Yeni Evrede
Yeni Evre
Mücadele Birliði
deðerlenme mekanizmasýna kýsaca bakalým. Petrol, topraktan çýkarýlan doðal üretim gücü ve metadýr. Bu nedenle deðeri, Marx’ýn kapitalist üretime göre uyarladýðý rant teorisine göre belirlenir. Kapitalist üretimde bir malýn deðeri, üretilmesi için gerekli ortalama emek-zamaný ile belirlenir. Oysa, topraktan elde edilen ürünlerde deðeri, bu malýn üretildiði, -ortalama deðil- en kötü koþullar belirler. Ortadoðu’da petrol, neredeyse yüzeyin hemen altýndan, neredeyse kepçe ile çýkarýlýrken, ABD’de yerin en az 1.000 metre altýna inmek gerekir. Kuveyt’te petrol çýkarmanýn maliyeti varil baþýna 40cent, ABD’de ise 40-50 dolardýr. Bu en kötü üretim koþullarýna sahip üretim havzalarýndaki sermaye yatýrýmlarýnýn kar edebilmeleri için petrolün dünyadaki satýþ fiyatýnýn yüksek tutulmasý gerekir. Gerçekte bu fiyat, en kötü petrol kuyusunun belirlediðinin de çok üstündedir. Çünkü, enerji kaynaðý olarak petrol, kömürün alternatifidir. Bu alanda kömürün halen daha hatýrý sayýlýr bir payý bulunmaktadýr ve petrol fiyatlarý öylesine yüksek tutulur ki, büyük kömür madenleri iþlemeye devam etsin. Petrolün bu özgün deðerlenme biçimi, onu kesin kartelci bir üretim sektörü haline getirmiþtir. Petrol üretimi dünya çapýnda, sayýlarý bir elin parmaklarýný geçmeyen þirketlerce yönetilmektedir. Bu þirketler, ayný zamanda büyük kömür madenlerini de iþletirler. Petrol sektörüne giriþ yapan her ek sermaye, üretimi artýracak, pek çok kömür madeninin kapanmasýna neden olacak ve dolayýsýyla petrolün fiyatlarýný düþürecektir. Petrol devleri, kendi aralarýnda kartel oluþturarak, hem bu alana yeni sermaye gruplarýnýn giriþini engeller, hem de üretimi mümkün olan en alt düzeyde tutarlar. Onlarýn sloganý þudur: “Birleþirsek, petrole boðulmuþ bir dünyaya karþý direnebiliriz; bölünürsek, rekabetin yýkýntýlarý haline geliriz”.
SERMAYENÝN YENÝ KABUSU: PETROL AYAKLANMALARI Dünyanýn efendileri, yýlýn ilk yarýsýnda, 38 ülkeye yayýlan açlýk ayaklanmalarýnýn yarattýðý kabus ortamýndan yeni yeni uyanýyordu ki, bu kez dünyanýn sokaklarý, petrol fiyatlarýndaki artýþýn öfkelendirdiði emekçilerin sesleriyle yankýlandý. Sermaye için, þu 21. yüzyýl gerçekten bitimsiz bir kabus!! Açlýk ayaklanmalarý dünyanýn en yoksul ülkelerinde baþgöstermiþti. Fakat, petrol ayaklanmalarý, en baþta merkezi-zengin ülkeleri sarsýyor. Büyük çaplý gösteri ve grevler, Mayýs ayý sonunda Fransa ve Ýspanya’da patlak verdi. Balýkçýlar tekneleriyle limanlarý iþgal ettiler; kamyon þoförleri sýnýr boylarýnda kontak kapatarak gümrük geçiþlerini felç ettiler. Bu hareket hýzla Portekiz, Ýtalya, Ýngiltere ve diðer Avrupa ülkelerine sýçradý. Kamyoncular ve balýkçýlara, iþlerine her gün arabayla gitmek zorunda olan iþçiler de eþlik etti. Bu haliyle tuhaf bir dünya manzarasý... Bir tarafta açlýðýn kahredici öfkesiyle ayaklanan dünyanýn en yoksullarý, diðer tarafta ise deposunu dolduramadýðý için sokaklarý dolduran kamyoncular ve otomobil sahibi emekçiler... Yaþam standartlarý, alýþkanlýklarý bakýmýndan arada kocaman bir uçurum olsa da, ayaklanmalar yüzyýlý, hepsini ayný karede buluþturuyor. Dünyanýn “kýrlarý” ve dünyanýn “þehirleri”, bir olup sermayeyi kuþatýyor. Açlýktan günde iki öðün topraktan piþirilmiþ ekmek yiyen Haitili ile, otomobilini býrakýp metroya geçmek istemeyen Belçikalý iþçinin ayný ordunun elemanlarý olmasý, kuþkusuz daha önce görülmeyen, küresel çapta önemli bir olgudur, sonuçlarý mutlaka irdelenmelidir. Ancak ilk planda ortaya çýkarýlmasý gereken þudur ki, Belçikalý iþçinin ucuz benzin isteði, en az Haitili yoksulun öfkesi kadar, dünya kapitalist sistemini tehdit ediyor. Neden mi? Stratejik Sektör Olarak Petrol Bunun nedeni, petrolün bir meta olarak dünya kapitalizminde oynadýðý rolden kaynaklanýyor. Bu rol, uðruna yapýlan nice savaþtan da anlaþýlacaðý üzere, oldukça stratejiktir. Sadece Avrupa ile sýnýrlý kalmayan, kýsa sürede Hindistan, Yemen, Endonezya gibi ülkelere de sýçrayan petrol ayaklanmalarý, pek çok yerde hükümetleri sarsacak boyutlara ulaþtý. Sarsýlan hükümetler, hemen kitlelere ucuz benzin sözleri vermeye baþladýlar. Oysa ucuz benzin, zaten çivisi çýkmýþ dünya kapitalizmine vurulan bir tekme anlamýna geliyor. Bugüne kadar petrol, sistem için, yalnýzca bir enerji kaynaðý olmadý, ayný zamanda bir para-sermaye yaratma kaynaðý gibi iþledi. Petrolün kendine özgü deðer kazanma biçimi, en baþta ABD ve Ýngiltere’ye, dünyanýn geri kalanýnda yaratýlan artý-deðeri para sermaye olarak kendi bankalarýnda yoðunlaþtýrma imkaný veriyordu. Bu özgün
Sermayenin Serumu: Petro-dolar Petrolün dünya fiyatýný belirleyen bu deðerlendirme biçimi, üretici ülkelere ve þirketlere çok büyük bir rant elde etme olanaðý sunmaktadýr. Bu rant, ihracatçý ülkeler, iþletmeci tekeller ve hatta ithalatçý ülkeler arasýnda pay edilir. Petrolden elde edilen aþýrý karýn (rantýn) 2007’deki tutarýnýn 2,5 trilyon dolar olduðu hesap ediliyordu ve bu meblað, dünya yýllýk üretiminin neredeyse yüzde 5’ine denk geliyor. Ortaya çýkan bu rantýn emek-deðer olarak karþýlýðý yoktur, fakat dünya kapitalist sisteminin ürettiði toplam artýdeðerin bir kýsmýna el koyarak kendi karþýlýðýný yaratýr. Petrol rantý, bu þekilde el koyduðu küresel artý-deðere, petro-dolar biçimi veriyor. Dünyanýn her yerinde petrol, dolar karþýlýðý alýnýp satýlýyor. Bu sayede petrol rantý, dolar biçimli para-sermayeye dönüþüyor. Dünya kapitalist sisteminin ürettiði artý-deðerin bir kýsmýna rant biçiminde el koymanýn adý olan petro-dolar, 1970-1980 yýllarý arasýnda, uluslararasý para hareketlerinin %78’ini besliyordu; 2000’li yýllarda bu oran, %37’ye kadar düþtü. Bu mekanizma, ayný zamanda ABD’nin dünya hegemonyasýnýn sac ayaklarýndan birini oluþturuyor. Petro-dolar sayesinde ABD, hem kendi parasýný tüm dünyada geçerli ve zorunlu bir ihtiyaç haline getirdi, hem de kendi bütçe açýðýný, yine bizzat kendi bastýðý paralarý petro-dolara
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
3
Yeni Evrede
Yeni Evre
Mücadele Birliði
çevirip finanse etti. Dünyada yaratýlan petro-dolarýn %55’i, en düþük faizli bankalardan biri olduðu halde, ABD hazine bonolarý için harcanýyor. Bankalar, Petrolün Görülmeyen Baronlarý Dünya kapitalist-emperyalist sistemindeki yeri bu denli stratejik olan petrolün bugünkü durumu, salt petrol tekellerinin kar hýrslarýyla açýklýða kavuþamaz. Gördük ki, dünya finans sisteminin temel direklerinden biridir petrol. Bu yüzden, teknolojideki ilerleme, rüzgar-güneþ gibi bitimsiz, hidrojen gibi endüstriyel yakýtlarý kolaylýkla devreye sokabilecek aþamadayken, sermaye dünyasý, hala fosil yakýtlarda diretmektedir. Çünkü bitimsiz ve endüstriyel yakýtlarda rant yoktur. Fosil yakýtlarýn rantý ise, para-sermayenin ucundan fýþkýrdýðý bir hortumdur. Para-sermayeyi yaratýp yýðmaktaki rolüyle petrol, asýl olarak dev bankalarýn oyun alanýdýr. Tüm petrol þirketleri, sýrtýný bir dev bankaya yaslamýþtýr. Bu nedenle, petrol fiyatlarýnýn yükseldiði dönemlerde, ABD ve Ýngiliz bankalarý, tüm rakiplerinin önüne geçer. Petrol fiyatlarý düþtüðünde, bu kez Alman ve Japon bankalarý ön plana çýkar. Son birkaç yýl içinde, neredeyse %400 artýþ kaydeden petrol fiyatlarýnýn arkasýnda da bu dev banka baronlarý vardýr. Son yýllardaki artýþ gerçekten baþ döndüren seviyede. Çünkü dünya bankacýlýk sistemi çöküyor, krediler batýyor, para akýþý birçok noktada týkanýp felç oluyor. Bu týkanýklýklarý aþmak için, petro-dolar, adeta bir vidanjör görevi görüyor. Petrol fiyatlarýndaki bu inanýlmaz artýþýn ardýnda, petrol tekellerinin kar hýrsýndan çok (ne zaman yok ki bu hýrslarý), iþte bu çöküþ durumu bulunmaktadýr. Ancak, fiyat artýþlarý öyle bir noktaya vardý ki, kitlelerin ayaklanmalarý kaçýnýlmaz oldu. Sarsýlan hükümetler ardý ardýna ucuz benzin sözleri veriyorlar ki, sistemin çöküþünü geciktirebilmek için petrol fiyatlarýný yükselten sistem açýsýndan bu, kabul edilmez bir durum. Kapitalist sistemin ömrünü biraz daha uzatabilmek için, attýðý her adým bir yýkýma neden oluyor ve karþýsýnda emekçi kitleleri buluyor. Çöken sistem, yaþam standartlarý ve alýþkanlýklarý çok farklý emekçileri, ayný ayaklanma sürecinin potasýnda eritiyor, bütün dünyada ardý-arkasý kesilmeyen bir isyan zinciri oluþturuyor. Yeni Evre, kendi yolunda iþte böyle hýzla ilerliyor.
ÝZMÝR’DE GÖZALTILAR 26 Haziran günü bir arkadaþýmýz Ýzmir Buca Kýrýklar F Tipi cezaevinde tutsak bulunan Özgür Burç arkadaþýmýza kitap iletmek için gittiði sýrada gözaltýna alýndý. Gerekçe olarak “cezaevine yasak kitap sokma“ dendi. Bunun üzerine bu kitaplarýn yasak olmadýðýný, Lenin’in kitaplarýnýn her zaman getirildiðini, daha önce hiç sorun çýkarýlmadýðý halde neden bu sefer sorun çýkarýldýðýný soran arkadaþýmýza cevap olarak “bizim listede bu kitaplar yasak, görüþünüzü bitirdikten sonra jandarmaya teslim edileceksiniz” dendi. Görüþ bittikten sonra arkadaþýmýzýn gözaltýna alýndýðýný gören TAYAD’lý dostlarýmýz devrimci dayanýþmanýn güzel bir örneðini göstererek arkadaþýmýzý yalnýz býrakmadýlar. Jandarma gelene kadar beklediler. Faþist devletin askeri güçlerine hiçbir zaman güvenilmeyeceðinin bilinciyle arkadaþýmýzýn götürüldüðü Buca jandarma Komutanlýðý’na kadar aracý takip ettiler. Arkadaþýmýz daha sonra saat 18.00 civarýnda çýkarýldýðý savcýlýktan serbest býrakýldý. Kitaplara ise savcýlýk tarafýndan el konuldu. Çöküþünün yakýn olduðunu bilen emperyalistkapitalist sistem tahammülsüzlüðünü göstermiþ oldu. Ayný gün saat 17.00 sýralarýnda Ýzmir’in emekçi mahallelerine Mücadele Birliði dergisinin sesini ulaþtýrmak için çýkýlan dergi daðýtýmýnda iki arkadaþýmýz ardarda gelen iki resmi bir sivil polis aracý tarafýndan durdurulmuþ ve gerekçesiz bir biçimde gözaltýna alýnmýþtýr. Daha sonra en yakýndaki polis karakoluna götürülerek bir süre orada bekletilmiþlerdir. Daha uzun süre tutabilmek için bahane bulamayýnca serbest býrakýlmýþlardýr. Serbest býrakýlan arkadaþlarýmýzdan birine sivil polis tarafýndan iþbirliði teklif edilmiþtir. “Arkadaþlarýmýz var, bütün ihtiyaçlarýný karþýlarlar, sana yardýmcý olurlar dergi iþinden kurtaralým seni” gibi ifadelerle devrime ve insanlýðýn onuruna ihanet etmesi istenmiþtir (Sanki bu çalýþmalar gönüllü deðil de para karþýlýðý veya zoraki yapýlýyormuþ gibi). Bu alçakça teklif arkadaþýmýz tarafýndan kararlý bir þekilde reddedilmiþtir. Tekelci sermaye sýnýfý ve onun uþaklarý þunu iyi bilmelidir: Devrimciler insanlýk onurunu satmazlar. Açlýk, yoksulluk, sefalet yokolsun diye savaþýrlar. Bu kavga insanlaþmak için verilir. Sonunda ne olursa olsun savaþ devam edecektir. Devrimciler ölür ama devrimler sürer. BASKILAR, GÖZALTILAR BÝZLERÝ YILDIRAMAZ! YAÞASIN DEVRÝMCÝ DAYANIÞMA! YA DEVRÝM YA ÖLÜM! Ýzmir’den Mücadele Birliği Okurları
4
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
Yeni Evrede
Hayat Pahalılığı
Mücadele Birliði
HASTA SÝSTEMÝN ÖLÜMCÜL ATEÞÝ YÜKSELÝYOR Emekçilerin eski kabusu geri döndü: Enflasyon. Sunulan tabloda, emekçiler için bir yýllýk hayat pahalýlýðý konusunda fikir veren rakamlar bulunuyor. Ýsteyen bu rakamlar ile, Türkiye Ýstatistik Kurumu (TÜÝK)’e ait resmi enflasyon rakamlarýný (%9.9) karþýlaþtýrabilir. Maddi uçurum, bu resmi rakamlarý açýklayan idareciler ile, onu hiç sorgusuz kabul edip duyuran basýn tekellerinin vicdanlarýnýn ne denli karardýðýný da gösteriyor. Tablo, emekçilerin yaþamlarýnýn sadece son bir yýl içinde nasýl zorlaþtýðýna iþaret ediyor. Son zamlardan sonra fiyat artýþý %40’ý geçen elektriði de unutmamak gerek. Rakamlar korkutucu olsa da, yýllýk fiyat artýþlarýnýn %100’lere ulaþtýðý dönemler hatýralarda henüz çok taze. Bu yüzden olsa gerek, temel geçim araçlarýnýn etiketlerine yansýyan bu büyük deprem, emekçiler tarafýndan henüz tam olarak algýlanmýþ deðil. Enflasyon ve Pahalýlýk Milliyet’in ekonomi yazarý Güngör Uras gibi pek çok uzman, enflasyon ile hayat pahalýlýðý arasýndaki farka dikkat çeker. Enflasyon, ücretler dahil, bütün meta fiyatlarýnýn topyekun yükselmesidir. Hayat pahalýlýðý ise, geçim araçlarýyla ücretlerin fiyat yükseliþleri arasýndaki farktan doðar. Hafýzalarda henüz çok taze olan %100 enflasyonlu yýllarda, geçim araçlarýyla birlikte, üç aþaðý beþ yukarý ücretler de artýyordu. 1980-2001 yýllarý arasýnda yýllýk ortalama %40’lara varan bir enflasyona raðmen, ayný yirmi yýllýk dönemde ücretlerdeki erime, bu yaþanan enflasyonun epeyce gerisinde oldu. Sözkonusu dönemde, eðer geçim araçlarýnýn fiyat artýþlarýna, ücretlerdeki artýþlar eþlik etmeseydi, sert sýnýf savaþýmý koþullarýnda emekçilerin bu durumda ayaklanmalarýný kimse önleyemezdi. Bu nedenle, emekçiler için enflasyon bir endiþe kaynaðý olsa bile, onlar için daha önemli olan hayat pahalýlýðýydý. Þu anda yaþanan, hayat pahalýlýðýdýr. Çünkü, tabloya yansýyan fiyat artýþlarýna eþlik eden bir ücret artýþý henüz sözkonusu deðil. Tersine, ücretlere yapýlan zamlar, resmi enflasyon rakamlarýnýn bile altýnda kaldý. Geçmiþ dönemin alýþkanlýðý ile emekçiler, ücretlerine de paralel bir artýþýn yansýyacaðýný düþünüyorlar. Oysa yaþanan, geçim araçlarýnýn dramatik biçimde pahalanmasýdýr. Emekçileri en azýndan þimdilik pasif bir bekleyiþ içine sokan, ücretlerde de benzer artýþ beklentileri gerçekleþecek midir? Kuþkusuz, bu sorunun cevabý, sýnýflar mücadelesinde saklýdýr. Ýç savaþ ve iç savaþa yakýn seyreden sert sýnýf mücadeleleri, her zaman ekonomik mücadeleyi de içinde barýndýrdý ve ücret artýþlarý saðladý. Öte yandan, geçmiþte yaþanan dönemin özellikleri ile þimdiki arasýnda çok önemli farklar var ve bunlar ortaya çýkartýlmadan, harekete yön vermek mümkün olmaz. Enflasyon, Deprem Habercisidir Geçmiþ dönemlerde enflasyona paralel ücret artýþlarý gerçekleþtirmek, sermayenin karlarý üzerinde olumsuz bir etki yaratmýyordu. Tersine, üretim iç pazar üzerine kuruluyordu ve enflasyon karþýsýnda ücretlerin aþýrý derecede erimesi, kýsa sürede iç pazarýn çöküþüne neden olabilirdi. Bu nedenle, ücret artýþlarý, sömürü oranlarý kapitalist aleyhine deðiþmediði
sürece, gerçekleþebiliyordu. Günümüzde ise, iç pazar çökmüþtür. Üretim, aðýrlýklý olarak dýþ pazarlar için sürdürülmektedir. Türkiye neredeyse bir “transit ülke” haline geldi. Uzak Doðu’dan ithal edilen ucuz tüketim mallarýnýn yeniden paketlenip Avrupa’ya ihraç edildiði, içeride sýnai üretimin gitgide kuruduðu bir ekonomide, ücretlerin düzeyinin enflasyona göre ayarlanmasý, artýk eski önemini yitirmiþtir. Tersine, artýk, ücretler ne denli düþükse, ticari faaliyetler için o kadar iyidir. Kýsacasý, enflasyona endeksli ücret artýþlarý dönemi artýk geride kalmýþtýr. Emekçiler ise, eski günlerin henüz sýcak anýlarýyla, bu bekleyiþlerini sürdürüyorlar. Sýrasý gelmiþken... Bütün dünyada gýda ve petrol fiyatlarýndaki artýþ nedeniyle isyanlar yaþanýrken, bu topraklarda emekçilerin bu hayat pahalýlýðýna henüz tepki vermemesini, henüz devrimci bir halk olmamasýna ya da halkýn koyun sürüsü gibi olduðuna dair kanýt sayanlara da burada birkaç söz söylemek gerekir. Son 35 yýldýr toplumu derinden sarsan her büyük olayda (Maraþ, Sivas, Gazi gibi katliamlarda örneðin), silahlarýn üzerine çýplak bedenleriyle yürüyen emekçileri bir anda unutuvermek, en hafifinden vicdansýzlýktýr. Þu dönemde, hýzla yükselen geçim fiyatlarýna emekçilerin henüz tepki vermiyor oluþu ise, yukarda gösterdiðimiz gibi, kitlelerin geçmiþ deneyimlerinden kaynaklanan tamamen ekonomik bir olgudur ve gelip geçicidir. Son bir yýlýn enflasyon artýþýyla birlikte ortaya çýkan bir baþka olgu daha var, o da þu: Geçmiþte enflasyon, adeta sistemin tamamlayýcý bir unsuruydu, kaçýnýlmaz ve doðal bir sonucuydu; sistem enflasyonla birlikte yaþayabiliyordu. Oysa þimdi, 2001 krizi sonrasý kurulan ekonomik (ve kaçýnýlmaz olarak iktidar bloku içindeki siyasi) dengeleri tümüyle altüst eden bir enflasyon ile karþý karþýyayýz. Bilindiði gibi, 2001 krizi sonrasýnda, Kemal Derviþ’in çabalarýyla, yeni bir ekonomik denge kuruldu. Buna göre Türkiye, bütün enerjisini emperyalist finanskapitalin para havuzunu beslemek için harcayacaktý. Kurulan yeni dengede, dýþardan bolca gelen sýcak para akýmlarý önemli bir rol oynadý. Türkiye, dünyanýn en yüksek reel faiz oranýyla, her yýl ihtiyacýnýn çok ötesinde dövizi kendine doðru çekti. Gelen sýcak paralar, son beþ yýlda, kazançlarýný %6000 (evet yüzde altý bin!)’e çýkartma olanaklarýna kavuþtular. Fakat bu dengenin sürdürülebilmesinin temel araçlarýndan biri, düþük enflasyon oranýydý. Nitekim, son altý yýlda düþük enflasyon yaþandý. Ne var ki, son bir yýlda alevlenen fiyat artýþlarý, yüksek faiz uygulamasýný giderek anlamsýz hale getirdi, faiz kazançlarý düþtü, sýcak paranýn iþtahý kaçtý. Son aylarda ise, sýcak paranýn akýþý tersine döndü. Bu yapý içinde hortlayan enflasyon, 2001’den sonra kurulan ekonomik dengelerin tamamen bozulduðunu, bu anlamýyla Türkiye’nin yaklaþýk 500 milyar dolarlýk borcunu çevirmek için artýk eskisi gibi rahat para bulamayacaðýný, yani her an bir iflas (moratoryum) ilaný eþiðinde bulunduðunu gösteriyor. Hayat pahalýlýðý müthiþ bir kabus gibi emekçilerin üzerine çökerken, enflasyon sistemin çöküþünün habercisi haline geliyor. Böylesi bir yýkým ortamýnda, “Zamlar Geri Alýnsýn!” gibi oldukça cýlýz, iktisadi açýdan ise saçma talepler, olsa olsa bir komedi konusu olur. Pahalýlýk karþýsýnda emekçilerin öfkesi büyüyor, bunu her yerde somut olarak görmek mümkün. Sistemin dikiþleri her taraftan atýyor; onu tamir etmek için kollarý sývayanlara kolay gele... Ýþleri öylesine zor ki!
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
5
Yeni Evrede
Tarım
Mücadele Birliði
TARIMSAL YIKIM Kapitalizmin geliþimiyle birlikte üretimin her alanýnda emeðin toplumsal kullanýmý önceki toplumlardan farklý olarak öne çýkmýþtýr. Üretimin toplumsallaþmasý, üretim araçlarýnýn ileri düzeyde geliþimi, bilim ve teknolojinin üretim üzerindeki devrimci etkisiyle toplum geliþiminde büyük ilerleme saðlamýþ, muazzam bir zenginlik yaratmýþtýr. Tarýmsal üretimde de kapitalizm yerini almasýyla tarým üretimi doðal üretimin yerini büyük ölçekli üretim almaya baþlamýþ; tarým biliminin, tekniðin kullanýldýðý ve giderek tarýmýn sermayeye baðýmlýlýðýnýn arttýðý bir geliþim süreci yaþanmýþtýr. Bu geliþim çok parçalý, küçük ölçekli üretimin tasfiye sürecini de hýzlandýrmýþtýr; çünkü büyük ölçekli üretim, tekniðin-bilimin kullanýmýnda ve üretim verimliliðini artýrmada daima daha avantajlý olmuþtur. Tarým üretiminin toplumsallaþmasý, tarým biliminin ve makineleþmenin geliþim ve yaygýnlýðý üretimin daha yoðun ve yüksek verimli olmasýný saðlamýþtýr. Ancak mülk edinmenin özel biçimde kalmasý ve mülkiyetin giderek daha az elde toplanmasý, milyonlarý bulan yýðýnlarýn, büyük zenginlikler arasýnda korkunç ve derin bir sefaleti, yoksulluðu yaþamasýný getirmiþtir. Ýnsan yaþamýnýn devam edebilmesi için zorunlu olan beslenme, barýnma ve giyinme... ihtiyaçlarý bile mülkiyetin bu özel biçiminden dolayý bir lüks haline gelmiþtir. Kent insaný bu ihtiyaçlarý giderebilmek için sürekli daha fazla saatlerde çalýþmak zorunda býrakýlýrken, kýr insaný da benzer koþullara mahkum edilmiþtir. Kýrda topraðý olmayan, geçimini iþçilikle sürdüren veya geçimlik küçük topraðý yetmediði için yine iþçilik yapan milyonlarca insan büyük bir yoksulluk yaþamaktadýr. Tarýmda artan tekelleþme ve tarým üretiminin yüksek
6
sermayeye b a ð ý m l ý olmasýyla küçük ölçekli tarým üreticileri ise, daha fazla borç bataðýna saplanýp iflas etmektedirler. Üretime, topraklarýný bankalara ipotek ederek baþlayan küçük üretici aileler, eðer büyük tarým þirketleriyle iþ yapamamýþlarsa,sonuçta topraklarýný bankaya veya daha büyük toprak sahibine kaptýrýyor. Türkiye’de tarýmda kapitalizmin geliþiminde devletin oynadýðý rol büyüktür. Bir zamanlar yeterli sermaye gücü olmayan sanayi ve toprak burjuvazisi adýna kapitalist geliþmeyi üstlenen Kamu Ýktisadi Teþekkülleri (KÝT), sanayi ve toprak burjuvazisi için gerekli sermaye birikimini saðlamak için seferber edilmiþtir. Büyük ölçekli üretime giren burjuvazinin elinde metalar kalmasýn, paraya çevirebilsin diye ya da aradýðý tohumu, gübreyi, makineyi en ucuz maliyete alabilsin diye kurulan KÝT’ler, çýkarýlan kanunlarla birlikte tarýmsal üretimde her zaman büyük ölçekli üretimin yanýnda olmuþ, küçük üreticilerin tasfiyesinin, yýkýmýnýn önüne asla geçmemiþtir. Burjuvazinin güçlenmesine hizmet aracý olan KÝT’ler ayný zamanda küçük üretici ile burjuvazi arasýndaki dolaylý köprü görevini de görüyordu. Ama köprünün bir tarafýndakiler ürettiði halde yoksullaþýyor, diðer tarafý üretse de üretmese de zenginleþiyordu. 1970’lerle birlikte büyük bir sermaye gücünü elinde toplamayý baþaran burjuvazinin isteði ve ihtiyaçlarý doðrultusunda KÝT’lerin parça parça, deðerinin çok altýnda, iþbirlikçi burjuvaziye veya doðrudan yabancý tekellere satýþý eklendi. 1990’larda bu, büyük bir hýz kazandý ve 2000’li yýllarda büyük ölçüde tamamlandý. Artýk birçok KÝT’in adý bile kalmadý. Kalanlar ise tamamen deðiþtirilmiþ, küçültülmüþ oldu. Örneðin son gýda-tarým kriziyle pek sýk adýndan söz edilen Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), kimi burjuva yazarlarýn da deyimiyle, iri tarým tekellerinin deposu olmuþtu. TMO’nun ilk kuruluþuyla bugünkü amacýnýn özü deðiþmese de 119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
(burjuvalarýn kara günde de ak günde de yanýnda olmak), eski TMO’dan söz etmek mümkün deðildir. Dün burjuvazi için ürün yetiþtirip-topladýðýný göremeyen küçük üretici, bugün tüm KÝT’lerin kaldýrýlmasýyla çýrýlçýplak ve daha büyük, þiddetli bir yýkýmla yüz yüze kalmýþtýr. Bugün hala Türkiye’de “tarým ürünlerinin iþlenmesinde daha çok küçük ölçekli iþletmelerin hakim olduðu” (1) görülse bile, bu hakimiyet biçimseldir. Yani her an elindeki topraðýný da kaybetmekle yüz yüze kalan, büyük þirketler ve bankalar olmadan üretimde bulunamayacak olan küçük üreticilerin elindeki toprak, tapusundaki isimden ibarettir. Kendi topraklarýnda sürekli borçlanan iþçi gibidirler. Türkiye’de topraðýn iþlenmesinden girdi saðlanmasýna, pazara sunumundan satýþýna kadar her alanda tekel yoðunlaþmasý vardýr. “... Türkiye’de bazý sektörlerde sözleþmeli çiftçilik yoluyla dikey bütünleþme, tarýmsal ürünlerin iþlenmesi aþamasýný da kapsamaktadýr. Örneðin, bað bahçe ürünlerinden olan domates ve fasulye tarýmýnda zamanla sözleþmeli çiftçilik artmýþtýr. Þeker pancarý üretimi yalnýzca sözleþmeli çiftçilik yoluyla yapýlmaktadýr. Meyve ve sebze üreticileri sözleþmeli çiftçiliðe ve spot alým piyasalarýna güvenmektedirler” (2) Yani tarýmsal ürünlerin iþlenmesinde küçük üreticilerin fazla olmasýnýn çok bir deðeri kalmamýþ, bu küçük iþletmeler tekellerin baðlý iþletmeleri olmuþtur. Bununla birlikte 1991 genel tarým sayýmý sonuçlarý ile 2001 genel tarým sayýmý karþýlaþtýrdýðýnda küçük üreticilerin yaklaþýk yüzde onu üretimden vazgeçmiþ, “kendi arazisi olup yalnýzca kendi arazisini iþleyenlerin (genel olarak tüm bölgelerde küçük üreticiler bn.) hem sayýsal hem de kullandýklarý arazi büyüklüðü açýsýndan önemli bir azalma” (3) olmuþtur. Buna karþýlýk, orta ve büyük ölçekli iþletmelerde hem sayýsal hem de kullanýlan arazide mutlak bir artýþ gerçekleþmiþtir. Tüm bu sonuçlar henüz 2008 yýlýnýn devasa krizlerinden uzaktýr ve küçük üreticiler arasýnda son yýllarýn en büyük yýkým süreci kaçýnýlmaz olarak iþlemektedir. Tarým alanýnda madalyonun bir yüzü yerli iþbirlikçi tekellerin tarým üretiminin her aþamasýnda tek söz
Yeni Evrede
Tarım
Mücadele Birliði sahibi olmasý ise, diðer yüzü emperyalist ekonomik ilhak politikasýnýn bu alanda derinleþmesidir. Emperyalistler, krizi aþmanýn bir yolu olarak baðýmlý ülkelerin tarým üretimini daha çok kendine baðlama, buralarda yerli tarým üretimini kýsýtlama yoluna gitmiþtir. Türkiye’de emperyalist ekonomik ilhak politikalarý doðrultusunda dünya pazarýný elinde tutan belli baþlý emperyalist tekellerin aþýrýüretimle sýkýþan pazar alanýný rahatlatma çabasý ön plana çýkmýþtýr. Emperyalist tekellerin krize bulduðu en iyi çözüm yolu, yerli tarým ürünü kýsýtlamak, talebi tekel stoklarýndan karþýlamak, diðer yandan çok uluslu þirketlerin veya onlarla iþbirliðindeki yerli tekellerin kimi ürünlerin üretimi de dahil bütün aþamalarý tamamen ele geçirmek, kendine baðýmlý kýlmaktýr. Ancak bu çaba dev tekel karlarýný yükseltse de sorunlarýna çözüm olamamaktadýr. Çünkü geliþen bilim, makineleþmeyle görece daha küçük araziden daha yüksek verim alýnmaya devam etmiþ, geniþ yýðýnlarýn alým gücünün sürekli düþmesiyle de pazar yine aðzýna kadar metalarla dolmuþtur. Yani bir yanda tüm kýsýtlamalara raðmen üretim verimliliðinin ve üretim anarþisinin yükselmesi öbür yanda küçük üreticinin daha fazla yýkýmýyla beraber kent ve kýr insanýn aþýrý yoksulluðu birlikte sürmektedir. Türkiye’de üretilen kimi ürünlerden yola çýkarak verim artýþýnýn nasýl yükseldiðini görmek mümkündür. Üstelik tarým arazilerinin kullanýmýnda azalma, tarýmda sulamanýn büyük oranda iklimsel yaðýþla yapýlmasý, sübvansiyonlarýn kaldýrýlmasý vb. gibi bir çok soruna raðmen artýþ sürmüþtür. Örneðin pamuðun, Cumhuriyetin ilk on yýllarýnda üretim alanlarýný geniþletme çabasý, 1980-2000 döneminde tersine çevrilmiþtir. Bunun en büyük nedeni de emperyalist tekellerin ve onun iþbirlikçilerinin bu alanda ürün fazlalýðý yaþamalarýdýr. Bu yüzden pamuk üretimi içindeki küçük üreticiler ilk elden tasfiye edilmeye baþlandý; orta ve büyük ölçekliler ise üretime devam ettiler 1995’te 757 bin hektarlýk alan 2005’te 600 bin hektara indirildi. Ancak ürün verimliliði inmedi. 1995’te 1125 kg/ha verim alýnýrken (toplam 851 bin ton), 2005’te 1335
kg/ha verim alýndý (toplam 801 bin ton). Benzer þeyler baþka ürünler içinde geçerlidir. Örneðin son haftalarda gazetelerde “mercimeði de dýþardan alacaðýz” haberleri çýkmýþtýr. Genel olarak ürünlerde sübvansiyonlarýn kaldýrýlmasý küçük üreticiyi üretim alanýndan uzaklaþtýrmýþ ya da bankalara, tekellere baðýmlý hale getirmiþtir. Yani mercimek ekim alanýn bir kýsmý iklimsel daralma ise diðer yaný borç bataðýna saplanan çiftçilerin üretimden uzaklaþtýrýlmasý, mercimek üretmek yerine ithalatýnýn tarým tekellerince daha karlý görünmesidir. Yine de, 1995’te 1039 kg/ha verim alýnýrken 2005’te 1261 kg/ha verim alýnmýþtýr. Yani, yine on yýl öncesinden daha fazla verim alýnýrken “mercimek açýðý” baþlamýþtýr. Keza, son on yýlda meyve üretimi 11 milyon tondan 14 milyon tona, sebze üretimi, 18 milyon tondan 23-24 milyon tona ulaþtýðý, nüfusun daha fazlasýna yetecek düzeye geldiði halde büyük bir yoksulluk, açlýk vardýr. Baþka bir çarpýcý örnek þeker üretimidir. Türkiye adeta bir þeker cenneti gibidir. Mevcut üretimle her yýl 1 milyon ton kapasite fazlalýðý olmasýna (ayný zamanda dýþardan þeker alýmý da yapýlmakta!) karþýn yoksullar her gün biraz daha þekerden uzaklaþmaktadýr... Örnekleri çoðaltmak mümkün ancak bu kadarý yeterli... Üretim-ekim alanlarý tekeller
lehine kýsýtlanmaya gidildiði halde verim artýþý durmamýþ, sadece kent ve kýr yoksullarýnýn bu bolluktan daha fazla uzaklaþmalarý saðlanmýþtýr. Bir iþçi bu bolluðun ortasýnda 1 kg peynir için neredeyse tüm gün çalýþmak zorunda, yada 1 kg þeker bir kaç ekmek için saatlerce en aðýr koþullarda çalýþmaktadýr. Tarým iþçilerinin durumu çok daha vahimdir. Aþýrý yoksulluðun yanýnda bütün sosyal güvencelerden de mahrumdur. Kýrda yetersiz beslenme ve açlýk yüksek oranlarda seyrediyor, en kaba hesapla “her köylü varlýðýnýn yüzde 40’ýný (2003-2007 arasýnda bn.) yitirmiþtir” (4) Bu akýl dýþý duruma tek sebep olan kapitalist üretim anarþisi ve kapitalist özel mülkiyet, varlýðýný devam ettirdiði sürece iþçi sýnýfý, kent ve kýr yoksullarýnýn yaþamý daha da dayanýlmaz boyutlara varacaktýr. Ancak buna son vermek yine iþçi sýnýfýnýn ve kent-kýr yoksullarýnýn elindedir. Ve muhakkak son verilecektir. Bir toplumsal devrimin ayaklarý olan kent ve kýr emekçi sýnýflarý ile yoksullarý devrimci nesnel koþullar tarafýndan birbirine doðru yaklaþmakta, kaçýnýlmaz olarak ayný devrim eylemi içinde buluþmaktadýrlar. Kapitalizmin baðrýnda sosyalizmin maddi temelleri açýða çýkýp olgunlaþýrken kapitalist krizler emekçi sýnýflarýn devrimci ayaklanmalara baþvurmasýnýn yolunu da döþemektedir. Kent ve kýr emekçi sýnýflarýnýn komite ve konseylerde örgütlenmesi için her zamankinden çok daha olanaklý koþullar yaþamaktayýz. Ýþçi sýnýfý ve emekçiler üretimin denetlenmesinde, üretimin planlanmasý ve bölüþüm üzerinde söz sahibi olduklarýnda -ki bu ancak iktidardan burjuva sýnýfýn defedilmesiyle tam ve gerçek anlamýna ulaþabilir- üretim anarþisi son bulacak, üretim verimliliði, emeðin tasarrufu, bilim-tekniðin, makineleþmenin geliþimi bütün toplumun en iyi ve kaliteli bir yaþam sürmesi için kullanýlacaktýr. NOTLAR: (1) Ýktisat dergisi / 2006 (2) Ýktisat dergisi / 2006 (3) Tarýmsal iþletmelerin Analizi (4) Tarým haftasý 2007 sempozyumu * Üretim verimliliði verileri Dünya Gýda Günü 2006 / TMMOB çalýþmasýndan alýnmýþtýr.
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
7
Yeni Evrede
Zindanlar
Mücadele Birliði
“BÝZ DÝMDÝK AYAKTAYIZ, YIKILSIN BU ZÝNDANLAR” Boþaltýlan Bayrampaþa Cezaevi’nden iþkence ile sevk edilen ve nereye sevk edildikleri son ana kadar belli olmayan devrimci tutsaklar için 9 Temmuz tarihinde İHD’de bir basýn açýklamasý yapýldý. ÝHD Ýstanbul Þubesi’nde yapýlan açýklamaya, Ýktidar Ýçin Mücadele Birliði dergisi yazýiþleri müdürü Þafak Gümüþsoy’un ziyaretçisi olan Vefa Serdar ve Eyüp Sevilmiþ’in annesi Hediye ve babasý Aliþan Sevilmiþ katýldý. Ýlk olarak Vefa Serdar basýn açýklamasý metni okuyarak olaylarý özetledi: “Cezaevinin arsasýný TOKÝ’ye satan devlet, burada büyük bir alýþveriþ merkezi yapýlacaðý gerekçesiyle, bir süredir sessiz sedasýz cezaevini boþaltýyordu. Ve hatta bu yüzden cezaevi neredeyse rölantiye alýnmýþtý ve idari iþlemlerin hiçbiri yapýlmýyordu. Örneðin çöpler dahi alýnmýyordu. Devrimci tutsaklar, içinde farelerin cirit attýðý, duvarlarýndan laðým sularýnýn sýzdýðý bir koðuþa konmuþlardý. Koðuþta insanca yaþam koþullarý mevcut deðildi; çöpler alýnmadýðý için sýcak havanýn da etkisiyle her yeri kesif bir koku kaplamýþtý. Devrimci tutsaklar bu koþullarý protesto ettiklerinde onlara söylenen tek þey, ‘bu cezaevi boþaltýlýyor, idari personel yok’ oluyordu. Ve en sonu, geçtiðimiz hafta Perþembe günü, jandarmalar gelerek tutsaklarý sevke götürmek istediler. Tutsaklarýn ellerini kelepçeledikten sonra son derece keyfi bir tutumla ayaklarýný da kelepçelemek istemeleri üzerine devrimci tutsaklar direniþe geçtiler. Jandarma tutsaklara saldýrmýþ ve aðýr bir þekilde darp etmiþtir. Devrimci tutsaklarýn yüzlerinde ve vücutlarýnda morluklar mevcuttur. Eyüp Sevilmiþ adlý tutsak sadece saçlarý uzun olduðu için jandarma tarafýndan aðýr hakaretlere ve fiziki saldýrýya uðramýþ; saçlarý yolunmuþtur. Ailesiyle görüþen Eyüp Sevilmiþ, yanýnda kalan arkadaþlarý Ýktidar Ýçin Mücadele Birliði yazýiþleri müdürü Þafak Gümüþsoy ve Doðuþ.... adlý tutsaklarýn da durumlarýnýn kendisinden farksýz olduðunu belirtmiþtir. Jandarma ve gardiyanlar bu saldýrýyla yetinmemiþler, yol boyunca tutsaklarý darp etmeye, küfür ve hakaretler savurmaya devam etmiþlerdir.” Okunan açýklamanýn ardýndan Eyüp Sevilmiþ’in annesi Hediye Sevilmiþ, 3 Temmuz günü yaþanan saldýrýnýn hemen ardýndan oðlunu görmeye gittiðini söyleyerek tanýk olduk-
8
larýný anlattý. Hediye ana yaþadýklarýný anlatýrken, duygulandý, gözyaþlarýna hakim olamadý. Oðlunun öðrenci olduðuna ve sýnavlara götürülüp getirilirken de jandarmanýn bu saldýrýlarýna maruz kalýyor oluþuna deðindi önce. 14 sene önce “ýþýk söndürme eylemlerine katýlmýþ olduðu için hakkýnda tutuklama kararý olduðu” gerekçesiyle 5 ay kadar önce ÝTÜ’de öðrenci iken tutuklanan Eyüp Sevilmiþ’in saldýrý haberini aldýðý anda görüþ günü olmamasýna raðmen cezaevine gidip çocuðunu görmeye çalýþtýðýný anlatan Hediye ana, kendisini görüþtürmemek için saatlerce beklettiklerini, ama kendisinin ýsrarcý olup ancak Bayrampaþa Zindanýndan ayrýlmamasý üzerine oðluyla görüþebildiðini anlattý bize. “Çocuðumu görünce þoka uðradým. Bir anne olarak kendimi çok zor tuttum. Neredeyse ben de onlara saldýracaktým, orada haykýrdým, müdürüne de haykýrdým, askerine de. Ben anneyim, nasýl bir kedinin önünden yavrusunu alýrsanýz size saldýrýr deðil mi? Çocuðumu gördüm, çocuðumun saçlarý yolunmuþtu, koparýlmýþtý. Yüzü gözü morluk içinde. Diðer taraflarýný görmedim, diðer arkadaþlarýný görmedim. Ama çok öfke doldu yüreðime. Aðlamayý býraktým artýk öfkelendim. Çocuklarýn ellerini, ayaklarýný baðlýyorlar, kafalarýný duvarlara çarpýyorlar, küfürler ediyorlar, aðza alýnmaz küfürler ediyorlar. Çocuklarýmýz direniyorlar. Biz yenilmeyeceðiz, hiçbir zaman yenilmeyeceðiz onlarýn iþkencelerine. Biz dimdik ayaktayýz. Böyle þeyler olsun hiç istemiyoruz biz. Yýkýlsýn bu zindanlar. Çocuðumu F tipine götürüyorlar Kýrýkkale’ye, götürürken yolda hakaret ede ede götürüyorlar. Bilgi vermiyorlar bana. En son zorladým zorladým, Kýrýkkale F tipinde gene ayný iþkenceler altýnda. Çocuðumdan bir haftadýr hemen hemen bir haber alamýyorum. Bu kadar söylüyorum. Bir anne yüreði dayanamýyor artýk.” dedi. Ardýndan tutsaklarýn uðradýklarý saldýrýdan dolayý suç duyurusunda bulunduklarý, ancak saðlýk muayenesinden geçmedikleri belirtildi. Gelen bilgiye göre de Þafak Gümüþsoy’un da Pazar günü Amasya Özel Tip Cezaevi’ne götürüldüðü öðrenildi.
BAYRAMPAÞA ÖZELTÝP CEZAEVÝ’NDE SALDIRI Bir süredir arsasýnýn TOKÝ’ye satýlmýþ olmasý gerekçe gösterilerek boþaltýlacaðý söylenen Saðmalcýlar Cezaevi’nde, idari iþler neredeyse durma noktasýna gelmiþti. Özellikle siyasi tutuklularýn bulunduðu Bayrampaþa H Tipi Cezaevi’nde, “sevkler olacaðý”, “cezaevinin boþaltýlacaðý” gerekçeleriyle çöpler dahi toplanmýyor, tutsaklar insanlýk dýþý koþullarda tutuluyordu. Kendilerine sevk olacaklarý söylenen tutsaklar, farelerin cirit attýðý, laðým sularýnýn içeri sýzdýðý A1 Koðuþu’nda tutuluyorlardý. 3 Temmuz Perþembe günü, A1 Koðuþ’ta bulunan tutsaklar, jandarma tarafýndan darp edilerek Saðmalcýlar Cezaevi 48 no’lu hücreye götürülmüþlerdir. Yol boyunca küfür ve hakaretlere, dayaða maruz kalan tutsaklarýn saðlýk durumlarý hakkýnda yeterli bilgi alýnamamaktadýr. Aralarýnda Ýktidar Ýçin Mücadele Birliði dergisi Yazýiþleri müdürü Þafak Gümüþsoy’un da bulunduðu devrimci tutsaklar, Amasya, Kýrýkkale ve baþka cezaevlerine sevk edilmiþtir. Siyasi iktidarýn devrimci tutsaklara saldýrýsý, onu yýkýlmaktan kurtaramayacaktýr.
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
Yeni Evrede
Enternasyonal
Mücadele Birliði
KOLOMBÝYA DÝPLOMASÝNÝN DÝLÝ SAVAÞIN GERÇEÐÝ
Dünya kamuoyu, son günlerde Kolombiya Ordusu tarafýndan FARC’a karþý geliþtirilen “rehine kurtarma operasyonu” ile çalkalandý. Olayýn içyüzünün ne olduðu anlaþýlmadan, öyle alelacele yorum yapýlabilecek bir konu deðildi bu; ihtiyatlý davranmayý gerektiriyordu. Emperyalist-kapitalist cenah ve onlarýn medya kuruluþlarý, “büyük bir baþarý” olarak servis ediyorlardý bu haberi. Öyle ya, laf deðil, “kurtarýlanlar”ýn içinde eski Kolombiya devlet baþkaný adayý Ingrid Betancourt, üç ABD’li istihbarat subayý da var. ve bunlar yaklaþýk 6 yýldýr FARC’ýn elinde rehin olarak tutuluyorlardý. Uribe hükümeti iktidara geldiðinde, rehinelerin kurtarýlacaðý “söz”ünü vermiþti. Hemen baþtan belirtmeliyiz ki, “kurtarýlan” rehine sayýsý 15’tir, ve FARC’ýn elinde daha 700’e yakýn rehine bulunmaktadýr. Ve son dönemde bu rehineler üzerinden ilginç bir tartýþma sürmektedir. FARC-EP, rehinelerin hepsini Kolombiya zindanlarýnda bulunan 500 FARC tutsaðýna karþýlýk serbest býrakacaðýný yýllar önce açýklamýþtý zaten. Yani FARC’ýn zaten adý üzerinde “rehineler”i sonsuza deðin elinde tutmak gibi bir derdinin olmadýðýný/olmayacaðýný anlamak için kahin
olmaya gerek yok. 40 yýldýr, ABD’nin türlü teçhizat vb. ile de desteklediði Kolombiya ordusuna karþý savaþan, dünyanýn en deneyimli gerilla ordularýndan biri olan FARC’ýn elindeki 700 rehineyi dostlar alýþveriþte görsün diye tutmayacaðý açýk. Geçen Mart ayýnda Kolombiya ordusu Ekvador içlerine kadar girerek FARC’ýn önde gelen Komutanlarýndan Raul Reyes’i katlettiðinde, en sert tepkilerden birini gösteren Chavez’in, þimdi rehinelerin hiçbir karþýlýk istenmeden serbest býrakýlmasý yönünde FARC’a çaðrý yapmasý gerçekten düþündürücüdür. Görünen o ki, Venezuella’nýn ABD tarafýndan istikrarsýzlaþtýrýlma tehdidine karþýlýk, Chavez, diplomasinin o “oynak” diliyle karþýlýk vermeyi tercih ediyor. “Gerilla mücadelesinin tarih olduðu”na dair açýklamalarýný da bu kapsamda ele almak gerekiyor. Ve ne yazýk ki bu açýklamalar, son operasyonla gerillalarýn elinden kurtarýlan eski devlet baþkaný adayý Ingrid Bertancourt’un son açýklamalarýyla örtüþüyor. Bertancourt, artýk FARC’ýn bu yöntemle sonuç alamayacaðýný kabul etmesi gerektiðini ve Kolombiya hükümetinin de FARC’ý uzlaþma içine çekmesi gerektiðini söylüyor. Öyle anlaþýlýyor ki, Ingrid Bertancourt gibileri, Fransa’nýn da desteðiyle (serbest býrakýlýr býrakýlmaz ilk iþi Fransa’ya gitmek olmuþtur) FARC’ý politik çevirme içine almak istiyorlar. Onlarýn bu çabasý anlaþýlabilir birþeydir; ama Chavez’in “FARC’ýn varlýðý emperyalizmin bölgeye müdahalesini haklý göstermek için bir bahane olarak kullanýlýyor” þeklindeki açýklamalarý, her ne gerekçeyle yapýlmýþ olursa olsun, sadece Kolombiya’da deðil, tüm dünyadaki devrimci mücadeleye zarar verecek türdendir. Emperyalizmin gücünün gereðinden fazla büyütülmesi, saldýrganlýðýn önüne geçmek için kimi zaman devrimci, ilerici güçleri böyle açýklamalar yapmaya itiyor; ama bu bütünü kurtarmak için parçanýn feda edilmesi düþüncesi, her zaman ve her durum-
MANUEL MARULANDA 13 Mayýs 1930 yýlýnda Kolombiya’da doðan Marulanda (yoldaþlarý onu, “attýðýný vuran” anlamýna gelen Tirofijo lakabýyla çaðýrýyorlar), FARC (Kolombiya Devrimci Silahlý Güçleri)’ýn kurucu önderiydi. Kolombiya’nýn kahve üretilen bir bölgesinde, köylü bir ailenin çocuðu olarak dünyaya gelmiþti. Gençlik yýllarýnda radikal görüþlere sahip olmuþ ve mücadele vermek için daðlara yönelmiþti. Marulanda’nýn Kolombiya’nýn baþkenti Bogota’ya hiç ayak basmadýðý söylenmektedir. Daha sonra PCC (Kolombiya Komünist Partisi) ile iliþki kuran Marulanda, görüþlerinin farklýlaþmasý üzerine, PCC’den ayrýlmýþ ve 1964 yýlýnda FARC’ý kurmuþtur. FARC, özellikle 70’li yýllarda büyük geliþim göstererek Kolombiya’nýn 1/3’ünü kontrolü altýna almýþtýr. Küba Devrimi’nden etkilenen FARC, kendi özgün koþullarýnda gerilla mücadelesini geliþtirmeyi ve yaygýnlaþtýrmayý baþarmýþtýr. FARC giderek ülke poli-
da doðru sonuçlar vermez. ABD’nin Kolombiya’daki devrimci güçleri tasfiye etmek ve muhalefeti bastýrmak için “Plan Kolombiya” adý altýnda bir strateji geliþtirdiði ve bunu adým adým hayata geçirmeye çalýþtýðý bilinen bir gerçek. Ve Uribe hükümetinin bunu canla baþla uyguladýðý da, en son Raul Reyes’in katledilmesi olayýnda da görüldüðü gibi, ortada. Üstelik FARC, 1980’li yýllarýn ortasýnda þimdi kendisine dayatýlan seçeneðe yönelmiþ, seçim sürecine katýlmýþ, baþarýlý olmuþ ve bunun sonucu, kongre üyeleri ve üç baþkan adayý da dahil olmak üzere, 5 bin üyesi katledilmiþti. Uribe, iktidara geldiði andan itibaren, Kolombiya’da katledilen sendikacýlarýn, muhaliflerin sayýsý artmýþ, “kavruk toprak” adý altýnda geliþtirdiði strateji (balýðýn yakalanmasý için denizin kurutulmasý politikasý) ile halka dönük baský ve iþkenceleri artýrmýþtý. Böylece Kolombiya’nýn 1/3’ünü elinde tutan FARC’ý yýldýrmak ve teslim olmaya zorlamak düþüncesindeydiler. Ama ne yaparlarsa yapsýnlar, bugüne kadar FARC mücadeleyi azim ve kararlýlýkla sürdürmeyi baþardý. Ve þimdi rotasýný deðiþtirmek için herhangi bir neden görünmüyor. Üstelik Latin Amerika üzerinde devrimci süreç yeniden hýzlanmýþken, Che’nin ruhu yeniden tüm Latinleri bu denli sarmýþken... FARC’ýn efsanevi lideri Marulanda’nýn ölmesinden sonra FARC’a dönük saldýrýlar arttý. Görünen o ki, emperyalist-kapitalist sistem son operasyonda olduðu gibi, Pirus Zaferleri kazanarak FARC’ý güçsüz düþürmek ve sistem içine çekmek istiyor. FARC, son operasyonun içlerinde bulunan iki hainin ihaneti sonucu gerçekleþtiðini ve bunun emperyalizmi sevindirmemesi gerektiðini, çünkü mücadeleyi kararlýlýkla sürdürdüklerini açýkladý. FARC-EP’nin varlýðý ve mücadelesi, dünya halklarýna, iþçi sýnýfý ve emekçilerine, devrimci ve komünist güçlerine moral ve güç vermeye devam ediyor. Emperyalist-kapitalist sistem ne yaparsa yapsýn, dünyanýn devrimci dönüþümünü ve kendisinin sýçramalý çöküþünü engelleyemeyecektir.
tikasýnda da etkili bir güç olmuþ ve çoðu zaman yaptýðý eylemlerle gündemi belirlemiþtir. Bütün bu yýllar boyunca Marulanda FARC’ý baþarýyla yönetmiþ, Uribe hükümetinden önce baþbakan olan Andres Pastrana hükümetiyle barýþ görüþmeleri yapmýþ, ancak Pastrana hükümetinin tahhütlerini yerine getirmeyip FARC’a saldýrýlarýný artýrmasý sonucu, bu görüþmelerden çekilmiþ ve silahlý mücadeleyi sürdürmüþtür. Bugün, FARC’ýn silahlý güçlerinin 17 bin civarýnda olduðu söylenmektedir. Dünyanýn en yaþlý gerillasý olan Tirofijo, 26 Mart 2008 tarihinde geçirdiði bir kalp krizi sonucu bütün bir ömrünü geçirdiði Kolombiya ormanlarýnda yoldaþlarýnýn kollarýnda ölümsüzleþmiþtir. Marulanda’nýn ölümünden sonra FARC komutanlýðýna Alfonso Cano getirilmiþtir. Büyük gerilla komutaný, komünist savaþçý Marulanda ölümsüzdür! “Halk Ýçin Ölmek, Sonsuzluða Dek Yaþamaktýr”. Anýsý önünde saygýyla eðiliyoruz.
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
9
Yeni Evrede
Konferans
Mücadele Birliði
AYIÞIÐI EKÝN SANAT MERKEZLERÝ 5. KONFERANSI SONA ERDÝ Antep, Adana, Ýzmir ve Gazi Mahallesi, Sarýgazi, Ýkitelli’den yola çýkan sanat merkezi çalýþanlarý Taksim Ayýþýðý’nda bir araya geldik. Her yýl olduðu gibi ilk gün bir yýllýk faaliyet raporlarýna ayrýlmýþtý. Sýrasýyla sanat merkezleri bir yýl boyunca hangi tür etkinlikler yaptýklarýný, hangi atölye çalýþmalarýndan nasýl sonuçlar aldýklarýný, baþarý ve baþarýsýzlýklarýn nedenlerini ortaya koydu. Konferans oturumlarý arasýnda verilen çay molalarýnda ve yemek molasýnda yapýlan sohbetlerde güzel anlar, güzel paylaþýmlar yaþandý. Bir yýl boyunca iþlerin yoðunluðundan dolayý fýrsatýný bulamadýðýmýz zamaný ve ortamý bu konferansta elde etmiþ olduk. Ekin-Sanat alanýnda ilk kurulan derneðimizden bugüne 20 yýl geçti. 20 yýldýr bu alanda kesintisiz bir þekilde mücadele yürütüyoruz. 5. Konferans, önüne 20. Yýl Etkinliði koydu. “Nereden Geliyoruz”, baþlýðý altýnda Ekin-Sanat mücadelemize yol gösteren bilim, sanat, felsefe, politika, ayrýca Ekin-Sanat mücadelesinde bize yol gösteren yakýn ve uzak dostlarýmýz incelendi. 20 yýldýr bizimle birlikte yürümüþ, kendinden bu alana bir þeyler katmýþ, bir þeyler kazanmýþ dostlarýmýzý anmadan geçemezdik. Ve buradan “Nereye Gidiyoruz”, gündemine geldik. 20 yýldýr sürdürülen Ekin-Sanat mücadelesinin bundan sonraki hedefleri ne olmalý, nasýl olmalý üzerine konuþtuk. 20. Yýl için yapýlacak etkinlikler üzerine deðerlendirme yapan konferansýmýz bir dizi etkinlikle 20. Yýlý karþýlamaya karar verdi. Uzak ve yakýn dostlarýmýz arasýnda kimler yoktu ki, diri diri ateþe atýlarak yakýlan Bruno, Ýspanya Ýç Savaþýnda kurþuna dizilen þair Lorca, komünist þairimiz Nazým Hikmet, Þili Stadyumunda ölümsüz þarkýyý söyleyen Victor Jara, muzip gülüþüyle Bertolt Brecht, Elsa’nýn Gözleri’ne güzelleme yapan Aragon, silah, gitar ve mýsýrý fotoðraf karelerinde birleþtiren Tina Modotti, Pantolonlu Bulut’u yazan Mayakovski, bir duvar dibinde kollarý sonuna kadar açýk bembeyaz gömleðiyle idam mangasý önünde dimdik ayakta duran direniþçileri anlatan tablosuyla ressam Goya, Modern Zamanlar, Sahne Iþýklarý, Diktatör gibi dev yapýtlarýyla Charli Chaplin, Kavel direniþini dizelerinde ölümsüzleþtiren Hasan Hüseyin, geçtiðimiz günlerde yaþamýný yitiren sinemacý Nona, Ýspanya İç Savaþýný bir tuvalde tüm vahþetiyle bize yansýtan Picasso, Bir Anarþistin Kaza Sonucu Ölümü adlý oyunuyla ve daha nice oyunlarýyla Dari Fo, Oðullarý Ölen Analara seslenen Pablo Neruda, dünya dönüyor diyen Galile, damarlarýnda serumu deneyen Maria Curie ve ikinci dünya savaþý döneminde Hitler faþizmini dize getiren yedisinden yetmiþine tüm Sovyet insanlarýný eserlerinde ölümsüzleþtiren Cengiz Aytmatov… Ve ele alamadýðýmýz niceleri… Konferansýn üçüncü gününe tüm bu deðerlerimizle zenginleþmiþ olarak geçtik ve zenginliklerimizi anlatmaya devam ettik. Çünkü bir günlük oturumlara sýðdýramamýþtýk bize yol gösteren-
10
leri. “Söylemenin en iyi yolu yapmaktýr” diyen Jose Marti, muhteþem tarihiyle Bolþoy Tiyatrosu, bilim adamý Tesla, þair Eluard, türlerin kökenini þaþmaz bir þekilde ortaya koyan Darwin, ve tüm bunlarýn sonunda Hegel’den Marx’a bir deðerlendirme. Konferansýn ikinci gününün akþamýnda Tiyatro Simurg bizimle beraberdi. Yeni hazýrladýklarý “Sivas Yandý 15 Yýl Oldu” adlý oyunlarýný bizimle paylaþmak için konferansýmýza katýldýlar. Kibele ananýn tanýklýðýnda Sivas ve çevresinde tarih boyunca yaþanan katliamlara tanýklýk ettik. Kibele ana bize 2 Temmuz katliamýnýn bir tesadüf olmadýðýný, nice Sivaslarýn tarih boyunca yaþandýðýný ve önemli olanýn bunlarýn bir daha yaþanmamasý olduðunu görsterdi. Oyunun sonunda yaptýðýmýz sohbetlerle birbirimizi zenginleþtirdik. Ayrýca Darwin’ini anlatmak için görev alan Ekin-Sanat çalýþanýmýz Darwin’i anlatmak üzere biyolog bir arkadaþý konferansa davet etmiþti. Arkadaþa katkýlarýndan dolayý bir kez daha teþekkür ediyoruz. Dördüncü ve son güne geldiðimizde ise Ekin-Sanat mücadelemizde bizimle birlikte olan olumlu ve olumsuz insan örneklerini paylaþtýk, olumlu deðerlerimizi yeniden andýk, olumsuzluklarý hatýrladýk, insan iliþkileri konusunda neler yapmamýz gerektiðini konuþtuk. Son gündem olarak “nereye gidiyoruz” dedik ve þu sonuçlarý çýkardýk: 5 yýldýr yapýlan konferanslarýn sonucunda nitelik olarak geliþen ama nicelik olarak geriye düþen bir alan çalýþmasýnýn olduðu ve nicelik sorunun çözümü için çalýþmak gerektiði; örnek bir çalýþma olarak görülen Önsöz Ekin Sanat edebiyat dergimizin daha fazla insana ulaþtýrýlmasý, niteliðinin korunmasý ve yükseltilmesi için yayýn kurulunun geniþletilmesi; Ekin-Sanat kurumlarýmýzýn bir komite aracýlýðýyla yönetilmesi, ve merkezi olarak denetlenmesi; üretime dönük çalýþmalarýn yapýlmasý, oyunlarýmýz, belgesel çalýþmalarýmýz, kitaplarýmýz, fotoðraf sergilerimiz, müzik gruplarýmýzla iþçi ve emekçilerin grevlerinde, eylemlerinde, atölyelerinde, sendikalarýnda... yani onlarýn yaþamýnýn her anýnda yer almasý; tüm bu çalýþmalarýmýzýn gelecek döneme býrakýlabilmesi için arþivlenerek korunmasý; Ekim ayýnda yapýlacak olan 20. Yýl etkinliklerinin 17 Ekim tarihinde baþlamasý ve ardýndan bir dizi etkinlikle TÜYAP Kitap Fuarý’nda devam ettirilmesi karara baðlanarak konferansýmýz sonuçlandý. Konferans kapanýþýnda bir sürpriz bizi bekliyordu, dört gün boyunca fotoðraflarýmýzý çeken, en zor iþlerden biri olan mutfak sorumluluðunu alarak bize lezzetli yemekler hazýrlayan yoldaþýmýzýn bir de sürprizi vardý. Konferansýn fotoðraf karelerinde donup kalan anlarýný bize yeniden kendi diliyle canlandýrmýþtý. Tüm katýlýmcýlarýn büyük bir ilgiyle izlediði slaytýn ardýndan yüzümüzde büyük bir tebessüm, 6. Konferansýmýzda buluþmak üzere ayrýldýk. Ayýþýðý Sanat Merkezi Emekçileri
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
sistemin bu aþamaya geldiðini uzun süre önce bilimsel tahlilleriyle ortaya koymuþtu. Tekelci kapitalist sistem bu noktaya bir günde ya da bir yýlda gelmedi. Aksine, bugünkü çöküþ, uzun yýllara dayanan bir geliþmenin sonucudur ve bütün bir koþullar toplamý tarafýndan hazýrlanmýþtýr. Baþka bir ifadeyle, bugün karþýmýza çýkan manzara bir neden deðil bir sonuçtur ve bu sonuç tekelci kapita-list sistemin bütün bir tarihsel geliþmesi tarafýndan hazýrlanmýþtýr. Türkiye tekelci kapitalizmi, geliþmesinin sýnýrlarýna gelip dayanmýþ, geliþme dinamikleri ortadan kalkmýþtýr. Bir toplumsal sistemin geliþme dinamiklerini yitirmesi onun artýk tarihsel varlýðýnýn iniþ çizgisine geçtiðini anlatýr. Ömrünü tamamlamasý ya da daðýlmayý, çöküþü ifade eden, bu iniþ çizgisinin kendisidir. Türkiye’nin tekelci kapitalist sistemi uzun yýllardýr bu iniþ çizgisine geçmiþ bulunuyor. Þimdi sorulmasý gereken soru þudur: Tekelci kapitalist sistem bu iniþ çizgisinin neresinde? Eðer bir toplumsal sistem küçük bir kývýlcýmýn bile büyük sosyal ve siyasal olaylara yol açabileceði bir noktaya gelmiþse, demek ki, o toplumsal sistem iniþ çizgisinin sonlarýna doðru yaklaþmýþtýr. Türkiye’de küçük bir kývýlcýmýn büyük sosyal ve siyasal olaylara yol açtýðýnýn sayýsýz örneði var. 1995’te yaþlý bir adamýn öldürülmesinin Gazi ayaklanmasýna yol açmasý, Newroz ve 1 Mayýs kutlamalarýnýn savaþ havasýnda geçmesi, Hrant Dink’in katledilmesinin yüz binlerce insaný sokaða dökmesi akla ilk gelen örneklerdir. Bunlara, sistemin sürekli bunalým üretmesi, toplumun sürekli bir kargaþa ortamý içinde bulunmasý, egemen sýnýfýn hem kendi içinde hem de toplumun ezici bir kesimiyle sürekli bir savaþ halinde olmasý, özel mülkiyete yönelik saldýrýlarýn –hýrsýzlýk, gasp, mafya, çeteleþme vb vb bunlara dahildir- artmasý, sistemin artýk sadece açýk zor yöntemleriyle ayakta durabiliyor olmasý gibi somut olgularý eklemek lazým.
Bütün bunlardan, ömrünü tamamlamak üzere olan tekelci kapitalist sistemin kendiliðinden daðýlýp gideceði sonucu çýkar mý? Elbette böyle bir sonuç çýkarýlamaz. Kapitalist sistem ve burjuva egemenlik, kendisini devirecek güçler sahneye çýkýp ta-rihi görevlerini yerine getirmedikçe en umutsuz durumdan bile bir çýkýþ yolu bulur ve ayakta kalýrlar. O halde, yukarýdaki tespitten þu iki önemli sonucu çýkarabiliriz: Birincisi, ana hatlarýyla koyduðumuz koþullar toplamý bir toplumsal devrim için ortamýn son derece elveriþli olduðunu gösteriyor. Ýkincisi, Türkiye tekelci kapitalizmi bundan böyle bir toplumsal devrimle yýkýlana kadar bunalýmdan bunalýma, krizden krize yuvarlanýp duracaktýr. Þüphesiz bunu, kendisiyle birlikte toplumu da yýkýma doðru sürükleyerek yapacaktýr. Koþullar bir toplumsal devrim için son derece elveriþli ise, devrimci komünist güçlerin tek ve birinci hedefi burjuva egemenliði toplumsal bir devrimle yýkýp iktidarý ele geçirmek olmalýdýr. Devrimci kriz ortamýnda devrime yapýlabilecek en büyük ihanet, burjuvaziye ise en büyük hizmet iktidar hedefini bir kenara koyarak burjuvazinin kanatlarýndan birinin yanýnda yer almaktýr. Sosyal reformistler sermaye sýnýfý içindeki “Ergenekon” tepiþmesinde tam da bunu yapýyorlar. Kimisi “Cumhuriyet tehdit altýnda” diyerek, kimisi ise, “demokrasiye sahip çýkma” bahanesiyle, doðrudan ya da dolaylý yöntemlerle, kitleleri þu ya da bu burjuva fraksiyonun kuyruðuna takmaya çalýþýyor. TKP ve ÖDP devrime ihanetin, burjuvaziye hizmetin bu iki biçiminin tipik örnekleridir. Bunlardan birincisi, “emperyalizme karþý Cumhuriyeti savunma” maskesi arkasýnda faþist devlet savunuculuðuna; ikincisi “darbeye ve darbecilere karþý demokrasiyi savunma” bahanesiyle düzen savunuculuðuna soyunmuþtur. Bunlar karþýt kutuplarda yer alýyor görünseler de, gerçekte, devletin ve düzenin korunmasý, 119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
savunulmasý noktasýnda kardeþleþiyorlar. Geçerken belirtelim ki, oportünist hareket, sosyal reformistler gibi burjuva kanatlardan birinin yanýnda doðrudan yer almasa da, iktidar hedefini uzak bir geleceðe erteleyerek sosyal reformistlerle aralarýndaki sýnýr çizgisini muðlaklaþtýrýyor. Bugün “Ergenekon” adý altýnda karþýmýza çýkan, yarýn baþka bir biçim altýnda karþýmýza çýkacak olan burjuvazinin iç kavgasýnda proletarya izlemesi gereken politika kendi baðýmsýz sýnýf çizgisidir. Devrimci durum koþullarýnda proletaryanýn baðýmsýz sýnýf çizgisi, her þeyden önce,devrimin pratik politika sorunu olarak ele alýnmasýný, iktidarýn ele geçirilmesinin birinci temel hedef olarak öne koyulmasýný gerektirir. Ýþçi sýnýfýna ve diðer emekçi sýnýflara, ne olup bittiðini anlatmak yetmez, onlara neyi nasýl yapacaklarýný, hangi devrimci amaçlar için savaþmalarý gerektiðini, ele geçirildiðinde zincirin hangi temel halkasýnýn kendilerini gerçek kurtuluþa götüreceðini de göstermek gerekir. Devrimin bir propaganda konusu olmaktan çýkýp pratik politika sorunu haline geldiðini uzun süre önce tespit eden Leninist Parti bütün emekçi sýnýflara ve Kürt halkýna politik iktidarý ele geçirmeden yaþamsal hiçbir sorunlarýný çözemeyeceklerini; bu nedenle bütün güç ve enerjilerini politik iktidarýn ele geçirilmesi amacýna hasretmeleri gerektiðini gösteriyor, anlatýyor. Burjuvazinin iç kavgasýnýn þiddetlenmesi devrimin olanaklarýný kat be kat artýrmýþtýr. Ama bir kez daha vurgulamakta yarar var: Devrimin olanaklarýnýn artmasý onun kendi-liðinden sökün edip geleceði anlamýna asla gelmez. Buna karþýlýk, kitlelerin Leninist Parti’nin program hedeflerini, amaçlarýný anlayacaklarý, kavrayacaklarý ve benimseyecekleri koþullar fazlasýyla olgunlaþmýþtýr. Þimdi, program hedeflerini kolayca anlaþýlabilir, kavranabilir sloganlarla kitlelere götürmenin zamaný.
13
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
SİSTEMİN ÇÖKÜŞÜ VE YÜKSELEN DEVRİM OLANAĞI Türkiye’de tekelci kapitalist sistem hangi aþamada bulunuyor ya da tarihin hangi uðrak noktasýndan geçiyor? Bu önemli soruya doðru ve net bir yanýt vermek için, yöntemin okur üzerindeki itici etkisini göze alarak, bir aktarımda bulunarak baþlamak istiyoruz: “Gelinen bu aþamada aðýr bir yýkým sürecinin bütün iþaretlerini vermeye baþlayan Türkiye’de hükümet aciz, çaresiz ve tahripkar, temel kurumlar yýpranmýþ, hýrpalanmýþ ve endiþeli, siyaset yorgun, týkanmýþ ve inatçý, hukuk zedelenmiþ, güç kaybetmiþ ve öfkeli, aziz milletimiz ise gergin, yoksul ve ümitsizdir. Ülke yönetimi hükümetin kontrolünden çýkmýþ, devleti ayakta tutan temel dinamikler olan yasama, yargý ve yürütme arasýndaki rabýta ve denge kaybolmuþ, birinin diðerine tahakkümünü arzulayan taraftarlar birer birer ortaya çýkmaya baþlamýþtýr. “Küçük bir kývýlcýmýn büyük sosyal ve siyasal olaylara neden olabileceði bu çok hassas ve son derece kritik ortamda, Türkiye derinden ve sinsi bir bölünme ve ayrýþma ortamýnýn bütün iþaretlerini vermekte, týpký ömrünü tamamlamak üzere olan bir köhne ülkenin fetret döneminin emarelerini göstermektedir.” Bu sözler kime ait dersiniz? Bir sosyal reformiste mi? Düzenin yýrtýðýný-söküðünü reformlarla yamayabilme hayaliyle yaþayanlarýn aðzýndan böyle tespitler duymak olacak þey mi? Bir oportüniste ait olabilir mi? Bunalým içinde olduðunu
12
düþünseler de tekelci kapitalist düzenin hala sapasaðlam, devrimin ise uzak bir geleceðin sorunu olduðunu iddia edenlerden bu sözleri duymak beklenecek þey mi? Þaþýrtýcý olacak ama yukarýdaki sözler faþist bir partinin genel baþkanýna, Devlet Bahçeli’ye ait. Þaþýrtýcý ama gerçek..Varlýk nedeni tekelci kapitalist egemenliði ayak bileklerine kadar gelen kan gölü pahasýna korumak olan faþist partinin genel baþkaný, Türkiye’nin içinde bulunduðu durumu ve geçmekte olduðu süreci bir sosyal reformistin ya da bir ortalama sol hareketin aðzýndan asla duyamayacaðýmýz bir açýklýkla ortaya koyuyor. Bu faþiste göre,korumakla mükellef olduðu burjuva toplum “aðýr bir yýkým sürecinin bütün iþaretlerini vermeye” baþlamýþ, “hükümet aciz, çaresiz ve tahripkar, temel kurumlar yýpranmýþ, hýrpalanmýþ ve endiþeli, siyaset –þüphesiz burjuva siyasetyorgun týkanmýþ ve inatçý”, burjuva diktatörlüðün örtüsü olan hukuk “zedelenmiþ, güç kaybetmiþ ve öfkeli”, halk ise “gergin, yoksul ve ümitsizdir”. Bunlar önemli saptamalardýr. Ama bu saptamalarýn faþist bir partinin genel baþkaný tarafýndan yapýlmýþ olmasý onlarýn önemini azaltmýyor, aksine artýrýyor. Çünkü bu sözler, devletin, sistemin, burjuva sýnýfýn, devlet kurumlarýný durumunu yakinen en iyi bilen az sayýdaki adamdan birine aittir. Devletin en temel kurumlarý arasýndaki iliþkiyi adam þöyle tanýmlýyor: “devleti ayakta tutan temel dinamikler olan yasama, 119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
yürütme ve yargý arasýndaki rabýta –yani baðlantý- ve denge kaybolmuþ” Bir politik krizi tanýmlamak için bundan daha iyi ifade olabilir mi? Fakat daha bunlar bir þey deðil. Devletin, tekelci egemenliðin, burjuva toplumun durumunu yansýtan çok daha çarpýcý ifadeler var. Þöyle: “Küçük bir kývýlcýmýn büyük sosyal ve siyasal olaylara neden olabileceði bu çok hassas ve son derece kritik ortamda, Türkiye derinden ve sinsi bir bölünme ve ayrýþma ortamýnýn bütün iþaretlerini vermekte, týpký ömrünü tamamlamak üzere olan bir köhne ülkenin fetret döneminin emarelerini göstermektedir.” Demek ki, Türkiye küçük bir kývýlcýmýn bile büyük sosyal ve siyasal olaylara neden olabileceði bir süreçten geçiyormuþ. Devrimi uzak bir geleceðin sorunu olarak görmekte ýsrar edenler bu tespitten ne anlarlar acaba? Ya Türkiye’nin fetret dönemini yaþayan köhne bir ülke olduðuna dair sözlere ne derler acaba? Devrimin artýk bir propaganda konusu olmaktan çýkýp pratik politika sorunu haline geldiðini anlamalarý için daha ne gerekiyor? Evet, Türkiye tekelci kapitalizmi, ömrünü tamamlamak üzere olan köhnemiþ bir düzendir. Osmanlý İmparatorluðu’nun “iktidarsýzlýk” süreciyle benzeþtirirsek fetret dönemini yaþýyor diyebiliriz. Tekelci kapitalist düzen tarihsel geliþmesinin bu aþamasýnda olduðunu her gün binlerce olayla, somut olguyla gösteriyor. Leninist Parti, Türkiye’deki kapitalist
Yeni Evrede
Sivas Katliamı
Mücadele Birliði
KADIKÖY MÝTÝNGÝ S i v a s katliamýnýn üzerinden 15 yýl geçti. 15. yýlýnda Sivas katliamý birçok ilde lanetlendi, eylemler gerçekleþtirildi, iþçi ve emekçiler, alevi inanýþýna sahip insanlar öfkelerine alanlara taþýdý. Bu eylemlerden birisi de Ýstanbul’da, bir miting þeklinde gerçekleþtirildi. Ýstanbul’da gerçekleþtirilen mitinge Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri, devrimci örgüt ve partiler, sendikalar k a t ý l ý r k e n Mücadele Birliði Platformu ise “Dün Maraþ’ta Bugün Sivas’ta Çözüm Faþizme Karþý Savaþta / Mücadele Birliði PLT.” pankartýyla eylemde yerini aldý. Ýlk olarak saat 16:00’da TepeNautilus önünde toplanýlmaya baþlandý. Ardýndan kitlenin toplanmasýyla birlikte saat 17.30 civarýnda yürüyüþe geçildi. Yürüyüþ boyunca Mücadele Birliði imzalý bildiriler yoðun bir þekilde daðýtýlýrken, bolca kuþlamalar yapýldý. Yine yürüyüþ güzergahý boyunca duvarlara “Faþizme Karþý Birleþik Kitlesel Devrimci Þiddet / DÖB” , “Devrim Ýçin Ýleri / Mücadele Birliði”, “Sivas’ýn Hesabý Sorulacak / Leninistler” yazýlamalarýnýn yapýldýðý görüldü. Yaklaþýk bir saat süren yürüyüþ boyunca “Dün Maraþ’ta Bugün Sivas’ta Çözüm Faþizme Karþý Savaþta”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Sivas’ýn Katili Faþist Devlettir”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Sivas’ý Unutma Unutturma” sloganlarý atýldý. Tüm kitlenin alana girmesiyle birlikte miting ilk olarak saygý duruþuyla baþladý. Saygý duruþunun hemen ardýndan konuþmalar yapýldý. Ýlk konuþma PSAKD Ýstanbul Þubeleri adýna yapýldý. Yapýlan konuþmada Sivas katliamý lanetlenirken; “Katliam devletin ve güvenlik güçlerinin gözetiminde gerçekleþtirilmiþtir. (..) Katliamý gerçekleþtiren zihniyet þimdi iktidardadýr. (..) Madýmak’ta müdahale etmeyenler, Taksim Meydaný’nda iþçi ve emekçilere saldýrmýþtýr” denildi. Yapýlan konuþmalarýn ardýndan müzik gruplarý sahne aldý. Müzik gruplarýndan sonra miting sona erdi.
Alevi Ýnancýna Sahip Ýþçiler, Emekçiler Üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti toplumu sýnýflara böldü. Ýçinde yaþadýðýmýz toplumsal sistem sýnýflý, sömürülü kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin egemen sýnýfý burjuvazidir. Burjuvazi, egemenlik aracý olan devletine dayanarak iþçi sýnýfý ve diðer emekçi sýnýflar üzerinde baský kurar, onlarý ezer ve sömürür. Alevi Ýnancýna Sahip Ýþçiler, Emekçiler Üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti toplumu sadece sýnýflara, sýnýrlara, uluslara, dinlere, inançlara bölmedi. Mezheplere, tarikatlara da böldü. Bölünen emekçi kitleler güçsüz ve takatsiz kaldýlar. Bütün zenginlikleri ve güzellikleri yaratmalarýna raðmen bunlardan yoksun býrakýldýlar. Böylece baský altýnda tutulabildiler; iliklerine kadar ezilip sömürüldüler; aþaðýlanýp horlandýlar ve sonunda yaþamdan kovuldular! Alevi Ýnancýna Sahip Ýþçiler, Emekçiler Din tüm uygarlýk tarihi boyunca egemenlerin egemenliklerini sürdürme, toplumlarý baský altýna alma ve sömürme aracý oldu. Halklarý aldatmanýn naif yoluydu. Alevi Ýnancýna Sahip Ýþçiler, Emekçiler Din bir araçtýr. Ýnsanlarý eðitme, örgütleme ve yönetme aracý. Amaç ise egemenlik, servet ve sefahattir. Bu nedenle peygamberler tanrýnýn elçisi oldular. Bu nedenle krallar tanrýnýn yeryüzündeki temsilcisi olarak ilan ettiler kendilerini, bu nedenle þu anda biz Osmanlý’dan sonraki en “dini bütün” hükümetle yönetiliyoruz. Alevi Ýnancýna Sahip Ýþçiler, Emekçiler Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir hükümet dini bu kadar açýktan “istismar” etmemiþti. Halklarýmýzýn inançlarýný hiç bu kadar açýktan sermayeye dönüþtürmemiþti. Gerçi Kürt ulusuna, Alevi inancýna sahip insanlar, Osmanlý’dan günümüze tarih boyunca hep aþaðýlanýp horlandýlar, baský ve katliamlara uðratýldýlar. Aleviler teokratik Osmanlý monarþizminden gördükleri din baskýsýyla cumhuriyetin sahte laiklik ilkesine sarýlmýþ evlerinin bir duvarýna Hz. Ali’nin diðerine “Atatürk’ün” resmini asmýþlardýr. Sanmýþlardýr ki TC laiktir... laik olacak... Oysa TC devleti hiçbir zaman laik olmamýþ her zaman bir din devleti olmuþtur. Ve Alevilerin kaderi hep Kürt ulusunun kaderi ile kesiþmiþ; ne zaman ki Kürtler ulusal kimliðine, Aleviler inançlarýna sahip çýkmýþ, TC tarafýndan kýyýmlara uðratýlmýþlardýr. Dersim, Çorum, Sivas, Malatya ve en son Madýmak katliamlarý bunun en somut kanýtlarý olmuþtur. Alevi Ýnancýna Sahip Ýþçiler, Emekçiler Emperyalist-kapitalist sistem doruk bunalýmýný yaþýyor. TC devleti tarihinin en derin bunalýmýný yaþýyor. Devleti elinde bulunduran tekeller kendi aralarýnda büyük bir kavgaya tutuþmuþ durumdalar. Ve her biri bu kavgada emekçi halkýn Alevi inancýna sahip insanlarýný kendi yanýna çekmeye çalýþýyor. Ve yeri geldiðinde bir bukalemun gibi kendilerini sizdenmiþ gibi gösterme uðraþýndalar. Ýþbirlikçi tekeller TC devletini emperyalist devletlerin ihtiyaçlarýna göre biçimlendirmek istiyorlar. TC’ye uygulanan ekonomik ilhaký sonuna kadar sürdürmek istiyorlar. Emperyalist efendilerine uþaklýkta birbirleriyle yarýþýyor, birbirlerine giriyorlar. Alevi Ýnancýna Sahip Ýþçiler, Emekçiler Ne din, ne ulus, ne inanç birliði sýnýf birliðinden, sýnýf kardeþliðinden daha güçlü, daha kapsayýcý ve daha gerçektir. Ne din, ne inanç kardeþliði, sýnýf kardeþliðini kapsar. Ulus kardeþliði de böyledir. Ayrýca temel sorun din sorunu da deðildir. Temel sorun; emekle sermaye arasýndaki uzlaþmaz sýnýf çýkarlarýnýn yol açtýðý sýnýf savaþýný kazanma sorunudur. Bunun için burjuvazi her yolu mubah sayarak iç savaþý kazanmak istiyor... Alevi Ýnancýna Sahip Ýþçiler, Emekçiler Artýk uyanmalý, harekete geçmeliyiz. Suni ayrýlýklarý bir tarafa býrakarak burjuva oyunlarý boþa çýkarmak için: Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Laz, Çerkez tüm milliyetlerden kadýn ve erkekler, Alevi ve Sünni inancýndan insanlar, yaþlýlar, gençler birleþmeli ve tüm kötülüklerin kaynaðý kapitalizmi yýkmalýyýz. Ancak kapitalist sisteme son verip, kendi iktidarýmýzý kurduðumuzda gerçek anlamda özgürleþip mutlu olabiliriz. Demokratik Halk Devrimi ve Demokratik Halk Ýktidarý için devrimin saflarýnda birleþmeli ve mücadeleyi yükseltmeliyiz.
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
11
Yeni Evrede
Sivas Katliamı
Mücadele Birliði
SARIGAZÝ’DE 2 TEMMUZ ANMASI 3 Temmuz’da Ýstanbul’un emekçi semtlerinden biri olan Sarýgazi’de, 2 Temmuz Sivas Katliamý yürüyüþü ve anmasý yapýldý. Mücadele Birliði Platformu, DHP, DTP, ODAK, Partizan, AKA-DER ve ESP’nin düzenlediði bu eyleme, BDSP de destek verdi. Ýlk olarak saat 19:30 civarýnda Demokrasi Caddesi’nin sonundaki Vatan Ýlköðretim Okulu önünde toplanýlmaya baþlandý. Mücadele Birliði Platformu olarak saat 19:00 civarýnda Demokrasi Caddesi’nde “Dün Maraþ’ta Bugün Sivas’ta Çözüm Faþizme Karþý Savaþta / Mücadele Birliði PLT” yazýlý pankartýmýzý ve üzerinde Deniz Gezmiþ yoldaþýn siluetinin bulunduðu kýzýl bayraklarýmýzý açarak Vatan Ýlköðretim’in önüne kadar sloganlarýmýzla yürüdük. Yürüyüþ boyunca: “1993’te 35 aydýnýmýz, insanýmýz katledildi. Bu özgürlük mücadelemize, devrim ve iktidar mücadelemize karþý yapýlmýþ bir katliamdýr. Ne zaman Alevi inanýþýna sahip insanlarýmýz baþ kaldýrsa, ne zaman devrim dese, burjuvazi hep korkmuþ ve faþist devlet katliamlara giriþmiþtir. Bu onlarýn devrimden korkusunun en açýk göstergesidir. Halkýmýz bugün yapýlan 2 Temmuz eylemine destek verin” þeklinde yapýlan ajitasyon konuþmalarý Sarýgazi halký tarafýndan alkýþlarla desteklendi ve çevrede bulunanlarda olumlu tepki yarattý. Ardýndan tüm kitlenin toplanmasýyla birlikte yürüyüþe baþlandý. Nazým Hikmet Parký’na kadar yapýlan yürüyüþte en önde üzerinde “2 Temmuz’u Unutmadýk Unutturmayacaðýz / AKA-DER, DHP, DTP, ESP, Mücadele Birliði PLT, Partizan” yazýlý ortak pankartý taþýndý. Yürüyüþ yaklaþýk bir buçuk saat sürdü. Bizler Demokrasi Caddesinde sloganlarýmýzla yürürken Sarýgazi halký da tüm devrimcileri alkýþlarla destekledi. Eyleme büyük bir ilgi ve destek vardý. Yürüyüþ yaparken bir ara kitlenin önü jandarma tarafýndan kesildi. Yürütmeyeceklerini söylediler, fakat kitlenin tepkisi ve bu durumu halkýn alkýþla protesto etmesi üzerine jandar-
14
ma tasý taraðý toplayýp kaçmak zorunda kaldý. Böylece bir kaç dakika duraksayan yürüyüþümüz devam etti. Yol boyunca “Dün Maraþ’ta Bugün Sivas’ta Çözüm Faþizme Karþý Savaþta”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak” sloganlarýmýzla yürüdük. Yürüyüþ Nazým Hikmet Parký’nda son buldu. Parka gelince tüm siyasetler pankartlarýyla çember oluþturdular. Bu arada saat 21:00’ý geçiyordu. 2 Temmuz anmasý saygý duruþuyla baþladý. Saygý
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
duruþunun hemen ardýndan ortak basýn metni okundu. Okunan metinde: “Tarihi ezilen ve sömürülen kitlelere karþý katliamlar tarihi olan TC. devleti, gerçek yüzünü bundan 15 yýl önce bir kez daha gösterdi. Pir Sultan Abdal etkinliklerine katýlmak üzere Türkiye ve Kürdistan’ýn dört bir tarafýndan gelen devrimci, yurtsever, iþçi, emekçi, aydýn ve sanatçýlara planlý bir þekilde saldýran devletin kullanýp ve desteklediði dinci faþistler, 35 insaný ‘tekbir’ sesleri eþliðinde diri diri yaktýlar. (...) Sivas katliamý bir tesadüf deðildir. Bizzat devlet tarafýndan planlanan, örgütlenen ve onun desteklediði faþistler tarafýndan sahnelenen bir katliamdýr. Ekonomik-politik krizle sarsýlan egemen güçler, kendisini toparlamak, ayakta kalmak ve harekete geçen kitlelere gözdaðý vermek için katliamlara baþvurmaktadýr. Bu katliama iþçiler, emekçiler ve Kürt ulusu yabancý deðildir. Bizler bu katliamý Dersim’den, Aðrý’dan, 1 Mayýs 1977’den, Maraþ ve Çorum’dan tanýmaktayýz. Bizler bilincimizde halen capcanlý duran Digor, Gazi, 19 Aralýk, Þemdinli ve Malatya katliamlarý ve Hrant Dink’in katlediliþiyle yaþamaktayýz. Sivas katliamý, bu katliam politikasýnýn baþka bir adýdýr. Egemen güçler bu ve benzeri katliamlara baþvururken, kimi zaman sivil faþistleri, kimi zaman ise Hizbullah adıyla kendi yarattýðý ve gündeme soktuðu savaþ örgütlerini aracý olarak kullanmaktadýr. Ve bu savaþ örgütlerine kimi zaman da devlet karþýtlýðý görüntüsü vererek, kendi katliamcý yüzünü örtmeye kalkmaktadýr. Hatta Kürt ulusu tarafýndan suçüstü yakalandýðý Þemdinli örneðinde de olduðu gibi ‘ortada devletin bir suçu olmadýðý, onun içinden çýkan ferdi ve hassasiyetleriyle davranan çocuklarýn devlete zarar verdiðini’ söyleyerek, gerçekleri ters yüz etmeye çalýþmaktadýr. Devletin içinde kötü çocuklar aramaya gerek yoktur. Planlayan da, uygulayan da, katleden de devlettir. (...) Kendi onurumuza ve her gün daha fazla elimizden alýnan geleceðimize sahip çýkmak için, kurtuluþumuzu saðlayacak olan devrim ve onun yolundan elde edeceðimiz özgürlüðümüz için örgütlenmeli, mücadeleyi büyütmeliyiz. Tarihte hiçbir acý ve katliam yanýtsýz kalmamýþ, er veya geç hesabý sorulmuþtur. Sivas Katliamýnýn da hesabý sorulacaktýr” denildi. Açýklamanýn ardýndan semah gösterisi yapýldý. Semah gösterisi büyük bir ilgiyle izlendi. Daha sonra program müzik dinletisiyle birlikte sona erdi.
Yeni Evrede
Sivas Katliamı
Mücadele Birliði
GAZÝ HALKI SÝVAS’I UNUTMADI! 2 Temmuz 1993’te, Madýmak Oteli’nde, yakýlarak katledilen 35 aydýn ve sanatçýyý anmak için, 29 Haziran akþamý ortak bir anma etkinliði düzenledik. Çeþitli sosyalist yapýlar olarak ortak bir platform kurduk. Platform olarak etkinliðin duyurusunu yapmak amacýyla Gazi Mahallesi’nin merkezi noktalarýna “Sivas, Maraþ, Çorum, Gazi,19 Aralýk, Þemdinli... Katliamlar Sürüyor, Hesabýný Soracaðýz” yazýlý ozalitler yapýþtýrdýk. Kahve konuþmalarýyla etkinliðimize çaðrýlar yaptýk. 29 Haziran akþamý saat 19:00’da eski karakolda toplandýk. Buradan etkinliðimizi yapacaðýmýz alana doðru yürümeye baþladýk. Yürüyüþe yaklaþýk olarak 1000 kiþi katýldý. Yürüyüþ boyunca Sivas’ta yakýlarak katledilen aydýn ve sanatçýlarýn resimleri taþýndý. “Katil Devlet Hesap Verecek”, “Sivas’ý Unutma, Unutturma”, “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”, “Dün Maraþ’ta, Bugün Sivas’ta Çözüm Faþizme Karþý Savaþta”, “Sivas Þehitleri Ölümsüzdür” sloganlarýyla etkinlik alanýna kadar yürüdük. Etkinlik, Sivas’ta ve devrim mücadelesinde ölümsüzleþenler adýna saygý duruþuyla baþladý. Daha sonra aþaðýdaki metin platform adýna okundu: “2 Temmuz 1993. Sivas. Dört bir taraftan gelen aydýnlar, sanatçýlar ‘Dördüncü Pir Sultan Abdal Þenliði’ için Banaz’da bir araya gelmiþti. Amaçlarý ‘bozuk düzende saðlam çark olunmaz’ diyen Pir Sultaný anmaktý. Sazla, sözle, semahla. Kimsenin sinsice hazýrlanan katliamdan haberi yoktu. Hýzýr Paþa pusudaydý. Festival olaðan þeklinde devam ederken Sivas sokaklarýný iðrenç bir uðultu sarmaya baþladý. Dinci faþistler, devletin desteðinde ve yönlendiriciliðinde Sivas sokaklarýný doldurmaya baþladý. Bahaneleri hazýrdý. Allahsýz Aziz Nesin’i Sivas’tan kovmak. Oysa asýl amaç Pir Sultan’ý bir kez daha asmaktý. Daraðacý bu kez Madýmak’ta kuruldu. Alev ve dumandan oluþan bir daraðacý. 35 can, 35aydýn, 35 sanatçý burada diri diri yakýldý. 35 insanýmýz yanarak can verdi. Sivas katliamý bir tesadüf deðildi. Sivas katliamý devlet tarafýndan planlanan ve örgütlenen, dinci faþistler eliyle sahnelenen bir karþý-devrim hareketidir. Faþist devlet iþçiler, emekçiler ne zaman ayaða kalksa katliamlara baþvurmuþtur. 1 Mayýs 1977’den, Maraþ’tan, Çorum’dan, Lice’den, Gazi’den, 19 Aralýk’tan, Þemdinli’den bu yana gerçek budur. Türkiye ve Kürdistan’ýn yakýn tarihi katliamlarla doludur. Ekonomik-politik krizle sarsýlan egemen sýnýflar, düzenlerini ayakta tutabilmek, topluma gözdaðý vermek amacýyla bu katliamlara baþvurdu, baþvurmaya devam ediyor. Devletin diðer bir amacý da toplumda yapay bir AleviSünni karþýtlýðý yaratarak iþçileri ve emekçileri bölmekti.
Aralarýna aþýlmaz duvarlar dikerek onlarý güçsüz býrakmaktý. Gazi halký, Amacýmýz Sivas’ý anlamaktýr. Sivaslarý bir daha yaþamamaktýr. Ayný acýlarý bir daha yaþamamak için düþmanýmýzý iyi tanýmalýyýz. Öfkemizi, kinimizi doðru hedeflere yöneltmeliyiz. Acýlarýmýzýn kaynaðý, özgürlüðümüzün düþmaný faþist devlettir. Kürt-Türk, Alevi-Sünni hangi milletten, hangi mezhepten olursa olsun bütün emekçiler faþizme karþý birleþmelidirler. Geleceðimizi güvence altýna almak istiyorsak özgürlüðümüzün düþmaný, gericiliðin kaynaðý faþist devleti yoketmeliyiz. Sýnýfsýz, sömürüsüz, barýþçýl bir dünya kurmalýyýz.” Metin okunduktan sonra sýrasýyla, Grup Filiska, Bektaþ Sarýateþ, Önder Babat Müzik Topluluðu, Alýnteri Ýþçi Korosu sahneye çýktý. Etkinlik GOP Ýþçi Platformu’nun hazýrladýðý þiir dinletisi ve sinevizyon gösterisiyle son buldu. GAZÝ MÜCADELE BÝRLÝÐÝ PLATFORMU
SÝVAS’I UNUTMADIK UNUTTURMAYACAÐIZ... 2 Temmuz 1993... Ýþçi ve emekçileri ve onun öncülerini sindirmek, halklara gözdaðý vermek için faþist devlet tarafýndan bir katliam tezgahlanmýþtý. Madýmak’ta yanan 35 can bize þunu göstermiþti. Sermaye sýnýfý iktidarýný korumak için hiçbir iðrençlikten kaçýnmayacaktý. Ýþte bu gerçeði iþçi ve emekçilere bir kere daha hatýrlatmak için, 2 Temmuz günü alanlardaydýk. Çeþitli demokratik kitle örgütlerinin düzenlediði mitinge “Sivas’ý Unutma Unutturma Mücadele Birliði Plt” yazýlý pankartýmýz ve “Maraþ’ýn, Sivas’ýn, Gazi’nin Katili Sermaye Devleti”, “Sivas’ý Unutma, Unutturma”, “Sivas’ýn Hesabý Sorulacak”, “Sivas’ta Ölümsüzleþenler Onurumuzdur”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Faþizmi Devrimle Yýkacaðýz”, “Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi Ýktidar, Herþey Emeðin Olacak” sloganlarýmýzla katýldýk. Coþkumuz, dinç duruþumuz, sloganlarýmýzý gür haykýrýþýmýz, eylemin sonuna kadar hiç deðiþmeyen kararlýlýðýmýz pek çok insaný etkiledi. Fotoðrafýmýzý çekenler, pankartý tutup bizimle fotoðraf çektirenler oldu. Eylem 5 Temmuz’da Bornova’da yapýlacak olan “Yoksulluða ve Zamlara Hayýr” mitingine çaðrý yapýlarak sonlandýrýldý. FAÞÝZMÝ DEVRÝMLE YIKACAÐIZ! Ýzmir Mücadele Birliði Platformu
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
15
Yeni Evrede
Sivas Katliamı
Mücadele Birliði
KATLÝAMIN YILDÖNÜMÜNDE SÝVAS’TAYDIK Özgürlük simgesi Pir Sultan Abdal’ýn anma etkinliðine katýlan, yozluðu, çürümüþlüðü dayatan burjuva sanata karþý, toplumcu-gerçekçi sanat anlayýþý ile insanlarý ileri taþýyan, devrimci-demokrat 35 aydýn ve sanatçýmýzý 2 Temmuz 1993’te, Sivas’ta, Madýmak Oteli’nde yakarak katlettiler. “Her þeyimizi elimizden alabilirler. Ama türkülerimizi alamazlar” diyordu Salvador Allende. Öyle de oldu. Her þeyimizi almaya, yok etmeye çalýþtýlar. Ve gerçekten de türkülerimizi silemediler hafýzalardan. Ateþe verdiler, bedenlerimizi yaktýlar, ama türküler o alevlerin bizlerde uyandýrdýðý hýnçla daha da gürleşti, güçlendi. Katliamýn 15. yýlýnda onbinlerce insan Sivas’ta katliamý protesto etmek için sokaklara döküldü. 35 aydýn ve sanatçýnýn yanarak can verdiði katliamýn unutulmadýðý ve çözümün faþizme karþý savaþta olduðu bir kez daha vurgulandý. Bizler de Antep Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak Önsöz dergilerimiz ve Sanat Merkezimizi tanýtan broþürlerle Sivas’ýn yolunu tuttuk. Yol boyunca otobüste sürekli marþlarla ve ezgilerle, katledilen aydýn ve sanatçýlarýmýzýn anmasý baþlamýþtý. Sabahýn erken saatlerinde Sivas giriþinde polis barikatý karþýladý bizi. Özel harekat timleri ve çevik kuvvetlerle Sivas giriþine yýðýnak yapmýþlardý. Kimlik kontrolü ve bekleyiþin ardýndan yola devam ettik. Bütün illerden ve yurt dýþýndan gelen insanlar çýð gibi büyümeye baþlamýþtý. Saatler 11:00’i gösterdiðinde büyük yürüyüþ baþladý. Yaklaþýk 30.000 kiþinin katýldýðý yürüyüþte yol boyunca sürekli “Dün Maraþ’ta Bugün Sivas’ta Tek Yol Faþizme Karþý Savaþta”, “Sivas’ýn Ateþi Sönmeyecek”, “Madýmak Müze Olsun” gibi sloganlarla faþizme ve kapitalist sisteme öfkelerini haykýrdýlar. Madýmak Oteli’ne doðru yürüyüþe geçen kitleyi sürekli yol boyunca sendikalar ve demokratik kurumlar karþýlayarak yürüyüþe katýldýlar. Uzun bir yürüyüþün ardýndan Madýmak Oteli’ne varýldýðýnda daha da hýnçla sloganlar atýlmaya baþlandý. Bizler de yürüyüþ ve miting esnasýnda Sanat Merkezimizin broþürlerini ve Önsöz dergimizin tanýtýmýný gerçekleþtirdik. Oldukça yoðun bir ilgiyle karþýlaþtýðýmýz eylemde bir çok kiþiyle dergimiz ve sanat merkezimiz hakkýnda oldukça olumlu diyaloglar kurduk. Otelin önünde kurulan platformda kitle örgütleri temsilcileri ve sanatçýlar konuþma yaptýlar konuþmalarýn ve programýn ardýndan anma saat 14:30 civarýnda son buldu. ANTEP AYIÞIÐI SANAT MERKEZÝ
16
ADANA’DA SÝVAS ANMASI 1993, 2 Temmuz’unda Sivas Madýmak oteline faþist devlet ve onun gerici güruhlarý tarafýndan düzenlenen saldýrýda, 35 aydýnsanatçý yakýlarak katledilmiþ ve 60’a yakýn kiþi de yaralanmýþtý. Adana’da 2 Temmuz ’da 5 Ocak Meydaný’ndan Ýnönü Parký’na bir protesto yürüyüþü düzenlendi. Saat 19.00’da “Sivas’ýn Sorumlusu Devlettir! Hesabýný Soracaðýz!” pankartý açýlarak yürüyüþe baþlandý. Mücadele Birliði okurlarý olarak kızıl bayraklarýmýzla ve “Dün Maraþ’ta, Bugün Sivas’ta, Çözüm Faþizme Karþý Savaþta” dövizimizi açarak eyleme katýldýk. Adana’nýn en iþlek caddelerinden Çakmak Caddesi boyunca sloganlar ve zýlgýtlar eþliðinde yürüyen kitle, “Sivas’ýn Hesabý Sorulacak”, “Katil Devlet Hesap Verecek”, “Faþizme Karþý Omuz Omuza”, “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”, “Analarýn Öfkesi Katileri Boðacak” sloganlarý atýlarak eylemin bitiþ noktasý olan Ýnönü Parký’na geldi. Burada basýn açýklamasýnda þöyle denildi; “Madýmak’ý anmak, katliamdan hesap sormak ve o günü unutturmamak tüm devrimci-demokrat insanlarýn görevidir. Ancak bunu yaparken katliamýn sorumlularý ile kol kola olmak, onlarý davet etmek alevi halký üzerinde oynanmak istenen oyuna hizmet etmektir. Biz böyle bir oyuna gelmeyelim diyoruz. Bir kez daha yineliyoruz ki; Sivas katliamýný unutmayacak, unutturmayacaðýz. Ýnsanlarýmýza yönelen her türlü saldýrýnýn karþýsýnda durmaya devam edeceðiz. Deðil 15 yýl, 150 yýl da geçse Sivas’ýn hesabýný soracaðýz.” Basýn metni okunduktan sonra, Grup Diyar’ýn verdiði kýsa müzik dinletisinden sonra eylem sona erdi. DÜN MARAÞ’TA, BUGÜN SÝVAS’TA ÇÖZÜM FAÞÝZME KARÞI SAVAÞTA!
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
Adana Mücadele Birliði Platformu
Yeni Evrede
Okur
Mücadele Birliði
YAÞIYORUM DÝYEBÝLMEK ÝÇÝN Merhaba,yüreðini devrime adamýþ, bilincini Marksizm, Leninizmle kamçýlamýþ, yarin yanaðýndan gayrý her þeyin paylaþýldýðý o yeni dünya için yüreðini sevdaya, bilincini, bedenini savaþa adamýþ, özünü kandýrmayan insanlara.. Daha ne çok yazasým var onlar hakkýnda! En iþlek yerinden kangrene tutulmuþ þu dünya iþleyiþine baktýkça daha da yazasým var anlayacaðýnýz. Þu iþleyiþe bakýn hele ezdikçe mutlu olan, yendikçe, hayatý ýskalamýþ olanlara bakýp kendini þanslý sayanlara, ÖSS sýnavýna girip kazanýnca kendini baþarýlý sananlara (ki bu sýralama yarýþý; arkada kalanýn intihar ettiði,yaþamdan kovulma endiþesiyle sinir krizi geçirdiði bir yarýþma) sen öndeysen kazandýn. Baþarý tanýmý “mutluluk”. Ama ben çalýþtým hak ettim. Doðru, üretenin iliklerine kadar soyulduðu, soyutlandýðý, bir avuç asalak beylerin emeðin üzerine çullanýp edindikleri sermayenin, yoz kültür ve ahlakýnýn, eðitiminin, bu diþleri kanla dönen büyük çarkýn küçük bir parçasý oldun....Kendine biçtiðin misyon bu, ne büyük bir mutluluk! Anlaþýldýðý gibi bir öðrenciyim. Öðretmenlerin faþizmi aþýlamaya çalýþtýðý, kýz ve erkeðin birbirini nasýl tavlayacaklarýný piþkince anlattýðý, cinsleri metalaþtýrmaya çalýþan, hiçbir þeye karýþmayan, dokunmayan insancýklar yaratmaya kafa yoran; bilgisizlik içinde “bilgiyi”, ahlaksýzlýk içinde “ahlaký” öðretmeye çalýþan baþarýsýz öðretmenlerin öðrencilerinden biri. Ýnsan olduðunu hatýrlayýp bütün bu saçmalýklara baþkaldýran bir öðrenci. Evet öðrenciyim, ama dünyaya sadece öðrenci gözüyle bakan biri deðil. Ýþçiler gibi hissedebilen, sokakta mendil satan çocuk, çocuðunu doktora götüremeyen bir baba, Kürdistan’da oðlu öldürülen bir ana, annesiyle anlaþamayan genç bir kýz, babasýndan korkan bir çocuk, payýna arabesk müziðin acı tadý düþmüþ sevdiði kýzla kavuþamayan ve artýk hiç bir iþe yaramadýðýný düþünen, kendisine ve çevresine zarar vermeye baþlayan varoþ delikanlýsý... Ýþ yerlerinde, evlerinde, kahveleriyle dedikodu yapan hayatý boþ vermiþ hanýmlar, hayatý TV’de izlediði (saçmasapan) þeylerden ibaret sananlar, yaþamý okumakla yada çalýþmakla geçen, amacý elleri kanlý sistem içinde statüsüyle ya da giyindiði marka elbisesiyle bir eþya gibi deðer görülmeye çalýþanlarýn, birini aþaðýlamayý espri sayan, zarar vermeyi þakayla süsleyen insanlarýn, kendilerini 3 saniyede bir çocuðun “açlýktan” ve “önlenebilir” hastalýktan öldüðü bir dünyada malýyla övünen insanlarýn yerine koyup dehþete düþen... Bu dünyadan umudu kesip öbür dünyanýn hurili köþelerinde yer edinmeye çabalayan et parçalarýnýn, her
sabah kalktýðýnda hayata lanet edip iþyerlerine gitmek zorunda kalanlarýn... Her þeyi eleþtirip, hayýflanan ama birþey yapamayacaklarýný düþünenlerin... Ömür boyu çalýþýp çocuklarýna bu onursuz dünyada yer edinmeye çalýþýp, sonucu ne olursa olsun baþarýsýz insanlarýn... Çocuklarýný dünya kötülüklerinden sakýnýp dört duvar arasýna sýkýþtýrmaya çalýþanlarýn... Çizilmiþ yolda kendi ayak izleriyle yürüdüklerini zanneden, özünü kaybetmiþ gençlerin... Marx’ýn, Che’lerin, Deniz’lerin ýþýðýnda yani dünya için savaþan gençleri kandýrýlmýþ gençler olarak gören kandýrýlmýþ büyüklerin... Evinde, sokakta, iþyerlerinde, reklamlarda ezilenlerin ezileni kadýnlarý ‘yürüyen piliç’ olarak görenlerin, bunu onuruna benliðine yedirebilen içi boþaltýlmýþ kadýnlarýn... Hayatý bir makine gibi üreten ama bir eþya olarak evden iþ-yerine mekik dokuyan, þimdilik sadece bir kedi gibi önüne karnýný doyurabilecek birþeyler atýlan iþçilerin... Eþiyle, çocuðuyla, arkadaþýyla iyi iliþkileri ticari iliþkilerden geçen, kavga gürültüleri yine para üzerinden olan bu hayattan nefret ettikleri halde hala birþey yapamayacaklarýný düþünenlerin... Amerika’nýn Irak’a giriþini, oradaki insanlarýn nasýl öldürüldüðünü “stand up” gösterisiyle komikleþtirmeye çalýþan, öfkeleri kahkahalarla örtmeye çalýþan kuklalarýn yerine koyabilen bir öðrenciyim. Neden “DEVRÝM” diye düþündüðümde farkettim, sadece dünyadakilerin yerine koyun kendinizi, ama hepsinin... Bir de bakýn olduðunuz yere hangi yerdesiniz ve ne yapmak istediðinizi düþünün. “Ama”larla, “fakat”larla son bulmasýn düþündükleriniz. Spartaküs böyle düþünmedi, Che... Deniz’ler ve nice kahramanlar böyle düþünmedi. Sizin zannettiðiniz ama tapusunun sizde olmadýðý bu dünyada niçin yaþadýðýnýzý düþünün ve nasýl yaþamak istediðinizi... Çocuklarýnýzý nasýl sevdiðinizi düþünün, bütün bencilliklerinizden soyunarak, geleceðinizi; çýkarlarýn hükmettiði insanýmsýlar yaratmayýn. Bu geleceksizliðe son verme umuduyla düþünün, insanlýðý mutluluðu yeni baþtan çizerek düþünün. Düşündüklerinizi ulaþtýrma, hissettirme, savaþtýrma umuduyla düþünün ve koþun yapýcýlarýn yanýna. Ýnsan olmanýn en önemli adýmýný atýn ve yükseltmeye baþlayýn yapý yerini, bu kez beylere, patronlara, bu sisteme deðil, bu kez insanlýðýnýzý üretin, o güzelim dünya için. Yeni dünyayý görüp görmemek deðil mesele, mesele bu yüreðe sahip onurda. Unutmayýn nerede olursanýz olun bu yapý sizin ellerinizde, okuyun öðrenin ve yükseltmeye baþlayýn yapý yerini. Savaþtýkça artýk çatýsýný yaptýðýnýzý unutmadan ölümün kaçýnýlmaz olduðunu bilip. Ölümsüzleþmeyi göze alanlara selam olsun, selam olsun YAPICILARA! ÝZMÝR’DEN BÝR MÜCADELE BİRLİĞİ OKURU
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
17
Yeni Evrede
Mektuplar
Mücadele Birliði
TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK Ýnsan Haklarý Derneði, cezaevlerindeki hasta tutsaklarýn sorunlarýna dikkat çekmek için 10 Temmuz günü, Konak Postanesi önünde bir eylem gerçekleþtirdi. Eylem çeþitli demokratik kitle örgütleri tarafýndan desteklendi. 6 aydan beri düzenli olarak yapýlan bu eylemlerde bu defa, cezaevlerindeki tutsaklar için bir basýn açýklamasý yapýlmasýnýn ardýndan, cezaevinde bulunan iki devrimci tutsaða, Ali Çekin ve Ýnayet Mete’ye, mektup postalandý. Eylem sýrasýnda “Ali Çekin ve Ýnayet Mete Yalnýz Deðildir” pankartý açýlýrken, “Ýçerde Dýþarda Hücreleri Parçala”, “Ali Çekin Yalnýz Deðildir”, “Ýnayet Mete Yalnýz Deðildir”, “Hasta Tutsaklar Serbest Býrakýlsýn”, “Ýnsanlýk Onuru Ýþkenceyi Yenecek” sloganlarý atýldý. Ali Çekin ve Ýnayet Mete isimli tutsaklar aðýr hastalýklarý var ve cezaevinde çok zor koþullarda yaþamaktadýrlar. Tutsaklar bu konuda ÝHD’ye mektup yazýyorlar ve ÝHD vasýtasýyla tüm insanlarýmýz bu durumdan haberdar edilmiþ oluyorlar. Yapýlan basýn açýklamasýnda tutsaklarýn durumu anlatýldýktan sonra “...Sevgili Ýnayet Mete, Ali Çekin sizlerin durumu ‘saray’ denilerek övülen cezaevlerinin koþullarýnýn saraya benzemediðini açýkça gösteren iki örnektir. Elimizde daha yüzlercesi mevcut. Bu mektuplarda anlatýlanlar bir insanlýk trajedisidir. Yaþam hakkýnýn korunmasý gerektiði temel anlayýþýndan hareketle , sizin adýnýza baþta Adalet bakaný Mehmet Ali Þahin’e ve tüm vicdanlara bir kez daha 29 þubemizden tüm yöneticilerimiz ve üyelerimizle sesleniyoruz:Ýnayet Mete, Ali Çekin yalnýz deðildir. Biz insan haklarý savunucularý sizlerden gelecek saðlýk haberleriyle yolumuza devam edeceðiz. Cezaevlerinin olmadýðý günler özlemiyle” denildi... Eylem sýrasýnda mektuplar postalanýrken, PTT memurunun ÝHD’den kimlik sorarak sorun çýkarmasý üzerine tartýþma çýktý. Halktan biri(!) (halktan biri olduðu þüpheli çünkü orada bulunan 30-35 kiþiye kafa tutmasý düþündürücü) baðýrarak “bir saattir sizi bekliyoruz, beni bekletmeye hakkýnýz yok, benden izin alacaksýnýz” gibi laflarla sorun çýkarmaya çalýþtý. Daha sonra bu kiþi dýþarýya çýkartýldý. Biz destek verdiðimiz bu eylemle ilgili þunu söylemek istiyoruz: Ne demir kapýlar, duvarlar; ne de polis provokasyonlarý yükselen devrimi engelleyebilir. Tutsaklýk sorununda kesin çözüm zindanlarýn yýkýlýp, tutsaklarýn özgürleþtirilmesidir. O güne kadar burjuvazi þunu iyi bilmelidir: DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR YALNIZ DEÐÝLDÝR.DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR! Ýzmir Mücadele Birliði Platformu
TOPRAKTEPE KÖYÜ VE TOPRAK-DER Yoksul topraklarýn yiðit insanlarýna... Ýnsanlarý yoksul, insanlarý aç. Ormanlarý yakýlan, insanlarý göçe zorlanan, meralarý, mezralarý ellerinden alýnan, ezilmiþliðin, sevdanýn ve yiðitliðin harmanlandýðý þirin bir alevi köyü Topraktepe. Kapitalist sistemin iþleyiþ yasalarý saflaþmayý beraberinde getirmiþ. Kimi yoksulluktan göç etmiþ, kimi devletin baský ve zulmünden kaçmýþ... Kýsaca ana ocaðýn-
18
dan, yaþamýþ olduklarý topraklarýndan koparak metropollerin yamaçlarýnda emekçi semtleri oluþturarak, yoksulluklarýný, iþsizliklerini buralarda yaþamaya devam etmiþlerdir. 12 Eylül faþist diktatörlüðünün estirdiði terör ve baskýdan Topraktepe de üstüne düþeni fazlasýyla almýþ, köy defalarca basýlýp meydanda toplanan emekçi halký tehdit edilmiþ, gözaltýlar, iþkenceler yaþanmýþ. Ama köyün emekçileri ve o kuþaðýn duyarlý gençliði sessiz kalmamýþ, faþist saldýrýlara karþý savaþýmýn hep önünde olmuþlardýr. Sýnýf mücadelesine katkýlarý unutulmayacaktýr. Köyün þirinliði, doðal güzelliði insanlarýn sýcaklýðý, sevecenliði ve kavgacý ruhlarý, sistemi ürkütmüþ. Devrimci mücadeleye, kavganýn kahramanlarýna sahip olan köy, devrime katkýyý fazlasýyla vermiþ, bedeller ödemiþ. 12 Eylül sonrasý göçün yoðun yaþandýðý bölgelerden biri de Topraktepe köyüdür. Yamanlar’da 220 hane nüfusun oluþu göçün yoðunluðunu gösterir. Göçlerle birlikte Ýzmir’de Yamanlar Daðý’nýn eteklerinde gecekondular kurarak kendilerine yaptýklarý bu barýnaklarda yaþamaya baþlamýþlar. Eski adý Maraþ Mahallesi olan bu bölge Malatya, Maraþ, Dersim kökenli emekçilerin oturduðu bir bölgedir. Bölge halkýnýn geneli proleter ve emekçi olarak en aðýr þartlarda çalýþýrlar. Çoðunluðu demir-çelik sektöründe emek sarfetmektedirler. Sýnýf mücadelesinin devrimci geliþimin önünü açmada, ileri taþýmada öncü rolünü oynamýþtýr. Ýzmir’de Newroz ateþleri, bir Kale’de, bir de Yamanlar’da yakýlmýþ, halklarýn mücadele birliðinin saðlanmasýnda önemli roller üslenmiþtir. TOPRAK-DER Ýzmir metropolünde kendi yöresinin kültürünü canlý kýlmak, sosyal ve kültürel geliþimin, dayanýþmanýn önünü açmak, paylaþýmýn, dostluðun, sevginin, devrimci bilinçlenmenin önünü açmak için bir dernek olarak faaliyet sürdürmektedir. İzmir’den Mücadele Birliği Okuru
“NEDEN KAPÝTALÝZME KARÞIYIZ?” Bu soruya verecek cevaplarým þunlardýr: Çünkü; bizi insan yerine deðil bir hayvan yerine koyduðu için. Çünkü; hem bedenimizi hem beynimizi sonuna kadar sömürdüðü için. Çünkü; bu kadar sömürüldüðümüz ve bu kadar aç kaldýðýmýz için. Çünkü; bizlere insan olduðumuzu unutturup, insani deðerleri öðretmediði için. Çünkü; aslýnda yaþadýðýmýzý zannedip, yaþayamadýðýmýz için kapitalizme karþýyýz ve bunun için kapitalizmi yýkmak istiyoruz. Neden Sosyalizm? Sosyalizm istiyoruz: çünkü; hayvan deðil insan yerine konulacaðýmýzý bildiðimiz için. Çünkü gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatmayan bir halk yaratmak için. Çünkü; insan olduðumuzun bilincine varýp, yaþayabiliyorum diyebilmek için sosyalizmi istiyoruz. Ve Neden Devrim? Çünkü; bu sistemde bunlarý görmediðimiz için. Çünkü; emek vermeyen insanlarýn insani deðerlere deðer vermediklerini bildiðimiz için. Çünkü; gelecek kuþaklarýn yarýnlarýný aydýnlýklar içinde yaþamalarýný istediðimiz için. O halde birlik ve beraberliðe sahip çýkýp mücadeleyi yükseltelim ve tarihsel toplum evrimini hýzlandýralým.
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
Ýzmir’den Genç Bir Yoldaþ
Yeni Evrede
Anma
Mücadele Birliði
KEMAL ÞAHBUDAK (1956-1979) YUSUF SAÐUN (1962-1979)
YOLDAÞLARIMIZIN KANI YERDE KALMAYACAK BEN ÖLÜRSEM ÞAFAK VAKTÝ GELÝP AÐLAMAYIN, BAÞINDA MEZARIMIN ÖZGÜRLÜK RÜZGARIYIM BEN ESECEÐÝM ÜSTÜNDE DÜNYANIN THKO/MB’nin Ýstanbul Ýl Örgütü, Þiþli Semt Komitesi’ne baðlý olarak Hürriyet Mahallesi’nde mücadele yürüttüler. Kemal ÞAHBUDAK, THKO/MB aday üyesiydi. Ýnþaat iþçisi olan Kemal ÞAHBUDAK evliydi. Kiþisel ve örgütlü y a þ a m ý n d a dürüstlüðü, çalýþkanlýðý ve fedakarlýðýyla bilinir. Onun bu özelliði THKO/MB döneminde örgütlü çalýþma alanýna taþýnmýþ, örgütün Ýstanbul’daki geliþmesine katkýda bulunmuþtur. Bulunduðu bölgede faþist güçlerin saldýrýlarýnýn yoðunlaþmasý üzerine o da yoldaþlarýyla birlikte faþist saldýrýlara karþý
etkin rol oynamýþtýr. Ýstanbul Ýl Örgütü ve Þiþli Semt Örgütü’nün militan, silahlý çizgisi sonucu Hürriyet Mahallesi kýsa süre içinde devrimcilerin (esas olarak da THKO/MB’nin) etkinliðine geçti. Yusuf SAÐUN, THKO/MB sempatizaný bir öðrenci olarak Genç Emekçiler Birliði Derneði (GEB) saflarýnda mücadeleye katýldý. Örgüt saflarýna katýlmasý, yaþý nedeniyle yeni olmakla beraber, bölgedeki halkýn sempatisini kazanmýþ ve yoldaþlarýnýn gözünde saðlam bir yer edinmiþti. Her iki yoldaþ, 17 Temmuz 1979’da, Hürriyet Mahallesi’nde kimlik denetimi yaparken bir faþist tarafýndan katledildiler. Yoldaþlar Hürriyet Mahallesi’nde halkýn geniþ katýlýmlý ve THKO/MB’nin açýk silahlý korumasý altýnda Kaðýthane’de sonsuzluða uðurlandýlar.
DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞALIM Ne zaman devrim mücadelesi yükseliþte olsa, ne zaman geniþ iþçiemekçi yýðýnlar devrim mücadelesine yönelse burjuvazi her zaman katliamlara baþvurmuþtur. Bu katliamlar ayný zamanda burjuvazinin devrim karþýsýnda ne kadar güçsüz bir durumda olduðunu gösteriyor. Bundan 15 yýl önce faþist devlet yükselen devrim mücadelesini bastýrmak, geniþ iþçi ve emekçi yýðýnlarýn devrim mücadelesine yöneliþini
engellemek amacýyla Sivas’ta bir katliama giriþti. Dinci gerici faþistler kanalýyla yapýlan bu katliamda 35 aydýnýmýz, insanýmýz vahþice katledildi. Ankara’dan DÖB’lü öðrenciler olarak bu katliamý lanetlemek, katliamlara karþý kitleleri devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmeye çaðýrmak için, 2 Temmuz’da düzenlenecek olan eyleme katýlma kararý aldýk. Ancak eylem günü bir karýþýklýk sonucu eyleme katýlamadýk. 119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
Qui Vivra Verra / Et Çaira Et Çaira (Yaþayanlar Görecek / Ve İþler Yürüyecek) Bunun üzerine, Sivas Katliamýný lanetlemek için pankart asma eylemi gerçekleþtirdik. 2 Temmuz günü Tuzluçayýr’ýn iþlek bir caddesine üzerinde “Dün Maraþ’ta Bugün Sivas’ta Çözüm Faþizme Karþý Savaþta / Devrimci Öðrenci Birliði” yazýlý pankartýmýzý astýk. Kapitalist sistem sürdükçe katliamlar da hep sürecek. Bu katliamlara son vermek için bu kapitalist sistemi yýkmalýyýz. Katliamlara karþý devrim ve iktidar için savaþalým. Ankara’dan DÖB’lü Öðrenciler
19
Yeni Evrede
Okur
Mücadele Birliði
“ÝÞÇÝ SINIFI DERHAL MÜLKSÜZLEÞTÝRENLERÝ MÜLKSÜZLEÞTÝRMELÝ” Herkesin malumu olan bir süreç yaþanýyor. Bir gün türban, bir gün parti kapatmak, bir gün sýnýr ötesi harekat, bir gün alevi sorunu, bir gün Ergenekon ve böyle saymakla bitmeyen bir sürü gündem. Bu gündemleri tek tek konuþmak gerekiyor. Mesela türban ve laiklik söylemlerin ikisi de öyle boþ ve kof söylemler ki. Türbaný bir özgürlük sorunu yapanlar bunun özgürlükleri kýsýtladýðýný söylüyorlar. Bunun ne kadar gerçek dýþý olduðu bu ülkede yaþananlara bakýldýðýnda çok net gözüküyor. Parasýzlýktan okula gidemeyen çocuklar ve gençler. Sokak ortasýnda öldürülen devrimciler, ilericiler, açlýk iþsizlik ve bir çok örnek dururken türban ne kadar inandýrýcý. Bu bir tarafý bir de diðer yana bakmak lazým. Laiklik “din ve devlet iþlerinin bir birinden ayrýlmasý” olarak tanýmlanýyor. TC’nin kuruluþundan bugüne Diyanet, bütçeden en büyük payý alýyor. Bütün müftüler ve cami hocalarý memur statüsünde maaþlarýný bu halkýn verdiði vergiden alýyorlar. Okullarda zorunlu din dersi veriliyor ve birileri kalkýp hala laiklikten dem vuruyor. Nedense bazýlarý kendilerine dokunulduðunda baðýrmaya baþlýyorlar. Daha düne kadar “DTP Kapatýlsýn” diye herkes aðýz birliði yapmýþtý. Ama AKP olunca AKP’liler de dahil bütün boyalý basýn demokrasiden söz etmeye baþladý. Bütün burjuvazi kendine özgürlükçü ve kendine demokrat. Bir de sýnýr ötesi var. Kuzey Irak’a askeri operasyon nasýl kimin izniyle baþladý; kimin son sözü söylediðini yaþayarak gördük. Ve bu adamlar “tek dil, tek millet, tek bayrak” diye baðýrýyor! Buna itiraz eden herkes vatan haini ve terörist, düþman, öldürülmesi vacip!.. Ve Alevi sorunu... Aleviler her zaman ezilmiþ horlanmýþ bir inanca mensup insanlar. Ve ne zaman sistem sýkýþsa Alevilerin sorunlarýna eðiliyormuþ gibi yapýp, Alevi inancýna mensup insanlarý sisteme kanalize etmeye çalýþýyorlar. Aleviler de bu güne kadar hep bu oyuna geldiler. Dönem dönem laiklik oyunuyla, dönem dönem cemevleri ve “ibadet hakký” vb. demagojilerle bunu saðladýlar. Son süreçte artýk böyle olmayacaðý baþbakanýn iftar yemeðinde anlaþýldý. Ve Ergenekon... Bunlar yýllardýr devletin ve ordunun denetimi ve himayesi altýnda geliþti; ama bugün egemenlerin kendi aralarýndaki çatýþmalardan dolayý ipleri çekildi. Eski bir danýþman olan Þükrü KARACA’nýn, mevcut duruma iliþkin soruya cevabý, pek çok þeyi açýklamaya yetiyor: “Çok ciddi bir kriz yaþadýðýmýz kesin. Krizin kapatma davasý ya da türbanla bir ilgisi yok. Böyle düþünenler fena halde yanýlýyorlar. Çünkü bu bir siyasi kriz deðil, bu bir devlet krizi.” Aslýnda burjuvazi de krizin boyutunu ve derinliðini çok iyi görüyor ama dili varmýyor “siyasi ve ekonomik bir kriz yaþýyoruz” demeye. Ama bizler, yani iþçi ve emekçi halklar ve öncüleri bu krizin mahiyetini çok iyi biliyoruz. Ve bu yazýnýn baþýndan beri anlattýðým olaylarda bu krizin üstünü örtme çabalarýndan baþka bir þey deðil. Burjuvazi emekçi halklarý laik, anti-laik söylemlerle bölmeye ve sisteme dahil etmeye çalýþýyor. Ama iþçi ve emekçi
20
halklar burjuvazinin bir kanadýna taraf olmak zorunda deðiller. Çünkü emekçi halkýn çýkarýyla burjuvazinin çýkarlarý birbirine taban tabana zýt. Emekçi halklar burjuvazinin karþýsýnda sýnýf olarak örgütlenmeli ve kendi sýnýf çýkarlarý için mücadele etmelidir. Çünkü kurtuluþu burjuvaziden beklemenin bu zulmün ve sefaletin devam etmesini istemekle ayný þey olduðunu bilmesi gerekiyor. Ýþçi sýnýfý ve emekçi halklar bu yaþanan sömürünün devam etmesini istemiyorlarsa buna uygun hareket etmek durumunda. Leninist Parti’nin politikalarý doðrultusunda örgütlenip emeðin özgürlüðü için mücadele etmelidir. Kurtuluþun ancak sömürünün ortadan kaldýrýlmasýyla mümkün olduðunu bilince çýkarmak durumunda. Son süreçte yaþanan iþçi ve emekçi eylemlerine bakýldýðýnda emekçiler bu sýnýf ayrýmýnýn farkýna mücadele içerisinde yaþayarak varmışlardır. Çünkü bir eylemcinin de çok açýk olarak ortaya koyduðu þu sözlerden anlaþýlýyor: “Biz mücadele edersek, biz birlik olursak onlar bu yasalarý yapamazlar” Bu çok açýk ve net; sýnýflar ayrýmý ancak bu kadar net ortaya konabilir. Biz ve onlar; yani iþçi sýnýfý ve burjuvazi. Ama bunu bilmek ya da farkýnda olmak önemli ama yetmez. Buna uygun hareket etmek gerekir. Yani Leninist Partinin politikalarý doðrultusunda mücadele etmelidir. Ýþçi sýnýfý derhal mülksüzleþtirenleri mülksüzleþtirmeli. Ya ölü yýldýzlara hayatý götüreceðiz ya da dünyamýza inecek ölüm... DÜNYA EMEÐÝN OLACAK! Antep’ten Bir Mücadele Birliði Okuru
YAMANLAR’DA YENÝ BÝR UMUT Yamanlarda 1200’e varan nüfus yoðunluðuyla etkin bir konumda olan bölge halký böylesi bir derneði kurmanýn heyecanýný yaþýyor. Kuruluþuna öncülük eden dernek baþkaný H. Emren, U. Agar, Abuzer ve Fatoþ arkadaþlarý kutlamamak elde deðil. Önemli bir sorumluluk üstlendiklerinin bilincinde olan bu yürekli arkadaþlarýmýz, eminiz ki kendi yöresinin insanlarýný, sosyal ve kültürel, sanatsal ve siyasal bilinçlerini yükseltmede önemli iþler yapacaklardýr. Birlik ve dayanýþmanýn örgütlülükten geçtiðini bilen bu dostlarýn uzakta da olsa Malatya’yý yakýna getirecekler, köylerinin kültürel geliþimine katký saðlayacaklardýr. Biz Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak bu oluþumu selamlýyoruz. Topraktepe halký bilinçli, güçlü ve örgütlülüðün gerekliliðine inanan bir halktýr. Onurlu ve gururlu bir halktýr. Haksýzlýða karþý savaþan bir halktýr. Bu halk geçmiþten aldýðý mirasý gururla taþýyor. Dernek geçtiðimiz günlerde 29 Mart 2008’de birlik ve dayanýþma etkinliði düzenledi. Bizler Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði olarak TOPRAK-DER’le dayanýþma ve birlikte üretme anlayýþýmýz çerçevesinde, Tiyatro ve müzik grubumuzla geceye desteðimizi sunduk.
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði/ÝZMÝR
Yeni Evrede
Fidel Castro
Mücadele Birliði
ÝMPARATORLUÐUN ÝKÝYÜZLÜ POLÝTÝKALARI 23 Mayýs günü Obama’nýn konuþmasýný dinledikten sonra sesimi çýkarmadan oturmam dürüstlüðe sýðmazdý. Barack Obama, Ronald Reagan tarafýndan kurulan KübalýAmerikalýlar Ulusal Derneði’nde konuþtu. McCain ve Bush’un konuþmalarýný nasýl dinlemiþ idiysem, onunkini de dinledim. Ona karþý kýrgýnlýk duymuyorum, zira Küba’ya ve insanlýða karþý iþlenen suçlara ortak deðildi. Öte yandan onu savunmaya kalkacak olsam, hasýmlarýnýn ekmeðine yað sürmüþ olurdum. Dolayýsýyla onu eleþtirirken ve konuþmasý hakkýnda fikirlerimi paylaþýrken temkinli olmaya çalýþmayacaðým. Obama ne demiþti: “Tüm yaþamým boyunca Küba’da adaletsizlik ve baský sürüyordu. Ben kendimi bildim bileli, Küba halký özgürlüðü tanýmadý. Küba’da iki nesil, ömürlerinde demokrasiyi tatmadýlar... Ýþte yarým asýrdýr tecrübe ettiðimiz korkunç statüko - serbest ve adil olmaktan baþka her þey olan seçimler... Bu adaletsizliðe destek olmayacaðým; Küba’da özgürlük adýna beraber mücadele edeceðiz,” diye konuþtu, ilhak yandaþý dinleyicilerine. Ve ekledi: “Kübalý-Amerikalý parasýyla oradaki ailelerin Castro rejimine baðýmlýlýðýný azaltmanýn zamaný geldi... Ambargoyu sürdüreceðim.” ABD Baþkanlýk seçiminin bu güçlü adayýnýn konuþmasýnýn içeriði, beni bu yazýyý yazmanýn sebeplerini açýklama zahmetinden kurtarýyor. Obama’nýn konuþmasýnda övdüðü, KübalýAmerikalýlar Ulusal Derneði yöneticilerinden Jose Hernandez, bir zamanlar 50-kalibrelik bir otomatik tüfek ve ayrýca yanýnda teleskop ile kýzýlötesi cihazýn sahibiydi. Bu gereçler, bir dizi baþka korkunç silah ile birlikte, Venezuela’ya kaçýrýlýrken þans eseri yakalanmýþlardý. Nitekim söz konusu dernek, Venezuela’nýn Nueva Esparta eyaletinde, Margarita þehrinde düzenlenen bir uluslararasý toplantýda, bu satýrlarýn yazarýna suikast düzenlemeyi planlamýþtý. Pepe Hernandez’in grubu Clinton ile eski bir anlaþmayý tekrar ele almak istemiþ, ancak Mas Canosa’nýn aþiretinin ihanetine uðramýþlardý. Öte yandan Canosa, Bush’un 2000 yýlýndaki hileli seçim zaferinin arkasýndaki isimdi, çünkü beriki þahsiyet Castro’ya suikast sözü vermiþti, ve tüm taraflar bu vaadi sevinçle karþýlamýþlardý. Ýþte ABD’nin çeliþkilerle dolu ve çürümüþ sistemine artýk içkinleþmiþ siyaset dolaplarý. Baþkan adayý Obama’nýn konuþmasý þöyle özetlenebilir: Halka açlýk, iyilikseverlik görüntüsü altýnda para gönderme, ayrýca tüketimcilik propagandasý yapmak üzere Küba’ya seyahat izinleri. Beslenme krizi gibi ciddi bir soruna dair ne öneriyor? Gýda krizi denen o ciddi sorunla nasýl baþ etmeyi plan-
lýyor? Dünyadaki tahýllar, insanlar, ev hayvanlarý ve her yýl hiçbir uluslararasý örgütün durduramadýðý dev troller tarafýndan iliði kurutulan denizlerde giderek sayýsý azalan balýklar arasýnda paylaþtýrýlacak. Doðalgaz ve petrolden et üretmek kolay iþ deðil. Obama bile, Bush’tan daha iyi bir þekilde tehlikelerin ve zaman darlýðýnýn farkýnda olsa bile, iklim deðiþikliðiyle mücadelede teknolojinin gücünü biraz abartýyor. Bu konuda demokrat ve eski baþkan adayý Gore’dan tavsiye alabilir, çünkü Gore, küresel ýsýnmanýn artan hýzýnýn farkýnda. Yakýn rakibi olan ve þimdi baþkanlýða adaylýðýný koymayan Bill Clinton da, Helms-Burton ve Toricelli Yasalarý gibi sýnýr dýþý kanunlarda uzman olarak, kaldýrmayý vaat ettiði ama asla kaldýrmadýðý abluka konusunda ona öðüt verebilir. Þüphesiz, sosyal ve insani açýdan ABD baþkanlýðýna talip olan en ilerici aday olan bu adam Miami’deki konuþmasýnda ne dedi? “Ýki yüz yýldýr,” dedi, “ABD, yarýmküremizde yabancýlarýn müdahalesini kabul etmeyeceðini açýkça ortaya koymuþtur. Ancak her gün, Amerika kýtasýnda farklý bir mücadele sürüyor. Sadece yabancý ordulara karþý deðil, ayný zamanda açlýk, susuzluk, hastalýk ve sefalet gibi ölümcül tehditlere karþý bir mücadele. Bu, Port au Prince’deki çocuklar için, Peru daðlarýndaki aileler için, kabul edebileceðimiz bir gelecek deðil. Daha iyisini yapabiliriz. Daha iyisini yapmalýyýz. Güneyimizdeki sefaleti göz ardý edemeyiz, boþ midelerin küreselleþmesini destekleyemeyiz.” Emperyalist küreselleþmeyi ifade etmek için ne güzel bir taným: boþ midelerin küreselleþmesi! Bu ifadeyi bulduðu için ona teþekkür etmeliyiz. Ancak, 200 yýl önce Bolivar, Latin Amerika’nýn birliði için savaþýyordu. Ve yine 100 yýl önce Marti, Küba’nýn ABD tarafýndan ilhak edilmesine karþý mücadele ederken hayatýný kaybetti. Monroe’nun söyledikleriyle, Obama’nýn iddialarý ve iki yüz yýl sonraki konuþmasýnda tekrarladýklarý arasýnda ne fark var? Obama, “Beyaz Saray’da, tam desteðimle çalýþacak bir Amerikalar Özel Elçisi atayacaðým. Ancak Dýþ Ýþleri Hizmetlerini de geniþletecek ve Amerika kýtasýnýn unutulmuþ bölgelerinde daha fazla konsolosluk açacaðýz. Barýþ Birliklerini geniþletecek ve genç Amerikalýlardan halklarýmýzý arasýnda güveni ve baðlarý derinleþtirmek için diðer ülkelere gitmelerini isteyeceðiz” dedi. Bitirirken de, “Hep birlikte, geçmiþin yerine bir gelecek seçebiliriz” diye ekleyiverdi. Güzel bir cümle, tarihin insanlarý olmadýklarý kiþiliklere sokacaðý fikrini veya korkusunu ortaya koyuyor. Bugün ABD’de, Ýngiliz sömürgeciliðine karþý ayak-
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008
21
Yeni Evrede
Fidel Castro
Mücadele Birliði
lanan 13 sömürgenin oluþturduðu Philedelphia ilke beyannamesinin ardýndaki ruhtan eser kalmamýþtýr. Bugün ABD, ülkenin kurucularýnýn zamanýnda öngöremediði dev bir imparatorluk haline gelmiþtir. Ancak yerliler ve köleler için pek bir þey deðiþmedi. Amerikan ulusu yayýldýkça yerliler katledildi. Köleler, kadýn, erkek ve çocuklar, neredeyse yüz yýl boyunca pazarda haraç mezat satýldý. Hem de Baðýmsýzlýk Bildirgesinde “bütün insanlar özgür ve eþit doðar” denmesine raðmen. Dünyanýn nesnel koþullarý bu sistemin geliþmesini destekledi. Obama konuþmasýnda Küba devrimini antidemokratik, özgürlük ve insan haklarýna saygý duymayan bir sistem olarak betimliyor. Bu, ABD yönetimlerinin ardý ardýna ülkemize karþý saldýrýlarýný gerekçelendirmek için kullandýðý argümanýn ta kendisi. Abluka bir soykýrým eylemidir. ABD’li çocuklarýn beyinleri bu utanç verici deðerlerle yýkanmasýn. Askeri müdahaleler, Platt düzenlemeleri ve Küba’ya dayatýlan ekonomik sömürge sistemi olmasaydý silahlý bir devrime ihtiyacýmýz olmazdý. Devrim, emperyal tahakkümün bir sonucuydu. Bunu ülkemize dayatmýþ olmakla suçlanamayýz. ABD’de köklü deðiþiklikler olabilirdi ve olmalýydý. ABD’nin kendi iþçileri, yüz yýl önce, üretici güçlerin geliþmesinin sonucunda sekiz saatlik iþ günü talebini dillendirdi. Küba Devrimi’nin liderlerinin Marti’den öðrendiði ilk þey, bir devrim yapmak için kurulan örgüte inanmak ve bu örgüt adýna hareket etmekti. Hep daha önceki iktidar biçimlerine baðýmlý kalmýþtýk ve bu örgütün kurumsallaþmasýnýn ardýndan, oy verenlerin yüzde 90’ýndan fazlasýnýn oyuyla seçildik. Zaten bu durum Küba’da bir gelenek haline geldi ve ABD’de yüzde 50 gibi komik seviyelerde kalan seçime katýlma oranlarýna da pek benzemiyor. Komþusunun, hýrs, gösteriþ, kandýrmaca ve iktidarý kötüye kullanma yöntemlerine karþý bizim gibi küçük ve ablukaya alýnmýþ baþka bir ülke bu kadar uzun süre dayanamazdý. Bunun aksini iddia etmek, kahraman halkýmýzýn zekasýna hakaret etmek olurdu. Obama’nýn büyük zekasýný, tartýþma yeteneðini ve iþ ahlakýný sorgulamýyorum. O yetenekli bir hatip ve seçim yarýþýnda rakiplerinden epey önde. Ona her Salý eþlik eden ve cesaret aþýlayan eþini ve küçük kýzlarýný anlayýþla karþýlýyorum. Bu gerçekten dokunaklý bir insan gösterisi. Ancak bazý hassas sorularý da gündeme getirmem gerek. Cevap beklemiyorum, sadece kayýtlara geçmesi için bu sorularý sormak istiyorum. ABD devlet baþkanýnýn, hangi gerekçeyle olursa olsun, dünyada bir insana suikast düzenlenmesini emretmesi doðru mudur? ABD devlet baþkanýnýn diðer insanlara iþkence yapýlmasýný emretmesi ahlaka sýðar mý? Terör, ABD gibi güçlü bir ülke tarafýndan dünyaya barýþ getirmek için bir araç olarak kullanýlmalý mýdýr? Bir ülkeye, Küba’ya, istikrarýný bozmak için ceza olarak bir Uyum Yasasý uygulanmasý, masum çocuklarýn ve annelerinin hayatýna mal oluyorsa iyi ve gurur duyulacak bir þey midir? Eðer bu iyi bir þeyse, neden bu hak, otomatik olarak Haitililere, Dominiklilere, Karayiplerdeki diðer halklara da verilmiyor ve neden bu Yasa, Meksika sýnýrýnda sinek gibi avlanan Meksikalýlara veya Atlas ve
22
Pasifik okyanuslarýnýn sularýnda boðulan diðer Orta ve Güney Amerika halklarýna uygulanmýyor? ABD, kendi vatandaþlarý için sebze-meyve yetiþtiren, badem ve diðer yiyecekleri üreten göçmenler olmadan ayakta kalabilir mi? Sokaklarýný kim süpürür, evlerinde kim hizmetçilik yapar, en kötü ve az maaþlý iþlere kim koþulur? ABD’deki doðan çocuklarý bile etkileyen yasadýþý göçmenlere yönelik baskýlar adil midir? Yoksul ülkelerden alýnan beyin göçü ve en bilimsel ve aydýn beyinlerin sürekli çalýnmasý ahlaki midir ve açýklanabilir mi? Yazýmýn baþýnda belirttiðim gibi, ülkenizin uzun süre önce Avrupalý erkleri kendi yarýmkürenize yönelik herhangi bir müdahaleyi hoþ görmeyeceðinizi söylüyorsunuz ancak bir yandan, dünyanýn dört bir yanýna, yüzlerce askeri üsle, deniz, hava ve kara güçleriyle müdahale etme hakký istiyorsunuz. Soruyorum: ABD’nin özgürlüðe, demokrasiye ve insan haklarýna saygýsý bu mudur? Hangi gerekçeyle olursa olsun, Bush’un deyimiyle, dünyanýn altmýþ kadar karanlýk köþesine önleyici saldýrý düzenlemek adil midir? Askeri sanayiye milyonlarca dolar yatýrmak, dünyadaki bütün canlýlarý birkaç kez yok edebilecek güçte silahlar üretmek þerefli ve mantýklý bir iþ midir? Ülkemizi yargýlamadan önce Küba’nýn, eðitim, saðlýk, spor, kültür ve bilim programlarýný hem kendi topraklarýnda hem de dünyadaki diðer yoksul ülkelerde baþarýyla uyguladýðýný bilmelisiniz. Güçlü ülkenizin uyguladýðý ekonomik ve mali abluka ve saldýrýlara raðmen diðer halklarla dayanýþma göstermek uðruna dökülen kanlar, çok az kaynakla çok büyük þeylerin yapýlabileceðinin kanýtýdýr. En yakýn müttefikimiz olan Sovyetler Birliði bile bizim baþardýklarýmýzý baþaramamýþtýr. ABD’nin diðer uluslara önerebileceði tek iþbirliði türü, onlara askeri uzman göndermektir. Baþka da bir þey sunamaz, çünkü baþkalarý için canýný verecek ve yoksul bir ülkeye ciddi bir yardým sunacak insan kaynaðýna sahip deðildir (yine de Küba, çok iyi bazý ABD’li doktorlarý tanýmýþ ve onlarla iþbirliði yapmýþtýr). Bunun için insanlarý suçlayamayýz, çünkü toplumda bu tür erdemler kitlesel olarak kendiliðinden geliþmez. Diðer ülkelerle iþbirliði konusunu asla ideolojik ihtiyaçlarýn gölgesinde býrakmadýk. Katrina kasýrgasý New Orleans kentini yerle bir ettiðinde ABD’ye yardým önerisinde bulunduk. Zaten enternasyonalist týp tugaylarýmýz, ABD’de doðan ve ilk baðýmsýzlýk savaþýmýzda Küba’nýn egemenliði için çarpýþarak ölen genç bir adamýn, Henry Reeve’in adýný taþýmaktadýr. Bizim devrimimiz, on binlerce doktoru ve saðlýk çalýþanýný seferber edebilir. Dünyanýn herhangi bir yerinde asil bir amaçla çalýþacak, insanlarýn haklarýný gasp etmeyecek, onlarýn hammaddelerini ele geçirmeyecek bir o kadar öðretmeni ve vatandaþý seferber edebilir. Ýnsanlarýn iyi niyeti ve kararlýlýðý, bir banka kasasýna sýðmayacak kadar büyük kaynaklar oluþturabilir. Bunlar, bir imparatorun ikiyüzlü politikalarýndan ise asla çýkmaz. Not: Küba Büyükelçiliði Resmi Sitesindan alýnarak yayýnlanmýþtýr
119. Sayý / 16 - 30 Temmuz 2008