s140

Page 1



Yeni Evrede

SÜRECÝ KISALTMAK ÝÇÝN

Başyazı

Mücadele Birliði

Proletarya açýsýndan sürece müdahale etmek, süreci hýzlandýrmak demektir. Devrimci durumun olgunlaþtýðý koþullarda proletarya devrimci hareketi, teorik-pratik yolla, tüm çabasýný süreci hýzlandýrmak, yani süreci kýsaltmak için harcar. Böyle bir süreçten geçiyoruz. Proletarya gerçekten Marksist-Leninist bir programa sahip olmakla hedefine varmayý kýsaltmýþ olur. Her þeyden önce devrimci bir teori, sýnýflar arasýndaki iliþkileri, toplumun gerçek iliþkilerini bilimsel yolla çözümleyerek, emekçi kitleleri, burjuvazinin yaratmýþ olduðu düþünce karýþýklýðýndan kurtarýr. Kitleler hedefin net olarak belirlenmesiyle önünü açýk olarak göreceðinden, hazýrlýklarýný da ona göre yapar. Bu konuda zaman yitirmez; tersine yürüyeceði yolu açýk-seçik olarak gördüðü için bir zaman kazanmýþ olur. Bugüne deðin önderliklerinde devrimleri zafere götüren devrimci hareketlerin bu baþarýsýnda devrimci bir teoriye dayanmanýn kesin bir yeri vardýr. Evrimci teorinin yol göstericiliðinde hedefe daha kýsa bir sürede varýlmýþtýr. Marksizmin devrimci teorisi süreci ne denli kýsaltýyorsa, sosyal-reformist ve oportünist teoriler de, süreci o denli uzatýr. Uzlaþmacý siyasi hareketler, emekçilerin kurtuluþunu olanaklý yapacak olan devrimci mücadele yolunu bir kenara attýklarý, nihai hedefi, güncel baþarýlarýn arkasýna ittiklerinden geriye sistemin eskiyen dökülen yanlarýný onarmaktan baþka bir þey kalmýyor. Hedefe sýnýf mücadelesi ve sýnýf mücadelesinin devrimci biçimiyle, iç savaþla, devrimci ayaklanmayla varmak yerine, hiçbir zaman düzen sýnýrlarýný aþmayacak olan reformlar yoluna yöneliniyor. Sonuç olarak yaptýklarý, emekçileri kurtuluþ hedefine götürmeyecek olan bir yol izledikleri için, kitleleri oyalamaktan, onlarý zaman kaybýna uðratmaktan baþka bir þey deðildir. En kritik anlarda, emekçi kitlelere zaman kaybettirirken, bu yolla sermayeye, o çok ihtiyaç duyduðu zamaný vermiþ olur. Bu da, egemenlere, emekçi hareketini ezmek için, harekete geçme olanaðý yaratýr. Devrimci marksizmin, reformizme ve oportünizme karþý sürekli ve kararlý bir biçimde ideolojik mücadele vermesinin sýnýf mücadelesi açýsýndan önemi ve anlamý þimdi daha iyi anlaþýlmýþtýr. Sosyalizm dünyada nesnel bir güç, belli

ülkelerde toplumsal bir sistem, genel olarak etkili politik bir hareket durumundayken, hiçbir sosyalist kalkýp, sýnýf savaþýmýnýn sosyalizme varacaðýný yadsýyamaz. Devrimci mücadelenin emekçilerin kurtuluþ hedefini gerçekleþtirme rolü de tartýþ-

masýz bir gerçektir. Sosyal reformistler ve oportünistler sosyalizm hedefi gibi, devrim mücadelesini de doðrudan yadsýyamadýklarý için lafta kabul ediyorlar. Fakat lafta kabul ettiklerini pratikte tamamen yadsýyorlar. Onlar dünyaya bakarken, devrimci mücadelenin yoðun olduðu ülkeleri, gözlemlerken de yalnýzca uzlaþmacý, barýþçýl ýlýmlý örnekler görüyorlar. Güncel politika çalýþmalarýný reformlar çerçevesi dýþýna çýkarmýyorlar. Böylelikle hem anlayýþ olarak, hem de pratikte dünya devrimci hareketinin çok gerisinde olduklarýný göstermiþ oluyorlar. Devrimci durumun oluþtuðu, iç savaþýn yýllarý aldýðý bir yerde devrim, yani iktidarýn ele geçirilmesi güncel politikanýn hedefidir artýk. Güncel politikanýn konusu olan devrimi eðer geleceðin sorunu olarak koyarsanýz, geriye kitleleri burjuva düzen sýnýrlarýnýn dýþýna çýkarmayacak istemler kalýr. Uzlaþmaz sýnýf çeliþkilerinin sýçramalý bir geliþmeyle keskinleþmesi, bu temele baðlý olarak sýnýf savaþýmýnýn hýzlý, ani ve yoðun bir geliþme göstermesi kitleleri hýzla devrime yöneltiyor. Eðer güncel politika bu devrimci geliþmeye dayandýrýlmazsa, sýnýf savaþýnýn çok gerisinde kalýnacaðý açýktýr. Burada, bu nesnel geliþmeyi kavrayan bir teori kitlelerin içinde maddi bir güç durumuna gelir. Yalnýzca tarihsel geliþmeyi, toplumun geliþmesini kavrayan bir teori süreci kýsaltabilir. Yalnýzca devrimci bir teori, süreci karþýlayacak bir pratik ortaya koymamýzý saðlayabilir. Savunduklarý teorik görüþleri kendilerinin daha ileriye gitmelerinin önünde engel olduðu gibi, kitlelerin ileriye gitmelerinin önünde de engeldir. Halk kitleleri eðer bu engel olmasaydý, bu gün bulunduklarý noktanýn çok daha ilerisinde olurlardý. Devrimci kitleler, sýnýf uzlaþmacý hareketleri aþabildikleri oranda ve aþtýklarý için ileri gidebilmiþlerdir. Bunda devrimci komünizmin ve nesnel devrimci koþullarýn etkisi var. Devrimci hareket tüm bu etki ve çabalarla dünya proletaryasý arasýnda ileri bir konum elde etmiþtir. Bu ileri konumuna raðmen, taþýdýðý pek çok geriliklerin temelinde reformist ve oportünist sol hareketlerin etkisi var. Türkiye ve Kürdistan proleter hareketi kendi içinde yýllara yayýlan derin bir ça-

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

týþma yaþýyor. Bu çatýþmada üstün gelen ve güçlenen, kitleleri daha fazla etkisi altýna alan marksizmdir, devrimci harekettir. Toplumu sürekli sarsan eylemler yapan devrimci kitle hareketlerinin varlýðý bunun somut ifadesidir. Reformist ve oportünist hareketler proletaryanýn dünyayý devrim yoluyla deðiþtirme sýnýfsal devrimci konumuna ve bu konuda ulaþtýðý düzeye güvensizlik duyar. Buna karþýlýk, burjuvazinin gücüne tam bir güven duyar. Devrimci hareketin bu gücü deviremeyeceðine dair ta en baþta kendini þartlandýrýr. Bu anlayýþla hareket ettiði için, bütün teorisi, taktikleri, dolambaçlý yol izleme üzerine temellendirilmiþtir. Sýçramalý ve ani geliþme, patlama durumunun doðmasý ve doðrudan devrimci eylem onun literatüründe yoktur. Ýliþkide olduðu kitleleri yükselen devrimci mücadeleden koparmak için nesnel politik ortamý sürekli ýlýmlý göstermeye çalýþýr. Kitleleri devrimci mücadeleden uzak tutmayý bir politik çizgi haline getirmek bu çevreleri burjuva uþaðý yapmýþtýr. Burjuva egemenliði devirmeyi göze alamayanlar, bu egemenlik altýnda, ücretli-emek sisteminde “emekten yana çözüm” arýyorlar. Bundan anladýklarý, ücretli emeði ortadan kaldýrmadan, emekçilerden yana bazý iyileþtirmeler yapýlmasýdýr, yani reformlar yapýlmasý. Oysa ki ücretli-emek sistemi devam ettikçe, yaþam emekçiler için her geçen gün daha çekilmez duruma gelir. Aslýnda sermaye egemenliðine son vermeden istenen “emekten yana çözüm” bir burjuva çözümden baþka bir þey deðildir. Burjuvazi kritik anlarda, iktidardan ve ayrýcalýklarýndan olmaktansa, kitlelere belki sýnýrlý ödünler verir. Bu ödün sonucu emekçileri egemenliði altýnda tutmayý baþarmýþ olur. Kitleleri sistem içi çözüm aramaya itenler, burjuvaziye hizmet etmiþ olur. Kapitalist ekonominin temellerine dokunmadan, emekçiler için bir çözüm aramanýn asýl amacý kitleleri devrimden uzak tutmak. Eski toplumsal sistem içinde enerjilerini tüketmektir. Görüldüðü gibi, emekçi çözümü için ilk koþul, her türlü uzlaþmacý siyasi çizgilerle baðlarýn koparýlmasýdýr. Bu koþulun yerine getirilmesiyle birlikte emekçiden yana gerçek çözüm ancak, sermaye egemenliðine son verildiði, ücretli-emek düzeninin yýkýldýðý, emeðin iktidarýnda gerçekleþir. Devrimci teori, Marksist geliþme teorisi, toplumun geliþiminin komünizme doðru olduðunu ortaya koyuyor. Proletaryanýn devrimci programý, kitlelerin bu hedefe nasýl ulaþacaðýný açýklar. Ve her ülkenin emekçileri dünya proletaryasýyla ayný ve ortak hedefe varmak için kendi devrim, programýný belirler. Bu eylem programý öyle ifade edilir ki, gerçekleþmesi halinde proletarya nihai (sonal) hedefine yaklaþmýþ olsun. Devrimci teori, devrimci program süreci kýsaltýr. C.DAĞLI

3


1 MAYIS SOKAK SAVAÞLARININ DERSLERÝ

Yeni Evrede

1 Mayıs Üzerine

Mücadele Birliði

Tekelci egemenlik, 1 Mayýs’ta görevlendirilecek binlerce polisi çevre illerden uçakla Ýstanbul’a taþýmakla yetinmedi; Ortadoðu’nun en büyük ve en stratejik havalimaný olan Yeþilköy’deki tüm güvenlik elemanlarýný da Taksim’e kaydýrmak zorunda kaldý. Niçin? Mecidiyeköy’den Þiþhane’ye kadar olan bölgeyi devrimci güçlerden korumak için. Sözü edilen bölge Ýstanbul’un 50’de 1’ini oluþturur. Son üç yýldýr 1 Mayýs kavga günleri, tekelci sermaye için Ýstanbul’un kontrol edilemez büyüklükte bir kent olduðunu kanýtlamýþtýr. Devrimin birleþik güçleri; tekelci sermaye sýnýfýný, havalimaný gibi en stratejik alanlarý boþaltma pahasýna, Ýstanbul’un 50’de 1’ine hapsedebiliyor. 1 Mayýs’ta Taksim’de elde edilen siyasi moral zafer üzerine çokça konuþulacak; yaþanan coþku paylaþýlacak, en heyecanlý duygular pek çok aðýzdan tekrar tekrar anlatýlacak. Amenna!! Proletarya uzunca bir süredir böylesi simgesel siyasi-morallere ihtiyacý vardý. Barikatlarý aþa aþa Taksim’e çýkanlarýn duygularýndaki devrimci kabarýþ, bu simgesel þeylerin misyonunu layýkýyla yerine getirmekte olduðunu kanýtlamaya yeter. Fakat proletarya, eðer simgesel zaferlerle yetinmeyecekse, daha ileri gitmek için, savaþýmda elde ettiði tecrübeleri bütün yönleriyle analiz etmeyi bilmelidir. Bu yönlerden en önemlisi, yaþananlarý askeri-teknik ve taktik açýdan deðerlendirmektedir. Artýk 1 Mayýs Meydan Muharebeleri, esasýnda, genel bir ayaklanma sýrasýnda tekelci güçleri ve ayaklanmacýlarý nasýl bir ana hareket düzeni içinde olacaklarýnýn ipuçlarýyla doludur. 1)Her þeyden önce, öteden beri dile gelen bir gerçek, þimdi tartýþmasýzca kendini kabul ettirmiþtir: Ýstanbul tekelci sermaye güçlerinin denetim altýna alamayacaðý denli büyük, yeterince karmaþýk ve en yoðun devrim güçlerini barýndýran þehirdir. Bu nedenle mücadelenin tayin edici bütün çarpýþmalarý bu-

4

rada yapýlacaktýr. Ayný nedenle tekelci sermayenin, genel bir ayaklanma sýrasýnda, bugünkünden çok daha büyük bir gücü Ýstanbul’a yýðacaðý açýktýr. Her 1 Mayýs’ta çevre illerden taþýnan polis güçlerinin Ýstanbul’u daha yakýndan tanýmalarýný özellikle saðlamaktalar. Bir önceki yýldan farklý illerden getirilen takviye kuvvetler yoluyla, polis teþkilatýnda mümkün olduðunca çok birimin Ýstanbul’u tanýmasý, onlar için þimdiden öngörülen iþbölümüne alýþmalarý, tecrübe edip eksikleri gidermeleri saðlanmaktadýr. 2)Tekelci güçlerin devrim karþýsýndaki en önemli avantajlarý, komuta ettikleri büyük ve kalabalýk birimleri son derece disiplinli, örgütlü ve donanýmlý bir tarzda harekete geçirebilmeleridir. Bu yönlerden devrimin güçlerinin eksikleri çok fazladýr. Yüzlerce parçaya ayrýlýp her biri ayrý bir semtin ayrý bir sokaðýndan tekelci güçlere oldukça hareketli tarzda saldýrýlar düzenleyen kitle, devrimci bir içgüdüyle, aslýnda en doðru taktiði bulmuþtur. Kalede gedikler açabilmek için, güçlerin bu þekilde yüzlerce farklý noktadan bastýrmalarý, pratiðin devrimci kitlelere öðrettiði dersleri, devrimci içgüdü ve uyanýklýkla benimsediðine dair güçlü bir kanýttýr. Çünkü tekelci güçler ile devrimin güçleri arasýnda, ayný meydanda karþý karþýya geldiðinde, kapatýlamayacak bir orantýsýzlýk doðmaktadýr. Bir taraf, sahip olduðu tüm araç, aðýr vasýta ve donanýmla, kitle olarak kendisinden birkaç kat büyüklükteki devrim kalabalýklarýný alt edebilecek imkâný kolayca yaratýr. Ancak, bir noktada toplandýðýnda alt edilmesi oldukça zor olan bu donanýmlý güç, yüzlerce parçaya bölündüðünde yaný etkinliði gösteremiyor. Her sokak baþýna yüzlerce araç ve aðýr vasýta yýðamýyor. Bu da devrim güçlerinin, önemli gedikler, zayýf noktalar bulmalarýný kolaylaþtýrýyor. Devrimci kitlelerin içgüdüsel biçimde bulup geliþtirdikleri,

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009


Yeni Evrede

1 Mayıs Üzerine

Mücadele Birliði

ayný anda yüzlerce noktadan alaný zorlamak, kesinlikle temel alýnmasý gereken ana taktiktir. Eksik olan, koordinasyon, haberleþme ve güçler oranýnda uygun hareket yeteneðidir. 3)Dev Ýstanbul metropolünün tümüyle kontrol edilemeyeceðini kavrayan tekelci sermaye, en kritik noktalarda güçlerini yoðunlaþtýrýp, devrim güçlerinin bu alanlara giriþini önlemek üzerine kurulu bir ana taktik geliþtirmiþtir. 1 Mayýs’ta devrim güçlerinin hedefi olan Taksim ve çevresinde konumlanan tekelci sermaye güçleri, aslýnda, bu kontrolü en zor bölgede, kendi ana taktiðinin tüm önemli tecrübelerini edinmiþtir. Eðer Taksim ve çevresinde gerçekleþtirdikleri koruma alaný iþe yarýyorsa, baþka merkezi kavga alanlarýnda iþlerinin daha kolay olacaðýný umuyorlar. Tekelci sermaye için en büyük talihsizlik, sýnýflar mücadelesinin en önemli simgesel-siyasal merkezinin, Taksim oluþudur. Korunmasý en zor mekân, mücadelenin de en önemli mekânýdýr. 4)Artýk, barikat kurarak ardýna geçenler devrimci güçler deðil, tekelci güçlerdir. Bu çok çok önemli mücadele pozisyonunu anlamayan kimi devrimci çevreler, ele geçmemesi için sermayenin diþiyle týrnaðýyla koruduðu merkezlerin çok uzaklarýnda barikatlarý yükseltmeyi sürdürüyorlar. 95–96 yýllarýnda henüz, saldýrý konumunda bulunan burjuvaziydi. Sokak infazlarýyla, köy boþaltmalarla, koca kentleri bile yerle bir eden kinle emekçi sýnýflara saldýrý yapýlýrken, emekçi semtlerde yükselen barikatlar bu kanlý akýný durduruyordu. Ancak þimdi barikatý kuran bizzat burjuvazidir, þimdi savunma konumunda olan odur. Barikata yüklenen ve saldýrý konumunda bulunan ise, devrim güçleridir. Sýnýflar mücadelesinin bu dengesini anlamak, ortalama sol için epeyce zor. O yine kendi pankartýnýn arkasýnda toplanan kitleyi sayýyor ve devrimin barometresi haline getirmeye devam ediyor. Oysaki bu sýnýflar dengesi, bir ayaklanma için kritik önemdedir ve bu kritik dengeyi kendi ellerimizle tersine çevirip, devrimin güçlü olduðu emekçi semtlere geri çekilerek orada barikat kurup savunmaya geçmek, ayaklanma ve tersinden, savunma konumundaki her gücün moral ezikliðini yaþayan burjuvaziye, ardýna sýðýndýðý barikatlardan çýkýp saldýrý konumuna geçme ve moral üstünlüðü kapma fýrsatý sunmak, genel bir ayaklanma ortamýnýn beynine kurþun sýkmakla eþdeðer bir hata olurdu. 5)Ýstanbul gibi büyük metropollerde üretim alanlarý alabildiðine daðýnýktýr. En önemli fabrikalar þehir sýnýrlarý dýþýndadýr.

Hereke’den Çerkezköy’e, neredeyse 200 km’lik bir hat boyunca uzanýrla. Kent sýnýrlarý içinde, organize sanayi bölgeler ve Tuzla gibi birkaç iþçi havzasýnda belli bir proleter yoðunluk bulunsa da, kentleri üretim alanlarý tekelci sermaye açýsýndan ikincil önemdedir. Tariþ gibi kentin orta yerinde bir fabrika iþgali ile yürütülebilecek önemde üretim merkezi Ýstanbul’da yok. Paþabahçe, Sümerbank, Cevizli Tekel, baþka bir Tariþ örneði yaratýlmasýn diye kapatýldý, parçalara bölündü ve daðýtýldý. Ancak tekelcilik, üretim alanlarý ne denli daðýnýk olursa olsun, bunlarý ancak belli merkezlerde ticari-mali buluþma noktalarýnda yoðunlaþtýrarak kontrol altýnda tutabilecek bir yapýya sahiptir. Ve tekelcilik için bu yoðunlaþma merkezleri þimdi birinci öneme sahiptir. Karaköy-Mecidiyeköy hattý ve bu alanýn ortasýndaki Taksim, siyasi, mali ve ticari bir yoðunlaþma merkezi olarak önemlidir. Ayný þekilde, Levent hattý da bir o kadar önemli bir yoðunlaþma alanýdýr. Bankalarýn ve Holding yönetim merkezlerinin bulunduðu bu hat, genel bir ayaklanmada belirleyici mücadelelerin yaþanacaðý bölgeler olacaktýr. 6)1 Mayýs provalarý, ayaklanma güçlerinin ve tekelci egemenliðin arasýndaki güç dengeleri ve ana taktiklerini yeterince belirginleþtirmiþtir. Bizzat yaþanan pratik ve yaratýcýlýk, daha detayda kalan ancak ana taktik kadar önem taþýyan meseleleri çözmek için, mutlaka akýl süzgecinden geçirilmelidir. Elbette, genel bir ayaklanma esnasýnda, taraflarýn elinde misket atan sapanlar ve gaz bombalarý olmayacak. Daha etkili araçlar devreye girecek ve bu durum, detayda pek çok noktayý deðiþikliðe uðratacaktýr. Fakat ana taktiðin genel hatlarý belli olmuþtur. Saldýran ve tekelci sermaye düzeninin sinir merkezlerini ele geçirmeye çalýþan, kuþatmayý gerçekleþtiren ayaklanma güçleri olurken, savunma pozisyonundaki güç tekelci egemenliktir. Her 1 Mayýs’ý, sýnýflar mücadelesinin genel süzgecinden geçirip deðerlendirmek yerine, bulunduklarý sokaktaki “direniþ” manzaralarýyla yetinen oportünizm için, elbette sözünü ettiðimiz bu meseleler bugünün deðil, belirsiz bir geleceðin meseleleri olarak görülecektir. Onlara, bir kez daha dönüp 1 Mayýs Ýstanbul’una bakmalarýný öneririz. Yasal ve reformist partilerin tabanýný oluþturan binlerce kiþinin, bu partilerin siyasi cenderesini kýrarak, tekelci sermaye güçlerinin üzerine çýplak bedenleri ile yürümeleri, barikatlarý defalarca zorlamalarý; bu manzara ancak genel bir ayaklanma atmosferi ortama hâkimse görülebilecek türden bir manzaradýr.

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

5


UMUT TACÝRLERÝ

Karşı-Devrim Çıkmazda

Mücadele Birliði

“Türkiye zorlu bir kavþakta”. Son süreçte deðiþik çevrelerden duyuyoruz bu sözü. Bu sözü söylerken kiminin aðzý “sol”a doðru çarpýlýyor kiminki saða... Herkesin kavþaktan sonra görmek istediði manzara farklý olsa da tespitte ortaklaþýlýyor. Ve her dönemin kendi adamýný bulmasý yoksa yaratmasý gibi, bu devirde de ortalýk umut tacirlerinden geçilmiyor. Cumhurbaþkaný A.Gül’ün, “Türkiye’nin en önemli meselesi” dediði “Kürt Sorunu”nda söylenenler buna bir örnektir. Ekonomik kriz üzerine yapýlan tahminler yine öyle. Bunlara Ermenistan’la iliþkilerin normalleþtirilmesi ve Kýbrýs sorununu da ekleyebiliriz; ancak bu yazý kapsamýnda biz konuyu sýnýrlý tutacaðýz.

KELEBEK KIRILGANLIÐI Önce ekonomik krizle ilgili söylenenlerden baþlayalým. Baþbakan tüm dünyada kriz baþladýðýnda bu krizin Türkiye’ye teðet geçeceðini söylüyordu. Geliþmeler hiç de onun dediði gibi çýkmayýnca þimdilerde aðýz deðiþtirdi, “Teðet geçecek dediysek bir sürtünme olmayacak demedik” diyor þimdi. Bir süre sonra ne söyleyeceðini kim bilebilir? Ne de olsa Türk siyasetçilerinin çoðu Demirel’in “dün dündür bugün bugündür” sözüyle özdeþleþmiþ tedrisattan geçmiþlerdir. Oysa daha geçen yýl Baþbakan böyle bol keseden umut daðýtýrken BDDK (Bankacýlýk Denetleme ve Düzenleme Kurulu) baþkaný Tevfik Bilgin bakýn ne diyordu: “Bu piyasalarda (Hedge Fon piyasalarýný kastediyor-bn.) kelebeðin kanat çýrpýþý dünyanýn baþka ülkelerinde fýrtýnalara yol açýyor”. 1 yýl içerisinde fýrtýna bulutlarýnýn nasýl insanlarýn üzerinde toplaþtýðýný hepimiz gördük. Ve þimdi herkes adeta soluklarýný tutmuþ, fýrtýnanýn nereden ve ne zaman kopacaðýný bekliyor. Ekonomi için yapýlan tahminler, ilkokul birinci sýnýf çocuklarýna alfabe öðretmeye benziyor. Krizin W mi L mi çizeceði tartýþýlýyor. Krizden, ikinci çeyreðin sonunda mý (Haziran ayý sonu oluyor) yoksa üçüncü çeyrekte mi (Temmuz-Eylül) çýkýlacaðý üzerine fikir jimnastiði yapýlýyor. Bütün bunlar, insanýn aklýna halk arasýnda söylenen “ölme eþeðim ölme” sözünü getiriyor. Bir yandan IMF ile yapýlacak anlaþmasýnýn bütün yaralara merhum olacaðý yanýlsamasý yaratýlýyor, bir yandan bu süreç uzatýldýkça uzatýlýyor. Çünkü taþýma suyla deðirmenin dönmeyeceði biliniyor. Üretimin ciddi oranlarda düþüþ yaþadýðý, kapasite kullaným oranlarýnýn büyük oranlarda düþtüðü açýkken, bankalarýn iþletmelere kredi vermeyerek onlarý iflasa sürüklediði orta yerde duruyorken, IMF’den alýnacak kredinin de daha ilk anda suyunu çekeceði belli deðil mi? Türkiye’nin 2009 yýlý için 10,4 milyar lira olarak öngörülen bütçe açýðý, daha þimdiden 48,3 milyar liraya çýkmýþ durumda. Ve bunda bir iyileþme deðil, giderek kötüleþme yaþanacaðý anlaþýlýyor. Yine iþsizlik oraný, resmi rakamlarla %16,1’i bulmuþ durumda. (Döviz kurlarý gibi hýzla deðiþiyor. Belki bu yazýyý yazarken bile rakam deðiþmiþ olabilir.) Bunun yaklaþýk 1 milyonu son 1 yýla ait. Demek ki, önümüzdeki günlerde rakam katlanarak artacak. Rakamlarýn soðuk yüzü arkasýnda görülmeyen açlýk, yoksulluk, sefalet de o ölçüde artacak. Burjuvazi ise her zaman olduðu gibi, iþçi sýnýfý ve emekçilerin sefaleti ile deðil, kendi kar oranlarýnýn seyriyle ilgilidir. Fakat gelin görün ki, sermaye sýnýfý da feryad-ý figan etmektedir. Oyak Yatýrým ekonomisti Gülay Elif Girgin, “þimdi kendi yaðýmýzla kavrulma dönemi ama kavrulamýyoruz” sözleriyle ekonomideki kýrýlganlýða dikkat

6

Yeni Evrede

çekiyor. Bunun anlamý açýk: kendi yaðýnda kavrulamayan sermayenin etekleri tutuþmuþ durumdadýr. Ödemeler dengesinin sarsýlmasý, iflaslarýn birbirini izlemesi artýk an meselesidir.

KILIÇ SIRTI Sorun sadece birkaç þirketin bu zorlu kavþaðý dönemeden uçuruma yuvarlanacak olmasý olsaydý, böyle panik yapmazlardý. Sorun, emperyalist-kapitalist sistemin bunalýmýnýn Türkiye’de yaratacaðý yýkýcý etkinin büyüklüðüdür. Türkiye’deki ekonomik ve siyasi kriz, dünya üzerinde ekonomik kriz baþlamadan önce de vardý. Bundan 20 sene önce, dengeler kýrýlgandý. Ve þimdi bütün bunlarýn üzerine dünya emperyalist-kapitalist sisteminin krizi bindi. Deyim yerindeyse “hasta adam”ýn “makus talihi”, onu kelimenin gerçek anlamýyla felç edecek noktaya getirdi. Yerel seçimlerde de denizde boðulurken sarýldýklarý iktidar partisinin ciddi bir oy kaybýna uðramasý ve deyim yerindeyse tutunacaklarý son dalýn kýrýlmasý egemen sýnýfý iyice korkuttu. Tam da böylesi bir dönemde umut tacirleri yeniden sahneye fýrladýlar. Cumhurbaþkaný A.Gül’ün “Kürt sorununda iyi þeyler olacak” söylemini güncelleyerek yeniden servis ettiler. Devletin her “iyi þeyler olacak” deyiþinde yeni bir baský dalgasý ve katliamla karþý karþýya kalmýþ olan Kürt halký, bu zokayý yutmadý elbette. O, kendi deneyimleriyle öðrenmiþ bir halk olduðu için, kendisine çok tanýdýk gelen bu söylem karþýsýnda ihtiyatlý davranmayý tercih etti. Ve kim ne derse desin, onlarý devletten ayýran kan gölünün hala yükselmeye devam ettiðini tarihe tanýklýk etmiþ gözleriyle gördü, anladý. DTP baþkaný Ahmet Türk’ün “bugün tartýþtýðýmýz ve gitmek istediðimiz sonuç adeta bir kýlýcýn sýrtý gibi bir denge olarak görülmektedir” dediði “kýlýç sýrtý denge”yi onlardan iyi hiç kimse anlayamaz. “Kýrk katýr mý, kýrk satýr mý” dýþýnda bir seçeneðe zorlanmadýklarýný en iyi anlayabilecek olan onlardýr. Bugün hükümet sözcüsü Cemil Çiçek’in söylediði “...bu sorunlarýn Türkiye’nin gündeminde kalmasýný istemiyorsak, herkes heybesinde ne varsa ortaya koysun” sözleri arkasýnda sýrýtan asýl niyetin ne olduðunu da biliyor Kürt halký. Onun “çözmek” dediði ve bu konuda sorumluluk almaya hükümet olarak hazýr olduklarýný söylediði þeyle, Orgeneral Ýlker Baþbuð’un 29 Nisan konuþmasýnda söylediði “Teslim olmayý daha cazip kýlmak lazým” sözlerinin ayný kökenli olduðunu görüyor. Bu nedenle Hasan Cemal, Ahmet Altan, Cengiz Çandar, Ertuðrul Özkök gibi ortada dolaþan umut tacirlerine eklenen 91 affýnda Kürtlere ayrýmcýlýk yapýldýðýný söyleyen, bu kararýn o gündür bugündür düzeltilmediðini, devletin hala bir af borcunun yerinde durduðunu vurgulayan Orhan Gazi Ertekin gibi yargýçlarýn (bkz. 24 Mayýs 2009 tarihli Radikal Ýki) sözlerine itibar etmiyor. Kürt halký, bu süreç nasýl devam ederse etsin, bu tür adýmlarýn devrimin yan ürünleri olarak ortaya çýktýðýný, çýkacaðýný görebilecek savaþ deneyimine sahiptir. Umut tacirlerinin pazarlamaya çalýþtýðý þeylerin hiçbiri Kürt halký için kendi kaderini özgürce tayin etmek anlamýna gelmeyecektir. Bu halk, bunca acýyý bizzat yaþayarak, ancak bir devrimle özgürlüðüne kavuþulacaðýný öðrenmiþtir. Hiçbir umut tacirinin ona sunacaðý umut, bir devrimle yeni bir yaþamý kurma umudundan daha taze ve temiz kokulu olmayacaktýr.

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009


SERSERÝ MAYIN SÝYASETÝ

Yeni Evrede

Karşı-Devrim Çıkmazda

Mücadele Birliði

Son haftalarda yaþanan pek çok olay, tekelci sermaye yöneticilerinin söyledikleri ve içinde bulunduklarý ruh halleri, artýk çeliþmelerin egemen sýnýfýn kontrolünden çok çýktýðýný, niyet ve planlarýn her olayda yerle bir olduðunu düþündürüyor. Adeta, içi mayýn dolu bir týr otoyolda, freni patlamýþ vaziyette son hýz yol almakta.

Aþýrýlýklar Dönemi Tekelci sermaye sözcülerine göre “iyi þeyler olacak”. Tabii, þimdiden tarihe geçen Mardin-Mazýdaðý katliamýný, taþ atan çocuklara yüklenen 20’þer yýlýk aðýr cezalarý, hiç durmayan operasyon ve tutuklamalarý ve dünyanýn en yoðun gaz bombasý tüketimini saðlayan irili-ufaklý onlarca toplumsal olay sayýlmazsa. Burjuvazi “iyi þeyler olacak” dedikçe, bugüne kadar yaþananlarý aþan katliamlar ve ancak aklýný yitirmiþ bir sýnýfýn sergileyebileceði aþýrýlýklar çoðaldý. Bu söz adeta, bütün akbabalarý kendine çeken sihirli bir flüt gibi. Yine de A.Gül, bu sözlerine sahip çýkmayý sürdürdü. RT. Erdoðan da polyanacýlýk oyununda, onlarca yýllýk dava arkadaþýný yalnýz býrakmadý. Baykal, “Nedir bizden istenen?” diyordu Meclis kürsüsünden köpürdükçe köpürdü, fakat iki gün sonra, herhalde kulaðýna bir þeyler fýsýldanmýþ olmalý ki “katkýmýzý sunarýz” demeye baþladý. Burjuva siyaset sahnesi, gün gün deðiþen ruh halleriyle, klinik bir vakanýn ötesine geçmiþ gibi. Egemenlerin bir o yana bir bu yana yalpalayýþý, sabahtan öðleye deðiþebilen politik söylemler, meclis çatýsý altýndaki Kürt halkýnýn temsilcilerini de belirsizliðe itiyor. Daha dün, baþbakanla nihayet görüþebileceklerinin sevincini yaþýyorlardý. Bugün, Ankara 13. Aðýr Ceza Mahkemesi’nin haklarýnda aldýðý “zorla getirme” kararýyla yüz yüze kalýyorlar. Zorla mahkeme karþýsýna çýkarýlan bir vekilin tutuklanmasýný önleyecek bir “dokunulmazlýk” zýrhý henüz icat edilmedi. Neden tekelci siyaset, birden bire bu denli aþýrýlýklar ve belirsiz iyimserlikler arasýnda yalpalamaya baþladý? Cevabý basit. Tekelci sermaye, UKH’nin elindeki silahlarý almak için girdiði yol öylesine mayýnlý bir yol ki, bu yolda atýlan her adým, onu tersine çevirecek aþýrýlýklarý yoðunlaþtýrýyor.

Taviz Verilmez, Koparýlýr Bu yol nasýl mayýnlý olmasýn? 20 yýlý aþkýn süredir en þiddetli biçimlerde süren iç savaþ, toplumun devrim ve karþý devrim cepheleri arasýnda öyle uçurumlar doðurdu ki, bu sa-

vaþ ancak birinin diðeri üzerindeki kesin zaferiyle son bulur, uzlaþý ve orta yol bir hayaldir. Üstelik her uzlaþma giriþimi, iç savaþýn uçlara ittiði her iki kutupta da bir “eyvah taviz veriyoruz” havasý yaratýyor. Bu durum hem karþý devrim cephesinde hem de devrim cephesi ve onun bileþeni Kürt halkýnda rahatlýkla görülebilmekte. Karþý-devrim, UKH ile girilen açýkgizli diyalog sürecini þimdiden “büyük ihanet” diye damgaladý. Kürt halkýnýn geniþ kesimleri ise, bulunduklarý devrimci konumdan çok daha ileri gitmeye hazýr olduðunu en küçük fýrsatta bile gösterirken, uzlaþý ve barýþ havasýnýn geçici olduðuna dair güçlü mesajlar veriyorlar. Sermaye egemenliðinin tavizlerinin çerçevesi sürekli deðiþmekle birlikte, “ayný tas ayný hamam” havasý estirecek kadar güdük, hatta gülünç seviyelerde köylere eski isimlerinin verileceði,üniversitelerde Kürt enstitülerinin kurulacaðý, yerel ve özel tv kanallarýnda birkaç saatlik yayýn izninin çýkarýlacaðý ve henüz kapsamý belli olmayan bir infaz düzenlemesinin yolda olduðu vs. vs. Hepsi bu mu! diyerek öfkeyle ayaða kalkacak o kadar Kürt yoksulu var ki! Öte yandan, bu daracýk çerçeveyi geniþletmek, Türk tekelci sermayesinin boyunu aþar. Gerçekten de Türk tekelci egemenliði iki arada bir derede kalmýþ durumda. Bir yanda, devrimin baskýsýnýn koparttýðý alelacele tavizlerle ömrünü uzatmaya çalýþýyor, öbür yandan tavizlerin devrimi durduramayacaðý ve dahasý, her tavizin karþý devrim cephesinde küçük yaralar, gedikler açtýðýný bilerek, sürekli frene basýyor. Bazen devrim korkusu aðýr basýyor, bazen karþý devrim cephesinin darmadaðýn olacaðý endiþesi. Bu yüzden, UKH’yi silahsýzlandýrma yolu bu kadar mayýnlý..

Bir Karþ-Devrim Vahþeti! Bu mayýnlardan biri, geçtiðimiz haftalarda Mardin-Mazýdaðý’nda patladý. Kürtçe adý Zengirt olan Bilge köyünde 44 kiþinin canýna mal olan katliam, pek çok kiþiye anlaþýlmaz geldi. Bunu ne töre ne de rantla açýklayabildiler. Böyle bir katliam ancak, kaybetmekte olduðunu ve alelacele bir þeyler yapmazsa satýrýn boynuna ineceðini hissedin bir karþý-devrimin gerçekleþtirebileceði kadar vahþi, acýmasýzdý. Gerçekten, bu katliam, bir süredir hayal kýrýklýðý ile pasifleþmiþ karþý-devrim cephesini, kendinden geçmiþ bir öfke dalgasýyla yeniden ayaða kaldýrmak için düzenlenmiþtir. Ancak bu tertip, gerçekleþtikten sonra en tepedekilerin onayýný alamadý. Mazýdaðý katliamý, baþlý

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

baþýna, sermaye sýnýfýnýn, devrim korkusuyla karþý devrimin daðýlmasý endiþesi arasýnda nasýl kaldýðýný belgeliyor. Katliamý gerçekleþtirenler, her zaman olduðu gibi bunun, devrimin üzerine yýkýlacaðýný düþündüler. Böylesi izler herkesin haberi ve onayý olduðu iþler deðildir. Birileri yapar, diðerleri olaðan suçluyu ilan eder ve basýn-polis aracýlýðýyla istenen sonuç elde edilir. Güngören’de, Anafartalar’da pek çok kitle katliamý ayný yolu izledi. Ancak bu kez, olayýn yarattýðý vahametin geliþmeleri kontrolden çýkaracaðý endiþesi aðýr bastý ve hemen olay, “töre, rant, namus cinayeti” çerçevesine sokuldu. Egemenlerin son anda direksiyonu kýrmalarýnda, 1 Mayýs’ýn yarattýðý devrim korkusunun henüz çok taze oluþu da etkili olmuþtu.

Düzen Savunmada, Devrim Saldýrý Konumunda Tekelciler þimdi, yeni bir mayýn buldular kollarýnda. Mahkemenin zorla getirme kararý, baþka bir zaman olsa, DTP’lileri köþeye sýkýþtýrmak için bir kýrbaç gibi kullanýlýrdý. Ama bu kez, savunmada olan egemenlerdir. Bu yüzden, mahkemenin kararýný nasýl uygulayacaklarýnýn sýkýntýsýný yaþýyorlar. DTP’liler ise, böyle bir zor kullanýmýnýn Kürt halký içinde nasýl bir infiale yol açacaðýný bildikleri için, dokunulmazlýk zýrhýný yasalardan deðil, sokaklardan almanýn rahatlýðý içindeler. Ne de olsa, mahkeme celbine dair haberlerin duyulduðu gün, Ýstanbul Bayramtepe’de inanýlmaz görüntüler yaþanmaktaydý. Mahalleye gelen yýkým ekipleri, isteklerini gerçekleþtiremeden geri çekildikleri halde, mahalle nüfusunun çoðunu oluþturan Kürt halký, yýkýma karþý direnmenin ötesinde bir isyan provasýna giriþti. Bayramtepe ilk deðil. Özellikle son bir kaç aydýr Kürt halkýnýn militan kesimleri, ayaklanmak için artýk genel bir bahane beklemiyor, herhangi bir olay, büyük olaylarýn gerekçesi olabiliyor. Evet! Bizce de “iyi þeyler olacak!” Çünkü devrim öyle bir aþamada, emekçileri harekete geçiren dinamikler öyle bir derin ve bir o kadar acil ve yaþamsal ki, böyle bir genel hareketin, üç-beþ tavizle deðil durmasý, yavaþlamasý dahi azalan bir olasýlýk. Aksine, devrimin koparacaðý her taviz, saflarda moral üstünlük havasýnýn hâkim olmasýna yarayacaktýr. Yine de, aman dikkat! Karþý devrim saflarýnda umutsuz bir öfkenin hâkim olmasý, Mardin katliamlarýný çoðaltabilir. Kýsaca devrim, zaferlerle dolu, ama bir o kadar da kanlý bir virajdan geçiyor.

7


Yeni Evrede

Sınıflar Arası Uçurum

Mücadele Birliði

ÝKÝ ÝNSAN, ÝKÝ SINIF, ÝKÝ DÜNYA

Türkiye Ýstatistik Kurumu (TÜÝK) Þubat ayý iþsizlik rakamlarýný açýkladý. TÜÝK’in açýkladýðý verilere bakýlacak olursa rakamlarýn açýklandýðý ay bir önceki ayýn rakamlarýný mumla aratýyor. Bu rakamlara göre yeni iþsizlik oraný %10,1. Demek ki, iþsiz sayýsý 4 milyon civarýnda. Fakat resmi rakamlar gerçek durumu yansýtmaktan çok uzak. Sendikalarýn açýkladýðý iþsizlik rakamlarý bunun çok çok üstünde. DÝSK genel baþkaný Süleyman Çelebi’ye göre gerçek iþsizlik rakamlarý 7 milyonu buluyor. Rakamlardan da görüldüðü gibi kapitalizmin yarattýðý toplumsal bir sorun olan iþsizlik çýð gibi büyüyor. Milyonlarca insan vahþi yaþam koþullarýnýn içine terk edilmiþ durumda. Bu kapitalist üretimin yol açtýðý bu sorun geçici çözümlerle, küçük yara bantlarý ile çözülecek gibi deðil. Rakamlar bunlar, fakat rakamlarýn dili soðuktur, iþsiz olan 7 milyon insanýn yaþadýðý sefaleti, açlýðý, çaresizliði yansýtamaz. En usta dram yazarlarýnýn bile kaleminin, karþýsýnda çaresiz kalacaðý bir durumdur bu. Bu rakamlar açýklandýktan birkaç gün sonra iki farklý gazetenin pazar ekinde iki röportaj yayýnlandý. Biri, bir iþsizle, diðeri Türkiye’nin en büyü burjuvalarýndan biriyle yapýlmýþ iki röportaj. Bu gerçek yaþamdan alýnmýþ iki örneði aktarmak istiyoruz. Zira bu iki örnek iþsizlerin içinde bulunduðu acý durumu ve iki sýnýfýn (proletarya ve burjuvazi) arasýndaki korkunç uçurumu çok çarpýcý bir þekilde yansýtýyor. Ýþsiz kalan iþçinin adý Oktay Gezici. Kamuoyu onu AKP il binasýnda kendini yakmak isterken tanýdý. Oktay Gezici 19 yýl boyunca Lüleburgaz’daki Danone fabrikasýnda iþçi olarak çalýþmýþ. Hepatit B hastalýðýna yakalanýnca iþten ayrýlmak zorunda kalýyor. Son iki yýlý iþsiz geçiriyor. “Ýþ arýyorum, yok diyorlar. Malulen emekli edin diyorum, etmiyorlar.” Talihsizlik Oktay Gezici’nin yakasýný býrakmýyor. Kýzý hastalanýyor. “Doktor kýzýmýn yumurtalýklarýnda kist buldu. Ýlaç yazdý, parasýzlýktan alamadým.” Çaresiz kalan Oktay Gezici AKP il binasýna gidiyor ve kendini yakmaya çalýþýyor. “10 lira param vardý. Benzin alacaktým. Benzin yerine tiner aldým, bir de çakmak” Oktay Gezici ölmeyi “beceremiyor” çünkü tiner tutuþmuyor. Ölmek için bile para gerekiyor. Þimdi de Türkiye’nin en büyük burjuvalarýndan biri olan Ali Aðaoðlu ile yapýlan röportaja bir göz atalým. Sözü kendisine býrakýyoruz. “Lüks arabaya binmekten zevk alýyorum. Garajýmda Bentley Roll Royce, Maseratti, Porsche, Lomborghini, Ferrari ve Mersedes var”(...) “Gençliðimden beri en güzel arabalara biniyorum. Li-

8

sede okurken altýmda BMW, Mercedes vardý. Helikopteri 20 yýldýr kullanýyorum. (...) Anadolu yakasýnda birçok yalým var. (...) Ayrýca Beymen ve Harley Nichols, bana kamyonla kýyafet gönderir. Ýçlerinden seçim yaparým.” Son aldýðýnýz Roll Royce Phantom Cabrio’nun gerçek fiyatý nedir sorusunu soran gazeteye þöyle yanýt veriyor: “Yazýldýðý gibi 2.5 milyon TL deðil, daha fazlasý. Cenevre Fuarý için bir adet üretilen bir otomobildi.” Yanlýþ okumadýnýz, tam 2.5 milyon TL. Küçük bir hesapla asgari ücretle çalýþan bir iþçinin yemeden, içmeden 400 yýl çalýþmasý demektir, 5000 iþçinin bir aylýk toplam geliri demektir. Sýnýfsal uçurum korkunç boyutlarda. Biryanda hasta kýzýna ilaç alamayan Oktay Gezici, diðer yanda bir otomobilinin deðeri 2.5 milyon TL’nin üzerinde olan Ali Aðaoðlu. Bir yanda derme-çatma gecekondularýný yýktýrmak için polisin gazýna, copuna, panzerine taþla, çýplak elleriyle karþý koymaya çalýþan binlerce yoksul, diðer yanda birçok yalýsý olan Ali Aðaoðlu gibi burjuvalar. Bu utanmazlar birde krizde ortaya çýkýp ayný gemide olduðumuzu iddia ediyorlar. Ýþçilerden fedakârlýk talep ediyorlar. Oysa kendi zevklerinden zýrnýk vazgeçmiyorlar. Kapitalist toplum, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bir yüzünde bütün üretim araçlarýnýn sahibi bir avuç Ali Aðaoðlu gibi burjuvalarýn muazzam zenginliði, akýl almaz lüksü. Diðer yüzünde Oktay Gezici gibi milyonlarca yoksulun korkunç sefaleti, açlýðý, çaresizliði. Bu bir yazgý deðildir. Bu kapitalizmin yarattýðý bir sonuçtur. Kapitalizm yaþadýkça bir avuç asalak zevk ve lüks içinde yaþarken, milyonlarca iþçi, iþsiz koyu bir sefalete mahkûm yaþayacak. Çünkü iþçinin alýnteri, kapitalistlerinin deðirmeninin suyudur. Üretilen tüm zenginlikler iþçinin emeðinin ve doðanýn ürünüdür. Üretim araçlarý bir avuç asalaðýn elinde olduðu için üretilen tüm zenginliklere kendi adýna el koyuyor. Üretim araçlarýnýn mülkiyeti kapitalistlerin elinde kaldýkça milyonlarca iþçi, iþsiz en kötü yaþam koþullarýndan kurtulamaz. Çare, Oktay Gezici gibi dayanýlmaz hale gelen yaþamdan intihar ederek kurtulmak deðildir, olamaz. Üretilen zenginlikler emeðimizin ürünüdür, onlara el koymamýz gerekiyor. Bunun ilk adýmý, üretim araçlarýnýn özel mülkiyetinin silahlý bekçiliðini yapan devlet iktidarýný yýkmaktýr. Emekçiler kendi kurduklarý, iktidarla bütün üretim araçlarýný toplumun mülkiyetine dönüþtürebilir. Ve buradan giderek sömürüyü ve sýnýflarý ortadan kaldýrabilirler. Bundan dolayý siyasi iktidarý fethetmek için örgütlenmeli ve mücadele etmeliyiz.

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009


Yeni Evrede

İşçi Eylemleri

ÝÞÇÝ EYLEMLERÝNÝN GÖSTERDÝKLERÝ Mücadele Birliði

Son yirmi yýlda iþçi eylemleri kararlýlýkla sürdü. 12 Eylül sonrasýnýn ilk etkili iþçi eylemi olan NETAÞ eyleminden sonraki yýllarda eylemlerdeki kararlýlýk yaygýnlaþýp sürdü. 89 bahar eylemleri dalgasý sonrasýnda 91 yýlýnda Zonguldak maden iþçilerinin Ankara’ya büyük yürüyüþleri politik olarak burjuvazinin merkezini hedef almasýnýn yanýnda Ocak ayý soðuðunda kimi zaman yüzbini aþan kitleselliðiyle uzun süreli etkili bir eylem oldu. 90’lý yýllarda birçok iþyeri iþgali, direniþi ve grevler gerçekleþti. Ýzmir belediye iþçilerinin 92’de Ocak ayýnda Ankara’ya yaptýklarý 28 günlük ölüm yürüyüþü; Toros gübre iþçilerinin Ankara yürüyüþü gibi çok sayýda uzun süreli, kararlý eylemler yapýldý. Kartal Belediye iþçilerinin barikatlar kurup polisle çatýþtýðý eylem gibi sertleþen etkili eylemler oldu. 1990’dan baþlamak üzere kamu emekçilerinin etkili eylemleri, fiili grevleri, Ankara’yý sarsan, polisle çatýþmalarýn olduðu eylemleri söz konusu dönemin önemli eylemleriydi. Son yýllarda Tekel iþçileri birçok ilde eylem yaptýlar. Ankara’da dondurucu soðukta yaptýklarý eylemin kararlýlýðý, diðer illerdeki yaygýn eylemlerde de görüldü. SEKA iþgali de sürece damgasýný vuran bir eylem oldu. Özelleþtirmelere karþý eylemler çok deðiþik boyutlarda, kimi zaman sertleþen kararlý eylemler, süreklileþen eylemler oldu. Ýþten atýlmalara karþý ve diðer sorunlarla ilgili yaygýn eylemler yapýldý. Emine Arslan’ýn uzun süreli, kararlý eylemi içine girdiðimiz sürece iþaret eden bir özelliðe sahiptir. Daha önceden gerçekleþen kararlý, uzun süreli eylemlerin çoðunda devrimci iþçi ve emekçiler, kimi zaman da sýnýf bilincine sahip önder iþçiler etkili oluyordu. Þimdi, bulunduðumuz koþullarýn yol açtýðý farklýlýklar belirginleþiyor. Emekçiler eyleme, mücadeleye yöneldi. Her gün deðiþik illerde iþçi eylemleri olduðu duyuluyor. Ýþçilerin yoðun olduðu kentlerde irili ufaklý eylemler süreklileþiyor. 89 baharýnda caddelerde iþçilerin yürüyüþleriyle, deðiþik biçimler alan eylemleriyle her gün karþýlaþmak mümkündü. Þimdi kentlerde iþçi ve emekçilerin eylemleri süreklileþiyor, yayýlýyor. Sanayi merkezlerinde sýk sýk eylemler oluyor. Bu eylemler geniþ emekçi yýðýnlarýn mücadeleye, eyleme yöneldiðini gösteriyor. Emekçiler her yerde kendiliðinden eyleme baþvuruyor. Eskiden olduðu gibi sadece devrimcilerin ya da örgütlü iþçilerin eylemleri deðil, bu sürece kadar geri bilinç düzeyinde olan iþçi ve emekçilerin öne çýktýðý, hatta önderlik etmeye baþladýðý eylemlere tanýk oluyoruz. Bu gittikçe yay-

gýnlaþan bir durumdur. En geri bilinç düzeyinde olan iþçilerin bile örgütlenmeleri, öne çýkmaya baþlamalarý, kimi durumlarda kararlý eylemlilik sürecine girmeleri günümüz koþullarýnýn ortaya çýkardýðý geliþmelerdir. Eylemler birçok deðiþik geliþmeyi, ilerlemeyi ortaya çýkartýyor. Mücadele içerisindeki kadýn iþçilerin sayýsý artýyor. Kadýnlarýn bu süreçte mücadelede daha ýsrarlý, daha kararlý olarak yer almasý kendileri üzerindeki tutucu aile baskýsýný, gerici baskýlarý kýrmasýný saðlýyor. Kadýnlarýn sýnýf mücadelesindeki bu etkinleþmesi devrim için ileri bir geliþmedir. Bu sürece kadar iþçiler içinde bireysel çözümlerle çýkýþ yolu arayanlar oluyordu. Þimdi ise sistemin yarattýðý büyük yýkým, kitlesel iþsizlik, sefalet vs. bireysel çözüm olamayacaðýný en geri iþçilere bile kabul ettirmeye baþladý. Bugüne kadar sendikanýn ne olduðunu bilmeyen, sýnýf örgütlülüklerinden uzak duran en geri düzeydeki iþçilerde örgütlenmeye, birlikte mücadele etmeye yöneldiler. Eylemlerden, grevlerden uzak duranlar eyleme, greve katýlýyorlar. Ortaya çýkan geliþmeler içinde üzerinde önemle durulmasý gereken bir geliþmede iþçi komiteleridir. Ýþçi komite ve konseylerini proletarya 1905 Rus Devriminde yarattý. Rusya’daki adýyla Sovyetler iktidar organý olarak geliþti ve 1917 Ekim Sosyalist Devrimi’nin iktidar organý oldu. Bizde Komite ve Konseylerin oluþturulmasý için on yýllardýr çalýþýldý. Komiteleþmeler belli oranlarda gerçekleþti ve kimi büyük eylemlerde etkili oldu. Bugüne kadar komite ve konsey örgütlenmesi iþçi sýnýfýnýn mücadelesini yönlendirecek düzeye ulaþmadý. Bugünkü süreçte ise iþçi ve emekçilerin örgütlenmeye, mücadeleye yönelmesiyle komitelerin oluþumu yaygýnlaþýyor. Ýþçiler birçok yerde kendiliðinden komiteler oluþturuyorlar. Bu eðilim devrimin örgütlenmesi için önemli bir ortam saðlýyor. Sýnýf mücadelesindeki geliþme burjuva sendikacýlýðýn etkisini de kýrýyor. Sarý sendikalarýn aþýlmaya baþlandýðý örnekler görülüyor. Kapitalizmin bunalýmýnýn yarattýðý yýkým çeliþkilerin daha açýk ve net olarak görülmesini saðlýyor. Ýþçi sýnýfýnýn çýkarlarý için mücadele eden ilerici, önder konumdaki iþçiler sendikacýlar ve burjuvalarýn iþbirliðiyle iþten atýlýyor. Bunun karþýsýnda iþçi sýnýfý birlikte eyleme yöneliyor. Yaþanan sorunlarýn çözümünde burjuva sendikacýlýðýn çözüm olmadýðý geniþ iþçi kitlesi tarafýndan daha açýk görülüyor. Ýþçiler sendikacýlarý aþan eylemlere yöneliyorlar. On yýllardýr iþçi sýnýfýnýn devrim mücadelesi önün-

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

de engel olan, iþçi sýnýfýný burjuvaziye satan sendikacýlarýn aþýlmaya baþlanmasý devrimci mücadelenin geliþmesinin ve ilerlemesinin bir göstergesidir. Sistem çözülme ve çöküþ içinde olduðundan kitlelerin yaþamsal sorunlarýna çözüm üretemiyor. Emekçiler yaþamlarýný sürdüremez hale gelmiþ olup, normal bir yaþam sürdürebilmek için sýnýf mücadelesini büyütüp sertleþtiriyor. Artýk uzun uzadýya hukuki yollara baþvurmak yerine hemen eyleme geçiliyor. Atýlan iþçilerde eyleme baþlamak sýnýfsal bir refleks haline gelen davranýþ olmaya baþladý. Ýlk olarak iþyerinde ya da önünde toplanma, sonrasýnda ise iþgal, yürüyüþ, grev gibi eylemlere baþlanýyor. Bu eylemler çoðu zaman haftalar, aylar beklemeden saatler içinde baþlýyor. Bu eylemlerde kararlýlýk ve sertlik giderek artýyor. En küçük bir eylem baþladýðýnda hemen otobüsler dolusu polis, jandarma iþçilerin üzerine gidiyor. Ýþçiler günlerce, haftalarca hatta aylarca polisle, jandarmayla bazen de zabýtayla karþý karþýya gelerek ya da çatýþarak eylemlerini sürdürüyorlar. Ýþçi sýnýfýnýn geniþ yýðýnlarýnýn eylemlerini, burjuva yasallýkla sýnýrlandýrmayýp sýnýf mücadelesinin yasalarýna göre hareket etmesi proletaryanýn devrimi zafere taþýmasý yolunda ileri bir geliþmedir. Eylemlerin, birçok baský ve yýldýrma amaçlý saldýrýlara raðmen, gözaltýna alýnmalara raðmen, çatýþmalara girilerek kararlýlýkla, uzun süreli olmasý hali yaygýnlaþýyor. Bu uzun süreli eylemler, iþçi ve emekçilerin bilinçlenmelerini saðlýyor, sýnýf mücadelesini daha ileriye taþýmalarý için eðitip deneyim kazandýrýyor. Bu süreçte yapýlan eylemler iþçi sýnýfý üzerinde kalýcý etkiler yapacak. Yükselen eylemlilikler kapitalizme karþý ayaklanmalarýn bir parçasý olarak gerçekleþiyor. Burjuvazi bu süreci geçici olarak atlatsa bile çok zayýf bir iktidarla ve çok þey kaybetmiþ olarak atlatmýþ olur. Proletarya ve emekçiler tarihsel bir fýrsatla karþý karþýya. Bunu zafere, devrime vardýrmak için savaþ büyütülmeli. Bu eylemlerde devrimci bir coþku var. Ne sendikacýlarýn yapmacýk, profesyonel tavýrlarý, ne de iþçileri deþarj etmeye yönelik boþ tavýrlar var. Ýþçilerde sosyalistlik, demokratlýk adýna zevahiri kurtarmak için zoraki girilen eylem tavýrlarý da yok. Ýþçilerin ruh hali deðiþiyor. Kavgacý, devrimci bir ruh hali yayýlýyor. Tutkuyla, hevesle, sonuç almak isteðiyle eyleme giriliyor. Bu coþku Denizlerin devrim için savaþtýðý, Che’nin dünya halklarýnýn kurtuluþu için savaþtýðý bilinçli coþkuya dönüþtürülmelidir.

9


Yeni Evrede

Kitlelerin Gücü

Mücadele Birliði

YIÐINLARIN TARÝHSEL ÝNSÝYATÝFÝ Günümüzde yaþanan bunca tarihsel olaya raðmen hala toplumlarý duraðan, yýðýnlarý gerici gören anlayýþlar mevcut. Onlar, dünya tarihinin tek taraflý yapýldýðýný düþünüyorlar. Burjuvazi (ya da onlarýn dilinde ayný anlama gelmek üzere emperyalizm), herþeyi istediði gibi belirliyor, dünyayý istediði gibi þekillendiriyor. Bu egemen güç karþýsýnda yýðýnlara da ancak “muhalefet” görevi düþüyor. Saldýrýlar karþýsýnda hep ancak savunma mantýðý taþýdýðý için “direnmenin meþruluðu”ndan öteye gitmiyor bakýþ açýlarý. Oysa bugün dünya üzerinde bulunan toplumlar, hareketli, sürekli bir iç kaynaþma ve arayýþ içerisindeler. Türkiye ve K.Kürdistan da bu sürecin bir parçasý elbette. Her kim ki Türkiye ve K.Kürdistan’da yaþanýlanlarý ve yaþanacak olanlarý dünyadaki geliþmelerden ayrý, ondan kopuk deðerlendirmeye çalýþýr, büyük bir yanýlgýya düþer. Hem dünyadaki geliþmeler Türkiye ve K.Kürdistan’ý etkiliyor, hem de Türkiye ve K.Kürdistan’daki geliþmeler dünyayý etkiliyor. Etkileþim çok yönlüdür. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda sýnýflar mücadelesi sadece devrimcilerin verdikleri bir mücadele olarak anlaþýlýyor. Devrime öncülük etmekle, devrim yapmak bir birine karýþtýrýlýyor. Oysa devrimin kitlelerin eseri olacaðý marksizmin en çok bilinen belgilerinden biridir. Bu bilinmesine raðmen, sýnýflar mücadelesi, ideolojik, politik ve ekonomik mücadele bütünlüðünden koparýldýðý zaman yanlýþ çýkarsamalara ulaþýlabiliniyor. Örneðin iþçi sýnýfýnýn ekonomik eylemlerine burun kývýrmak, ona gereken önemi vermemek, ayný zamanda böyle bir eylemlilik içinde olan sýnýfla bað kurmayý, onlarýn eylemini içeriden dönüþtürmeye çalýþmayý da gereksiz görmek bu bakýþýn sonucudur. Her eylemin devrim sloganlarýyla baþlayýp öyle geliþme göstermesini beklemek hayalciliktir. Böyle olmayan eylemleri hafifsemek, onlarýn geliþim potansiyelini görememek de devrimi sadece son eylem olarak algýlamaktan kaynaklanýr. Oysa devrim, potansiyelin içinde olanýn sýçramalarla açýða çýkmasýndan baþka bir þey deðildir. Sürecin nesnel anlamda devrimci olmasý, nesnelliðin içinde potansiyel olarak gizli olanýn yüksek olmasýdýr. Devrim hiçbir yerde ve hiçbir zaman duru gökyüzünde çakan bir þimþek gibi olmayacaktýr. Devrim her zaman az çok uzun süren bir sürecin birikimi üzerine gelebilir ancak. Yýðýnlar, her zaman en iyi deneyimleriyle öðrenirler. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda iþçi sýnýfý ve emekçiler, yýllardýr uzun bir iç savaþ süreci yaþýyorlar. Ve bu savaþ, milyonlarca insana çok þey öðretti; onlarýn bilinçlerini þekillendirdi ve daha ileri bir savaþým için hazýrladý. Bunun iyi tahlil edilmesi gerekiyor. Lenin, “Marx tarihte umutsuz bir dava için bile olsa, yýðýnlarýn umutsuz bir savaþýmýnýn, bu yýðýnlarýn daha ileri eðitiminde ve bir sonraki savaþým için yetiþmesinde temel olduðu anlarýn bulunduðunu deðerlendirebilmiþti” diyor (Marx, Engels, Marksizm, Sol Yayýnlarý, Sf.206). Yýðýnlar, Türkiye ve K.Kürdistan’da sayýsýz deneyimden geçerek öðrenmiþ, sayýsýz yenilgi ve zaferlerden geçerek bugünlere gelmiþlerdir. Bu on yýllarýn deneyimlerini gözönünde bulundurmadan, hiç kimse Türkiye ve K.Kürdistan’ýn devrim tarihini kendine göre yorumlayamaz. Özellikle kitleleri pasiflikle suçlayan ve eylemsizlikle, gericiliðin ya da burjuvazinin etkisi altýnda olmakla eleþtirenlerin önce kendilerine bakmalarý gerekmektedir. Çünkü Deniz Gezmiþ’in dediði gibi “Devrim Ya Ruhumuzdadýr, Ya Hiçbir Yerde”. Aslýnda kapitalizmin dünya krizi için yapýlan yorumlara bir bakmak bile, karþý cephede durumun vahametini görmeye yeter. Yapýlan iyimser yorumlarýn en iyisi, “krizden çýkma ihtimali”, “görece bir iyileþme” vb.dir. Bunun da hangi vadede olacaðý, ne kadar süreceði bilinmemekte-

10

dir. Nihayet IMF baþkaný Dominique Strauss Kahn, “global ev yanýyor, itfaiyeciler gibi çalýþmalýyýz” diyor. Ancak aldýklarý tedbirlerin hiçbiri krizi derinleþtirmeden baþka bir iþe yaramýyor. Dünya ekonomisinin %5–6 oranýnda küçüleceði, þu anda genel kabul görmüþ bulunuyor. ABD’nin en zengin ikinci adamý Buffet, ellerinde biriken toksit (zehirli) varlýklar için “finansal kitle imha silahlarý” diyor. Kapitalizmin üretici güçlere karþý nasýl çalýþtýðýný, herhalde, bundan daha iyi bir itirafla kanýtlamak mümkün deðildir. Kapitalistlerin ve onlarýn devletlerinin elinde birikmiþ olan zehirli varlýklar, ellerinde patlayan bir bombaya dönüþmüþ durumdadýr. Bunlarýn giderek tüm sistemi infilak ettirmesi iþten bile deðildir. Çünkü þu anda emperyalist-kapitalist sistem, patlayýcýlarla dolu bir oda gibidir. Yaþanan bu büyük ekonomik buhrandan bir devrimden çok, çýksa çýksa bir faþizm çýkabileceði beklentisi içinde olan iflah olmaz karamsarlarýmýza sormamýz gerekiyor: Ekonominin nesnel yasalarý size bir þey göstermiyor diyelim, dünya tarihinden de mi öðrenmiyorsunuz. Engels’in “þairlerin en büyüðü kuþkusuz” dediði dünya tarihinden... Elbette kapitalizmin bunalýmda olduðu dönemlerde bir faþizm, dahasý bir savaþ tehlikesi vardýr. Ama zaten þu anda dünya üzerinde bir 3.Dünya Savaþý yaþanmýyor mu? Daha önce yaþanan 2 paylaþým savaþýndan farklý olarak tekeller ve onlarýn faþist devletleri dünya halklarýna karþý bir savaþ sürdürmüyorlar mý? Ve bu savaþýn gerçekliði kadar, dünya üzerinde bir devrim süreci de mayalanmýyor mu? Ya da soruyu þöyle soralým: emperyalist-kapitalist ülkeler, bugün sürekli bir “sosyal patlama”, “ayaklanma” korkusuyla yatýp kalkmýyorlar mý? Onlarýn tüm gündemini belirleyen, dünya üzerinde dolaþan “komünizm hayaleti” deðil mi? Buna ek olarak, bir soru daha sorabiliriz: Bugün dünya ve üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda tüm koþullar, bizi lehimize mi? Kuþkusuz... Kapitalizm, tarihinin en aðýr bunalýmlarýndan birini yaþýyor mu? Evet... Kaldý ki, “...Bir savaþýma, ancak beklentilerin lehte olmasý koþuluyla girilmesi söz konusu olsaydý, dünya tarihini yapmak, gerçekten çok kolay olurdu.” (Marx, Kugellman’a Mektubu’ndan). Bugün koþullar, tüm dünya üzerinde kapitalizmin bir toplumsal devrimle aþýlmasý için uygundur. Bundan çok daha az uygun olan dönemlerde dünya tarihini yapmak için yola çýkmýþ olanlar, bugünkü koþullarda harekete geçmek için fazlasýyla nedene sahiptir. Ve dünya tarihini yapabilmek için, artýk devrimci eylemler kaçýnýlmaz olmuþtur. Yýðýnlar içinde yer alacak, onlarýn kendi deneyimleriyle öðrenmelerini saðlayacak, her deneyimden dersler çýkarýp bunlara dayanarak devrime bir þeyler öðretebilecek bir anlayýþ esas alýnmalýdýr. Þimdi yýðýnlar, ateþlenmeyi bekleyen birer fitil gibiler... Burjuvazi, tarihsel anlamda inisiyatifini tamamen yitirmiþ durumda. Kitleler, tarihin geliþimi üzerinde daha fazla söz sahibi olacaklarý bir döneme girmiþ durumdadýr. Bir kez daha vurgulayalým ki, “bu yeni dönem, yürek, bilinç ve silaha dayanacaktýr”. Lenin, “Marx’ýn her þeyin üzerinde deðer verdiði þey, yýðýnlarýn tarihsel inisiyatifi idi” diyor. Þimdi yýðýnlarýn tarihsel inisiyatifinin ortaya çýkmasý için daha fazla emek verme zamaný... Emperyalist-kapitalist sistemin dünya bunalýmý derinleþtikçe, bu tarihsel inisiyatifin ortaya çýkmasý ve kapitalizmin kara kitabýný kapatmasý daha kolaylaþacaktýr. Dünya tarihinin bundan sonraki kýsmý, proletaryanýn güneþli elleriyle yazýlacaktýr. Tarihin en güzel yerinde son sözü proletarya söyleyecektir.

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009


Yeni Evrede

Mücadele Birliði

FABRÝKALAR TARLALAR SÝYASÝ ÝKTÝDAR

HERÞEY EMEÐÝN OLACAK

Son yüzyýlýn en büyük krizi olarak nitelenen ekonomik kriz, biz leninistlere göre kapitalizmin sonunun göstergesidir. Þu anda kapitalizm sýnýrlarý içerisinde söylenecek her söz, sosyalizm kelimesi geçmeyen, daha doðrusu devrim ve iktidar sözcüðü geçmeyen her insancýl, demokratik kavram, kapitalizme hizmet edecektir. Þunu asla unutmamak gerekiyor. Faþist devlet zor duruma düþtüðü zaman her fýrsatta kendi konumundan tavizler verir. Kürt, Alevi, Nazým Hikmet gibi açýlýmlarý böyle deðerlendirmek gerekir. Bilinen bir aný vardýr. Lenin 1917 Ekim Devrimi öncesi evinde saklandýðý bir iþçinin eve getirdiði ekmekleri ona göstererek “ekmekleri düzeltmiþler demek devrim yakýn” sözü kapitalistlerin devrimi önlemek pahasýna neleri yapabileceklerini göstermektedir. Günümüzde “eskinin” en azýlý faþistleri bile mecliste her sorunu konuþmalýyýz, tartýþmalýyýz demeye baþlamýþlarsa varýn gerisini siz düþünün. Faþistler aslýnda þunu söylemek istiyorlar: “Bizler artýk katliamlarla, baskýlarla bu iþi götüremeyeceðiz, ne yaparsak yapalým hâkimiyetimizi kaybediyoruz ve sonumuzu görüyoruz, bu nedenle gelin aramýzda anlaþa yapalým” Bunun anlamý son derece açýk. Kapitalizme indirilecek her darbe, her devrimci kitle eylemi ve devrimci savaþ çatlaðý daha fazla büyüterek kapitalizmin sonunu getirecek. Tarih bize neler yapabileceðimizi açýk açýk gösteriyor. Bu nedenle 13 Haziran – 17 Temmuz Alpagut Linyit Madenlerindeki grev ve iþçi denetimini incelemek ve yeniden tartýþmak, dersler çýkarmak gerekiyor. Özel mülkiyet kavramýna indirilen bir darbe, incelenmesi ve ders çýkarýlmasý gereken bir deneyimdir. Þimdi þanlý direniþin nasýl gerçekleþtiðine göz atalým. Alpagut Linyit Madenleri Çorum Ýl Özel Ýdaresinin yönetimiyle çalýþtýrýlýyordu. Linyit maden yöneticileri seçilmiþ, siyasi partilere yakýnlýðýyla bilinen ve maden ocaðýna sadece maaþlarýný almak için gelen kiþilerdi. Bununla birlikte iþçilerin durumu, çok kötüydü. Çalýþma koþullarý oldukça kötü, yasa düzenlemelere aykýrý ve iþ kazalarý yoðundu. Ýþçi ücretleri zamanýnda ödenmiyordu. Bu nedenle iþçiler 1968 yýlýnda 43 gün süren grev yapmak zorunda kaldýlar. Bu grev iþçiler arasýnda hem deneyim hem de dayanýþmayý saðladý. 1969 yýlýnda iþçilerin çalýþma koþularýnýn çok kötü duruma gelmesi sonucu Alpagut Maden Ýþçileri Sendikasý iþletmenin Türkiye Kömür Ýþletmeleri’ne(TKÝ) devredilmesi için Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlýðý’na baþvurdular. Ama olumlu yanýt alamadýlar. 1969 Haziran’ýnda iþletmenin durumu çok kötüydü. Ýþçilerin maaþý 3 aydýr ödenmiyor, teknik kadrolar iþletmeye uðramýyordu. Bunun sonucunda 13 Haziran 1969 yýlýnda 786 iþçi iþletmeye el koydu.

Bu iþçilerin iki amacý vardý. Birincisi ücretlerini alabilmek için, üretimi bizzat kendileri yapacak, satýþýný kendileri planlayacaktý. Ýkincisi ise iþletmenin TKÝ tarafýndan alýmý saðlanacaktý. Bunun sonucunda iþçiler örnek bir biçimde madenlerde üretime baþladýlar. Planlamayý yapmak, çalýþmayý düzenli bir hale getirebilmek için iþçi kurulu oluþturuldu. Bir iþçi kurulunda çalýþmak istemeyen 40 kadar ustabaþý ve ekip þefi iþten çýkartýldý. Alpagut Linyit İşçileri Ýþçiler üretimi artýrabilmek için gece gündüz çalýþtýlar. Üretim, kýsa zamanda 280 tondan 480 tona kadar çýkarýldý.. Üretimi yapan iþçiler, satýþý da bizzat yapmaya karar verdiler. Ýþçiler kurulu satýþý doðrudan yapmak amacýyla satýþ komiteleri oluþturdu. Bu komiteler köy köy kent kent dolaþýp satýþ yaptýlar. Bu satýþlardan elde edilen gelirler iþçiler arasýnda eþit þekilde paylaþtýrýlýyordu. Bunun sonucunda iþçiler arasýnda muazzam bir dayanýþma örneði sergilendi. Maden iþini sevmeyen köylüler bile gelip grevcileri ziyaret ediyor, onlarla omuz omuza veriyordu. Alpagut olayý ülke çapýnda yanký uyandýrmaya baþlamýþtý. Patronlar ilk baþlarda iþçilerin üretim yapamayacaðýný grevin sona ereceðini sanýp, greve müdahale etmediler. Ýþçilerin üretimi kendi kolektif dayanýþmalarýyla yapýp, bunu kanýtlamalarý sonucunda kapitalistler endiþelenmeye baþladýlar. Bunun sonucunda valilik grevin bitirilmesi için iþçi kuruluyla görüþtü. Kapitalistlerin grevi derhal bitirmek istemelerinin nedeni þunlardý: Bu grev doðrudan özel mülkiyete yönelikti, bu grev iþletmelerin kapitalist olmaksýzýn iþletilebileceðini gösteriyordu. Böyle bir eylem iþçi köylü memur arasýnda pek görülmeyen dayanýþma örneði sergiliyordu. Ve ülke çapýnda yanký uyandýrýyor, diðer iþçilerin ve köylülerin dikkatini çekiyordu. Bununla birlikte bu eylemin diðer iþletmelere sýçramasýndan korkuluyordu. Bunun sonucunda 17 Temmuz 1969 Ankara’dan Alpagut’a gönderilen özel jandarma birliði madenlerin etrafýný çevirip grevcilerle çatýþtý. Beþ sendikacý ve yedi madenci bir büro çalýþaný tutuklandý. Daha sonra 5 ay süren pasif direniþler yapýldý. Bir kaç ay sonra iþletme TKÝ’ye devredildi. Bu tarihi deneyimi anlatmamýn sebebi, iþçi sýnýfýnýn mücadele deneyimlerinden doðru dersler çýkartmaktýr. Diðer hareketler varsýn demokratik haklardan söz etsinler, krizin faturasýný ödemeyeceðiz desinler, insanca yaþamak istiyoruz desinler, barýþ desinler. Biz leninistler ise iktidar dýþýnda her þey hiçbir þeydir diyoruz. Ýnsanca yaþam, barýþ, demokratik haklar, hepsi devrimle gelecek. Ýþte biz leninistler bunu söylüyoruz. Emekçi halklara, reformlar için deðil, devrim için savaþýn yolunu gösteriyoruz.

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

Bilecik’ten Bir Leninist

11


Gündem

KÜRT HALKINI HALKLARIN MÜCADELE BİR

Yüzünden hiç eksik etmediði o dincilere mahsus sahte gülücükle, A.Gül, önce Kürt sorununda “iyi þeyler olacak” sözleriyle tartýþmalarý baþlattý. Bu “iyi þeyler”in ne olduðunu sorma ihtiyacý bile duymadan herkes nalýncý keseri gibi kendine yonttu. UKH tarafýna sorsanýz, devlet “Kürt Sorunu”nda bir uzlaþmanýn eþiðine gelmiþti ve bunun için yeni bir “açýlým”ýn hazýrlýðý içindeydi. Söz konusu açýlým “açýlým” nasýl bir þeydi, belli deðil; bunu UKH’nin kendisi de tarif edemiyor zaten. Liberal, aydýn, burjuva yazar-çizer takýmýna sorsanýz, hükümet ve UKH’ne “saðduyu” hâkim olmaya baþlamýþtý. Þimdi süreci daha ileri götürmenin zamanýydý; her cenazede ölü, her düðünde damat bu adamlar arabuluculuk için kollarý sývadýlar. Hükümete sorsanýz, PKK bir deðiþim içindeydi ve bunun deðerlendirilmesi lazýmdý. Nasýl deðerlendirilecekti? Bunu da Ýçiþleri Bakaný’ýndan öðreniyoruz: “PKK’nin tasfiyesi için adý af olmasa da devlet bazý adýmlar atabilir”di. Devlet bu, bununla yetinecek deðil ya! Kürt halkýný rahatlatacak baþka adýmlar da atmaya hazýrdý. A.Öcalan’ýn yanýna birkaç tutuklunun yerleþtirilmesi, Kürt köylerine eski adlarýnýn geri verilmesi ve hatta Kürt halkýna “þefkat” elinin uzatýlmasý gibi. Þu “þefkatli el” var ya, devlet onu uzatmaya baþlamýþ bile. Gazeteler böyle yazýyor. Özel tim polisinin silah dipçiði ile dövdüðü Kürt çocuðunu generaller, paþalar hastanede ziyaret etmedi mi ve dahasý o polis derhal açýða alýnmadý mý? Devlet “þefkatli” yaklaþýmýný göstermek için daha ne yapsýn? Okur, bu açýklama ve sözleri þaka

12

Yeni Evrede

Mücadele Birliði

ya da mizah meraký sonucu yapýlmýþ þeyler olarak düþünebilir, ama deðil. Açýklamalar ve sözler devletin en tepe noktasýnda duran kiþilere ve bir politik hareketin temsilcilerine ait. Devletin ve tekelci sermaye sýnýfýnýn açýklama ve davranýþlarýnda anlaþýlmayacak bir þey yok aslýnda. Onlar çok þey verir gibi yapýp az þey vererek; daha doðrusu, hiçbir þey vermeden çok þey almaya çalýþýyorlardý. Bütün bir ulusun özgürlük savaþýný bir tas çorba karþýlýðý bitirmeye çalýþmak gibi. Kendi sýnýf çýkarlarý açýsýndan onlarýn bu davranýþý anlaþýlabilir de onlarla savaþan ulusun ulusal temsilcilerinin bunlara kanmasýna ne demeli? Orta oyununa benzeyen bu durum bununla bitse yine de “iyi” diyeceðiz. Önce “iyi þeyler olacak” müjdesini(!) veren A.Gül, bir süre sonra bir adým daha ileri giderek “tarihi fýrsat”tan söz etmeye baþladý. “Adýna ne derseniz deyin, ister Kürt sorunu, ister terör sorunu ya da baþka bir þey deyin, fark etmez, sonuçta bu sorunun çözümü için tarihi bir fýrsat yakalanmýþtýr” diye açýkladý A.Gül. Nedir bu “tarihi fýrsat”, ne zaman ortaya çýkmýþtýr, nasýl ortaya çýkmýþtýr; uzun bir süre kimse anlayamadý. Anlamak için A.Gül’ü beklemek gerekti. Israrlý sorular karþýsýnda dayanamayan A.Gül nihayet “tarihi fýrsat”ý devletin kurumlarý arasýnda uyumun saðlanmýþ olmasý olarak açýkladý. Kimse de “sen Kürt halkýyla, Türk halkýyla, alay mý ediyorsun” diye sormadý. Daha kötüsü, UKH’nin temsilcileri, bu soruyu sormak bir yana, kendileri de, ne olduðunu bilmedikleri bu “tarihi fýrsat” edebiyatýna baþladýlar. O zaman, A.Gül’ün açýklamasýný bir an i140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

çin doðru kabul edip biz soralým: Faþist devletin kurumlarýnýn, hükümetin, ordunun, polisin, MÝT’in vb. uyum içinde olmasýndan Kürt halkýnýn payýna ne düþer? Zulüm, baský, katliam ve kölelikten baþka? Yoksul Kürt halký bu sorunun yanýtýný çok iyi biliyor. Yine de yaþam bizden, yani devrimden, ezilen halklardan, emekçi sýnýflardan yana. Tekelci sermaye sýnýfýnýn, faþist devlet kadrolarýnýn, burjuva politikacýlarýn, burjuva basýnýn, liberal denen aydýnlarýn, bütün bu pis karýþýmýn Kürt halkýný, emekçi sýnýflarý, devrim cephesini aldatmak için attýklarý her adým sýnýflar savaþýndaki, özgürlük savaþýndaki bir geliþme tarafýndan boþa çýkarýlýyor. Gerçekler devrimcidir, yaþamýn kendisi devrimcidir. Burjuva ve küçük burjuva politika alanýndaki yalanlar, demagojiler, aldatmacalar yaþamýn gerçeklerine çarpýnca tuzla buz oluyorlar. Yaþamdaki gerçek olaylar, Kürt halkýnýn, emekçi sýnýflarýn gözünü açýyor, çarpýþan taraflarýn gerçek niyet ve amaçlarý hakkýnda açýk bir fikre sahip olmalarýný saðlýyor. Ýþte bir örnek: A.Gül, faþist devlet ve tekelci sermaye sýnýfý adýna en yüksek makamýn temsilcisi olarak, yüzüne yapýþmýþ o sahte gülümsemeyle “tarihi fýrsat” laflarýný terennüm ederken ordu Gabar daðýnda öldürdüðü gerilla sayýsýyla övünen açýklama yapýyordu. Ayný sýralarda Kato daðý bombalanýyor; HPG altý gerillanýn topraða düþtüðünü açýklýyordu. Sakarya’da Kürt halký üzerinde hiç eksik olmayan linç giriþimlerinin bir yenisi tekrarlanýrken “þefkatli” devletin valisi bu giriþimlerin “münferit” olduðunu açýklýyordu. Faþistlerin linç giri-


Yeni Evrede

IN ÖZGÜRLÜĞÜ RLİĞİ İLE KAZANILACAKTIR Mücadele Birliði

þimlerinin arkasýnda polisin, jandarmanýn, valinin olduðunu bilmeyen yok. Gerilla, “eylemsizlik” kararýna raðmen, bu katliamlara mayýnlý eylemlerle yanýt veriyor. Ordu, mayýnlý eylemler sonucu yediði darbeyi unutturmak için zaman geçirmeden Lice, Kulp, Gabar daðlarýný bombalýyor. “Þefkatli devlet”in ordusu, “bir terörist grubu tam isabetle” vurduðunu övünçle açýklýyor. Sonuç: son bir ay içinde yani þu “tarihsel fýrsat” lafý ortalýkta dolaþmaya baþlayalý beri, aralarýnda üst düzey bölge komutanlarýnýn da bulunduðu 20 den fazla gerilla öldürüldü. Daðda bunlar olur biterken þehirlerde neler oluyordu? Kýsaca özetlersek, önce “PKK’nin Türkiye örgütlenmesi”ne yönelik operasyon adý altýnda DTP’ye yönelik geniþ çaplý bir operasyon düzenleniyor. Genel Baþkan yardýmcýlarý da dâhil onlarca kiþi gözaltýna alýnýyor. Sonra, ayný operasyonun devamý olarak KESK’e yönelik bir operasyon yapýlýyor ve PKK sempatizaný/taraftarý olduklarý bahanesiyle birçok kiþi daha gözaltýna alýnýyor. Bunlarýn çoðu tutuklanarak zindanlara atýlýyor. Bu arada, Kürdistan ve Türkiye’de yüzlerce kiþinin çeþitli gerekçelerle tutuklandýðýný da söylemek gerek. Bu arada faþist devletin son “iyi” ve “þefkatli” davranýþý Ankara’dan geliyor. Ankara 13.Aðýr Ceza Mahkemesi, milletvekili dokunulmazlýðýný hiçe sayarak, DTP’li milletvekillerinden bazýlarýný ifade vermeye çaðýrýyor. DTP, yerinde bir kararla, milletvekillerinin kendi rýzalarýyla ifade vermeye gitmeyeceklerini açýkladý. Polis isterse gelip zorla götürebilirdi. Ama devletin, 1994’te yaptýðý gibi,

polise “zorla getir” emri verecek ne gücü ne takati vardý. Tarih tekerrür etmiyordu. Ne faþist devlet ve tekelci sermaye sýnýfý 1994’teki gücündeydi ne de devrim güçleri, Kürt halký o yýllardaki koþullardaydýlar. O yýllardan bu güne köprünün altýndan çok sular akmýþ, durum tersine dönmüþtü. Þimdi Kürt halký ve Türkiye emekçi sýnýflarý devrimci bir atýlým içine girmiþken faþist devlet ve tekelci sermaye sýnýfý savunma pozisyonuna girmiþti. Newroz, 1 Mayýs ve bu iki büyük eylem arasýnda geçen sayýsýz devrimci kitle eylemi bu tablonun en somut ifadesiydi. Ýþte ancak güçler dengesinin bu tablosu iyi anlaþýlýr ve hesaba katýlýrsa DTP’nin çýkýþý karþýsýnda Meclis Reisi Toptan Köksal’ýn alttan almasý, A.Gül’ün “iyi þeyler olacak”,”tarihi fýrsat” demagojileriyle oyalama çabalarý içine girmesi doðru anlaþýlabilir. Tekelci sermaye sýnýfýnýn amaç ve niyeti aslýnda çok da belirsiz, anlaþýlmayacak bir durumda deðil. Amaç, taviz bile denmeyecek þeyler karþýlýðýnda UKH’ni silahsýzlandýrarak iki ülke devriminin kolunu kanadýný kýrmak; böylece güçler dengesini tersine çevirerek iki ülkenin birleþik devrimini ezmek. Bunun için zaman ve soluklanmaya ihtiyaçlarý var. Soluklanmak, güçlerini toparlamak ve yeniden düzene sokmak için ihtiyaç duyduðu zamaný, bir yandan askeri operasyonlarýný sürdürürken, diðer yandan da UKH içindeki “uzlaþma” eðilimlerini kýþkýrtarak, UKH’ni sonu gelmez “çözüm” tartýþmalarý içine sokarak ve mümkünse UKH içinde çatlaklar yaratarak elde etmeye çalýþýyor. UKH içinde son günlerde ortaya çý140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

Gündem

kan “Ýskoçya Modeli olurdu-olmazdý” tartýþmasýna, ya da askeri eylemlerin DTP tarafýndan kýnanmasýna bakýlýrsa, bu çatlak yaratma politikasýnýn pek de beyhude olduðunu söylemek mümkün deðil. UKH de farkýnda ki, devlet DTP’ye karþý “bana PKK’nin kellesini ver, sana ufak tefek tavizler vereyim” politikasýný izliyor. Bütün bunlardan, tekelci sermeye sýnýfý ve faþist devletin baþarýlý olacaðý, güçler dengesini devrim aleyhine çevirebileceði sonucu mu çýkar? Hayýr, böyle bir sonuç çýkmaz. Karþý-devrim cephesinin amaç ve çabalarýný tespit etmekle onun baþarýlý olacaðýný söylemek çok farklý þeylerdir. Þunu þimdiden kesin biçimde söylemek mümkün: Birincisi, tekelci sermaye sýnýfý ezen ulus konumundan asla vazgeçmez. Bunun sonucu ve devamý olarak, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakký sorunu, devlet UKH’ni “uzlaþma” yani tasfiyeyi kabul etme noktasýna çekse bile, olduðu gibi kalýr. Bu demektir ki, Kürt ulusunun özgürlük savaþý, ezilen ulus durumuna son verme savaþý, onu doðuran nedenler ortadan kalkmayacaðý için, baþka biçim ve araçlarla da olsa devam edecektir. Tekelci sermaye sýnýfýnýn temel korkularýndan biri de bu deðil mi? Ýþte bu nedenle, daha önce de yazdýk, tekrarlamakta yarar var: Kürt ulusunun kaderi burjuva diplomasisinin karanlýk koridorlarýnda, kapalý kapýlar ardýnda yapýlacak pazarlýklarla deðil, Kürt-Türk halklarýnýn mücadele birliði ile belirlenecektir. Son sözü, pazarlýk masalarýnda sýkýþan eller deðil, iki ülkenin proletaryasý ve emekçi halklarý söyleyecektir.

13


Yeni Evrede

Okur

BUGÜN 1 MAYIS!

Bugün 1 Mayýs. Ýþçi Sýnýfýnýn Birlik Mücadele ve Dayanýþma Günü. 8 saatlik iþgünü için, 1886’da yapýlan grev ve gösterilerin üzerinde yükselen, iþçi sýnýfýnýn þanlý günü. 1889’da iþçilerin uluslararasý örgütü II. Enternasyonal, 1 Mayýs’ý tüm dünya iþçilerinin günü olarak ilan etti ve o günden bu güne her ulustan, dinden, ýrktan iþçi, uluslararasý sermayeye karþý, uluslararasý iþçi sýnýfýnýn birliðini ve mücadelesini kesin bir kararlýlýkla ortaya koyuyor. Ülkemizde de bugün iþçi ve emekçi kitleler meydanlarý dolduruyorlar, fabrika ve iþyerlerinde bugünün ruhuna uygun toplantýlar yapýyorlar. Sermayenin saldýrýsýna karþý, mücadele bayraklarýný daha güçlü yükseltmek için güçlerini topluyor, saflarýný sýklaþtýrýyorlar. Tüm yasaklamalara, katliamlara, unutturma çabalarýna, bahar bayramý zýrvalarýna karþý, yüz yýldan fazla bir süredir herkes biliyor ki, iþçi sýnýfýnýn ve emeðin bir günü var. Peki sermayenin bir günü var mý? Denilecek ki; “Emek sömürüsü, ücretli kölelik hüküm sürdükçe, zaten her gün sermayenin bayram günü deðil mi? “Evet öyle. Ama yine de sermayenin göðsünü gere gere, “Bugün bizim günümüz” diye ilan ettiði bir günü yok. Onun kara günleri, Kara Çarþamba’larý, Pazartesi’leri (kriz ve çöküþ günleri) var ama, bayramlarý yok. Onlar askeri darbe günlerini, saldýrý ve müdahale günlerini bin bir kýlýf altýnda destekler ve kendi günleri ilan ederler. Ama bütün bu “þanlý iþlerin þerefine” tüm dünyada bir sermaye günü ilan edemezler. Ýnsanlýk dýþýlýðýn, baský, zulüm ve sömürünün kaynaðý olmak, gayrý meþruluk onlarý engeller ve bunu yapamazlar. Ýþte bu iki ayrý dünya, iki ayrý sýnýftýr. Üretim içindeki yerleri ile, yaþantýlarý ile, duygu, davranýþ ve tutumlarý ile birbirine taban tabana zýt, çýkarlarý bütünüyle ters yönlerde olan iki ayrý toplumsal kesimdir. Biri, iþçi sýnýfý ne kadar insani, - insanlýktan çýkarýlma çabalarýna karþý - tüm güzelliklerin savunucusu, yeni bir dünyanýn temsilcisi ve onun bilinçli kurucusu ise; diðeri, sermaye sýnýfý insanlýk dýþýlýðýn, tüm çirkinliklerin, eski ve köhnemiþ olan her þeyin temsilcisi ve savunucusudur. Onun dünyasý sömürü, kan ve ateþ üzerine kurulmuþtur. O Filistin’dedir, Afganistan’dadýr, Vietnam’dadýr. O ABD’dir, o Ýngiltere’dir, Almanya’dýr, Fransa’dýr... Tüm çarpýtma, yalan ve demagojilere, aksi yöndeki propagandalara karþýn, 1 Mayýs 2009’da da, iþçi sýnýfý ile sermaye arasýndaki tüm çeliþkiler, tüm temel sorunlar yerli yerinde, çözülmeden duruyordu. 113 yýl önce var olan temel sorunlar bugün de varlýðýný sürdürüyorlar. Bir yanda uzun çalýþma ve aþýrý sömürü, diðer yanda iþsizlik, karþýda ise aylaklýktan, can sýkýntýsýndan sapkýnlýða yönelmiþ bir sýnýf. Bir yanda lüks ve sefahat, diðer yanda açlýk ve yoksulluk. Bir yanda yaþam kavgasý, karþý tarafta sürekli yenilenen silahlar ve artan zulüm. Bir yanda yurdunu, insanýný savunma, diðer yanda ateþ ve iþgal. Bir yanda... Diðer yanda... Bizler ve onlar. “Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez. Yepyeni bir güneþ doðar, bizde ve ülkelerde.” Selam olsun iþçi sýnýfýna, selam olsun yaratana! Gaziantep / Ýslahiye’den Bir Emekçi

14

Mücadele Birliði

DÝSK BUC A EM EKL Ý-SEN ÞUB ES Ý 1 MAY IS’TA TAKS ÝM’DEYD Ý

Ýzmir Buca Emekli-Sen þubesi 1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný Taksim’deydi. Kimisi 1977 1 Mayýs’ýnda da bulunan EmekliSen üyeleri, 32 yýl sonra yine Taksim Meydaný’na çýktýlar. DÝSK’in Taksim’e çaðrýdan vazgeçmiþ olmasýna raðmen, Emekli-Sen Ýstanbul’a gitti. Bizler Mücadele Birliði olarak Taksim’e giden Emekli-Sen üyelerine orada neler hissettiklerine dair görüþlerini sorduk… Mikail abi: 77 1 Mayýs’ýndan baþlamak lazým aslýnda. Orada AKM’nin önünde o iþçi, zincirli iþçi var ya onun fotoðrafýnýn altýnda bekliyordum. Saat 19.00’a beþ kala Kemal Türker konuþurken yukardan sol tarafýmýzdan kurþun yaðmuru yaðmaya baþladý, bombalar patladý, panzer içeri girdi, beyaz bir arabadan kurþun atýlmaya baþlandý. Ufaktan öyle atlattýk o günü, ama o etki 32 yýl devam etti bizde. Sermayeden rövanþý aldýk 2009 1 Mayýs’ýnda. Kararlýydýk, Emekli-Sen’le gittik ve o rövanþý burjuvaziden aldýk. Söke söke aldýk. Hiç kimse buyur etmedi bizi alana, yani kavga dövüþ barikatlarý yýka yýka insanlarý aramýza alarak yürüdük, barikatlar yýkýldýkça çoðaldýk, bu arada içimizde zehirlenenler de oldu. Bunlarý atlattýk ve sonuçta 32 yýl sonra biz rövanþý aldýk. Sermayeden, bu kapitalist devletten rövanþý aldýk yani. Sümbül abla: Oradaki duygular nasýl anlatýlabilir ki yaþamak lazým. Oraya giderken duygu yüklenip gitmek zorundasýn. Aslýnda gücün oranýnda kolektif bir þekilde orada olmak istiyorsu,n ama olmuyor. Bu kadar baskýnýn, bu kadar engellemenin karþýsýnda insanda daha fazla hýrs oluyor. Orada insan örgütlenmenin ne kadar önemli olduðunu görüyorsun. Örgütlü olunduðu taktirde yýkamayacaðýmýz hiçbir güç yoktur bunun inancýndayým. Orhan abi: Bundan 32 yýl önce yaratmýþ olduðumuz geleneðimizin rövanþýný almak için Taksim’e çýktýk. Çok mutluyum yani, þimdi 77 1 Mayýs’ýnda 34 yoldaþ katledildi. O günlerde biz de oradaydýk. O katledilen yoldaþlarýn yakasýndan kýzýl karanfilleri topladýk. Bizim bu 1 Mayýs’ta bir inadýmýz vardý o kýzýl karanfilleri katlettikleri yere teslim etmekti ve bunu hayata geçirdiðimiz için çok onur duyduk. Oraya benimle ayný düþünceleri paylaþan yoldaþlarla birlikte gidip orada bunu hayata geçirmemiz gerçekten anlamlý bir þeydi. Ama bugün sýnýfýn, suçlama gibi deðil de asimile olmasýndan dolayý Taksim Meydaný’ndaki 1 Mayýs’a katýlým az olmuþtur. Bu böyle olmamalýydý. Bazý kiþilerin “her yer Taksim” demesine raðmen biz yine de “Taksim” dedik. “Her yer Taksim” demenin bir anlamý yok, biz de biliyoruz her yer Taksim tabi ki. 1 Mayýs dünya iþçi sýnýfýnýn birlik, mücadele, dayanýþma günü, bayram günü deðildir yani, mücadele günü olduðu için bayram deðildir. “Her yer Taksim” diyen arkadaþlara ben þunu söylemek istiyorum: bir rövanþ vardý alýnmasý gereken, bunu arkadaþlar herhalde idrak edemediler. Bu konuda çok üzgünüm. Ama çok mutluyuz biz Taksim’e girdik. 32 yýllýk rövanþýmýzý aldýk.’ Sýra neyde diyen bir arkadaþa ‘sýra Sosyalizm’de’ yanýtýný verdikten sonra konuþmasýný bitirdi.

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

ÝZMÝR MÜCADELE BÝRLÝÐÝ


Yeni Evrede

Eylem

Mücadele Birliði

SABAH-ATV GREVCÝLERÝ HUKUK MÜCADELESÝNÝ KAZANDI

107. gününde grevlerini sürdüren Atv-Sabah iþçileri, ilk zaferlerini kazandýlar. Turkuvaz Medya’nýn, Türkiye Gazeteciler Sendikasýnýn (TGS) yetki belgesinin geçersizliði istemiyle açtýðý dava, TGS lehine sonuçlandý ve iþe iade davasý kazanýldý. Greve çýktýklarý için iþten atýlan Atv-Sabah iþçileri, iþe dönerek grevlerine devam edecekler. Kazandýklarý bu ilk zaferle ilgili olarak Atv-Sabah iþçileri bir bildiri yayýnladý. Bu bildiriyi yayýnlýyoruz: “Grevin ilk gününden beri soruyorlar: ‘Neden greve çýktýnýz?’ Cevap veriyoruz: ‘Ýþveren toplu sözleþme imzalamadýðý, iþyerinde sendika istemediði için greve çýktýk.’ ‘Ne istediniz ki’ sorusu geliyor bu kez; ‘Ücrette mi anlaþamadýnýz?’ Biraz daha açýyoruz konuyu: ‘Türkiye Gazeteciler Sendikasý’nýn (TGS) toplu sözleþme görüþmelerinde önerdiði 59 maddenin 22’sinde uzlaþma saðlandý. Kalan maddeler tartýþýlacaðý zaman iþveren masadan kalktý. Arabulucu devreye girdi ama arayý bulamadý. Bu durumda sendikanýn grev kararý almaktan baþka bir seçeneði kalmadý.’ 13 Þubat 2009 Cuma gününden beri grevdeyiz. Ýþveren, iþyerinde sendikanýn kökünü kazýmaya çalýþtýðý için sadece 10 kiþiyiz. Turkuvaz Medya’nýn sahibi olduðu Sabah-ATV binasý önündeyiz. Dergi grubunun bulunduðu Sefaköy’deyiz. Bu grevden sýnýrlý sayýda kiþinin haberi var. Çünkü ana-akým medya, böyle bir grev yokmuþ gibi davranýyor. 12 Eylül darbesiyle sona eren Banknot Matbaasý grevinden 29 yýl sonra, basýnda uygulanan ilk grev olma özelliði taþýyan SabahATV grevini görmeyen yayýn yönetmenleri ve editörler haber atlýyor. Sabah-ATV grubunun (Turkuvaz Medyaya kýsaca Sabah-ATV diyoruz) kapýsýnýn önündeki grevi görmezden gelmesi, ana akým medyada mevzilenmiþ muteber(!) isimleri hiç rahatsýz etmiyor. Haberciler bir yana, her gün köþelerinde Türkiye’de hak, hukuk, adalet olmamasýndan yakýnan köþe yazarlarý da bu durumu ‘kanýksamýþ’ durumda.

Greve çýkýlacaðýna inanmadýklarý gibi grevin devam edeceðine de inanmýyorlar herhalde. Sabah-ATV yöneticileri, grevden bir gün öncesine kadar hiç tepki vermedi. 12 Þubat 2009 gecesi, (greve çýkýldýktan sonra iþine son verilen) Turkuvaz Medya Grubu Yönetim Kurulu Danýþmaný Ahmet Tezcan, TGS Baþkaný Ercan Ýpekçi’yi ‘uzlaþmak’ için yemeðe davet etti. Getirdiði öneri özetle þöyleydi: Grev kararýný kaldýrýn. Bize iyi niyetinizi gösterin. Bir yýl beraber çalýþalým. Türkiye’de ‘partner sendikacýlýðý’ beraber geliþtirelim. Ýpekçi elbette bu teklifi reddetti ve ertesi gün Turkuvaz Medya’nýn Balmumcu, Sefaköy ve Ankara Balgat’ta faaliyet gösteren iþyerlerine grev pankartý asýldý. Ama iþverenin grevin biteceðine dair bir umudu vardý yine de. Grev pankartýnýn altýnda 10 kiþi vardý neticede. Ankara’dan greve katýlan olmamýþtý. Ýþ kolaydý. 10 kiþi bir gün gelir, iki gün gelirdi. Sonra dayanamazdý hiçbiri. Hepsi çeker giderdi. Grev de böylece kendiliðinden biterdi. Zaten sendika da arkalarýnda durmazdý. Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu (TMSF) döneminde baþlayan örgütlenmenin ilk safhalarýnda, sendikal faaliyetlerde bulunduklarý için iþten sessiz sedasýz çýkarýlan 3 iþçi ile ayný nedenden ötürü grevden önce iþten çýkarýlan 1 gazeteci gibi, bu 10 kiþi de ‘halledilir’di. (TMSF, Sabah-ATV grubunun da sahibi olan Ciner Medya Grubu’na baðlý þirketlere 2007 yýlýnda el koymuþ, toplu sözleþme görüþmeleri bu þirketler Çalýk Holding’e satýldýktan sonra baþlamýþtý. Turkuvaz Medya, bir Çalýk Holding kuruluþu.) 10 grevcinin, grev pankartýnýn altýný boþaltmayacaðý anlaþýlýnca Sabah-ATV grubu ‘önlem’ aldý. Böylece grevin beþinci gününde, grevdeki gazetecilerin iþ akitlerini tazminatsýz feshetti. Oysa kanunen grevdeki iþçi iþten atýlamýyordu. Turkuvaz Medya, kaybedeceðini bildiði davalar açarak þansýný denedi. Sendikanýn yetki belgesinin geçersizliði istemiyle açtýðý davayý kaybetti. TGS, açtýðý iþe iade davasýný kazandý. Sabah-ATV grevi, bugün 107’nci gününde. Grevi býrakýp hiçbir yere gitmeye niyetimiz yok. Grev pankartýnýn altýndayýz. Toplu Ýþ Sözleþmesi imzalanmasý için sonuna kadar savaþacaðýz. O güzel masalýn, ‘editoryal baðýmsýzlýðýn’ ancak o zaman mümkün olacaðýnýn farkýndayýz.”

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

15


KESK

KESK’TEN BASIN AÇIKLAMASI

KESK’e yapýlan operasyonlara karþý KESK, ÇHD, ÝHD ve TÝHV Ýzmir þubeleri 28 Mayýs 2009 tarihinde Konak Sümerbank önünde yaklaþýk 500 kiþi ile bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdi. Basýn açýklamasýný okuyan Coþkun Üsterci: “Geçtiðimiz günlerde ÝHD Genel Merkez yöneticilerinin evleri basýlmýþ, gözaltýlar yaþanmýþtý. Gözaltý sonrasý serbest býrakýlan ÝHD Genel Merkez yöneticisi Avukat AYSUN KALAYCI ise dün savcýlýðýn itirazý ile tekrar tutuklanmýþtýr. Bu sabah ise Ýzmir 10. aðýr ceza mahkemesi kararýyla üç KESK Genel Merkez yöneticisinin de aralarýnda bulunduðu 35 kiþi gözaltýna alýnmýþtýr. KESK bileþeni çeþitli sendika üyelerinin de okullarýnda, evlerinde, iþ yerlerinde jandarma tarafýndan hukuka aykýrý biçimde aramalar yapýlmýþtýr. KESK yüzbinlerce üyesi ile çalýþanlarýn haklarýnýn korunup geliþtirilmesi yönünde yürüttüðü sendikal mücadeleyle bu ülkede hak ve özgürlüklerin geniþletilmesi, barýþ ve demokrasi mücadelesinde çok önemli bir role sahip bir örgütlenmedir. Bu bakýmdan KESK’e yöneltilen tüm bu uygulamalar örgütlenme özgürlüðüne yönelik bir saldýrý niteliði taþýmaktadýr. KESK’e yönelik bu saldýrýyý kýnýyor ve buradan bir kez daha insan haklarý ve demokrasi mücadelesi verenlerin susmayacaðýný haykýrýyoruz. Buradan baþta Baþbakan ve içiþleri bakaný olmak üzere tüm yetkililere bir kez daha haykýrýyoruz: insan haklarý savunucularý, emek örgütlerinin üye ve yöneticilerine yapýlan tüm bu baskýlara derhal son verilmesi, tutuklanan Av. FÝLÝZ KAYALCI‘nýn ve bugün gözaltýna alýnan üye ve yöneticilerimizin derhal serbest býrakýlmasýný istiyoruz” dedi. Basýn açýklamasýna, DKÖ, Devrimci kurumlar, dergi çevreleri ve siyasi partiler de destek verdi. Ayrýca basýn açýklamasý sýrasýnda sýk sýk “Baskýlar-Tutuklamalar Gözaltýlar Bizleri Yýldýramaz”, ”Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, ”Ýnadýna Sendika Ýnadýna KESK”, “Faþizme Karþý Omuz Omuza”, “Biji Býratiya Gelan” sloganlarý atýldý. Basýn açýklamasýnýn ardýndan gözaltýlar ve tutuklamalarý protesto amacýyla 10 dakika oturma eylemi yapýldý. Oturma eyleminin ardýndan basýn açýklamasý bitirildi.

16

ÝZMÝR MÜCADELE BÝRLÝÐÝ

Yeni Evrede

Mücadele Birliði

“YAÞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMÝZ”

28 Mayýs Perþembe günü Ýstanbul, Ankara, Manisa, Van ve Ýzmir’de Jandarma ekipleri tarafýndan Kamu Emekçileri Sendikalarý Konfederasyonu (KESK) temsilcilikleri basýlarak toplam 34 kiþi gözaltýna alýndý. Kapitalizmin yeni evresinde çöküþ yaklaþýrken iþçi ve emekçilerin örgütlülüklerine karþý yapýlan saldýrýlara her gün bir yenisi ekleniyor. Son olarak KESK yöneticilerine karþý Kürt ulusal hareketini de hedef alan bu saldýrýlarýn ardýndan bir çok þehirde KESK üyeleri tarafýndan basýn açýklamalarý düzenlendi. Ýlk eylemler 28 Mayýs günü yapýldý. Ýstanbul’da saat 18.00’de yapýlan eylemin adresi, Taksim Gezi Parký idi. Onlarca demokratik kitle örgütü, siyasi parti, sendika þubeleri, öðrenciler ve devrimci çevrelerin katýldýðý eyleme, bizler de Mücadele Birliði Platformu ve Devrimci Emekçi Komiteleri olarak destek verdik. Yarým saatten fazla süren basýn açýklamasýnda konuþmalar yapýldý, KESK’e destek sözleri verildi. Sýk sýk “Sendika KESK’tir, KESK Bizim Herþeyimizdir”, “Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz”, “Gözaltýlar Serbest Býrakýlsýn”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” ve “Faþizme Karþý Omuz Omuza” sloganlarý atýldý. 29 Mayýs günü, gözaltýna alýnan 6 kiþi serbest býrakýldý ve diðer emekçilerin “sorgularýnýn sürdüðü” söylendi. O akþam, pek çok ilde akþam saat 19.00’da basýn açýklamalarý ve protesto eylemleri gerçekleþti. Ýstanbul Galatasaray Meydaný’ndan Taksim Meydaný’na yürümek isteyen emekçiler ise, polis tarafýndan durduruldu. Panzerlerle önleri kesilen emekçiler, daðýlmayarak yürüyüþü tamamlamak için ýsrar eden emekçiler, meþaleleri, dövizleri ve flamalarý ile yolun açýlmasýný sloganlar ve marþlarla beklediler. Kamu emekçilerinin bu yürüyüþlerinin engellenmesinin nedeni ise “trafik ve günlük yaþamýn akýþýnýn aksamasýnýn önüne geçmek” olarak gösterildý. Fakat 3,5 saatlik engelleme bölgedeki tüm trafiðin ve yaþamýn da aksamasýna neden oldu. Çünkü polis barikatý sadece eylemcileri deðil, çevredeki diðer yaya ve araçlarýn geçiþini de aksattý. Bu durum ise asýl amacýn ne olduðunu, aslýnda insanlarýn günlük yaþamlarýnýn sermayenin umurunda olmadýðýný açýkça ortaya koyuyordu. 3,5 saat boyunca emekçiler ve onlara destek olmak için orada bulunanlar, “Sokakta Kurduk Sokakta Kazanacaðýz”, “Barikat Açýlsýn Yürüyüþ Baþlasýn”, “Emekçiye Deðil, Çetelere Barikat”, “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði”, “Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz” ve polise hitaben “Biz Çocuklarýmýza Onurlu Bir Gelecek Býrakacaðýz, Ya Siz” sloganlarý attýlar. KESK temsilcileri, polisle uzun konuþmalar yaptýlar. Ve en son saatler 22.30’a gelirken, KESK MYK’nýn kararý olarak, “Emniyet Müdürlüðü’nün burada yapýlmasý için dayattýðý basýn açýklamasýnýn burada yapýlmayacaðý, 30 Mayýs günü Bakýrköy Özgürlük Meydaný’nda yapýlacaðý” duyurularak, eylem sona erdirildi. Gerek bu eylem sýrasýnda gerekse gerçekleþtirilen operasyonlarla yapýlmak istenen emekçilerin ve ezilen halklarýn mücadelelerini her þekilde engellemektir. YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! 140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009


Yeni Evrede

Eylemler

Mücadele Birliði

ÝLERÝKÝ GÜNLERDE BELEDÝYENÝN ÖNÜNDE ÝZMÝR KENT AÞ. ÝÞÇÝLERÝNDEN SÜRESÝZ EYLEM YAPACAÐIMIZI KÝTLESEL MÝTÝNG DUYURUYORUZ

20 Mayýs Çarþamba günü DÝSK Genel-Ýþ 5 nolu þubeye baðlý Kent AÞ. iþçileri, Karþýyaka Vapur Ýskelesi’nin önünde toplanarak Karþýyaka Belediyesi’ne kadar süren yürüyüþ þeklinde bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdi. 21 gündür Þantiye Tesislerinde geceli gündüzlü eylem yapan iþçiler, eþleri ve çocuklarýyla yaptýklarý yürüyüþte “Ýþimize Dönene Kadar Direniþteyiz Kent AÞ. Ýþçileri DÝSK Genel-Ýþ Sendikasý” pankartýný taþýdýlar. Yürüyüþ sýrasýnda “Altaþ Dýþarý Kent AÞ. Ýçeri”, “AKP Böldü Cevat Öldürdü”, “Cevat Þaþýrma Sabrýmýzý Taþýrma”, “Susma Sustukça Sýra Sana Gelecek”, “Kent A.Þ. Ýþçisi Direniþin Simgesi”, “Yaþasýn Örgütlü Mücadelemiz”, “Ýþçiler Ýçeri Taþeron Dýþarý”, “Savaþa Savaþa Kazanacaðýz”, “Vuruþa Vuruþa Kazanacaðýz”, “Ýþçilerin Birliði Sermayeyi Yenecek”, “Zafer Savaþan Ýþçilerin Olacak”, “Cevat’ýn Ýtleri Yýldýramaz Bizleri”, “Yalancý Baþkan Ýstemiyoruz” sloganlarý atýldý. Belediyenin önüne gelindiðinde çevik kuvvet iþçilerin önünü kesti, iþçilerin kararlýlýðý sonucunda çevik kuvvet geri çekildi. Daha sonra basýn metni okundu. Okunan metinde þunlara deðinildi: “KENT AÞ.’de çalýþan 291 üyemiz Karþýyaka ve Bayraklý Belediyelerinin bölünmesi gerekçe gösterilerek iþinden ve ekmeðinden olmuþtur. 291 üyemizin iþi ve ekmeði için yaptýðýmýz haklý ve onurlu direniþimiz 21. gününde atýlan iþçilerin eþ ve çocuklarýnýn katýlýmýyla eylemlerimizi arttýrarak devam etmekteyiz… Sorunun çözümünün taþeronlar ve müteahhit firmalarda aranmasý ve bunun çözüm gibi gösterilmeye çalýþýlmasý devam ettiði müddetçe direniþimiz ve mücadelemiz artarak devam edecektir. Bu haklý talebimizi iþimize dönene kadar sürdüreceðiz. Atýlan iþçilerin eþleri ve çocuklarý adýna sesleniyoruz. Bu sosyal cinayeti sonlandýrýn. Tüm giriþimlerin sonuçlanmamasý durumunda yaþanacak her türlü olumsuzluklardan sorumlu olmayacaðýz… Halen iþin ciddiyetinin farkýna varamayan belediye yetkililerinin, annelerin ve çocuklarýn feryadýna kulak týkamalarý kabul edilemez. Bugün burada uyarýmýzý tekrarlýyoruz, ileriki günlerde belediyenin önünde süresiz eylem yapacaðýmýzý duyuruyoruz”. Basýn metninin okunmasýndan sonra 26 Mayýs Salý günü yapýlacak mitinge çaðrý yapýlarak basýn açýklamasý sona erdirildi.

Ýzmir’de 30 Nisan günü iþten çýkarýlan Genel-iþ 5 nolu þubede örgütlü Kent AÞ. iþçileri, baðlý bulunduklarý Karþýyaka Belediyesi þantiye tesislerinde 28 gündür eylem halindeler. Eylemlerinin 27. gününde, 26 Mayýs’ta iþe geri alýnma talebiyle Karþýyaka Belediyesi’nin önünde bir miting düzenlediler. Karþýyaka’da iskele anýtýnýn önünde saat 17.00’de toplanýlmaya baþlandý. Saat 17.30’da ise Karþýyaka Belediyesine doðru yürüyüþe geçildi. DÝSK ve KESK’e baðlý birçok þubenin, bazý siyasi partiler ve devrimci yapýlarýn destek sunduðu eyleme Mücadele Birliði Platformu da “Kent AÞ. Ýþçisi Yalnýz Deðildir. Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði” pankartý ile katýldý. DÖB’lü öðrencilerin de Mücadele Birliði ile katýldýðý eylemde sýk sýk “Kent AÞ. Ýþçisi Yalnýz Deðildir.”, “Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý” “Kent AÞ. Ýþçisi Direniþin Simgesi”,”Yaþasýn Onurlu Mücadelemiz”, “Kent AÞ. Ýþçisi Onurumuzdur” vb sloganlar atýldý. Ayrýca bizler de “Zafer Savaþan Ýþçilerle Gelecek”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Savaþa Savaþa Kazanacaðýz”, “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði” sloganlarýný sýk sýk attýk. Sendika yöneticileriyse yaptýklarý konuþmalarda “daha önceki iþçi eylemlerinde ‘gemileri yaktýk geri dönüþ yok’ sloganý atýlýyordu bizse gemileri falan yakmadýk biz buradayýz hep burada olacaðýz” þeklinde konuþtu. Evet, sendikalar her zaman için uzlaþmacý yönleriyle iþçi eylemlerinde set oluþturmaya devam ediyorlar. Mesai saatinin bitiminden sonra iþçileri belediyenin önünde toplayarak bunu bir kez daha gösterdiler. Boþ binaya slogan atan iþçilerin eylemi 15 – 16 Haziran’a kadar bir yanýt gelmezse 15 – 16 Haziran Direniþi gibi bir direniþ gerçekleþtireceklerini söyleyip eylemi sonlandýrdýlar.

140. Sayý / 3 - 17 Haziran 2009

ÝZMÝR MÜCADELE BÝRLÝÐÝ

17


Yeni Evrede

Denizler

ÜÇ NEHRÝN BÝR DENÝZLE BULUÞMASININ DESTANI

Mücadele Birliði

Ýzmir Ayýþýðý’ndan umut iþçilerine kucak dolusu selamlar… Herkesin her þey için çok þey söylediði ama hiç kimsenin bir þey yapmaya giriþmediði bu çaðda Denizleri yaþatmak, onlarýn yaþamýyla özdeþleþtirdiði mücadeleyi yükseltmek biz yoldaþlarýna düþüyor. Bu kapsamda Ayýþýðýmýzda “Denizler Gibi Olmak Onlar Gibi Savaþmaktýr” adlý bir anma etkinliði gerçekleþtirdik. Etkinlik öncesi ve sonrasý sýk karþýlaþtýðýmýz soru, “anma etkinliði neden 6 Mayýs’ta deðil de 24 Mayýs’ta yapýlýyor” olmuþtu. Soran arkadaþlara her yýl merkezi olarak yaptýðýmýz “Denizleri mezarlarý baþýnda anma” eylemimizi anlattýk. Burada asýl önemli olan þey onlarý sadece ölümsüzleþtikleri gün anmak deðil, onlarý hergün anarak mücadeleyi yükseltmektir. 100’ü aþkýn kiþinin katýldýðý etkinliðimiz, Ayýþýðý Tiyatro Ýþçileri Atölyesi’nden bir arkadaþýn “Ya Devrim Ya Ölüm” diye sonlandýrdýðý, teatral bir þekilde dillendirdiði kýsa bir giriþle baþladý. Ardýndan Ayýþýðý emekçilerinden bir arkadaþ açýlýþ konuþmasýný yaptý. “Deniz… Yusuf… Hüseyin… Onlar bizim yaþayan insan yanýmýzdýr. Onlar biziz, onlar bizim direngen, savaþçý yanýmýzdýr. Onlar onurumuzdur ve onurumuza sahip çýkýp Denizler gibi ileri atýlalým. Denizler Gi-

bi Olmak Onlar Gibi Savaþmaktýr” dedi. Programa Deniz, Yusuf, Hüseyin’i anlatan sinevizyonla devam ettik. Ardýndan Ayýþýðý EkinSu Þiir Topluluðu’ndan arkadaþlarýn verdiði þiir dinletisi yer aldý. Daha sonra Üç Nehrin Bir Denizle Buluþmasýnýn Destaný adlý þiirin dramatizasyonunu sahnelemek üzere Ayýþýðý Tiyatro iþçileri Atölyesinden arkadaþlar sahnede yer aldý. “Kavganýn 72’ye kanla yazýlmasýnýn zamanýydý, Çýnladý tarih sabahýn alaca þafaðýnda, Yankýlandý üç ölümsüz çýðlýk Gecenin kararan yüzünde. … Bir çýðlýk bir ölüme kavuþtu, Üç nehir bir denizle buluþtu.” Tiyatronun ardýndan Grup Sýra Neferi sahneye geldi. Müzik dinletisinden sonra etkinliðimiz sona erdi. Yaþamda her þey kendi karþýtýný doðurur. Denizler ne kadar insanlara yanlýþ anlatýlmaya çalýþýlsa da gün geçtikçe insanlarýn onlarýn yürüdüðü yola yakýnlaþmasý, ne kadar doðru bir yolda yürüdüklerini bizlere göstermektedir. Her zaman dediðimiz gibi yaþam Denizlerden, yaþam bizden yana… ÝZMÝR AYIÞIÐI SANAT MERKEZÝ

Toroslardan Haber Var

Ýç Anadolu Bölgesi Toros Daðlarý’nýn eteklerinden tüm Mücadele Birliði okurlarýna merhaba…Ýç Anadolu’nun yoksul köylülerinin yaþadýðý bu bölgeye dýþarýdan bakmak insaný yanýltabiliyor; oysa durum dýþarýdan görüldüðü gibi deðil. 12 Eylül öncesi özellikle Adana Paktaþ ve Bossa fabrikalarýnda yýllarca çalýþarak emekli olup köylerine dönen, buralarda yaþamýný sürdüren devrimci mücadele içinde yer almýþ, örgütlü mücadelenin önemini bilen insanlar yaþamakta. Bu insanlar yaþadýðý bölgelerde kitleleri etkilemekte ve yönlendirebilmekteler. Þehirlerden gelen önceki devrimciler ile kýrsal alanlarda yaþayanlar arasýnda büyük farklýlýk var; örneðin þehirler gelip köylere yerleþen ‘eski devrimciler’ ne kadar yýlmýþ, yýkýlmýþ, umutlarý bitmiþse aksine köylüler daha dinamik ve yaratýcýlar. Bazý köylerde doðal köy komiteleri kurup köyün bazý sorunlarýyla ilgilenmekte, görevini iyi yapamayanlar görevden alýnýp yerine baþkasý seçilmekte. Daha da önemlisi gençlerin moralini bozmak yerine, gençlere kurtuluþlarýnýn devrim ve sosyalizmde olduðunu anlatýp bilinç vermekteler. Eksik olan ise örgütsüz olmalarý ve geçmiþte birlikte mücadele ettikleri yoldaþlarýnýn onlarla iliþkileri yeniden kurmalarý en büyük istekleri. Diðer bir sorun ise devrimci komünist partinin programýný onlarla tartýþmak ve devrimci köylü komitelerinin görev ve sorumluluklarýný bilince çýkarmak. Yaþasýn Devrimci Köylü Komiteleri! Yaþasýn Ýþçilerin Yoksul Köylülerin Mücadele Birliði! Bir Mücadele Birliği Okuru

18

139. Sayý / 20 Mayıs - 3 Haziran 2009


Yeni Evrede

Mücadele Birliði

ANTEP’TE 3. GELENEKSEL BAHARA MERHABA PÝKNÝÐÝ DÜZENLENDÝ

Antep

dostların arasındayız, güneşin sofrasındayız...

Antep Ayýþýðý Sanat Merkezi ve Genç Emekçiler Birliði olarak Geleneksel Bahara Merhaba Pikniði’mizin üçüncüsünü düzenledik. 24 Mayýs Pazar günü saat 09:30 civarýnda Ayýþýðý ve GEB yakýnlarýndan kalkan iki otobüsle Burç Ormaný’nýn yolunu tuttuk. Yol esnasýnda söylenen türkülerimiz ve marþlarýmýz eþliðinde piknik alaný olan Burç Ormaný’na geldik. Ýlk önce Ayýþýðý Sanat Merkezi ve Genç Emekçiler Birliði logolu pankartlarýmýzý aðaçlara astýk. Ardýndan odun toplayarak, çayýmýzý ateþe koyduk ve kahvaltý sofrasýný hazýrlamaya baþladýk. Hep birlikte hazýrlanan sofrada tamamýyla bir paylaþým ve birliktelik vardý. Kahvaltýnýn ardýndan serbest zaman belirledik. Serbest zamanda voleybol oynayanlar, top oynayanlar, sohbet edenler, hayvanat bahçesini ziyarete gidenler, programýn baþlama anonsunu duyduklarýnda tekrar toplanarak yerlerini aldýlar. Programýmýzý baþlatmak için sahneyi alan sunucu arkadaþýmýz açýlýþ konuþmasýný yaptý. Ardýndan Mücadele Birliði platformu temsilcisi arkadaþýmýzý, günün anlam ve önemini anlatmasý için sahneye davet etti. Temsilci arkadaþýmýz konuþmasýnda; kapitalizmin insan iliþkilerini çýkar iliþkilerine dönüþtürdüðü bir dönemde, böylesi çýkarsýz paylaþýmcý bir etkinliðin öneminin çok büyük olduðuna deðindi. Kapitalizmin insaný çürüttüðüne, yozlaþtýrdýðýna, bütün insanlýðý yok oluþa sürüklediðine de deðinen arkadaþýmýz, yaptýðýmýz bu faaliyetin çok önemli olduðunu ve sermayenin bunun önemini çok iyi gördüðü için baskýlarýný sürdürdüðünü, çünkü burada devrimi gördüðünü belirtti. Böylesi bir paylaþýmýn içinde olan herkese yeniden hoþ geldiniz diyerek konuþmasýný bitirdi. Ardýndan sahneyi Ekin Þiir Atölyesi aldý. “Üç nehrin bir denizle buluþmasý” destaný okuyan þiir atölyesini izleyenler büyük beðeni ile alkýþladý. Þiir Atölyesinin ardýndan Ayýþýðý Tiyatro Atölyesi sahneyi aldý. Ayýþýðý ve GEB’e gitmemeleri konusunda okullarda öðrencilere anti-propaganda yapan sivil polislerin “gitmeyin orada beyninizi yýkýyorlar” sözünden yola çýkýlarak Tiyatro Atölyesi’nin oyunlaþtýrdýðý oyun kahkahalarla izlendi. Oyun esrar içen, arabesk müzik dinleyen, yoz kültüre sahip bir gencin Ayýþýðý Sanat Merkezi’ne gelmesiyle baþlýyor. Sanat merkezi çalýþaný iki kiþinin ilk önce olgunlukla sanat merkezini tanýtmasý üzerine genç, sürekli kendi kültürünü dayatýyor ve beyninin kirlendiðini kabul etmiyor. Bunun üzerine ayaða kalkan sanat merkezi çalýþanlarý kapitalizmin insanlarýn beynini nasýl kirlettiðini anlatmaya baþlýyor. Konuþmalarýn sonunda ikna olan genç “ben de beynimi yýkatmak istiyorum” diyerek beyin yýkama makinesine oturuyor. Gencin beynine Marx’ýn, Lenin’in, Engels’in, Che’nin, Fidel’in, Stalin’in ve Nazým HÝKMET’in kitaplarýnýn yaný sýra Mücadele Birliði, Genç Yoldaþ ve Önsöz dergileri yüklenerek yýkanýyor. Yýkama iþlemi bittikten sonra ayaða kalkan genç sosyalizmi anlatmaya baþlýyor. Sosyalizmi anlattýktan sonra “Yaþasýn Devrim ve Sosyalizm” sloganýyla oyun sonlandýrýlýyor. “Beyin Yýkama Makinesi” oyunu ile büyük beðeni ve alkýþ alan Tiyat-

ro Atölyesi’nden bir arkadaþýmýz “kapitalizmin kirlettiði beynini yýkatmak isteyen varsa Ayýþýðý Sanat Merkezine ve Genç Emekçiler Birliði’ne davet ediyoruz” dedi. Tiyatronun ardýndan sahneyi Kazým DEMÝR ve Ekin Þiir Atölyesi aldý. Þiir Atölyesi ve Kazým Demir, Nazým HÝKMET, Ahmed ARÝF ve Ergül ÇÝÇEKLER’in þiirlerinden oluþan bir þiir dinletisi sundular. Ardýndan özgür kürsü için duyuru yapan sunucu arkadaþýmýz “herkesin özgürce kendini ifade edebildiði yarýnlar için konuþmak isteyenleri sahneye davet ediyorum” dedi. Özgür kürsüde Mücadele Birliði, Devrimci Öðrenci Birliði, Devrimci iþçi komiteleri, Ayýþýðý Sanat Merkezi ve Genç Emekçiler Birliði adýna temsilciler konuþmalar yaptýlar. Daha sonra söz alan katýlýmcýlar özgürce düþüncelerini ifade ettiler. Özgür kürsünün ardýndan Adana Ayýþýðý Sanat Merkezi müzik grubu Grup UMUT sahneyi aldý. yaklaþýk bir yýldýr çalýþmalarýný sürdüren Grup Umut ilk önce kendi besteleri olan enstürmantal parçalarý ve dört ateþten gün dört ölümden gece ezgileriyle büyük beðeni topladý. Halaylarýn ardýndan Çav Bella marþý ile müzik dinletisi sona erdi. Grup UMUT’un konserinden sonra programa son verildi. Tekrar birlikte komünal bir paylaþýmla yemekler hazýrlanarak sofralar kuruldu. Yemeðin ardýndan yine marþlar ve ezgiler okunarak program devam etti. Saatler 19:00’u gösterdiðinde pikniðimiz son buldu. Tekrar dönüþ için toparlanarak otobüslere binildi yol bayunca yine marþ ve ezgilerle heyacan ve çoþku hala devam ediyordu. Bu yýlki düzenlediðimiz pikniðimizi daha öncekilerden farklý olarak çok sayýda polisin ve jandarmanýn yakýndan izlemesi de dikkat çekiciydi. Araçlarýn kalkýþ yerlerinden itibaren 4 sivil polis aracý takiplerine baþladýlar. Piknik alanýna geldiðimizde ise takipleri tacize dönüþtü. Araçlarla yakýnýmýza kadar gelip gitmeleri tamamen pikniðimize katýlanlarý tedirgin etmeye yönelikti. Tabii buna sessiz kalýnamazdý. Yanlarýna gidilerek “yakýnýmýzdan uzak durun yoksa siz piþman olursunuz” denilerek uyarýda bulunuldu. Bunun üzerine kýsa bir tartýþma yaþandý. tartýþmanýn ardýndan jandarma münibüsleriyle askerler piknik alanýmýzýn çevresinde konumlandýlar. 4 araca jandarma da eklenince bu sefer kimlik kontrolu dayatmasýnda bulunuldu ve “toplu gösteri ve yürüyüþ kanununa muhalefet” ettiðimiz belirtildi. Savcýlýk talimatýyla, astýðýmýz pankartlara el konulmak istendi. Fakat bizlerin kesinlikle bu uygulamayý kabul etmeyeceðimizi belirtmemizin ardýndan tartýþmalar baþladý. Taviz vermeyeceðimizi anlayan jandarma da geri adým atarak piknik esnasýnda gerginlik çýkartmayacaklarýný taahhüt ettiler. Piknik bittikten sonra ise savcýlýk kararýyla tutanak karþýlýðýnda pankartlarýmýza el koydular. Biz biliyoruz ki bu kadar korkmalarý ve bu kadar önlem almalarý boþuna deðil. Çünkü biz devrimiz devrim biziz. Korkularýný bastýrmak için attýklarý her adým onlarý bataklýða bir adým daha yakýnlaþtýrýyor ANTEP AYIÞIÐI SANAT MERKEZÝ GENÇ EMEKÇÝLER BÝRLÝÐÝ

139. Sayý / 20 Mayıs - 3 Haziran 2009

19


Yeni Evrede

Nurhaklar

NURHAK’TA YANAN DEVRÝM ATEÞÝ SÖNMEYECEK

Mücadele Birliði

38 yýl oldu. Denizlerin yiðit yoldaþlarý Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alparslan Özdoðan’ýn Nurhak’ta devrim için denizlere akýttýklarý kan kurumadý. Tam 38 yýl oldu ve biz ölümsüzleþen yoldaþlarýmýzý izinden ilerlediðimizi, devrim þiarý ile leninizmin bayraðýný onlarýn bize býraktýðý gibi yükselterek yoldaþlarý mezarlarý baþýnda andýk. Biz yoldaþlarýmýzý 365 gün 6 saat boyunca verdiðimiz mücadeleyle onlarý yüreðimizde ve kavgamýzda yaþattýðýmýzý her zaman göstermekteyiz. Anmamýzý saat 12.00 gibi gerçekleþtirdik. Sinan Cemgil’in mezarý baþýnda üzerinde yoldaþýn resminin bulunduðu ve “Nurhaklarda Yanan Devrim Ateþi Sönmeyecek” yazýlý bir pankart açýldý. Ayrýca Nurhaklarda katledilen Sinan, Kadir, Alparslan yoldaþlarýn resimleri açýldý. Anmamýz ilk olarak Nurhaklarda ölümsüzleþen yoldaþlarýn þahsýnda tüm devrim savaþçýlarý için saygý duruþu ile baþladý: “Kalmasa da Yüreklerimizden Baþka Namluya Sürecek Tek Bir Kurþunumuz, Yine de Devrim Yangýnýn Yýlmaz Savaþçýlarý, Denizlerin Sinanlarýn Baþeðmeyen Yoldaþlarý Olacaðýz”. Saygý duruþunun hemen ardýndan anma konuþmasýný yapmak üzere DÖB (Devrimci Öðrenci Birliði) adýna bir arkadaþýmýz söz aldý. Konuþmasýnda Sinan Cemgil ve yoldaþlarýnýn hayatlarýný anlatarak; “Onlarýn yoldaþý olmak, devrim için 365 gün 6 saat çalýþmaktýr, onlarýn bizlere devrettikleri kavga bayraðýný zafere taþýyarak, uðruna yaþamlarýný koyduklarý ideallerini gerçekleþtirmektir” dedi. Daha sonra Mücadele Birliði Platformu adýna baþka bir arkadaþýmýz söz aldý. Sinanlarýn mücadelesinden

bahsetti. Sinanlarý anlamanýn onlar gibi mücadele etmekten, devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmekten geçtiðini söyledi. Anma boyunca sýk sýk “Nurhak Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “Nurhaklarda Yanan Devrim Ateþi Sönmeyecek”, “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam” þeklinde sloganlar atýldý. Anma hep birlikte söylenen “Nurhak Sana Gönüþ Doðmaz” türküsüyle sonlandýrýldý. Bizim anmamýz bittikten sonra aralarýnda Sinan Cemgil’in oðlu Taylan, Hacý Tonak ve 68’liler’in de bulunduðu bir grup anma gerçekleþtirdi. Bizler de bu anmaya destek verdik, serbest kürsü bölümünde Döb adýna bir arkadaþýmýz bir konuþma yaptý, Ayýþýðý Müzik Topluluðu’ndan arkadaþlar Nurhak türküsünü okuttu. Bu anmada ilk olarak Sinan Cemgil’in oðlu Taylan Cemgil söz aldý ve bir konuþma yaptý. Taylan Cemgil bizlerle annesi Þirin Cemgil’in Sinan’la birbirlerine yazdýklarý bir mektubu paylaþtý. Ardýndan Hacý Tonak söz aldý. Sinanlarla, Denizlerle yaþadýðý anýlarýný anlatarak, Deniz’le Yusuf’un ve kendilerinin nasýl yakalandýklarýný ve Nurhaklarý anlattý. Ardýndan Sinan yoldaþýn çok sevdiði ve hep okuduðu Ahmed Arif’ten bir þiir okudu: “Ölüm buyruðu uyguladýlar / Mavi dað dumanýný / Ve uyur uyanýk seher yelini / Kanlara buladýlar / Sonra oracýkta tüfek çattýlar / Koynumuzu usul usul yoklayýp / Aradýlar / Didik didik ettiler / Kirmanþah dokumasý al kuþaðýmý / Tespihimi tabakamý alýp gittiler / Hepsi de armaðandý” Hacý Tonak’ýn ardýndan Ýlkay Akkaya bir kaç türkü seslendirdi. Anma, yapýlan konuþmalarýn, okunan þiirlerin ardýndan sonlandýrýldý. NURHAK SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR!

“ÖYLE SAÐLAM ADIMLAR ATMALIYDIM KÝ DEÐÝL DÜÞMEK SARSILMAMALIYDIM BÝLE!”

Üniversiteye geldiðim ilk yýllarda, yürümeyi yeni öðrenen bir çocuk gibiydim. Düþmekten korkuyor ve bu yüzden ürkekçe atýyordum adýmlarýmý. Düþtüðüm zamanlar oluyordu, dizlerim de kanýyordu. Ama bu içimdeki yürüme arzusuna engel olmadý. Aksine daha bir kamçýladý. Yürüyecektim! Evet, yürüyecektim ama bunun için ayaklarýmýn yere daha saðlam basmasý gerekiyordu. Öyle saðlam adýmlar atmalýydým ki, deðil düþmek SARSILMAMALIYDIM bile. Yavaþ yavaþ ortamlara giriyor farklý insanlar tanýyordum. Bir yandan lise yýllarýmda kulaðýma fýsýldanan Denizleri, Yusuflarý, Hüseyinleri daha iyi tanýrken, bir yandan gýrgýr þamatanýn olduðu tamamen bilinçleri boþaltýlmýþ insanlarý tanýyordum. Bir yandan özgürlük için, eþitlik için hiç düþünmeden ölüm oruçlarýna giren ONURLU

20

insanlarý tanýmaya baþlarken, bir yandan günlerini gün etmek, eðlenmek ve hovardalýk yapmakla geçiren insanlarý tanýyordum. Ara sýra okey, tavla gibi insanýn zamanýný boþ yere savurduðu gereksiz oyunlara katýlýyordum. Þimdi düþünüyorum da nasýl yazýk etmiþim o zamana! Bir yandan benim sahip olmam gereken haklar için, yani benim ÖZGÜRLÜÐÜM için kendi özgürlüklerini ortaya koyan, canlarýný bu uðurda hiç düþünmeden feda eden insanlar varken, ben oturmuþ birbirine benzer taþlarý art arda dizmeye çalýþýyorum. Utanýyorum, gerçekten utanýyorum! Ne yazýk etmiþim o deðerli zamana! Nasýl da böylesine hoyratça harcayabilmiþim? Nasýl bu kapitalist sistemin bir parçasý olabilmiþim? Nasýl, nasýl? Aylardýr bu sorularý soruyorum kendime. Bir yanda gün ýþýðýný bile görmeden ça139. Sayý / 20 Mayıs - 3 Haziran 2009

lýþan maden iþçileri, bir yanda plajlarda en pahalý otellerin þezlonglarýnda güneþlenen burjuva aileleri! Bir yanda çocuðunun karnýný doyurabilmek için 55 yaþýnda çöpçülük yapan bir emekçi, bir yanda 12 yaþýnda özel þoförü olan fabrika sahibi bir babanýn oðlu… Þimdi durup düþünmeli ve þu sorularý sormalý: Hangi oyunu oynarsak bu ayýrýmý ortadan kaldýrabiliriz? Kaç okey taþýný dizersek yoksullarýn karnýný doyurabiliriz? Zarlarý kaç kez 6–6 atarsak Filistin’deki katliamý önleyebiliriz? Siz de bu sorularý soruyorsanýz kendinize, bunlarý düþündükçe yüreðiniz acýyorsa hadi arkadaþlar onurlu insanlarýn ardýndan yol alalým. Onlarla ayný saflarda yürüyelim. Bu dünya bizim, bu güneþ hepimizin. Antakya’dan Bir Mücadele Birliði Okuru


Yeni Evrede

Mücadele Birliði

SERMAYE SOYGUNDAN DOÐAR, BU ÇALINMIÞ ZENGÝNLÝÐÝ ELE GEÇÝRMEK EMEÐÝN HEM ÖDEVÝ HEM HAKKIDIR

Her sabah yeni bir þeyler görmek, duymak umuduyla baþlarýz güne. Genellikle sabah sekizde baþlar yolculuðumuz. Ýþyerine giderken bir de gazete alýrýz yanýmýza. Yürürken veya durakta baþlarýz karýþtýrmaya gazeteyi. Öyle ya güzel haberler okuyacaðýz, belki bizden bahseden haberler. Ama daha ilk sayfadan bizden deðil de baþkalarýndan bahsedildiðini görürüz. Kocaman baþlýklar, reklâmlara ayrýlan koca bir sayfa, iþ adamlarýnýn boy boy resimleri… Peki ya biz? Yaþamý üreten ve ürettiklerinden en az faydalanan biz, bu gazeteye yansýyan yaþamýn neresindeyiz? Acaba gerçekten yok muyuz? Ýnsan yaþamýnýn deðerli olduðunu bas bas baðýran, insanýn hak ve özgürlüklerinden bahseden sermaye sýnýfýnýn bize reva gördüðü hak ve özgürlüklere þöyle bir bakalým: Bu yýl kaçýncýsýnýn battýðýný sayamadýðým teknelerden kýyýya vuran insan cesetlerini, bu duruma asýl sebep olaný gizleyerek tam sayfa veren gazetelerden baþlayalým. Aslýnda suçlu bellidir onlara göre, teknenin sahibi. O insanlarý ülkelerini terk etmek zorunda býrakan ekonomik sistemden bahsedilmez bile. Cesetleri tam sayfa vermekten utanmayan bir gazetede cansýz bedenimizin yayýnlanmasýnda özgürüzdür. Gecemizi gündüzümüze katar çalýþýrýz fabrikalarda bizler. Ne çocuklarýmýza ayýracak vaktimiz kalýr ne de faturalardan üst baþ alacak para. Öte yanda patron emek gücümüzü sömürür, hakkýmýzý gasp eder. Hakkýmýz olaný istemek için alanlara çýka-

Okurlar

rýz. Cevaplarý cop, gözaltý ve silah olur. Sonra birileri baðýrýr: “Biz iþçi dostu bir hükümetiz” diye. Ne hak ama! Ölüm baþýmýza gelebilecek en doðal þeydir. Ama yeterli güvenlik önlemlerinin alýnmadýðý tersanelerde ölenlerin sayýsýnýn onlarla ifade edildiði ya da açlýktan ölen Afrikalý çocuklar varken ölümün bu coðrafyalardaki doðallýðýna kim inanýr? Üstelik bu kadar gerçeðin karþýsýnda elini, kolunu baðlayýp oturan uluslararasý örgütler. Ýnsan yaþamý gayet deðerli deðil mi? Para babalarý anlaþýrken, mesela birbirlerine hangi milletten olduklarýný sorduklarýný hiç sanmýyorum. Ama ayný insanýmsýlar milliyetçi söylemlerle bilincimizi bulandýrmaya çalýþýrlar. Türkiyeli bir tekstil iþçisi Yunanistanlý bir tekstil iþçisinden neden nefret etsin? Bize tanýdýklarý hak ve özgürlükler bunlarken ve bizler eðer kendi gerçekliðimize inanýyorsak yani gerçekten varsak, bütün renklerin renginde buluþup, üzerimize karabasan gibi çöken bu sistemden kurtulmalýyýz. Emeðin altýn çaðýný yaþatacak olan sosyalizmin inþasý için elleri kavuþturmanýn vaktidir. Emile Zola’nýn dediði gibi “Sermaye soygundan doðar, bu çalýnmýþ zenginliði ele geçirmek emeðin hem ödevi hem hakkýdýr.” GELECEK ÝÞÇÝ SINIFININ NASIRLI ELLERÝYLE ÝNÞA EDÝLECEK!

DEVRÝM BÝZÝZ BÝZ DEVRÝMÝZ

Antakya’dan Mücadele Birliði Okuru

Selam olsun türküleri sahiplenip sýnýf bilinci taþýyan iþçilere genç emekçilere, öðrencilere… Umut iþçilerine… Zaman o kadar hýzlý ilerliyor ki, bugün durup geriye baktýðýmýzda hiç geçmeyeceðini sandýðýmýz yýllarýn ne kadar da uzakta kalmýþ olduðunu görüyoruz. Saatler günleri, günler aylarý bir saatin akrebiyle yelkovanýnýn birbirini kovalamasý gibi birbirini kovalýyor. Su gibi akýp giden zaman karþýsýnda bizler bir kaya gibi durup kendimizi yenilemezsek çevremizin, dolayýsýyla sistemin bizi sýðdýrmaya çalýþtýðý kabuk içinde sýkýþýp kalýrýz. Ve o sert kabuk yosun tutmaya mahkumdur. Dahasý, su gibi akýp giden zaman bize her çarpýþýnda bizden bir þeyler koparýp götürür, bizi aþýndýrýr. Bir zaman sonra o kadar küçülürüz ki akýntýya kapýlýr yerden yere yuvarlanýr, kurumaya mahkum bir su kanalýnýn dibinde ufalanýr yok oluruz. Bizler iddia sahibi insanlarýz. Amacýmýz insandýr. Ýnsanýn insan oluþudur. Bu nedenledir ki ilk önce deðiþime kendimizden baþlamalýyýz. ‘... Madem ki var olmak savaþýydý bu, dahasý, var olurken var etmek, geliþirken geliþtirmek, büyürken büyütmek savaþýydý, o halde iþe kendi bedenimizden baþlamalýyýz…’ Bizler, geleceði inþa edecek olan ‘yeni insan’ adaylarý; amacýmýz ‘insan’ ise eðer aracýmýz olacak olan devrimi, burjuvazinin kültürünü üzerimizden atmadan gerçekleþtiremeyiz. ‘Yani burjuva kültürle burjuvaziye karþý savaþ kazanýlamaz.’ Yeniye ayak diremek, alýþkanlýklarýmýzdan vazgeçmemek, buna karþýn yeni bir toplum kurma iddiasýna sahip olmak kof bir düþünce olarak kalýr. Bir ÜTOPYA’dan ileri gidemez. Ütopya ise gerçekleþmesi mümkün olmayan düþlerdir. Deðiþip dönüþememe deðiþtirip dönüþtürememe zamanla bizleri umutsuzluða karamsarlýða sürükler. Ve unutmayalým ki bugün ‘umutsuzluk kararsýzlýk ve karamsarlýk düþmandan daha düþmandýr bize…’ Þu an bize en çok gerekli olan UMUT’tur. Kararlýlýktýr. Deðiþimdir. Bunlarý gerçekleþtirmekse düþüncemizi ne kadar içselleþtirdiðimizle iliþkilidir. Biz devrimin çocuklarý, biz geleceðin ‘yeni insan’ adaylarý arýnmalýyýz kötü dallarýmýzdan, kaldýrmalýyýz baþýmýzý göðe, çevirmeliyiz yüzümüzü güneþe… Çünkü DEVRÝM BÝZÝZ BÝZ DEVRÝMÝZ. Ýzmir’den Genç Bir Leninist 139. Sayý / 20 Mayıs - 3 Haziran 2009

21


Kadro

KABUÐUMUZU KIRMAK

Mücadele Birliði

Bir politik hareket için, kendini en güçlü hiss dem ki, diyalektik öngörümüzle zinciri ana halkasýndan kavramayý baþarýyoruz, o zaman zincirin tamamýný çekebilmek için yapýlmasý gereken, biraz daha fazla kendine güven ve enerjiyle çalýþmaktýr. Gerçekten günümüzde olaylarýn geliþim hýzý inanýlmaz boyutlara ulaþmýþtýr. Bir olayýn sýcaklýðý soðumadan, bir baþka olay baþlamakta, tüm dünya üzerinde devrimci geliþmeler birbirlerini izlemektedir. Olaylarýn geliþim hýzýnýn kendisini aþýp gitmesini istemeyen herkes, geliþimin hýzýna ayak uydurmak, temposunu buna göre uyarlamak zorundadýr. Sadece devrimden, onun geliþiminden bir þey öðrenmekle yetinmeyip, ona bir þeyler öðretmek isteyenler ise bir adým önünden yürüyebileceklerdir. Bunun için her þeyden önce kabuðumuzu kýrmamýz, ulaþmýþ olduðumuz düzeyin daha ilerisine geçmemiz gerekiyor. Belki de ilk yapmamýz gereken, hepimizin mantýðýna bir þekilde yer etmiþ olsan þu meþhur, “az olsun, öz olsun” düþüncesinden kendimizi kurtarmaktýr. “Azýz ama özüz” þeklinde kendimizi rahatlatmadan, yine öz ama daha çok olmaya çalýþmak zorundayýz. 1974 Karanfil Devrimine önderlik eden Portekiz Komünist Partisi Genel Sekreteri Alvaro Cunhal’in o ünlü sözünü bir kez daha hatýrlayalým: “örgütlenmeyi bilmeseydik zaferi kazanamazdýk”. Elbette bir politik hareketin gücü kitle sayýsýnda deðil, kitlelerle iliþki kurabilme yeteneðinde, onlarý yönlendirebilme kapasitesindedir ama kim ki bunu kitleler içinde örgütleme çalýþmasý yapmadan sadece zamaný geldiði anda ve yapýlmasý gereken yerde yapýlacak hareket olarak düþünüyor, o fena halde yanýlýyor demektir. Kitleler, öncesinde sayýsýz olayla devrime hazýrlanmadan, onlarla en sýký baðlar kurulmadan, tek bir eylemle devrim olmaz. “Halkýn gerçek yaratýcý gücü” (Lenin)’ne güvenmemiz gerek. Bu farklýdýr. Devrim, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda ve dünya üzerinde geliþen binlerce olayla mayalanýyor, yýðýnlar nesnel geliþmeler sonucu bir devrimin zorunluluðuna doðru itiliyorlar. Ancak yýðýnlara önderlik etme yeteneðine sahip, onlarla kurduðu sýký baðlarla kaynaþmýþ bir parti olmadan, yýðýnlarýn hareketinin kendiliðinden bir devrime dönüþeceðini kimse beklememelidir. Kitleler kendiliðinden ayaklanabilirler de, günlerce, aylarca, yýllarca bir savaþým da sürdürebilirler ancak bütün bu mücadeleyi yönlendirecek devrimci bir parti olmadan, devrim baþarýya ulaþamaz. Yýðýnlarýn kendiliðinden deneyimi önemlidir. Her olay, her çatýþma onlara yeni bir þey öðretecektir ama “örneðin gücü”nü alýp genelleþtirebilecek olan, yýðýnlarý iktidar için mücadeleye sevk edecek ve tüm savaþýmý koordine edecek olan örgütlü bir güçtür. Bu güç, savaþým anýnda, ayaklanma anýnda elde edilemez. Her açýdan ciddi bir hazýrlýk olmadan giriþilecek bir savaþým yenilgiyle sonuçlanýr. Koþullar ne kadar uygun olursa olsun (tabi önce bunu kabul etmek gerekiyor!) bunu bir devrime dönüþtürmek için ciddi bir kurmaylýk gerekir. Bu kurmaylýk savaþýma ne kadar yoðunlaþmýþsa, kitleleri o denli iyi yönlendirir; düþünsel ve fiziksel olarak ne kadar hazýrlýklýysa, savaþýmýn deðiþik etaplarýný o kadar iyi geçer. Günümüzde devrim ve iktidar sorunu olan herkes buna kafa yormak zorundadýr. Devrimi çok uzakta gören reformistlere bir sözümüz yok. Onlar “denize su taþýmak”la uðraþadursunlar! Ya da akýllarýnda “kâðýttan bir kule gibi hafif” düþünceler uçuþan “iktidar dýþýnda her þey” için kafa yoran oportünistlerimize de bir sözümüz yok. Onlar uzunca bir süredir devrim düþüncesinin yerine burjuvazinin saldýrýlarý

22

Yeni Evrede

karþýsýnda “meþru direnme çizgisinde” tutunmayý kendilerine görev edinmiþ durumdalar zaten. Tüm çalýþmalarý, örgütlenme ve mücadele anlayýþlarý buna uygun. Yanlarýnda tutabildikleri kitle sayýsýna bakarak yanlýþ bir düþünceye kapýlmamak gerekiyor. Devrimin geliþim hýzýyla, ortalama sol hareketin duraðanlaþmasý atbaþý gidiyor. Þimdi ortalama sol anlayýþ, “sakin göllerin kuðusuyduk” þarkýsýný terennüm etmekle meþgul. Bunun bir sonraki adýmý, ciddi bir çözülüþtür. Eðer yeni bir devrimci geliþme ya da ayaklanma onlarýn imdadýna yetiþmezse, bu yolda hýzla ilerliyorlar. En son 1 Mayýs’ta Taksim’e çýkýlmasý, ortalama solun biraz olsun canlanmasýný saðladýysa da, bu onlarýn rotayý “filler mezarlýðý”na doðru çevirdiði gerçeðini deðiþtirmiyor. Bu durum bizim omuzlarýmýza daha büyük bir sorumluluk yüklüyor. Varlýðýmýzýn ve eylemimizin tarihsel önemini anlamýþ olmalýyýz. Ýdeoloji ve politikalarýmýzýn gücüne uygun bir geliþme kaydetmek zorundayýz. Devrimin bundan sonraki geliþimi biraz da buna baðlý olacaktýr. Dar grup reflekslerinden kurtulup, kitlelerle buluþmaya baþladýðýmýzda, yaratýcýlýðýmýz on kat, yüz kat artacaktýr. Þimdi denilebilir ki, artýk en önemli sorunumuz budur. Yýðýnlarý nasýl harekete geçireceðimizi öðrendiðimizde, devrimimiz önemli bir aþamayý daha geride býrakmýþ olacaktýr. Þüphesiz pratiðin kendisi sayýsýz derslerle doludur ve bize kendi eksikliklerimizi mutlaka gösterecektir. Sýnýflar mücadelesinin o engin denizi içinde yol almaya devam edeceðiz. “Bugüne dek bütün devrimci partiler” diyor Lenin, “kendilerini beðenmiþlikleri, güçlerinin nerede oluþunu göremeyiþleri ve eksiklerini ortaya koymaktan korkmalarý yüzünden yýkýlýp gitmiþlerdir. Ama biz yýkýlmayacaðýz; çünkü biz eksiklerimizi ortaya koymaktan korkmuyoruz ve onlarý yenmeyi öðreneceðiz”. Evet, devrimci bir sýnýf partisi, kendi eksiklerini görmeden yoluna devam edemez. Bu eksiklikleri bilince çýkarmak da yeterli deðildir. Onlarýn nasýl giderileceðini nasýl ortadan kaldýrýlacaðýný somut olarak iþe giriþerek göstermek gerekir. Hiçbir zaman eksikliklerin giderileceði yer masabaþý olmayacaktýr, bunu hepimiz biliyoruz. Tüm pratik sorunlar pratiðin içinde çözülür. Ýþçi sýnýfýna gidilmeden, iþçi sýnýfýyla bað kurulamaz. Hiç kimse bizim politikalarýmýzýn doðru olduðunu düþünerek bizim yanýmýza gelmeyecektir. Biz ancak doðru politikalarý onlara götürürsek onlarla sýký baðlar kurabilir ve onlarý örgütleyebiliriz. “Kitlelerin sýnýf bilincinin güçlendirilmesi, her zaman olduðu gibi tüm çalýþmalarýmýzýn temeli ve esas içeriði olacaktýr” diyor Lenin. Bunun için her þeyden önce kendimizi aþmak zorundayýz. Ayný anda her yerde birden olmamýz mümkün olmadýðýna göre, baþlangýçta aðýrlýðý nereye vereceðimizi iyi belirlemek ve kendimizi asla rutin bir çalýþmaya kaptýrmamak zorundayýz. Nerede tekdüze ve rutin bir çalýþma varsa, bunu deðiþtirmek için acilen müdahale etmeliyiz. Devrimci olmayan hiçbir çalýþma biçimini kabul etmemeliyiz. Milyonlarca insan, kapitalizmin saldýrýlarý karþýsýnda baþka bir dünya arayýþý içerisine girmiþken bizler kendisini tekrar eden bir çalýþma temposu içinde olamayýz. Her gün bir önceki günden daha ilerisine taþýyacaðýmýz bir tempomuz olmalý. Kendi kabuðumuzu kýrdýðýmýzda, kitlelerle her gün daha fazla iliþkiler kurabileceðiz. Bu iliþkiler bizi yeni iliþkilere taþýyacak. Böylece hem dalga dalga geniþleyecek, hem derinleþeceðiz. Baþka türlü Denizler gibi olmak mümkün deðildir.

139. Sayý / 20 Mayıs - 3 Haziran 2009




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.