engelliyor? Ýþçi sýnýfý ve diðer emekçiler, 1 Mayýs’ýn Taksim’de kutlanmasýnýn önemini biliyorlar. 1988’den, oportünistlerin Taksim’den vazgeçip yönlerini baþka alanlara diktikleri 1992’ye kadar, burjuvazinin bütün terörüne raðmen, Taksim’de ýsrar etmelerinin nedeni budur. Taksim’de ýsrar etmeyenler, emekçi sýnýflar deðil oportünistlerdir. Taksim’e gitmek istemeyenler, emekçi sýnýflar deðil ama emekçi sýnýflarý Taksim’den baþka her yere götürenler oportünistler ve burjuva sendikacýlardýr. Hiç kimse “günahlarýnýn” nedenlerini ve yükünü emekçi sýnýflarýn omuzlarýna yýkmaya kalkýþmasýn. Böyle bir çabanýn kimseyi politik iflastan kurtaramayacaðý þimdiye kadar görülmüþ olmalý. Oportünistlerin burjuva sendikacýlarýn kuyruðunda sürüklendikleri “Abide-i Hürriyet” maceralarý unutulmuþ deðil. Abide-i Hürriyet’in bir kapan olduðunu bizzat kendileri itiraf ettiler ama þunu açýklamayý unuttular: Yýllardýr, Leninistlerin uyarýlarýna raðmen, o kapana niye girdiler ve emekçi kitleleri o kapana niye soktular?
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
5
Kabul etmek gerekir ki, burjuva uþaðý DÝSK yönetimi bizim oportünistlerden daha uyanýk. Abide-i Hürriyet’in artýk iyice teþhir olduðunu fark ettikleri anda “Taksim” diye diye dümeni Saraçhane’ye kýrdýlar. Eski söylemle kitleleri aldatmanýn olanaðý kalmadýðý yerde yeni bir söylem tutturmak aklýn gereði idi. Aklýn gereðini yaptýlar ve burjuva sýnýfa hizmetlerini emekçi sýnýflarý bir kez daha Taksim’den uzaklaþtýrarak yerine getirdiler. Peki, burjuva uþaðý yüzü ayyuka çýkan DÝSK yönetimi “Taksim” diye diye dümeni Saraçhane’ye kýrarken oportünistler ne yaptý? Biz söyleyelim: DÝSK yönetiminden farklý hiçbir þey yapmadýlar. Onlar da, týpký DÝSK yönetimi gibi, etkiledikleri kitleleri “gelecek yýl mutlaka Taksim’deyiz” vaadiyle yatýþtýrdýktan sonra dümeni Saraçhane’ye kýrdýlar. Bu kýsa hatýrlatmalar gerekiyordu çünkü geçen yýl sahnelenen bu oyun, ufak tefek deðiþikliklerle, bu yýl yine sahnelenecek gibi... Bunun belirtileri Nisan ayýnýn baþlarýndan itibaren fazlasýyla ortaya çýkmaya baþladý. Þimdiden “bu yýl olmasa bile, gelecek yýl mutlaka Taksim’deyiz” demeye baþladýlar bile. Fakat bu ifade dahi, onlarýn aslýnda sorunun farkýnda olduklarýný, Taksim’in herhangi bir alan olmadýðýný, gerçekte kitlelerin 1 Mayýs’ta Taksim’e çýkmak istediklerini ve bu gerçeði kendilerinin de bildiðini anlatmýyor mu? Kitleleri yatýþtýrmak için verdikleri sözler onlarý ele vermiyor mu? Biraz olsun düþünme yeteneði olan herkes bilir ki, 1 Mayýs’ýn Taksim Alaný’ýnda kutlanmasýnda ýsrar etmek basit bir “inatlaþma”dan kaynaklanmýyor. 1978’in görkemli 1 Mayýs kutlamalarýnda burjuvazi, komünizm hayaletini canlý biçimde gördü ve o gün bu gündür bu “hayalet”le bir daha karþýlaþmamak için Taksim’i yasakladý. Proletarya ve diðer emekçi sýnýflar ise orda kendi güçlerini, devrimi, komünizmi, burjuvazinin yüreðine saldýklarý korkuyu gördüler ve bu nedenle Taksim’de hep ýsrarlý oldular. 1 Mayýs’ýn Taksim’de kutlanmasý proletarya açýsýndan burjuva sýnýfa meydan okuma, kapitalizme karþý savaþý geliþtirme, komünizm hedefinde kararlýlýk anlamýný taþýdý. 1 Mayýs’ýn Taksim’de kutlanmasýna burjuva sýnýf da ayný anlamý yükledi ve bu nedenle Taksim’de yapýlacak kutlamalara kararlýlýkla karþý koydu. Kýsacasý, burada komünizmle kapitalizmin, proletarya ile burjuvazinin, devrimle karþý-devrimin kapýþmasý vardý. 1992’de Doðu Perinçek’in peþine düþerek GOP Meydaný’na giden oportünistlerin arkalarýný döndükleri, terk ettikleri ve bir daha yanýna yaklaþmadýklarý þey iþte bu savaþ meydaný idi. Bu savaþ meydanýnda proletaryanýn kýzýl bayraðýný her yýl dalgalandýrmak onuru sadece Leninistlere ait oldu.
Hangi Koþullardayýz? Türkiye ve K.Kürdistan bu yýl 1 Mayýs’a burjuva toplumu derinden sarsan geliþmelerin yaþandýðý koþullarda giriyorlar. Emekçi sýnýflar, ama özellikle de Kürt halký burjuvaziye karþý, faþist devlete karþý, kapitalizme karþý ayaklanmacý ruh haliyle savaþýyorlar. Faþist devletin kimyasal silahlarla yaptýðý katliama Kürt halkýnýn nasýl bir ayaklanmayla yanýt verdiðini bütün dünya gördü. Diyarbakýr’da baþlayýp bütün Kürdistan’a oradan Ýstanbul, Ýzmir, Adana gibi metropol þehirlere sýçrayan ayaklanma, abartýsýz diyebiliriz ki, burjuva sýnýfýn yüreðini aðzýna getirdi. Ayaklanma, Kürt ulusunun nasýl bir bilinç sýçra-
6
masý yaptýðýný, özgürlük hakkýný elde etmede nasýl bir kararlýlýk içinde olduðunu göstermesi bakýmýndan da özellikle önemlidir. Kürt ulusundaki bilinç sýçramasýnýn en iyi ifadesi ve kanýtý, kendisini yatýþtýrmak isteyen uzlaþmacýlarý reddederek çabalarýný boþa çýkarmalarý oldu. Kürt halký Diyarbakýr’da baþlayýp her tarafa yayýlan ayaklanmasýný sadece devletin barikatlarýný aþarak deðil ama kendi içindeki uzlaþmacýlarýn barikatlarýný da aþarak geliþtirdi. Bu noktanýn önemi þurada: Ayaklanma þimdilik geri çekilmiþ olsa bile yeni ve daha güçlü bir ayaklanmanýn ortaya çýkmasý her zaman beklenmelidir. Þemdinli ayaklanmasýnýn daha dumaný tüterken son ayaklanmanýn patlak vermesi, bu söylenenlerin bir baþka kanýtý deðil mi? Þu olgu artýk herkes tarafýndan net biçimde anlaþýlmýþ olmalý: Bundan böyle Kürt halký devletin her zulmüne, her katliamýna ya da katliam giriþimine ayaklanmayla karþýlýk verecektir. Bu bilinç düzeyi bir kez yakalanmýþtýr ve bundan geriye düþmek artýk sözkonusu olamaz. Elbette ayaklanmacý ruh hali, sadece Kürt halkýnda deðil, Türkiye iþçi sýnýfý ve diðer sömürülen kitlelerde de ortaya çýkmýþtýr. Bunun sayýsýz kanýtý var. Öfke ve kýzgýnlýk, fabrikalarý, iþ yerlerini, emekçi semtlerini; kýsacasý her tarafý sarmýþ durumda. En ufak bir kývýlcým, emekçi kitleleri sokaða dökmeye yetiyor. En ufak bir bahane, yerel ayaklanmalara yol açýyor. Ve en önemlisi, her ayaklanma bir öncekinden daha güçlü, daha sarsýcý, daha yaygýn oluyor. Bu toplumsal gerçeði görmek için, Þemdinli ayaklanmasýyla son Diyarbakýr ayaklanmasýný karþýlaþtýrmak yeter. Burjuva sýnýf, devrimin toplumsal ordusunun bu giriþimlerine nasýl karþýlýk veriyor? Savaþ uçaklarýný, tanklarýný, askerini, polisini, özel kuvvetlerini sokaða sürerek, sivil faþistlere linç provalarý yaptýrarak... Devrim ile karþý-devrim arasýndaki iliþki iþte artýk böyle kuruluyor. Emperyalistler iç savaþýn bu boyutlara gelmesini “Türkiye eski günlerine döndü” sözleriyle tanýmlýyorlar. 1 Mayýs 2006’ya emekçi sýnýflarýn ve Kürt halkýnýn iþte bu ayaklanmacý ruh haline sahip olduklarý; burjuva saflarda ise tam bir karýþýklýðýn, tam bir düzensizliðin egemen olduðu koþullarda giriyoruz. Artýk ne devrimin toplumsal güçleri eskisi gibi yaþamak istiyorlar ne de burjuvazi eskisi gibi yönetebiliyor. Yýllardýr hüküm süren bu koþullar bir kez daha en olgun düzeylerine geldiler. Bütün bu nedenlerle bu yýl, demokrasi ve sosyalizmde, komünizmde, devrimde ýsrarýn sembolü haline gelmiþ Taksim 1 Mayýs Alaný’na çýkmak her zamankinden daha önemli hale gelmiþtir. Bu koþullarda devrimci zeminde kalmak isteyenlerin yapmalarý gereken þey, burjuva uþaðý sendikacýlarýn peþinden koþup uzlaþma mesajlarý vermek deðil, emekçi sýnýflarýn devrimci ruh halini geliþtirecek politikalar izlemektir. 1 Mayýs’ta bu yol Taksim’den geçiyor. Bunun dýþýndaki bütün yollar uzlaþmaya ve politik iflasa götürür. Leninistler, devrimci siyasal yapýlara bir kez daha sesleniyor: Boþ lakýrdýlarla daha fazla zaman yitirmeden 1 Mayýs’ta Taksim’e çýkmanýn hazýrlýklarýna giriþin. Taksim’de proletaryanýn savaþ bayraðýný dalgalandýrma onurunu Leninistlerle paylaþýn.r
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
AMED UYANIYOR i
lk uyarý Þemdinli olaylarý sýrasýnda gelmiþti. Þemdinli’nin peþinden, bir çok ilçe merkezinde yoksul halk kitleler halinde sokaklara dökülüp çýplak bedenleriyle göðüs göðüse çatýþýrken; bölgenin siyasi odaðý, herkesin her seferinde “Acaba orasý ne yapacak?” merakýyla baktýðý yer olan Amed, sessizdi. O günlerde Amed’in sessizliði, Þemdinli’de baþlayan ve dalga dalga yayýlan kitle hareketinin tüm bölgeyi ateþler içinde býrakmasýnýn önünde engel oldu. Çünkü herkes bilir ki, Kürt halkýnýn kitle hareketine yön veren, moral veren, tüm halkýn enerji ve inisiyatifinin yansýdýðý yerdir Amed. 15 Þubat’ta yaþanan sessizlik daha ciddi bir uyarýydý. UKH, Þemdinli olaylarý sýrasýnda Amed’in sessiz oluþunu önemsemedi, hatta bu sessizliðe örtülü destek sunduðu bile söylenmelidir. Çünkü, bizzat M. Karayýlan’ýn açýklamalarýyla, “olaylarýn daha da büyümemesi için” çaba sarf ettiler, hükümete son bir þans daha vermeyi uygun gördüler. Oysa halk “Amed neden sessiz?” diyerek, daha o gün sorunu görmüþtü. UKH’nin bu sorunu gündeme almasý için 15 Þubat’ý beklemek gerekiyordu. 15 Þubat günü, Batman, Mardin, Hakkari, Þýrnak illerinde geniþ çaplý protestolar olurken, bu kez Amed’in sessizliði, UKH’de “Neler oluyor?” dedirtmeye baþladý. Amed halkýnýn bu sessizliði nasýl açýklanmalý? Bilinir ki, Kürdistan’ýn en politik halký Amed’de yaþar. Çok deðil, geçen yýlýn Newroz’unda yüzbinlerce insanla kutlama alanlarýndaydý Amed. Yine birkaç ay önce, kentte çýkarma yapan burjuva partilerin büyük tantanalarla hazýrlanmýþ gezilerini de tam bir fiyasko’ya çeviren, yine onlardý. Bu manzarayý gören kimi burjuva yazarlarýn dili tutulmuþ, kiminin de dili çözülerek, C. Çandar gibi “Görülüyor ki Diyarbakýr UKH’nin nüfus alaný” gibi, “Allah söyletiyor” cinsinden kelamlar etmiþlerdi. Öyleyse hiç kimse, þu son manzaraya bakýp, Amed halkýný “düzene teslim olmak”la ya da “apolitikleþmenin kýskacýna girmek”le suçlayamazdý. Son aylarda artan saldýrýlar ve emperyalizm dahil tüm sermaye cephesinin olaðanüstü baskýlarý karþýsýnda, geniþ halk kitlelerinin destek ve hareketliliðine daha fazla ihtiyaç duyan UKH için, Amed son derece önemlidir. Amed olmadan, Kürdistan’da kitle hareketinin yaygýnlýðý ve sürekliliði garanti edilemez. Yoksul halkýn militan hareketliliðine giderek daha çok ihtiyaç duyan UKH, Amed bilmecesini çözebilecek mi? Bu bilmecenin çözümü, Kürt halkýnýn gerçek özgürlüðü için olmazsa olmaz doðrular içeriyor. Ve bir sorun, kendisini koca bir toplumun önüne koyduðu zaman, çözüm dinamiklerini de kendi içinde olgunlaþtýrmýþ demektir. Bu nedenle gündeme gelen “Amed’de neler oluyor?” sorusu, bir bilmece deðil, çözüm için bulunan olgun etmenleri içinde barýndýran bir eþiktir. Meseleyi doðru kavramak için, Amed’in Ofis semti ile Hançepek sokaklarýnýn bir karþýlaþtýrýlmasýný yapmak yeterli. Göz alýcý alýþveriþ merkezleriyle Ofis semti, Amed için, Ýstanbul’un Þiþli’sidir. Hançepek ise, sývasýz evleri ve sokakta yarý çýplak dolaþan bebeleriyle, Ýstanbul’un Bayramtepe’si, Ayazma’sý, Aydos’udur. Yerle gök kadar birbirinden ayrýlan bu iki farklý dünyayý ayný potada eritmek zaten yeterince zordu, þimdi imkansýzdýr. Son derece politik ve buna paralel son derece uyanýk olan Amed halký, bu farký sadece görmek deðil, artýk anlamlandýrmak nok-
tasýndadýr. Yýllar boyu süren çok sert bir mücadele içinde halk, sezgilerini ve devrimce iç güdülerini yeterince keskinleþtirdi. Yazýlý ve görsel yayýnlarý izleme olanaklarýnýn artmasý yanýnda, artýk sürekli hale gelen kültür, sanat festivalleri, özellikle yoksul Amed halkýna yeni ve daha geliþkin düþünme, muhakeme etme araçlarý sundu. Amed halkýnýn sevgi ve iç güdülerine eþlik eden kavrayýþý,bütün bu süreçte daha ileri bir düzeye ulaþtý ve kimi Gündem yazýlarýnýn da belirttiði gibi, “Bir de bakýyoruz, sosyal sýnýrlar, kültürel sýnýrlar ve hatta duygusal sýnýrlar türemiþ bir yerde.” Kültürel geliþkinlik ve onun sunduðu düþünme araçlarý, yoksul Amed halkýna, kendileri ile Ofis semti ve civarý mesken tutmuþ mülk sahibi Kürtler arasýnda, aþýlamayacak sosyal, kültürel, hatta duygusal sýnýrlar olduðunu, kavratmýþ görünüyor. Ofis’in mülk sahibi sýnýflarý içinden çýkan “politika aktörleri”nin dile getirdikleri güdük-biçimsel demokratik söylemlerin, kendi yaþamsal ihtiyaçlarýný karþýlamakta ne denli yetersiz olduðunu, Amed’in yoksullarý þimdi daha net görüyor. Mülk sahibi sýnýflarýn Amed’de hareketin iplerini elde tutmalarý, nicedir Hançepek gibi yoksul mahalleleri hareketin dýþýna düþürmüþtür. Elbette, yoksul halk, yine alanlarý hýnca hýnç dolduracak, kendi ulusal kimliðine sahip çýkmakta orta sýnýflardan geri kalmayacak. Ama þimdi onlar, artýk dayanýlmaz noktayý çoktan aþmýþ bulunan sefaletin ve iþsizliðin de çözümüne sahip olmayý arzuluyor. Hakkari, Mardin, Þýrnak gibi, yoksulluk ve iþbirliðinin çok daha yaygýn olduðu, buna raðmen, mülk sahibi kesimlerle yoksulluðun görüntülerinin henüz birbirinden ayýrt edilmediði yerlerde, Kürt halký, hakaretin ortaya çýkardýðý yerel halk önderlerinin ortasýnda toparlanabiliyor. Fakat Amed’de politik yaþamýn tüm köþe taþlarý mülk sahibi orta sýnýflar tarafýndan tutulmuþtur. O mülk sahibi sýnýf temsilcileri ki, artýk uluslararasý gezilerde yanlarýna yalnýzca sanayici ve ticaret erbabýný alýyor, sadece onlarla görülmeye çabalýyor. Þemdinliyle baþlayan süreç Kürt halk hareketini iki yönlü bir emekçi sýnýf baskýsýna almýþ görünüyor. Bir yanda, en yoksul kesimlerin kendi içinden çýkardýklarý öncüler etrafýnda, tabandan bir inisiyatif ve devrimci enerjiyle öne fýrlamasý ve mülk sahibi sýnýflarla pratikte ayrýþmasýdýr. Diðer yanda, en yoksullarýn benzer atýlýmý gerçekleþtirecek araç ve imkanlara sahip olmadýðý yerlerde, bu kez ayný yoksullarýn mülk sahibi sýnýflarýn politik platformunu sessizlikle protesto etmeleridir. Temeldeki sýnýf çýkarlarý birbirleriyle çatýþan yoksul emekçi ve mülk sahibi sýnýflarý ayný politik potada eritmek, hemen her zaman, daha geliþkin imkanlara ve entelektüel çabalara sahip, burjuvaziyle geleneksel iliþki kurma olanaðý olan mülk sahibi sýnýflarýn yoksul kesimler üzerinde politik egemenlik kurmasýyla sonuçlanýr. Mülk sahibi Kürt kesimlerinin, Amed’de bu geniþ maddi imkanlarý vardýr. Bu dengeyi korumaya çalýþmak, Kürt halk hareketini orta sýnýflarýn politik hegemonyasýna terk etmek anlamýna geliyor. Dileyelim ki UKH, “Amed’de neler oluyor?”un cevabýný, bu çerçevede arasýn. Böyle bir çaba, ulusal-sýnýfsal mücadelenin, Kürt halkýnýn özgürlüðünün tek gerçek yolu olduðunu yýllardýr dile getiren proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin de en içten desteðini alacaktýr.r
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
7
halklarýnýn mücadele birliðinin pratikte örülmesiyle gece saat 01.00 sularýna kadar çatýþmalar sürdü. Panzerler defalarca püskürtüldü. Eylemciler tam anlamýyla gerilla tarzý savaþýyorlardý. Polislere saldýrýp, eylemi Gazi’nin her tarafýna yaydýk. Eylemcilerin arasýnda silahlý Leninist milislerin ortaya çýkmasýyla, çatýþmalarýn atmosferi iyice deðiþti. Leninist milislerin üç ayrý noktada polise ateþ açmasý, hem Gazi halkýnýn hem de eylemcilerin savaþma azmini kat kat artýrdý. Çevik kuvvet polisi Gazi’ye sokulmadý. Gazi’nin hakimiyeti, Gazi halkýnýn elindeydi. Eylem boyunca Gazi’nin her sokaðýnda çatýþma vardý. Polisin açtýðý ateþ sonucu ve gaz bombasý saldýrýsýyla aralarýnda bir leninistin de olduðu toplam en az altý kiþi yaralandý. Yoldaþýmýz aðýr yaralananlar arasýndaydý. Bir kez daha Leninistler olarak canýmýz, kanýmýz pahasýna da olsa Kürt halkýnýn yanýnda olduðumuzu, Kürt halkýnýn yanýnda olduðumuzu, Kürt halkýnýn kendi kaderini özgürce tayin etmesi için devrimi geliþtireceðimizi gösterdik. “Devrim Biziz Biz Devrimiz” sloganýmýz bir kez daha yaþamýn içinde, kavga alanlarýnda doðrulandý. Daha sonra polis bölgede terör estirerek Gazi halkýna saldýrdý. Yolda bulduðu insanlarý gözaltýna aldý. Gözaltý sayýsý belli deðil. Leninist Partinin politikalarý yaþamda karþýlýðýný buluyor. Þimdi Leninist Parti kadrolarýna düþen görev, baþlamýþ olan ayaklanmayý devrime dönüþtürmektir. Her yeri eylem alanýna çevirmek gerekiyor. Devrimci zor, devrim için bir gereklilik ve zorunluluktur. Leninistler her yerde eylemde olmalýdýr. Kürt ve Türk halklarýnýn mücadele birliðini dosta düþmana gösterme dönemidir. Bu da pratik devrimden baþka bir þey deðildir. Þimdi hepimize çok iþ düþüyor! Her yerde isyan, her yerde devrim istiyoruz ve bunun için savaþacaðýz.
BAHAR ÝSYANDIR ÝSYANSA DEVRÝM
Serhýldanlar büyüyor. Türkiye ve Kürdistan’ýn her ili, her mahallesi eylem alaný, savaþ alaný. Gerilla cenazelerinin sahiplenilmesiyle baþlayan Diyarbakýr’daki çatýþmalar, faþist devletin cenazeyi almaya gelen yüzlerce insanlara saldýrarak silahlarla ateþ etmesiyle büyüdü. Aralarýnda 3 ve 6 yaþýnda çocuklarýn da bulunduðu 13 kiþinin öldürülmesiyle Kürt ve Türk halký serhýldanlara yöneldi. Baþta Kürt halký olmak üzere, yaþanan bu saldýrýlar, bir bilinç sýçramasý yarattý. Bu süreçte olmasý gereken, Kürt ve Türk halklarýnýn mücadele birliði aðýný örüp, halklarýn özgürlük mücadelesini yükseltmektir. Bu bilinçle Türkiye’den Kürdistan’ý selamlýyoruz. Leninistler olarak Gazi Mahallesi’nde yurtseverlerle birlikte ortak örgütlediðimiz eylemi anlatmak istiyoruz. Eylem, saat 20.15’te bir yoldaþýmýzýn baþlattýðý “Biz buraya niye geldik? Savaþmaya! Biz buraya niye geldik? Savaþmaya!” sloganlarýyla karakola doðru yürüyüþe geçilmesiyle baþladý; karakolun etrafý yoðun polis ve panzerlerle çevirmiþti. Burjuvazi öfkenin nereye yöneleceðini iyi biliyordu. Panzerler kitlenin üzerine sürülüyor, yapýlan barikatlar ve kitle daðýtýlmaya çalýþýlýyordu. Yoðun bir gaz bombasý, tazyikli su, plastik mermi ve gerçek mermilerle kitleye saldýrdýlar. Kitle de molotoflarla panzerleri alev topuna çevirdi, panzerler püskürtüldü. Eylem alaný eylemcilere kaldý. Sýk sýk “Amed Halký Yalnýz Deðildir”, “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak”, “Yaþasýn Siper Yoldaþlýðý”, “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Kürdistan’da Tek Çözüm Ya Devrim Ya Ölüm”, “Yaþasýn 13 Mart Genç Komünistler Birliði”, “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist” sloganlarý atýlýyordu. TKEP/L imzalý pankartýmýzý açarak yürümeye baþladýk. Bir anda Gazi’nin her tarafý savaþ alanýna çevrildi. Bir tarafta savaþýlýyor, bir tarafta molotoflar yapýlýyordu. Eylemcilerin iyi bir iþ paylaþýmýyla Kürt ve Türk
8
DISA DISA SERHILDAN BÝJÎ AZADIYA KÜRDÝSTAN! YAÞASIN KÜRT VE TÜRK HALKLARININ MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! LENÝNÝST MÝLÝSLER//GAZÝ NOT: Bu haber elimize mail yoluyla ulaþmýþtýr.
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
2 Nisan gecesi Diyarbakýr’da gerçekleþen saldýrýlarla ilgili yapýlan protesto eyleminde polisin açtýðý ateþ sonucu yaralanan Behlül OCAK’la ilgili, ÝHD’de Mücadele Birliði tarafýndan bir basýn açýklamasý yapýldý. Mücadele Birliði tarafýndan yapýlan açýklamada “Kürt Halký, devletin baský ve zoru arttýkça her geçen gün daha büyük bir kararlýlýkla serhýldanlara yöneliyor. Onlar, bu tavýrlarýyla ‘hiçbir þeyin zamaný gelmiþ bir düþünceden daha güçlü olamayacaðýný’ tüm dünyaya gösteriyorlar.(...) 2 Nisan akþamý Gazi Mahallesi’nde son dönemde gerçekleþtirilen saldýrýlarý protesto etmek için yürüyüþe geçen halkýn üzerine de ateþ açýlmýþ, açýlan bu ateþ sonucu okurumuz Behlül Ocak kolundan aðýr bir þekilde yaralanmýþtýr. (...) Bu olay da gösteriyor ki, devlet Kürt Halkýnýn mücadelesini yalnýzlaþtýrmak, onu baþladýðý yerde boðmak istiyor. Ama buradan bir kez daha haykýrýyoruz: Kürt Halký Yalnýz Deðildir!” denildi. Devrimci Ýþçi Komiteleri adýna basýn açýklamasýna katýlan Yýlmaz EKÞÝ, kendisinin ve yaralanan Behlül OCAK’ýn Karadenizli iþçiler olduklarýný, Karadenizlilerin son dönemde daha çok linç giriþimleriyle gündeme getirilmeye çalýþýldýðýný, bütün Karadenizlilerin bu linç giriþiminde bulunan ýrkçý faþistler gibi yansýtýlmaya çalýþýldýðýný, bunun doðru olmadýðýný, Karadenizli iþçi ve emekçilerin Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce tayin etmesinden yana olduðunu belirtti. Yýlmaz Ekþi, Kürt halkýnýn mücadelesinin yanýnda olduklarýný, acýlarýnýn ortak olduðunu, kafalarýný Kürt halkýnýn haklý mücadelesinin yanýna koyduklarýný söyledi. Baþbakanýn cenazelere ve protesto eylemlerine katýlanlarý kastederek, “kadýn ve çocuk da olsalar gerekeni yapacaðýz” demek suretiyle katliamlara davetiye çýkardýðýný hatýrlatan Yýlmaz Ekþi, baþbakanýn bu açýklamasýndan sonra katliamlarýn arttýðýný belirtti. “Bizleri analarýmýzý aðlatmakla tehdit edenler bilmelidirler ki, biz ‘onur ölümden güçlüdür’ diyoruz. ABD’nin uþaklýðýný yapanlar, Bushlar’a, Soroslara hizmet edenler, iþçilere ve emekçilere saldýrarak, Kürt halkýný katlederek kapitalist sistemi ayakta tutmaya çalý-
þýyorlar” diyen Yýlmaz Ekþi, Devrimci Ýþçi Komiteleri içinde Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez ve çingene iþçilerin birlikte yer aldýklarýný, birlikte mücadele verdiklerini vurguladý. Kürt ulusunun özgürleþmesinin kendilerinin özgürleþmesi anlamýna geleceðini söyleyen Yýlmaz Ekþi, konuþmasýný iþçiler ve emekçiler olarak Kürt halkýnýn kendi kaderini özgürce tayin edebilmesi için üzerlerine düþeni yapacaklarýný söyleyerek bitirdi. Gazi Mahallesi’nde kolundan aldýðý kurþun yarasý ile aðýr bir þekilde yaralanan Behlül Ocak ise, olayýn nasýl gerçekleþtiðini anlattý ve saldýrýlar karþýsýnda tüm varlýklarýyla Kürt halkýnýn yanýnda olacaklarýný vurguladý. Basýn açýklamasýný baþýndan sonuna çeken DÝHA muhabirlerinin, bir gün sonra Gündem gazetesinde yaptýklarý haber ise hem olayý olduðu gibi yansýtmaktan uzaktý, hem de yaþamlarýný Kürt halkýnýn özgürlüðü için seve seve ortaya koymuþ insanlarýn sözlerine yer vermiyordu. Bir köþede ufak bir haber olarak yer alan basýn açýklamasý, sanki olay çalakalem geçiþtirilmek istenircesine ele alýnmýþtý. Ülkede Özgür Gündem gazetesinin son dönem yönelimini göstermesi açýsýndan önem verdiðimiz bu yaklaþýmý doðru görmediðimizi buradan bir kez daha söylemek zorundayýz. Olay, objektif olarak yansýtýlsaydý, bu bile yeterli olacaktý; ama adeta fincancý katýrlarýný ürkütmemek için, ne Gazi Mahallesi’nde Leninistlerle yurtseverlerin ortak olarak yaptýklarý eyleme ne de Kürt halkýnýn özgürlük hakkýný savunmak için bu eylemde yaþamýný ortaya koyan insanlara yer verilmemiþ olmasýný unutkanlýk vb ile açýklamak mümkün deðildir. Ülkede Özgür Gündem gazetesinin bu tavrýna raðmen biz, Kürt halkýnýn yanýnda olmaya devam edeceðimizi ve Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný yer koþulda savunacaðýmýzý buradan bir kez daha haykýrýyoruz.
KÜRT HALKININ YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEÐÝZ
YAÞASIN KÜRT TÜRK HALKLARININ MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
9
durumdadýr. ...Devletin kitlelerin üzerine açtýðý ateþ ve attýðý gaz bombalarý sonucu ölenlerin sayýsý 13’e yükseldi. Aralarýnda 9 yaþýnda çocuklarýn da olduðu 13 insan acýmasýzca katledildi. Baþbakan’ýn ‘çocukta olsa, kadýn da olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacaktýr’ sözleri yeni katliamlara davetiye çýkarmýþtýr. Ekonomik ve siyasi kriz içindeki sistem krizden çýkýþýn yolunu halký katletmekte bulmuþtur. ...Devrim, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda nesnel köklere sahip. Kürt ve Türk emekçilerinin istekleri var olan sistemin sýnýrlarý içinde, var olan hükümet tarafýndan karþýlanamayacak istemlerdir. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin kurtuluþu ile Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce tayin edebilmesinin ön koþulu, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda bir devrimin olmasýdýr. Ancak demokratik bir halk devrimi ile iþçi sýnýfý ve emekçiler iktidarý alabilecek, Kürt ulusu kendi kaderini özgürce tayin edebilecek ve zindanlar yýkýlýp devrimci tutsaklar özgürleþtirilebilecektir. Ancak bir geçici devrim hükümeti iþçi sýnýfý ve emekçi halklarýmýzýn bu istemlerini karþýlayabilecektir. ...Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda devrim, günden güne geliþiyor. Kürt halkýnýn nasýl ayaklanmacý bir ruh hali içinde olduðu görülüyor. Artýk hiçbir güç onlarý bu noktadan geriye götüremez. Biz Mücadele Birliði Platformu olarak Kürt halkýnýn acýlarýnýn kendi acýlarýmýz olduðunu, Kürt ulusunun özgürlüðünün kendi özgürlüðümüz olduðunu buradan bir kez daha haykýrýyoruz. Kafamýzý onlarýn kafasýnýn yanýna yüreðimizi onlarýn yüreðinin yanýna koyuyoruz. Türkiye iþçi sýnýfý ve emekçileri, Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce tayin edebilmesi için üzerine düþeni yapmaya devam edecektir. Devrim, gücünü en sonunda herkese kabul ettirecektir. O zaman burjuvazinin kürsüsünden halka tehditler savuranlar o kürsülerle birlikte tarihin çöplüðüne yuvarlanacaklardýr.” diyorduk. Basýn metninin okunmasýnýn ardýndan eylemimizi sloganlarýmýzla sonlandýrdýk. Bu büyük tarihsel anda Kürt ulusunun yanýnda olmanýn kývancýný yaþadýk. Halklarýmýzýn mücadele birliðini örme konusunda atýlmýþ olan bu adýmlarýn gururuyla yürümeye devam ettik.r
KÜRT HALKI YALNIZ DEÐÝLDÝR
Çatýþmalarda ölen gerillalarýn cenazelerini, halkýn kitlesel bir þekilde sahiplenmesi ve devletin bunu hazmedemeyerek halkýn üzerine gerçek mermilerle ateþ açarak saldýrmasý üzerine baþlayan çatýþmalar hýzla yayýldý. Eylemler boyunca aralarýnda küçük yaþta çocuklarýn da olduðu 13 kiþi katledildi. Buna karþýlýk Kürdistan’da serhýldanlar artarak ve yayýlarak sürdü. Kürt halký kendi kaderini özgürce tayin edebilmek için ayaða kalkmýþ durumda. Biz, Mücadele Birliði Platformu olarak, Kürt halkýnýn kendi kaderini özgürce tayin edebilmesi ve halklarýn mücadele birliðini örmek için 5 Nisan günü saat 12:00’da Taksim Meydaný’nda Metro’nun yanýnda bir basýn açýklamasý düzenledik. Polis teþkilatýnýn 161. kuruluþ yýlý nedeniyle Taksim Heykel’in önünde kutlama vardý. Bilcümle faþistler, iþçi ve emekçilere kapalý olan Taksim Alaný’na doluþmuþlardý. Taksim Meydaný, proletaryanýn kýzýl alaný iþgal altýndaydý. Kendilerini gayet güvende hissediyorlardý; fakat faþistleri bir kez daha þaþýrtarak, üzerinde “Kürt Halký Yalnýz Deðildir / Mücadele Birliði” yazýlý pankartýmýzý açarak sloganlarýmýzý haykýrmaya baþladýðýmýzda tüm afra tafralarý tuzla buz oldu: “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði”, “Kürt Halký Yalnýz Deðildir”… Bunun üzerine sivil faþistler tarafýndan provokasyon yaratýlmaya çalýþýldý; buna izin vermedik. Tüm sivil ve resmi faþistlere tarihsel sonlarýný haber verircesine sloganlarýmýzý daha gür bir þekilde attýk. Faþist köpekler saldýrmaya cesaret edemediler. Böylesine büyük bir cesaretle onlarýn karþýsýna çýkýþýmýz hepsini þaþkýna çevirmiþti. Tarihsel bir an yaþýyorduk. Halklarýmýzýn cellatlarýnýn karþýsýna Kürt ulusunun özgürlük þiarlarýyla çýkýyorduk. “Hiçbir þey zamaný gelmiþ düþünceden daha güçlü deðildir” diye haykýrýyorduk “Son günlerde üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda yaþanan tüm geliþmeler, bu tarihi sözü doðruluyor. Kürt ulusu kendi kaderini özgürce tayin edebilmek için ayaða kalkmýþ
10
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
ANTEP SOKAKLARI ISINIYOR
ateþe verildi. Bu eylemi bahane eden devlet ise, 3 Nisan sabahý kar maskeli özel timleriyle gerçekleþtirdiði ev baskýnlarýnda 12 yurtsever genci gözaltýna aldý ve gözaltýlardan 6’sýný ertesi gün çýkarýldýklarý mahkemece tutuklayarak cezaevine gönderdi. Devlet terörü bununla da sýnýrlý kalmadý. 3 Nisan günü de Vatan Mahallesinde gerçekleþtirilecek eylem dolayýsýyla mahallenin abluka altýna alýnmasýyla OHAL görüntüleriyle karþý karþýya kaldýk. Mahallede bulunan Genç Emekçiler Birliði Derneði de sürekli sivil polisler tarafýndan taciz edildi. Panzerler, akrepler otomatik silahlarla kuþandýrýlarak ateþ açmaya hazýr hale getirildi, özel harekât timleri uzun namlulu silahlarla mahallenin merkezinde konuþlandýrýldý, çevik kuvvet otobüsleri birçok sivil polis aracý mahallede terör estirdi. Birçok genç kimlik kontrolünden ve aramadan geçirildi. Sadece vatan mahallesi deðil bütün Antep’te polis ve asker teyakkuz haline getirildi, savaþ pozisyonuna girdi.
Antep Sokaklarý Ýþçiler Tarafýndan Zaptedildi
Birçoklarýnýn dediði gibi, birden mi ýsýndý acaba sokaklar, yoksa Leninistlerin dediði gibi ard arda gelmiþ, artmýþ, kýzýþmýþ sýnýf mücadelesinin bir sonucu muydu yaþanan geliþmeler? Marksistler her zaman olaylara diyalektik bir gözle bakmýþlardýr. Daha düne kadar “Kürt halký barýþ istiyor” diye haykýranlar son yaþanan geliþmelerden nasýl bir sonuç çýkarýyorlar acaba? Veya “sýnýf çok geri” diyenler son dönemde hýzla geliþen sýnýf hareketini nasýl yorumluyorlar acaba? Olaylara ak ve kara gözlüðüyle bakanlar geliþmeler karþýsýnda her zaman yalpalamaya ve halkýn güvenini yitirmeye mahkûm olmuþlardýr. Esas olan, olaylarýn geliþim seyrine bakabilmektir. Geliþimin yönüne bakarak politika üretenler yalnýzca Leninistler olmuþlardýr. Geçen her gün Leninistleri doðrulamýþtýr. Senelerdir Kürt halkýna karþý yürütülen iþgal ve imha politikasýnda hiçbir deðiþiklik yok. Muþ kýrsalýnda kimyasal silahlarla 14 gerillanýn katledilmesi, operasyonlarýn geniþleyerek devam etmesi, Öcalan üzerinde uygulanan tecrit, bunca zamandýr öfke biriktiren Kürt halkýnda bir patlama, serhýldan yarattý. Bu serhýldan da bir anda “duru gökte çakan þimþek” misali gerçekleþmedi. Senelerdir yüklediði enerjiyle harekete geçen Kürt halký bir anda sermayeyi köþeye sýkýþtýrdý. Evlatlarýnýn cenazelerine on binlerle sahip çýkan Kürt halkýna karþý devlet her zamanki gibi katliamla cevap verdi. Ama her þey tabi ki devletin hesaplarýna uymadý. Bir anda Kürdistan ve Türkiye topraklarýnda ayaklanma rüzgârlarý esti. Kürt halkýnýn serhýldaný Antep’te de çeþitli eylemlerle selamlandý. En baþta yaklaþýk 150 kiþiyle AKP il binasýna “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak” sloganlarýyla yürüyüþ gerçekleþti. Ardýndan Vatan Mahallesi ve Çýksorut Mahallelerinde molotoflu korsan eylemler gerçekleþtirildi. 2 Nisan akþamý Çýksorut Mahallesinde gerçekleþen eylemde sokaklar
Belediye otobüslerinin özelleþtirilmesine karþý GaziUlaþ iþçilerinin eylem dalgasý geliþerek devam ediyor. Daha önce 85 bin imza toplayan ve kitlesel bir eylemle belediyeye yürüyüþ yapan iþçiler, 3 Nisan günü yine sokaklarý ýsýttý. 3 Nisan günü saat 12.00’de Tümtis Sendikasý önünden baþlayan yürüyüþ, Gaziler Caddesi ve þehir merkezinden geçilerek belediye önüne kadar devam etti. Yapýlan basýn açýklamasýnýn ardýndan yürüyüþe katýlan 2.000 kiþi, Büyükþehir Belediyesi önünde oturma eylemi yaptý. 9 Nisan günü Antep’e gelecek olan Tayyip Erdoðan’ý “karþýlama” çaðrýsýnýn da yapýldýðý eylem, Balýklý Parkýna kadar gerçekleþen yürüyüþle devam etti. Yürüyüþ esnasýnda bizler de “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði” ve “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her þey Emeðin Olacak” sloganlarýmýzý attýk. Yaklaþýk 2,5 saat süren eylem boyunca “Ýþ Ekmek Yoksa Barýþ da Yok”, “Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý”, “Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz”, “Baþkan Þaþýrma Sabrýmýzý Taþýrma” sloganlarý atýldý. Özelleþtirme kararý geri çekilinceye dek eylemlerin kararlý bir þekilde devam edeceði belirtildikten sonra da eylem sona erdirildi. Eylemde kadýn ve çocuklarýn kitlesel ve coþkulu katýlmalarý da dikkat çekiciydi. Ezen ulusun iþçileri, yaný baþýnda bir ulus eziliyorken, asla özgürlük yüzü göremez. Kürt ve Türk emekçi sýnýflarýnýn ortak, birleþik devrimi tek kurtuluþ yoludur. YAÞASIN BÝRLEÞÝK DEVRÝMÝMÝZ! YAÞASIN KÜRT-TÜRK HALKLARININ MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!
Mücadele Birliði Okurlarýna Ölüm Tehdidi Antep’te akþam vakti merkezi yerlerde “Mart Ýsyandýr Ayaklanmadýr Devrimdir” pullamalarý yapan 3 okurumuz, sivil polisler tarafýndan durduruldu. Okurlarýmýz polisler tarafýndan ölümle tehdit edildi. 1 saat kadar bekletilen okurlarýmýza sözlü sataþmalarda da bulunan polisler, devletin gerçek yüzünü, iþkenceci, katliamcý yüzünü bir kez daha göstermiþ oldu. Antep polisi daha önce de birçok baský ile mücadelemizi engellemeye çalýþmýþtý. Bu engelleme ne ilk ne de sondur. Bunu biliyoruz ve buradan bir kez daha haykýrýyoruz: Hiçbir baský bizleri haklý mücadelemizden alýkoyamayacak. Baskýlarýnýzýn, tehditlerinizin, iþkencelerinizin, katliamlarýnýzýn hesabýný iþçi ve emekçi halklara ödeyeceksiniz. Bu günler uzak deðil. KATÝLLERDEN HESAP DEVRÝMLE SORULACAK BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
ANTEP MÜCADELE BÝRLÝÐÝ
11
AMED’E ATEÞTEN KÖPRÜLER KURALIM N
ewroz döneminin bir “erken doðum”a yol açacaðýna dair düþünceler daha önce dile getirildi. Sýnýflar savaþýnýn dengeleri, yarattýðý sonuçlar ve karþýlýklý yaratýlan ruh halleri, böyle bir erken doðum”a uygundu. Neydi bu koþullar, kýsaca özetleyelim: Sermayenin farklý kamplarý arasýndaki kavga, onu yeteri kadar bölmüþ ve yýpratmýþtý. Tekelci egemenlik devrim karþýsýnda tüm sermaye gruplarýnýn “milli mutabakat”ýný saðlayabilecek durumda deðildi. Kürt halk hareketinde ise, mülk sahibi sýnýflarýn pasifizmi ile yoksul emekçi kesimlerin devrimci atýlýmý, çýkarlarý çeliþkili bu iki halk kesimi arasýndaki duvarlarý kalýnlaþtýrmýþtý. Yoksullarýn devrimci kitlesel atýlýmlarý, halk hareketlerinin asýl sürükleyici gücü haline geliyor, mücadele hem hedefler hem de yöntemler açýsýndan sertleþip radikalleþiyordu. Türkiye iþçi sýnýfýnýn yaygýn eylemleri ve devrimci faaliyetin canlýlýk dönemine girmesi, bu tabloyu tamamlýyordu. Sýnýflar savaþýmýnýn ortaya çýkardýðý bu denge, sokaða ve politikanýn diline de yansýyor, devrimin kitlelerinde öfke, karþý-devrimin tabanýnda ise “tahammülsüzlük” duygularý kabarýyordu. Böylesi koþullar altýnda, hiçbir taraf, iç savaþýn keskinleþmesini önleyemez. Ne saðduyu çaðrýlarý etkili olabilir, ne de tarafsýzlar bu konumlarýný koruyabilir. Ýç savaþýn kutuplaþtýrdýðý politik kitleler için, bir uzlaþma ve “güven” ortamý yaratmak amacýyla her iki tarafýn ayný anda geri çekilmesi söz konusu olamaz. Bu derece sertleþmiþ bir politik arenada, bir tarafýn geri adýmý, karþý tarafça bir zafer olarak ilan edilir. Ýç savaþýn deðiþmeyen bir kuralýdýr bu. Nitekim, Ulusal Kurtuluþ Hareketi, bir uzlaþma noktasý yaratmak amacýyla silahlý güçlerini geri çektiðinde, hedeflerini ve yöntemlerini buna göre revize ettiðinde; bu geri adýmlar sermaye tarafýndan bir “zafer” olarak ilan edildi. Burjuvazi zaferini ilan etsin, bundan ne çýkar dememek gerekiyor. Diðer savaþlarda olduðu gibi, iç savaþlarda da psikolojik üstünlük, moral donaným, askeri hareketlerin sonucunu belirleyebilecek denli etkindir. Burjuvazi ilan ettiði zaferiyle, çöküntüye uðramýþ olan moral gücünü tazeledi. 2005 Newroz’u, coþkusu ve kitleselliðiyle, karþý-devrim cephesinde alarm zilleri çaldýrmýþtý. Sonrasýnda neler yaþandýðýný herkes gördü. Linçler, bayrak provokasyonlarý, New-
12
roz kitlesel gösterisine karþý-devrimin verdiði cevap oldu. Devrim ve karþý-devrimin sokaklarý ele geçirme mücadelesi, karþýlýklý olarak öfkeyi ve “duyarlýlýðý” keskinleþtirmiþti. Bu ruh hali içinde girilen 2006 Newroz’u, bir taraf için zafer, öbür taraf için bir moral bozukluðu gerekçesi haline geldi. Açýk katliam tehditlerine raðmen Newroz alanlarý dolup taþtý. Karþýdevrim cevabýný, daðlarda kimyasal silahlar kullanarak verdi. Elini çabuk tuttu. Çünkü, Newrozun yarattýðý ivmeye fren koymak, yoksul emekçi kitleleri moral bozukluðuna sürüklemek, mülk sahibi sýnýflarýn pasifliðini iþbirliðine dönüþtürmek amacýndaydý. Amaca vasýl olunamadý. K.Kürdistanlý yoksullarýnýn tepkisi, bu kez gerçekten sert oldu. Þemdinli olaylarýný kat kat aþan bir devrimci öfke, günler ve gecelere yayýlan bir isyan ve diþe diþ bir kavga. Bu bir ayaklanma deðilse, baþka nedir? Siyasi baþkent Amed’de günler süren ayaklanma, çevre il ve ilçelere yayýldý. Amed, bir kez daha, her Kürt’ün gözünü çevirdiði bir yer olduðunu kanýtladý. Zor araçlarý her yerde ön plandaydý, uzlaþmanýn gölgesi bile kalmamýþtý sokaklarda. Yoksul kitleler, ellerinde ne varsa onunla ve sýnýr tanýmayan öfkeleriyle girdiler kavgaya. Öfke öylesine uç noktalara varmýþtý ki, bunun biraz gerisine düþen yurtsever Kürtler bile hýzla hedef haline gelebiliyordu. Valilikler ve emniyet müdürlüðü binalarý baþta olmak üzere, tüm resmi kurum binalarý, karakollar, bu öfke patlamasýndan nasiplerini aldýlar. Amed gibi büyük kentlerin üzerinde duman, içinde yangýn hiç eksik olmadý. Kentlerin polis gücü, bu güçlü kitlesel öfke patlamalarý karþýsýnda, çok kýsa sürede kontrolü kaybediyor; hemen her yerde ordu güçleri devreye giriyordu. Ne tanklar, ne savaþ uçaklarý, ne de panzerler, Kürt halkýnýn öfkesini korkuya dönüþtürebildi. Kalabalýk yoksul kitleler, kent savaþlarýna özgü bir hareketlilikle, günler süren bir gövde gösterisini sahneye koydular. Her an nereden çýkacaðý belli olmayan kalabalýklar, ana caddeleri trafiðe kapatýyor, resmi binalara saldýrýyor; polis yeterli gücü toplayýp karþý saldýrýya geçtiðinde, onlarca ara sokakta gözden kayboluyorlardý. Müdahale için ara sokaklara giren polisler, camlardan, balkonlardan atýlan taþlar altýnda þaþkýna dönüyor, bir anda kendilerini öfkeli kalabalýklarýn kuþatmasý altýnda bulabiliyordu. Amed Belediye Baþkaný:
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
“Kent hiç bu kadar uzun süreli bir infial yaþamadý” derken, farkýna varmadan çok önemli ve isyanýn hareket biçiminden çok daha derin bir gerçeðe iþaret ediyordu. Ulusal-Sýnýfsal Kurtuluþ Manifestosu Amed’in ateþlediði kent ayaklanmalarýnýn ayýrdedici yaný, ne sertliðinin dozajýdýr, ne de uzun döneme yayýlmýþ olmasýdýr. Böylesine ölüme meydan okuyan bir öfke ve muazzam baskýlar karþýsýnda böylesine direngen bir isyan, ancak en yoksul sýnýflarýn saðlam karakterine dayanabilir. Amed ayaklanmasýnda sýnýf kini çok etkin bir rol oynadý. Ayaklanmayý omuzlayanlar, kanlarýný akýtanlar, þehrin en yoksul semtlerinden çýkýp gelen iþsiz gençler ve kadýnlar oldu. Kürt halkýnýn en yoksul kesimlerinin sürüklediði bu ayaklanma, ulusal-sýnýfsal kurtuluþun kitleler tarafýndan ilan edilen bir manifestosuydu adeta. Kürt ulusal kurtuluþu adýna konuþan Karayýlan: “Bu halký durduramayýz, ne bizi dinlerler, ne de seçilmiþleri” sözleriyle, isyanýn kendilerini de aþmýþ olduðunu itiraf ediyor. Amed, uzunca süredir mülk sahibi sýnýflarýn pasifliðinin aðýrlýðý altýnda ezildi. Yoksul emekçi kitleler, bu pasifizm çemberini kýracak bir gerekçe arýyorlardý. Gerilla cenazeleri, yoksullara bu genel gerekçeyi sundu. Cenazelerde en çok haykýrýlan slogan: “Barýþa Hayýr” oldu. Protesto için bir günlüðüne bile olsa kepenk kapatmayan küçük mülk sahipleri, bu öfkeden nasiplerini aldýlar. Sýra, sermayenin diðer sembollerine geldi. Bankalar yakýldý, büyük alýþveriþ merkezleri daðýtýldý. Bugüne dek mülk sahibi sýnýflarýn pasifizmini sessizce protesto eden yoksul halk, ilk defa bu denli yaygýn ve açýkça tepkilerini gösterdi. Ayaklanma boyunca tayin edici kitleler, yoksullar oldular, harekete kendi renklerini kattýlar. Nasýl olmasýn? Ezilen bir ulus olmanýn tüm yükünü omuzlayanlarýn, bütün bedellerini ödeyenlerin, bütün acýlarýný çekenlerin, kendilerine özgü duygularla, eðilim ve içgüdülerle olaylara damgasýný vurmalarý neden þaþýrtýcý olsun?! Bundan sonraki tüm olaylarý derinden etkileyecek, çok önemli bir geliþmedir bu. Geliþmelerin hangi yönde etkileneceðine bir bakalým. Birincisi, bundan böyle, yoksul kitlelerin devrimci atýlýmlarý, mülk sahibi sýnýflarýn uzlaþma politikalarýnýn yedeði olmayacaktýr. Ya-
kýn geçmiþte yaþanan kýsa süreli yoksul isyanlarý, öfke patlamalarý, uzlaþmacýlarýn konumlarýný saðlamlaþtýrmýþtý, onlarý burjuvazinin gözünde “ezilen ulusun aþýrýlýklarýný önleyen emniyet sübabý” haline getirmiþti. Fakat bugünden sonra yoksullarýn öfkesi herkesi, kendilerini hesaba katmaya zorlayacaktýr. Amed Ayaklanmasýyla yoksul Kürtler, sürüklenen deðil, sürükleyen konuma yükseldiler. Bundan böyle, burjuvaziye uzatýlan her el, yoksullar tarafýndan reddedilecek. Ulusal-sýnýfsal kurtuluþ manifestosu olan Amed isyanýnýn iç savaþa yapacaðý diðer önemli etki, devrimin darbelerinin daha uzun süreli, burjuvaziyi soluksuz býrakacak yaygýnlýkta ve sýklýkta gerçekleþmesi olacaktýr. Bütün Mart ayý boyunca olan budur. Bu Mart boyunca, sadece Amed ve diðer Kürt illeri deðil, Türkiye’nin büyük þehirleri de devrimin kalabalýk kitlelerini sokaklarda gördü. Gecekondu yýkýmlarýna karþý yoksul mahallelerin diþe diþ kavgasý, bu topraklara hakim olan ruh haline dair güçlü bir kanýttýr. En yoksul kitlelere dayanan halk hareketleri, uzlaþmazlýk ve burjuvaziye güvensizlik karakterleriyle ön plana çýkarlar. Oysa, Kürt halk hareketinin uzlaþmacý çizgisi, sýk sýk devrimin darbeleriyle sersemleyen burjuvaziye, ihtiyacý olan soluklanmayý, politik manevra için güç ve ittifak biriktirme olanaðý saðlýyordu. Eðer tekelci sermaye, böylesine sert ve uzun bir iç savaþta halen daha iktidarýný koruyabiliyorsa, bunun önde gelen nedenlerinden biri, devrimin kitlesel atýlýmlarýnýn uzlaþmacý ve oportünist gruplar tarafýndan sürekli kesintiye uðratýlmasýndandýr. Devrimin soluksuz darbeleri, burjuvaziyi felç edebilir, onu çok daha derin ve yaygýn iç kavgalara sürükler. Ancak, kesintili süreçler, burjuvaziye yýpranan yönlerini yenileme, karþý-devrim saflarýný tahkim etme ve devrimci kitle eylemlerinin etkilerini binlerce farklý yoldan silikleþtirme fýrsatý sunar. Soluksuz Bir Devrim Ýçin Amed Dersleri Devrimin soluksuz darbeleri, sadece yaygýn kitle isyanlarýyla gerçekleþemez. Bu noktada, Amed’de patlak veren ayaklanmanýn eksik yönlerine gelmiþ bulunuyoruz. Amed Ayaklanmasý, Filistin Ýntifada örneðinde görebileceðimiz gibi, sýnýrlý sayýlabilecek zor araçlarýnýn kullanýmýnýn ötesine geçmedi. Nihai saldýrý aþamasýna gelmemiþ temel örgütlülük araçlarý ve destek güçleri yaratmamýþ bir isyan için, zor araçlarýnýn kontrollü kullanýmý, akla uygundur. Amed halký, büyük ölçüde kendiliðinden bir eðilime yöneldiði bu ayaklanmada, iç savaþýn en önemli derslerini özümsemiþ bir halk olarak davrandý; kitlelerin kontrollü güç kullanýmý, iç savaþýn saðladýðý bu birikimin yönlendiriciliðindeydi. Fakat ayaklanma güçleri, karþý saldýrýlarý göðüsleyebilecek hazýrlýk ve donanýma da ihtiyaç duyarlar. Her ayaklanmada, ister uzun döneme yayýlmýþ olsun, isterse kýsa döneme, isyancý güçler nefes almak, güçlerini gözden geçirmek, hareketin ileri yönlerini içselleþtirip pekiþtir-
mek için, kendi mekanlarýna geri çekilirler. Böylesi soluklanma dönemlerinde ayaklanma güçleri, karþý-devrimi bir saldýrýya kalkýþmaktan alýkoyacak, onlarý bulunduklarý savunma konumunda mýhlayacak daha küçük savaþçý birliklerini mutlaka kurmalýdýr. 20.yüzyýlýn bütün ayaklanmalarýnýn en önemli derslerinden biri budur. Devrimin soluksuz darbeleri, büyük kitlesel kalkýþmalarýn görece sakin ara dönemlerinde doðan boþluðu dolduracak küçük eylem gruplarý sayesinde, süreklilik kazanabilir. Yoksul kitlelerin ayaklanmalarý, Kürdistan’ýn en büyük kentlerinden baþlayarak, daha küçük kentlere doðru yayýldý. Geçmiþ dönemde, daha küçük kentlerde baþlayan isyanlarýn büyük kentlere doðru yaygýnlaþmasý, bir istisnayken; tersi her zaman bir kaidedir. Bu nedenle tekelci egemenlik, Amed baþta olmak üzere, Kürt kentlerini geri kazanabilmek için her þeyi yapacak, her çýlgýnlýðý göze alacaktýr. Ayaklanma baþlar baþlamaz, bütün çevre illerden polis ve ordu güçlerinin kente yýðýlmasý ve fiili bir ablukanýn baþlamasý boþuna deðil. Kent içinde estirilen þiddetin ise haddi hesabý yoktu. Bir çok ölüme, yüzlerce yaralanmaya yol açan olaylar, burjuvazi için kenti geri alma operasyonunun ilk halkasýdýr. Bundan sonra olacaklara dair bir iþaret, Türkiye baþbakanýnýn tehdit dolu sözlerinden okunabilir. Harekete katýlan çocuk ve kadýnlarý açýk hedef haline getiren bu sözlerdeki tehdit, saklanmaya gerek duyulmayacak denli gerçektir. Ölümlerin, yaralanmalarýn ve gözaltýlarýn çoðunluðunu çocuklar oluþtururken, bu sözlerin boþ tehditler olduðunu kim iddia edebilir? Tekelciliðin kentleri geri almak için yaptýðý askeri yýðýnak ve uygulamaya koyduðu þiddet, 92-93 dönemini hatýrlatýyor. O dönemde yaygýnlaþma eðilimine giren kent isyanlarýný bastýrabilmek için, kýrsal alanlarýn denetimini kaybetmek pahasýna, kentlere büyük güç yýðýlýr, abluka süreklileþtirilir ve dahasý, kentlerin toptan yýkýmýna dahi giriþilirdi. Örnekleri biliniyor. Bugünlerde kentler, toptan yýkýmý mümkün kýlamayacak denli büyük, ama bir sürek avý için uygun. Kentleri teslim almayý hedefleyen bu uzun sürek avý sýrasýnda, kýrda kendi savunma alanlarýna çekilmiþ olan savaþçý gruplarýn, nasýl bir iþlevi olmasý gerektiði mutlaka gözden geçirilmelidir. 92-93 döneminde savaþýmý daðlarla sýnýrlamak, kentlerin ayaklanma gücünün asýl temelini oluþturan gençliði kýrsal alana çekmek, önemli bir hataydý. Bu hatanýn altýnda, kentlerin kitlesel ayaklanma gücünü, gerilla eylemlerinin yalnýzca destekçisi olarak görmek anlayýþý yatýyordu. Oysa, bütün büyük devrimlerin tarihi, bu anlayýþýn tam tersini; yani gerilla eylemlerinin, kitlelerin ayaklanma gücünün destekçisi olarak konumlandýrmak gerektiðini defalarca kanýtlamýþtýr. 92-93 döneminde, ayaklanmanýn en dinamik çevrelerini kaybeden, korkunç bir baskýyla pasifikasyon çemberine sokulan kentler, kýrsal alan savaþçýlarýnýn etkisini de büyük ölçüde kýsýtlamýþ oldu. Kýrýn savaþçý güçleri, yalnýzca kendi belirledikleri savunma alanlarýnda kalýrlarsa,
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
kentleri pasifize eden bu büyük sürek avýna seyirci kalýrlarsa, 92-93 döneminin hatasýný yinelemiþ olacaklardýr. Kentlerin kitlesel ayaklanmalarýyla kýrlarýn dolaysýz-birleþik eylem çizgisini yaratmak, burjuvaziyi ve silahlý karþýdevrim güçlerini her iki alanda da sürekli savunma durumunda býrakmak sonucunu doðuracaktýr. Birleþik Devrimin Ateþten Köprülerini Kurmak Amed ayaklanmasýnýn bir kez daha kanýtladýðý en önemli gerçek, devrimin birleþik karakterine iliþkin olandýr. Bir devrimin en temel karakterleri, büyük devrimci atýlým dönemlerinde kendilerini kabul ettirmek için bütün güçleriyle ortaya çýkarlar. Devrimlerin temel karakterleri, öncü yapýlar tarafýndan yaratýlmazlar, tersine onlar kendilerini öncü yapýlara dayatýrlar. Devrimin karakterini tanýmayan, ona uygun tavýrlar, hareketler ve örgütlenmeler inþaa etmeyen öncüler, kuþkusuz sürekli açmaza düþerler. Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin, eðer zafer yüzü görmek istiyorlarsa, birleþik karakterli bir devrim olarak inþa edilmelerinin, buna uygun örgütler ve tavýrlar ortaya konulmasýnýn önemi, Amed isyanlarýnda açýkça görüldü. Amed ayaklanmasý, burjuva iktidarý gerçek anlamda sarstý, korku, endiþe ve panik duygularýna sürükledi. Ancak burjuvazi, üst üste yapýlan güvenlik zirvelerinde “asýl korkulanýn, olaylarýn Türkiye kentlerine sýçramasý” olduðunu söylerken, sarsýlmanýn, ama yýkýlmamýþ olmanýn sevincini duyuyordu. Kürt halkýnýn en yoksul kesimlerinin omuzlarýnda yeniden tarihin ön sahnesine fýrlayan ulusal-sýnýfsal kurtuluþ perspektifi ve halkýn buna uygun eylemleri; birleþik devrimin örülmesi için, eskisinden çok daha güçlü bir zemin sunuyor. Yoksul emekçi kitleler, kapitalizm karþýsýnda ayný acýlarý omuzluyorlar. Bu durum birbirlerini daha rahat anlamalarýný ve binlerce yoldan mücadele birliðini örmelerini saðlýyor. Mücadele birliði süreci, þimdiden iþliyor. Ancak Leninist Partinin görevi, süreci hýzlandýrmaktýr. Amed ayaklanmasý, Kürt halkýna, yalnýzca bir ülkenin deðil, iki ülkenin emekçilerinin ayný süreçte ayaklanmasýnýn bir zafer getireceðini çok güçlü, kolay unutulmayacak bir biçimde öðretmiþtir. Kürt halkýnýn nesnel temelleri olan mücadele birliðine, ayaklanmanýn verdiði bilinç açýklýðýyla, daha net ve azimle sarýlacaðýný öngörmek, yanlýþ olmaz. Kürt halkýyla mücadele birliðini kurmak ateþten bir köprüdür. Çok büyük bedeller gerektirir. Çünkü bu, tekellerin en büyük korkusunu gerçekleþtirmektir. Devrimci halklar, birliði, kendi ulaþtýklarý düzeyin gerisine düþmek için deðil, daha ileri atýlýmlar gerçekleþtirmek için arzularlar. Kürt halklarý, ayaklanma düzeyine ulaþmýþ eylemlerini, “barýþ, kardeþlik” söyleminin gölgesine itelemek isteyen reformist ve oportünist sola deðil, bu ateþten köprüyü geçmeye ve her türlü bedeli ödemeye hazýr olduðunu gösteren saðlam karakterli, “kemik kýran” partilere eðilim gösterecektir. Ancak bu eðilimi yanlýþ deðerlendirme hatasýna düþmeyelim. Kürt halký, bu birlik arayýþlarýnda, kendi tarihi ve politik deðerlerine saygý bekleyeceklerdir.
13
Zindanlarý Yýkacak ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR Serpil Cabadan Ölüm Orucu Eylemi’nin 291. Gününde Ölüm Orucu savaþçýlarý, içeride ve dýþarýda
Dýþarýda Ölüm Orucu eylemini sürdüren
devrim için yürümeye devam ediyorlar. Devrim
Fatma Koyupýnar 9 Nisan tarihi itibariye eyle-
onlarýn kararlý tutumuyla serpilip geliþiyor. Ta-
minin 337. gününde.
rih onlarýn adýmlarýyla yolunu açýyor... Serpilimiz bugün Ölüm Orucu eyleminin 291. gününde. Kýrýklar F tipi zindanýnda Ölüm Orucu eylemini sürdüren Þeyhmus Poyraz ise 125. gününde.
Ölüm Orucu’na dýþarýda baþlayan Behiç Aþçý ise bugün eyleminin 8. gününde. Devrim onlarýn eriyen bedenlerinde boy atmaya devam ediyor. Daima... Zafere Kadar
Merhaba Yoldaþým, Öncelikle onurlu eyleminin karþýsýnda saygýyla eðiliyorum. Anadolu topraklarýnda kaç ulus olsak da, kaç dil konuþsak da dünyanýn ö-
ðýmýz onurlu, haklý kavgamýzýn ölçütü yok, daha doðrusu ölçütü bulunamaz. Bütün serhat bölgesinin ovalarý, kýraç köy-
bür ucunda yaþayan bir yoldaþýn acýsýný yüre-
leri, insanýna benzeyen daðlarý sende, yani
ðimizde hissedebiliyorsak, senin gibi yaný ba-
gözlerinde saklý. Ýþte herkes senin onurlu eyle-
þýmýzdaki bir yoldaþýmýzýn savaþýmýnýn büyük-
mine tanýk oluyor. Doða bile bu eylemi doðu-
lüðünü hissetmemek mümkün deðil...
ran etkenler karþýsýnda öfkesini kusuyor.
Sosyalist olmak, devrimci olmakta, insan
Bir gün elbet bu topraklarda, kavgasýný ver-
olmakta ýsrarsa; insanlýk bitmeden bu kavga-
diðimiz her karýþta, güçlü ellerimizle zafer bay-
mýzda bitmeyecektir yoldaþým. Kaç cesur yü-
raðýmýzý dikeceðiz. Düþman her zaman tüm çir-
rek insanlýðýn bu büyük kavgasý yolunda tüm
kinliðiyle karþýmýzda dursa bile devrimci ruhu-
benliðini namluya sürmüþtür. Onlarýn sevdalarý
muz karþýsýnda yok olmaya mahkumdur. Eyle-
bizlere kalmýþtýr. Bu çark artýk kanla, kolla, ba-
mini en içten duygularýmla selamlýyorum.
cakla cebelleþerek dönmeye çalýþýyor. Gün be
Daima yanýnda olacaðýz.
gün zafer zýlgýtlarýmýz çoðalýyor. Ömrümüz insanlýkla eþdeðer. Gel gör ki yüreðimizde taþýdý-
Antep Üniversitesi’nden Bir Öðrenci
DETAK’a ulaþmak için e-mail adresi: detakistanbul@yahoo.com
14
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
AVUKAT BEHÝÇ AÞÇI ÖLÜM ORUCUNDA! “Sizler Ýçin Öleceðiz” Avukat Behiç Aþçý Ölüm Orucunda. 5 Nisan 2006 Dünya Avukatlar Gününde, Ýstanbul Barosu üyesi ve Çaðdaþ Hukukçular Derneði Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi Av. Behiç Aþçý Ölüm Orucuna baþladýðýný Þiþli’deki ikametgâhýnda yaptýðý basýn açýklamasý ile duyurdu. Av. Behiç Aþçý açýklamasýnda bugün hapishanelerde uygulanan tecrit politikalarýna karþý Ölüm Orucuna baþladýðýný söyledi. Ölüm Orucunu politik bir eylem biçimi olarak ele aldýðýný ve devrimci bir avukat olduðu için Ölüm Orucuna baþladýðýný söyleyen Aþçý, katliamlara tanýklýk ettiðini, yüzlerce cenaze kaldýrdýðýný, her biri ayrý ayrý deðere sahip insanlarý birer birer ölümsüzlüðe uðurladýðýný, bunu yaparken acýlarýný hep içine gömdüðünü ve koþturmaya devam ettiðini be-
lirtti. Bir avukat olarak çeþitli bedeller ödediðini, gözaltýna alýnýp iþkence gördüðünü, tutuklandýðýný, F tipi zindanlarda kaldýðýný, müvekkilleriyle görüþmelerinin yasaklandýðýný dile getirerek; devrimciliðin insan olma süreci
anlamýna geldiðini, bu nedenle hep siyasi iktidar tarafýndan hedef haline getirildiklerini ama bundan gurur ve onur duyduklarýný söyledi. Eðer pratikleriyle bu baskýlara hedef olmasalardý kendilerinden þüphe edeceklerini dile getirdi. Sözlerini 19 Aralýk katliamýnda Ceyhan Zindanýnda ölümsüzleþen Halil Önder yoldaþýnýn mektuplarýndan yaptýðý alýntýyla bitiren Behiç Aþçý, “Sizler için öleceðiz” dedi. Bu þekilde farklý bir biçimiyle de olsa müvekkillerinin haklarýný savunmaya devam ettiðini, tecridin kaldýrýlmasý gerektiðini, bu ülkede hukuk ve adaletin olmadýðýný da belirtti. Av. Behiç Aþçý’ya destek olmak için 5 kiþi de süresiz açlýk grevine baþladý.
Avukatlardan Adalet Bakanýna Protesto
DEVRÝMCÝ BASIN SUSTURULAMAZ!
Av. Behiç Aþçý’nýn 5 Nisan’da Ölüm Orucuna baþlamasýnýn ardýndan bir araya gelen Devrimci ve Demokrat avukatlar 6 Nisan’da Behiç Aþçý ile Dayanýþma Komitesi oluþturdu. Dayanýþma Komitesi almýþ olduðu karar doðrultusunda Ýstanbul Barosu’nun organize ettiði “Adalete Eriþim” seminerine katýldý. 7 Nisan’da Lütfi Kýrdar da yapýlan uluslararasý seminerde Adalet Bakaný Cemil Çiçek’in konuþmasý Dayanýþma Komitesinden Av. Taylan Tanay tarafýndan kesildi. “Sayýn Bakan siz bunlarý anlatýyorsunuz ama bakýn bizde neler oluyor, bu ülkede bir avukat Ölüm Orucunda” diyerek konuþmasýna baþlayan Tanay, korumalar tarafýndan yerlerde sürüklenerek dýþarý çýkartýldý. Dayanýþma Komitesinden diðer avukatlar olarak bizler de Tanay’ýn yarým kalan konuþmasýný tamamladýktan sonra daha önceden hazýrladýðýmýz bildiri metinlerini katýlýmcýlara daðýttýk, korumalara müdahale edip Tanay’ýn tekrar salona alýnmasýný saðladýktan sonra korumalarýn metni daðýtan bir avukat arkadaþýmýza müdahale etmesi üzerine seminere katýlanlar ve bizler bu durumu protesto edip polisin dýþarý çýkarýlmasýný saðladýk. Daðýttýðýmýz metinde, Ölüm Oruçlarýnýn devam ettiði, devletin cezaevleri için çözüm yerine çözümsüzlüðü tek seçenek olarak dayattýðý, bunun da Ölüm Orucu eylemlerinin artarak devam etmesine neden olduðu, yaþanan ölümlerin siyasi sorumlusunun Adalet Bakanlýðý olduðu, bakanýn bugün Adalete Eriþim baþlýðý altýnda nutuklar çekmesinin utanç verici olduðu, tecridin kaldýrýlmasý ve ölümlerin durdurulmasý gerektiði yer alýyordu. Avukatlar günü kapsamýnda yapýlan seminerde 20 avukat tarafýndan protesto edilen bakan, konuþmasýný kýsa keserek açýklama yapmadan toplantýyý terk etti. Ancak bu defa da bu konuda hiçbir açýklama yapmamasý üzerine “Ölüm Oruçlarý devam ediyor, gerçeklerden kaçamayacaksýnýz, bu ülkede 121 insan öldü, bu sesi hep duyacaksýnýz” baðrýþmalarý ve protesto alkýþlarý arasýnda kaçarcasýna toplantý salonundan çýktý. Dayanýþma Komitesinden Bir Avukat
Devrimci basýn emekçileri olarak 3 Nisan Pazartesi günü Galatasaray Lisesi önünde bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdik. Yayýnlarýmýzýn F tipi zindanlara çeþitli gerekçelerle alýnmamasýný protesto ettiðimiz açýklamada, “F Tiplerinde Devrimci Basýn Engelleniyor, Devrimci Basýn Susturulamaz” yazýlý ve “Mücadele Birliði, Devrimci Demokrasi, Yürüyüþ, Atýlým, Proleter Devrimci Duruþ, Odak, Kýzýlbayrak” imzalý bir pankart açtýk. Yaptýðýmýz basýn açýklamasýnda; “Devrimci basýn, toplatma kararý olmamasýna raðmen sýrf içinde “Komünist”, “Ölüm Orucu”, “Kürt” vb. sözcükler geçtiði için içeri alýnmýyor. Ya da F tiplerinde yaþanan hak gasplarýna iliþkin haberlere yer verildiði için... Þimdi soruyoruz sizlere; tutsaklarýn kendi haberini okumasýnýn ne tür sakýncasý var. Bir gerçeði yazmayalým mý, susalým ve F tiplerindeki iþkencenin suç ortaðý mý olalým? Size soruyoruz, gerçekler yazýlmadýðý zaman gerçek olmaktan çýkar mý? Hayýr, biz gerçekleri yazmaya devam edeceðiz!” dendi. “Devrimci Basýn Üzerindeki Engellemeler Kaldýrýlsýn”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganlarýnýn ardýndan Galatasaray Postanesi’nden devrimci tutsaklara yayýnlarýmýzý postaladýk ve açýklamamýzý sonlandýrdýk. 6 Nisan Perþembe günü devrimci sosyalist basýn emekçileri olarak, konuyla ilgili Sultanahmet Adliyesi’nde, Tekirdað F Tipi Ceza Ýnfaz Kurumu görevlileri hakkýnda suç duyurusunda bulunduk ve ardýndan bir basýn açýklamasý yaptýk. “Devrimci Basýn Susturulamaz”, “Haber Alma Hakký Engellenemez”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganlarýyla açýklamamýzý bitirdik.
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
15
DISA DISA SERHILDAN
larla havaya ateþ açmasý, eyleme katýlanlarý coþturdu. Meydanda bulunan insanlar alkýþlamaya baþladý. Ateþin baþýnda marþ söylendi, sloganlar atýldý. Tam bir buçuk saat süren eyleme polis müdahale edemedi ve çareyi sadece giriþe yýðýnak yapmakta buldu. Halk, “çevik kuvvet yýðýnak yaptý dikkatli olun hewal” diyerek eylemcileri sahiplendi. Ara sokaklarda sloganlarla daðýldýk. Polis Bayramtepe’ye girmeye cesaret edemedi. Girseydi çýkamayacaklarýný onlar da biliyorlardý. Gerçekleþtirdiðimiz eylemle bir kez daha Kürt halkýnýn yanýnda olduðumuzu, Kürt halkýnýn yalnýz olmadýðýný gösterdik. Þimdi, sermayenin saldýrýlarýna karþýlýk Kürt ve Türk halklarýnýn mücadele birliðini örme zamanýdýr. Süreç pratik bir süreçtir. Leninist Parti kadrolarýna çok iþ düþmektedir. Her yeri eylem alanýna çevirmek gerekiyor. Parti bayraðý her yerde, her eylemde olmalýdýr. Baþlayan serhýldaný büyütme dönemidir.
KÜRT HALKINA KALKAN ELLERÝ KIRDIK KIRACAÐIZ! YAÞASIN PARTÝMÝZ TKEP/LENÝNÝST! FAÞÝST TC ORDUSU KÜRDÝSTAN’DAN DEFOL! Bayramtepe’den Leninist Milisler NOT: Bu haber elimize e-posta yoluyla ulaþmýþtýr
Sermaye sýnýfý her geçen gün tarihin çöplüðüne batarken, kendini bir gün daha fazla ayakta tutabilmek için emekçi halklara ve onun öncülerine saldýrýyor. Yeni katliamlar gerçekleþtiriyor. Amed’de gerillalarýn cenazelerini sahiplenen Kürt halkýna saldýrarak emekçi halktan 7 kiþiyi katletti. Bunun sonrasýnda Amed’e destek vermek için Türkiye ve Kürdistan’da her yerde serhýldanlar baþladý. Toplam 11 kiþi katledildi. Onlarcasý yaralandý, 400 den fazla kiþi tutuklandý. Bizler de Kürt halkýnýn yalnýz olmadýðýný göstermek ve destek olmak için, 31 Mart Cuma günü Leninistler olarak Bayramtepe’de bir eylem gerçekleþtirdik. “Dýsa Dýsa Serhýldan-LENÝNÝSTLER” pankartýný açarak, ana caddede yürüyüþe geçtik. “Amed Faþizme Mezar Olacak”, “Dýsa Dýsa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan”, “Yaþasýn Kürt Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði”, “Faþist TC Ordusu Kürdistan’dan Defol”, “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak”, sloganlarýyla yürüyüþ boyunca cadde molotoflandý. Bayramtepe Meydaný’na geldiðimizde, caddeyi molotoflarla keserek lastiklerle büyük bir ateþ yaktýk. Polisi beklemeye baþladýk. Leninist milislerin silah-
16
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
Almanya’dan Serhýldana Destek Son dönemde Kürdistan’da yaþanan operasyon ve katliamlarý protesto etmek için, Almanya’nýn Stuttgart þehrinde bir protesto yürüyüþü gerçekleþtirildi. Yaklaþýk 350 kiþinin katýldýðý yürüyüþte atýlan sloganlar ve taþýnan pankartlarla, Türk devletinin uyguladýðý katliamlar protesto edildi. Kürt yurtseverlerinin düzenlediði yürüyüþe, Türkiyeli örgütler de destek verdi. Bizler de yürüyüþe “Yaþasýn Kürt ve Türk halklarýnýn Mücadele Birliði”, “Serhýldan Jiyane”, “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak”, “Schluss Mit dem Massakar in Kurdistan” yazýlý ve Emek Kültür Merkezi imzalý dövizlerimizle katýldýk. Kürtçe, Türkçe ve Almanca olarak, yaþanan katliamlarýn lanetlendiði sloganlar attýk. Coþkulu bir þekilde gerçekleþen yürüyüþ, Türk konsolosluðunun önünde yapýlan protesto açýklamalarý ve yürüyüþün bitiminin ardýndan yapýlan konuþmalarla sona erdi. YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! SERHILDAN JÝYANE! Reutlingen Emek Kültür Merkezi demeyip saldýrmasýyla baþlayan Kürt halkýnýn serhýldanýný selamlamak için 2 Nisan Pazar günü Çiðli-Güzeltepe Bölgesinde “Diyarbakýr Halký Yalnýz Deðildir”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Kürt Halkýna Kalkan Elleri Kýracaðýz”, “Kürdistan’da Tek Çözüm Ya Devrim Ya Ölüm” yazýlamalarý yapýlmýþ, bir çok duvara orak çekiçli TKEP/L imzasý atýlmýþtýr.
ÝZMÝR’DEN EYLEMLER Ýzmir 13 Mart Savaþçýlarýnýn Yolunda 13 Mart 1982’ de idam edilen üç komünist iþçi Ýbrahim Ethem Coþkun Necati Vardar ve Seyit Konuk’un ölmediðini,faþizmin katliamlarýnýn hesabýnýn ergeç sorulacaðýný duyurmak amacýyla Mart Ayý içerisinde Çiðli-Güzeltepe ve Bornova Mevlana Mahallelerinde TKEP/L imzalý “13 Mart Savaþçýlarý Yaþýyor Savaþýyor”, “Ýbrahim Ethem Coþkun ölümsüzdür”, “Necati Vardar Ölümsüzdür”, “Seyit Konuk Ölümsüzdür” “Ýdamlar Bizi Yýldýramaz”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist” yazýlamalarý yapýlmýþ ve bir çok duvara da TKEP/L imzasý atýlmýþtýr. Faþist devletin katliamlarý bizleri devrim yolundan alýkoyamamýþtýr, bundan sonra da koyamayacaktýr. Proletaryanýn üç komünist önderinin, 13 Mart Savaþçýlarýnýn açtýðý yoldan zafere kadar ilerleyeceðiz.
Kürt Halkýnýn Serhýldanýný Selamlýyoruz Faþist TC’nin Diyarbakýr’daki gerilla cenazelerine halkýn sahip çýkmasýný hazme-
Ýzmir’den Diyarbakýr’a: “FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA” Diyarbakýr’la baþlayýp Batman, Siirt, Mardin, Ýstanbul gibi illere yayýlan serhýldanlara Ýzmir’den de destek vermek amacýyla TKEP/L, MLKP ve PKK tarafýndan Çiðli-Güzeltepe’de bir eylem yapýlmýþtýr. 5 Nisan Çarþamba günü Uður Mumcu Parkýnda toplanarak üzerinde “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak! MLKP, PKK, TKEP/L” yazan pankart açýlarak yürüyüþe baþladýk. Yürüyüþ boyunca “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak”, “Faþist TC Kürdistan’dan Defol”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Amed Halký Yalnýz Deðildir”, “Katil Devlet Hesap Verecek” ve “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma” sloganlarý atýldý. Güzelte65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
pe merkezinde bulunan saðlýk ocaðýnýn oraya gelindiðinde, Güzeltepe ve Çiðli Koop’a giden kavþaðýn ortasýndaki yol molotoflarla ateþe verildi. Burada da bir süre sloganlar atýlýrken, çevredeki duvarlara “Amed Halký Yalnýz Deðildir”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna” yazýlamalarý ve TKEP/L imzalarý atýldý. Eylemde ayrýca TKEP/L pankartý açýldý. Bir süre sonra bölgeye gelen az sayýdaki polis, kitleyi uzaktan izlemekle yetindi. Polislerin bulunduðu bölgeye doðru molotoflar atýldý. Faþist kolluk güçleri, kitleye yaklaþmaya cesaret edemediler. Bir süre sonra polisler uzaklaþmak zorunda kaldýlar. Leninistler olarak bizler, alanda biraz daha bekleyip sloganlarýmýzý attýktan sonra pankartlarýmýzý bir duvara asarak eylemi bitirdiðimizi duyurduktan sonra daðýldýk. Diyarbakýr’la baþlayan serhýldanlar, Türkiye ve Kürdistan topraklarýna yayýlmaya devam ediyor ve edecek. Biz Leninistler, Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkýný sonuna kadar savunacaðýz ve Kürt Halkýna Kalkan Elleri Kýracaðýz. FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA! KÜRDÝSTAN FAÞÝZME MEZAR OLACAK! Ýzmir’den Leninistler
NOT: Bu haberler, elimize e-posta yoluyla ulaþmýþtýr
17
Ayýþýðý’mýzda “SAVAÞ VE KADIN” Sempozyumu
12 Aralýk günü, güpegündüz devrimci bir kadýnýn kaçýrýlmasý, hepimizin bildiði gibi toplumda büyük bir patlamaya neden oldu. O günden bu yana yürütülen kampanya ile bu patlama, biriken kin ve öfke, örgütlü bir eylemselliðe dönüþtürüldü. Sevdamýzýn çýðlýðýný ilk kez ÝHD’de yaptýðýmýz basýn açýklamasý ile kamuoyuna duyurmuþtuk. ÝHD’ye sýðmayan öfke, Ýstiklal Caddesi’ne taþarak büyük bir çatýþmaya dönüþmüþtü. Bu ses, kendisine birçok ses katarak, “Hepimiz Birer Sevdayýz” çýðlýðýna dönüþtü. Bize de “Hepimiz Birer Sevdayýz” kampanyasýný örgütlemek düþtü. Ýzmir, Antep, Ankara, Adana, Eskiþehir yaptýklarý eylemlerle bizi yalnýz býrakmadý. Ayýþýðýmýz, Sevdamýza destek mektuplarýyla doldu. Ziyaretler moral ve güç verdi. “Sevdalarýmýz Yalnýz Deðildir” sloganý ete kemiðe büründü. Ve nihayet, kampanya için belirlediðimiz zaman doldu... Bu demek deðil ki kadýna karþý iþlenen þiddet suçlarýna karþý tavrýmýz bu zamanla sýnýrlý... Hayýr... Ýnsana yabancý sömürü sistemi var oldukça cinsler arasý eþitsizlik de var olacak ve kadýna dönük þiddet varlýðýný sürdürecektir. Açýk ki, sýnýf savaþýmýnýn içinde yer alan bizlere karþý egemenler, cinsel iþkence yöntemlerini kullanmaya devam edecekler. Bunun, savaþým vereceðimiz alanlardan birisi olmaya, insanlýk özgürleþene kadar devam edeceði kesindir. Kampanyamýzýn son bölümü olan Savaþ ve Kadýn Sempozyumu’nu, 1-2 Nisan tarihleri arasýnda gerçekleþtirdik. Öncelikle sempozyum mekaný olan Ayýþýðý Sanat Merkezi’ni misafirlerimizi aðýrlayacak güzel bir mekana dönüþtürmek için hummalý bir çalýþmaya giriþtik... Ayýþýðý çalýþanlarý olarak yorucu bir süreci, hýzlý yoðun ve insanüstü bir çabayla, dostlarýmýzýn maddi manevi desteðiyle bitirdik. Ayýþýðý yeni çehresiyle konuklarýný aðýrlamaya hazýrdý artýk. Direniþin merkezinden Irak halkýnýn, Iraklý kadýnlarýn ve çocuklarýn sesini bize taþýyan Saher yoldaþýmýz ve eþi, sempozyumdan iki gün önce geldiler ve biz tadilatla uðraþýrken, onlar kendi hazýrlýklarýný yaptýlar. Ýç içe geçen bu birliktelik güzeldi. Birçoðumuz dillerini bilmiyorduk ama yüreklerin sesi anlaþmanýn bir yolunu buluyordu. Vakit artýk geldi ve 1 Nisan sabahý artýk hepimiz hazýrdýk. Sem-
18
pozyumun ilk saatlerini film gösterimine ayýrdýk. Ýranlý yönetmen Abbas Kiarostami’ye ait olan, Ten(On) adlý film, Tanya arkadaþýmýzýn yaptýðý sunumla gösterime sunuldu. Verilen kýsa bir aradan sonra Savaþ ve Kadýn baþlýðýndan oluþan sempozyumun ilk oturumuna geçildi. Bu oturumda yer alan konuþmacýlar, Sibel Özbudun ve Emekçi Kadýnlardan Yeþim Tunçsan oldu. Oturumu Songül Yücel yönetti. “Önce Afganistan, sonra Irak, þimdi de sýranýn kimde olduðu bilinmiyor... Suriye mi Ýran mý, yoksa Sosyalist Kore mi?” diyerek oturumu açan Songül Yücel, sözlerine þöyle devam etti: “Emperyalist kapitalist dünya, kendi yýkýmýný engellemek için insanlýðýn yýkýmýný zorunlu görüyor. Bu zorunluluk 11 Eylül gibi bir çýlgýnlýðýn kendi elleriyle gerçekleþtirilmesini getirdi. Bir anda savaþ tamtamlarý her yaný kapladý. Füzeler, kilometrelerce uzaktaki insanlarýn evlerini baþlarýna yýktý. Bu yýkýmý ekranlardan bize izlettiler. Kimimiz kabuðuna çekildi, kimimiz sokaklarý doldurdu. ‘Bu savaþý durdurabiliriz’, ‘kapitalizme ölüm’ çýðlýðý yankýlandý dünya sokaklarýndan”. Savaþ konusunda yapýlan bu genel vurgunun ardýndan oturum yöneticisi sözü Sibel Özbudun’a býraktý. “Savaþ ve Kadýn baþlýðý üzerine sorunu tartýþmanýn karþý karþýya olduðumuz saldýrý düþünüldüðünde bizi darlaþtýracaðýný düþündüðümden, konuyu kapitalizmde kadýn olarak almak istiyorum” diyen Sibel Özbudun, “1999 yýlýnda ekonomide kadýnýn istihdamý %33 iken, bugünlerde %20’lerdedir. Bu nedenle kadýnlarýn ekonomideki istihdamý artýyor demek yanlýþ olur, çünkü kadýnlar ancak boðaz tokluðuna çalýþtýrýlýyor. Kadýnlarýn %95’i ev kadýný olarak yetiþtiriliyor artýk. Bu anlamda neo-liberal talan politikalarýnýn kadýn ve erkeðe vaadedecek hiçbir þeyi yoktur” diyerek sözlerine devam etti. Ýstatistiklerle güçlendirilmiþ konuþmasý deðerli bilgilerle doluydu. Televizyon dizilerinden günde bilmem kaç kere kadýnlara tokat atýlmasýnýn izletilmesinden tutun da, ABD’de her beþ dakikada bir kadýna tokat atýldýðýna kadar, ayrýca Fransa’da kadýnlarýn %72’sinin, Almanya’da ise %300’nün aile içi þiddete maruz kaldýðýyla ilgili bilgiler sundu. Son zamanlarda Dünya Bankasý vb. kapitalist örgütlenmelerin kadýn sorununa sahip çýkar gibi görünmesinin tam bir iki yüzlülük olduðuna vurgu yapan konuþmacýmýz, bir soru yönelterek konuþmasýný sonlandýrdý. “Sivil toplum örgütlerinin kuruluþ amacý ve neden bu kadar yaygýnlaþtýrýldýðý” sorusu, verimli tartýþmalarýn yapýlmasýna neden oldu. Ýkinci konuþmacýmýz, ayný zamanda sempozyum örgütleyicisi EKA temsilcisi Yeþim Tunçsan, Kürt illerinde yaþanan serhýldanlarý selamlayarak sözlerine baþladý. “Savaþýn yalnýzca kadýnlar üzerindeki etkisine deðinmek eksik olacaktýr. Savaþ kadýný erkeði çocuðuyla tüm bir topl ücadele etmemiz de zorunluluktur” diyerek sürdürdü konuþmasýný ve sonunda kadýn erkek el ele vererek bir mücadeleye çaðrý yaparak sonlandýrdý. Kýsa bir aranýn ardýndan hepimizin sabýrsýzlýkla beklediði an gelmiþti. Irak’ýn sesini bize taþýyacak olan Irak Kadýn Haklarý Savunma Merkezi’nden Avukat Saher Mahdi’nin konuþma saati gelip
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
çatmýþtý. “Yoldaþlar” diyerek konuþmasýna baþlayan Saher yoldaþýmýz, direniþin gücünü yüreðinden kopup gelen kelimelerle anlattý. Direniþi, bizim bilincimizde maddi bir varlýða dönüþtürdü. Görüneni deðil, görünenin ardýndaki gerçekleri bir bir ortaya serdi. Sempozyuma katýlmayanlarýn da bu gerçekleri öðrenebilmesi için, Saher yoldaþýmýzýn konuþmasýnýn tam bir metnini bu derginin sayfalarýnda bulacaksýnýz. Bu haber yazýsýnýn sýnýrlarýna sýðdýrýlamayacak kadar önemli anlattýklarý. Ýsterdik ki Filistin halkýnýn taþlý intifadasýný Filistinli bir kadýndan dinleyelim... Taþ generalleri yetiþtiren analarýmýzý tanýyalým... Belki bu kez olmadý, ama en kýsa zamanda Filistinli kadýnlarla da buluþmaya söz veriyoruz. II. Oturumumuzun konularýndan olan Filistin’de Kadýn baþlýðýný, davetlimiz olarak sempozyumda bulunan Filistin Halkýyla Dayanýþma Derneði Baþkaný Füsun Bandýr ele aldý. Taþ generallerden Fatma Gazallara, Delallerden Leyla Halidlere selamlar göndererek baþladý konuþmasýna ve ekledi, “öyle zor ki Filistinli kadýný anlatmak... Filistinli kadýný anlatmak demek onlar gibi yaþamak demek... Yine de anlatmaya çalýþacaðým” diyerek Filistin’in tarihine ve verilen mücadeleye deðinen bir konuþma gerçekleþtirdi. Arapça çevirileri yapan Filistinli Selam arkadaþýmýza, katkýlarýndan dolayý teþekkürü bir borç biliyor yüreðine ve aðzýna saðlýk diyoruz. Zaman hýzla ilerliyor ama sözlerimiz bitmiyordu. Sanat ve Kadýn baþlýðýndan oluþan III. Oturuma ancak birkaç saatlik bir gecikme ile geçebildik. Iraklý yoldaþýmýzýn anlattýklarý o kadar önemliydi ki, hiçbirimiz sorun etmedi bu gecikmeyi. Bundan dolayý biraz bekletmek zorunda kaldýðýmýz konuðumuz Berrin Taþ ve Ýnsancýl Þiir Atölyesine, ayrýca tüm katýlýmcýlarýmýza bir kez de buradan teþekkür ediyoruz. Þiirlerini okuyarak konuþmasýna baþlayan Berrin Taþ, bir kadýn þair olarak karþýlaþtýðý sorunlardan ve edebiyat eserlerinde kadýnýn nasýl ele alýndýðýna örnekler verdi. Ardýndan sahneyi Ýnsancýl Þiir Atölyesine býraktý. Kadýn þiirlerinden oluþan güzel bir kolaj sunan Ýnsancýl emekçileri, büyük bir beðeni ile karþýlandý. Sempozyuma sunduklarý katkýdan dolayý teþekkürler. Sempozyumun ilk günü böylece kapanmýþ oldu. Yorucu ama bir o kadar güzel bir günü Ayýþýðýnda bizimle birlikte olan tüm dostlarýmýzla birlikte baþarýyla sonlandýrmýþ olduk. Ýkinci günün hazýrlýk çalýþmalarýna hemen baþladýk. 3 Nisan Pazar sabahý Ayýþýðý yeni güne ilk günün heyecaný ve coþkusuyla hazýrlandý. Bu kez toplantý salonu olarak oturma salonu tercih edildi. Tiyatro salonunda ise kadýn konulu slayt gösterisi, gün boyu aralýksýz olarak gösterildi. Saat 13.00 gösterdiðinde Kadýna Karþý Þiddet baþlýðýndan oluþan ikinci günün ilk oturumuna geçildi. Kadýna dönük þiddetin tartýþýlacaðý bu bölümde amacýmýz, bu saldýrýnýn hukuksal ve saðlýk açýsýndan ele alýnmasý idi. Konuklarýmýzý da bu amaca uygun seçmiþtik. Kadýna dönük iþkencenin bir biçimi olan tecavüz davalarýný takip eden Av. Eren Keskin, ayný þekilde Gözaltýnda Tecavüz adlý bir kitabý bulunan Av. Meryem Erdal özellikle seçilmiþlerdi. Av. Meryem Erdal ciddi saðlýk problemleri nedeniyle, Av. Eren Keskin ise, sempozyumdan yarým saat önce Taksim Meydanýnda gerçekleþtirilen Kürt halkýna yapýlan saldýrýyý protesto etmek isteyenlere polisin saldýrmasý ve gözaltýna almasý nedeniyle katýlamadýlar. Adli týp uzmaný olan Þebnem Korur Fincancý ise olayýn saðlýk boyutunu bize sunacaklardý ama katýlamadýlar. Yine de Av. Murat Ak ve
Hemþire Ülkü Þeyda’nýn yaptýðý sunumlarla Kadýna Karþý Þiddet konusu irdelenebildi. Ýþkencenin en iðrenç biçimini bedeninde yaþayan Sevdamýz da aramýzdaydý. Ve onu, duygularýný paylaþmak üzere kürsüye çaðýrdýk. Her zamanki gibi dimdik ayakta, kararlý sesi ve sýkýlý yumruðuyla çýktý karþýmýza... Iraklý yoldaþýmýzýn anlattýklarýndan aldýðý moralle daha bir güçlüydü sesi... Verdiðimiz kýsa bir aranýn ardýndan Saher Mahdi için düzenlenen basýn toplantýsýna geçtik. Bu bölümde çeviriler konusunda bize yardýmcý olan Turan arkadaþa bir kez de buradan teþekkür ediyoruz. Saher yoldaþ konuþmasýna Iraklý kadýnlarýn bundan 1.400 yýl geriye götürülmek istendiðini vurgulayarak baþladý. Ve genel olarak kadýn haklarý konusuna vurgu yaptý. Elbette anlattýklarý çok önemliydi. Ama önceki gün toplantýda bulunmayanlar vardý aramýzda ve onlar direniþle ilgili bilgi almayý bekliyorlardý. Saher yoldaþýmýza durumu anlattýk ve o bize bir kez daha Irak’a yapýlan saldýrý ve sonrasý geliþen direniþi anlattý, ayný etki ayný coþku ile... Zaman hýzla ilerliyordu ama sorular bir türlü bitmek bilmiyordu. Ve sonunda, çok geç bir saatte geldik son oturumumuz olan Grevde, Göç Yollarýnda, Zindanda Kadýn Olmak bölümüne... Grevde Kadýn konusunda davet ettiðimiz Serna Seral iþçileri yoðunluklarý nedeniyle gelemediler, bu konuya, oturum baþkanlýðýný yapan Y.E.Mücadele Birliði dergisi Yazýiþleri Müdürü Gülnaz Yýldýrým deðinerek eksikliði kapatmaya çalýþtý. Göç Yollarýnda Kadýn konusunda aramýzda bulunan Göç Der Baþkaný Þefika Gürbüz göç olgusuna ve Kürt kadýnýn yaþadýklarýna deðindi. Onun konuþmasýndan hemen sonra, aramýzda bulunan, yýllar öncesinden gelen dostluðumuzun ýþýltýlý gözleri, þair Ruhan Mavruk geldi kürsüye. Þiirlerini okudu bizim için ve dayanýþma mesajlarýný iletti. Kendisi de þiirler yazan Saher yoldaþýmýzla birlikte kürsüden enternasyonal selamýyla selamladýlar bizleri. Hepimizi coþkulandýran, gururlandýran bir an oldu bu. Saat epey ilerlemiþti ve Ayýþýðýmýzýn tüm etkinliklerinde bulunan Ülker ve Ezgi’mizin slayt eþliðinde sunacaklarý þiir programý için tiyatro salonuna geçtik. Ölüm Oruçlarýyla ilgili hazýrladýklarý küçük programýn ardýndan kýzýný, Sibelimizi Ölüm Orucu eyleminde ölümsüzlüðe uðurlayan, bir kýzý ve bir oðlu hala zindanda olan anamýza sözü býraktýk. Zindan yollarýnda bir kadýn olarak yaþadýklarýný anlatan anamýz, bize bir kadýnýn nasýl mücadeleyle özgürleþtiðinin örneðini sunmuþ oldu. Böylece sempozyumumuzu sonuçlandýrmýþ olduk. Yüreðimizde öfkeyi ve umudu bir arada çoðaltarak…
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
19
“Direniþimiz Arý Kovaný Gibidir” IRAK’TA KADIN OLMAK Yoldaþlarým beni buraya davet ettiðiniz, Türkiye hakkýnda bize anlatýlanlardan farklý bir þeyle karþýlaþtýðýmýz için, size teþekkür ederiz. Bildiðiniz gibi, basýn ve televizyonlar emperyalistlerin ve siyonistlerin elinde olduðundan, direniþi en uzak noktalara kadar ulaþtýramýyoruz. Bu toplantý, bu anlamda önemli bir toplantýdýr. Direniþin gerçek sahiplerini buraya davet ettikleri için, bu sempozyumu düzenleyen Ayýþýðý Sanat Merkezi ve Emekçi Kadýnlara sonsuz teþekkürler. Irak’ta ki direniþ, yalnýzca Irak’ý kurtarmak için deðil, Büyük Ortadoðu Projesi (BOP)’ne karþý bir direniþtir. Tabi bu projenin ana temeli, kapitalizmin yeniden þekillendirilmesidir. Bize böyle bir fýrsat verdiðiniz için, direniþçi kadýnlar adýna teþekkür ediyorum. Kapitalist basýn ve Irak basýný bizi aðlayan, güçsüz, aciz kadýnlar olarak sunuyor. Ama tam tersine Iraklý kadýnlar, ekilen bu fitne tohumlarýndan çok daha bilinçli. Iraklý kadýnlar bölgenin en geliþmiþ eðitim ve kültür düzeyine sahiptir. Tabi siz de biliyorsunuz, BM ve uluslararasý yasalarda direniþ meþrudur ve kullandýðý yöntemler de meþrudur. Biliyorsunuz Irak’taki direniþ, dünyada eþi olmayan bir direniþ. Çünkü iþgalle birlikte, ayný anda baþladý direniþimiz. Yalnýz sünniler direniþte gibi gösterilmeye çalýþýlýyor. Direniþin içinde Kürtlerden Türkmenlere, Araplardan diðer kesimlere her halktan insan yer alýyor. Üç senelik tecrübe ile kendi silahlarýný bile üretmeye baþladýlar. Nitelikli operasyonlar yapabiliyorlar. Nokta vuruþlarý konusunda nasýl korktuklarýný biliyorsunuz. Bu, Irak’ta ne kadar güçlü bir direniþ baþlatýldýðýný gösteriyor. Ýþgal güçlerinin kaybý 36 bin, 76 bin de yaralýlarý var. Þu anda sakat kalmýþ, tedavi gören16 bin askerleri var. Yoldaþlar, þu anda Irak’ta Amerikan boðasý kurban ediliyor. Çok yakýnda zafer bizim olacak. Bu, emperyalist güçleri temsil eden ABD’nin sonu olacak. Bu direniþ, Irak halkýnýn direniþidir. Ýþgalin baþladýðý günden bugüne 200 bin þehit verdik. Ve þu anda direniþçilerden 140 bin direniþçi tutsaktýr. Ve ben size söz veriyorum, Irak halký olarak bayraðý kuþaktan kuþaða aktaracaðýz. Filistin gibi direneceðiz. Direniþ görev deðil, bizim hakkýmýzdýr. Irak’ta direniþ, baþta silah olmak üzere diðer tüm yollara baþvuruyor. Uzlaþma olmayacak, görüþmeler olmayacak, ateþkes olmayacaktýr. Emperyalistlerin amacý, direniþi bir takým siyasal oyunlarla bitirmektir. Bizim þartlarýmýz hazýrdýr ve bellidir: Ýþgal askerleri çekilmeli, Irak’ý iþgal ettiklerini kabul etmeli, zararlarý Irak halkýna tanzim edilmelidir. Eðer bunu kabul etmezlerse, biz direniþi sürdürmeye devam edeceðiz. Direniþ rüzgârý sürüyor, kasýrgaya dönüþüyor. Ve bu kasýrga, Irak’ýn topraklarýndaki tüm mollalarý temizleyecektir. Bugün, emperyalizme karþý savaþýn baþýnda biz varýz. Tüm dünyadaki sol örgütler bizi desteklemeli, ellerinden gelen yardýmý yapmalýdýr. Bizim var oluþumuz onlara, onlarýn var oluþu bize baðlýdýr. Emperyalizmin faturasýný, Irak’ta biz ödüyoruz. Ýnþallah diyorum zaferimiz yakýndýr. Iraklý kadýnlar için silahlý savaþ bir onudur, týpký Filistinli kadýnlar gibi. Iraklý kadýn, ABD’nin askerleri Irak’a adým attýðý andan itibaren direniþe geçmiþtir. Aralarýnda yazarlar, çizerler, edebiyatçýlar vardýr. Amacýmýz ABD’nin Ortadoðu Projesinin karþýsýnda durmak. Kadýnlarýn bu çabasý, direniþi saklayan, koruyan bir zincir oluþturdu. Özellikle kadýnlarýn yoðun olduðu sivil toplum örgütleri, iþgalciler ve emperyalistlerin saldýrýlarýný, vahþetlerini su yüzüne çýkarýp deþifre ediyorlar. Ýþimiz Irak’ta kolay deðil, sesimizi duyuracak çok çeþitli araçlarýmýz yok. Yalnýz Amerikanýn deðil, emperyalizmin Ortadoðu’daki amacýný ve niyetini göstermeye çalýþýyoruz. Devrimci kadýn kuruluþlarý baþka bir görevi de üstlendi, farklý ülkelerdeki kadýn örgütlerinin ortak çalýþmasýný hedefliyor. Cephede biz varýz, savaþýn baþýnda biz duruyoruz. Anti-emperyalist, anti-kapitalist bütün örgütlerle iliþkiye girmeye çalýþýyoruz. Özellikle bu örgütlerin ABD ve diðer kuruluþlarla iliþkide olmamalarýný ve onlarla iliþki kurmamalarýný istiyoruz. Irak sorunun iþgal olduðunu ve direniþin
20
gündemde tutulmasýný istiyoruz. Onlara konferanslara, mitinglere katýlarak direniþi desteklemeleri çaðrýsý yapýyoruz. Dünyadaki marksist örgütlerle bir araya gelerek diyalog geliþtirmeye çalýþýyoruz. Direniþi temsil eden yürüyüþler ve konferanslarda kadýnlar direniþi temsil ediyor. Filistinli kadýnlarla birlikte, hep en öndeyiz. 19 Mart’ta Suriye Komünist Partisi bir yürüyüþ düzenleyecekti, maalesef yasaklandý. Bazý yoldaþlarýmýz gözaltýna alýndý. Protesto oturumu gerçekleþtirdik. Irak’ta onlarca protesto gösterisi yapýldý. Ama hiçbir basýn kuruluþu bunu göstermedi. Irak’taki devrimci kadýnlarýn hedefi, Irak’ta direniþteki tüm gruplarý tek federasyon çatýsý altýnda toplamak. Bu federasyon, iþgalden sonra hükümeti kuracak ve demokratik çoðulcu bir yapýda olacaktýr. Bu federasyonu direniþin tek sözcüsü haline getireceðiz. Direniþçi kadýnlarýmýzýn ne yaptýðýný kimse bilmiyor, güvenlik nedeniyle gizli. Silahlý çatýþmaya giren birçok kadýn var. Biliyorsunuz erkek direniþçiler hedeftir, direniþçi kadýnlarýn istihbarat toplamada hareket kabiliyeti daha da fazladýr. Kadýnlarýn verdiði istihbarata göre operasyon düzenliyorlar. Yazýþmalar hep kadýnlar tarafýndan örgütleniyor ve sürdürülüyor. Þu anda 35 tane silah mühendisi kadýnýmýz var ve silahlarýmýz kadýnlarýn elinden çýkýyor. Tedavi, evlerde insan saklama, kaçýrma gibi þeylerde de kadýn örgütleri önemli bir görev oynuyor. Evden eve gidip baðýþ topluyorlar. Herkesin iþi belli ve herkes, kendi iþini yapýyor. O yüzden direniþimiz arý kovaný gibidir. Direniþte ölen kadýn sayýsý 3500... 12.500 kabul edilen kadýn tutsak var. Kesinlikle tutuklular avukatlarýyla görüþemiyorlar, mahkemelere çýkarýlmýyorlar. Nerede olduklarý bilinmiyor. ABD’nin kabul ettiði 150 cezaevi var. Ve kim bilir daha bilmediðimiz ne kadar cezaevi var. Kadýnlar iþkenceye ve tecavüze maruz kalýyor, yaþý ne olursa olsun, direniþçi olsun olmasýn, kocasý babasý direniþçiyse onlar da tutuklanýr. Direniþe karþý sürdürülen saldýrýda 2.000 kadýn kaçýrýldý. Kadýn tutsaklara karþý uyguladýklarý en iðrenç yöntemlerden biri, erkek tutsaklarý kadýn tutsaklara tecavüze zorlamalarý. Ya da kadýnlarý erkek koðuþlarýnda çýrýlçýplak býrakmalarý. Ebu Garip’ten yansýyan görüntüler, buz daðýnýn yalnýzca bir parçasýdýr. “Bizimle birlikte Ebu Garib’i havaya uçurun, böyle yaþamaktansa ölmek yeðdir” diyorlar kadýn tutsaklar, dýþarýya çýkamayacaklarýný söylüyorlar. Bir direniþçi yakalandýðýnda ne yaþayacaðýný bildiðinden, direniþ güçlü oluyor. Ýþbirlikçiler direniþe daha çok kin biliyorlar. Biliyorlar iþgal yenilirse, kendi iktidarlarý da yýkýlacak. Yani size söz veriyoruz, Irak topraklarý emperyalist iþgalden kurtulacak, özgürlük topraklarý olacak. Irak bir baþlangýçtý. Birlikte olmalýyýz. Bizim savaþýmýz enternasyonal bir savaþtýr. Türkiye’de böyle bir ilgiyi görmek beni çok þaþýrttý. Buradan gittiðimde Türkiye’de ki bu insanlarý bulup iliþkiye girmemiz gerektiðini anlatacaðým. Irak Özgürlük Cephesi sizinle iliþki içinde olacaktýr. Dünyadaki bütün sosyalistlerle birlikte bir organizasyon kurabiliriz. Þu anda dünyanýn birçok yerinde çalýþmalarýmýz var. Kitle örgütlerimiz bulunuyor. Amerika’da Irak halkýný destekleyen 1.500 dernek var. Biz Irak’ta seçimleri ve referandumu boykot ettik. Bunlar iþgalcilerindi ve iþgal altýnda olan meþru deðildir. Okullarda, pazarlarda patlayan bombalar psikolojik savaþýn bir bölümüdür. Asla bir halk hareketi halka zarar vermez. Direniþ böyle bir þey yapmaz, yapamaz... Onlar katil deðil, çete deðil, özgürlük savaþçýlarýdýr. Bana selam gönderen Ölüm Orucu eylemcisi Serpil, týpký Irak’taki Fatmalar, Ayþeler gibi zulme karþý direniyor. Onun gözlerinden öperim.
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
“Uzlaþma Olmayacak Görüþmeler Olmayacak Ateþkes Olmayacak!” Ayýþýðý Sanat Merkezinin davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Irak Özgürlük Cephesi’nde yer alan Irak Kadýn Haklarý Savunma Merkezi üyesi Saher Mahdi ile yaptýðýmýz röportajý yayýnlýyoruz. Mücadele Birliði: Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin düzenlemiþ olduðu, Savaþ Ve Kadýn Sempozyumu için Irak’tan buraya geldiniz. Bize biraz kendinizden ve mücadelenizden bahseder misiniz? Saher Mahdi: Ben avukatým. 1963’te Kürdistan’da (Erbil) doðdum. 1985’te Baðdat Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. 3 yýl hükümet iþlerinde sekreter olarak çalýþtým. Akþamlarý serbest iþlerde çalýþtým. Para karþýlýðý olmadan öðretmenlik yaptým; okuma yazma öðrettim. 1 yýl hemþirelik yaptým. 1989’da avukatlýk yapmaya baþladým. Birçok aile davasýna baktým. Ceza davalarý, iþçi davalarý, medeni hukuk davalarý. Daha çok ceza davalarý üzerinde çalýþtým. Þiirler yazýyorum, kýsa hikâyeler, hukuk hakkýnda röportajlar. Kadýnlar, çocuklar, iþçiler hakkýnda çalýþmalarým var. Fakirlere yardým programlarýnda çalýþtým. Parasýz davalara baktým. Baþka zor durumda olan avukatlarla yardýmlaþma programlarýna katýldým. Kadýnla hukuk arasýnda özel bir iliþki olduðunu düþünüyorum. Çünkü kadýnlar hukuka daha çok ihtiyaç duyuyorlar. Irak’ta þeref ya da benzeri bir þey için karýsýný, kýzýný, kýzkardeþini vb. öldüren bir erkek, en çok 3 yýl ceza alýyor, eðer öldürülen erkekse 20 yýl. Ýþgalden sonra mücadele etmeye baþladým. ABD iþgalinden sonra zorunlu olarak 2 ay evde kaldýk. 2 ay sonra yýkýk evler vb. gördük. Mahkemeler yakýlmýþtý. Baroya gittik. Kimse ne yapacaðýný bilmiyordu, her þey iþgal altýndaydý, her þey yanmýþtý, yolda yürüyemezdin, arabaya binemezdin. Herhangi biri, herhangi bir gerekçeyle seni öldürebilirdi. Bazý avukatlar iþgal öncesi Saddam yandaþýydý. Ýþgale karþýydýlar. Ama ABD geldikten sonra birçoðu iþgalden yana oldular. ABD’ye “Hoþgeldin” dediler. Onlarý özgürlük askerleri olarak adlandýrdýlar. Buna karþý çýktýk; Çünkü tarihimizin hiçbir döneminde buna izin vermemiþtik. Mücadele Birliði: Irak’ta Direniþ Savaþý þu anda ne aþamada? Saher Mahdi: Direniþ Savaþý hýzla büyüyor. Amerikalýlara karþý bombalamalar yapýlýyor. Kimyasal silahlar da dâhil, yeni silahlar geliþtiriliyor. Bilim adamlarý ve mühendisler var. ABD’ye yeni sürprizler hazýrlýyorlar. Ýnsanlarý, istihbarat ve güvenlikle ilgili geliþtiriyorlar. Ve bunlarý direniþ hareketine aktarmalarýný saðlýyorlar. Direniþ Savaþý güçleniyor. ABD’yi Irak’tan çýkarmak için Direniþten (mukavemet) baþka yol yok. Amerika, mukavemetin Irak’ta büyümesini engelleyemiyor. Bazý saldýrýlar ge-
liþtiriyorlar, halka zarar veriyor ve direniþ hareketinin üzerine yýkmaya çalýþýyorlar. Mücadele Birliði: Bu direniþ savaþý en baþýndan öngörülmüþ, planlanmýþ bir savaþ mý? Yoksa halkýn kendiliðinden baþlattýðý ve geliþtirdiði bir savaþ mý? Saher Mahdi: Ýkisi de. Saddam 60 milyon insaný, silahlarý nasýl kullanacaklarý konusunda eðitti. Evet, Direniþ Savaþý daha baþýndan hazýrlandý. 1998’den beri Irak halký savaþa hazýrlanýyordu. Clinton, Irak’ýn “özgürleþtirilmesi” için karar çýkarmýþtý. Uzun yýllardýr halk savaþa hazýrdý. Mücadele Birliði: Bu Direniþ Savaþýnýn baþlatýlmasýnda komünistlerin rolü nedir? Komünistler þu anda ne yapýyorlar? Saher Mahdi: Irak Komünist Partisi þu anda ABD’nin kurduðu iþbirliði hükümetinin içinde yer alýyor ve bakanlýk vb. almýþ durumda. Irak Komünist Emek Partisi ve Irak Komünist Partisi / Kadre daha baþýndan iþgale karþý çýktý. ABD ile hiçbir iliþki geliþtirmediler ve Direniþ Savaþý’nýn içinde yer aldýlar. Direniþte, BAAS ve Ýslamcý Hareketlerden sonra üçüncü sýrada geliyorlar. Direniþ Savaþý’nýn Irak’ta hazýrlanmasýnda ve dýþarýda savaþ karþýtý eylemlerin örgütlenmesinde yer aldýlar. Mücadele Birliði: Direniþ Savaþý yeterli enternasyonal destek alýyor mu? Saher Mahdi: Yeterli olduðunu düþünmüyorum. Suriye’den, Fransa’dan, Tunus’tan, Ýran’dan, Mýsýr’dan, Suudi Arabistan’dan, Ürdün’den, Lübnan’dan gelen ve savaþanlar var. Bunlarýn sayýsý çok deðil. Çok küçük miktarlarda maddi yardým var. Silah yardýmý vb.de çok küçük miktarda. Bir çok sosyalist ülke, sadece kelimelerle destek verebildi. Mücadele Birliði: BAAS Partisinin direniþin baþlatýlmasýnda ve bu aþamaya getirilmesinde herhangi bir rolü oldu mu? Saher Mahdi: Þu an Direniþ Savaþýnýn liderliði’ni BAAS (Arap Sosyalist Partisi) yapýyor. Mücadele Birliði: Irak halký, bu savaþý yürütürken en çok kimlerden ilham alýyor? Saher Mahdi: Ulusal mücadele yürütenlerden, komünist düþüncelerden, ünlü komünist liderlerden, Arap Sosyalistlerden, dini duygulardan. Mücadele Birliði: Baþta ABD olmak üzere iþgalcilerin teknik üstünlüðünün savaþýn gidiþatý üzerindeki etkisi nedir? Saher Mahdi: Elbette, önemli bir etkisi ver, ama sonucu direniþ belirleyecektir. Mücadele Birliði: Direniþ içinde islamcý partiler mi aðýrlýkta? Saher Mahdi: Hayýr, BAAS aðýrlýkta. Mücadele Birliði: Direniþ Savaþý baþarýya ulaþtýðýnda Irak’ý nasýl bir gelecek bekliyor? Saher Mahdi: Emperyalizme karþý savaþý ka-
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006
zanmak için her þeyi yapacaðýz. Bu belki aylarý, belki yýllarý alacak. Birçok insan ölecek, ama Amerika’yý bu ülkeden atacak güce sahibiz. Buna inanýyoruz. Biz Irak’ý yeniden inþaa edeceðiz. Daha eþit, daha demokratik, insaný temel alan, Sünni-Þii, Kürt, Arap herkesin bir arada yaþayacaðý bir ülke inþa edeceðiz. Halk yönetim biçimini kendisi seçecek ve onlar ne seçerlere biz onu kabul edeceðiz. Mücadele Birliði: Türkiyeli devrimciler ve komünistler hakkýnda dana önce bilgi sahibi miydiniz? Þu anki izlenimleriniz nelerdir? Saher Mahdi: Hayýr. Bilgimiz yoktu. Çok þaþýrdým. Birçok insan cezaevinde Ölüm Orucu yapýyor, sisteme karþý savaþýyorlar. Burada da gizli bir iþgal var. Komünistler buna karþý savaþýyorlar. Cesurlar, ülkelerini ve halklarýný seviyorlar, insan haklarýna, adalete ve eþitliðe inanýyorlar. Sýcak duygulara sahip olduk ve bunu yanýmsýra ülkeme götüreceðim. Mücadele Birliði: Türkiyeli devrimci ve komünistlerden Direniþ Savaþý için neler talep ediyorsunuz? Saher Mahdi: Onlar kendilerini direniþin bir parçasý olarak görmeliler. Direniþin bir parçasý olduklarýna inanmalýlar. Ýþgalden yana olan insanlar buraya geldiklerinde, Türk devrimcileri ve komünistleri bunlara karþý çýkmalý ve bunlarý protesto etmeli. Direniþ Savaþý, dünya için yapýlan büyük bir savaþ. Hayal edebileceðiniz her þeye ihtiyacýmýz var. Bir an önce yapabileceðiniz her þeyi geç kalmadan yapmalýsýnýz. Bu bizim, komünistlerin dünyasý, onu emperyalistlere karþý korumalýyýz. Biz, maddi, teknik ve hatta yanýmýzda savaþacak insanlara ihtiyaç duyuyoruz. Mücadele Birliði: Dergimiz aracýlýðýyla Türkiye ve dünya kamuoyuna vermek istediðiniz bir mesajýnýz var mý? Saher Mahdi: Türkiye halký, savaþtan önce savaþý reddetti, savaþ sýrasýnda ABD’den yana olmayý reddetti. Þimdi direniþ için yeni programlar yapmalýlar. Ayrýca size bizi davet ettiðiniz ve direniþ hakkýnda, direniþteki kadýnlar hakkýnda konuþma fýrsatý verdiðiniz için teþekkür ederiz. Hapiste olan liderinize ve þu anda Ölüm Orucunda olan yoldaþýnýza en içten dayanýþma duygularýmýzý gönderiyorum. Ýnsanlýk devrimi için verdiðiniz mücadeleyi destekliyorum. Irak’a döndüðüm zaman buradaki ve oradaki komünistler arasýndaki iliþkilerin geliþtirilmesi için çalýþacaðým. Mücadele Birliði: Þu anda zindanda Ölüm Orucunu sürdüren Serpil Cabadan’a ve dýþarýda Ölüm Orucunu sürdüren Fatma Koyupýnar’a ayrýca bir mesajýnýz var mý? Saher Mahdi: Kalbim onlarla. Duygularým onlarla. Siz komünistlerin insanlar için, onlarýn mutluluðu için kendilerini feda edebileceklerini gösteriyorsunuz. Irak Özgürlük Cephesinin dayanýþma mesajlarýný iletiyorum. Onlara ayrýca Irak’tan mesaj göndereceðiz. Mücadele Birliði: Bizimle bu röportajý yaptýðýnýz için çok teþekkür ederiz. Þükran. Saher Mahdi: Biz teþekkür ederiz. Her þey için teþekkür ediyoruz. Bizi dinleyen yoldaþlarýma, bizim için yorulan yoldaþlarýmýza teþekkür ediyorum. Yapabileceklerinin en iyisini yaptýlar. Bunlarý kendimle birlikte Irak’a götüreceðim. Baþaracaðýz. Kazanacaðýz!
21
25 Mart tarihinde, Nazým Kültürevi’nde Jose Marti Küba Dostluk Derneði’nin Vamos Bien (Ýyi Gidiyoruz) baþlýðýyla hazýrladýðý ve konuþmacý olarak Küba’nýn Türkiye Büyükelçisi Ernesto Gomes Abascal, Küba Halklar Dayanýþma Enstitüsü (ICAP) baþkan yardýmcýsý Enrique Roman, Küba Komünist Partisi (KKP) Uluslararasý Ýliþkiler Departmaný’ndan Julia Alfanso ve Venezuela Komünist Gençliði (JCV) Genel Sekreteri Carlos Aquino’nun katýldýðý seminere biz de Mücadele Birliði olarak katýldýk. Konuþmacýlar, sýcak bir ortamda yapýlan seminerde, Küba’nýn geçmiþte özellikle SSCB’nin daðýlmasýndan sonra yaþadýðý kimi güçlüklere ve bugünkü koþullarda kat ettiði yola deðindiler. Ýlk olarak sözü alan Enrique “sýra dýþý þekilde zorlu bir aþamadayýz” dedi. “90’da SSCB’nin daðýlmasýyla baþlayan bir süreç bu. Küba ticaretinin %85’ini bu ülkelerle yapýyordu. %5’ini kapitalist ülkelerle ve ABD ambargosu tehdidi altýnda yapýyordu. Bugün hala ambargo geçerli ve býrakýn dýþarýndan mal almayý içinde ABD yapýmý bir parça olan herhangi bir ülkeye ait malý daha alamýyoruz. 90’larda daha önce %15 olan ticaret güçlüðü %100’e çýkmýþtý. O dönemin ekonomik etkileri kadar politik etkileri de oldu ama biz buna direnebildik. Çünkü bizim devrimimiz dýþarýdan ithal edilmiþ bir devrim deðildi. Bu kendi öz güçlerimize dayanarak yapýlmýþ bir devrimdi. Küba liderliði Küba’nýn içinden gelen duygulara sahip, güçlü bir liderliktir. O yýllarda Küba ekonomisinin yaþamasý bir mucizeydi. Son 11 yýldýr tamamen farklý bir atmosferdeyiz. Küba ekonomisi kendisini düzlüðe çýkardý. 90’larda turizm bu kadar geliþkin deðildi. Þimdi þekerin 2 katýný alýyoruz turizmden. Küba’nýn zengin nikel kaynaklarý var. 92’de petrol ambargosu yüzünden nikel fabrikalarý durdurulmuþtu. Kanadalýlarla yapýlan bir ortaklýk sonucu nikeli yeniden iþlemeye baþladýk. Yeni bir form bulmamýz gerekiyordu; yabancý yatýrýmlara açýlmamýz kanýlmazdý. Sermayeye ihtiyacýmýz vardý. Yeni pazarlara ihtiyacýmýz vardý. Dýþarýdan sermaye giriþi olmadan bunlarý yapmamýz mümkün deðildi. Bunun yaný sýra Çin’den çok önemli destek ve kredi aldýk. Bu kredilerle çok önemli altyapý projelerini (demiryolu, otoyol vb.) baþardýk. En önemli desteði Venezuela’daki Bolivarcý Devrimden alýyoruz. Küba ile Venezuela arasýnda hizmetleri ve ürünleri kapsayan farklý bir alýþveriþ var. 90’lý yýllarýn bu zor atmosferinden çýkýþ aþamasýna geldik. Artýk çözüm aþamasýndayýz. ABD ambargosu hedefine, ulaþamadý diyebiliriz. Fidel, Küba halkýnýn birliðini temsil ediyor. Senaryoyu onun ölümü üzerine kuruyorlar. Askeri bir saldýrý hiç de gündem dýþý deðil. Küba tüm saldýrýlara hazýr. Küba askeri düþüncesinin temelinde halkýn gönüllü katýlýmý var” dedi. Küba Büyükelçisi ise Küba’da sosyalizmin toplumsal bir proje olarak varlýðýný devam ettirdiðini söyledi. “Küba’da sosyalizm kendini aldatmýþ bir sosyalizm deðildir” diyen Büyükelçi, “Küba diðer Latin Amerika ülkelerinin baþaramadýðýný sosyalizm sayesinde baþardý. Halk için çok önemli sorunlarý çözüme ulaþtýrdý. 3. Dünya ülkelerinin hepsinde iþsizlik problemi var. Küba’da yok. Eðitimsiz kimse býrakmadýk. Okula gitmeyen bir tek çocuk bile yok. Bu 3. Dünya ülkelerinde hayal bile edilemezdi. Okullar bilgisayar donanýmlý. Herkes üniversiteye gitme hakkýna sahip. Bunun için ceplerindeki paraya deðil kafalarýndaki dahi düþüncelere bakýlýr. Küba’da her türlü ayrýmcýlýk son bulmuþtur. Sýnýf, cins, ýrk ayrýmlarý kalktý. Saðlýk ücretsizdir ve herkes için yeterlidir. Sosyal güvenlik açýsýndan da iyi bir yerdeyiz. Küba’da sokakta kimseyi dilencilik yaparken göremezsiniz. Ýnsanlarýn %85’inin evi kendisine ait. Küba kültürel olarak da geliþmiþtir. Tüm ülkeye yayýlmýþ sanat okullarýmýz var. Devrim olmasaydý bütün bunlar büyük bir hayal olurdu. Halk bunu biliyor. Halk neden dolayý gurur duymasý gerektiðini biliyor. Küba sosyalizmi mükemmel deðildir ama çok önemli aþamalar kaydetmiþtir. Halkýn gerçekten savunmak istediði þeyler var. Devrimle elde ettikleri somut þeyler var ve bunlar sadece maddi deðil. Ulusal baðýmsýzlýk, onur vb. Bunlarý kaybetmek istemiyorlar. Kübalýlar her yerde doðruyu söyleyebilirler. Doðruyu söyleyebilecek kadar kendilerine güveniyorlar” dedi. Yeniden söz alan Enrique “dýþ borçlarýmýz varama bunlarý çevirebiliyoruz” dedi. Küba’da dolarla alýþveriþin yasaklandýðýný, Küba’da dolara sa-
hip olabileceðinizi ama bunu peso’ya çevirmedikçe alýþveriþ yapamayacaðýnýzý söyledi. Kimsenin size dolar karþýlýðý birþey satmayacaðýný ekledi. Eðer halk devrime inanmasaydý, devrimin iyi þeyler yaptýðýna inanmasaydý, devrim bu noktada olmazdý. Küba’da gerçekten iþleyen bin demokrasi var diyen Enrigue Roman, bugün dünyada insan haklarý konusunda bir ikiyüzlülük olduðunu, bir Kübalýya baktýðýnýzda insan haklarý konusunda bir sorun hissetmeyeceðinizi, baðýmsýzlýk onurunu hissedeceðinizi sözlerine ekledi. Enrique Roman, sözlerini “Bu toplantý bile savaþýmda önemli bir yer tutuyor. Az kiþiyiz burada, ama buradan Küba hakkýnda çok þey öðrenmiþ olarak ayrýlacaðýz” diyerek noktaladý. Daha sonra söz alan Venezuela Komünist Gençliði Genel Sekreteri, Carlos Aquino, Venezuela’da Bolivarcý Devrimin 7 yýldýr sürdüðünü ve aslýnda 200 yýllýk olan bu devrimin yeni bir aþamasýnda olduklarýný söyledi. Simon Bolivar’ýn kendilerinin askeri ve politik önderleri olduðunu söyleyen Carlos, bu devrimin koyduðu hedefleri henüz tamamlayamadýðýný belirtti. 98’de baþlayan devrimin önüne ülkenin temel taþlarýný deðiþtirme hedefini koyduðunu, bunun için yeni bir anayasa yapýldýðýný belirten Carlos, sosyalizmden bahsetmeden önce, Venezuela Devriminin ulusalcý baþladýðýný, 1959 Küba Devriminin de böyle olduðunu söyledi. “Bolivarcý devrim giderek derinleþerek ilerliyor. Ekonomik, politik ve kültürel anlamda emperyalizmin etkisinden kurtulmayý hedefliyor. Bu sosyalizme doðru güçlü adýmlar atýlmasýný gerektirecektir. Venezuela sosyalizmi diðer deneyimlerden önemli sonuçlar çýkarýyor ama hiçbirini taklit etmiyor. Latin Amerika’nýn diðer halklarýyla birlikte hareket etmeye çalýþýyoruz. Coðrafik deðil ama politik bir Güney’den bahsetmek mümkün. 1917’de dünyanýn ilk sosyalist devrimi gerçekleþti ve kapitalizmden sosyalizme geçiþ dönemi baþladý. Biz Venezuela’da bu sürecin devam ettiðine inanýyoruz. Küba Devrimi’nden çok þey öðrendik. Küba bütün Latin Amerika ülkelerine çok þey verdi. SSCB’nin daðýlmasý sýrasýnda biz Küba sayesinde umudumuzu kaybetmedik. Bunun deðeri ölçülemez. Sosyalizmde ýsrar ediyorlardý ve bunu sosyalizmin ilkelerine baðlý kalarak yapýyorlardý. Halkýn desteðini almýþ bir devrimin yenilmeyeceðini öðrendik. Küba’dan þunu da öðrendik: Bir devrim sürekli deðiþim içinde olmalý. Kendini yenilemelidir. Bu deðiþim günlük olarak olmalýdýr. 47 yýl sonra hala yenilenerek devam etmek çok önemli. Küba’dan karþýlýðýnda birþey beklemeden vermenin ne demek olduðunu öðrendik. Küba bir ülkeyi dost olarak kabul ederse, ona her türlü yardýmý hiç karþýlýk beklemeden yapar. Bu devrimin önemli bir ilkesi. Bizim Bolivarcý anayasamýz, küçük bir odada birkaç entelektüel tarafýndan hazýrlanmadý. En alttakilerden en üste kadar herkes bu sürece katýldý. Anayasa kitapçýðý, þu an en çok satan kitap. Ýncilden bile çok satýyor... Bolivarcý devrimde farklýlýklarla beraber, birlikte davranmaya çalýþýyoruz. Bütün devrimler hata yapabilir. Önemli olan, hatalarý görebilmek, tanýmlayabilmek ve çözümleyebilmektir. Þimdi hatalarýmýzdan dersler çýkarýyoruz. Þu anda halkýn çoðunluðu, Chavez’i ve devrimi destekliyor. Karþýtlar, üçe bölünmüþ durumda: 1- Zorla Chavez’i indirmek isteyenler, 2- Yasal yollarla Chavez’i indirmek isteyenler, 3- Hem þiddet, hem de yasal yollarla Chavez’i indirmek isteyenler. Þu anda Venezuella’da ulusal özgürleþme (emperyalizmin kontrolünden çýkma) gerçekleþiyor. Sosyalizm ekonomik geliþme için maddi bir zemine ihtiyaç duyar. Teknolojiye ihtiyaç duyar. Biz bunlarýn birçoðuna sahip deðiliz. Tüm yabancý þirketlere el koysak, bunlarý devam ettirecek teknolojimiz yok. Ayný fikirdeyiz. Üretim araçlarýnýn toplumsal mülküyetinden yanayýz. Uluslararasý firmalarla anlaþmalar, ortaklýklar yapýyoruz. Bu daha çok teknolojinin geliþimi için. Bu þekilde sosyalizmin ihtiyaç duyduðu maddi temelleri yaratmaya çalýþýyoruz. Örneðin, köyde topraðýn sosyalist mülkiyetine geçmek, þu an mümkün deðil. Bu doðal bir geçiþ olmalý. Köylü, sosyalist mülkiyetin onun için daha iyi olduðunu düþünmeli” dedi. Oturum aralarýnda ve seminer sonrasýnda gerek Büyükelçi, gerekse Carlos Aquino ile yapýlan sohbetler oldukça sýcak geçti. Hem Mücadele Birliði olarak kendimizi daha yakýndan tanýtma fýrsatý bulduk, hem de Küba ve Venezuela’nýn yanýnda olduðumuzu bir kez daha dile getirdik.
VAMOS BÝEN (ÝYÝ GÝDÝYORUZ)
22
65. Sayý / 12-26 Nisan 2006