S103

Page 1

Yeni Evrede

Baþyazý

Mücadele Birliði mekçi sýnýfýn eylemlerinde belirgin bir artýþ var. eylemler hem yoðunlaþýyor, hem de yaygýnlaþýyor. Kitlesel toplu sözleþme dönemlerine girilmiþ olmasý, eylemlerin artýþýnda önemli bir etken. Diðer etkenler kitlesel iþten çýkarmalar, hak gasplarý, çalýþma koþullarýnýn kötüleþmesi, ücretlerin düþmesi ve dolaysýz politik (hükümete karþý yapýlan) eylemler. Kýsacasý, sýnýf savaþýnda açýk bir kapýþma ve yükseliþ yaþanýyor. Tüm eylemler ve toplumsal olaylar emek sermaye çeliþkisi ekseninde meydana geliyor. Kapitalist ekonominin iþleyiþi ve burjuvazinin attýðý ekonomik, toplumsal ve politik adýmlar, sýnýfsal çeliþki ve çatýþmalarý þiddetlendirici nitelikte. Emperyalist ekonomik ilhakýn hýzlandýrýlmýþ olarak sonuna kadar vardýrýlmasý, alýnan ekonomik önlemler, iþbirlikçi tekelci sermayenin yönelimi uzlaþmaz çeliþki ve karþýtlýklarý derinleþtirici rol oynuyor. Emekçi sýnýflara karþý dünya çapýndaki saldýrýlar çok yönlü olarak sürdürülüyor. Bu saldýrýlar, sermayenin yüzyýllýk saldýrýlarýdýr: Proletaryanýn on yýllar boyu elde ettiði tüm ekonomik ve politik kazanýmlarýna ve sýnýf mevzilerine yönelik olarak sürdürülüyor. Ve burjuva yüz yýl saldýrýsýnýn yol açtýðý bu savaþ, proletarya ile kapitalist sýnýf arasýnda süren yüzyýl savaþýdýr. Cephesi tüm dünya olan sýnýf savaþýmý çeþitli ülkelerde farklý biçim ve düzlemde sürdürülüyor. Kapitalistler, Türkiye’de saldýrýlarýný çeþitli biçimlerde yürütülüyorlar. Sendikacýlarýn ve sendika temsilcilerinin söyledikleri bu saldýrýlar hakkýnda bir fikir veriyor. “Esneklik hükümleri dayatýlýyor” (Harb-Ýþ), “Tekstil sektöründe devam eden grup toplu sözleþmeleri patronlarýn dayatmalarý nedeniyle týkandý”, “Esnek çalýþma, ikramiye vermeme” (gazetelerden). “Son sözleþmede, iþçilerin kriz nedeniyle bir çok konuda fedakarlýk yaptýðýný” anlatýyor tekstil iþ kolundan bir sendikacý. Farklý iþ kollarýndaki iþçilerin ve sendikacýlarýn söyledikleri ayný: “Kapitalistler dayatmada bulunuyor.” Dayatma denilen þey kapitalistlerin baskýsýdýr, saldýrýsýdýr. Kapitalistler her zaman kendi isteklerini iþçilere dikte etmeye çalýþýrlar. Fakat bu son yýllarda çok daha saldýrgan ve dizginlenemez oldu. O halde bu durum, içinde bulunduðumuz þartlarla açýklanabilir. Yalnýzca nesnel ekonomik þartlarla deðil, sýnýflar arasýndaki güç iliþkileriyle de açýklanmalýdýr. Ýþçiler, çalýþma saatlerinin düþürülmesi (8 saatlik iþ günü), çalýþma koþullarýnýn iyileþtirilmesi, emeðin korunmasýna yönelik yasalarýn çýkartýlmasý vb. haklarý yüzyýllar süren açýk ya da örtülü iç savaþlarla elde ettiler. Sýnýflararasý güç iliþkileri proletarya aleyhine deðiþir deðiþmez, kapitalistlerin emekçilerin kazanýmlarýna saldýracaðý açýktýr. Emekçi sýnýfa yönelik aðýr ve þiddetli saldýrýlarýn 90’lardan sonra yoðunlaþmasý rastlantý deðildir. Saldýrlar ayný dönemde, dünya çapýndaki küresel iç savaþ biçimini aldý. Yani kendi içinde evrimleþme gösterdi. Kapitalistler, iþçileri kitlesel olarak iþten çýkartarak, ekonomik ve politik mevzilerini, tüm sýnýf mevzilerini yok ederek onlarý teslim almayý, kapitalist sýnýfýn diktasýna boyun eðdirmeyi amaçlýyor. Dev boyutlara ulaþan iþsizlik, bunun yanýnda örgütsüzlük ve artan baskýlar nedeniyle iþçilerin kapitalist sýnýfýn diktasý altýna gireceði hesaplanmýþtýr. Ayný dönemde yükselen sýnýf savaþlarýna bakýlýrsa durumun böyle olmadýðý anlaþýlýyor. Ýþçilerin bir kýsmý kapitalistlerin diktasýna boyun eðerken, büyük bir çoðunluðunun ise mücadele yolunu seçtiði çok açýktýr. Ýç savaþ dünya genelinde ve tüm mevzilerde sürüyor. Ne burjuvazi yönetme yöntemlerinde bir deðiþikliðe gitmeden yönetebiliyor, ne de emekçi sýnýflar eskisi gibi yaþamak istiyor. Bu nedenle sýnýf savaþýmý çok þiddetli ve kapsamlý biçimde sürüyor. Kapitalistlerin iþçilere ekonomik konuda dayatmada bulunmalarýnýn bir nedeni de burjuva iþçi sendikalarýnýn, iþçilerin mücadelesini salt ekonomik alanda tutmalarýdýr. Sendikacýlar, iþçi sýnýfýnýn müca-

E

ÝÞÇÝ SINIFI POLÝTÝK ÜSTÜNLÜÐÜ ELE GEÇÝRMELÝDÝR delesinin burjuva sýnýfa karþý politik bir mücadeleye dönüþmemesi için zorlu bir çaba gösteriyorlar. Yanýtlarý ise hazýrdýr: “Bizim mücadelemiz ekmek mücadelesidir.” oysa ki tam da iþçinin ekmeðini biraz daha büyütmesi ve kaliteli ekmek yemesi için politik olarak burjuvaziden ayrý örgütlenmesi ve politik olarak burjuvaziye karþý mücadele etmesi gerekiyor. Ýþçi sýnýfýnýn yüzyýllarca süren sýnýf savaþýmý göstermiþtir ki, iþçiler mücadeleyi salt ekonomik alanda tutukça, ekonomik mücadelede her zaman kapitalistler üstün gelmiþtir. Ekonomik kurtuluþun yolu, politik üstünlüðün iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilmesine baðlýdýr. Ýþçiler politik üstünlüðü ele geçirirler ve politik egemenliklerine dayanarak ekonomik kurtuluþu gerçekleþtirirler. Özellikle emperyalist ülkelerde iþçiler örgütlü; hem sendikalarda hem de sosyalist, komünist partilerde. Ýþçi sýnýfýnýn örgütlü durumuna karþýn, orada da kapitalistler ekonomik ve politik dayatmalardan geri durmuyorlar. Ýþçi sýnýfýna yönelik küresel kapitalist saldýrganlýk emperyalist ülkelerde son derece þiddetli biçimde yürütülüyor. Oralarda iþçilere yönelik saldýrýlarýn bir diðer etkeni ise, iþçi ve komünist partilerin politik mücadelelerinin düzen sýnýrlarýný aþmamasý ve sýnýf savaþýmý yerine sýnýf iþbirliði politikasý yürütmeleridir. Neredeyse yirmi yýldýr iþçilere yönelik olarak son derece þiddetli saldýrýlar sürdürülüyor. Bu durum karþýsýnda mücadeleyi en üst düzeye çýkarmak yerine, tersine, ileri gitmek isteyen iþçilerin elleri kollarý baðlanýyor. Eðer iþçilerin mücadelesi, Avrupa’da yüzyýlýn en etkili mücadelesine dönüþüyorsa, bu, sendikalara ve sosyalist, komünist partilere raðmen oluyor. Dünya iþçi sýnýfýnýn savaþýmý öðretmiþtir ki, sýnýf savaþýmýyla kapitalist düzen yýkýlmadýkça, burjuva egemenlik sürdükçe, emekçi sýnýf her zaman kapitalistlerin saldýrýlarý, katliamlarý, baskýlarý ve dayatmalarýyla karþý karþýya olacaktýr. Türkiye’de iþçi sýnýfýna yönelik burjuva saldýrýlar, devlet saldýrýlarý olarak son derece yoðun, yaygýn ve þiddetli olarak sürmektedir. Burjuva sendikalarýn bu saldýrýlar karþýsýnda yaptýklarý, iþçilerin ayaklarýna pranga, ellerine kelepçe vurmaktýr. Yapýlan saldýrýlar sonucunda sýnýf mevzileri birer birer düþürülüyor. Toplu savaþým alanlarý (fabrikalar da bir arada olma) sona erdiriliyor. Ýþçilerin burjuva sendikalardaki örgütlülükleri bile çok zayýflatýldý. Kitlesel iþten çýkarmalar arttý. Ýþsizlerin sayýsý çok büyüdü ve tüm bunlarýn sonucu olarak ücretler düþürüldü. Hiçbir iþçi yarýnýndan emin deðil. Durumlarý tamamen güvensiz. Bu koþullarda kapitalistler ve burjuva devlet, emekçi sýnýfa kendi isteklerini, kendi koþullarýný dayatmada bulunabiliyor. Bundan çýkarýlmasý gereken bir sonuç þudur: Ýþçi sýnýfýnýn kapitalist egemenliðe karþý mücadelesi burjuva sendikacýlýða karþý mücadeleden ayrýlamaz. Sýnýf mücadelesinin genel ve kesin sonucu þudur: Ýþçilerin sýnýf savaþýmý devrimci politik biçimler kazanmadýkça iþçi sýnýfý kurtulamaz.

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

C. DAÐLI

3


Yeni Evrede

Burjuvazinin Kuþatmasý

Mücadele Birliði

edemeyeceðini her fýrsatta ortaya koydu. Her türlü araca baþvurarak bu aykýrý sesleri kesmek istedi. Kendi yasalarýný, kendi kurumlarýnýn “saygýnlýðýný” defalarca ayaklar altýna almaktan çekinmedi. Milyonlarca emekçi, “kutsal yasama dokunulmazlýðý”nýn boþ bir sözden ibaret olduðunu, geçmiþte DEP’li vekiller yaka paça gözaltýna alýnýrken, Salman Kaya sokak ortasýnda polisler tarafýndan dövü22 Temmuz gecesi, baþbakan Erdo- eþlik edecek “oyalayýcýlar” da devreye lürken görmüþlerdi. Sermayenin ve oðan, devrim sözkonusu olduðunda ser- sokuldu. “Sivil anayasa” tartýþmalarý bir nun devletinin çýkarlarý sözkonusu oldumaye dünyasýndaki tüm çeliþki ve çatýþ- örnektir. Hazýrlanan “sivil anayasa” pek ðunda, devrimin bastýrýlmasý sözkonusu malarýn bir kenara býrakýlýverdiðini göz- çok noktada 12 Eylül cunta anayasasýn- olduðunda, hiçbir yasa, hiçbir dokunuller önüne seren bir konuþma yaptý. Kürt dan daha tutucu olmasýna raðmen, piya- mazlýk, hiçbir “kutsiyet”... sermaye güçcephesinde yaratýlan ham hayallerin de saya özgürlüklerin geniþletilmek istendi- lerini engelleyemez. Bu türden boþ inaetkisiyle alýnan yoðun oylara “teþekkür” ði þeklinde sunuldu. Burjuvazi her za- nýþlar önünde secdeye gelenler, darkafalý mahiyetinde “tek millet, tek bayrak, tek man, yeni bir saldýrý gerçekleþtirirken bu- küçük burjuvalardan baþkalarý deðildir. Geçmiþte DEP’lileri yaka paça gödevlet” naralarý atýyordu baþbakan. Hü- nu “demokratikleþme”, “iyileþme” þekzaltýna alan devlet, bu defa “baðýmsýz kümetin genelkurmaydan farklý olduðu- linde maskeler. Özellikle son yirmi yýlýn mahkemeler”i eliyle “milletvekili dokunu, “yumuþama” yanlýsý olduðunu düþü- pratik olgularý, bunu fazlasýyla doðrulanenlerin nasýl büyük bir aymazlýk içinde maktadýr. Sermaye her dönem bu yönte- nulmazlýðý”nýn beþ paralýk bir sözden iolduklarýný dile getiriyordu. Seçimleri ta- me baþvurdu. Baþarabildiði oranda bek- baret olduðunu kanýtlýyor. Her türlü hýrkip eden süreç bu yalýn gerçeði defalarca lentiler yarattý. Ulusal hareketin, özellik- sýz, cani, dolandýrýcý, adi suçlu... bu “dole DTP’nin yanlýþ tutumlarý da bu alanda kunulmazlýk” sayesinde yargýlanmaktan kanýtladý. kurtulurken, DTP’li vekiller, savcýlarýn Bölgedeki askeri operasyonlar sü- burjuvaziye yardým etti. Burjuvazi, devrime karþý mücadele küstah ithamlarýna mazhar oluyorlar. reklilik kazandý. Çatýþmalar þiddetlendi. Kimyasal silahlar kullanýlmaya baþlandý. ederken en ufak bir aykýrý sese tahammül Mahkeme tezkereleri Meclis genel kurullarýnda okunuyor. Ýþte size “BüGerilla cesetlerine yapýlan iþyük Millet Meclisi”nin “dokukenceler sonucu aileleri bile teþSorun devletin “iyi çocuklarý”nýn nulmazlýðý”! his edemez oldu (Kato Daðý’nda veya birtakým çetelerin, Sermaye camiasý DTP üzeöldürülen gerillalara yapýlan iþ“ka ran lýk o dak lar”ýn ey le mi rinde her türlü araçla baský kurukencelerde olduðu gibi). Öte deðildir. DTP ve Kürt halký yorlar. Genelkurmay ve ordu koyandan her gün bayraða sarýlý tamutanlarý açýktan açýða “teröü ze rin de ar tan bas ký ve sal dý rý lar butlar üzerinden yoðun bir prorist” olarak damgalýyorlar onlarý. paganda baþlatýldý. Gerici-þoven bir bütün olarak devletin duygular körüklenmeye, siyasal planladýðý saldýrýlardýr. Bu baský Baðýra baðýra “önlem alýnmasý” gerektiðini söylüyorlar. Ve bu linç atmosferi genelleþtirilmeye ve provokasyon saldýrýlarýnýn “önlemler”in neler olabileceðini çalýþýldý. Ayný þekilde Güney artarak devam edeceðini görmek tahmin etmek hiç de güç olmasa Kürdistan’a yönelik söylemler için kahin olmaya gerek yok. En gerek! “Açýlýmcý” hükümet, sözsertleþti. Sýnýrýn öte yanýnda çeyetkili aðýzlar bunu apaçýk cü Cemil Çiçek’in aðzýndan þitli eylemler (bombalama, sui“tüm dünyanýn lanetlediði bir tesöylüyorlar zaten. Mevcut kast giriþimleri, katliamlar...) dürör örgütünü lanetlemediler; herzenlendi. Ýçerde bir dizi bombaþartlarda Türk tekelci kes aklýný baþýna toplasýn” sözlelama yapýldý. Her çeþit katliam kapitalizminin saldýrýlarý riyle tehdit ediyor; baþbakan ise ve provokasyonun önü açýldý. þiddetlendirmekten baþka çaresi “PKK’ya terör örgütü diyemeBeytüþebap’ta bir minibüsün tayok. Burjuvazi, son derece hassas yeni muhatap almam” diyerek ranmasý ve bombalanmasý, burbir dönemden geçmekte kesin sýnýrlarý çiziyor. Ýl baþkanjuva vahþet ve provokasyonun ol du ðu nun bi lin cin de. Bü tün larý gözaltýna alýnýyor, tutuklanýsýnýr tanýmazlýðýna sadece bir öryor. Belediye baþkanlarý ve çegücüyle devrimi ezme nektir. uðraþýsýnda. Ve artýk bu noktada, þitli parti yöneticileri hakkýnda Burjuvazi salt þiddet yöndavalar açýlýyor, görevden alýnýtemleriyle yetinmez. Kuþkusuz yasalarýn hükmü olmaz. Kuvvet yor. Parti binasý kurþunlanýyor, bu baský ve þiddet politikasýna söyler son sözü.

DTP KUÞATILIRKEN

4

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007


Yeni Evrede

Burjuvazinin Kuþatmasý

Mücadele Birliði

saldýrgan serbest býrakýlýyor... Tek sözle DTP açýk hedef haline getiriliyor. Baský çok yoðun. Gazeteler, Ýspanya’da Bask partisi Batasuna’nýn yetkililerinin apar topar gözaltýna alýnýþ haberini öyle bir veriyor ki, bir tek “ne duruyorsunuz, DTP’leri tutuklayýn” demedikleri kalýyor. Ve bütün bunlar olurken, sermaye cephesinden tek bir farklý ses gelmiyor. Peki DTP bu baskýlar karþýsýnda ne yapýyor? Ne yazýk ki hala Kürt halkýný yanlýþ kanýlara sürükleyebilecek, beklentiler yaratabilecek açýklamalar yapmaktan baþka hiçbir þey! Sanki genelkurmay ile ayný aðýzý konuþarak esip gürleyen baþbakan ve hükümet deðilmiþ gibi, hala olumlu adýmlar bekliyorlar. Ýþte Ahmet Türk’ün sözleri: “Baþbakan ABD’deki bir toplantýda, ‘Kürtler azýnlýk deðil. Çoðunluðun parçasýdýr. Yeni anayasa çalýþmalarýnda bazý yenilikler gelecek’ diyor. Burada inkar yok. Bu bizim söylediklerimizden farklý deðil. Kürtlerin kimliðini, kültürünü güvenceye alacak yasal düzenleme arayýþý içindeyiz. Ýmralý’da da buna benzer geçmiþte bir açýklama vardý. Kültürler ve farklýlýklar bir zenginlik olarak kabul edilir ve yasal güvence alýnýrsa iki ay içinde tamamen PKK’yý silahsýzlandýracak bir giriþim içinde bulunulur. Sayýn Baþbakan da bunu söylüyor. Farklýlýklarýn zenginlik olduðunu söylüyor. O zaman niçin bu kanýn akmasýna seyirci kalýyor. Hep birlikte gücümüzü, mantýðýmýzý, kararlýlýðýmýzý ortaya koyarak bu süre-

ci aþmaya çalýþalým.” Bu baský ve kuþatmanýn, bu saldýrýlarýn bir bütün olarak sermaye sýnýfý ve onun devletinin temel görüþü olduðunu bir türlü anlamak istemeyenler, yine o bildik “karanlýk güçler” nakaratýna sarýlýyorlar. Ulusal hareket ve DTP cephesinden gelen tüm açýklamalar, ne yazýk ki sözkonusu politikanýn genelkurmayýyla hükümetiyle devletin resmi politikasý olduðunun kavranamadýðýný ortaya koymaktadýr. Hala “sivil anayasa” taslaðý üzerinden yapýlan tartýþmalarla Kürt ulusal sorununun çözülebileceði yanýlsamasýný yüksek sesle dile getirmekteler. Sorun devletin “iyi çocuklarý”nýn veya birtakým çetelerin, “karanlýk odaklar”ýn eylemi deðildir. DTP ve Kürt halký üzerinde artan baský ve saldýrýlar bir bütün olarak devletin planladýðý saldýrýlardýr. Bu baský ve provokasyon saldýrýlarýnýn artarak devam edeceðini görmek için kahin olmaya gerek yok. En yetkili aðýzlar bunu apaçýk söylüyorlar zaten. Mevcut þartlarda Türk tekelci kapitalizminin saldýrýlarý þiddetlendirmekten baþka çaresi yok. Burjuvazi, son derece hassas bir dönemden geçmekte olduðunun bilincinde. Bütün gücüyle devrimi ezme uðraþýsýnda. Ve artýk bu noktada, yasalarýn hükmü olmaz. Kuvvet söyler son sözü. Ulusal hareketin farkýnda olmasýna raðmen kabul etmek istemediði gerçek, tam da budur iþte! Ele geçirilen “parlamenter mevziler”in bir hükmünün olmadýðý her-

kes tarafýndan net bir þekilde görülüyor. DTP’nin kendisi de görüyor bunu. Bir yandan kendilerinin Meclis’te bulunmalarýnýn TC için de bir þans olduðunu söylüyorlar. Öte yandan mevcut þartlarda daha fazla çalýþamayacaklarýný, parlamentoyu terkedebileceklerini ifade ederek hem sermayeyi korkutmaya çalýþýyorlar, hem de bu parlamentoda bulunmanýn hiçbir hükmünün olmadýðýný dile getirmiþ oluyorlar. Bu burjuva ahýrýnda Ufuk Uras gibi liberal palyaçolar dýþýnda herhangi bir aykýrý sese tahammül yoktur. Hele hele Kürt halkýnýn vekillerine hiç yoktur! Devrimin ve Kürt halkýnýn “anayasal hayaller” ile, reformlar ile kazanacaklarý hiçbir þey yok. Burjuva siyasetin ufkunda bu türden reformlar da yok. Tüm adýmlar savaþýn sertleþmesine göre atýlýyor. DTP’nin kuþatýlmasý ve belirli bir noktaya sürüklenmek istenmesi bunun sonucudur. Ve bu saldýrýlara karþý alýnacak tek doðru tutum, devrimin baskýsýný artýrmak, devrimi güçlendirmektir. Aksi yönde atýlacak her adým, burjuvazinin yaratmak istediði “beklenti havasý”ný güçlendirecek, baþta Kürt halký olmak üzere devrim güçlerinin zaman yitirmesine sebep olacaktýr. Düþman tepeden týrnaða silahlý ve azgýnca saldýrýyorken, barýþ söylemlerinin ne hükmü olabilir ki! Özgürlüðün yolu, barýþ ve kardeþliðin yolu devrimden geçiyor. “Barýþ isteyen savaþa hazýr olsun”!

EN ONURLU YAÞAM KOMÜNÝST YAÞAMIN MÜCADELESÝNÝ VERMEKTÝR Hayatýmýn bir noktasýnda takýlýp kalmýþken çýktýnýz karþýma. Bu yaþamýn anlamsýzlýðýný, boþunalýðýný, “doðduk, yaþadýk, öldük” mantýðýný kapitalizmle gördüm. Ama bir þeylere sahip çýkýp bu boþaltýlmýþ yaþamýn anlamlýlýðýný, aslýnda boþuna olmadýðýný ve yaþamýn “doðduk, yaþadýk, öldük”le bitmediðini sizinle gördüm ve bu boþaltýlmýþ yaþamýmý doldurmayý önüme ilk hedef olarak koydum. Þimdi düþünüyorum da, yýllar sonra yaþlandýðýmda yaþamýmýn boþa geçmiþ olduðuna yanmayacaðým. Çünkü öyle bir yol seçtim ki hakikaten de “yaþadým” diyebileceðim kendime. Bu yol insanlýðýn özgürlüðü için, bu yol doðanýn yok oluþunu engellemek için, bu yol Leninistlerle beraber en onurlu yaþam olan komünist yaþamýn mücadelesini vermek için seçtiðim yoldur. Komünizme giden yolun bir baþýma deðil partimle yani Leninist Parti’nin öncülüðüyle aþýlacaðýna inanýyorum. Ýnancýmla, bilincimle, yüreðimle ve tüm gücümle her yerde her zaman olmasý gereken için, yani insanlýðýn kurtuluþu için, yani sosyalizmin kurulmasý için mücadelemi sürdürüyor olacaðým. Yaþasýn bu yaþananlarýn kader olmadýðýný görüp asýl nedeni yok etmek için savaþanlar, Yaþasýn özgürlük mücadelesine tüm yüreðini koymuþ yoldaþlar, yaþasýn insanlýðýn sorumluluðunu omuzlarýnda taþýyan Leninist Parti. Akdeniz’ den Bir Leninist 103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

5


Yeni Evrede

Eylem

Mücadele Birliði

Dinci-Gerici Ýran Ve Türkiye’ye Karþý

KÜRT HALKININ YANINDA OLMAK

K

ürt halkýna yapýlan katliamlara, operasyon-

lara, imha ve inkar politikalarýna karþý, 29 Eylül Cumartesi günü saat 20.30 civarýnda

Bayramtepe’de Kürt halkýnýn yoðun yaþadýðý ve halk arasýnda “Filistin Mahallesi” olarak adlandýrýlan yerde, meþaleli bir eylem gerçekleþtirildi. Yürüyüþ esnasýnda yapýlan ajitasyonlarda, “Kürt

halký, yüzyýllardan beri bu topraklarda katledilen, sokaklarda öldürülen, köyleri yakýlan, zorla göç ettirilen bir halktýr; çoluk çocuk, genç-yaþlý, kadýn-erkek demeden yok edilen bir halktýr” denildi. Ayrýca, yürüyüþte seçimlerdeki Leninist Parti politikalarýn doðruluðu da vurgulandý. “AKP 60. hükümeti olarak yoksul Kürt halkýnýn, iþçinin, emekçinin kanýný akýtarak efendilerine hizmet etmeye devam ediyor” denildi. Kürt halkýnýn yalnýzca devrimle özgürleþeceðini, bunun için Kürt ve Türk emekçilerinin mücadele birliði aðýný örmesi gerektiði ajitasyonlarla Kürt halkýna duyuruldu. Yürüyüþ sýrasýnda sýk sýk “Kürt Halký Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Kürt ve Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði”, “Kürdistan’da Tek Çözüm, Ya Devrim Ya Ölüm”,

“Disa Disa Serhýldan, Biji Azadiya Kürdistan”, “Jibo Azadi Aþiti Þer Þer Þer”, “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak”, “Faþist TC Ordusu Kürdistan’dan Defol” sloganlarý atýldý. Atýlan sloganlara, çevreden gelen alkýþlar eþlik etti. Biz eylemimizi sonlandýrdýðýmýz sýrada, saat 20.45 civarýnda “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist”, “Denizlerin Yolunda TKEP/L Saflarýna”, “18. Yýlýnda TKEP/L Saflarýna” sloganlarý duyuldu. Biz, buradan bir kez daha tüm dünyaya sesleniyor ve diyoruz ki: Bugüne kadar olduðu gibi, bundan sonra da Kürt halkýnýn yanýnda olacaðýz! Hiçbir baskýya, katliama raðmen Kürt halkýnýn mücadelesi engellenemeyecektir. Kürt halkýnýn özgürlüðü ve iþçi, emekçi halklarýn sömürüsüne son vermek için, Kürt ve Türk halklarýnýn mücadele birliðini örmeye devam edeceðiz. KÜRT HALKI Y ALNIZ DEÐÝLDÝR! Y AÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! Bayramtepe’den Y . E. Mücadele Birliði Okurlarý

6

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007


Yeni Evrede

Okurlardan

Mücadele Birliði

BÝR ÇÝÇEK DÜÞTÜ TOPRAÐA

V

aroþ bir mahalle. Sýcak bir gün, alabildiðine sýcak. Yürürken bir yel esiyor yüzüne doðru, sýcak bir yel. Bu bunaltan sýcaklar, gidilen yerden daha mý sýcak, daha mý yakýcý. O annenin, babanýn, kardeþlerin yüreðinden daha mý fazla yanýyor gün? Kadýnlar oturuyor damda 100’ün üzerinde kadýn. Düðüne gelinmiþ gibi, hepsinin üzerinde kaftan. Dimdik kafalarý, yüzlerinde acý, ezilmiþlik Yapýlanlar karþýsýnda bir þey yapamýyor olmanýn burukluðu… Anne aðlýyor vakurlu, onurlu. Fakat kahrolmamýþ, gizliden gözlerdeki yaþlar siliniyor, güçlü bir anne olsa da, ne kadar zordur evladýnýn katledilmiþ olmasý. Ne kadar dayanýr buna yürek. Kürtçe aðýt yakarak aðlýyor bir kadýn “beyaz duvaðýný göremedik, gelin olduðunu göremedik”. Aðlýyor kadýnlar anne yorgun, anne güçlü, anne serhildan. Anne: “Keça mýn Rahime agit bu, wek rýhane bin dýda, nazenini mala mýn bu, jý bo we, jý bo te, jý bo zýmanu me þêr dýkýr, jý bo we hata kuþtin. Keça mýna lê buke kurdu kurdistane ne dýþewýtým ne xemgin dýbým, bý çûk bû waxte ki mý sere wi dûþuþt, jý ave germ heznedýkýr dý got “ave saragerm býke”. keçamýn bý kimyasala þewitandýnne bý kimyasala. Mýn keçaxe abý ava germ ne dûþuþt, hevan çawa bý kimyasala þewitandýn keçamýn. Ez we dýþewýtým, we xemgin dýbým. bý ave germ dýgot “dýfetisime”. býni kimyasala çawa nefes gýrt rehmemýn?” “Kuþtin Qiza mýn û deh hevalen wi bý kimyasala, ew çýbý bê vijdaniye! Býdýn keçamýn, ez keça xa duxwazým, carek bibinim mýn birawekýrýye ma suçe. Sere we êþê ne gotin wane birindarýn, hatin mere mý kýþandýn sorguya. Dýlemýn wê þewiti çawa rake ez keça xa duxwazým.” (“Benim Rahime’m yiðittir, reyhan gibi kokar, evimin nazlýsýydý.” Kadýnlarý gösteriyor anne “sizin için, senin için, dilimiz için savaþýrdý,onun için katledildi. Benim kýzým Kürdistan’ýn ve Kürtlerin gelinidir. Ne yanarým ne üzülürüm, küçükken Rahime’nin baþýný yýkadýðým zaman sýcak suyu sevmezdi, “suyu ýlýt” derdi. Kýzýmý kimyasalla yakmýþlar, kimyasalla. ben kýzýmý sýcak suyla yýkamaya kýyamazken onlar nasýl kimyasalla yaktýlar kýzýmý, ben ona yanarým ona üzülürüm. Sýcak suda “nefes alamýyorum” derdi. Rahimem nasýl nefes alabildi kimyasallar altýnda? Kýzýmý ve on arkadaþýný kimyasalla katlettiler, bu nasýl vicdansýzlýktýr! Kýzýmý verin, ben kýzýmý istiyorum, bir kerecik göreyim, özledim suç mu? Bu acý içinde demediler ki bunlar yaralý, gelip kocamý sorguya çektiler. Yüreðim bu acýyý nasýl kaldýracak ben kýzýmý istiyorum.”) Avesta’nýn annesinin yüzündeki, elindeki yeþil dövmeleri geleneksel Kürt kimliðini baðýrýyor adeta. Kadýnlarýn yüzlerinde ve

ellerinde bu yeþil dövmeler… Rahime’nin babasý geliyor uzun boylu, çoðuna ak düþmüþ cansýz saçlarý var babanýn, üzerinde beyaz gömleði, pantolonu zayýf bedenine bol geliyor. Baba fiziksel olarak zayýf olsa da kocaman bir dev gibi gözüküyor, kim bilir belki de bu katledilmenin, evladýnýn katledilmesinin yaný sýra yýllarca sömürülüyor olmanýn, yok sayýlmaya çalýþýlmanýn hýncýndan dolayý bu kadar devleþiyor gözlerinde insanlarýn. Çok sert konuþuyor, kadýnlarý serhýldan olmaya çaðýrýyor baba: “Ne girin jina ne girin é naha çuyi canêk tene, naha agir ketiye malamýn lê ne xemginim, bi xevinim bétýr bý hêzým, jibo ku êvê dewleti ani sereme pýr bý hêrsým. çar kuremin û keçikamýn hebü, keça mýn qulilka malemýn çýlmýsandýn, wek kevokeki cem me firýya çû, mýn denge wi ne bihist, dur bu lê mý dýzani ku diji bu jibo gelle xa þêr dýkýr, jýbo wi pýr xewinim bum keça mýn naha mýr hata kuþtin lê ez dýzaným ku jý hazaran mirovan zede lý jiyaneye. Ma jiyan tene nefes girtinu dani ga? Edi bese ew qas zulim! Em bý milyona kurdin, bêhez sere xa rakýn bý salan zaroke me dukujino gundane me diþewtinin, bý hazara insanede hatin kuþtin týrba wana jý tune. Le Jýnan edi negirin, bý girin pýrsgiriyek çare sere nabe. Rabunu þêr býkýn. Un cýqas tebatbýkýn we dewleti? Edi bese býjýn we zulim! Bese edi wekýn cawixe!” (“Aðlamayýn kadýnlar aðlamayýn. Þimdi giden sadece bir candýr. Þimdi ateþ benim evime düþtü, üzgün deðilim aksine gururluyum, çok kýzgýným, bu devletin yaptýklarýna. Benim bir kýzým dört oðlum vardý. O benim evimin çiçeðiydi, benim çiçeðimi soldurdular, yanýmýzdaki güvercin uçup gitti, sesini duymadým belki, yanýmda deðildi belki ama biliyorum ki halký için savaþýyordu, onun için çok gururluyum, kýzým katledildi belki ama biliyorum ki yaþayan milyonlarca insandan daha canlý. Yaþamak sadece nefes almak mýdýr? Yeter artýk bu kadar zulüm! Biz milyonlarca Kürdüz, baþkaldýrýn, yýllardýr çocuklarýmýz öldürülüyor, köylerimiz yakýlýyor, öldürülen milyonlarca insanýn cenazesi kaybediliyor . Kadýnlar artýk aðlamayýn, aðlamak çare deðil. Kalkýn savaþýn. Bu devlete daha ne kadar dayanacaksýnýz? Yeter artýk deyin bu zulme! Yeter artýk açýn gözünüzü.”) Ateþ düþtüðü yeri yakmýyor artýk, beraberinde diðer insanlarý da yakýyor. Yýllardýr süregelen bu saldýrýlarý, ölümleri, acýlarý, ezilmiþlikleri kaç insan anladý? Kaç insan bütün bunlarý sorguladý acaba. Artýk bütün bu yaþadýklarýmýza, katliamlara karþý durma, baþkaldýrma zamaný. Devletin baský, sindirme politikalarý aslýnda kendi korkularýnýn dýþavurumudur. Gerçekler artýk kendini dayatýyor. Dilinden yoksun, saðlýðýndan yoksun, emeðinin karþýlýðýný almaktan yoksun, geleceðinden yoksun insanlarýn, bu düzeni yýkmak için artýk baþkaldýrmaktan baþka bir çaresi yok. Þimdi ayaklanma zamaný, þimdi serhýldan zamaný KÜRT HALKI DEV RÝMLE ÖZGÜRLEÞECEK… ZA FERE KA DAR DA ÝMA… Not: Þýrnak Uludere’de 24 Aðustos tarihinde TC ordusuyla girilen çatýþmada kimyasal silahlarla katledilen 11 gerilladan biri olan Avesta Amed (Rahime Tuncer) için oturduðu yer olan Antep’in Vatan mahallesinde kurulan taziye evinde paylaþtýðýmýz bir an.

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

Y.E. Mücadele Birliði Okuru/ Antep

7


Yeni Evrede

Okurlardan

Mücadele Birliði

TEKSTÝL ÝÞÇÝLERÝNÝ ÖRGÜTLEMEDE DEVRÝMCÝ PROLETARYANIN GÖREVLERÝ 17. yüzyýlýn ilk baþlarýnda, Ýngiltere’de makineli sanayinin geliþmesiyle birlikte artan sömürü ve yaþam koþullarýnýn kötüleþmesinden en fazla etkilenen tekstil sektörü iþçileri oldu. Günde 14-16 saat çalýþmaya zorlanan, saðlýksýz bir þekilde beslenen, nemli ve özellikle havasýz binalarda çalýþan kadýn ve çocuklarýn bu çalýþma koþullarý onlarýn fiziksel olarak çöküþüne neden olmuþtur. Sömürü düzeni, Ýngiltere burjuvazisi tarafýndan özellikle ucuz emek gücü ve daha fazla sömürü, artýdeðer kazancý saðlayabilmek amacýyla Ýrlanda’nýn yoksul halkýndan kadýn ve 8-14 yaþýnda çalýþan iþçi çocuklarý üretimin içine çekmiþtir. 21. yüzyýlýn ilk yýllarýný yaþadýðýmýz bu süreçte ve sýnýf savaþýmýnýn þiddetlendiði ülkelerimizde, 17. yüzyýlýn Ýngilteresiyle karþýlaþtýrýldýðýnda, geldiðimiz bu evrede tekstil iþçilerinin yaþam koþullarý Ýngiltere ve Ýrlanda yoksul halklarýyla biçim olarak ayný olmasa da, öz olarak aynýdýr. Türkiye burjuvazisi, tekstil sektöründe özellikle Kürt yoksul halkýnýn kadýn, çocuk ucuz emek gücünden yararlanmaktadýr. Ýnsanlarý hiçbir sosyal güvencesi olmadan, çok düþük ücretle çalýþtýrmasý kapitalist sömürü düzenin evrensel bir sömürü düzeni olduðunun bir örneðidir. Sömürü, sefalet, açlýk, yoksulluk, saðlýk-

sýz çalýþma koþullarý, kültürel-ahlaki yozlaþma, toplumsal olaylara duyarsýzlaþma ve bir iþçinin makine baþýnda hayallerini, umutlarýný, yaþama karþý duruþunu, yaþamýný makinenin iþleyiþine göre þekillendirmesi ve doðal olarak kendi emeðine yabancýlaþma, tekstil piyasasýnda daha çok görülür. Yaklaþýk olarak 2,5-3 milyon emekçinin çalýþtýðý tekstil sektöründe iþçilerin karýn tokluðuna çalýþmalarý, daðýnýk ve örgütsüz olmalarý, buralarýn burjuvazi için önemli bir sömürü sektörü olduðunu gösterir. Ýþçi sýnýfýnýn en daðýnýk en örgütsüz olduðu tekstil sektöründeki iþçilerin, örgütlü bir güç olabilmeleri için yaþadýklarý yaþamdan ders çýkarmalarý ve de sýnýf savaþýna katýlarak, ilerleyerek geliþmeleri gerekmektedir. Engels’in deyimiyle özetlersek: “Ýþçiler kendi durumlarýna deðiþik tepki gösterirler. Bazýlarý, yenik düþer, ahlaki olarak çöker, bunlar arasýnda sarhoþluk, ahlak bozukluðu, suç ve mantýksýzca para harcamada görülen artýþ, toplumsal bir olgudur. Kapitalizmin ürünüdür. Bireylerin zayýflýðý ve çaresizliðiyle açýklanamaz. Bazýlarý yazgýsýna boyun eðer, olabildiðince yasalara saygý duyan, saygýn bir kiþi olarak yaþamaya çalýþýr. Topluma iliþkin konularla ilgilenmez. Ancak gerçek insanlýk ve onur, iþçilerin yaþam koþullarýnýn kaçýnýlmaz olarak yarattýðý iþçi hareketi içinde bur-

MYANMAR’DA AYAKLANMA Myanmar’da (eski adýyla Burma), 1962’den bu yana askeri cunta var ve zengin petrol, doðalgazý rezervleriyle ünlü. 1948’e kadar Ýngiliz sömürgesi olan Myanmar, 1948’de özgürlüðünü elde etmesinin ardýndan 1962’de askeri darbe ile cunta iktidara gelmiþti. 1988’de halkýn cuntaya karþý yaptýðý kitlesel protesto eylemleri kanla ve þiddetle bastýrýlmýþ ve 3 bin kiþi katledilmiþti. Ardýndan 1990’da yapýlan seçimlerde, Ulusal Demokrasi Partisi oldukça yüksek oy oranýyla seçimleri kazansa da bu seçim cunta tarafýndan tanýnmamýþ, seçimi kazanan partinin lideri de av hapsine mahkum edilmiþti. Bu sene Aðustos ayýnda cuntanýn yaptýðý yüksek oranlý zamlarýn ardýndan cunta karþýtý eylemler yeniden baþladý. Eylemlerle birlikte, cunta halka karþý tutuklamalarla, ateþ açmalarla saldýrýya geçti; bu, eylemlere Budist rahiplerin de katýlmasýna yol açtý. Kýsa sürede onbinlerce kiþilik cunta karþýtý kitlenin önderli-

8

juvaziye karþý verilen savaþta bulunabilir.” (Ýngiltere Emekçi Sýnýfýnýn Durumu) Engels’in bu satýrlarý yazmasýnýn üzerinden yýllar geçmiþ olmasýna raðmen hala düþünceler çok canlýdýr. Ve bugün yaþadýðýmýz süreçte ondan öðrenilecek çok þey vardýr. Þimdi iç savaþ ve sýnýf savaþýnýn yoðunlaþtýðý bu süreçte sýnýf bilinçli ve devrimci proletaryanýn yapmasý gerekenleri þöyle sýralayabiliriz: 1 ) Tekstil fabrika ve atölyelerinde çalýþan iþçiler arasýnda sevilen, saygý duyulan, diðer iþçileri geliþtirip deðiþtirecek iþçileri örgütleyip iþ yeri komiteleri kurmak. 2) Özellikle Kürt yoksul gençlerin çalýþtýðý ve mücadeleye bir kývýlcýmla harekete geçecek olan iþçilerle bað kurmak. 3) Hem sýnýfsal açýdan hem kapitalizmin cinsel meta haline dönüþtürdüðü, dürüst, temiz kadýn iþçileri kazanmak. Bu maddeleri çoðaltabiliriz. Kapitalizmin sýçramalý çöküþ yaþýyor olmasý, iþçi-emekçilere-Kürt yoksul halkýna kültürel, ideolojik olarak saldýrýlarýný yoðunlaþtýrmasý, bir yandan da topluma medya aracýlýðýyla toplumsal uzlaþma mesajlarý vermesi, çýkmaz bir bataklýða saplandýðýnýn ve yýkýlýþýnýn ne kadar yaklaþtýðýnýn göstergesidir. Tekstil iþçilerinin çalýþtýðý koþullarý iyi deðerlendirip, devrimci eylemlere yönelmeye hazýr tekstil iþçileriyle iliþkileri geliþtirmek Leninist Parti ve kadrolarýnýn görevidir. Nesnel koþullarýn keskinleþtiði bu savaþ günlerinde Leninist Parti pratik içinde kitlelerle ne kadar güçlü bað kurabilirse devrimimiz o kadar yakýn olacak. ZAFER SAVAÞAN ÝÞÇÝLERLE GELECEK! BÜTÜN ÝKTÝDAR EMEÐÝN OLACAK! Adana’dan Tekstil Ýþçisi Bir Leninist

ðini yapmaya baþlayan rahipler, “Safran Devrimi”ni baþlatmýþ oldu. Eylül ayýnýn sonuna gelindiðinde ise eylemler tamamen kitleselleþmiþ, 88 Eylemlerini aþmýþ durumda. 24 Eylül’de en kitlesel protesto eylemi yaþanýrken, 27 Eylül’de ise asker ve polisler, sokaða çýkma yasaðýna raðmen eylemde olan halka otomatik silahlarla ateþ açtý. Ara sokaklara daðýlmaya çalýþan halktan 12 kiþi öldü, onlarca insan yaralandý, 200’den fazla insan gözaltýna alýndý. Katledilenlerden biri, yaralý halde iken bile katliamý görüntülemeye çalýþan Japon bir gazeteci idi. Katliamýn ardýndan ordunun tapýnaklara yaptýðý baskýnlarda da 4 bin rahip gözaltýna alýndý. Katliamýn ardýndan ülkeden kaçan hükümetin istihbarat þefi, gözaltýna alýnan binlerce rahip ve sivilin öldürülerek cesetlerinin ormana atýldýðýný açýkladý. Halen gözaltýnda bulunan binlerce kiþi de baþkentteki cezaevlerinde ve gözaltý merkezine dönüþtürülen üniversitede baský ve iþkence altýnda tutuluyor. Myanmar’a hala basýnýn ya da üzerinde kamera olanlarýn girmesi yasak ve radyo, televizyon, internet yayýnlarý engelleniyor, cep telefonu baðlantýlarý da engellenmiþ durumda.

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007


Yeni Evrede

Okurlardan

Mücadele Birliði

Merhaba Mücadele Birliði okurlarý. Ben Antep’ten bir trikotaj iþçisiyim. Çalýþtýðýmýz iþ kolunda öyle zorluklar var ki baþtan bunlara deðinmek istiyorum. Bizim iþ kolunda çalýþma zamaný 12 saat olup, sendika ve sigortamýz yoktur. Yani sizin anlayacaðýnýz hiçbir hayat güvencemiz yok. Trikotaj iþçileri senede 3 veya 4 ay çalýþýrlar, geri kalan aylarda patron çok rahat bir þekilde iþçiyi iþten çýkararak iþ olmadýðýný ve kendisine iþ bulmasýný söyler. Yani iþçiyi kibarca iþten kovar. Kapitalist sistemin dünyada ve Türkiye’de iþçi sýnýfý üzerinde kurmuþ olduðu sistem ve baský Antep’te de vahþice sürmektedir. Yokluðun, açlýðýn, sefaletin ve iþsizliðin kol gezdiði bu vahþet, insanlarýn onursuz ve kiþiliksiz olduðu bir toplum yaratmaya çalýþýyor. Ýnsanlar aþevlerine muhtaçlar. Bu sistem ve AKP hükümeti, bu duruma düþürdüðü halka yaptýklarýný, utanmadan, TV ekranlarýnda böbürlenerek anlatabiliyor. Bunu söyleyenlere þunu sormak lazým: Sizin kadýnlarýnýz ellerinde sefertasý, aþevlerinden hiç yemek aldýlar mý? Hiç sýraya girip kömür beklediler mi? Bizlere bunlarý reva görenler kendi çocuklarýný ABD’de okutup, torunlarýnýn orada doðmasýna dua edip, doðduðunda da apar topar ABD vatandaþý yapabiliyorlar. Bunu yapan kim mi? Bildiðimiz TC baþbakaný. Ýþte bunlarýn memleket sevgisi bu kadar. Bir de Antep’te belediyenin ve mevcut hükümetin sistematik bir þekilde uygulamaya koyduðu Fethullah Gülen efendilerinin destek verdiði dersaneler var. 10-11 yaþýndaki yoksul aile çocuklarýný, “bedava ders vereceðiz” diye toplayarak dini eðitim veriyorlar. 07:00’de baþlayan derslerde çocuklara bilimi öðretmek yerine Kuran okuma yarýþý yaptýrýyorlar. Bunu cazip hale getirmek için de bazý hediyeler vererek çocuklarý yarýþa sokuyorlar. Bu sistemle çocuklara bilimi öðretmek yerine kaderci bir toplum yaratmak için cemaatler oluþturup çocuklarýmýzý ardlarýnda sürüklemeye çalýþýyorlar. Benim oturduðum Çýksorut Mahallesinde 5 tane ve Antep’te 50’ye yakýn böyle dersane yapmýþlardýr. Zaten Baþbakanýn þeyhlerin eteðini öptüðü bir ülkede

“YENÝ ÝNSAN” YÜREÐÝ TAÞIYORSAK... ÝNSANLIÐI GELECEÐE TAÞIRIZ Ýnsan hayatýnýn merkezine neyi koymalý; ailesini mi, sevdiðini mi, yoksa kendi ve toplumsal kurtuluþ mücadelesinin zaferle sonuçlanacaðý devrimi mi? Sýradan yaþamlar söz konusu olduðunda bu sorunun yanýtý þaþýrtýcý olmayacaktýr. Ama toplumsal kurtuluþun kendi kurtuluþu olacaðýný düþünen ve bunun mücadelesini veren “yeni insan” adaylarýnýn cevabý: “Yeni bir dünya yaratma iddiasýyla, yaþadýðým bu akýl dýþý sistemi yýkýp devirmeyi, yani devrimi koymak olacaktýr” Yüzümüzü ne tarafa dönsek içi boþaltýlmaya çalýþýlan deðerlerle karþýlaþýyoruz. Bugünümüz . yok, geçmiþimiz bize ait deðil, yarýnýmýz (eðer biz sahiplenmezsek) elimizden alýnacak. Nefes alýp vermemiz dýþýnda her þey elimizden alýnýyor yavaþ yavaþ ve giderek insanlýðýmýzý da teslim olmak istiyorlar. Artýk düþünecek daha fazla zamanýmýz yok! Biz bir þeyleri erteledikçe sadece insanlýðýmýzý deðil yaþanasý ne varsa hepsini kaybedeceðiz. Aslýnda kendi geleceðimizdir kaybettiðimiz. Burada durup þunu sormalýyýz kendimize: “Kendi geleceðinin mücadelesini veren. bir insan mý olmak istiyorum yoksa geleceðimin gözlerimin önünde yok olmasýný bekleyen bir insan mý olmak istiyorum?” Bizden çok uzakta, baþka dillerde yaþanan acýlarý hissetmek ve bu acýlarýn olmamasý için mücadele etmek için bu acýlarýn baþýmýza gelmesini beklemek zorunda deðiliz. Yaþanan acýlar bizden ne kadar uzakta ve baþka dillerde de olsa eðer ufacýk bir insan yüreði taþýyorsak, yaþanan-

DEVRÝM DAVASI ASLA YENÝLMEZ baþka ne beklenebilir ki? 12 Eylül faþist yönetiminin silindir gibi ezip geçtiði Türkiye ve Kürdistan iþçi sýnýfýný ve devrimci hareketini sindirmek için, devrimcilerin aktif olduðu bölgelerde devlet sistematik bir þekilde Hizbullah gibi dinci-gerici örgütleri bizzat örgütleyerek, onlarýn geliþmesine destek vererek, bunlarý finanse etmek için dükkanlar açarak bu gibi örgütlerin geliþmesini saðlamaya çalýþtý. Antep’te devrimcilerin yoðun olduðu mahallelerde bilinçli þekilde, onlarý sindirmek için dini ve dinci-gerici örgütleri kullanmýþlardýr. Devrimcilerden o kadar korkuyorlardý ki, devrimcilerin kalesi olan Devrim Lisesi’nin ismini deðiþtirmeye bile cüret ettiler. Sistemin bu yoðun saldýrýsýna raðmen devrimcileri yok etmeyi baþaramadýlar. Marx’ýn dediði gibi: “Kapitalizm varoldukça yoksulluk da devam edecektir”. Yoksulluk devam ettikçe, emek-sermaye çeliþkisi sürdükçe devrimciler de hep olacaklardýr. Belli þeyleri baþardýklarýný sansalar bile aslýnda baþaramamýþlardýr. Çünkü Antep’te devrimciler düþmana inat, çelik bir disiplin içerisinde çalýþmalarýný sürdürmektedir. Biz devrimciler, var olan kapitalist sistemin vahþice baskýsýna karþý daha çok çalýþmak ve her alanda dimdik, yýlmadan, usanmadan, Denizler’in, Yusuflar’ýn, Hüseyinler’in býrakmýþ olduðu bayraðý daha ileri taþýmak için yola çýkmýþýz. YA ÞA SIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCA DELE BÝRLÝÐÝ!

Antep’ten Bir Ýþçi lar karþýsýnda içimizin sýzlamasý gerekir. Sýzlamasý yeterli mi? Asla yeterli deðildir, bunlarýn olmamasý için elimizden gelen her þeyi yapmak zorundayýz. Tarihin dayattýðý bu zorunluluða kulak vermeliyiz. Tarih artýk bize sorumluluðumuzu hatýrlatýyor: “Ýnsanlýðý ya geleceðe taþýrsýnýz, ya yok oluþa mahkum edersiniz.” Her gün artan katliamlara, iþkencelere, çocukluðu doðumuyla elinden alýnmýþ temiz yürekli bebelere, yok olmama mücadelesine tüm benliðiyle sarýlmýþ gül yüzlü analarýmýza, ölümsüzleþen yiðit savaþçýlarýmýza ve yüzümüzü döndüðümüz her yere kirlerini yaymýþ insan görünümündeki vahþilere, onlar tarafýndan kirletilmiþ dünyaya daha fazla seyirci kalmamalýyýz. Peki, ne yapmalýyýz? Çocukluðu elinden alýnmýþ temiz yürekli bebelerin yarýnlarda insanca yaþamasý için mücadele etmeli, yok olmama savaþý veren gül yüzlü analarýmýzýn yanýnda yer almalý ve insanlýk mücadelesi uðruna ölümsüzleþen yiðit savaþçýlarýmýzýn bayraðýný devralmalýyýz. Herkes burada durup þunu söylemeli: “Gözlerimin önünde yok olmakta olan insanlýðýmý kurtarmam gerekiyor. Bunun gerekleri neyse, savaþsa savaþölümse ölüm, gözümü kýrpmadan yerine getirmeliyim. Yoksa yok olmakta olan gelecek, yok olmakta olan doða, yok olmakta olan insanlýk son çýrpýnýþlarýný kollarýmda gerçekleþtirecek.” Arkadaþlar, yoldaþlar artýk daha fazla çaba sarf etmeli ve insanlýðýn elinden tutup yarýnlara ulaþmasýný saðlamalýyýz. Þimdiye kadar böyle insanlýk dýþý yaþamayý biz seçmedik ama bundan sonra insanca yaþamayý seçmek bizim elimizde... Umut Kavgada, Gelecek Kavgada... Yarýnlar Bizimdir Yoldaþlar... Gündüz lerinde Sömürülmediðimiz, Gecelerinde Aç Yatmadýðýmýz Sosyalist Bir Dünya Ýçin Leninist Bilinçle, Cüretle, Cesaretle Ýleri... Akdeniz’den Bir Leninist

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

9


Yeni Evrede

Okurlardan

Mücadele Birliði

BÝREYSEL DEÐÝL ÖRGÜTLÜ MÜCADELE Merhaba, Yeni Evrede Mücadele Birliði okurlarý. Biz Gazi Mahallesi’nde DÝK(Devrimci Ýþçi Komiteleri)’de örgütlü iþçiler olarak, Gazi Mahallesi Barajüstü’ndeki gecekondu semtinde oturan bir esnaf arkadaþ ile, gecekondu yýkýmlarýna iliþkin yapmýþ olduðumuz röportajý sizlerle paylaþmak istiyoruz. DÝK’li Ýþçiler: Merhaba biz DÝK’te örgütlü iþçileriz. Sizlerle Gecekondu yýkýmlarýyla ilgili bir röportaj yapmak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Gecekondu Sakini: Ben, uzun süredir bu mahallede oturan bir esnafým. DÝK’li Ýþçiler: Ne iþle uðraþýyorsunuz? Gecekondu Sakini: Demir ticaret iþi yapýyorum. DÝK’li Ýþçiler: Tuzla’da yapýlan yýkýmlarý tv kanallarýnda görmüþsünüzdür, ne düþünüyorsunuz bu konuda? Gecekondu Sakini: Önce iðneyi kendimize batýralým. Ben 10 gündür tv izlemiyorum ama duydum. Duyduðumda üzülmüþtüm, çünkü ben de gecekonduda oturuyorum. DÝK’li Ýþçiler: Gazi’de yapýlacak olasý gecekondu yýkýmlarýna karþý neler yapýlabileceðini düþünüyorsunuz? Gecekondu Sakini: Bireysel hareket edemezsiniz. Toplumun o andaki durumuna göre toplumsal hareket edilebilir. DÝK’li Ýþçiler: Gecekondu yýkýmlarýna karþý sizce neler yapýlabilir? Gecekondu Sakini: Burada ikna kabiliyetini konuþturmalýyýz. Saðýmýzdasolumuzdaki komþularýmýzý ikna etmeli, gecekondularýný yýktýrmamalarý için buradaki örgütlenmelerle birlikte hareket etmeliyiz.

10

SOSYA LÝZM ÝNSA NIN ÝNSANCA YA ÞA MA SIDIR...

M

erhaba Mücadele Birliði emekçileri ve okurlarý... Sizlerle yeni tanýþtýðýmýz, üniversite mezunu olan ve 3 yýldýr iþ arayan bir arkadaþýmýzla yaptýðýmýz sohbeti paylaþmak istiyoruz. Y. E. Mücadele Birliði: Merhaba, bize biraz kendinden bahseder misin? Bahar: 26 yaþýndayým, 2005 yýlýnda üniversiteden mezun oldum ve iki yýl aradan sonra þu an yüksek lisans yapýyorum. Tarih bölümü mezunuyum. Ýþsizim ve iþ bulamama kaygýsýndan dolayý yüksek lisans yapýyorum. Y. E. Mücadele Birliði: Dört yýl üniversitede okudun. Bu dört yýlýn olumlu veya olumsuz anlamda sana kattýklarý nelerdir? Bahar: Aklýma olumlu anlamda kattýðý pek bir þey gelmiyor. Üniversiteden kaynaklý ailemden uzak oluþum kýsmen kendi ayaklarým üstünde durma olanaðý verdi. Deðiþik yerlerden öðrencileri tanýyarak, deðiþik yaþam þekillerini öðrenme olanaðý verdi. Öðrenciler konusunda hayal kýrýklýðý yaþadým. Okuduðum bölümde iþ alanýnýn geniþ olmamasý, bende zamanýmýn çalýndýðý düþüncesini uyandýrdý. Sonucunu alamayacaðým bir þeye emek sarf ediyordum. Bundan dolayý okuduðum bölüme uzaklaþýyordum. Kendi alanýmdan farklý iþlerde çalýþma zorunluluðum oldu ve kendi alanýma yabancýlaþtým. Y. E. Mücadele Birliði: Ýki yýldýr üniversite mezunusun ve iþsizsin. Senin gibi üniversiteden mezun yüzbinlerce öðrenciyle ayný “kaderi” paylaþýyorsun. Eðitim - öðretim sistemi üzerine dair düþüncelerini alabilir miyiz? Bahar: Eðitim-öðretim sistemi, en iyisini yapabilmek adýna(!) öðrencileri birbiriyle yarýþtýrýyor. Böyle bir yarýþ içerisinde olmak, öðrenciye yapabileceðinin en iyisini yapma olanaðý vermiyor. Öðrencilerin çokluðuyla orantýsýz olan olanaklar öðrencilere ha bire elekten geçirilme durumunu yaþatýyor. Bu da onun öðrencilikten kurtulmadan sürekli sýnavlara girmesine sebep oluyor. Üreten konuma gelmesine engel oluyor. 16 yýllýk okul hayatým boyunca neyi veya ne için okuduðumun farkýnda olmadan okula gittiðimi düþündüðüm olmuþtur. Öðrenmek için deðil sýnýfýmý geçmek için okuyordum. Ezbere dayalý eðitim dedikleri bu olsa ge103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

rek. Eðitim-öðretim sistemi, yaþanan sistemin uzantýsý olduðu için ondan baðýmsýz düþünülemez. Eðitim-öðretim sisteminde varolan sorunlara, baðlý olduðu kapitalist sistem deðiþmedikçe, kýsmi düzenlemelerle çözüm bulunamayacaktýr. Y. E. Mücadele Birliði: Kapitalizm deyince aklýna ne geliyor? Bahar: Adýndan da anlaþýlacaðý üzere her þeyin merkezinin para sayýldýðý, insanlarý hep rekabet ettiren, “en çok”a sahip olarak insanlara kendini güçlü hissettiren bir sistem. Bu “en çok”a sahip olma dürtüsüyle baþkasýna bir þey býrakmama pahasýna her þeyi göze aldýran bir sistem. Göze aldýran derken; baþkasýnýn canýna kastetmeye varana dek, yaþam alanýný yok edecek kadar acýmasýz ve saldýrganlýk hali. Y. E. Mücadele Birliði: Sosyalizm deyince aklýna ne geliyor? Bahar: Öncelikle þunu söyleyeyim, sosyalizm düþüncesi bizden hep uzak tutulmuþtur. Kapitalizm yok edilme korkusuyla, sosyalizm ideolojisinin önünü kapatmaya çalýþmaktadýr. Sosyalizm bence yaþamýn farkýnda olmak, geleceðe güvenle bakmak, yaþarken baþkalarýnýn da insanca yaþadýðýný bilmektir. Kadýn oluþumdan kaynaklý güçsüz ve iradesiz olmamaktýr. Eðitim noktasýnda baþkalarýyla rekabet etmek zorunda kalmadan kendi alanýmda baþarýlý olmak, iþsizlik ihtimalini aklýma bile getirmemektir. Bana göre sosyalizm, kapitalizmin yarattýðý insanýn(!) saldýrganlaþmýþ ve hayvanlaþmýþ hali deðildir. Ýnsanýn “insanca” halini yaþamasýdýr... Y. E. Mücadele Birliði: Mücadele Birliði emekçilerine ve okurlarýna son olarak söylemek istediðin bir þey var mý? Bahar: Þimdiye kadar verdiðim cevaplardan da anlaþýlacaðý gibi yaþamýmdan memnun deðilim ve benim gibi birçok insanýn memnun olmadýðýnýn farkýndayým. Özelde ben genelde insanlýðýn yaþadýðý bu memnuniyetsizliðin ortadan nasýl kaldýracaðý konusunda kafa yormam gerektiðinin farkýna vardým. Y. E. Mücadele Birliði: Bizimle bu sohbeti gerçekleþtirdiðin için teþekkür ederiz. Bahar: Ben teþekkür ederim. Ayrýca çalýþmalarýnýzda baþarýlar dilerim... Akdeniz’den Leninistler


Yeni Evrede

Aynil-Rasim

Mücadele Birliði

AYIÞIÐIMIZDA RASÝM VE AYNÝL YOLDAÞLAR 23 Eylül 1996’da Çanakkale’nin Ezine ilçesinde geçirdikleri trafik kazasý sonucu kaybettiðimiz Rasim ve Aynil yoldaþlarýmýz, Ayýþýðý Sanat Merkezi Þiir Atölyesi’nin hazýrladýðý bir etkinlikle anýldýlar. Bu, ayný zamanda Ayýþýðý Þiir Atölyesi’nin bu yýlki ilk etkinliði oldu. Önce, Ayýþýðý Sanat Merkezi yöneticisi Songül Yücel söz aldý. Kýsaca Aynil ve Rasim yoldaþlardan bahsetti ve onlarý anlatmasý için bir baþka yoldaþý kürsüye çaðýrdý. Söz alan yoldaþýmýz, kendisinin Aynil ve Rasim yoldaþlarý bizzat tanýmadýðýný, ama Çanakkale Cezaevi’nde kaldýðý için onlara iliþkin anlatýlan çoðu þeyi bildiðini söyleyerek baþladý sözlerine. Rasim ve Aynil yoldaþlarýn Çanakkale halký tarafýndan yakýndan tanýndýðýný ve çok sevildiðini söyledi. Rasim yoldaþýn Manisa doðumlu olmasýna raðmen Çanakkale’de büyüdüðünü, gençliðinde babasýnýn iþlerine yardýmcý olduðunu, bu nedenle Çanakkale’nin birçok esnafý vb tarafýndan tanýndýðýný, yoldaþýn çevresine karþý çok duyarlý bir insan olduðunu, avukat olduktan sonra bu duyarlýlýðýnýn artarak sürdüðünü, ÝHD baþkaný olduktan sonra da sürekli cezaevine gidip geldiðini, tüm siyasetlerin tanýdýðý ve sevdiði bir avukat olduðunu söyledi. Bir insan olarak çok yönlü, esnek olduðunu, kalýplarýnýn olmadýðýný anlattý. Yeni Ýnsan’ýn bir örneði olduðunu, bir þair olarak da iyi yolda olduðunu, yaþasaydý çok daha güzel ürünler verebileceðini; ama aramýzdan erken yaþta ayrýldýðýný söyledi. Aynil yoldaþýn da çok sevilen bir insan olduðunu; Tüm-Bel Sen’de yönetici olduðu dönemde Ayçe Ýdil Erkmen’in ölümsüzleþtiði haberini belediyenin hoparlöründen tüm Çanakkale halkýna duyurduðunu, onlarý cenazeye katýlmaya çaðýrdýðýný, bu nedenle görevden alýndýðýný ve bir ay süreyle cezaevinde kaldýðýný anlattý. Aynil ve Rasim

yoldaþlarýn küçük bir kýzlarý olduðunu, Ekin Su adýndaki kýzlarýný büyük bir ihtimamla büyüttüklerini, daha çok küçük yaþlarda Ekin Su’nun “Bak bu Lenin amca” diyebildiðini söyledi. Ekin Su’nun þu anda babaannesi ve dedesinin yanýnda olduðunu, ama iyice büyüdüðünde, annesi ve babasýnýn yolundan gideceðine ve yoldaþlarýný bulacaðýna inandýðýný söyledi. Daha sonra yeniden söz alan Songül Yücel, Aynil yoldaþtan bahsetti. TAYAD’ýn Aynil ve Rasim yoldaþýn ölümsüzleþmeleri üzerine cenazelerine gönderdiði mesajý okudu. Bu mesajda, TAYAD’lýlarýn iki devrimci dostlarýný kaybetmekten duyduklarý derin acý anlaþýlýyordu. Songül Yücel ayrýca, geçen yýl Rasim yoldaþ adýna 2 dönem üst üste baþkanlýðýný yaptýðý Çanakkale ÝHD tarafýndan bir þiir yarýþmasý yapýldýðýný ve bu yarýþmada ödül alanlara ödüllerinin verildiðini söyledi. Ama, kendilerine haber verilmeden böyle birþeyin yapýlmasýný e103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

leþtirdiklerini de ekledi. Çünkü, Rasim Oktar’ýn herþeyden önce, örgütlü bir kimliði olduðunu, onun örgütlü, devrimci bir þair olduðunu ve yoldaþlarýnýn böyle bir etkinlikten haberdar edilmemesinin etik olmadýðýný söyledi. Arkasýndan, þair dostumuz, yoldaþýmýz Ruhan Mavruk söz aldý. “Ýnsan ancak unutulduðu zaman ölür” dedi. Ruhan yoldaþ, yüreðinden gelen sesle “onlar ölmediler, þu anda buradalar” dedi ve Rasim yoldaþýn bir þiirini okudu. Daha sonra, þiir atölyesinden yoldaþlarýmýz, dostlarýmýz, Rasim yoldaþýn þiirlerinden örnekler okudular. Ve Þiir Atölyesi’nin önerisiyle, bundan sonra Atölye’nin ismi, Rasim Oktar Þiir Atölyesi olarak deðiþtirildi. Bölgelerdeki þiir atölyelerine de “Ekin Su”nun adýnýn verilmesi kararlaþtýrýldý. Daha sonra, Rasim yoldaþla ev arkadaþlýðý yapmýþ, ayný zamanda öðretmeni olan birinin mektubu okundu. Rasim yoldaþýn babasýna yazdýðý mektup ise, salonda bulunan herkesi hen duygulandýrdý, hem de coþkulandýrdý; çünkü yoldaþýmýz, bu mektubunda onlarý sevdiðini ve kendisinin yolunu seçtiðini ve sosyalizmin yolunu seçmekten onur duyduðunu söylüyordu. Bu güzel mektuptan sonra Ayýþýðý Þiir Grubu Emeðe Ezgi, Rasim ve Aynil yoldaþlar için ezgiler söylediler. Emeðe Ezgi’nin onlar için bestelediði ve ayrýca Rasim yoldaþýn þiirlerinden Denize Ezgi’nin bestelediði parça çok beðenildi. En son Songül Yücel, Rasim yoldaþýmýzýn “Gitti Sapmadan” þiirini okudu. Adeta yoldaþýmýzýn hepimize vasiyeti gibi olan bu þiiri büyük etki yarattý. Etkinlik bitiminde yapýlan sýcak sohbetlerle Ayýþýðýmýzda içimizde yeni yeni umutlarýn çiçek açtýðýný duyumsayarak, bir hafta sonunu böyle bir etkinliðe ayýrmýþ olmanýn coþkusuyla Rumeli Han’ýn en üst katýndan ayrýldýk.

11


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

TAM ÝLHAK’IN ANAYAS

A

nkara’da anayasal bir tiyatro sergileniyor. Cunta baskýsý altýnda kabul edilen ‘82 Anayasasýnda hangi temel deðiþiklikleri yapacaklarýna dair tek söz söylemeyen AKP hükümeti, bu konudaki hazýrlýklarý herkesin merakýný kýþkýrtacak bir giz perdesi ardýna itti. Bu “körebe” oyunu, taslaðý hazýrladýðý söylenen “bilim kurulu” ile hükümetten, her þeyi deðiþtirir gibi yaparak hiçbir þeyi deðiþtirmemekle ünlü Cemil Çiçek gibi temsilcilerin, Abant gölü kýyýsýndaki köþe-kapmacasý ile, gerçekten komediye dönüþtü. Tekelci basýnýn paparazzi programlarýnýn tedrisatýndan geçmiþ seçkin müfrezeleri, anayasa gibi temel bir belgeyi hazýrlamak için “gizlice” toplanan bu grubu, ya söðüt gölgesi altýnda dinlenirken, ya da namaz için koþtururken bol bol görüntülemeyi baþardý. Baþkent Ankara’nýn güvenlik duvarlarý ve bürokrasi perdesiyle sýký sýkýya örtülü yüzlerle binasý dururken, Abant gibi ýssýz bir yerde oynanan bu “körebe” oyunu, kimilerine garip gelebilir. Ýþin gerçeði, tekelci basýnýn da ortak olduðu bu “körebe” oyunuyla geniþ kamuoyu oyalanýrken, anayasanýn asýl hazýrlýklarý, kimsenin bakmadýðý yerlerde hazýrlanýyor: Gerçek iktidar odaklarý arasýndaki müzakerelerde. Bunlar, en baþta ABD ve AB emperyalizmi, TÜSÝAD ve MGK oluþumlarýdýr. Hükümet, yeni anayasayý kafasýný gözünü yarmadan bitirebilir mi ve onu halkoyuna sunabilir mi, þimdiden bilinmez. Yaþanan derin siyasi kriz süreci, seçimlerle birlikte daha da derinleþen burjuva kamplar arasýndaki kavga

12

ve ufukta belirip bir kar topu gibi büyüye büyüye gelen dünya ekonomik bunalýmý, bütün bu yeni anayasa tartýþmalarýný bir anda çöpe atabilir. Türkiye’nin henüz resmen ilan etmediði ama fiilen adým adým geliþtirdiði, Güney Kürdistan’a karþý yürütülen savaþý da bu belirsizliði büyüten etkenler arasýnda saymak gerek. Bu etkenleri þimdilik bir kenara býrakýrsak, emekçileri önümüzdeki dönem yeni anayasa tartýþmalarýnýn içine çekmek için daha yoðun bir çaba sarfedilecektir. Elbette, herkes ip canbazýnýn numaralarýný izlerken, anayasaya “yeni” niteliðini veren ögeler gözlerden kaçýrýlmýþ olacaktýr. Ýpin üzerine sýrayla, türban sorunu, Kürtçe eðitim, Kemalizm, YÖK ve MGK gibi, her biri büyük yaygaralar çýkarmaya uygun konular çýkartýlacak. Özgürlükler, insan haklarý sözcükleri havalarda uçuþacak. Peki, gözlerden saklanmak istenen, yeni anayasanýn özü nedir? Sebep Deðil Sonuçtur Anayasa Daha henüz ilk taslaðý basýna sýzdýrýlan ve bir bardak suda koparýlacak fýrtýnalarla epeyce deðiþme ihtimali olan bir anayasanýn, nasýl bir öz taþýdýðýna dair soruya cevap bulmak, mantýk dýþý görünebilir. Fakat öyle deðil. Herþeyden önce, kapitalist sistemde anayasalar, güç iliþkilerinin kaynaðý deðil, sonucudurlar. Anayasa, sýnýf savaþýmýný ve iktidar aygýtlarý içindeki egemen sýnýfýn iliþkilerini belirlemez; olsa olsa, az-çok uzun dönemi kapsayan mücadeleler sonucunda varýlan hegemonya ve baðýmlýlýk iliþkilerini kurumlaþtýrýr, süreklileþtirir ve kendi kendini üretir hale getirir. Anayasa, e103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

konomik geliþmeler ve siyasi kapýþmalarýn skor tabelasýdýr, bu skoru devlet aygýtýnýn iþleyiþine uydurur ve böylece egemen burjuva sýnýfa, sivil ve askeri bürokrasinin milyonlarca üyesi tarafýndan yeniden ve yeniden üretilen bir hakimiyet gücü saðlar. Bu anlamýyla 1982 anayasasý, 24 Ocak 1980’de alýnan ekonomik kararlarla yerinden oynayan taþlarýn ve 12 Eylül askeri darbesinin yeniden belirlediði siyasi dengelerin, hukuki bir metne çevrilmesinden ibaretti. Yeni anayasa ise, Kemal Derviþ’in baþlattýðý “Güçlü Ekonomik Geçiþ” programlarýnýn bir hukuki metni olacaktýr. Baþka bir deyiþle, yeni anayasa, artýk sonuçlarý her alanda görülen emperyalist tam ilhak sürecinin skor tabelasýdýr. Dünyanýn en büyük finans þirketlerinden Merill Lynch’te yöneticilik yaparken, AKP’ye adeta paraþütle inen taze bakan Mehmet Þimþek: “Yeni anayasa Türkiye’yi daha rekabetçi bir ülke haline getirecek” derken, onun özünü de açýklamýþ oluyordu. Ayrýntýlarýna girmeden önce, bu özü tek sözcükle açýklayalým: Yeni anayasa, emperyalist tam ilhakýn yarattýðý iliþkilerin ve yoksulluðun süreklileþtirilmesi, kurumlaþtýrýlmasý ve toplumsal ayaklanma potansiyellerinin bastýrýlmasý için devlet aygýtlarýnýn yeniden yapýlanmasýdýr. 25 Y ýlýn Sonuçlarý 25 yýl önce yazýlan ‘82 anayasasý, o güne dek iç pazara yönelik üretime aðýrlýk veren sanayi yapýsýný deðiþtirmeye yaramýþtý. Emperyalizmin ünlü “Uruguay toplantýlarý” ile baðýmlý ülkelere dayattýðý IMF programlarýnýn amacý, her ülkeyi, o dönemlerin yýl-


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

SASI VE REFERANDUM dýzlarý Güney Kore, Tayvan ya da Singapur’a çevirmekti. Ýç pazara dönük sanayi, adým adým, dünya pazarlarýna baðlandý, bu dönüþümün saðlanabilmesi için, varolan iþçi ve emekçi hareketleri kuþatma altýna alýndý. Bu siyasi kuþatma, grev yasaklarý ve sendikal örgütlerin budanmasýyla, sanayiyi ucuz iþ gücü deposuna çevirdi. Ýþçi sýnýfý, siyasal bir kuþatma altýna alýnmýþ olsa da; sosyal güvence, saðlýk, eðitim ve belediye hizmetleri gibi, kimi haklarý koruyordu. Baðýmlý ülkelerin mücadeleci sosyal sýnýfý olan sanayi proletaryasý, varolan koþullarda ucuz iþ gücü olmaya, baþka türlü razý olamazdý. Aradan geçen 25 yýlda siyasi kuþatma yerini, ekonomik yýkýmýn yarattýðý sürekli iþsizlik ve yoksulluðun iþçi sýnýfýný sermayeye iyice perçinleyen zoruna býraktý. Sanayideki dönüþüm, emperyalist dünya pazarlarýna baðlanarak saðlamýþtý. Devletin sanayideki yaptýrýmlarý tek tek tasfiye edilmiþ, dýþ ticarette gümrük engelleri kaldýrýlmýþ, sýcak para denen finansal araçlar yardýmýyla ekonominin tümünü emperyalist talana açan mekanizmalar kurulmuþtu. Dönüþümün sonuçlarý 25 yýl sonra açýkça görülüyor: Sürekli büyüyen dýþ ticaret açýðý ve inanýlmaz boyutlara varan borç yükü. Daha önceki dönemlerde nispeten düþük olan iþsizlik, sosyal patlama sýnýrýný çoktan aþtý ve süreklileþti. Öyle ki, iþ bulma umudu kalmayanlarýn sayýsý, inatla ve umutla iþ arayanlarý geçti. Devlet bütçesi artýk yalnýzca borçlarýn geri ödenmesi hedefine göre ayarlandýðýndan, eðitimde, saðlýkta ve belediye hizmetlerinde, bugüne dek “vatandaþlýk hakký” ola-

rak tanýmlanan ne varsa, devletin bu alanlardan adým adým çekildiði gözlendi. Devlet, tüm yükümlülüklerinden fiilen çekiliyor. Özel hastanelere yönlendirilen SSK’lýlar, özel eðitim kurumlarýna daðýtýlan teþvikler, 130 bin öðretmen açýðýna raðmen yapýlmayan atamalar, bu sürecin parçalarý. Belediye hizmetleri ise uzun süredir taþeronlaþma ile, zaten özel bir nitelik kazanmýþtý. Emperyalist tam ilhak, kimi “vatandaþlýk haklarý”na sahip baðýmlý ülke emekçilerini sadece borç ödemek için çalýþan yoksul köleler yýðýnýna dönüþtürdü. Bu köleler ki, iþsizliðin korkunç bir hayalet gibi dolaþtýðý ülkede, borç içinde yüzen ekonomiyi ayakta tutmak için her türlü haktan vazgeçebilecek durumda olmalýydýlar. Kemal Derviþ’in “Güçlü Ekonomiye Geçiþ” programý, iþte bu sosyal temelin yaratýsýna yardýmcý oldu. 82 anayasasý, belki bir Güney Kore, Tayvan olabilmeyi hedefliyordu, ama yeni anayasa, Hindistan ve Çin’in rekabetinden geri kalmamayý hedefleyebilir ancak. Bu hedefe, emekçiler için yaratýlan cehennemin, anayasal bir kurum haline gelmesiyle varýlabilir. Hazýrlanan yeni anayasa, böylesi bir sýnýf iliþkileri üzerine yükseliyorsa, onun “özgürlükçü” olabileceðini kim düþünebilir? Bazý küçük-burjuva aydýnlar, daha þimdiden, YÖK’ün yetkilerini kýsýtlayacaðý ve TSK’nýn “askeri vesayet rejimi”ni zayýflatacaðýný bekledikleri için, yeni anayasayý “liberal” ilan ettiler. Bu aydýnlarýn tantanasý, bazý oportünist gruplarda etkisini göstermeye baþladý bile. Sýnýf bilinçli devrimci proletarya, fiilen iþlemeye devam eden ekonomik 103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

ve siyasi sürecin ifadesinden baþka bir þey olmayan yeni anayasa tartýþmalarýnýn, geniþ kitlelerde deðiþime dair umut ve beklenti yaratmasýna izin vermemelidir. Bu ülkede, polisin, askerin ve yargýnýn iþleyiþini belirleyen genelgeler ve iç tüzükler, bütün anayasal metinlerden çok daha güçlüdür. Ýnanmayanlar, milletvekili olunca “anayasal dokunulmazlýk” kazandýklarýný sanan DTP’lilerin bugünlerde baþýna gelenlere bakabilir. Yeni anayasa, tam ilhakýn, yoksulluðun sürdürülmesinin ve derinleþtirilmesinin, ayaklanmalarý bastýrmanýn amaç ve hedefleriyle dolu olacaktýr. Yine burjuvazi tarafýndan iþçi sýnýfý ve emekçilerin devrim mücadelesini rayýndan çýkarmak, mücadeleyi rotasýndan saptýrmak için gündeme getirilen Cumhurbaþkanýný kimin seçeceðine dair 21 Ekim’de yapýlacak olan referandum “anayasal hayaller”in tüm halka yayýlmasý çabasýdýr. Burjuvazi bu þekilde devletin “tepe”sinde yaþanan çatýþma ve çatlaklarda halký bir taraf olmaya zorluyor. Ýþçi sýnýfý ve emekçi halklarýmýzý asýl gündemi olan devrimden uzaklaþtýrmak ve oyalamak için giriþilen bu oyunlar boþa çýkarýlmalýdýr. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler, yoksul Kürt halký kendisini bir kaç yýl süreyle kimin ezeceðine karar vermekle deðil, en yaþamsal sorunlarýný nasýl çözeceðini düþünmekle meþguldür. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler, yoksul Kürt halký, “anayasal hayaller”, referandum vb.ye deðil kendi kaderini özgürce belirleyebilmek için devrime yönelmelidir. Leninistler, seçimlerde olduðu gibi, geniþ emekçi yýðýnlarýn dikkatini, anayasal süreçlere deðil, devrime çekmek için çalýþacaktýr.

13


Yeni Evrede

Basýn Açýklamasý/ Eylemler

Mücadele Birliði

ZÝNDANLARDA DEVRÝMCÝ TUTSAKLARA SALDIRILAR ARTIYOR

F Tipi zindanlar baþta olmak üzere son süreçte zindanlardaki devrimci tutsaklara saldýrýlar arttý. Devrimci tutsaklara ve görüþçülerine yeni yeni yaptýrýmlar uygulanmaya çalýþýlýyor. Bunlara boyun eðmemenin cezasý ise mektup, görüþ yasaðý vs. oluyor. Son olarak Kandýra F tipinde görüþe gittiði ve sadece yan kabindeki tutsaða merhaba dediði için Rojda Þendur ve Leninist tutsak Musa Karataþ’a görüþ cezasý verildi. Konuyla ilgili olarak Mücadele Birliði Platformu tarafýndan, 4 Ekim Perþembe günü saat 12:00’da Ýstanbul ÝHD Þubesi’nde bir basýn açýklamasý yapýldý. Basýn metnini Mücadele Birliði Platfor-

mu adýna Fatma Yýldýrým okudu. Burjuvaziyle iþçi sýnýfý ve emekçi halklar, devrimci ve yurtseverler arasýnda süren iç savaþýn yeni bir aþamasýna girdiðini ifade eden Yýldýrým, zindanlardaki tarihi Ölüm Orucu Eylemi’nin bitmesinden sonra devletin adeta fýrsat bulmuþcasýna saldýrdýðýný, bir yandan sürgünsevkler, bir yandan görüþ ve mektup cezalarý, bir yandan da disiplin cezalarý ve yeni uygulamalarla devrimci tutsaklarý yýldýrmak, uzun yýllardýr devam eden mücadele geleneðini kýrmak istediðini ama ne yaparsa yapsýn baþýndaki devrim korkusunu atamayan burjuvazinin, hala devrimin moral kaleleri olmaya devam eden devrimci tutsaklarý teslim almak için varýný yoðunu ortaya koyduðunu belirtti. Bunlarýn yanýsýra zindanlardaki devrimci tutsaklara ve görüþçülerine çeþitli yaptýrýmlar uygulamaya çalýþýldýðýný söyleyen Yýldýrým; “Kandýra F Tipi zindanýna görüþe giden Ayþe Rojda Þendur kendi ziyaretçisine “merhaba” dedikten sonra hemen yan kabinde bulunan Musa Karataþ’a da “merhaba” demek istemiþ ama o esnada görevli olan gardiyanlarýn müdahalesiyle karþýlaþmýþtýr. Bu duruma sessiz kalamayan Musa Karataþ ise gardi-

yanlara baðýrmýþ ve en insani hakký olan görüþçülere “merhaba” demenin dahi bu þekilde engellenmesine tepki göstermiþtir. Gardiyanlar hem Ayþe Rojda Þendur, hem de Musa Karataþ hakkýnda tutanak tutmuþlardýr. Ve sonrasýnda Ayþe Rojda Þendur’a herhangi bir tebligatta bulunmadan görüþ cezasý verilmiþ ve uygulanmaya baþlanmýþtýr. Ayþe Rojda Þendur, görevliye müdahale ve hakaret ettiði gerekçesiyle 1 ay görüþ cezasýna çarptýrýlmýþ; Musa Karataþ’tan ise “görevlileri tehdit ettiði” gerekçesiyle savunma vermesi istenmiþ ve ardýndan soruþturma açýlmýþtýr. Ayþe Rojda Þendur görüþ cezasý aldýðýný, görüþe gittiðinde öðrenebilmiþtir. Ve kendisine görüþ yaptýrýlmamýþtýr.” dedi. Yýldýrým son olarak þunlarý söyledi: “F Tipi zindanlarda ve diðer zindanlarda bu tür uygulamalar yaygýnlaþtýrýlmaya çalýþýlmaktadýr. Devrimci tutsaklar bu tür disiplin cezasý tehditleriyle yýldýrýlmak isteniyor. Bugüne kadar hiçbir tehditleri ve “ceza”larý devrimci tutsaklarý geri attýramadý. Bundan sonrada zindanlardaki devrimci tutsaklarýn sesini kýsmaya kimsenin gücü yetmeyecek. Biz olduðumuz sürece, zindanlarýn sesi dýþarýda yankýlanmaya devam edecek.”

GAZÝ’DE DÝK’TEN YAZILAMALAR

KÜRT HALKI YALNIZ DEÐÝLDÝR

Merhaba Mücadele Birliði okurlarý, Biz, Devrimci Ýþçi Komiteleri olarak, Gazi Mahallesi’nin gecekondu yerleþim alanlarýnda yazýlamalar yaptýk. Özellikle iþçilerin yoðunlukla oturduklarý yerlerde Devrimci Ýþçi Komitelerinin örgütlendiðini, çalýþmalarýmýza hýzlý bir þekilde baþla-

Merhaba Mücadele Birliði Okurlarý, 20 Eylül Perþembe günü, akþam saat 20.30 sularýnda, biz leninistler olarak bir araya geldik. Kürt halkýna yapýlan saldýrýlarýn yoðunlaþtýðý süreçte, Kürt halkýnýn yalnýz olmadýðýnýn Yenidoðan’da da gösterilmesi gerektiðini düþündük. Ve bir eylem gerçekleþtirdik. Kürt halkýnýn yoðun olduðu bir sokakta, yolu ateþe vererek eylemimizi baþlattýk. Sýk sýk “Kürt Halký Yalnýz Deðildir”, “Kürt Halký Devrimle Özgürleþecek”, “Disa Disa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan”, “Yaþasýn Kürt Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði”, “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak” sloganlarý attýðýmýz eylemimizi, bir süre sonra sonlandýrarak daðýldýk.

dýðýmýzý duyuruyoruz. Gazi’nin bir çok yerine Devrimci Ýþçi Komiteleri imzalý “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði”, “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði”, “Kürt Halký Yalnýz Deðildir”, “18. Yýlýnda Leninist Saflara” yazýlamalar gerçekleþtirdik. Devrimci Ýþçi Komiteleri/ Gazi Mahallesi

KÜRT HALKI YALNIZ DEÐÝLDÝR! Yenidoðan’dan Leninistler

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

14


Yeni Evrede

Okurlardan

Mücadele Birliði

KURTULUÞ “KORKU”NUN “CESARET”E DÖNÜÞTÜGÜ ANDA “... Hiçbir zaman oturmayacaðým pazarlýða seninle, Ey güneþin düþmaný, Sýkacaðým diþimi, dayanacaðým Son damlasýna dek kanýmýn...” Dünyaya gözlerini açan insan, kendi büyüklüðü ile evrenin geniþliði arasýndaki farký görüp dehþete düþmüþ. Bunun yanýnda su baskýnlarý, yer sarsýntýlarý, aðaçlarý kökten söken fýrtýnalar; yani nedeni anlamlandýrýlamayan ve zamanla oluþumlarý “insan”ýn tanrýlara itaatsizliðinden kaynaklandýðý düþünülecek olan doða felaketleri... Hiçbir zaman kabullenilemeyen ölüm... Tüm bunlar, insan hayatýný farkýnda olmadan inanýlmaz derecede etkileyen ve ona yön verecek olan “korku”yu doðurdu ve geliþtirdi. Ýnsan “korku”yu silmek için çok çeþitli yollara baþvurdu, fakat bunlar amacýndan saparak korkuyu besledi. Kendine sýðýnaklar yarattý insan. Bunlara kapanarak gerçek dünyayla baðýný kopararak, bilinmeyeni korku içindeki yüreðiyle açýklamaya çalýþtý. Sýðýnaktan çýkýnca ona saldýracak, hayatýna son verecek öcüler, canavarlar resmetti kafasýnda. Olduðu yerde açlýktan ölme tehlikesi de yaþamaktaydý. Bunun farkýna varýnca “insan”, dýþarý çýkmak zorunda kaldý, kendi gibi olanlarla birlik oldu, topluluklar yarattý. Korunmak için savunmayý, doymak için saldýrýyý ve yaþamýný devam ettirebilmek için üretmeyi yani çalýþmayý öðrendi insan. Ýnsanlar çalýþýyordu. Hayatlarýna gerekli olan her þeyi üretiyorlardý ama hala korkuyorlardý. Bir güç aradýlar. Onlarý yaratan, ihtiyaçlarýný karþýlayan ve en önemlisi onlarý koruyan bir güç. Bu, gerçekte, kendilerini var edip koruyan deðil; kendilerinin var edip koruduklarý güçtü. Tanrýydý bu güç; ismi, kurallarý, oluþumu zamana ve yere göre farklýlýk gösterdi fakat özelliði geneldi: “Kurallara uyacaksýn, karþýlýðýnda isteklerini alacaksýn, günahlarýn baðýþlanacak.” Çalýþan insanlardan farklý, çalýþmayýp üretimden faydalananlar çýktý ortaya. Bunlar da insanlar gibi korkuyorlardý ve korunmak için bir silah olarak dini kullanýp onu var eden insanlara yöneýttiter. Kurallar kavramlar aynýydý ama tanrý deðiþmiþti, somutlanmýþtý, Tanrý köle sahibiydi, köyaðasý; kimi zaman padiþah, hükümet; kimi zaman patron... Ama her zaman paraydý bunlarýn tanrýlarý. Çünkü para ‘güç’tü. Iraklý bir kadýnýn sömürgecileri ifade ettiði gibi: “Bunlar kafalarýndan sevgiyi, vicdaný, ahlaký, namusu çýkarmýþ yerine yalnýz. parayý, yeþil parayý koymuþlar.” Bütün insanlar bu kadar farkýnda deðil. Emekçilerin ürettiklerini gasp edip onlara çok çok azýný “baðýþlayan”, oturduðu yerde emekçinin kanýndan, kesilen kolundan, yanan vücudundan, uykusuzluðundan, aç çocuðundan ve hatta yakýnlarýndan, susuz elektriksiz evinden, çamurlu yolundan, nefesine karýþan zehirli gazlardan, çalýþtýðý gecelerinden, düþüncesinden-aklýndan, insanlýktan uzaklaþan ço-

51

cuðundan beslenen ve gün geçtikçe çatlarcasýna büyüyenin farkýnda deðildi bütün insanlar. Ýnsanlar farkýndaydý belki ama, bütün saflýklarýyla artýk tanrýsallaþtýrmýþlardý onu. Çünkü güç ondaydý, “o neisterse olur”du. “Hikmetinden sual olunmaz”dý ve ondan çok korkuyorlardý. Onu yýkmak yerine “baðýþlarý” biraz daha arttýrmak çabasýndaydýlar. Korkularý sadece kendilerine deðil çocuklarýna, ailelerine, çevrelerine de bulaþtýrýyorlardý. “Aman” diyorlar. “Aman uðraþmayýn ‘tanrýlarla’. Bunlar çok güçlü yenemezsiniz. Uðraþmayýn da kustuklarý ateþ bana da bulaþmasýn”. Uyarýlar etkili olmayýnca kendilerini haklý çýkarmak için korkutmaya çalýþýrlar týpký kendilerinin korktuklarý gibi. Artýk insanlarýn bilmeleri gereken tek bir þey var: Kurtuluþlarý çok yakýnda. Kurtuluþlarý, “korku”nun “cesaret”e dönüþtüðü anda. “Tanrý” ünvanýnýn gerçek sahibine “insanlýða” verildiði anda... YA DEV RÝM YA ÖLÜM! Akdeniz’den Bir Leninist

Kamu Emekçileri Yalnýz Deðildir Kamu emekçileri, kendilerine dayatýlan %2’lik maaþ zammýna tepkilerini ifade etmek için Adana’da 6 Ekim Cumartesi günü bir basýn açýklamasý ve yürüyüþ gerçekleþtirdiler. Kamu emekçileri saat 12:30’da Eðitim-Sen önünde toplanarak sloganlar eþliðinde Ýstasyon Meydaný’na doðru yürüyüþe geçtiler. Yürüyüþ boyunca “Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz”, “Sözleþmeli Köle Olmayacaðýz”, “Çeteler Halka Hesap Verecek”, “Zafer Direnen Emekçinin Olacak”, “Faþizme Karþý Omuz Omuza”, “Devlet Güdümlü Sendikaya Hayýr”, “Toplu Sözleþme Hakkýmýz Grev Silahýmýz”, “Kurtuluþ Yok Tek Baþýna Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz”, “Sahte Sendika Ýstemiyoruz”, “Anadilde Eðitim Engellenemez”, “Operasyonlar Durdurulsun” sloganlarýný atan kamu emekçileri, Ýstasyon Meydanýna geldiklerinde ise hazýrladýklarý basýn metnini okudular. Basýn metninin okunmasýnýn ardýndan kýsa bir konuþma yapan KESK MYK üyesi ve Genel Sekreteri Abdurrahman Daþdemir, hazýrlanmakta olan anayasanýn 12 Eylül Anayasasýný aratýr nitelikte olduðunu ve Emekli-Sen örneðini vererek saldýrýlarýn giderek arttýðýný belirtti. Ýþçi ve emekçilerin de bu Anayasaya karþý söyleyecekleri olduðunu ve bunu 6 Kasým günü Ankara’da yapacaklarý merkezi bir mitingle haykýracaklarýný belirtti. A dana’dan Mücadele Birliði Okurlarý

7002 mikE 42 - 01 / ýyaS .301


Yeni Evrede

Antep/ Dersim

Mücadele Birliði

Otobüs iþçilerinin bir bölümü 2 aydýr, bir bölümü de 4 aydýr maaþ alamýyor. Bu durum karþýsýnda iþ býrakma eylemi kararý alan sendika, daha sonra iþ býrakma eylemini ertelemek zorunda kaldý. Tümtis Genel Baþkaný Kenan Öztürk konuyla ilgili olarak yaptýðý açýklamada þöyle dedi: “Aðýz tadýyla iþ býrakma eylemi yapamadýk, iþ býrakmak için þefliðimize geldiðimizde mazot olmadýðýndan kaynaklý zaten otobüsler iþ býrakmýþtý. Belediye baþkaný, demokratik kitle örgütlerinin ve sendikamýzýn açýklamalarýna raðmen bu hizmetin daha iyi yürütüleceðini iddia ederek özelleþtirmeyi gerçekleþtirmiþ, ancak halkýmýz hizmet kalitesinin kar hýrsýyla yükseltilemeyeceðini pratik olarak görmüþtür. Antep’teki belediye otobüslerinin bugünkü durumu tamamen özelleþtirmenin getirmiþ olduðu bir sonuçtur.” Bu trajikomik durum karþýsýnda belediye tam bir çýkýþsýzlýk içerisine girdi. Belediye baþkanýnýn bir yerel gazeteye yaptýðý röportajda “belediye olarak tekrar kiraya verdiðimiz þirketin sözleþmesini feshetmek için yasal iþlemlere baþladýk. Yani otobüsler tekrar belediye bünyesinde yer alacak” dedi. Onca eyleme, basýn açýklamasýna, yürüyüþe ve direniþe karþýn özelleþen otobüsleri tekrar belediye bünyesine almak düþüncesi bile belediyenin halkýn taleplerini karþýlayamadýðýnýn bir göstergesi. Antep’te, otobüs þoförlerinin yaþadýðý ve de bütün Antep halkýný ilgilendiren bu sorun, iþçi ve emekçi halklarýmýza, kapitalist sistemde belediyecilik anlayýþýnýn nasýl iflas ettiðini bir kez daha göstermiþtir. Tam bir yýlan hikayesine dönen Antep’in otobüs sorunu yaþadýðýmýz diðer toplumsal sorunlarla birlikte ele aldýðýmýzda anlamlý olacaktýr. Tamamen bir rant alaný olan kapitalizmin belediyecilik anlayýþýna karþý, yürütülecek devrimci eylem bütün yaþadýðýmýz sorunlarýmýzýn köklü çözümü olacaktýr. Ýþçilerin, emekçilerin, öðrencilerin ve yoksul köylülüðün mücadele birliðini örmeden, köklü kazanýmlar için kapitalist sömürü sistemine karþý mücadele etmeden düzen sýnýrlarý içinde çözüm bulmamýz imkansýzdýr.

ANTEP OTOBÜS ÝÞÇÝLERÝ KARARLI BÝR ÞEKÝLDE YOLUNA DEVAM EDÝYOR Antep’te, 3 Ekim Çarþamba günü, özelleþtirilen belediye otobüsleri, mazot olmadýðý gerekçesiyle seferlerine çýkmadýlar. Belediye otobüsleri geçtiðimiz yýl 10 yýllýðýna Kevser turizme kiraya verilerek özelleþtirilmiþti. Özelleþtirmeye karþý Türkiye Motorlu Taþýt Ýþçileri Sendikasý (TÜMTÝS), basýn açýklamalarý, yürüyüþler imza kampanyasý gibi bir dizi eylemler gerçekleþtirmiþti. Bu eylemlere ve halkýn tepkisine raðmen AKP’li belediye, otobüsleri özelleþtirerek halka ve otobüs iþçilerine tam anlamýyla bir iþkence yaþatýyor. Otobüsler özelleþtikten sonra 53 þoför sudan sebeplerle iþten atýldý. Bu durum karþýsýnda iþçiler önce otobüslerin bulunduðu bakým þefliðinde daha sonrada þehir merkezindeki Balýklý Parký’nda günlerce pankart açarak oturma eylemleri, basýn açýklamalarý ve belediye önüne yürüyüþler düzenlediler. Bu yürüyüþler daha sonrasýnda belediye önünde oturma eylemine dönüþtü. Bu tür eylemler sonucunda iþten çýkarýlan iþçiler tekrar iþe alýndý. Ve yeni iþçiler iþe baþlarken binde bir ortaklýk sözleþmesi imzalatýlarak sendika haklarýndan muaf tutulmaya çalýþýldý. Buna raðmen iþçiler TÜMTÝS sendikasýna üye olarak bu oyunu da boþa çýkardýlar. Ve hala otobüs þoförlerine yönelik iþkence devam ediyor. Otobüsleri kiralayan þirketin SSK’ya 3 trilyon, belediyeye 5 trilyon ve akaryakýt þirketine de yüklü miktarda borcu bulunuyor. Akaryakýt þirketi mazot vermeyerek otobüslerin þehir hattýna çýkmasýný engelledi. Bu durum halk için büyük bir iþkenceye dönüþtü. Sabah iþe giden insanlar saatlerce durakta bekleyerek gidecekleri yerlere varamadýlar. Diðer halk otobüsleri ve dolmuþlar trafiði felç etti. Þehir ulaþým hatlarý tam anlamýyla bir iþkenceye dönüþtü.

infazla ilgili, 29 Eylül Cumartesi günü Galatasaray Lisesi önünde saat 12:00’de Demokratik Haklar Platformu bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdi. Açýklamada “Bülent Karataþ’ýn Katili Devlettir” pankartý açýldý. Ayrýca, “Yargýsýz Ýnfazlara Son”, “Bülent Karataþ Ölümsüzdür” dövizleri açýldý. Yapýlan açýklamada; “Zoðar Köyü civarýna yakacak ihtiyacýný karþýlamak için giden gazetemiz okurlarýndan Bülent Karataþ ve Rýza Çiçek gündüz saat 12:0012:30 civarýnda JÝTEM elemanlarý tarafýndan vuruldu. Olay yerinde köylülere ait hayvanlar ve motorsiklet olmasýna raðmen; sözde daðlýk alanda jandarmanýn dur ihtarýna uymadýklarý için ateþ edildiði açýklamasýnýn yapýlmasý, devletin keyfi infazýna meþruiyet yaratmak amacýyla kýlýf bulma çabasýndan baþka bir þey deðildir. Bü-

DERSÝM’DE KATLÝAM

27 Eylül Perþembe günü, Dersim’in Hozat Ýlçesi’ne baðlý Zoðar Köyü civarýnda, JÝTEM’in açtýðý ateþ sonucu, Devrimci Demokrasi okurlarýndan Bülent Karataþ yaþamýný yitirmiþ ve ayný olayda Rýza Çiçek’te aðýr yaralanmýþtý. JÝTEM’in gerçekleþtirdiði bu yargýsýz

7002 mikE 42 - 01 / ýyaS .301

ANTEP MÜCADELE BÝRLÝÐÝ

len Karataþ’ýn önceki yýllarda bir kaç kez gözaltýna alýndýðý ve bir seferinde tutuklandýðý, yine defalarca kez baskýya maruz kaldýðý bilinmektedir. Ancak düþündüren bir baþka önemli nokta ise, dur ihtarýna uymayan herkesin ölümle cezalandýrýlacaðý gerçekliðidir. (...) Bülent Karataþ’ýn ölümüne ve Rýza Çiçek’in aðýr yaralanmasýna sebebiyet verenler bu köhnemiþ düzenin sahipleridir. Münferit olay denilip üstü kapatýlmaya çalýþýlsa da veya suçu sözde birkaç kiþiye yýkýp kendini aklamaya çalýþsa da bizler bu yargýsýz infazlarýn asli sorumlusunun devletin ta kendisi olduðunu biliyoruz.” denildi. Sloganlarla son bulan açýklamanýn ardýndan kitlenin içine giren sivil polisler, kitle içinden seçtikleri bir kaç kiþiyi gözaltýna almak istedi. DHP’lilerin arkadaþlarýný vermemeleri üzerine kitlenin tümüne saldýran çevik kuvvet polisleri, 11 kiþiyi gözaltýna aldýlar.

61


Yeni Evrede

Röportaj

Mücadele Birliði

“SABAHTAN AKÞAMA ÇALIÞIYORUZ KARNIMIZI DOYURAMIYORUZ” Bütün okurlarýmýzýn, birer muhabir gibi davranmasý gerektiði bilinciyle, Antep’te bir naylon fabrikasýnda çalýþan bir iþçiyle yaptýðýmýz röportajý yayýnlýyoruz. Mücadele Birliði: Merhaba, biz Mücadele Birliði dergisindeniz. Sizinle bir röportaj yapmak istiyoruz. Kaç yýldan beri çalýþýyorsun? Mehmet: Merhaba. 12 yaþýndan bu yana çalýþýyorum. Þu anda 32 yaþýndayým. Mücadele Birliði: Ýlk çalýþtýðýn iþyerini anlatýr mýsýn? Mehmet: Ýlk çalýþtýðým yer bir marangoz atölyesiydi. Sabah 8’den akþam 7’ye kadar çalýþýrdým. Yemek bana aitti eve yayan gidip gelirdim. Orda 3 yýl çalýþtým. Mücadele Birliði: Daha sonra ne iþ yaptýn? Mehmet: Serbest meslek, inþaatta boya badana iþleri yaptým. Ýlk baþta inþaatta çalýþmak zordu ama alýþýnca zorluklar o kadar göze batmýyordu. Bu arada sigorta da yoktu. Ama akþam 5’te iþi býrakýyorduk. 17 yaþýndan sonra gecekondularda boya iþlerini kendim almaya baþladým. Böylece bir yevmiyeye mahkum olmuyordum. Küçük bir fark da olsa fazla kazanýyordum. Kýþýn iþler aksardý. Ben

DENÝZLERÝN RUHUYLA DÖB SAFLARINDA SAVAÞMAYA

Devrim bugün tüm insanlýðýn tek kurtuluþ yoludur. Ýþçi sýnýfý ve emekçileri kurtaracak olan proleter devrim, öðrenci gençliðin de özgür bir dünyaya giden yolunu açacaktýr. Bizler Deniz’lerin yoldaþlarý olan, DÖB (Devrimci Öðrenci Birliði) olarak Ýstanbul Üniversitesinin çevresine yazýlama eylemi yaptýk. Deniz GEZMÝÞ yoldaþýn siluetini duvarlara yapýp yanýna “DÖB (Devrimci Öðrenci Birliði)” imzamýzý attýk. Öðrenci gençliðe devrim yolunu açacak, sosyalizm mücadelesini yükseltecek olan DÖB, tüm öðrenci gençliði Denizlerin ruhuyla kapitalizme, faþizme ve emperyalizme karþý mücadele etmeye çaðýrýyor. Bu bir baþlangýç! Çalýþmalarýmýz olaðanca hýzýyla devam edecek; üniversitelerde, liselerde öðrenci gençliði devrim saflarýna, Leninist saflara kazandýrýncaya dek. Ýstanbul DÖB

de büyük inþaat firmalarýna yevmiyeye giderdim. Böylece günü kurtarýrdým. 2001’deki krizde alacaklarýmý alamayýnca maðdur duruma düþtüm. Hiç olmazsa düzenli bir aylýk ve sigortalý bir iþ düþüncesiyle bir fabrika iþine baþladým. Mücadele Birliði: Fabrikaya ilk giriþini anlatýr mýsýn? Mehmet: Ýþ ararken, bir fabrikanýn verdiði baþvuru formunu doldurdum, 3 gün içinde iþe alýndýðýmý bildirdiler. Ve hemen iþbaþý yaptým. Kapýdan içeri girer girmez sanki baþka bir dünyaya geldim. Ýnsanlarýn yüzleri solgundu. Ýnþaat iþine benzemiyor, katý kurallý ve disiplinliydi. Beni Lezman denilen bir makineye verdiler. Lezman bir yýkama makinesiydi. Yani bir tür bulaþýk makinesi. Boya tavalarýný alkolle yýkardým. Bunaltýcý, baskýn bir alkol kokusu insanýn genzini yakýyordu. Ama her iþ insanýn istediðine göre olmuyordu. Ben yapmasam baþkalarý yapacak. Bir yýl Lezman makinesinde çalýþtým. Sonrasýnda poþet baský makinesinin ikinci elemaný olarak çalýþmaya baþladým. Ýlk baþlarda çok zor bir iþ diye düþündüm. Ama iþi kavramak zorundaydým. Çünkü maaþým buna orantýlý artacaktý. Sürekli çabaladým durdum. 3 ay ikinci eleman olarak çalýþtýktan sonra makineye operatör oldum. Yeni makineler gelince daha önce iki kiþi bakarken makinelere birer kiþi bakmaya baþladý. Mücadele Birliði: Peki aylýk ücretine zam yapýldý mý? Mehmet: Hayýr hiçbir deðiþiklik yapýlmadý. Tek baþýna makinede çalýþmak zordu. Ama dayanmak zorundaydým. Sürekli aylýðýma zam yapýlýr umuduyla çalýþtým. Bu arada arýza çýkýnca bir ara vermek zorunda kaldýk. Zaten gizli gizli konuþuyorduk. Tekrar döndüm. Mücadele Birliði:Altý yýldan beri çalýþýyorsun aylýðýnda belirgin bir fark oldu mu? Mehmet: Hayýr hiç bir fark yok. Küçük bir fark o da o kadar belirgin deðil. Zaten hepimiz asgari ücretli gösteriliyoruz. Burada 18 yýldan beri asgari ücretli gösterilenler var. Mücadele Birliði: Bu çalýþma koþullarýyla çocuklarýna bir gelecek saðlayabilecek misin? Mehmet: Tabi ki saðlayamayacaðým. Bu durumda benim gibi çocuklarým da fabrikada çalýþmak zorunda kalacak. Oysa yeni doðduklarýnda kafamýzda güzel bir gelecek düþlüyorduk onlar için. Ama þartlar ortada, 2 kere 2, dört. Þu anda birisi, ilkokul 1. sýnýfa gidiyor. Derslerinde baþarýlýdýr. Sürekli öðretmenin defterine çizdiði yýldýzlarý gösteriyor. Her seferinde buruk bir sevinç düðümleniyor boðazýma. Sabahtan akþama çalýþýyoruz, karnýmýzý doyuramýyoruz, çocuklarýmýzý okutamýyoruz. Hýrsýzlýk mý yapalým. Neden emeðimizin karþýlýðý verilmiyor. Kredi kartý borçlarýmdan bunaldým. Geçen gün otobüste biri bana kredi kartý almak ister misiniz diye sordu. Önce yok diyecektim sonra evet dedim. Hiç olmazsa önceki kredi kartý borcumu yeni bir kredi kartý limitiyle öder biraz zaman kazanýrým ama ondan sonrasýný bilemem. Ne yapalým durum böyle. Mücadele Birliði: “Durum böyle”; ama bu durumu deðiþtirmek de bizlerin elinde. Röportaj için çok teþekkür ediyoruz. Mehmet: Bizim sorunlarýmýzý dile getirdiðiniz için ben teþekkür ediyorum. Antep’ten Y.E. Mücadele Birliði Okuru Bir Ýþçi

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

17


Yeni Evrede

Röportaj

Mücadele Birliði

bir ev istiyoruz. Muhtar kendine bu olaylardan istifade 2 araba 4 daire aldý. Bu fýrsatçýlýk deðil de, sokakta kalan bizim ev istememiz mi fýrsatçýlýk? Y.E. Mücadele Birliði: Geçtiðimiz günlerde Tuzla’da da yýkýmlar vardý. Onlarý görünce neler hissettiniz? Ayazma’dan K: Gerçekten acý bir durum, vicdansýzca bir saldýrý. Duyunca kendi durumumu unuttum. Moralim bozuldu. Ne yapacaðýmý bilemedim. Sabaha karþý 5’te kime saldýrýyorsunuz? Burasý Filistin mi dir? Sabahýn o saatinde cenge gider gibi çevik kuvvetle mahalleye giriyorsunuz. Oradaki insanlar þöyle düþünmüþtür; “acaba biz Irak vatandaþý mýyýz? Amerika mý bize saldýrýyor?” Bizim evimize de sabah 8’de, çocuklar daha içeride uyurken saldýrdýlar. Hiçbir uyarý yapmadan, çocuklarým içerideyken kepçeyle duvara vurdular... Ama Tuzla’dakileri düþünüyorum, sabahýn 5’inde oraya girilmesini aklým almýyor. Sonra öðrendik ki, yaralýlar da varmýþ, þok oldum. Yahu, Ýsrail bile haber veriyor Filistin’e “yarýn size saldýracaðým” diye. Bunlar haber bile vermiyorlar. Sonra onca yaralýdan sonra “yanlýþ anlaþýlma var” diyorlar. Nasýl bir yanlýþ anlamadýr bu? Ýnsanlýk dýþý bu yapýlanlar. Bizim buradaki yýkýmlarda bir çocuðun üzerine evin vitrini devrildi, çocuðun kafasý yarýldý, ölebilirdi de... Hiç umursamadan devam ettiler. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için deyip bir araya gelmeliyiz. Bu durumdaki mahalleler birleþmeli ve ortak hareket etmeliyiz. Hemen kendi aralarýnda bir komite kursunlar, ama aralarýna belediyeden, devlet kurumlarýndan kimseyi almasýnlar ve muhtarlar da olmasýn. Mahalleden kendi içlerinden birilerini seçsinler, Ayazma gibi geç kalmasýnlar. Komitesiz bir mahalle baþsýz sayýlýr. Komiteleri olsun, örgütlü ve birlikte davranýrsalar kazanýrlar. Yoksa baþýboþ olurlar, kaybederler. Ayazma gibi olmasýnlar. Bu arada ne zaman isterlerse ben yanlarýndayým, çaðýrmalarý yeterli. Mesela Alibeyköy, Gülsuyu, Gazi, Tuzla, Bayramtepe ve diðerlerini toplamalýyýz. Daha büyük birlikler oluþturmalýyýz. Y.E. Mücadele Birliði: Sizler zaten göç sonucu buraya geldiniz deðil mi? Ayazma’dan K: Ben köyümde kalmak isterdim. Aðrý’da hep korucular var, hepsinin elinde keleþler var. Oralardan zorla geldik. Bugün isterdik kendi ovamýzda, kendi hayvanlarýmýzý besleyelim, iþsiz kalmayalým... Köyde olsam daha rahat yaþarým. Burada nasýl baþýmýza evlerimizi yýkýyorlar, köyde de bir þeyi fazla alsan poþetine bakýyorlar. Esiriz sanki korucularýn elinde... Ben onlara esir olmam. Gitmem köye o haliyle yaþayamam.

“BEN DÜÞÜNCELERÝMÝ BÝR EVE DEÐÝÞMEM”

B

u ülkede yaþam hakký elinden alýnmýþ ne çok insan var… Onlardan bazýlarý þu anda yaþama tutunmaya çalýþan Ayazma halký. En doðal haklarý olan barýnma haklarý ellerinden alýnan Ayazmalýlar, Þubat ayýndan beri çocuklarýyla barakalarda yaþýyorlar. Bir kýþý bu zor koþullarda atlatmak zorunda kalan Ayazmalýlar, þimdi ikinci kýþý da burada geçirecek olmanýn endiþesi içindeler. Þu anda 15-20 hane bu insanlýk dýþý koþullarda yaþamak zorundalar… Bizler Y.E. Mücadele Birliði olarak Ayazmalýlarýn yaþadýklarý sorunlarý sizlere aktarmak için 5 Ekim tarihinde onlarla bir röportaj gerçekleþtirdik. Y.E. Mücadele Birliði: Öncelikle Ayazma’daki olaylarý bilmeyenler için kýsaca özetler misiniz? Ayazma’dan B: Þubat’ýn 10’unda yýkýmlar baþladý ama bizim bundan hiç haberimiz yoktu. Öncesinden yýkýma gelinecek vs. gibi bir uyarýda bulunmadýlar. Üstelik o gün evimizde bir misafirimiz vardý. Yýkým ekiplerini ve polisleri görünce baygýnlýk geçirdim. Kýþ ortasýnda bize hiç haber vermeden, bizi yaka-paça dýþarý atmaya çalýþýyorlardý. Ama nereye gideceðimize dair hiçbir þey söylemeden… Nereye giderdik ki, paramýz yoktu, eþim aylardýr çalýþmýyordu. Üzüntüden helak olduk. Muhtar Nizamettin Ada, bizim durumumuzu kanýtlamak için fakirlik kaðýdýyla, ikametgah çýkardý her aileden 10’ar lira aldý. Eþimle Ankara’ya gideceklerdi. Ancak muhtar bir yakýnýn öldüðünü bahane ederek yarý yoldan döndü ve K.Çekmece belediye baþkaný Aziz Yeniay’ýn yanýna gitti… Þubat’ta bizim evimizi de yýktýlar. Bizi kýþýn kýyametin ortasýnda sokaða attýlar. O gün bugündür belediye kapýsýný aþýndýrdýk. Ama hiçbir hak vermediler. Y.E. Mücadele Birliði: Belediye baþkaný Ayazmalýlara “fýrsatçý” diyor, bu konuda ne düþünüyorsunuz? Ayazma’dan B: Yalan söylüyor. Kýþ ortasýnda nereye gidecektik. Bize söz verdi. “Çadýrda da yaþýyorsanýz bekleyin, size ev vereceðim” dedi. Hep yalan söyledi, kandýrdý. Biz kendi hakkýmýz dýþýnda 1 kuruþ istemiyoruz. Sadaka peþinde deðiliz. Evimizi yýktýlar ev istiyoruz. Ýnsanca yaþayabileceðimiz, baþýmýzý sokabileceðimiz

18

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007


edervE ineY

jatropöR

iðilriB eledacüM

Oradan geldik Ayazma’ya, hep Þýrnak, Batman, Aðrý, Bitlis’ten gelen aileler yaþýyordu. Dediler ki, orada daðýttýk onlarý, burada da PKK’nin örgüt yuvasýný daðýttýk. Þimdi Ayazma’dan Bezirganbahçe tarafýna taþýnanlarýn oturduklarý her binanýn içinde 3-5 polis baþlarýnda nöbet tutuyor. Mesela seçim öncesi buradan oraya taþýnan Kürtlere faþistler saldýrmýþlar. Bezirganbahçe’ye konutta yaþama adabýný öðreteceklermiþ. Biz o kadar cahil miyiz? Bizi aþaðýlamak için yapýyorlar bunlarý. Ben Ayazma’yý, bu yeþilliði, doðayý 4 tane TOKÝ evine deðiþmem. Y.E. Mücadele Birliði: Bayrampaþa belediyesi geçen gün baþka bir ülkeye “müslüman” olduðu gerekçesiyle gýda yardýmý yaptý, bu konuda ne düþünüyorsunuz? A yaz ma’dan K: Biz gözlerinin önündeyiz, bizi görmezden geliyorlar. Deniz Feneri gidip ev veriyor iyi görünmek için. Amerikadan fon alýyorlar, kendi adamlarýna ev veriyorlar. Biz dilenci deðiliz, biz hakkýmýzý istiyoruz. Bizim için “bunlar çalýþmak istemiyorlar, tembeller, herþeyi devletten bekliyorlar” diyorlar. Bu söylemler çok gücümüze gidiyor. A yaz ma’dan B: Ayazmalý kadýnlar olarak bir yaz günü, yazýn o kavurucu sýcaðýnda belediyenin kapýsýna dayandýk. Niye? Çünkü, sokakta olmamýz, sýcak yetmiyormuþ gibi üstüne bir de suyumuzu

kestiler. Bizi önce Beyaz Masa’ya sevk ettiler, o ona, diðeri baþkasýna gönderdi durdu. Üzüntümüzden oturup aðladýk artýk. Bize “gözyaþlarýnýz boþuna, aðlasanýz da size bir þey yok, gidin baþýnýzýn çaresine bakýn” dediler. Bizimle alay ettiler. Belediye baþkaný, saatlerce onunla görüþmek için beklememize raðmen, memurlarýn arasýndan kaçarak arabasýna binip gitti. Y.E. Mücadele Birliði: Okullar açýldý, kýþ geldi, þimdi ne olacak? A yaz ma’dan K: Biz çocuklarýmýza servis verilmesi için dilekçe verdik. Bu kýþ günü çamurda çocuklarýmýzý tek baþlarýna nasýl gönderelim okula? Okul uzakta, yaklaþýk 4-5 kilometre, þimdilik yaya gönderiyoruz ama yaðmurlar baþladýðýnda, soðuk iyice bastýrdýðýnda gönderemeyeceðiz. Eðitim sorunu için kampanyalar yapýyorlar ama bizim verdiðimiz dilekçeleri dikkate bile almýyorlar. Hem yol uzun neredeyse 5 kilometre, hem de rampalý, bizim çocuklarýmýz o yolu nasýl gitsinler? Biz bile o çukurlardan, korka korka geçiyoruz. Bir çocuk çukura düþmüþ yaralanmýþ. 37 ytl aidat istiyorlar. Benim üç çocuðum okula gidiyor, onlarýn henüz önlüðü bile yok. Bunun için sürekli okula çaðýrýp duruyorlar. Gitsek ne deðiþecek, biz derdimizi anlatacaðýz, onlar bizi anlamayacaklar... Y.E. Mücadele Birliði: Ayazmalýlar için “AKP’yi seçtiler, Bezirganbahçe’ye gittiler” diyorlar, ne diyorsunuz? A yaz ma’dan K: Eðer Ayazma halký AKP’li olsaydý, Ayazma yýkýlmazdý. Bize çok önerdiler, “ver iki fotoðrafýný AKP’ye üye ol, al evini yardýmýný” vs. Ama biz kendi aslýmýzý satmadýk. Ben düþüncelerimi bir eve deðiþmem. Y.E. Mücadele Birliði: Bugün sabah 9:00’da belediyeden ekipler gelip mahalleyi dolaþtýlar. Daha sonra öðleden sonra saat 16:00’da gelmiþler ve burada bulunan Ayazma Mezarlýðýný yýkmayý düþündüklerini söylemiþler. O mezarlýkta Ölüm Orucu eyleminde ölümsüzleþen Sibel Sürücü’nün de mezarý var, bu konuda ne düþünüyorsunuz? A yaz ma’dan K: O insanlar yerin altýndalar, eminim yaþasalardý ve böyle bir durumla karþýlaþsalardý, gece-gündüz mezarlarýn baþýndan ayrýlmaz ve yýkýlmasýna izin vermezlerdi. Biz de mezarlarý yýktýrmamalýyýz. Bunlarýn ölülere bile saygýsý yok. Ölülere saygýsý olmayanlarýn biz yaþayanlara saygýsý nasýl olsun? Dünyanýn neresinde görülmüþ mezarlarýn yýkýlýp yerlerinin deðiþtirilmesi? Bu saygýsýzlýk...

ULUCANLAR KATLÝAMINI UNUTMADIK Ulucanlar Katliamýnýn 8. yýlýnda Adana’da katliamý unutmadýðýmýzý ve unutturmayacaðýmýzý belirtmek için, devrimci çevrelerle birlikte basýn açýklamalarý ve yürüyüþler gerçekleþtirdik. 24 Eylül günü Adana’da yayýn yapan Radyo Dünya’da 2 saat süreyle hem katliam ile ilgili bilgiler verildi, hem de yapacaðýmýz etkinliklere katýlým çaðrýsý yapýldý. 25 Eylül Salý günü ise saat 17.00’da emekçi semti olan Þakirpaþa Mahallesi’nde yürüyüþ ve basýn açýklamasý gerçekleþtirdik. Yürüyüþ boyunca “‘Katil

Devlet Hesap Verecek”, “Ulucanlar Þehitleri Ölümsüzdür”, “ON’lara Sözümüz Devrim Yeminimizdir”, “Bedel Ödedik Bedel Ödeteceðiz”, “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz” sloganlarýný attýk. Yürüyüþ basýn metninin okunmasýnýn ardýndan sona erdi. 26 Eylül Çarþamba günü Ýnönü Parký’nda saat 12.30’da bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdik. Basýn metninde; “Ulucanlar Katliamý bizlere faþist devletin katliamcý yüzünü bir kez daha göstermiþtir. Ulucanlar Katliamý ayný zamanda biz103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

lere devrimci tutsaklarýn direnme geleneðini, teslim olmaktansa ölümü seçmeyi, yiðitliði, onuru ve devrimci siper yoldaþlýðýný da bir kez daha göstermiþtir. 8. yýlýnda Ulucanlar Katliamýný unutmadýðýmýzý ve hesabýný soracaðýmýzý bir kez daha ilan ediyor, þehit düþen 10 yoldaþýmýzýn anýsý önünde saygýyla eðiliyoruz. Bizlere devrettikleri bayraðý faþist devletin burçlarýna dikeceðimize söz veriyoruz” ifadelerine yer verilmiþti. Ayný gün akþam saat 17.00’da Meydan Mahallesinde bir yürüyüþ ve basýn açýklamasýyla eylemlerimize son verdik. Adana Mücadele Birliði Platformu

19


Yeni Evrede

Eðitim-Sen Mitingi

Mücadele Birliði

6 Ekim Günü Ankara’da Milli Eðitim Bakanlýðý’na Yürüyen Eðitim-Sen’liler:

“KADROLU GÜVENCELÝ ÝNSANCA YAÞAYABÝLECEK ONURLU BÝR YAÞAM SÜRMEK ÝSTÝYORUZ” 6 Ekim günü Eðitim-Sen, güvencesiz çalýþtýrýlan ve iþsiz öðretmenlerin sorunlarýný dile getirmek, þu an görev yapan sözleþmeli öðretmenlerin kadrolu olmasý ve iþsiz öðretmenlerin atamasýnýn yapýlmasý için Ankara’da Milli Eðitim Bakanlýðý önüne kadar yürüyüþ yaparak orada bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdi. Bizler de Mücadele Birliði okurlarý olarak toplanma alanýnda “Emekçiler Saldýrýlara Karþý Ýktidar Ýçin Savaþalým” baþlýklý bildirimizi daðýttýk, yine yürüyüþ boyunca ise üzerinde sloganlarýmýzýn yazýlý olduðu kuþlamalarýmýzý yaptýk. Eðitim-Sen’in bu eyleminde aktif olarak yerimizi aldýk. Ýlk olarak Ankara’daki Eðitim-Sen 1 Nolu þube önünde toplanýldý. Daha sonra Ankara ve çevresi, Ýstanbul, Ýzmir, Adana, Diyarbakýr ve Samsun’dan gelen öðretmenlerin de katýlýmýyla saat 12:00 gibi üzerinde “Ücretli, Sözleþmeli, Ýþsiz Deðil ‘Kadrolu Öðretmen’ Olmak Ýstiyoruz” yazýlý pankartýn açýlmasýyla yürüyüþ baþladý ve Milli Eðitim Bakanlýðý’na kadar yüründü. Yol boyunca “Çelik Ýstifa, Savaþa Deðil Eðitime Bütçe, Direne Direne Kazanacaðýz, Ücretli Tayip Sözleþmeli Çelik, Diplomalý Ýþsiz Olmayacaðýz, Öðretmen Düþmaný Çelik Ýstifa” þeklinde sloganlar atýlýrken kortejin en önünde yürüyen ve elinde “Sizler 1 Ay Oruç Biz Asgari Ücretliler 12 Ay Oruç Tutuyoruz” yazýlý döviz taþýyan amca dikkat çekiyordu, aslýnda anlatýlmak istenen bir çok þeyi tek bir dövizle anlatýyordu. Daha sonra Milli Eðitim Bakanlýðý önüne gelinildi ve orada tüm kortejin gelinmesi için beklendi. Yine Mücadele Birliði olarak burada da bildiri daðýtýmýmýzý sürdürdük ve kuþlamalarýmýzý yaptýk. Ve orada bulunan anýtýn üzerine çýkarak üzerinde “Emekçiler...! Saldýrýlara Karþý Ýktidar Ýçin Savaþalým / Mü-

20

cadele Birliði” yazýlý pankartýmýzý açtýk. Açtýðýmýz pankart çok dikkat çekti. Tüm kortejin gelmesiyle birlikte basýn açýklamasý yapýldý. Basýn açýklamasýný Eðitim-Sen adýna Eðitim-Sen genel baþkaný Alaaddin Dinçer yaptý. Basýn açýklamasýnda; “Okullarýmýzda net öðretmen açýðýnýn þu an 70 bin, iþsiz öðretmen sayýsýnýn 185 bin olduðu göz önüne alýndýðýnda, atama bekleyen öðretmenlerin bir kez daha iþsizliðe mahkum edilmelerinin makul bir gerekçesini bulmak mümkün deðildir. 1998 yýlýndan bu yana 305 bin öðretmen atamasý yapýlmýþ, ayný dönemde 150 bine yakýn öðretmen de emekli olmuþtur. 1998’de toplam öðrenci sayýsý 11 milyon 550 bin iken, 2007 yýllýnda öðrenci sayýsý 14 milyon 872 bine yükselmiþtir. Son on yýlda öðrenci sayýsý 3 milyon 322 bin artmýþtýr. Resmi rakamlar, atamasý yapýlan öðretmen sayýsýnýn öðrenci artýþýný karþýlamaktan uzak olduðunu göstermektedir. Bu açýk gerçeðe karþýn, yüz binlerce arkadaþýmýz okulunu bitirip, öðretmenlik diplomasýný aldýðý halde, atamasý yapýlmamakta ve iþsizler ordusuna dahil edilmektedir. Güvencesiz çalýþtýrýlan arkadaþlarýmýz ve iþsiz öðretmen arkadaþlarýmýzla birlikte taleplerimizi dile getirmek için Milli Eðitim Bakanlýðý önündeyiz. Türkiye’nin çeþitli illerinden gelen ve ayný sorunlarý yaþayan öðretmen adaylarý, sözleþmeli, vekil, ücretli vb adlar altýnda güvencesiz çalýþtýrýlan öðretmenler olarak, hep birlikte geleceðimize sahip çýktýðýmýzý göstermek için buradayýz. Buradan sayýn Milli Eðitim Bakaný’na ve hükümete sesleniyoruz. Kadrolu, güvenceli, insanca yaþayabilecek, onurlu bir yaþam sürmek istiyoruz” denildi. Ayrýca basýn açýklamasý yapýlan bakanlýk önündeki bayrak direðine “Diplomalý Ýþsiz Olmayacaðýz” yazýlý dövizin asýlarak yukarý çekilmesi dikkatleri çekti. Basýn a-

103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

çýklamasýnýn ardýndan öðretmenler tarafýndan hazýrlanan kýsa bir skeç oynandý. Oyun oldukça ilgi çekerken oyundan sonra eylem sona erdi. Eylemden sonra Ýstanbul Eðitim-Sen 4 nolu þube baþkaný Ahmet Korkmaz ile eylem hakkýnda görüþtük. Korkmaz þunlarý söyledi: “Bu eylem ‘iþsiz öðretmen iþ baþýna’ eylemiydi. Türkiye açýsýndan 80’li yýllarda baþlayan neoliberal politikalarýn istihdama yönelik uygulamalarýnda eðitim iþ kolu ve dolayýsýyla eðitim emekçileri de nasibini almaya baþlamýþ olmasýný, çalýþma yaþamý içerisinde esnek istihdamýn (kýsmi zamanlý çalýþma, sözleþmeli vs.) gibi statüler altýnda çalýþmanýn yaygýnlaþmasýyla birlikte Eðitim-Sen’de bu gerçek karþýsýnda kayýtsýz kalmasý olanaksýzdý. 5 Ekim Dünya Öðretmenler Günü ana temasý ný da eðitim alanýndaki bu esnek istihdam biçimi oluþturdu. Bu 6 Ekim 2007 Cumartesi günü bakanlýk önünde yapýlan eylem baþta eðitim emekçileri olmak üzere tüm kamuoyunun dikkatlerini buraya çekmek amacýyla yapýlan bir eylemdi. Bu eylemin baþka bir hedefi de, eðitim iþ kolunda farklý statülerde çalýþan kadrolu, sözleþmeli, ücretli eðitim emekçilerinin dayanýþmasýný hedefliyordu. Yine bu eylemin baþka bir hedefi ayný iþ kolunda çalýþan ve ayný iþi yapan eðitim emekçilerinin baþta ücretleri, sosyal haklarý ve sosyal güvenlik haklarý konusunda yaþadýklarý eþitsizliklerin giderilmesini hedefliyordu. Yine bu eylem için söylenecek baþka bir nokta ilk kez neoliberal politika (saldýrý politikasý) karþýsýnda bir duruþu göstermek açýsýndan bir baþka önemi vardý. Sonuç olarak artýk eðitim iþ kolunda farklý statülerde çalýþan kadrolu, sözleþmeli, ücretli yada iþsiz eðitim emekçileriyle ilgili bir dayanýþma mücadelesinin baþladýðýna iþaret etmesidir.” Bizler Y.E. Mücadele Birliði olarak eðitim emekçilerini bu eyleminde yalnýz býrakmadýk. Eylem boyunca ayrýca aktif bir propaganda faaliyeti yürüttük. Buradan bir kez daha eðitim emekçilerinin yürüyüþlerinde yalnýz olmadýklarýný, devrimci olan tüm adýmlarýný destekleyeceðimizi duyuruyoruz.


Yeni Evrede

Kadro

Mücadele Birliði

DERGÝ DAÐITIMININ ÖRGÜTLENMESÝ

E

ðer þimdi söz konusu olan bizim devrime ne öðreteceðimizse, bunu vakit geçirmeden dergi daðýtýmý konusunda göstermemiz gerekiyor. Zaman hýzla akýyor ve ancak kendisine ayak uydurmayý baþaranlarla yol arkadaþlýðýný devam ettiriyor. Durum böyleyken, dergi daðýtýmý konusunda hala kaðný hýzýyla ilerlemek, devrim konusunda iddia sahibi olan bir kolektifin militanlarýna göre deðildir. Hýzlanmak zorundayýz. Hýzlanmak için, yaptýðýmýz iþe yoðunlaþmamýz gerekiyor. Her þeyden önce dergi daðýtýmýnýn önemini her bir leninistin bilince çýkartmasý lazým. Dergi, bizim ideoloji ve politikalarýmýzý iþçi sýnýfý ve emekçilere ulaþtýrmadaki en önemli, en baþta gelen araçlarýmýzdan biri. Kendimizi en dolaysýz þekilde onunla ifade ediyoruz; bir nevi aðzýmýz, dilimiz, sesimiz. Bu nedenle saldýrýlara uðruyor, bu nedenle yazý iþleri müdürlerimiz hakkýnda sayýsýz davalar açýlýyor. Sesimiz kesilmek, dilimiz koparýlmak isteniyor. Ve maddi anlamda çökertilmeye çalýþýlýyor. Buna en iyi karþýlýðý, dergi daðýtýmýný on kat, yüz kat artýrarak verebiliriz; dergimizi en ücra köþelere, emekçilerin yaþadýðý tüm semtlere, mahallelere, sokaklara, evlere götürerek verebiliriz. Onlar bizim sesimizi kýsmak istiyorlarsa bizim sesimiz on kat, yüz kat gür çýkmalýdýr. Henüz daha yasal yayýn çýkarma ve daðýtma olanaklarýndan mahrum deðiliz. O halde olabilecek en yaygýn daðýtýmý saðlamak için hepimizin seferber olmasý gerekiyor. Yarýn bir gün belki bu olanaklarý bulamayacaðýz. Bugün elimizi çabuk tutmak, olabildiðince çok insana dergimizi ulaþtýrmak zorundayýz. Dergi ajitasyon ve propaganda için paha biçilmez deðerde bir araçtýr. Elimize alýp sokak ortasýnda daðýtýma çýkabiliriz. Ve sadece logosunda yazan “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak” sloganýný yüksek sesle tekrarlamak dahi bir propagandadýr; bir ajitasyondur. Propagan-

da ve ajitasyonun devrimimizde önemi bu kadar artmýþken dergiyi bu konuda etkili bir araç olarak kullanamamanýn bir izahý olamaz. Elbette hiç yapýlmýyor deðil, yapýlýyor, bunu biliyoruz; ama þimdi bunu kat be kat arttýrmanýn ve bunun üzerine özellikle yoðunlaþmanýn zamaný! Þimdi “kapýlarý çalan biziz, kapýlarý birer birer” demenin zamaný! Lenin’in dediði gibi “kapýyý çalýn, mutlaka bir açan bulunacaktýr”. Dergimizi almasalar bile hiç deðilse adýný duyacaklar, içinde ne olduðunu öðrenecekler; gözleri kulaklarý dergimize aþina olacak. Bir daha ki gidiþimizde artýk bizi yadýrgamayacaklar; “bizim çocuklar gelmiþ” diyecekler, içeriye buyur edecekler. Bizimle sohbet etmek -belki de dergi hakkýnda!- isteyecekler. Dergi sayesinde onlarý yaþadýklarý yerde tanýyacaðýz; onlarýn düþüncelerine, hüzünlerine, sevinçlerine ortak olacaðýz. Dergi sayesinde onlarýn yaþamlarýnýn içine gireceðiz, yaþamlarýnýn bir parçasý, belki yoldaþlarý olacaðýz. Örgütlenme de bu deðil midir? Dergi ayný zamanda kolektif bir örgütleyicidir. Devrimin ilmeklerinin ev ev, sokak sokak, fabrika fabrika dokunmasýdýr. Biz, derginin ulaþtýðý her yere devrimin sesinin ulaþtýðýný varsayacaðýz; derginin derginin ulaþmadýðý yerlere de ulaþmasý için canla baþla çalýþacaðýz. Derginin daðýtýmýnýn örgütlenmesinin devrimin herhangi bir eyleminin örgütlenmesinden farký yoktur. Dergi daðýtýmýný örgütlemek, devrimci bir eylemi örgütlemektir. Bu nedenle, devrimi örgütlerken ne hissediyorsak, bir insaný örgütlerken de aynýsýný hissetmeli, varýmýzý yoðumuzu ortaya koymalýyýz. Eðer deyim yerindeyse “ayaklarýmýza kara sular inene kadar” dergi daðýtmayý kendimize bir görev olarak görmeliyiz. Kimsenin bu görevi bize vermesine gerek yok. Biz onun önemini, gerekliliðini bilince çýkarmýþsak eðer, kimsenin bir þey söylemesine gerek kalmadan bu iþe giriþebiliriz. Elbette bunun örgütlü yapýlmasý önemlidir; ama baktýk ki, bir þeyler aðýr ak103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

sak iþliyor, biz giriþebilir, bir örnek yaratabilir ve bu örneðin genelleþmesi için çalýþabiliriz. “Cesur inisiyatif”lerin en cesuru bu alanda gösterilebilir. Hata yapmadan korkmadan giriþiriz ve sonuçlarýný görürüz. Fabrika ve iþçi atölyeleri önünde dergi daðýtýmý, özellikle önemlidir. Yemek arasý ve paydos saatlerinde iþçilerin yanýna gitmeliyiz. Onlarla sohbet etmeli, dergimizi onlara götürmeliyiz. Dergimizin iþçilerin, emekçilerin sesi olduðunu, onlarý kurtuluþa götürecek olan þey üzerinde durduðunu anlatmalýyýz. Adeta dergiyle onlarý sarýp sarmalamalý, dergimizi onlarýn dünyasýna soktuðumuz kadar, onlarý da dergimizin dünyasýna çekmeyi baþarmalýyýz. Sabahlarý, uyku mahmurluðuyla iþe giden iþçilere sýcak bir ekmek gibi sunulan bir derginin ne anlam ifade edeceðini bir düþünün! Her þeyden önce, sabahýn o saatinde kendileri gibi erkenden kalkýp fabrika ya da atölye önüne gelmiþ olmanýz onlarý etkileyecektir. Biraz uykunuzdan feragat etmeniz sayesinde, geri bilinçli iþçilerin bile yüreðini kazanma þansýnýz olacaktýr. O zaman sizi kendilerinden hissedecek, sabahýn o saatinde onlar için orada olduðunuzu akýllarýna ve yüreklerine bir daha çýkmamak üzere kaydedeceklerdir. Ýsterlerse dergi almasýnlar, yaptýðýnýz iþ onlarda merak uyandýrmaya yetecektir. Bir de bunu her gün yaptýðýnýzý düþünün! Her gün ayný o komünist inatla, o fabrika ya da atölyenin önünde dikildiðinizi ve iþçilerin, emekçilerin sesini onlara ulaþtýrdýðýnýzý düþünün! Derginin kitlelere ulaþmasý, ancak ýsrarlý bir çabayla olur. Kitlelere bilinç ulaþtýrmanýn en etkili yollarýndan biridir dergi daðýtýmý. Ýnsanlara yeni bir yaþamýn kapýlarýný açmak belki de sizin onlara uzatacaðýnýz bir dergiyle mümkün olacak. Bilinç taþýyýcýlarýnýn en önemli iþlerden birini yaptýðýný biliyoruz. Bu nedenle, en az derginin yazýlarýný yazanlar kadar, dergiyi daðýtanlar da kendini bütünden sorumlu hissetmeli; her þey den önce o derginin kendisine ulaþmasý için harcanmýþ olan emeðe saygý duymalýdýr. Þöyle bir düþünüldüðünde, bir tek dergi sayfasý içinde ne kadar çok somut emeðin olduðu daha iyi görülür. Yazýlarýn yazýlmasý, dergiye ulaþtýrýlmasý (bir de bunlarýn bazýlarýnýn cezaevlerinden çýktýðýný; okuma komisyonlarýnýn vb. hýþmýndan geçtikten, postada kaybolma/kaybedilme tehlikelerinden kurtulduktan sonra dergiye ulaþabildiðini düþünün) bunlarýn dizilmesi, tashihlerinin yapýlmasý, matbaaya götürülmesi, matbaanýn kaðýdýný almak için koþuþturmasý, basýlmasý, toplanmasý, kesilmesi, dikilmesi,

21


Yeni Evrede

Kadro

Mücadele Birliði

paketlenmesi için harcanan yoðun emek, onca fedakarlýðýn, emeðin bir tek dergide somutlanmasý...Burada bizim bir çýrpýda sayýp bitirdiðimiz þeylerin hepsinin yapýlmasý için gereken bilinç. Bütün bunlar düþünüldüðünde, hala dergi daðýtmaya üþenen ya da bu konuda eringeçlik gösteren bir yoldaþýmýz olabilir mi, sanmýyoruz; ama her bir yoldaþýmýzýn devrimi örgütlemenin, günlük pratiði örgütlemekten geçtiðini bilmesi gerektiðini düþünüyoruz. Bir gerilla nasýl sýrtýna teçhizatýný alýp saatlerce yol yürüyorsa, bir dergi daðýtýmcýsý da (bu þu ya da bu “özel görevli” deðildir; aslýnda herkes doðal daðýtýmcý olmalýdýr) omuzuna çantasýný alýp yola koyulmalý, ev ev, kapý kapý dolaþmalýdýr. Bu ayný zamanda bir iddiadýr; devrimi örgütleyen, devrime önderlik edecek kolektif olma, böyle bir kolektifin kadrosu olma iddiasýdýr. Bunun için kolektifin adýný her mahallede, her sokakta, her evde duyurmak zorundayýz. Dergi verdiðimiz ve bizi sýcak karþýlayan evlerle iliþkiyi sürdürmeli, sürekli hale getirmeliyiz. Bunun ayný zamanda bir örgütleme çalýþmasý olduðunu bir an olsun unutmamalýyýz. Kimi zaman dergi daðýtýmýnda, zaman sýkýntýsý yüzünden böyle bir ikilemle karþý karþýya kalýndýðýný biliyoruz. “Dergiyle ve bizlerle ilgilenen insanlarla sohbet mi edelim, yoksa dergi daðýtýmýný mý bitirelim?” Þeklinde yaþanan bu ikilem, aslýnda birbirinin karþýsýna konulmamasý gereken iki þeyin karþý karþýya getirilmesi sonucu ortaya çýkýyor. Hangisini yapmak gerekir? Ýkisini birlikte yapmak pek mümkün olmadýðýna göre, somut durumun somut tahlili yapýlmalýdýr. Bu konuda elimizde bir reçete yok. Kimi zaman bir dergi verdiðimiz evde saatlerce oturabilir, kimi zaman biraz konuþup daha sonra uðrayacaðýmýzý söyleyip ayrýlabiliriz, ama “daha sonra uðrarýz” dediðimiz insanlara/evlere mutlaka uðramalý, onlarla sohbet etmeliyiz. Günlük faaliyet yürütürken, yaptýðýmýz iþ her ne olursa olsun, asýl amaçlarýmýzý hiçbir zaman unutmamalýyýz. Bu bizi hem yaptýðýmýz iþe yabancýlaþmaktan korur, hem de memur zihniyetine kapýlmaktan. Örneðin dergi daðýtýrken her zaman daðýttýðýmýz derginin içindekilerin kitlelere ulaþmasýnýn ne kadar önemli olduðunu, derginin içindekilerinin deðerini de düþünmeliyiz. Ýþçi ve emekçilerin oportünist ya da reformist düþüncelerle deðil, leninist düþüncelerle tanýþmasýnýn ne kadar önemli olduðunu düþünerek hareket etmeliyiz. Beyinler oportünist ve reformist düþüncelerle deforme olmadan onlara ulaþ-

22

malýyýz. Bunun için de, dergi daha matbaadan çýktýðý gün almalý, ayný gün daðýtýmýný planlamalý ve kim ne zaman evlere çýkacak, kim ne zaman esnaflara gidecek, atölyelere gidecek düzenlemeliyiz. Ve hýzla, yaptýðýmýz plana uygun çalýþmalýyýz. Dergi daðýtýmýný bir disiplin içinde ve “sosyalist yarýþma” halinde yapmalýyýz. Yeni insanlarý dergi daðýtýmýna mutlaka katmalý, onlarý yanýmýzda götürerek bu iþin nasýl yapýlacaðýný onlara öðretmeliyiz. Herkese dergi daðýttýrmamalýyýz elbette; ama insanlarý gönüllü daðýtýcýlar durumuna getirmeliyiz. Öyle ki, her mahallede bizim dergimizi daðýtan birden fazla insan olmalý. Onlar bizden dergiyi almalý ve hiç deðilse kendi çevrelerinde daðýtmalýlar. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var, o da þu: dergi daðýtýmýnda asla halka karþý zorlayýcý olunmamalýdýr. Dergiyi, okumak isteyen ya da satýn alarak destekte bulunmak isteyen insanlara vermelidir. Bunlarýn dýþýnda hiçbir þekilde emrivaki vb. yapýlmamalýdýr. Ýþçi sýnýfý ve emekçi halk, kendisine bu þekilde yaklaþan devrimcilere güven duymamakta, onlarla iliþkilerini sýnýrlandýrmaktadýr. Her konuda olduðu gibi, bu konuda da gönüllülük esastýr. Yine dikkat edilmesi gereken bir baþka nokta, dergiyi asla bir meta olarak düþünmemedir. Üretilen þeylerin içerisinde sadece yazýlý eserler, deðerlerini üretildikleri anda gerçekleþtirmiþ olurlar. Onlarýn deðerlerini gerçekleþtirmeleri için alýnýp satýlmalarýna gerek yoktur. Elbette onlarýn bir üretim maliyeti vardýr ve en azýndan yeniden üretilmeleri için bu maliyetin karþýlanmasý gerekir. Ama, dergimizin deðeri, asla parayla ölçülemez. Bazen, “esnafa dergi satýþýna çýkar, þunun þunun parasýný çýkartýrýz” türlü düþünceler de geliþebiliyor. Bu artýk, yabancýlaþmanýn en uç noktasýdýr. Elbette dergi esnafa götürülmelidir; elbette ederi onlardan da alýnmalýdýr ama sadece maddi kaygýlarla dergi daðýtýmýna çýkmak, herþeyden önce o dergiyi yazan, üreten yoldaþlarýmýzýn emeðine saygýsýzlýk, daha önemlisi, dergiyi çýkarmaktaki amacýmýzdan fersah fersah uzaklaþmak demektir. Dergi daðýtýmý, asla “satma” mantýðýyla yapýlmamalýdýr. Her dergi daðýtýmcýsý, daðýttýðý derginin içeriðini bilmeli; onun aðýrlýðýna uygun davranmalýdýr. Ýnsanlara devrimin sesini, soluðunu taþýmak ciddi bir iþtir. Kimsenin bunu hafife alma ya da yaptýðý iþi deðersizleþtirme hakký yoktur. Yine hiç kimsenin, dergi daðýtmýþ olmak için dergi daðýtmasýna izin vermemek gerekir. Hani “dergi daðýtýldý mý?” sorusuyla karþýlaþýldýðýnda zor durum103. Sayý / 10 - 24 Ekim 2007

da kalmamak için hasbelkader yapýlan dergi daðýtýmlarý için söylüyoruz bunu. Tam tersine, dergi daðýtýmý, büyük bir þevkle, gönüllü bir þekilde yapýlan bir iþ olmalýdýr. Dergi çýktýðýnda içerisinde neler olduðunu bilimsel olarak merak etmek kadar, dergi daðýtýmýnýn nasýl gittiðini merak etmek de önemlidir. Gerçekte 15 günde bir çýkan bir yayýnýn, gündemi yeterince iyi takip edebildiðini/edebileceðini söylemek güç. Bu konuda, her birimizin büyük düþünmesi ve buna uygun davranmasý gerekiyor. Herbirimiz dergimizin haftalýk ve hatta günlük (bir gazete olarak) çýkmasý için çaba sarfetmeliyiz. Bu konuda da Che’nin “Gerçekçi ol imkansýzý iste” sözünü kendimize rehber edinmeliyiz. Çalýþýrsak, inat eder, kararlý bir þekilde üzerinde durursak neden yapamayalým. Her bir okurumuz, daðýtýmcýmýz ayný zamanda iyi bir gözlemci olursa, gözlemlerini haber yazýlarý þeklinde dergiye yansýtýrsa, kapasitemizi geniþletiriz. “Doðal muhabirlik”i geliþtirirsek, derginin içeriði hem geniþler, hem de çeþitlenir. Bunun yanýnda her yerde “doðal daðýtýmcýlar” bulmalýyýz. Gerekirse bu konuda komiteler örgütlemeliyiz. Bolþevikler, 1905 devrim yýllarý öncesi çýkardýklarý Iskra’yý yurtdýþýndan ülkeye soktuklarý halde oluþturduklarý daðýtým aðý sayesinde Rusya’nýn her tarafýna ulaþtýrabiliyorlardý. Üstelik illegal basýlan ve illegal daðýtýlan bir yayýn olmasýna raðmen bunu baþarýyorlardý. Þimdi bizim üzerinde durduðumuz, yasal bir yayýnýn daðýtýmý. Yani herhangi bir gazete gibi gibi rahatlýkla daðýtýlabilecek bir dergi burada söz konusu olan. Hiç çekinmeden, herkesin eline alýp sokaða çýkabileceði ve “yazýyor, yazýyor” diye baðýrabileceði bir dergi. Daðýtýmý konusunda biz kendi kendimizi sýnýrlamadýkça kimsenin bizi sýnýrlayamayacaðý, engelleyemeyeceði bir dergi. O halde, bir an önce, vakit geçirmeden dergilerimizi alalým elimize ve kitlelerin arasýna dalalým; kapýlarý çalalým birer birer; mutlaka açan birileri olacaktýr. Ve bizim onlara söyleyebileceðimiz birkaç söz... Ne diyordu Zapatistalar, “Yüreklerinizin kapýsýný çalýyoruz; sözlerimizi içeri alsýnlar diye.” Dergi daðýtýmýný örgütlemek, baþlý baþýna devrimci bir eylem. Bunu bütün leninistlerin kesinlikle bilince çýkarmasý ve duraksamadan, zaman kaybetmeden pratiðe geçirmesi gerekiyor. Daðýtýlmamýþ her dergi, devrimden çalýnmýþ bir deðer, duvardan çekilmiþ bir tuðladýr.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.