Yeni Evrede
ÝÞÇÝ SINIFI EYLEMLERDE ÖÐRENÝYOR
Mücadele Birliði
Ýþçi sýnýfýnýn giriþtiði eylemler (grev, fabrika iþgali, sokak gösterisi ve ayaklanma) emekçilerin, kendi sýnýfsal çýkarlarý doðrultusunda, sermaye sýnýfýna karþý birer araç olmanýn yanýnda, kitlelerin savaþ kapasitesini arttýrma ve eðitme rolü de oynarlar. Ýþçi sýnýfý hedefine eylemlerle ulaþýr. Ýþçilerin gerçekleþtirdiði eylemler, iþçi kitlelerinin istemlerini ve özlemlerini gerçekleþtirmenin, öðrenmelerinin ve sýnýf bilincine kavuþmalarýnýn en etkin yoludur. Ýþçiler bu eylemler sýrasýnda kendi sýnýf konumlarýnýn farkýna varýrlar. Burjuvaziyle dolaysýz, çýplak olarak eylemlerde karþý karþýya gelirler. Kitleler eylemler sýrasýnda kapitalistlere karþý büyük bir kin, öfke ve kararlýlýkla öne atýlýrken; egemenler de eylemleri kýrmak, emekçi hareketini ezmek için tüm gücüyle, tüm vahþetiyle harekete geçer. Halk kitleleri, düþmaný bu çatýþma içinde daha açýk görür ve kavrar. Açýk çatýþmalarýn öylesine saflaþtýrýcý özelliði var ki, bu süreçte tüm burjuva partilerin, medyanýn ve diðer kurumlarýnýn antiproleter nitelikleri ve faaliyetleri, en bilinçsiz bir emekçinin gözünde bile açýða çýkar. Ayný süreçte yalnýzca düþmanýnýn durumunun farkýna varmakla kalmaz, kendi gücünün ve müttefiklerinin de farkýna varýr. Ýþçilerin sermayeye karþý mücadele birliði eylem sýrasýnda, eylem içinde saðlanýr. Eylemlerin sonucu ne olursa olsun, eylemleri ister zaferle sonuçlansýn ister yenilgiyle sonuçlansýn, kitleler eylemlerden eðitilmiþ ve öðrenmiþ, birleþmiþ ve çevikleþmiþ olarak çýkacaktýr. Ýþçi sýnýfý savaþýma girmeden, kendisinin hangi yönlerinin eksik olduðunu, mücadele açýsýndan hangi eksikleri gidermesi gerektiðini, kendisinin ve karþý tarafýn güç durumunu bütünlük ve netlik içinde koyamaz. Eylem ayný zamanda iþçi kitlelerinin disiplinini -burjuvaziyle olan savaþý kazanmak için zorunlu olan- pratiðin sýnamasýndan geçirir. Yalnýzca sanayinin iþçi sýnýfýna kazandýrdýðý disiplin yeterli deðildir zafer için. Bunun için savaþým içinde saðlanan, örgütlü mücadeleyle kazanýlan devrimci disiplin gerekiyor. Hem de sýký ve yüksek bir disiplin. Eylem emekçi kitlelere devrimci, savaþçý bir disiplin kazandýrýr ve bu konuda yetkin bir konuma getirir. Ýþçi sýnýfýnýn var olan potansiyel gücü, enerjisi eylem sýrasýnda açýða çýkar. Daha önce atýl olan, içinde bulunduklarý ayný koþul-
lardan ve yalnýzca bu ko þul lar da bir arada olmaktan ileri gelen emekçi kitlelerin gücü, herhangi bir sýnýfsal hedefe yönelmeden kendinden vardýr. O güne deðin atýl duran kitlelerin bu potansiyel gücü, sýnýfsal istem ve eylem sayesinde bir bir hedef ve yön kazanýr. Eylemle birleþen kitlelerin gücü, sýnýfýn istemlerini gerçekleþtirmesinin güçlü bir kaldýracý haline gelir. Emekçi kitlelerin enerjisi uzun bir süre içinde birikmiþse; bu enerji eylemler sýrasýnda bir patlama biçiminde açýða çýkar. Kitlelerde, eylem içinde, dünyayý deðiþtirecek gücün emekçilerin evrensel enerjisinin harekete geçmesi olduðu bilinci uyanýr ve geliþir. Sermaye egemenliðine, karþý mücadele, iþçi sýnýfýný birleþtirir ve kaynaþtýrýr. Üretici emekçiler kendi aralarýnda kaynaþmadan, isteklerini kabul ettiremez ve kurtuluþlarýný gerçekleþtiremezler. Ýþçi ve emekçi kitlelerin kendi aralarýnda kaynaþmalarý devrimin ön koþuludur. Emekçi kitlelerin kendi içinde kaynaþmalarý ortak olarak katýldýklarý eylem sýrasýnda, mücadele sürecinde gerçekleþir. Bu eylemler baþarýsýzlýkla sonuçlanýrsa ya da isteklerini yerine getirmeye yetmese de yine de eylem süreci iþçileri birbirine baðlar. Bir daha ki kez, birlikte daha iyisini yapma duygusu ve bilinci yaratýr. Böylece her eylem, kitlelerin biraz daha kenetlenmesini getirir. Ýþçi sýnýfýnýn özgürlüðüne giden yol, iþçilerin kendi eylemlerinden geçer. Kapitalistlerin egemenliðine karþý yapýlan eylemler sýrasýnda, kitleler bu eylem sýrasýnda özgür davranýr ve özgürlüðü derinden hissederler. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþunu gerçekleþtiren sosyalizm ancak özgür bir ortamda kurulabilir. Yani toplumsal kurtuluþ, politik olarak özgür koþullarda gerçekleþir. Emekçiler bu hedefe devrimci eylemlerle varabilirler. Ýþçi sýnýfýnýn eylemlerinden sözederken yalnýzca ekonomik eylemleri anlamamak gerekir. Politik eylemler de sýnýf mücadelesinin bir biçimidir. Kitlelerin politik mücadeleye geçiþi, emekçilerin uzun deneyimlerinden, kendi yaþamlarýnýn derslerinden geçilerek varýlmýþtýr. Emekçilerin kurtuluþu politik mücadeleyle gerçekleþir. Sosyalizme yalnýzca politik mücadele yoluyla varýlabilir. Proletaryanýn kurtuluþu her þeyden önce, politik bir görevdir. Politik görev, politik eylemlerle yaþama geçer. Politik eylemlerden geçen iþçi sýnýfý, politik deneyime sahip olur ve politik mücadele içinden geçerek burjuvaziyi yenecek konuma kavuþur. Proletarya birçok ülkede sýnýf mücadelesinin, politik mücadelenin 129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
Başyazı geniþ deneyimlerine sahip bir sýnýf olarak burjuvaziyi yenecek, onu devirecek bir duruma gelmiþtir. Politik eylemler sedece, proletaryanýn mücadele potansiyelini açýða çýkarmakla kalmaz, kitlelerin yaratýcý gücünü de ortaya çýkarýr. Politik bir eylem olarak ayaklanma, proletaryanýn sýnýf mücadelesinin ve halk eyleminin en yüksek biçimidir. Proletaryanýn yaratýcýlýðý ayaklanma sýrasýnda en yüksek düzeye çýkar. Bu yaratýcýlýk kendini olgularla gösterir. Paris Komünü’nün, kapitalizmden komünizme geçiþte proletaryanýn devrimci diktatörlüðü olarak biçimlenmesi olgusu, Paris proletaryasýnýn yaratýcýlýðýnýn somut göstergesidir. Devrimci Rus proletaryasýnýn yaratýcýlýðý birinci Rus Devrim sürecinde mücadele ve iktidar organlarý olarak sovyetleri yarattý. Ýtalyan proletaryasý 1920’lerde fabrika iþgalleri sýrasýnda iþçi konseyleri (fabrika konseyleri)ni yarattý. Paris Komünü’nden, Sovyetlere ve iþçi konseylerine dek tüm bu örnekler iþçi sýnýfýnýn yaratýcý zekasýnýn eserleridir. Ve bu devrimci eserler ayaklanma sýrasýnda, devrim dönemlerinde þekillenmiþtir. Proletarya, kapitalizm altýnda ezilen ve sömürülen tüm emekçi kitleleri yanýna, pratikle, eylemlerle çeker. Devrimde öncülük görevini pratikle yerine getirir. Küçük burjuvazinin, burjuvazinin peþinden gitmesinin engellenmesi, ancak devrimin öncüsü olan proletaryanýn, burjuvaziye karþý giriþeceði devrimci politik eylemlerle olanaklýdýr. Proletarya politik eylemlere, iktidarý ele geçirmeye yönelik devrimci mücadelesiyle bütün halk kitlelerine öncülük etmiþ olur. Öncülük söze dayanan deðil, pratik bir iþtir. Bütün sorun, halk kitlelerinin, bu öncülüðü kabul etmesidir. Asýl olan ilan edilmiþ olan deðil, kabul edilmiþ öncülüktür. Halk kitleleri kapitalizmin baskýsýndan ancak proletaryanýn pratikte kendini gösteren öncülüðünde kurtarabilirler. Marksistler, oportünistlerden farklý olarak, iþçi sýnýfýnýn esas olarak devrimci mücadele yoluyla, eylemlerle eðitileceðini ve dönüþüme uðrayacaðýný söylerler. Emekçi kitlelerin zihinsel olarak köklü dönüþümü devrim sýrasýnda, devrimle gerçekleþir. Devrim, geçmiþle, eski toplumla en kölü kopuþ demektir. Marksistler, dar pratikçi dar kafalýlardan ayrý olarak da, kitlelerin esas olmamakla birlikte, dernek, sendika vb. Eðitsel kuruluþlar tarafýndnan eðitilmesini kabul ederler. Ýdeolojik araçlarýn bu konudaki rolünü onuna dek deðerlendirmesini de bilirler. Komünistler, bilimsel komünizmin eðitici, dönüþtürücü özelliðine uygun olarak bir faaliyet yürütürler. Geniþ kitleleri etkilemenin en etkin yolu, onlarýn eyleminde olmak ve eylemin içinde seslenmektir. Komünistler, kitlelere yönelik çaðrýlarýný kitlelerin eyleminin içinde yaparlar, eylemlerin ta kalbinden. C.DAÐLI
3
Yeni Evrede
KRÝZ ÝLERLÝYOR, PROLETARYA ÖNE ÇIKIYOR
Küresel Kriz
Mücadele Birliði
Ýçinden geçmekte olduðumuz ekonomik yýkýmý, 2001 krizi ile bir tutanlar var. Hayýr, pek çok açýdan 2001 krizini epeyce geride býrakan bir yýkýmdýr bu. Hem tekelci sermaye, hem de proletarya açýsýndan, þimdi bir çok þey, daha keskin, daha açýk, daha derin... Kimi farklý noktalarý burada maddeler halinde sýralayalým. 1)Son aylarda yaþananlara bakýldýðýnda, sokaklarý hep iþçilerin doldurduðu görülecektir. Tekelci sermaye açýsýndan tam bir kabus: Kriz yüzünden öfkeyle burnundan soluyan milyonlar ve sokak eylemleriyle onlarý çevresinde giderek daha çok toplayan iþçi sýnýfý. Üstelik, sanayi proletaryasýnýn en ileri, en örgütlü kesimi olan metal iþçileri bunlar. 2001 yýlýnda tekelci sermaye: “Bir sabah uyandýk, kendimizi üçte bir daha yoksul bulduk” diyordu, yani kabus bir anda çökmüþtü, sermaye dünyasý paniðe kapýlmýþ, adeta felç olmuþ, kendi inine çekilmiþti. Bu kez, proleter hareketin ona dörtbaþý mamur bir kabus hazýrlamakta olduðunu görüyor, sermaye dünyasý olarak sert, kararlý ve sonuna kadar gidecek bir savaþýma kendisini hazýrlarken; proletaryayý da ayný biçimde davranmaya zorluyor, adeta arkasýndan iteliyor. 2)2001, borç kriziydi ve Ziraat, Halkbank gibi daha çok esnaf-çiftçi kesimlere kredi daðýtan bankalarý topun aðzýna getirmiþti. Bu yüzden, 2001 krizine damgasýný, bu küçük mülk sahibi sýnýflar vurdular. Bu sýnýfa özgü, hýzla yükselen ve ayný hýzla düþüp daðýlan bir hareketti bu. Krizin burjuvalara özgü karamsarlýk toplumu öylesine esir almýþtý ki, proletaryanýn sýnýf hareketi geniþleme olanaðý bulamadý. Bu kez, iþçiler gidiyor en önde. Proleter sýnýfa özgü saðlam karakteri, sabýrý, güveni, krizle birlikte kabaran toplumsal eylemlere aþýlayarak, bulaþtýrarak... 3)2001 krizinin tokadý çok ani, çok sert oldu. Sadece sermaye dünyasý deðil, emekçi sýnýflar da sarsýldý, paniðe kapýldý, yönünü þaþýrdý. Emekçi hareket kendine gelene, yönünü bulana dek, kriz etkisini çok yitirmiþti. Bu kez yýkým ani bir darbeyle deðil, adým adým ilerliyor, her adýmda yýkýcý gücünü de artýrýyor. Yani bu kez, toplumsal eyleme öncülük edebilecek tek sýnýf olan proletarya, derdini tüm topluma anlatabilecek, yýkýma karþý net-berrak çözüm önerilerini en kýyýda-köþede kalmýþ kesimlere dahi ulaþtýrabilecek zamana sahip olacaktýr. Toplumun bütün emekçi kesimlerini alt üst eden bir kriz döneminde, tüm emekçileri etrafýnda toplamasý gereken öncü sýnýf için bu yeterli zaman, çok ama çok önemli bir fýrsattýr: Böylesi dönemlerde tek bir ay bile, onlarca yýllýk örgütlenme deneyiminin sonuçlarýný geride býrakabilir. 4)Yýkýmýn ilerleyiþi ve uzun zamana yayýlmasý, 2001’den farklý olarak, öfke dolu yýðýnlarýn ayný zamanda geleneksel düþünme tarzlarýndan, alýþkanlýklarýndan ve -kýsa süreli öfke nöbetlerinin yokedemediði- bir kölece uyuþukluktan kurtulmak için gerekli olan o gerilimi, o sert koþullarý ve saðlam bir karakteri oturtmak için gerekli olan o ölüm-kalým durumunu yeterince saðlamýþ olacaktýr. Yeterince uzun döneme yayýlan bunalým, yarattýðý etkiyle, en geride kalanlarý bile uyandýracak, kurulu düzene baþeðmeyi öðütleyen geleneksel düþünce ve önyargýlardan kurtulmayý saðlayacaktýr. 5)2001 krizinin yarattýðý toplumsal eylemin, coðrafi bir aðýrlýk noktasý, tüm gözlerin çevrilip tüm güçlerin kritik anda yýðýlabileceði bir merkezi yoktu. Hareket, Muðla’dan Erzurum’a, Yalova’dan Osmaniye’ye dek, pek çok kente, kýrsal yörelere daðýlmýþ durumdaydý. Bu kez eylem alanlarý, ekonominin en önemli sinir uçlarýnýn toplandýðý birkaç merkezde yoðunlaþýyor. Ýstanbul-Kocaeli, Ýzmir ve Buca gibi sanayi merkezlerinde ekonominin, sýnai üretimin yoðunluðu öyle bir aþamaya ulaþmýþ durumdadýr ki, buralarda baþlayan bir hareket, ekonomik baðlantýlar vasýtasýyla, tüm toplumu arkasýnda toplayabilir. Ekonomik geliþim, Ýstanbul-Kocaeli gibi sanayi merkezlerinde üretimin merkezileþmesini saðlarken, ayný zamanda bu merkezlerde harekete geçen proletaryanýn öncü gücünü de güvence altýna almýþ olur. Bu gibi sýnai merkezler, çok daha direþken, daðýlmadan gücünü çok daha uzun süre koruyabilen sýnýf hareketlerini barýndýrýrlar. 2001 krizinin hareket merkezleri, bu özelliklerin hiçbirine sahip deðildi, fazlasýyla daðýnýktý. 6)Sýnai üretimi ve proletaryayý yoðun olarak barýndýran bu kentler,
4
ayný zamanda, geleneksel küçük-burjuva sýnýflarla beraber, çok yoðun bir yeni küçük mülk sahibi kesimleri barýndýrmaktadýr. Mühendisler, eðitimciler, ofis iþleri yapan, kapitalizmin geliþimine paralel olarak sayýlarý hýzla artan bu kesimleri biz, geçen sene yapýlan Cumhuriyet Mitingleri’nde gördük. Karþý-devrimin ideolojik etkisinden kýsa sürede kurtulan, hareket ve inisiyatif yeteneði son yüksek bu sýnýfsal katman, mevcut düzene deðil ama mevcut hükümete karþý olmak temelinde hareket etse bile, proletarya hareketine önemli bir yetenek transferi ve güç saðlayacaktýr. 7)2001 krizinde, temelde kamu bankalarýyla, hazine kaðýtlarýný pazarlayan bankalar iflas etmiþti. Bu kez, en tepedeki tüm bankalar ve en büyük tekelci gruplar, topun aðzýndadýr. Son beþ yýlda tam 38 milyon kiþiye banka ve kredi kartý daðýtanlar, þimdi bunalýmýn sýkýþtýrmasýyla, verdikleri kredileri geri çaðýrmaya, borçlarýn faizini artýrmaya baþladýlar. Bir bunalým da, çalýþmayý sürdürenler kendilerini þanslý sayar, iþsiz kalanlar her zaman azýnlýktadýr; bu da, bir bunalým anýnda emekçi sýnýflarýn çýkarlarý arasýnda fark yaratýr. Ancak bu kez, iþini kaybetmeyenler de kendilerini þanslý sayamayacak. 3-6 milyonu bulan bir kredi-borç iflasý, tüm emekçi sýnýflarý ayný çýkarlar doðrultusunda hýzla harekete geçirecek bir güçtür, toplumsal baðdýr. Bu kez, en örgütlü, en güçlü, en yýpranmýþ bir sermaye egemenliðini bile yerlebir edecek geniþlikte bir toplumsal hareket, ufukta görünmektedir. 8)Bankalarýn bol bol daðýttýklarý kredi kartlarýnýn yanýsýra, kentli nüfusun çok önemli bir kesimini küçük-burjuva uyuþukluða sevk eden bir baþka olgu daha vardý: Düþük kur nedeniyle, oldukça ucuzlayan ithal mallarý ve onlarla rekabete girmek zorunda kalan yerli ürünler nedeniyle, nüfusun kalabalýk bir kesimi, daha fazla tüketim malýna ulaþabiliyordu. Adeta havadan yaðan bu bol tüketim mallarý, döviz fiyatlarýnýn fýrlamasýyla, adeta buhar oldu. Son beþ yýlda ucuz tüketim mallarýna ulaþabilen bu kesim, birkaç hafta içinde kendilerini yoksulluðun ve yoksunluðun çemberi içinde buldular, bulmaya devam ediyorlar. 9)2001 krizi esnasýnda, “ayný gemideyiz” safsatalarýyla iþçi sýnýfýný sermayeye pazarlayan burjuva sendikacýlar, þimdi hiç rahat deðiller; “artýk fedakarlýk yapan taraf biz olmayacaðýz” demek zorunda kalýyorlar. Nasýl demesinler? Ýþçiler son dayanma sýnýrýna gelip dayanmýþlar. Haftada ortalama 55 saat çalýþýyorlar, üstelik korkunç bir tempoyla, dayanýlmasý zor bir yoðunlukla. Bu kez iþçi sýnýfýnýn çok geniþ bir kesiminin kaybedecek hiçbirþeyleri yok. Bu ruh hali, burjuva sendikacýlara bile yansýyor. Her zamanki gibi, itfaiye rolünü oynayacaklar ama, ne hortum var ellerinde, ne de su. 10)2001 krizi, neredeyse tek baþýna Türkiye’yi vurmuþtu. Emperyalist güç merkezleri hemen harekete geçtiler ve kýsa zamanda þoku atlatacak bir borç para yýðýnýný Türkiye’ye akýttýlar. Ama bu kez bunalým çaðýnda, para musluklarý tümüyle kuru, bu kez yardým gelmeyecek. Öte yandan, bunalýmýn dünya çapýnda sürmesi, emekçi sýnýflar ve proletarya saflarýndaki, küçük burjuvalara özgü karamsarlýðý ve sisteme olan güveni, minimuma indirmektedir. Þimdiki bunalým, kapitalizmin sonu tartýþmalarýnýn ortasýnda, Marx’ýn kitaplarýnýn 100 kat daha fazla okunduðu bir ortamda, sosyalist düþüncenin sýçrama yaptýðý bir dönemde yaþanýyor. 11)Ve en sonunda, ama önem bakýmýndan belki de en baþta; Kürt halkýnýn ayaklanma gerçekliðidir. 2001 yýlýnda Kürt halký, son derece pasifti. Hareket en geri seviyeye düþmüþtü. Þimdiyse, Kürt halk hareketi, tüm görkemiyle, ekonomik buhranýn ortasýnda, proletaryaya müthiþ bir devrimci ittifak imkaný sunuyor. Bütün bu koþullarýn sonucu olarak þu söylenebilir. Bunalýmýn harekete geçirdiði toplumsal dinamikler öylesine çeþitli, öylesine yaygýn, öylesine derin ve güçlüdür ki, yaþanacak eylemler dalgasý, sendikalarý da aþar, sendikalist sloganlarý da. Nesnel koþullar, bunalýmýn karakteri ve üstüste binen olaylar, devrim tarihimizin en geniþ kapsamlý, en derine giden süreciyle karþý karþýya bulunduðumuzu, adeta yüzümüze çarpýyor. Ya bu müthiþ devrim koþullarýný zafere ulaþtýrýrýz, ya d gelecek kuþaklar beceriksizliðimiz, cüret eksikliðimiz ve iddiasýzlýðýmýz yüzünden suratlarýmýza tükürürler...
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
NAYLON “FATURACILAR”
Yeni Evrede
Küresel Kriz ve Reformizm
Mücadele Birliði
Kim mi onlar? Hemen her kriz döneminde arz-ý endam eyleyen “Krizin faturasý patronlara” diyerek, eksik olmasýnlar, sýrtýmýzý yükten kurtaran(!) reformistler, oportünistler. Onlar olmasaydý halimiz nice olurdu bu kriz döneminde? Ýþçi sýnýfý ve emekçiler “rota”larýný þaþýrmazlar mýydý? Fatura ödemek için kuyruklara girmezler miydi? Hele ki onlar var da iþçi sýnýfý ve emekçilerimi ellerinde faturalarla, patronlarýn önüne diziliyorlar ve “krizin faturasýný bize ödetmeye çalýþýyorsunuz; ama biz ödemeyeceðiz, siz ödeyin!” diyorlar. Ve bizim reformist ve oportünistlerimiz büyük bir iþ baþarmýþ olmanýn o dayanýlmaz gururuyla eserlerine bakýyorlar. Hani öyle kolay deðil daha “direnme kapasitesini ortaya koyamayan emekçiler”e fatura ödememe bilinci vermek. Bakýn ne diyor 31 Ekim tarihli Kýzýlbayrak dergisi: “Tepkinin boyutunu þimdiden kestirmek mümkün olmasa da, (her ihtimal bir ihtiyat kaydý koyuyor yazar – bn.) iþçi sýnýfý ve emekçi müttefiklerinin (hani þu az önce bahsettikleri “direnme kapasitesini ortaya koyamayan”lar – bn.) grev silahý dâhil, her araçla meþru-militan bir zeminden direnmekten baþka yolu yoktur. Krizin faturasýný asýl sahiplerine, yani sömürücü sýnýflara yýkmanýn tek yolu, bu direniþten geçiyor” Ýþte bu kadar! Herkesin krizi kendine! Ya da kendin yaptýn kendin öde! Þöyle de denebilir: Kendi düþen aðlamaz! Evet bay burjuvazi, bu krizi sen kendin çýkarmadýn mý? Adalet mi bu þimdi senin yaptýðýn! Krizin faturasýný bize ödetmeye çalýþýyorsun. Hele ki uyanýklarýmýz var da bu oyuna gelmiyoruz! Gerçi kriz baþlamadan, daha doðrusu bu boyutta ve açýk bir þekilde kendini göstermeden önce ortalama sol hareket
ne kapitalizmin krizinden bahsediyordu ve ne de doðal olarak faturalardan. Hatta onlar emperyalist-kapitalist merkezlerin dünyayý istedikleri gibi þekillendirdiðini, 11 Eylül sonrasý egemenliklerini pekiþtirdiklerini vb. söylüyorlardý. Þu anda bile sorsanýz bu kriz için, kapitalizmin çöküþ sürecinin baþlangýcý olduðunu kabul etmezler. Bunun kapitalizmin yolun sonuna geldiði anlamý taþýmadýðýný, kapitalistlerin böyle krizin faturasýný iþçi ve emekçilere ödeterek bu krizden çýkabileceðini iddia ederler. Böylesi kriz dönemlerinde iþçi sýnýfý ve emekçilere reformistlerimizin, oportünistlerimizin önerisi: bu krizden bir devrim için yararlanmak deðil, faturayý ödememek. Ve hatta patronlara faturayý ödemeleri için kaynak bulmaktýr. Patronlarýn “ayný gemideyiz” sözlerine Limter-Ýþ’in verdiði cevaba bakarsak bunu daha iyi anlayacaðýz: “Öyleyse sýrtýmýzdan trilyonlar kazananlar, bugün çuvalýn aðzýný açmak zorundadýr”. Yani bizden aldýðýnýz artý-deðeri bize geri verin, sorun bitsin! Ýyi de sorun tam da burada deðil mi zaten? Bunu yapacak olsa, býrakalým kapitalizmin krizini, kapitalizmin kendisi kalmazdý ki zaten. Yok eðer söylenmek istenen “bizden aldýðýnýzýn bir kýsmýný bize geri verin” ise, bu da Lenin’in o ünlü deyimiyle, üç kuruþa üç kuruþ daha katma mücadelesinden baþka nedir ki! EMEP bunu nasýl yapýyor biliyor musunuz, burjuva hükümetin göz diktiði iþsizlik sigortasýndaki paralarý, deyim yerindeyse aslanýn aðzýndan almaya çalýþarak. Bunun etrafýnda öyle bir vaveyla koparýyor ki, eðer bunu burjuvaziye kaptýrýrsa faturalarý zamlý ödeyecek! Bir de “zamlar geri çekilsin” naif talebinde bulunanlar var. Hemen hemen 129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
her gün yapýlan her þeye yapýlan zamlardan bunalan iþçi sýnýfý ve emekçilere gösterilebilecek bundan daha iyi bir hedef olabilir mi?! Böyle düþünüyor reformistimiz ya da oportünistimiz. Biz þöyle diyelim, daha iyisi “kapitalizm geri çekilsin”dir! Bu vesileyle iþçi sýnýfý ve emekçiler sadece zamlardan deðil, kapitalizmden de kurtulmuþ olur. Ne olacak isteyenin bir yüzü kara vermeyenin iki yüzü! Ne de olsa “Krize karþý birleþik emekçi iradesi”ni ortaya çýkartmak için kitlesel eylem ve mitingler öneriyorsunuz. Bu arada kapitalizmi de aradan çýkarmýþ oluruz! Evet, iþte bu kadar traji-komik bir hal almýþtýr ortalama solun kriz karþýsýndaki tavrý. Elbette diyeceklerdir ki, “biz krizden emekçilerin haklarýnýn geniþletilmesi için faydalanmayý, bu þekilde mücadeleyi yükseltmeyi düþünüyoruz. ‘meþru-militan’ bir mücadele ancak buradan yükselebilir. Siz, reformlar için mücadeleyi tamamen reddediyorsunuz.” Biz de onlara buradan diyeceðiz ki, “sorun pasifistlerin, kýrtasiyecilerin ortaya koyduðu gibi deðildir: ya reformist politik kampanya ya da reformlardan vazgeçme. Sorunun bu þekilde ortaya konuþu burjuvacadýr. Gerçekte sorun þudur: Ya devrimci mücadele ki tam baþarý elde edilmediði durumda bunun yan ürünü reformlar olacaktýr (bunu bütün dünyadaki reformlarýn tüm tarihi kanýtlýyor) ya da reformlar üzerine boþ gevezelik ve reform vaatleri dýþýnda hiçbir þey” (Lenin, Seçme Eserler, Cilt 5). Ýþte siz bugün, bu ikilemde sýkýþmýþ durumdasýnýz. Devrim mi? O þimdi, yanýzca Leninistlerin gördüðü; sizin için hala uzak bir hayal...
5
KAPÝTALÝST ÇÖKÜÞ VE DÜÞÜNCEDEKÝ ETKÝLERÝ
Yeni Evrede
Küresel Kriz
Mücadele Birliði
Tarihin olabildiðince hýzlý ve yoðun yaþandýðý bir dönemden, toplumsal geliþim ve ilerleyiþte bir sýçrama sürecinden geçiyoruz. Ýçinden geçmekte olduðumuz Yeni Evre’ye özgü olan sýçramalý çöküþ ve ilerleme süreci kendini düþünce-bilinç alanýnda da gösteriyor. Emperyalist-kapitalist sistemin en iri tekellerinin yýkýmýna, çöküþüne burjuva idealist düþüncenin ve bilincinin yýkýmý eþlik ediyor. Bu yýkýmýn içinde yeni toplumun, sosyalizmin gün geçtikçe daha da olgunlaþan maddi ön koþullarý ve proletaryanýn devrimci sýnýf bilinci yaygýnlaþarak güçleniyor. Köklü, geri döndürülemez sert bir kopuþ, diyalektik-materyalist kendi karþýtýna dönüþ. Kitleler burjuva ideolojisinin alanýndan proletarya ideolojisinin alanýna doðru sert hýzlý bir sýçrama içinde. Ekim ayýnýn baþýndan bu yana, sýçramalý çöküþ sürecinde olan kapitalizmin en yýkýcý krizlerinden biri sürmekte. Bu krizin daha baþýndan beri burjuva dünyasý “kapital”i elinden düþürmedi. Kapitalizm ve marksizm, burjuvalardan sokakta ki adama deðin herkesin dilinde, yaþamýnda, düþüncesinde. Burjuvazi kendi sisteminin çöküþ sürecini “anlamak” için, karþýtýnýn proletaryanýn devrimci bilimsel dünya görüþüne baþvuruyor! Gerek kapitalizmin yaþadýðý bu yýkýmýn niteliðini gerekse marksizmin bu “ani” ve güçlü öne çýkýþýný anlamak için içinden geçilen tarihsel sürecin doðru, bilimsel ve nesnel olarak kavranmasý gerekir. Zira, dünya genelinde yaþanmakta olan krizin algýlanýþý yüzeysel ve eksik. Bu, kapitalizmin olaðan, bilinen “devresel kriz”i deðil. Bu krizin, emperyalist kapitalist sistemin içine girmiþ olduðu Yeni Evre’nin sýçramalý çöküþ ve yýkým sürecinin ürünü olduðu ve daha da devam edeceði kavranmýyor. Kavrayýþtaki eksikliðin temel nedeni, geliþim ve ilerlemenin yavaþ, tedrici bir dönüþümle oluþtuðu biçimde kavranmasý ama bu aþamalanmanýn, nicel birikimin sonucu olarak, ani sýçramalarla kesintiye uðrayýp geliþiminin nitelikçe farklý bir sürece dönüþümünün görülmemesidir. Yani içinden geçtiðimiz Yeni Evre’nin. 20. yüzyýlýn son çeyreðinde ve özellikle 90’dan bu yana geniþletilmiþ yeniden üretim sürecinde bilimin, önceden hiç olmadýðý þekliyle, bu sürecin doðrudan bir bileþeni olmasý, üretici güçlerin daha önceki düzeyi ile karþýlaþtýrýlamayacak boyutlarda hem nitelik hem nicelik olarak dünya ölçeðinde geliþimini saðladý. Bu durum, üretici güçlerin kapitalist üretim iliþkileriyle çok daha derin, sert ve yýkýcý çatýþmasýný doðurdu. Temelde bu çatýþmanýn ve kapitalist aþýrý üretimin yarattýðý krizler peþpeþe dünya kapitalizminin kimi zaman þu, kimi zaman bu bölgesinde ortaya çýkarken, yapýlan müdahalelerle, o andaki yýkýmýn etkisi ve sonucu erteleniyor, ama ayný zamanda daha büyük, derin, nitelik olarak farklý genel bir yýkýmýn baðlarý örülüyordu. Üretici güçlerin bu düzeydeki geliþimi, sermayenin ve üretimin de katlanan bir hýzla büyüyüp merkezileþmesini, emek ve sermaye arasýndaki uzlaþmaz karþýtlýðýn ve dolayýsýyla sýnýf mücadelesinin hýzlý ve sert biçimde keskinleþmesini getirdi. Kapita-
6
list sistemin temel çeliþkisi (dünya ölçeðinde toplumsal nitelik kazanmýþ üretici güçler ile bu üretici güçlerin daha ileri gitmesini geliþmesini sýnýrlayan kapitalist nitelikte ki üretim iliþkileri arasýndaki çeliþki), sistemin kendisini ekonomik, toplumsal, her yönden yýkýma (ama ayný zamanda sosyalizminde maddi ön koþullarýný daha da olgunlaþtýrmaya) sürükledi. Böyle bir geliþim sürecinde kapitalist toplum hýzla iki kampa doðru ayrýþýyor; burjuva kampý ve proletarya kampýna. Bu ayrýþma sürecine egemenliðini yitiren, çöken burjuva ideolojisi ile etkisi artan güçlenen bir çekim merkezi olarak yükselen proletarya ideolojisi (marksizm-leninizm)nin sert çarpýþmasý eþlik ediyor. Bugün tüm canlýlýðý ile bu süreci yaþýyoruz. Son 15-20 yýllýk hýzlý ve yoðun tarihsel dönemdeki nesnel koþullarýn devrimci dönüþümü, bilinçlerde de devrimci dönüþümü ve bilinçli bir arayýþý ortaya çýkardý, marksizm’e yönelimi. Bu bilinçli arayýþýn ya da bilinç sýçramasýnýn yaþanmasýnýn tarihsel ve nesnel birikimi vardý; 20. yy’ýn sosyalizm tarihi, kesintisiz biçimde devam eden sosyalizm mücadelesi, özellikle 90’dan bu yana þiddetlenen burjuva karþý-devrimci saldýrýlara, yaratýlmaya çalýþýlan bilinç bulanýklýðýna karþý kapitalizmin içsel yýkýcý çeliþkilerinin sýnýf mücadelesini keskinleþtirmesi sosyalizmi insanlýðýn bilincinde sürekli canlý tuttu. Hatýrlanacaðý üzere, 90’da sosyalist bloðun daðýlmasý ile birlikte burjuvazinin marksizm-leninizme saldýrýsý en üst düzeydeydi. Önce “tarihin sonu” ilan edildi. Sonra özellikle “bildiðimiz dünyanýn sonu” (Immanuel Wallerstein’in kitabýndan özetlenen düþünceler) ile belirsizlik ve bilinemezcilik (20 yüzyýl boyunca bu idealist akýmýn “bilimsel temeli” nazi faþizmi ile son ana kadar derin iliþkisi olan sonra ABD emperyalizmine transfer olan fizikçi Werner Hersenberg’in “Determinizmden Olasýlýða” adlý kitabýnda iþlediði fikirlerce hazýrlandý; ayrýca bu fizikçinin bilinçli bir Marksizm ve sosyalizm düþmaný olduðunu vurgulamak gerekiyor) bayrak edinildi. Bu belirsizlik(!) ortamýnda halklarýn sosyalizme yönelimine karþý hedef saptýrýcý birçok burjuva projesi uygulamaya konuldu. Ne de olsa “sosyalizm çökmüþ”tü iþte! Kapitalizm tüm görkemiyle ayakta durmuþ ve dünyanýn 1/3’lik eski sosyalist topraklarýna ve bilinçlerine fora yelken açýlacaktý. Öyle de oldu. Ama ne pahasýna? Burjuvazi zafer sarhoþluðu içinde ilkel sermaye birikimi sürecindeki açlýk sömürü vahþetine, emeðe saldýrýsýna biçimsel olarak benzer ama nicelik, nitelik ve yoðunluk bakýmýndan karþýlaþtýrýlmayacak düzeyde emeðe, iþçi sýnýfýna saldýrdý; yüzyýllýk aðýr bedellerle kazanýlmýþ haklar, güvenceler bir bir gasp edildi. Artý-deðerin en üst düzeyde sýzdýrýlmasý, tekel karlarýnýn en üst seviyede tutulmasý için kapitalist sömürü açýk burjuva terörle sürdürüldü. Bu kapitalizmin içsel yýkýcý çeliþkilerinin tümünü eþ zamanlý olarak hýzlý bir biçimde keskinleþtirilmesinden baþka bir anlama gelmedi. Dünyanýn her karýþýnda kapitalizme karþý ayaklanmalarýn ardý arkasý kesilmedi. Devrimlerin ilk dalgalarý, burjuvazinin “zafer benim”
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
Yeni Evrede
Küresel Kriz
Mücadele Birliði
dediði dönemde, kapitalist sistemi sarsmaya baþlamýþtý bile. Burjuvazi, Yeni Evre’nin olgunlaþma sürecini hýzlandýrmak için ekonomik, politik, toplumsal alanda gerekli olan tüm adýmlarý atmayý sürdürdü, sürdürmekte. Kapitalist sistemin hýzlý, sýçramalý çöküþ sürecini ve sosyalizmin de çok daha güçlü temellerde yükseliþini hazýrlýyor. Marx kapitalizmin bu “yazgý”sýný 150 yýl önce ön gördü ve Engels’le birlikte Komünist Manifesto’da tüm dünyaya duyurdu. Marx, þimdilerde tarihsel bir ilgi akýnýna uðrayan Kapital adlý eserinde sermayenin tarihsel eðilimini ve merkezileþme sürecini ortaya koymuþtu. Daha sonra da Engels’de bu sürecin tekelleþmeye doðru gittiðini dönemin ortaya çýkan olgularýyla belirtmiþti. Böylece (tüm nesnel, ekonomik olgularýyla ortaya çýktýðý dönemde Lenin’in adýný koyduðu) emperyalist aþamanýn üzerinde þekillendiði nesnel temeli, yani kapitalist sistemin iþleyiþ yasalarýný, içsel çeliþkilerini ve bunlarýn olgunlaþma sürecinde yeni bir toplusal sistemin, sosyalizmin maddi öncüllerini (ekonomik temeli) ve sosyalizmin kurucu gücünü (proletaryanýn rolünü) yarattýðýný bilimsel olarak ortaya koydular. Bunu, Engels’le birlike geliþtirdikleri diyalektik-materyalist yöntemle gerçekleþtirdiler. Diyalektik materyalizm, doðanýn, toplumun, insan düþüncesinin içsel hareket yasalarýnýn iþleyiþine nesnel bir devrimci yaklaþým. Diyalektik-materyalizm, marksizmin devrimci, bilimsel özü oldu. Ama marksizmin bilimselliði, devrimci özü sadece bundan ibaret deðildir. Marksizm bütünlüklü bir düþünce sistemidir “dünyayý yorumlayan deðil dönüþtüren” nitelikte. Maddi önkoþullarý (sürekli geliþen ve olgunlaþan), kapitalizmin baðrýnda oluþan bir çaðýn ve bu çaðýn kurucu gücü olan proletaryanýn ideolojisidir. Proletaryanýn, bilimde, politikada, ekonomide, sanatta, pratik sýnýf savaþýmýnda ve sosyalizmi kurup sýnýfsýz topluma, komünizme ulaþmadaki sözü ve eylem kýlavuzudur. Marksizmin bu devrimci bilimsel özü, 20.yüzyýl boyunca yaþamýn her alanýnda doðrulanmakla kalmadý, ayný zamanda sermaye niteliði taþýyan bilimin tüm dallarý tarafýndan, kapitalist üretim sürecinin kendisi tarafýndan devamlý güçlendirildi, güçlendirilmekte... Nasýl ki kapitalizm kendi mezar kazýcýsýný (proletaryayý) güçlendirmeden varlýðýný sürdüremezse, proletaryanýn ideolojisinin (marksizm leninizmin doðrulanmasýný saðlayan ekonomik, bilimsel, toplumsal, politik olaylarý güçlendirmeden duramaz. Ýdeolojik olarak gerçekleþtirdiði tüm saldýrýlara raðmen; reformizmin, oportünizmin de tahrifine raðmen, marksizm-leninizmin devrimci-bilimsel özü her zaman daha da güçlenerek ortaya çýktý. Özellikle 90’dan bu yana burjuvazinin, marksizm-leninizmin devrimci bilimsel özünü proletaryanýn, halklarýn, insanlýðýn bilincinden silme çabasý en üst düzeyde sürdürülmesine raðmen; dünya burjuvazisinin ABD öncülüðünde uluslararasý komünist-devrimci harekete, dünya proletaryasýna ve emekçi halklara karþý baþlatýlan 3.Dünya Savaþý’nýn teslim alma hedefine raðmen, tüm bu yaratýlmaya çalýþýlan bilinç bulanýklýðý ve katliamlara, dehþete raðmen, emperyalist-kapitalist sistemin son 1-2 aydýr yaþamakta olduðu çöküþün henüz ilk günlerinde dünya çapýnda marksizm-leninizme yönelimin bir kez daha ama daha da güçlü biçimde ortaya çýkardýðý gerçek marksizmin doðayla, bilimle, proletarya ile, emekçi halklarla, insanlýðýn kendisi ile yaþam bulan, vücut bulan canlý, dinamik bir bütün olduðudur.
Marksizmin doðuþuyla daha 19. yüzyýl ortasýnda insanlýk geri döndürülemez bir düþünce devrimini gerçekleþtirmiþtir. Komünist Manifesto bu devrimin ilaný olmuþtur. Aradan geçen 150 yýlý aþkýn tarihsel dönemde insanlýðýn marksizmle neleri baþarabileceðinin, yaratabileceðinin eþsiz deneyimleriyle ve birikimleriyle doludur. Emperyalist-kapitalist sistemin yaþamakta olduðu çöküþ içinde dünya çapýnda marksizme yöneliþin altýnda yatan da budur.
YU NA NÝS TAN SA VAÞ A LA NI
7 Aralýk akþamý Atina’nýn Exerhia bölgesinde bir grup genç ile 2 polis arasýnda çýkan tartýþma sonucunda polis, hedef alarak ateþ açmýþ ve 15 yaþýndaki lise öðrencisi gencin ölümüne sebep olmuþtur. Atina’nýn Exerhia bolgesi, anarþist gruplarýn yoðun olarak bulunduðu bir bölgedir ve polislerle çatýþmalara çok yoðun rastlanýr. 7 Aralýk akþamý da gençler polis aracýný gördüklerinde ellerindeki pet þiþeleri polislere fýrlatmýþlar bunun üzerine polisler araçlarýný biraz ileriye park ederek gençlerin yanýna dönmüþ, hedef alarak ateþ açmýþlar ve olay yerinden uzaklaþmýþlardýr. Bu olay üzerine bütün Yunanistan’da þu anda da devam eden eylemler gerçekleþmiþtir. Olayýn hemen ardýndan Exerhia bölgesinde binlerce kiþi toplanmýþtýr. 8 Aralýk günü sabah saatlerinden itibaren ise Atina merkezinin en büyük caddesinde “KAHROLSUN KATÝL HÜKÜMET” pankartýyla yürüyüþe geçen binlerce kiþi, Atina’yý savaþ alanýna çevirmiþ, geçtikleri caddelerdeki banka ve büyük maðazalarý yakmýþlardýr. Polislerle de çatýþan göstericilerin eylemleri hala devam etmektedir. Atina’daki gösterilerin dýþýnda Yunanistan’ýn baþta Selanik olmak üzere, Patra, Kavala, Volos, Girit, Yanena gibi kentlerinde de göstericiler karakollara ve polis araçlarýna saldýrýda bulunmuþ ve polisle çatýþmýþlardýr. Ülke genelinde çýkan olaylar sonucunda Ýçiþleri Bakaný Baþbakana istifasýný vermiþ ancak baþbakan bu istifayý kabul etmemiþtir. Ayrýca genci öldüren 2 polis de tutuklanarak cezaevine gönderilmiþtir. Ne bu tutuklamalar, ne istifa istemleri ne de polis þefinin televizyondan özür dilemesi, sokaklara taþan öfkeyi dindirmeye yetmemiþtir. Yunanistan’dan Leninistler
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
7
EMPERYALÝZMÝN YENÝ UMUDU OBAMA
Yeni Evrede
Emperyalizmin Umudu
Mücadele Birliði
ABD baþkanlýðýna Barack Obama’nýn seçilmesi medya aracýlýðýyla büyük beklenti ve sevinç gösterileriyle birlikte dünyaya günlerce yayýnlandý. Martin Luther King’in hayalinden Kenya’da bir gün tatil ilan edilmesine, Japonya’da Obama adlý yerdeki kutlamalardan Van’a kadar dünyanýn her yerinde haber ve görüntüler eþliðinde müthiþ bir propaganda bombardýmaný yaþandý. Afrika’dan sevinç gözyaþlarý görüntüleri, ABD’de Afro-Amerikalýlarýn sevinç gözyaþlarý bol bol görüntülerle aktarýldý. Bütün propaganda, þamata ve söylenenler içinde en önemlisi, bir beklenti oluþturma amacýyla söylenenlerdir. Yeni bir döneme girildiði, karanlýðýn sona erdiði, iç savaþýn asýl þimdi bittiði, hayallerin gerçek olduðu vs. söyleniyor. Hatta iþ o kadar ileri vardýrýldý ki, Türkiye’de Tayyip Erdoðan’ýn Obama gibi baþlayýp Bush gibi olduðu benzetmesi ile Obama olumlu olmanýn kýstasý gösterilmeye çalýþýldý. Ýran’da bir gazetenin neden bizim bir Obama’mýz yok þeklinde baþlýk attýðý için kapatýldýðý haberi gibi haberlerle Obama beklentilerine yönelik yayýnlar sürdürülüyor. Irkçýlýk artýk bitti deniliyor. Onyýllar boyunca göklere çýkardýklarý ABD’nin aslýnda öyle olmadýðýný da itiraf etmiþ oldular. Irkçýlýk bitti, iç savaþ asýl þimdi bitti, karanlýðýn sonu gibi söylemler, þimdiye kadar yaþanan durumun itirafýdýr. Obama’nn baþýna geçtiði ABD, kuruluþundan beri, hep kapitalist sistemin yükselen ülkesi oldu. Hala sistemin en büyük gücü, motoru ve jandarmasý olmasýna raðmen, artýk bu durumunu sürdüremez hale geldi, çöküþ yaþýyor. Irak ve Afganistan’da büyük bir askeri yenilgi yaþýyor. Kafkaslarda kurulan ABD yanlýsý iktidarlar zor durumda. Ortadoðu için dayatýlan Büyük Ortadoðu Projesi iflas etti. Latin Amerika ülkelerinde devrimler yükseliyor. ABD’nin kovulduðu ülke sayýsý artýyor. Ekonomiye gelince, ABD ile özdeþleþen, varlýklarý 4 trilyon dolar olarak belirtilen General Motors bile zarar açýklayýp yardým istiyor. ABD’nin en büyük bankalarý peþpeþe yýkýlýyor. Otomobil üretim merkezi Detroit’te son iki yýlda 100bin iþçi iþten atýldý. Kapitalist bunalým tam merkezde en güçlü yýkýmlarý gerçekleþtiriyor. Sistemin yýkýmý en büyük etkisini ABD’de gösteriyor. Kapitalizm dünya çapýnda gerçekleþen tarihsel bir yýkým sürecindedir. “Amerikan rüyasý” diye dünyanýn her yanýnda sürdürdükleri propaganda 21.yüzyýlýn baþýndan bu yana tersine döndü. Dünyanýn her yerinde, halklar Amerikan emperyalizmine düþmanlýklarýný gösteriyor. Son onyýlda bu hem kamuoyu yoklamalarýyla, hem yükselen devrimci mücadelelerle kendisini açýða vuruyor. ABD sermayesi, “Demokratlar” üzerinden son 20 yýldýr burjuva “muhalifleri” baþkan adayý gösteriyor. Clinton bir “68’li” olarak öne çýkartýldý. Geçen dönem Bush’a karþý Vietnam Savaþý nedeniyle “muhalif” birisi çýkarýldý. Ve bu kez “deðiþim” dendi. Tüm bunlarýn amacý esas olarak içerideki devrimci mücadele potansiyelini kýrmak, kitlelerin devrime yönelmesi yerine, bu tip “muhalif” politika ve kiþilerle sistemde tutmak. ABD’nin kuruluþundan bugüne kadar hiçbir Afro-Amerikalý baþkan olmamýþken þimdi olmasýnýn anlamý nedir? Bu kadar iddialý ve büyük beklenti, misyon yüklendiði neden söyleniyor? Bu sorularýn cevabý kapitalizmin yaþadýðý yýkým ve devrimci yükseliþtir. 90’lý yýllarda sosyalist sistemin daðýlmasýyla kapitalizmin ölümsüzlüðünün ilaný gerçekleþmiþ ve daha 10 yýl bile geçmeden kapitalizme ölüm þiarlarý dünyayý sarsmaya baþlamýþtý. Þimdi yeniden 90’lardakine benzer bir beklenti havasý yaratmaya çalýþýyorlar. Kiþiler deðiþince, politikanýn özü deðiþmez. ABD’nin politikasý emperyalisttir. Bunun temeli, tekelci kapitalizmdir. Emperyalizm sürdükçe, onun politikalarý da sürer. Bu politikalar çeþitli biçimlerde olabilir, ama özü emperyalist olarak kalýr.
8
Bu kadar yoðun propaganda ve gürültünün tamamen boþa gideceðini söylemek yanlýþ olur. Gerçek amacýný ve neyi gizlemeye çalýþtýklarýný görmek gerekir. ABD, tüm emperyalist ülkeler, büyük bir bunalým sürecindeler. Dünyanýn en büyük emperyalist tekellerinin baþýnda gelen General Motors’un çöküþü bile para pompalanmasýna raðmen engellenemiyor. Emperyalist ülkelerde ekonomik çöküþü durdurmak için tekellere trilyonlarca dolar para aktarýlmaya baþlandý. Tüm çabalara raðmen ekonomik çöküþ tarihte hiç görülmedik boyutlara doðru gidiyor. En büyük emperyalist tekeller peþpeþe yýkýlýyor. Bunalýmýn asýl etkileri daha yeni baþladý. Ýþsizlik, yoksulluk, sefalet hýzla yayýlýyor. Bütün gürültü bu süreçte ortaya çýkacak ayaklanmalarý ve devrimleri engellemek için yapýlýyor. Obama ile aþýlanmaya çalýþýlan umut ile, karanlýktan çýkýyoruz söylemi ile yapýlmaya çalýþýlan tam da sona ermekte olan karanlýðýn, kapitalizmin sürmesini saðlamaktýr. Yýkýlmakta olan sisteme yeniden bir güven saðlayarak beklenti ve umut aþýlamak istiyorlar. Tarihin çöplüðüne atýlacak olan kapitalist sistemi ayakta tutma, yaþatma yolu olarak dünya halklarýna ve proletaryaya bu süreci yeni bir baþlangýç, yeni bir umut olarak gösterip beklenti yaratýlmaya çalýþýlýyor. Afro-amerikalý bir baþkanýn seçilmesiyle dünyanýn her yerindeki emekçilerin, ezilen ve sömürülenlerin duygularýna ve vicdanlarýna hitap etmeye çalýþýyorlar. Geçmiþteki kölelerin torunlarýnýn bile baþkan olduðu gösterilerek ezilmiþliðe karþý duyulan sempati, vicdanlardaki acýma duygularýna hitap ediyorlar. Emekçilere ezilenlerden biri, onlardan biri olarak hissettirilmeye çalýþýlýyor. Gençliðinde Afrika’daki büyükannesinin yanýnda sýrtýnda çuval taþýrken çekilen fotoðraf basýna daðýtýlýyor, dünya halklarýnýn duygularýna hitap edip sempati ve beklenti oluþturulmaya çalýþýlýyor. Propaganda ile yaratýlmaya çalýþýlan havayý, beklenti oluþturma çabasýný uzun süre sürdüremeyecekler. Obama, ABD’nin katliamlarýný, azgýn sömürüsünü sürdüren bir baþkan, emperyalizmin bir baþý olmaktan öteye gidemez. Bu kadar propagandadan Obama döneminde sömürü ve katliamlarýn daha fazla olacaðýný söyleyebiliriz. Clinton döneminde Irak’ta 500bin insan ambargo nedeniyle ölmüþtü. Bizde de SHP’nin iktidar ortaðý olduðu yýllar, iç savaþýn en kanlý yükseliþine tanýk olmuþtuk. Obama da baþkanlýðý süresince yýkýlmakta olan sistemi zor yoluyla ayakta tutmaya çalýþacak, ABD ve dünyanýn her yerinde baský, þiddet, savaþ ve katliamlarý artýracaktýr. ABD küresel çapta yaþanan sýçramalý çöküþü engellemek amacýyla, dünya ölçeðinde çeþitli biçimlerde sürdürdüðü propagandayla halklarda, emekçi yýðýnlarda bir beklenti yaratmayý, böylelikle küresel iç savaþta kazanmayý amaçlýyor. Kapitalistlerin dünyanýn her yerinde bir süreden beri “deðiþim”den -güya deðiþim- sözetmelerinin nedeni, kitlelerde gerçek bir deðiþime olan güçlü özlem ve bu yönde ayaða kalkmalarýdýr. Kapitalistler halk kitlelerinin köklü deðiþim istemlerini artýk yalandan “deðiþim”lerle daha fazla engelleyemeyecektir. Artýk bütün karanlýklarýn sona erebileceði doðru. Ancak bu Obamalarla deðil, tersine Obamalarýn sürdürmeye çalýþtýðý karanlýðý Obamalarla birlikte yýkarak gerçekleþecektir. Karanlýktan kurtuluþ, Obama’nýn engellemekle görevli olduðu sosyalizmin geliþiyle olacak. Kapitalizmin tarihsel yýkýmýný engellemek Obamalarýn görevidir. Ancak bunu baþarmak sadece onlara baðlý deðildir. Gerçekleþen yýkýma karþý aydýnlýða çýkýþýn yolu, sosyalizmdir. Dünya halklarý ve proletaryasý, devrim mücadelesini yükselterek zaferi elde edebilir. Gelecek Obamalara deðil, emekçilere baðlýdýr. Emekçiler kendi kurtuluþlarý için örgütlenip savaþarak zaferi kazanabilir. Geleceðin nasýl þekilleneceði devrim güçlerinin örgütlenip mücadele etmesiyle belirlenecektir.
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
BÜTÜN ÝKTÝDAR EMEÐÝN OLACAK Yeni Evrede
Miting
Mücadele Birliði
KESK, DÝSK ve bütün emek örgütlerinin, devrimci sosyalistlerin, siyasi partilerin katýldýðý “Ýþsizliðe, yoksulluða ve zamlara karþý miting”, onbinlerce emekçiyi Ankara’da bir araya getirdi. Ülkenin hemen tüm þehirlerinden yola çýkan emekçiler, dört kol halinde gelerek sabahýn erken saatlerinde Hipodrom’da toplanmaya baþladý. Kapitalizmin yükünü en çok sýrtlayanlarýn baþýnda gelen eðitim emekçilerinin aðýrlýkta olduðu kitle, saat 10.00 civarýnda kortejlerini oluþturarak saat 13.00’de baþlamasý planlanan miting için Sýhhýye Meydaný’na doðru yürümeye baþladý. Biz de “Mücadele Birliði”, “Fabrikalar Tarlalar, Siyasi Ýktidar Herþey Emeðin Olacak”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” pankartlarý ile kortejde yerimizi aldýk. Kýzýl renkte Deniz bayraklarýmýz ve yaþadýðýmýz son saldýrýyý protesto için “Devrim Yürüyüþümüz Engellenemez” pankartýmýz da kortejimizin renkli görüntülerini oluþturuyordu. Yol boyunca bir taraftan “Devrim Yürüyüþümüz Engellenemez”, “Açlýkla Terbiye Politikasý” ve “Yeni Bir Dünya Doðuyor” baþlýklý bildirilerimizi emekçilere ulaþtýrýlken, bir taraftan da “Fabrikalar Tarlalar, Siyasi Ýktidar Herþey Emeðin Olacak”, “Ýktidar Dýþýnda Herþey Hiçbir Þeydir”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Baskýlar Tutuklamalar Bizi Yýldýramaz”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganlarýmýzý attýk. Miting baþladýðýnda, alana ulaþan emekçilerden daha faz-
lasý henüz alana girememiþ durumda bekliyordu. Türk Tabipler Birliði, Türk Mimar ve Mühendis Odalarý Birliði ve DÝSK Genel baþkanlarý sýrayla kürsüde söz alýp, “yaþanan sürecin Marx’ý haklý çýkardýðýný” söyleyerek, kriz geliyor, kriz geldi gibi sözlerin anlamýný yitirdiðini; artýk sözün bittiðini ve sýranýn eyleme geldiðini, iþten çýkarmalara, zamlara, iþyeri kapatmalara, askýya alýnan ve imzalanamayan toplu iþ sözleþmelerine, toplu ücretsiz izinlere, düþük ücrete karþý her yerin eylem alanýna çevrilmesi gerektiðini vurguladýlar. Bu esnada arama noktasýnda polislerin “pankartlarý” gerekçe göstererek emekçilere müdahalesi üzerine çatýþma yaþandý. Polisin bibergazý ve coplarla saldýrýya geçmesi üzerine eylemciler kaldýrým taþlarýný sökerek ve bayrak-pankart sopalarý ile kendilerini savununca çatýþma büyüdü. Sýhhýye’de DTCF, Adliye, Strasburg Caddesi, Hanýmeli Sokak dolaylarýna yayýlan çatýþmada polis panzerleri de olay yerine geldi ve polis plastik mermi ile eylemcilere saldýrýsýna devam etti. Arama noktalarý ve bariyerler eylemciler tarafýndan daðýtýldý. Sýhhýye Köprüsü üzerine konumlanan polis de kaldýrým taþlarýnýn hedefi oldu. Polisin havaya uzun süre ateþ açmasý sonucu bacaðýna plastik mermi gelen bir kiþinin bacaðý kýrýldý. Polisin çekilmesiyle çatýþma sona erdi ve kortejlerin alana girmesi tamamlandýktan sonra müzik gruplarýnýn dinletisinin ardýndan miting, sloganlarla sona erdi.
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
9
Yeni Evrede
Miting
Mücadele Birliði
ÝÇ SAVAÞ GÜNLERÝNDEN BÝRÝ
Miting, 29 Kasým günü sabahýn ilk saatlerinde pankartlarýn açýlmasý ve bayraklarýn dalgalanmasýyla baþlýyordu. Türkiye ve K.Kürdistan’ýn birçok yerinden gelen iþçi sýnýfý, devrimci ve demokratik kitle örgütleri buluþtular tek noktada. Bizler de Leninistler olarak miting alanýndaki yerimizi aldýk. Miting rutin bir havada devam ederken Arama noktalarýndan geçiþ sýrasýnda pankartla ilgili sorun çýkmasý üzerine emekçi kitleler ve siyasi çevrelerle birlikte çatýþmanýn baþladýðý yere doðru yöneldik. Saldýrý baþlar baþlamaz yoðun bir þekilde biber gazý atýldý. Biber gazlý saldýrýya hemen kaldýrýmýn üzerinde bulunan camdan bariyerleri tekmelerle yerlere indirerek cevap verdik. Olaylar ara sokaklara sýçramýþtý. Bizler de sokaðýn birinde kaçarken yakaladýðýmýz 8-10 polisi yoðun bir þekilde taþlamaya baþladýk. Adeta taþ yaðmuruna tutulmuþlardý. Ellerindeki kalkanlarý nereye tutacaklarýný þaþýrmýþlardý. Tam bu sýrada sendikacýlar devreye girdi. Ellerimizdeki taþlarý almaya çalýþýyorlardý. Bir yandan da “yapmayýn”, “etmeyin”, “durumu provoke etmeyin”, “siz yapmazsanýz onlar da bir þey yapmaz” diyecek kadar körlerdi. Bizler karþýlýk vermezsek, saldýrmazsak sanki biber gazlý, coplu saldýrýlar bitecekmiþ gibi. Aksine daha da sertleþecekti saldýrýlarý. Onlar onbinlere çoluk-çocuk demeden saldýrýrlarken bizler de eli-kolu baðlý durumda saldýrýlarýn ne zaman biteceðini mi bekleyecektik? Sendikalar da faþizm de yanýldý, onlar saldýrdýkça çatýþan kitle daha da öfkelendi. Sonra duyduk ki, diðer ara sokakta çatýþma daha da yoðunlaþmýþ. Bizler de artýk daha fazla uðraþmak istemediðimiz sendikalarýn olduðu yerden ayrýlýp (ki bir avuç polisin yeterince cezasý verilmiþti) çatýþmanýn þiddetlendiði yere ilerledik. Diðer ara sokaða çýkan yolda polis arama noktalarýnýn demir bariyerlerini yýkýp barikat oluþturduk. Her saldýrý hamlesinde olduðu gibi bu olayda da sendikadan kimi insanlar kurulan barikatý daðýtmaya çalýþtý. Ara sokaða vardýðýmýzda polis, kalkanlarýnýn arkasýna sinmiþti yine ve taþ yaðmuruna tutulmuþlardý. Bu esnada bizler de “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna” sloganlarýný gür bir þekilde attýk. Orada bulunan resmi binalar taþlanýnca, sendikacýlar kitleyi durduramayacaklarýný anladýlar ve kol kola girerek adeta polisle eylemciler arasýnda zincir oluþturdular. Çatýþmalar bu denli þiddetli devam ederken, sendika temsilcilerimiz mikrofondan seslenerek faþizmden rica ediyorlardý adeta: “Kadýnlar, çocuklar, yaþlýlar var yapmayýn!” diyorlardý. Bu anon-
10
sun hemen ardýndan faþizmin gerçek yüzü bir kez daha gösterdi kendini biber gazlarý ve coplarýyla... Artýk polis iyice geri çekilmiþ ve etrafýmýzda ne yurtsever arkadaþlar ne de anarþistler kalmýþtý. Bizler de sendikacýlarla bire bir karþý karþýya kalmamak için eylem alanýndan; “Yaþasýn Partimiz TKEP/LENÝNÝST”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna” sloganlarý atarak uzaklaþtýk. Somut durum kendini en bariz þekilde ortaya koymuþtur ki; normal bir sendikal eylem bile artýk, iç savaþýn en yüksek aþamasý olan sokak savaþýna dönüþtürebiliyor kendini. Buna benzer eylemlere karþý her zaman hazýrlýklý olmalýyýz. Hele de iç savaþýn kýzgýnlaþtýðý þu günlerde.. Ve tam da sendikacýlarýn eylem anýnda bize yönelttiði soruya cevap verme zamanýdýr. “Olayý provoke mi ediyorsunuz, bu polisin istediði bir þey” diyerek güya çatýþmayý engellemeye çalýþýyorlar. Evet biz “provokatörüz!”. Katliamcýlar, iþkencecilere, dünyayý yok edenlere, kadýný , insaný ezenlere karþý savaþmak provokatörlükse, evet biz “provokatörüz”. Savaþmaksa insanlýðý kurtaracak olan þey, evet biz savaþtýðýmýz için “provokatörüz”. Kürt ulusuna gerçek özgürlüðünü getirecek olan þey savaþmaktýr ve savaþtýðýmýz için provokatörsek evet biz “provokatörüz”. Sýnýfsýz, sýnýrsýz bir topluma giden yol savaþmaktan geçiyorsa ve biz yoldan gittiðimiz için bize provokatör müsünüz diye soruyorsanýz, evet biz “provokatörüz”. Özgür yarýnlarý yaratma mücadelesi ise eðer provokatörlük, evet “provokatörüz”. Tarihin tekerleði hýzlanýyor günden güne ve bu hýza yetiþmek zorundayýz. Geçen yýllarda yapýlan ayný tür eylemlerde sorun çýkmazken bu yýl savaþ alanýna dönüyor miting meydanlarý. Sendikal eylemlere bile tahammül edemeyen kapitalist sistem, can çekiþtiðini bir kez daha göstermiþtir. Gelin Leninist saflarda örgütlenelim ve yýkýlmakta olan sistemi tamamen alaþaðý edelim. Ve kuralým hep beraber insanýn toplumunu; Komünizmi! FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA! ZAFER SAVAÞAN ÝÞÇÝLERLE EMEKÇÝLERLE GELECEK! YAÞASIN DEVRÝMCÝ DAYANIÞMA! Ýstanbul’dan Bir Leninist NOT: Elimize posta ile ulaþan bu mektubu, haber niteliðinden dolayý yayýnlýyoruz
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
Yeni Evrede
KRÝZ VE FAÞÝST HAREKET
Kriz ve Faşizm
Mücadele Birliði
Emperyalist-kapitalist sistemin sýçramalý bir çöküþ sürecine, buna paralel olarak da ayaklanmalarýn ve sosyalizmin yükseliþ dönemine girdiðini ifade ettiðimiz 90’lý yýllarýn sonundan beri, faþist örgütlenme, Avrupa genelinde yayýlmaya devam ediyor. Pek çok defa bu konuya deðinildi. Sermayenin egemenliði var olduðu sürece konunun güncelliði, önemi hem ideolojik hem de pratik-politik alanda her yeni olgu ve geliþme ile birlikte yeni bir deðerlendirm gerektirir. Avusturya’da en son yapýlan seçimlerde iki faþist parti FPÖ ve BZÖ oylarýný 3 kat artýrdý. Faþist partilerin.”yükseliþi”nin en son örneðiydi bu. Zira Fransa, Belçika, Hollanda vb. ülkelerde faþist hareketler ayný “yükseliþ” sürecindedir. Iyi bilindiði gibi, faþizm, faþist ideoloji gerici, ýrkçý, þovenist, katliamcý, açýk burjuva terörüne, baskýya, tehdide ve en çok da yalan ve demagojiye dayanan bir ideoloji; ve bu ideoloji ile þekillenmiþ, örgütlenmiþ devlet biçimidir, bir karþý-devrim gücüdür. Emperyalist-kapitalist merkezlerde devletin yapýsý, tekelci burjuvazinin tam egemen oluþuyla belirlenir. Tekelcilik her alanda gericilik olduðundan, bu yapý ve nitelik, yansýtýlan “burjuva-demokratik devlet” iþleyiþi aldatmacasýna karþýn “siyasi gericilik”tir. Siyasi gericilik, emperyalist devletlerin örgütleniþinden iþleyiþine deðin temel bir niteliktir; ýrkçý, gerici, þovenist, insan ve demokrasi düþmanýdýr. Tekelci devlet, baský ve saldýrýlar için uygun kurumlarý ve kadrolarý yaratýr. Böylece ihtiyaç duyduðu politikalarý uygulayabilecek durumdadýr. Ýngiltere’de olduðu gibi Asyalý göçmenlerin polisçe sürekli taciz ediliþi ya da ten rengi koyu diye metroda polisçe infaz ediliþi; Ýtalya’da olduðu gibi Cenova’daki anti-kapitalist gösteride bir gencin þehir jandarmasý tarafýndan infaz ediliþi ve sonrasýnda gözaltýna alýnanlara Mussolini selamý vermeye, faþist sloganlar atmaya zorlamasý ve son dönemlerde Mussolini dönemindeki gibi Çingenelerin fýþlenmesinin yeniden canlandýrýlmasý; Almanya’da olduðu gibi istihbarat servisinin doðrudan faþist örgütlenmeyi koordine etmesi ya da Alman askerlerinin Afganistan’da miðferlerine gamalý haç çizmeleri... Örnekler uzatýlabilir. Her planda gericilik eðilimi taþýyan tekellerin emperyalist devletlerinde, bu siyasi gerici nitelik kimi zaman açýk, kimi zaman örtülü olarak kendini gösterir. Daima beslenir “diri” tutulur. Bunun önemli bir ayaðý burjuva “demokratik” yasalara göre kurulan ve “aþýrý sað, milliyetçi” diye yansýtýlan faþist partilerdir. Bu partiler, tekelci-burjuvazinin “kötü zamanlar” için el altýnda tuttuðu karþý-devrim embriyonlarýdýr. Ne zaman ki kapitalist sistemde emek-sermaye arasýndaki çeliþki keskinleþir, iþsizlik, mülksüzleþme yaygýnlaþýr, kitleler pratik olarak devrimci bir dönüþüm sürecine girer... tekelci burjuvazi, emrindeki bu partilerin önünü açar. Onlarýn güçlenmesi için her aracý kullanýr. Demagoji ve yalanlarla, tehdit ve saldýrýlarla devrimci mayalanma engellenmeye çalýþýlýr. Sermayenin küresel ölçekte merkezileþmesi, beraberinde her ulustan insanlarýn metropollere, sermaye ve üretim merkezlerine göçünü, yani iþgücünün de emperyalist merkezlerde birikmesini getiriyor. Emperyalist metropollerdeki bu “uluslararasý” proletaryanýn ve emekçilerin bir arada oluþu, tekelci burjuvazi için kapitalist kriz (ve özellikle günümüzde yaþanmakta olan çöküþ ve yýkým) döneminde en ciddi tehdit oluyor. Zira, yaþanýlan iþsizlik, mülksüzleþme, artan hayat pahalýlýðý, hýzla düþen yaþam düzeyi, tüm halk kitlelerini sokakta, alanlarda birleþtirir. Bu duruma özellikle 90’dan bu yana tüm emperyalist ülkelerde tanýk olduk. Baþta da belirttiðimiz gibi, bu dönem-
deki devrimci kabarýþa, karþý-devrim hareketi olarak faþist partilerin “yükseliþi” eþlik etti. Ve bu bir tesadüf deðildi... AB emperyalizmi bu süreçte ardý ardýna yeni baský yasalarý, yasaklarý yürürlüðe koydu. Hýzla özel acil müdahale polis birliklerini oluþturdu. Tüm burjuva partilerin (tekellerin yürütme organý olarak) uyguladýðý ekonomi politikalarla toplumsal bir yýkým yaþanýrken, “yabancý” (“yerli” iþçilere oranla daha az ücret alan, pek çok sosyal haktan yoksun þekilde yýllarca çalýþýyor olmalarýna raðmen) iþçiler, farklý uluslardan emekçiler yaþanan iþsizliðin, mülksüzleþmenin nedeni olarak gösterildi. Burjuva iþbirlikçi sendikacýlar yýllar yýlý modern-çaðdaþ sendikacýlýk adý altýnda adeta sermayenin rahipleri gibi çalýþtý. Ýþçileri uyutmaya çalýþtýlar. Ýþçilere dayatýlan fazla mesai ücretlerinin dondurulmasý, sosyal haklarýn gaspý, esnek çalýþma vb. saldýrýlarý karþýsýnda bu sermaye rahipleri, “kabul edelim yoksa fabrikalarý baþka ülkelere taþýyacaklar” þeklinde ikna çabalarýyla, iþçilerin devrimci öfkesini törpülemeye çalýþtýlar. Sadece iþçiler deðil elbette, kapitalist çöküþ süreci, en yýkýcý etkisini özellikle, geniþ küçük-burjuva kesim içinde gösterir. Kitlesel iflaslar, mülksüzleþme içine atýlan bu ara sýnýf, karmaþýk bir bilinç, dengesiz bir ruh haliyle öfkesini her þeye, her yöne, her biçimde göstermeye hazýrdýr. Bu ara sýnýf, hýzla “ara olma” durumunu, o özel toplumsal konumunu yitirirken, mülkiyet sahibi olmuþ olmanýn þekillendirdiði bilinciyle içine düþtüðü durumu kavramaktan oldukça uzaktýr. Hýzla iþsizler, mülksüzler arasýna düþmesine karþýn, düþünce biçimi, yargýlarý, kavrayýþý, psikolojisi,içine düþtüðü bu durumu görmesine engeldir. Böyle bir ortamda her etiketteki burjuva partilerinin propagandasý, dili, politikasý ve hükümetteyken uygulamalarý bu geniþ iþçi, emekçi, iþsiz, mülksüzleþmiþ geniþ küçük-burjuva kitlelerin devrimci enerjisini daðýtmayý hedefler, bu enerjinin ve öfkenin faþist partilere akýtýldýðý kanal iþlerini görür. Üretim sürecinde, sömürü anlarýnda, grevlerde, deðiþik eylemlerde, mitinglerde iþsizlikte ayný safta olan her ulustan emekçileri, “uluslararasý proleterleri” bölmek için hýzla tüm egemenlik araçlarýný, yöntemlerini kullanýr. En kalýplaþmýþ ýrkçý þoven eylemler, “milliyetçi tepkiler” diye yansýtýlýp hoþ görülürken, gözaltýna alýnan faþistler de mahkemelerde serbest býrakýlýr. Bu çöküþ döneminde devletin kapitalist niteliði, tekelci burjuvazinin baský aygýtý olduðu gerçeði tüm çýplaklýðýyla ortaya çýkarken, tekelci burjuvazi kapitalist sistemden kopan, burjuva ideolojisinin (her renkten) kuþatmasýný parçalayan yýðýnlar içinde kendisine kitle desteði yaratmak üzere hýzla harekete geçer. Ýþçi sýnýfý içinde çok az destek bulurken, küçük-burjuva mülksüzler arasýnda daha yoðun bir destek görür. En iri tekellerin politik yönelimini ifade eden faþist hareketin sýnýfsal özü (tekelci burjuva), böylece aldatýlan kitlelerin sýnýf yapýsýyla maskelenir. Bugünden baktýðýmýzda yaþanmakta olan toplumsal yýkýmýn boyutlarý çok daha farklý... Sorun basit bir döngüsel kapitalist kriz deðil. Aksine bir “sistem çöküþü”. Bu gerçeði artýk emperyalist tekellerin hükümet baþkanlarý, tekellerin basýn-yayýn organlarý ifade ediyor. Böylesine þiddetle yaþanan kapitalist sistemin yýkýmý beraberinde çok sarsýcý bir kitlesel uyanýþý ve bilinçlenmeyi doðuruyor. Kuþkusuz Avrupa’da bu uyanýþa denk düþen bir komünist parti örgütlenmesi yok henüz. Avrupa proletaryasý, gerçek anlamda devrimci bir komünist partisinin yönlendiriciliðinde bu devrimci krizden, bu çöküþ sürecinden, devrimci iktidarlar için yararlanmasýný bilecektir. Tekellerin faþist eðilimlerinin güçlenmesi tam da bunun ifadesidir. Bir Mücadele Birliði Okuru
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
11
Gündem
YAÞAM BÝZ
Tarihin cilvesi iþte. Gazetelerin “ABD Kan Aðlýyor” baþlýðýný attýklarý günün ertesi, ABD’nin göreve henüz baþlamamýþ yeni baþkaný, “En kötüsü daha gelmedi” diye açýklama yapýyor. Krizler, kapitalist üretimin þiddetli patlamalarý ise, sistemin yüreðinde baþlayýp bütün gövdesine yayýlan patlamalar iþte böylesine yýkýcý, böylesine þiddetli bir etkiye sahip. Düþünün ki, ABD, yani burjuva âlemin kabesi, emperyalist-kapitalist sistemin kalbi kan aðlýyor ve düþünün ki, bu daha “en kötüsü” deðil. Demek ki, beterin beterini göreceðimiz günler kapýda. Emperyalist-kapitalist sistemin uç bölgelerinde deðil, tam da kalbinde patlak veren krizin geçici olduðunu düþünenlerin son umutlarý da tükeniyor. Bunlar daha çok, gerçekleri tersyüz etmekle görevli burjuva ideologlar ile aksini iddia etseler de, gerçekte kapitalizmin ölümsüzlüðüne iman eden küçük burjuva aydýnlardýr. Krizin patlak verdiði ilk günlerde, bunun bir finans krizi olduðunu vaaz etti burjuvazinin görevli ekonomistleri. Türkiye’dekiler bu vaazý daha yüksek perdeden yinelediler. Bu bir finans krizidir, sistemin bir alanýndaki arýzadýr, giderilir, öyleyse korkacak bir þey yok demeye getirdiler. Çok geçmeden böyle olmadýðý anlaþýldý. Kriz, kapitalist üretimin her alanýna yayýldý. Fabrikalar kapanmaya, iþçiler iþlerini kaybetmeye, iþletmeler iflas etmeye, alacaklýlar borçlularý kovalamaya baþladý. Bu sefer bu çokbilmiþ, dolgun maaþlý ücretli adamlar ile küçük burjuva müritleri krizin geçici olduðunu vaaz etmeye baþladýlar. Böyle yaparak aslýnda, düþüncelerini deðil, dileklerini açýklýyorlardý. Aradan geçen kýsa süre, düþünce kýlýfý içinde gizlenmiþ dileklerinin gerçekleþmeyeceðini fazlasýyla gösterdi. Kriz, kapitalizmin tarihinde görülmüþ en derin, en yýkýcý krizdi. Öyle ki, bizzat kapitalistler bu krizin 1929 krizinden çok daha derin bir kriz olduðunu itiraf etmeye baþladýlar. Demek ki, þimdiki krizin sonuçlarý da 1929 krizinin
12
Yeni Evrede
Mücadele Birliði
sonuçlarýndan çok daha fazla yýkýcý olacak. Emperyalist-kapitalist sistemi, kapitalist meta üretimini temellerinden sarsan kriz bütün yýkýcý etkisini üretici güçler, emekçi sýnýflar, þehir küçük burjuvazisi ve köylülük üzerinde henüz göstermiþ deðil. Bu, hemen bir çýrpýda olacak bir þey de deðil. Bu etkiyi görebilmek için az çok bir zamanýn geçmesi lazým. Ancak, þimdiden þunu öngörmek ve söylemek mümkün: küçük burjuvazinin, özellikle de “dükkân sahibi”nin kitle halinde iflasýnýn “ondan doðrudan zarar görenler çemberinin çok ötesine taþan yankýlarý” olacak. Onun iflasý, zaten pek çok halkasýndan kopmuþ olan burjuva ticaret zincirini yeni halkalarýndan yeniden koparacaktýr. Bunun, kapitalist meta üretimi açýsýndan ne anlama geldiðini en iyi kapitalistler bilir. Ama bundan çok daha önemlisi, bu süreçte, mülkiyet düþüyle büyülenmiþ þehir küçük burjuvazisinin, iflaslar yoluyla, kitleler halinde proletaryanýn kollarýna atýlacak olmasýdýr. Kapitalizmin krizinin yýkýcý etkisini üzerinden en fazla hissedecek sýnýflarýn baþýnda proletarya geliyor ise, ikincisi de küçük burjuvazidir. Ýþçi sýnýfýnýn baþýna gelecekler malum: fabrikalarýn kapanmasý ve ardýndan iþçilerin yaþamdan kovulmasý. Bu süreç, þimdiden, bütün dünyada olduðu gibi Türkiye’de pek çok fabrikanýn kapanmasýna, on binlerce iþçinin iþini kaybetmesine yol açtý bile. Küçük burjuvaziye gelince… Ýþlerin durmasý ve alýþveriþin kesilmesiyle günlük kazancý neredeyse sýfýrlanan dükkân sahibi, kira, banka borcu, vergi borcu, ipotek-haciz korkusu ve geçim derdi arasýnda, çaresiz, sýkýþmýþ, ne yapacaðýný bilemez durumda. Dükkân sahibine þeytan sorulsa, banka, vergi ve haciz memurunun adresini verir Her geçen gün binlerce esnafýn dükkânýný kapattýðýný, yani ailesiyle birlikte proletaryanýn kollarýna atýldýðýný, resmi rakamlardan öðreniyoruz. Ya köylünün durumu? 129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
Onun durumu dükkân sahibinin durumunu mumla aratacak cinsten. Küçük ve hatta orta ölçekte tarla sahibi için mülkiyet sözü çoktan beridir týlsýmýný yitirmiþ durumda. Kýrýn bu küçük burjuvalarý, kendilerini kovalayan tefeciden, haciz memurundan, banka memurundan, vergi tahsildarýndan kitleler halinde kaçarken soluðu büyük þehirlerin iþ arayan iþsizleri arasýnda alýyorlar. Köylüler olsun, þehrin küçük burjuvalarý olsun dünyalarý baþlarýna yýkýlmýþ halde proletaryanýn saflarýnda yerlerini alýrlarken buna yol açanýn hükümet, banka, büyük tekelci birlikler, büyük tüccarlar olduðunu çok okumuþ burjuva iktisatçýlardan çok daha iyi biliyorlar. Onlar derslerini hayat okulunda alýyorlar. Yaþamýn kendisi halkýn bu kesimlerini, þaþmaz bir kesinlikle, hükümetin ve sermayenin çöküþlerinde oynadýklarý baþrol hakkýnda eðitiyor. ABD’de baþlayýp bütün emperyalistkapitalist sistemi etkisi altýna alan kriz, þehrin ve kýrýn küçük burjuvazisini bir girdap gibi alýp yoksulluðun ortasýna fýrlatýrken onlar da þunu öðrenmiþ oluyorlar: Kendilerini yalnýz sermayenin çökmesi, kapitalist düzenin yýkýlmasý yükseltebilir; yalnýz emeðin iktidarý, halkýn iktidarý kendilerini ekonomik yoksulluktan ve yýkýmdan kurtarabilir. Dükkân sahibi ve köylü uðradýklarý bu yýkýmdan devrimi deðil düzeni, iþçi sýnýfýný deðil burjuvaziyi; burjuvaziyle birlikte emperyalist devletleri sorumlu tutuyorlar. Bu o kadar açýk ki, üzerinde durmaya bile gerek yok. Öyleyse þimdi, baþýnda devrimci proletaryanýn bulunduðu devrimin toplumsal ordusu, saflarýna kesin biçimde katýlmýþ yeni güçlerle çok daha güçlüdür. Bir devrimin ve bu devrimde zafer elde etmenin olanaklarý, bu kriz koþullarýnda dünden çok daha fazladýr. Þundan dolayý: 19. yüzyýldan bu yana, bütün devrimlerin tarihi bize þunu öðretmiþtir: Burjuvazi ile proletarya arasýndaki bütün sýnýf savaþlarýnýn sonucu, bir a-
ZDEN YANA Yeni Evrede
Mücadele Birliði
ra sýnýf olarak, daima, küçük burjuvaziyi kimin yanýna çektiðine baðlý olmuþtur. Proletarya, bu dersi, 1848 Haziran’ýndan bu yana, kanlý bedeller ödeyerek öðrendi. Burjuvazi, proletaryaya karþý küçük burjuvaziyi yanýna çekebildiði her seferinde devrimleri olsun, devrim giriþimlerini olsun, her zaman kanla boðmuþtur. Ve tersi de doðru. Proletarya ne zaman ki þehrin ve kýrýn küçük burjuvazisini yanýna çekmeyi baþarmýþsa o zaman burjuvazinin hakkýndan gelerek devrimini zaferle taçlandýrmýþtýr. Demek ki, kapitalist toplumun iki temel sýnýfýndan hangisinin küçük burjuvaziyi yanýna çekebileceði konusu yaþamsal önemdedir. Ve þimdi, küçük burjuvazi bizzat kapitalizm tarafýndan proletaryanýn kollarýna atýlýyor. Geriye þu soru ve sorun kalýyor:Örgütlü devrimci güçler, devrimci parti ve örgütler iþçi sýnýfýna, emekçi halklara nasýl bir politikayla gitmeliler, nasýl bir bilinç götürmeliler? Politikalarýnýn içeriði devrimci mi olacak, yoksa reformist mi? Ne yazýk, þimdiye kadar ortaya çýkan tablo, Leninist Parti dýþýnda kalan bütün devrimci örgüt ve partilerin reformist bir politikada karar kýldýklarýný gösteriyor. Bu reformist politikanýn alamet-i farikasý, “krizin faturasýný biz ödemeyeceðiz” ya da “krizin faturasýný kapitalistler ödesin” sloganlarý oldu. Burada bu sloganlarýn ne kadar boþ, laf kalabalýðýndan ibaret, bilimsellikten uzak, içerikten yoksun olduklarýný tartýþacak deðiliz. Bunu yapmak bu yazýnýn sýnýrlarýný aþar. Ancak yine de þimdiden þu kadarýný söyleyebiliriz: Bu sloganlarda ifadesini, özetini bulan politika, bir krizden, kapitalizmin derin bir bunalýmýndan devrimci þekilde nasýl yararlanýlamayacaðýnýn tipik olduðu kadar klasik örneðidir ayný zamanda. Oysa kapitalizmin bunalýmlarýndan, derin krizlerinden bir devrim için, tam kurtuluþa giden yolun ilk adýmý olarak, politik iktidarýn ele geçirilmesi için yarar-
lanmak, proletaryaya ve diðer emekçi sýnýflara bu yönde çaðrýlar yapmak, onlarý bu bilinçle eðitmek devrimci politikanýn abc’si, devrimci komünist kalabilmenin temel koþuludur. Bir parti ya da örgüt devrimci sýfatýna layýk olmak ve devrimci olarak kalmak istiyorsa, kapitalizmin krizinden devrim yoluyla politik iktidarýn ele geçirilmesi için yararlanmak, politikasýný bu temel amaca baðlý kýlmak zorundadýr. Hele de bu kriz, kapitalizm tarihinin tanýk olduðu en derin, en yýkýcý, en kapsamlý krizi ise… Bu durumda devrimci bir partinin propaganda ve ajitasyonunun içeriði, devrimci olmak, yani politik iktidarýn ele geçirilmesini her þeyin önüne, bütün öteki hedeflerin önüne koyan bir içerikte olmak zorundadýr. Devrimci dönemlerde, yani emekçi sýnýflarýn, ezilen halklarýn kapitalizme karþý isyana bizzat tekelci sermaye sýnýfý tarafýndan itildikleri bir sýrada, devrimci partinin görevi, devrimin kaçýnýlmazlýðýný, derinliðini, geniþliðini bütün açýklýðýyla kitlelere anlatmak ve onlarý her bakýmdan devrime hazýrlamaktýr. Hal böyle iken, sosyal reformist partiler ve onlarýn mahcup izleyicileri olarak ortalama sol örgütler ne yapýyorlar? Ýþçi sýnýfýna, emekçilere propaganda adý altýnda, üstlerin vazifeymiþ gibi burjuvaziye krizden kurtuluþ reçeteleri, kapitalizmi düzlüðe çýkaracak programlar hazýrlýyorlar. Baþka bir ifadeyle, devrimcilik adýna, sosyalizm adýna burjuva ekonomistlerin görevini gönüllü þekilde üstleniyorlar. Þu basit ama son derece önemli gerçeði unutarak birer ahmak durumuna düþtüklerini bile görmüyorlar: hiçbir kapitalist durup dururken fabrikasýný kapatýp iþçileri sokaða atmak istemez ve tersinden, mallarýný satamayan hiçbir kapitalist üretime devam edemez, dolayýsýyla fabrikasýný kapatýp iþçileri sokaða atmak zoru ndadýr. Bu kapitalist, sosyal reformist bir partinin genel baþkaný da olsa sonuç deðiþmez. 129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
Gündem
Demek ki, kapitalistlerin bu adamlarýn reçetelerine, yol göstericiliðine, akýl hocalýðýna ihtiyaçlarý yok.Ve demek ki, kapitalizmin bunalýmý böyle gezgin doktor reçeteleriyle çözülemeyecek kadar nesnel yasalardan, engel tanýmaz uzlaþmaz çeliþkilerden kaynaklanýyor. Üretimin niteliði kapitalist olarak, üretim araçlarýnýn mülkiyeti de kapitalistlerin elinde kaldýðý müddetçe ne bunalýmlar ne de bunalýmlarýn emekçi sýnýflarý yýkýma uðratmasý önlenebilir. Faturayý kimin ödeyeceði üzerine yapýlan edebiyat da burada, onu dile getireni gülünç duruma düþürmekten baþka, bir iþe yaramaz. Emekçi sýnýflarý yýkýmdan kurtarmanýn tek yolu, üretim araçlarýný kapitalistlerin elinden alýp toplumsallaþtýrarak sermaye niteliklerine son vermek, böylece üretimin kapitalist niteliðini ortadan kaldýrmaktýr. Bu görevi ise, ancak bir halk iktidarý, halkýn devrimci demokratik diktatörlüðü yerine getirebilir. Tam da bu nedenle, Leninist Parti, emekçi sýnýflara ve Kürt halkýna bu yýkýmdan kurtuluþun yolu olarak; Politik iktidarýn ele geçirilmesi Bütün tekelci birliklerin, sanayi iþletmelerinin kamulaþtýrýlmasý, Tüm bankalarýn ve finans kuruluþlarýnýn kamulaþtýrýlmasý, Esnafýn, küçük mülk sahiplerinin bankalara olan bütün borçlarýnýn silinmesi ve bunlarýn kredilerle desteklenmesi, Büyük tüccarlarýn mülksüzleþtirilerek büyük özel toptancýlýðýn kaldýrýlmasý, Tüm özel büyük toprak mülkiyetinin üzerindeki üretim araçlarýyla birlikte kamulaþtýrýlmasý Küçük ve yoksul köylülerin bankalara, tefecilere, tüccarlara olan borçlarýnýn iptal edilerek krediyle desteklenmesi Kürt ulusuna, ayrýlýp kendi baðýmsýz devletini kurma hakkýnýn tanýnmasý gibi talepler için mücadele etmeye; bu hedefleri eylemlerinin amacý haline getirmeye çaðýrýyor.
13
Irak
ABD’NÝN IRAK YENÝLGÝSÝ
Baðdat’taki kukla hükümet, ABD’nin önlerine sürdüðü SOFA(Kuvvetlerin Statüsü Antlaþmasý) belgesini imzaladýðýný duyurdu. Tekelci günlük basýnýn dilinde bu, iki “muktedir devlet” arasýnda bir ittifak belgesi ve yine bu basýna göre, Irak adýna müzakereleri yürüten temsilci öylesine inatçýymýþ ki, ABD’lilere neredeyse kan kusturmuþ ve pek çok taviz koparmýþ. Bunlarýn ne biçim bir “taviz” olduðunu birazdan göreceðiz. Tekelci basýnýn okuduðu bu mavala inanacak bir çocuk, herhalde yaþýtlarýnýn maskarasý olurdu, ama þu basýnýn “zeka yaþý” teste tabi tutulamayacak kadar geri olduðu için, onu mazur görün. Biz duruma bakalým. “Antlaþma”yý imzalayan bakanlar, Baðdat’a ABD tanklarýnýn içinde gitmiþlerdi deðil mi?Ve Yeþil Bölge denen, 30 bin ABD askeri tarafýndan korunabilen o açýkhava hapisanesindeki ofislerinde, birbirlerine bakan-vekil rozetleri takýp durdular... Bir kez olsun o ünvanlarýný, Yeþil Bölge’nin yüz metre dýþýnda açýklamaya kalksýnlar bakalým... Dakikasýnda kevgire döneceklerini garanti edebiliriz. Yeþil Bölge’deki parlamento binasýnýn dýþýna, kentin diðer semtlerine gidebilenler, yalnýzca Sadr hareketine baðlý olan vekiller, ve zaten onlarýn görevi de bu: Kukla hükümeti ve iþgalcinin kurutemizlemecisi gibi çalýþan Irak meclisini, halkýn gözünde bir parça olsun meþru hale getirmek. Bu þekilde, suret-i haktan göründüðü için Sadr hareketinin iþbirlikçiliði, þu anki baþbakan Maliki’nin iþbirlikçiliðinden çok daha sinsi ve tehlikeli. Ýþte bu “pek muktedir” bakanlarýn imzaladýklarý SOFA Antlaþmasý, belli baþlý þu maddeleri içeriyor. a)ABD iþgal ordusu 30 Haziran 2009’a dek kent ve kasabalardan, 31 aralýk 2011’de ülkenin tamamýndan çekilmiþ olacak. (ABD Genelkurmay Baþkaný Mullen, “Gerektiði kadar kalýrýz” diyerek, daha baþtan bu maddeyi çiðneyeceklerinin sinyalini verdi.) b)Iraklý mahkemelerin izni olmadan ABD ordusu ev baskýnlarý yapamayacak. (Acaba böyle bir izni vermemeyi hangi kukla mahkeme baþarabilir?) c)Hava sahasý 1 Ocak 2009’dan itibaren Iraklýlarýn denetimine girecek.(Hangi u-
14
Yeni Evrede
Mücadele Birliði
çaklarla, hangi radar ve savunma sistemiyle?) d)Irak’tan komþu ülkelere saldýrý düzenlenemeyecek.(Çok deðil, geçen ay Suriye köylerine yapýlan ABD operasyonu, bu maddenin iþlemeyeceðinin en açýk iþareti, ilaný... Çünkü bir yaptýrýmý yok) Ve buna benzer bir sürü laf kalabalýðý... Hepsi kaðýt üzerinde kalem izinden ibaret kalan, kalacak olan maddeler... Yeni seçilen baþkan Obama’nýn da açýkçasý dile getirdiði gibi ABD, Irak iþgalini daha fazla sürdüremeyecek durumdadýr. Ancak, Irak’tan çekiliþi daha az rezilce, daha az kepaze olarak gerçekleþtirebilmek için, SOFA gibi bir metne ihtiyaçlarý bulunuyordu. Böylece, iþgal iþkencesine son vermek, rezil-kepaze bir yenilginin sonucu deðil, ama Irak hükümeti istediði için oluyor görünecek. Burunlarýný Yeþil Bölge’den dýþarý çýkaramayanlara kalsa, iþgalin elbette devamýný isterler. Ama yapacak birþeyleri yok, hiç olmazsa ABD iþgalini sona erdiren antlaþmayý imzalamýþ olmanýn paçalarýný kurtarmaya yeteceði fikriyle biraz olsun avunabilirler. ABD Irak iþgaline neden giriþmiþti, hatýrlayalým: ABD hýzla ve belirgin bir biçimde, dünyanýn hegemonik gücü konumunu kaybediyordu ve daha da kötüsü bu durum, sadece ABD’yi deðil, tüm empeyalist-kapitalist sistemi tehdit ediyordu. Ne de olsa 21.yüzyýl, adýna yakýþýr biçimde, halklarýn ayaklanmalarý ile baþlamýþtý. ABD, hem hegemonik konumunu geri kazanmak, hem de sistemi korumak adýna, kendi açýsýndan 3.Dünya Savaþý’ný baþlattý. Önce Afganistan, sonra Irak iþgal edildi. ABD’nin ulaþmak istediði temel hedeflerden biri, Irak’ta bir emperyalist ordular ittifaký yaratmaktý. Eðer en güçlü ülkelerle “ayný kaba pisleyerek”, dünya halklarýna ve ezilen sýnýflara karþý bir savaþ cephesi iklimi yaratýlýrsa, 3.Dünya Savaþý yayýlabilecekti. Tek baþýna ABD’nin giriþtiði iþgal hareketine, hemen Ýngiltere, ardýndan Ýspanya, Ýtalya gibi önemli emperyalist müttefikler ortak oldular. Onlarýn kuyruðundan, pek çok baðýmlý ülke ordularý da Irak topraklarýný postallarýyla çiðnemeye kalktýlar. ABD, en azýndan baþlangýçta, temel hedefine varacakmýþ gibi görünüyordu. Derken yavaþ yavaþ Irak halklarýnýn o 129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
müthiþ direniþi gücünü duyurmaya baþladý; giderek daha sert, daha yaygýn ve baþarýlý olmaya baþladý. Öyle ki, koca þehirler pek çok kez el deðiþtirdi. Ýþgalci ordular üslerinden çýkamaz duruma geldiler. Ýþgal topraklarýndan dünyaya, Ebu Garip gibi korkunç zulüm görüntüleri yaðmaya baþladýðýnda, dünya halklarýndan muazzam tepkiler geldi. Pek çok ülkede, sýrf bu iþgale asker yolladýðý için hükümetler devrildi. Nihayet ABD’de bile, Obama seçim kampanyasýný, Irak’tan 16 ay içinde tüm askerleri çekeceði sözü üzerine þekillendirmek zorunda kaldý. Bu arada, iþgale askerlerini gönderen pek çok ülke, kaba tabirle, “arazi olma”nýn, bir an önce bu bataktan kurtulmanýn yollarýný aradýlar ve toz oldular. Geriye, iþgale birlikte giriþen kankardeþler, Ýngiltere ve ABD kaldýlar. Fakat Ýngilizlerin, üstelik ABD’ye hiç danýþmadan, tüm askerlerini geri çekeceðini açýklamasý, bardaðý taþýran son damla oldu. Irak topraklarý, ABD için, 3.Dünya Savaþýný sürdürecek bir ittifakýn yaratýlacaðý yer olmaktan çýkmýþtý. Tersine, iþgal uzadýkça, bu ittifak daha da çok bozuluyordu. Ýþte bu açýdan, Irak silahlý halk direniþi, belki henüz iþgalin fiilen sona ermesini saðlayamadý ama, dünya halklarýna çok daha önemli bir zafer armaðan etmiþ oldu. Irak direniþi, iþgalin temel hedefine ulaþmasýný önledi, yani 3.Dünya Savaþý’nýn emperyalistkapitalist ittifakýný parçaladý, güçten düþürdü, dünya proletaryasýna ve ezilen halklara zaman kazandýrdý. Kazandýrýlan bu zaman öylesine deðerlidir ki, önemi bütün açýlardan, ancak gelecekte kavranacak. Fakat þimdiden þunu söyleyebiliriz: Eðer Irak halký, 3.Dünya Savaþý’ný yürütecek ittifaký 5 yýl boyunca rezil-rüsva etmiþ olmasaydý, belki de bu savaþ çok daha geniþ cephelere yayýlmýþ olacaktý. Olmadý. Irak ve Afganistan’la sýnýrlý kaldý. Ve bu kazanýlan çok deðerli 5 yýllýk zamanýn sonunda, baþka emperyalist metropolleri yangýn yerine çeviren büyük ekonomik buhran patlak verdi. Emperyalizm, siyasi ve askeri açýlardan, beþ yýl öncesine göre çok daha güçsüz, aralarýndaki çatlak çok daha derin, ve bu nedenlerden ötürü dünya halklarý çok daha moral ve güvenle dolu.
Yeni Evrede
Ekin - Sanat
Mücadele Birliði
ÝZMÝR AYIÞIÐI SANAT MERKEZÝ’NDE 20. YIL ETKÝNLÝÐÝ
“YAÞAM BÝZDEN YANA… GÜCÜMÜZÜ TARÝHÝN AKIÞINDAN ALIYORUZ…”
Nazým Hikmet : “Topraktan ateþten ve denizden doðanlarýn En mükemmeli doðacak bizden Ve insanlar ellerini Korkmadan düþünmeden Birbirlerinin ellerine býrakarak Yýldýzlara bakarak ‘Yaþamak ne güzel þey’ diyecek…” diyor.
Ve bizler Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak 1988 yýlýnda kurulan BESD (Boðaziçi Ekin Sanat Derneði)’den baþlayarak o güzel günleri, zafer günlerini yaratma mücadelesini 20 yýldýr kültür sanat cephesinden de sürdürüyoruz. Burjuvazinin çürümüþ, yoz, insaný alýklaþtýran, yaþamýn gerçeklerinden uzaklaþtýrýp toplumsal olaylara karþý halký duyarsýzlaþtýran kültür ve sanatýna karþý açtýðýmýz savaþ cephesi. Devrimci sanatçýlar iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin önünü açmak, mücadeleyi doðru hedeflere yöneltmek için onlarýn duygu ve düþüncelerini yansýtacak þekilde sanat yaparlar. Tabiî ki burjuvazi de devrimci sanatý ve devrimci politikalarý kitlelere ulaþtýrmaya çalýþan devrimci kurumlara baskýnlar, saldýrýlar yapar, devrimcileri de tutsak alýr. Çünkü kapitalistler yaþadýklarý her krizi atlatmaya çalýþýrken zaten açlýk, yoksulluk, iþsizlik ve sefalet içinde yaþayan iþçi-emekçi halklarýmýzý daha da azgýnca sömürür. Bunun sonucu iþçi-emekçi, ezilen halklarýmýzýn bu sisteme karþý duyduklarý öfke gittikçe artar. Burjuvazi iþçi-emekçi halklarýmýzýn içindeki bu öfkenin, devrimci düþünceler ve politikalarla birleþmesinden korkar. Onun iktidarýný sarsacak büyük bir güce dönüþebileceðini bilir. Özellikle kitle hareketinin yükseliþe geçtiði bugünlerde, bu öfkeden korkar. Bunun için burjuvazi, devrimci düþünceleri ve politikalarý emekçi halklarýmýza ulaþtýrmaya çalýþan kurumlara baskýnlar, saldýrýlar kurum çalýþanlarýna yönelik tutuklamalar yaparak devrimci kurumlarýn ve kurum çalýþanlarýnýn kitlelerle baðýný koparmaya çalýþýyor. Bu saldýrýlardan biri de 23 Ekim 2008 günü Ýstanbul’daki Ayýþýðý Sanat Merkezleri ve Mücadele Birliði dergi bürosuna gerçekleþtirildi. Burjuvazi bu saldýrýlarla bizleri yýldýracaðýný düþünüyorsa çok büyük bir yanýlgý içindedir. Biz, Ayýþýðý Sanat Merkezleri olarak herþeye raðmen devrimci sanatýmýzý ve politikalarýmýzý kitlelere ulaþtýrýyoruz. Bunu da 23 Kasým 2008 Pazar günü yaptýðýmýz etkinlikte bir kez daha gösterdik. Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin 20. yýl etkinlikleri kapsamýnda gerçekleþtirdiðimiz etkinliðin çalýþmalarýný
yoðun bir þekilde yaptýk. Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin içerisinde de birçok yenilikler yaptýk. Etkinliðimize gelen dostlarýmýzý, yoldaþlarýmýzý yeniliklerle karþýlamak istedik. 23 Kasým Pazar sabahý erken saatlerde gelip son hazýrlýklarý tamamladýk. Ayýþýðý içerisinde yaptýðýmýz yenilikler gelenler tarafýndan çok beðenildi. Ayýþýðý’ndan içeri girer girmez onlarý Pablo Neruda, Nazým Hikmet, Charlie Chaplin, Musa Anter, Ahmet Arif sýcak bakýþlarýyla karþýlýyor. Özellikle de bir yoldaþýmýzýn el emeðiyle ve devrimci yaratýcýðýyla hazýrladýðý ünlü þairlerin þiirlerini kurutulmuþ çiçeklerle süsleyip hazýrladýðý tablolar sanattaki yaratýcýlýðýn önemini gösteriyor. Saat 15.20’yi gösterdiðinde gelen dostlarýmýzý etkinlik salonumuza almaya baþladýk. Ve saat 15.30’da Nazým Hikmet’in ‘Hoþ geldiniz’ þiiriyle etkinliðimize baþladýk. Ardýndan bir arkadaþýmýz açýlýþ konuþmasýný yaptýktan sonra hepimizi, Ýzmir Ayýþýðý’nýn kurucusu ve emektarý Aysun Bozdoðan nezdinde insanlýðýn kurtuluþu adýna verilen devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleþen tüm devrim savaþçýlarý ve sanatçýlarý adýna saygý duruþuna davet etti. Saygý duruþundan sonra 1988’de kurulan BESD’den baþlayarak bugüne Ayýþýðý Sanat Merkezi’ne olan 20 yýllýk geçmiþimizi anlatan sinevizyon gösterimi yapýldý. Ardýndan Nazým Hikmet, Ahmet Telli ve Hasan Hüseyin’den hazýrladýklarý þiirlerle Ekin Su þiir topluluðu bizlere þiir dinletisi sundular. Özellikle devrimci bir anamýzýn okuduðu þiir büyük bir beðeni topladý. Daha sonra Nazým Hikmet’in 1921 yýlýnýn 28 Ocak’ýnda Sovyetler Birliði’nden Türkiye’ye dönerken Mustafa Suphi ve yoldaþlarýnýn Karadeniz açýklarýnda katlediliþlerini anlatan ’28 Kanuni Sani’ adlý þiirinin dramatizasyonunu sahnelemek için Ayýþýðý Tiyatro Ýþçileri Topluluðu sahneye çýktý. Tabi tiyatro oyunumuz bununla sýnýrlý deðildi. Önsöz dergisinde yayýnlanmýþ, Sena Demir’e ait olan ‘Tersane’ adlý þiirin dramatizasyonu sahnelendi. Tuzla tersane iþçilerini anlatan þiir dramatizasyonu herkesi iliklerine kadar sarstý ve çok büyük bir beðeni aldý. Ayýþýðý Tiyatro Ýþçileri Topluluðu daha sonra tutsak olan Ergül Çiçekler’in 19 Aralýk 2000 zindan katliamlarýný ve ölüm oruçlarýný anlatan ‘Dört Ateþten Gün Dört Ölümden Gece’ isimli þiiri sahnelendi. Tiyatronun ardýndan Nazým Hikmet’in devrim ve sosyalizm mücadelesinde gözünü hiçbir þeyden sakýnmayan, her þeyini emeðin iktidarýný kurmaya adamýþ olan devrim iþçileri adýna yazdýðý ‘Sýradaki’ þiirinde anlattýðý sýra neferlerinden ismini alan Grup Sýra Neferi’nin Kürtçe, Türkçe ve Zazaca söylediði parçalarla etkinliðimizi noktaladýk. Ýzmir Ayýþýðý Sanat Merkezi
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
15
Zindanlardan Mektup Var
O GÜNLER GELECEK, BÝLÝYORUM
Bir devrimin geliþmesinin, güçlenmesinin en önemli belirtilerinden birisi de, egemen sýnýfýn ve onun devletinin devrimci güçlere karþý saldýrýlarýnýn artmasýdýr. Komün deneyiminin hatýrlanmasý yerinde olacaktr. Burjuvazi, ayaklanan “baldýrýçýplaklar”a öyle büyük bir hýnçla saldýrmýþtýr ki, tarih kitaplarýnda anlatýldýðý kadarýyla, kurþuna dizilen insanlarýn kanlarýyla Seine Nehri günlerce kýpkýzýl akmýþtýr. Burjuvazi iktidarýný ancak, iþçi ve emekçilerle arasýna bir kan gölü koyarak koruyabilmiþtir. Paris’in yiðit ve özverili komüncüleri ise, kendi kurduklarý iktidarý kanlarýnýn son damlasýna, son neferlerine kadar savunmuþlardýr. Burjuvazinin bugün bize saldýrmýþ olmasýnýn nedeni açýktýr. Onlarýn gizli dosyalarýnda bizim için “devrim gibi tehlikeli fikirlere sahipler” dediklerine eminim. Hele de bu fikirler böyle devrimci bir ortamda kýzýl bir bayrak gibi taþýnmaya devam ediyorsa, hele de b fikirler kitlelerle buluþup maddi bir güce dönüþüyorsa, burjuvazi korkmasýn da kim korksun! Elbette sermayenin bekçileri iþçilerin, emekçilerin sesini boðmak isteyeceklerdi. Ýþçilerin, emekçilerin Mücadele Birliði’nin onlarý iktidardan alaþaðý edeceðini biliyorlardý. Krizin küreselleþmesiyle sonlarýnýn daha da yaklaþtýðýný görecek kadar bilgi ve sýnýflar savaþýmýnýn deneyimlerine sahiptiler. Sadece kriz deðildi küreselleþen, devrim korkusu da küreselleþiyordu. Bir yandan yeni yeni zindanlar inþa ediliyordu; bir yandan yeni yeni silah anlaþmalarý yapýlýyordu. Bir yandan yeni, krize karþý kurullar, kurumlar oluþturuyorlardý. Ama yetmezdi. Devrimin sesinin boðulmasý gerekiyordu. Genelkurmay baþkaný açýkça, parmaðýný sallayarak tehdit etmiþti. Bu, yeni saldýrýlarýn habercisiydi. Düzen diken üzerindeydi. Sistem her tarafýndan dökülüyordu. Tepedeki çatlak ne kadar gizlenmeye çalýþýlsa da, apaçýk görülüyordu. Bu durumda bir devrimin geliþmesi, devrimci güçlerin tepedeki çatlaðý büyütmesi muhtemeldi. Ki zaten olan da tamamen buydu. Bir yanda Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesi yükseliyordu, bir yanda da Türkiye iþçi sýnýfý ve emekçilerinin. Halklarýn mücadele birliði güçleniyordu. Daha da güçlenmesinin nesnel zeminleri her zamankinden daha saðlamlaþmýþtý. Her yer tutuþmaya hazýr bir bozkýr durumundaydý ve hatta tu-
16
tuþmuþtu. Haliyle egemen sýnýfýn da etekleri tutuþmuþtu. Alelacele toplayabildikleri insanlarla “örgüt operasyonu” yapýp kendilerini kurtarmaya, yangýndan mal kaçýrýrcasýna korkularýndan kurtulmaya çalýþýyorlardý. Evleri, adresleri, iþleri belli olan, herkesin tanýyýp bildiði insanlarý sanat merkezlerinden, evlerinden, iþyerlerine giderken sokaktan alan polisler, topladýklarý insanlara, kendi yasalarýný bile hiçe sayarak “suç” yüklemeye çalýþýyorlar ve deyim yerindeyse “gölge boksu” yapýyorlardý. Dergi çalýþanlarýný, sanat merkezi çalýþanlarýný, iþçileri, eðitim emekçilerini, öðrencileri gözaltýna alýp bunlarý “örgüt üyesi” gibi lanse etmenin baþka nasýl bir mantýðý olabilirdi. Eðer bizler “örgüt üyesi” isek, bu topraklar üzerinde yaþayan milyonlarca iþçi, emekçi, gazeteci, öðrenci de “örgüt üyesi” demektir. Zulme ve sömürüye karþý olan, insanlarýn insanlara kulluk etmediði bir dünya için mücadele eden herkes “örgüt üyesi”. Bir araya gelen ve düþüncelerini açýkça söyleyen herkes “yasadýþý faaliyette bulunuyor”. Kendi adýma, düþüncelerimi hiçbir zaman ve hiçbir yerde söylemekten çekinmedim. Ben sosyalist bir gazeteciyim. Sosyalist bir derginin genel yayýn yönetmeniyim. Böyle olmaktan büyük bir gurur ve onur duyuyorum. Ýnsanlýðýn geleceðinin sosyalizmde olduðunu biliyorum. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin, ezilen halklarýn kurtuluþunun sosyalizmde olduðunu biliyorum. Ýnsanlýðýn bir gün bu kapitalist sistemden kurtulup özgür bir dünya kuracaðýna yürekten inanýyorum. “Ýnsan ancak tüm insanlar özgür olunca gerçekten özgür olabilir” diyor ya koca Marx, gerçekten özgür olabilmek için tüm insanlarýn özgürleþtirilmesi gerektiðine ve bunun bir gün gerçekleþeceðine inanýyorum. O gün geldiðinde insanlar, geçmiþin kalýntýlarýna þaþýrarak bakacaklar, bu kadar bollukta bu kadar yoksulluk nasýl çekilebildi diye. Ve o günün hayalini kurduðumda o kadar mutlu oluyorum ki, anlatamam. Týpký sizlerle yeniden bir araya gelip sýcak demli bir çayý yudumlayýp, þarkýlar söylemeyi hayal ederken duyduðum mutluluk gibi. O günler gelecek, biliyorum. Çünkü, Yaþam Bizden Yana. Daima.... Vefa SERDAR 129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
Yeni Evrede
Mücadele Birliði
Ýþçi, Emekçi, Öðrenci Gençliðe!
Yaþadýðýmýz dönem öyle bir dönem ki, karanlýk, sinir uçlarýmýza kadar nüfuz etmeye çalýþýyor. Milyonlarca insanýn, gencin, bir avuç burjuvanýn hýrsý, kâr güdüsüyle gelecekleri karartýlýyor. Yok edilmeye çalýþýlýyor. Evet, yok olan birþey var, ama bu biz deðiliz ve olmayacaðýz! Bu, burjuvaziden baþkasý deðil! 23 Ekim günü evimi uzun namlulu silahlarla basýp, evi arayýp, beni gözaltýna alanlar, iþte bu çöküþün önüne geçmeye çalýþan gücün bir saldýrýsýydý. Onlar bizim gençliðimizden, gücümüzden, hayallerimizden korkuyorlar. Çünkü bizim özgür bir dünya kurma hayalimiz, bugün ete kemiðe bürünmüþ bir þekilde karþýmýzda duruyor. Biz hayallerimizin peþinden gitmeye devam edeceðiz, çünkü bizim istediklerimiz artýk tüm ezilen, sömürülen halklarýn da isteðidir. Sosyalizm! Hangi nehir önündeki engele takýlýp, akýþýný durdurmuþtur? Hayýr! Hiçbir nehir akýþýný durdurmamýþtýr. Tarih ýrmaðý bizim istediðimiz yöne akýyor! Sosyalizme! Bu akýþýn önüne geçmek isteyenler, önümüze baský, zindan, ölüm her türlü engeli çýkartýyor, nafile. Su akacaðý yataðý biliyor. Fabrika ya da atölye, iþçi için cehennem! Ya da üniversite, öðrenci için cehennem; tüm bunlarýn dýþýnda gençler sokaklarda uyuþturucuya, esrara ve her türlü düzen pisliðine bulaþtýrýlmaya çalýþýlýyor. Kýsacasý bize yaþamý anlamsýzlaþtýrmaya, deðersiz kýlmaya çalýþýyorlar. Ama hayýr! Biz buna izin vermeyeceðiz! “Çünkü yaþam anlamsýzlaþtýðýnda, ölüm daha deðerli olur.” Biz yaþamýmýzý anlamlý kýlmak için, sosyalizm için, bayraðýmýz önde mücadele edeceðiz! Etmeliyiz! Beni “yasadýþý örgüte üye olmak”la suçluyorlar. Buna kanýt olarak 1 Mayýs’a katýlmamý, Sinan Cemgil gibi devrimci önderlerin mezarý baþýna gitmemi kanýt olarak gösteriyorlar. Burjuvazi bu tip sudan engelleri hep karþýmýza çýkartacaktýr ama boþuna. Biz sosyalizmi savunduðumuz için bu baskýlarla karþýlaþýyoruz. Bunun bilincindeyiz ve bu bilinçle yolumuza devam edeceðiz.iþçi sýnýfýnýn bindiði gemi hiç yanlýþ sulara demir atmadý. Biz, o geminin düemen suyunda ilerliyoruz. Hayallerinin peþinde koþanlar özgürdürler ve onlar kazanacaklar! Kenan AKTAÞ
Yeni Evrede
Mücadele Birliði
SARIGAZÝ’DE GERÝCÝ FAÞÝZMLE MÜCADELE Yerel seçimler yaklaþtýkça burjuva partilerin karþý-devrim propaganda çalýþmalarý da kendini gösteriyor. Sarýgazi Mahallesinde tekelci sermaye sýnýfýn temsilci partisi AKP’nin yalanlar ve riyakarlýklarla dolu þovenist nitelikteki seçim çalýþmasý bunun örneðini yarattý. Dinci gerici faþizmin açmýþ olduðu stand, bildiri daðýtým ve Mustafa Yýldýzdoðan gibi gerici þarkýcýlarýn müzikleri ile her geçen gün yaþamdan kovulan, yoksulluða ve açlýða itilen iþçi-emekçi Sarýgazi halkýna faþizmin politikalarýný taþýmaya çalýþtý. Bu iki gün boyunca Sarýgazi halký bu duruma karþý tepkilerini gerek uzatýlan bildirileri yýrtarak, gerek politik tartýþmalara girerek, gerekse asýlan AKP bayraklarýný indirerek gösterdi. Ýndirilen bayraklarýn her defasýnda yerine baþka bayraklar asýldý. Ses aracýnýn etrafý ise belediyenin silahlý güvenlikleri tarafýndan korunuyordu. Bedeller ödenerek, devrimci deðerlerle yaþatýlan iþçi-emekçi semti Sarýgazi’de dinci-gerici faþizm kendi propagandasýný yapýyordu. Leninistler bu duruma sessiz kalmadýlar. Açýlan standýn yanlarýna giderek “Bu þarký çalýnmayacak, bu bildiriler daðýtýlmayacak, bu masa kapatýlacak, yoksa burasýný baþýnýza yýkarýz” diyerek dinci-gerici faþizme uyarýda bulundular. Uyarýnýn dikkate alýnmadýðýný gören devrimciler standýn oraya yöneldiler. Çýkan tartýþmanýn saldýrýya dönüþeceðini anlayan faþistler standý ve ses aracýný toplamaya baþladýlar. Kemal Türkler Mahallesine doðru ses aracý ile uzaklaþmaya çalýþan dinci-gerici faþistleri sokaklarda bekleyen Leninistler ve Yurtsever gençler taþlar ve sopalarla karþýladýlar. Taþlar ve sopalarla araca saldýrýda bulundular. Saldýrýya üç arkadaþýmýzý aralarýna alarak yanýt vermeye çalýþan faþistlerin karþý saldýrýsý boþa çýkartýldý. Faþistlerin kafalarý taþlarla yarýlýrken, aðýzlarý ve burunlarý kan içinde kaldý. Jandarmanýn olay sýrasýnda bölgeye doðru yöneldiði, gençlere kimlik kontrolü yaptýðý, saldýrýyý yapan devrimci gençleri teþhis için bir tanýktan yararlandýðý görüldü. Devrimciler bölgeden kayýp vermeden ayrýldýlar. Sarýgazi’de iþçilerin, emekçilerin sýnýfsýz bir dünya mücadelesinin yükselticisi ve örgütleyicisi olan devrimci komünistleri yýldýramazsýnýz. SARIGAZÝ DEVRÝMCÝLERÝNDÝR! Sarýgazi’den Leninistler 23.11.2008
Okurlardan
Ýlk Deneyim…
Mahallelere gidip halkla sohbet etmek için kolladýðým fýrsatý Mücadele Birliði dergisi daðýtýmýnda yakaladým. Ýzmir’in emekçi bir semtinde arkadaþlarýmla çýktýðým dergi daðýtýmýnda, ilk deneyimim olduðu için baþta çekindim. Halkýn tepkisini merak ettim ve baktým ki çekinmem son derece yersizdi. Açýlan her kapýda bizi kocaman gülücüklerle karþýlayan analar, kendime güvenimi yerine getirdi. Onlarýn gözlerindeki korkuyla karýþýk bizleri sahipleniþleri öyle etkiliydi ki onlarýn gözlerinin içine bakmak beni mutlu ediyor. Onlara karþý sevgimi arttýrýyor, hepsi emekçi analar, çocuklarýný büyütmek için, kocalarýna hizmet etmek için verdikleri emekleri nasýrlaþmýþ elleri, acýlarýn çizgileriyle dolu yüzlerinden anlaþýlýyordu. Araladýklarý küçük kapý aralýðýndan giren güneþin, geniþ alýnlarýna yansýmasýyla yüreðime süzülüyor, içimi onlarýn sýcaklýðýyla umut sarýyor ve direnme gücü veriyordu. Bir bardak su istediðimizde suyu bize öyle sevgiyle getiriyorlardý ki, her bardakta analarýn verdiði güç beni etkiliyordu. Amcalara ve dedelere daha çok sokaklarda rastlýyorduk. Hepsi iþçi-emekçi, hepsi sýcak bir kap yemek için evlerine dönüyordu. Çoðu iþsizdi akþamý düþünüyordu, belki kurulacak sofrayý ve çocuklarýnýn isteklerini... Hepsi mahzundu, boyunlarý büküktü ve yarýnlarýndan þüpheli. Sokaða çýkýp baðýrmak geldi içimden: Hey! Halkým kaldýrýn baþýnýzý. Kaldýrýn ve bakýn size yapýlanlara. Ýsteyin hakkýnýzý, isteyin! Alýn. Ve ellerindeki sopalarla silah yapan, sihir yapan, hatta uzaya gitmeyi hayal eden çocuklar. Hepsi yoksul ailelerin çocuklarý ama bozuk sistemin onlara verdiði kokuþmuþ bir kültürle büyüyen yoksul çocuklar… Yediden yetmiþe insanla tanýþtýðým mahallede yeni bir hayatý tanýmýþ oldum. 70 yaþýndaki bir ananýn yalnýz baþýna yaþarken yaþadýðý zorluklarý dinlerken, üç ev ötede bir haftalýk yeni umut olan Ýrem bebeðin yanaklarýný sevmek nasýl da güzel bir duyguydu. Akþama doðru büründüðüm suskunluðu arkadaþlarým yorgunluk sanmýþtý, oysa öyle deðildi. Öyle durumlarla karþýlaþmýþtým ki hepsini benliðimdekilerle karþýlaþtýrýyor, deðerlendiriyordum. Yorgunluða dair hiçbir þey hissetmiyordum. Çünkü savaþýmýn haklýlýðýný bir kez daha görmüþ oldum. ÝZMÝR’DEN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ OKURU
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
17
Yeni Evrede
Zindanlardan Mektup Var
Mücadele Birliði
ÝÞÇÝ SINIFINA VE EMEKÇÝLERE AÇIK MEKTUP
Ben tekstil sektöründe günün 10 saatini ve haftanýn 6 gününü makine baþýnda çalýþarak, emeðini satarak “yaþam” mücadelesi veren bir iþçiyim. Milyonlarca iþçi gibi benim de geleceðim garantide deðil. Ýþsiz kalabilir, deyim yerindeyse yaþamdan kovulabilirim. Gazetelerde okuyoruz tersanelerde, tekstil fabrikalarýnda ve diðer iþ kollarýnda iþten çýkarýlan iþçilerin sayýlarý yüzbinleri buluyor. Kayýt altýna alýnan iþsizlerin sayýsý 2 milyon 439 bin olarak açýklanýrken, buna kayýt dýþý olanlarý da eklersek 3-4 milyonu buluyor. Bu insanlar en temel ihtiyaçlarýný karþýlamaktan yoksun. Konut, eðitim, saðlýk vb... Sosyal bir devletle yönetiliyor olsaydýk bu sýkýntýlarla karþýlaþmazdýk elbette. Þu an ki sistem bir avuç sermayenin kontrolünde. TÜSÝAD, TÝSK, MÜSÝAD bu kurumlar büyük patronlarýn bir araya gelerek örgütlendikleri kurumlar ve bu yolla birçok yasalarý kendi çýkarlarýna uygun olarak, meclisten (TBMM) çýkartabiliyorlar. Biz iþçilerle bir araya gelerek haklarýmýz için mücadele etmeliyiz. Evet ben içinde bulunduðumuz durumun bütün iþçilerin birlikte mücadele etmesiyle düzeleceðine inanýyorum. Bu bilinçle 1 Mayýs ve diðer mitinglere katýlmýþýmdýr, LimterÝþ’in tutuklanan üyelerinin mahkemelerine de katýlarak destekte bulunmuþumdur. Ya-
ni iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin söz konusu olduðu mitingler, basýn açýklamalarý ve grevlerin öneminin bilinciyle katýlmýþýmdýr. 23 Ekim 2008 tarihinde saat 06.0007.00 sularýnda evime uzun namlulu silahlarla gelen polislerce gözaltýna alýndým. Evimi saatlerce aradýlar, bilgisayarýmýn hard disklerini, cd’lerimi, mektuplarýmý, cep telefonumu ve kitaplarýmýn bir kýsmýný aldýlar. Kitaplarýmýn arasýnda son dönemde dünyanýn birçok ülkesinde satýþlarý çok sayýda artan Karl MARX’ýn ve F.ENGELS’in iþçiler için yazdýðý “manifesto” Komünist Manifesto kitabýný bile “suç” aracý saymalarý ilginçti. O sabah iþime gitmek üzere servis aracýna binme yerine, eþim ve komþularýmýn gözleri önünde bir “suçlu”ymuþum gibi kollarýmdan kelepçelenerek polis aracýna bindirildim. Sokaðýmýz TMÞ, çevik polislerle doluydu. Ýki panzer de sokaðýn baþýnda duruyordu. Anlaþýlan o ki mahalle halkýnýn gözünde küçük düþürüp teþhir etmeyi planlýyorlardý. Ama yanýldýlar; ben hýrsýzlýk yapmadým, uyuþturucu satmadým, kimsenin emeðini de gasp etmedim. Onurlu bir iþçiyim ben, onurlu ve bilinçli, insanýn insaný sömürmediði, çocuklarýn geceleri aç yatmadýðý bir düzeni, kýsaca söylersek sosyalizmi savunduðum için beni gözaltýna alanlar kü-
çük düþmüþlerdir. Deðil bundan utanç duymak mutluluk duyarým. 27 Ekim 2008 tarihinde Beþiktaþ Aðýr Ceza Mahkemesi’nde tutuklandým. Ýsnat edilen “suç” “yasadýþý örgüt üyesi” olmakmýþ. Bunun kanýtýysa 1 Mayýs’ta çekilen fotoðraflar. Polisin asýlsýz ve dayanaksýz iddialarýyla karþý karþýyayým. Elbette bu durumda olan yalnýz ben deðilim, Baþbakan Erdoðan’ý protesto eden onlarca kiþi, kurum ve derneklerden alýnan insanlarýn “hukuk” dýþý tutuklanmalarý olmuþtur. Bütün bu olaylarýn temelinde emperyalizmin yaþadýðý derin krizler vardýr. Diðer baðýmlý ülkeler gibi Türkiye’nin de bu krizden etkilenmemesi düþünülemez... Gözaltý ve tutuklama furyasý da, Türkiye’nin kriz için aldýðý önlemlerden biridir. Bir iþçi olarak, bütün iþçi ve emekçileri, bu tutuklamalara karþý birlikte mücadeleye çaðýrýyorum. Bu yapýlan saldýrýlarla iþçi ve emekçileri sindirmek, ezilen halklarý yoksaymak amaçlanýyor. Elbette iþçilerin de mutlu olacaðý, bayramlarýný özgürce kutlayacaðý günler gelecektir. “Yeryüzündeki en muhteþem ve görkemli bayramlar, emek zafer kazandýðýnda, iþçiler iktidara geldiðinde yapýlacaktýr!”(Ateþi Çalmak, Cilt1)
YEMEK FABRÝKASI
Geçtiðimiz sene baþlarýnda bir yemek firmasýnda haftalýk 120 YTL ücretle çalýþmaya baþladým. Burada yapýlan yemekler belli bir fiyatla dükkanlara daðýtýlýrdý. Buranýn sahibi Hacý lakaplý bir sakallý idi. Hacý dedik ya! Zaten bütün patronlarýn dini bütündür.(!) Bizler saat 10:00’a kadar yemekleri ayrý ayrý paketler 11:00’de arabalarla daðýtmaya baþlardýk. Aradan birkaç gün geçti ki patronlarýn, iþçiler üzerinde oynadýðý oyunlarý sezmeye baþladým. Bir keresinde orta yere bir büyük tepsi kadayýf koymuþlardý. Kendi içlerinden biri bu kadayýftan biraz yemiþti. Bir süre sonra bütün iþçileri topladýlar, baþladýlar konuþmaya; “Bu tepsiden kim kadayýf aldý” diye. “Eðer ortaya çýkmazsa bu tepsinin masrafýný hepinizden keseriz.” Ortada böyle bir iþçi olmadýðý için de haftalýðýmýzdan kestiler. Bir süre sonra daha da saçmalamaya baþladýlar. Sabah geç kalanlara geç kaldýðý dakika kadar para cezasý kesiyorlardý. Buna karþýn, bazý akþamlar 2 saate yakýn fazla mesai yapýyorduk ama kimse bunun parasýndan bahsetmiyordu. Ýþçiler çaresiz olduðu i-
18
Ercan TİLMAŞ
çin onlar da bir þey söyleyemiyordu. Onlarýn iþçileri böyle köle gibi kullanmalarý çok gücüme gidiyordu. Yemekler artardý, ama kimseye akþam eve götürmesi için vermez, dökerlerdi. Tam iki ay olmuþtu ve benim iþten ayrýlma zamaným gelmiþti. Bu sýralarda patronlardan birisi bana haksýz yere kýzdý. Ben de “hepiniz diktatör müsünüz? Neden iþçilerinize böyle davranýyorsunuz?” diye baðýrdým. Hepsi üzerime üþüþtü. Kendimi yerde buldum. Ýþçilerin hiçbiri bizi ayýrmaya bile gelmemiþti. Biraz sonra patron beni odasýna çaðýrdý ve bana “Bekle, jandarmaya telefon açacaðým. Dayaðýný ye, öyle git.” dedi. Ben de “Jandarmayý çaðýrýrsanýz, bütün iþçilerin sigortasýz olduðunu söylerim” dedim. Böyle söyleyince jandarma konusu kapandý. Arkadaþlarýn hiçbiriyle vedalaþmadan oradan ayrýldým. Birkaç gün sonra orada çalýþan arkadaþlardan biriyle karþýlaþtým. Benden sonra çok þeyin deðiþtiðini ve artýk iþçilere fazla baský yapýlmadýðýný söyledi. Kavgada bana yardým etmemiþlerdi. Ama olsun; yine de çok sevindim. Antep’ten bir Mücadele Birliði Okuru
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
Yeni Evrede
Mücadele Birliði
SANDIÐA DEÐÝL, DEVRÝME
Önümüzdeki günler yeni bir seçim yarýþýnýn yaþanacaðý günler olacak. Seçimlere iki açýdan bakmak gerekiyor. 1)Komünist bakýþ açýsý. 2)Burjuva bakýþ açýsý. Biz önce burjuvazi açýsýndan bakalým. Her seçim geldiðinde ya da seçim dönemi yaklaþtýðýnda egemenler, iþçi ve yoksul halklarý aldatmak, kandýrmak, bir beklenti içine sokmak için bin türlü hileye, yalana baþvurmaktan çekinmezler. Oysa ki seçimler bizim dýþýmýzda olur. Bizim, sunulanlarý oylamaktan baþka bir iþlevimiz yok. Burjuvazi ve onun iþbirlikçileri, “Bu seçim, yerel seçim. Bunu ayrý tutmak gerek, genel seçim gibi olmaz.” vs. gibi demagojilerde bulunacaklar. Sanki yereller, merkezi iktidarýn dýþýnda, ondan baðýmsýz. Böyle olmadýðýný bile bile bunu öne sürmeye devam edecekler. Ýþin acý yaný, bu politikalarý reformist ve oportünist hareketle sözbirliði yapmýþ gibi yapmalarý. Burjuvazi, her seçimde olduðu gibi bu seçimde de katýlýmý en yüksek seviyeye çýkarmak için elinden geleni yapacaktýr. Çünkü kim kazanýrsa kazansýn, sonuçta egemenler sýnýfý, güven tazelemiþ olacaktýr. Halklarýn kime oy verdiði önemli deðil. Önemli olan sistem için sandýða gitmiþ olmalarý. Çünkü 2004 seçimleri egemen sýnýfýn uykularýný kaçýrmaya yetmiþti. Hükümet partilerinin aldýðý oy kadar boykot vardý. Sistem için kimin ne kadar oy aldýðýndan çok, sisteme güvenmeyenlerin oraný önemli. 2004 seçimleri bu anlamda bizim (Komünistler) için de onlar (Burjuvazi) için de önemli. Arada bir tek fark var: %33 boykot bizi mutlu ederken burjuva sýnýfýn ve onun iþbirlikçilerinin uykusunu kaçýrýyor. Çünkü sandýða gitmeyen herkes öyle veya böyle sisteme güvenmiyor, çözümün sandýkta olmadýðýný biliyor demektir. Çözümü, sistem dýþýnda arayan iþçi ve emekçilerin çoðalmasý sistem için en büyük tehlike. Üstüne bir de ekonomik ve siyasi bir kriz yaþanýrken yoksul halklarýn sistem dýþý eðilim göstermeleri sistemin sonunu göstermekte. Bunun farkýnda olan egemenler sýnýfýnýn bunu tersine çevirmek için yapamayacaklarý hiçbir þey yok. Bir de reformist ve oportünistlerin yardým eli yine her zaman olduðu gibi tam zamanýnda sistemin yardýmýna yetiþti. Sistem ciddi bir çýkmazda. Normal seçimlere 5 ay var ama bu süreyi bekleyecek mecalleri yok. Týkanmýþ, nefes alamayan sisteme bir hayat öpücüðü yine reformist ve oportünist hareketten geldi. Baðýmsýz adaylar sistemin can simidi oldu. Küçük burjuva sosyalistlerinin mevki ve koltuk meraký sisteme derin bir nefes aldýrdý. Ancak bütün bunlar geçici soluklanmalar. Ýþte, bugün bakýldýðýnda daha da kötüleþen yaþam koþullarý, hayattan kovulma hiç aralýksýz devam etmekte; ayný zamanda dünya genelindeki ekonomik kriz… Hiçbir þey seçimlerin yapýlmasýna engel deðil. Sistem, halklarý kandýrmak, onlarý beklentiye sokmak için elinden geleni yapar. Þu ana kadar anlatmaya çalýþtýðýmýz, burjuva sýnýfýn iþçi ve emekçileri aldatmak için yaptýklarýnýn çok küçük bir kýsmý. Ama bizi asýl ilgilendiren komünistlerin seçimlere nasýl yaklaþtýklarý ya da nasýl bakmalarý gerektiði. Komünistler hiçbir aracý baþtan reddetmezler. Günün koþullarýna uygun aracý, yolu ve yöntemi nesnel duruma göre belirlerler. Hal böyle olunca önce nesnellik tespiti yapmak ve buna uygun araç seçmek gerekiyor. Sanýrým þu konuda hemfikiriz: Yönetenlerin eskisi gibi yönetememesi ve yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istememeleri, siyasi ve ekonomik krizlerin varlýðý… Bunlarýn olduðu yerlerde devrimci durum var demektir. Devrimci durumlarýn olduðu yerlerde seçimlere girmek kimin iþine yarar? Yine biz cevap verelim: Tabii ki egemen sýnýfýn iþine. Biz komünistler kimler için varýz? Tabii ki iþçi ve emekçiler için. Öyleyse seçimi deðil, devrimi örgütlemeliyiz. Evrimci durumlardan, iþçi ve emekçilerin sistemden beklentilerinin olduðu bir süreçten bahsetmiyoruz.
Okurlardan
Devrimci durum tespiti yapýyoruz. O halde bu tespite uygun hareket etmek gerekiyor. Bugünkü süreci karþýlayacak yöntem ancak devrimi örgütlemek ve iktidar þiarýyla hareket etmek, iþçi ve emekçileri sisteme yani sandýða, seçime deðil devrime, iktidara, özgürlüðe çaðýrmak gerekiyor. Çünkü sandýktan kim çýkarsa çýksýn sonuçta bu sistem kazanmýþ, iþçi ve emekçiler kaybetmiþ olacak. Kürt ve Türk emekçi halklarýnýn kurtuluþunun ancak iki halkýn birlikte devrimiyle, iþçi sýnýfýnýn iktidarýyla saðlanacaðý ve güvence altýna alýnacaðý unutulmamalý. Bütün bunlar için Leninist Parti’nin politikalarý doðrultusunda iþçi ve emekçi halklarýn kitleler halinde sistemden kopuþunu hýzlandýrmak için yoksul halklarý seçime deðil boykota, devrime, özgürlüðe çaðýrmalýyýz. Çözüm sandýkta deðil, devrimde. Leninist Parti tüm iþçi ve emekçileri devrime, devrimi örgütlemeye çaðýrýyor. YAÞASIN KÜRT, TÜRK HALKLARININ MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! ÝKTÝDAR DIÞINDA HERÞEY HÝÇBÝRÞEYDÝR! Antep’ten Bir Mücadele Birliði Okuru
YUNANÝSTAN ALEV ALEV
Yunanistan’da, Baþbakan’ýn iptal talebine raðmen sendikalar bugün genel greve gitti. Sendika liderleri grev ve eylemler sýrasýnda olay çýkmamasý için sükunet çaðrýlarýnda bulundu. Bu arada gece boyunca çatýþmalar sürdü. 600 bin üyeli Yunan Ýþçileri Genel Konfederasyonu (GSEE) ve 200 bin üyeli Memurlar Federasyonu (Adedy) gün ortasýnda Atina merkezinde büyük bir gösteri için toplanýyorlar. Sendikalar hayat pahalýlýðý ve zorlaþan yaþam koþullarýný protesto ediyor. Baþbakan Caramanlis, grev kapsamýndaki eylemlerin iptalini istedi ancak sendikalar grevi iptal etmeyerek, eylemin sükunet içerisinde geçmesi için çaðrýda bulundu. Bu arada Komünist sendikacýlar PAME de Atina merkezinde bir gösteri yapacaklarýný açýklatý. Salý günü öðleden önce ve polis tarafýndan vurulan gencin öðleden sonraki cenaze töreninden sonra Atina banliyölerinde çatýþmalar yaþandý. Çatýþmalar sabah saat 03.00’e kadar sürdü. Çatýþmalar Politeknik ve Hukuk fakülteleri çýkýþlarýnda toplanan gençlerle polis arasýnda yaþandý. Bu üniversiteler Pazar gününden beri öðrencilerin iþgalinde bulunuyor. Selanik’te de gece boyunca güvenlik güçleri ile Felsefe Fakültesi’ni iþgal eden öðrenciler arasýnda çatýþma yaþandý. Batýdaki Patras kentinde akþam saatlerinden itibaren barikatlar kurulmaya baþlandý. Gece yarýsý eylemler durdu.Larissa ve Volos kentlerinde polisle gençler arasýnda çatýþmalar yaþandý, Volos’ta Adalet Sarayý tahrip edildi. Kalamata’da bir okul ateþe verildi. Ýoannina ve Zante kentlerinde de çatýþmalar yaþandý. 10 Aralýk Çarþamba Yunanistan’ýn baþkenti Atina ve Selanik kentinde binlerce kiþinin katýldýðý gösteriler sýrasýnda polisle çatýþmalar baþladý. Atina’da parlamento önünde polisle göstericiler arasýnda çatýþmalar yaþanýyor. Gençler polise molotof kokteylleri, taþ, odun parçalarý ve plastik þiþeler atarken, polis de göstericileri daðýtmak için göz yaþartýcý gazlar kullanýyor. Çatýþmalar binlerce kiþinin parlamento karþýsýndaki Syntagma meydanýnda sendikalarýn grev çaðrýsý üzerine toplandýðý bir sýrada yaþandý. Sendikal eylem yapýldýðý sýrada onlarca genç 15 yaþýndaki Alexis Grigoropoulos’un polis tarafýndan öldürülmesini protesto etmek amacýyla “Katiller” þeklinde slogan attý. Selanik kentinde de çoðunluðu öðrenci yaklaþýk 2 bin kiþi gösteri yaptý. Polisin eyleme müdahalesi üzerinde gençlerle polis arasýnda çatýþmalar yaþandý. Polis göz yaþartýcý gazlar kullandý.
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
19
Yeni Evrede
Eylemler
Mücadele Birliði
ANTEP’TE ÜNÝVERSÝTE ÖÐRENCÝLERÝNDEN AÇIKLAMA Son dönemde yaþanan baský ve saldýrýlara karþý bir tepki de Gaziantep Üniversitesi öðrencilerinden geldi. 26 Kasým Çarþamba günü saat 12:30’da Ýnsan Haklarý Derneði’nde bir basýn açýklamasý düzenleyen öðrenciler Baþbakan’ýn “ya sev ya terket” zihniyetinin ve demokratik taleplerini dile getirenlere pompalý tüfekle saldýrmayý meþru görmenin, devletin iyi çocuklarýnýn varlýklarýný her geçen gün katmerleþerek sürdürdüðü bir Türkiye’de kültürleþtirilmeye çalýþýlan linçin bir yansýmasý olduðunu ve bunun bir hükümet politikasý olduðunu anlattýlar. Gaziantep Üniversitesi öðrencileri’nden Polis tarafýndan vurularak ayaðýndan yaralanan Osman BEÞTAÞ ile yine ayný okulun öðrencileri olan Cengiz Sökmen ve Murat ÇAKAN’ýn gözaltýna alýnarak tutuklandýklarýna deðinilen açýklamada sadece 2008 yýlý itibariyle Yahya MENEKÞE, Mehmet DENÝZ, Zeki ERÝK, Ýkbal YAÞAR, Ramazan DAL, Fahrettin ÞEDAT, Hüseyin TURGUT, Ercan CEYLAN, Metin YÜKSEL, Gürsel VAROL, Cem ÝNCÝ, Turan ÖZDEMÝR, Cengiz KOÇ, Ahmet LAÇÝN, Ahmet ÖZHAN, Çaðdaþ GEMÝK, Serkan ÇEDÝK, Soner ÇANKAL, Baran TURSUN ve Amed YILDIRIM’ýn polis sorumluluðunda ya darp edilerek ya da ateþ edilerek öldürüldüðü belirtilerek þöyle devam edildi: “Tüm bu olaylara adý karýþan polislerin serbest býrakýlmasý karþýsýnda hükümetin sessiz kalmasý, bu tür olaylarýn önünü almak bir yana, aksine ön açýcý, teþvik edici bir rol oynamaktadýr. Bu yüzeysel tablo dahi fiili bir olaðanüstü hal durumunun yaþandýðýnýn ispatýdýr ve bu yüzden hükümetin buna resmiyet kazandýrmaya çalýþmasýna gerek yoktur.
BASIN EMEKÇÝLERÝNDEN AÇIKLAMA
Þimdi Baþbakan’a soruyoruz: Kardeþlerimiz, analarýmýz polis tarafýndan coplanýp yerlerde sürüklenirken, sokak ortasýnda arkadaþlarýmýz vurulup eðer ölmüþse morga, ölmemiþse cezaevine atýlýrken, yine öðrenci arkadaþlarýmýzýn eðitim – öðretim görme haklarý ellerinden alýnýrken, sadece Kürt olmalarýndan ötürü her gün insanlar linç edilirken ne yapmalýyýz? Bizler de yaþamlarýmýza kastedilirken, linçe uðratýlýrken ellerimizdeki kalemleri býrakýp birer pompalý tüfek mi satýn almalýyýz?” Ergenekoncu sanýklarýn saðlýk sorunlarý gerekçe gösterilerek cezaevlerinden çýkarýlýrken, sokak ortasýnda polis kurþunuyla yaralanmýþ olan arkadaþlarýnýn cezaevi hücrelerinde saðlýðý hiçe sayýlarak tutulmasýný ayrýmcýlýk olarak niteleyen öðrenciler henüz ortada kesinleþmiþ bir suç yokken, dolayýsýyla yargýlama sürecinin önü açýk ve öðrencilerin ikametleri sabitken cezaevinde tutulmalarýnýn sebeplerinden birinin de ailelerin maðdur edilmesi amacý olduðunu belirterek “Arkadaþlarýmýzýn aileleri bizim ailemizdir. Onlar da bizi kendi evlatlarý gibi görüyorlar. Bu nedenle güdülen bu ve benzeri politik – psikolojik amaçlý saldýrýlar bizler açýsýndan tek bir þey ifade etmektedir, o da birlik ve beraberliðimizin geliþtirilmesi” þeklinde konuþtular. Üniversite öðrencileri demokratik kitle örgütlerinin bu baskýlara karþý kendilerine destek olmasý gerektiðine deðinerek tutuklanan arkadaþlarýnýn serbest býrakýlmasý talebi ile basýn açýklamasýný bitirdiler.
Türkiye Gazeteciler Sendikasý (TGS) Ýstanbul þubesi tarafýndan “Medya da emekçi kýyýmýna son” adlý bir yürüyüþ gerçekleþtirildi. 2 Aralýk günü saat 10.30 da Taksim tramvay duraðýndan baþlayan yürüyüþte “Yaþasýn örgütlü mücadelemiz” “Krizin bedeli patronlara” “Ýþ ekmek yoksa barýþ da yok” sloganlarýyla birlikte Galatasaray meydanýna gelindi. Burada ilk olarak TGS Ýstanbul þube baþkaný Rüya Özkalkan söz aldý. “Deðerli basýn emekçileri, dün kovulmadýn, bugün sýrayý savdýn diyelim. Peki yarýn? Medya patronlarýnýn pervasýzlýðý ve açgözlülüðü, bizim örgütsüzlüðümüzden güç bulmakta. Sendikal haklarýmýz yasa dýþý yollarla gasp ediliyor. Yýpranma hakkýmýzý elimizden aldýlar, yetmedi. Gözleri kýdem tazminatlarýmýzda. Ve bugün iþsiziz. Kaybedecek neyimiz kaldý ki? En temel haklarýmýzý birer birer yitirirken daha ne kadar sessiz kalacaðýz?” diyerek sözü TürkÝþ genel sekreteri Mustafa Türker’e býraktý. Mustafa Türker konuþmasýnda “Türkiye iþçi sýnýfý adýna tüm gazete çalýþanlarýndan rica ediyorum; gelin bir gün kaleminizi, fotoðraf makinelerinizi masanýn üzerine koyun. Örgütlenin. Biz de sizin arkanýzdan geleceðiz.’’ diyerek konuþmasýný sonlandýrdý. Basýn açýklamasý “Kurtuluþ yok tek baþýna ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganý ile birlikte son buldu.
20
Mücadele Birliði / Antep
HASTANELERÝN ÖZELLEÞTÝRÝLMESÝ VE ÝÞTEN ÇIKARMALARA KARÞI BASIN AÇIKLAMASI
26 Kasým 2008 tarihinde SES, Türk Tabipler Birliði ve Devrimci Saðlýk Ýþçileri Sendikasý hastanelerin özelleþtirilmesi, iþten çýkarmalar, örgütlenme ve parasýz saðlýk hakký için ÇAPA Kan Merkezi önünde basýn açýklamasý yaptý. Basýn açýklamasýna sendika baþkan ve yöneticileri ve bazý kitle örgütleri katýlarak destek verdi. Saat 12:30 da “Parasýz saðlýk hakký engellenemez”, “Sendika hakkýmýz söke söke alýrýz” ve “Yaþasýn sýnýf dayanýþmasý” sloganlarý ile baþlayan ve yoðun güvenlik önleminin alýndýðý basýn açýklamasýnda: “Hastaneleri ticarethane, vatandaþlarý(hastalarý) müþteri, saðlýk emekçilerini sözleþmeli köle ve taþeron iþçi haline getiren ‘Kamu hastane birlikleri yasa tasarýsý’na karþý yürüyoruz”denildi. Saat 13:00 da ise KESK’e ve DÝSK’e baðlý sendikalý emekçiler 29 Kasým’a çaðrý bildirileri daðýtarak ÇAPA Kan Merkezinden , Aksaray metro tüneline kadar sloganlarla ve ajitasyon konuþmalarýyla yürüyerek geldiler. Buradan bir grup sendikalý Ankara’ya otobüslerle gönderildi. Otobüslerin hareketiyle basýn açýklamasý ve bildiri daðýtýmý son buldu.
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
Yeni Evrede
Mücadele Birliði
İŞÇİNİN YAŞAMI EYLEM
Eylemler
PTT ÝÞÇÝLERÝ: BAYRAMDA SÝZ ÇALIÞIN! 5 Aralık 2008 KESK’e baðlý Haber-Sen Ýzmir Þubesi, 9 gün olan bayram tatilinde ‘zorla çalýþtýrýlan’ PTT çalýþanlarýna saat baþýna 90 kuruþ ödenmesine tepki göstererek, ‘gelin bu paraya siz çalýþýn’ dedi. Ýzmir Posta Ýþletme Merkezi Genel Müdürlüðü önünde bir araya gelen Haber-Sen üyeleri, AKP hükümetinin PTT çalýþanlarýna reva gördüðü uygulamalara tepki göstererek, “Gün gelecek, devran dönecek AKP halka hesap verecek”, “AKP’nin ampulü sönecek” þeklinde slogan attý. Burada PTT emekçilerine seslenen Haber-Sen Ýzmir Þube Baþkaný Ali Yýlbaþý, resmi tatillerde zorla çalýþtýrýlan PTT emekçilerinin bu bayramda da dinlenemeyeceðini belirterek, “Hükümet bu bayram tatilini 9 güne çýkarttý. Ancak bu tatilde, PTT çalýþanlarý evlerinde dinlenemeyecek. Çünkü bu ülkenin postacýlarý, dini ve resmi bayram tatillerinde yasalara aykýrý olarak çalýþtýrýlýyor” dedi. Yýlbaþý, bayramda çalýþtýrýlmaya karþýlýk saat baþýna verilen 90 kuruþluk mesai parasýna da tepki göstererek, “Zorla çalýþtýrýlan PTT emekçilerine saat baþýna 90 kuruþ fazla mesai ücreti ödeniyor. Bu 90 kuruþu bize reva gören AKP hükümeti ve Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan’a iade ediyoruz ve ‘alýn 90 kuruþa bayramda siz çalýþýn’ diyoruz” þeklinde konuþtu. Açýklama alkýþlar ve sloganlarla son buldu.
KOYUNLU HALI’DA 400 ÝÞÇÝ ÝÞTEN ATILDI 5 Aralık 2008 Niðde’de Koyunlu halýlarýný üreten fabrikada çalýþan 1.500 iþçiden 400’ünün iþine ekonomik kriz gerekçe gösterilerek son verildi.Koyunlu halýlarýný üreten Birko Anonim Þirketi’ne ait fabrika önünde toplanan iþçiler, iþten atýldýklarýný, camlara asýlan listelerden öðrendi. Fabrikadaki üretim, üç vardiyadan iki vardiyaya düþürüldü. Ýþten çýkarýlanlar bir süre fabrikanýn önünde bekleyip, bir süre sonra daðýldýlar. Fabrika yetkilileri, yaz döneminde de iþçilerine ücretli ve ücretsiz izin verdiklerini, artan ekonomik kriz nedeniyle toparlanamayarak iþçi çýkartmak zorunda kaldýklarýný, fabrikada üç olan vardiya sayýsýnýn da gece vardiyasý iptal edilerek i-
kiye düþürüldüðünü söylediler.
DÝRENÝÞTEKÝ ÝÞÇÝLERE POLÝS OPERASYONU: 46 GÖZALTI 5 Aralık 2008 Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde 15 günden uzun bir süredir devam eden yemekhane iþgalini sonlandýrmak için sabaha karþý 05.00’da bir operasyon gerçekleþtirildiði öðrenildi. Polis operasyonda iþçi ve öðrenci 46 kiþiyi gözaltýna alýndý, gece geç saatlerde de serbest býrakýldýlar.
SES’TEN ÞÝÞLÝ ETFAL’DE YEMEK BOYKOTU 4 Aralık 2008 Þiþli Etfal Hastanesin’de çalýþan SES üyesi saðlýk emekçileri, Maliye Bakanlýðý’nýn kamu kurumlarýnda çalýþanlardan yemek ücreti kesilmesi yönündeki genelgesini protesto ederek yemek boykotu yaptý. Eylemde konuþan SES Ýþyeri Temsilcisi Berna Aynur Ergün, genelgeyle birlikte personele yemek yiyip yemeyeceði sorulmadan ve kendi isteði olmadan yüzde 50 yemek katký payý kesileceðini dile getirdi. SES Þiþli Þube Baþkaný Rabia Tuncer ise hastane bahçesinde bekleyen vatandaþlara seslenerek, saðlýk haklarýna sahip çýkmalarý çaðrýsýnda bulundu. Hastanelerin iþletme, hastalarýn da müþteri durumuna getirileceðini ifade eden Tuncer, buna izin vermeyeceklerini söyledi.
GEBZE’DE ÝÞTEN ATMALARA KARÞI MÝTÝNG 4 Aralık 2008 Kocaeli’nin Gebze Ýlçesi’nde düzenlenen mitingle kriz bahane edilerek iþçilerin iþten atýlmasý protesto edildi. Ýþten çýkartýlan iþçilerin geri alýnmasý ve iþten çýkartýlmalarýn yasaklanmasý taleplerinin ön plana çýktýðý mitingi Gebze Sendikalar Birliði düzenledi. Cumhuriyet Meydaný’nda yapýlan mitinge, Eðitim Sen, Bileþik Metal-Ýþ, Hak-Ýþ, KESK, Petrol-Ýþ, Nakliyat-Ýþ gibi sendikalar destek verdi. “Ýþ yoksa barýþ da yok”, “Hükümet þaþýrma, sabrýmýzý taþýrma”, “Kurtuluþ yok tek baþýna ya hep beraber ya hiç birimiz”, “Hükümet al zammýný baþýna çal” sloganlarýnýn atýldýðý mitingde, “ÝMF’ye hayýr”, “Ýþten atýlmalara ve zamlara son”, “Zamlar geri alýnsýn”, “Ýþimizi geri istiyoruz”, “Krizin faturasý patronlara” dövizleri taþýndý. DARÜLACEZE ÝÞÇÝLERÝNDEN EYLEM 4 Aralık 2008 Ýstanbul`da kimsesiz ve yardýma muhtaç kiþilerin kaldýðý
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008
21
Yeni Evrede
Eylemler
Mücadele Birliði
Darülaceze`de çalýþan 800 iþçi, maaþlarýný alamadýklarý gerekçesiyle eylem yaptý. Yaklaþýk 3 aydýr maaþ alamadýklarýný söyleyen Darülaceze Müdürlüðü Kayýþdaðý Tesisleri’nde çalýþan 800 iþçi, akþam saatlerinde çalýþtýklarý kurum önünde toplanarak eylem yaptý. Ekonomik kriz nedeniyle zaten sýkýntý çektiklerini belirten iþçilerden bazýlarý çocuklarýnýn okul masraflarýný karþýlayamadýklarýný dile getirirken, bazýlarý da ev sahiplerinin kendilerini evden çýkarma riski olduðunu söyledi. Ýþçiler basýn açýklamasýnýn ardýndan oturma eylemi yaparak ücretlerinin ödenmemesini protesto etti. ANTALYA’DA SES EYLEMÝ
4 Aralık 2008 Saðlýk ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasý Antalya Þube üyeleri, “Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulamasý Hakkýndaki Kanun Tasarýsý”na karþý, Güllük-TRT Kavþaðýnda bulunan þube binalarý önünde toplanarak Antalya Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi’ne kadar bir yürüyüþ düzenlediler. “Hastaneler Halkýndýr, Satýlamaz”, “Hükümet Yasaný Al Baþýna Çal”, “Saðlýk Haktýr Satýlamaz”, “Gün Gelecek Devran Dönecek AKP Halka Hesap Verecek” sloganlarý atarak yürüyen saðlýk ve sosyal hizmet emekçileri ellerinde, “Hastanelerimize Dokunma”, ”Saðlýkta Ticaret Olmaz”, “Hastaneler Ticarethane, Hastalar Müþteri Deðildir”, “Saðlýk Hakkýmýza Sahip Çýkacaðýz”, “Hastane Birlikleri Pilot Yasasý Geri Çekilsin”, “ Ticarethane Deðil Hastane, Müþteri Deðil Hasta, Köle Deðil Saðlýk Emekçisi” yazan dövizleri taþýdýlar. Eylemcilere sokakta yürüyen vatandaþlarýn ve çevre esnafýnýn alkýþlarla, yoldan geçen araçlarýn ise korna çalarak destek verdiði gözlendi.
ÇANKAYA BELEDÝYE ÝÞÇÝLERÝNDEN EYLEM 4 Aralık 2008 Genel-Ýþ Sendikasý Ankara 1 No’lu Þube önünde toplanan iþçiler, belediye yönetimini protesto eden sloganlar atarak, Kolej Kavþaðý’ndaki Belediye binasý önüne geldi. Ýþçiler, ekonomik sýkýntýlara dikkati çekmek için temsili tabut taþýdý. Genel-Ýþ Sendikasý Ankara 1 No’lu Þube Baþkaný Çetin Çalýþkan, yaptýðý açýklamada, belediyede çalýþan yaklaþýk bin 500 iþçinin aylardýr ödenmeyen alacaklarý bulunduðunu söyledi.
BÝLÝÞÝMCÝLERDEN PLAZA EYLEMLERÝ 4 Aralık 2008 Biliþim sektörü çalýþanlarýnýn, kriz bahanesiyle iþkolunda yaþanan iþten çýkartmalara karþý ‘Her Çarþamba Plaza Eylemlerine’ sloganýyla düzenlediði eylemlerden ilki bugün Yapý Kredi Plaza önünde gerçekleþti. Tez Koop-Ýþ’in ve TMMOB Ýstanbul Ýl Koordinasyon Kurulu’nun pankartlarla, EMO Ýstanbul Þube’nin ise dövizlerle yer aldýðý eyleme yaklaþýk 50
22
kiþi katýldý. Sendika Þube Baþkaný’nýn ve ÝKK sekreterinin açýklamalarýndan sonra, IBM tarafýndan iþten çýkarýlan sendika temsilcileri Nedim Akay ve Elvan Demircioðlu kýsa birer konuþma yaptý. Akay, eylemin sadece iþten çýkartýlan kendileri için deðil, krizden etkilenen tüm beyaz yakalýlar, iþten atýlanlar, güvencesiz çalýþma koþullarýna mahkum edilenler için olduðunu ve bu amaçla gerçekleþtirdikleri plaza eylemlerini önümüzdeki haftalarda da sürdüreceklerini belirtti.
ORHANLI ORGANÝZE’DE PATLAMA: 1 ÝÞÇÝ HAYATINI KAYBETTÝ! 4 Aralık 2008 Tuzla Orhanlý Beldesi Organize Deri Sanayi Sitesi’nde bulunan 3 katlý bir kimya firmasýnda bir patlama gerçekleþti. Patlama sonucu, 1 kiþi öldü, 6 kiþi yaralandý. Olay yerine çok sayýda ambulans sevk edildiði bildirildi. Patlama sonucu çýkan yangýnýn ise itfaiye tarafýndan söndürüldüðü belirtildi.
TEZCAN GALVANÝZDEN ATILAN ÝÞÇÝLER DÝRENÝÞTE 19 Kasım 2008 Kocaeli’de Tezcan Galvaniz’den önceki akþam iþten atýlan 38 iþçi, çýkartýldýklarýný duyduklarý andan itibaren Birleþik Metal-Ýþ Sendikasý ile direniþe baþladý. Ýþçiler makinelerinin baþýna dönene kadar direniþlerinin süreceðini söyledi Dünya çapýnda yaþanan ekonomik krizi bahane ederek iþçi kýyýmýna baþlayan iþverenler her gün yeni iþçilerin iþlerine son veriyor. Önceki akþam Kocaeli’de metal doðrama iþleri üreten Tezcan Galvaniz’de iþten çýkarýlan 38 iþçi, fabrikada Çalýþma Bakanlýðý’ndan yetki bekleyen Birleþik Metal-Ýþ Sendikasý ile birlikte direniþe baþladý. Önceki akþam saat 18.00’de baþlayan direniþte iþçiler, iþlerine dönene kadar direniþlerini sürdüreceklerini kaydetti. 400 kiþinin çalýþtýðý fabrikada kalan iþçiler arkadaþlarýna destek olmak için vardiya çýkýþlarýnda evlerine gitmeyerek direniþi büyütüyor. Saban vardiyasý çýkartýlan iþçilere destek vermek için sabah erkenden geldiði fabrikada iþe giriþ saatinde fabrikanýn güvenlik güçleri tarafýndan uzun süre içeri alýnmadýlar. FORD OTOSAN DA ÜRETÝME ARA VERDÝ 16 Kasım 2008 Ekonomik krizin somut etkileri Türkiye’de iyice hissedilmeye devam ediyor. Özellikle otomotiv iþkolunda ve otomotiv iþkolunu destekleyen yan sanayilerde krizin etkileri hissediliyor. Kocaeli’nin Gölcük Ýlçesi’nde faaliyet gösteren Ford Otomotiv Sanayi AÞ’de (OTOSAN) 13-26 kasým tarihleri arasýnda üretime ara verildi. Yapýlan açýklamada talepteki düþüþ nedeniyle üretime ara verildiði belirtildi. Ford Otosan’ýn Kocaeli’ndeki fabrikasýnda çalýþan 6 bin 400 iþçi de ücretsiz olarak izne çýkarýldý. Fabrika’da çalýþan mühendislerin bir çoðunun da zorunlu yýllýk izne çýkarýldýðý öðrenildi.
129. Sayý / 17 - 31 Aralık 2008