Yeni Evrede
Baþyazý
Mücadele Birliði
YENÝ EVRE VE LENÝNÝST PARTÝ P
roletaryanýn ayrý politik örgütlenmesi, bir sýnýf olarak geliþmesi ve görevleri, toplumsal evrimin geliþme aþamalarý ve sýnýf mücadelesinin geliþmesiyle kopmaz bir iliþki içindedir. Eðer bu nesnel temel göz önünde bulundurulmazsa proletaryanýn politik örgütlenmesi öznelci yaklaþýmýn ürünü olurdu. Bu ise bizi tasarýmcýlýða götürür. Proletaryanýn politik örgütlenmesi ve görevleri nesnel durumla kopmaz baðý içinde ele alýnmalý. Proletarya, toplumsal evrimin derecesini, sýnýf savaþýnýn verildiði somut koþullarý örgütlenmede ve savaþýmýnda verili nesnel bir durum olarak ele alýr, ancak varolan nesnel duruma boyun eðmez. Proletaryanýn tarihsel görevi olan kapitalizmi yýkmak, proletarya diktatörlüðüne geçmek ve sosyalizmi gerçekleþtirmek daha 19. yüzyýlýn ortalarýnda ilan edilmiþtir. Bu tarihsel görevlerin nasýl yerine getirileceði ise somut koþullara göre deðerlendirilir. Toplumsal evrimin hangi aþamada olduðu, sýnýf mücadelesinin genel durumu, kesin olarak bu noktalarda bakýþ alaný içinde tutulur. Birinci Enternasyonal kurulduðunda dönemin tüm sosyalist eðilimlerini içinde topladý. Programatik hedefleri Marx tarafýndan kaleme alýndýðýnda, proletaryanýn amacý dil bakýmýndan esnek bir üslupla ifade edildi. Fakat içeriði komünistçe idi. Biçimin esnekliði, uluslararasý iþçi hareketindeki farklý eði-
limleri biraraya getirme gereðinden doðdu. Enternasyonal henüz hedeflerini doðrudan doðruya komünistçe ilan etmemiþti. Hiç þüphesiz o dönem de gelecekti. Toplumsal evrim, sýnýf savaþýnýn geliþimi, o yönde idi. Üçüncü Enternasyonal doðrudan komünist bir örgüt olarak doðdu. Üçüncü Enternasyonal (Komünist Enternasyonal) kuruluþ ilkeleri olarak ve daha sonra da program, üslup ve içerik olarak komünistçe idi. Her iki enternasyonal arasýnda, görece barýþçýl geliþme koþullarýna göre kurulmuþ Ýkinci Enternasyonal yer aldý. Ýþçi sýnýfý içinde sosyalist çalýþma ve parlamenter mücadele biçimiyle sýnýrlý kaldý. Parlamenter mücadele biçimi tek biçim olarak mutlaklaþtýrýldý. Ancak koþullar devrimcileþir devrimcileþmez Ýkinci Enternasyonal partilerinin yetersiz kaldýðý, yeni koþullara ayak uyduramadýðý ve eski biçimlerde ýsrar ettiði iyice anlaþýldý. Halbuki yeni bir devrimci öz doðmuþtu. Eski biçim yeni öze uygun düþmüyordu. Yeni öze uygun yeni biçimlerin zorunluluðu kendisini dayattý. Ýþte yeni devrimci özü ifade eden yeni tip proletarya partisi bu koþullarda doðdu. 20. yüzyýla girildiðinde, ekonomik ve toplumsal iliþkilerde yeni bir döneme girilmiþti. Rekabetçi kapitalizm, en yüksek geliþme aþamasýna, tekelci kapitalizme (emperyalizme) dönüþtü. Tekelci kapitalizm, kapitalist geliþmede, ekonomik toplumsal yaþamda yeni ve yüksek bir geliþme demektir. Emperya100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
lizm, kapitalizmin ayný zamanda asalak, çürüyen ve ölümcül geliþme aþamasýdýr. Tekel rekabetten doðdu, ancak rekabeti ortadan kaldýrmadý, onun yanýnda ve üstünde yer aldý. Bu yüzden bir dizi sürtüþme, çatýþma ve savaþlara yol açtý. Proletaryanýn sýnýf savaþýmý bu temel üzerinde daha bir yoðunluk kazandý. Sermayenin büyümesi, merkezileþmesi, uluslararasý tekelci birleþmelere gidilmesi tröstlerin, kartellerin ortaya çýkmasý, bankalarýn ekonomide belirleyici bir konuma gelmesi, yalnýzca ekonomide bir iç içe geçmeyi deðil, toplumsal üretimde yeni bir düzeyi de getirdi. Demek ki tekelci kapitalizm, üretimin toplumsal karakteriyle el koymanýn özel niteliði arasýndaki çeliþkiyi en ileri noktaya götürür. Tekelci kapitalizmin bu niteliðiyle sosyalist devrimin öngünüdür. Komünist devrim zorunluluðu buradan ileri gelmektedir. Ekim Sosyalist Devrimiyle baþlayan Proleter Devrimler Çaðý bu temel üzerinde ortaya çýktý. Ýkinci Enternasyonal partileri daðýlma sürecine girerken; ayný dönemde yeni tip proletarya partisinin ortaya çýkmasý bir rastlantý deðildir. Tamamen sýnýf savaþýnýn içinde hareket ettiði koþullarla ilgilidir. Tekelci kapitalizmle birlikte, kapitalizmin tüm uzlaþmaz çeliþkileri, karþýtlýklarý keskinleþti ve ön plana çýktý. Bu maddi duruma baðlý olarak sýnýf savaþýmý da þiddetlendi ve yoðunluk kazandý. Yeni bir devrimler çaðý, proletarya devrimleri çaðý baþlýyordu. Kapitalizmin geliþen yeni koþullarý sermayenin büyümesini, güçlenmesini getiren koþullar, ayný zamanda kapitalizm son verecek olan devrimi hazýrlayan koþullardý. Devrim koþullarýnýn devrime çevrilmesi proletarya için yaþamsaldýr. O, devrime ancak devrimi yapmaya yetenekli yeni tip bir parti ile hazýrlanabilir. Bir devrimci sýnýf partisinin koþullarý vardý. Sýnýf mücadelesinin görece barýþçýl geliþme gösterdiði dönem sona ermiþti. Bu, barýþçýl dönemin yöntem ve biçimlerinde ýsrar eden eski tip partilerin döneminin de
3
Yeni Evrede
Baþyazý sona ermesi demekti. Devrimi yapmaya yetenekli bir parti, yeni tip proletarya partisi olan Leninist Parti idi. Leninist Parti’yi yaratan koþullar özel olarak Rusya’nýn sýnýf çeliþkileri ve tüm iç çeliþkileri olmakla birlikte, yeni tip partinin nesnel genel koþullarý bütün dünyada ortaya çýkmýþtý. Yeni tip partinin kýsa sürede tüm ülkelerin devrimci proletaryasý tarafýndan benimsenmesi dünyadaki maddi koþullarýn böyle bir parti için nasýl da olgun olduðunu gösteriyordu. Bu yüzyýl boyunca uluslararasý proletarya hareketi yeni tip parti önderliðinde büyük bir güç, dünyayý deðiþtirecek devrimci bir güç haline geldi. Komünizm, devrimci bir hareket olarak çaðýn en etkin ve en sürükleyici gücü oldu. Dünya proletaryasý Leninist Parti önderliðinde eylemden eyleme koþtu, kapitalizme büyük darbeler indirdi ve bir çok ülkede zafer kazandý. Onyýllarýn devrimci pratiði yeni tip proletarya partisinin, proletaryanýn kurtuluþunu saðlayacak yegane güç olduðunu her bakýmdan ortaya koydu. En geniþ proleter kitlelerin bilincine yerleþti. Yeni tip proletarya partisinin bir yüzyýlýn geniþ deneyimleriyle kanýtlanmýþ tüm devrimci özellikleri tarihin bu yeni evresinde de geçerlidir. Yalnýzca geçerli olmakla kalmayýp önemi ve rolü daha da artmýþtýr. Tarihin bu yeni döneminde maddi koþullar kapitalizm tarafýndan sonuna deðin geliþtirilmiþtir. Toplumsal üretim dünya genelinde komünizme geçiþ için olgunlaþmýþtýr. Geliþmenin önünde engel olan kapitalizm, üretici güçleri elinden kaçýrmýþtýr. Kapitalist biçim için çok büyük olan üretici güçler artýk hiçbir þekilde tekrar bu biçim içine hapsedilemezler. Toplumsal üretici güçler ancak üreticiler tarafýndan ortaklaþa denetime alýnabilirler. Varolan durumda kapitalizmin temel çeliþkisi en ileri noktaya gelmiþtir. Uzlaþmaz sýnýf çeliþkileri ve karþýtlýklarý tarihin en keskin biçimini almýþtýr. Bu temele baðlý olarak insanlýk, tarihin en devrimci dönemine girmiþtir. Devrimci sýnýf partisinin varlýk nedeni olan sýnýf
4
Mücadele Birliði
savaþýmýnýn maddi durumunun geliþmesi yeni evrede çok ileri düzeyde olgunlaþmýþtýr. Zorunluluk çaðýndan özgürlük çaðýna geçiþin yaþandýðý bu dönem, son derece devrimci olan bu geçiþ süreci, yine son derece devrimci olan komünist partisi tarafýndan hedefine götürülebilir. Devrimci bir parti tarafýndan yönetilmeden, devrimci yöntemlere baþvurulmadan devrimci dönüþüm çaðý hedefine vardýrýlamaz. Proletarya partisi devrimci bir güçtür. Ancak o, dünyayý deðiþtirme eylemine öncülük edebilir. Burjuvazi, tarihte yok olmaya yüz tutmuþ tüm sýnýflar gibi giderek daha fazla çýplak zora baþvuruyor. Bir farkla, eski toplumlarýn kendilerini deðiþen koþullara uydurma yeteneði yoktu, son dönemlerinde þiddet tek yöntemleriydi. Yalnýzca toplarýn namlularýna güvenleri vardý. Ama zamaný dolmuþ bir toplumsal sistemin en güçlü toplarý bile, ayaklanmýþ halk karþýsýnda kartondan yapýlmýþ gibi ilk vuruþta yok olup gitti. Burjuvazi zorun yanýnda çeþitli uzlaþmalara, politik çevirme yöntemlerine de baþvuruyor. Geliþen duruma ayak uydurma yeteneði var. Ancak proletarya devrimde kararlýca ýsrar ettikçe tüm bu uzlaþma yollarý da çöker; geriye kapitalist devlet terörü kalýr. Kapitalizm þiddet eþliðinde dünyaya geldi. Tüm geliþmesi boyunca da þiddeti sürekli olarak kullandý, (Bu süreçte emekçilere ekonomik olarak boyun eðdirme esas olmakla birlikte) yýkýlýp giderken de þiddete daha fazla sarýlacaktýr. Bu durum sýnýf savaþýnýn tayin edici aþamasýnda çarpýþmanýn ne denli þiddetli geçeceðini gösterir. Proletaryaya bu tayin edici savaþta ancak devrimci marksist parti önderlik edebilir. Toplumsal üretici güçlerin sermaye olma niteliklerine baþkaldýrmasý, sermayenin elinden kurtulmasý (kaçmasý) köklü bir deðiþimdir. Sistemi çözücü bir durumdur. Kapitalist sistemin yadsýnmasýnýn tüm olgularýný içinde taþýr. Bu süreçte her þey çok kesindir: Tamamen devrimci bir yöntemle -ve devrimci bir partiyle- üretici güçleri üretim i100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
liþkilerinin (mülkiyet iliþkilerinin) engelleyiciliðinden, sýnýrlýlýðýndan kurtarmak, onlarý özgür (serbest) býrakmak. Burada reform partisinin hiçbir etkinliði, varlýðý sözkonusu olamaz; tarihin akýþýna uygun tek etkinlik devrimci marksist partinin etkinliðidir. Üretici güçleri ortak denetim altýna almak, kendi öz toplumsal güçlerini kendine mal etmek için proletaryanýn tüm enerjisinin ve tüm güçlerinin harekete geçirilmesi gerekiyor. Proletaryanýn enerjisi nasýl açýða çýkarýlabilir? Yalnýzca ekonomik (sendikal) mücadeleyle proletaryanýn enerjisinin harekete geçilemeyeceði açýk. Burjuvaziyle proletarya arasýndaki sýnýf savaþýnýn tarihi göstermiþtir ki, proletaryanýn devrimci enerjisi ancak sermaye egemenliðine karþý politik mücadele içinde açýða çýkarýlabilir. Proletaryanýn burjuvaziden ayrý örgütlenmesi, yani komünist partisi, politik mücadelede amaca varmanýn önkoþuludur. Proletaryanýn evrensel karakterini ve enerjisini sonuna kadar açýða çýkaracak olan -kendisi de bu temele dayanan- proletaryanýn devrimci sýnýf partisidir. Toplumun tüm yýkýcý, devrimci güçleri, parlamenter yolla deðil, parlamento dýþý yollarla, sokak eylemleriyle, barikatlarla, devrimci yöntemlerin kullanýldýðý daha baþka yollarla sermaye egemenliðine yükleniyorlar. Tüm bu devrimci mücadele yollarý proletaryanýn enerjisini en iyi biçimde açýða çýkaran ve harekete geçiren yollardýr. Devrimci sýnýf partisinden baþka hangi güç, böylesine devrimci bir hareketi yönlendirebilir ve önderlik edebilir. Yeni evrede geliþmeler sýçramalý biçimde ortaya çýkýyor. Emekçi kitleler çok kýsa sürede uyanýyor; bilinçleniyor ve harekete geçiyor. Çok kýsa süreye çok büyük olaylar ve onyýllarýn geliþmesi sýðýyor. Dünya yoðun devrimci bir dönemden geçiyor. Tüm bu nesnel durum ve devrimci geliþmeler proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin yeni evrede görevlerinin ne olduðunu yeterince açýklýyor. C. DAÐLI
Yeni Evrede
Devrimci Sýnýf Ýttifaký
Mücadele Birliði
ÝÞÇÝ EMEKÇÝ ÝTTÝFAKININ TEMELLERÝ
P
roletarya tüm ezilenleri kurtarmadan kendini kurtaramaz. Baþka bir biçimde söylersek, proletarya her bireyi kurtarmadan kendi kurtuluþunu gerçekleþtiremez. Bu kurtarma iþi, kapitalizmin baskýsýndan kurtarmadýr. Çünkü kapitalizm egemen üretim biçimidir. Eleþtirilmesi ve ortadan kaldýrýlmasý gereken de egemen üretim biçimidir ve bu temeller üzerinde hareket eden burjuva toplumdur. Devrim egemen olan sýnýfa karþý yapýlýr. Devrimci sýnýf ittifaký, egemen sýnýfý devirmeyi hedeflemelidir. Devrilen sýnýfýn yerine devrimci sýnýf ya da sýnýflar gelir. Demek ki, proletaryanýn, tüm ezilenlerle ittifakýnýn koþulu kapitalist sýnýfýn egemenliðinin devrilmesidir. Proletarya egemen kapitalist sýnýfa karþý çýkmakla, tüm toplumun kendisiymiþ gibi davranmýþ olur. Kendi istemlerini tüm toplumun istemleri olarak ilan eder. Ancak, istemlerinin kapitalist sýnýf devrilmeden gerçekleþemeyeceðini bilir. Hedefine ulaþmak için toplumun tüm yýkýcý ve devrimci güçlerini egemen sýnýfýn üstüne yöneltir. Yýkýcý ve devrimci güçlerin ortak davranmasýnýn nesnel temelleri var. Kapitalizm bu temelleri biraz daha güçlendirmekten baþka bir þey yapamaz. Proletarya tüm ezilenlerle, onlarý kapitalizmin baskýsýndan kurtarmak için, ittifaký nasýl gerçekleþtirecektir. Bu devrimci ittifak, tüm emekçi halký ezen, sömüren ve baský altýnda tutan kapitalist egemenliðin devrilmesi hedefinde gerçekleþebilir. Çünkü emekçi halký baský altýnda tutan sýnýf, ayný kapitalist sýnýftýr. Ýþçilerle köylüleri sömüren ayný kapitalist sýnýftýr; sadece sömürünün biçimleri farklýdýr. Kapitalist egemenliðin yýkýlmasýnda, iþçi sýnýfýnýn yanýnda yer almak köylülüðün yararýnadýr ve bunda yaþamsal çýkarý vardýr. Proletarya kapitalist egemenliðe karþý çýkarak, proleter olmayan tüm emekçilerin desteðini kazanýr. Fakat bir ittifakýn saðlanmasý için bundan daha fazlasý gerekir. Reformist ve oportünist çevrelere göre ittifak, sýk sýk yapýlan çaðrýlarla yapýlabilir. Çaðrýda tüm emekçilerin istemlerine yer vermek de sorunu çözmez. Bugüne deðin yapýlmýþ olan tüm devrimlerin deneyimi, sýnýflar ittifakýnýn çaðrýlarla gerçekleþmediðini gösteriyor. Hangi çaðrý geniþ kitlelerin bir devrim için harekete geçmesini saðlayabilir ki. Kapitalistler egemenliklerini sýnýf baskýsý yoluyla sürdü-
rürler. Sýnýf baskýsý aygýtý ise devlettir. Burjuva devlet, proletarya ve tüm emekçi halk üzerinde, burjuvalarýn baský makinesidir. Proletaryanýn ve genel olarak da halk kitlelerinin çýkarlarý burjuva devletle çeliþki ve çatýþma içindedir. Bu durumda, burjuva devletin yýkýlmasýnýn hedeflenmesi tüm halkýn ittifakýný ve harekete geçmesini saðlayabilir. Devlet denen bu baský makinesinin yýkýlmasýnda tüm emekçilerin yaþamsal çýkarý vardýr. Bu baský aygýtýna karþý mücadeleden baþka hiçbir yol, proletarya ile proleter olmayan emekçilerin ittifakýný saðlayamaz. Burjuva devletin yýkýlmasý, paramparça edilmesi tüm emekçilerin ortak hedefidir ve sadece bu hedef geniþ halk kitlelerini birleþtirebilir. Proletarya kapitalistlerin egemenliðine, onlarýn sýnýf baskýsýna karþý çýkarak, pratikte sürekli mücadele vererek geniþ halk kitlelerinin birliðini gerçekleþtirebilir. Kapitalistlerin egemenliðine karþý savaþmadan ne halk kitlelerini harekete geçirebilir ne de onlarý yanýna çekebilir. Kapitalist düzen ve burjuva egemenlik her türlü geliþmenin önünde engeldir. Toplumun kurtuluþu, geliþmesi ve ileri gitmesi bu egemenliðin yerle bir edilmesini gerektirir. Þurasý tartýþýlmaz bir gerçektir: Komünistlerin yoksul köylülük ve genel olarak köylülük içinde çalýþmasý, kentlerde beyaz yakalýlar arasýnda çalýþmasý, onlarý devrime kazanmak için propaganda ve ajitasyon çalýþmasý yapmasý vazgeçilmez bir görevdir. Burada sorun, bu propaganda ve ajitasyonun, günlük çalýþmanýn, kapitalistlerin egemenliðinin devrilmesi hedefine baðlanmasýdýr. Bu egemenliðe son verecek, proletaryayý ve emekçi kitleleri iktidara götürecek olan devrim mücadelesinin temel alýnmasýdýr. Devrimci durum doðmuþsa, devrim (iktidar) sorunu dýþýndaki sorunlarý baþa almak devrime sýrt çevirmekle ayný anlama gelir. Kapitalistlerin egemenliðine kim son verebilir? Sýnýfsal konumu nedeniyle yalnýzca proletarya bu egemenliði yýkabilir. Ama, proletarya bu görevi yerine getirebilmek için tüm ezilenlerin desteðini almak, onlarý yanýna çekmek zorundadýr. Proleter olmayan tüm emekçilerin, kapitalist baskýdan kurtulmak için proletaryayý izlemeleri, onlar için bir zorunluluktur. Proletaryanýn önderliðinde halk kitlelerinin birliði her bakýmýndan bir zorunluluktur. Emekçi halk kitleleri bu süreç içinde birbirleriyle sýmsýký kaynaþýrlar. Proleter sýnýf kapitalist sýnýfý yýkmaya yönelir yönelmez, iki sýnýf arasýndaki çatýþma ideolojik, politik, askeri vb. tüm alanlarda çok sert biçimde sürüp gelmiþtir. Bu savaþým, emekçi sýnýf kesin bir zafer saðlayana deðin de sürüp gidecektir. Köklü toplumsal dönüþümlerin, kýyasýya bir savaþým olmadan gerçeklemeyeceði kesin bir gerçekliktir. Sýnýf savaþýmýný bilinçli olarak yürüten proletarya, kapitalist düzeni yýkacak ve sosyalist düzeni kuracak bir düzeye sahiptir, o gücü vardýr. Sýnýf savaþýmýnýn uzun bir dönemdir sürmesi ve þiddetli biçimler kazanmasý, bu gücün en ikna edici kanýtýdýr. Burjuva toplum ayakta kaldýkça, tüm toplum her noktasýna kadar sýnýf savaþýmýnýn alaný olacaktýr.
100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
5
Yeni Evrede
Yeni Evre
Mücadele Birliði
ÝKÝ DÜNYA K
apitalizmden sosyalizme geçiþ çaðýnýn bu son ve belirleyici evresinde, sanki her þey kendi kanalýný bulmak için acele ediyor. Bir yanda, daha düne kadar þen-þakrak servetin ve tatlý karlarýn azdýrdýðý kibir dünyasýna bir anda korkunun, tedirginliðin ve kýyamet senaryolarýnýn acýlý çýðlýklarý düþüyor; diðer yanda, sefaletin yýprattýðý bedenlerden ümit, öfke ve dünyayý deðiþtirme coþkusuyla bezeli bir neþeli türkü yükseliyor. Bir yanda, son altmýþ yýl dünyayý yöneten ABD egemenlerinin gözlerinde dört bir yandan gelen yýkýmýn þaþkýnlýðý ve aczi okunurken; diðer yandan kardeþ Küba’yý yakalamak için adýmlarýný sýklaþtýran ve attýðý her adýmda daha önce tatmadýðý bir özgürlüðün tertemiz özlemine sarýlan Venezuela halkýnýn coþkusu. Bu iki ülke þahsýnda, çaðýmýzýn bütün özgünlükleri canlanýyor, karþý karþýya gelen iki dünyanýn özeti okunabiliyor. Geçen haftalarda yeni bir modadan söz etmiþtik: ABD’nin çöküþüne dair fikirler sunmak. Görünen köy kýlavuz istemeyince, herkes kýlavuz kesildi. Düþüncelerini ancak moda kliþelerle ve saðdan-soldan duyduklarýyla devþirenleri hesaba katmaya gerek yok. Fakat, kimi zaman, bulunduklarý konum nedeniyle bu çöküþün gayet ne fotoðrafýný çekebilenlerin düþüncelerine kulak vermekte yarar var. Ýþte onlardan biri, ABD’nin sayýþtayý olarak deðerlendirilen federal dairenin baþkaný David Walker Financial Times’a demeç veren Walker; “Alarm vererek uyanýþ çaðrýsý yapýyorum. Sayýþtay baþkaný olarak uzun dönemli bakabilme ve baþkalarýnýn çekingen olabileceði konulara deðinme yeteneðine sahibim” diyor. Haksýz sayýlmaz. Devletin bütün harcamalarýný denetleyen bir kurumun 15 yýldýr baþkaný olarak kazandýðý öngörü ve güvenle konuþuyor. ABD’nin son dönem yaþadýklarýný, Roma Ýmparatorluðunun çöküþ yýllarýna benzeþtirirken, çoðu bilinen gerekçelerini sýralýyor: Aþýrý askeri güç kullanýmý, sürekli artan bütçe açýklarý, yabancý borç verenlere tamamen baðýmlý hale gelip, emeklilerin nüfus
6
içindeki oranlarýnýn hýzla artmasý, eðitimsaðlýk-enerji-çevre ve göç sorunlarýnda sürdürülmesi imkansýz hale gelen politikalar. Ve son olarak, daha önce pek az deðinilen bir noktaya dikkat çekiyor: “Refahýmýz fiziksel alt yapýmýza daha büyük yük bindiriyor. Karayollarýndan havalimanlarýna, su ve kanalizasyon sistemine kadar herþeyi modernize etmek için milyarlarca dolar gerekecek” Daha iki yýl önce yaþanan New Orleans’ý yutan sel felaketinin acý dolu hatýralarý henüz tazeyken, New York’un ortasýnda deprem etkisiyle patlayan yüzyýllýkbuhar borularý, ülkenin en yoðun trafik akýþýný saðlayan köprünün bir anda yýkýlmasý ve buna benzer bir dizi olay, inanýlmaz boyutta servet birikimine sahip olan bu ülkenin artýk yarattýðý servetin altýnda kaldýðýna iþaret ediyor. Marksizm, bir yanda servet birikirken, öbür yanda sefaletin biriktiðini kanýtladýðýndan bu yana, devrimci düþünce hep sefaletin olgularýna dikkatini verdi. ABD’de çoðunluk kitlenin eðitim, saðlýk ve güvenlik konusunda yaþadýðý yoksunluðu ve çöküþü görmek, doðrusu fazla bir çaba gerektirmiyor. Ama, 14 trilyon dolar milli hasýlasý ile en yakýn rakibine üç kat fark atan, en büyük 500 þirketin yarýsýna sahip olan ve bir kaç bankasýyla dünyanýn finans akýþýna yön veren bir multi milyarderler ülkesinin, kendi yarattýðý zenginliðin aðýrlýðý altýnda çöktüðünü görmek için, daha dikkatli bir çaba gerek. Sayýþtay baþkaný Walker, sistem adýna alarm zilleri çalmak için, bu çabayý göstermiþ anlaþýlan. Onlarca yýl öncesinin nüfus ve refah düzeyine göre inþa edilen yollar, köprüler, havalimanlarý, su ve kanalizasyon altyapýsý, þimdilerde, tam da yoðunlaþan servetin etkisiyle yýkýma uðruyor. Sürekli yükselen gökdelenlere doluþan ya da geniþ malikaneleri mesken tutan servet sahipleri, normal ABD vatandaþýnýn elli kat-yüz kat fazlasý su ve enerji tüketiyor, tank gibi aðýr araçlarýyla trafiði dolduruyorlar. Alt yapý bu aðýrlýðý kaldýramýyor ve çöküyor; üstelik ilginç bir zamanlamayla... ABD’nin dünyadaki hegemonyasý100. Sayý / 29 Aðustos - 12 Eylül 2007
nýn yokolduðu, Irak’taki direniþ karþýsýnda askeri yenilginin açýða çýktýðý, Rusya’ya ait aðýr bombardýman uçaklarýnýn en güvenli sanýlan ABD üslerinin yakýnýnda tehditkar uçuþlar gerçekleþtirdiði bir zamanda... Ama, bu bir tesadüf deðil. Tarih, dünyanýn en zengin ülkesine, tesadüflerle örülü bir kader sunmuyor. Yaþanan her þey, kapitalist dünyanýn her yönden çöküþünün ve yeni bir topluma doðru gidiþinin, tesadüfi olmayan, tersine, öngörülebilir geliþimiyle uygunluk gösteriyor. Servetin Körleþtirici Etkisi Sefaletin kendisi, baþlýbaþýna bir yýkýmdýr, borsalarýn yüksekliðine aldýrmaz: toplumun emekçi kesimlerinin bezginlik, açlýk, ahlaki ve düþünsel yozlaþmasýyla kendini gösteren bir yýkým. Fakat, öte yandan, servetin kendisi de, yýðýlýp yoðunlaþtýkça, kendi yýkýmýnýn koþullarýný hazýrlar. Muazzam servet birikimiyle ABD, baþlý baþýna bu serveti koruma ve büyütme çabalarý içinde kör bir yýkýmý yaþýyor. New Orleans’ýn sel felaketine uðrayacaðý çok önceden biliniyordu, onlarca insanýn ölümüne yol açan köprüye dair bir çok uyarýcý rapor kaleme alýnmýþtý. Ama ABD egemen sýnýfý, kendi servet birikimini koruma iþiyle öylesine meþguldü ki, bu uyarýlarýn hiç birine kulak asamazdý. Muhtemelen, sayýþtay baþkaný Walker’ýn çaldýðý alarm zillerini de duymayacaklar. Nasýl duysunlar? ABD’nin muazzam servetinin sahipleri, ancak dünya hegemonyasýný yeniden ele geçirip saðlamlaþtýrarak, bu serveti koruyabilirler. Onlarýn serveti, binlerce yoldan, dünya hegemonyasý kanallarý üzerinden akýp ABD’de birikiyor. Irak ve Afganistan savaþlarýna harcanan 1.4 trilyon dolarý hatýrlatan gazetecilere Condelizza Rice; “bu harcamaya deðer bi iþ”derken, aslýnda bu sýký iliþkiyi ifade ediyordu. Bu durumda ABD açýsýndan, içeride devlet harcamalarýnda büyük kýsýntýlara gidilirken, dýþarýda savaþý yaymak için daha fazla borçlanmak dýþýnda bir seçenek kalmamýþtýr. Sayýþtay Walker; “savaþlara son verelim, içerde bizi bekleyen altyapý ihtiyaçlarýna, saðlýða, eðitime milyarlarca dolar harcayalým” derken, suya yazý yazýyor, baþka bir þey deðil. Bu döngü durdurulamaz. Muazzam serveti koruyabilmek için daha yaygýn savaþlar, daha büyük borçlar ve bütçe açýklarý ve ardý ardýna yýkýlan köprüler, sularda kaybolan kentler ve patlayan kanalizasyonlar görülecek. Finans-kapitalin, ona sahip olanlarý amansýzca ele geçirip kendine uymaya zorladýðý birikim kurallarý, ABD’ye hem dýþarda hem de içerde somut olarak görülebilen bir
Yeni Evrede
Yeni Evre
Mücadele Birliði çöküþten baþka bir gelecek býrakmýyor. Umut Dolu Bir Baþka Dünya Dünyanýn en zengin ülkesi, iþte böyle dev adýmlarla çöküp kaderine teslim olurken; diðer yanda, bir zamanlar Latin Amerika’nýn en yüksek yoksulluk oranýna sahip ülkesi Venezuela, adým adým emeðin kurtuluþuna doðru ilerliyor. Ülkenin bütün emek güçlerini Birleþik Sosyalist Parti çatýsýnda toparlayarak çok önemli bir adým atan Chavez, þimdi bu politik kazanýmý daha ileri taþýyacak bir anayasayý meclise sundu. Chavez, sosyalist bir ülke kurma hedefini açýkça ve yüksek sesle dile getiren bu anayasayý, þu temeller üzerine kuruyor: Hükümete kamulaþtýrmalarý hýzlandýracak özel yetkiler; Merkez Bankasý’nýn üzerinde tam bir kontrol; güç dengelerinin yoksullar lehine mutlak deðiþimi ve günlük çalýþma zamanýnýn altý saatle sýnýrlandýrýlmasý. Kuþkusuz bu önlemler, tek ya da bütün olarak sosyalizm deðil, fakat, sosyalizme doðru atýlmýþ güçlü adýmlardýr. Yeni evre, iþte böyle, güç dengelerinin dinamiklerini karþý kutuplara savuruyor. Bilinen bir þey ki Chavez, sosyalizm hedefiyle yola çýkmamýþtý. Uzunca bir süre “3. yol” arayýþlarýyla oyalandý. Fakat; emperyalist-ka-
pitalist saldýrganlýk karþýsýnda korunabilmek için yoksul kitlelere dayandýkça, daha önceki 3. yol arayýþlarýndan vazgeçti ve sosyalizm hedefini daha gür, daha bir iddialý dile getirmeye baþladý. Chavez,, belki daha yavaþ adýmlarla, Fidel’in geçtiði deðiþimden geçiyor. Ýktidarýný saðlamlaþtýrdýkça, burjuva mülkiyete karþý adýmlar atýyor. Þimdilik, atýlan bu adýmlarýn ne derece yeterli olduðu, burjuva sýnýfýn elindeki ekonomik iktidarý yavaþ yavaþ almanýn tehlikelerini tartýþmayý bir kenara býrakýyoruz. Önemli olan þudur ki, Chavez bu ileri adýmlarý, milyonlarca yoksulun yaþamýnda önemli deðiþimler gerçekleþtirerek ve bu milyonlara dayanarak atýyor. Bundan sekiz yýl önce, 26 milyonluk Venezuela’da sadece 335 bin emekli bulunuyordu. Þimdi bu sayý 1.74 milyona ulaþtý. Daha henüz sosyalizm için belirleyici olarak nitelendirilebilecek bir adým atýlmadý fakat, Chavez iktidarý, çalýþma zamanýný 6 saate indirerek, emeklilerin sayýsýný beþ katýna çýkartarak, üretici güçlerin geliþim düzeyinin, sosyalizm altýndan milyonlarca emekçiye neler vaadedeceðine dair anlamlý bir iþaret verdi. Üstelik bu atýlým, sadece Venezuela’yý kapsamýyor. Chavez, burjuva mülkiyetin pek azýna el koyduðu halde, varolanla bile, Latin Amerika kýtasý çapýnda bir dayanýþmayý destekleyebiliyor. Bir za-
manlarýn yoksul Venezuela’sý, Latin kýtasýnýn yüzmilyonlarca emekçisini, farklý baðlarla dayanýþma çatýsý altýnda toplayarak güç ve umut yaratýyor. Ýþte, bir yanda, dünyanýn en zengin ve muazzam servet birikimine sahip ülkesinin, ABD’nin çöken altyapýsý, ekonomisi ve siyasi hegemonyasýyla içine girdiði çözülme süreci, diðer yanda, oldukça kýt sayýlabilecek kaynaklarýný, milyonlarca yoksulun öfkesi, umutlu ve devrimci enerjisiyle kaynaþtýrýp kýta çapýnda etkin olan yoksul bir devletin, Venezuela’nýn yükseliþi. Bir yanda, her adýmýyla çöküþün bataklýðýna saplanarak çözülen bir sistem, diðer yanda gerçek kurtuluþun mümkün olduðunu, gerçek özgürlüðü saðlayan koþullarýn çoktan oluþtuðunu gördükçe, daha iddialý adýmlar atan yoksul kitleler. Çok deðil, bir kaç yýl önce, Yeni Evre’yi bütün yönleriyle kavramak, canlý sezgi ve teorik algýnýn dar patika yollarýndan geçiyordu. Þimdi o düþünce, öylesine ete kemiðe bürünmüþ halde karþýmýza çýkýyor ki, peþi sýra sadece o dar patikadan geçebilenleri deðil, çok daha geniþ yýðýnlarý sürükleyebilir. Teorik düþüncenin yaþamýn canlý ve zengin deryasýnda somutlanmasý, herhalde tarihin hiç bir döneminde bu denli hýzlý olmamýþtýr. Yaþam, teorik kavrayýþý yakalayacak kadar hýzlýysa, onu hangi servet gücü durdurabilir?
ZÝNDANDA YATARKEN BÝLE ASLA YALNIZ KALMAMAK Genç Emekçiler Birliði Derneði olarak iþçilerin, emekçilerin ve ezilen halklarýn sosyalizm yolunda mücadelelerine ses katýyoruz. Bu uðurda sürdürdüðümüz mücadele iþçi ve emekçilere bilinç ve kapitalist sisteme ise korku saçýyor. Bundan kaynaklý yaptýðýmýz pratik eylemlerde engellemelerle karþýlaþýyoruz. Bu engellemelerden biri de geçtiðimiz aylarda Ölüm Orucu savaþçýsý Aysun Bozdoðan’ýn ölümsüzleþmesinin yýl dönümünde yapýlan mezar anmasýnda gözaltý ve daha sonrasý 6 kiþinin tutuklanmasýdýr. GEB-DER baþkaný ve çalýþanlarýnýn yaný sýra Adana Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi çalýþanlarý da tutuklanmýþtýr. GEB-DER olarak bu tutuklamalarýn bizleri yolumuzdan alýkoyamýyacaðýný dosta düþmana göstermek için ve tüm devrimci tutsaklarýn yanýnda olduðumuzu bir kez daha vurgulamak için 5 Aðustos 2007 Pazar günü saat:16:00’da “ZÝNDANDA YATARKEN BÝLE ASLA YALNIZ KALMAMAK” adlý bir etkinlik yaptýk. Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin salonunda yaptýðýmýz etkinlik saygý duruþu ile baþladý. Ve ardýndan iþçi arkadaþýmýz GEB adýna bir konuþma yaptý. Konuþmasýnda “yaptýðýmýz çalýþmalarýmýz elbette ki sermaye sýnýfýnýn çýkarlarýna ters düþtüðü, hatta egemenliklerini tehlikeye soktuðu için burjuvazinin polisi ve diðer koruyucularý tarafýndan önümüze çeþitli engeller çýkarýlmaktadýr… Ýnsanca yaþanabilecek, eþit, özgür ve mutlu bir dünya kurmak amacýyla çýktýðýmýz yolda tutuklamalar gibi engellerle daha bir çok kez karþýlaþacaðýmýzý biliyor ve bu engellerin bizleri yolumuzdan alýkoymayacaðýný bir kez daha haykýrýyoruz” dedi. Ardýndan þiir grubu devrimci tutsaklarý teatral bir þekilde anlata-
rak bir þiir dinletisi sundular. Þiir grubunun dinletisinden sonra Grup Denize Ezgi sahneyi aldý. Denize Ezginin söylediði zindanlarý anlatan ezgiler beðeni kazandý. Etkinliðimiz söyleþi ile devam etti. Söyleþide zindan sorunu ve devrimci tutsaklarýn yaný sýra, Ölüm Orucu ve 19 Aralýk Katliamý da anlatýldý. Zindanlar yýkýlýp devrimci tutsaklar özgürleþinceye kadar bu baský aracýnýn hep var olacaðý vurgulandý. Etkinliðimizle iþçi sýnýfý ve emekçilerin öncülerini bir kez daha selamladýk. BASKILAR TUTUKLAMALAR BÝZLERÝ YILDIRAMAZ DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR
100. Sayý / 29 Aðustos - 12 Eylül 2007
ANTEP GENÇ EMEKÇÝLER BÝRLÝÐÝ
7
Yeni Evrede
Bildiri
Mücadele Birliði
LENÝNÝST PARTÝ 18. SAVAÞ YILINDA Ýþçi sýnýfý, Emekçiler, Yoksul Kürt Halký Halklarýmýzýn Fedakar, Özverili Evlatlarý; Atak, Enerjik, Militan, Kadýn-Erkek Savaþçý Gençliði 1 Eylül 1990’da kurulan Leninist Parti, 18. Savaþ Yýlýnda Sizlere sesleniyor! 21. yüzyýl emperyalist-kapitalist sistemin çöküþ sosyalizmin yükseliþ yüzyýlý olacak. Bu durum artýk bir teorik belirleme olmaktan çýkmýþ somut, yaþanýlan bir gerçeklik halini almýþtýr. Küresel düzeyde emperyalist-kapitalist sisteme duyulan öfke, isyan ve ayaklanmalar bunun en somut göstergesidir. Dünya üzerinde sýnýf savaþýmýnýn en yüksek biçimi olan bir küresel iç savaþ yaþanýyor. Bu koþullarda halklarýn yüreðinde ve bilincinde yaþattýðý komünist ve devrimci önderleri yeniden ve daha yüksek bir saygýyla anmasý, bilimsel sosyalizme duyulan özlemi gösteriyor. Ýþçi Sýnýfýmýz, Emekçi Halklarýmýz, Emperyalist-kapitalist sistemin yapýsal bunalýmý bütün yerküreyi savaþ alanýna çevirdi. Ýnsanlýk ve doða yýkýma uðratýlýyor. Ýnsanlýðýn geleceði tehdit altýnda! Ya bu savaþý kazanacak ya da yokoluþla karþý karþýya kalacak. Küba, Venezuela baþta olmak üzere Latinlerden esen sosyalizm rüzgarý emperyalist-kapitalist sistem için bir tsunami olurken, dünya halklarý için taze bir soluk oluyor. Koþullar, enternasyonalist proletaryanýn birlik, dayanýþma içerisinde, mücadele ile küresel iç savaþý kazanmasý ve sýnýfsýz, sömürüsüz, savaþsýz, sýnýrsýz ve özgür bir dünyayý kurmasý için her zamankinden daha uygundur; çünkü artýk bir yerde baþlayan devrim orada durmayacak ve sýçramalý bir þekilde ard arda dünyanýn her tarafýna yayýlacaktýr. Kapitalizmin yeni evresinde, kapitalizmin sýçramalý çöküþü ve sosyalizmin sýçramalý yükseliþi, kaçýnýlmaz bir hal almýþtýr. Dünya proletaryasýnýn enternasyonalist örgütlenmesi bu süreci hýzlandýracaktýr.
güzelliklerin yaratýcýsý ve üreticisi emekçiler açlýk ve sefalet içinde yaþýyorken “barýþ”tan bahsediyorlar. Dünya gelirinin %80’ini yutan bir elin parmaðý kadar tekel dünyayý talan ediyor, yakýp yýkýyorken “barýþ”tan bahsediyorlar. Bill Gatesler, Soroslar, Koçlar, Sabancýlar, onlarýn devletleri ordularý, polisleri dünyayý kan gölüne çevirirken “barýþ”tan bahsediyorlar. Leninist Parti ise diyor ki, gerçekten barýþ istiyor musunuz. O halde derhal sýnýfsal ve ulusal ayrýcalýklara, ezilmiþliklere sömürüye son vermeliyiz. Açlýk, yoksulluk iþçi sýnýfý ve emekçiler için bir kader deðil. Tekellerin elindeki tüm mal varlýðýna el konulduðunda, bankalar, büyük topraklar kamulaþtýrýldýðýnda, tüm üretim araçlarýnýn mülkiyeti iþçi sýnýfý ve emekçilerin eline geçtiðinde ortada ne aç kalacak ne yoksul ne de kara kara yarýnýný düþünen. Gerçekten barýþ istiyor musunuz? O halde konut sorununu kökten çözmeliyiz. Ýnsanlarýmýzý maaþlarýnýn %3’ü-5’i oranýnda kira karþýlýðýnda çaðdaþ, insana yakýþýr koþullarda oturtmalýyýz. Saðlýðý, ulaþýmý, eðitimi ücretsiz hale getirmeliyiz. Ýþçi sýnýfýnýn, emekçilerin sendikalý siyasal özgürlüklerini saðlamalýyýz. Gerçekten barýþ istiyor musunuz? O halde ayrýlýp baðýmsýz devlet kurma hakký da dahil Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakký tanýyalým. “Baþka bir ulusu ezen bir ulus asla özgür olamaz” ilkesinden hareket edelim. Gerçekten barýþ istiyor musunuz? O halde zindanlarý yýkalým, politik tutsaklarý özgürleþtirelim. Bütün bunlar, bir devrim olmadan olmayacaktýr. O halde birleþik devrim için birleþik mücadeleyi örgütleyelim. Demokratik Halk Devrimi ve Halk Ýktidarý için mücadeleyi yükseltelim... Devrim olmadan, sýnýfsýz, sömürüsüz bir dünya kurulmadan “Barýþ” boþ bir sözden baþka bir þey deðildir.
Ýþçiler, Emekçiler, Yoksul Kürt Halký, Gerçekten barýþ istiyor musunuz? O halde 18. savaþ yýlýna giren Leninist Parti’de örgütlenin, onun çaðrýlarýna uyun. Ýþçi Sýnýfý Emekçi Halklarýmýz, 18. Savaþ Yýlýnda Leninist Parti sizlere sesleniyor ve diyor Proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin kuruluþ günü olan ki, “Devrim Biziz Biz Devrimiz” 1 Eylül tüm dünyada “Dünya Barýþ Günü” olarak kutlanýyor. Kazanacaðýz. 6 milyar nüfuslu dünyanýn 1.5 milyarý iþsizken, 1.5 milyar insan günde 1 dolarla açlýk sýnýrýnda yaþýyorken... FABRÝKALAR TARLALAR SÝYASÝ ÝKTÝDAR Her yýl 800 bin insan açlýktan ölürken, dünyadaki tüm HER ÞEY EMEÐÝN OLACAK
8
100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
Yeni Evrede
Grev Ziyareti
Mücadele Birliði
AKDENÝZ SELÇUK ÝÞÇÝSÝ YALNIZ DEÐÝLDÝR!
Ý
þçi sýnýfýný iliklerine kadar sömürerek zenginliklerine zenginlik katanlar iþçi sýnýfýnýn en ufak bir ekonomik talebine dahi göz yumamýyorlar. Ýzmir’de bulunan Akdeniz Selçuk Ambar iþçileri de ekonomik ve sosyal belli haklardan faydalanmak için sendikaya üye olunca, patronun iþten çýkarmasýyla ve polislerin saldýrýsýyla yüzyüze kaldýlar. Bunun üzerine iþten çýkarýlan iþçiler, Tümtis Sendikasýna üye diðer iþçilerle birlikte direniþe geçtiler. Akdeniz Selçuk iþçilerinin Tümtis Sendikasýna üye olduklarý için iþten çýkarýlmalarý karþýsýnda patronla görüþmeye gelen sendikacýlar patron ve adamlarý tarafýndan tehdit ediliyor ve görüþme yapýlamýyor. Patron ayrýca iþçileri telefonla arayarak “sendikadan istifa edin ya da sonu kötü olacak” diyerek iþçileri de tehdit etti. Tüm bunlarýn üzerine iþten çýkarýlan iþçiler ve diðer ambar iþçilerinin de desteðiyle iþyerinin önünde direniþe geçtiler. Ýþçilerin iþyeri önünde direniþe geçmesiyle birlikte iþyerinin etrafýna onlarca sivil ve çevik kuvvet polisi tarafýndan adeta etten duvar örüldü. Direniþi kýrmak isteyen patron, taþeron iþçi getiriyor ve ülkü ocaklarýndan getirdiði iþçi düþmaný faþistleri iþçilerin üzerine saldýrtarak iþçileri yýldýrmaya çalýþýyor. Ancak iþçiler, üzerlerine saldýran faþistlere gerekli cevabý verdi. Saldýrýda Hüseyin adlý bir iþçi kafasýndan hafif yaralanýrken, faþistlerden de birçoðu yaralandý. Ýþçiler sendikalý olarak iþe dönmek için verdikleri mücadelenin kýrýlmamasý için taþeron iþçilerin çalýþmasýný engelliyor. Ýþyerine kamyon giriþ çýkýþýný engellemeye çalýþýyorlar. Bu sýrada sýk sýk polisin müdahalesiyle karþýlaþýyorlar. 9 Aðustos akþamý Tümtis þube baþkaný ve bir üye, polisin “ifadelerini alýp býrakacaðýz” deyip býrakmamasý üzerine, iþçiler topluca karakola arkadaþlarýný almaya gittiler. 10 Aðustos günü ise patronun iþçilerin direniþini kýrmak için getirdiði taþeron iþçileri engellemeye çalýþan iþçilerden 11’i, polisin azgýnca saldýrýsý sonucu gözaltýna alýndý. Karakola gözaltýndaki arkadaþlarýnýn durumunu öðrenmek için giden Tümtis Genel Sekreteri, Þube Baþkaný ve dört iþçi de yine onlarca polisin coplu biber gazlý saldýrýna uðrayarak gözaltýna alýndý. Bu sýrada hýzýný alamayan polis, mahalle halkýndan insanlarý da gözaltýna aldý. Göz altýna alýnan iþçiler 3 gün gözaltýnda tutulduktan sonra çýkarýldýklarý mahkemede serbest býrakýldýlar. Yaþanan tüm saldýrýlarý protesto etmek ve iþten çýkarýlan iþçilerin sendikalý olarak iþe geri dönmeleri için 20 Aðustos saat 13.00’te Tümtis tarafýndan iþyeri önünde bir basýn açýklamasý gerçekleþtirildi. Bizler de Mücadele Birliði Platformu olarak basýn açýklamasýna destek verdik. Basýn açýklamasýnda “Ýþçiye Kalkan Eller Kýrýlýr”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Ya Sendika Girecek Ya Kepenkler Ýnecek” sloganlarý atýldý. Ayrýca yaþanan süreci sendikaya üye olduðu için patron tarafýndan iþten çýkarýlan Aydýn, bizlere þöyle anlattý: “Ýþyerinden
arkadaþlarla daha iyi yaþam koþullarýna sahip olmak için sendikaya üye olmaya karar verdik. Cumartesi (11 Aðustos) günü bir kahvede bir araya gelerek konuþtuk. Ayrýldýktan 1 saat sonra patronun haberi olmuþ. Pazartesi sabah, sendikadan arkadaþlarla buluþup üye olduk. Ondan sonra iþyerine döndük. Patron, sendikaya üye olduðumuz için bizi iþten çýkardý. Durumu sendikadaki arkadaþlara bildirdik, sendikadan arkadaþlar patronla konuþmak için giriþimde bulundular. Patron ve yakýnlarýnýn sözlü saldýrýsýna uðradýlar, sopalarla arkadaþlarýmýzý tehdit ettiler. Ondan sonra direniþimiz baþladý. Salý günü 11:20 sýralarýnda patronun bana para teklifleri oldu. “Sendikayý ve arkadaþlarýný satarsan seninle anlaþabiliriz” dediler. Para teklifinde bulundular. Ben bu teklifleri reddettim ve iþyerinin önünde ekmek kavgamýza devam ettim. Patron direniþimizi kýrmak için taþeron iþçi getirdi. Bir araç çýkýþýný engellemeye çalýþýrken polisin müdahalesiyle karþýlaþtýk birçok arkadaþýmýz gözaltýna alýndý, iki arkadaþýmýz polisin saldýrýsý sonucu hastanelik oldu. Direniþ devam ediyor. Kazanana, zafere kadar devam edecek”. Ýþyeri önünde direnen iþçi arkadaþlara, Mücadele Birliði Platformu olarak, bizler de yanlarýnda bulunarak destek veriyoruz 16 Aðustos’ta Grup Sýra Neferi de iþçilere bir müzik dinletisi sundu. Müzik dinletisi söylenen marþlar ve çekilen halaylarla son buldu. Ýþçiler sendikalý çalýþma koþularý kabul edilene kadar mücadele edeceklerini yineliyorlar, bizler de Mücadele Birliði Platformu olarak iþçi arkadaþlarýmýzýn mücadelesinde sonuna kadar yanlarýnda olacaðýz. ÝZMÝR MÜCADELE BÝRLÝÐÝ PLATFORMU
100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
9
Yeni Evrede
Ayýþýðý
Mücadele Birliði
AYIÞIÐI VE EKÝN SANAT MERKEZLERÝ 4. KONFERANSI YAPILDI
T
aksim Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde yine yeni bir konuda bir aradaydýk. Antep Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi, Ýkitelli Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði, Sarýgazi Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði, Gazi Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi, Adana Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi, Ýzmir Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi çalýþanlarý olarak geçtiðimiz bir yýlý deðerlendirmek ve gelecek programýmýzý belirlemek üzere dört günlük programýmýzý tam anlamýyla dolu dolu geçirdik. Bu konferansýmýzýn konusu bildiðiniz gibi “Sosyalizm Projesi”ydi. Þubat ayýnda bir ara konferans yaparak sosyalizm deneyimlerini incelemiþtik. Bu konferansýmýzýn ilk gününde faaliyet raporlarýmýzý deðerlendirdik. Ýkinci günün yarýsýnda faaliyet raporlarýný bitirip projemize baþladýk. Tartýþmalarýn ilk günden baþladýðý konunun tüm aralarda da hararetli tartýþmalara yol açmasýný da hesaba katarsak 9.00’dan 22.00’a kadar süren programlar sonrasýnda nasýl olup da enerjimizin kaldýðýna þaþmamak elde deðildi. Gecenin geç saatlerine kadar süren türküler, söyleþiler, dost kahkahalar sadece katýlýmcýlarý deðil konukla-
10
rýmýzý da içine aldý. Giriþ tartýþmamýz ortak kaygýda birleþiyordu. Konuyu hazýrlamaya baþlarken de ayný sorularý sorduk. Ancak bu tür projelerde konuyu daha da büyütmenin onu imkansýz hale getireceðini düþünerek yola koyulduk. Amacýmýz soluðunu çok yakýnýmýzda hissettiðimiz sosyalizmi ete kemiðe büründürmekti. Bugün mücadelesini verdiðimiz insana yaraþýr bir sistemin olanaklýlýðýný ortaya koymaktý. Ayný zamanda bu proje bize bugünü derinlemesine inceleme fýrsatý da verdi. Reformlarla bir þeyler yapmaya kalkmanýn sakatlýðýný daha net anladýk. Baþlama konuþmasýnda temelde ekonomik bir kurgunun olmayýþý, dolayýsýyla bir iç savaþ sonrasý ortaya çýkacak yýkýmlarýn çapýný bilemiyor oluþumuz yeniden deðerlendirildi. Tüm emekçilerin yaþamýnda somut iyileþtirmeler yapmak için yola çýktýk. Konular daha baþlar baþlamaz bütün eller söz almak üzere havaya kalktý. Sorularýn yorumlarýn ardý arkasý gelmiyordu. Herkesin sadece kendi konusunda deðil aslýnda bir þekilde
100. Sayý / 29 Aðustos - 12 Eylül 2007
Yeni Evrede
Ayýþýðý
Mücadele Birliði
hepsi birbirine baðlý olduðu için de diðer konularda da düþünmüþ olduðu açýktý. Kentlerin sokaklarýnda dolaþtýk, Yer altý þebekelerini inceledik. Kýrsal alanlara kuracaðýmýz yerleþimlere sosyal tesisler inþa ettik. Bilimsel geliþmelerin ýþýðýnda gelecekte nasýl bir teknoloji istediðimizi tartýþtýk. Doðayla uyumlu enerji kaynaklarýmýzý deðerlendirdik, hýzlý ve ekonomik ulaþým için yollar döþedik. Sosyalist kültürü yaygýnlaþtýrmanýn yöntemlerini aradýk. Sanat alanýný yeniden örgütledik. Tam da bu sýrada bir öykü süzülüp geldi konferansýmýza. Devrim’in ilk günlerinden bir coþku... Geçmiþte yaþamýþ devrimci sanatçýlarý da konferansýmýza konuk eden bir rüzgar esti yüreklerimizden bilinçlerimize... Bu kýsa gerçek rüyadan sonra güneþe uyandýk. Nasýl eðleneceðiz, Çevre sorunlarýyla dolayýsýyla küresel ýsýnma gibi yakýcý sorunlarýmýzla nasýl mücadele edeceðiz? Gelecek nesilleri nasýl eðitecek, kadýnlarýmýza borcumuz olan dört bin yýlý nasýl ödeyeceðiz? Gençlerin önündeki yolu nasýl açacaðýz? Saðlýk sistemimizi nasýl oluþturacaðýz? Bu günkü sokak çocuklarýnýn ve dýþlanmýþ kesimlerin yaþadýklarý daha çok da manevi zararlarý nasýl telafi edeceðiz? Sorularýmýza yanýt ararken her zaman olduðu gibi nöbetçi arkadaþlarýmýzýn hazýrladýklarýnýn etrafýnda herþeye sosyalizm projesinin bir parçasýymýþ gibi baktýðýmýzý farkettik. Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde sosyalizmin yaþadýðýný hissettik. Son deðerlendirmede bir Ayýþýðý emekçisinin dediði gibi, “Þimdi sosyalizm için daha çok çalýþmak istiyorum.” Son gün geldiðinde yorgunluktan mýdýr yoksa ayrýlma gününün burukluðumu hepimizi bir hüzün kapladý. Sanki gerçekten baþlangýçta söylediðimiz gibi devrim hükümetini kur-
muþ, sosyalizmin inþaasýna giriþmiþ ve tekrar bugüne dönmüþ gibi... Þair dostumuz Ruhan Mavruk da yanýmýzdaydý. Yüreðiyle bilincini dillendirerek bize hem yol gösterdi hem de Sosyalizmin yeni insanýný gözlerimizin önüne tüm canlýlýðýyla serdi. Her sözünü þair yüreðinden, devrimci bilincinden damýtarak konferansýmýza umut kattý. Deðerlendirme ve gelecek konferansýn önerilen konularý arasýndan seçim yapma zamanýna geldiðimizde hem bu konferansýn zihinlerde býraktýðý izlerden hem de gelecek konularýn þimdiden yarattýðý tartýþmalardan olacak yeniden canlandýk. Konferansa ilk kez katýlmýþ olanlar beklentilerini ve karþýlaþtýklarýný anlattýlar. Proje yeni bir tasarý yaratmýþtý. “Belki de bir gün gelecekte bizim sosyalizm projemiz de þimdiye kadar yararlandýðýmýz kaynaklar gibi devrime kaynak olur” , “konferans bana bu ülkede sosyalizm için bütün koþullarýn hazýr olduðunu öðretti”, “Sosyalizm þimdiye kadar bu kadar gerçek, bu kadar yakýn olmamýþtý benim için” konuþmalarýyla yeni konumuzu oluþturmaya giriþtik. 5. Konferansta “ Yeni Ýnsan” ý en geniþ çerçevede incelemeye karar verdik. Yine tarihe baþvuracak ama geleceðe bakacaðýz. Bugün yeni insaný yaratmak için yapabileceklerimizi projelendireceðiz. Ýl dýþýndaki Sanat Emekçilerimizi yolcu etmekse konferansýmýzýn en güç olan yanýydý. Yeniden ve eskisinden daha fazla çalýþarak bir arada olacaðýz. Sosyalizmin canlý tanýklarý yeni insaný arayacaklar. Her zaman olduðu gibi sizlerin de katýlýmýyla...
100. Sayý / 29 Aðustos - 12 Eylül 2007
Ayýþýðý Sanat Merkezi
11
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
SINIR ÖTESÝ OPERASYON H
O
rtadoðu’da “cadý kazaný” fokurdamaya devam ediyor. Ateþi kimlerin körüklediði ise bir sýr olmaktan çýkalý çok oldu. Bütün geliþme ve olgular, Kürt halkýnýn özgürlük savaþýna karþý bir ittifakýn oluþturulmuþ olduðunu gösteriyor. Baþýný Türkiye ve Ýran’ýn çektiði halklarýn kanýyla beslenen bu ittifakýn dolaylý destekçisi Irak hükümeti ve nihayet perde arkasýna sinmiþ olan Barzani ve Talabani’dir. Ýttifak Kürt halkýna karþý kurulduðu için, bu meþum ikili ittifakýn ön saflarýnda arz-ý endam edemiyorlar ama hiç kuþku olmasýn ki, bu “karanlýk oyun”un baþ aktörleri arasýnda bunlar da var. Son dönemlerde sýklaþan diplomasi trafiðine bakýp herþeyin daha yeni baþladýðý yanýlgýsýna düþmemek gerekiyor. Bu “karanlýk oyun”un perdeleri çok önceden açýlmaya baþlamýþtý zaten. Irak baþbakaný Maliki’nin Türkiye’ye gelerek imzaladýðý mutabakat metni, herþeyi ayan beyan ortaya seriyordu. Diplomasi diliyle ifade edilen þey, Kürt halkýnýn özgürlük savaþýnýn kanla bastýrýlmasýndan baþka bir þey deðildi. Þöyle deniyordu o mutabakat metninde “PKK/ Kongra Gel terör örgütü dahil olmak üzere, Irak’ta faaliyet gösteren tüm terör örgütlerinin ve faaliyetlerinin tecrit edilmesi, pasifize edilmesi ve varlýklarýna son verilmesi amacýyla her türlü çabayý gösterme hususlarýnda mutabýklar...” Burada geçen “her türlü çaba”dan ne anlaþýlmasý gerektiði ise ortada. Ve ardýndan Haziran-Temmuz aylarýnda Türkiye ile Ýran arasýnda sýklaþan iliþkiler ve yapýlan anlaþmalar; en son Irak Baþbakanýnýn Suriye ziyareti... Tüm bunlarýn hikmeti sebebi þimdi daha iyi anlaþýlýyor. Ýran ve Türkiye 15 Aðustos’tan beri Güney Kürdistan’ý bombalýyor. Türk birlikleri sýnýrý geçiyor; Türk
12
ordu yetkilileri ve istihbaratý görüþmeler yapýyor; HPG tarafýndan düþürülen bir Ýran helikopterinin içinden Türk subaylarýnýn ölüsü çýkýyor vb. Anlaþýlan o ki, Türkiye ateþteki kestaneleri Ýran’a toplatmak istiyor; Ýran da caný gönülden bu misyona soyunuyor; çünkü bu durum, kendi iþine de geliyor. Olasý bir ABD saldýrýsý karþýsýnda içindeki Kürtlerin ABD’yi destekleyeceðini düþünen Ýran, Irak’la ayný kaderi paylaþmamak için þimdiden halký bombalayýp katlederek, göç yollarýna düþürerek “önlem” alýyor. Ýran, 15 Aðustos’tan beri, kelimenin tam anlamýyla savaþ baþlatmýþ bulunuyor. Ve Türkiye’nin müstakbel Cumhurbaþkaný Abdullah Gül, Talabani’nin yardýmcýsý Tarýk Haþimi ile yaptýðý görüþmede, “Ýran kendi önlemlerini alma hakkýna sahiptir” diyor. Bu “önlemlerin” nereye kadar geniþleyeceði, yeni bir Halepçe yaratýp yaratmayacaðý ise þimdilik bilinmiyor. Þengal’de yapýlan bombalý saldýrý sonrasý, 500’den fazla Yezidi Kürt’ün katledilmesi olayýnda Türkiye’nin parmaðý olduðu, daha doðrusu bu iþin bizzat Türkiye eliyle örgütlendiði anlaþýldý. Bu da gösteriyor ki, bir yandan Türkiye ve Ýran, bir yandan Irak ve Suriye Kürt halkýný kýskaç içerisine almýþ durumdalar. Kürt halkýnýn özgürlük savaþýný kanla boðmak için ellerini ovuþturuyorlar. KDP ve YNK de, perde arkasýnda bu kanlý tirad için sufle veriyorlar. Federal Kürdistan Bölgesi adýna konuþan bir sözcü, “sivil yerleþim alanlarýna yönelik devam eden saldýrýlara bir an önce son verilmesi” çaðrýsý yapýyor ve bunun “ikili iliþkilere zarar verdiðini” söylüyor. Bir halkýn tank-top ateþi altýnda tutulmasýna, yerinden yurdundan göç ettirilmesine karþý söylenenin hepsi bu! Kürt halkýndan gelebilecek tepkileri azaltmak için, adet yerini bulsun diye yapý100. Sayý / 29 Aðustos - 12 Eylül 2007
lan bir açýklama. Olayýn bir diðer yönü, ABD’nin saldýrýlar karþýsýnda sessizliðini korumasýdýr. Þu ana kadar Ýran’ýn saldýrýlarý ve Türkiye-Ýran yakýnlaþmasý hakkýnda aðýzlarýný açýp tek bir kelime söylemiþ deðiller. Bu suskunluðu neye yormalý? Elbette ABD, Ortadoðu’da günü birlik politikalara göre hareket etmiyor; stratejik hesaplar yapýyor. Kýsa bir süre önce Türkiye’nin sýnýrötesi operasyonuna “kýsa ya da uzun vadede karþý olduklarýný” söyleyen ABD sözcüsü Normack’ýn þimdi iþler bu düzeye gelmiþken suskun kalmasý dikkate deðer. Þöyle bir tahminde bulunmak yanlýþ olmayacaktýr: ABD, Ýran’ý Güney Kürdistan içlerine daha fazla çekmek istiyor. Bu hem ileride Ýran’la Türkiye’nin karþý karþýya gelmesini, hem de Kürtlerin ABD’nin Ýran’a olasý saldýrýsýna destek vermesini kolaylaþtýrtacaktýr. Ýran’ýn böyle bir oyuna gelip gelmeyeceðini zaman gösterecektir; ama þu anda Kürt halkýna karþý baþlattýðý savaþýn bu noktada durmayacaðý ve yeni geliþmeleri ateþleyeceði ortada. Irak ise Ulusal Kurtuluþ Hareketinin feda edilmesi karþýlýðýnda “içeride” destek bekliyor. Direniþ Savaþý karþýsýnda günden güne daha da güçsüz düþen iþbirlikçi Irak hükümetini deyim yerindeyse “ecel korkusu” sarmýþ durumda. Ne Ýsa’ya ne de Musa’ya yaranabilen, güçsüz, iktidarsýz, otoritesi kalmamýþ Maliki hükümeti, Direniþe karþý umudunu artýk ABD ordusunun “zafer”ine deðil gerici-faþist bölge devletlerinin desteðine baðlamýþ durumda. Bu destek karþýlýðýnda Kürt halkýnýn ilhakçý devletler tarafýndan boðazlanmasý suçuna ortak olmaya çoktan razý. Maliki denen müsvedde “baþbakan”ýn Ýran, Türkiye ve Suriye ziyaretlerinin ana konusu bu olmuþtur. Sadece o deðil, Barzani-Tala-
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
HAZIRLIKLARI VE DEVRÝM bani ikilisinin Kürt halkýnýn boðazlanmasýna karþý bu sessizliklerinin arkasýnda Direniþe karþý iktidarlarýna bölge devletleri nezdinde güvence arayýþý var. Ýran ve Türkiye bu güvenceyi vermiþ görünüyor. ABD’nin sessizliðinin arkasýnda da ayný hesap ve planlar var: Gerici-faþist devletlerin Kürt halkýnýn özgürlük savaþýný kanla bastýrmalarýna karþýlýk Irak direniþi karþýsýnda iþgalin desteklenmesi.. Kelin Merhemi Olsa Seçimlerden yeni çýkan Türkiye’de ise sular durulmadý! Seçimler, burjuvazinin gerek kendi içindeki krize, gerekse sistem krizine bir çözüm olamadý. Egemenlerin kendi aralarýndaki kriz, Cumhurbaþkanlýðý seçimi etrafýnda devam ediyor. Bundan sonra da, Abdullah Gül seçilse bile þiddetlenerek artacaktýr. Sistem krizinin kapitalizmin kendi ekonomik yapýsýndan kaynaklandýðý, hükümet deðiþiklikleri vb ile bunun altýndan kalkamayacaðý bir kez daha görülecektir. Burjuvazinin egemen olamamasý, toplumu denetim altýnda tutamamasý anlamýna geliyor. Bu denli iliþkilerin gergin, krizin derin olduðu, ekonomik iþleyiþin burjuvazinin egemenliðine karþý iþlediði koþullarda, burjuvazi kitleler üzerinde ideolojik-politik hegemonya kuramaz. Kitleler üzerinde ideolojik-politik hegemonya kuramayan bir sýnýf ve onun devleti de bir dýþ savaþý düþündüðünde ilk aklýna gelen, o meþhur söz olacaktýr: “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak”. Bugün kitlelerin baþkaldýrýlarýnýn, düne göre daha þiddetli, yaygýn ve yoðun olarak süreceðine dair ortaya çýkan güçlü olgular, burjuvaziyi yeni maceralara atýlmaktan alýkoyuyor. Ekonomik yýkýmýn sýçramalý olmasý nedeniyle kitlelerin ayaklanmalarýnýn da sýçramalý bir
geliþim göstereceði gün gibi ortadadýr. Devrimin geliþim çizgisi, burjuvaziyi attýðý her adýmý yüz kez düþünüp atmaya zorunlu kýlýyor. Burjuvazi, tüm kararlarýný devrimin baskýsý altýnda alýyor. Eðer böyle olmasaydý, bugüne kadar Güney Kürdistan’a bir iþgal hareketine çoktan giriþmiþ olurdu. Burjuvazinin bir kesiminin buna iþtahla, bugünden hazýr olduðuna kuþku yok; ama gelin görün ki, bunun Türk devleti için “sonun baþlangýcý” olacaðýný düþünenler de var. Yine de devlet içinde yaþanan çeliþki ve çatýþmalarýn onlarý hangi noktaya taþýyacaðý belli olmaz. Tüm devrim deneyimleri göstermiþtir ki, burjuvazinin de soðukkanlýlýðýný yitirdiði anlar olmuþtur. Yani yarýn bir gün Türkiye’yi boylu boyunca Ortadoðu’da bir savaþýn içinde bulmak da mümkündür. Bugün Kürt özgürlük savaþýna karþý kurulan ittifakýn yarýn Türk devletini nerelere sürükleyeceðini bugünden kestirmek güç. Halklarýn Devrimci Cephesi Ancak, her koþulda devrim cephesinin kendisini güçlü bir þekilde tahkim etmesi gerekiyor. Halklarýn mücadele birliðine duyulan ihtiyaç, her zamankinden daha fazla artmýþtýr. Olaylarýn geliþimini titizlikle incelemek, bir barometre gibi anýnda tepki vermek kaçýnýlmaz bir hal almýþtýr. Kürt halkýnýn özgürlük savaþýna karþý oluþturulan “karanlýk ittifak”a karþý, halklarýn devrimci cephesi yaþamsal önemini koruyor. Bir kez daha ortaya çýkmýþtýr ki, Kürt halký devrimci mücadeleye önem vermektedir ve ondan etkilenmektedir. Kürdistan’da devrimci mücadele boþluðu kendini güçlü bir þekilde hissettiriyor. Bu boþluðun doldurulmasý gerekiyor. Kürt halký, kendisine sunulan politikalar ne olursa 100. Sayý / 29 Aðustos - 12 Eylül 2007
olsun, devrimci mücadeleden vazgeçmeyecektir; çünkü bu halk, yýllarca verdiði mücadeleden biliyor ki, ancak devrimci olursa ve devrimci gücünü sürdürürse özgürlüðüne kavuþabilir. DTP, parlamentoda bugünkü tavrýný sürdürmeye devam ederse, hýzla yýpranacak ve güç kaybedecektir. Yapmasý gereken, parlamentoya kendini kabul ettirmeye çalýþmak deðil, Kürt halkýnýn devrimci eylemlerine dayanmaktýr. DTP seçim mitinglerinde halka “ne istiyorsunuz?” diye sorduðunda aldýðý cevap her seferinde “Özgürlük Ýstiyoruz” oluyordu. DTP, bu sese kulak vermek zorundadýr. Genel olarak ulusal kurtuluþ hareketi, son dönemde izlediði politikalarla reformistlerin deðirmenine su taþýdý. Kürt halkýnda asla karþýlanamayacak olan beklentilerin oluþmasýna yol açtý. Oysa sürecin hýzla Kürt özgürlük hareketine karþý bir savaþa doðru gittiðini görmemek mümkün deðildi. Bugün bu süreç, daha da netleþmiþtir. Ortadoðu’da Ýran ve Türkiye eksenli KDP ve YNK destekli kaynatýlan “cadý kazaný” fokurdamaya baþlamýþ bulunuyor. Kürt halký, onyýllardýr savaþla kazandýklarýný kaybetmek istemiyorsa, daha önemlisi, her yerde dile getirdiði gibi “özgürlük” istiyorsa, bu savaþ karþýsýnda halklarýn mücadele birliðini savunanlarla birlikte hareket etmelidir. Denizlerin yoldaþlarý bir kez daha tarihin Türkiye ve Kürdistan’da sýçramalý bir geliþimin öngününde olduðunu söylüyor. 18. mücadele yýlýna giren Leninist Parti, bir kez daha Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakký için savaþmaya hazýr olduðunu tüm dünyaya duyuruyor. Olasý bir sýnýrötesi operasyonu durdurmanýn ve devrimi gerçekliðe dönüþtürmenin anahtarý bu çaðrýda saklýdýr.
13
Yeni Evrede
Zindanlar
Mücadele Birliði
ZÝNDANLARDA SALDIRILAR SÜRÜYOR Kürkçüler F Tipi Cezaevinde devrimci tutsaklara yönelik saldýrýlarýn ardý arkasý kesilmiyor. Artýk sürekli hale gelen mektuplarýn, dergilerin geciktirilmesi veya verilmemesine 1 Aðustos günü zorla sevk de eklendi. 1 Aðustos günü sabah erken saatlerde koðuþlara giren gardiyanlar 1 DHKP-C, 2 MLKP hükümlüsü tutsaðý zor kullanarak Elbistan E Tipi Kapalý Cezaevine sevk etmiþlerdir. Cezaevi yönetiminin sevk gerekçesi ise “Kürkçüler F Tipi Cezaevi-
nin tutuklular için olmasý hükümlüler için olmamasý” þeklindeydi. Kürkçüler F Tipi Cezaevinde bulunan DHKP-C ve MLKP tutsaklarý ise sevkleri protesto amaçlý 5 gün açlýk grevi yapmýþlardýr. TKEP/L davasýndan yargýlanan Serkan ACIBUCU, Mesut PAKSOY, Sami TUNCA devrimci tutsaklara destek amaçlý 3 gün açlýk grevi yapmýþlardýr. Cezaevi yönetimi ise açlýk grevi yapan devrimci tutsaklara 1 ay ‘kültürel ve sportif’ faaliyetlere katýlmama cezasý vermiþtir. DEVRÝMCI TUTSAKLAR ONURUMUZDUR! YAÞASIN DEVRÝMCÝ DAYANIÞMA!
Kandýra F Tipi Zindanýnda Tutsak Yakýnlarýna Görüþ Cezasý F tipi zindanlarda tutsaklara uygu- da bulunduðunu söyledi. Görüþ esnasýn- görüþ haklarýný da ellerinden almaya çalanan baský ve cezalar hýz kesmeden sü- da sadece yan kabindeki tutsakla mer- lýþýyor. F tiplerindeki, aðýr koþullar ve rerken þimdi de tutsak yakýnlarýna ceza- habalaþtýðýný ve gardiyanýn buna müda- baskýlar yeterli bulunmamýþ olacak ki lar gelmeye baþladý. Kandýra 1 No’lu F hale ettiðini bunun ardýndan adýnýn so- yeni cezalarla tutsaklarý ve yakýnlarýný Tipi Cezaevinde tutsak bulunan Remzi yadýnýn alýndýðýný söyledi. Ama gardi- yýldýrmaya çalýþýyorlar. Aydýn’ýn görüþçüsü görüþ esnasýnda yanlarýn tuttuklarý tutanaktaki gerekçe-
Bugüne kadar olduðu gibi bundan
yan kabinde bulunan baþka bir tutsakla nin yaþananla hiç alakasý yok. Tutanak- sonra da yaptýklarý hiç bir baský ve uymerhabalaþtýðý için iki aylýk görüþ ceza- ta kendisinin sözde gardiyanlara baðýr- gulamadan sonuç alamayacaklar . Zindýðý ve el kol hareketi yapýp üzerlerine danlar yýkýlýp tutsaklar özgürleþinceye
sý aldý.
Cezaya iliþkin kendisine hiç bir teb- yürüdüðü yazýyor. lið gelmediðini aktaran görüþçü, ziyare-
kadar mücadele etmeyi sürdüreceðiz.
Cezaevi yönetimi büyük bir ustalýk-
te geldiði esnada cezasý olduðunu öð- la, olmayan bir þeyi varmýþ gibi gösterip
ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
rendiðini ve gardiyanlarýn yalan beyan- tutsak yakýnlarýnýn en doðal hakký olan
Seçimlere Katýlmama Çaðrýsý Yaptýklarý Ýçin Ankada’da Tutuklanan
HÖC’LÜLERÝN MAHKEMESÝ 3 EYLÜL’DE Tekelci burjuvazi ve onun devletinin son çare olarak sarýldýðý 2007 seçimlerinde, doðru devrimci politikanýn, seçimleri boykot etmek olduðunu söylemiþ, bunun için halký seçimleri boykota çaðýran çeþitli çalýþmalar yapmýþtýk. Devletin saldýrýlarýyla karþý karþýya kalmýþ ve gözaltýna alýnmýþtýk. Seçimlere katýlýnmamasý gerekti-
14
ðini söyleyen HÖC’lüler de, 16 Temmuz günü “Seçim Çare Deðil, Baðýmsýzlýk ve Demokrasi Mücadelesine Katýl” kampanyalarýnýn son eyleminde, Yüksel Caddesi’nde toplanarak Meclis’e yürümek istediler. Ancak polisin saldýrýsýyla 154 kiþi gözaltýna alýndý, aðýr þekilde yaralanan HÖC’lülerin 87’si tutuklandý. Yapýlan itirazlar ve hukuki baþ100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
vurular sonucu HÖC’lülerin 45’i serbest býrakýlýrken, 42 kiþi hala hukuksal bir dayanaðý olmaksýzýn tutuklu haldeler. Bu durumu protesto eden HÖC baþlattýðý kampanyayla, se çimle ri boykot ettikleri için tutuklanan 42 kiþinin mahkemesinin yapýlacaðý, 3 Eylül günü, herkesi Ankara Adliyesi’ne çaðýrýyor.
Yeni Evrede
Susuzluk
Mücadele Birliði
SUYA HASRET BÝR YAÞAM MI ESKÝYE HASRET BÝR BURJUVAZÝ MÝ?
2
2 Temmuz seçimlerinden sonra Ankara’da baþlayan su kesintileri artýk dünyanýn diline düþmüþ durumda. Burjuva medya bile “hiç bir ülkenin baþkentinde böyle bir þey yok” diyor. Ankara susuzluktan kýrýlýrken patlayan su borularýndan akan sular sel olup bir çok iþyerini bastý. Bu çarpýcý görüntüler burjuvazinin baþkentinin periþanlýðýnýn boyutlarýný gösteriyordu. Ankara’da yaþanan susuzluk diðer kentlerin de karþý karþýya olduðu bir tehlikedir. Bu tehlikenin oluþumuna bakmak gerekiyor. Daha kýþ aylarýnýn baþlarýndayken Doðan medya grubu susuzluk haberleri yapmaya baþladý. Ankara’nýn 200 günlük suyu var deniliyordu. Ýstanbul ve diðer kentler için susuzluk tehlikesi haberleri yapýlýyordu. Kýþ yaþanmadan, bahar yaðýþlarý gelmeden 200 günlük su kaldý haberlerinin medyada yeralmaya baþlamasý su üzerinde burjuvazinin yeni politikalar geliþtireceðinin açýk göstergesiydi. Bu politikalar ne olacaktý? Birincisi özelleþtirme, ikincisi de yeni ihalelerle burjuvaziye para aktarýlmasýydý. Asýl olarak özelleþtirmenin öne çýkacaðý sýr deðildi. Suyun özelleþtirilmesi emperyalist tekellerin baðýmlý ülkelere dayattýðý özelleþtirmelerin bir parçasýdýr. Emperyalist tekeller ve iþbirlikçi tekeller varlýklarýný sürdürebilmek için sömürüyü artýrmanýn yollarý olarak yeni özelleþtirme hedeflerini ortaya koydular. 90’lý yýllardan itibaren gittikçe yoðunlaþan özelleþtirmelerde artýk sýra saðlýk, eðitim ve hizmet sektörlerine gelmiþti. Dünya Bankasý, IMF baþta olmak üzere emperyalist sömürünün sürdürülmesinde gerekli politikalarý sürdürmekle görevli tüm kuruluþlar 90’lý ve 2000’li yýllarda belirlenen bu özelleþtirme politikalarýný bütün baðýmlý ülkelere dayattýlar. Bu ülkelerde bu özelleþtirme için gönüllü olan iþbirlikçi tekellerde bu özelleþtirmelerin ne kadar zorunlu olduðunu, gerekli olduðunu kanýtlamak için su-elektrik kesintileri gibi yöntemleri devreye sokuyordu. Zaten onyýllardýr emperyalizme baðýmlýlýk nedeniyle büyük kentlerin alt yapýlarýna gerekli yatýrýmlar yapýlmadýðýndan alt yapý çok kolay
çökebiliyor. Kapitalist sömürü yaþama dair her þeyin bir sömürü aracý olmasýný, meta olmasýný dayatýyor. genetik alanýndaki geliþmeler her þeyin nasýl sömürü aracýna, metaya dönüþtürüldüðünün göstergesidir. Emperyalist tekeller doðadaki bazý bitkilerin genetik yapýsýný, þifresini çözmeye baþladýlar. Daðda, kýrda, tarlada yani doðada zaten varolan bazý bitkilerin genetik yapýsýný çözerek bunlarýn patentlerini almaya baþladýlar. Dünyadan habersiz bir çiftçi tarlasýnda yýllardýr yetiþtirmekte olduðu soðaný ya da baþka ürünü dünya pazarýna sürmeye kalkýþýrsa neyle karþýlaþabilir? Emperyalist tekellerin patent hakkýný çiðnemiþ olmakla yüz yüze kalabilir. Doðadaki her þeye sömürü için el konuluyor. Kapitalizmde herþeyin sömürü için metalaþtýrýlmasý sermaye birikimine göre olur. Kapitalistlerin elindeki sermaye biriktikçe, büyüdükçe kapitalistlerin sömürü için el attýðý alanlar artar. Bir yandan tüketim toplumu oluþturulup, bir çok meta üretilip reklam ve pazarlama teknikleriyle, halkla iliþkiler ve medya yoluyla ihtiyaç haline getirilerek sürümü artýrýlýrken diðer yandan da doðada var olan her þey bir sömürü aracý, bir meta haline getirilmeye çalýþýlýyor. Emperyalist tekeller son 20 yýldýr özelleþtirme hedefini hizmet, eðitim, saðlýk alanlarý olarak önüne koydu. Su bu dönem özelleþtirmede önemli hedeflerden biri oldu. Emperyalist ülkelerde ve baðýmlý ülkelerde suyun özelleþtirilmesinin örnekleri yaþandý. Türkiye’de IMF ve Dünya Bankasý politikalarý doðrultusunda ekonomi emperyalistlerin çýkarlarýna uygun olarak sürdürüldü. Sürekli emperyalist sömürünün gerçekleþmesine uygun olarak alt yapýsý zayýf býrakýldý. Emperyalistlerin çýkarýna uygun alanlara yatýrým yapýldý. Su sorunu da bunun bir parçasý oldu. Kalýcý ve sürekli olan çözümlerden çok sömürü amaçlý yatýrýmlar gerçekleþti. Son dönemde su kesintileri baþlayýnca hemen suyun özelleþtirilmesine yönelik planlar olduðu açýklandý. Su aslýnda 90’lý yýllarýn baþlarýndan beri özelleþtiriliyordu. Ama bu sefer söylenen daha farklý bir þeydi. Ne100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
hirler ve diðer su kaynaklarýnýn özelleþtirilebileceði, kiralanabileceði açýklandý. Bunu kýsa vadede gerçekleþtirmeleri beklenmese de uzun vadede bütün su kaynaklarýnýn bütün akarsularýn özelleþtirilmesini hedefledikleri anlaþýlýyor. Suyu özelleþtirmek için “su kýtlýklarý” ve “su kesintileri” daha çok yaþanabilir. Ýstediklerini halka kabul ettirmek için bir çok yöntemi devreye sokacaklarýna þüphe yok. Suyun özelleþtirilmesindeki amaçlarý suyla ilgili bütün alanlarý da kapsamaya yöneliktir. Suyun baðlantýlý olduðu alanlar; tarým, kentlerdeki konutlarda su kullanýmý, kentlerin diðer su ihtiyacý, sanayi, ulaþým, turizm, enerji, su ürünleri gibi bir çok alandýr. 90’lý yýllarýn baþlarýndan baþlayarak suyun özelleþtirilmesi baþladý. Öncesinde DSÝ tarafýndan tarým alanlarýna paralý olarak verilen suyun alt yapýsý eskimiþ olduðundan buralar suyu kullanan çiftçilerin oluþturduðu su birliklerine devredildi. Çiftçiler sulama kanallarýnýn masraflarýný karþýlayabilmek için kendi kendilerine suyu parayla vermeye devam ettiler. DSÝ’nin elinden çýkarýrken izlenen bu yol özelleþtirmenin önünü açmak için izlenen bir yoldu. Kentlerde de belediyelerin sürdürdüðü su hizmetlerinin bazý bölümleri ayný dönem özelleþtirilerek ilk adýmlar atýlýyordu. Ýstanbul belediyesinin kuruluþu olan ÝSKÝ’ye baðlý SUSER 1994’te özelleþtirilerek su sayaçlarýnýn okunmasý özelleþtirilmiþ oldu. Sulama kanallarýndan belediyelerdeki taþeronlaþtýrmaya varan özelleþtirmeler deniz sahillerinin kiralanmasý gibi bir çok yöntemle yaygýnlaþtý. Baraj yapýmlarý enerji sektörüyle baðlantýlý olarak özelleþtirilmeye baþlanmýþtý. Suyun özelleþtirilmesi planlarýnýn açýklanmasýyla gerçek niyetleri anlaþýldý. “Susuzluk var” denilerek suyun ve suyla ilgili olan her þeyin özelleþtirilmesi amaçlanýyor. Göller, çaylar, nehirler, barajlar, göletler vs. özelleþtirilecek. Buna denizleri de eklemek gerekiyor. Denizlerin özelleþtirileceði abartý gibi görülebilir ama zaten deniz sahillerini, kumsalý 49 yýllýðýna kiralama gibi yollarla satmaya baþlamadýlar mý? Daha ileri gidip, Ýstan-
15
Yeni Evrede
Susuzluk bul’un Galata Köprüsü’nde, Boðaz’da balýk tutanlar için, Ýzmir sahillerinde balýk tutanlar için buralar özelleþtirilerek saat tarifesi belirlenmesi burjuvazinin müthiþ iþtahla isteyeceði bir þeydir. Ancak burjuvazi yapmak istediði her þeyi yapamaz. Yapmak istediklerinin bir çoðu sýnýflar mücadelesine baðlýdýr. Her istediðini yapmaya gücü yetmez. Su sorununun çözümü içinde uygulanabilecek bir çok yöntem var. Su borularýnýn bozuk olmasý nedeniyle kaybedilen su yüksek oranlarda. Su hatlarýnda kayýp yüksek oldukça borulara verilen su ne kadar artarsa kayýpta o kadar artacaðýndan yeni alanlara su için yapýlan yatýrým burjuvalara ihalelerle para aktarma amacýyla yapýlmýþ olacak. Hem saðlýk açýsýndan hem de suyun yeterli olmasý için borularýn, su þebekelerinin yenilenmiþ olmasý, kayýplarýn en aza indirilmesi gerekir. Hem suda hem elektrikte taþýma hatlarýndaki kayýplarýn dünya ortalamasýnýn kat kat üstünde olmasý sömürünün miktarýnýn göstergesidir. Yaðmur sularýnýn ayrý kanalizasyonlarda toplanarak arýtýlmasý ve bazý sanayi kollarýnda, sulama da kullanýlmasý içme suyu tüketimini azaltacaðý için su sorunu önemli oranda çözülmüþ olur. Denizden su arýtýlmasýyla yine bazý alanlarda kullanýlacak su karþýlanarak su ihtiyacý önemli oranda karþýlanýr. 1994 yýlýndan önce Ýstanbul’da da kullanýlmýþ olan yaðmur bombasý kullanýmýyla bulutlar su havzalarýna yaðmur suyu olarak indirilebilir. Açýkçasý su ihtiyacýnýn karþýlanmasý için bir çok yöntem kullanýlabilir. Bunda en önemlisi sularýn doðru ve verimli kullanýlmasýdýr. Bunun yolu elbette evde kullanýlan suyun azaltýlmasýna yönelik akýl vermek için söylenenler deðildir. Temiz sularýn sanayi atýklarýyla kirlenmesinin önlenmesi bile tek baþýna kullanýlabilir suyun ihtiyacý çok rahat karþýlanmasýna yeter. Bütün bu yöntemleri burjuvazinin belediyelerinin gerçekleþtirmesi mümkün. Ancak bunlarý burjuvazinin çýkarlarý ve ekonomik politikalarýna uyduðu ölçüde yapacaðýndan sorunlar süreli gerçek çözüme ulaþamaz. Son yýllarda barajlar her yerde kurulmaya çalýþýlýyor. 25-30 yýl önce kýrda yaþayan insanlarýn “buralarda çok iyi üzüm oluyordu, baraj yapýldýktan sonra hava nemlendi artýk iyi üzüm olmuyor” sizlerinden barajlarýn doðaya etkisini görmeye baþladýk. Bir baraj yapýlacaðý zaman bunun bütün etkileri göz önüne alýnmak zorunda. Bugün doðanýn tahribatý çok ileri boyutlara ulaþmýþ durumda. Buzullarýn erimesi, aþýrý sýcaklar, seller, çölleþme gibi dengesizlikler artýyor. Doða devamlý kendisini yeniler. Oluþan tahribatlarý kendisi onarýr. Ancak bugün oluþan tahribatlar doðanýn kendini yenilemesini aþan bir
16
Mücadele Birliði
düzeyde. Tahribatlar devamlý artýyor. Kapitalist sömürünün boyutlarý artýk doðada felaketlere yol açacak tahribatlar oluþturuyor. Kapitalizmin doðadaki yýkýmý dönüþü olmayan bir yýkým haline geldi. Uluslararasý alanda da su üzerinden bir çok saldýrý gerçekleþtiriliyor. Türkiye on yýllardan beri Suriye ve Irak’ý Fýrat ve Dicle nehirlerinin suyunu kesmekle tehdit ediyor, baský oluþturuyor. Ortadoðu ve Afrika ülkelerinin bazýlarý için su önemli bir sorun. Su uluslararasý iliþkileri etkileyecek önemde. Ýsrail Filistindeki önemli su kaynaklarýný ele geçirerek Filistin halkýný göçe zorlamak için kullanýyor. Filistinlileri susuz býrakarak suyu bir silah olarak kullanýyor. Golan tepelerindeki suyu ele geçirmiþ durumda. Komþu ülkelerin baraj yapmalarýný dahi engellemeye çalýþýyor. ABD’nin Küba üzerindeki bulutlarýn tarým alanlarýna yaðmur olarak inmesini engelleyip, sel oluþturacak alanlara yaðmur inmesini saðladýðý, sellere yol açtýðý, tarýmý sabote ettiði ABD arþivlerindeki belgelerden biliniyor. Burjuvazinin doðanýn dengesiyle oynamasýnýn tek nedeni sömürü deðil. Kendi egemenliðini sürdürmek için uyguladýðý politikalarýn parçasý olarak da doðanýn dengesiyle oynuyor. Türk burjuvazisinin bu politikalarýnda öne çýkan barajlarýn yapýmý ve ormanlarýn yakýlmasýdýr. Kürt halkýna yönelik asimilasyonu sürdürmek için barajlar bir araç olarak kullanýlýyor. Baraj sularýnýn altýnda kalacak köylerin boþaltýlmasý bölgede bulunan diðer köyler arasýna baraj girdiði için iliþkilerinin kopmasýna, boþalan köylerde yaþayanlarýn geçmiþteki baðlarýnýn, anýlarýnýn kýsmen su altýnda kalmasýna yol açarak asimilasyona hizmet etmesi amaçlanýyor. Barajlarýn altýnda kalan tarihi önemdeki yerlerle Kürt halkýnýn geçmiþinin silinmesi amaçlanýyor. Hasankeyf’in su altýnda kalmasýyla önemli bir tarihsel miras suya gömülüyor. Hasankeyf barajýnýn “güvenlik” için önemli olduðu da belirtiliyor. Dersimde ise barajlar burjuvaziye karþý onyýllardýr baþkaldýrý için100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
de olan halkýn yaþam alanlarýný yok etmek, halkýn iliþkisini zayýflatmak ve bölgeyi denetim altýna alarak gerillayý yok etmeyi amaçlýyor. Ama belirtmek gerekiyor ki, bu yöntemler Kürt halkýnýn, Dersim halkýnýn mücadelesini engellemeye yetmeyecektir. Burjuvazi bir yandan özelleþtirme politikalarýný sürdürmeye çalýþýyor diðer yandan da her zaman olduðu gibi en ufak sýkýntýnýn bile ekonomik sömürüye araç olmasýný istiyor. Sýcak havalarda klima satýþlarýyla, su kesintilerinde de ambalajlý sularýn satýþý, su arýtma cihazlarýnýn satýþý, su bidon ve tanklarý vs. vs. satýþýyla halkýn cebinden parayý çekiyor, sömürüyü artýrýyor. Burjuvazi halký suya hasret býrakýrken kendisi her þeyini kaybedebilir. Bütün varlýklarýný, egemenliðini kaybedip eskiye hasret kalabilir. Su kesintilerinin Ankara’da eylemlerle protesto edilmeye baþlanmasý gelecekte emekçilerin tepkisinin nasýl olacaðýnýn ilk iþaretidir. Özelleþtirmeyle zaten yýkýma uðramýþ olan çiftçilerin yüksek sulama parasýyla soyulmasý köylülerin ve çiftçilerin isyanýnýn fitilini ateþlemeye yeter. Kentlerde de su kesintisi ya da özelleþtirmenin yol açacaðý yüksek su faturalarý emekçilerin burjuvaziye karþý mücadelesini büyütecektir. 1990 yýlýnda susuzluk nedeniyle Ýstanbul’un Baðcýlar ve Esenler bölgesinde 10 bin emekçi su kesintilerini protesto için E-6 yolunu trafiðe kapatýp saatlerce polisle çatýþýp barikatlar kurdular. Su sýkýntýsý, emekçilerin isyanýnýn fitilini ateþlemiþti. Bolivya’da özelleþtirilen su fiyatlarý nedeniyle emekçilerin verdiði kavga suyla oynamanýn ateþle oynamak olduðunun örnekleridir. Özelleþtirilme olmadan da yüksek fiyatla su satýlmasý yine emekçilerin isyanýný ateþleyebilir. Kapitalistler her þeyde olduðu gibi su üzerinde de sömürüyü alabildiðine artýrmaya çalýþýyorlar. Sömürü düzeni devam ettikçe burjuvazi bu sömürüyü artýrmak için her fýrsatý kullanacaktýr. Sömürü düzeni ne zaman kalkarsa o zaman insanlar yaþam araçlarýný ve tüm ihtiyaçlarýný hiç bir sömürü söz konusu olmadan karþýlayabilecektir. Kapitalist sistemde su sorunu teknik olarak çözülebilir, fakat “su sorunu yalnýz su deðildir”. Suyun paralý olmasý, sürekli su paralarýnýn artmasý, kaliteli suyun paralý olmasý, kullanýlan her türlü içecek suyun laðým ve kimyasal atýkla karýþmasý vb. vb. daha çok geniþ konular da “su sorunu”na girer. Týpký konut sorunu gibi. Teknik olarak su sorunu çözülebilir ama gerçek anlamda su sorununu burjuvazi çözemez. Toplum ancak tüm üretim ve doða güçlerini ortak denetlerse ve gereksinimlerini planlý bir þekilde ele alýrsa bu sorunlarý köklü bir biçimde çözebilir; yani
Yeni Evrede
Munzur Festivali
Mücadele Birliði
MUNZUR DENÝZ’E AKMALI 9-12 Aðustos 2007 tarihinde yapýlan Munzur Çevre ve Doða Festivaline bizler de Mücadele Birliði olarak katýlým saðladýk. Uzun bir yolculuðun ardýndan Pertek’e vardýk. Burada festival programý kapsamýnda karþýlama ve ortak kahvaltýlar yapýldý. Karþýlamanýn ardýndan askeri arama noktalarýnda kimlik kontrolleri yapýldý. Burada kontroller yaklaþýk 3 saat sürdü. Tunceli merkeze gitmek üzere hareket etmemizin ardýndan on dakika geçmeden bu kez polisin arama noktalarýnda yapýlan kimlik tespitleri için bir saate yakýn beklemek zorunda kaldýk. Yapýlan bu aramalardan yapýlmak istenen belliydi. Festivale katýlým saðlayan insanlarý yýldýrmak, býktýrmak ve bir daha ki yýllarda katýlýmlarýný engellemekti. Tüm geciktirme çabalarýnýn ardýndan saat 15.30 gibi Tunceli merkeze varabildik. Merkeze geldiðimizde bizi karþýlamaya gelen yoldaþlarla birlikte stantlarýn açýldýðý alana gittik. Standýmýz açýlmýþtý. Gider gitmez hemen faaliyete baþladýk. Festivalde geçirdiðimiz dört gün boyunca biz hep Tunceli merkezde kaldýk. Gündüzleri standýn baþýnda gelenlerle ilgilenip sohbetler ettik, dergimizin, kitaplarýmýzýn satýþýný yaptýk. Doðanýn kapitalizm tarafýndan tahribatýný anlatan bildirilerimizi daðýttýk. Akþamüzeri Munzur çayý kenarýndaki Mavi Köprü’de yapýlan etkinliklere, belediye konferans salonunda yapýlan panellere katýldýk. Akþamlarý ise gece geç saatlere kadar stadyumda yapýlan halk konserlerine katýldýk. Katýlým saðladýðýmýz her organizasyona, dergi, kitap, tiþört, broþür götürdük. Bunlarýn dýþýnda 3. gün bizim de içinde bulunduðumuz siyasi çevrelerin ortak örgütlediði; operasyonlarýn durdurulmasý ve baskýlarýn sonlandýrýlmasýna iliþkin basýn açýklamasý yapýldý. Açýklamada ; “Bugün 7.si düzenlenen Munzur Kültür ve Doða Festivali nedeniyle bir kez daha bir aradayýz. Yýllardýr devletin baskýlarýna, katliamlarýna, iþkencelerine maruz kalan Dersim halký, her yýl olduðu gibi bu yýl da kendi kültürüne, doðasýna sahip çýkmak için
düzenlenen festivali yine silahlarýn, yine askeri operasyonlarýn, yine baskýlarýn gölgesinde gerçekleþmektedir. Yýllardýr ödediði bedellerle, yarattýðý deðerlerle katliamlara, iþkencelere, baskýlara karþý direniþ geleneðini her zaman büyüten Dersim halký; devletin kullandýðý çeþitli araç ve yöntemlerle sindirilmeye, susturulmaya ve teslim alýnmaya çalýþýlmaktadýr. Düzenledikleri askeri operasyonlarla, katliamlarla ve baskýlarla teslim alamadýklarý Dersim halkýný diðer taraftan kültürel ve ahlaki olarak yozlaþtýrarak, üretmeyen, sorgulamayan, kendi demokratik hakkýný arayamayan, kiþiliksiz, beyinleri uyuþturulmuþ, insan tipleri yaratmaya çalýþarak teslim almak istemektedirler. Bahar aylarýndan bu yana baþlatýlan askeri operasyonlar, yapýlan son “güvenlik zirvesiyle” birlikte daha kapsamlý bir þekilde sürdürülmektedir. Kýsa bir süre önce “özel güvenlik bölgesi” ilan edilen Þýrnak Hakkari, ve Siirt’in ardýndan Dersim’de “özel güvenlik bölgesi” ilan edilmek istenmektedir. (...) Emekçi Dersim Halký Yaþanan tüm bu saldýrýlar, yalnýzca Dersim halkýný hedef almamaktadýr. Baþta da belirttiðimiz gibi Dersim’in doðasýný ve doðal güzelliklerini de yok etmeyi hedeflemektedir. Yapýlan son “güvenlik zirvesinde” barajlarýn yapýmýnýn hýzlandýrýlmasý, orman yangýnlarý, siyanürlü altýn arama çalýþmalarý, topraklarýnýn zehirlenmesi, býrakýlan týrtýllar, çekirgeler doðayý yok etme çalýþmalarýnýn birer parçalarýdýr. Devlet bir yandan Batýda meydana gelen orman yangýnlarýnda ormanlarýn yok olduðunu söyleyerek “çözüm” arayýþlarýný sürdürürken diðer taraftan Dersim’in ormanlarý bizzat kendileri tarafýndan yakýlmaktadýrlar. Yine daðýttýklarý bildirilerde Dersimin doðal güzelliklerinin korunmasý100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
na dikkat çekerken doðayý da bizzat kendileri katletmektedir. Dersim halký bunu çok iyi bilmektedir. 1 Aðustos’ta baþlatýlan Dersim Merkez, Ovacýk, Hozat, Çemiþgezek, Pülümür’de sürdürülen askeri operasyonlar kapsamýnda Hozat Kinzir, Tomova ve Çiçekli bölgelerinde bulunan ormanlar ateþe verilmiþtir.” denildi. 4. gün ise Munzur’da baraj yapýlmasýna ve çeþitli þirketlerin çevreye saldýðý zehirli atýklara ve doðanýn tahribatýný protesto etmek için yaklaþýk 1.500 kiþi Munzur çayýnýn kenarýna doðru yürüyüþ yaptý. Munzur çayýnýn içinde yapýlan basýn açýklamasý hayli renkli görüntülerle son buldu. Bizler de yürüyüþe “Operasyonlar Durdurulsun Baskýlara Son-Mücadele Birliði” dövizlerimizle katýldýk. Biz Dersim’de geçirdiðimiz dört gün boyunca birçok emekçiyle sohbet etme olanaðý bulduk. Onlara kendi politikalarýmýzý anlatýp, güncel sorunlara iliþkin sohbetler ettik. Kiþisel sohbetler etme olanaðýmýz da oldu. Bir çok Dersimli emekçiyle iletiþim aðý oluþturduk. Eski Emeðin Birliði dergisi okurlarý da bizi bulup dergimizi, kitaplarýmýzý alýp destek oldular. Dersim halkýnýn Denizlerin yoldaþlarýna Leninistlere duyduðu ilgi hem güzel, hem de farklýydý. Dört günün sonunda artýk yolculuk vakti geldiðinde orada bizi konuk eden dostlarýmýzla ayrýlýrken duygusal anlar yaþandý. Bizim için verimli geçen festivalden dönerken hemen hepimizin bütün yoldaþlarýn aklýndan geçen tek bir þey vardý. Buraya gelmek, çalýþma yürütmek, kurumsallaþmak ve Dersim’i Munzur’u Denizleþtirmek. DENÝZLERÝN YOLUNDA LENÝNÝST SAFLARA! YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN YOKSUL KÖYLÜLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!
17
Yeni Evrede
Okurlardan
Mücadele Birliði
“ÝNSANLIÐIN KURTULUÞUNDAN SORUMLUYUZ” Merhaba, Ben, bu ülkede birileri tarafýndan beyinsizleþtirilmeye çalýþýlan binlerce üniversiteliden biriyim. Geçmiþimden bugünüme baktýðýmda, arada bir uçurum olduðunu görüyorum. Bu nedendir þu anda biliyorum. Ama bunu bilmezden önceki yaþamým nasýldý ve bugün nasýl? Babam iþçiydi ve bugün 64 yaþýnda, hala iþçi. Hayatý boyunca birileri için yaþamý üretirken sýra bize geldiðinde getirecek ekmek dahi bulamadýðý zamanlar oluyordu. Bazen bir hafta çalýþýyor, bazen aylarca iþsiz kalýyordu. Ve bu aylar boyunca bizim payýmýza düþen hep açlýk, hep yokluk bunlarýn sonucunda hep tartýþma, bizi önce kendimize sonra da birbirimize düþmanlaþtýrmaydý. Hep bir þeylerin sýkýntýsýný paraya baðlayan biz, gerçek nedenden uzaklaþtýkça birbirimize öfkeleniyor ve kendimizi kaybediyorduk. Bu yüzden psikolojik açýdan saðlýklý biri olarak yetiþmedim ben de çoðunluk gibi. Ben de bu sistemin bize yaþatmak istediði hayattan payýmý alýyordum. Ben hala ikiyüzlülükleriyle uðraþtýðým; ama yüzsüzlüklerinin sayýlamayacak kadar arttýðý insanlardan nefret ediyordum. Hangi insandan nefret ettiðim önemli deðildi, önemli olan nefret etmekti, hem de kendimi tanýyamayacak kadar nefret. Ýnsanlarý sevmiyor onlardan hep kaçýyordum. Hayatým boyunca hep birþeylerin sonuçlarýyla uðraþýrken gerçek nedenler hakkýnda hiç kafa yormadýðýmý anladým. Evet gerçekten de bir þeyler ters gidiyordu; hep mutsuzdum, hep kendimden insanlardan kaçýyordum, hep bocalýyordum, kendime yabancýlaþýyordum. Ama neden? Ýþte bu sonuçlarla uðraþýrken sorulmasý gereken asýl sorudan kaçmýþým yýllar-
Sevgili Mücadele Birliði Dergisi Okurlarý Ben 26 yaþýnda Almanya’nýn küçük bir kasabasýnda yaþayan ve büyük bir hazýr beton fabrikasýnda çalýþan bir iþçiyim. Yaklaþýk 5 yýl önce fabrika bütün iþçilerini çýkarýp Polonya’dan taþeron firma iþçilerini getirdi. Ben de bu dönemler uzmanlýk okumak için iþten ayrýlmýþtým. Ýki hafta önce yine ayný fabrikada çalýþmaya baþladýðýmda Polonyalý taþeron firma iþçilerinin içler acýsý halini gördüm. Bizler iþten ayrýldýktan sonra bir firma gelmiþ, yaklaþýk 5 sene çalýþmýþ ve baþka bir firmadan daha iyi fiyat aldýklarý için ayrýlmýþlar. Onlardan sonra gelen firma, iþi alabilmek için çok daha ucuz fiyat vermiþ ve iþi almýþ. Fabrikadaki iþçiler sabah 05.30’da baþlayýp akþam saat 18.00- 19.00-20.00’ye kadar çalýþýyorlar. Bu, yaklaþýk olarak ayda 300 ile 350 saat arasý ediyor ve aldýklarý para, en fazla 1250 euro, yani Almanya’daki asgari ücretin çok çok altýnda çalýþýyorlar. Kendilerine yapýlan muamele çok acý ama gerçek; hayvanlara yapýlmýyor ve bu du-
18
ca. Bunu belki de bilinçsizce yapýyordum. Ve þimdi nedenleri gördükçe artýk yaþamýn güzelleþmesinin, insanlýðýn varolmasýnýn benim sorumluluðum olduðunun ve mücadele etmem gerektiðinin farkýndayým. Ne kadar yok sayýlmaya çalýþýlsak da bu yaþamda biz de varýz. Ve yaratýlan bunca deðeri, bunca emeði yok etmenize seyirciydik ama artýk deðiliz. Nasýl ki siz parasal, sömürüsel anlamda geliþiyorsanýz bizi de sizi yok edecek bir güç olarak geliþtiriyorsunuz. Çürümeye doðru yol alan adýmlarýnýz nasýl sýklaþýyorsa, devrimin ayak sesleri de sizi ezecek kadar sýklaþýyor. Kim bilir belki farkýndasýnýz veya deðilsiniz ama insanlýk adýna, ölmeyi gülerek karþýlayanlarý yaratýyorsunuz. Ve ben artýk etrafýmda yaþayanlara her gün þiddetlenerek artan katliamlarýnýza, insanlýðý, doðayý kýsacasý yaþanasý ne varsa yok ediþinize at gözlüðüyle bakmýyorum. Peki bu o kadar kolay mý oldu? Kesinlikle hayýr. Bu noktaya gelinceye kadar en büyük savaþý kendime karþý verdim, bana yaþattýðýnýz hayatta çok bedeller ödedim bugüne kadar, ancak kendimle savaþýmda galip geldiðime inanýyorum. Ve bundan sonra ödeyeceðim bedeller mücadele etme isteðim ve bilincimi geriletmeyecek. Aksine siz yaþamýn her alanýna kokuþmuþ kirlerinizi yaydýkça bu mücadele büyüyerek devam edecektir. Artýk bir þeylerin sonuçlarýyla deðil nedenleriyle savaþmayý Leninistlerden öðrendim. Bu, bu sistem içerisinde öðrendiðim ilk doðruydu. Bundan sonra hayatýma doðrularla devam edip yalan olan herþeyle amansýz mücadeleye doðru emin adýmlarla yol alýyorum. Nice güzel insan, nice güzel yaþam gülerek ölümsüzleþtiyse mücadele uðruna, hepimiz kendimize karþý doðru olmalýyýz. Mücadelelerini mücadelemiz, yaþamlarýný pratiðimiz ve devrimi hedefimiz olarak önümüze koymalýyýz. Gelecek güzel günler hepimizin kapýsýný çalmaya baþlýyor yavaþ yavaþ. Kapýyý ardýna kadar açýp güzel günleri sahiplenmek veya kapýya hiç yaklaþmayýp kendi sonumuzu izlemek bizim elimizde. Haydi hep birlikte kapýmýzý çalan güzel günlere tüm yüreðimizi açalým. Çünkü insanlýðýn kurtuluþundan sorumluyuz ve yaþananlara kayýtsýz kalamayýz, kalmamalýyýz! Akdeniz’den Bir Leninist
rum içler acýsý. Yatakhaneleri de berbat bir halde, normal bir insanýn yatamayacaðý bir durumda ve saðlýklarýný büyük derecede tehdit ediyor. Evet bu insanlarýn belki de baþka çareleri yoktur ve bu iþi, bu þartlar altýnda yapmak zorundalar. Ýþçinin birisi kalýptan düþüp ayaðý parçalanmasýna raðmen, aksaya aksaya çalýþýyordu. Sosyalist sistem daðýldýðý zamanlar sevinen bu insanlar, þimdi kapitalizmin bataklýðýnda neredeyse boðulmak üzereler. Ve kim bilir, belki de “þu sosyalizm tekrar ne zaman gelip bizi kurtaracak” diye dua ediyorlardýr. Avrupa’nýn göbeðinde, kapitalizmin anavataný olan Almanya’da yaþanan bu içler acýsý durum, Avrupa’daki iþçi sýnýfýnýn ne þartlar altýnda geçimlerini saðlamak adýna çalýþtýklarýný çýplak gözlerle gösteriyor. Ben inanýyorum ki, Avrupalý iþçi sýnýfý çok yakýnda içinde olduðu uykudan uyanýp, kapitalizmi kendi bataklýðýnda kurutacak ve o ideolojiyi tekrar Avrupa halklarýna armaðan edecektir.
100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
Almanya’dan Bir Mücadele Birliði Okuru
Yeni Evrede
Tarihten Bir Sayfa
Mücadele Birliði
FAÞÝST KAMPLARDA KOMÜNÝST OLMAK Andre Roustan
B
undan 38 sene önce, Fransýz Komünist Partisi Hitler’le iþbirliðine hazýrlanan burjuvazi tarafýndan yasaklanmýþtý. Parti illegale geçiyordu, binlerce militan tutuklanýyor, Fransa’daki kamplarda hapsediliyorlardý. Parti için mücadeleyi sürdürmek, yoldaþlarýn ideolojik düzeylerini yükseltmek, gardiyanlarýn baskýlarý karþýsýnda morali korumak için hapishaneler ve kamplarda, 3’lü gruplar halinde (üçgenler ilkesine göre) hýzla kendisini yeniden örgütlemek zorunluluk haline gelmiþti. Ve parti derhal mücadele kaçkýnlýklarýna karþý mücadeleye giriþti. Baskýlar kampa gelir gelmez baþlýyordu. Orada baský çok büyüktü; gardiyanlar bize Petain’e sadakat deklarasyonu imzalatmayý deniyorlardý. Amaçlarý militanlarýn komünist bilincini kýrmak, fiziksel ve moral baskýlara dayanýksýz olanlarý tanýmaktý; bunlarý diðerlerini de moralize etmek için kullanabileceklerdi. Bazýlarý Parti üyesi olduklarý halde imzaladýlar. Durum farkedilir edilmez imzalamamak gerektiðini emreden bir direktif dolaþtýrýlmaya baþladý. Ancak bunun önemini açýklamak için oldukça uzun zaman gerekti. Þöyle düþünenler vardý: “Bir imza nedir ki? Bir imza atmakla komünist olmaktan çýkmaz insan.” Demek ki ilkesel temelde bizzat imza atma fikriyle mücadele etmek gerekiyordu: gardiyanlara karþý bir komünist her an Parti bayraðýný yüksek tutmalýydý. Ýmza atmanýn sonuçlarýný göstermek gerekiyordu; düþmanýn bunu kitleler önünde nasýl sömüreceðini göstermek gerekiyordu. Yoldaþlarýn büyük çoðunluðu Parti bayraðýný yukarda tutmayý baþardýlar. Tam da bu yüzden bizi diz çöktüremeyen iþbirlikçi hükümetin polisi bizim 42’mizi SS’e teslim etmek zorunda kaldý. Siyasi tutsaklarýn Almanya’ya götürülmeleri Parti için yeni ve daha örnek mücadeleler gerçekleþtirme için bir fýrsattý sadece. Vagonlarla hayvanlar gibi taþýndýk. Daha o andan itibaren Parti yeniden örgütlendi. Ayný anda hem korkuya, hem de kendilerini þu türden düþüncelere kaptýranlara karþý mücadale etmek gerekiyordu: “Almanya’da baþka bir yerde olacaðýmýzdan daha mutsuz olmayacaðýz ya!” Parti’nin görevi çocuklarý kamplara ulaþtýklarý andan itibaren hazýrlamak, her türlü
teslimiyetin önüne geçmek için onlarý güçlendirmekti: Faþizimin karargahlarýna gidiliyordu, direnmeye hazýrlamasý gerekiyordu insanýn kendisini. Buchenwald’da þimdiden, nazizmin iktidara geliþinden itibaren hapsedilmiþ olan onbinlerce Alman Komünisti bulunuyordu, imhaya karþý büyük azimle verilen bir mücadele içindeydiler. Naziler, tutsaklara kampta bazý idari görevleri yüklemek, böylelikle de kampýn idare kadrosunda Alman komünistlerinin yer almasýna göz yummak durumundaydý. Alman Partisinin örgütlenmesi sürgünümüz sýrasýnda Nazilerin bizi imha giriþimlerine karþý direnmek için bize kesin bir yardým saðladý. Alman, Çek, Rus, Fransýz komünistleri, omuz omuzaydýlar. (...) Ancak ben kampa vardýðýmda 100.000 mahkumun bulunduðu bu kampta Parti þimdiden saðlam biçimde bütün barakalarda yerleþmiþ ve mücadeleyi derinleþtirmiþ bulunuyordu. Her Komünist Parti’nin kamp yönetimi düzeyinde diðerleriyle baðlantýlý kendi öz örgütü vardý. Ve gözümüzün önünde Kýzýl Ordu askerlerinin örnek tutumunu bulunduruyorduk, örneðin onlar, çorbayý birilerini kendilerine getirmesini beklemeden uygun adým olarak ve devrimci marþlar söyleyerek gidip kendileri almaya çalýþýyorlardý, ve bundan SS bile etkileniyor ve saldýrmaya cesaret edemiyorlardý. (...) Aslýnda, tutuklu olsalar bile komünistler militan olarak, etkin savaþçýlar olarak çalýþmayý sürdürmeliydiler. V1’lerin ya da stoklanacak silahlarýn yapýmýnda görev alan yoldaþlara kesin sabotaj emirleri verilmiþti. Yakalanmalarý durumunda sistematik olarak imha edilme riskine raðmen, yoldaþlarýn gösterdikleri olaðanüstü disiplinin altýný çizmek gerekir: sabotaj asla kesintiye uðramadan sürdü. Ayrýca bir de Partinin bir bombardýman sýrasýnda ele geçirdiði bir verici istasyonu aracýlýðýyla Kýzýl Orduyla kurulan baðlantý sayesinde politik ve askeri durumu ortaya koyan elle yazýlmýþ günlük ajitasyon sayfalarýnýn daðýtýlmasý vardý. Sayfalar bütün komünist üçlü gruplara daðýtýlýyordu, sonra sözlü olarak bütün kampa yayýlýyordu. Aramalara karþý mücadele baþarýyla yürütüldü: SS kaðýtlarýmýzý bir kere bile ele geçiremedi. Komünist olmayanlar kýsa sürede yalnýzca komünistlerin onlara destek olan birþeye
100. Sayý / 29 Aðustos-12 Eylül 2007
sahip olduklarýný kavrýyorlardý: bu da onlarýn halkýn Parti’nin yönetiminde silahlý mücadelesinin engellenemez zaferine olan sarsýlmaz inançlarýydý. Parti’nin bütün etkinliðini ayaklanmanýn hazýrlanmasý yönlendiriyordu. Emir kamplarýn kendi imkanlarýyla kendi kurtuluþlarýna yardým etmeleriydi. Bu amaçla varlýðýndan yalnýzca komünistlerin haberdar olduðu bir Uluslararasý Baðlantý Komitesi oluþturuldu. Ayaklanma gerçekten de Komünist Partiler tarafýndan en büyük gizlilik içinde hazýrlandý ve yönetildi. 44’teki Buchenwald’ýn Amerikalýlarca iki saat süren ve 11.000 ölüyle sonuçlanan muazzam çaplý bombalanmasý sýrasýnda komünistlere ölü ve yaralýlarý toplamak üzere gönüllü çýkmalarý konusunda emrini veren iþte bu hazýrlýk komitesiydi. Bu sayede yoldaþlar SS’lerin üzerinden binden fazla silahý ele geçirebildiler. Bu silahlar geceleyin barakalarýn altýna yapýlan (bir deste silah için) 30’a 40 cm’lik deliklere yerleþtirildi. Burada da yine örgütlenme, disiplin o düzeydeydi ki SS’in bu zulalarý ruhu bile duyamadý. Bir ayaklanma planý vardý. Tümenler biçimde örgütlenmiþtik. Her tümen ne yapacaðýný ve nereye gideceðini biliyordu. Ayaklanmadan önceki akþam, Kýzýl Ordu 11 km uzaklýktaydý, Buchenwald’dan görülebiliyordu. Paniðe kapýlan SS’ler bütün kamptakileri imha edecekti. Ayaklanma akþam baþlatýldý. Sabaha, Amerikan ordusu ve Kýzýl Ordu’nun beraber geliþine kadar, kamp kurtarýlmýþtý, binlerce sürgünün hayatý kurtarýlmýþtý. Böylece, Parti sayesinde, en aðýr kötü baský koþullarýnda bile komünistler savaþýmýn zaferinden bir an þüpheye düþmediler, bilakis bu zaferi hazýrladýlar ve onun kazanýlmasýna yardýmcý oldular. Not: Bu yazý, www.stalinarsivi.com adresinden alýnmýþtýr
19
Yeni Evrede
Okurlardan
YAPACAK ÇOK ÝÞÝMÝZ VAR ürkiye Cumhuriyeti kurulduðunda baðýmlý bir ülkeydi, bu gün de baðýmlý bir ülkedir ancak artýk kendisi tekelci kapitalizm düzeyine ulaþmýþ, emperyalizmle iþ birliði halinde olan bir ülkedir. Cumhuriyet’in ilk kurulduðu yýllarda devlet üretim alanýnda istikrar gördüðü iþ sahiplerini desteklemiþ, çok cüzi miktarlarda faiz oraný uygulayarak ya da faizsiz kredi olanaklarý saðlayarak kendi eliyle bir burjuvazi yaratmak için kollarý sývamýþtý. Ve baþarýlý da olmuþtu. Bu gün milyonlarca iþçinin artý deðerinden yani ödenmemiþ emeðinden kar elde eden kapitalistler cumhuriyetin ilk þirketleri, 1950 sonrasýnýn ise tekelleridir. Tekeller devlet mekanizmasýnýn vazgeçilmez bir parçasýdýr. Zaten devleti devlet yapan da askeri, ekonomik ve siyasal gücü deðil midir. Bu gün Türkiye ile ilgili alýnacak en hayati kararlarda bile Türkiye Sanayici ve Ýþ Adamlar Derneði (TÜSÝAD)’ýn onayý olmadan karar verilemiyor. Diðer karar mekanizmalarý ise bilindiði üzere ordu ve parlementodur. Yaþadýðýmýz dönem itibariyle parlamento kendi iç çatýþmalarýndan ötürü týkanmýþ, göstermelik bir vekiller(!) konutu olmaktan öteye geçemiyor. Þu meclise, þu sözde bizi yönetme-
T
Mücadele Birliði ye çalýþan milletvekillerine bir bakýn hele. Konuþmayý bilmeyen, karþýlýðýnda para aldýðý iþi bile ciddiye almayan, oturduðu yerde uyuklayan, aslýnda zeka olarak da seviye olarak da bir çoðumuzdan çok daha geri olan memur olmaktan öteye gidemeyenler topluluðu! Ve bu memurlarýn hiç birisinin iþçilerin, emekçilerin ve Kürt halkýnýn çýkarlarýlarýyla ilgisi yok. Burada þunu unutmamak gerekiyor. Bu memurlar emekçiler için çalýþan memurlar deðil, kapitalistler yani patronlar için çalýþan sadýk memurlardýr. Onlar bir sýnýfýn insanlarý. Kapitalist sýnýfýn... Ve onlar kendi sýnýf çýkarlarý doðrultusunda hareket ediyorlar. Yani onlar üstlerine düþeni yapýyorlar. Onlarýn bizim yani iþçi sýnýfýnýn çýkarlarýlarýyla bir ilgisi yok. Ama onlarýn milyonlarca insanýn iþsiz kalmasýyla, çalýþanlarýn her an kapý önüne konma endiþesini yaþamasýyla, her yýl üniversite kapýlarýnda bekleyen ve sonunda iþsizler ordusuna katýlan milyonlarca öðrenciyle yakýndan ilgisi var. Yaný baþýmýzda Kürt halkýnýn katledilmesiyle, imha edilmesiyle de çok yakýndan ilgisi var. Vurgunlarla, uyuþturucu pazarýyla, yolsuzluklarla, sivil insanlarý yokeden bombalarla çok yakýndan ilgisi var. Ve gerisini siz düþünün. Aklýmýza gelebilecek her þey. Hani diyorlardý ya “Daha yapacak çok iþimiz var” diye. Ýþte yapýlacak iþleri bunlar. Aslýnda tüm bunlarý bizi yani iþçi sýnýfýný ve emekçi halklarý çok ciddiye aldýklarý, kendileri karþýsýnda bir tehlike gördükleri için yapýyorlar. Çünkü ne kadar korkuturlarsa, sindirirlerse, hayattan býktýrýrlarsa, aç býrakýrlarsa o kadar az tehlike olabileceðini düþünüyorlar. Ama yanýlýyorlar. Dönem dönem halkýn örgütlü gücünde
bir geri düþüþ yaþanabilir. 1980 askeri darbesi milyonlarca iþçinin örgütlülüðünü daðýtmýþ, bir milyondan fazla insaný fiþlemiþ, yüzbinlerce iþçiyi, emekçiyi, devrimciyi iþkencelerden geçirmiþ, sýnýf hareketinin önderlerini idam etmiþti. Fakat artýk bu süreç geçiyor, toparlanýyoruz, toparlanmalýyýz. Onlarýn bizi ciddiye aldýðý kadar biz kendimizi ciddiye almalýyýz. Bizim de yapýlacak çok iþimiz var. Hemde onlarýn yapacaðýndan daha çok. Yýllardýr daðýtmaya çalýþtýklarý örgütlülüðümüzü en saðlam biçimde kuracaðýz. Mahallelerde mahalle komiteleriyle, fabrikalarda, atölyelerde iþçi komiteleriyle, okullarda öðrenci komiteleriyle, sokakta gençlik komiteleriyle her yerde örgütleneceðiz. Sýnýrsýz, sýnýfsýz ve sömürüsüz bir dünya için, nihayi kurtuluþumuz için örgütleneceðiz, örgütlenmek zorundayýz. Biz örgütlüysek her þeyiz. Devrim uzak deðil, devrim biziz. Biz iþçiler, biz öðrenciler, biz iþsizler, biz kadýnlar biziz devrim. Biz inanýrsak, örgütlenirsek devrim olur yoksa kan, zulüm, açlýk, ölüm... Bu bizim durumumuzdaki tüm ülkeler için gerçek olan tek þey. Aslýnda iþmiz çok kolay. Kapitalizm son çýrpýnýþlarýný yaþýyor. Ömrü çok uzun deðil. Her þey bizim birlikte hareket etmemize bakýyor. Unutmayalým herkes yapabileceði herþeyi yaparsa biz muazzam bir güç oluruz. Biz kendi iktidarýmýzý kurabilecek güçteyiz. Kendi geleceðimiz, çýkarlarýmýz için Halk Ýktidarýný kuralým. Unutmayalým; bu günün örgütlenme araçlarý yarýnýn yönetim araçlarý olacaktýr. Bu günden çok geç olmadan örgütlenelim, yarýn biz kendimizi yönetelim.
TOPLU GÖRÜÞME ÖNCESÝ EÐÝTÝM-SEN EYLEMÝ Bu yýl 6.’sý yapýlan ve yaklaþýk 2,5 milyon emekçiyi ilgilendiren, hükümet ile sendika yetkililerinin bir araya gelerek, yaptýklarý hiçbir anlam ve önemi olmayan, emekçileri oyalamaktan öteye gitmeyen “ Toplu Görüþmeler” 15 Aðustos itibariyle baþladý. Hatýrlanacaðý üzere, 2002 yýlýnda ilk kez memur sendikalarý muhatap alýnarak, “Toplu Sözleþme” deðil fakat “Toplu Görüþme” ler yapýlmasý kararlaþtýrýlmýþtý. Çalýþanlara Grevli Toplu Sözlemenin bir hak olarak sunulduðu Uluslararasý ÝLO sözleþmelerine imza atan fakat pratikte buna uymayan T.C. devletinin hükümetleri, kendi yandaþ sendikalarýný da yanýna alarak, KESK dýþýndaki diðer sendikalarýn, “4688 sayýlý yasa çýksýn!” diye ýsrar etmeleri sonucunda, KESK’in “bu bir aldatmacadýr” vurgusuna raðmen, “Toplu Görüþme”ler sistemin istediði sonuçlarla 6 yýldýr devam etmektedir. 6 yýldýr olduðu gibi, bu yýlda KESK, her toplu görüþme sürecinde alanlara çýkarak, bu süreçte etkili olabilmek adýna eylem hazýrlýðýna baþladý. Eskiþehir’de 24 Aðustos Cuma günü saat 18:30 da Kýzýlay Ýþ Merkezinin önünden baþlayan ve Hamamyolu Yapý Kredi Bankasýnýn önünde basýn açýklamasýyla sonlandýrýlan bir yürüyüþ gerçekleþti. Yürüyüþ baþlangýcýndan itibaren, “Sadaka Deðil Toplu Sözleþme”, “Direne, Direne Kazanacaðýz”, “Ýnsanca Yaþamak Ýstiyoruz”, “Görüþme Deðil Toplu Sözleþme” ve “Hak Verilmez Alýnýr. Zafer Sokakta Kazanýlýr” sloganlarý atýldý. KESK adýna Kültür Sanat Sen Genel Baþkaný Kemal Sevgisunar’ýn okuduðu basýn açýklamasýnda; toplu görüþmelerin 10. gününe gelindiðinde, Kamu Emekçilerin, maddi ve sosyal haklarýnýn elinden alýndýðýndan dem vurarak, 4688 sayýlý yasa ile Emekçileri oyalamaktan öteye gitmeyen, “Toplu Görüþmeler” sisteminin iflas ettiðini belirterek, sokakta
20
kurulan sendikanýn gene sokaklarda hak arayýþýna devam edeceðini, 27 Aðustosta Ýstanbul’da baþlayýp, 29 Aðustos’ta Ankara’da sona erecek olan, yürüyüþ eylemine çaðrý yapýlarak basýn açýklamasý sloganlarla sona erdi. Sokakta kurulan KESK’in kazanýmlarýný, reformlar düzeyinde de olsa, ancak ve ancak savaþarak elde ettiði, tarihsel süreç içinde ispatlanmýþtýr. Bugünkü görüþmelerde, artýk sadece var olan haklarý korumaya çalýþmak, sendikalizmin geldiði durumu çok iyi açýklamaktadýr. Ýþini þansa býrakan, þansýnýn ise, amortiden öteye gitmediði sendikalarýn, reformlar bazýnda da olsa kazaným elde etmesi için, iþçi sýnýfý ile beraber alanlarda savaþarak, kendi iktidarýný kurmayý amaç edinerek, mücadele birliðini yükseltmesi gerekmektedir. Bu tarihsel olarak defalarca ispatlanmýþtýr. Durum böyle iken, bilimsellik ýþýðýnda yapýlmasý gereken tam da budur. SAVAÞA SAVAÞA KAZANACAÐIZ!
100. Sayý / 29 Aðustos - 12 Eylül 2007
ESKÝÞEHÝR MÜCADELE BÝRLÝÐÝ
Yeni Evrede
Sarýgazi Festivali
Mücadele Birliði
SARIGAZÝ HALK FESTÝVALÝ Tüm hazýrlýklarýmýzý bitirmiþtik bir gün öncesinden. Akþam nasýl uyuyacaðýmýzý düþünüyorduk bir yoldaþýmla, çünkü heyecanýmýz ne kadar yorgun olsak da uyumamýza engel olacaktý. Yeni yerimize taþýnmamýzla birlikte, ar-dýndan böyle bir festivalde örgütleyici olarak yer almak -yeterli olmasa da az zamanda çok iþler baþardýðýmýzýn göstergesiydi. Her þey planlandý. Kim ne yapacak her þey belliydi. Sabah oldu. Erkenden kalktýk derneðimize gittik yoldaþlarla kahvaltý yaptýk. Zaman geldi. Bir tanýdýðýmýzýn arabasýyla pankartlarýmýzý, stand malzemelerimizi, masalarýmýzý, semaverimizi alana götürdük. Uzun uzun demir çubuklar yaptýrmýþtýk pankartlarýmýzý en yükseðe asmak, herkese ulaþabilmek için. Pankartlarýmýzý baðladýðýmýz demirleri standýmýzýn arkasýna çaktýk. Masalarýmýzý yavaþ yavaþ yerleþtirdik. Saat 15:00’a geliyordu. Bizim de bir panelistimizin yer aldýðý ulusal sorunla ilgili bir panel olacaktý ama bazý aksaklýklardan dolayý panel Pazar gününe ertelendi ve Festival, açýlýþ konuþmasýyla saat 18:30 gibi baþladý. Bizler düzenimizle halkýn ilgisini üzerimize toplamayý baþardýk. Topluca 18. yýl bildirilerimizi daðýttýk. Standlarýmýzda çok sýcak sohbetler geliþtirdik. Yeni yeni insanlarla tanýþtýk. Denize Ezgi’nin çýkmasýna az bir zaman kalmýþtý. Bizler de yine topluca dergi daðýtýmý yapma ve Denize Ezgi sahne aldýðýnda sahnenin en önünde dergilerimizi en yükseðe kaldýrarak onlara destek olma kararý almýþtýk. Önce dergilerimizi daðýttýk. Bu esnada sýk sýk “18. Yýlýnda Leninist Saflara”, “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa
Devam”, “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara” sloganlarý atýldý. Ýþte beklenen an; Denize Ezgi sahnede. Bizler de hemen sahnenin en önünde yerimizi almýþtýk. Türküle-rimizi hep bir aðýzdan okuduk. Aysunumuza, Si-belimize, ölümsüzleþen tüm yoldaþ-larýmýza ve cezaevindeki yoldaþla-rýmýza selam yolladýk hep birlikte. Denize Ezgi’den sonra Erdal Güney, Sarýgazi halkýyla buluþtu. Ardýndan etkinlik sona erdi. Bizler de ertesi günü planladýk ve standýmýzda kalmak için nöbetçi yoldaþlarý ayarladýk. Herkes standda kalmaya gönüllüydü. Ben de nö-betçilerden birisiydim. Gece sema-verimizde çayýmýzý demledik ve türkülerimizi söyledik. Festivalin coþkusu, gece boyunca da bizi yalnýz býrakmadý. Hep birlikte söylediðimiz türkülerimiz ve uzun sohbetlerimizin ardýndan sabahý getirmiþtik, artýk dinlenme zamaný. Yeni gün kendini çoktan bize göstermiþti. Güne daha enerji dolu girmemiz gerekiyordu. Saat 17:00’da panel olacaktý. Öncesinde standlarýmýzda çalýþmalarýmýzý sürdürüyorduk ve saat 17:00’ý gösterdiðinde hepimiz Nazým Hikmet Parký’nda Zindanlar sorunu ile ilgili panelde yerimizi aldýk. Panelde konuþmacýlar Mücadele Birliði adýna Vefa Serdar, Av. Behiç Aþçý ve TUYAB’dan bir temsilciydi. Panelde ilk olarak konuþma yapan Av. Behiç Aþçý konuþmasýna, kendisinin bir avukat olduðunu, ama herþeyden önce bir devrimci olduðunu söyleyerek baþladý; bugüne kadar tecritle mücadele sonucu artýk insanlarda “tecrit bir insanlýk suçudur ve mücadele edilmesi gerekir” bilincinin oluþtuðunu belirterek, þu anda F tiplerinin Ýs100. Sayý / 29 Aðustos - 12 Eylül 2007
21
Yeni Evrede
Sarýgazi Festivali
Mücadele Birliði
rail ve Guantanamo hapishanelerinden daha kötü olduðunu söyledi. Daha sonra F tipi zindanlardaki tecridi anlatan Aþçý, kendisi Ölüm Orucundayken bir müvekkilinin tutuklandýðýný ve iki ay tek kiþilik hücrede kaldýðýný, daha sonra müvekkilinin psikolojisinin bozulduðunu ve Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesinde tedavi gördüðünü, o süre zarfýnda tahliye edildiðini ifade ederek “müvekkilim tahliye olduktan sonra, birkaç ayda dýþarýda saðlýðýna kavuþtu. Demek ki sorun tecritte, F tipi hapisanelerinde” dedi. Tecridin bütünlüklü bir politika olduðunu söyleyen Aþçý, tutsaklara keyfi olarak kitap, dergi verilmediðini, aile, mektup ve görüþ yasaklarý vb.’nin o bütünlüklü politikanýn bir parçasý olduðunu, vurgulayarak, “Türkiye’de 12 tane F tipi cezaevi var bunlardan sadece 3 tanesinde yayýnlanan genelge uygulanýyor” dedi. Aþçý son olarak þunlarý söyledi; “Ölüm Orucundayken örneðin þunu öðrendim. Ölüm korkusu yenilebilir mi, yenilemez mi? Korksak da korkmasak da öleceðiz, ölüm korkusuyla bir þeyler yapmamak ve geri durmak kabul edilemez.” Aþçýdan hemen sonra söz alan Vefa Serdar, konuþmasýna Ýrlanda’da Ölüm Orucu eyleminde ölümsüzleþen Boby Sands’in Tarlakuþu öyküsünü anlatarak baþladý ve “Ölüm Orucu eyleminde ölümsüzleþen 122 yoldaþýmýz ve siper yoldaþýmýza, tarlakuþlarýna selam olsun” dedi. Tecrit sistemi nedir? Sorusuyla baþladý. Devrimci tutsaklarýn F tiplerinde götürülerek duygularýnýn, düþüncelerinin yok edilmesi amaçlandýðýný belirten Serdar; “Bizler operasyondan sonra ilk defa F tipine götürüldüðümde baþka bir hücreye akþam üzeri bir arkadaþ getirilmiþti. Akþam yemeði verildi arkadaþa ekmek verilmedi. Gardiyanlar ekmek vermediler. Ben de mazgala vurarak gardiyanlarý çaðýrdým ve dedim ki ‘ben de fazla ekmek var bunu arkadaþa yollamak istiyorum’. Bana, ‘ekmek sabah veriliyor’ dediler. Yani ekmeði sabah alacaksýnýz, kural bu. Baþka zaman ekmek verilmiyor. Ýþte F tipi sistemi bu” dedi. Serdar, zindanlarda
22
6 yýl boyunca süren Ölüm Orucu eyleminin tarihin en büyük eylemlerinden biri olduðunu ve Ölüm Orucunun halklarýn yüreðinde ve bilincinde kazanýlan bir zafer olduðunu vurgulayarak, dünyada en son tutsak özgür olmadýðý sürece, hiç birimizin özgür olamayacaðýný kaydetti. Ardýndan TUYAB adýna Emriye Demirkýr konuþma yaptý. F Tiplerinini AB ve ABD patentli olduðunu belirterek “bilimsel araþtýrmalara göre bir tutsaðýn en az 10-15 kiþiyle birlikte kalmasý gerekir. Bugün F tiplerinde hücreler 1 ve 3 kiþilik” dedi. F tipi hapisanelerin kalkmadýðý sürece tecridin sona ermeyeceðini vurgulayarak, F tiplerinde yaþanan hak ihlallerini, tutsaklarýn ve tutsak yakýnlarýnýn sýkýntýlarýný örneklerle açýkladý. Konuþmacýlarýn hemen ardýndan soru cevap bölümüne geçildi. Soru cevap bölümünden sonra Ayýþýðý Ekin Sanat Derneðinin hazýrladýðý tiyatro gösterimi yapýldý. Halen F tipi zindanda tutsak olan ve Ölüm Orucunda hafýzasýný kaybeden Ergül Çiçekler’in 19 Aralýk katliamýný anlatan “4 Ateþten Gün 4 Ölümden Gece” adlý þiiri oyunlaþtýrýlarak sunuldu. Gösterim büyük bir ilgi ile izlenirdi. Gösterinin bir parçasý olan orak ve çekicin havaya kaldýrýlmasý sýrasýnda uzun süre alkýþ tufaný koptu. Ardýndan konser baþladý. Her çýkan müzik gurubuyla insanlarýn coþkusu daha bir artýyordu. Devrimci Þair Ruhan Mavruk’un okuduðu þiir ve “Yaþasýn Gelecek” haykýrýþý, Sarýgazi’nin yoksul sokaklarýna dek ulaþtý. Konser, atýlan havai fiþekler ve sloganlarla son buldu. Yine konser alanýnda Mücadele Birliði olarak yoðun bir þekilde bildiri ve dergi daðýtýmlarýmýzla, sloganlarýmýzla Sarýgazi’nin iþçi ve emekçi halklarýnýn yüreðine ve bilincine seslendik. Festivalde coþkulu geçen bir günü daha geride býrakýyorduk. Sarýgazi’den Leninistler 100. Sayý / 29 Aðustos - 12 Eylül 2007