rebileceðini, hiç kimse, burjuvaziden daha iyi bilemez. Onu baský, yasak, katliamla yok edemediði yerlerde, ideolojik olarak, politik çizgi olarak, kabul edilebilir sýnýrlar içinde tutmaya çalýþýr. Küçük burjuvazinin politikalarý ve çabalarý bu yönde. O da, iþçi sýnýfý hareketini kendi kabul edebileceði çerçevede tutmak istiyor. Burjuvazinin ve küçük burjuvazinin iþçi sýnýfý hareketi için uygun bulduðu çerçeve, hareketin burjuva toplumu yýkma ve sosyalizme geçme hedefinden vazgeçmesi, en azýndan günün görevi olmaktan çýkarmasý, onu belirsiz bir geleceðe ertelemesi, proletarya diktatörlüðü ilkesini býrakmasý, hiç deðilse kaðýt üzerinde kalmaya mahkum etmesi; dolayýsýyla bunlar olmadan devrimci mücadele yöntemlerinin de gereksiz olduðunu kabul etmesi, kýsacasý proletaryanýn devrimci sýnýf hareketi olmaktan çýkmasý. Daha ne istesin! Bu çerçeve, baðýmsýz bir hareket olmasý gereken ve ancak baðýmsýz bir hareket olarak amacýný gerçekleþtirebilecek bir hareketin politik ölümüdür. Proletarya hareketi, ancak devrimci bir hareket olarak amacýna ulaþýr. Sosyal reformizm ve oportünizm, ideolojik ve politik olarak, burjuvazinin kabul edebilir sýnýrlar olarak gördüðü çerçevenin kabul edilmesidir. Bu hareketlerin kapitalizme karþý kopardýklarý tüm gürültü, hep bu belirlenmiþlik içinde meydana gelir. Belirlenmiþ sýnýrlarý aþtýklarý nokta, kendilerini de aþtýklarý noktadýr. Kendi istek ve iradelerine raðmen, olaylarýn devrimci etkisiyle sürüklenirler. Ama onlar bu devrimci yükseliþ dönemlerinde bile görevlerinin bilinciyle davranýyorlar: Ýþçi sýnýfýný devrimci aþýrýlýklardan korumak. Ýþçiler “aþýrýlýklar”a kapýlýp ayaklandýðý zaman, ne eski toplumun “birliði” kalýr, ne de belirlenmiþ sýnýrlarý. Karþýtlarýn birliðine dayanan burjuva toplum, temelindeki uzlaþmaz çeliþkilerin keskinleþmesiyle havaya uçar. Çeliþmeli birlik kendini þiddet yoluyla açýða vurur. “Aþýrý” yani devrimci bir iþçi hareketi ise, bu çatýþmayý sonucuna götürür. Bu nedenle, küçük-burjuva sol hareket, devrimci iþçi sýnýfý hareketini her türden devrimci hareketten kaçýnmaya çaðýrýr. Ýþi sýnýfý hareketini burjuva toplumun kabul ettiði sýnýrlar içinde tutmak konusunda burjuvazi ile ayný yönde hareket eder. Amacýna ulaþmak için de, devrimci iþçi hareketine karþý daima ideolojik bombardýmanda bulunur. Komünistler, iþçileri örgütlerken, onun yapýsýný da yakýndan bilmelidir. Ýþçi sýnýfý, kendi içinde farklýlýk gösterir. Sanayi iþçileri, tarým iþçileri, hizmet alanýnda çalýþan iþçiler, ayný sýnýf yapýsý içinde olmakla birlikte, bir arada bulunma, disiplin, örgütlülük vb. konularda farklýlýklar da gösterirler. Bu, ekonomik ve politik geliþmenin eþitsizliðinden ileri geliyor. Ekonominin sanayi ve tarýmsal geliþmesi ayný deðildir. Ekonominin her iki alanda ayrý geliþmesi tarihsel nedenlere dayanýr. Ýþçi sýnýfý içinde bulunduðu koþullarýn nesnel farklýlýðýný, sýnýf mücadelesi içinde kaynaþarak, ortak örgütçülük ve pratik bilinçle aþabilir. Komünistler, böyle bir çaba
KOMÜNÝST PARTÝSÝNÝN PROLETER KARAKTERÝ K
omünist Partisi, iþçi sýnýfý partisidir. Sýnýf mücadelesi yoluyla, kapitalist toplumu yýkmayý ve sýnýflarý ortadan kaldýrmayý hedefler. Hedefine ancak proleter sýnýf karakterini koruyarak varabilir. Bu nedenle, komünist partisi, proleter karakterinin bozulmasýna yönelen her giriþime karþý kararlý bir mücadele yürütür. Partinin karakterini ortadan kaldýrmaya yönelik çabalar sürekli olduðundan, komünist partinin buna karþý mücadelesi de süreklidir. Ýþçi sýnýfý partisi nasýl ki, burjuva partileri ve diðer düzen kurumlarý üzerinde bir etkide bulunuyorsa, burjuva güçler de, komünist parti üzerinde etkide bulunurlar. Bu, karþýlýklý bir mücadeledir. Ýþçi partisine yönelik burjuva ve küçük burjuva ideolojik saldýrýsý çeþitli biçimler altýnda sürdürülüyor. Küçük burjuvazi, sosyal iliþkiler bakýmýndan, iþçi sýnýfýna çok daha yakýn olduðundan ve sýký iliþkiler içinde bulunduðundan, ondan gelen etkilenme daha uygundur. Öte yandan, iþçi sýnýfý, sürekli küçük burjuva kitleler tarafýndan beslendiðinden, (ücretli-emek ordusunun saflarý küçük burjuva kitlelerle doldurulduðundan) onun iþçiler üstündeki ideolojik çýkýþý daha derindir ve iþçi sýnýfý hareketinin içine kadar taþýnmaktadýr. Ýþçi sýnýfý saf bir sýnýf deðildir, yapýsý yeni katýlanlarla devamlý deðiþmektedir. Bu saflara her yeni gelen, geldiði sýnýfýn ideolojik anlayýþýný, toplumsal eðilimlerini ve alýþkanlýklarýný da birlikte getirir. Ýþçi sýnýfý, burjuva toplumun dýþýnda deðildir. Bundan dolayý, toplumdan gelen ideolojik etkilere açýktýr. Burjuvazi bu durumdan sonuna kadar yararlanmaya çalýþýr. Emekçi sýnýf üzerinde ideolojikpolitik hegemonya kurmak için çok yönlü bir çaba içine girer. Ýþçi sýnýfý hareketi, proletaryanýn nüfusa oranla sayýsýnýn büyümesi ve sýnýf mücadelesi öyle bir noktaya geldi ki, bu hareket artýk hiçbir þekilde yok edilemez. Hareket, birçok yerde eski toplumu yýkacak ve yerine yeni ve ileri bir toplum kuracak düzeye sahiptir. Birçok yerde bunu gerçekleþti-
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
3
içine girerken, ayný zamanda iþçilerin durumu ve sýnýf mücadelesindeki yerini etkileyen nesnel etkenleri de gözönünde tutarlar daima. Ýþçi sýnýfýnýn kendi içindeki eþitsiz geliþimi, komünist partinin proleter karakterini de etkiler. Sanayi iþçileri toplu olarak bir arada bulunma, disiplin ve örgütlülük düzeyi bakýmýndan sýnýf mücadelesinde öncü konumdadýr. Bu özelliklerinin yanýnda, iþsizliðin çok yüksek olduðu yoksul köylülüðün son derece kötü þartlarda yaþadýðý bir ülkede, bir iþte uzun süreli çalýþabilenler kendilerini þanslý sayarlar. Belli bir kesimi iþini kaybetmemek için, burjuvazinin diktasýna boyun eðer, politik görüþleri ise ýlýmlý bir çizgide seyreder. Sosyalist bir harekette yer alýrlarsa, bu ýlýmlýlýðý oraya taþýrlar; devrimci mücadele yöntemlerine genellikle uzak durmaya çalýþýrlar. Küçük iþletmelerde çalýþan ve bu nedenle sürekli olarak bir yerde çalýþamayan, çalýþma yaþamý istikrarsýz olan iþçiler ya da tekstil gibi iþçinin sýk sýk deðiþtiði iþ kollarýnda çalýþan iþçiler, büyük sanayi iþçilerinin kimi özelliklerine sahip deðiller (disiplin gibi), onlara göre daha istikrarsýzlar, ancak sýnýf mücadelesinde daha aktiftirler. Genç olduklarý için, proletaryanýn militan gücü, bu iþçiler arasýndan çýkar. Kazandýklarý birþeyleri yok ki, onu kaybetsinler. Durumlarý gereði sýk sýk eyleme baþvururlar. Komünist partiye geldiklerinde, hem istikrarsýzlýk eðilimlerini, disiplinsizliði getirirler, hem de militan mücadele tarzýný. Komünist partileri, istikrarsýzlýklarýný, disiplinsizliklerini getirecekler diye bu iþçileri örgütlememezlik edemezler. Partinin sosyalist niteliði bozulacak kaygýsýyla kendilerini iþçilerin bu dinamik kesiminden yoksun býrakamazlar. Parti proleter karakterini ve sosyalist niteliðini korumak istiyorsa, yapacaðý þey, bu iþçileri sosyalizm anlayýþýyla eðitmektir. Onlar, sosyalizm eðitimiyle dönüþüme uðrarlar. Komünist partililer düzeyine çýkartýlmýþ her iþçi, geldiði alanýn olumsuz özelliklerini bir kenara atar. Ýþçi hareketi sürekli olarak burjuva ve küçük burjuvazinin ideolojik etkisinde olduðunda, buna karþý marksizm-leninizm temelinde ideolojik mücadele yürütmek, komünistlerin daimi bir görevidir. Bir komünist partisi ne kadar yeni ve tecrübesizse, burjuva ideolojisine karþý ideolojik mücadelede çeþitli güçlüklerle karþýlaþýr. Ýdeolojik mücadelenin baþarýsý için partinin kendi teorik düzeyini devamlý yükseltmesi gerekiyor. Komünist partiler ideolojik düzeylerini geliþtirmeyi komünist olmanýn bir gereði sayarlar. Marksizm-leninizm ilkelerine baðlý her parti, revizyonizme, oportünizme, reformizme karþý ideolojik mücadele vermeyi sürekli hale getirir. Ýdeolojik mücadele, bilimsel sosyalizmin ilkeleri ezberlenerek verilemez. Marksizm-leninizm komünizm donmuþ kalýplar bütünü deðildir. Esas sorun, onun yaþayan, canlý, devrimci özünü temel alýp geliþmelere uyarlamaktýr. Hiç kimse, yeni araþtýrma yapmadan, geliþen ve deðiþen yaþamý incelemeden sosyalizm teorisini ezberleyerek burjuvaziye karþý etkin bir ideolojik mücadele veremez. Marksizmin devrimci teorisi bir dogma deðildir, o bir irdeleme ve araþtýrma yöntemidir. Her yeni geliþmenin, her somut durumun, bu yönteme göre irdelenmesi gerekiyor. Böylece parti teorik düzeyini daima geliþtirmiþ olur. Devrimci bir teoriyle
4
donanmýþ, sürekli inceleyen ve araþtýran bir parti, proleter ve sosyalist yapýsýný bozmaya yönelik burjuva ve küçükburjuva ideolojik saldýrýlara karþý korunmuþ olur. Partinin proleter sosyalist yapýsýný korumak, partinin iþçi sýnýfý adýna iktidarý ele geçirdiði sosyalizm koþullarýnda, daha bir önem kazanýr. Komünist partisi iktidar gücünü elinde tuttuðu için, sosyalizme hizmet etmek için deðil de, daha çok kendi kiþisel çýkarlarý için çalýþanlar, amacýna ulaþmak için, tüm olanaklarý elinde tutan iktidar partisine doluþurlar. Pek çok kiþisel çýkar, nüfuz peþinde koþanla, kariyeristler, küçük burjuva alýþkanlýklarýna sahip olanlarýn tümü, partiyi proleter komünist ilkelerinden uzaklaþtýrmaya çalýþýrlar. Bundan dolayý, partinin temel ilkelerinin, komünist ve proleter yapýsýnýn bu türden kimselere karþý korunmasý yaþamsaldýr. Çünkü iktidar partisinin yozlaþmasý, sosyalizmin ilkelerinden uzaklaþmasý sosyalizmin kazanýmlarýný tehlikeye düþürür. Bu konuda sosyalist ülkelerde olup bitenler unutulamaz büyük bir ders niteliðindedir. Orada parti ve ülke yönetimine kadar gelen bu tip unsurlar, konumlarýný partiyi yýkmak ve sosyalizmi tahrip etmek için kullandýlar. Her ülkedeki komünist güçler, komünist ülkelerde yaþanan geliþmeleri irdelemeli ve dersler çýkarmalýdýr. Bir partinin proleter karakterinden ve sosyalist niteliðinden uzaklaþtýðý taktirde, sosyalizmin baþýna neler geleceði her sosyalist iþçinin, her komünist partilinin kesinlikle akýlda tutmasý gereken bir derstir. Kapitalist ülkelerdeki komünist partilerin çoðunluðu adý dýþýnda, bir komünist partisinde olmasý gereken nitelikleri çoktan terk etmiþti. Bu partiler, 90’lardan sonra “komünist” isimlerini de býraktý. Ama bundan çok önce, zaten burjuvazinin kabul edebileceði sýnýrlara çekilmiþlerdi. Bu partiler önce proletarya diktatörlüðü ilkesini terk ettiler. Sonra buna baðlý olarak “öncü” olmayý reddettiler ve “kitle partisi” ilkesini benimsediler. Lafta deðilse de, pratikte sýnýf mücadelesi ilkesini býraktýlar. Oysa ki sýnýf mücadelesi dýþýnda bir yolla sosyalizme varýlmaz. Yani lafta deðilse de, pratikte sosyalizm hedefinden de vazgeçmiþ oldular. Proleter bakýþ açýsýný ve proletarya hedefini terk ederek, yalnýzca burjuvazinin sol kanadý haline geldiler. Bir partinin komünizmin temel ilkelerinden uzaklaþtýðý zaman, onun nerelere varabileceði, devrimci iþçiler için temel bir ders niteliðindedir. Komünist partisi, sýnýf mücadelesi dýþýnda kalarak proleter karakterini sürdüremez. Proleter karakteri sýnýf mücadelesine dayanmayacaksa, kapitalist egemenliði iç savaþ yoluyla devirmeyi hedeflemeyecekse, o taktirde bu parti bir iþçi partisi deðil, eleþtirici küçük burjuva muhalefet partisi olur. Ýþçilerin devrimci sýnýf partisi, bir eylem gücüdür, her þart altýnda devrim için mücadele eder. Eylemden, devrimci mücadeleden kopartýlmýþ bir iþçi partisi, gerçek anlamda iþçi partisi deðildir. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi, hedefine devrimle, sýnýf mücadelesiyle, devrimci eylemle ulaþýr. Bu partinin tüm faaliyetlerinin ve proleter karakterinin altýnda devrimcilik vardýr. Proletarya, ancak devrimci komünizmle amacýna ulaþýr.
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
C.DAÐLI
STRATEJÝK ALGILAMA GÜNCEL GELÝÞMELER… R
adikal yazarý Neþe Düzel’le yaptýðý röportajda, ANAP baþkaný Erkan Mumcu þöyle söylüyor: “Türkiye… Irak Kürdistan’ý mý büyük Kürdistan mý tercihiyle karþý karþýya býrakýlýyor. Türkiye Irak Kürdistan’ýna hamilik rolünü kendisine önerildiði biçimde kabul etmeye sürükleniyor.” Tekelci sermayenin en patavatsýz sözcülerinden biri olan Mumcu, kapalý kapýlar ardýnda kan-revan süren pazarlýklarý, böylece açýða vurmuþ oluyor. Baþka zaman olsa, bu sözler çok tartýþma yaratýrdý. Þimdi deðil. Çünkü Ankara’da herkese bu pazarlýðýn bir parçasý, bir tarafý… ABD, Ortadoðu’nun tam teslim alýnmasýnda Türkiye’yi istediði gibi kullanabilmek için bugünlerde “Büyük Kürdistan” haritalarýný tozlu çekmecelerden çýkartýp, “emekli” bir Pentagon generali aracýlýðýyla basýna sýzdýrdý. Türkiye’ye ölümü gösterip sýtmaya, yani Barzani-Talabani’yle ittifaka razý etmeye çabalýyor. Bu, Ankara’da herkesin bildiði bir sýrdýr. Ve bu durumdan, Ulusal Kurtuluþ Hareketi (UKH)’nin sözcüleri, ABD’nin Ortadoðu’dan gerici ulus-devletleri tasfiyeye giriþtiði, bu rejimler yerine demokratik rejimleri geçirmeye çalýþtýðý ve ABD’nin bu planlarý Kürt halkýný kazanmadan hayata geçiremeyeceði sonucunu çýkartýyor. Þu an, politik arenada öne çýkan tartýþmalarý körükleyen ve geliþmeler hýzlandýkça saflarý yeniden dizen durumun özeti bu. Ancak, planlar, niyetler, dile getirilen istekler, eðilimler gibi öznel etkenlerle kurulu bu durumu, dört ayaðý üzerine oturtmak için, onu gerçek süreçlerle ve barýndýrdýðý çeliþkilerle beraber incelemek gerekir.
TÜRKÝYE TEKELCÝ EGEMENLÝÐÝNÝN KABUSU Türkiye’nin Ortadoðu’da operasyonal bir karþý-devrim üssü haline gelmesi için, Güney’deki federe Kürt devletiyle iliþkileri yoluna koymak zorunda olduðunu, daha önce de dile getirmiþtik. Yine de Türkiye ölümden kaçarken, sýtmaya bile razý olamayacak denli endiþeli. Bir kez sýtmaya tutuldu mu, bir daha nasýl ayaða kalkacaðýný düþünüyor. Tekelci sermayeye bu kâbuslarý yaþatan sorunlardan bir tanesi, Kerkük meselesidir. 2007 yýlý sonbaharýnda Kerkük’ün nihai durumu belli olacak. Ve þimdiden görülüyor ki zengin petrol yataklarýyla dolu bu kent Barzani’nin Kürdistan federe devleti sýnýrlarýna dahil olacak. Türkiye, bugün hamiliðini kabul edeceði bu devletin, yakýn ve görünen bir gelecekte, masaya yumruðunu vurabilecek bir ekonomik güce ulaþacaðýný görüyor. Bu hafta içinde Irak’taki Türkmen partilerinin temsilcileri Ankara’da bir araya geldiler. Kerkük’ün paylaþýlmasýnda açýkça iç savaþ tehdidi yapan Türkmen partilerine kucak açan, onlarý MÝT ve MHP aracýlýðýyla silahlandýrýp eðiten bir Türkiye, nasýl olacak da Barzani’nin federe devletine dost ve müttefik bir güç haline gelecek? Türkiye Barzani’ye el uzatsa, Irak’taki Türkmenleri kaybedecek; onlar üzerinden yürüttüðü nüfus mücadelesinden vazgeçmiþ olacak. ABD’nin planlarýyla Türkiye’nin gerçekliði, tam burada tren kazasýna kurban gidiyor.
AYNI HAMAMIN ÇIPLAKLARI Türkiye’yi ABD planlarýyla çeliþkili duruma düþüren bir diðer olay, Suriye ve Ýran’a yönelik savaþ tehditleridir. Türkiye, bu iki ülkenin köþeye sýkýþtýrýlmasýn76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
da önemli bir role sahip. Bu ülkelere yönelik askeri operasyonlarýn gerçek bir tehdit olarak algýlanabilmesi için, Türkiye’den istenenler var. Yeni ABD üsleri, askeri yýðýnaklar, Ýran, Suriye hava sahasýnýn gümrük geçiþlerinin denetlenmesi ve gerektiðinde ambargoya hazýr olmak… Lübnan halký üzerinde siyonist vahþetin yaþandýðý günlerde ortaya çýkan bir geliþme, Türkiye’den beklenenlerin küçük bir provasý gibiydi. 38 gün süren siyonist katliam sýrasýnda Türkiye, beþ tane Ýran kargo uçaðýnýn yolunu kesti, iniþe zorladý ve aramalar yaptý. Bir baþka zamanda olsa, kolayca bir savaþ nedeni sayýlabilecek denli ciddi olan bu tavýr, þimdilik Ýran tarafýndan sineye çekilmiþ gibi. Ama bu tür iþlerin bir de aðýr faturalarý oluyor. Türkiye, enerji ihtiyacýnýn çoðunu doðalgazdan saðlýyor. Ve bu doðalgazýn yarýsý Ýran’dan gelirken, diðer yarýsý da þimdilik Ýran’a arka çýkmayý sürdüren Rusya’dan geliyor. Türkiye, hem Suriye hem de Ýran’la, dýþ ticaret alanýnda 10 milyar dolarýn üzerinde bir ortaklýða sahip. Ve en önemlisi, ilhak edilmiþ bir ülkeyi Suriye ve Ýran’la paylaþýyor. Bu üç ülke, çoðu zaman kendi çýkar çatýþmalarýný kolayca bir kenara koyup, Kürt halkýnýn ezilmesi politikasýnda birbirlerine destek vermekten hiç geri durmadýlar. Çünkü bu ülkelerden birinde Kürt halkýnýn özgürlüðe adým atmasý, diðer ikisinin egemenliðini kökünden sarsar. Kürt halkýnýn ezilmesi noktasýnda, kuyruklarýndan birbirlerine sýký sýkýya baðlý bu üç ülke, sýrf ABD istiyor diye, ha deyince birbirinden kopamazlar. Koparlarsa, kendilerini asla güvende hissedemezler. Kuþku, endiþe, karþýsýndakine güvensizlik, ilhakçý politikada birbirine yaslanan bu üç ülkeyi paranoyanýn bataklýðýna sürükler. Ýlhakçý politikalarda tam ittifak, ayný zamanda ezilen bir ulusu diðeri aleyhine kullanma niyetlerini de denetleme imkâný saðlýyor. Eðer bu ittifak bozulursa, bu üç ülke için her þey tepe-taklak olur. Türkiye, böyle bir riski kolayca göze alamýyor. Suriye ve Ýran baþta olmak üzere, Ortadoðu halklarýna karþý emperyalizmin bir kýlýcý haline gelmek, Türkiye’ye oldukça pahalýya patlar. Dýþ ticaret önemli oranda kayýp verecek, doðalgaza baðýmlý enerji üretiminde korkunç sýkýntýlar yaþanacak ve en önemlisi, Kürt halkýný ilhak
5
altýnda tutmakta ortak olduðu iki deðerli müttefikini kaybedecek. Bir tarafta ABD emperyalizmine göbekten baðýmlýlýk, diðer tarafta bununla çeliþen bölgesel çýkarlarý arasýnda sýkýþýp kalan Türkiye tekelci egemenliði, kararsýzlaþýyor, iþi aðýrdan alýyor ya da çapsýz pazarlýklara giriþiyor. Böylesi durumlarda emperyalizm, asýl efendinin kim olduðunu hatýrlatmak için, en önemli kozunu oynamaktan çekinmiyor: Londra’yý mesken tutmuþ uluslararasý bankacýlýk devleri, döviz ve faiz hareketlerine karþý ileri derecede kýrýlgan hale gelmiþ Türkiye ekonomisini þöyle bir sallayý veriyorlar. Lübnan’a siyonist Ýsrail’in ilk bombalarý düþmeye baþladýðýnda, hariciye nazýrýnýn “bazý görüþmeler yapmak için” soluðu Londra’da almasý bir tesadüf deðil. Ýran kargo uçaklarý inmeye zorlandýkça, Tahtakale’de dolar düþüyor, borsa deðer kazanýyordu.
HER DOST DOST DEÐÝLDÝR
UKH yöneticilerinin “ABD Kürtleri kazanmadan Ortadoðu projesini hayata geçiremez” sözleriyle ifade ettikleri yaklaþým, bu tabloda nereye oturuyor? UKH yöneticilerine bakýlýrsa ABD, bugüne kadar Ortadoðu’da hüküm sürmesine yardýmcý olan dinci-gerici ve ulus-devletlerin artýk çaðýn gereklerine karþýlýk veremediðini anlamýþ ve bu ülkelere deðiþimi dayatmýþtýr. Emperyalizmin, dünyadaki bütün gericiliðin anasý olduðuna dair katý gerçek, UKH’nin bu türden söylemlerinde bir kar topu gibi erise de, olaylar tersini kanýtlýyor her zaman. Emperyalizmin kan, irin ve vahþet dolu 150 yýllýk gericilik tarihini bir yana býraksak bile, en son yaþanan siyonist Ýsrail’in Lübnan’da gerçekleþtirdiði tüyler ürpertici katliamlar, “çaðdaþlaþtýran emperyalizm” söylemlerine en büyük darbedir. Anlaþýlan odur ki UKH’nin, ABD’nin iþgaline yardýmcý olmak karþýlýðýnda Barzani’nin kazandýðý statüden gözleri kamaþmýþtýr. Sadece ulusal kurtuluþu hedefleyen hareketlerin çaðýmýzda kaçýnamadýklarý bir kader bu; kendi ulusunun özgürlüðü için, aralanan her kapýdan içeri sýzmak. Bir ulusal kurtuluþ hareketini “neden yalnýzca kendi ulusunuzun çýkarlarýný düþünüyorsunuz?” diye suçlamak, pek akýllýca olmazdý. Fakat, en baþta UKH’ni ve Kürt halkýný, muhatap alma eðilimine girdikleri güçler hakkýnda, onlarýn politik karakterleri hakkýnda uyarmak da enternasyonalizmin bir gere-
6
ðidir. Bugün Suriye ve Ýran’ý tecrit edebilmek ve bu iki ülkeyi emperyalist sermayeye tam teslimini saðlamak adýna ABD, Barzani’nin federe devletinin varlýðýna ve bu devletle Türkiye’nin dostluk kurmasýna ihtiyaç duyuyor. Ve bu durum, bölgenin ilhakçý devletleriyle hali hazýrda savaþan Kürt halkýna bir manevra imkâný saðlýyor. Nedir bu imkân? ABD’ye yüzünü dönmek ve ona, “Bana özgürlüðümü ver, ben de sana Suriye ve Ýran konusunda yardýmcý olayým” demektir. Ancak, meselenin püf noktasý þudur: ABD’nin Ortadoðu’daki etkinlik savaþýnda, tecrit edip yönetimlerini teslim almaya çalýþtýðý Suriye ve Ýran’da, politik iktidar sermaye sýnýfýnýn ellerindedir; yani, emperyalizmle uzlaþmaz çeliþkilere deðil, tersine her zaman uzlaþabilecek çeliþkilere sahip olan bir sýnýfýn. Nitekim bütün þantajlar, tehditler ve savaþ nutuklarýna raðmen, her iki ülkenin yöneticileri emperyalizmle uzlaþma belirtileri göstermiyorlar mý? Gösteriyorlar. Suriye’yi ele alalým: Devlet baþkaný Beþar Esad’ý emperyalizmle iþbirliðine ve giderek tam teslimiyete dünden hazýr. Ne var ki Suriye’nin iç politik dengeleri Beþar Esad’a bu fýrsatý tanýmýyor. Filistin, Lübnan ve siyonist Ýsrail’i arasýndaki konumu nedeniyle Suriye, Arap ulusalcýlýðýnýn hala etkin olduðu tek Arap devleti ve yine, Ýsrail’le resmen savaþ halini devam ettiren tek Arap devleti. 1967 savaþýndan bu yana, ne Ýsrail’i resmen tanýdý ne de resmen barýþ yaptý. Bu politik ortam, Suriye’nin iç dengelerini, emperyalizmle tam iþbirliðine uygun hale getirmeye engel oluyor. Beþar Esad bu yüzden zorlanýyor. Fakat siyonist Ýsrail, Aðustos ayý içinde, Golan tepelerine dair Suriye ile görüþmeler yapabileceðini açýkladý. Suriye, iþgal altýndaki Golan tepelerini geri almak kaydýyla, siyonist Ýsrail’le barýþ masasýna oturur. Ve bu durum, zaten altý iyice boþalmýþ olan Suriye’deki ulusalcýlýðýn tek destek direðini söker atar. Ýsrail ile barýþ, Suriye’yi emperyalizmin rotasýna tam olarak oturtur. Elbette ki, bütün bu dönüþümler, patýrtýsýz-çatýrtýsýz gelmeyecek. Ablukalar, savaþ tehditleri, hatta askeri operasyonlar, iþgal denemeleri, Suriye’nin iç dengelerinin bozulmasýyla açýða çýkacak çatýþmalar, vs. bu dönüþümün muhtemel uðraklarý olur. Ama, nihayetinde Suriye’nin egemen burjuva sýnýfý, her 76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
þeylerini kaybetmek yerine, emperyalizmin iþbirlikçisi olmayý tercih edeceklerdir. Ayný durum Ýran için de geçerli. Tek farkla: Ýran’ýn tekelci molla rejimi, Suriye’den daha güçlü pazarlýk kozlarýna sahip. Bu güçlü kozlar, Ýran’ýn tekelci sermayeye dayanan molla rejimine, emperyalist dünya ile uzlaþmasýný, kendi çýkarlarýný daha fazla gözetecek þekilde düzenlemek etmek yolunda yardýmcý oluyor. Cumhurbaþkaný olan Ahmedinecad’ýn hamasi nutuklarýna pek deðer verenler var. Özellikle sol çevrelerde. Oysa onlara, uluslararasý politikada hamasi nutuklar, havada uçuþan tehdit dolu laflara deðil, gerçekte ne olup bittiðine bakmalarýný öneririz. Siyonist Ýsrail, Lübnan’da son yýllarýn en vahþi katliamýný gerçekleþtirirken ve bir çok emperyalist-kapitalist ülke bu katliama azgýnca destek çýkarken, Ýran kýlýný kýpýrdatmadý. Tek bir petrol vanasýný kýsmadý, en azýndan Chavez gibi diplomatik iliþkileri kesebilirdi, buna bile giriþmedi. Tekelci sermayeye dayanan Ýran’ýn molla rejimi, böyle davranarak, en kritik anlarda sermaye dünyasýnýn yanýnda yer alabileceðinin kanýtýný sundu. Bütün bunlar, gerek Suriye gerek Ýran’daki egemen burjuvalarýn, eninde sonunda ayný kumaþtan dokunduklarý emperyalist dünya ile uzlaþacaklarýný gösterir. ABD’nin Ortadoðu’da varmaya çalýþtýðý tek hedef budur: Bölgenin bütün burjuva güçlerini tam ilhak temelinde kendisine baðýmlý hale getirmek. Bu gerçekleþtiðinde, emperyalist ABD, petrol vanalarýný tutan Ýran tekellerini, Suriye burjuvalarýný ve öteden beri köklü baðýmlýlýk iliþkilerine sahip Türk tekelci sermayesini mi kendisine ittifak yapar; yoksa uzun yýllarýný gerici-ilhakçý rejimlere karþý savaþ içinde geçirmiþ olan, özgürlük ve demokrasi özlemleri dipdiri ayakta olan ama sermaye gücünden yoksun Kürt halkýný mý? Bu nedenlerden dolayý, “ABD Kürtleri kazanmadan Ortadoðu projesini hayata geçiremez” fikri, yanlýþtýr. Tersine, ABD Ortadoðu’da kendi hedeflerine ulaþtýðýnda bunun en büyük kurbaný, Kürt halkýnýn özgürlük ve demokrasi özlemleri olacaktýr. Kürt halkýnýn özgürlük sorunu, stratejik bir sorundur. Güncel ve geçici dengeleri deðil, bu dengeleri oluþturan güçlerin temel karakterini ve bu temellerin onlarý hangi tutumlara sürükleyeceðini göz önünde bulundurmayý gerektirir.
17. YILINDA DENÝZLERÝN YOLUNDA LENÝNÝST SAFLARA
Ý
ç savaþýn içerisinde geçirdiði 16 mücadele, kavga ve savaþ yýlýný geride býrakan proletaryanýn devrimci sýnýf partisi, 17. mücadele yýlýnda. Leninist Parti, devrimci durumla birlikte doðdu. Zengin bir mücadele tarihine, deneyim ve birikimine sahip olan Leninist Parti, Deniz Gezmiþ ve yoldaþlarýnýn kurduðu THKO’dan günümüze kadar yaratýlan tüm devrimci deðerlere sahip çýkmaktadýr. Leninist Parti, 16 yýldýr sýnýflar mücadelesinin en ön saflarýnda burjuvaziyle yürüttüðü diþe diþ mücadele, yerleþik düþünce kalýplarýný kýrma yeteneði, devrim, iktidar ve komünizm konusundaki ýsrarýyla “Denizlerin Partisi” olduðunu kanýtladý. Deniz Gezmiþ ve yoldaþlarýnýn otuz beþ yýl önce burjuvaziye, her türlü uzlaþmacýlýða, parlamentarizme, legalizme ve reformizme karþý baþlattýklarý savaþýn bayraðý,
þimdi Leninist Parti’nin ellerinde. Ýç savaþýn çetin koþullarý içinde çelikleþen Denizlerin yoldaþlarý Leninistler þimdi 17. kavga yýlýnda. Bizler, Leninistler olarak Leninist Parti’nin 17. mücadele yýlýný, gerçekleþtirdiðimiz bir eylemle selamladýk. Meþaleli yürüyüþ þeklinde gerçekleþtirdiðimiz eylem, 1 Eylül akþamý 20.30’da Heykel Park’ta, üzerinde “17. Yýlýnda Denizlerin Yolunda Leninist Saflara / Leninistler” imzalý pankartýn açýlmasý ve meþalelerin yakýlmasýyla baþladý. Ve ardýndan Gazi Mahallesi sokaklarýnda Leninistlerin þiarlarý yankýlandý; “17. Yýlýnda Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” Daha sonra sloganlarýmýzla yürüyüþe geçtik. Tüm yüreðimiz ve bilincimizle haykýrdýðýmýz sloganlarýmýz Gazi halký tarafýndan alkýþlarla desteklendi ve o sýrada pek çok kiþi yürüyüþ kortejine katýldý. Yürüyüþ boyunca üzerinde “17. Yýlýnda Leninist Saflara”, “17. Yýlýnda Þan Olsun Leninist Parti’ye” yazan kuþlamalar yaptýk. Heykel Park’tan sloganlarla Dörtyol’a oradan da Eski Karakol duraðýna yürüdük ve orada eylemimizi sloganlarýmýzla sonlandýrdýk. Ayný anda yollarýn molotoflanarak kesildiði görüldü ve “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist”, “17. Yýlýnda Þan Olsun Partimiz TKEP/Leniniste”, “Yaþasýn 13 Mart Genç Komünistler Birliði”, “Yaþasýn Leninist Gerilla Birlikleri” sloganlarý duyuldu. Ýstanbul’dan Leninistler
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
7
Emperyalist-kapitalist sistemin, tüm dünya emekçi halklarýný kan denizinde boðmaya çalýþtýðý bir süreçte, yeni bir “1 Eylül Dünya Barýþ Günü” daha yaþandý. Her yanda savaþlar sürerken, emekçi halklar, dünyanýn barýþa ne kadar ihtiyacý olduðunu dile getirmek ve savaþlar bitsin demek için alanlardaydý. Biz de Mücadele Birliði Platformu olarak, dünya halklarýnýn barýþa kavuþabilmesi için emperyalist-kapitalist sistemin yýkýlmasý gerektiðini anlatan þiarlarýmýzla 3 Eylül Pazar günü Abide-i Hürriyet Meydaný’nda düzenlenen “Barýþ Mitingi”nde yerimizi aldýk. Alaný dolduranlarýn çoðunluðu, elbette onyýllardýr süren savaþta oðullarýný-kýzlarýný kaybetmiþ, özgürlük için onlarý kendi elleriyle savaþmaya göndermiþ olan Kürt halkýydý. Geleneksel kýyafetleriyle analarý, kesk-ü soru zerli genç kýzlarý ve militan gençleriyle alanda toplanan Kürt halkýný biz de sýk sýk “Kürdistan’da Tek Çözüm Ya Devrim Ya Ölüm” sloganlarýyla selamlýyorduk. “Barýþ Ýçin Devrim, Devrim Ýçin Savaþ”, “Kahrolsun Emperyalizmin Yeþil Kuþaðý” dövizlerimiz, Küba bayraklarýmýz ve Ayýþýðý Sanat Merkezi tarafýndan hazýrlanmýþ olan Ýsrail’in Filistin ve Lübnan’da yaptýðý katliamlarý anlatan resim sergimizle birlikte Perpa önünde toplanarak Abide-i Hürriyet Meydaný’na doðru yürümeye baþladýk. Sloganlarýmýzla arama noktasýndan geçtikten sonra bizi “Dünyada Barýþ Kapitalizme Karþý Savaþ” pankartý taþýyan, Filistin bayraklarý ve kýzýl bayraklarla donanmýþ bekleyen kortejimize katýldýk. Artýk iyileþen ve tüm emperyalist katilleri hayal kýrýklýðýna uðratan Fidel Castro’ya da Yalnýz olmadýðýný açtýðýmýz dövizlerimizle ve resimleriyle de dile getirdik: “Viva Fidel Viva Sosya-
lizm”! “Barýþ Ýçin Devrim Devrim Ýçin Savaþ”, “Savra Savra Hatta Nasr”, “Savaþan Halklar Kazanacak”, “Ya Devrim Ya Ölüm”, “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”, “17. Yýlýnda Leninist Saflara” sloganlarýyla miting alanýna yürüdük. Binlerce kiþinin toplandýðý miting alanýnýn çevresi polis panzerleri ve çevik kuvvet polisleriyle çevriliydi. Konuþmalar yapýlýrken ve konser esnasýnda, alanda sloganlar susmuyordu. Kitlelerin coþkusundan korkan burjuvazi, çýkar yolu polisin bir gencin elindeki Öcalan resmini bahane göstererek saldýrmada buldu. Genci gözaltýna almaya çalýþan polis, etrafta ki kitleye de saldýrma tehdidinde bulununca kitle canlandý ve atýlan sloganlarýn sesi daha bir gürleþti. Biz de “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna” sloganlarý atmaya baþladýk. Ýstanbul Emniyet Müdürünün baskýlarýyla mitingi yarýda kesen tertip komitesi de polis tarafýndan gözaltýna alýndý. Miting daðýlýrken, eylemciler dönüþ güzergahý üzerinde pek çok yere gaz bombasý atýlmýþ olduðunu görürler. Ortada fiili bir polis saldýrýsý olmadan biber gazý ile karþýlaþan pek çok kiþi fenalaþarak hastaneye kaldýrýldý. Miting daðýlýrken kitlenin arkasýndan panzerler ve kalkanlarý ile yürüyen polisler, Okmeydaný Köprüsü’nün ayaðýnda baz bombasý atmaya ve ateþ açmaya baþladý. Gaz bombalarýný eylemcilerin daðýldýðý yön olan Okmeydaný’na doðru mahalle içlerine doðru atan polisler, 4 kiþinin yaralanmasýna neden olurken, pek çok kiþi de biber gazýndan fenalaþarak hastaneye kaldýrýldýlar.
BARIÞ ÝÇÝN DEVRÝM DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞ
8
FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA! BARIÞ ÝÇÝN DEVRÝM DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞ!
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
KÂRLÂR LONDRA’YA ZARARLAR EMEKÇÝLERE Mayýs-Haziran aylarý içerisinde Türk Lirasý %36 oranýnda deðer kaybetti, borsa düþtü, döviz fýrladý, faizler arttý... Nokta... Peki ama, ne bankada parasý, ne borsada hissesi, ne de cebinde dövizi olan bir emekçi, “Bütün bunlardan bana ne?” dediðinde, haklý deðil mi? Bir emekçinin, eðer iþsizse cinnetin eþiðine gelmemek; çalýþabilen þanslýlardansa iþini kaybetmemek (gerçek ücret artýþlarýna dair beklentiler uzak bir serap gibi þimdi); emekliyse maaþ kuyruðunda ölmemek gibi acil-yaþamsal sorunlarý varken, ne borsa-döviz-faiz felan feþmekana bakar, ne de tepedekilerin kendi aralarýnda tutuþtuklarý kavgalara. “Aþaðýdakiler” ve “yukarýdakiler” arasýnda uçurum, yalnýzca ekonomik pastadan alýnan paylarýn büyüklüðünden ibaret deðil. Ýki sýnýf arasýnda bütün köprüler neredeyse tamamen bombalanmýþ durumda. Tekelci sermaye, gelecek korkusunun pençesine öylesine düþmüþ ki, günü kurtarmaktan baþka hiçbir þeyi gözü görmüyor. Emekçi sýnýflar ise, geleceðin daha güzel olacaðýna dair son umut kýrýntýlarýný çoktan yitirdiler. Böyle bir ortamda sermaye topluma egemen olamaz, kendi sorunlarýný tüm toplumun sorunlarýymýþ gibi gösterme olanaklarýný yitirir. Bütün büyük devrimlerin önünde durulmaz o muhteþem gücü, yöneten ve yönetilenlerin arasýndaki en etkin ve esnek bað olan ideolojik baðýn kopmasýyla, zincirlerinden boþanýr. Fransýz Devrimi’nden hemen önce “Ekmek yoksa pasta yesinler” diyen asiller ile, fýndýk üreticilerine “Bu benim sorunum deðil” diyen sermaye yöneticileri, ayný tarihsel trajediye imza atýyorlar. Onlar için trajedi olan, bizim için bayramdýr. Emekçi sýnýflar ile sermaye dünyasý arasýnda bu denli kapanmaz bir uçurum varsa, döviz-borsa-faiz hareketlerinin bir emekçiyi hemen hiç ilgilendirmemesi neden tuhaf görünsün? Buna raðmen, döviz-borsa-faiz üçgeninin emekçi sýnýflar etrafýnda nasýl bir çember oluþturduðunu, bu çemberin her hareketinden emekçi sýnýflarýn yaþamlarýnýn nasýl darmadaðýn olduðunu göstermekte yarar var. Bu sayede, tekelci burjuvazinin topluma egemen olma imkanlarýnýn nasýl hýzla eridiðini; burjuva siyasetin geleneksel söylemlerinin ve tepkilerinin hangi yönde deðiþtiðini ve emekçi sýnýflarýn içinde yaþadýklarý felaketin tüm toplumu hangi hýzla devrime sürüklediðini kavramak mümkün olacak.
Borç Saðlýðý Bozar
Örnek çarpýcý.. Mayýs ayý içindeki Türk Lirasýnýn deðer kaybý, henüz %20’ler düzeyindeydi. Bu deðer kaybýnýn, devletin kamu maliyesi üzerine getirdiði ek yük, 4.5 milyar YTL’ye ulaþmýþtý. Bu hesabý bize cumhuriyet gazetesinde açýklayan Prof. Erinç Yeldan, þöyle diyor; “Ne ilginçtir ki, söz konusu 4.5 milyar YTL’lik maliyet rakamý, IMF heyetinin geçen hafta içerisinde tamamlamýþ olduðu ziyarette, bütçede saðlýk harcamalarýndan kesinti yapýlarak, üçüncü ve dördüncü gözden geçirme baðlamýnda alýnmasýný istediði ek tasarruf miktarýna denk düþmektedir” (31.05.05)
Hazinedeki alacaklarý peþinde koþanlar, yurt içinde üç-beþ banka ile merkezlerini Londra’ya kurmuþ olan uluslararasý dev mali-sermaye gruplarýdýr. IMF, Londra’dan aldýðý talimatla Türkiye’ye geliyor ve bu bir kaç bankacýnýn artan alacaklarýný tahsil etmek için devlete “saðlýk harcamalarýný hemen kýs” diyor. IMF’nin bir dediði iki olmuyor. Hükümet hemen “saðlýkta tasarruf tedbirleri”ni uygulamaya sokuyor. Bu kesintiler birçok kalemden oluþuyor. Devlet, 100 tane ilaçtan desteðini çekiyor. Bundan böyle sigorta primini sonuna kadar ödeyen iþçi yada yeþil kartlý, listeye alýnan yüz ilacýn parasýnýn tamamýný kendisi ödeyecek. Tekelci basýn, bu akýl almaz uygulamayý topluma yutturabilmek için, listedeki ilaçlardan obeziteye dair olanlarý öne çýkararak, kendi misyonunu yerine getiriyor. Oysa, ödeme listesi dýþýna çýkarýlanlar arasýnda öksürük þuruplarý, çocuklarýn geliþim bozukluklarýný gideren vitamin haplarý ve daha niceleri var. Ama iþ burada bitmedi. Kanser ya da baðýþýklýk bozumu gibi uzun tedavi süreci gerektiren ölümcül hastalýklarýn oldukça pahalý olan ilaçlarý, birden bire eczanelerde bulunmamaya baþladý. Bakanlýðýn bu ilaçlar için ithalat izni vermediði, gerekli belgeler çýkarmadýðý için ilaçlarýn depolarda beklediði anlaþýldý. Bu da bir çeþit, “tasarruf” önlemiydi. Ýlaç parasý ödemekten kurtulmak için sadece liste açýklamak yetmiyordu, bir yandan da bazý ilaçlarýn fiilen kullanýmýný engellemek gerekiyordu. Yaþamasý bu ilaçlara baðýmlý binlerce ölümcül hasta mý? Londra’da üstlenmiþ üç-beþ bankacýnýn yanýnda, bu insanlarýn lafý mý olur? “Saðlýkta tasarruf” önlemleri bunlarla sýnýrlý kalmadý. Saðlýk bakanlýðý tüm hastanelere, tedavi iþlemleri için harcanan paraya sýnýrlamalar getirdiðini duyurdu. Hastalýklarýn teþhis ve tedavileri için kullanýlan röntgen filmi, MR, tomografi, laboratuvar tahlilleri vb., ya devletin açýkladýðý maliyet kadar yapýlacak, yada hastanelerin “döner-sermayesi”nden karþýlanacak. Döner-sermayenin saðladýðý ek gelirle biraz olsun nefes alan saðlýk emekçisine son derece tehlikeli bir ahlaki ikilem sunuluyor. Ya kendi geçiminden vazgeç, ya da hastaný tomografiye vs. gönderme. En iyisi, her gelene iki aspirin yaz. Üzücü ve trajik bir son haber, Çorum’dan geldi. Kýrým-Kongo hastasýndan kan alýrken iðneyi kendine yanlýþlýkla batýran hemþire öldü. Çünkü, onu bu durumlardan koruyacak eldiveni yoktu. Çünkü plastik eldivenler de “tasarruf” paketleri içinde sayýlýyordu. Saðlýk sistemini tarumar eden bu uygulamalar yeni deðil. Bir avuç bankacýnýn borsa-döviz-faiz çemberinde kurduklarý saadet zincirinin kopmamasý için atýlan her adým, saðlýk hizmetlerini bir sistem olmaktan çoktan çýkarmýþtý. Onyýllarýn birikimi ve deneyimi ile oluþturulmuþ, son derece karmaþýk ve birbirine sýký sýkýya baðlý düzenlemeler ve tedbirler çemberinden oluþan saðlýk sistemi içinden küçük bir parçanýn çýkmasýyla bile darmadaðýn olabilecek bir yapýdýr. Yine IMF tavsiyeleriyle, bundan bir kaç yýl önce veterinerlik hizmetleri rafa kaldýrýlmýþtý. Ýþte sonuçlarý: Kuþ gribi, brucella, þarbon ve nihayet kýrým-kongo kanamalý ateþi gibi hayvanlardan insana geçen, oysa etkin veterinerlik faaliyetleriyle on yýllar boyunca hemen hiç görülmemiþ daha nice hastalýk, þimdi toplumu tehdit edecek ölçüde yaygýnlýk kazanmaya baþladý. Nüfusun % 70’inin kentlerde iç içe yaþadýðý, ayný otobüse týkýþ týkýþ bindiði, Kars’ta satýlan bir koyunun ertesi gün Ýzmir’de sofraya konduðu, kýsacasý emekçilerin tümünün bir þekilde iç içe, yan yana,
75. Sayý / 13-27 Eylül 2006
9
zincirin halkalarý gibi arka arkaya yaþadýðý bir toplumda, saðlýk sisteminin yapýsýný bozan en küçük uygulama, bedelini emekçi sýnýflarýn ödediði bir felaket halini alýr. Þimdi bu felaket yaþanýyor. Her gün daha kötüsüyle karþýmýza çýkacak.
Hegemonyanýn Diðer Araçlarýnda Durum
Borsa-döviz-faiz çemberinin her daralýþýnda, tekelci sermayenin toplumsal dokuyu nasýl paramparça etmek zorunda kaldýðýný, saðlýk sisteminden örneklerle açýkladýk. Diðer alanlarda da durum farklý deðil. Burjuva toplumun kendini yeniden ürettiði en önemli alanlardan biri olan eðitim, saðlýk sistemiyle ayný kaderi paylaþýyor. Bu topraklarda eðitim sistemin yýllardýr öylesine bozuktu ki, daha fazla nasýl bozulur, bilinmez. Ama sonuç ortada: Temizlenmeyen ve ýsýtýlmayan sýnýflar, atamasý bir türlü yapýlmayan ve okul tatillerinde maaþsýzlýða zorlanan öðretmenler ve bütün bunlarýn sonucunda her yýl okuldan soðuyan binlerce gencin sokak çocuðu haline geliþi, hýrsýzlýk ve uyuþturucunun tuzaklarýna düþmesi... Adanalý bir tekel iþçisi “Kendimden geçerim, ama çocuðumun geleceðiyle oynamaya kalkanlara dünyayý dar ederim” diyordu. Sýnýflar olarak kendi geleceðini, yani çocuklarýna karþý, bu denli duyarlý olan bir proletaryanýn, eðitim sisteminin darmadaðýn olmasýyla kendi çocuklarýný bekleyen tehlikeleri bilmesi gerekiyor. Borsa-döviz-faiz çemberinin yýkýma uðrattýðý bir diðer önemli alan tarýmdýr. Üstelik, tarýmdaki çöküþ olaðanüstü bir hýzla yaþanýyor. Sadece son bir yýl içinde tarýmsal üretimi býrakýp geleceðini kentlerde aramaya çýkanlarýn sayýsý neredeyse 1.5 milyon. Kýrlarýn topraksýzlarý ve yoksullarý, çoktandýr kentleri mesken eylemiþlerdi. Bu yeni gelenler ise, daha düne kadar tarlasýnda pamuk, tütün, fýndýk vs. ekip satan küçük üreticiler. Bu nedenle, 1.5 milyon rakamý, tarýmsal üretimin çöküþünün ifadesidir. Eðer bir ülkede emekçiler en çok eðitim, saðlýk ve tarým bakanýný protesto etmeye baþlamýþlarsa, orada burjuvazinin egemen olma þansý kalmamýþ demektir. Çünkü, diðerleri yanýnda bu üç alan, burjuvazinin emekçi sýnýflar üzerindeki hegemonyasýný saðlayan en önemli üç düzenektir. Emekçi sýnýflar, özellikle saðlýk ve eðitime dair, onlarca yýllýk mücadelelerle bir çok hak elde ettiler. Ve, elde edilen her hak, burjuva egemenliði daha saðlam zeminlere oturttu. Eðitim, saðlýk ve gýda ihtiyacýna yönelik tarýma dair devlet düzenlemeleri olmasaydý, emekçi sýnýflar burjuva sisteme karþý çoktan ayaklanýr ve onu devirirlerdi. Bu alanlara yönelik düzenlemeler emekçi sýnýflarý sitem içinde tutan toplumsal dokular yaratýyordu. Þimdi, Londra’yý mesken tutmuþ bir avuç bankacý sayesinde bir toplumsal doku, bir daha tamiri uzun yýllar mümkün olmayacak denli darmadaðýn edilmiþ durumda. Burjuvazi için geriye yalnýzca çýplak zor kalýyor.
monyayý sýfýr noktasýna taþýmakla kalmýyor; ayný zamanda tekelcilik kendi temelini yýkarak altýný boþaltýyor. Öyle ki, her kýpýrdanýþ, tepede büyük sarsýntýlar yaratýyor. Tekelci güçler, kendi egemenliklerini emekçi sýnýflar arasýnda yaygýnlaþtýran, daha yaygýn ama daha küçük sermaye gruplarýný gözden çýkarmýþ durumda. Bu türden küçük sermaye gruplarýnýn en çok toplandýðý alan, tekstil ve hazýr giyim imalatýdýr. Son üç-dört yýl, tekstil sektörünün mezarýný daha derin kazmakla geçilmiþti. Þimdi üzerine toprak atýlýyor. Londra’yý mesken tutmuþ mali-sermayenin büyük baronlarý, tüm dünyaya ellerindeki fazlalýk paralarý pompalarken, en baþta baðýmlý ülkelerin bu fazlalýk paralarý borç olarak emmesini saðladýlar. Baðýmlý ülkelere “sýcak para” adýyla giren bu fazlalýk sermayeler, döviz fiyatlarýný aþaðý doðru çekerken, yerli paralarýn fiyatlarýný yükseltti. Bu geliþmeden olumsuz etkilenenlerin baþýnda, ihracata yüklenen sektörler geliyordu. Türkiye’nin “ihracat þampiyonu” tekstil ve hazýr giyim imalatý, son üç yýldýr yaprak dökümü yaþamaya baþladý. Oysa tekstil sektörünün ayakta kalmasý, burjuva egemenliðin devamý için önemli görünüyor. Bir tekstil patronunun: “Biz varoþlarýn emniyet sübabýyýz, biz olmazsak oralarda toplumsal patlama meydana gelir” sözleri durumu açýklýyor. Ancak tekelci sermaye, baðýmlý karakteri ve içinde debelendiði kriz nedeniyle, kendi egemenlik koþullarýný korumak ve devam ettirmekten aciz. Geçen Mart ayýnda, tekstil ve hazýr giyim sektörünün patronlarý, hükümetle bir görüþme yaptýlar. Aylar süren yakarýþlar, tehditler ve çaðrýlardan sonra, nihayet sektörün sorunlarýnýn konuþulduðu bu toplantýdan, hiçbir sonuç çýkmadý. Dahasý, bu toplantýya dahil olan hazýr giyimciler, bir tiyatro oyununun bir parçasý haline getirildiklerinden þikayet ettiler. Tekstil ve hazýr giyim imalatý, adeta gözden çýkarýlmýþ gibi. Bu durumu gören bankalar, tekstil ve hazýr giyim þirketlerine verdikleri krediyi iyiden iyiye kestiler. Böylece tekelci sermaye, emekçilerle kendisi arasýndaki önemli bir volan kayýþýný daha kopartmýþ oluyor. Baþka bir tekstil patronu; “Bence 2006 yýlýnda, tekstil sektöründe iþten çýkarýlanlarýn baþlatacaðý sosyal bir kriz olacak” derken, bu volan kayýþýnýn kopmasý, bu emniyet sübabýnýn patlamasý durumunda sermaye egemenliðinin neyle karþýlaþacaðýna iþaret ediyor.
Sermaye Bindiði Dalý Kesiyor
Tekelci sermaye ve onun politik temsilcilerinin gözü borsa-döviz-faiz çemberinden öteyi görmez, hatta umursamaz haldeyken; bu durum sadece emekçi sýnýflar üzerindeki hege-
10
75. Sayý / 13-27 Eylül 2006
Tekellere Kýyak Emekçiye Yýkým
Tekelci sermaye iktidarý, borsa-döviz-faiz çemberinin her sýkýþtýrmasýný, iþte bu mekanizmalarla, cebinde dövizi, hissesi, mevduatý olmayan emekçilere ödetirken, Uluslararasý mali-sermayenin karlarýný göz ardý edebilmek için, adeta çýrpýnýyor. Aman ne güzel. Zaten böyle davranmasaydý, tekelci sermayenin iktidarý olmazdý. Bunu söylemek, “top yuvarlaktýr” demek gibi bir þey. Fakat burada önemli olan, tekelci sermaye iktidarýnýn, bütün bunlarý yaparken, þu an varolan yýkýmdan çok daha büyük bir yýkýmý nasýl hazýrladýðýný ve bu durumun devrimci sýnýf için nasýl büyük olanaklar açtýðýný görmektir. Görelim: Mayýs-Haziran’da etkisini sürdüren devalüasyonla birlikte hükümet, bono-tahvil ve diðer finansal iþlemlerden %15 stopaj vergisi al-
mayý öngören kararýný hemen iptal etti. Bu yolla, anýnda, mali-sermaye ve iþbirlikçilerine %15 daha kar saðlama olanaðý doðdu. Þirketlerin ödemekle yükümlü olduklarý kurumlar vergisi düþürülürken, büyük para spekülatörlerinin elde ettikleri karlar gerçekleþsin diye Merkez Bankasý elindeki dövizleri sattý. Merkez Bankasý, bu amaçla, yalnýzca 2005 yýlý içinde 22 milyon dolarý elinden çýkarmýþtý. Tekelci sermaye, bir yandan bütçe gelirlerini düþüren uygulamalara giderken, diðer yandan ülkeye daha çok ve daha büyük miktarlarda “sýcak para” girmesi için herþeyi yaptý. Londra’daki büyük fon ve banka yöneticilerinin alkýþlarýný aldý. Çünkü Mayýs-Haziran devalüasyonunda ortaya çýkan durum, görünenden öte bir ciddiyete sahipti. Türkiye adeta yol ayrýmýndaydý. Ya, “ben bu borçlarý ödeyemem” diyecek ya da daha fazla borç, daha fazla yük alma yönünde harekete geçecekti. Birinci yol, yalnýzca borsa-döviz-faiz çemberindeki saadet zincirini kopartmayacak, ayný zamanda sermaye egemenleri arasýndaki süre giden kavgada güç dengelerinin alt üst olmasýný da getirecekti. Tekelci sermaye için, ikinci yol bir zorunluluktu. Ancak, bunu yaparken, gelecek dalgalanmalarda yaþanacak olan yýkýmý da büyütmüþ oldu. Bu kez devletin maliyesi, 4,5 milyar YTL’lik ek borç yükünü, saðlýk sistemini topraða gömerek topluma aktarmayý seçti. Peki ya gelecek sefer? Faizi yükselmiþ daha büyük bir borç yükü karþýsýna, daha zayýf bir bütçeyle çýkacak, tekelci egemenlik bu zararý toplumun üzerine hangi büyük yýkýmla aktaracak? Memur maþlarý mý ödenmeyecek, yoksa Ýstanbul’un tüm emekçi semtleri buldozerle dümdüz edilip satýþa mý çýkarýlacak?
Politik Boþluðu Kim Dolduracak? Her durumda, tekelci sermaye toplum üzerindeki tüm egemenlik araçlarýný kendi eliyle yýkýyor. Bu yýkým, geleneksel burjuva politikasýnýn ve politikacýlarýnýn tavýrlarýný deðiþtiriyor. Bir zamanlar, S.Demirel gibi burjuva politikacýlarý; “Benim iþçim, benim köylüm” edebiyatýyla, hiçbir zaman tutulmayan bol vaatlerde bulunurlardý. Þimdiki hükümet, parasýný alamayan üretici köylüye, “benim sorunum deðil” diyor; bir türlü atamasý yapýlmayan öðretmen adaylarýna “siz de öðretmen olmasaydýnýz” diyebiliyor. Tekelci burjuvazi, boþ vaatlerden bile ürker duruma geldi. Tekelci sermayenin politik temsilcileri borsa-döviz-faiz çemberiyle kuþatýlmýþ durumda, gözleri bunlardan ötesini görmüyor. Bu üçlü çember iyi görüntü veriyorsa, Londra’dan alkýþ alýyorsa, gerisi artýk onlar için hiç önemli deðil. Bu durum, toplumda büyük bir politik boþluk yaratýyor. Tekelci partiler, bu büyük boþluðu, aslýnda emekçilerin hiç de ilgilenmediði sorunlarla; türban, cumhurbaþkanlýðý, AB ve Kýbrýs gibi tartýþmalarda bol bol atýp tutarak doldurduklarýný sanýyorlar. Milyonlarca iþsiz ve iþini kaybetme kabusu gören milyonlarca çalýþan, tepedeki bu kayýkçý dövüþlerine bakýp, kendilerini iyiden iyiye düzenin dýþýnda buluyor, gerçek sorunlarla hiç kimsenin ilgilenmediðini kavrýyorlar. Dönemin sorunu budur: Bu büyük politik boþluðu kimler dolduracak? Devrimin kaderi, bu boþluðun proletaryanýn devrimci sýnýf partisi tarafýndan doldurulmasýna baðlýdýr. Þimdi, iþsizliðin yok edilmesi, saðlýk-eðitim sisteminin yaþatýlmasý ve tarýmýn ayakta kalabilmesinin, yalnýzca devrime baðlý olduðunu haykýrmanýn zamaný...
PARTÝ BAYRAÐI HER YERE HER EYLEME Üçüncü dünya savaþýnýn giderek yayýldýðý þu devrim günlerinde, proletaryanýn devrimci sýnýf partisi TKEP/Leninist 17. savaþ yýlýna girdi. Emperyalistkapitalist sistem, içerisine girdiði sýçramalý çöküþ sürecinden kurtulmayý, bu krizi atlatmayý dünya iþçi sýnýfýna, emekçiler ve devrimci komünistlere saldýrmakta buluyor. Bu sistem içinde hiç bir zaman gerçek barýþ mümkün deðildir. Gerçek barýþ ancak devrimden sonra yaþanýlabilir; gerçek barýþ sosyalizmle mümkündür. Bu nedenle, barýþ denilince akýllara proletaryayla burjuvazinin barýþ içinde yaþamasý deðil,
emperyalist-kapitalist sisteme karþý dünya barýþý için savaþýmýz gelmelidir. 3 Eylül Pazar günü Çaðlayan Meydaný’nda “Barýþ” mitingi gerçekleþtirildi. Bizler de “Parti Bayraðý Her Yere Her Eyleme” þiarýyla yürüyen Leninistler olarak gerçekleþtirilen mitingde parti bayraðýmýzý açýp, “Barýþ Ýçin Devrim Devrim Ýçin Savaþ” þiarýný haykýrarak partimizi 17. savaþ yýlýnda selamladýk. Mitingde açtýðýmýz parti bayraðýmýz dostun ve düþmanýn dikkatini çekerken eylem boyunca attýðýmýz “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist”, “17. Yýlýnda Denizlerin Yolunda TKEP/L Saflarýna”, “Yaþasýn 13 Mart Genç Komünistler Birliði”, “Yaþasýn Leninist Gerilla Birlikleri” sloganlarýmýz ilgi odaðý oldu ve halk sürekli olarak “Bakýn kameralar þuradan çekiyor kendinize dikkat edin” diyerek bizlere sahip çýktý. Daha sonra gerçek barýþýn ancak verilen sýnýfsal temelli savaþým sonunda kazanýlan zaferle elde edileceðini ve partimiz TKEP/Leninist’in yolunun kesin kurtuluþa giden yol olduðunu haykýrarak tüm emekçi kitleleri 17. yýlýnda Leninist Parti bayraðý altýnda barýþ için savaþa çaðýrdýk. Attýðýmýz parti sloganlarýmýzla eylemimize son verdik. 17. YILINDA ÞAN OLSUN PARTÝMÝZ TKEP/LENÝNÝSTE! 17.YILINDA DENÝZLERÝN YOLUNDA TKEP/L SAFLARINA! THKO’DAN TKEP/L’YE TKEP/L’DEN ZAFERE! Ýstanbul’dan LENÝNÝSTLER NOT: Elimize posta yoluyla ulaþan haberi, haber niteliðindne dolayý yayýnlýyoruz
75. Sayý / 13-27 Eylül 2006
11
ORTADOÐU’NUN ÝÞGALÝNE KARÞI BÝRLEÞÝK DEVRÝM “Türkiye’nin Lübnan’da oynayacak bir rolü var. Bunu gerçekleþtirecek yetenekleri bulunuyor. Türkiye’nin bu görevi üstlenecek olmasýndan memnunum... Türkiye, uluslararasý topluluðun sorumluluklarýný ciddiye alan bir üyesi olduðunu gösterdi.” Bu sözler ABD Dýþiþleri Bakan Yardýmcýsý’na ait. Bu sözler, Türkiye’nin Lübnan’da oynayacaðý rolü yeterince açýklýyor. Bu rol, herhalde “Kýzýlay yardýmlarýnýn daðýtýlmasý” þeklinde olmayacak. En azýndan, emperyalistlerin beklentilerinin ve Türkiye’ye biçtikleri rolün bu olmadýðý anlaþýlýyor. Türkiye’nin “Lübnan’a asker gönderme” kararýndan ABD’nin duyduðu büyük memnuniyet ancak “etekleri zil çalýyor” deyimiyle tanýmlanabilir. Demek ki, “uluslararasý topluluk” denen emperyalist kampa dahil olmanýn belli bir yükümlülüðü var ve bu kampa dahil olmak isteyenler bu yükümlülüklerini yerine getirmekle mükelleftirler. Yani, amiyane tabirle öyle “üç kuruþa beþ köfte” olmaz. Nedir bu yükümlülükler? En kýsa tanýmla, bunlara emperyalist çýkarlarý koruma sorumluluðu diyebiliriz.1 Mart 2003 tezkeresini reddetmekle bu sorumluluklarýný unutmuþ gözüken Türk devleti, üç buçuk yýl sonra burnu sürtülmüþ vaziyette, bu sorumluluklarýný hatýrladýðýný emperyalistlere göstermiþ oldu. ABD’li yetkilinin küstahça sözlerinde 1 Mart Tezkeresinin reddi kararýndan duyulan “piþmanlýk” mesajýnýn alýndýðý ve kabul edildiði anlamý çok açýk sýrýtýyor: “Türkiye, uluslararasý topluluðun sorumluluklarýný ciddiye alan bir üyesi olduðunu gösterdi.” Daha ne olsun! Ýþe bir hatýrlatmayla baþlayalým: Geçmiþte de söyledik, tekelci sermaye sýnýfý ve onun politik temsilcileri 1 Mart Tezkeresini, oportünistlerin iddia ettikleri gibi, “güçlü halk muhalefeti” vb nedenlerle reddetmediler. Tarihi boyunca kritik anlarda hep korkak davranmýþ olan Türk burjuvazisi, geleceði belirsiz bir sürece katýlmaktan korktuðu için tezkereyi reddetmiþti. Mart Tezkeresi’nin reddi, þimdi emperyalistlere kendilerini affettirmek için ileri sürdükleri gibi, bir “yol kazasý” da deðildi. Sonuçta, Irak iþgali sürecinde Türkiye, moda deyimle “uluslararasý topluluk” denen emperyalist kampa “dahil olmanýn” sorumluluklarýný, emperyalistlerin kendisinden beklediði ölçüde ve çapta, yerine getirmeyerek özellikle ABD emperyalizminde bir hayal kýrýklýðýna yol açmýþtý. Irak’ýn iþgaline Ýncirlik Üssünü açarak, lojistik destek vererek katýlmak ABD’yi tatmin etmemiþti.
12
Türkiye, emperyalist kampa karþý olan sorumluluklarýný yerine getirmeyi “unutmuþtu.” ABD, bu “unutkanlýk”ý üç buçuk yýl boyunca izlediði politikayla, Türk subaylarýn baþýna çuval geçirerek, Türk þirketlerinin Irak’taki faaliyetlerine kýsýtlamalar getirerek; ve en önemlisi K.Kürdistan devrimine karþý Türkiye’de verdiði desteði azaltarak hatýrlattý. Türk tekelci sermaye sýnýfýnýn ödediði fatura burun sürtecek aðýrlýkta olmuþtu. Üçbuçuk yýl sonra, tekelci sermaye sýnýfý adýna Baþbakan, bir televizyon programýnda, þu sözlerle piþmanlýðý itiraf ediyor: “Keþke 1 Mart’ta Irak’a girseydik. Gitmeliydik. Gitmiþ olsaydýk bugünkü tablo olmazdý, bugün çok daha farklý bir tablo olurdu. Ben bunu açýkça söylüyorum. Ýnanarak altýný çizerek söylüyorum. Þu andaki olumsuz tablo bugün böyle olmayacaktý. Ben bunu savunuyorum, arkasýndayým. Irak’ta bize verilecek bölge belli idi. Neresiydi, Kuzey Irak. Biz asker göndermedik. Peki asker göndermediðimiz halde þu anda bizim kaybýmýz yok mu? Amerika’dan sonra en çok kayýp bizim. Ýngilizlerden daha fazla kaybýmýz var. Kim bunlar? Þoförümüz, mühendisimiz, iþçimiz, orada çalýþanlar maalesef orada iki ateþ arasýnda kalýyorlar“ Erdoðan, “Lübnan’a asker göndermesi konusunda içiniz rahat mý” sorusu üzerine, þöyle dedi:”Sorumluluðun gereði yerine geliyorsa tabii ki rahat olursunuz. Biz þu anda böyle bir sorumluluðun gereðini yerine getirdik.” Baþka söze gerek býrakmayacak açýklýkta konuþmuþ Baþbakan. Çok açýk: birincisi, Baþbakan bugünkü tabloyu “olumsuz” olarak deðerlendiriyor; ikincisi, bu tablo ile 1 Mart Tezkeresinin reddi arasýnda doðrudan bir bað kuruyor. Lübnan’a asker gönderme ve Ortadoðu’da üstlenilecek rol hakkýnda son derece önemli ip uçlarý içeren bir piþmanlýk ifadesi.. Irak’a asker göndermemek çok “olumsuz” bir tablonun ortaya çýkmasýna yol açmýþsa yapýlacak þey, Lübnan’a asker göndererek bunu telafi etmek. Türk tekelci sermaye sýnýfý üç buçuk yýl önceki korkak davranýþýnýn bedelini aðýr ödeyince Lübnan’a asker gönderme kararýnda bir an bile tereddüt etmedi. Muhabir “Lübnan Kararý”ný kastederek Baþbakan’a “içiniz rahat mý” diye soruyor. Baþbakan, ilginç bir yanýt veriyor: “Sorumluluðun gereði” bir karar olduðu için “içim rahat” diyor. Kime karþý duyulan bir sorumluluk bu? Þüphe yok ki, emperyalistlere karþý duyulan bir sorumluluk. Buraya kadar yazýlanlar “Lübnan Kararý”nýn nedenlerini
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
bir ölçüde ortaya koyuyor. Ama hepsini deðil. Sorunu bütün gerçek yönleriyle açýklýða kavuþturmak için tekelci sermaye sýnýfýnýn politikalarý arkasýnda yatan bütün saikleri ortaya çýkarmak gerek. Buradaki en temel faktör Baþbakan’ýn sözünü ettiði “olumsuz tablo” ile emperyalist kampa karþý duyulan sorumluluk arasýndaki iliþkide gizli. Önce “olumsuz tablo” ile kastýn, iki ülkede yükselen birleþik devrim olduðunu belirtelim. Özellikle son iki yýldýr Türkiye ve K.Kürdistan birleþik devrimi gözle görülür, elle tutulur biçimde hýzlý bir yükseliþ sürecine girdi. Türk Ordusunun ‘‘nur topu’’ gibi yeni Genelkurmay Baþkaný bu durumu “Cumhuriyet döneminin en aðýr bunalýmýndan geçiyoruz” sözleriyle tanýmladý. Onlarýn “bunalým” dediði þey, birleþik devrimin kendisidir. Tekelci sermaye sýnýfý birleþik devrimi ezmek için iki yönlü bir politika izliyor. Birincisi, kendi cephe ve güçlerini yeniden organize etmeye dayanan politika; ikincisi, emperyalizmin tam desteðini almaya yönelik politika. Burjuva sýnýfýn iç savaþý kazanmak ve devrimi ezmek için aldýðý önlemler iç savaþta yeni bir aþamaya gelindiðinin iþareti. Bu önlemlerin baþýnda, Türk Ordusu’nun komuta kademesinin yenilenmesi geliyor. Eskiler “barýþçýl-demokrat” olduklarý için deðil, ama yeniler katliam, baský, terör politikalarýný açýktan ve pervasýzca savunduklarý; dahasý K.Kürdistan’da yakýn geçmiþte uygulanan kanlý politikalarýn doðrudan uygulayýcýlarý olduklarý için bu atamalar iç savaþta yeni bir aþamaya gelindiðine iþaret ediyor. Burjuva basýnýn da açýkça itiraf ettiði gibi, bu atamalar-düzenlemeler “iç politikada” daha sert ve kanlý bir dönemin iþaretleridir. Ortaya çýkan bütün olgular bu düþünceyi destekler niteliktedir. Yakýn geçmiþte K.Kürdistan’da sayýsýz katliamýn, baskýnýn, iþkencenin, gözaltýnda kaybetmenin doðrudan sorumlusu olan Y.Büyükanýt, ayaðýnýn tozuyla geldiði Genelkurmay Baþkanlýðý’nda “öldürmek, boðmak, ezmek, hesap sormak” sözcüklerini aðzýndan düþürmedi. Tekelci sermaye sýnýfý, bu adamýn þahsýnda yeni dönemde izleyeceði politikaya uygun kadroyu bulmuþ oldu. Tekelci sermaye sýnýfý, ordunun baþýna bu kadrolarý geçirerek ve K.Kürdistan’a yüzbinlerce asker yýðarak Kürt halkýnýn özgürlük savaþýný kan deryasý içinde boðmak istediðini dünya aleme ilan etmiþ durumda. Faþist devlet, dünyaya ilan edilen politikayý pratikte de uyguluyor. Diyarbakýr ve Batman’da bir günde ondört çocuðun devlet güçleri tarafýndan öldürülmesi baþka neyi anlatýr! Faþist devlet, devrimi engellemek için, K.Kürdistan’da gerilla savaþýnýn þiddetlendiði son iki yýldan bu yana, çocukkadýn demeden katlederek, iþkenceyle, terörle bütün bir halký sindirme politikasýna yeniden dönmüþ durumda. Ama bütün bunlarýn yetmediðini görünce þimdi 90’lý yýllarýn yöntemlerine dönüþün hazýrlýklarýný yapmaya baþladý. Bunlarýn ne olduðu herkesin malumu. Son bir ay içinde, geçmiþ yýllarda emekli olmuþ, geriye çekilmiþ, beklemeye alýnmýþ ne kadar katil itirafçý, Jitemci, iþkenceci sürüsü vs. varsa hepsini Diyarbakýr’a toplayarak eðitimden geçirmeye baþlamýþ. Eðitimin içeriðinden söz etmeye gerek yok. Bu katiller sürüsüne, “meslekleri”nde unuttuklarý ayrýntýlarý; icra yeteneklerini artýrmak için geçmiþin deneyiminden çýkarýlan dersleri anlatýyor olmalýlar.
Birleþik devrimi boðma, engelleme politikasýnýn Türkiye ayaðý K.Kürdistan’a paralel bir seyir izliyor. Bir farkla ki, bu tarafta daha çok polis terörü, sivil faþistlerin linç giriþimleri öne çýkýyor. Devrimci kitle eylemleri polis terörüyle daðýtýlýyor, iþçi eylemleri ya mahkeme kararý ya da polis-jandarma güçleri tarafýndan engelleniyor; devrimci öðrenci hareketi karþýsýnda daima sivil faþist-polis ikilisini buluyor vb vb. Ne var ki, tekelci sermaye sýnýfýnýn ve faþist devletin hiç bir politikasý bu güne kadar birleþik devrimin geliþimini durdurmaya yetmedi. Ýki ülkenin birleþik devrimi “içerden” sosyal reformistlerin, uzlaþmacýlarý ve oportünistlerin; dýþardan bütün karþý devrim güçlerinin kuþatmasýna raðmen kendine yol açmaya devam etti. Devrimin güçlü ilerleyiþi ne uzlaþmak isteyenlerin uzlaþmasýna ne de burjuva sýnýfýn manevra yapmasýna olanak tanýyor. Tekelci sermaye sýnýfý, çok iyi bildiði bir gerçeði bir kez daha hatýrlamak zorunda kaldý: Emperyalizmin açýk, kesin ve sýnýrsýz desteði olmadan birleþik devrime karþý zafer kazanmasý mümkün deðil. ABD emperyalizmi, 1 Mart Tezkeresinin reddinden sonra desteði azaltma politikasý izleyerek Türk burjuvazisine þu gerçeði acý bir þekilde kavrattý: Benim açýk, kesin ve sýnýrsýz desteðim olmadan ne devrimi engelleyebilirsin ne de varlýðýný sürdürebilirsin. Güney Kürdistan’la iliþkileri ve UKH’ne karþý izlediði “aðýrdan alan” politikalarla; hatta zaman zaman, UKH ile görüþmeler yaptýðý izlenimi yaratarak bu mesajý etkili, deyim uygunsa, burjuvazinin uykularýný kaçýracak þekilde verdi. 1 Mart Tezkeresini, kükremeler eþliðinde reddeden ayný Meclisin Lübnan Tezkeresini süt dökmüþ kedi uysallýðýyla kabul etmesinin bütün gizi iþte bu noktada yatýyor. Lübnan’a asker gönderme kararýnýn önemi, burjuva basýnýn yutturmaya çalýþtýðý gibi “seksensekiz yýl sonra Arap topraklarýna Türk askerinin ayak basmasý”ndan ileri gelmiyor. Bunun bir önemi yok. Çünkü Türkiye o topraklarda artýk emperyal bir devlet deðil ama emperyalist devletlerin hizmetinde bir devlet olarak asker bulunduruyor. Lübnan’a asker gönderme kararýnýn tarihi önemi þuradan ileri geliyor: Türk burjuvazisi bu kararla emperyalist devletlere “iþgal dahil her türlü emrinize amadeyim” mesajýný vermiþ oldu. 1 Mart Tezkeresinden aðzý yanmýþtý, artýk yoðurdu üfleyerek yiyor. Tekelci sermaye sýnýfý, Meclise bu kararý aldýrarak iki þeyi amaçladý. Birincisi ve en önemlisi iki ülkenin birleþik devrimine karþý emperyalistlerin tam ve sýnýrsýz desteðini almak; ikincisi, Lübnan sofrasýnda emperyalistlerin tabaklarýndan arta kalacaklarý mideye indirmek. Ama bu “paralý askerliðin” bir bedeli de olacak. Türk askeri Lübnan’a açýk ki, ne yol, su, elektrik iþleri, ne çocuk bakýcýlýðý ne de yan gelip yatmak için gidiyor. Diðer iþgal askerleri gibi, Türk askeri de Lübnan’a öncelikle Ýsrail’in güvenliðini saðlamak ve emperyalist devletlerin çýkarlarýný korumak için gönderildi. Yani savaþa gönderildi. Ve savaþ bütün yýkýcý sonuçlarýný iki ülkenin emekçi halklarý üzerinde hissettirecektir. Bunun yeni devrimci kitle eylemlerine, devrimin ilerleyiþineyol açacaðýndan kuþku yok.
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
13
Zindanlarý Yýkacak ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR Tarih, sadece üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda deðil tüm dünya üzerinde en uzun süreli direniþlerden birine tanýklýk ediyor. Büyük Ölüm Orucu savaþý, insanlýðýn umutlarýnýn öldürülemeyeceðini, devrimin yenilemeyeceðini, devrimci tutsaklara asla baþeðdirilemeyeceðini göstererek sürüyor. Av. Behiç Aþçý, Þiþli’deki direniþ evinde eyleminin 153. gününde. Eriyen bedeni ve her geçen gün büyüyen kararlýlýðýyla insanlýða sesleniyor. Zindanlardaki zulüm ve iþkencenin durmasý için yüreðiyle zulmün duvarlarýný dövüyor. Cengiz Soydaþ Ölüm Orucu Ekibinden Uþak zinda-
nýnda Sevgi Saymaz ve Sincan zindanýndan Kâmil Karataþ eylemlerinin 136. gününde, kararlýlýkla yürümeye devam ediyorlar. Adana’daki direniþ evinde eylemini kararlýlýkla sürdüren Gülcan Görüroðlu bugün 131. gününde. Tüm insanlýða devrimin gücünü göstererek yürüyüþüne devam ediyor. Onlar, zaferin er ya da geç mutlaka kazanýlacaðýna olan inançla, iþçi ve emekçi sýnýflarýn davasýna baðlýlýklarýyla direnmeye devam ediyorlar. YAÞASIN ÖLÜM ORUCU EYLEMÝMÝZ!
F TÝPLERÝNDE TUTSAKLARA SALDIRILAR SÜRÜYOR
Z
indanlar, devrim ve karþý-devrimin kapýþma alanlarýndan biri; olmaya devam ediyor. Tekirdað F Tipi Cezaevinde de 7 Eylül günü devrimci tutsaklara yapýlan saldýrý bunu bir kez daha gözler önüne serdi. Tekirdað F Tipi Zindanýnda Temmuz ayýnda bazý tutsaklar hastane dönüþü jandarmanýn tehdit ve saldýrýsýna maruz kalmýþtý. Bu olay, tüm cezaevinde kapý dövme ile protesto edilmiþti. Ancak yapýlan suç duyurularýna raðmen iþkence yapanlara deðil, durumu protesto edenlere cezalar verilmiþti. Bu cezalar da protesto edilince tutsaklar yeni cezalarla sindirilmeye çalýþýldý. Kapý dövme protestolarýna aylarca görüþ ve mektup cezalarý verdiler ve bu yetmemiþ olacak ki, 7 Eylül Perþembe günü, kapý dövme protestosu yapan tutsaklara gardiyanlar vahþice sal-
dýrdýlar. 1 Nolu F Tipi Cezaevi C-70 hücresinde bulunan leninist tutsaklar S.Serbülent Sürücü, Nurettin Temel ve Barýþ Cengiz’e, 15-20 gardiyan saldýrmýþtýr. Yere yatýrýp tekme ve yumruklarla darp ederek iþkence yapan gardiyanlarýn bu saldýrýsý sonucu S.Serbülent Sürücü ve Barýþ Cengiz’in vücudunda darp, çizik, sýyrýklar oluþurken, 403 gün Ölüm Orucunda kalmýþ olan Nurettin Temel’in de kaburgasýnda kýrýk ve incinmeler oluþmuþtur. Aldýklarý darbelerden kaynaklý vücutlarýnýn deðiþik yerlerinde aðrýlar olan tutsaklar, doktora çýkýp bu durumu raporla belgelemek ve muayene olmak istediklerinde “revirde doktor olmadýðý” gerekçesiyle geri çevrilmiþlerdir. C-70’in dýþýnda siyasi tutsaklarýn bulunduðu bir çok hücreye de ayný þekilde saldýrý yapýlmýþtýr. Saldýrýnýn ardýndan havalandýrma
kapýlarýnýn kapatýldýðý bildiriliyor. Tutsaklar, bu saldýrýlarýn önümüzdeki günlerde de süreceðini tahmin ediyorlar. Saldýrýyla ilgili bir açýklama yapan leninist tutsaklar, bu olaylarýn sorumlusunun birinci müdür Mustafa Dolunay olduðunu söylediler. Müdürün göreve geldiði zamandan bu yana siyasi tutuklulara karþý hasmane bir tutum takýndýðý ve kendilerini provoke etmeye çalýþtýðýný; usulsüz ve düzmece gerekçelerle sürekli disiplin cezalarý verdirdiðini ve emri altýndaki görevlileri kendilerine saldýrttýðýný dile getirdiler. Bu tür saldýrýlar, hiçbir zaman devrimci tutsaklarý yýldýramadý, yýldýramayacaktýr da biliyoruz ki, varýlacak yere kan içinde varýlacaktýr; ve zafer, artýk hiçbirþeyi affetmeyecek kadar týrnakla sökülüp kopartýlacaktýr!
BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR TESLÝM ALINAMAZ! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
DETAK’a ulaþmak için e-mail adresi: detakistanbul@yahoo.com
14
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
LENÝNÝST PARTÝ’YÝ ANTEP’TEN SELAMLADIK
P
roletaryanýn devrimci sýnýf partisi Leninist Parti’nin mücadelesinin 17. yýlýnda olduðunu ve tüm iþçi ve emekçileri, yoksul Kürt halkýný Leninist Parti saflarýna çaðýrmak için bir eylem yaptýk. 7 Eylül Perþembe günü, Kürt halkýnýn yoðun yaþadýðý Vatan Mahallesi’ndeki Cengiz Topel Santrali bahçe duvarýna “17. Yýlýnda Leninist Saflara” yazýlý “Leninistler” imzalý pankart asma eylemi yaptýk. Sabah saat:07:00 sularýnda iþçiler servis beklerken yapýlan eylem iþçilerin yoðun ilgisini çekti. Eylemin ardýndan gün boyunca polisler mahalleyi abluka altýna aldýlar.
17. YILINDA DENÝZLERÝN YOLUNDA LENÝNÝST SAFLARA Antep’ten Leninistler
ANTEP’TE PANKART ASMA EYLEMÝ
on dönemde barýþ söylemleri yine havada uçuþuyor. Özellikle 1 Eylül Dünya Barýþ Günüyle doruðuna ulaþan bu söylemlere karþý da mücadele etmek önemli görevlerimizden biridir. Bunca sömürü, acý ve
S
vahþetin yaþandýðý günümüz koþullarýnda, egemen güçlerin dünya halklarýna dayattýðý savaþ karþýsýnda sadece savaþýn son bulmasýný istemek barýþý savunmak deðildir. Bu ezen ve ezilen, burjuvazi ve proletarya arasýndaki çeliþkilerin kapitalizm sýnýrlarý içerisinde uzlaþmasýný istemekle ayný anlama geliyor. Biz leninistler, barýþ sorununu bir devrim sorunu olarak görüyoruz. Devrimin de uluslararasý sermayenin emekçi sýnýflara karþý baþlattýðý savaþa karþýlýk devrimci savaþýn yükseltilmesiyle saðlanabileceðini söylüyoruz. Bu bilinci iþçi ve emekçilere, yoksul Kürt halkýna taþýmak için, 7 Eylül Perþembe günü Antep’in tekstil atölyeleri ve fabrikalarýnýn olduðu Ünaldý semtinde Atatürk Lisesi karþýsýna Mücadele Birliði imzalý “Barýþ Ýçin Devrim, Devrim Ýçin Savaþ” yazýlý bir pankart astýk. Ana cadde üzerine astýðýmýz pankart halkýn yoðun ilgisini çekti. Ýþçi ve emekçilere, Kürt halkýna dayatýlan bu barýþ politikalarýnýn yanlýþlýðýný ve kurtuluþun devrimde olduðunu bir kez daha gösterdik.
YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! BARIÞ ÝÇÝN DEVRÝM, DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞ
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
Antep Mücadele Birliði Platformu
15
ABD’ye karþý savaþmaya yeminli, henüz yönünü ve önderliðini bulamamýþ kendiliðinden bir hareketten söz edebiliriz. Savaþýn baþlamasýyla birlikte Ýtalya’da yüz bin ve diðer kentlerinde on binlerce kiþi protesto gösterilerinde bulunurken televizyonlarýn savaþ özel programlarý yapmasýna raðmen, reyting raporlarý Ýtalyanlarýn Biri Bizi Gözetliyor’u izlemeyi yeðlediðini gösteriyordu. Savaþ-karþýtý hareketin Irak Savaþýný da engelleyememesi, hareketin düzen içi olma niteliðinden ve kitlelerin hareket içinde yer almalarýnýn farklý nedenlere dayanmasýndan ve kitlelere doðru politikalar sunulamadýðý içindir ki önderlik sorunundan kaynaklanmaktadýr. Amerika’daki gösterilerde yapýlan gözlemlerde, “Barýþ Vatanseverdir” pankartlarýnýn çokluðu dikkat çekiciydi. 1991’deki Körfez Savaþýný gerekli bulan rahip Jesse Jackson bu kez savaþý gereksiz bulmaktaydý. Demokratik Partiye güvenini yitirmemiþ olan kitle, daha çok liberallerin örgütlülüðünün sonucuydu. Sendikalar, kiliseler, çeþitli yardým kuruluþlarý diðer bileþenlerdi. Tabii hayatýnda ilk kez bir gösteriye katýlan bireyler de. ABD’de daha çok radikal gruplarýn ve öðrencilerin benimsediði Petrol Ýçin Kana ve Savaþa Hayýr sloganý Ýngiltere ve Avrupa’da da oldukça revaçta bir slogan olmuþtur. Bu coðrafyada da savaþ-karþýtý gösteriler geleneksel Savaþ-Karþýtý Birlik, Savaþý Durdurun Koalisyonu türünden örgütler, sendikalar, partiler, kilise örgütleri tarafýndan örgütlenmiþti. Sanatçýlar, sporcular gibi popüler simalar fiili ve moral destek dýþýnda hareketin önemli bir propaganda unsuru olarak cazibesini arttýrdýlar. Batýnýn silah zoruyla demokrasi götürmesi söylemleri, savaþý haklý göstermek için etkili olmuþtur. Kitlelerin çoðunluðu da savaþý gereksiz olarak deðerlendirmekte ve barýþa bir þans verilmesini dilemekteydiler. Yukarýda sözünü ettiðimiz azýnlýðýn dýþýndaki kitlelerin ortak noktasý, savaþýn bir alternatifinin olduðu ve bu savaþý gereksiz görmeleriydi. Saddam Hüseyin gerçek bir diktatör ve zalim olabilirdi, fakat onu dize getirmek için Irak’a karþý on iki yýldýr uygulanan ambargonun, çoðunluðu çocuk 1 milyonun üzerinde Iraklýnýn ölümüne neden olduðu biliniyordu. Yine de, savaþ dýþýnda çözümler bulunabilirdi. Ya da ABD-Ýngiltere koalisyonun savaþ gerekçesi saydýðý, Irak’ýn elinde var olduðu iddia edilen kitle imha silahlarýyla ilgili sorun, 1 Eylül Dünya Barýþ Gününü ilan eden BM silah denetçilerine bir þans daha verilmesiyle aþýlabilirdi. Savaþýn kitlelerce meþru görülmemesinin bir diðer nedeni de bu konunun BM Güvenlik Konseyi tarafýndan bir karara baðlanmamasý, hukuki statüden yoksun olmasýydý. Sonuç olarak tüm bu gerekçeler, Almanya, Fransa liderliðindeki sözüm ona savaþ-karþýtý bloðun söylemlerinden sýyrýlmýþ ve benimsenmiþtir. Oysa bu blok hiç bir zaman savaþa karþý olduðunu beyan etmediði gibi savaþ seçeneðini dýþlamadýðýný da defalarca vurgulamýþtýr. Onlar sadece, ABD ve Ýngiltere önderliðindeki bir savaþýn Irak’taki pazar paylarýný azaltmasýndan endiþelendikleri için seslerini yükseltmektedirler. Üstelik savaþ-karþýtý hareketler, Irak Savaþýna gösterdikleri hassasiyeti Ýsrail’in Filistinlilere karþý elli beþ yýldýr sürdürdüðü
BARIÞ ÝÇÝN DEVRÝM DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞ 1 Eylül Dünya Barýþ günü, II. Emperyalist savaþýn baþlangýç günü olan 1 Eylül 1939 olarak Birleþmiþ Milletlerce kabul edilmiþtir. Sömürünün, ezen ve ezilenin olduðu yerde, bir tek gün dahi savaþsýz geçmez. Bu savaþlar, gerek askeri, gerek ekonomik, gerek politik, gerekse sanatsal biçimlerle kendini gösterir. Kapitalizm göstermiþtir ki, sistemin sürekliliði savaþý gerektirir ve ayný zamanda bu onun sonunu da getirir. Sadece 1 Eylül günü barýþ istemek, hergün binlerce insan öldürülürken bu lafazanlýðý yapmak, kaldý ki barýþ günü olarak ilan ettikleri günde bile sadece kendi çýkarlarý için insaný hiçe sayarak öldürmek, yakmak, yýkmak, iþkence yapmak, kendi amaçlarýný gerçekleþtirmek için kitleleri oyalamak, bu söylemin içini boþaltmaya çalýþmaktýr. Emperyalist ülkelerdeki savaþ-karþýtý hareketler dünyanýn diðer bölgelerine kýyasla daha erken baþlamýþ ve daha kitlesel olmuþtur. Bu hareketler, esas olarak kendi hükümetlerinin –ABD, Ýngiltere ve Ýspanyadaki gibi- politikalarýna, hatta bu politikalardan sadece savaþla ilgili olan kýsmýna karþý bir tepkiyi yansýtýyorlardý. Ayný hükümetlerin Irak’a karþý uyguladýklarý, hiç de insani olmayan ambargo konusunda yýllardýr sessiz kalýyorlardý ve bir on yýl daha bu sessizliði sürdürebilirlerdi. Diðer ülkelerdeki savaþ-karþýtý hareket ise kendi hükümetleri gibi ABD ve Ýngiltere’nin Irak iþgaline meydan okuyordu. Oysa kendi hükümetleri –Almanya ve Fransada olduðu gibi- savaþa karþý olmadýklarýný sadece savaþýn uluslararasý hukuka uygun gerçekleþmesini istediklerini defalarca yinelemiþlerdi. Bu durumda bazý Emperyalist Batýlý hükümetler için bir tehlike oluþturan savaþ-karþýtý hareketin egemenler için benzeri bir tehdit yaratmasý söz konusu deðildi. Eðer iþler yolunda gitmezse bir kaç bakan ya da topyekün hükümet kamuoyunun önüne atýlarak bu durum geçiþtirilebilirdi. Nitekim Irak iþgalinin, daha ilk haftasýna gelindiðinde Irak Ordusunun direniþi, savaþýn mimarlarýndan ABD Savunma Bakanlýðý baþ danýþmaný, Richard Perle’nin istifaya zorlanmasýna neden olmuþtur. Bir kez daha sorun yaþanmasý durumunda ABD Savunma Bakaný Donald Rumsfeldin baþýnýn yeneceðine kesin gözüyle bakýlmaktaydý. Kitlesel tepkilere karþý bakan ve hükümetlerin istifasý bir tür toplumsal basýncýn düþürülmesi operasyonlarýna dönüþmekte, bir sonraki hükümet seleflerinin izinden yürümektedir. Ayrýca bu ülkelerdeki savaþ-karþýtý hareket savaþýn baþlamasýyla birlikte güç kaybetmiþ, savaþ hükümetlerine yönelik kamuoyu desteði artmýþtýr. Bu anlamda savaþ-karþýtý bir hareketten çok, iþgalci
16
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
ve 11 Eylül’den sonra iyice pervasýzlaþan katliamlara ve Kürtlerin kendi kaderini tayin etme mücadelesine karþý yürütülen savaþa karþý göstermemiþ sessiz kalmýþlardýr. Sabra, Þatilla ve Halepçe asla hatýrlanmamýþtýr. Ayrýca, bugün Irak’ta savaþa karþý olan ayný kitle Afganistan’a yönelik ABD saldýrýsýný hukuka uygun bulmuþ ve desteklemiþtir. Hiç bir kanýtý olmadýðý halde, Usame bin Ladin ve Talibaný 11 Eylül’ün sorumlusu olarak ilan ederek Afganistan’ý hedef alan ABD yönetiminin söylemine rýza gösterilmiþ ve savaþa karþý çýkýlmamýþtýr. Oysa ne ABD þimdi Irak’a karþý olduðundan daha haklýydý ne de Taliban, Saddam Hüseyin rejiminden daha diktatör ve otoriterdi. ABD’nin Afganistan ve Irak saldýrýlarý konusunda savaþ-karþýtý kitleselliði arttýracak ya da azaltacak hiç bir neden olmadýðý halde kitlelerin deðerlendirmelerinde büyük bir fark vardýr. Ayný durum küreselleþme-karþýtý hareketle beraber, kendini sosyalist olarak tanýmlayan yapýlar için de geçerlilik taþýmaktadýr. Kitlelerin savaþ-karþýtý harekete dahil olmasý ya da kitleselliðin, savaþ-karþýtý bir hareketin varlýðýndan ve etkinliðinden söz edilebilmesini mümkün kýlacak kadar yükselmesi, insanlarýn, bir barýþ ilkesine ikna olduklarý ve bunu benimsedikleri anlamýna gelmez. Aksine bir savaþý haksýz görerek savaþa karþý çýkanlarýn sayýsýnýn artmasý düzen içinde bir barýþ ilkesinin var olabileceði yanýlsamasýný yaratmaktadýr. Örneðin Ýngiltere’de kamuoyu hükümetlerinin aksine Irak Savaþýný haksýz bulmakta ve bu görüþünü dile getirmek için devasa savaþ-karþýtý gösteriler düzenlemekteydiler. Londra’da 1 Aralýk 2002’de 1 milyon, 15 Þubat 2003’te 1,5 milyondan fazla kiþinin katýldýðý gösteriler savaþ-karþýtý hareketin zirvesi olmuþtur. 2002 Kasým baþýnda savaþa karþý olanlarýn %41 (savaþý destekleyenler %32), Þubat 2003’te %52 olduðu Ýngiltere’de savaþýn baþlamasýyla bu oran yüzde 40’ýn altýna inmiþ, savaþý destekleyenlerin oraný %50’yi aþmýþtýr. Bu durum “our boys- bizim çocuklar cephede” söylemiyle izah edilmektedir. “Bizim çocuklarýn morali bozulmasýn” diyerek ölmeye ve öldürmeye rýza gösterilmesi, sonuç olarak morali bozulmayan çocuklarýn zafer kazanýp geri dönmelerinin beklenmesi 20 Mart’tan önce kitlelerin sahiplenmiþ olduðu varsayýlan herhangi bir barýþ ilkesiyle açýklanabilir mi? Vatan savunmasý, milliyetçi söylem, demokrasinin korunmasý ve yaygýnlaþtýrýlmasý, diktatörlükleri yýkmak, uygarlýk götürmek vb. herhangi bir akýl tutulmasý halinde kitleler savaþý bir süreliðine haklý görebilirler. Ama savaþýn ilerlemesi ve yarattýðý aðýr yýkýmlarýn görülmeye baþlanmasý bu durumu süratle deðiþtirir. Kitle iletiþim araçlarýnýn bir kaç tekelin elinde olmasý ve bunlarýn da kapitalist tekellerle ortaklýðý kapitalist zihniyet dünyasýnýn insanlarýn bilincine her gün iþlemesini gerçekleþtirmektedir. Okul, aile, ücretli emeðe dayalý çalýþma, gündelik hayatýn ana ritmini belirleyen ticaret, kapitalist devlet mekanizmasýna
ait her türlü kurum kitle iletiþim araçlarýnýn bilinç imalatýna zemin hazýrlayan bütünsel bir iþleyiþi oluþtururlar. Kitle iletiþim araçlarýnýn kitleler üzerindeki etkisi onun böyle bir güce sahip olmasýndan deðil, insanlarýn bir fikir oluþturmak, edinmek için baþka olanaklara sahip olmamasýndan, var olana da yeterince ulaþamamalarýndan kaynaklanmaktadýr. Ýþte sokaðýn önemi bu noktada ortaya çýkar. Sokak, insanlara söz konusu iþleyiþ dýþýnda alternatif bir fikir edinme olanaðý sunar. Söyleyecek sözü olanlarýn ve kapitalist zihniyet dünyasýnýn dýþýna çýkabilenlerin bu olanaðý yaratmayýp kitleleri ürkütmemek gerekçesiyle kendilerini salt savaþ-karþýtý, barýþsever bir söyleme ve konuma hapsetmeleri büyük bir hata olmanýn ötesinde, kitleleri, savaþý haksýz görmelerini saðlayan zihniyet dünyasýnýn sýnýrlarý içine terk etmeleri anlamýna gelmektedir. Böylelikle fikir deðiþtirerek bu kez gerçek anlamda özgürlük, barýþ ve insanca yaþamak için savaþý haklý görmeleri, önlerinde duran bu politikalarý doðru biçimde anlamalarý için daha çok çaba gösterilmesi gerekli olmaktadýr. Savaþ-karþýtý hareket içinde yer alan ve sosyalist olduklarýný iddia edenlerin, kitlelerin bilincine inmek ya da onlarý ürkütmemek adýna, Marksist- Leninist doðrularý dillendirmekten çekindiðini ve böylelikle saða çark etmekle kalmayýp tarihsel deneyimlerden elde edilen kazanýmlarý ve doðrularý tahrip etmeye devam ettiklerini görüyoruz. Özellikle savaþý salt yýkým ve gözyaþý, rahatlarýnýn bozulmasý olarak gören reformistler, “üç ay maaþ almayýnca sizleri sorumlu tutacaklar” diyerek hem toplumu hem de milletvekillerini tehdit etmiþti. Tabii “tezkere çýkmasýn borcumuz neyse milletçe ödeyelim” diyenlere de rastlandý, özellikle bu reformist kesimden. Savaþ-karþýtý hareketin orta sýnýf tabanlý yapýsý göz önünde tutulduðunda bu daha iyi anlaþýlýr. Türkiye’de Meclis de hiç kimseyi kýrmak taraftarý deðildi ve 3 Mart’ta 2003 bütçesi kabul edildi. Özelleþtirmeler, zamlar, yeni vergiler daha sonra mücadele edilmek üzere sol tarafýndan geçici olarak rafa kaldýrýlmýþtý. Mantýk, yeter ki önce þu savaþý durduralým þeklindeydi. Irak Ýþgalinin gündeme gelmesiyle Irakta Savaþa Hayýr Koordinasyonu adý altýnda böyle bir hareket oluþturulmaya çalýþýlmýþtýr. Miting ve eylemlerde geleneksel olarak sosyalist gruplarýn, partilerin ve sendikalarýn anlayýþý bu barýþ hareketinde de aþýlamamýþtýr. Üstelik dinci-gerici hareketlerle ittifak yapýlarak kitlelerin bilincinde tahribat yapýlmýþtýr. Türkiye’de eylemlerin en büyüðü 1 Mart Ankara mitingi sosyalist gruplarýn yaný sýra KESK ve özellikle Eðitim-Sen’in büyük oranda katýlýmýyla ancak 70 bin kiþilik bir kitlenin toplanmasýný saðlamýþtýr. Diðer miting ve kitlesel basýn açýklamalarý 10 ila 30 binlik bir kitleyle gerçekleþmiþtir; bu eylemlere önderlik edenler, savaþa karþý tutum alýþlarýna dair tarihsel örnekleri bir kenara koyup pasifizmin örgütleyiciliðine soyunmuþlardýr. Oysa kitlelerin bilinci eylemleri örgütleyenlerin bilincinden daha yüksekti. On-
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
17
lar, Irak Savaþýný, hangi gerekçeye dayandýrýyor olursa olsun en azýndan haksýz olarak nitelendirdikleri için sokaða çýkmaktaydýlar. Kitleler daha sonradan fikirlerini deðiþtirip savaþý haklý olarak görebilirler, fakat sosyalistler çok daha önce kendi fikirlerinden vazgeçmiþ ve savaþ karþýtlýðýnda kitlelerin bilincinin gerisinde kalmýþlardýr. New York Columbia Üniversitesi’nde Profesör Nicholas de Genova ise tüm savaþ-karþýtý pasifistlere inat bambaþka bir formül bulmuþtu. De Genova, týpký 1993 yýlýnda Somali’nin baþkenti Mogadiþu’da helikopterleri düþürülen 18 Amerikan askerinin cesetlerinin, ayaklarýna ip baðlanarak sokaklarda dolaþtýrýlmasýnda olduðu gibi ABD askerlerinin Irak’ta, Somali’de yaþadýklarýný milyon kere yaþamasý gerektiðini savunuyordu. ABD’nin Irakta yenilgiye uðrayacaðýný ümit ettiðini belirten De Genova, 3 bin öðrenciye hitaben yaptýðý konuþmasýnda bu yenilginin en garantili yolunu da tarif etmekteydi; Gerçek kahramanlar, Amerikan ordusunun yenilmesine katkýda bulunacak yollarý keþfedenler olacaktýr. Haksýz bir savaþ baþlatan kendi hükümetinin yenilgisini isteyen Nicholas de Genova’yý cesur olarak nitelendirip fikirlerinin bir savaþý durdurmaya yönelik izahatýný gözden kaçýrmak kendisine karþý yapýlacak en büyük haksýzlýk olacaktýr. De Genova, kimi sosyalistlerin unuttuðu ya da kitleleri ürkütmemek için uygun bir konjonktürde kullanmak üzere sakladýklarý Bolþeviklerin Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda uyguladýklarý politikalarýn bir benzerini dillendirmektedir. O dönemde sadece savaþ-karþýtý gösteriler düzenleyen sosyalist geçinen partilerden farklý olarak Bolþevikler savaþta sosyalistlerin görevinin kendi hükümetinin yenilgisini istemek olduðunu ve savaþý durduracak bir devrime ebelik edecek tek politikanýn bu olduðunu savunuyorlardý. “Askere Gitme!” pasifist söylemi yerine askere giderek ordu içinde kendi politikalarýnýn propagandasýný yapmayý ve sonuçta silahlarý kendi subaylarýna çevirerek savaþý
durdurmayý öneriyorlardý. 1870’de Prusya ve Fransa arasýndaki savaþ sýrasýnda cephede yenilgiler yaþayan Fransa’da imparator devrilmiþ ve yeni hükümet halkýn savaþ sýrasýndaki sýkýntýlarýna raðmen savaþa devam kararý almýþtý. Prusya ordusu tarafýndan kuþatýlan Paris’in savunmasý sýrasýnda Ulusal Muhafýzlara kaydedilen iþçiler burada kendi aþayiþ komitelerini ve bir de Merkez Komite kurdular. Ýþçi sýnýfýnýn öz-örgütlülüðü Ulusal Savunma Hükümetini korkutmuþ ve bir an önce barýþ imzalayarak iþçileri silahlandýrmak istemiþti. Ayaklanma ve Komün seçimlerinin yapýlmasý üzerine devrimin bütün Fransa’yý ve Avrupa’yý saracaðýndan korkan Fransýz ve Prusya burjuvazisi kendi aralarýndaki anlaþmazlýklarý bir kenara býrakarak Komün’e karþý iþbirliði yapmýþlardýr. Yenilgisine raðmen Komün’ün 1871 Prusya-Fransa savaþýnýn sona erdirilmesinde tarihi bir rolü olduðu gerçeði yadsýnamaz. Tarihte bir savaþý durduran savaþ-karþýtý pasifist bir örnek vaki olmamýþtýr, fakat iki devrimci örnek mevcuttur. Peki, hangisi bir kez daha denenmeyi daha çok hak ediyor dersiniz? Türkiye sosyalist solu bir barýþ ilkesi etrafýnda örgütlemeye çalýþtýðý savaþ-karþýtý hareketin kitlesellik kazanmasý için çabalarken kendi ilkelerinden uzaklaþmýþ, pasifizm ile devrimcilik ayrýmýný bir muammaya çevirerek içine düþtüðü ikircikli durumu gözlerden gizlemeye çalýþmýþtýr. Sonuç olarak, ilkelere ve tarihsel kazanýmlara verilen hasarýn muhasebesi henüz yapýlmýþ deðildir. Oysa Leninist Parti, týpký Bolþevik Parti gibi gerçek kurtuluþun yönünü politikalarýna doðru yansýtarak, gerçek kurtuluþun, barýþýn ve insanca yaþamanýn nasýl kazanýlacaðýný hem pratikte hem politikalarýnda göstermiþtir. Þimdi bize düþen Lübnan, Suriye ve K. Kürdistan’da Leninist politikalarla sosyalizmi gerçekleþtirmek için mücadele birliðini örmektir.
Antep MNG Kargo Þubelerinde Ýþçi–Ýnsan Haklarý Ýhlalleri MNG Kargo Antep Þubesi’nde akýl almaz boyutlarda iþçi haklarý ihlali yaþanýyor. Kapitalist sistemin acýmasýz sömürü düzeni, dünyanýn her yerinde kendini hak ihlalleri ve hayattan kovma çabalarýyla gösteriyor. Ýþçi ve emekçiler ne kadar özveri ve fedakârlýk gösterirse göstersin, sermaye sahipleri ve onlarýn iþbirlikçileri her zaman daha fazlasýný istiyor ve adeta emekçilerin tüm yaþamlarýný iþyerine adamalarýný bekliyorlar. Antep’te MNG Kargo Þubelerinde çalýþan emekçilerin yaþadýklarý da bu durumun açýk örneklerinden bir tanesi. MNG Kargo çalýþanlarý sabah 08:00’de
18
iþbaþý yapýyor. Akþam çýkýþ saatleri ise belirsiz. Çoðu zaman sadece asgari ücret karþýlýðýnda saat 21:00’e kadar çalýþýldýðý oluyor. Daha önceleri çalýþanlar servis aracý ile iþe gidip gelirken, bu haklarý da ellerinden alýnýnca hem yol giderlerini kendi ceplerinden karþýlamak, hem de yol süresi uzadýðý için evden daha erken çýkýp akþam daha geç saatte dönmek zorunda kalýyorlar. Bu durum da günlük yaþamlarýnda daha fazla zamaný iþ için ayýrmak anlamýna geliyor. Bu çalýþma yoðunluðu arasýnda ise izin istemek aþaðýlanma sebebi. Daha önce eþi doðum yapacak bir iþçi, izin istediðinde buna müsaade edilmemiþ, bir 76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
baþka çalýþan ise evleneceði gün kendi düðününe gitmesi için izin verilmeyince iþten ayrýlmak zorunda kalmýþtý. Sadece MNG çalýþanlarýnýn deðil, aslýnda tüm iþçi ve emekçilerin ortak problemi olan bu sömürü ve dayatmalar ayný zamanda çalýþanlarý yaþamdan kovmak ve hayatlarýný yalnýzca iþyeri ile sýnýrlamak anlamýna da geliyor. Emekçilere düþen görev ise birey olarak deðil hep birlikte, tek vücut olarak mücadele etmek ve tepki göstermek olmalýdýr. Ýþçi sýnýfý ancak hep birlikte mücadele ettiði zaman iktidara sahip olacak ve insan olarak hak ettiði yaþam standartlarýna kavuþacaktýr.
AKMERCAN ÝÞÇÝLERÝNE ZÝYARET ya iþçileri, yaþasýn gelecek, gelecek dünya iþçi sýnýfýnýn ellerinde biçimlenecek. Hepinize saygý ve sevgilerimi sunuyorum” diyerek bitirdi. Ýþçiler de onu alkýþlar ve “Akmercan Ýþçisi Yalnýz Deðildir” sloganýyla selamladýlar. Daha sonra Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi, greve çýkan iþçileri anlatan bir skeç oynadý. Skeçte kendilerinden birþeyler bulan iþçiler oyunu çok beðendiler ve yoðun alkýþlarýyla beðenilerini dile getirdiler. Ýþçilerin eylemlerine destek vermek için bizlerle birlikte gelmiþ olan Mücadele Birliði Dergisi adýna Vefa Serdar da iþçilere bir þiir okudu ve onlar yürüdükleri, dövüþtükleri, savaþtýklarý sürece onlarýn yanýnda olacaklarýný, omuz omuza birlikte mücadele edeceklerini vurguladý. Daha sonra Grup Emeðe Ezgi þarký ve türküleriyle iþçilere seslendi. Ýþçiler bazý þarký ve türkülere eþlik ettiler. Ve Grup Emeðe Ezgi’nin seslendirdiði halay parçalarýyla halaya durdular. Bir anlýk çekingenliklerini bir kenara atýp bizlerle birlikte omuz omuza halaya durmalarý görülmeye deðerdi. Halaylardan sonra sloganlar devam etti: “Akmercan Ýþçisi Yalnýz Deðildir”, “Ýþçiyiz Haklýyýz Kazanacaðýz”, “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak” sloganlarý sýk sýk atýldý. Ýþçilerin, 12 Eylül’de yapýlacak mahkemelerine çaðrýdan sonra ziyaret sona erdi. Vedalaþma anýnda iþçilerin “Ayaðýnýza saðlýk, bizi onurlandýrdýnýz” demeleri günü özetliyordu. Ýþçiler adýna konuþan Abidin Ateþoðlu, Mücadele Birliði Platformu’na, Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi’ne, Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi ve Antep Ayýþýðý Sanat Merkezi’ne desteklerinden dolayý teþekkürlerini iletti. Ýþçilerin yanýndan ayrýlýrken her biriyle teker teker kucaklaþtýk. Aramýzda oluþan güçlü baðlarýn farkýndaydýk hepimiz. Ýþçi sýnýfý mücadelesinin bir parçasý olmaktan, kültür ve sanatýmýzla onlarýn mücadelesini veriyor olmaktan dolayý gurur duyuyorduk. Karþýlýklý atýlan sloganlarla vedalaþtýk; Akmercan Ýþçisi Yalnýz Deðildir, Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði.
12 Eylül’de Eyüp Adliyesi’nde yapýlacak mahkemeleri öncesinde Taksim, Gazi, Antep Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak direniþteki Akmercan Temizlik iþçilerini ziyaret ettik. Sanatçý dostumuz, her zaman emeðin yanýnda olmuþ, þiirleriyle grevlere, eylemlere umudu taþýmýþ þair Ruhan Mavruk da bizlerle birlikte iþçilerin direniþ çadýrýný ziyaret etti. Direniþ çadýrýna yaklaþýrken “Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla” pankartýmýzý açýp, “Akmercan Ýþçisi Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði” sloganlarýmýzý atmaya baþladýk. Ýþçiler bizi büyük bir coþku ve sevinçle sloganlar atarak karþýladýlar. Ve sýcak selamlaþmalardan sonra hemen sýcak sohbetlere koyulduk. Gittiðimizde orada bulunmayan diðer iþçilere ulaþmak için Akmercan iþçileri deyim yerindeyse hummalý bir çalýþma baþlattýlar. Bir yandan da bize iki aydýr süren eylemlerini anlatýyorlardý. Diðer iþçilerin de gelmesiyle beraber Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin “Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla” pankartý önünde etkiliðimizi baþlattýk. Yol iki taraftan trafiðe kapatýldý. Ýþçiler Akmercan þantiyesine seslenerek, yolun trafiðe kapalý olduðunu, araçlarý baþka yerden göndermeleri gerekeceðini söylediler. Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi’nden bir arkadaþýmýzýn sunumundan sonra Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi’nden bir arkadaþýmýz iþçiler için yazýlmýþ þiirlerden bir seçki sundular. Onlardan hemen sonra Filistin ve Küba bayraklarý ve kýzýl bayraklar önünde Antep Ayýþýðý Sanat Merkezi’nden bir arkadaþýmýz þiirler okudu. Ýþçiler okunan þiirleri can kulaðýyla dinlediler ve alkýþlarýyla beðenilerini sundular. Daha sonra devrimci sanatçý dostumuz, þair Ruhan Mavruk, Mayakovski’nin teknisyenlerle sanatçýlarý karþýlaþtýrdýðý bir þiirini okudu iþçilere ve “Merhaba sevgili emekcanlar”, “Merhaba Akmercan iþçileri, rüzgarlý bir eylül gününde yine varoþlarda, direnenlerle birlikte olmak çok güzel” diyerek baþladý sözlerine “Her zaman Akmercan iþçilerinin yanýnda olacaðýz” “Yaþasýn dün75. Sayý / 13-27 Eylül 2006
19
DEVRÝMÝN AYAK SESLERÝ DÜNYAYI SARSIYOR FÝLÝSTÝN’DE ÖÐRETMENLER GREVDE Filistin’de maaþlarýný alamayan onbinlerce öðretmen, yeni eðitim döneminin açýlýþýna grevle baþladý. Memur sendikasýna göre öðretmenlerin yüzde 85 ila yüzde 90’ý greve çýktý ve Batý Þeria ve Gazze Þeridi’nde binlerce ilkokul kapalý kaldý. Yeni eðitim sezonuna grevle baþlayan öðretmenlerin isteði maaþlarýnýn ödenmesi. Hamas geçtiðimiz Mart ayýnda iktidara gelmesinden bu yana, 37 bini öðretmen, 130 bin memurun maaþlarýný ödeyemiyor. Uluslararasý güçlerin parasal yardýmý kesmesi ile birlikte Filistin ekonomik krize girdi. ÞÝLÝ’DE MADEN GREVÝ SONA ERDÝ Þili’de özel sektöre ait Escondida bakýr madeninde grevci iþçiler, yeni bir sözleþme imzalamayý kabul ederek 25 gündür devam eden grevlerini 4 Eylül günü sona erdirdi. Ýngiltere ve Avustralya’nýn ortak maden þirketi Escondida, dünyanýn bakýr ihtiyacýnýn yüzde 8’ini tek baþýna saðlýyordu. Grev sýrasýnda üretim yaklaþýk yüzde 40 düþtü ve her gün için tahminen 16 milyon dolar kayýp verdiler. Madenciler, bir önceki sözleþme döneminin sona erdiði 7 Aðustos tarihinde greve girmiþti. Ve son sözleþmeden bu yana bakýr fiyatlarý neredeyse dört kat artýþ gösterdi. PEUGEOT ÝÞÇÝLERÝ EYLEMDE Ýngiltere’nin Coventry þehrinde bulunan Ryton adlý Peugeot fabrikasýnýn iþçileri, fabrikalarýnýn kapatýlacaðýnýn açýklanmasýnýn ardýndan baþladýklarý eylemlere devam ediyorlar. Þehirdeki ve çevre illerdeki Peugeot bayiliklerinde protestolar düzenleyen iþçiler, müþterileri, Peugeot marka arabalarý 2 Eylül günü boykot etmeye davet etti. Þirket yetkililerinin karlý bulmadýklarý için kapatmak istedikleri Ryton fabrikasý, Peugeot’nun Avrupa’daki en karlý yatýrýmlarýndan biri durumunda. Sendika yetkilileri, kapatma kararýyla þirketin tesisleri olduðu gibi iþçi ücretlerinin daha düþük olduðu Slovakya’ya taþýyýp, karlarý daha da arttýrmayý amaçladýðýný söylüyorlar. ÝRLANDA’DA SENDÝKACILAR ÝSRAÝLLÝ TRAMVAY SÜRÜCÜLERÝNÝ EÐÝTMÝYOR Ýrlanda Dublin’deki vatmanlar, Ýsrailli vatmanlarý eðitmeyi reddediyorlar. Bunun nedeni olarak da, yetiþtirilecek olan vatmanlarýn Doðu Kudüs’teki illegal Ýsrail yerleþimlerinde inþa edilmekte olan tramvay yolundaki tramvayý kullanacak olmalarýný gösteriyorlar. Ýrlanda-Filistin Dayanýþma Örgütü de Dublinli vatmanlarýn bu eylemini destekliyor. BES’ÝN “YARGIDA ADALET” YÜRÜYÜÞÜ KESK’e baðlý Büro Emekçileri Sendikasý’nýn (BES), adliye çalýþanlarýnýn ekonomik ve sosyal haklarý için 4 Eylül’de Ýzmir Adliyesi önünden Ankara’ya Adalet Bakanlýðý’na baþlattýklarý yürüyüþ, 6 Eylül günü sabah saatlerinde Ankara’da eski Hipodrom Alaný’na ulaþtý. Burada toplanan emekçiler Ankara Adalet Sarayý’na yürüdüler. BES üyesi yar-
20
gý emekçileri “Yargýda Adalet” talebiyle hazýrladýklarý dosyalarýný Adalet Bakanlýðý’na teslim etmek için buradan Adalet Bakanlýðý’na yürümek isteyince, Ankara Emniyeti, Birleþmiþ Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ýn Ankara’da bulunmasýný gerekçe göstererek yürüyüþe engel olmak istedi. Emekçiler yürüyüþte ýsrar edince, Çevik Kuvvet polisleri, BES üyelerine kalkan, jop ve tazyikli su kullanarak saldýrdý. Saldýrý sonucu 10’u aþkýn BES’li yaralandý. Eylemlerinde kararlý olan BES’liler, Adalet Sarayý önünde oturma eylemine baþladý. Ankara Emniyeti ile yapýlan görüþmeler sonuç vermeyince BES üyeleri düzenli kortej oluþturarak bir kez daha yürümeyi denedi. Polisin bu giriþime de yoðun þiddetle karþýlýk vermesi sonucu gene pek çok BES’li yaralandý. ÝRAN’DA EYLEMLER Ýran’ýn deðiþik kentleri ve Doðu Kürdistan’da binlerce kiþi, eylemlerdeydi. Saqiz’da Kürt þoförler kentin anayolunu trafiðe kapatarak aylardýr yaþanan benzin sýkýntýsýný protesto etti. Qazvin’de ise tekstil iþçileri, ücret talebi ile parlamento önünde eylem yaptý. Eylemciler 29 aydan beridir ücretlerinin ödenmemesini protesto etti. Khodrow Diesel Otomobil Fabrikasý’nda çalýþan 2 bin iþçi, maaþlarýnýn ödenmesi için grev yaptý. Ýþçiler üç otobüsü ateþe verirken, aylardýr maaþlarý ödenmediði için fabrika sorumlularý hakkýnda soruþturma baþlatýlmasýný istedi. Tahran’ýn 300 km güneydoðusunda bulunan Hamedan’daki Samico Sanat fabrikasý çalýþanlarý da 8 aydýr ücretlerinin ödenmemesini protesto etti. Maþad ve Bojnurd kentlerinde ise elektrik ve su kesintisi protesto edildi. Güneydoðuda bulunan Zabol’de otomobil sahipleri devletin yakýt yardýmýný azaltmasýný protesto etti. Aðýr vasýta þoförleri þehir içinde araçlarý ile protesto turu yaptý BEYRUT’TA TÜRKÝYE KARÞITI EYLEM Lübnan’ýn baþkenti Beyrut’taki Birleþmiþ Milletler binasý önünde toplanan Ermeniler, “Türk askeri istemiyoruz” diyerek 31 Aðustos günü eylem yaptý. Ýsrail - Lübnan sýnýrýna konuþlanmasý beklenen BM barýþ gücü içinde Türk askerinin yer almasýný protesto eden eylemciler, Türkiye ve Türk ordusu karþýtý pankartlar açarak, basýn bildirisi okudu. Ermeni katliamýna da dikkat çeken göstericiler, “Türk ordusu istemiyoruz”, “Türk askeri Lübnan’a gelmesin” pankartlarý taþýdý. Okunan bildiride, “barýþ gücüne katkýda bulunacak ülkelerin, uzlaþmayan taraflara karþý eþit mesafede bulunmasý þarttýr. Ýsrail ile birlikte birçok askeri ve istihbarat anlaþmasýna imza atan Türkiye, tarafsýzlýðýný uzun süre önce kaybetmiþtir” denildi MERSÝN’DE ÝÞÇÝLERDEN MAAÞ EYLEMÝ Mersin’de Özgürlük Mahallesi’nde bulunan Komas Bakliyat Deposu önünde toplanan yaklaþýk 500 iþçi, ücretlerinin artýrýlmasý için 5 Eylül günü eylem yaptý. 2 yýldýr ayný ücretle çalýþan iþçiler, çocuklarýnýn okul masraflarýný bile karþýlayamaz hale geldilerini söyleyerek ücretlerinde iyileþtirme yapýlmasýný istediler. Patronla görüþene kadar eylemlerini sürdüreceklerini belirten iþçiler, polis engeli ile karþýlaþtýlar. Eylemlerini bitirmelerini isteyen polisle tartýþan iþçiler, haklarýný alana kadar eylemlerini sürdüreceklerini belirterek eylemlerini sona erdirdiler.
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
ÝZMÝR’DE TANSAÞ/MÝGROS ÝÞÇÝLERÝNE SALDIRI Ýzmir’de, Tansaþ ve Migroslarda çalýþan taþýma ve depolama hizmetlerinde çalýþan yaklaþýk 300 iþçi, Nakliyat Ýþ Sendikasýna üye olmuþtu. Sendikalarda örgütlenen iþçilerin tamamýný iþten tan Koç Holding’i protesto eden iþçiler, Temmuz ayýnda direniþe baþlamýþtý. 46 gündür Tansaþ önünde kurduklarý çadýrda direniþ sürdüren iþçiler, Uluslararasý Ýzmir Fuarý’nda da Koç Holding’i protesto etmek istediler. Fuarda Ford ve Iveco gibi Koç Holding’e ait standlarýn önünde bildiri daðýtarak iþten atýlma gerekçelerini ve Koç Holding’in gerçek yüzünü teþhir etmek istediler. Ancak daha fuar giriþinde iþçileri polisin saldýrýsý bekliyordu. Ýþçilere, ailelerine ve sendika yöneticilerine biber gazý, cop ve tekmelerle saldýran polis iþçilerin üzerine de ateþ açtý ve pek çok kiþinin yaralanmasýna sebep oldu. TEZKEREYE KARÞI EYLEMLER - Aliaða Demokrasi Platformu, 5 Eylül günü öðle saatlerinde Aliaða Demokrasi Meydaný’na gelerek, TBMM’de görüþülecek olan asker gönderme kararýna iliþkin bir basýn açýklamasý yaptý. Aliaðalý emekçiler, hükümetin Filistin ve Lübnan halkýna gerçekten yardýmcý olmak istiyorsa asker deðil, doktor, hemþire, mühendis göndermesi gerektiðini söylediler. - Köylerine yapýlmak istenen çöp arýtma tesisine karþý verdikleri mücadeleyle gündeme gelen Manisa Develi köylüleri, TBMM’de görüþülecek olan Lübnan’a asker gönderilmesine yönelik tezkereyi protesto için meclis civarýnda oturma eylemi baþlattý. Orman Bakanlýðý önünde toplanan köylü kadýnlar, “Ayýptýr yetti gari, hep bizimkiler ölüyor, çocuklarýmýzý savaþa göndermiyoruz” pankartý açarak “Çýkacaksa Tezkere, Meclis Gitsin Askere”, “Savaþa Hayýr” sloganlarý attýlar. - 4 Eylül günü Ankara’da bir grup kadýn, Lübnan’a asker gönderilmesi kararýný protesto etmek ve tezkereye dur demek için TBMM önünde iki farklý yerde kendilerini zincirledi. Polis zincirleri keserek eylemcileri gözaltýna aldý. - Öðrenci Kolektifleri, 4 Eylül günü akþam saatlerinde Lübnan Tezkeresi gündemiyle bir araya gelerek AKP Grup Toplantýsý öncesi TBMM Kapýsýnda “ Ýsrail Askeri Olmayacaðýz” yazýlý bir pankart açtýlar. Meclise gelen AKP’li milletvekillerini durdurmak için pankart açarak yolu trafiðe kapatan öðrenciler, çevik kuvvetin sert ve saldýrgan müdahalesiyle gözaltýna alýnmalarýyla sona erdi. - Meclis’te Lübnan’a asker gönderilmesine iliþkin tezkere görüþmelerinin baþladýðý 5 Eylül günü binlerce savaþ karþýtý Ankara sokaklarýnda buluþarak Lübnan’a asker gönderilmesine yönelik tezkereyi protesto etti. Binlerce kadýn, çocuk, emekçi seslerini Meclis’te tezkereyi oylayanlara duyurmak için sloganlar haykýrdý. Emek örgütlerinin çaðrýsýyla saat 13.00’dan itibaren Türkiye’nin çeþitli þehirlerinden binlerce kiþi Kurtuluþ Parký’nda bir araya gelmeye baþladý. Saat 14.00’da ise Kýzýlay istikametine doðru Ziya Gökalp Caddesi boyunca yürüyüþe baþladýlar. Miting alanýna getirilen ses araçlarý ve ses sistemi teçhizatlarýna polisin el koymasý üzerine polis barikatýna doðru yürüyüþe geçildi. Bir grup, flamalar ve Filistin bayraklarýyla polis panzerlerinin üstüne çýkarak yolun açýlmasýný ve ses aracýnýn býrakýlmasýný istediler. Sonrasýnda yapýlan konuþmalarýn ardýndan “ Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” sloganlarýyla miting sona erdi. Tertip Komitesi daha önceden açýkladýðý karara uymayarak saat 16.30 sýralarýnda mitingi erken bitirdi. - Protesto eylemlerine katýlmayacaðýný açýklayan Türk-Ýþ’e baðlý mücadeleci sendikalardan Belediye-Ýþ Ýstanbul Þubeleri, Yol-Ýþ 1 No’lu Þube, Haber-Ýþ 1 No’lu Þube, Teksif Bakýrköy Þube ve Tez kop-Ýþ 2 No’lu Þube ve baðýmsýz Tekstil Sen, 5 Eylül günü Sirkeci Postanesi önünde bir basýn açýklamasý yaparak Lübnan’a asker gönderilmesine karþý çýktý. Daha sonra meclise telgraf çeken iþçiler, tezkerenin durdurulmasýný talep ettiler.
- KESK üyesi kamu emekçileri de Galatasaray’da bir araya gelerek Lübnan tezkeresini protesto etti. Sloganlar atarak Taksim Tramvay duraðýna kadar yürüyen kamu emekçilerinin eylemine çevrede bulunanlarda alkýþlarla destek verdi. - Taksim’de, Lübnan’a asker gönderme tezkeresini protesto eden SODAP (Sosyalist Dayanýþma Platformu) üyeleri öðlen saatlerinde Tramvay Duraðý’nda toplandý ve giydikleri kanlý kefenlerle bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdiler. Eylem sýrasýnda duraðýn karþýsýndaki Burger King’in üst katýnda “Gençlik ABD askeri olmayacak-SODAP” yazýlý pankart açýldý. Pankartý açanlara saldýran polis gözaltýna aldý. - 6 Eylül günü de öðle saatlerinde çeþitli devrimci yapýlardan oluþan eylemci grubu, Ankara’da Kurtuluþ Kavþaðýný trafiðe kapattý. Yapýlmak istenen yürüyüþe müdahale eden polisleri taþlamaya baþlayan eylemcilere polis basýnçlý su ve biber gazý ile daðýtmaya çalýþtý. Protesto eylemini gerçekleþtiren gruplar sýk sýk; AKP, ABD ve Ýsrail karþýtý sloganlar attý ve Kofi Annan’ý protesto etti. Eylemin daðýlmasýnýn ardýndan polisin etrafta terör estirip 35 kiþiyi gözaltýna almasý üzerine küçük gruplara ayrýlmýþ olan eylemciler AKP ili binasý önünde bir eylem yaparak camlarý kýrdý.
Eskiþehir’de Tezkereyi Protesto Eylemi Eskiþehir’de 5 Eylül Salý günü saat 18:00’da, KESK Þubeler Platformlarýnýn bulunduðu Kýzýlay Ýþhaný’nýn önündeki Hamam Yolu giriþinde demokratik kitle örgütleri ile siyasi yapýlardan yaklaþýk 300 kiþiden oluþan kitlenin katýldýðý yürüyüþ, ayný gün Meclis’in Birleþmiþ Milletler nezdinde Lübnan’a asker gönderilmesi için yaptýðý tezkere görüþmelerini protesto ederek bu tezkerenin çýkarýlmasýný engelleme amacý taþýyordu. Tezkere görüþmelerinin çoktan baþlamasýna raðmen, saat 18:00 da baþlayan tezkereyi protesto yürüyüþü, Hamamyolu Yediler Parký’nda okunan basýn açýklamasýnýn ardýndan son buldu. Yürüyüþ boyunca; “Çýkarsa Tezkere Meclis Gitsin Askere”, “Ortadoðu Halklarý Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” “Savaþa Deðil Halka Bütçe”, “Çýkarsa Tezkere Bilal Gitsin Askere”, “Katil ABD, Ýþbirlikçi AKP” ve “Katil ABD, Kahrolsun Ýsrail” sloganlarý atýldý. Eskiþehir halkýnýn da alkýþlarla destek verdiði yürüyüþün sonunda platform sözcüsü DÝSK Temsilcisinin yaptýðý basýn açýklamasýnda; hükümetin ABD yardakçýlýðýný býrakmasý, Lübnan’a gönderilen askerlerin büyük acýlar yaþatacaðý ve Ortadoðu’da yaþanýlacaklarýn tek sorumlusunun AKP hükümetinin olacaðý, eðer tezkere çýkarýlacaksa, öncelikle tezkereye evet diyenlerin çocuklarýnýn Lübnan’a gönderilmesi isteði ile sona erdi. Biz, tezkere çýksýn ya da çýkmasýn, buradan bir kez daha haykýrýyoruz;
“SAVAÞAN HALKLAR KAZANACAK”
76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
Eskiþehir’den Mücadele Birliði Okurlarý
21
ANTEP AYIÞIÐI SANAT MERKEZÝ’NDEN YENÝ YERÝNDE YENÝDEN MERHABA
ntep Ayýþýðý sanat Merkezi 3 Eylül Pazar günü düzenlediði bir etkinlikle Antep halkýna yeniden merhaba dedi. Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin yeni adresinde yapýlan ve yaklaþýk 80 kiþinin
A
22
katýldýðý etkinlik baþta devrimci sanatçýlar olmak üzere, ölümsüzleþmiþ tüm devrim savaþçýlarý için 1 dakikalýk saygý duruþu ile baþladý. Ýlk olarak sanat merkezinin bir emekçisi konuþmak üzere sahneye geldi ve Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin Antep’te 3 yýldýr faaliyetlerini sürdürdüðünü, bu süre içerisindeki çalýþmalarý ile iþçi ve emekçilerin kültürünü ve sanatýný üretmeye ve taþýmaya gayret ettiklerini, bu amaçla çeþitli etkinlikler, konserler, sergiler organize ettiklerini, bütün bunlarý yaparken de çeþitli baskýlar ve engellemelerle mücadele etmek zorunda kaldýklarýný anlattý. Ardýndan konuþma yapmak üzere sahneyi Mücadele Birliði Platformu temsilcisi aldý ve gerçek anlamda bir barýþýn yaþadýðýmýz sistemde mümkün olamayacaðýný anlatarak, barýþýn elde edilmesi için de bir savaþ verilmesi gerektiðini söyledi. Son olarak Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin kapitalizmin dayattýðý yozlaþmaya karþý verdiði mücadelenin toplumun kültürel olarak ilerlemesinde önemli bir rol oynadýðýný belirterek konuþmasýný tamamladý. Ayýþýðý Þiir Grubu sahneyi aldýðýnda ölümsüz þairlerin dizeleriyle seslendiler konuklarýna. “Ey güneþin düþmaný / Hiçbir zaman oturmayacaðým pazarlýða seninle / Sýkacaðým diþimi, dayanacaðým / Son damlasýna dek kanýmýn” satýrlarýyla Filistin halkýnýn verdiði mücadeleyi anlatan Filistinli þair El Kasým’ýn sözleriyle Filistin Halkýnýn sesi Antep emekçilerine ulaþtý. Þiir grubu unutulmaz þairlerin, emekçileri ve onlarýn emperyalizme karþý mücadelelerini anlatan þiirleri ile beðeni topladý. Þiir grubunun ardýndan, hayatýný proletaryanýn sýnýf mücadelesine adamýþ, uzun süre iþçi olarak çalýþmýþ bir devrimci söz alarak, burjuvazinin barýþ adý altýnda emekçilere teslimiyeti dayattýðýný, buna karþýlýk 76. Sayý / 13-27 Eylül 2006
iþçi sýnýfýnýn iktidarý ele geçirmek için mücadele etmesi gerektiðini anlattý ve sürmekte olan 3. emperyalist paylaþým savaþýnda bizlere düþen görevin Kürt ve Türk emekçileri olarak, sýnýf bilinci içinde, ortak düþmana karþý birlikte hareket etmek olduðunu belirtti. Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin “Gelin Hep Birlikte Üretelim” sloganýnýn sadece sözden ibaret olmadýðý bu etkinlikte yer alan genç yeteneklerin seslendirdiði ezgilerle kanýtlanmýþ oldu. Yolun henüz baþýnda olan ve Sanat Merkezi ile tanýþtýktan sonraki kýsa süreli çalýþmalarla yarattýklarý üretimleri sunan genç dostlarýn söyledikleri parçalar izleyenlere bazen eðlenceli bazen de duygusal dakikalar yaþattý. Etkinlik sonunda Ayýþýðý Sanat Merkezi Müzik Grubu Denize Ezgi aldý sahneyi. “Ay gülüm, Ay ýþýðýdýr adýn / Ay gülüm zindanlardan seslenir / Ay gülüm ölüm oruçlarýnda / bulurum seni” diyerek F tipi zindanlara karþý Ölüm Orucu eylemiyle yaþamlarýný ortaya koyan devrimci tutsaklarý anlatan Denize Ezgi, “Yüreðin büyüyor, yüceleceksin / Kent çarklarýnda bileneceksin / Her þey bitti derken / Yürek bir daha vuracak / Irmak yeniden taþacak / Yürüyeceksin” diyerek umudun kaybedilecek en son þey olduðunu anlattý. Kendi bestelerinin yaný sýra halklarýn özgürlük mücadelelerini anlatan marþlar da grubun repertuvarýnda yer aldý. “El Pueblo Unido Jamas Sera Vencido – Örgütlü bir halký hiçbir güç yenemez” marþý izleyicilerin büyük çoðunluðu tarafýndan ilk kez dinlenmesine raðmen beðeni ile karþýlandý. Etkinlik savaþan halklara itafen 4 ayrý dilde seslendirilen Çav Bella marþý ve halaylarla sona erdi. Sanat Merkezi emekçileri bütün engellemelere, baskýlara, tehditlere, gözaltý ve tutuklamalara karþýn Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin iþçi ve emekçilerin kültürünü ve sanatýný üretmeye ve onlara taþýmaya devam edeceðini söyleyerek gerek Antep’te gerekse diðer bölgelerde çalýþmalarýný ve mücadelelerini sürdüreceklerini belirttiler.
UMUDUMUZ KAVGADA KAVGAMIZ SANATIMIZLA Ayýþýðý Sanat Merkezi / ANTEP