s133

Page 1



AYRI AYRI EYLEMLERÝN DEVRÝMÝ OLUÞTURMASI

Yeni Evrede

Mücadele Birliði

E

mekçi halk kitleleri her tarafta sermaye ve faþist devlet güçleriyle çatýþma içinde. Çatýþmalar her geçen gün biraz daha geniþliyor ve þiddetleniyor. Yeni yeni insan topluluklarý cesaretle mücadeleye atýlýyor. Burjuvazi uzun süredir bu gidiþ karþýsýnda çözümsüzdür ve eli kolu baðlýdýr. Her ne yaparsa yapsýn ve baskýlarý ne denli artýrýrsa artýrsýn olaylarýn ve kitlelerin devrimci yönde ilerlemesini önleyemiyor. Olaylarýn devrimci niteliði, yoðunluðu ve sýnýf mücadelesinin geliþimi, sürecin önceki dönemi geride býrakacak düzeyde geçeceðini gösteriyor. Büyük ekonomik kriz, kitlelerin kapitalizme karþý harekete geçmesini hýzlandýrdý. Þimdiye kadar olaylara katýlmayýp arkalarda kalan en geri kitleler bile krizin getirdiði sefalet ortamýndan etkilenerek eylemlere yöneldiler. Kapitalizmin uzlaþmaz çeliþkileri ekonomik kriz sýrasýnda daha bir keskinlik kazandý. Devrimi gündeme getiren nesnel toplumsal ortam daha bir olgunlaþtý. Þimdiye dek gerçekleþen pek çok devrim ekonomik krizin ardýndan gelmiþtir. 18. yüzyýl sonlarýnda ve 19. yüzyýlda devrimler bu þekilde gerçekleþti. 20. yüzyýl devrimleri uzun iç savaþlarla yapýlmýþ olmakla birlikte, onlarýn da temelinde kapitalizmin genel ekonomik krizinin yarattýðý toplumsal ortam var. 21. yüzyýl devrimleri de böyle bir ortamda gündeme gelmiþtir. Her kitle eylemi yeni eylemlerin yolunu açýyor. Eylemi yaratan toplumsal koþullar sürekli patlama durumundayken, geliþmeler hep daha büyük olaylara gebe olacaktýr. Son iki yýl içinde gerçekleþen olaylar, geliþmenin bu yönde olacaðýný iþaret ediyor. Bu süre içinde yüzbinlerce emekçi, defalarca eylem yaptý. Þimdi daha büyük ve etkileyici eylemler gündemde. Yalnýzca belli günlerde yapýlan eylemler yok, daha çok aniden geliþen ve düzensiz eylemler yaygýn. Olaylarýn ve eylemlerin ani olarak oluþmasýnýn nedeni, çeliþkilerin üst üste binmesi, yaþanan devrimci durum ve iç savaþtýr. Her çatýþma, her sokak gösterisi büyük bir toplumsal birikimin ve emekçi kitlelerin öfkesinin patlamasý biçiminde açýða çýkýyor. Artan sefalet, iyice kötüleþen yaþam koþullarý sürekli yeni devrimci eylemler yaratýyor. Kürt Halkýnýn eylemleri ise devamlý, yaygýn, yoðun ve þiddetli olarak sürüyor. Her bakýmdan devrimci bir dönemden geçiyoruz.

Halk kitlelerinin semayeye ve faþizme karþý mücadelesi yýllardan beri sürüyor. Mücadele giderek ileri boyutlar aldý. Hem hedefler bakýmýndan, hem geniþlik bakýmýndan daha geniþ bir düzlem bu. Eylemlerin ve eylemcilerin sayýsý da durmadan artýyor. Eylemler son derece zengin ve çeþitli. Bir taraftan çok sayýdaki kitle eylemine örgütlü bir ifade kazandýrmak için miting gibi merkezi eylemler yapýlýrken, bir taraftan da birbirinden ayrý olarak yapýlan çok sayýda eylem oluyor. Bütün eylemler, çatýþmalar, isyanlar, ayaklanmalar bir devrimde birleþiyor. Temel eðilim bu yönde. Devrimci proletaryanýn, tüm devrimci halk kitlelerinin, tüm ileri güçlerin bir devrimde birleþmesi, ekonomik ve toplumsal durumun bir zorunluluðu. Þu süreçte önlenemez biçimde bir devrimde birleþmesi eylemlerin baþarýya ulaþmasý için de bir zorunluluktur. Emekçi kitleler her eylemde, her olayda devrimci kararlýlýðýný ve ýsrarýný yeniden ortaya koyuyor. Uzun bir süredir çok çetin ve þiddetli mücadelelerden geçerek, devrimi gerçekleþtirme yolunda büyük deneyimler elde etmiþtir. Yaþanan uzun iç savaþ, yoðun devrimci dönem onu olgunlaþtýrmýþ ve devrimi baþarýya ulaþtýracak bir konuma getirmiþtir. Devrimi gerçekleþtirecek durumda olmadýðý zamanlar bile faþizme karþý mücadeleyi sürdürmüþtür. Devrimci mücadele bugün çok daha güçlü bir duruma gelmiþtir. Yýllardýr süren iç savaþ, bu dönem boyunca tarihin itici gücü olmuþtur. Olaylar sürekli karmaþýk duruma geliyor. Toplumsal iliþkiler de öyle. Proletarya mücadelesi ancak daha nitelikli bir konuma gelerek geliþen olaylarý karþýlayabilir. Sýnýf mücadelesinin geliþimi, mücadelenin enternasyonal karakteri, nitelikli olmayý bir zorunluluk haline getirmiþtir. Sýnýf mücadelesinin karmaþýklaþmasýný kavrayamayan ve bundan dolayý sýnýf savaþýmýna ayak uyduramayan, bu yüzden daðýlýp giden iþçi partilerinin sayýsý az deðildir. Komünist devrimci niteliðini daima geliþtiremeyen hiçbir hareket bu durumdan kurtulamaz. Tarihsel geliþim çok iyi kavranmalýdýr. Nitelik yükseltme denince hem ideolojik, hem politik ve hem de örgütlenmenin yaný sýra mücadele biçimi ve düzeyinin anlaþýlmasý gerekiyor. Devrim, nitelikli bir iþçi sýnýfý partisi tarafýndan gerçekleþtirilebilir. Sýnýf mücadelesinin seyri ve karþý karþýya olunan görevler, proletaryanýn politik hareketinin nitelikli olmasýný gerektiriyor. Olaylarýn geliþiminin ve sýnýf mücadelesinin bugün

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

Başyazı gelip dayandýðý nokta, iktidarýn emekçi ve sömürülen kitleler tarafýndan ele geçirilmesidir. Þimdiye deðin yapýlan mücadele, bu hedefe ulaþmaya yetmedi. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi, bu yönde son derece önemli bir deneyim saðladý. Komünist devrimci niteliðini durmadan geliþtirdi. Hedefe varmak için varolan düzeyi daha ileri götürmek, geniþ halk kitlelerine öncülük ederek onlarý iktidara taþýyacak bir konuma gelmek gerekiyor. Hiçbir devrimci komünist parti ortaya çýkar çýkmaz, halk kitlelerini iktidara yöneltecek, onlarý sürükleyecek bir konuma gelemez. Bunun için sýnýf mücadelesinin çelikleþtirici okulundan geçmek ve mücadelenin her alanýna hakim olmak temel koþuldur. Ama bazen nesnel koþullar ve sýnýf mücadelesinin yoðun görevleri partiyi çok daha kýsa zamanda yetkin bir duruma getirebilir. Ýþte þimdi böyle bir tarihsel dönemden geçiyoruz. Tekelci sermaye ve faþist devlet emekçi halkýn devrim mücadelesini önlemek için her silahý kullandý. Ýþçi sýnýfý ve emekçi kitleler yüzyýl boyunca aðýr, gerici burjuva terör altýnda tutuldu. Kapitalist düzen, sermayenin doðasýndan kaynaklanan katliamcýlýðý halklarýn üzerinde defalarca uyguladý. Gerici burjuva terör, gerici ideolojiyle desteklenerek yürütüldü. Halklarýn istemlerini denetlemek için burjuva parlamentosu sonuna kadar kullanýldý. Kitleleri aldatmak için bütün burjuva politik eðilimler sýrayla iktidara getirildi. Bütün yöntemleri kullanmasýna, her silaha baþvurulmasýna karþýn emekçi sýnýflarýn, sömürücülerin egemenliðine karþý mücadelesi önlenemedi. Devrim mücadelesi durdurulamadý. Nesnel koþullar tarafýndan ve sýnýf savaþýmýnýn geliþimiyle gündeme gelen devrim günceldir. Devrim yükseliþ halinde. Mücadele, yeni kitleleri büyük bir güçle kendine çekiyor. Her tarafta bir hareketlilik ve daha büyük eylemlere hazýrlýk var. Tam da bu sýrada, devrim mücadelesinin hýz kazandýðý bir dönemde, bugüne kadar ipliði pazara çýkmýþ reformistler devrimi engellemek için giriþimlerini artýrdýlar. Çeþitli kentlerde, baþka isimler altýnda “platformlar” oluþturuluyor. Leninistler, devrimi engellemeye yönelik, uzlaþmacý, reformist çabalarý kitlelerin bilincinde teþhir edecektir. Emekçiler her türlü uzlaþmacý anlayýþ ve giriþimle baðlarýný koparmadan sermayenin egemenliðini deviremezler. Bugüne dek, bu düzen içi sol hareketlerin kitleleri aldatmalarý, dolandýrmalarý ve oyalamalarý yüzünden çok zaman yitirildi. Artýk bir kez daha zaman yitirmemelidir. Uzlaþmacý, reformist, oportünist çizgide geliþen bir hareket kitleleri yenilgiye götürür. Çünkü sistemi aþmayan bir hareket, sistem içi istemlerle kendini sýnýrlandýran proletarya zorunlu olarak baþarýsýz olacaktýr. Emekçi halk kitleleri tüm yaþamsal sorunlarýný yalnýzca devrimle çözebilir. Proletaryanýn kurtuluþu yalnýzca devrimle gerçekleþebilir. C.DAĞLI

3


Yeni Evrede

YEREL SEÇÝMLERE DEVRÝMCÝ YAKLAÞIM

Seçimler ve Devrim

Y

erel yönetimler burjuvazi için halkýn kendi kendini yönettiði görüntüsünün oluþmasý açýsýndan önemlidir. Yetkileri ve sýnýrlarý merkezi iktidar tarafýndan belirlenir. Burjuvazinin yasalarýyla sýnýrlý, burjuvazinin iradesi altýndadýr. Yerel yönetimler burjuva iktidarýn yetkilerini aþamaz, sýnýrlayamaz. Devletin temel iktidar organlarý ordu, polis ve bürokrasidir. Ýktidarýn temel organlarý üzerinde söz sahibi deðiller. Belediyeler yoluyla halk kendi kendini yönetmiþ olmaz. Hayati önemde olan tüm kararlar, sermaye sýnýfý tarafýndan alýnýr ve belirleyici politikalar sermayenin çýkarlarý doðrultusunda belirlenir. Belediyeler, toplumun bazý ihtiyaçlarýný karþýlama görevini yapmaktadýr. Gelirleri, burjuvazinin feda etmeyi göze aldýðý gelirlerdir. Burjuvazinin belediyeye býraktýðý gelirler, toplanmasý zor olan küçük gelirlerdir. Toplumun bazý ihtiyaçlarýnýn örgütlenmesi ve kültürel amaçlar için burjuvazi belediye gelirlerini almaktan vazgeçmiþtir. Metropol belediyelerinin dev bütçeleri için durum farklýdýr. Burjuvazi, dev bütçeli metropol belediyelerinin bütçesini yaðmalamaktan geri durmaz. Kimi zaman da metropol belediyeleri bütçelerini yaðmalamak için çýkar çatýþmalarý çýkar. Küçük burjuvazi için yerel yönetimler önemlidir. Belediye baþkanlýðý, belediye meclis üyeliði, muhtarlýk küçük burjuvazinin iþtahýný kabartýr. Ýktidarda söz sahibi olamadýðý ve büyük gelirlerden pay alamadýðý için yerel yönetimler küçük burjuvazinin ulaþabileceði yüksek mevkii ve olanaklar demektir. Yerel yönetimlerin olanaklarýna kavuþmak için canla baþla çabalar. Küçük burjuvazinin yerel yönetimlerde söz sahibi olmasý, bununla yetinmesi politik açýdan da burjuvaziye boyun eðmesi ve burjuva egemenliðin sürmesine hizmet eder. Burjuvazinin kendi egemenliðini sürdürmek için baþvurduðu yöntemlerden biri de küçük burjuvaziyi devlet içinde tutmasýdýr. Yerel yönetimler bunun önemli bir ayaðýdýr. Egemenliðini geniþ yýðýnlara kabul ettirmek, yaymak ve sürdürmek için bunu kullanýr. Yerel yönetimlerde görev alanlarýn sayýsý on binlerce kiþiyi buluyor. Bu kadar kiþinin seçimle görev almasý burjuvazinin halký yönetmesi için çýkarýnadýr. Yerel yönetimlere seçilenler çoðunlukla halkýn içinden, halkla iç içe yaþayan insanlardýr. Bu yüzden de halkýn kendi kendini yönetmesi görüntüsünün oluþmasýndan daha öteye, düzenin olumsuzluklarýna yönelen kimi tepkiler yerel yönetimlere, yerel yöneticilere yöneldiði için sermaye ikti-

4

Mücadele Birliði

darýnýn politik olarak çýkarýnadýr. Oluþan tepkilerin direkt merkezi iktidara yönelmesini azaltmýþ olurlar. Yerel seçimler yaklaþýyor. Mart’ta seçim var. Seçimlere çok uzun zaman varken kaleleri fethetme tartýþmasýyla seçimler gündeme sokulmaya baþlanmýþtý. Aralýk ve Ocak aylarýnda geçici seçmen listeleri adaylarýn belirlenmesi vs. tartýþmalarýyla gündemi seçimlerle doldurmaya çalýþýyorlar. Burjuvazi, seçimleri, kendi egemenliðini sürdürmek amacýyla yapýyor. Bu süreçte de uzun süre seçimlerin gündemde tutulmasý emekçiler için hayati sorunlarýn tartýþýlmasýný, görülmesini ve gündemde kalmasýný engellemeye yarar. Merkezi ve hayati sorunlarýn yerine dikkatleri yerel sorunlara çekerler. Seçimleri nasýl ele alacaðýz? Seçim politikasý nasýl belirlenecek? Seçimlere iliþkin tartýþmalar yoðunlaþýrken burjuva cephede seçmen listeleri üzerinden yapýlan tartýþmalar, seçimlerin burjuva cephedeki meþruluðunun bile tartýþýlýr halde olduðunu gösterdi. Bir buçuk yýlda altý milyon yeni seçmenin ortaya çýkmasý bu seçimleri tartýþýlýr hale getirdi. Nereden çýktý bu 6 milyon seçmen diye soruluyor ya da 2007 seçiminde neden oy kullanmadýlar diye soruluyor. Sorular burjuva cephede bile seçimleri tartýþýlýr yaptý. Burjuvazinin bu tartýþmayý çok fazla uzatmasý beklenemez. Daha ilk baþtan tartýþýlýr hale gelmeye baþlayan seçimlerin yapýldýðý koþullar asýl olarak hangi politikanýn belirleneceðini ortaya koyar. Somut koþullarýn tahlili seçimlerde izlenecek politikayý belirlememizi saðlar. Koþullar ayný olduðu halde proletarya ve küçük burjuvazinin seçim politikasýnýn ayný olmasý beklenemez. Seçim politikasý mücadelenin durumuna ve nesnel koþullara göre belirlenir. Ýçinden geçtiðimiz süreç hiçbir tartýþma götürmeyecek açýklýkta devrimci yükseliþin olduðu, mücadelenin, ayaklanmalarýn, eylemlerin süreklileþip arttýðý, emekçilerin sorunlarýnýn çözümünü eylemlerle aradýðý bir süreçtir. Devrimin yükseliþte olduðu, emekçilerin düzenden umudunu kestiði ve çözüm için eyleme baþvurduðu, eylemlerin giderek çatýþmalara dönüþmeye baþladýðý bir süreçteyiz. Fabrika ve iþyeri iþgalleri, bu iþgallere polis ve jandarma müdahalesi, iþçilerin artan yürüyüþleri, Alevilerin demokratik talepleri için büyük mitingleri, eczacýlardan kamu çalýþanlarýna varana kadar sorunlarýnýn çözümü için eylemlerin yaygýnlaþtýðý bir süreçteyiz. Sürece iliþkin tespitler ayrý yazýlarda sürekli ortaya konuluyor.

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

Devrimci durum ve devrimin yükseliþte olduðu, proletarya ile burjuvazi arasýnda çatýþmanýn büyüdüðü süreçteyiz. Bu süreç iki temel olguyu önümüze koydu, emekçiklerin süreklileþen eylemeleri ile devrimin yükseliþte olmasý, emekçilerin düzenden umudunun kesiliyor olmasý. Bu koþullarda proletaryanýn yerel seçimlerde izleyeceði politika boykot olmalýdýr. Seçimlere farklý politikalarla yaklaþanlar da olacak. Ortalama solun çoðunluðu reformistlerle birlikte geniþ bir yelpaze halinde seçimlere ortak adaylarla katýlma kararýný açýkladýlar. Yerel seçimlerde küçük burjuvazi, devrimci koþullarda seçim ortamýný devrim için kullanmak yerine burjuvazinin isteyerek býraktýðý belediyecilikle ve sosyalizm propagandasý ile yetinir. Küçük burjuva hareket yerel yönetimler üzerinden elde edebileceði küçük kazanýmlar hesabýyla hareket ediyor, böylelikle asýl olaný gözden kaçýrýp, devrime, devrimci mücadeleye sýrt çeviriyor. Proletaryanýn bugün izleyeceði politika seçimlere katýlmak olamaz. Seçim ortamýndan sadece sosyalizm propagandasý için yararlanmayla sýnýrlý bir boykot politikasý da olamaz. Proletarya boykot politikasýný devrim ve ayaklanmanýn örgütlenmesi olarak uygulamalýdýr. Burjuvazinin isteyerek býraktýðý belediyeleri almak ya da sosyalizm propagandasýyla yetinmek mücadeleyi ileri taþýmaz. Mücadeleyi ileri taþýyacak olan devrim ve ayaklanma için halkýn örgütlenmesi, mücadeleye çekilmesidir. Burjuva egemenliðe baðlý yerel yönetimler için deðil burjuva düzene karþý burjuvaziden tamamen baðýmsýz örgütlenmelerin yaygýnlaþtýrýlmasý için seçim sürecinin politik ortamý en iyi þekilde deðerlendirilmelidir. Halk kitlelerinin mücadelesi devrimci bir nitelik almýþken devlet güçleriyle her tarafta çatýþma yükselirken, bu mücadeleyi daha ileri götürerek, çeliþkileri derinleþtirmek yerine yerel seçimler gibi barýþçý yollara yönelmek, kitlelerin devrimci mücadelesini geriye çekmek anlamýna gelir. Emekçilerin toplumsal sorunlarý oy ile deðil sýnýf savaþýnýn devrimci yöntemleriyle çözülür. “Genel oy hakký, çeþitli sýnýflarýn kendi görevlerini ne ölçüde kavradýklarýnýn bir ölçütüdür. Çeþitli sýnýflarýn görevlerini nasýl yerine getirmeye eðilimli olduklarýný gösterir. Görevlerin bizzat çözümü ise oylamayla deðil, sýnýf mücadelesinin iç savaþa varýncaya kadar bütün biçimleriyle olur”. Lenin.


Yeni Evrede

Demokrasi ve Devrim

DEMOKRASÝ MÜCADELESÝ VE DEVRÝM

Mücadele Birliði

Çaðýmýzýn tek bilimsel ve devrimci dünya görüþü Marksizim-Leninizmdir. Küçük burjuva sol hareket de Marksizm-Leninizmden bu nedenle oldukça derin biçimde etkilendi. Kendi görüþlerini, dünyayý algýlayýþlarýný ve yönelimlerini hep Marksizmle baðlantýlý biçimde koydular. Küçük burjuva sol hareket, bu yapýsý nedeniyle kendi tezlerinin, Marksizmin en ileri, en doðru kavranmasý ve uygulanmasý olduðunu öne sürse de, hiçbir zaman, proletarya saflarýnda kafa karýþýklýðý yaratmaktan öteye geçemedi. Küçük burjuva sol, her söylemini sosyalizm sosuna bulayarak söylediði içindir ki, bu kafa karýþýklýðýný yaratmada etkili oldu. Daha önceki dönemde kendi tezlerine dair her söylemlerinin baþýna “ulusal baðýmsýzlýk, demokrasi, sosyalizm” þablonunu ekleyenler, gerek dünya ölçeðinde yaþanan kapitalizmin sýçramalý çöküþü ve sosyalizmin yeniden ataða geçmesi, gerekse Türkiye ve Kürdistan’da her geçen gün daha da geliþip güçlenen birleþik devrimin; Leninist tezleri salt teorik olarak deðil, artýk açýkça yaþanan olgularla, inkar edilemez biçimde doðrulamasý nedeniyle, son zamanlarda Leninist tezleri saðýndan solundan týrtýklayarak sanki kendi tezleriymiþ gibi sunmaya baþladýlar. 40 yýldan beri bu topraklarda yaþanan iç savaþ, þu son on yýlda kendisini her geçen gün daha çok açýða vuran emperyalist-kapitalist sistemin çöküþü öyle bir durum yarattý ki, emekçi sýnýflarýn maddi ve manevi bütün yaþamlarýný öylesine derinden etkiledi, günlük yaþamlarýný dahi sürdüremez, en yaþamsal gereksinimlerini dahi karþýlayamaz koþullarla karþý kaþýya getirdi ki; artýk bu topraklarda yaþayan emekçi sýnýftan milyonlarca kitleye ya açlýk ve sefalet içinde binbir acýyla ölüp gitmek ya da daha ileri bir üretim düzeyine geçmekten baþka, toplumsal bir devrimden baþka çýkýþ yolu býrakmadý. Kendi tarihsel rolünü oynayan küçük burjuva sol hareket, tam da bu ikilemle, ya devrim ya ölüm ikilemiyle baþbaþa kalan proletarya ve emekçi yýðýnlarýn karþýsýna her derde deva bir “demokrasi” söylemiyle çýkmaya baþladý. Þimdi biz de “demokrasi” üzerinde biraz duralým. Her þeyden önce “demokrasi bir devlet biçimidir, çeþitli devlet biçimlerinden biridir” diyor Lenin. Buradan anlaþýlmasý gereken þeyse, demokrasi de diðer devlet biçimleri gibi, bir sýnýfýn diðer sýnýflar üzerinde örgütlü, sistemli biçimde zor uygulamasýdýr. Ve yine, ayný zamanda demokrasi, insanlar arasýnda “eþitliðin, herkes için devletin biçimini belirlemek ve onu yönetmek eþit hakkýnýn”(Lenin) da teslim edilmesidir. Sorun böyle ele alýnýnca daha açýk ve anlaþýlýr hale geliyor. Bu durumda “de-

mokrasi” denen bu devlet biçiminde merkezi bürokratik yapý, bürokrasi ortadan kaldýrýlmalýdýr; bu yetmez, sürekli ordu ve polis daðýtýlmalý, bunun yerini silahlý halk yýðýnlarý, milis almalýdýr. Ancak bürokrasinin ve özel silahlý gücün olmadýðý bir yerde bütün halkýn devlet yönetimine katýlýmý ve devletin iþleyiþini, yapýsýný belirlemesi olanaklý hale gelebilir. Bu anlamýyla demokrasi, burjuvazinin ilk dönemlerinde, serbest rekabetçi kapitalizm koþullarýnda belirli bir dönem için var olabildi. Ki o da bütün ülkelerde deðil, ancak bir kaçýnda. Çünkü bu anlamýyla demokrasi, sermayenin ilk atýlýmýnda yol açýcý olsa da, sermayenin egemen olmasýnýn önünde ciddi bir engeldir. Bütün halkýn silahlý olduðu bir yerde burjuvazi egemen olamaz. Unutmamak gerekir ki, “demokrasi” bir devlet biçimi olarak, sosyal sistemin tepesinde yer alan maddi üst yapý kurumudur; ayaklarýný yere basmak ekonomiye dayanmak zorundadýr. Ve burjuva sýnýf, ekonomide egemen olmayla birlikte, ekonomi-politik bilimini yok sayýp, ekonomi ile politikayý birbirinden kopardý. Bu ayrýmla birlikte, toplumdaki ara sýnýf olan küçük burjuvazinin önemli bir kesimi devlet içinde yer aldý; bürokratik merkezi yapýsýyla devlet demnokrasiyi inkar etti. Burada din, eðitim, basýn, siyasal partiler, hukuk, maliye ve daha binlerce baðla bürokratik devlet aygýtý, bütün toplumu sarýp kontrol altýna alýr. Artýk burada nüfusun çok büyük bir bölümünü oluþturan emekçi ezilen sýnýflarýn, kendi sýnýfsal çýkarlarýnýn ifadesi olan burjuvaziden baðýmsýz bir ideoloji ve örgütlenmenin önüne geçmek asýl amaçtýr. Böylelikle ayrý bir sýnýf olarak örgütlenmeleri engellenerek, toplumdan soyutlanan bu özel güç “devlet” eliyle burjuva sýnýfýn egemenliðini kabul etmeleri, ona boyun eðmeleri amaçlanýr. Yani burjuva sýnýf ekonomik egemenliðe sahipse, er ya da geç diðer alanlarda da egemen sýnýf olur. “Demokrasi”ye dair bu gerçeklerden sonra, burada küçük burjuva sol hareket “demokrasi” talebiyle neyi amaçlýyor?. Kendileri, hedeflerini “sosyalizm” olarak açýkladýklarýna göre, demek ki proletaryanýn iktidarý onlarýn hedefidir. Ama onlar, tam da burada Leninistlerden ayrýlýyorlar. Çünkü onlar bu hedefe devrimci yoldan deðil, evrimci yoldan ulaþma peþindedir. Onlar, seçimler, parlamento ve barýþçý gösteriler yoluyla kapitalizm koþullarýnda bu “demokrasi”yi elde etmek, yani adým adým demokratik hak ve özgürlükleri geliþtirerek, geniþleterek bu “demokrasi”yi kazanmayý planlýyor, buna uygun olarak hareket ediyorlar. Bunun için de halkýn çoðunluðunu kazanmak, iþçi ve emekçilerin dolayýsýyla nüfusun sözü edilebilir bir kesi-

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

5


Yeni Evrede

Demokrasi ve Devrim

Mücadele Birliði

mini kazanmaktan söz ediyorlar. Peki bu mümkün mü?. Çoðunluðu kazanýnca elde edecekleri “demokrasi” koþullarýnda olabilir. Yani, “demokrasi” için çoðunluðu kazanmak gerek; çoðunluðu kazanmak için demokrasi gerek. Kýsaca böyle ve tam bir kýsýr döngü. Tekelci egemenlik koþullarýnda tekelci sermayenin, proletarya ve emekçi yýðýnlarýn her türlü ekonomik-demokratik örgütlenmesini engellediði, onlarý atomlarýna kadar parçalayýp örgütsüzleþtirdiði bu koþullarda , emekçi yýðýnlarýn çoðunluðunu sosyalizm hedefine kazanmak mümkün deðil. 40 yýldan beri süren bu uzun iç savaþ koþullarýnda bu mümkün deðil. Yine bu 40 yýllýk iç savaþýn üzerine binen emperyalist -kapitalist dünyanýn içine sürüklendiði bu derin kriz ve çöküþ koþullarýnda bu mümkün deðil. Açlýk, yoksulluk ve sefaletin on binlerce insaný insanlýk onurundan uzaklaþtýrdýðý, kendisini ve ailesini açlýktan, sefaletten kurtarmak için her türlü alçalýþ içine sürüklendiði, hýrsýzlýk, kapkaç, dolandýrýcýlýk, fuhuþ, uyuþtucu gibi her türlü pis iþin, sayýlarý on binleri aþan lümpen proletaryanýn saflarýný geniþlettiði bugünün koþullarýnda bunu baþarmak, geniþ kesimleri kazanmak mümkün deðil. “Proletarya halkýn çoðunluðunu kendine kazanmadýkça zafer kazanamaz”. Lenin’in bu saptamasýný nasýl anlamak gerekiyor?. Lenin bunu hangi koþullarda söylemiþtir? Biraz uzun da olsa, Lenin’in kendi açýklamasýný aktaracaðýz. “Proletarya halkýn çoðunluðunu kendine kazanmadýkça zafer kazanamaz. Ancak bu kazanmayý burjuvazinin egemenliði altýnda yapýlan seçimlerde oylarýn çoðunluðunu saðlamakla sýnýrlandýrmak ya da buna baðlanmak demek, iflah olmaz bir zeka yoksunluðunu göstermek ya da düpedüz iþçileri aldatmak demektir. Halkýn çoðunluðunu kendine kazanmak için proletaryanýn ilkin burjuvaziyi devirmesi ve devlet iktidarýný kendi eline geçirmesi, ikinci olarak eski devlet aygýtýný tamamen yýktýktan sonra, burjuvazinin ve küçük burjuva uzlaþtýrýcýlarýn proleter olmayan emekçi yýðýnlar üzerindeki egemenlik, saygýnlýk ve etkisini böylece bir darbede sarsarak, Sovyetler iktidarýný kurmasý gerekir. Üçüncü olarak proletaryanýn, proleter olmayan emekçi yýðýnlar, çoðunluðunun iktisadi gereksinimlerini sömürenler zararýna ve devrimci yollardan karþýlayarak, burjuvazi ve küçük burjuva uzlaþtýrýcýlarýn bu çoðunluk üzerindeki etkisini tamamen ortadan kaldýrmasý gerekiyor”(Ekim Devrimi Dosyasý-sy.331) Lenin’den akradýðýmýz bu uzun paragraftan açýkça anlaþýldýðý gibi, “halkýn çoðunluðunu kendine kazanmak” için proletarya, önce iktidardaki burjuva sýnýfý devirmeli, politik iktidarý ele geçirmelidir. Zaferin kendisi deðil, henüz ilk adýmýdýr bu. Zira zafer sosyalizmin kuruluþuyla, toplumsal devrimin baþarýsýyla, sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasýyla gelecektir. Rusya özgülünde sorun, sosyalist devrime yaklaþým sorunuydu. Bizdeyse sorun, demokratik devrimve demokrasi sorunudur. özgün yaný böyle olmakla birlikte, evrensel yaný, devrime yaklaþým yönünde, ayný biçimde kavranmak durumunda. Yani Türkiye ve Kürdistan’da dünyanýn bugün içinde bulunduðu Yeni Evreyle baðlantýlý olarak ele alýndýðýnda daha açýk kavranýr. Devrimin dýþ koþullarýnýn bu kadar elveriþli olduðu, maddi ön koþullarýnýn hiç olmadýk kadar hazýr hale geldiði, devri-

6

min böylesine yükseliþ içinde olduðu, iç savaþýn böylesine sert ve uzun yaþandýðý, faþizmin, devlet terörünün böylesine dizginsizce sürdüðü bu topraklarda, demokrasi sorununun, emek güçleri tarafýndan demokrasinin fethedilmesi dýþýnda çözümü yoktur. Sorunun kendisini böyle koyduðu bu topraklarda küçük burjuva sol hareket ve özellikle sosyal reformist akýmlar, sorunu “her türlü þiddete karþý olma” ve “toplumsal barýþ”ýn kazanýlmasý biçiminde ele alýyor. Bu anlayýþ, sermayenin bu kesimini, emperyalizme, militarizme karþý olmaya çaðýrýyor. Bunu da IMF’ye, uluslararasý emperyalist finans kurumlarýna karþý tavýrlarýnda somutluyorlar. Bu tavýrlarýyla komik duruma düþmeleri bir yana, güya emperyalizmle ortak çýkarlara sahip olan bir avuç iþbirlikçi tekel dýþýnda kalan sermaye kesimleriyle birlikte hareket ederek, militarizmi ve emperyalist sermayeyi dizginleme hayali peþinde koþuyorlar. Yani “kötü” burjuvalara karþý “iyi” burjuvalarla uzlaþma ham hayali... Böylelikle bizde hiç yaþanmayan ne olduðu anlaþýlmaz bir demokrasiyi, maddi temellerinden kopuk bir burjuva demokrasisini kazanmaya çalýþýyorlar. Onlarýn bu hayali, ütopik sosyalistlerin ütopyalarýna benziyor. Nasýl ki ütopik sosyalistler sýnýflar savaþýmý olmadan, iyi niyetli burjuvalarý ikna ederek kapitalizm koþullarýnda sosyalist adacýklar hayali peþinde koþtuysa; bugün bizim küçük burjuvalar da böyle davranýyor. Sýnýflar mücadelesini söylemde kabul ediyorlar ama bir devrim olmadan, sert sýnýf savaþlarý, iç savaþlar olmadan. Burjuvazinin “iyi” kesimleriyle uzlaþarak “insan hak ve özgürlükleri” temelinde “barýþ” ve “demokrasi” istiyorlar. Ýnsan burada ütopik sosyalistleri anlayabiliyor. Çünkü onlar bunu yaptýklarýnda tarihsel-toplumsal koþullar nedeniyle mazur görülebilirler. Oysa bizim-sosyal reformistlerimiz ve küçük burjuva hareket bayaðýlýktan öteye geçemiyor. Demokrasi, ama nasýl?. Bu konuda Lenin’in bakýþý çok önemli ve akýldan çýkarýlmamasý gerekiyor: “Özel mülkiyet temelinde mi yoksa özel mülkiyetin yürürlükten kaldýrýlmasý için savaþým temelinde mi demokrasi?”. (Ekim Devrimi Dosyasý sy.550) Demokrasi sorununda proletaryanýn devrimci sýnýf bakýþý açýsýndan sorun tam da böyle konuyor. Sorun böyle kavranýnca, proletaryanýn önündeki hedef de daha açýk hale geliyor. Bugün, hele de emperyalizmin içine sürüklendiði derin kriz; bunun ilk sonuçlarýnýn yeni yeni yaþanmaya baþladýðý, iþten atmalarýn ve buna karþý mücadelelerin sertleþtiði, yayýldýðý þu anda proletarya kendisini kendi dar fabrika-iþ koþullarýyla sýnýrlandýrmamalý, küçük kazanýmlarla kendi yaþamýný çýkarlarýný savunmak deðil, daha da kötüye götürmekten öte bir sonuç vermeyecektir. Burada, proletarya, kendi yaþam koþullarýný gerçekten düzeltebilmek için tarihin en devrimci sýnýfý olarak davranmak durumundadýr. Bu bilince sahip her proleter, her Leninist, kendisini, bulunduðu her yerde önder olarak görmeli, inisiyatif kullanmalý, yýðýnlarý peþinden sürüklemek hedefiyle hareket etmelidir. Kapitalizme son verecek olan tek sýnýf proletarya, bütün emekçi sýnýflarý, ezilen ulus ve ulusal topluluklarý peþinden sürükleyerek, bugünden yarýna demokrasinin fethine giriþmek durumundadýr.

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009


Yeni Evrede

DAVOS’UN HAVAGAZI KAHRAMANI

Ortadoğu

Mücadele Birliði

Siyonizmin Filistin’e saldýrýsý esnasýnda akan çocuk kanlarý üzerinden edebiyat yapmýþ olan Recep Tayyip Erdoðan, nihayet kendisine sunulan fýrsatý iyi deðerlendirdi ve topu kaleye gönderdi. Davos Zirvesi sýrasýnda Siyonist Ýsrail’in Cumhurbaþkaný Þimon Peres’le aðýz dalaþýna girdi. Bu tartýþma, özellikle Ortadoðu’ya yayýn yapan kanallarca naklen verildi. Ertesi gün Gazze’de Recep Tayyip Erdoðan’ýn posterleri taþýnýyordu. Hükümet koltuklarýna oturan tüm partilere yýlýþýk bir övgüde hiç sýnýr tanýmayan Cengiz Çandar “Nihayet Ortadoðu Mýsýrlý Nasýr’dan sonra aradýðý kahramaný buldu” diyerek, iþin aslýný bilenlerde ciddi bir mide bulantýsý yaratacak denli ileri gidiyordu. Mýsýr’ý yönettiði süre içinde, bir kez Ýngiltere-Fransa ile savaþ noktasýna gelen, iki kez Siyonist Ýsrail’e savaþ açan Nasýr ile, delikten aþaðý süpürülmemek için isteyenin tepe tepe kullanabileceðini emperyalist efendilerine açýkça beyan eden Recep Tayyip Erdoðan’ý ayný kefeye koymak, herhalde Cengiz Çandar gibi “gül aðacý deðilem, her gelene eðilem” tarzý bir kiþiliksizliðin aðzýna yakýþan bir üfürük olabilirdi. Böylesi güç bulunan budalalarýnýn dýþýnda herkesin görebileceði denli açýktý oysa herþey. Gazze vahþetinde sergilenen tutumdan Davos’a kadar herþey, kan üzerine kurulu þeytanca bir plan, kayýkçý dövüþü ve Filistin halkýný aptal yerine koymaktan ibaretti. Bu alçakça oyunun perde önündeki oyuncularý dýþýnda, AB ve ABD gibi asýl yöneticileri ve gösterilmek istenenin tersine, Hamas gibi aktörleri de bulunuyor.

BÝR ELMANIN ÝKÝ YARISI: TÜRKÝYE-ÝSRAÝL Bu planýn amaçlarý ve nasýl bir seyir izlediðini göstermeden önce, Türkiye-Ýsrail arasýnda sergilenen þu “kayýkçý dövüþüne” göz atmakta yarar var. Bu danýþýklý dövüþ, elbette siyonizmin Gazze vahþetinden önce kararlaþtýrýlmýþtý. Bütün dünya Ýsrail Siyonizminin Gazze’ye saldýracaðýný biliyordu ve bu vahþetin baþlamasýndan iki gün önce Ýsrail baþbakaný Olmert’le görüþen Recep Tayyip Erdoðan, ýsrarla “aldatýldýðýný” ileri sürüyordu. Elbette hiç inandýrýcý olmadý ve bu nedenle Filistin’de akan kan üzerine kurulu içi boþ edebiyatýn dozunu yükseltti. Bununla yetinmeyen Recep Tayyip Erdoðan, saldýrý baþladýðýnda hemen Ortadoðu ülkelerine tura çýktý. Aslýnda bu adým Siyonizmin en çok ihtiyaç duyduðu “diplomatik yoldan zaman kazanma” olanaðýný saldýrgana sunuyordu. Gazze vahþetinde oluk oluk kan akarken, Recep Tayyip Erdoðan, Ortadoðu baþkentlerindeki uzun protokol sýralarýnda bitmez tükenmez tokalaþmalar ile meþguldü. Tüm bu gezi boyunca yalnýzca protokoller yerine getirildi. Ýsrail’e karþý hiç ama hiç bir öneri getirilmedi. Aksine, Radikal’den Murat Yetkin’in bildirdiðine göre, Gazze vahþetinin en korkunç günlerinde, hükümetin üst düzey bir heyeti Olmert ve Peres’le görüþmek üzere Ýsrail’e yollamýþ-

tý. Yine Murat Yetkin’in haberine göre, bu heyetin amacý, Recep Tayyip Erdoðan’ýn sert söylemlerinin iki ülke arasýnda herhangi bir yanlýþ anlamaya neden olmamasýydý. Recep Tayyip Erdoðan, istese de boþ laflarýn ötesine geçemezdi. Çünkü Türkiye ve Ýsrail, stratejik iþbirliði antlaþmasý imzalamýþtýr. Bu antlaþmanýn altýndaki imza sahipleri, þimdi, Filistin’deki vahþete duyduklarý öfkeyle alanlara çýkan kalabalýklara “siyonizme karþý” yeminler ettiren Erbakan ve partisinden baþkasý deðildi. (Saadet Partisi bugünler için beslenip büyütülüyor, Filistin direniþinin devrimci kitle eylemleriyle deðil, gerici gösterilerle desteklenmesi için) Gazze’de onurlu insanlarýn kaný akýyorken, Türkiye’nin gerici-dinci faþist partilerinin paçalarýndan yalnýzca irin akýyor.

PLANIN AMACI Çok deðil, üç yýl önce, Hamas lideri Ankara’ya davet edilmiþti. Ama, Ýsrail ve ABD’nin bu duruma karþý, yalnýzca homurdanmalarý yetti. Recep Tayyip Erdoðan, Ankara sokaklarýnda Hamas lideriyle ayný kilometre karede bulunmamak için köþe kapmaca oynamak zorunda kalmýþtý. Bu üç yýlda ne deðiþti?. Ýsrail-Türkiye stratejik antlaþmasý mý iptal oldu?. Hayýr. Bu antlaþma týkýr týkýr iþliyor ve Gazze’ye ölüm yaðdýran pilotlar, Konya’da eðitim görmeye devam ediyorlar. Ama elbette deðiþen bir þeyler vardý ve bu nedenle Türkiye, kayýkçý dövüþünde kendine biçilen rolü rahatça oynadý. Siyonist iþgal ve Filistin direniþi bugüne dek bölgenin dengelerinin en etkin öðesi oldu, olmaya devam ediyor. Gerici Arap yönetimleri bir yandan hamaset, öbür yandan Ýsrail’in varlýðýný korumak üzerine kurulu ikiyüzlü iktidarlarýný, bir parça meþrulaþtýrma imkaný buldular. Ürdün ve Suudi Krallarý, Mýsýr ve Suriye gericiliði, hatta Saddam’ýn Irak’ý, Filistin halkýnýn direniþini sömürerek, gerçekte Ýsrail’e karþý kýllarýný bile kýpýrdatmayarak, bölgede bir statüko oluþturmuþlardý. Ama, Irak iþgaliyle birlikte, çok þey deðiþti. Irak halkýnýn direniþi, Filistin’le gerçek bir dayanýþmanýn yolunu aþtý. ABD’nin bu süreçte yaþadýðý hegemonya kaybý ise, bölgeye baþka büyük oyuncularýn sokulmasýný saðladý. Bu güçlerin en baþýnda gelen Rusya, Suriye ve Lübnan’la oldukça ciddi askeri antlaþmalara girdi. Silahlý Filistin direniþi, Rusya’nýn iþini kolaylaþtýrýyordu. Dahasý, Arap baþkentleri, arttýk Arap halklarýnýn öfkesini denetleyemeyeceklerini anlamaya baþlamýþlardý. Ýran öne çýkýyordu üstelik. Yýllarýný, bölgedeki ABD hegemonyasýnýn devamýna adamýþ, Suudi istihbaratýnýn eski baþkaný Prens Turki El-Faysal, Gazze vahþeti günlerinde Financial Times’da, Ýran’ýn bölgedeki ataklarýný adeta jurnalliyordu. Prens El-Faysal, siyonist saldýrýlarýn “ABD-Suudi iliþkilerini ve bölgenin istikrarýný tehlikeye atýyor” diye uyarýda bulunduktan sonra, Ahmed-i Necat’ýn Ri-

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

7


Yeni Evrede

Ortadoğu

Mücadele Birliði

yad’a yazdýðý bir mektupta, Suudi Kralý’nýn öncülüðünde bir cihad çaðrýsýnda bulunduðunu jurnalliyor ve, “Bugüne dek Suudi Krallýðý bu çaðrýlara direndi, fakat bu itidali sürdürmek her geçen gün zorlaþýyor” tespitini yapýyordu. Bunca uþaklýk, ihbarcýlýk ve korkaklýk gösterisinden sonra, Suudi Prens, hiç utanmadan yazýsýný þu sözlerle bitiriyordu: “Allahtan þunu niyaz ediyorum. Kutsal Cihadý baþlatamazsam o zaman canýmý hemen þuracýkta al.” Nasýl da mide bulandýrýcý bir ikiyüzlülük!! Prens El-Faysal’ýn Financial Times’daki bu yazýsý, aslýnda bölgede tezgahlanan oyunun tüm sacayaklarýný ve ruhunu yansýtýyordu. Burada güdülen baþlýca iki amacý görmek lazým. Birincisi, bir türlü söndürülemeyen Filistin Devrimini en azýndan sosyalist kanal yerine dinci-gerici kanallara akmasýný saðlamak; ikincisi, ABD hegemonyasýnýn, -dolayýsýyla Ýsrail’in varlýðýnýn- korunmasý, Arap halklarýnýn öfkesinin yatýþmasý için bol bol hamaset yapýlmasý ve bu kontrol mekanizmalarý yoluyla, bölgeye etkin bir giriþ yapan Rusya ve Ýran’ýn etkisinin kýrýlmasý. Biz burada sadece ikinci amaca deðineceðiz. Bu planý hayata geçirmelerinin ilk koþulu, Filistin direniþinin kýrýlmasý, Filistin halkýnýn elindeki silahlarýn alýnmasý ve böylece süreci yasal hükümetler eliyle uluslararasý anlaþmalar yoluyla yürütmeye niyetli güçlerin (El-Fetih ve, evet, Hamas) ellerini rahatlatmaktý.

TÜRKÝYE-HAMAS ORTAKLIÐININ AMACI Dünyaya ilan edilenin tersine, en baþta ABD, Filistin direniþini silahsýzlandýrma (onlarýn deyimiyle “Ýsrail-Filistin Barýþý”) giriþimleri, Hamas olmadan baþarýlamazdý. Newyork Times baþyazarý Thomas Friedman, üst düzey bir dýþiþleri yetkilisinin sözlerini þu þekilde aktarýyordu: “Eðer Hamas bu Filistin Ýradesi’nin bir parçasý olmazsa, herhangi bir Ýsrail-Filistin barýþý anlamsýzdýr”. Sadece ABD deðil, Ýngiltere ve Fransa’nýn da Hamas’ý öne çýkartma konusunda ayný fikirde olduklarý biliniyor ve açýktan ifade ediliyor. Ýþte Türkiye, planýn bu parçasýnda devreye sokulmaktaydý. Siyonist vahþet Ortadoðu’da hiç umulmadýk ölçüde, sosyalist lider Chavez’in ve onun ardýndan Ýran ve Rusya’nýn, kitleler üzerindeki etkisini artýrýyordu. Bu etkiyi kýrmak üzere, bir bölge gücü, bir müslüman ülke, bunlardan rol çalmalýydý. Öyle bir ülke olmalýydý ki bu, söyledikleri uluslararasý diplomaside hiçbir aðýrlýk taþýmasýn, hiçbir dengeyi deðiþtirmesin. Ýþte bu ülke Türkiye’ydi. Gazze vahþeti döneminde Recep Tayyip Erdoðan’ýn yüksek hamaseti, sadece ama sadece Ortadoðu halklarýnýn gözünü boyamaya yarýyordu. Yoksa Türkiye, diplomasi alanýnda yine o bilinen noktadaydý. Mýsýr, ateþkesi saðlayan görüþmelere Türkiye’nin katýlmasýný kolaylýkla önleyebiliyordu, Gazze’ye girmeye çalýþan Türk heyetine günler boyunca aþaðýlama muamelesi yapabiliyordu. Bu planda Hamas’ýn rolü neydi? Elbette, Hamas yöneticileri de oldukça bilinçli bir þekilde sürece dahil olmuþlardýr. Hamas yöneticilerinin Türkiye-Ýsrail stratejik anlaþmalarýndan, askeri-siyasi-diplomatik iliþkilerinden haberi yok mu? Recep Tayyip Erdoðan’ýn tüm hamasi edebiyatýna raðmen, Filistin halký lehine tek bir adým atmadýðýný, tersine, yanlýzca Ýsrail’e

8

zaman kazandýrdýðýný, Hamaslýlar bilmiyor mu? Pekala biliyorlar. Ýsrail-Türkiye arasýndaki derin baðlarý görmemek, budalalýktan öte, körlük olurdu. Kimse merak etmesin, Hamas yöneticileri ne kör, ne de budaladýrlar. Aksine, yönettikleri Filistinlilerin artan ölçüde Chavez ve Rusya etkisine girmelerinin ne anlama geldiðini de iyi bilen bu liderler, Recep Tayyip Erdoðan’ýn her boþ lafýný alkýþladýlar. Davos’ta sergilenen o kayýkçý dövüþünden hemen sonra, Gazze’de Recep Tayyip Erdoðan’ý öven mitingi düzenleyen de Hamas’tý. Böylece Hamas, Chavez ve Rusya-Ýran gibi onu emperyalist sistemden uzaklaþtýran ya da pek güvenilmez görünen ittifaklar yerine, Türkiye gibi, sisteme saðlam köprülerle baðlý bir ittifak elde etmiþ oluyordu. Gazze vahþeti sýrasýnda Ýsrail elçisini kovarak yüzbin kat daha etkili bir tavýr koymuþ olan Chavez’e deðil de, sadece boþ konuþan Recep Tayyip Erdoðan’a destek eylemi yapan Hamas, bu dostluðun onu, emperyalist baþkentlerine taþýyacaðýný hesap ediyordu. Ancak, ne Hamas, ne de Recep Tayyip Erdoðan istediklerini elde edecek. Çünkü, kesintisiz olarak 60 yýldýr siyonizme karþý savaþan Filistin halký, bu türden boþ hamasi laflarý çok duydu. Bugün, Recep Tayyip Erdoðan nezdinde Türkiye’nin oynadýðý rolü, onyýllarca gerici Arap yöneticilerinden gördüler. Bu ikiyüzlülüðü iyi tanýyorlar.

ADANA’ DA DERGÝ DAÐITIMI

Merhaba Mücadele Birliði okurlarý. Adana’nýn Þakirpaþa Mahallesinde Mücadele Birliði Dergimizin 131. sayýsýný iþçi ve emekçilere ulaþtýrdýk. 31 Ocak günü yaptýðýmýz dergi daðýtýmý sýrasýnda yaþadýklarýmýzý ve gözlemlerimizi sizlerle paylaþmak istedik. Dergimizin kapaðýndaki Filistin bayraðý oldukça dikkat çekti. Ýþçilerin, emekçilerin ve Kürt halkýnýn yoðun yaþadýðý mahallede halkýn devrimcilere olan ilgisi görülmeye deðerdi. Kapýsýný çaldýðýmýz evlerden birinde, bahçede ekmek yapan bir Kürt anaya dergimizi tanýttýktan sonra, yoldaþýmýzýn yanaðýndan öperek “aç mýsýnýz” diye sordu ve yaptýðý ekmeklerden birisini bizimle paylaþtý. Kapýsýný çaldýðýmýz evlerin çoðunda insanlar evlerine davet edip bizleri tanýmak ve düþüncelerimizi paylaþmak istediler. Ve bu olay bizlere daha çok moral verdi. Sohbet edip, dergi verdiðimiz her evde insanlar, bir daha ki sayýda yine görüþürüz diyerek uðurladýlar bizleri. Çok sayýda dergiyi insanlarla buluþturduk ve dergi daðýtýmý sýrasýnda çok sýcak iliþkiler kurduk. Bizler biliyoruz ki çalýþmalarýmýz ne kadar yoðunlaþýrsa gücümüzde o oranda artacaktýr. Bundan sonra bu tür çalýþmalarýmýza ara vermeden devam edeceðiz. YAÞASIN DEVRÝMCÝ MÜCADELEMÝZ

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

Adana’dan Mücadele Birliði Okurlarý


Yeni Evrede

Ergenekon ve Karşı-Devrim

Mücadele Birliði

KARÞI-DEVRÝM KENDÝ ÇOCUKLARININ BAÞINI YÝYOR

TC devleti, þimdi dikiþleri patlayan kýrk yamalý bohçaya benziyor. Bugüne kadar zar zor da olsa, kurumlarýný bir arada tutmayý baþarmýþ olan devlet, ekonomik ve siyasi krizin derinleþmesiyle, kurumlarý arasýnda ve kurumlarýn kendi içlerinde oluþan çatlaklarý önleyemiyor. Geçici anlaþmalarla günü kurtarmaya çalýþýyor, ama onyýllarýn birikmiþ sorunlarý, deyim yerindeyse bulduklarý her çatlaktan adeta fýþkýrýyor. Yakýn zamanda Cumhurbaþkanlýðý seçimiyle tavan yapan kriz, TC ordusunun þen gidip yaslý döndüðü “sýnýrötesi operasyon” sonrasý, o ebedi köþküne, bir daha terketmemek üzere oturmuþ bulunuyor. Ard arda gelen Ergenekon dalgalarýna, devletin en üst düzey kurumlarýndan biri olan Anayasa Mahkemesi’nde yaþanan çatlak eklenince, devletin tepesinde nasýl alarm zilleri çalmaya baþladýðýný hep birlikte yaþayarak gördük. Asýl önemli olansa, daha büyük kapýþmalarýn eþikte olduðuydu. Cumhurbaþkaný, köþkte verdiði yemekte yasama, yürütme ve yargýnýn temsilcilerini bir araya toplayarak “birlik” görüntüsü vermeye çalýþsa da, herkes bunun dostlar alýþveriþte görsün babýnda bir mizansen olduðunu anlayabilirdi. Cumhurbaþkaný, dikiþleri patlayan kýrk yamalý bohçayý bir arada tutmaya çalýþan bohçacýlarý andýrýyordu. Ama ne kadar gizlemeye çalýþsa da, durumun vehameti her halinden anlaþýlýyordu. En son jandarma istihbaratýnýn baþýnda olan, karþý-devrimin vurucu unsurlarýndan birisi, emekli albay Abdülkerim Kýrca’nýn “intiharý” ve ardýndan yapýlan cenaze törenine Genelkurmayýn tam tekmil katýlmasý, devletin çatýþmalý kurumlarý arasýnda Ergenekon üzerinde var olan uzlaþmanýn nasýl gelip geçici bir uzlaþma olduðunu da gösterdi. Eski MGK Genel Sekreteri’nin Ergenekon kapsamýnda gözaltýna alýnmasýndan hemen sonra, Genelkurmay baþkanýnýn apar topar baþba-

kanla görüþme talebinde bulunmasý ve bu görüþmede, bu ikili görüþmenin haftalýk bir periyoda baðlanmasý, gerilimi giderecek son çare olarak görülmüþ olacak ki, eski MGK Genel Sekreterinin serbest býrakýlmasýyla tansiyon biraz düþürülmüþ oldu. Ama sadece taraflarýn birbirine diþlerini gösterecek yeni bir olayýn çýkmasýna kadar! Ordu ve hükümet arasýnda yaþanan gerilim, bir anda yeniden darbe olasýlýðýný gündeme getirdi, ama heyhat! Bu kez yapýlacak bir darbe ABD’nin onayýyla deðil, ABD’ye raðmen yapýlacak bir darbe olabilirdi ancak. Ve TC ordusu bugüne kadar ABD’ye raðmen giriþtiði iþlerden baþýna neler geçirildiðini ve nelerin gelebileceðini biliyor. Bu bir tecrübe, sabit. Öyle olmasa bile, Pakistan’da Pervez Müþerref’in baþýna gelenlere þöyle bir bakmak bile neler olabileceðini görmek açýsýndan yeter de artar bile. Orduyu darbe yapmaya teþvik eden baþta Perincek gibi MÝT ajanlarý ve Yalçýn Küçük gibi sonradan olma orducular bile, bu gerçeðin farkýna varmýþ durumdalar. Bugün, TC’de TC ordusu, ABD’nin istemi dýþýnda tek bir adým olsun atamaz. Ruhlarýný TC ordusu ve devletine satmýþ olanlar, bunun dolaylý olarak ruhunu ABD’ye satmak anlamýna geldiðini pekala biliyorlar. Ýþin ilginç olan yaný bu deðil elbette. Ýlginç olan yan, bugün ne ordunun, ne de hükümetin bindikleri dalý kesebiliyor oluþlarý. Ordu bunu yapamýyor, çünkü Kürdistan’da dayanabileceði yegane güç AKP. Diðer tüm burjuva partileri burada birer mum gibi erimiþ durumdalar. AKP, devletin Kürdistan’da son tutunaðý. AKP de ordu olmadan Ulusal Kurtuluþ Hareketi karþýsýnda bir hiç olduðunu görüyor. UKH’ne karþý yürütülen savaþýn esas aktörünün ordu olduðunu, ordu olmadan bu savaþý sürdürmenin imkansýz olduðunu biliyor. Ordu ne hükümete katlanabiliyor, 133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

ne de onu devirmeyi göze alabiliyor. Ordu adeta, elindeki tek silahý alýnmýþ, süngüsü düþmüþ askere benziyor. Önünde 28 Þubat örneði duruyor. Cumhurbaþkanlýðý seçimi keza yine öyledir. Bu süreçlerde ordu neye elini atmýþsa elinde kalmýþtýr. Bu sonucun ortaya çýkmasýnda kuþkusuz, en büyük pay UKH’ne aittir. Yýllardýr sürdürülen savaþ, TC ordusunu takatten düþürmüþ ve yýpratmýþtýr. Ve bugün Ergenekon’un dalgalarý Kürdistan sýnýrýna ulaþmýþtýr. Yani deyim yerindeyse, “kritik eþik”e ulaþýlmýþ, bundan sonra atýlan her adýmýn, devletin ölüm tarlalarýna girmesi anlamýna geleceði açýkça görülmüþtür. Bu süreç boyunca bir þey daha açýkça görülmüþtür ki, TC devletinin “derinliði” bu kadardýr. Bu “sýðlýk” o kadar açýk sýrýtmaktadýr ki, topraðý biraz kazýnca kendisini göstermiþtir. “Derin Devlet” denilen þey, demek ki neymiþ, gözlerimizin önündeki devletin kendisiymiþ. Devlet, bütün kurum ve kuruluþlarýyla, Türkiye ve K.Kürdistan devrimini ezebilmek için dizayn edilmiþtir. Devlet, ne kadar karþý-devrimci güç varsa, bunlarý bünyesinde toplamýþ ve iç savaþý bunlara dayanarak sürdürmüþtür. Peki o halde bugün olanlarýn anlamý nedir? Devlet içinde bazý kadrolarýn tasfiyesi açýkça görülüyor. Yalçýn Küçük, Ýlhan Selçuk gibi bazý aklý evveller, “AKP’yi kimler eleþtirmiþse onlar içeride ve sanýk” demek suretiyle bunu, AKP’nin bir “korku cumhuriyeti”, “diktatorya” yaratmak istemesine baðlýyorlar. Onlara göre bu, Kemalizme karþý açýlmýþ bir savaþtýr. Kimisi, “faþizm” deðerlendirmesi yapýyor, kimisi bunu ABD’nin yörüngesinden çýkýp Avrasya eksenine koymak isteyenlerin tasfiyesi olarak niteklendiriyor. Tüm bunlar, yüzeysel ve sýð deðerlendirmelerdir. Hepsi yanlýþ sonuçlara çýkýyor. Baþbakan bu operasyonu Ýtalya’daki “temiz eller operasyonu”na benzetiyor. “Bu arý kovanýna çomaðý sok-

9


Yeni Evrede

Ergenekon ve Karşı-Devrim

Mücadele Birliði

tukça, birileri rahatsýz oluyor” diyor. Bu, ciddi bir hesaplaþmanýn itirafýdýr. Aslýnda sürece bütünlüklü bakýldýðýnda görülecektir ki, bu ne bir “temiz eller operasyonu”dur, ne de “faþizm”dir. Birincisi deðildir, çünkü devletin bugüne kadar iþçi sýnýfý ve emekçilere, yoksul Kürt halkýna, devrimcilere ve komünistlere karþý sürdürdüðü iç savaþýn yürütücüsü olan tüm kurum ve kuruluþlar, yerli yerinde duruyor. Ýkincisi de deðildir, çünkü faþizm bir devlet biçimidir, tekellerin açýk terörist diktatörlüðüdür, yeni bir olgu deðildir. Türkiye ve K.Kürdistan’da onyýllardýr hakimdir. Marx, 18 Brumaire adlý eserinde, “devlet iktidarý havada durmaz” diyor. Bugünkü TC devletinin de üzerinde durduðu bir maddi zemin ve ikisinin arasýnda uzanan koskoca bir sýnýflar mücadelesi var. Emperyalist-kapitalist sistem Yeni Evresine girerken, Türkiye gibi ülkelerin ekonomik ilhakýna hýz verdi. Emperyalist-kapitalist sistem, tüm “ulusal” çitleri yýkmak ve deyim yerindeyse yolunu düzlemek istiyor. Bu nedenle ayaðýna takýlanlarý tekmeleyerek, yolunun üzerinden kaldýrmak, onun için olmazsa olmaz. Bu, uluslararasý sermeyenin yeni eðilimi. Öyle ki, yolunun üzerinde ayaðýna takýlanlar ona engel oluþturmasýnlar. O akýþýn hýzýný artýrabilmek, bir an önce sonuç alabilmek için bile olsa, yolunun tamamen düzleþmiþ olmasýný istiyor. Bu nedenle baþýný ABD emperyalizminin çektiði emperyalist-kapitalist sistem, kendileri “ulusalcý” olmasalar da, “ulusalcý” bir söyleme sahip olanlarý ezip geçmek istiyor. Bunun için de mümkün olan tüm yöntemleri kullanýyor. Baðýmlý ülkelerde geliþtirdiði iþbirlikçileri, tekeller aracýlýðýyla ekonomilerin tüm denetimini ele geçirmeye yöneliyor. Bugün, bunu dünya üzerinde önemli ölçüde baþarmýþ durumda. Türkiye’de islami sermayenin yükseliþi, bu süreçle baðlantýlý. Haliyle, geleneksel, ekonomik, politik sosyal yapýyla, yeni ortaya çýkan ve geliþmek isteyen yapý çatýþýyor. ABD’nin dünyanýn yeniden dizayn edilmesinde TC’ye biçtiði rol, Ortadoðu’dan Kafkaslar’a ve oradan Ortaasya’ya uzanan geniþ bir coðrafyada at koþturmasý, emperyalizmin operasyonel gücü olarak ve ayný zamanda bir karþý-devrim üssü olarak yer almasýdýr. Savaþým þiddetlendikçe, TC’nin kendi içerisinde yükselecek çatlak sesleri, þimdiden kýsmayý hedeflemektedir. ABD emperyalizmi Irak Savaþýn’da karþýlaþtýðý 1 Mart Tezkere krizine benzer bir krizle bir daha karþýlaþmak istemiyor. Ayný zamanda Kürt sorununun K.Kürdistan’da “çözümünü” hedefliyor. Bu “çözüm”ün, Ulusal Kurtuluþ Hareketinin tasfiye edilmesi ve AKP eliyle bir takým “açýlým”lar yapýlmasý olduðu anlaþýlýyor. TRT Þeþ vb’ni bu kapsamda deðerlendirmek gerekiyor. Irak yönetimi ve Kürdistan Özerk Bölge Yönetimi ile TC arasýnda sürdürülen görüþmelerde hedeflenen budur. Amaç UKH’ni “çözmek”tir. Bu koþullar altýnda karþý-devrimin kendi çocuklarýnýn baþýný yemesinde yadýrganacak bir þey yoktur. Faþizmin temelleri olduðu gibi durduðu müddetçe, oradan yeni paramiliter güçler türetmek, devlet için çok da zor olmayacaktýr. Hem emperyalist-kapitalist sistemin ekonomik ilhakýna karþý çýkabilmenin, hem faþizmi tüm kurum ve kuruluþlarýyla yýkabilmenin, hem de iþçi sýnýfý ve emekçileri Ergenekon operasyonlarýnýn yarattýðý yanýlgýdan kurtarabilmenin tek yolu, devrimdir. Baþka bir þey deðil.

10

“ÝN SAN LA RIN BÝR A RA YA GEL MEK TEN BAÞ KA ÇA RE SÝ YOK…”

Merhaba Mücadele Birliði’nin okurlarý ve emekçileri. Sizinle bir emekçi mahallesinde küçük bir mobilya dükkâný olan emekçi bir arkadaþýmýzla yaptýðýmýz röportajý paylaþýyoruz. Mücadele Birliði: Bize kendinizden bahseder misiniz? Mobilyacý: 1974’te Erzurum Hýnýs’tan Ýzmir’e göçmüþüz. 35 senedir mobilyacýlýk yapýyorum. Evliyim üç çocuðum var. Hiçbir sosyal güvencemiz yok, ne benim ne de çocuklarýmýn. Küçük kýzým okuyor, oðlum da benimle beraber çalýþýyor. Mücadele Birliði: Dünyanýn her yerinde bas bas baðýran dünyanýn en zenginleri ekonomik krizden çýkýþ yollarýný arayýp duruyorlar. Peki siz de bu ekonomik çarkýn içersinde yer alan bir esnaf olarak bu krizden nasýl etkilendiniz? Mobilyacý: Doðdum doðalý zaten Türkiye’de kriz hep vardý hiç bitmedi ki. Hiç iþ yok, bu krizden maddi olarak çok etkilendik. Ne alacaklýlardan alacaðýmýzý alabiliyoruz ne de para olmadýðý için iþ yapabiliyoruz. Þu ana kadar bir sürü esnaf arkadaþým dükkânýný kapattý. Böyle devam ederse daha bir sürü insan da dükkânýný kapatmak zorunda kalacak. Geçen bayramdan beri iþ yok, fiyatlarý düþürmemize raðmen müþterilerde azalma oldu. Mücadele Birliði: Dünyanýn her yerinde süren iþçi-emekçi hareketlenmelerine bakarsak büyük bir kalkýþmanýn olduðunu görebiliriz. Ýþçi-emekçilerin eylemlerine bakarak sizce çözüm ne olmalýdýr? Mobilyacý: Valla bu halkla ne kadar çözüm olur bilmiyorum. Çünkü halkýmýzda hep þu þey var: “Bana dokunmayan yýlan bin yýl yaþasýn”. Sermaye patronlarý istedikleri gibi hareket ediyor. Dev þirketlerin bir sürü borçlarý var kimse dokunmaz; bizim biraz borcumuz var iki de bir tebligat gelip duruyor. Bu kriz ancak iþçi devrimi olursa çözülür. Birlik beraberlik olmadýðý sürece bu kriz de diðer krizler gibi çözüme kavuþamaz. Ýþçi-emekçilerin birliðinin saðlanmasý gerekiyor. Yoksa kriz daha da derinleþecek her þeyimizi kaybedeceðiz. Artýk insanlarýn bir araya gelmekten baþka çaresi yok. Çünkü böyle devam ederse insanlarýn yaþamý yok olacak. Bu yok oluþa doðayý da ekleyebiliriz. Bir araya gelmekten baþka çözümümüz yok. Mücadele Birliði:Bize zaman ayýrdýðýnýz için teþekkür ederiz. Çalýþmalarýnýzda baþarýlar. Mobilyacý: Ben teþekkür ederim.

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

ÝZMÝR MÜCADELE BÝRLÝÐÝ


Yeni Evrede

Mücadele Birliði

SELGA TEKSTÝL’DE

GREV

Sultançiftliði’nde bulunan Selga Tekstil iþçileri, iki aylýk ücretlerini alamadýklarý için baþlattýklarý grevin 10. günündeler. Grevlerinin 10. gününde patron iþçilere sigorta memurlarý diye tanýttýklarý icra memurlarýný fabrikaya getirdi. Ýþçiler, patronun yalan söylediðini bildikleri için, geceleyin makineleri götürmemeleri için kimsenin evlerine gitmeyerek iþyerinde bekleyeceklerini söylediler. Gece saat 01:00’de, Selga Tekstil patronu ve çevik kuvvet ve maskeli özel harekatçýlar arasýnda geçen konuþmalar sonrasý çevik kuvvet polisi amiri, “hadi bakalým bizi içeri almayýn da görelim” dedi. O anda iþçiler hemen sloganlarla karþýlýk vererek, imalathaneye girip kapýlarý kapattýlar. Ýmalathanenin bir çok kapýsý olduðundan, bütün kapýlarýn arkasýna makineleri istiflediler. Özel harekat timleri kapýlarý tekmeleyerek, özel olarak getirdikleri demirle vurarak açmaya çalýþýrken, diðer kapýlardan ise açabildikleri aralýktan içeri büyük tüplü biber gazlarýný içeri sýktýlar. Ýþçilerin bazýlarý kapýnýn arkasýnda kapý açýlmasýn diye bastýrýrken, diðerleri de nefes alabilmek için camlara yöneliyordu dönüþümlü olarak. Yaklaþýk 1 saat sonra içeri giren yüzleri maskeli olan özel hareket timleri, iþçilerin üzerine uzun namlulu silahlarý doðrultarak “yat, yat, yatýn yerlere” dediler. Bayan iþçileri yemekhaneye sýkýþtýran özel harekatçýlar, erkekleri köþelere yatýrarak yaklaþýk bir saat boyunca döverek “konuþmayýn lan” diye baðýrdýlar. Slogan atanlara ise daha þiddetli bir biçimde, sürekli belden yukarýsýna tekmelerle vurdular, aðza alýnmayacak küfürler, hakaretler savurdular. Yemekhanede ise bayanlarýn içinde hamile olan bir bayana vurmaya kalktýklarýnda, iþçiler onun çevresinde çember kurarak “vurmayýn hamile” diyorlardý. Özel tim ise, “bize ne, hamileyse burada iþi ne” diyerek hamile bayan arkadýþýn sürekli karnýna vurarak, “þimdi onu öldüreceðiz” diyerek ellerini botlarýyla ezdiler. Coplarla herkese vurdular. Ýþçilere özel timden bir tanesi “paranýzý mý istiyorsunuz, alýn size para” diyerek coplarla vurup küfür ettiler. Ama iþçiler bunlarýn olacaklarýndan en baþtan beri haberdardý ve kendilerini hazýrlamýþlardý. Sermaye sýnýfýnýn çanak yalayýcýlarý da bunun için vardýr. Polis her zaman olduðu gibi, hangi sýnýfýn yanýnda olduðunu iþçilere gösterdi. Selga Tekstil iþçileri, yaþadýklarýnýn sonunda kýdem tazminatlarýný ve içerde kalan ücretlerinin tamamýný aldýlar. Sultançiftliði’nden DÝK’li Ýþçiler NOT: Tekstil-Sen’de örgütlü Selga Tekstil iþçileri, 29 Ocak gecesi yaþanan bu olaydan sonra, 2 Þubat günü ÝHD’de bir basýn açýklamasý düzenleyerek saldýrýyý protesto ettiler.

Eylemler

YILDIRIM KONFEKSÝYON ÝÞÇÝLERÝ

Ýþyerimiz Sultangazi ilçesinin Esentepe Mahallesi’nde bulunmaktadýr. Ýþyerimizde yaklaþýk 50 kiþi çalýþmaktaydý. Ýþlerin kötüye gitmesiyle beraber, iþyeri küçülmeye baþladý. Bazý arkadaþlarýmýz iþten atýldý. Ýþyerimizde en son 25 iþçi kalmýþtý. Patron herþeyi kýsmýþ, mesaileri vermiyor ya da çok geç veriyordu. 25 kiþiye 8 kiþilik yemek getiriliyordu. Yaklaþýk 11 saat çalýþan iþçiler güçsüz ve kuvvetsiz kalmaktaydýlar. Ýþyerinde iþçilerin iþ kazasý sonucu yaralanmasýna patron müdahale etmiyor, hastane masraflarýný iþçiler kendisi ödüyordu. Ýþsizliðin giderek arttýðý bir dönemde iþten ayrýlmak ve iþsizler ordusuna katýlmak iþçileri korkutuyordu. Daha sonralarý patron iþlerin kötü gittiðini bahane ederek birçok arkadaþýn ücretini düþürdü. Ýþçiler tepkilerini koydular. Fakat iþsizlik daha kötüydü. Patron her istediðini yapýyor ve iþçileri iþyerini kapatmakla korkutuyordu. Para ya da zam isteyen iþçilere iþyerini kapatacaðýný söylüyordu. Aslýnda bu patronun bir oyunuydu ve çok da iyi oynuyordu. Tüm dünyada baþlayan küresel kriz sonucu ülkemizde iþsizlerin sayýsý ikiye katlandý. Birçok küçük atölye kapandý. Bu durumu fýrsat bilen patronlar, iþçilerin üzerine daha çok gelmeye baþladýlar. Eskiden geç de olsa paramýzý almaktaydýk. Fakat krizin gelmesiyle patron ücretleri ödememeye baþladý. Ýþveren firmanýn az da olsa para verdiðini biliyorduk. Patron bu paralarla ya baþka borçlarýný ödüyor ya da inþaatýna devam ediyordu. Ýþçiler onun için hep en son plandaydý. Ýþçiler, kendi aralarýnda konuþup bu durumu patrona söylediler. Patron iþçileri muhatap almayýp dalga geçti. Para isteyen iþçileri “bayramda alýrsýnýz”, “satarým iþsiz kalýrsýnýz” gibi sözlerle rencide etti. Ayrýca her hafta sonu geldiðinde, parayý diðer haftaya vereceðini söyledi. Oysa bu haftalar hep birbirini takip etti. Yaklaþýk üç ay iþçiler para almamýþ ve çok zor durumdaydýlar. Kiralarý ve faturalarý birikmiþ, çocuklarýnýn saðlýk harcamalarýný karþýlayamaz olmuþlardý. Ayrýca patron SSK primlerini de ödemeyi kesmiþti. Ýþçiler bir araya gelip konuþup, tartýþýp bir sonuca vardýlar. Artýk kaybedecek bir þey yoktu. Ýþyerindeki tüm iþçilerle konuþuldu. Patron yanlýsý bazý kiþiler dýþýnda herkes destek verdi. Yapýlan toplantýda iþ býrakýlmasýna karar verildi. Firmadan acil yapýlmasý gereken iþlerin gelmesiyle iþi býraktýk. Bu arada iþ býrakan iþçilerin içinde patronun üç öz yeðeni bulunmaktaydý. Ýþçiler her sabah buluþup akþama kadar ne yapýlmasý gerektiðini tartýþýyorlardý. Bu arada patron durmamýþ, yeni iþçiler almýþtý. Bunun üzerine yeni gelen iþçilerle konuþup durumu anlattýk. Bu arkadaþlarýn birçoðu bize katýldý. Patron bu arada içimizdeki bazý arkadaþlarý arayýp para teklif etti, bazý arkadaþlara ise tehditler savurdu. Ýþçiler onurlu mücadelelerinde geri adým atmadý. Patron baþka çare olmadýðýný anlayýnca, iþçilerle konuþmaya karar verdi. Yapýlan görüþmelerde patron hafta sonu paralarýnýn verileceðini söyledi. Fakat bazý iþçi arkadaþlarý tekrar iþe almayacaðýný söyledi. Bunun üzerine iþçiler bir kiþinin alýnmamasý halinde kimsenin çalýþmayacaðýný söyledi. Patron þartlarý kabul ederek iþe aldý. Böylece iþçilerin birliði zaferi getirdi.

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

Yýldýrým Konfeksiyon Ýþçileri

11


Gündem

P

DÜNYA PROLETER HA

roletaryanýn sýnýf hareketinin, burjuvaziye karþý sýnýf savaþýmý yükseliþe geçti. Bu, bir olgudur ve bu olguya her yerde, dünyanýn hemen hemen her ülkesinde rastlamak mümkün. Ýþçiler sokakta, kapitalistlere karþý daha iyi bir yaþam, iþ güvencesi ve daha yüksek bir ücret için savaþýyorlar. Dünya iþçi sýnýfýnýn kapitalistlere karþý sýnýf savaþýný þiddetlendirmesi yeni bir olgu deðil. Yaklaþýk on yýldýr, “Yeni Bir Dünya Mümkün” sloganý altýnda dünya iþçi sýnýfý, diðer emekçi sýnýflar, ezilenler, sömürülenler kapitalistlere karþý bu mücadeleyi sokakta sürdürüyorlar. Bugünün dünden farký, emperyalist-kapitalist sistemin tümünü etkisi altýna alan ve gelmiþ geçmiþ en þiddetli kriz olduðu bizzat kapitalistlerce itiraf edilen son ekonomik krizin, bu hareketi daha bir tetiklemiþ olmasýdýr. Emperyalist-kapitalist sistem tarihinin en þiddetli krizini yaþýyor. Bu, artýk tartýþma götürmeyen bir gerçek. Bunun gibi tartýþma götürmeyen bir baþka gerçek ise, bu krizin sonunun ve sonuçlarýnýn kestirilemediðidir. Krizin þiddetiyle ilgili burjuva iktisatçýlar sýk sýk 1929 Büyük Buhraný ile kýyaslama yapýyorlar. Onlarýn bu çabasý, sistemin içinde bulunduðu krizi olduðundan daha az þiddette gösterme isteðinden kaynaklanýyor. Onlar da biliyor ki, þimdi karþýlarýna çýkan kriz, 1929 Büyük Buhranýyla hiçbir þekilde karþýlaþtýrýlamaz. O dönemin koþullarý ile günümüz koþullarý arasýnda büyük, kýyaslanamaz farklýlýklar var. Bu farklýlýklarýn baþýnda, o günden bugüne, üretici güçlerde meydana gelen muazzam geliþme ve bunun bir ifadesi olarak emeðin üretkenliðindeki muazzam artýþ geliyor. Bu o kadar açýk ki, üzerinde durmaya dahi gerek yok. Evet, emeðin üretkenliðinde muazzam bir artýþ meydana geldi; metalarýn kitlesel üretimi, yetmiþ yýl önce hayal bile edilemeyecek dev bo-

12

Yeni Evrede

Mücadele Birliði

yutlara ulaþtý ama insanlýðýn kaydettiði bu büyük ilerlemeden yararlanan yine sadece kapitalistlerdi. Kendi elleriyle yarattýðý bu zenginlikten proletaryanýn payýna düþen ise, iþsizlik, sefalet ve yaþamdan kovulma oldu. Bunun nedeni, kapitalist mülk edinme biçiminden baþka bir þey deðil. Üretim araçlarýnýn, fabrikalarýn, topraðýn sahibi olarak kapitalistler iþçi sýnýfýnýn yarattýðý zenginliklere el koyar, sermaye biriktirir, servetlerine servet katarlarken; çalýþanlar tarafýnda ise sefalet biriktiriyorlardý. Bugünkü durumun geçmiþten bir baþka farký, geçmiþe oranla, sermaye birikimindeki devasa artýþtýr. Kapitalist üretimin kendi niteliðinden ileri gelen bir özellik olarak, “kapitalist üretimin gerçek engeli, sermayenin kendisidir”. Ve ister para-sermaye, ister üretim araçlarý, isterse meta-sermaye ya da baþka biçimler altýnda olsun, günümüzde bu sermaye o denli birikmiþ ki, kapitalist üretimi sürdürülemez noktaya getirmiþtir. Bunun somut, elle tutulur, gözle görülür biçimi depolarda biriken, satýlmayý bekleyen mallardýr, arabalardýr, televizyonlardýr vb. Banka kasalarýnda atýl, iþe yaramaz biçimde bekleyen paradýr. Sonuç olarak, kapitalist üretimin, dünya çapýnda, büyük bir durgunluk içine girdiði biliniyor. Emperyalist-kapitalist sisteme dâhil bütün ülkeleri saran durgunluk, iþçi sýnýfýnýn bir kýsmýný iþsiz býrakýrken, çalýþan kýsmýný ücretlerin ortalamanýn altýna düþmesine boyun eðmeye zorluyor. Sadece bu yýl içinde elli iki milyon iþçinin, yani Ukrayna nüfusu büyüklüðünde bir kitlenin iþsiz kalacaðý bizzat kapitalistlerce ifade ediliyor.

mý, milyonlarca iþçinin ellerinden geçim araçlarýnýn alýnmasý ve yaþamdan kovulmasýdýr. Bunun anlamý, milyonlarca iþsiz iþçiye sayýlarý on milyonlarý bulan yenilerinin katýlmasýdýr. Kapitalist üretimin bu sonucu sadece iþten atýlanlarý deðil ama çalýþan iþçileri de sefalet ücretine boyun eðmeye zorlayarak açlýða, yoksulluða mahkûm ediyor. Ýþten atýlma, iþini kaybetme korkusu, çalýþan iþçilerin kapitalistlere karþý eyleme geçmelerinin önünde ciddi bir engel olarak dikiliyor. Onlarý var olan duruma razý olmaya, kapitalistlerin saldýrýlarýna sessizce katlanmaya zorluyor. Yine de iþler kapitalistlerin umduklarý þekilde gitmekten uzak. Dünya iþçi sýnýfý, bütün bu olumsuz koþullara karþýn her yerde eyleme geçiyor. Ýþçi sýnýfý ve diðer çalýþan sýnýflar elde ettikleri kazanýmlardan, eriþmiþ bulunduklarý yaþam düzeyinden geri noktalara sürülmeyi kolay kolay kabul etmiyorlar ve etmeyecekler. Bu düþüncemizi kanýtlayacak sayýsýz veri, sayýsýz somut olgu var. Seattle ayaklanmasýndan bu yana geçen yaklaþýk on yýllýk zaman zarfýnda, dünya iþçi sýnýfý hep eylem halinde oldu. En önemli geliþme ise Avrupa iþçi sýnýfýnda gerçekleþti. Uzun yýllar boyu adeta uyku halinde duran Avrupa iþçi sýnýfý, son on yýldýr grev ve direniþlerle ön saflara geçti. Baþta Ýngiltere, Almanya, Fransa, Ýtalya, Ýspanya gibi ülkelerin iþçileri olmak üzere Avrupa iþçi sýnýfý kapitalistlere karþý sert bir savaþým içine girdi. Ýþçi sýnýfýndaki hareketlilik diðer çalýþan sýnýflarý da eyleme geçme yönünde etkiledi. Öðretmenler, saðlýk çalýþanlarý, diðer kamu çalýþanlarý iþçi sýnýfýnýn izinden gittiler. Sýnýf hareketinin nasýl bir yükseliþ çizgisi yakaladýðýný görmek için, son birÝÞÇÝ EYLEMLERÝNDE ARTIÞ Verilen tahmini rakamýn ne anlama iki haftanýn bilançosuna bakmak yeter. geldiðini kavramak zor deðil. Bunun en Geçtiðimiz hafta iki milyon Fransýz iþçibasit anlamý, elli iki milyon iþçinin eþleri si iþ güvencesi, kapitalistlere yardým yeve çocuklarýyla birlikte açlýða, yoksullu- rine devlet kaynaklarýnýn kendilerine ayða, sefalete terk edilmesidir. Bunun anla- rýlmasý ve daha iyi bir ücret için sokakla133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009


AREKETÝ YÜKSELÝÞTE Yeni Evrede

Mücadele Birliði

rý doldurdu. Fransýz iþçiler, polisle çatýþacak kadar hükümete ve kapitalistler sýnýfýna karþý öfkeliydiler. Böylece, küresel krizin patlak vermesinden bu yana ilk çatýþma haberleri de gelmeye baþladý. Ayný hafta içinde Yunanistan çiftçileri, ürün fiyatlarýnýn sürekli düþmesini ve hükümetin kendileri yerine kaynaklarýný kapitalistlere, bankalara ayýrmasýný protesto için sokaklarý doldurdular. Çiftçilerdeki öfke, Fransýz iþçilerinden aþaðý kalýr deðildi. Onlarý durdurmaya kalkýþan Yunan polisine þiddetle karþýlýk verdiler. Almanya’da yüz binlerce kamu iþçisi ve çalýþaný daha iyi bir ücret ve iþ güvencesi için hükümeti uyarmak üzere sokaklara indi. Rusya, Litvanya, Ýspanya ve daha pek çok Avrupa ülkesinin iþçi sýnýfý bu ayný zaman diliminde hükümetlere ve kapitalistler sýnýfýna karþý öfke dolu duygularla harekete geçtiler. Ýzlanda’da baþýnda iþçilerin bulunduðu halk, hükümet binasýný basmaya kalkýþtý. Burjuva basýnýn bilerek es geçtiði Mýsýr’da, iþçiler aylardýr eylem halindeler ve eylemleri çoðu kez polisle çatýþma boyutlarýnda sürüyor. Emperyalist-kapitalist sisteme dâhil bütün ülkeleri saran, bütün kapitalist ülkelerde üretimde durgunluða yol açan, kapitalist üretimin temellerini sarsan bu ekonomik krizin iþçi eylemlerinin yükseliþe geçmesini tetiklediðinden kuþku yok. BBC muhabiri, Ýngiltere, Fransa, Almanya, Ýspanya, Ýzlanda ve daha pek çok Avrupa ülkesinde son bir-iki hafta içinde ortaya çýkan büyük iþçi eylemlerini yorumlarken 68 Ayaklanmalarýyla haklý olarak paralellik kuruyor ama eklemeyi de unutmuyor: “68 Ayaklanmalarý” diyor muhabir, “kapitalist üretimin nispeten yolunda gittiði, kitlelerde gelecek endiþesinin olmadýðý koþullarda patlak vermiþti. Þimdi ise geleceðe iliþkin umutlar çoktan kaybolmuþ durumda”, diyerek yaþananlarýn aslýnda bir tür ayaklanma olduðuna iþaret ediyor. Haksýz deðil. Ýþçi eylemlerinde hükümetlere ve kapitalistlere duyulan öfke ve kýzgýnlýk, egemen bir çizgi haline

gelmeye baþladý bile. Eylemler, büyük bir hýzla barýþçýl çizgiden çatýþma çizgisine kayýyor. Sýnýf hareketinin hemen hemen bütün ülkelerde, yaklaþýk ayný zaman diliminde ortaya çýkmýþ olmasý, hareketin kapitalist sýnýfa karþý sonuca ulaþmasý için saðlam bir zemin yaratýyor. Yine de bu, zafer için, tek baþýna yeterli bir koþul deðildir. Yükseliþe geçen emek hareketinin sonuca, gerçek bir zafere ulaþmasý için birinci ve temel koþul, iþçilerin mücadele birliðinin saðlanmasýdýr. Elbette, hareketin birliðinden, her ülkedeki reformist, oportünist ve benzeri akýmlarýn birliði ya da böylesi akýmlarla birlik anlaþýlmamalýdýr. Bizim kastettiðimiz, proletaryanýn enternasyonal birliðidir; Rus, Alman, Filistinli, Asyalý vb iþçilerin birliðidir. Hareketin baþarýsý için gerekli bir diðer koþul ise, iþçi sýnýfý hareketinin diðer emekçi sýnýflarýn hareketiyle mücadele birliðinin saðlanmasýdýr. Gerçekte bu iki koþul þimdi yavaþ yavaþ da olsa pratikte kendiliðinden ortaya çýkmaktadýr. Bunun için gerekli maddi zemini zaten kapitalist geliþmenin kendisi yýllar içinde hazýrlamýþtý. Ulusal çitleri yýkarak üretimi uluslararasý boyutlara taþýyan uluslararasý tekellerin varlýðý, iþçi sýnýfý hareketinin mücadele birliði için gerekli zemini saðlamýþ bulunuyor. Örneðin ayný uluslararasý tekelin kendi iþçilerine yönelik politikasý, o tekelin deðiþik ülkelerdeki, deðiþik kýtalardaki iþçilerini ayný zaman diliminde harekete geçiriyor. Ya da burjuva hükümetlerin ayný dönemde uygulamaya soktuklarý politikalar, farklý ülkelerdeki iþçileri eþ zamanlý olarak harekete geçirebiliyor. Kýsacasý, zafer için gerekli koþul olan sýnýf hareketinin ve çalýþan tüm sýnýflarýn mücadele birliði þimdi her zamankinden daha fazla mümkün. Yeter ki, dünya devrimci komünist hareketi sorunun bilincinde olsıun ve kollarý bunun için sývasýn. 133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

Gündem

Sýnýf hareketinin hemen hemen bütün ülkelerde, yaklaþýk ayný zaman diliminde ortaya çýkmýþ olmasý, hareketin kapitalist sýnýfa karþý sonuca ulaþmasý için saðlam bir zemin yaratýyor. Yine de bu, zafer için, tek baþýna yeterli bir koþul deðildir. Yükseliþe geçen emek hareketinin sonuca, gerçek bir zafere ulaþmasý için birinci ve temel koþul, iþçilerin mücadele birliðinin saðlanmasýdýr. Elbette, hareketin birliðinden, her ülkedeki reformist, oportünist ve benzeri akýmlarýn birliði ya da böylesi akýmlarla birlik anlaþýlmamalýdýr. Bizim kastettiðimiz, proletaryanýn enternasyonal birliðidir; Rus, Alman, Filistinli, Asyalý vb iþçilerin birliðidir. Hareketin baþarýsý için gerekli bir diðer koþul ise, iþçi sýnýfý hareketinin diðer emekçi sýnýflarýn hareketiyle mücadele birliðinin saðlanmasýdýr. 13


BU KRÝZ ÝFLAH ETMEZ ÖLDÜRÜR

Yeni Evrede

Küresel Kriz

Fýrtýna büyüyor, hem de öyle böyle deðil. Emperyalist-kapitalist sistemin amiral gemilerini batýracak büyüklükte bir fýrtýna bu. Birkaç sene öncesine kadar, “üç vakte kadar ABD’nin en büyük þirketleri, bankalarý çökecek” diye bir kehanette bulunsaydýnýz herhalde herkes size güler geçer ve “abartýnýn da böylesi olmaz” derdi. Ama gelin görün ki, haydi bizim ortalama solun hesaplama süresiyle söyleyelim, kriz daha 1 yaþýný doldurmadan General Motors’u, Ford’u ve Chrysler’i bile tepetaklak etti. Þimdi bütün dünyanýn kapitalist tekelleri ortaya düþmüþ birbirleri ardýna “Kriz var! Kriz var!” diye baðrýþýyorlar. OECD (Ekonomi Ýþbirliði ve Kalkýnma Örgütü) yayýnladýðý en son raporunda, içlerinde Türkiye’nin de olduðu, 30 ülkenin resesyon (daralma) içinde olduðunu açýkladý. Bu rapora göre “dünya devi” sayýlan ülkeler içerisinde bir tek Fransa resesyon içerisinde görülmüyor. Onlar da zaten, deyim yerindeyse, direkten döndüklerini kabul ediyorlar. Bunun anlamý þu: bu defa ucuz yýrttýk; ama bir dahaki döneme allah kerim! Artýk bunun bir sistem krizi olduðu su götürmez bir gerçek. Þimdi bu katý gerçek, geliþen her olayla birlikte daha fazla kanýtlanýyor. Kapitalist üretim biçimi geliþmenin son sýnýrýna gelip dayanmýþ durumda. Sermayenin kendisi, Marx’ýn dediði gibi, kendi geliþiminin en büyük engeli haline gelmiþ durumda. Hýzla üretken alanýn dýþýna kaçan sermaye, rantiye bir hal almýþ ve atýl sermaye birikimi öyle devasa boyutlara gelmiþtir ki, týpký bir yað tulumu gibi bir yerlerde yýðýlýp kalmýþtýr. Ne eritilmesi mümkündür ne de yol üzerinden çekilmesi. Sistem tam anlamýyla týkanmýþtýr. Yapýlan hiçbir müdahale, sorunun çözümüne yetmemiþtir, yetmeyecektir. Kapitalist aþýrý üretim fazlasý, þimdi onun boynuna dolanan bir kement halini almýþtýr. Ürettiðini satamayan kapitalistler, sabit sermaye yenilemesine de gidemiyorlar (yani yeni makineler, hammadde vb de alamýyorlar, teknolojik yenileme de yapamýyorlar) ve hýzla bulunduklarý tepelerden yokuþ aþaðý yuvarlanmaya baþlýyorlar. Ellerinde stoklar biriken kapitalistler, ilk çare olarak kapasite kullaným oranlarýný düþürme yoluna gidiyorlar. Yani hem ellerindeki makinelerin, bir kýsmýný durduruyor, üretim dýþý býrakýyor, hem de bir kýsým iþçiyi çýkarýyor-

14

Mücadele Birliði

lar. Yani üretici güçleri yýkýma uðratýyorlar. Bir süre öncesine kadar çýkarýlan, çýkarýlacak iþçilerin sayýsý, yüzlerle ifade ediliyordu; þimdi bu miktar artýk onbinlerle ifade ediliyor. Örneðin batmaktan son anda devlet yardýmýyla kurtulan CityGroup’un önümüzdeki süreçte 50 bin kiþiyi iþten çýkaracaðý söyleniyor. Türkiye’de sadece geçen ay 140 bin kiþinin iþten çýkarýldýðý; son bir yýl içinde iþten çýkarýlanlarýn sayýsýnýn 400 bin kiþi arttýðý gözönünde bulundurulsa, krizin boyutu daha iyi anlaþýlýr. Bir de iþin tekeller arasý rekabet boyutu var. Bu, kriz öncesinde de birbirinin ümüðünü sýkma þeklindeydi; krizle birlikte daha da öldürücü bir hal almýþtýr. Artýk kapitalistler için sorun, varlýk yokluk meselesidir. Bir diðerinin mahvolmasýna, batmasýna baðlý bir kriz fýrsatçýlýðý gündemdedir. “Her kriz bir fýrsattýr” diyor örneðin Koç Holding sahibi Mustafa Koç, “deðiþimin getirebileceði fýrsatlarý deðerlendirebilmemiz gerekir”. “Deðiþimin getirebileceði fýrsatlar” nelerdir? Burjuvazinin bir kesiminin krizden soluksuz kalmasý, iflas etmesi, bulunduðu alandan çekilmesidir. Kapitalistlerin diliyle söyleyecek olursak “Büyük balýðýn küçük balýðý yutmasý”dýr. Ve bu o denli acýmasýzca yapýlýr ki, deyim yerindeyse deniz kana bulanýr! Ýþçi ve emekçilere karþý vahþice saldýran tekelci sermayenin güçten düþmüþ rakiplerini parçalayýp yutmak sözkonusu olunca daha az vahþice davranacaðýný düþünmek saflýk olurdu. Kriz daha da derinleþtikçe varolan kapitalizmin, daha çok kapitalizmin ilk dönemleri için kullanýlan “vahþi kapitalizm”e nasýl taþ çýkartacaðýný daha iyi göreceðiz. Bugünkü kapitalizmin fay kýrýklarý daha büyük depremleri harekete geçirecek ve alttakilerin canýný çýkaracaktýr. General Motorslara kadar uzanan büyük fýrsatlar, daha küçüklerini silip süpürecektir.

“Piyasanýn Gizli Eli” Masalý Sizlere Ömür Bugüne kadar kapitalistler aslýnda kendilerinin hiç inanmadýklarý bir masalla insanlarý uyutmaya çalýþýyorlardý. Bu masala göre bundan yüzyýllarca önce Adam Smith adlý bir iktisatçýnýn keþfettiði bir gizli el, “takdirinden sual olunmaz”, piyasayý düzenliyor, dengeliyordu. Arz-talep dengesi, kapitalizmin en ö133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

nemli dengesiydi. Ve ne zaman bozulacak olsa, bu “gizli el” devreye giriyor ve üretilecek miktarý, üretilen malýn hangi fiyattan satýlacaðýný vb. düzenleyip o tanrýsal köþküne çekiliyordu. Hoþ, tekelci dönemle birlikte o “gizli el”in ne olduðu, nereden yönlendirildiði ortaya çýkmýþtý. Krizlerle birlikte Keynes, o elin devletin “þefkatli eli” olmasý gerektiðini iddia etmiþtir. Ve devletler, 1930’lu yýllar boyunca piyasaya müdahale ederek, “rayýndan çýkmýþ sistemi” yeniden raya oturtmaya çalýþmýþlardý. Tabii büyük tekellerin tüm fiyatlarý belirlediði piyasalarda yaþanan altüst oluþlar, öyle “dahiyane fikirlerle” ya da müdahalelerle engellenecek türden deðildi. Kapitalizmin krizleri bütün bir yüzyýl boyunca sürdü. Þimdilerde ise artýk “piyasanýn gizli eli” masalýna inanacak kimse kalmadý. Herkes onun bir köþe baþýnda yeni krediler için mendil açtýðýný rahatlýkla görebilir! BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Gutemes, Baðdat’ý ziyareti sýrasýnda “kendisinin 30 milyon insana yardým için 7 milyar dolar aradýðý bir ortamda, ABD’nin bir tek bankaya 20 milyar dolar sermaye katkýsý yapacaðýný açýkladýðýný” söyleyerek dert yanýyor. Giderek onun gibi sitemkarlarýn ortalýðý daha büyük oranlarda kaplayacaðý görülüyor! Kapitalistler ve onlarýn yeminli katipleri, þimdilerde krizin aþýlmasýnýn tek yolunun insanlarýn tüketime özendirilmesi, yani talep yaratmak olduðunu söylüyorlar. Ýyi de, zaten siz yýllardýr bunu yapmýyor musunuz? Reklamlarla, özendiricilerle yapmaya çalýþtýðýnýz bu deðil mi? Yine de sistem gelip týkandý, sanki kýsýr döngü gibi görünüyor herþey öyle deðil mi baylar? Ama siz bu talep daralmasýnýn arkasýnda sizin sömürü sisteminizin yattýðýný, sömürünüzle tüketiciler kitlesini yýkýma uðrattýðýnýzý, sisteminizin toplumun ezici bir kýsmýný yaþamdan kovarak bu sonu hazýrladýðýný bilmiyor olamazsýnýz. Krizin asýl nedeninin kapitalist sistemin kendisi olduðunu biliyorsunuz ki, Times dergisi kapaðýna Marx’ýn resmini basýyor. Ve “Geri döndü” diye yazýyor. Burjuvazi krizin derinliðinin farkýndadýr ama, kendisini ve dünya üzerinde yaþayan milyonlarca insaný krizin geçici olduðu yalanýyla avutmaya çalýþýyor. Mezarlýktan geçerken ýslýk çalan bir insanýn yaptýðý gibi, korkusunu bastýrmak için bu bunalýmý bir iyileþmenin izleyeceðini söyleyip duruyor. Oysa bu


Yeni Evrede

Küresel Kriz

Mücadele Birliði krizin daha öncekilerden çok farklý olduðu, küresel ölçekte bir kriz, daha doðru deyimle buhran yaþandýðý, her geçen gün daha iyi anlaþýlýyor. Kapitalizm 1929 krizinin yükünü belli ölçülerde baðýmlý ülkelerin üzerine yýkarak hafifletmiþti; ama bugün kapitalizmin ulaþmýþ olduðu entegrasyon, buna da imkan tanýmýyor. Kriz bulaþýcý bir hastalýk gibi hýzla yayýlýyor.

Türkiye Krizin Göbeðinde Baþbakanýn “kriz bizi teðet geçecek” sözleri su üzerine yazýlmýþ yazý gibi, üzerinden bir ay bile geçmeden seraba döndü. Türk-Ýþ bölge temsilcisi Mehmet Kanca’nýn sözleriyle söyleyecek olursak, “Kriz artýk ülkenin baðrýný deliyor.” Ya da TOBB Baþkaný Hisarcýklýoðlu’nun sözleriyle “sistem çöktü”. Halkýn artýk açýklanacaðý söylenen önlem paketi vb. ne karný tok. Ýnsanlar hergün her saat bu sisteme ve onun temsilcilerine içlerinde bir öfke büyütüyorlar. Ve bu öfke artýk sokaða taþmýþ durumdadýr. Kanadalý bir burjuva iktisatçý olan David Mc Nally, geçtiðimiz günlerde yapýlan bir konferansta, krizin etkisinin en yoðun olarak Türkiye ve Güney Afrika’da hissedileceðini söylüyor. Buna neden olarak da cari açýklarýnýn (yani ülkeye giren döviz miktarýnýn ülkeden çýkan döviz miktarýndan az olmasý) yüksek olmasýný gösteriyor. “Bunun anlamý yabancý sermaye akýþýna ciddi olarak ihtiyaç duymalarý. Türkiye’ye yabancý sermaye akýþý aksarsa, bu bir felaket olur” diyor. Burada “felaket”ten kasýt, iþsizliðin çýð gibi büyümesi, þirketlerin batmasý, memur vb. maaþlarýnýn ödenmemesi, ödemeler dengesinin alt-üst olmasýdýr. Ayný durumu TÜSÝAD baþkaný þöyle ifade ediyor: “Küresel mali krizden baþlayýp reel ekonomiye hýzla sirayet eden ve herkesi içine alan bir ‘fýrtýna’nýn etkisi altýndayýz. Çýkýþ rotasý hala net olarak görünmeyen bu karmaþýk durumun 2009’da da devam etmesi kaçýnýlmaz görünüyor.” Ýþte burjuvazinin eteklerini tutuþturan krizin paranomasý bu. Buna hükümetin “kedidir kedi” demesi, sonucu deðiþtirmeyecektir.

þeceðinin farkýndadýr. Ýþsiz kalan, kalacak olan milyonlarca insanýn öfkesinden nasýl korunacaðýnýn derdine düþmüþ durumdadýr. Henüz krizle devrim arasýndaki iliþkiyi kurmayý baþaramayanlar ise ortalama sol harekettir. Onlar, her krizin bir devrimle sonuçlanmayabileceðini propaganda etmekle meþguller. Doðrudur, “majestelerinin muhalefeti” adýný hakedenler, her kriz bir devrim doðurmayabilir; ama kriz dönemlerinde devrimden hiçbir surette bahsetmemek, somut ve yakýcý bir hal alan devrimin görevlerinden yan çizmek iflah olmaz bir oportünizmdir. Ortalama sol hareket gözlerinin önündeki devrimci duruma sýrt çevirecek kadar devrimin teori ve pratiðinden uzaklaþmýþtýr; çünkü onlar ne iþçi sýnýfý ve emekçilere ne de kendilerine güveniyorlar. Leninistler, artýk devrimi tek baþlarýna temsil ettiklerinin bilinciyle hareket etmektedirler.

Kriz ve Devrim Ýliþkisi Aslýnda her kriz döneminde devrimlerin (onlarýn deyimiyle sosyal patlamanýn) kapýda beklediðini burjuvazi de biliyor. Ve önlemlerini buna göre alýyor. Türkiye’nin Ýsrail ile yaptýðý yeni silah antlaþmalarý buna dönüktür. Yine Kriz Merkezleri’nin oluþturulmasý, yeni savaþ kurullarýnýn oluþturulmasý, her tarafýn mobese kameralarýyla donatýlmasý buna dönüktür. Burjuvazi, fýrtýnanýn bir kasýrgaya dönü-

SÖZ BÝTTÝ SIRA EYLEMDE

Merhaba Ben Gazi Mahallesi’nden bir Mücadele Birliði okuruyum... Filistin katliamý ile ilgili söyleyecek çok þey var evet... Ama ben sözün bittiðini düþünüyorum ve eyleme geçilmesi taraftarýyým, öyle de yaptým. Sabah iþe giderken her zaman bindiðim otobüsteydim, inmeye yakýn, orta kapýnýn karþýsýndaki camý açtým ve düðmeye bastým. Sonra elimdeki kuþlarý camdan sakin bir þekilde dýþarý fýrlattým. Rüzgarýn etkisiyle havada kuþlar(!) doluydu, duraða oturdum bir sigara yaktým ve seyrettim. Ve baþka birgün durakta Filistin ile ilgili bildirileri daðýttým. (Okmeydaný Hastanesi) Halkýn tepkisi çok güzeldi. Bir kadýn bunun ne olduðunu sordu, tabii anlattým. Baþka biriyle konuyla ilgili konuþurken 25 yaþlarýnda biri bildiri istedi ve okuyup bana iade etti. Orada 30 tane kadar daðýtýp iþe gittim.

Akþam ise inmeden otobüsün içinde bildiri daðýttým. Fakat farketmiþsinizdir, bu eylemlilikler hep emekçi ve ilerici insanlarýn yoðun olduðu yerlerde yapýldý. Bunu kýrmak adýna Eyüp’ün üst kýsmý olan Topçular’da da kuþlama yapmaya karar verdim. Demir, hurda vs iþyerlerinin yoðunlukta olduðu bölgede öðleden sonra çay molasýydý, hava güzel olduðundan iþçiler iþyerinin kapý önlerindeydi. Tam bu sýrada kuþlarý rüzgar yönüne havaya attým. Manzara her zamanki gibi harika!... Tabii ki Filistin için yaptýklarýmýz bununla sýnýrlý kalmadý, bu sadece küçük bir anektot... FABRÝKALAR, TARLALAR, SÝYASÝ ÝKTÝDAR HER ÞEY EMEÐÝN OLACAK

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

Gazi’den Bir Mücadele Birliði Okuru

15


Yeni Evrede

Eylemler

Mücadele Birliði

MERSÝN’DE FÝLÝSTÝN ÝÇÝN BASIN AÇIKLAMASI

Küresel ekonomik bunalýmda olan emperyalizm, kendi doðasý gereði hem kendi içinde hem de dünya halklarýna karþý bir savaþým içindedir. Varlýðýný devam ettirebilmek için ABD emperyalizmi Irak ve Afganistan’a saldýrýsýyla “Büyük Ortadoðu Projesi”ni uygulamaya koydu. Bir milyon insaný öldürmesine raðmen baþarýlý olamadý. ABD, Kore, Vietnam, Küba’da nasýl yenilgiye uðradýysa Irak da onun için içinden çýkamayacaðý bir bataklýk halini aldý. 13 Ocak Salý günü 12.30’da, Mersin Üniversitesi Yeniþehir Kampüsü’nde toplanan devrimci öðrenciler olarak, açtýðýmýz “Filistin’de Ýntifada Kazanacak, Savra Savra Hatta Nasr” pankartýyla, Filistin’deki katliam ile ilgili basýn açýklamasý gerçekleþtirdik. Basýn açýklamasýnda; “Filistin sorunu, I. Emperyalist Paylaþým Savaþý’yla ortaya çýktý ve II. Paylaþým Savaþý’ndan sonra BM kararýyla Ýsrail’in kurulmasýyla birlikte ciddi bir hal aldý. ABD emperyalizminin desteðiyle Ýsrail siyonizmi, Filistin topraklarýný iþgal etti. Filistinlilerin buna cevabý boyun eðme deðil; 40 yýldýr sürdürülen bir savaþtýr. Filistin halký siyonizme karþý verdiði bu savaþta tüm Ortadoðu’ya ve dünyanýn birçok bölgesine ilham kaynaðý olmuþtur. 40 yýllýk bu süreçte Filistin siyonizmle uzlaþtýrýlmaya çalýþýlmýþ, anlaþmalar imzalattýrýlmýþtýr. Özellikle emperyalizmin iþbirlikçisi TC devletinin kendi çýkarlarý gereði yaptýðý bu arabuluculuk giriþimleri, hiçbir zaman baþarýya ulaþama-

mýþtýr. Çünkü emperyalizmle, iþgalcilerle uzlaþmak demek, yenilgiyi kabul etmektir. Filistin halký yenilgiyi kabul etmemiþ, tanklara karþý taþ ile bile olsa savaþýmýný sürdürmüþtür” denildi. Ve çözüm olarak; “Bizler soruyoruz, bu katliamý kim durduracak? Türkiye mi, Obama mý, yoksa gerici Arap devletleri mi? Ne Gazze’ye olan sýnýr kapýsýný kapatan Mýsýr gibi devletler, ne asker göndermenin propagandasýný yapýp göndereceði askerin NATO askeri olup Ýsrail’e deðil Filistin’e karþý savaþacaðýna deðinmeyen T.C. Devleti, ne de kurtarýcý olduðu safsatalarýyla insanlarýn aldatýlmaya çalýþýldýðý Obama. Akan kan ancak dünyadaki tüm ezilen halklarýn Filistin halkýyla enternasyonal dayanýþmayý yükseltmesiyle durdurulabilir. Buradan tüm öðrencilere, emekçilere sesleniyoruz. Bizler okul içinde ve okul dýþýnda, Türk ve Kürt devrimcilerinin müttefiki olan Filistin ile dayanýþmayý sürdüreceðiz. Sizleri de sessiz kalmamaya, Filisin Halký özgürleþene kadar mücadele etmeye çaðýrýyoruz” denilerek bir çaðrý ile basýn açýklamasý bitirildi. FÝLÝSTÝN HALKI YALNIZ DEÐÝLDÝR. YAÞASIN HALKLARIN KARDEÞLÝÐÝ VE BÝRLÝKTE MÜCADELESÝ. Mersin DÖB

ADANA’DA KÜRT HALKINDAN EYLEM

1 Þubat Pazar günü TZP Kurdi’nin larýn Mücadele Birliði” yazýlý dövizidüzenlediði Kürtçe Anadilde Eðitime mizle yürüyüþe katýldýk. Ýnönü Parkýna Özgürlük talebiyle yürüyüþ ve basýn akadar devam eden yürüyüþ, Kürtçe oçýklamasý gerçekleþtirildi. Adana 5 Okunan basýn açýklamasýyla sona erdi. cak Meydaný’nda saat 13.00’da bir aTZP Kurdî adýna basýn metnini oraya gelen yüzlerce kiþi, ellerindeki kuyan Gülizar Çakmak þunlarý belirtti. Kürtçe dövizlerle toplanmaya baþladý. “Ancak ne yazýk ki, bu deðiþiklikleri “Býla Zýmane Kurdi Býbe Zýmane FerKürtler için yapmýyorlar, Kürt halkýný mi”, “Anadile Yaklaþým Devrime Yakkandýrmak için yapýyorlar. AKP yasadýlaþýmdýr” yazýlý pankartlar açýldýktan þý yollarla Kürt halkýnýn mücadelesini sonra kitle alkýþ, zýlgýt ve sloganlarla boðmak istiyor. Bu nedenle Kürtçe teleyürüyüþe geçti. Yürüyüþ kolu boyunca polisin yoðun önlem al- vizyon açtý, ancak diðer taraftan Kürtçe üzerindeki baský ve yadýðý gözlemlendi. saklamalarý devam ettiriyorlar.” Olaysýz sona eren yürüyüþe Yürüyüþ boyunca sýk sýk “Be Serok Jiyan Nabe, Be Zýman yaklaþýk olarak 700 kiþi katýldý. Jiyan Nabe” sloganlarý atýldý. Özellikle Kürt gençliðinin ve analarýnýn öfkesi ve coþkusu yürüyüþ sýrasýnda kendisini hissetYAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! tiriyordu. KÜRT HALKI DEVRÝMLE ÖZGÜRLEÞECEK! Mücadele Birliði/Adana Bizler de Mücadele Birliði okurlarý olarak “Yaþasýn Halk-

16

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009


AKANSEL ÝÞÇÝSÝ YALNIZ DEÐÝLDÝR

Yeni Evrede

Röportaj

Mücadele Birliði

Merhaba Mücadele birliði okurlarý. Mersin Limaný’nda sendikal çalýþma yürüttükleri için iþten atýlan ve iþyeri önünde direniþe baþlayan Akansel iþçilerine, direniþlerinin 32. günü olan 6 Þubat günü Mücadele Birliði okurlarý olarak bir destek ziyareti gerçekleþtirdik. Akansel iþçileriyle yaptýðýmýz röportajý sizlerle paylaþýyoruz. Mücadele Birliði: Bize geliþmeleri baþýndan itibaren kýsaca anlatabilir misiniz? Tümtis Genel Sekreteri Gürel Yýlmaz: Mersin Limaný, 2007 yýlýnýn Mayýs ayýnda özelleþtirildi. Özelleþtirme sonucunda dünya liman iþletmeciliði tekeli olan PSA ile AKFEN ortaklýðýnda kurulan MÝP adlý firma, 36 yýllýðýna Mersin Limaný’ný kiraladý ve bu firma, limandaki yükleme boþaltma ve nakliye iþlerini Akansel adlý taþeron firmaya devretti. Kölece koþullarda çalýþan iþçiler, birkaç kez koþullarýnýn düzeltilmesi için örgütlü tepki gösteriyorlar. Ýþ durdurmaya kadar varan eylemler gerçekleþtiriyorlar. Hem alt-iþveren hem üst-iþveren yetkilileri ile görüþüyorlar, patronlar kendilerine koþullarýn düzeltileceði ile ilgili sözler veriyorlar. Geçen süre içerisinde bu sözlerin yerine getirilmediðini gören iþçiler, çözümün ancak örgütlenmekten geçtiðini görmeye baþlýyorlar ve bir iki arkadaþ bizimle bað kuruyor geçtiðimiz yýlýn Haziran ayý içerisinde; biz de buraya gelerek gerçekten sokak sokak, mahalle mahalle çalýþma baþlatýyoruz. Alt yapýsýný ördükten sonra Kasým ayý baþlarýnda üyeliðe dönüþüyor bu örgütlenme çalýþmasý. 30 Aralýk’a kadar devam eden yoðun bir örgütlenme çalýþmasýyla da yasalarýn aradýðý gerekli çoðunluðu saðlayarak, 30 Aralýk tarihinde bakanlýða yetki i-

çin baþvuruda bulunuyoruz. Tabii burada örgütlenme çalýþmasýný duyan patron, iþçileri tehditle, vaatle bu örgütlülükten vazgeçirmeye çalýþýyor. Tehditlerle sonuç alamayan patronlar, daha etkin bir yol olarak gördükleri iþten çýkarma saldýrýsýný gerçekleþtiriyorlar ve 5 Ocak tarihinde 61 üyemiz iþten çýkarýlýyor. 6 Ocak tarihinde hemen limanýn A kapýsýnda gerçekleþtirdiðimiz basýn açýklamasýyla hem oradaki örgütlenme sürecini, hem de karþýlaþtýðýmýz zorluklarý, sýkýntýlarý ve iþten atma saldýrýsýný kamuoyuyla paylaþtýk. Buna sessiz kalmayacaðýmýzý ve buna direnerek cevap vereceðimizi ilan ettik. Ve o günden itibaren de bugün 32. gün, bugünden itibaren de limanýn önündeki direniþimiz devam ediyor. Bu direniþ süreci içerisinde hem iþten çýkarýlan arkadaþlarýmýzýn kararlýlýðý, hem çalýþan arkadaþlarýmýzýn örgütlülüklerin anayasal haklarýna, iþten çýkarýlan arkadaþlarýna sahip çýkan tutumu,patronlar üzerinde ciddi bir etki býrakýyor. Özellikle içeride çalýþan üyelerimizin buradaki eylemliklere, basýn açýklamalarýna, içeriden kortejlerle gelerek katýlmalarýný engellemek için her türlü yolu deniyorlar. Tazminatsýz iþten çýkartmalar baþlatýldý. 20’ye yakýn arkadaþýmýzý tazminatsýz iþten çýkardýklarýný söylediler, ki þu an iþten çýkarýlan iþçi sayýsý 100’e ulaþtý. Buna raðmen içeride çalýþan üyelerimiz her akþam kortejler eþliðinde dýþarýda bekleyen arkadaþlarýmýzýn yanýna kadar sloganlarla geliyorlar. Taleplerimizi birlikte haykýrýyoruz ve buradan birlikte günün deðerlendirmesini yapmak için sendikaya geçiyoruz. Oradan daðýlýyoruz, yine sabahlarý burada toplanýyoruz. Alkýþ ve sloganlarla, çalýþan arkadaþlarýmýz içeriye giriyorlar. Özellikle, kitle örgütlerinin ziyaretlerinde öðlen saatlerinde gerçekleþen ziyaretlerde yaptýðýmýz basýn açýklamalarýna, içeriden kortejlerle sloganlarla baretleriyle üyelerimiz, limanýn kapýsýna kadar yürüyerek geliyorlar, eyleme-etkinli133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

ðe katýlýyorlar ve daha sonra geriye dönüyorlar. Bu ciddi bir etki yaratýyor patron üzerinde. Tabi iþten çýkarýlan arkadaþlarýmýzdan dolayý, liman içerisinde hizmetler aksamaya baþladý. Hizmet alan mükellef, gümrükçü diye tabir edilenler, yeterince hizmet alamadýklarýndan dolayý, bir gün limana girmediler. Dýþardan kaçak iþçi sokmaya çalýþtýlar, iþçi arkadaþlarýmýz müdahale ettiler kaçak iþçilerin sokulmasýný engellediler. O kadar ileri gidiyorlardý ki, Türkiye’de deðiþik kültürlerden gelen insanlardan iþçiler bulamayýnca, oturma izni olmayan Suriye kökenli, Irak kökenli insanlarý bile limana sokmaya çalýþtýlar. Bu konuda da hem yasal olarak, hem fiili olarak engellemeler de oldu ve bugün limanda görülmesi gereken hizmetlerin neredeyse yarýsý liman dýþýnda görülmeye baþlandý. Bu da hem ana-iþverenin hem alt-iþverenin limanda daha önce elde ettikleri karý kazanamamalarý anlamýna geliyor. Mersin emek ve demokrasi güçlerinin bu mücadeleye ciddi katkýlarý ve dayanýþmalarý var. Üyelerimizin eþlerinin ve benim ‘küçük generallerimiz’ dediðimiz çocuklarýmýzýn katkýlarý var. Her etkinliðimize, eylemliliðimize en önde çocuklar katýlýyorlar ve sýkýlý yumruklarýyla sloganlara eþlik ediyorlar. Biz bu mücadeleyi baþarýya ulaþtýracaðýmýza inanýyoruz, ki arkadaþlarýmýz bir ay da geçse, bir yýl da geçse, bu direniþ baþarýya ulaþana kadar yaðmur demeden, çamur demeden, yazýn sýcaðý demeden baþarýya kadar mücadele edeceðini haykýrýyorlar. Biz de sendika olarak zaten bu tutumu sahipleniyoruz. Baþarana kadar devam edeceðiz.

Mücadele Birliði: Örgütlenmeden bu güne yaþadýklarýnýzý anlatabilir misiniz? Ýþçi Tatlý Özkan: Sendikalý mücadele ile aþaðý yukarý 3,5–4 aydýr tanýþtýk, bundan önce limanda köle þartlarýnda çalýþýyorduk. Zaten bu sendikal faaliyetimiz de o koþullardan kaynaklý. Yoksa buradaki birçok arkadaþýmýz, sendikanýn ne olduðunu Kemal Sunal’ýn filminden biliyordu. Ben operatör olarak çalýþýyorum, bu eylemin ilk kývýlcýmý da bizimle baþladý. Diðer arkadaþlarýmýza da biz bunu anlattýk. Tabii anlatýrken ister istemez patronun yandaþlarý da bunlarý duyuyordu doðal olarak patron da duyuyordu. Ýþyerinde bizleri birçok sefer tehdit ettiler. Bana karþý kullanýlmadý ama, silahla tehdit edilen arkadaþlarýmýz da oldu. Bizler 30 A-

17


Yeni Evrede

Eylemler

ralýk 2008’de çoðunluk saðladýk ve genel sekreterimizi Ankara’ya Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý’na yolladýk. Þu anda beklemekteyiz. Ayýn 3’ü itibari ile operatör arkadaþlarýmýzdan 11, iþçi arkadaþlarýmýzdan 39’unu iþten çýkardýlar toplam 60 kiþiydi. 1 gün sonra da bizlere bir arkadaþýmýz daha katýldý, o da þoför arkadaþýmýzdý, 61 kiþi olduk. Ayýn 3’ünden sonra içerideki direncimizi kýrmak için parça parça iþçi çýkarýmý devam etti. Fakat bizleri çýkarýrken yasal yollarla çýkardýlar, tebligat göndererek çýkardýlar. Bunu da ihbar tazminatý ödememek için yaptýlar. Son çýkan arkadaþlarýmýzý da yüz kýzartýcý suç, amirine karþý gelmek gibi bahanelerle çýkardýlar. Bizlere paramýzý yatýrdýlar, fakat o arkadaþlarýmýza yatýrmadýlar. Aþaðý yukarý 40 kiþiydi çýkarýlanlar. Bu arkadaþlarýmýz da içeride öncü olan ar-

Mücadele Birliði

kadaþlarýmýz, patronla birebir görüþen arkadaþlarýmýz. Bizler direniþimize devam ediyoruz ve devam da edeceðiz, þartlar ve sonuç ne olursa olsun, umarým demiyorum çünkü biz bunu kazanacaðýz ve bu sadece liman iþlerinin kazanýmý olmayacak. Bunun da yeni yeni farkýna varýyoruz. Bu, bütün emekçi ve iþçilerin kazanýmý olacak.

Mücadele Birliði: Direniþe baþladýðýnýz ilk günden bu güne politik bakýþ açýnýz ve iþçilerin ruh hallerinin deðiþimini nasýl deðerlendiriyorsunuz? Ýþçi Tatlý Özkan: Ben 38 yaþýmdayým ve ben þahsým için diyorum ki bu güne kadar boþuna yaþamýþým. Buradaki dayanýþmamýz, kardeþliðimiz, yaðmur altýnda birlikte yemek yememiz, çay içmemiz, bazý þeyleri kelimelerle bile ifade edemiyoruz. Basýn açýklamalarýnda içeriden gelen arkadaþlarýmýzýn bize sahip çýkmasý, arkadaþlarýmýzýn “iþten çýkarýlan iþçiler onurumuzdur” demeleri... Buraya gelen tanýdýk tanýmadýk insanlarýn gözyaþlarýna tanýk olmamýz... Þahsým için hayatýmda çok þey deðiþ-

tiðini söyleyebilirim. Þu an neyle geçiniyorsunuz diye soracak olursanýz, eþimizle dostumuzla cebimizdeki kredi kartýyla geçiniyoruz. Belediyeden sað olsunlar(!) Bize makarna, bulgur, pirinç gönderiyorlar ve bizi bunlarla kandýrmaya çalýþýyorlar. Ama önümüzde yerel seçim var, bizler de cevabýmýzý sandýkta vereceðiz bütün arkadaþlarýmýzla bunun bilincindeyiz. Ýþçi Kasým Kýlýç: Bu AKP hükümetinin politikasýdýr, iþçiyi emekçiyi iþten atacaksýn, 2 kilo kömüre ya da makarnaya muhtaç býrakacaksýn, ondan sonra onun oyunu almaya çalýþacaksýn. Artýk iþçilerin gözü açýldý. Bizler AKP’nin oyununa gelmeyiz. Biz fakirin, fukaranýn, ezilenin yanýndayýz diyorlardý. Davos fatihi falan deðil, yalanýn fatihidir bunlar. Krizden etkilenen firmalara para ödeyeceklerini söylüyorlar. Önce buraya bir gel. Sen limaný sattýn ama, iþçinin onurunu satýn alabileceðini nasýl düþünürsün. Artýk 1 kilo, 2 kilo kömürle bu iþ gitmez. Memleketi sattýlar bizi de satýn almaya çalýþýyorlar. Bizim inancýmýzý kandýramazlar zaten. Bu hükümet bizi burada dilenci yapýp, ekmeðe muhtaç etmeye çalýþýyor. Yarýn bir gün bizim kapýmýza ekmek getirirse, biz o ekmeði onun kafasýna çalarýz. Bizleri iþten attýrýp kapýda ekmeðe muhtaç edip, bizi kandýrmaya çalýþýyorlar. Bu adamlarýn politikasý bu. Sen bizi niye iþten attýrýyorsun, niye makarna getiriyorsun... Biz makarna falan istemiyoruz. Ben iþten atýlmadým daha, ama arkadaþlarýmýn yanýndayým. Korkunun ecele faydasý yoktur. Mücadele Birliði: Bizlerle yaptýðýnýz röportaj için teþekkürler.

ÝÞTEN ÇIKARILAN MERSÝN LÝMAN ÝÞÇÝLERÝ 5 OCAK PAZARTESÝ’DEN BU YANA ÝÞYERÝ ÖNÜNDE DÝRENÝÞTELER

Küresel ekonomik krizde iþveren, iþçilerin örgütlülüðüne tahammül edemiyor. Böylesi dönemlerde iþçileri daha uzun süre çalýþtýrmak, daha az para vermek ister ki sermayesini kaybetmeden baþka firmalarla rekabet edebilsin ve ayakta duramayan iþletmeleri yutarak parasýna para katsýn. 2007 yýlýnýn Mayýs ayýnda Mersin Limaný’nýn özelleþtirilmesiyle iþe alýnan Akfen’e baðlý taþeron Akansel iþçileri 2008’in Ekim ayýnda Türk-Ýþ’e baðlý Tüm-Tis sendikasýnda örgütlenmeye baþladýlar. Günde en az 12 olmak üzere mesai ücreti verilmeden 15-24 saat 495 kiþinin çalýþtýðý iþyerinde acil müdahale yapacak doktor olmayan iþyerinde can güvenlikleri tehlikede çalýþan iþçiler 700 milyon maaþ alýrken asgari ücretle çalýþtýðý gösterilerek sigorta primleri eksik ödeniyor. Dinlenme yeri olmayan iþyerinde, içme suyu saflýðý 7. seviyede ve ancak tarla sulanabileceði raporu var. Çalýþma koþullarýnýn iyileþtirilmesi için iþçiler bayramdan önce greve girdi, 3 günlük grevden sonra patronun isteklerini yerine getireceðine söz vermesinden sonra iþlerin yoðunluðundan dolayý iþe baþladýlar. Bundan sonra iþçilerin çýkýþlarý hazýrlanmaya baþladý. Ýþyerinde saðlýksýz koþullarda kaçak çay o-

18

caðý iþleten ve þöför simsarý olarak bilinen Mehmet Polat adlý þahýs iþçileri silahla tehdit ederek iþten çýkmaya zorladý. Ýþveren iþçileri oyuna getirerek iþe ara vermelerini istedi ve ardýndan Mersin 1. Noterini çaðýrarak tutanak tutturdu. Bunlar sohbet ettiðimiz iþçilerden duyduðumuz birkaç olay. Buna benzer birçok olay olduðunu tahmin etmek zor deðil. Amaç elbette ki sendikada örgütlenen iþçileri çýkarýp yerlerine örgütsüz iþçi almak ve daha rahat sömürmek. 13 Ocak 2009 tarihinden itibaren iþten çýkarýlan iþçi sayýsý 63, bu sayýnýn artmasý bekleniyor. Ýþçiler mücadelelerinde kararlý her gün iþyeri önünde beklemekteler. Mersin Üniversitesi öðrencileri ve bazý kurumlar, her gün iþçilerin yanýna gelerek slogan atýp halay çekerek iþçilere destek oluyor moral veriyor. Bizler de Devrimci Öðrenci Birliði olarak iþçileri ziyaret ettik ve mücadelelerinde yanlarýnda olmaya devam edeceðiz. YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN VE ÖÐRENCÝLERÝN BÝRLÝKTE MÜCADELESÝ! MERSÝN DÖB

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009


Yeni Evrede

Eylem

Mücadele Birliði

PARK-BAHÇE ÝÞÇÝLERÝNDEN SON HABERLER 28 Ocak itibariyle açlýk grevi direniþlerinin 22. gününde olan Park-Bahçe iþçilerine yönelik bir saldýrý polisin bir saldýrýsý oldu. Sabahýn erken saatlerinde belediyenin ve valiliðin emriyle emniyet müdürlüðünden polisler geldi ve çadýrýn kaldýrýlmasý gerektiðini söylediler. Ýþçiler buna karþý çýktý. Ardýndan iþçilerin etrafýna çevik kuvvet polisleri yýðýldý. Emniyet amiri ve sivil polisler çadýrý yýkma giriþiminde bulundular. Ýþçiler buna izin vermeyince emniyet gözaltýna alma tehdidinde bulundu. Ýþçi temsilcisi bir arkadaþ da: “Biz burada açlýk grevindeyiz. Her þeyi göze aldýðýmýz için tehditlere boyun eðmedik. Arkadaþlarýmýzý buradan kaldýrmak istediler ama bizim kararlý tutumumuzdan sonra geri adým attýlar. Biz de þunu gördük ki mücadelemiz kaldýðý yerden deðil, daha ileriden devam edecek. Artýk kendi cephemizden CHP’ye savaþ açýlmýþ durumdadýr. Çünkü emniyete bu emir belediye tarafýndan verilmiþ ve valilik onaylamýþtýr. Ýþçilerin haklarý hiçe sayýlmýþtýr, ama iþçiler haklý çýkmýþtýr” diye bir konuþma yaptý. Ýþçi temsilcisi arkadaþ son olarak bütün Demokratik Kitle Örgütlerine (DKÖ), devrimci kurumlara, emekten yana olan bütün kesimlere Park-Bahçe iþçilerini sahiplenme ve onlarla dayanýþma çaðrýsýnda bulundu. Baþka bir iþçi temsilcisi þunlarý söyledi: “Çadýrýmýzý sökerken düþündükleri þey þuydu, bunlar yaðmura karþý direnemezler bunlar çeker evlerine giderler. Biz, iþçi arkadaþlarýmýzla bir bütün olarak buradayýz. Günlerdir bekleyen arkadaþlarýmýz þunda ýsrarlýlar biz kazanana kadar burada olacaðýz ama çadýrlý ama çadýrsýz, ama önlüklü ama önlüksüz biz burada olacaðýz, sonuçta kazanana kadar buradayýz. Bizim iþimiz ve ekmeðimizden baþka kaygýmýz yoktur ama onlar iþimizi ve ekmeðimizi kaygý durumuna düþürürlerse tahmin ediyorum kaybeden kendileri olacaktýr. Zaten biz kaybetmiþiz iþimizi, ailemize bir ekmek götürme þansýmýzda kaldýrýlmýþtýr. Kaygý güdeceklerse kendileri kaygý gütmeliler. Çünkü bizim kaybedecek bir þeyimiz yok”. Ýþçilerin “Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz” pankartýna ve taþerona karþý yazdýklarý dövizlere zabýtalar tarafýndan el konuldu. Ama iþçiler tekrar döviz hazýrlayarak kendi üzerlerine astýlar dövizlerini. Gözaltý olsa dahi dövizleri hiçbir þekilde indirmeyeceklerini dile getiren iþçiler, gerekirse evlerine giden arkadaþlarýn dövizleri yanlarýnda götüreceklerini söylediler Ayrýca bir gün önce akþam açlýk grevi nöbetini devredip evine giden Tolga Yýldýz isimli iþçi, gece kalp krizi geçirdi. Gece Bozyaka SSK Hastanesine kaldýrýlan Tolga Yýldýz yoðun bakýma alýndý. Tedaviye cevap vermeyen Tolga Yýldýz’ýn þu saatlerde halen tedaviye cevap vermediði haberi alýnmýþtýr. Ýþçi arkadaþlarý Tolga Yýldýz’a bir þey olmasý durumunda bunu belediyenin yanýna býrakmayacaklarýný, ama bunu öyle seçimlerle deðil baþka yöntemlerle gerçekleþtireceklerini dile getirdiler. Arkadaþlarýndan biri þunlarý söyledi: “O arkadaþ bizim bir parçamýzdýr bedenimizin bir parçasýdýr. Eðer ki ona hiç aklýmýza getirmek istemeyeceðimiz bir þey olursa, bunun bedelini Aziz Kocaoðlu ödemek zorundadýr. Bedeli pahalý olur onlara, yani þu 29 Mart deðil, onu 29 Mart’tan sonra da Ýzmir’de dolaþtýrmayýz. Her toplantýsýnda, evinin önünde, her yerde onu sýkýþtýrýrýz. Ve o halka bakamaz duruma gelecektir. Bunu ilçelere her yere ulaþtýracaðýz. Biz Ýzmir’in her sokaðýnda her mahallesinde varýz kendileri koltuklarýnda varlar. Yani kendilerini o halk nasýl seçtiyse, seni seçen halký sokaklara atarsan ve buna da görüntü kirliliði dersen bu halk senden bunun hesabýný sorar”. YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN ÖRGÜTLÜ MÜCADELESÝ! ÝZMÝR MÜCADELE BÝRLÝÐÝ

PARK-BAHÇE ÝÞÇÝLERÝYLE DAYANIÞMA ETKÝNLÝÐÝ

“…Evet, biziz bu Yeryüzünün Lanetlileri, yaþamý üreten ve yaþamdan kovulanlar… Günde 12-13 saat çalýþarak patrona sermaye, evine sefalet götüren bizleriz, iþçileriz… Kendine, emeðine yabancýlaþtýrýlan, 21. yüzyýlda bir ekmeðe muhtaç býrakýlan ‘özgür köleler’ bizleriz. ‘8 milyon aileye kömür daðýttýk’ diyerek yoksulluðumuzu kendilerine seçim malzemesi olarak kullanan para babalarý-

nýn yok saydýðý açlar ordusuyuz… Açlar ordusu… Kimler yok ki bu dev ordunun içinde… Elinde geleceðine verecek bir þeyi olmayan öðretmenler… Her yýl üniversitelerin kustuðu milyonlarca öðrenci… Sokak çocuklarý diye tabir edilen ve sanki sokakta yaþamayý kendileri seçmiþ gibi lanse edilen genç bedenler… Tersane iþçileri, tekstil iþçileri ve bizim bu etkinliði gerçekleþtirmemize vesile olan Park-Bahçe iþçileri… Selam olsun sizlere…” Bizler 25 Ocak’ta Ýzmir Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak uzun süredir eylemliliði süren ve en son açlýk greviyle direniþe devam eden Park-Bahçe iþçileriyle dayanýþma etkinliði düzenledik. Taþeron þirketinin sözleþmesinin bitmesiyle 31 Aralýk’ta iþsiz kalan ve taþerona karþý kadrolaþma mücadelesi veren iþçilerin de katýldýðý etkinliðe yaklaþýk 200 kiþi katýldý. Etkinliðe saat 15.30 civarýnda, tiyatral bir metinden sonra, iþçi sýnýfýnýn önderliðinde yaratýlacak yeni bir dünya için ölümü kuþanan devrim savaþçýlarý adýna saygý duruþuyla baþlandý. Saygý duruþunun ardýndan þu an açlýk grevi direniþlerinin 19. gününde olan Park-Bahçe iþçilerinden bir arkadaþ kýsa bir konuþma yaptý. Ýþçi temsilcisi arkadaþ, eylemlilik süreciyle ilgili kýsa bir deðerlendirme yapýp, Ayýþýðý Sanat Merkezi’ne böyle bir etkinlik düzenlediðinden dolayý teþekkür ederek konuþmasýný bitirdi. Ardýndan EkinSu Þiir Topluluðu’ndan arkadaþlar þiirlerini okumak üzere çaðrýldý. Üniversite öðrencisi genç bir arkadaþýn Park-Bahçe iþçilerinin eyleminden etkilenerek onlar için yazdýðý þiir, Ayýþýðý emekçisi bir ananýn okuduðu Nikola Vaptsarov’un “Korkmayýn Çocuklar” ve Nazým Hikmet’in “Zafere Dair” þiirlerinin sunumundan sonra Park-Bahçe iþçilerinin görüntülerinden oluþan sinevizyon gösterimi yapýldý. Sinevizyondan sonra Ayýþýðý Tiyatro Ýþçileri Atölyesi’nin Park-Bahçe iþçilerinin yaþadýklarýndan derlenen “Park-Bahçe Ýþçileri” adýný verdikleri skeçleri yer alýrken Tuzla Tersanelerindeki ölümlere de dikkat çekmek isteyen Tiyatro Atölyesi “Tersane” isimli þiir dramatizasyonunu da sahneledi. ParkBahçe iþçilerinin skeçleri beðeni toplarken Tersane oyunu da insanlarý duygulandýrdý. Daha sonra “Umut Kimde” oyunuyla Duvara Karþý Tiyatro Topluluðu sahnedeki yerini aldý. Oyunun sonunda “Umut Kimde” diye hep birlikte haykýran tiyatro grubu, “Umut Savaþan Ýþçidedir” diye bitirdi. Duvara Karþý Tiyatro Topluluðu’na etkinliðimize katkýlarýndan dolayý teþekkür ettikten sonra, bir arkadaþ kýsa bir müzik dinletisi sundu. Ve son olarak Grup Yapýcýlarýn Türküsü Müzik Grubu sahneyi aldý. Müzik dinletisinden sonra insanlara hem direniþte olan iþçilerin durumlarý hakkýnda hem de onlara destek verilmesi gerekliliði üzerine bir arkadaþýmýz kýsa bir konuþma yaptý. Arkadaþýn konuþmasýndan sonra iþçilerin direniþ yerine bizler Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak bir destek ziyareti yapacaðýmýzý katýlmak isteyenlerin de gelebileceði yönünde çaðrý yapýlarak etkinliðimiz sona erdi. Saat 19.00 civarý Konak Sümerbank yakýnlarýndaki köprünün baþýndan iþçilerin direniþ yerine kadar bir yürüyüþ gerçekleþtirildi. Yaklaþýk 80 kiþinin katýldýðý yürüyüþte “PARK-BAHÇE ÝÞÇÝLERÝ YALNIZ DEÐÝLDÝR” pankartý açýldý. Yürüyüþ boyunca “Park-Bahçe Ýþçisi Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði”, “Zafer Savaþan Ýþçilerin Olacak”, “Gemileri Yaktýk Geri Dönüþ Yok”, “Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý”, ”Yaþasýn Onurlu Mücadelemiz” sloganlarý atýldý. Ýþçilerin yanýna yaklaþýldýðýnda destek vermek üzere gelenler alkýþlarla karþýlandý. Bir arkadaþ “Sizin için bir dayanýþma etkinliði düzenledik. Ama sizi ziyaret etmeden dayanýþma etkinliðini bitirmenin bize göre eksik kalacaðýný düþündüðümüzden burada sizin yanýnýzda olmak istedik” diye konuþtu. Ýþçi temsilcisi arkadaþ da “Size hem dayanýþma etkinliðiniz, hem destek ziyaretiniz için teþekkür ederiz” dedi. Daha sonra destek ziyareti sona erdi. ÝZMÝR AYIÞIÐI SANAT MERKEZÝ

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

19


Yeni Evrede

Röportaj

Mücadele Birliði

“ÝÞÇÝLERÝN KENDÝ ÖZ ÝRADESÝYLE, BÝRBÝRÝNE GÜVENEREK VE BÝRBÝRÝNDEN GÜÇ ALARAK KURDUÐUMUZ ÝÞÇÝ KOMÝTEMÝZE DAYANARAK BU AÞAMAYA GELDÝK…”

Merhaba Mücadele Birliði’nin emek ve yürek iþçileri… Bugün ParkBahçe iþçilerinin açlýk grevi direniþlerinin 31. günü… 31 gündür belediye yetkililerinin umursamaz tavýrlarýna, sendikalarýn ve demokratik kitle örgütlerinin görmezden gelmelerine karþýn, büyük bir kararlýlýk, cesaret ve özgüvenle yürüyüþlerine devam eden Park-Bahçe iþçilerinin 31. günle ilgili görüþlerini aldýk. Ve siz Mücadele Birliði okurlarý ve emekçileriyle paylaþmak istedik… 1.Ýþçi: Bir iþçi olarak, iþçi-emekçilerin kendi haklarýný savunmasý için, hak gasplarýna karþý örgütlenmesi gerektiðini düþünüyorum. Çünkü süreç itibariyle egemen sýnýfýn ve patronlarýn bu krizi bahane edip iþçi-emekçilerin bedenlerini ortaya koyarak kazandýðý tüm haklarý, tekrar kendi lehlerine çevirmek gibi bir niyetlerinin olduðu görülüyor. Bizim buna karþý taþeron iþçileri olarak bir aylýk süreç içinde, iþçi sýnýfýnýn kendi öz gücü ve örgütlenme biçimi olan komitelerde örgütlenerek bu saldýrýlarý durdurabileceðimizi düþünüyorum. 2.Ýþçi: Bu onurlu mücadelemizin 31. günü (6 Þubat 2009), ilk günkü gibi kararlý ve dimdik ayaktayýz. Bu gücü bütün arkadaþlarda görüyorum. Hepsi kararlý, hepimiz ayaktayýz, birbirimize kenetlenmiþ þekilde bütün saldýrýlara karþý göðüs gerebiliyoruz. Ýþçiyiz, haklýyýz, iþimizi, ekmeðimizi alana kadar eylemimizi sürdürmeye kararlýyýz. Burasý ikinci adresimiz oldu. Ýlk günden bugüne kadar yanýmýzda olan Mücadele Birliði ve Ayýþýðý Sanat Merkezi’ne teþekkür ederiz. onlarý görünce anlýyoruz ki yalnýz deðiliz. Bizlere çok katkýlarý oldu. 3. Ýþçi: Ýþ-ekmek istiyoruz. Geleceðimiz için, çocuklarýmýza aþ-ekmek götürebilmek için buradayýz. Taleplerimiz kabul edilene kadar eylemimiz devam edecek. 4. Ýþçi: Bugün eylemimizin 31. günü. Çoðu arkadaþýmýz kirada oturuyor, çocuklarý okula gidiyor. Buraya gelirken dahi zorlanýyorlar. Bizler kazanacaðýmýzý biliyoruz. Biz bu yolun ta baþýndan beri çok çetin olduðunu biliyorduk, ipi göðüslemek istemeyen arkadaþlarýmýz kopup gitti, kararlý arkadaþlarda hiçbir kopuþ yok. Devrimci yapýlardan Mücadele Birliði ve Ayýþýðý Sanat Merkezi bize en çok destek oldu. Bunun için teþekkür ederiz. Diðer kurumlardan ve DKÖ’lerden destek beklerdik ve genel bir sahiplenme olsaydý þimdiye kadar kazanýrdýk. Kimi kurumlar seçim döneminde CHP’yi karþýlarýna almak istemediklerini söylediler. Ýþçilerin kendi öz iradesiyle, birbirine güvenerek ve birbirinden güç alarak kurduðumuz iþçi komitemize dayanarak bu aþamaya geldik. 31 gündür buradayýz, ama bunun öncesi de var. Ve 2008 10. aydan itibaren güvenilir insanlardan komite seçerek bu sürece geldik. Ve kazanana kadar devam edeceðiz. Halen bize taþeronu dayatýyorlar, taþeronu kabul edecek olsaydýk bu çetin koþullara giriþmezdik. Direniyoruz ve kazanacaðýz. 5. Ýþçi: Taleplerimiz kabul edilmediði sürece eyleme devam edeceðiz. 6. Ýþçi: Bugün eylemimizin 31. günü. 31. gün ilk günkü gibi moralimizi bozmadan, cesaretimizi kýrmadan þartlar ne olursa olsun, deðil 31 gün, biz bir 31 gün daha bu kararlýlýkla istediðimizi alana kadar bu mücadeleye devam edeceðiz. Sendikalara sesleniyorum, kimi þeyleri bahane ederek vermedikleri desteklerini sunmalarýný bekliyoruz hala. Onlarý görev ve sorumluluklarýný hatýrlamaya davet ediyorum. Bugüne kadar Mücadele Birliði Platformu hariç hiçbir devrimci kurumdan gerçekten düzenli ve gönüllülük temelinde destek görmedik. Ama Mücadele Birliði Platformu hiçbir çýkar gözetmeksizin ilk günden bu yana her zaman yanýmýzdaydýlar ve sonuna kadar yanýmýzda olacaklarýna inanýyorum. Bu yüzden Mücadele Birliði Platformuna sonsuz teþekkürler. Ben buradan Büyükþehir Belediyesi yetkililerine sesleniyorum, özellikle Aziz Kocaoðlu’na sesleniyorum, bu insanlarýn tek suçu ekmeklerine ve onurlarýna sahip çýkmalarýdýr. Bu onurlu mücadeleyi bir an evvel görüp bir çözüm üretmeleri gerekiyor. Biz burada kýþýn zor þartlarýna raðmen mücadelemizi sürdürüyoruz. Ve þunun da bilincindeyiz, bu zorlu kýþ þartlarýný ha evimizde yanmayan sobamýzýn önünde ha Büyükþehir Belediyesinin önünde yaþamak arasýnda hiçbir fark göremiyorum. Ve þunu da iyi biliyorum ki, belediye bürokratlarý halen rüþvet karþýlýðý belediye bünyesine adam aldýklarýný da biliyoruz. Bu sömürüyü bir an evvel býrakýp hakký olan iþçilerin iþlerine dönmesini istiyoruz. Ve þunu da belirtiyoruz, gecelerinde aç yatmadýðýmýz gündüzlerinde sömürülmediðimiz bir dünya

20

istiyoruz. 7. Ýþçi: Biz yaklaþýk dört aydýr bu mücadelemizi sürdürüyoruz. Son bir aydýr açlýk grevindeyiz. Bundan önce 5–6 tane basýn açýklamasý düzenledik. Belediyeden bir sürü bürokratla görüþtük, bize yine taþeronu dayattýlar. Bu onurlu açlýk grevi mücadelemizin 31. günü. Bir sürü zorlukla karþýlaþacaðýmýzý biliyorduk. Polis baskýsý, çadýrýmýza saldýrmalarý buna raðmen birbirimize kenetlenerek eylem yerimizi terk etmedik. Tekrar çadýr kurunca polis müdahale etmek istedi, sert ve kararlý duruþumuzu görünce geri adým attýlar. Bu süre içerisinde Büyükþehir Belediye baþkanýyla görüþmemiz oldu. Baþkan aynen þunlarý dedi: “Siz orada ölseniz dahi sizleri almam baþkalarýný alacaðým”. Dost ahbap iliþkileriyle iþçi alýyorlar. Bir sürü sendikayý dolaþtýk ve gördük ki CHP’ye yakýn olduklarý için, CHP’yle aralarýný bozmamak için bir adým bile atmadýlar bizim için. Gittiðimiz her yerde haklý olduðumuzu söylemekle yetiniyorlar, somut adým atmýyorlar. Devrimci kurumlardan bize en yakýn olan ve her zaman destek sunan Mücadele Birliði Platformu var. Bize bu eylem sürecinde destek veren Mücadele Birliði Platformu’nun emekten yana olduklarýný gördük. Sendikalarýn ana görevi iþçi sýnýfýný örgütleyip iþçilerin yanýnda olmaktýr. Ama sendikalar bugüne kadar bunu yapmadýlar. Bizler sonuç alýncaya kadar buradayýz, sonuna kadar da kararlýyýz. 8. Ýþçi: Açlýk grevimizin 31. günündeyiz. Sürecin ne olacaðý belirsizdir henüz. Biz kararlýyýz sonuna kadar sürdüreceðiz. Biz önümüze zafer hedefi koyarak eylemimize devam ediyoruz. Ve mücadelemiz zaferle sonuçlanana kadar buradayýz. Þu anda bize gerçek anlamda destek sunan Mücadele Birliði Platformu’dur. Onun dýþýnda devrimci kurum ve DKÖ’ lerden destek göremiyoruz. 9. Ýþçi: Mücadelemizin 31. günü, sonuç alýncaya kadar vazgeçmeyeceðiz. Sendikalarýn desteði olmuyor. Biz emekçiyiz, bizi kimse hor görmesin. Her zaman yanýmýzda olan Ayýþýðý Sanat Merkezi ve Mücadele Birliði’ne teþekkürler. 10. Ýþçi: Bizler bu onurlu mücadelenin bir ayýný bitirdik. Direniþteki kararlýlýktan hiçbir þey kaybetmeden aksine çoðaltarak devam ediyoruz mücadelemize. Geleceðimize dair attýðýmýz bu güzel adýmlarý her zaman ölçerek tartarak atýyoruz. Arkadaþlarýmýzýn inançlarý gün geçtikçe daha da artýyor, netleþiyor. Bu da biz iþçi temsilcilerini daha çok umutlu kýlýyor. Bu direniþte tek yumruk olarak hareket ediyoruz. Ve bu direniþte bize desteðini esirgemeyen devrimci yoldaþlarýmýza teþekkür ediyoruz. Bu iþi onlarla beraber kazanacaðýmýza inanýyoruz. 11. Ýþçi: Öncelikle 31 gündür bizi hiç yalnýz býrakmadýðýnýz için siz Mücadele Birliði Platformuna teþekkür ediyorum. Sendikalardan beklemediðimiz bir tutum gördük. Örgütlü mücadelemize katký sunmak yerine, sermayeden yana iþbirlikçi bir tutum sergilediler. Böyle bir eylemde ilk defa bulunuyorum, bu eylemden çok þey öðrendim. Farklý insanlar tanýdým, dürüst ve inançlý insanlar. Burada güzel bir atmosfer oluþtu, üzüntüyü sevinci bir aydýr paylaþýyoruz. Halen sömürülmekte olan insanlarýn olduðu bir dünyanýn içinde, her þeyin farkýnda olan ve susmak yerine savaþarak haklarýn kazanýlabileceðini gösteren insanlarla birlikte olmaktan mutluluk ve onur duyuyorum. 31 gün boyunca çok þey öðrendim, birçok deneyim edindim, sizden ve deneyimli iþçi arkadaþlardan. Evet, açlýk grevlerinin 31. gününü geride býrakan Park-Bahçe iþçileri mücadelelerini sonuna kadar sürdürmekte kararlýlar. Bu mücadele her geçen gün iþçilerde sýnýf bilincini daha da yükseltmektedir. Burjuvazi istediði kadar iþçi sýnýfýný alýklaþtýrmaya, yaþamýn dýþýna itmeye ve yok saymaya devam etsin, biz biliyoruz ki yaþamýn dýþýna itilen her iþçi burjuvazinin kalbinde patlayacak bir öfke kazanýna dönüþmektedir. Varsýn bundan sonrasýný burjuvazi düþünsün elde kazma kürek kendi mezar kazýcýlarýný yaratan burjuvazi, tarihin hükmünü verecek olan iþçi sýnýfýnýn, kendisini tarihin çöplüðüne atmasýndan kurtaramayacaktýr. PARK-BAHÇE ÝÞÇÝLERÝ YALNIZ DEÐÝLDÝR! ZAFER SAVAÞAN ÝÞÇÝLERLE GELECEK! YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

ÝZMÝR MÜCADELE BÝRLÝÐÝ


Yeni Evrede

Eylem

Mücadele Birliði

ASYA TEKSTÝL’DE DÝRENÝÞ VE ZAFER

Merhaba Mücadele Birliði okurlarý, Biz Sultançifliði’ndeki Asya Tekstil iþçileriyiz. Biz üç aydýr ücretlerimizi almadýk ve öte yandan iþten çýkarýldýk. Patronun deyimi ile söylersek, “ben sizleri iþten çýkarmýyorum, belki iki ay sonra iþlerimiz tekrar açýlýnca çaðýrýcam sizleri” dedi. “Ersin bey iþçilerin maaþlarýnýn ne zaman vereceksiniz?” diye sorduðumuzda, (yaklaþýk olarak üç aylýk ücretimiz ödenmemiþti) yanýt olarak, “þu anda iþlerimiz çok iyi, ama fabrikada ödeme alamýyoruz, onun için de sizlere bir þey söyleyemiyoruz” denildi. Ýlk baþta Asya Teksil’de 70 iþçi çalýþýyordu; bizim iþyerimizde ücretlerimizi vermediði için, bir ay içerisinde 40 iþçi, irili ufaklý gruplar olarak iþyerinden çýkýþlarýný verdiler. Çalýþanlar ise tamamen “patrondan ücretlerimizi nasýl alýrýz” konusuna odaklanmýþtý. Bu, hemen hemen her yemek ve çay paydoslarýnda kendi aramýzda konustuðumuz sýradan bir konu haline gelmiþti. Ýþyerimizde 5 dakika geç kaldýðý için bir arkadaþ iþten atýldý. Patron iþyerinde iþçileri konuþma yaptý; “arkadaþlar, sabahlarý 2 dakika geç kalan arkadaþlarýn iþlerine son vereceðim, bu iþçi benim en iyi ve en hýzlý çalýþaným olsa bile ayný þey onun için geçerlidir” diye tehdit savurdu. En sonunda “bütün iþçileri süresiz izine” yollayarak iþten attý. “Paralarýnýzý da 2 veya 3 ay içerisinde ödeyeceðim, þimdilik alýn bu 100 lirayý” diyen þerefsiz Asya Tekstil patronumuz; iþyerinde çalýþanlara, köpeðin önüne havlamasýn diye atýlan artýk kemik gibi, bizim de elimize sus paylarýmýzý verdi. Bizleri susturacaðýný sanan gerici faþist yanýldý. “Bizim paralarýmýzý vermezsen direniþ yaparýz” diyerek uyardýk, ama patron bize yardýmcý olmaya çalýþan ustabaþýmýzý da “iþçilerin yanýndayým” dediði için iþten çýkarttý. Ýþ tamamen bizim istediðimiz noktaya geldi. Ve hemen iþçilerle öðlen saat 13.00’de toplanarak konuþtuk ve buradan çýkan karara herkesin uymak zorunda olduðunu söyledik. Bir arkadaþýmýz da sendikadan tanýdýðý olduðunu söyledi, yardým istedi. Bunun üzerine sendika da bizi destekledi. Sendika ilk olarak patrona uyarýlarýmýzý yenilememiz gerektiðini söyledi ve Salý günü de direniþe geçeceðimizi basýna haber verdi. Sabah biz geldiðimizde Çevik Kuvvet ve Terörle Mücadele Þubesi’nden birçok polis nöbet bekliyorlardý. Ve basýn açýklamasýna 10 dakika kala Selga Tekstil iþçileri, Þafak Tekstil ve iþyerinin çevresindeki iþçilerin desteðiyle, yaklaþýk 300 iþçiyle birlikte basýn açýklamasý yaptýk. Ve basýn daðýldýktan sonra da biz gür seslerle Sultançifliði’ndeki iþçilerle birlikte sloganlar attýk. Asya Tekstil patronumuzla ilk olarak telefonda, sonra ise yüz yüze görüþtük. Bazýlarýmýza gizlice “senin paraný vereyim sen aradan çekil” dedi. Biz de kimseyle tek görüþmesine izin vermedik, “ne sözün varsa burada söyle, bize paralarýmýzý vereceksin” dedik ve 2 günlük direniþin ardýndan paralarýmýzýn hepsini aldýk. Kapýdan çýktýktan sonraki ilk sloganýmýz, “Zafer Savaþan Ýþçilerin Oldu, Olacak” idi. YAÞASIN ÖRGÜTLÜ BÝLÝNÇLÝ SINIF DAYANIÞMASI

Not: Bize iþ yok, para yok diyen sevgili, kýymetli ve velinimetimiz olan patronumuz Ersin Tuncel, eski iþyerinin 3 katý büyüklüðünde bir yeri, haftasý dolmadan Sefaköy’de MÝRO TEKSTÝL adý altýnda açtý. Þu anda sömürecek yeni iþçiler aramaktadýr; çalýþacak arkadaþlarýn dikkatine… KAPANAN ASYA TEKSTÝL ÝÞÇÝLERÝ

“BÝRLÝK OLUNURSA, MÜCADELE KAVRANIRSA VE BUNA DEVRÝMCÝ BÝLÝNÇ EKLENÝRSE DEVRÝM OLACAK…”

Merhaba Mücadele Birliði’nin emek ve yürek iþçileri, emekçi bir terzi arkadaþla yaptýðýmýz röportajý sizinle paylaþmaktan dolayý çok mutluyuz. Ýþçi ve emekçilerin ellerinde þekillenecek olan yeni bir dünyanýn ön çalýþmalarýný emekçi insanlarla yapmayý sürdüreceðiz. Ta ki o özlemini duyduðumuz yeni dünyanýn kapýlarýný açana dek…

Mücadele Birliði: Bize kendinizden bahseder misiniz? Emekçi Kadýn: Malatyalýyým. 12 yaþýnda Malatya’dan Ýzmir’e geldik. Ýlk geldiðimizde hiç türkçe bilmiyordum. Geldikten kýsa bir süre sonra tekstilde çalýþmaya baþladým. Sabah 8 akþam 7 çalýþtým, iþe gider gelirken otobüslerde uyuyor, evin merdivenlerini çýkarken düþüyordum. Ýþe ayakçý olarak baþladým, çok azimli olduðumdan ayaklarým makinenin pedalýna yetiþmemesine raðmen kýsa sürede makineci oldum. Uzun süre çalýþtým, 18 yýl kadar. Bu kadar çalýþtýktan sonra küçük bir iþyerim oldu. Körfez Savaþý zamanýnda battým, yani savaþ beni de batýrdý! Ama yine de çalýþmak zorundaydým, on dört kardeþtik, onlara bakýyordum. Sekiz kýz kardeþimi benimle beraber tekstilde çalýþmaya götürdüm, onlarý meslek sahibi yaptým. Babam dönerciydi, ama kazandýðý bize yetmiyordu. Biz de çalýþmak zorundaydýk. Kardeþlerim büyüdükten sonra ben de evlenmeye karar verdim. Eþim emekçi bir insan olduðu için çalýþmama bir þey demedi. Tekstilde çalýþmaya devam ettim. Bir süre önce iþyerim kapanmýþtý, yine de çalýþmaya devam ettim. Bir makine alýp iþime baþladým, eþimle çalýþýyoruz. Yaþam mücadelem 12 yaþýnda baþladý ve hala sürüyor. Hayatým boyunca insanlara bir þeyler vermek beni mutlu etmiþtir, almak deðil. Çünkü çocukluðumdan beri çalýþýp anneme veriyordum. Katým yok, yatým yok ama insanlara bir þeyler vermek, onlarý mutlu etmek çok hoþuma gidiyor. Yüzlerine bir tebessüm kondurabiliyorsam ne mutlu bana. Mücadele Birliði: Dünyanýn devleri bile bu ekonomik yýkýmdan nasýl çýkacaklarýný kara kara düþündükleri bir dönemden geçiyoruz. Ekonomik krizin yansýmadýðý hiçbir ülke, hiçbir þirket, neredeyse hiçbir insan kalmadý. Tüm dünyada yaþanan ve daha sürecek olan bu ekonomik yýkýmdan bir esnaf olarak etkilendiniz mi ya da kriz iþinize, yaþamýnýza nasýl yansýdý? Emekçi Kadýn: Etkilenmez olur muyuz hiç! Ýþimde çok azalma oldu, faturalarýmý ödeyemiyorum, ev telefonum iki aydýr kesik, ev kiramý ödeyemiyorum ve daha bir sürü þey… Müþterilerde çok azalma oldu, sadece önemli günlerde biraz yoðun oluyor. Maddi sýkýntý içerisindeyiz. Bu kriz daha ne kadar sürer hiç birimiz bilmiyoruz. Ama ne kadar sürerse sürsün dükkaný kapatmayý düþünmüyorum. Bekleyip göreceðiz neler olacaðýný. Mücadele Birliði: Bir þeylerin bekleyerek gerçekleþmediðini bu devlet yýllardýr bize gösteriyor. Ki zaten insanlar artýk bir þeylerin gerçekleþmesi için beklemiyorlar, bizzat sokaklara dökülüyorlar. Þu an baktýðýmýz zaman, iþçi-emekçi eylemlerinin olmadýðý birgün geçmiyor neredeyse. Peki sokaklarda bu kadar hareketlenme varken sizce bu krize karþý iþçi-emekçi insanlarýn nasýl bir çözümle yaklaþmasý gerekir? Emekçi Kadýn: Neler yapabileceðimizi hiçbirimiz düþünemiyoruz. Çünkü þu an beynimiz durmuþ durumda, çözümün nasýl olacaðýný bilmiyoruz. Ama aslýnda çözüm basit: mücadele, mücadele… boþ olmayan mücadele. Devrim olursa çözüm olacaðýný düþünüyorum. Birlik olunursa, mücadele kavranýrsa ve buna devrimci bilinç eklenirse devrim olacak. O zamanda her þey çözülmüþ olacak zaten. Mücadele Birliði: Bize zaman ayýrdýðýnýz için teþekkürler. Emekçi Kadýn: Ben teþekkür ederim.

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009

Ýzmir EKA(Emekçi Kadýnlar)

21


Yeni Evrede

KOMÜNÝST DEVRÝM ÝÇÝN

Kadro

Mücadele Birliði

Milyonlarca insanýn yaþamý katlanýlmaz hale gelmiþse, açlýk ve yoksulluk sivri týrnaklarýný insanlarýn boðazýna geçirmiþse artýk orada devrim pratik bir hal almýþtýr. Devrim, baþlamak için ihtiyaç duyduðu “genel bahane”yi bulur bulmaz artýk herþeyi içine alýp sürükleyecek bir güce ulaþýr. Devrim, pratik bir hal alýnca devrimci teorinin önemi azalmaz, tam tersine artar. “Devrimci teori olmadan devrimci eylem olmaz” sözü, belki de en çok bu dönem için geçerli hale gelir. Pratikte karþýlaþýlan tüm sorunlarý çözmek için, tekrar tekrar devrimci teoriye baþvurmak gerekir. Böylece teori ile pratiðin birliði, yaþam içinde saðlanmýþ olur. Dünyanýn devrimci dönüþümü için devrimci yorumunun yapýlmasý, geliþmelere ivme katar. Bugün dünya üzerinde meydana gelen tüm olaylar, Yeni Evre belirlemesi anlaþýlmadan açýklanamaz. Kapitalizmin bir sýçramalý çöküþ sürecinde olduðunu tespit edince, anlaþýlmasý çok kolay olan olay ve olgular, bu tespit yapýlmadan tamamýyla karmaþýk ve gizemli bir hal alýr. Bugün gözler önünde olan sonuçlarýn nedenlerini bulmak isteyen herkes, kapitalizmin geldiði düzeyi ve içerdiði çeliþkileri tespit etmek zorundadýr. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi, kapitalizmin içinde bulunduðu Yeni Evre’yi tespit etmekle ideolojik önderliðini kanýtlamýþ oldu. Ancak þimdi bundan fazlasýna ihtiyacýmýz var. Ekim Devrimi öncesi bir sosyalist-devrimci olan Sergey Mstilavski, devrimin beþ gününü anlattýðý eserinde þöyle diyor; “Düne kadar çalýþan kitlelerin temsilcileri ve önderleri olmak görece kolaydý, barýþcýl parlamenter sosyalistler, proletarya adýna en keskin sözleri, gözlerini bile kýrpmadan sarfedebilirlerdi. Ne ki, bu teorik proletarya(abç) þimdi birden bire ete kemiðe bürünerek ve ayaklanmýþ bir güç olarak ortaya çýktýðýnda durum deðiþti.” (Rusya’yý Deðiþtiren Beþ Gün) Devrimin pratik bir hal almasýyla eski dönemlerde teorik olarak ileri sürülen tüm düþünceler pratiði sýnama tezgahýndan geçmeye baþlarlar. Ve hangilerinin devrimci olduðu hangilerinin olmadýðý en iyi burada anlaþýlýr. Pratikte sýnanmadan tahlillerin doðruluðu ya da yanlýþlýðý anlaþýlmaz. Devrim dönemlerinde bu daha iyi görülür, daha da belirginleþir. Devrim dönemi herkesin pratikçi olduðu bir dönemdir; Çünkü devrim ancak pratikle mümkün hale gelir. Devrim dönemlerinde devrim sorununa pratik yaklaþmayanlar, niyetleri dýþýnda, saða savrulurlar. “Teori ancak kitleleri kavradýðýnda maddi bir güce dönüþür” der Marx. Aksi takdirde “ölümsüz hakikatler” olarak bir köþede kala kalýrlar. Ýdeolojik önderlik tek baþýna doðru tespitlerde bulunmak anlamýna da gelmez. Lenin kendi zamanýnda Alman komünistlerinin tespit ettiði “inceleme, propaganda, örgütlenme” düþüncesini daha da derinleþtiriyor ve “yukarýda deðinilen teorik çalýþma olmaksýzýn ideolojik lider olamazsýnýz” diyor, “bu çalýþmayý davanýn gereksinimlerini karþýlamaya yöneltmeden ve bu teorinin sonuçlarýný iþçiler arasýnda yaymadan, onlarýn örgütlenmesine yardýmcý olmadan, ideolojik lider olamayacaðýnýz gibi” (Lenin Halkýn Dostlarý Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karþý Nasýl Savaþýrlar). Yani her kim ki, doðru tahliller yapar ve buna uygun bir hazýrlýk ve örgütlenme sürecine girerse, ancak o zaman ideolojik liderlik yapma hakkýný elde etmiþ olur, daha önce deðil. Proletaryanýn devrimci sýnýf partisi düþüncesi, iþçi sýnýfýna bilincin dýþarýdan taþýnacaðý düþüncesi ile birlikte geliþmiþtir. Haliyle bir partinin ne kadar proletaryanýn devrimci sýnýf partisi olduðu, iþçi sýnýfýna bu bilincin ne kadar taþýnabildiði ile ilgilidir. Burada bilinçten kastedilenin sosyalist bilinç, iktidarý alma bilinci olduðunu biliyoruz. Bu anlamýyla,

22

ideolojik liderlik, artýk iþçi sýnýfý ve emekçilere ne kadar iktidarý alma bilinci taþýndýðýyla ölçülebilir hale gelmiþtir. Sýnýf hareketi bir kanaldan, sosyalist hareket bir kanaldan yürüdüðü sürece sadece fiili, pratik liderlikten deðil, ideolojik liderlikten de bahsetmek mümkün olmayacaktýr. Günümüzde artýk iþçi sýnýfý ve emekçilere ulaþabilmenin, onlara sýnýf bilinci, iktidarý ele geçirme bilinci vermenin koþullarý geçmiþe oranla kat be kat daha uygun hale gelmiþtir. Her þeyden önce sýnýfýn kendisinin bilgi ve birikim artmýþtýr. Bu durum, komünist ve devrimcilerin, aydýnlarýn, sýnýfa bilinç taþýmasýný gereksiz hele mi getirmiþtir?. Hayýr. Sadece bunu daha da kolaylaþtýrmýþtýr. Devrimin pratik geliþimi kapitalist sistemin dünya ölçeðinde bunalýmýnýn derinleþmesi, iþçi sýnýfý ve emekçilerin önüne yeniden iktidar sorununu pratik bir sorun olarak koymaktadýr. Bu anlamda propaganda ve ajitasyon çalýþmalarýnýn odaðýna bunun oturtulmasý gerekiyor. Devrimin yaygýnlýðýnýn ve derinliðinin insanlara kavratýlmasý þimdi her zamankinden dah büyük bir önem arzediyor. Ýdeolojik önderlik kendisini en çok burada gösterecektir. En çok burada o, bir pratik önderlik halini almýþ olacktýr. Bu dönemde yapýlan, yapýlacak olan sesli ajitasyonlar, kitleler üzerinde derin izler býrakacaktýr. Sözlerimizle insanlarýn yüreklerinin kapýsýný çaldýðýmýzda onlar sözlerimizi içeri almak için yüreklerini sonsuz bir þekilde açacaklardýr, yeter ki nasýl söyleneceklerini bilelim. Kitlelerin içinde, onlarýn nabzýný tutabilen, deyim yerindeyse onlarýn heyecanla çarpan kalplerini avuçlarýnýn içine almýþ gibi hissedebilen, kitlelerin kanýný tutuþturabilenler gerçek ajitatörlerdir. Canlý, pratik ajitasyonlarla birlikte propagandanýn da etkili kullanýmýna önem vermek gerekiyor. Bahsettiðimiz devrimin genel anlamýnda propagandasý deðildir. Onu zaten ortalama sol hareket ibadet kabilinden günde beþ defa yapýyor!. Bahsedilen devrimin somut, iktidarý almayla sonuçlanacak güncel propagandasýnýn yapýlmasýdýr. Propaganda da somut ve canlý olmalý ve insanlarý doðrudan iktidar hedefine yöneltmelidir. Örneðin bildiri daðýtýmý önemli bir propaganda faaliyetidir; ama içeriðinin yýðýnlara kavratýlmasý kaydýyla. Aksi takdirde binlerce bildiri daðýtýlmýþ olsa bile pratik bir deðeri yoktur. Elbette hiçbir çalýþma boþa gitmeyecektir; ama çalýþmalarýmýzda sonuç almak istiyorsak, öncelikle tüm çalýþmalarýmýzýn hedefinin iktidarýn ele geçirilmesine yönelmiþ olmasý gerekiyor. Teorik çalýþmalar, ancak bu bütünlük içinde bir anlam ifade eder. Yine Lenin, “sosyal-demokratlarýn (komünistlerin bn.)teorik çalýþmasýnýn gerekliliðini, önemini ve geniþliðini böyle vurgularken hiç de bu çalýþmanýn pratik çalýþmadan önde geleceðini söylemek istemiyorum” diyor. “tersine, propaganda ve ajitasyon pratik çalýþmaya her zaman önde gelmektedir, çünkü birinci olarak teorik çalýþma yalnýzca pratik çalýþmanýn öne sürdüðü sorunlara yanýt saðlar ve ikinci olarak da sosyaldemokratlar (komünistler bn.) ellerinde olmayan nedenlerle öyle sýk teorik çalýþma ile kendilerini sýnýrlamak zorunda kalmýþlardýr ki, pratik çalýþmanýn olanaklý olduðu her ana büyük deðer verirler” (Halkýn Dostalarý Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karþý Nasýl Savaþýrlar) Ve böyle anlarda teorinin kendilerine saðladýðý donanýmla sýnýflar mücadelesinin engin denizine dalarlar. Artýk pratik herþeyin deneme tezgahý haline gelmiþtir. Günümüzde tamý tamýna böyle bir süreç yaþanmaktadýr. Dünya devrim dinamikleri büyük bir güçle harekete geçmiþ durumdadýr. Þimdi bizler için temel sorun, yaklaþmakta olan komünist devrim için ne yapabileceðimizdedir. Genel anlamda bir devrim propagandasýný herkes yapmaktadýr. Bizim þimdi yapmamýz gereken, bir yandan beynimizi insanlýðýn en deðerli hazineleriyle doldurmakken bir yandan da devrimin somut propagandasýný devrimci eylemlerle, devrimci eylemin içinden yapmaktýr.

133. Sayý / 16 Şubat - 2 Mart 2009




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.