Yeni Evrede
Baþyazý
Mücadele Birliði
mun dayanaklarý oluþmaya baþlar. Toplumsal iliþkiler fiilen var olan biçimin dýþýna taþar. Eski biçim içinde yeni iliþkiler kurulur. Ama yeni iliþkiler, eski biçimin baskýsý ve engeli altýndadýr. Yani, eskinin içinde yeni üretici güçler geliþip olgunlaþýr. Yapýlmasý gereken bu güçleri serbest býrakmaktýr (özgürleþtirmektir). Devrimler de bunu yapar. Böyle bir süreç kapitalist toplumda da yaþanýr. Kapitalist toplumun lider sýnýfý olan burjuva sýnýfý tüm maddi iliþkileri sürekli olarak geliþtirmeksizin geliþemez. Maddi koþullarýn geliþmesi ise, kapitalist toplumun yerini alacak olan komünist toplumun dayanacaðý maddi ögelerin temelidir. Komünist devrim, sanayi ve tarih tarafýndan sürekli gündeme getirilir. Sadece para sisteminin geliþme derecesi bile komünist topluma geçiþin nasýl da olgunlaþtýðýný göstermeye yeter. Üretimin, nsan iliþkilerini etkileyen, hatta belirleyen dýþ koþullar ekonominin toplumsallaþmasý o düzeye gelir ki, üretici güçlerin deðiþime uðradýðýnda insanlar da, insanlar arasý iliþki- bu toplumsallýðý ile kapitalist biçim her alanda þiddetli bir çatýþler de deðiþime uðrar. Ama insan iliþkilerindeki deði- maya girer. Burada devrim ve yeni toplumsal iliþkilere geçiþ bir þim her zaman net olarak anlaþýlamaz. Hele özdeki deðiþiklik ölüm-kalým sorunu haline gelir. Kapitalist toplumda yeni toplugörülmez de yalnýzca biçimdeki, görüntüdeki duruma bakýlýrsa, mun maddi öncülleri ortaya çýkar, ancak, komünist toplumsal ibaþlamýþ olan büyük deðiþim hiç anlaþýlamaz. Ýnsan iliþkilerin- liþkiler kapitalist toplumda gerçekleþmez. Ýleri komünal iliþki, deki ve düþüncedeki deðiþimi anlamak için temeldeki deðiþime ancak üretim araçlarýnýn, üreticilerin ortak denetiminde olduðu bakmak gerekir. yerde olur. Burada, kapitalist toplumun zeminleri üzerinde, orBelli bir ekonomik temele dayanan toplumsal iliþkiler, eski taya çýkan sayýsýz toplumsal iliþki, güçlü bir þekilde yeni topluekonomik yapý çözülüp daðýlmaya baþladýkça, kendileri de çö- ma geçiþi iþaret eder. Ýnsanýn toplumsal geliþimi, ya da toplumzülüp daðýlýr. Yeni ekonomik iliþkilere baðlý olarak yeni top- sal insanlýðýn geliþimi, kapitalist düzenle her noktada çatýþma ilumsal iliþkiler oluþmaya baþlar. Yeni toplumsal iliþkiler belir- çine girmiþtir. Emekçi halk kitleleri, bu çatýþma içinde, her geginleþmeye baþladýkça varolan çen gün, yeni topluma geçiþin zotoplumsal biçimle çatýþmaya girer. runluluðunu görür ve kavrarlar. Tabi Dev rim ça ðýn da, ta ri hin en dev rim ci Bu çatýþmanýn sonucunda insanlar bu her zaman, bu denli açýk seçik döneminde bulunuyoruz. Devrim on yýllardýr egemenliði altýnda kaldeðildir. Kitleler düþünce ve eylemçaðýnda yaþamak, emekçilerin dýklarý eski toplumsal biçimi parde eskinin etkisinden hemen kurtubilincinde köklü bir deðiþimin çalarlar. Eski toplumun, yeni toplamazlar. Bu çeliþkili durum devrim lum güçleri, devrimci sýnýf tarafýnoluþmasý da demektir. Devrim anýna dek sürer. Burada asýl kavrandan bu parçalanma dönemi, her çaðýný hazýrlayan tarihsel nesnel masý gereken yön, halk kitlelerinin þeyin açýk olarak yaþandýðý dö- koþullardýr. Çaðýn devrimci olaylarý yeni olana, doðmakta olana yönelnemdir. Fakat bu noktaya deðin inmesidir. Gerçek eylemlerinde ve ise tarihi yapan kitlelerden ayrý san iliþkilerinde ve düþüncelerde gerçek düþüncelerinde köklü bir dedeðildir. Devrim çaðý, kitleleri deðiþim her zaman çok belirgin oðiþim baþlamýþtýr. Görünürde ise devrimcileþtirdi, kitleler de çaðý larak kendini göstermez. Kendini sanki deðiþen bir durum doðmamýþdevrimcileþtirdi. Halk kitlelerinin görünüþle sýnýrlayanlar daha nüve týr; insanlar eskisi gibi yaþýyorlar ve halindeyken kendisini gösteren düþüncesinin ve pratiðinin tüm eskisi gibi düþünüyorlardýr. Bu deðiyeni ve doðmakta olaný göremezdevrimci içeriðine karþýn kitlelerin þimi anlamak için görüntüye deðil, ler. O zaman da bir süre öncesine kendi koþullarýnýn bilincine görünene bakmak, biçimsel olaný kadar krala, çara, sultana vb. baðlý deðil, kitlelerin hareketinin ve düvarmalarý her zaman açýk olan insanlarýn, çok kýsa süre sonolmayabilir. Bazen sanki devrimci þüncelerinin gerçek anlamýný kavrara, nasýl olup da onlarý devirdiklemak gerekiyor. olan bu insanlar deðilmiþ gibi rini, egemenliklerini yerle bir etKitlelerin iliþkilerinde ve düdüþünce ve davranýþ içine girerler. tiklerini anlayamazlar. Aslýnda anþüncelerinde deðiþim (eðitim, kültür, laþýlmayacak bir durum yoktur Hayýr, bu yanýltýcýdýr. Deðiþim ve sanat, dünya görüþü vb.) yeni ekobunda. Eski feodal dönemin içinde devrim dönemleri öyle herkese nomik olgulara baðlý olarak gündeönce adým adým, daha sonra hýzlý anlaþýlýr gelecek kadar kendini me gelmekle birlikte, yalnýzca buve yoðun bir biçimde yeni toplununla sýnýrlý deðildir. Dünya devrim bütün olgularýyla ortaya koymaz.
BURJUVA GÜÇLERÝN TÜKENÝÞÝ Ý
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
3
Yeni Evrede
Baþyazý
Mücadele Birliði
süreci ve bulunduðu topraklardaki devrim mücadelesi de kitlelerin hareketini derinden etkiler. Devrimci mücadele ve devrim, kitlelerin durumunu derinden etkileyerek, onlarý geçmiþlerini sorgulayacak biçimde yeni düþünce biçimine yöneltir ve yeni düþünce biçimine raðmen, eskinin izlerini ve bazý iliþkilerini üzerlerinde taþýmaya devam ederler. Düþünce biçimi, alýþkanlýklar ekonomik deðiþim gibi hemen çok belirgin ve net olarak ortaya çýkmaz. Eskinin izleri yeni toplumda bile uzun süre görülür. Tüm bunlar biçime iliþkindir, içeriðe iliþkin deðildir. Bir bütün olarak tarihsel deðiþim, toplum iliþkilerine yeni bir içerik kazandýrýr. Günlük iliþkilerde bu içerik deðiþimine raðmen eski biçim kendini çeþitli görüngüler içinde gösterir. Yeni, kendi özgül temeline dayanana dek, eski her yönden aþýlmýþ sayýlmaz. Biz halk kitlelerindeki devrimci deðiþimi, onlarýn halen üzerlerinden atamadýklarý eski biçiminde deðil, hareketlerinin ve düþüncelerinin yeni içeriði ile deðerlendirmeliyiz. Emekçi kitlelerin durumundaki büyük deðiþimi, ancak devrimci biçimde düþünerek, olgularý temeliyle kavrayarak anlayabiliriz. Kitlelerin durumunda nasýl bir deðiþim olduðunu anlamanýn bir yolu da halkýn tarihsel geliþime gösterdiði ilgidir. Yalnýz ülke içinde deðil, dünyadaki deðiþim de çok yakýndan ve ilgiyle takip edilmeye baþlanýr. Hiç þüphesiz kendi dýþlarýndaki deðiþimin, kendi yaþamlarýný etkilemesi, onlarý, bu deðiþimi ve geliþimi anlamaya ve ilgi göstermeye iter. Eðer dünyadaki ve ülkedeki deðiþim kitlelerin yaþamýný etkilemiyorsa, deðiþtirmiyorsa, insanlar bu geliþmeyi duymaz, eskisi gibi yaþamaya devam ederler. Ama bu geliþme onlarý da deðiþime zorluyorsa, o zaman kendilerinin dýþýndaki her geliþime büyük bir ilgi gösterirler. Karadenizli fýndýk üreticisi deðil Ankara’daki hükümet deðiþikliðini, Londra borsasýndaki dünya buðday fiyatlarýný yakýndan takip etmek zorundadýr. Halk kitleleri dünyadaki sýnýf savaþýmlarýný, çatýþmalarý, toplumsal ekonomik deðiþimleri ilgiyle takip ediyorlar. Ama kendi dýþlarýndaki geliþmeleri salt izlemek için deðil, onu deðiþtirmek için de ilgiyle izlerler. Devrim çaðýnda, tarihin en devrimci döneminde bulunuyoruz. Devrim çaðýnda yaþamak, emekçilerin bilincinde köklü bir deðiþimin oluþmasý da demektir. Devrim çaðýný hazýrlayan tarihsel nesnel koþullardýr. Çaðýn devrimci olaylarý ise tarihi yapan kitlelerden ayrý deðildir. Devrim çaðý, kitleleri devrimcileþtirdi, kitleler de çaðý devrimcileþtirdi. Halk kitlelerinin düþüncesinin ve pratiðinin tüm devrimci içeriðine karþýn kitlelerin kendi koþullarýnýn bilincine varmalarý her zaman açýk olmayabilir. Bazen sanki devrimci olan bu insanlar deðilmiþ gibi düþünce ve davranýþ içine girerler. Hayýr, bu yanýltýcýdýr. Deðiþim ve devrim dönemleri öyle herkese anlaþýlýr gelecek kadar kendini bütün olgularýyla ortaya koymaz. Her olguya yüzeysel bakan sosyalistlerin en çok yanýlgýya düþtükleri nokta, emekçi kitlelerin bir dönem bu burjuva partisinin, baþka bir dönem þu burjuva partisinin peþinden gitmelerini, kitlelerin geri eðilimleri olarak yorumlamalarýdýr. Bu, her zaman böyle olmadýðý gibi, tarihsel boyutu içinde deðerlendirdiðimizde, tamamen farklý bir geliþmenin ifadesi de olabilir. Çeþitli burjuva güçler tükenirken, halk kitleleri diðer geride kalan burjuva güçleri (eðilimleri) de tüketmek üzere öne çýkarabi-
4
lir. Eðer tüm burjuva güçler iktidara gelip, kendini tüketme süreci yaþamamýþ olsa, söz sýrasý nasýl proletaryaya gelecek? Çeþitli burjuva güçlerin halk kitlelerine dayanarak (baský, aldatma, rüþvet ve saflýklarýndan yararlanarak vb.) varlýklarýný sürdürmesi, kitlelerin burjuva sistemle ve burjuva güçlerle çeliþkisiz, çatýþmasýz bir arada olduðu ve onlarýn yanýnda olduðu anlamýna gelmez. Gerçekte ise toplumsal yaþamda herkesin herkese karþý savaþý, devrimci sýnýfla kapitalist sýnýf arasýnda toplumsal bir savaþ sürüp gider. Burjuva toplum, sýnýflý bir toplumdur ve sýnýflý yapýsý nedeniyle proletarya ile kapitalistler arasýnda, her koþulda, her durumda ve her zaman sýnýf savaþýmý vardýr. Halk kitleleri, burjuva partilere oy verirken bile, aralarýnda bir savaþýmýn sürdüðü gerçeði doðru kavranmalý, derinlikli kavranmalý. Burjuvazi halka dayanarak, onun desteði ile eski düzeni yýktý ve iktidara geldi. Bugün de þu ya da bu burjuva eðilim, halkýn desteði ile diðer burjuva eðilimleri alt edebiliyor. Ama tarihsel boyutuyla bakýldýðýnda, burjuvaziyi deviren de yine halk kitleleridir. Kapitalist temele dayanan her politik güç, her burjuva politika kendini tüketir zorunlu olarak. Hiç bir burjuva politik güç, emekçi sýnýf üzerinde, uzun süre ideolojik, politik hegemonyasýný sürdüremez, bir süre sonra yýpranýr. O nedenle belli sürelerle çeþitli burjuva güçler yer deðiþtirirler. Burjuva politikasýnýn özü, emekçi kitleleri baský altýnda tutma ve sömürmedir. Kapitalizmin ekonomik yasalarý, halk kitlelerinin sefalete ve yoksulluða itilmesi yönünde iþler. Bu durumda burjuvazi kitleler üzerinde ideolojik, politik hegemonyasýný sürdüremez. Yine ayný nedenle politikada deðiþikliðe gitmeden artýk eski yöntemlerle yönetemez duruma gelir. Bir halk sürekli aldatýlamaz. Belli bir yerde halk, kendi elleriyle iktidara getirdiði güçleri, yine kendi elleriyle oradan uzaklaþtýrýr. Proletaryanýn burjuvaziye aðýr darbeler indirdiði, ama henüz iktidara gelemediði durumlarda orta sýnýflar, küçük burjuvazi, burjuvaziyle iþbirliðine gider, iktidarýna destek verir ya da katýlým saðlar. Ama ayný tarihsel sonuç daha kýsa süre içinde onlarýn da baþýna gelir. Küçük burjuvazi de sözünü söyler, rolünü oynar, devrimci barutunu tüketir – söz artýk proletaryadadýr! Türkiye’de burjuva düzen çözülme, daðýlma içindedir. Tüm burjuva güçler iktidara geldi ve tükendi. Sermaye tüm güçlerini savaþa sürdü. Ve hepsi de yýprandý. Þimdi halk baþka bir burjuva gücü öne çýkardý, onu da tüketmek üzere. Küçük burjuva güçler ise çeþitli yollarla burjuvaziyle iþbirliði içine girdi. Þimdi yýpranma ve tükenme sýrasý onlarda. Zaten belli ölçüde yýpranmýþ durumdalar. Ancak burjuvazi öyle tükendi ki, halk kitleleri bu durum karþýsýnda küçük burjuva hareketi öne çýkarabilir. Teoride, politikada ne söylenirse söylensin, pratikte kapitalist sistemi aþmayan bir politika ve politik hareket sonunda kendini tüketir. Çünkü sistem, kendini aþamayan her toplumsal hareketi kendi egemenliði altýna alýr. Ve bunu sayýsýz yollarla yapar. Proletarya tarihteki rolünü oynamak için hazýrlýklarýný sýký tutmalýdýr, savaþýmýný sýký tutmalýdýr.
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
C.DAÐLI
Yeni Evrede
Devrimci Kriz
Mücadele Birliði
DEVRÝMÝ AVUÇLARIMIZA DÜÞÜRECEK GELÝÞME Aðustos ayýnda, ABD’de baþlayan ve Avrupa’ya doðru yayýlan ipotekli ev kredilerinin çöküþüne dair yazdýðýmýz yazýmýzda, “Ne kadar derin, ne kadar yaygýn?” diye sormuþtuk. Aradan geçen kýsacýk sürede öylesine yoðun geliþmeler yaþandý ki, þimdi rahatlýkla þunu söyleyebiliriz: Baþlayan bu yeni yýkým dalgasý, kapitalizmin tarihinde görülmemiþ derinlikte ve yaygýnlýkta bir bunalýmdýr ve sonuçlarý koca bir çaðýn, kapitalizmden komünizme geçiþ çaðýnýn en önemli dönüm noktasý olacaktýr. Kibirli Oportünizm ve Ýyimser Devrimcilik Kapitalist sistemde ne zaman bir bunalým patlak verse, komünist hareket içerisinden “kapitalizmin sonu geldi!” sesleri yükselmeye baþlar. Marx ve Engels de, yaþadýklarý dönem boyunca, her on yýlda bir tekrarlanan sýnai bunalýmlardan büyük heyecan duydular, proletaryanýn zaferi için umut beslediler. Bunlardan sadece ikisi, 1848 barikatlarý ve Paris Komünü olarak, büyük ustalarýn beklentilerine karþýlýk olurken, çoðu ekonomik bunalým arkasýnda fazla devrimci birikim býrakmadan geçip gitti. Yýllar sonra Lenin, tarihsel materyalizmin büyük kurucularýnýn boþa çýkan beklentilerini; bilgiçlik ve kibirlilikle kapitalizmi ölümsüz ilan eden ihtiyar ve yüreksiz oportünizm karþýsýnda binlerce kez daha devrimci olarak kutsayacaktý. Bugün de benzer bir ayýrýmý yaþýyoruz. Emperyalist-kapitalist sistemin dikiþleri her yerden patlarken, sistemin dayanma gücüne yaltakça iman getirmiþ olan reformistler; aman ha, diyorlar, kapitalizmin sonunun geldiðine dair gereksiz umutlara düþmeyin, hele ki devrimci hedefleri aklýnýzdan bile geçirmeyin. Bu bunalým, olsa olsa, iþçi sýnýfýyla burjuvaziyi yeni bir düzlemde uzlaþtýracak mükemmel fýrsatlar doðurur, hepsi bu. Reformistlerin bu kibir, ve bilgiçlik dolu düþüncesi, kapitalizmin bugüne deðin yaþadýðý tüm bunalýmlarý atlatabilmiþ olmasýna dayanýyor. Dar kafalý budalalýklarý bir yana, reformistlerin bunalýmlar tarihini okurken gözden kaçýrdýklarý çok önemli bir nokta var: kapitalist sistem, içine düþtüðü krizi aþýp bir sonrakinin temellerini atarken, öte yandan sistemin iç çeliþkilerini yumuþatan müdahale yollarýný ve telafi edici etkileri de ýskartaya çýkartýr; çözümün olanaklarý giderek daralýr ve bir önceki krizin aþýlmasýna yardýmcý olan öge, bir sonrakinde iþe yaramaz hale gelir. 1873’te patlak veren ilk dünya kapitalist bunalýmý, tekelcilikle ve emperyalist aþamaya geçiþle atlatýlmýþtý. 1929 büyük bunalýmýysa, devlet-tekel bütünleþmesinin tamamlanmasý ve yeni-sömürgecilik iliþkileriyle çözüldü. 1974’te petrol kriziyle ilk hýzýný alan ve günümüze kadar etkisini sürdüren son büyük bunalým, küresel düzeyde mekanizmalarý kurulan finansal balonlarla hafifletildi. Son büyük bunalýmýn son perdesi ise 2000’li yýllarda açýldý veemperyalist-kapitalist dünyanýn elinde, kredi musluklarýný sonuna dek açmaktan baþka bir düzenleme aracý kalmamýþtý. Þimdi gündemi dolduran alt-üst oluþlar, bu son sýðýnaðýn da iþe yaramaz hale geldiðini kanýtlýyor. Virüs Gibi Yayýlan Bunalým Biz, kapitalizmden komünizme geçiþ çaðýnýn en önemli dönüm noktasýna geldiðimizi söylerken, hiç olmazsa ihtiyarca bilgiçlik karþýsýnda bu beklentimizin devrimci esinle dolu olduðu tesellisine sýðýnmayacaðýz. Bu teselliye ihtiyacýmýz yok. Emperyalist-kapitalist sistemin çöküþünü, Yeni Evre düþüncesinin kazandýrdýðý bilimsel kavrayýþla, ba-
þýndan bu yana izliyor ve varýlan bilimsel sonuçlarý sürekli aktarýyoruz. Ama þimdi, býrakalým, son bir kaç ayýn olaylarý ve ortaya çýkan tepkiler bizim yerimize konuþsun. Krizde son perdeyi açan geliþmelerin ayak sesleri 2006 yýlýnda duyulmaya baþlanmýþtý. ABD kredi piyasasýnda 10 trilyon dolar gibi muazzam bir hayali-sermaye yaratmýþ olan mortgage (ipotekli ev kredileri) piyasasý, çöküþ sinyalleri veriyordu. Ve 2007 yýlýnýn ilk yarýsý geride kalýrken, skor tabelasýnda þunlar yazýyordu: 50’den fazla ipotek bankasý, 100 kredi aracýsý þirket iflasýn eþiðindeydi ve 2 milyon eve haciz gelmiþti. Bu kurum ve þirketlere fon saðlayan dev bankalar, ardý ardýna mortgage birimlerini tasfiye etmeye baþladýlar. Temmuz sonunda kriz virüsü, bu kez private eguity funds (özel yatýrým fonlarý) sayesinde borsalara sýçradý. Bu fonlar, bolca ve düþük faizle aldýklarý borç paralarla, þirketlere deðerlerinin çok üzerinde satýþ teklifleri sunuyorlar ve bu fahiþ fiyatlar sayesinde, borsalarýn “tarihi rekorlar” kýrmasýna aracýlýk ediyorlardý. Ama, adým adým borç musluklarý kapanýnca, 300 milyar dolarý aþan satýn alma iþlemleri masada kaldý ve bunu, borsalarýn “tarihi çöküþ zirveleri” izledi. Aðustos ayýnýn ortalarýna dek süren yalnýzca üç hafta içinde dünya borsalarýnda 6 trilyon dolarýn buharlaþtýðý hesaplanýyordu. (evet, trilyon!!) Aðustos’ta kriz, tam anlamýyla Avrupa kýtasýný da teslim almýþtý. Konut piyasasý ve borsalarda batan paralarýný telafi etmek isteyen bankalar Aðustos’un ikinci haftasýnda birbirlerine borç para vermeyi tamamen durdurdular. Dünya kredi ve nakit para akýþýnýn can damarý olan ve bankalarýn kýsa vadelerle birbirlerine nakit-borç saðladýklarý “interbank” iþlemleri, kelimenin tam anlamýyla kilitlendi. Bu durum, dünyanýn belli baþlý merkez bankalarýný acil harekete geçirdi. ABD, Avrupa, Japonya ve Avustralya merkez bankalarý, piyasalara bir kaç gün içinde 250 milyar dolar nakit para sürdüler. Aslýnda, bankalarýn elinde kalan ve kimseye satmadýklarý için bir anda tüm hayali-sermaye deðerlerini yitirip, köfte-ekmek sarmaya bile yaramayacak (bu benzetme için Koray Çalýþkan’a teþekkürler) bir kaðýt parçasýna dönüþen tahvilleri satýn aldýlar. Merkez bankalarý tarihinin bu en geniþ ölçekli ortak müdahalesinde amaç, sistemin can damarý “interbank”ý yeniden canlandýrabilmekti. Merkez bankalarýnýn bu operasyonu henüz sürerken kaleme aldýðýmýz yazýda, bunun etkisinin sadece bir kaç ay süreceðini söyledik. Yanýlmýþýz. Merkez bankalarý tarihinin en büyük ortak müdahalesinin ömrü, sadece üç haftaymýþ. Eylül ayý baþýnda, yine öðreniyoruz ki, Avrupa’da bankalar bir kez daha rakiplerine borç para vermeyi kesmiþler. 10 Eylül’de BBC’nin web sitesine düþen bir habere göre, günlük iþlem transferlerini kesen bankalar, bütün umutlarýný emeklilik ve sigorta fonlarýnýn bankalara vereceði kýsa vadeli borçlara baðlamýþlardýr. Aksi takdirde bankalar, çok kýsa sürede 142 milyar dolarlýk nakit ödemeyi gerçekleþtiremeyeceklerdir. Demek ki, merkez bankalarýnýn 250 milyarlýk serumu, kanserli hastalara ilaç olmamýþtýr. 15 Eylül’de bu kez Ýngiltere, tarihi görüntülerle gündeme girdi. Northern Rock adlý, en büyük bankalar arasýndaki kurumun þubeleri önünde kuyruklar oluþturan halk, iki günde 4 milyar dolar parayý geri çekti. Böylesi bir bankacýlýk skandalý, Ýngiltere’de en son 1837’de görülmüþtü. Ýngiliz hükümeti alelacele Northern Rock’ýn tüm mevduatlarýna yüzde yüz devlet güvencesi getirdi. Yani bir anlamýyla banka Ýngiliz hükümeti tarafýndan devletleþtirildi. Bu olayý daha önce aktardýklarýmýzdan ayýran önemli bir nokta: Güvensizlik ve endiþe, önce kredi aracýlarý ve fonlar arasýnda baþlamýþtý. Sonra, bankalar arasýna da yayýldý. Ve þimdi bu güvensizlik, bankalarýn önüne yýðýlan halka doðru yayýlmaktadýr. Sisteme olan güvensizlik halk kitleleri içinde genel bir hal aldýðýnda, devrimin nasýl büyük bir hýrsla mayalanýp olgunlaþtýðýna, tarih onlarca kez tanýktýr. Eylül ayý ortalarýndan sonra bütün umutlar bu kez, ABD Merkez Bankasý FED’in açýklayacaðý faiz indirimine baðlanmýþtý. Faizlerin in-
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
5
Yeni Evrede
Devrimci Kriz
Mücadele Birliði
mesi demek, daha büyük miktarlarda ve daha düþük maliyetle borç para bulunabileceði umudu demekti. Yani FED, her tarafýndan hava kaçýran balona, daha yüksek tazyikle hava pompalamaya devam edecekti. Emperyalist-kapitalist sistem, dünya üretiminin neredeyse sekiz katýna ulaþan 420 trilyon (evet, trilyon!!) deðerindeki hisse-bono-tahvil, vs.nin deðerini korumak için, her tür bedeli göze almayý kararlaþtýrmýþtý. Beklendiði gibi FED, faiz oranýný indirdi. Bu haber “piyasalarý uçurdu”. Fakat öte yandan bu karar, dolarýn deðerinde önlenemez düþüþleri beraberinde getirdi. Þimdi de, baþta petrol olmak üzere, bütün ticari mallardan enflasyonu azdýracak kuvvette fiyat yükseliþleri baþladý. Korku Daðlarý Sardý Þimdi, bu geliþme ve olaylarýn ekonomi yazýnýnda nasýl yanký bulduðuna, nasýl yorumlandýðýna bakalým. IMF baþ ekonomisti Kenneth Rogoff, “Mali kriz, ABD’nin dünya ekonomisi içindeki en büyük mali merkez imajýný sarstý”sözleriyle, diðer yorumlarýn yanýnda oldukça ýlýmlý kalýyordu. Oysa ayný günlerde ABD Hazine Bakaný Hank Paulson, gazetelere þu açýklamayý yapýyordu: “Küresel piyasalarda görülen belirsizlik ve çalkantýnýn, 1997’deki Asya krizi ve 1990’larda Rusya’nýn borç moratoryumu ya da 1980’lerdeki Latin Amerika borç krizindeki konjonktürden daha uzun sürebileceði endiþesi taþýyorum.” ABD’li bakan, söz konusu kýta ve ülkeleri devrimin eþiðine getiren krizlerle bile kýyaslanamayacak ölçüde, yaygýn bir bunalým resmi çiziyordu. Korku ve endiþe, salt ABD’yle kýsýtlý deðildi. Almanya’nýn bankacýlýk sisteminin þefi konumundaki Jochen Sanio’ya göre ülkesi, 1931’den bu yana en büyük bankacýlýk kriziyle karþý karþýyaydý. Borsa kapkaççýlarýnýn duayeni Jeremy Grantham’a göreyse “Asýl yýkým daha gelecek”, mevcut kriz 2008’de daha da yayýlýp 2010’da zirveye ulaþacaktý. FED’in düþen faiz oranlarýnýn “piyasalarý uçurduðu”nun ertesi günü, uluslararasý danýþma þirketi Deloitte, þu saptamalarýn yer aldýðý bir rapor yayýmladý: “Ýflas eden þirket sayýsý, açýklanandan çok daha fazla olabilir. Bir çok kiþi þu ana kadar yaþananlarýn buz daðýnýn sadece su üzerindeki kýsmýný gösterdiðini düþünüyor. Eðer durum böyleyse o zaman, 1920’lerde yaþanan büyük krizin bir benzeri kapýmýzda olabilir.” Ve nihayet Alan Greenspan, FED’i 18 yýl boyunca yönetmiþ olan finans-oligarþisinin bu en deneyimli sözcüsü konuþuyor: “Eðer kriz riskli kredilerden çýkmasaydý, baþka bir þey olacaktý. Taþkýnlýk (coþku) gerçekle karþýlaþýnca sürekli bir korkuya dönüþür. (...) Bunun (krizin) nereye gittiðini biliyoruz. Bilmediðimiz, çözümün ne olduðu.” Bu alabildiðine karamsar fikirleri dile getirenler; uzun yýllar boyunca, gelecekte iþlerin daha iyi olacaðý umudu ve beklentisiyle kredi balonlarýný þiþirmekten baþka bir faaliyetleri olmayan kiþilerdir. Ancak pompalanan bir beklentinin galebe çaldýðý “iman-güven” ortamýnda servetin hayali-deðerinin korunabileceðini, herkesten daha iyi biliyorlar. Bu yüzden, on yýllar boyu süren krizin ve yasal-uzlaþmaz çeliþkilerin üstünü örtmekten baþka bir þey yapmadýlar. Þimdi, bu özel misyon çevresinin içine düþtüðü karamsarlýk bile, baþlý baþýna, sermaye birikiminin geniþleyerek devamý için gerekli koþullarýn artýk saðlanamayacaðýnýn kanýtý sayýlmalýdýr. Bu özel misyon çevresinin umuda yer býrakmayan karamsarlýðý yanýnda, reformistlerin kapitalist sisteme duyduðu güven, saçmalýk derecesinde bir çeliþki oluþturuyor. Bir çok reformist yayýnýn, görüþlerine yer vermekte yarýþtýðý Ergin Yýldýzoðlu’na göre, bu bir krizdir ama, sermaye ile iþçi sýnýfýnýn “sosyal demokrasi” temelinde yeniden uzlaþýya varacaðý hayýrlý bir kriz. Bir gün gazetesinde koskoca bir tam sayfayla ödüllendirilen Cemil Ertem, bunun bir küresel bunalým olduðuna dahi inanmýyor. Bundan böyle ABD’nin askeri operasyonlardan vazgeçip içe döneceði, Türkiye’nin de bu krizden sað salim çýkýp teknoloji aðýrlýklý üretime yöneleceði gibi fanteziler üretmeye devam ediyor. Ama, iki keçiye bütün günahlarý yükleyip, çöle salmak olmaz. Biliyoruz ki, tüm oportünist ve reformist çevrelerde, aþaðý yukarý benzer bakýþ açýsý hakimdir. Oportünizm için bu kriz, iþçi sýnýfýnýn kazanýmlarýna saldýrmaya ba-
6
hane olacaktýr ve emekçilere düþen tek görev, krizin faturasýný reddetmektir. Var mý ötesi?! Emperyalizmin sözcüleri “Deniz bitti, sistem batýyor!” diye feryat ederken, bu topraklarýn oportünistleri ve reformistleri, koþullarýn olgunlaþtýrdýðý devrimci görevlere dair tek bir söz bile etmiyorlar. Yýkýmýn Faturasý Devrimdir Büyük ekonomik bunalýmlarla proleter devrimlerin yakýn iliþkisini bir çok kez söz konusu ettik. Þimdi, bu teorik gerçeðin, somut ve güncel olgular tarafýndan nasýl desteklendiðine tanýk oluyoruz. Dünyada kredi musluklarýnýn ardý ardýna kapandýðý ve bu kötü gidiþi durdurabilecek kapasitede hiç bir araç ve çözüm yolunun bulunmadýðý bu yýkým süreci, hýzla kredi alanýndan gerçek üretim alanlarýna sýçrýyor: Yatýrýmlar duruyor, üretilen mallarýn satýþýný saðlayan kredi mekanizmalarý çöküyor. Ve kriz ortamýnda darbenin ineceði ilk ensenin Türkiye’nin ensesi olacaðýný herkes biliyor. Sorun sadece “sýcak-para”nýn Türkiye’ye akýþýnýn durmasý deðil, tüm dünya ekonomik çalkantýlarýyla uðraþýrken, Merkez Bankasý “açýk pozisyon” nedeniyle büyük risk altýnda olan þirketlere sessiz sedasýz bir uyarý çekti. Açýk pozisyon: yani döviz cinsinden öylesine borçlanmýþlardý ki, bu þirketlerin alt üst olan yeni koþullarda borçlarýný ödeme imkaný kalmayacaktý. Uyarýnýn gittiði þirketler arasýnda hangileri yoktu ki: Koç, Petrol Ofisi, Sabancý Holding, THY, Doðan Holding, Þiþecam, Vestel, yani bütün tekellerin en tepesinde oturanlar. Türkiye için bu sadece finansal deðil, sýnai bir çöküþtür. Böyle bir durumda, ortaya nasýl bir manzaranýn çýkacaðýný tahmin etmek için, 2001 krizini yeniden hatýrlamakta yarar var. Kriz patlak verdiðinde yurdun hemen her köþesinde, sayýlarý çoðu kez on binleri bulan kalabalýklar alanlara akýyordu. Kendiliðinden hareket öylesine hýzlý ve yaygýndý ki ve devrim güçleri bu apaçýk ayaklanma ortamýna öylesine hazýrlýksýz yakalanmýþlardý ki, o günlerde þu sözleri yazan Sabah gazetesi tamamen haklýydý: “Tam bir devrimci durum yaþanýyor, ama devrimciler þimdi içeride.” Devrimci güçler, 2001 krizinden ne yararlanabildiler, ne de gerekli dersleri çýkarabildiler. Çünkü o dönem devrimci hareket, -çok haklý olarak- bütün yüreði ve kafasýyla cezaevlerine odaklanmýþtý. Yine de bu haklýlýk, tarihi bir fýrsatýn kaçýrýldýðý gerçeðini deðiþtirmiyor. Oysa emekçi yýðýnlar 2001 krizinde öylesine öfke dolu ve devrimci eyleme öylesine eðilimliydiler ki, genel bir ayaklanmaya varabilecek bir hareket baþlatýlabilirdi. Öte yandan burjuvazi, tarihinin en büyük korkularýndan birini yaþýyordu. 17 Aðustos depreminde bile hýz kesmeyen sosyete eðlenceleri, bir anda son bulmuþtu. Bu büyük korku neredeyse iki yýl daha sürdü. Ve ancak 2003 yýlýnda, dýþarýdan ‘sýcak-para’ yaðmaya baþladýðýnda, burjuvazi kaybettiði güveni yeniden kazandý. 2001 yýlýnda kaçýrýlan o tarihi fýrsat, bir kez daha ve çok daha güçlü zeminlerde karþýmýza çýkýyor. Ekonomik yýkýmýn büyük darbeleri vurmaya baþlamadan önce, emekçileri ve özellikle sanayi proletaryasýný uyandýrmak, geliþmelere karþý hazýrlanmak için þimdiden kollar sývanmalý ve günlük ajitasyon, yola çýkýp gelmekte olan bu krize odaklanmalýdýr. Kriz bütün çýplaklýðýyla kýyýlarý dövmeden önce, insanlarýn büyük bölümü belki, yapýlan çaðrýlarý korku ve tedirginlikle, öfkeli ama pasiflikle karþýlayacaklardýr. Ama giyotin harekete geçip kitlesel öfke sokaklara taþtýðýnda, bu kez ayný insanlar, kendilerini bu konuda daha önceden uyaranlarý mutlaka hatýrlayacak ve yürüdükleri yolda en önde onlarý görmekten güven duyacaklardýr. Bu bir tarihi fýrsattýr. Burjuvazi sermaye birikimini öyle ileri bir noktaya taþýmýþtýr ki, artýk hiç bir þekilde üretici güçleri denetimi altýna alamýyor. Bu kontrolsüz güç, milyonlarca insanýn bir anda tüm geçim araçlarýný kaybetmelerine, açlýk isyanlarýna ve daha bir sürü alt-üst oluþa ve yýkýma sebep oluyor. Fakat bu büyük kargaþanýn sonunda proletarya, ya iktidarý ele almýþ olacak, ya da ona çok yakýn bir konuma ulaþmýþ olacaktýr. Bu tarihi fýrsat için þimdiden çalýþmaya baþlayan devrimci güç, yakýn gelecekte yükselecek dev dalgalarýn köpükleri üzerinde taþýnarak, milyonlarýn öncüsü olacaktýr.
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
Yeni Evrede
Röportaj
Mücadele Birliði
GREVDEKÝ TELEKOM ÝÞÇÝLERÝYLE RÖPORTAJ Türkiye Haber-Ýþ Sendikasý ile Türk Telekom A.Þ. Genel Müdürlüðü arasýnda yürütülen ve yaklaþýk 26.500 iþçiyi kapsayan 7. Dönem Toplu Ýþ Sözleþmesi görüþmelerine 28 Mayýs 2007 tarihinde baþlanmýþtý. Yapýlan görüþmeler sonucunda uzlaþma saðlanamamasý üzerine sendika 14 Eylül tarihinde grev kararý almýþtý. Aldýðý kararý 16 Ekim tarihinde hayata geçiren Haber-Ýþ sendikasý Türkiye’nin her yerinde Telekom müdürlüklerine “Bu Ýþyerinde Grev Var” pankartýný astý. Konuya iliþkin bilgi almak ve iþçilerin haklý mücadelelerinde yanlarýnda olduðumuzu göstermek için grevin üçüncü günü, Gayrettepe Telekom Müdürlüðü’ne gittik. Üzerlerinde “grev gözcüsü” önlüðü olan iþçi arkadaþlar gelen ziyaretçilerle ilgileniyor, onlara kendilerini anlatýyorlardý. Biz de kendimizi tanýtýp röportaj yapmak istediðimizi söyledik ve Haber-Ýþ 1 No’lu Þube Mali Sekreteri Þahin Kültür’le röportaj yaptýk. Y.E. Mücadele Birliði: Haber-Ýþ Sendikasý ve Telekom niçin anlaþamadý ve sizin Telekom’dan talepleriniz neler? Þahin Kültür: Anlaþamamanýn bir çok nedeni var aslýnda. Bilhassa toplu sözleþmede þu anda 55 gündem 23 madde var ama bunlarda 4 tane ana madde var. Þimdi burada temel neden, iþverenin bu iþyerinde sendikayý yoketmeye yönelik bir tavrý var ve bu tavra karþý sendikanýn mücadelesi var. Biz þu anda sendikasýzlaþtýrmaya karþý bir mücadele veriyoruz. Onun dýþýnda gözle görülür bir talebimiz yok. Ekonomik taleplerimiz de var elbette ki ama burada temel amacýmýz sendikasýzlaþtýrmaya karþý mücadeledir. Y.E. Mücadele Birliði: Þu anda burada kaç iþçi grevde? Þahin Kültür: Genel olarak 26.500
grevde. Bizim Avrupa bölgesinde de yaklaþýk 3 bin iþçi grevde. Y.E. Mücadele Birliði:Peki greve katýlým ne oranda ve iþçilerin greve yaklaþýmý nasýl? Þahin Kültür: Sendikaya üye iþçilerin hepsi grevde. Bunun dýþýnda iþverenin bazý dayatmalarý oldu, greve katýlýnmamasý konusunda baskýlarý oldu ama buna raðmen bütün iþçilerimiz, iki kiþi hariç hepsi grevde. Telekom bir genelge yayýnladý, grev sürecinde maaþlarýnýz ödenmeyecek maddi zarara uðrayacaksýnýz gibi baskýlar oldu ama 3 bin kiþi içinden sadece iki kiþiyi ikna edebildiler. Y.E. Mücadele Birliði: Grevin ilk günü basýnda sabotaj haberleri çýktý. Ýstanbul, Edirne, Ýzmir vs. çeþitli yerlerde data kablolarýnýn kesildiðine dair açýklamalar yapýldý. Bununla yapýlmak istenen çok açýk aslýnda, grevin sabote edilmesi. Ýþçiler olarak ne düþündünüz bu haberleri görünce? Þahin Kültür: Biz tv’lerde bu haberlerde geçen resimleri gördüðümüzde güldük, komikti. Seminerlere giden iþçilere mesleki eðitim sýrasýnda gösterilen resimlerdi bunlar. Bir kablonun nasýl baðlanacaðýna dair resimlerdi. Bunlar komik þeyler, aslýnda rezilce... Hiç kimse inanmadý ve ciddi bir tepki verdi iþçiler. Bununla iþçileri vatan haini ilan etmeye çalýþtýlar ama olmadý, çok kýsa bir süre sonra, yaklaþýk üç saat sonra geri tepti bu. Kesinlikle kamuoyunda hiç kimse inanmadý. Buna karþý net, ciddi tepkimizi koyduk. Bu inandýrýcý bir þey de deðildi. Y.E. Mücadele Birliði: Grevin ilk günü buraya pankart asýlýrken, polisle gerginlik yaþanmýþ. Þimdi de polis giriþ kapýsýnda 104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
ve burada yoðun olarak bekliyor. Bu duruþlarýndan da size karþý baskýcý bir tutum izledikleri ortada. Grevin ilk günü, yasadýþý bir þey yapýyormuþcasýna polisin gölgesi altýnda grev pankartýný asarken ne hissettiniz? Þahin Kültür: Biz þunu gördük, özellikle iþçi bilinci taþýyan insanlar Telekom iþçileri. Grev süreci bu son yedi aylýk bir süreç deðil, Telekom’un özelleþtirilmesinden beri yani 1995’ten beri fiili olarak direniþ gösteriyoruz. Ýþçiler bunlara kesinlikle hazýrdý, polisin tavrýna, görüntüsüne herkes hazýrdý. Ama grev, yasal bir þey. Biz grevin ilk günü, sabah buraya geldiðimizde, bizden önce Ýstanbul’un bütün polisleri buradaydý ve iþyerimiz iþgal altýndaydý. Bu hem komik, hem ciddi hem de baskýcý bir þey var. Savaþa gelmiþ gibiydiler, savaþ alanýný andýrýyordu burasý. Ama buna karþý iþçiler yiðitçe tavrýný korudu, kapýya biriktik ve pankartlarýmýzý astýk ve bu sonuna kadar devam edecek. Y.E. Mücadele Birliði: Grevin nasýl sonuçlanacaðýný düþünüyorsunuz? Bu çok önemli bir iþ kolu, pek çok alaný etkiliyor. Sadece bu bölgede 3 bin küsür iþçinin içinde iki iþçinin greve katýlmamýþ olmasý da iþçilerin greve dair düþüncelerini orta-
7
Yeni Evrede
Röportaj
Mücadele Birliði
ya koyuyor aslýnda. Þahin Kültür:Bu grev öncelikle Telekom iþçisine, daha sonra Türkiye iþçisine büyük bir kazanýmdýr. Belki toplu sözleþme sürecinde sonunda ya da grev sonucunda Türkiye’deki kamuoyu ücret üzerine bir þey kurmaya çalýþýyor ama bizimki ücretlerden ziyade sendikasýzlaþtýrmaya karþý olduðu için Türkiye iþçi sýnýfý da Telekom iþçisi de kazançlý çýkacaktýr buna eminim. Önümüzdeki dönem için de büyük bir kazanç olacaktýr, bunu herkesin bilmesi ve buna inanmasý gerekiyor. Y.E. Mücadele Birliði: Çeþitli iþ kollarýnda grevler yapýlýyor, bu iþ kollarý arasýnda ortak eylemlilikler yapýlabilir, mücadele birliði saðlanabilir mi? Dediniz ya, bu grev Türkiye iþçi sýnýfýna çok þey katacak. Ortak hareket edilirse neler olabilir sizce? Þahin Kültür: Kesinlikle iþçi sýnýfýnýn, sendikalarýn ortak hareket etmesi gerektiðini bu grevde bir kez daha gördük. Biz Telekom iþçileri olarak pek çok yere ziyarete gidiyoruz, elimizden geldiði kadarýyla her yere ulaþmaya çalýþýyoruz. Hava-Ýþ’ten baþlayýp Telekom’a gelene kadar dayanýþma anlamýnda ilerle-
me olduðunu görüyorum. Dün yaptýðýmýz basýn açýklamasýnda burayý ziyaret edenlerin, adlarý iki sayfayý geçti. Ve ismini yazamadýklarýmýz da var. Bu çok ciddi bir ilerleme, demek ki birlikte olursak, gerçekten bir çok þeyi baþarabileceðimize inanýyorum; baþarýlýyor da. Bu grev baþarýya ulaþýrsa, özellikle sendikasýzlaþtýrmaya karþý bu sendikanýn kazanýmý olacaktýr. Birlikte olursak daha büyük ve ciddi þeyler kazanacaðýmýza inanýyorum. Þimdiye kadar bir çok sendikadan bizleri ziyarete geldiler. Haber-Sen sürekli yanýmýzda. Biz burada yalnýz olmadýðýmýzý gördük. Basýnýn grev aleyhine yazdýklarý bizi üzdü. Gerçi onlarýn baþka þekilde davranmasýný da beklememek lazým. Ama isterdik ki kendilerini solcu diye adlandýran tv kanallarý burada olsunlar. Ýþçiden emekçiden yana herkesin desteðini istiyoruz. Hemen her mahallede Telekom müdürlüklerimiz var, buraya gelemeyenler oralara gitsinler, bir termos çay alýp ziyaret etsinler iþçileri. Yalnýz olmadýðýmýzý göstersinler.
ni yerine getirmediði takdirde Büyükþehir Belediyesi ile olan sözleþmesinin fesholacaðýný, bu andan itibaren de muhataplarýnýn artýk belediye olacaðýný anlatarak o günden itibaren eylemlerini sokaða taþýyacaklarýný söyledi. Sohbet ilerledikçe yaþanan sorunlarýn aslýnda sadece otobüs iþçilerinin olmadýðý, sistem içerisinde yaþanan benzeri olaylarda tüm sektörlerdeki iþçilerin ortak hareket ederek birlikte mücadelenin örülmesi gerektiði anlatýldý. Ýþçiler bu çerçevede geçtiðimiz günlerde greve baþlayan Telekom iþçilerinin grev çadýrýna da ziyarette bulunduklarýný anlatarak birlikte mücadelenin sadece sözle olmayacaðýnýn bir örneðini de göstermiþ oldular. DÝK’li iþçilerle birlikte otobüs iþçilerini ziyarete katýlan Grup Denize Ezgi de her gece sabaha kadar iþyerinde nöbet tutan iþçilere moral ve enerji vermek için bir dinleti sundu. Hep birlikte söylenen türküler ve çekilen halaylarý iþçilerin uSendikasý) iþçilerine destek olmak üzere zun havalarý takip etti. Yoðun bir paylaþotobüs iþletmesi garajýna giderek ziyaret- manýn ve kaynaþmanýn yaþandýðý dinletinin sonunda iþçiler gerçekten yüksek bir te bulundu. Ýþyerindeki sendika temsilciliði oda- moral bulduklarýný ve böyle destekler sýnda ikram edilen çaylar ile sohbet baþ- sonrasýnda kendilerinin gerçek güçlerinin ladý. Öncelikle iþçiler tarafýndan otobüs farkýna vardýklarýný söyleyerek Devrimci iþçilerinin yaþadýðý, sendikaya üye olduk- Ýþçi Komiteleri’ne ve Grup Denize Ezlarý gerekçesiyle iþten atýlmalar ve sonra- gi’ye teþekkür ettiler. sýnda maaþlarýn verilmemesi gibi sorunlar anlatýldý. TÜMTÝS Genel Baþkaný YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! Kenan ÖZTÜRK 23 Ekim günü taþeron Antep DÝK firma Kevser Turizm’in yükümlülükleri-
DEVRÝMCÝ ÝÞÇÝ KOMÝTELERÝ’NDEN OTOBÜS ÝÞÇÝLERÝNE DESTEK ZÝYARETÝ
Uzun zamandýr devam eden otobüs iþçilerinin direniþi sürüyor. Otobüs iþletmesi iþçileri daha önce de oturma eylemleri, yürüyüþler ve basýn açýklamalarý þeklinde gerçekleþtirdikleri direniþlerini bugünlerde iþletme içerisinde sabaha kadar bekleyerek sürdürüyorlar. Ýþçi sýnýfý dayanýþmasý çerçevesinde baþka iþçi ve emekçilerin desteði de kesilmiyor. 18 Ekim Perþembe akþamý Devrimci Ýþçi Komiteleri (DÝK) de TÜMTÝS (Türkiye Motorlu Taþýt Ýþçileri
8
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
Yeni Evrede
Yýkým Savaþý
Mücadele Birliði
IRAK’TAN SONRA SIRA HANGÝ ÜLKEDE
B
ir süredir yazýlarýmýzda, ABD’de patlak veren ve hýzla Avrupa’ya, oradan da bütün dünyaya yayýlan kredi ve banka krizlerini ele alýyoruz. Bu krizin kökleri çok derin ve saðlam; öyle ki, son tahlilde, kýlcal damarlarla deðil, kocaman kanallarla bu kriz, toplumsallaþan üretimle kapitalist özel mülk sahipliði arasýndaki uzlaþmaz çeliþkiye gelip dayanmaktadýr. Bu nedenle dünyanýn egemen tekelleri, krizin çözümü yolunda hiçbir köklü adým atamýyorlar ve aldýklarý geçici tedbirler, krizin nedenlerini ve etkisini çoðaltmaktan baþka bir iþe yaramýyor. Kele Merhem Bir Ýlaç Olarak Savaþ 20.yüzyýl boyunca emperyalist-kapitalist sistemin, aþýrý sermaye birikimine yeni yatýrým olanaklarý açmak ve düþen kar oranlarýný yukarý çekmek için, diðerleri bir yana, en sýk baþvurduðu yöntem savaþlardýr. Bütün yüzyýl boyunca kapitalist sistemin krizini aþmak için çýkardýðý savaþlarýn korkunç izlerine rastlamak mümkündür. Birinci Dünya Savaþý, emperyalistleþen sanayi ülkelerinin, üretimlerini geniþletmek için giriþtikleri kýran kýrana bir pazar paylaþýmý savaþýndan baþka bir þey deðildi. Ýkinci Dünya Savaþý, birincinin yarým býraktýðý paylaþým sorununu tamamlamak hedefinin yaný sýra, SSCB þahsýnda sosyalist dünyayý yoketmeyi de hedefliyordu. ABD’nin Kore’ye saldýrýsý, yýkýntýlar arasýnda debelenen Japon emperyalist sermayesini, savaþ sipariþleri aracýlýðýyla yeniden ayaða kaldýrmak için kullanýldý. ABD’nin Vietnam Savaþý, 1950-1967 arasýnda süren ekonomik büyümenin aþýrý-birikim buhranýna dönüþtüðü noktayý, askeri sipariþlerle öteleme uðraþýna sahne oldu. Ve 11 Eylül gerçek bir dönüm noktasýdýr. Çünkü 2000’li yýllarla birlikte, dünya kapitalist ekonomisinin dikiþleri her yerinden patlýyordu; baþta ABD, tüm emperyalist ülkeler, bu krizin ancak, süreklileþmiþ bir savaþ durumuyla ötelenebileceðinin farkýna varmýþtý. 11 Eylül ABD’ye, muazzam bütçe açýklarýyla savaþý finanse etmeye iliþkin bir meþruiyet zemini saðladý. Diðer emperyalist
merkezler de, ABD’nin bütçe açýklarýný fonlayarak, bu dehþet dengesinin diðer sepetine oturdular. Ancak, gelinen noktada, Irak ve Afganistan iþgallerinin emperyalist sermayenin kârlý çarklarýný döndürmeye yetmediði, krizi yalnýzca ötelediði, 2007 yýlýnýn baþýndan itibaren giderek yükselen banka iflaslarýyla ortaya çýktý. Ne denli bir yýkým yaratacaðý tahmin bile edilemeyen bu son krizin birden bire kendini hissettirmesi, emperyalist-kapitalist dünyayý gerçek bir paniðe sürükledi. Ýþte bu yüzden, bir süredir salt tehditler ve diplomatik pazarlýklarla geçen savaþ süreci, son birkaç aydan bu yana, savaþ için kurulan askeri ittifaklara, büyük tatbikatlara, savaþ bölgelerine yapýlan silah yýðýnaklarýna, tehditlerin ötesine geçen askeri tacizlere sahne olmaya baþladý. Irak iþgaline sözde en çok karþý çýkar görünen Fransa’nýn sosyalist partiden ithal Dýþiþleri Bakaný Bernar Kouchner “Ýnsanlýk büyük bir savaþa hazýrlanmalý” sözleriyle herkesin yüreðini aðzýna getirdi. Bush ya da fino-Blair’in ekibinden, bu tür savaþ naralarý duymaya alýþmýþ olanlar, þimdi Fransa’nýn da ayný dili konuþuyor olmasýndan, tehlikenin boyutunu iyice anlamýþ olmalýlar. Bugünlerde herkesin kafasýný meþgul eden soru, savaþýn yayýlýp yayýlmayacaðý deðil; artýk herkes bunun kaçýnýlmaz olduðunu anlamýþtýr. Asýl soru, sýrada iþgal edilmek üzere hangi ülkenin bulunduðudur. Emperyalist dünyada da ayný soru tartýþýlýyor; bundan sonraki hedef neresi olmalý; Suriye, Ýran, Sudan, belki de Venezuella ya da Lübnan, dünya emperyalist-kapitalist sistemindeki derin krizin biraz daha ertelenebilmesi için, bu ülkelerden hangisi bombalarla enkaza çevrilmeli? Sonuç Olarak Deðil Neden Olarak Ýç Savaþ Sýrada hangi ülkenin olduðuna iliþkin tartýþmalara ve somut savaþ hazýrlýklarýna geçmeden önce, bir konuyu aydýnlýða kavuþturmakta yarar var. Mali-sermaye dediðimiz, dev bankalar ve sanayi tekellerinin bileþiminden oluþan emperyalist egemen yapý, karþýlaþtýðý krizleri savaþ yoluyla nasýl erte104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
ler? Herþeyden önce, aþýrý birikmiþ olan ve yeni yatýrým olanaklarý bulamadýðý için olduðu yerde deðersizleþen artýk-sermayeye, yükselen hükümet harcamalarý ve askeri sipariþler yoluyla büyük çapta yatýrým olanaklarý sunarak... ve elbette, savaþýn ganimeti olarak ele geçirilen yeni pazarlar aracýlýðýyla, geniþleyen yatýrýmlara kârý gerçekleþtirme imkaný saðlayarak. Fakat bu çözüm, sabit sermaye yatýrýmlarýný, bir önceki ölçekten daha büyük bir ölçeðe taþýdýðý için, aþýrý sermaye birikimi ve aþýrý üretim krizini daha büyük bir kriz haline getirmekten baþka bir iþe yaramaz. Nitekim, savaþlarla geçen 20. yüzyýlýn, þu an içinde bulunduðumuz inanýlmaz-tahmin edilemez boyutlu krizini hazýrlamýþ olduðunu gözden kaçýrmamak gerek. Öte yandan, emperyalist sermayenin, baðýmlý ülke pazarlarýna savaþlar olmadan da eriþebildiði bir dünya kapitalist sistemi, hali hazýrda iþlemektedir. Bu durumda, aþýrý sermaye birikimi krizine savaþlar ve yeni pazarlar yoluyla çözüm bulmanýn akýl dýþý olduðu öne sürülebilir. Bir noktaya kadar haklý gibi görünen bu fikir yürütme karþýsýnda, savaþýn sermaye birikimine saðladýðý bir baþka önemli desteði göz önünde bulundurmalýyýz: Bu destek, savaþ ortamý sayesinde iþçi sýnýfýnýn ve proleter hareketin ekonomik-politik kýskaca alýnmasýndan doðar. Savaþ döneminin histerik, þovenist rüzgarlarý altýnda, iþçi sýnýfýnýn ücretlerini ve elde ettiði kazanýmlarý budamak, diðer dönemlere göre çok daha kolaydýr. Bugün bu emperyalist dünya, savaþýn yayýlmasý için çaba harcarken, artýk içinden çýkýlmaz hale gelen aþýrý birikim krizini, yeni pazarlar elde ederek hafifletebilmek umudu taþýmýyor. Birincisi, Dünya Savaþýnýn esas ganimeti, yeniden paylaþýlan pazarlarda deðil, içeride yoðunlaþtýrýlacak sömürüdedir. Yani þimdi, asýl ganimet, içeridedir. Bastýrýlan emek hareketi, düþürülen ücretler, buhar olup uçan sosyal haklar, daha uzun ve yoðun çalýþma süreleri; ve bütün bunlar kadar önemli bir baþka þey; kentli küçük-mülk sahiplerinin savaþ histerisi içinde tekellerle siyasi baðýþýklýðýnýn saðlanmasý. Bu yüzden, günümüzde sermayenin bunalýmýný ertelemek için çýkartýlan her savaþ, sýrtýný bir iç savaþa dayamak durumundadýr. Geçen yüzyýlda dýþ savaþlar, ancak bir sonuç olarak iç savaþlara yol açýyordu. Þimdi, iç savaþlarý daha yoðun bir þovenist histeri (ve elbette dehþet duygularý) altýnda yürütebilmek için, dýþ savaþlara ihtiyaç duyuluyor. Yaþanmakta olan son krizin karakterine bakýldýðýnda, savaþlarýn bu yönü daha açýk görünür. Açýklayalým. Gelinen aþamada, sermaye birikimi öylesine ileri boyutlara ulaþmýþtýr ki, artýk bun-
9
Yeni Evrede
Yýkým Savaþý dan sonra emek verimliliðini artýrarak ortalama kârý yükseltmenin olanaðý hemen hemen kalmamýþtýr. Emek verimliliði sayesinde yükseltilen nispi artý-deðer sömürüsü yerine, þimdi mutlak artý-deðer sömürüsü aðýrlýk kazanmalýdýr. Yani, ücretlerin genel düzeyini hýzla düþürmek (nitekim, son FED ABD Merkez Bankasý- kararlarýnda enflasyonun yükseleceði öngörülmüþtü. Ki enflasyon, ücretlerin düþürülmesi için en pratik araçtýr), iþçileri daha uzun sürelerle ve daha yoðun çalýþmaya zorlamak, emeklilik-saðlýk sigortasý ve tazminatlardan onlarý mahrum etmek, bu sayede yerlerde sürünen kar oranlarýný yükseltmek, sermaye birikimini sürdürmenin tek yolu olarak görünmektedir. Öte yandan kriz, sermayenin yeterince kâr elde edememesinin bir sonucu olarak, kentli küçük-mülk sahiplerinin sosyal konumlarýný kökünden sarsmaktadýr. Yazýn ortasýnda, iyice açýða çýkan kredi krizi ve banka iflaslarý, kapitalizmi bir de bu yönüyle tehdit ediyor. Sadece ABD’de 5 milyon aile, ortaya çýkan Mortgage çöküþüyle birlikte, haciz ve borç felaketiyle karþý karþýya. Avrupa’daki banka iflaslarý da, toplumun ayný kesimlerinde yoksullaþma tehdidini gündeme getirdi. Bir yanda iþçi sýnýfýnýn mutlak artý-deðer sömürüsüne zorlanmasý, diðer taraftan sosyal konumlarý sarsýlan kentli küçük mülk sahiplerinin durumu, daha savaþ tamtamlarýný tek baþýna çalan ABD’nin yanýna, diðer ülkeleri de sürüklüyor. Ýç savaþ korkusu, dýþ savaþlarý hazýrlýyor. Bu noktada, aydýnlatýlmasý gereken son bir soru kalýyor: ABD’nin Irak’ta yaþadýðý yenilgi, bu kadar açýk-seçik haldeyken, yeni iþgallere giriþecek bir askeri gücü var mýdýr? Yaþadýklarý yenilgiyi en gerici ABD sözcüleri bile kabul ediyor. Hatta ABD’nin çok daha rezil bir duruma düþmeden Irak’tan çekilebileceði ihtimali de her geçen gün büyüyor. Fakat bu, ne ABD’nin ne de diðer emperyalist ülkelerin, savaþa duyduklarý ihtiyacý azaltmýyor, tersine daha da çoðaltýyor: emperyalizmin diþ geçirebileceði ülke arayýþýný hýzlandýrýyor. Hiçbir yenilgi, sistemin savaþ eðilimini kolayca tersine çeviremez. Çünkü, bugün böylesi iþgal savaþlarýndan vazgeçmek, içeride çok daha dezavantajlý koþullarda, iþçi sýnýfýna ve kazanýmlarýna saldýrmaya kalkýþmak demek. Ýç savaþta emperyalizmin tek desteði, dýþ savaþlarýn yarattýðý baský atmosferidir. Buraya kadar, emperyalist-kapitalist dünyanýn, yaþadýðý yenilgilere ve iç savaþýn eþiðine gelen iç çatýþmalara karþýn, neden bir dünya savaþýný kýþkýrtmaya devam etmek zorunda olduðunu açýklamaya çalýþtýk. Þimdi, bu keskin eðilimin belirlenmesinden
10
Mücadele Birliði kuþkusuz daha az önemli görünen “sýra kimde?” sorusuna yanýt arayalým. Korkunç ve Kanlý Bir Piyango Savaþýn temel yönelimi, pazarlarý yeniden paylaþmak deðil, ama aþýrý sermaye birikimi krizinin yol açtýðý sosyal depreme karþý önlemler almak olduðu için, savaþýn hangi ülkelere doðru yayýlacaðý konusu, hangisinin askeri açýdan kolay bir lokma olduðu ve dünya halklarý üzerinde en vurucu etkiyi hangi iþgalin yapacaðý sorunu haline dönüþüyor. ABD’nin Ýran’ý ön plana çýkartmaya çalýþmasý, bir çok açýdan kendisine stratejik avantaj getiriyor. Ýlk akla gelen petrol, ABD’nin elde etmeyi umduðu ganimetler içinde, ikincil önem taþýyor. Petrolden daha önemli olan, olasý bir Ýran iþgalinin ABD’ye kaybettiði hegemonik gücü ve prestiji yeniden kazandýrmasýdýr. Dahasý, Rusya-Çin etrafýnda þekillenen Þanghay Ýþbirliði Örgütü’nün (ÞÝÖ) geliþimine büyük darbe vurmuþ olacaktýr. Bu büyük avantajlara raðmen ABD, Irak’ta iyice bir boyunun ölçüsünü aldýðý için, Ýran’a karþý tek baþýna savaþa girmenin felaketle sonuçlanacaðýnýn farkýnda. Bu nedenle, bölgedeki iþbirlikçi Arap rejimlerini Ýran’a karþý savaþa sokmak üzere hýzla silahlandýrýyor, eðitiyor, hatta ortak savaþ planlarý hazýrlýyor. Hem ABD içinden, hem de Avrupalý emperyalistlerden, bir sonraki hedefin Ýran olmasý konusunda, ABD’ye karþý güçlü bir muhalefet var. NewYork Times’ýn baþ yazarý -ki, kendisi en baþtan bu yana Bush ekibinin en ateþli destekçisi olmuþtur- Thomas Friedman, Ýran’daki bataklýðýn yanýnda ABD’nin Irak’ta saplandýðý çamurun “krem þanti” sayýlacaðý uyarýsýnda bulunuyor. Avrupa’da ise, en baþta Ýngiltere, Ýran operasyonunda kendisine fazlasýyla askeri bir yükün bineceðini biliyor (en azýndan, Hürmüz Boðazý’nýn güvenliðini saðlamak, mayýn tarama gemileri olan Ýngiliz donanmasýnýn üzerinde kalacaktýr) ve bu operasyona temkinli yaklaþýyor. Diðer Avrupalý emperyalistler ise, Ýran’dan gelecek olan doðalgaza fazlasýyla ihtiyaç duyduklarýndan, þimdilik Ýran konusunda ABD’ye açýk destek veremiyorlar. Asýl önemli muhalefet ise -þaþýrtýcý gelebilir- Ýsrail’den kaynaklanýyor. Ýsrail, asýl yakýn tehlikenin Arap ulusalcýlýðý olduðu ve bu nedenle ilk hedefin Suriye olmasý gerektiði konusunda ýsrarcý. Üstelik, görünenin aksine, Ýsrail ve Ýran’ýn arasýnda, bölgesel dengelere dayanan bir zýmni ittifak bulunuyor. Bu yenilip yutulmasý zor gerçeði, ünlü Ýsrailli gazeteci Ury Averny, þu sözlerle a104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
çýklýyor: “Þah döneminde Ýran’la Ýsrail arasýnda yakýn iliþkiler kurulmuþtu. (...) Huýmeyni bu ittifaký baþlangýçta sonlandýrmadý, sadece görünürlülüðünü azalttý. Araplarla savaþan herkesin dostumuz olduðu varsayýmýyla Ýsrail, Ýran’a silah verdi.” Bu noktada, ünlü Ýran-gate (Ýran-Irak savaþýnda, ABD’nin Ýsrail üzerinden Ýran’a gizlice silah sattýðý ortaya çýkmýþtý) skandalýný hatýrlattýktan sonra, Averny devam ediyor: “Bugün iki ülke arasýnda ideolojik bir mücadele var, fakat sadece demagojik seviyede. ÝsrailFilistin ihtilafýnýn, Ahmed-i Necat’ýn zerre kadar umurunda olmadýðýný söylemeye cesaret edeceðim; ihtilafý sadece Arap dünyasýnda dost kazanmak için kullanýyor.” Siyonist Ýsrail devletinin konumu bu. Geçen haftalarda Suriye’nin askeri üslerine hava saldýrýsý düzenlediler. Bu saldýrýlarda kullanýlan savaþ uçaklarýnýn Konya’dan kalktýðý iddialarý gündemde. Ýsrail bombalýyor, hava ihlalleri yapýyor, sýnýra asker yýðýyor ve böylece Suriye’yi karþýlýk vermeye zorluyor. Türkiye’nin bu konudaki yaklaþýmý, Ýsrail’le ayný çizgidedir. Olasý Ýran operasyonuna dair Türkiye’nin esas kaygýsý, ilhakçý komþunun devlet yapýsýnýn zayýf düþmesiyle, Kürt halký üzerindeki denetimini tamamen kaybolacaðý düþüncesi, hele ki Güney’de ortaya çýkan baðýmsýz devletin varlýðý koþullarýnda, Türkiye için tam bir kabusa dönüþüyor. Öte yandan, Ýsrail’in Suriye’ye yaptýðý saldýrýya verdiði sessiz destek, Türkiye’nin tercihlerini açýkça ortaya koymaktý. Bir de tabi Sudan var. ya da Chavez’in Venezuellasý, Hizbullah’ýn Lübnan’ý, Müþerref’in Pakistan’ý, Somali ya da Myanmar... Gerçek þu ki, emperyalist-kapitalist dünya bütün yönleriyle (hem ekonomik, hem siyasi, hem ideolojik, hem de çevresel) çöküþünü yaþarken, içine düþtüðü panikle yumruðunu nereye sallayacaðýný tamamen þaþýrmýþ durumda. Doluya koysa almýyor, boþa koysa dolmuyor. Çöküþü hýzlandýran krizi erteleyebilmek ve kendi topraklarýnda iç savaþ koþullarýný hazýrlayabilmek için ihtiyaç duyduðu savaþ, her adýmda emperyalist dünyada derin ve onarýlmaz çatlaklar oluþturuyor. Ezilen halklar karþýsýnda alýnan yenilgiler, emperyalist hükümetleri gözden ve güçten düþürüyor. Ve insanlýk, sürekli ekonomik kriz ve sürekli savaþtan baþka bir þey vaadedemeyen sisteme karþý her yerde harekete geçiyor. Bu baðlamda, en baþtaki soruyu yeniden sormak gerek: Sýrada hangi ülke var; emperyalizmin çöküþünü hýzlandýracak, toplumsal devrime ilham ve moral kaynaðý olacak hangi ülke?!
Yeni Evrede
Eylem
Mücadele Birliði
TEZKEREYE KARÞI ORTAK BASIN AÇIKLAMASI
K
ürt halkýna yönelik saldýrýlarýný arttýran devlet, 17 Ekim tarihinde meclisten “sýnýrötesi operasyon” tezkeresini geçirdi. Devlet bu tezkereyle Güney Kürdistan’ý iþgale hazýrlanýyor. 20 Ekim tarihinde Mücadele Birliði’nin de içinde olduðu çeþitli kurumlar ve sendikalar tezkerenin iptal edilmesi, saldýrý, operasyon ve iþgal karþýsýnda Kürt ve Türk halklarýnýn mücadele birliðinin saðlanmasý için bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdiler. Açýklamadan önce Eðitim-Sen ve Tekstil-Sen’den birer kiþi konuþma yaptý ve ardýndan açýklamaya geçildi. Yapýlan açýklamada; “Yýllardan beri Kürt halký üzerinde uygulana inkar ve imha politikasý, geçtiðimiz günlerde, tezkerenin meclisten çýkmasý ile egemenler tarafýndan devam ettiriliyor.Sýnýr dýþý operasyonlarýnýn defalarca yapýldýðý ve hiçbir baþarý elde edilemediði bilinmesine raðmen devlet, çözümün sýnýr ötesi operasyonda olduðunu tüm kurumlarý ile birlikte propaganda ediyor. Yýllardýr Kürt ulusal sorunun bu yöntemlerle çözüleceðini ve hatta bunun “terör” sorunu olduðu her fýrsatta vurguluyorlar. Þovenizmi, Türk milliyetçiliðini kullanarak, halklarýmýzý Kürt halkýna karþý düþman etmek istiyorlar. Burjuva partileri ve bunlarýn sivil faþist uzantýlarý aracýlýðýyla, basýn yayýn kurumlarýyla, Kürt halkýna yönelik saldýrý çýðýrtkanlýðý yapýlýyor. “Teröre destek verenler” adý altýnda Kürt halký, siyasi partiler, demokratik kurumlar hedef haline getiriliyor. Her gün yeni bir saldýrý ile yaratýlmaya çalýþýlan ýrkçý dalga her yerde yayýlarak sýnýr ötesi operasyon meþru kýlýnmaya çalýþýlýyor. Bir yandan savaþ çýðlýklarý atýlýrken diðer taraftan da de-
mokrasi güçleri üzerindeki faþist baskýlar artarak devam ediyor. Son TMY ile polise tanýnan geniþ yetkiler pervasýzca kullanýlýyor, sokak ortasýnda insanlarýmýz vuruluyor. Kürt halkýnýn ve kardeþlikten yana olan emekçi halklarýmýzýn mecliste kabul edilen tezkereye karþý olduðu bilinmesine raðmen halklarýmýzýn iradesini tanýmýyor. Bizler bundan kimin çýkarý olduðunu biliyoruz. Bundan halklarýmýzýn çýkarý yok. Buradan egemenler ve burjuvazi çýkar saðlamak istiyor. Bugün bizlere düþen görev Kürt halkýnýn haklý mücadelesine destek vermek, geliþen tüm saldýrýlara karþý Kürt halkýyla ortak mücadeleyi büyütmektir. Bu topraklarda, ýrkçýlýk ve þovenizm deðil halklarýn kardeþliði kazanacak. Halklarýn ortak mücadelesi kazanacak Biz aþaðýda imzasý olan kurumlar olarak tüm duyarlý kiþi ve kurumlarý, meclisin kabul ettiði tezkereye karþý çýkmaya, tezkerenin iptal edilmesi, olasý durumda da; operasyonlarýn durdurulmasý, Güney Kürdistan’dan Türk ordusunun çekilmesini haykýrmaya çaðýrýyoruz.” denildi. Açýklama esnasýnda, “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði”, “Þovenizme Hayýr, Tezkereye Hayýr”, “Bijî Bratiya Gelan”, “Yaþasýn Halklarýn Birleþik Mücadelesi” sloganlarý atýldý. Basýn açýklamasýna katýlan kurumlarsa þöyle; “Mücadele Birliði, Ezilenlerin Sosyalist Platformu, Alýnteri, Baðýmsýz Devrimci Sýnýf Platformu, Proleter Devrimci Duruþ, Kaldýraç, Odak, Partizan, Teori ve Politika Dergisi, Demokratik Toplum Partisi, Disk Limter-Ýþ, Eðitim Sen 3 No’lu Þube, Emek Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Genel Ýþ Konut Ýþçileri Sendikasý, Pir Sultan Abdal Kültür Derneði, Sine-Sen Genel Merkezi, Sosyalist Demokrasi Partisi, Tekstil-Sen, Toplumsal Özgürlük Platfor-
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
11
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
ÝÞGAL HAZIRL YAÞASIN HALKLARIN ylardýr süren gergin bekleyiþten ve papatya falýný çaðrýþtýran “çýkacak mý, çýkmayacak mý” tahminlerinden sonra, Meclis, hükümetin isteðini güle oynaya yerine getirdi ve ateþ topunu götürüp onun kucaðýna býraktý. “Tezkere” denen ateþ topu beþyüz yedi milletvekili tarafýndan Meclis’ten çýkarýlýp hükümetin üzerine atýldý. Hükümet, þimdi kucaðýna býrakýlan bu ateþ topunu ne yapacaðýnýn þaþkýnlýðý içinde bir yandan hamasi nutuklar atarken öte yandan “aklý-selim hareket etmek gerekir” yollu sakinleþtirici açýklamalar yapýyor. Baþbakan, karþý devrimihbn toplumsal tabanýný istim üstünde tutmak için ABD’ye rest çeker gibi yaparken Bush’un ayaðýna gidip konuyu onunla görüþeceðini açýklýyor. Belirsizlik, umutsuzluk, korku ve endiþe karþý devrim saflarýna hakim görünüyor. Burjuvazi, “ölüm parandesi”ni atmaya karar verir gibi yaptý; geliþmeler burjuvaziyi bunu yapmaya zorladý ama tramplenin ucuna gelene kadar daha önünde belli bir yol olduðunu biliyor. “Tezkere”yi çýkarýrken kendine manevra için zaman býrakacak bir düzenleme yapmayý da ihmal etmedi. Çünkü korku ve belirsizlik içindeki tekelci sermaye baþlatacaðý sürecin kendisinin yýkýmýyla sonuçlanma ihtimalini de görüyor. Bu nedenle þimdiki tüm hamasi nutuklara karþýn her an bu kararýndan vazgeçebilir ve kuyruðu kýstýrýp oturmayý tercih edebilir. TC devleti, tarihinin en büyük ve en köklü krizlerinden birini yaþarken giriþiyor bu maceraya. Görünürdeki amaçlarý Kürt özgürlük savaþçýlarýný imha etmek. Asýl amaçlarýnýn Türkiye ve Kürdistan birleþik devrimini, devrimin birleþik güçlerini ezmek olduðunu ise, Türkiye ve Kürdistan’da devrimin canlý geliþimini gören herkes anlayabilir. Yoksa baþka hiçbir gerekçe, böylesine zor ko-
A
12
þullarda bulunurken TC devletini, böyle bir “macera”ya sürükleyemezdi. Devlet, uzunca bir süredir tüm kararlarýný devrimin baskýsý altýnda alýyor. Tekelci burjuvazi, olaylarýn geliþiminin devrimci yönde seyrettiðini görüyor ve toplumsal bir devrime karþý “topyekün savaþ” ilan etmeden ayakta kalamayacaðýný biliyor. K.Kürdistan’da geliþen ulusal-sýnýfsal kurtuluþ mücadelesi devrimin en önemli bileþenlerinden birini temsil ediyor; Türkiye iþçi sýnýfý ve emekçilerinin yükselen mücadelesiyle bu mücadele ayný kanalda akacak olur ve iktidarý hedeflerse, bu TC devletinin asla önünde duramayacaðý bir sele dönüþür ve bugün ayakta duruyor gibi görünen ne kadar kurum ve kuruluþu varsa hepsini önüne katar götürür. Ýþte TC devletini bir an önce “çözüm” bulmaya yönelten asýl korku budur. Ve biliyoruz ki, TC devletinin devrimin geliþimi karþýsýnda elinde askeri ve siyasi zorunu artýrmaktan baþka çözümü yoktur. Meclisteki DTP milletvekillerine bile “rehine” muamelesi yapan devlet, her an onlarý apar topar zindanlara kapatabilir. PKK’yi kýnamadýklarý için DTP milletvekillerini tehdit eden baþbakanýn PKK’ye yönelik “silahlarýný býrakýp meclis çatýsý altýna gelsinler” sözünü kim ciddiye alabilir? Kürt halkýnýn özgürlük savaþýný askeri zor yöntemleriyle boðmaya hazýrlanan devletin bir yandan da “demokrasi”cilik oynamasý, iþgal ve ilhak giriþimi karþýsýnda Kürt halkýný serhýldanlara yönelmekten alýkoyma amaçlýdýr; ama Kürt halký artýk bu oyuna gelmeyecek kadar politikleþmiþ bir halktýr. Kürt halkýnýn bir iþgal ve ilhak hareketine tüm gücüyle karþý koyacaðýný söyleyebilmek için çok þey bilmeye gerek yok. Yakýn tarihte Kürt halkýnýn ortaya koyduðu mücadele çizgisi bunu göstermeye yeter. Devlet, Güney Kürdistan’a dönük bir iþgal ve ilhaka giriþtiðinde Türkiye 104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
ve Kürdistan’ýn her tarafýnda büyük devrimci geliþmeler yaþanacaktýr. Sadece Kürt halký deðil, iki ülkenin bütün emekçi sýnýflarý savaþýn yýkýcý sonuçlarý karþýsýnda ayaða kalkacak, faþist devlete ve tekelci kapitalist düzene karþý savaþýma atýlacaklardýr. Yani TC devleti, birleþik devrimi ezmek için, Güney Kürdistan’ý iþgal ve ilhak etmeye hazýrlanýrken, tersine, devrimin daha da yaygýnlaþtýðýný ve derinleþtiðini görecektir. TÜSÝAD’ýn tezkereye karþý çýkarken dikkat çektiði “risk”bundan baþkasý deðildir. Þimdi sermaye cenahýndan herkes “devletin bekâsý” sorununa endekslenmiþ durumdadýr. “Devletin bekasý”ný tartýþma konusu haline getiren olgu devrimden duyulan korkudan baþkasý deðildir. “Devletin Bekâsý” için iki ülkenin birleþik devrimiyle birlikte Kürt halkýnýn özgürlük savaþýný boðmayý; bunun ilk adýmý olarak Güney’de bir Kürdistan devletinin kurulmasýný engellemeyi hedefleyen faþist devlet ve tekelci sermaye sýnýfý, atacaklarý adýmýn ne gibi devrimci geliþmelere yol açabileceðini gün geçtikçe daha iyi görmeye baþladý. Burjuvazi, siyasal içgüdü ve deneyimleriyle önündeki bu tehlikeyi görecek kabiliyete sahiptir. Son günlerde hamasi nutuklarýn yaný sýra “itidal” çaðrýlarýnýn faþist basýnda görülmesinin baþka anlamý yoktur. Baþka bir ifadeyle tekelci sermaye sýnýfýný ve faþist devleti dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma korkusu sarmýþ durumdadýr. TC devleti, ayný zamanda uluslararasý koþullarýn kendi aleyhinde olduðunu da görüyor. Olasý bir iþgal ve ilhak hareketine sadece Türkiye ve Kürdistan halklarý deðil bütün dünya halklarý karþý çýkacaklardýr. Bunun faþist devlet ve tekelci sermaye sýnýfý üzerinde nasýl bir baský unsuru olacaðýný söylemeye gerek yok. Emperyalist devletlerin temel korkusu da budur. Onlar, dengesini ve aklý-
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
LIÐINA KARÞI MÜCADELE BÝRLÝÐÝ ný yitirmiþ faþist devletin ve tekelci sermaye sýnýfýnýn sonu burjuva toplumun havaya uçmasýyla sonuçlanacak bir süreci baþlatmasýndan derin bir endiþe duyuyorlar. Faþist devlet ise emperyalist devletlerin desteðini almadan böyle bir süreci baþlatmanýn kendisine büyük bir yenilgi ve yýkým getirme ihtimalini görmüþ durumda. Baþbakan Erdoðan, 5 Kasým’da ABD’ye gitme hazýrlýðý içerisinde. Bir konuþmasýnda, “Her þeyi Irak’tan deðil, birinci olarak ABD’den bekliyoruz” diyor. ABD ise, “sýnýr ötesi bir operasyonun Türkiye’ye yarar getireceðini düþünmüyoruz” açýklamasý yaparak, bir savaþ ve iþgal hareketinin bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri için taþýdýðý riske iþaret ediyor. Bu anlamda 5 Kasýmda Erdoðan’ýn ABD’ye yapacaðý gezi belli ki, bir iþgal ve ilhak hareketi için ABD’nin iknasý gezisine dönüþecek. Yine ayný günlerde Türkiye’de yapýlmasý planlanan Geniþletilmiþ Irak’a Komþu Olan Ülkeler Zirvesi”nde de bu konunun ele alýnacaðýný söylemek için kahin olmaya gerek yok. Ýran, Irak ve Suriye’nin, TC devletinin yapacaðý bir “sýnýr ötesi operasyon”a destek verdiði biliniyor. Hatta Ýran, Kürt halkýna karþý baþlattýðý askeri saldýrýlarla, Kürt halkýnýn özgürlük savaþýna karþý birlikte savaþabileceklerinin mesajýný da veriyor. Ayný mesaj Türkiye’yi ziyaret eden Beþar Esad tarafýndan Suriye adýna da verildi. Irak hükümeti ise bir sýnýr ötesi operasyondan önce kendilerine bir þans verilmesini talep etti. Bunun anlamý da açýk; “gerillayý imha hareketini biz baþlatalým; eðer olmazsa siz gelirsiniz” diyorlar. Barzani ve Talabani’nin açýklamalarý ise Türk devletinin amacýnýn PKK’yi imha etmekten çok Güney Kürdistan’ý iþgal etmek olduðunu anlamýþ olmalarýndan kaynaklanýyor. Onlar, söz konusu olan sadece PKK’nin imha edil-
mesi olsaydý buna dünden razý olurlardý. Tezkere’nin kapsamýnýn “Kuzey Irak ve mücavir alanlar” olmasý nedeniyle bunun Kürt varlýðýna dönük bir operasyona dönüþebileceðini düþünüyorlar ki yukarýda açýkladýðýmýz üzere bu büyük ölçüde doðrudur. Onlar böyle bir saldýrý karþýsýnda esas olarak ABD’ye güveniyorlar. Kürt iþbirlikçi burjuvalarýnýn böyle düþünmelerinden daha doðal bir þey olamaz. Buna karþýlýk, Kürt halkýnýn böyle bir iþgal ve ilhak hareketi karþýsýnda gerçek müttefikleri bölge emekçi halklarý olacaktýr. ABD ve AB emperyalizminin Kürt ulusuna özgürlük getirmeyeceðini, her çizgide gericiliði temsil ettiklerini anlamak için marksist-leninist olmaya gerek yok; Saddam Hüseyin Halepçe’de binlerce Kürdü katlederken tüm desteðini ABD’den alýyordu. Yine TC ordusu Kürdistan’da katliamlar yaparken en büyük desteðini ABD’den alýyor. AB emperyalizmi bugüne kadar gerillaya silah býrakma çaðrýsý yapmak dýþýnda nasýl bir rol oynadý? Ulusal hareketin önderinin yakalanmasý için nasýl TC devletiyle birlikte hareket ettiklerini hatýrlamak bile Avrupalý emperyalistlerin Kürt halkýnýn özgürlük savaþý karþýsýndaki politikasýný anlatmaya yeter. Bir diðer yanlýþ eðilim, savaþýn devrimci politikalarla deðil, pasifist bir tutumla sadece “karþýtlýk”la engellenebileceðini düþünmektir. Bu anlayýþýn baþýný reformist hareket ve oportünistler çekiyor. Savaþý sadece “barýþçýl kitle gösterileri” ile engellemeyi düþünenler, aslýnda kendi ruhlarýný rahatlatmaktan baþka bir þey yapmýyorlar. Onlar yarýn bir gün tarih karþýsýnda suçlu durumuna düþmemek “biz de bir þeyler yaptýk” demek için, en geri eylem biçimiyle deyim yerindeyse postu kurtarmaya çalýþýyorlar. Tekelci sermaye sýnýfýnýn “savaþa 104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
hayýr” sloganlarýyla, pasifist eylemlerle savaþtan vazgeçirilemeyeceðini anlamamak için insanýn iflah olmaz bir reformist olmasý gerekiyor. Savaþ ve hatta savaþ ihtimali bir toplumun yaþamýný, tepeden týrnaða deðiþtirir; insanlarý sarsar, politikaya uyandýrýr. Bu koþullarda hala en geri bilinçli insanlarý kazanmaya dönük bir politik hat belirlemek iflah olmaz reformizmdir. Savaþýn ortaya çýkardýðý koþullardan iktidarý ele geçirmek için yararlanmak varken, ikincil sorunlarla ilgilenmek ise tam bir oportünizmdir. Bugün Leninistlerin üzerine düþen temel görev, TC devletinin Güney Kürdistan’ý iþgal ve ilhak planlarýna karþý devrimci iç-savaþý yükseltmek, burjuvazinin iþçi sýnýfý ve emekçi halklara karþý baþlattýðý iç-savaþý, halklarýn mücadele birliðini kurarak devrim ve iktidar için savaþarak karþýlamaktýr. “Sýnýr ötesi bir operasyon” ayný zamanda þovenizm çýðýrtkanlýðýnýn ortalýðý kapladýðý, linç ayinlerinin tertiplendiði bir harekata dönüþtürülecektir. Buna karþý hazýrlýklý olmak, faþist odaklarýn daðýtýlmasý için Kürt ve Türk halklarýnýn mücadele birliðini saðlamak kaçýnýlmazdýr. TC devletinin ve tekelci burjuvazinin halklarýmýz arasýnda dinamitlediði tüm köprüleri mücadele birliði ile yeniden kurmak bu sürecin ana çizgisi olacaktýr. Bütün iktidarýn ele geçirilmesi, emeðin iktidarýnýn kurulmasý, Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce tayin etmesi, zindanlarýn yýkýlýp tutsaklarýn özgürleþtirilmesi için halklarýn mücadele birliði þimdi her zamankinden daha büyük bir aciliyet kazanmýþtýr. Burjuvazinin iþçi sýnýfý ve emekçi halklarýmýza karþý baþlattýðý bu iç-savaþý kazanmamýz mümkün. Türkiye ve K. Kürdistan’ýn geleceði tamamen bu içsavaþýn kazanýlmasýna baðlý.
13
Yeni Evrede
Komünistlerin Savaþa Yaklaþýmý
Mücadele Birliði
SOSYALÝZM VE SAVAÞ (...) Marksistlerin Sloganý Devrimci Sosyal-Demokrasi(*) Sloganýdýr Savaþ, kuþku yok ki, þiddetli bir bunalým yaratmýþ, yýðýnlarýn kaygýsýný beklenmedik ölçüde artýrmýþtýr. Bugünkü savaþýn gerici niteliði ile bütün ülkelerin burjuvazisinin kendi yaðmacýlýk amaçlarýný “ulusal” ideoloji sözü ardýna gizleyerek söyledikleri hayasýzca yalanlar, nesnel devrimci bir temele dayanarak, kuþkusuz, yýðýnlar arasýnda kýpýrdanýþlar yaratmaktadýr. Bu duygularýn bilinçli bir duruma gelmesi, derinleþmesi ve biçimlenmesinde yýðýnlara yardým etmek bizim görevimizdir. Bu görev ancak þu slogan ile doðru olarak ifade edilir: emperyalist savaþý iç savaþ durumuna çeviriniz; ve savaþ sýrasýndaki bütün tutarlý sýnýf savaþýmlarý, ciddi bir biçimde yürütülen bütün “yýðýn hareketleri”, eninde sonunda bu amaca yönelmelidir. Güçlü devrimci bir hareketin, büyük devletler arasýndaki birinci mi, yoksa ikinci mi emperyalist savaþ sýrasýnda olacaðýný; savaþtan önce mi, savaþtan sonra mý patlak vereceðini þimdiden söyleyemeyiz, ama ne olursa olsun bizim görevimiz bu yönde sistemli olarak, yýlmadan çalýþmaktýr. Basle Bildirisi doðrudan Paris Komünü örneðine deðiniyor: hükümetler arasýndaki savaþýn bir iç savaþa dönüþtürülmesine. Yarým yüzyýl önce proletarya çok zayýftý; sosyalizm için nesnel koþullar henüz olgunlaþmamýþtý; bütün savaþan ülkelerdeki devrimci hareketler arasýnda birlik kurulamazdý; Paris iþçilerinin bir bölümü (1792 geleneði) “ulusal ideoloji” sözüne saplanmýþtý ve bu, o sýrada Marx’ýn da belirttiði gibi, onlarýn küçük-burjuva zayýflýklarý idi ve Komünün düþmesinin nedenlerinden biriydi. Yarým yüzyýl sonra, o zaman devrimi zayýflatan koþullar artýk geçip gitti. Bugün, Paris Komüncülerinin ruh haline kapýlarak eylemi terketmeye eðilim göstermek, sosyalistler için baðýþlanmaz bir yanýlmadýr. Siperlerde Doðan Kardeþleþme Örneði Bütün savaþan ülkelerin burjuva gazeteleri, düþman uluslarýn erleri arasýnda siperlerde bile kardeþlik kurulduðunu bildirdiler. Alman ve Ýngiliz askeri makamlarýnýn bu gibi kardeþleþmelere karþý yayýnladýklarý sert emirler, hükümetler ile burjuvazinin bu iþe büyük önem verdiklerini gösteriyor. Batý Avrupa sosyal-demokrat partilerinin ön saflarýnda oportünizmin at koþturduðu, sosyal-þovenizmin bütün sosyal-demokrat basýn ve II. Enternasyonalin bütün yetkililerince desteklendiði bir sýrada böylesine kardeþleþmelerin kurulabilmesi, bize, yalnýzca hasým ülkelerdeki sol-kanat sosyalistleri tarafýndan bu yönde sistemli bir çalýþma yapýldýðý takdirde, bugünkü canice, gerici ve köleci savaþýn kýsaltýlmasýnýn, uluslararasý devrimci bir hareketin yaratýlmasýnýn pekala mümkün olduðunu göstermektedir. Ýllegal Örgütün Önemi Bütün dünyadaki en önde gelen anarþistler, oportünistlerden hiç de geri kalmayarak, bu savaþta, (Plehanov ile Kautsky’nin anlayýþýna uygun olarak) kendilerini sosyal-þovenizm çamuruna bulaþtýrmýþlardýr. Bu savaþýn yararlý sonuçlarýndan biri de, kuþku yok ki, anarþizmi ve oportünizmi yoketmek olacaktýr. Sosyal-demokrat partiler her zaman ve her koþulda, yýðýnlarýn örgütlenmesi ve sosyalizmin yayýlmasý için en küçük legal olanaktan yararlanmayý ihmal etmemekle birlikte, legal çalýþmanýn kölesi olmaktan da, kendilerini kur-
14
tarmalýdýrlar. Engels, iç savaþa, ve burjuvazinin yasalarý çiðnemesinden sonra bizim de yasalarý çiðnememiz gereðine deðinerek, “Ýlk silahý patlatan siz olunuz bay burjuvalar!” diye yazýyordu. Ýçinde bulunduðumuz bunalýmlar, burjuvazinin, bütün ülkelerde, en özgür ülkelerde bile, yasalarý ayaklar altýna aldýðýný göstermektedir; devrimci savaþým yöntemlerini savunmak, tartýþmak, deðerlendirmek ve hazýrlamak amacýyla bir illegal örgüt kurulmaksýzýn yýðýnlarýn devrime yöneltilmeleri olanaksýzdýr. Örneðin Almanya’da, sosyalistlerin yaptýklarý bütün namuslu iþler, o pis oportünizme ve ikiyüzlü “kautskiciliðe” karþýn ve gizlice yapýlmýþtýr. Ýngiltere’de, askerliðe karþý yazýlar yayýnladýklarý için insanlar zindanlara atýlmýþlardýr. Ýllegal propaganda yöntemlerini kýnamayý ve bununla legal basýnda alay etmeyi sosyal-demokrat parti üyeliði ile baðdaþýr saymak sosyalizme ihanettir. Emperyalist Savaþta “Kendi” Hükümetýnin Yenilgisi Üzerine Bugünkü savaþta, gerek “kendi” hükümetinin zaferini savunmak, gerek “ne zafer, ne yenilgi” sloganýný savunmak, sosyal-þovenizm görüþünden kaynaklanýr. Gerici bir savaþta, devrimci bir sýnýf, hükümetinin yenilmesini istemekten baþka bir þey yapamayacaðý gibi, hükümetin askeri baþarýsýzlýklarý ile onu devirme olanaklarýnýn arttýðýný görmemezlik de edemez. Hükümetlerin baþlattýðý bir savaþýn ancak hükümetler arasýnda bir savaþ olarak biteceðine inanan ve bunun böyle olmasýný isteyen bir burjuva, bütün hasým ülkelerin sosyalistlerinin, “kendi” hükümetlerinin yenilgisini istemelerini ve bunu söylemelerini “gülünç” ve “saçma” bulur. Tersine, bu tür bir söz, sýnýf bilincine varmýþ her iþçinin beslediði düþünceyi doðrular,
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
Yeni Evrede
Komünistlerin Savaþa Yaklaþýmý
Mücadele Birliði
ve bizim, bu emperyalist savaþý bir iç savaþ durumuna çevirme çabalarýmýz ile ayný doðrultuda olur. Ýngiliz, Alman ve Rus sosyalistlerinin bir bölümünün yürüttüðü ciddi savaþ aleyhtarý propaganda, kuþku yok ki, bu hükümetlerin “askeri gücünü zayýflatmýþtýr” ve bu eylem, sosyalistlerin lehine bir nottur. Sosyalistler, yýðýnlara, kurtulmalarý için tek çýkar yolun “kendi” hükümetlerini devirmek olduðunu, ve bu amaçla, hükümetlerinin bu savaþta içine düþtükleri güçlüklerden yararlanmalarý gerektiðini anlatmalýdýrlar. Pasifizm Ve Barýþ Sloganý Yýðýnlarýn barýþtan yana duygularý, çoðu zaman, bir protestonun baþlangýcýný, savaþýn gerici niteliðine karþý kýzgýnlýðý ve yýðýnlarýn bu niteliðin bilincine vardýklarýný ifade eder. Bu duygudan yararlanmak, sosyal-demokratlarýn görevidir. Bu anlamdaki her harekete, her gösteriye bütün güçleriyle katýlacaklar, ama devrimci bir harekete geçilmeden, toprak ilhaklarý olmadan, uluslara tahakküm edilmeksizin, yaðmasýz, þimdiki hükümetler ile egemen sýnýflar arasýnda yeni yeni savaþlarýn tohumlarý atýlmaksýzýn barýþýn mümkün olabileceðini söyleyecek, halký kandýrmayacaktýr. Halkýn bu þekilde aldatýlmasý hasým hükümetlerin gizli politikalarýna hizmet etmek ve bunlarýn karþýdevrimci planlarýný kolaylaþtýrmak demektir. Sürekli ve demokratik barýþ isteyen herkes, hükümetler ile burjuvaziye karþý, bir iç savaþtan yana olmak zorundadýr. Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký Bugünkü savaþta halkýn burjuvazi tarafýndan en yaygýn aldatýlma biçimi, yaðmacý amaçlarýný “ulusal kurtuluþ” ideolojisi maskesi arkasýna gizlemeleridir. Ýngilizler Belçikalýlara, Almanlar Polonyalýlara vb. özgürlük vaad ediyorlar. Gördüðümüz gibi, bu savaþ, aslýnda dünyadaki uluslarýn çoðunluðunu ezen ülkelerin, bu zulüm ve sömürüyü derinleþtirmek ve geniþletmek savaþýdýr. Uluslarýn ne türden olursa olsun ezilmelerine karþý savaþým vermeksizin, sosyalistler, asýl büyük hedeflerine ulaþamazlar. Bu yüzden sosyalistler, ezen ülkelerin (özellikle sözde “büyük” devletlerin) sosyal-demokrat partilerinden, ezilen uluslarýn, sözcüðün politik anlamýyla kendi kaderlerini tayin hakkýný, yani politik baðýmsýzlýk hakkýný tanýmalarýný ve bu hakký savunmalarýný istemelidirler. Büyük bir ulusun ya da sömürgeleri olan bir ulusun sosyalistleri, eðer bu hakký savunmuyorsa þovenisttir. Bu hakkýn savunulmasý hiçbir biçimde küçük devletlerin kurulmasýný özendirmek deðildir; tersine, daha özgür, korkudan uzak ve bu yüzden daha geniþ ve daha evrensel büyük devletlerin ve devletler federasyonunun kurulmasýný hazýrlamaktýr. Bu büyük devletler, yýðýnlar için daha yararlý olduðu gibi, ekonomik geliþmeye de daha elveriþlidir. Ezilen uluslarýn sosyalistleri ise, hem ezen, hem de ezilen azýnlýklarýn iþçilerin (örgütlenme dahil) tam bir birliði için savaþým vermelidir. Bir azýnlýðýn ötekinden yasalar yoluyla ayrýlmasý fikri (Bauer ve Renner’in savunduklarý sözde “kültürde-ulusal özerklik”) gerici bir fikirdir. Emperyalizm, dünya uluslarýnýn bir avuç “büyük” devletçe gitgide daha fazla ezilmesi çaðýdýr, bu yüzden uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký tanýnmaksýzýn, emperyalizme karþý, uluslararasý sosyalist devrim için savaþým vermek olanaksýzdýr. “Baþka uluslarý ezen ulus özgür olamaz” (Marks ve Engels). “Kendi” ulusunun baþka uluslarý ezmesine göz yuman bir proleter, sosyalist bir proleter olamaz. (...)
Ýþçi Sýnýfý Ve Savaþ Rusya’da hükümet ile burjuvazinin þovenizm mikrobunu bulaþtýrmadýklarý tek sýnýf proletarya oldu. Savaþýn baþlangýcýndaki taþkýnlýklara ancak iþçi sýnýfýnýn en geri unsurlarý katýldý. Moskova’da Alman aleyhtarý ayaklanmada iþçilerin oynadýðý rol, epeyce abartýlmýþtýr. Genellikle ve bütünüyle Rus iþçi sýnýfý, þovenizme karþý baðýþýklýðý olduðunu ortaya koydu. Bu, ülkedeki devrimci durum ve Rus proletaryasýnýn genel yaþam koþullarýyla açýklanabilir. 1912-1914 yýllarý, Rusya’da yeni ve büyük devrimci çalkalanmalarýn baþlangýcýna tanýklýk eder. Dünyanýn henüz görmediði ölçüde büyük bir grev hareketine yeniden tanýk olduk. 1913’teki devrimci yýðýn grevine katýlanlarýn sayýsý en az yarým milyondur. Bu rakam, 1914’te iki milyonu aþtý ve 1905 düzeyine yaklaþtý. Savaþýn öngününde St. Petersburg’da iþler, ilk sokak çarpýþmalarýna kadar geldi dayandý. Giz1i Rus Sosyal-Demokrat Iþçi Partisi, Enternasyonale karþý ödevini tam olarak yaptý. Enternasyonalizmin (sayfa 34) bayraðý onun ellerinde dalgalandý. Partimiz, oportünist gruplarla ve unsurlarla uzun süre önce örgüt olarak iliþkilerini kesmiþti; ayaklarý oportünizm ile ve, “ne pahasýna olursa olsun yasalarýn dýþýna çýkmama” baðlarý ile baðlý deðildi; bu durum devrimci ödevini yerine getirmede ona yardýmcý oldu; týpký Bissolati’nin, oportünist partisinden ayrýlan Ýtalyan yoldaþlara yardýmcý olduðu gibi. Ülkemizdeki genel durum “sosyalist” oportünizmin iþçi yýðýnlarý arasýnda kök salmasýna elveriþli deðildir. Rusya’da oportünizm ile reformizmin her türünü aydýnlar katmaný ile küçük-burjuva vb. arasýnda görebiliriz, ama politik bakýmdan etkin iþçi katmanlarý arasýnda, bu, önemsiz denecek kadar azdýr. Ülkemizde ayrýcalýklý iþçi ve masa memuru katmaný çok ince bir katmandýr; yasalara uyma fetiþizmi burada yaratýlamaz. Tasfiyeciler (Akselrod, Potessov, Çerevanin, Maslov ve ötekilerin yönetimindeki oportünist parti) savaþtan önce iþçi yýðýnlarý arasýnda ciddi bir destekten yoksundu. Dördüncü Devlet Dumasýna yapýlan seçimler, tasfiyeciliðin karþýsýnda olan tam altý iþçi millet vekilinin seçilmesiyle sonuçlandý. Petrograd’da ve Moskova’da legal olarak basýlan iþçi yayýnlarýnýn daðýlýmý ve bu yayýnlar için toplanan paralar, sýnýf bilincine varmýþ iþçilerin beþte-dördünün oportünizm ve tasfiyeciliðe karþý olduðunu yadsýnmayacak bir biçimde tanýtlamýþtýr. Savaþýn baþýndan beri çarlýk hükümeti, bizim gizli Rus SosyalDemokrat Ýþçi Partisinin üyesi olan binlerce vasýflý iþçiyi tutukladý ve sürgüne gönderdi. Bu durum, ülkede sýkýyönetimin ilaný, gazetelerimiz üzerindeki baský ve benzeri nedenlerle birlikte, hareketi geriletti. Ama gene de partimiz, gizli devrimci faaliyetini sürdürmektedir. Petrograd Parti Komitesi, gizli bir gazeteyi, Proletarski Golos’u yayýnlamaktadýr. Yabancý bir ülkede yayýnlanan Merkez Organý Sosyal-Demokrat’ýn makaleleri Petrograd’da tekrar basýlýyor ve öteki kentlere gönderiliyor. Bildiriler gizlice basýlýyor ve asker kýþlalarýna bile sokulabiliyor. Kent dýþýnda gözden ýrak yerlerde gizli iþçi toplantýlarý yapýlýyor. Son günlerde Petrograd’da metal iþçilerinin büyük bir grevi baþladý. Bu grevlerle ilgili olarak Petrograd Parti Komitemiz iþçilere birkaç çaðrý yayýnlamýþtýr. (...) V.Ý.Lenin NOT: V.Ý.Lenin’in, Sosyalizm ve Savaþ adlý kitabýndan alýntýdýr. Güncel oluþu nedeniyle yayýnlýyoruz. (*) Burada geçen tüm “sosyal-demokrasi” sözcükleri “komünizm”, tüm “sosyal demokrat” sözcükleri de “komünist” þeklinde okunmalýdýr.
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
15
Yeni Evrede
Okurlardan
Mücadele Birliði
“KÜRT HALKININ ÖZGÜRLÜK SAVAÞÇISI DELÝLA’YA” Senin sesini ilk duyduðumda çok etkilenmiþtim. Bir halkýn isyanýnýn sesiydi ve öyle yürektendi ki duymamak mümkün deðildi. Yüzündeki sýcaklýk sesindeki týnýyla öylesine güzel var olmuþtu ki, seni ilk gördüðümde hayatýmýn en önemli insanlarýndan biri olacaðýn aklýma gelmemiþti hiç. Öyle büyük bir hýzla hayatýma girdin ve öyle bir hýzla ölümsüzleþtin ki ardýndan sadece bakakaldým. Ölümünün ardýndan ne söyleyecek söz bulabiliyorum ne de üzüntümü dindirecek bir yer. Ýnsanýn yaþamýnda susup kalakaldýðý anlar vardýr iþte þu yaþadýðým an bunlardan biri. O kadar merak ediyordum ki hayatýný. Nerede doðdun, nerede büyüdün ve neydi seni özgürlük savaþçýsý yapan güç... Artýk biliyorum ki seni özgürlük savaþçýsý yapan güç neyse, beni de mücadeleye sýký sýkýya baðlayan sen ve senin gibi nice ölümsüz savaþçýnýn yüreðinde
ve bilincinde taþýdýðý güçtür. Taþýdýðýnýz bu gücü yüreðimde ve bilincimde taþýyarak kavgaya tüm benliðimi katarak yol alýyorum. Kavganýn yoðunlaþtýðý bu son süreçte kimi zaman soruyorum kendime: “Kürt halkýndan olmanýn bedeli 26 yaþýnda ölmek midir bu ülkede? ya da 3 aylýk bir bebekken dahi ileride terörist olur diye katledilmek midir?” Ve neden biz bu kadar uzaðýz yaþamýn kendisine, neden yabancýyýz Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesine, neden seyirciyiz Filistin’de, Irak’ta ve daha birçok yerde insanlýðýn öldürülmesine. Çünkü korkutulmuþuz, çünkü yok sayýlmýþýz, çünkü kapý komþumuzu tanýyamayacak düzeye getirilmiþiz, deðil ki Kürt halkýnýn mücadelesini sahiplenmek, deðil ki Filistin’in, Irak’ýn halklarýnýn acýsýný hissetmek. Bu böyle sürmeyecek ama. Ne kadar güçleri varsa devreye soksunlar. Yine de bitiremeye-
ADANA’DA TAHLÝYE 26 Haziran 2001 tarihinde Ölüm Orucunun 183. gününde ölümsüzlüðe uðurladýðýmýz Genç Ekin Sanat Merkezi yöneticisi Aysun Bozdoðan yoldaþý mezarý baþýnda 26 Haziran günü bir anma etkinliði gerçekleþtirmiþtik. Ancak yapmýþ olduðumuz anma sonrasýnda 16 arkadaþýmýz gözaltýna alýnmýþ bunlardan aralarýnda Adana Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi ve G.Antep GEB-DER yöneticilerinin de olduðu 6 arkadaþýmýz ‘’terör örgütü propagandasý yapmak’’ suçlamasýyla tutuklanýp Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevine götürülmüþlerdi. Adana’da Leninist politikalarýn filizlenmesini ve Aysun yoldaþýmýzýn sahiplenilmesini hazmedemeyen burjuvazi tutuklamalar ile bizlere baský kurmayý amaçlamýþtýr. Tutuklanan 6 arkadaþýmýz 8 Ekim Pazartesi günü mahkemeye çýkarýlmýþlardýr. Tutuksuz yargýlanan 2 arkadaþýmýzýn 18 yaþýndan küçük olmasýný gerekçe göstererek mahkeme yargýlamaya gizlilik kararý
16
cekler devrim savaþçýlarýný, ölümsüzleþenleri kendine örnek alan kavga yoldaþlarýný ve devrimin hýzlý ilerleyiþini. Delilalar, Zilanlar, Sibeller, Aysunlar varoldukça kavga zafere kadar hiç bitmeyecek, bitiremeyecekler. Bugün sahip olduðum insani deðerlerle kavgaya daha sýký sarýlmak, yaþadýðým hayatýn mücadelesini vermek ve siz devrim savaþçýlarýnýn açtýðý yoldan devam etmek birincil görevimdir. Yaþasýn devrim, sosyalizm, özgürlük uðruna savaþýrken ölümsüzleþen yiðit yoldaþlar, siper yoldaþlarý. Açtýðýnýz yolda yürümek, ilerlemek sahip olduðum, olacaðým en büyük onurdur. Sizden aldýðým güçle uyanýyorum her sabah. Ne mutlu bana... YAÞASIN KÜRT-TÜRK HALKLARININ BÝRLEÞÝK DEVRÝM MÜCADELESÝ DEVRÝM SAVAÞÇILARI KAVGAMIZDA YAÞIYOR YAÞAYACAK DAÝMA... Akdeniz’den Bir Leninist...
koymuþtur. Mahkeme sýrasýnda gerek mahkeme savcýsýnýn saldýrgan tavýrlarý gerekse de dýþarýda bulunan ailelerimize dönük TMÞ polislerinin baskýsý. Yaklaþýk 1.5 saat süren mahkeme sonrasýnda 6 arkadaþýmýz serbest býrakýlmýþlardýr. Tahliye kararýndan sonra adliye çýkýþýnda arkadaþlarýmýzýn cezaevi ring araçlarýna bindirilmelerini beklerken jandarmanýn daðýlmamýzý istemesi üzerine tartýþma yaþandý. Jandarma komutanýnýn ‘’daðýlýn yoksa askerleri üzerinize salarým “sözleri üzerine bir kiþinin” askerler bizim kardeþlerimiz ve çocuklarýmýz sen kimi kimin üzerine salýyorsun’’ demesi üzerine jandarma komutaný kýsa bir þaþkýnlýk yaþadýktan sonra yanýmýzdan uzaklaþmýþtýr. Adliyeden tahliye olmak üzere cezaevine gönderdiðimiz arkadaþlarýmýzý daha sonra hep beraber cezaevi çýkýþýndan alýp 3.5 ayýn vermiþ olduðu hasreti gidermek üzere Adana Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi’ne getirdik. Ve tekrar haykýrýyoruz hiçbir baský ve tutuklama terörü bizim Aysun Bozdoðan yoldaþýmýzý sahiplenmemizi engelleyemez.
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
Mücadele Birliði Platformu/ Adana
Yeni Evrede
Okur
Mücadele Birliði
yaþadýðýmýz topraklarda yaklaþýk 20 milyona yakýn insanýn asgari ücret dayatmasý ile çalýþtýðýný ancak bunlarýn en fazla 5 milyonunun SSK’dan yararlandýðýný biliyoruz. Asgari ücretle 4 kiþilik bir ailenin nasýl geçine(meye)ceðini sendikalar ve emek örgütleri sýk sýk dile getirmekte. Temel gýda maddeleri et, süt, yumurta vs. AB standardýndan çok daha fahiþ fiyatýyla satýlmakta. Ve bu ürünlerden lüks tüketim vergisi altýnda %18’e varan dolaylý vergiler alýnmakta. Ayrýca milyonlarca çocuk gýda sömürüsüne maruz býrakýlmaktadýr. Oysa son iki veya üç yýl içerisinde mutlu azýnlýk kendi sýnýfýna mücevher alsýn diye hiçbir KDV almadan 15 milyar dolarlýk elmas ithal edildiðini basýn ve medyadan öðrenmiþ bulunuyoruz. Emekçi halkýn tepesine çöreklenmiþ olan mutlu azýnlýk iktidarlarý, ayný zamanda kendi sömürülerini ve çýkarlarýný saðlama almak için sýk sýk yasa ve anayasa deðiþikliðini, “demokrasinin gereði” olarak öne sürerler. Elbette belirli bir azýnlýðýn çýkarlarýný saðlamak için, çýkardýklarý yasalarla iþçi ve emekçileri baðlamak ve sömürüyü mutlaklaþtýrmak isterler. 12 Eylül 1982’de askeri cunta, milyonlarca insan üzerinde baský ve terör estirdi, 650 bin kiþi gözaltýna alýndý ve 7 bin kiþi idamla yargýlandý, 50 kiþi cunta hukukuyla idam edildi Bunlarýn çoðu da cuntacýlarýn dokunulmazlýðýný da içeren ve halkýmýza zorla oylatýlarak seçtirilen bir anayasa ile oldu. Mevcut AKP’nin ise “demokratikleþme” adý altýnda kendi kadrolarýnca bir taslak hazýrlayýp bunu onaylatacaðýný ýsrarla söylemesindeki zihniyet, sömüren azýnlýðýn azgýn sömürüsünü yani kapitalizmin yaðma ve talanýný daha da artýracak, sýnýfsal haklarýmýzý daha da kötüleþtirme çabasýndan baþka bir þey deðildir. Milyonlarca insaný sermayenin çýkarlarýný savunmaya zorlayan yasalar, insanlarý kuþatan bir baský aracý mý yoksa milyonlarýn insanca yaþamasý için çoðunluðun yasalarý mý? Elbette bu yasalarýn hepsi sömürücü azýnlýðýn yararýna çýkarýlan yasalardýr. Ýnsanlarýn yasalar için olmasýný deðil yasalarýn insanlar için olmasýný ve yasalarýn çoðunluk tarafýndan özgür zeminlerde yapýlmasýný savunuyoruz. AKP’ninse ilk yapacaðý, sosyal güvenlik yasasýný kuþa çevirmektir. Arkasýndan baskýcý diðer yasalarýn geleceðini açýkça görmekteyiz. Seçimler öncesinde Mücadele Birliði Platformu, seçimlerin bir “demokrasi” düzenbazlýðý, bir oyun olduðunu milyonlarca insanýn seçim dalaveresiyle kandýrýldýðýný belirtmiþti. Þimdi seçimleri boykot etmenin ne kadar doðru bir karar olduðunu yaþadýðýmýz pratiklerle çok daha iyi görmekteyiz. Ve son olarak da FABRÝKALAR TARLALAR SÝYASÝ ÝKTÝDAR HERÞEY EMEÐÝN OLACAK sloganýyla sözlerimi burada sonlandýrýyorum. Mücadele Birliði Okuru Emekli Bir Ýþçi
Miadý Dolmuþ Bir Sistem: KAPÝTALÝZM Türkiye’de ve dünyada burjuva parlamentarizm, demokrasi hilesini kullanarak, düzenbaz bir azýnlýk tarafýndan atanma ve yetersiz bir çoðunluk tarafýndan seçilmeyi getirir. Þüphesiz eski yüzyýllarda, o zamanlarýn Avrupasýnda belki seçme ve seçilme hakkýnýn plebler tarafýndan da kullanýlmasý için büyük mücadelelere sahne olmuþtu. Oysa 21. yüzyýlda Türkiye’de ve dünyada sömürücü azýnlýk, emperyalist-kapitalist sömürü iliþkileriyle parçalanmýþ çalýþan sýnýflarýn üzerinde tahakküm kuruyor. Sadece onlarýn oylarýný alarak milyonlarca çalýþan nüfusun üzerinde acýmasýz sömürüsünü sürdürüyor ve NATO vb. gibi emperyalist paktlarla da yine kar amacýyla, vahþice terör ve soykýrýmda bulunarak dünya halklarýnýn yok edilmesine çalýþýyor. Seçimlerle de buna kýlýf uyduruluyor. Örneðin düzen partilerinin son kodamaný AKP’nin patronunun sýk sýk “ABD’nin stratejik ortaðýyýz” diye kapitalist sömürü ve emperyalist saldýrý ve baskýlara kapýyý sonuna kadar açmasý gibi. Emek cephesinden baktýðýmýzda ise Türkiye’de emeði ile geçinen emeði ile yaþamaya çalýþan, parçalanmýþ iþçi sýnýfýnýn ve emekçi halklarýn öncülüðünde kapitalist üretim biçimine ve kapitalist üretim biçiminin getirdiði emperyalist saldýrganlýða ve sömürüye karþý, özel mülkiyet karþýtý olarak mücadeleyi yükseltmeliyiz. Bilimsel sosyalizm doðrultusunda ve merkeziyetçi bir parti etrafýnda birleþerek parlamento dýþý örgütlenmeye yönelmeli, yerel ve mahalli, demokratik komiteler vasýtasýyla mücadelemizi sürdürmeliyiz. Türkiye’de, seçim arifesinde, ABD emperyalizminin stratejik ortaklýðýyla övünen AKP gibi sermaye ve özel mülkiyete göbekten baðlý düzen partileri akýl almaz yalan ve vaatlerle oy avcýlýðýna çýktýlar. Örneðin AKP, önüne gelene yeþil kart daðýtarak hatta kimlikle herkesin saðlýktan yararlanacaðýný vaat ederek ve bunu 1 ay içerisinde gerçekleþtireceklerinin sözlerini vererek, insanlarýmýza ikiyüzlülüðünü bir kez daha göstermiþ oldu. Böylesi bir hile ile emekçilerin oylarýný aldýktan sonra, seçim sonrasýnda Maliye Bakanlýðý illere gizli bir genelge gönderip yeþil kartlarý iptal ettirerek, herhangi bir saðlýk sigortasý olmayan insanlarýn elinden yeþil kartlarý topluca almaya baþladý. Örneðin Antep’te seçimden sonra 180.750 yeþil kart bir daha verilmemek üzere iptal edilmiþtir. Bu haberleri Antep basýný birkaç kez yansýttý. Baský ve soygun düzenini devam ettirmek için üzerinde
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
17
Yeni Evrede
Röportaj
Mücadele Birliði
“Ýþçiler Kendileri Deðiþtirseler” NAKSAN PLASTÝK’TE DÝZGÝNSÝZ SÖMÜRÜ Merhaba, gündemde olan anayasa deðiþikliði ile ilgili bazý iþçi arkadaþlarla yaptýðýmýz sohbeti Mücadele Birliði okurlarýyla paylaþmak istedik. - Merhaba arkadaþlar gündemde olan anayasa tartýþmalarýyla ilgili düþüncelerinizi öðrenebilir miyiz. 1.iþçi: Hiç haberim yok. 2.iþçi: Haberim yok. 3.iþçi: Günlerdir sürmekte olan anayasa tartýþmalarý,toplumun büyük bir çoðunluðunun bu tartýþmalardan uzak tutulmasý tek bir þeyi gösteriyor. Ýþçiler emekçiler sizin için pek bir deðiþiklik olmayacak!. Hatta anayasa deðiþikliði için kamp yapan bakanlar ve diðer görevlilerin basýn mensuplarýný yanlarýna yaklaþtýrmamalarý, Kemal Unakýtan’ýn kendilerini görüntülemeye çalýþan basýn mensuplarýný azarlamasý, baþbakanýn herkes iþine baksýn sözü anayasa deðiþikliðinin toplumsal yaþamda halk için hayati düzenlemeler yapýlmadýðýný gösteriyor. Eðer bizleri ilgilendirseydi, söylendiði gibi sivil bir anayasa olsaydý satýr satýr madde madde bizleri bilgilendirirlerdi. Oysa durum ortada. Yapýlacak referandumda evet mi hayýr mý? Peki neye evet neye hayýr? Deðiþecek tek bir þey var emekçilere ekonomik ve politik baskýnýn daha fazla artacaðý. - Peki sizce sistem bu þekilde kaldýðý halde yasalarda iþçiler lehine maddeler çýkartýlmasý, iþçilerin lehine bir iyileþtirme saðlar mý? 1.iþçi: Ýþçiler kendileri deðiþtirseler olur. Kendi ihtiyaçlarýna göre deðiþtirir ama onlar deðiþtirseler de kendilerine göre yapacaklar. 2.iþçi: Ýyileþtirmez. Kendilerine göre yapacaklar. 3.iþçi: Burjuvalarýn yaptýðý deðil anayasa deðiþikliði bir iþyerinin yönetmeliðini bile deðiþtirseler onlara güvenmiyorum. Ne zamanki güç bizim elimize geçecek biz o zaman anayasanýn birinci maddesini insanýn insan tarafýndan sömürüsü yasaklanmýþtýr yapacaðýz. Ýþte o zaman bizim için güzel ve özgür günler baþlamýþ olacak. -Ýþçi sýnýfý iktidara geldiðinde ilk olarak nasýl deðiþiklikler gerçekleþtirmelidir? 1.iþçi: Cezaevlerindeki devrimci tutuklularý çýkarmalýyýz. Tüm aç insanlarý doyurup fazla evi olanlardan alýp evsizleri yerleþtirmeliyiz. 2.iþçi:Bütün patronlarý ve onlarýn uþaklarýný toplayýp üretime veririz. Çünkü yeni kurulan devletimizin ihtiyacý olacak. 3.iþçi: Ýlk olarak yeni bir anayasa hazýrlanmalý ve bu anayasa çocuk yaþlý demeden bütün emekçilerin düþünceleri sorularak hazýrlanmalý gerçek bir halk anayasasý olmalý. Çünkü buna çok ihtiyacýmýz var yýllardýr horlanarak eþþek gibi çalýþtýrýlýp hiç bir sözümüzün dinlenmediði bu toplumda halkýn beklentilerini dikkate alacak bir iktidar partisi zaferi daha o anda kazanmýþ olacaktýr. Kemalpaþa’dan Mücadele Birliði Okurlarý
18
Emek sömürüsünün en yoðun olduðu illerden biri olan Antep’te inanýlmaz uygulamalar devam ediyor. Yaklaþýk 3000 çalýþaný olan Naksan fabrikasýnýn bayram tarifesi bu dizginsiz sömürüyü gözler önüne serer nitelikte. Antep’in en büyük sermaye gruplarýndan biri olan Nakýboðullarý bayramý da iþçilerine zehir etti. Bayram arifesi ve bayram döneminde fabrika çalýþanlarýna yönetim tarafýndan gönderilen mesaj þöyle: “1-)Arife ve bayramda çalýþma isteðe baðlýdýr. Ancak firmamýz bayramda çalýþmak zorundadýr. Bu nedenle tüm iþçilerden geleceðim veya gelmeyeceðim diye imzalý taahüt alýnacak. 2-)Geleceðim deyip de gelinmediði takdirde çalýþmamýzý aksattýðýndan dolayý hesap sorulacak, performansýna gerekli not düþülecektir. 3-)Gelmeyeceðini belirtenler ise fazla mesaiye ihtiyaçlarý olmadýklarýný ve firmamýzýn iþinin kendisi için önemsiz olduðunu düþünen kiþiler olacaðýndan maaþ ayarlamalarýnda, ücret artýþýnda bu durumlar göz önüne alýnacaðýný þimdiden belirtiyorum.” Ramazan ayýnda bütün iþçileri oruç tutturmak zorunda býrakan, hocalar getirerek iþçilere kaderlerine razý olmalarý vaazlarýný verdiren, “dini bütün” Nakýboðullarý iþte bu þekilde iþçilerini bayramda da çalýþmaya mahkum ediyor. Yani aslýnda bayramda çalýþma isteðe baðlý ama çalýþmazsan diyor ve baþlýyor tehditler savurmaya. Týpký burjuvazinin özgürlük anlayýþý gibi, her türlü özgürlüðün var ama paran varsa! Burjuvalarýn halini bu yazýyla herkesin görebileceði tarzda gözler önüne sermek istedik. Ama sanmasýn ki bu burjuvalar ve kapitalizm bu zamana kadar posasýný çýkardýðý, aþaðýladýðý, yok saydýðý iþçiler, bir gün kendilerinden hesap sormayacak. Ýþte o zaman yaptýklarýnýn bedelini çok aðýr ödeyecekler ve kaçacak delik arayacaklar.
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
Antep’ten Devrimci Ýþçiler
Yeni Evrede
Eylem
Mücadele Birliði
DEVRÝMÝN AYAK SESLERÝ DÜNYAYI SARSIYOR KUZEY ÝRLANDA’DA SINIF ASÝSTANLARI GREVDE Kuzey Ýrlanda’da, ilk ve orta dereceli okullarda derslere giren sýnýf asistanlarý, 12 yýldýr çözülemeyen sorunlarý olan mesleki yeniden derecelendirme ve ücret eþitsizliði nedeniyle, 26 Eylül günü 1 günlük greve gittiler. UNISON sendikasýnda örgütlü 2.500 sýnýf asistanýnýn yaptýðý grev nedeniyle okullar bir gün kapalý kaldý. UNÝSON, Ekim aynýnda da 3 günlük bir greve gitmeye hazýrlanýyor. BANGLADEÞ’TE TEKSTÝL ÝÞÇÝLERÝ DÝRENÝÞTE Bangladeþ’te ülkenin en büyük serbest üretim bölgelerinden birisi olan Dhaka’daki Telgaon Sanayi Bölgesindeki binlerce tekstil iþçisi ücret artýþý ve eylem yasaklarýnýn kaldýrýlmasý talepleriyle, 22 Eylül Cumartesi günü sokaklara döküldü. Müdahale etmeye çalýþan polislerle de çatýþan iþçiler, otobüsleri ateþe verdiler. Yapýlan eylemler sonucu, bölgedeki bir çok fabrikada üretim durdu ve yaklaþýk 50 kiþi yaralandý. Ýþçiler, geçen sene de yasaklanmasýna raðmen eylem yapmýþ, üretimi durdurmuþ ve yüzlerce fabrikayý tahrip etmiþti. Talepleri kabul edilen iþçilere aylýk 25 dolar asgari ücret ödenmesi konusunda anlaþýlmýþtý. Ancak serbest bölgede bulunan fabrikalardan sadece %20’si bu anlaþmaya uymuþtu. Yaklaþýk 1 hafta süren eylemler, iþçilerin fabrikalarýn kapatýldýðýný görmesiyle daha da þiddetleniyor. 30 BÝN MISIRLI TEKSTÝL ÝÞÇÝSÝNDEN FABRÝKA ÝÞGALÝ Binlerce Mýsýrlý tekstil iþçisi ülkenin devlet mülkiyetindeki en büyük tekstil fabrikalarýndan birini iþgal etti. Geçen sene Aralýk ayýnda yaptýklarý grev ve eylemler baþarýyla sonuçlanmýþ, ancak talepleri kabul edilmesine karþýn yerine getirilmemiþti. Sene baþýndan beri ücretlerin ve çalýþma koþullarýnýn iyileþtirilmesi için süren grevlerle sarsýlan tekstil sektöründeki bu protestolar, 23 Eylül’de beþ iþçi temsilcisinin “grev kýþkýrtýcýlýðý, yasadýþý toplanma ve kamu mülküne zarar verme” suçlarýndan gözaltýna alýnmalarýyla birlikte daha da þiddetlendi ve 27 bin tekstil iþçisinin fabrikayý iþgaline dönüþtü. Mýsýr hükümeti, iþçilerin eylemlerine karþý þiddet kullanmaktan çekinmiyor. Tekstil sektöründeki bu eylemlerin, iþçileri kendi güçlerine giderek daha fazla güvenir hale getirmesinden ve geçen yýl Aralýk eylemlerinde olduðu gibi diðer düþük ücretli sanayi sektörlerine doðru yayýlmasýndan korkuyor. Kahire’de bulunan çeþitli demir-çelik ve çimento fabrikalarý iþçileri, çeþitli dernekler ve sol partiler tarafýndan oluþturulan Mahalla Ýþçileriyle Dayanýþma Komitesi de iþgalci iþçilerin verdikleri mücadeleyi desteklediklerini açýkladýlar. ÇAY ÝÞÇÝLERÝ HAKLARI ÝÇÝN EYLEMDE Hopa Çay Üreticileri Kooperatifi’ne baðlý çay fabrikasýnda mevsimlik iþçi olarak çalýþan 26 iþçi, ücretlerinin ödenmemesi, sigorta primlerinin yatýrýlmamasý ve kötü çalýþma koþullarý nedeniyle iþ durdurdu. Çalýþma koþullarýnýn düzeltilmesini isteyen iþçiler, ödeme yapýlana kadar çalýþmayacaklarýný, fabrikada nöbet tutacaklarýný söylüyorlar. EMEKLÝ-SEN STANDINA FAÞÝST SALDIRI Tüm Emekliler Sendikasý’nýn örgütlenme ve toplu sözleþme hakký ve sendikalarýnýn kapatýlmamasý için baþlattýklarý kampanya sürüyor. Bu kampanyanýn bir parçasý olarak, 4 Ekim günü, Ýstanbul Aksaray’da Metro Ýstasyonu’nun önünde Emniyet Müdürlüðü’nden alýnan i-
zinle stand açan Emekli Sen’lilere, üzerlerinde Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi üniformasý bulunan bir grup tarafýndan saldýrý düzenlendi. Emekli Sen standýna saldýran kiþilere, daha sonra yine Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi amblemi taþýyan bir araçla gelen yeni þahýslar katýldý. Olay yerine çok yakýn noktada bulunan polis aracýnýnsa olaya müdahale etmediðini belirten Emekli Sen’liler, þikayetçi olmak için gittikleri Büyükþehit Belediyesi’nde ise “nasihat” alarak geri döndüler. Emekli Sen yöneticileri yaptýklarý açýklamada bunun faþist bir saldýrý olduðunu dile getirdiler. ANTAKYA HALKINA POLÝS SALDIRISI Antakya Belediyesine ait Arýtma Tesisinden çýkan pis kokularýn mahallede yaþam saðlýðýný engellediðini belirten Akdeniz Mahalle sakinleri, 2 Ekim günü düzenledikleri eylemle arýtma tesisinin kapanmasýný istediler. Arýtma Tesisi önünde toplanan yaklaþýk 500 kiþi, Antakya Belediye Baþkanýný istifaya çaðýrarak eylem yaptý. Çok sayýda demokratik kitle örgütü temsilcisinin katýldýðý eylem sonrasýnda, mahalle sakinleri Antakya Belediyesine doðru yürüyüþe geçti. Polisin engelleme çabalarýna raðmen mahalle halký sloganlar atýp yolu araç trafiðine kapattý. Çevik kuvvet ekiplerinin yürüyüþe müdahale etmesi üzerine mahalle halký ile polis arasýnda çatýþma yaþandý. Belediye Baþkaný ile görüþmeyi baþaramayan mahalle halký, artýma tesisinin kapatýlmasý taleplerini yinelediler. URUGUAYLI SAÐLIKÇILAR GREVDE Uruguay’da saðlýk sektöründe ücretlerin yükseltilmesi konusundaki uyuþmazlýk sonucu, saðlýk personeli 72 saatlik greve baþladý. Saðlýk personeli, bu yýlýn baþýndan itibaren geriye dönük biçimde geçerli olmak üzere %20’lik ücret artýþý talep etmiþti. Ancak hükümet, zammýn ocak 2008’den itibaren geçerli olmasýnda diretiyor. Ülkedeki saðlýk memurlarý, hükümetin kendilerini ciddiye almamasý durumunda 1 Ekim itibariyle genel greve baþlayacaklarýný da duyurdu. ESKÝÞEHÝR’DE 800 ÝÞÇÝ FABRÝKA ÖNÜNDE EYLEM YAPTI Eskiþehir’de faaliyet gösteren Toprak Seramik Fabrikasýnda çalýþan yaklaþýk 800 iþçi, ücretleri ile sosyal haklarýnýn zamanýnda ödenmediðini ve zorunlu izine çýkarýldýklarý için fabrika önünde eylem yaptý. Fabrika yönetiminden, 2008 yýlý izinlerini 2007 yýlýnda zorunlu olarak kullanacaklarýný öðrenen iþçiler, tesisin önünde bir araya geldi. Fabrikanýn faturayý ödeyemediði için doðal gazýnýn kesildiðini dile getiren ve üretim yapýlamadýðýndan zorunlu izine çýkarýldýklarýný ifade eden iþçiler, 2006 yýlýndan beri aylýk ücretlerini 3 taksit halinde aldýklarýný, ikramiye vb sosyal haklarýný da alamadýklarýný söylediler. Eylem dolayýsýyla jandarmanýn geniþ güvenlik önlemi aldýðý fabrikada ÇÝMSE-ÝÞ Sendikasý örgütlü. ÝZBETON’DA GREV SÜRECÝ Ýzmir Büyükþehir Belediyesi’ne baðlý Ýzbeton þirketinde çalýþan Belediye-Ýþ Sendikasý’nda örgütlü iþçiler, Belediye ile sendika arasýnda yapýlan TÝS’in anlaþmazlýkla sonuçlanmasý üzerine greve gidiyor. Toplam 77 madde üzerinde yapýlan görüþmelerde 25 maddede anlaþmazlýk olduðunu ifade eden sendika, asýl olarak ücret artýþý konusunda anlaþma saðlanamadýðýný belirtti.
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
19
Yeni Evrede
Okurlardan
Mücadele Birliði
YAÞAMIN KAYNAÐI OLAN SU DA SUSUZLUK DA KAPÝTALÝST SÝSTEM ALTINDA ÝNSANLIÐIN FELAKETÝNE DÖNÜÞÜYOR arihi, milattan önce 600’lü yýllara dayanan Ýstanbul, tarihin en eski ve en geliþmiþ þehirlerinden birisi. Özellikle 6.yüzyýlda en geliþmiþ seviyesine ulaþtýðýnda diðer pek çok Avrupa ve Asya medeniyetine göre çok daha ileri seviyedeydi ve sulama kanallarýna, altyapý sistemlerine sahipti. Ýstanbul, bugün sulama ve altyapý sorunlarý ile gündemde. Her yaný sularla çevrili ve 2.600 yýllýk geçmiþe sahip, dünyanýn en büyük metropollerinden birisi olan Ýstanbul, bir taraftan susuzluk, diðer taraftan -alt yapý sorunlarýndan kaynaklý- sel felaketleri ile anýlýyor. Kapitalizmin dünyamýza getirdiði felaketlerin en büyüðü ve en yok edicisi küresel ýsýnma, coðrafyamýzý susuzluk ve kuraklýk tehlikesiyle daha bugünden yüz yüze býraktý. Baþta Ýstanbul olmak üzere, her yerde kaç gün, kaç hafta, kaç aylýk su kaldýðý, ne kadar tasarruf edilirse ne kadar kazancýmýz olur hesaplamalarý yapýlmaya baþlandý. Adeta borsadaki iniþ çýkýþlar gibi Ýstanbul’da da yaðýþlar ve kaç metreküp yaðýþ olduðu, barajlarýn doluluk oranlarý tartýþýlmaya baþlandý. Ve su arýtma tesisleri, yeni su kaynaklarý bulma-taþý-
T
ma gibi demode yöntemler bir kenara atýldý ve susuzluk sorununa kökten darbe vuracak etkili bir çözüm yoluna gidildi: Yaðmur duasý! Ýstanbul’un duasý kabul oldu gerçekten! Öyle bir yaðmur yaðdý ki, iki gün içinde yaðan yaðmur, þehrin 12 günlük su ihtiyacýný karþýladý. Yanýnda ölüler, yaralýlar ve enkaza dönen þehirle birlikte... Ýstanbul’da yaþayan, ya da þehirdeki geliþmeleri az buçuk haberlerden takip eden herkes çok iyi bilir ki, Ýstanbul’a gökyüzünden bir kova su dökerseniz trafik kilitlenir, kazalar olur, evleri, iþyerlerini su basar, mahalleler çamur deryasýna döner. Her yaðmurun ardýndan da ayný sorunlar, çözüme yönelik ayný tespitler gündeme gelir. Ancak bir sonraki yaðmurda görülür ki, henüz deðiþen bir þey yoktur ve peyzajlara, evlerin balkonlarýna dikilen lalelere raðmen sorun çözülmeden kalmýþtýr. Binlerce yýllýk geçmiþe sahip dünyanýn en büyük þehirlerinden birinden görülen bu manzaralar, þehrin gerçekten binlerce yýl önceki halini aratýr durumda. Bayram günü yaþanan sel baskýnlarý, aslýnda Ýstanbullunun hiç yabancýsý olduðu bir sahne deðil. Kýsaca sayacak olursak, müdahale edilen sel baskýný
1.300, kurtarýlan insan sayýsý 130, sel baskýný sonucu ölü sayýsý 1 kiþi, yaþanan trafik kazasý sayýsý 550, bu kazalarda ölü sayýsý 3, yaralý sayýsý 9, kurtarma çalýþmalarýna katýlan kiþi sayýsý 180, araç sayýsý 130, kullanýlamaz hale gelen bir okul ve sular altýnda kalan yüzlerce araç, kamyon, yolcu otobüsü, yüzlerce ev ve iþyeri, botlarla tahliye edilen insanlar... Tam da suya “kuraklýk zammý” yapýldýðý sýrada, “su”, gene halkýn felaketi oldu. Yaþamýn kaynaðý olan su da, susuzluk da, kapitalist sistem altýnda insanlýðýn felaketine dönüþüyor. Tüm ekoloji uzmanlarýnýn ve bilim adamlarýnýn söylediði gerçek, çok kýsa sürede küresel ýsýnma nedeniyle dünyanýn tüm düzeninin tümden deðiþeceði... Bir taraftan su kaynaklarýnýn tükenmesi, bir taraftan buzullarýn erimesi ve sel baskýnlarý... Ýnsanlýðýn doðayý tanýma evresinde “doðal” olan, doðayý kontrolü altýnda tuttuðu evresinde ise “doðal olmayan” onlarca çeþit felaket, -depremler, seller, fýrtýna-hortumlar, tsunamilerinsanlýðý yok etmek için kapýda... Biz de, ellerimizde insanlýk tarihinin yüksek birikimi, kapitalizmin üstüne yürüyoruz. O bizi yok etmeden, biz onu yok edebilmek için...
TEZKEREYE KARÞI ORTAK BASIN AÇIKLAMASI Geçtiðimiz hafta Beytüþþebap’ta korucularýn, sonrasýnda Gabar’da askerlerin ölümünün ardýndan sýnýr ötesi operasyon için çýkarýlmak istenen tezkere bugün bakanlar kurulunda, bu hafta içerisinde de meclis gündemine alýnacak. Sýnýr ötesi operasyon ve tezkere tartýþmalarýyla beraber basýn yayýn organlarýnda hep bir aðýzdan haykýrýlan Kürt düþmaný söylemler, askeri kurumlarýn, hükümetin hedef gösteren açýklamalarýnýn ardýndan DTP genel merkezi de dahil il - ilçe örgütleri silahlý, taþlý saldýrýya uðradý, bazý parti binalarý kundaklandý. Saldýrganlar salýverilirken, DTP’li yöneticiler, belediye baþkanlarý tutuklandý. Halkýn oylarýyla seçilmiþ milletvekillerine, siyasi partilere, demokratik kurumlara, telefonunda Kürtçe melodi çalan gençlere, gerilla cenazelerine tahammülsüzlük, egemenlerin demokrasi anlayýþýný bir kez daha berrak bir þekilde gösterdi. Bugün yapýlmak istenen, olasý “operasyon”u tüm ülke geneline yaymak, linçleri ve yeni saldýrýlarý teþvik etmektir. Kürt illerinde dað taþ bombalanýrken, metropollerde de sivil katliamlarýn önünü açarak ýrkçý – þoven anlayýþý yaygýnlaþtýrma isteðidir. Kürt halkýna dönük yeni saldýrýlarý yaygýnlaþtýrmak, yeni Uður’larý, Enes’leri, Bülent Karataþ’larý katletmek için, bugünün Ogün Samast’larýný, devletin deyimiyle “iyi çocuklar”ýný yaratmaktýr. Bizlere döþen görev, týpký 1 Mart’ta karþý durduðumuz gibi, bugün de çýkarýlmak istenen tezkereye, bu topraklarda halklarýn kardeþliði ve ortak mücadelesi için, ýrkçýlýða, þovenizme karþý en geniþ cepheyle karþý durmaktýr. Biz aþaðýda imzasý bulunan kurumlar olarak, Kürt sorununun
20
geçmiþten bugüne katliamlarla ve asimilasyonla çözüme kavuþmayacaðýný biliyor ve tüm duyarlý kiþi ve kurumlara çaðrýda bulunuyoruz. Tezkereye evet demek, daha çok kan dökülmesini, yeni katliamlarý onaylamaktýr. Halklarýn kardeþliði ve birlikte mücadelesi için hep birlikte tezkereye HAYIR diyelim. Alýnteri, Antikapitalist, Demokratik Haklar Platformu, Demokratik Toplum Partisi, Devrimci Hareket, Emek Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Ezilenlerin Sosyalist Platformu, Haklar ve Özgürlükler Cephesi, Halk Kültür Merkezi, Mücadele Birliði, Odak, Sosyalist Demokrasi Partisi, Sosyalist Dayanýþma Platformu
104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
Yeni Evrede
Kadro
Mücadele Birliði
PARTÝZAN SORUMLULUÐU T
ürkiye ve Kürdistan’da sýnýflar mücadelesinin çok yavaþ bir geliþim seyri izlediðini düþünenler, diyalektiði olaylarýn nesnel akýþýnda deðil de, kendi kafalarýnýn devranýnda arayanlardýr. Onlar olay ve olgularýn bütünlüklü geliþimini göremedikleri için, sadece anlýk yükselme ve düþüþlere göre politika belirliyorlar. Sýçramalý geliþim, onlarý þaþýrtmaktan baþka bir þey yapmýyor. Kendilerini duraðanlýða alýþtýrmýþ olanlar, hýzlý geliþmeler karþýsýnda ya paniðe kapýlýyorlar ya da hýzlý geliþmelerin gelip geçici duraðanlýðýn kalýcý olduðunu düþünüp rutini devam ettiriyorlar. Ama neylersiniz ki (!) sýnýf mücadelesi durduðu yerde durmuyor. Tarihin akýþý son derece hýzlý. Tüm dünya üzerinde bir kaynaþma, hareketlilik var. Türkiye ve Kürdistan, yýllarca sýnýf mücadelesinin en sert yaþandýðý ülkeler olarak, doðaldýr ki, bütün bu hýzlý geliþmelerin odaðýnda bulunuyor. Reformistler adýna üzgünüz; ya baþka ülkelere gidecekler ya da bu diyarlarda kalýp sýnýflar mücadelesinin sert ve acýmasýz yasalarýna boyun eðecekler. Hoþ bu anlamda dünya üzerinde gidebilecekleri yerde kalmadý! Her yer tufan! Þimdi herkesin þu önemli noktayý kesinlikle bilince çýkarmasý gerekiyor: Zorlu bir sürece giriyoruz. Hiçbir þeyin eskisi gibi olmayacaðý, eski alýþkanlýklarla, çalýþma tarzý ve anlayýþla kesinlikle karþýlanamayacak bir süreç. Sýnýflarýn yeniden mevzilendiði, bur-
juvazinin tüm iþçi ve emekçileri, devrimcileri ve komünistleri; ezilen halklarý kavgaya davet ettiði bir süreç. Ayný zamanda devrimin olanaklarýnýn da eskisine göre kat be kat arttýðý, devletin tepesindeki çatlaklarýn giderek büyüdüðü ve daha da büyüyeceði bir süreç. Baþta Kürt halký olmak üzere, iþçi sýnýfý ve emekçi halklarýmýzýn saldýrýlar karþýsýnda devrimci dinamiklerinin harekete geçeceði ve yýkýcý bir güç olacaðý, bugünden rahatlýkla görülebilir. Kürt halký, kendisini savaþa göre ayarlýyor. Sürecin ciddiyetinin farkýnda. Bu nedenle, saðdan soldan yapýlan “itidal” çaðrýlarýna ancak gülebiliyorlar. Sürecin bildik genel geçer söylemlerle karþýlanamayacaðý bu denli açýkken, “muhalefetçi devrimcilik” en büyük handikap olarak duruyor önümüzde. Tekelci sermayenin ve devletinin devrime ve devrimin güçlerine karþý en ciddi saldýrý hazýrlýklarý yaptýðý günümüzde hala “aþýrý muhalefet partileri” olarak arz-ý endam edenler, yarýn birgün bu saldýrýlar baþladýðýnda bu çizginin beþ paralýk bir deðeri olmadýðýný görecekler. O zaman geldiðinde onlar için iþ iþten geçmiþ olur mu bilemiyoruz; ama bugünkü çizginin varacaðý noktanýn burasý olacaðý açýk. En iyisi biz kendimize bakalým. Kendimize ve kolektifimize sonsuz bir güven duymadan bu süreci karþýlayamayacaðýmýzý söylemek zorundayýz. Özgüven duygularýmýzýn en güçlü olmasý gereken bir dönemden geçiyo104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
ruz. Zor dönem devrimciliði, tam da þimdi zorlu bir sýnavdan geçecektir. Þimdi tüm leninist kadrolarýn varmak istediðimiz yeri, sonal amaçlarýmýzý asla unutmamalarý, bir an olsun akýllarýndan çýkarmamalarý gereken bir dönemdeyiz. Günlük pratik faaliyetleri sürdürürken, sürekli bunu düþünmeliyiz. Komünistler olarak, dünyanýn son umudu olduðumuzu, bizlerin bozulmaya hakkýmýzýn olmadýðýný, yaþam gerekçemizin peþinden gitmemiz gerektiðini, burada komünist þair Vapstarov’un dediði gibi, bir kiþinin yaþamýnýn bir önemi olmadýðýný düþünmeliyiz. Birgün dünya komünizme ulaþacak; o zaman dünya üzerinde ne açlýk, ne yokluk, ne savaþlar olacak. Ýnsanlar birbirlerine tepeden bakmayacaklar, kosmosun kardeþliði adýna, yeryüzü umutlarý adýna birbirlerini selamlayacaklar. Bütün çocuklar “kýrmýzý elmalar gibi” gülebilecekler. Hepimiz her zaman bu büyük amaç için, bu büyük kavgada ölümsüzleþen yoldaþlarýmýzý düþünmeliyiz. Onlarýn o büyük günleri, “þarký söyleyen yarýnlarý hazýrlamak için” nasýl hayatlarýný verdiklerini, o büyük fedakarlýklarýný... Che’yi Che yapan özellikleri düþünmeliyiz. Onun, nasýl “yapmaya cesaret ettiði”ni bir kez daha hatýrlamalýyýz. Þimdi hepimizin daha güçlü olma zamaný. Þimdi hepimiz, yaratýcý düþünmek ve sonra da yapmak zorundayýz. Her birimiz, Leninist Parti’nin devrimin partisi olduðunu bilerek, bu büyük iddiayý örgütleme çalýþmasýna hýz vererek gerçekliðe dönüþtürmekle yükümlüyüz. Partizan sorumluluðu, her yerde ve her koþul altýnda kolektifi düþünmek ve onunla birlikte yaþamaktýr. Kolektif canlý bir organizmadýr. Ýçimizde yaþayan ve bizimle birlikte büyüyen. Bir komünist militan ne pahasýna olursa olsun, bu canlý dinamik yapýyý daha da büyütmekle yükümlüdür. Hiçbir zorluðun belini bükmesine izin vermeden, canla baþla çalýþarak, ko-
21
Yeni Evrede
Kadro lektifi hak ettiði yere getirmek, öne çýkarmak, her leninistin öncelikli görevidir. Her alanda kolektifi ileri taþýmalýyýz. Proletaryanýn büyük öðretmeni Dimitrov ne diyordu: “Devrimci bir yapýya sahip olmak yeterli deðildir; ayný zamanda devrimci teori silahýný da ustalýkla kullanmayý bilmek gerekir. Teoriyi bilmek yeterli deðildir, ayný zamanda metin bir bolþevik karakteri ve bolþevik uzlaþmazlýðý edinmek gerekir. Ne yapmak gerektiðini bilmek yeterli deðildir; ayný zamanda onu yapmak için gereken yürekliliðe de sahip olmak gerekir. Ýþçi sýnýfýnýn çýkarýna hizmet eden herþeyi, her ne pahasýna olursa olsun yapmaya hazýr olmalýsýn. Kiþisel çýkarlarýný proletaryanýn çýkarlarýna bütünüyle baðýmlý kýlmayý baþarabilmelisin.” Gerçekten içinden geçmekte olduðumuz bu süreçte kolektifin çýkarlarýný herþeyin üstünde tutmak, kiþisel sorunlarý büyütmemek büyük önem arzediyor. Kiþi kendini kolektifin içinde ne kadar eritirse, ne kadar “ben” yerine “biz” derse, o kadar komünistleþir, o kadar partizanlaþýr. Partizan sorumluluðu, her yerde ve her koþulda kolektifi savunmaktýr. Asla kolektifi zor duruma düþürecek bir þey yapmamaktýr. Kolektif emeði herþeyin üstünde tutmak ve kolektifin tüm deðerlerini, baþta ideolojik-politik, kültürel deðerler olmak üzere, kýskançlýkla korumaktýr. Kolektifi zaafiyete uðratacak tüm zaaflardan, küçük burjuva alýþkanlýklardan ve yaþam biçiminden arýnmaktýr. Ýdeolojik, politik, pratik saldýrýlara karþý tam bir sahiplenmeyle hareket etmektir. Kendimize, kolektifimize tam bir güvenle, oportünizme asla ödün vermeyen bir tutum içinde olmaktýr. Reformizme karþý, uzlaþmaz bir tutum içinde ol
22
Mücadele Birliði
mak, onlarýn teþhiri ve tecriti için elimizden gelen bütün çabayý göstermektir. Partizan sorumluluðu, ayný zamanda kendi eksikliklerimize karþý mücadele etmektir; aðýr aksak iþleyen yanlara müdahale etmektir (tabi iþleyiþe uygun olarak) ayný zamanda; kendimizi aþma gayreti göstermektir; sýnýf mücadelesinin sarp, zorlu ve dolambaçlý yollarýnda hiç sapmadan yürümektir. Gözümüzü geleceðe dikmek, hayallerimizi büyütmek, devrim davasýndan asla vazgeçmemektir. Partizan sorumluluðu, sýnýf mücadelesinin gerektirdiði, yapýlmamýþ her iþten kendini de sorumlu görmektir. Gönüllü çalýþma için öne çýkma gayretidir; giriþkenliktir. Ýnsiyatif sahibi olmaktýr. Ve herþeyden önemlisi, disiplin ve yine disiplindir. Verilen bir görevi aksatmadan yerine getirmek için varýmýzý yoðumuzu ortaya koymaktýr. Görev verilmeden de, yapýlmasý gereken bir iþ oldu mu duraksamamaktýr. Tam bir özdisiplinle hareket etmektir. Diyelim ki, yaný baþýmýzda sabah erkenden bizi uyandýracak bir yoldaþýmýz yok. Partizan sorumluluðu, özdisiplinli davranýp erkenden kalkmayý ve devrim için yola 104. Sayý / 24 Ekim - 7 Kasým 2007
koyulmayý gerektirir. Devrim asla tembelliði kaldýrmayacak bir noktaya gelmiþtir. Herkes kendini bir kez daha gözden geçirmeli, alýþkanlýklarýný deðiþtirmeli ve yeni koþullara uyarlamalýdýr. O ünlü þiirde söylendiði gibi: “Sen burada yemede sonuncu, uykuda sonuncu, edinmede sonuncu, ama ölmede birinci olmalýsýn”. Devrim þimdi bizden, daha önce istediklerinden fazlasýný istiyor. Bunu bilerek hareket etmek zorundayýz. Ýç savaþ koþullarýnda hiçbir zaman, “normal” bir dönem olmayacaktýr. Þimdi herkesin kendisini “düzensizliðin düzeni”ne alýþtýrmasý gerekiyor. Bu saðlam bir bilinci ve kararlýlýðý gerektiriyor. Hepimiz, her an her yerde olma bilinciyle hareket etmeli, olaylarýn geliþim hýzýna ulaþmak için yürüyüþümüzü hýzlandýrmalýyýz. Bugün, hepimizin en büyük sorumluluðu devrimi, yani kolektifimizi büyütmek, onu kitlelerin gözünde önder konuma getirmek olmalýdýr. Leninistler, tüm güçleriyle enerjilerini, yýðýnlarýn örgütlenmesine, yýðýn eylemlerinin devrimcileþtirilmesine, iç savaþýn savaþan kadrolarýnýn yaratýlmasýna harcamalýdýrlar. Bugün asýl önemli olan bu partizan sorumluluðunu birkaç kadronun deðil, kolektifin tamamýnýn göstermesidir. Che gibi olmayý hepimiz hedeflemeli, kapitalizmin dünya üzerinden silinmesi için kendimizi yeniden ve yeniden üretmeli, zaman kaybetmeye tahammül göstermemeliyiz. Artýk hiçbir þey ama hiçbir þey, devrimden daha önemli, devrimden daha vazgeçilmez deðildir. Partizan sorumluluðu, devrimi gerçekliðe dönüþtürmek için ileri atýlmayý zorunlu kýlýyor. Murat yoldaþýn dediði gibi: Biz Devrimiz, Devrim Biziz!