s150

Page 1



Yeni Evrede

Başyazı

Mücadele Birliði

DEVRİMCİ ÖNCÜNÜN ÇOK YÖNLÜ GÖREVLERİ Ç

ağımız toplumsal olaylar bakımından çok zengindir. Olayların bu zenginliği, tarihin en devrimci deviniminin kendini çeşitli biçimlerde ifade etmesinden başka birşey değildir. Tarihin bu en devrimci ve en ileri gidebilen devinimi, emek sermaye çelişkisi eksenlidir. Ve aynı temele bağlı olarak daha şiddetli olarak yeniden ortaya çıkar. Türkiye ve Kürdistan’da olaylar tüm çeşitliliği içinde kendini gösteriyor. Burada olaylar yönünden bir kısırlık ve yoksunluk çekilmedi. Kitleler sürekli hareket halinde. Sürekli bir canlılık ve kaynaşma var. Her gelişme başka bir gelişmeye, her olay yeni bir olaya yol açıyor. Toplumsal olaylar öylesine bir gelişme ve ilerleme eğilimi gösteriyor ki, her kişi yaratılan bu fırtınanın etkisine giriyor. Hareket, ani gelişme, sıçrama, patlama kısacası gelişme karşıtların çatışması diyalektik yasasına göre oluyor. Her kitle hareketi belirli toplumsal nedenlerden kaynaklanıyor. Her kitle eyleminin çıkış noktası diğerlerinden belirli farklılıklar gösteriyor; bazıları işsizlikten kaynaklanıyor, bazıları ücretlerin yükseltilmesi isteminden, başkaları emekçilerin sürgün edilmelerinden, politik baskılardan, şiddetlenen faşist terörden; daha başkaları da kadınlar ve gençliğin sorunlarından ileri geliyor. Başka bir devrimci kitle hareketi de Kürt halkı üzerindeki ulusal baskıdan ve buna karşı verilen özgürlük mücadelesinden doğuyor. Kimisi ekonomik çerçeveden kaynaklanan ve çeşitli eylemlerce tetiklenen kitle hareketi, kendi toplumsal temeli tarafından sürekli güçlendiriliyor. Emekçi kitlelerin bütün toplumsal sorunlarının temeli kapitalizmdir. Kitleleri etkileyen birincil nitelikteki kötülüklerin olduğu gibi ikincil nitelikteki kötülüklerin temeli, var olan toplumsal sistemdir. Kapitalist düzenin tüm toplumsal kötülüklerine karşı ortaya çıkan devrimci kitle hareketleri, bütün toplumsal sorunlar ve kötülüklerin temeli olan modern burjuva düzenin zeminleri üzerinde hareket ediyor. İster ekonomik nedenlerle ortaya çıksın, ister politik nedenlerle halk kitlelerinin bütün devrimci istemleri önüne geçilemez bir güçle burjuva toplumsal yapının dönüşümünü dayatıyor. Bu burjuva temel oldukça, emekçi kitlelerin yaşamsal istemleri her geçen gün biraz daha kendi çözümünü dayatır. En yaşamsal sorunlar tarafından beslenen kitle hareketi gün gün şiddetlenir ve yeni bir ivme kazanır. Kapitalist çerçeve içerisinde kitlelerin toplumsal sorunları kendi başına çözümlenemez. Ekonomik temele dokunmadan kitlelerin toplumsal sorunlarını çözdüğünü zannedenler, ertesi gün

bakacaklar ki, aynı sorunlar çok daha yıkıcı bir biçimde ortaya çıkmıştır. Çünkü bu sorunlar özel mülkiyet temeline dayanıyor ve özel mülkiyet düzeninin varlığına bağlı olarak her defasında yeniden ortaya çıkarlar. Kapitalist ekonomik yapı kendi yarattığı sonuçları ve bir dizi toplumsal kötülüğü yeniden ve yeniden üretir. Kitleler, emeğin sermayeye bağımlılığı sona ermedikçe, kendilerini bekleyenin belirsiz ve daha kötü bir gelecek olduğunu bilirler. Kendi deneyimlerinden hareketle ve deneyimlerinin verdiği devrimci eğitimle kendi hareketlerine, sermaye egemenliğini devirmeyi hedefleyen devrimci biçimler verirler. Kitlelerin mücadelesinin devrimci biçim kazanmasına paralel olarak sermaye ve faşist devletin emekçi halk kitlelerine yönelik saldırıları ve baskıları en üst noktaya çıkar. Zaten devrimci kitlelere karşı faşist devlet terörü hiç eksik olmamıştır. Faşizmin ve sermayenin hedefi, devrimci hareketi tamamen ezmektir. Egemen güçler bu konuda hedeflerine ulaşamadılar, ancak saldırılarını sürekli boyutlandırdılar. Burjuva iç savaşın kapsadığı zaman dilimi ve bu süre içinde kitlelere karşı uyguladığı koyu terör egemenlerin saldırılarını ve şiddetini hangi dereceye kadar vardırabileceğini gösteriyor. Kitlelerin tekelci kapitalist egemenliği yıkmaya yönelik devrimci eylem dalgası yükselirken eski toplumsal sistemin politik yapısı daha bir saldırganlaştı ve katılaştı. Sınıflar mücadelesi bir iktidar mücadelesi düzeyine çıkınca iki sınıf arasındaki savaşım bugüne kadarki en yaygın ve kapsamlı savaşım biçimini aldı. Burada savaşın gidişatını kendi yönünde belirlemek için her iki taraf da bütün güçlerini harekete geçirme durumundadır. Taraflar her geçen süre içinde daha hızlı ve büyük bir güçle gidişatı kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar. Tekelci sermayenin “demokratikleşme” içine girdiği yanılsamasına kendini kaptıranlar, hangi burjuva devlet biçimi uygulanırsa uygulansın baskı ve şiddetin sermayenin kendisinden ayrılamayacağı gerçeğinin üstünü örtmüş olurlar. İşçilerin artı-emeğine elkoymak zoru gerektirir. Tekelci sermayenin kar, en yüksek kar hedefi onun şiddetini daima besliyor. Burjuvazinin eski politik yapısı kırılmadan herhangi bir devrimci dönüşümden sözedilemez. Burjuva politik aygıt emeğin yeniden örgütlenmesine karşı direnmesini büyük bir şiddetle sürdürecektir. O halde öncelikle burjuva politik yapının dağıtılması, paramparça edilmesi emekçilerin kurtuluşunun ilk koşuludur. Devrimci zor aynı zamanda eski toplumsal yapının yeni bir toplumsal yapıya dönüşmesi için

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

hızlandırıcı bir rol oynar. Kapitalizmin son büyük ekonomik krizinin de tetiklemesiyle emekçi kitlelerin yaşam koşulları hızla kötüleşiyor. Ağırlaşan ve yıkım içerisinde olan yaşam koşulları emekçileri devrime yöneltiyor. Yaşam koşullarının kötüleşmesi, sefaletin derinleşmesi devrime yönelmesinin en önemli etkenlerinden birisidir. Diğer belli başlı etkenler Kürt ulusal sorunu; halk kitlelerinin demokrasi eğilimiyle tekellerin gericilik eğilimi arasında derinleşen çelişki; kitleler üzerinde sürekli uygulanan faşist devlet terörüdür. Özcesi, halk kitlelerinin ekonomik ve politik yaşam koşulları bir bütün olarak onları devrime yöneltiyor. Burada devrimci öncünün görevi kendisi dışında başlamış olan kitle hareketine devrim hedefiyle yani iktidarı ele geçirme hedefiyle yön vermek, öncülük etmek onu hızlandırmaktır. Kitlelere öncülük etmek komünistler için bütünlüklü bir görevdir. Bu görev bir yandan kitlelerin burjuvazi üzerinde kesin zaferini sağlamaya yönelik iken bir yandan da görüşlerde, istemlerde ve hedeflerde muğlaklık yaratarak emekçilerin zaferini engelleyen küçük-burjuva uzlaşmacı, sol hareketlerle mücadeleye yöneliktir. Son dönemlerde yoğunlaşan “demokratik anayasa” tartışmalarını öne çıkartan küçük burjuva hareketler kitleleri devrimden uzaklaştırmak için, onlarda anayasal hayaller yaratma gayreti içindeler. Bu çevrelerin zihniyetinin temeli reformisttir. Ancak bu onların kendilerini devrimci göstermelerinin önünde engel değildir. Hele ki, devrim gün gün ve önlenemez biçimde büyüyorsa; devrimci laflar etmeden, devrimci bir görünüme bürünmeden, devrimci kitleler üzerinde hiçbir etki yaratamayacaklarını bildikleri için kendilerini devrimci göstermek için ellerinden gelen her çabayı göstermekten geri kalmayacaklardır. Devrimci görünümleri içinde boydan boya uzanan reformizmi ve oportünizmi daha iyi anlamak için sınıf bilinçli işçilerin yapması gereken bu küçük burjuva hareketlerin teori, politika ve pratiklerine bütünlüklü olarak bakabilmektir. O zaman bu çevrelerin teorilerinin Marksizmin lafzından öte gitmediğini, politik çizgilerinin işçi sınıfıyla kapitalistleri uzlaştırmaya hizmet ettiğini ve pratiklerinin burjuva çerçeveyi aşmadığı ve aşamayacağını açık olarak göreceklerdir. Halkların devrimci eylemleri dalga dalga yayılıyor. Uzlaşmacı küçük burjuva hareketler hedeflerine varmak için kendilerini yükselen bu devrimci dalgaya bırakıyorlar. Devrimci dönemin avantajlarından sonuna dek yararlanmak, daha doğrusu devrimci kitle eylemlerini sömürmek için büyük bir gayret içindeler. Bütün bu söylediklerimiz devrimci komünistlerin kitlelerin devrimci mücadelesine öncülük yapmasının ne denli yaşamsal olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Emekçi kitlelerin başarıya ulaşması proletaryanın devrimci sınıf partisinin önülük görevini çok yönlü ve bütünlüklü olarak yerine getirmesine bağlıdır. C.DAĞLI

3


Yeni Evrede

Ekim Devrimi

Mücadele Birliði

EKÝM DEVRÝMÝ VE HALKLARIN ÖZGÜRLEÞMESÝ üyük Ekim Sosyalist Devrimi, ulusal sorunun çözümünde de bir baþlangýç gerçekleþtirdi. En demokratik burjuva cumhuriyetler bile ilhakçý, sömürücü politikalarý sürdürürken, Bolþevikler hiç bir çýkar gözetmeden, kayýtsýz þartsýz olarak Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký’ný (UKKTH) tanýyýp gerçekleþtiriyorlardý. Halklar hapishanesi bir Rusya’dan, halklarýn özgürce yaþadýðý gönüllü birliði olan Sovyetler Birliði’ni nasýl yarattýlar? Burjuva dünyanýn hep gözden kaçýrmaya, gizlemeye, yok saymaya çalýþtýðý halklarýn özgürlüðü nasýl gerçekleþti? Bolþevikler devrimden çok önceleri, 1903’te programlarýna UKKTH’yi tanýdýklarýný yazdýlar. Bunun sadece teorik bir söylem olmadýðýný da devrime kadar süren politikalarýyla gösterdiler. Birinci Paylaþým Savaþý’nda silahlarý kendi burjuvazisine çevirme politikalarý, baþtan beri hep ilhaklara karþý çýkýlmasý, baþta Yahudiler olmak üzere, ulusal ve dinsel topluluklara yönelik baský ve katliamlarýn karþýsýnda durmalarý gibi bir çok politikada gösterdiler. Ýzlenen politikalar, ezilen halklarýn emekçilerine güven veriyordu. Bolþeviklerin UKKTH’yi uygulamasý devrimle birlikte baþlatýlan ulusal sorunun çözümü politikalarýyla dost-düþman hiç kimsenin reddedemeyeceði açýklýkta ortaya çýktý. Ezilen halklar, bütün zincirlerinden kurtarýlmaya baþlandý. Devrimin baþladýðý 7 Kasým (25 Ekim)’dan daha bir hafta sonra Rusya’daki Ulusal Topluluklarýn Haklarý Bildirgesi yayýmlandý. Bildirgenin dayandýðý ilkeler dört madde olarak belirtiliyordu: “1- Rusya’daki ulusal-topluluklarýn eþitliði ve egemenliði, 2- Rusya’daki ulusal-topluluklarýn ayrýlma ve baðýmsýz devlet kurma hakký dahil, kendi kaderini serbestçe tayin hakký, 3-Ulusal ve ulusal-dinsel her tür ayrýcalýk ve sýnýrlamanýn kaldýrýlmasý, 4-Rusya’nýn sýnýrlarý içinde yaþayan ulusal azýnlýklarýn ve etnografik gruplarýn özgür geliþmesi”. Bu ilkelerin gerektirdiði adýmlar da zaman geçirilmeden atýlýyordu. Eskiden Rusya Ýmparatorluðu altýnda olan Polonya ve Finlandiya’nýn baðýmsýzlýklarý devrimden sonraki ilk aylarda tanýndý. Buralarda kurulan devletler burjuva devletler olduðu halde baðýmsýzlýklarý tanýndý. Çarlýk döneminde emperyalist amaçlarla, diðer emperyalistlerle imzalanmýþ olan anlaþmalar Bolþeviklerce iptal edilerek diðer halklar üzerinde baskýlara son verildi. Ukrayna’nýn baðýmsýzlýðý da daha ilk baþlarda tanýnýyordu. Devrim sonrasý yýllarda iç savaþ baþladý. Emperyalistler ve gerici devletlerin de katýldýðý savaþlarda Sovyetler yýllarca çarpýþmak zorunda kaldýlar. Bu yýllarda, nüfuslarý 2 milyondan az olan Letonya ve Estonya’nýn baðýmsýzlýklarý tanýnýyordu. Ayný dönem Litvanya’nýn baðýmsýzlýðý da tanýndý. Bolþeviklerin ulusal sorunda ilkeli davranmalarý, kesin zaferi kazanmalarýnda büyük rol oynadý. 1919 yýlýnda Churchill, 14 ülke güçlerinin Sovyet Rusya’ya saldýracaðýný, Eylül’de Petrograd’ýn, Aralýk’ta Moskova’nýn alýnacaðýný açýklýyordu. Ancak bunu baþaramadýlar. Lenin bu dönem için, “bir ara bunlarýn kesin zaferi kazanmalarýna yalnýzca birkaç hafta kalmýþtý” diyor. Emperyalistlerin desteðini almalarýna, buna ihtiyaçlarý olmasýna raðmen, küçük devletler saldýrýya katýlmadýlar. Bu döneme iliþkin Lenin þunlarý söylüyordu: “Eðer bütün bu küçük devletler bize karþý savaþa atýlsalardý -ki kendilerine yüz milyonlarca dolar verilmiþ, en iyi silahlar saðlanmýþtý, savaþ deneyiminden geçmiþ Ýngiliz danýþmanlarý vardý hiç kuþkusuz, biz, yenik düþerdik. Bunu herkes çok iyi biliyor. Ama bu

B

4

küçük ülkeler bize karþý savaþa giriþmediler; çünkü Bolþeviklerin daha dürüst olduðunu anlamýþlardý. Bolþevikler her ulusun baðýmsýzlýklarýný tanýdýklarýný, Çarlýk Rusyasý’nýn öteki uluslarýn ezilmesi esasýna dayandýrýldýðýný, Bolþeviklerin bu siyaseti hiçbir zaman desteklememiþ olduklarýný, desteklemediklerini ve desteklemeyeceklerini, baþka uluslarý ezmek için hiçbir zaman savaþa girmeyeceklerini söyledikleri zaman, dediklerine inanýlýyor. Bunun böyle olduðunu, Polonya’nýn, Letonya’nýn, Ukrayna’nýn vb. burjuvazisinden iþittik.” Bazý ülkelerin burjuvazisi bile, ulusal sorundaki doðru politikalarý, UKKTH’yi ilkeli olarak uygulamalarý nedeniyle Bolþeviklere güven duyuyor. Emperyalistler ve beyaz ordularýn Sovyetler karþýsýnda yenilgiye uðramasý, Bolþeviklerin sömürüyü kaldýrmasý yanýnda ulusal sorunu da çözmüþ olmasý nedeniyledir. Ekim Devrimi þovenizmi de yýkmaya, yoketmeye baþladý. Devrim sonrasýnda birçok ulusal-topluluk baðýmsýzlýk hakkýný kazandý. Üstelik bunlarýn bazýlarý ulusal egemenliðini sürdürecek yeterlilikte örgütlülüðe ve geliþmiþliðe sahip olmadýðý halde ulusal baðýmsýzlýk haklarýný kullandýlar, hiçbir engellemeyle karþýlaþmadýlar. Ulusal sorunun çözümü, sorunun tamamen ortadan kalkmasýný saðlamak doðrultusunda gerçekleþtirildi. Bu çözümler Ekim Devrimi’nin dünya halklarýna sunduðu ileri çözümler oldu. 1920’de Kalmuklar’ýn haklarýný güvenceye alan bildiri yayýnlandý. 20 bin nüfusu olan, Moðolca konuþan Budist bir topluluk olan Kalmuklar’ýn dil, inanç haklarýnýn üzerindeki baskýlarýn sona erdirilmesi ve daha sonralarý Kalmuk Özerk Bölgesinin kurulmasý ulusal sorunun çözümünde izlenen yolu gösteren bir örnektir. Devrim öncesi Rusya merkezlerinde adý hiç duyulmamýþ olan bir çok ulusal-topluluk, bütün haklarýna kavuþmaya baþlýyordu. Ekim Devrimi’yle baþlayan ve Sovyetler Birliði’nin 1922 sonlarýnda kurulmasýndan sonra en ileri düzeye taþýnan ulusal haklarýn ve ulusal eþitliðin tanýnmasý, büyük bir zenginlik oluþturmaya baþlýyordu. Çok sayýda baðýmsýz Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve özerk bölgeler oluþtu. Sovyetler Birliði’ni gönüllü olarak oluþturan Sovyet Cumhuriyetleri daima ayrýlma hakkýna sahip oldular. Ulusal sorunun çözümü, halklarýn gerçek eþitliðini saðlamak anlayýþýyla sürdü. Bu doðrultuda ekonomik olarak geri býraktýrýlmýþ bölgelerin geliþtirilmesi için yatýrýmlar yapýldý. Büyük Rus þovenizmiyle her kurumda mücadele edildi. 1922’de Lenin, “Aðýr basan ulusal þovenizme karþý bir ölüm-kalým savaþý ilan ediyorum” diyordu. Ekim Devrimi’nin yarattýðý özgürlükler ortamýndan Sovyetler Birliði sýnýrlarý içinde yaþayan Kürtler de yararlandýlar. 1930’lu yýllardan sonra, yakýn zamana kadar geçen sürede Kürt dili ve edebiyatýnýn en iyi, en ileri eserleri Sovyet yurttaþý Kürtler tarafýndan üretilen eserlerden oluþuyordu. Dünyada on milyonlarca nüfusu olan bir halkýn en iyi eserlerini, sayýsý yüz binleri ancak bulan nüfusa sahip olduklarý Sovyetler Birliði’nde vermiþ olmalarý, Ekim Devrimi’yle yaratýlan özgürlüklerin sonucudur. Ekim Devrimi’nin yarattýðý örnekler, yol göstermeye devam ediyor. Günümüzde ulusal soruna yaklaþýmda Ekim Devrimi’nden alýnacak derslere ihtiyaç olduðu açýkça görülüyor. Küçük-burjuva anlayýþlarýn ulusal sorundaki yaklaþýmlarýný özellikle Ekim Devrimi’yle yaratýlan deneyimlerin ýþýðýnda tekrar mahkum ediyoruz.

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009


Yeni Evrede

Küresel İç Savaş

Mücadele Birliði

11 EYLÜL: KÜRESEL ÝÇ SAVAÞIN ÝLANI 11 Eylül’den yýllar sonra, bu saldýrýlarýn arkasýnda bizzat Amerika’nýn olduðunu söyleyenler çoðaldý. Bunun son örneði de Counterpunch’taki yazýsýyla Paul Krassner oldu. 13 Eylül tarihli bu yazýda “NewYork ve Washington’a yapýlan 11 Eylül saldýrýlarýnýn ardýnda Bush yönetiminin olduðundan kuþkum yok” diyordu. Yine Amerikalý gazeteci ve “Demokrasi Þimdi Hareketi” aktivistlerinden Amy Goodman “saldýrýlarýn saldýranlarýn kararý olmadýðýný” söylüyordu. Paul Krassner’in ayný yazýsýnda belirttiðine göre talkshow’cu Michael Reagan’ýn “11 Eylül hainlerinin suikastýnýn” araþtýrýlmasý talebi var ve ayný þekilde Obama’nýn yardýmcýsý Yan Jones da bu iddialarýn araþtýrýlmasýný isteyenler arasýnda. Amerikan emperyalizminin hegemonyasýný sürdürebilmek amacýyla Afganistan’a ve Irak’a saldýrýp iþgal etmesinden yýllar sonra bunlarý söylemek birþey ifade etmiyor olsa da, Amerikan emperyalizminin 3. dünya savaþýný baþlatmak için yarattýðý bu bahanenin de, daha önceki emperyalist savaþlara girme bahaneleri gibi kendi uydurmalarý olduðunun geniþ kesimlerce anlaþýlmasý açýsýndan bir anlamý var. Büyük bir çýlgýnlýkla borçlanarak, köpük üzerine köpük eklenerek körüklenen tüketim toplumundan baþka birþey olmayan, yýðýnlarýn hiç olmazsa bir kesimi, içine düþürüldükleri otomobil, televizyon, kilise kapanýnýn boðucu, ahmaklaþtýrýcý havasýndan sýyrýlýp, gerçeði görmeye baþlýyor. Amerikan sisteminin kendi halkýný tam anlamýyla ahmaklaþtýrmaya çalýþtýðý bu üç ayaklý kampanyadan, bu saldýrýdan kendini kurtarabilmeyi baþaran bu kesim açýsýndan “Amerikan mucizesi” denen bu yaþam tarzý artýk sorgulanýyor, reddediliyor. Yukarýda adý geçenler de iþte bu kesimlerin sözcülüðünü yapýyorlar. Amerikan emperyalizminin üç binden fazla Amerikalýyý katlederek böyle bir savaþý baþlatmasýnýn gerçek nedenleri anlaþýlmazsa, bu katliam da anlaþýlamaz. 1975’te Symbionese Liberation Army (Simbiyonez Kurtuluþ Ordusu) tarafýndan medya baronu Dandolph Hearst’ün kýzý kaçýrýlmýþtý. SLA, o zaman fidye yerine Los Angelos’ta yoksullarýn yaþadýðý bölgelere gýda yardýmý yapýlmasýný istemiþti. O zaman bu “yardým” paketlerini taþýyan

kamyonlar, daha daðýtým merkezlerine ulaþmadan, aç ve yoksul kesimler tarafýndan yollarý kesilip durdurularak, taþýdýðý gýdalar paylaþýlýyordu. 2000’li yýllara gelirken, 25 yýl öncesini kat kat aþan aç, yoksul ve evsiz insan var Amerika’da. 2000 yýlý resmi rakamlarýna göre 6 milyon 800 bin aile yoksul ve ABD nüfusunun onda biri, yani 35 milyon insan aç. Açlýðýn nasýl bir isyaný beslediðini, daha 68 hareketinden hemen sonra görüp deðerlendiren Amerikan ordusunun profesyonel katillerinden Robert Rigg, ordu dergisinde (Army Magasine) yazdýðý bir yazýyla buna dikkat çekiyordu. Ki bu profesyonel katil, rüþdünü 1940’larda Irak Kralý’nýn ordusuyla Kürtler üzerinde uyguladýðý katliamý planlayarak ispatlamýþ, hemen sonrasýnda da Çan Kay Þek’in yanýnda katýldýðý Çin iç savaþýnda komünist avýna çýkan askeri danýþman olmuþtu. Ýþte bu katil diyordu ki, “Amerikan politik ve askeri planlarý þimdi her zamankinden daha fazla yeni iç þiddeti karþýlama üzerine inþa edilmelidir.” “Bu planlama, askerlerin kent ayaklanmasý için eðitilmesini içermelidir. (....) Bunu görevdeki kara birliklerinin (kara kuvvetlerinin) öteki durumlar için olduðu kadar betondan cangýl (orman) için de eðitimini gerektirdiðinden önemli sonuçlarý vardýr. Ayrýca ordu birlikleri her Amerikan kentinin çimento-asfalt cangýlýný öðrenmeye yönelik biçimde yetiþtirilmeli ve eðitilmelidir.” “(...) entelijans, sosyal, ekonomik ve politik sorunlarýn çözümü için tek yol budur.” (aktaran Haluk Gerger -Kan Tadý) Amerikan halký, 20. yüzyýlýn sonunda Seattle’daki büyük ayaklanmayla olsun, daha sonra pek çok Amerikan kentinde tekrar tekrar gerçekleþtirdiði Afganistan ve Irak’ýn iþgaline karþý eylemleriyle olsun, bu emperyalist askerin, bu profesyonel katilin korkusunun hiç de boþuna olmadýðýný gösterdi. Emperyalizm, 20. yüzyýl boyunca bütün dünyayý soydu, yaðmaladý ve birkaç tekelin kasasýna aktardý. Dünya Bankasý ve IMF’nin dayattýðý “yapýsal uyum programlarý” sonucunda dýþ borç tuzaðýna düþen baðýmlý ülkelerin zaten çok sýnýrlý olan gelirlerinin büyük bölümü, bu borçlarý ödeme adýna emperyalist merkezlere aktarýldý. Dünya Bankasý eski baþkaný J. 150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

Stiglitz “Ýspanyol fetihçilerin Latin Amerika’yý yaðmalamasýndan beri dünya, bugün gördüðümüz yönde bir servet aktarýmý yaþamadý” (age) derken bu soygunu itiraf ediyordu. Emperyalizm özellikle yeni evrede üretim, meta dolaþýmý ve bilhassa mali sermayenin bütün dünyada at koþturmasýnýn önündeki bütün engelleri yýktý, ulusal çitleri yerle bir etti. Bütün engellerin ortadan kaldýrýldýðý bu koþullarda küresel mali piyasalar daha fazla kar peþinde koþan atýl sermayeyi hýzla kendisine çekti. Uluslararasý tefeciler, spekülatörler, kupon kýrparak yaþayanlar, bu piyasalarýn efendisi oldular. 1990’larýn ortalarýnda, IMF üyesi bütün ülkelerin altýn ve döviz rezervlerinin toplamýndan daha fazla miktarda bir paranýn (1 trilyon dolardan daha fazla) bu piyasalarda koþturduðu biliniyor. (Ki bugün bu rakam 4 trilyon dolarý aþmýþ bulunuyor.) yine 1995’te Wall Street Journal “geliþmiþ ülkelerde (siz emperyalist ülkelerde diye okuyun -bn) meta üretiminden ziyade gayrý-maddi kalemlerin zenginlik kaynaðýna dönüþtüðünü” yazýyordu. 2002’de ise Almanya cumhurbaþkaný 1. Rau “spekülatif amaçlarla yer deðiþtiren para miktarýnýn 2 trilyon Euro’yu geçtiðini” söylüyor ve “her gün dünyada dolaþan paranýn %90’ýnýn mal ve hizmet dolaþýmýyla ilgisi olmayan” spekülatif para olduðundan yakýnýyordu. 2000-2001 yýlýna ait aþaðýdaki veriler, bu soygunun boyutuyla ilgili durumu daha anlaþýlýr kýlýyor. * 1999’da dünyanýn en zengin 200 kiþisi 1 trilyon dolar kazandý. Yine ayný yýl 43 ülkenin toplam nüfusunu oluþturan 580 milyon kiþinin toplam geliri 146 milyar dolardý. Yani 200 kiþi, 580 milyon kiþinin gelirinin 7 katýný kar olarak kasasýna atmýþtý. * 2000 yýlý için gayri-safi milli hasýla (GSMH), kiþi baþýna Etiyopya’da 100 dolar, Bangladeþ’de 360 dolar, Angola’da 660 dolar, Honduras’ta 920 dolar oldu. Ayný yýl ABD’de ise insan deðil, her bir inek için 1057 dolar sübvansiyon yapýldý. * 1995 verileriyle Toyota’nýn yýllýk cirosu Polonya ve Portekiz’in GSMH’sinden daha büyük oldu. Ayný yýl IBM’in cirosu Venezuela’nýn, Unilever’inki de Yeni Zellanda’nýn GSMH’sini aþýyordu. O yýl, sadece General Motors’un satýþlarý, en

5


Yeni Evrede

Küresel İç Savaş geliþkin 21 ülke hariç, dünyanýn geriye kalan bütün ülkelerinin GSMH toplamýndan daha büyüktü. * 1998’de dünyanýn en zengin üç kiþisinin serveti, 600 milyona yakýn insanýn yaþadýðý 48 ülkenin GSMH’sine eþitti. Ki bu servet 3 þirkete deðil, sadece 3 þahsa aittir. * Forbes Dergisi’nin 2003 yýlý için belirlediði ABD’nin en zengin ilk 10 kiþisine ait toplam servet 273,5 milyar dolardý. Ki bu servet, toplam 70 milyonluk nüfusuyla Türkiye’nin bütün bir yýl boyunca ürettiði toplam üretimin deðerinden daha büyüktür. * Dünyanýn en zengin 10 kiþisine ait servet, her ne kadar inanýlmaz gibi görünse de, bütün baðýmlý ülkelerde yaþayanlarýn yýllýk gelirlerinin toplamýný aþmaktadýr. * Son birþey daha; dünya nüfusunun %5’ini oluþturan ABD, Ortadoðu’da üretilen petrollerin %25’i dahil, dünyada üretilen toplam petrolün %40’ýný tüketmektedir. Dünyanýn en zengin birkaç kiþisinde ve en tepedeki birkaç tekelin elinde böylesine büyük miktarda sermayenin biriktiði ve bizzat kendi kendisinin engeli haline geldiði bu koþullarda, emperyalist-kapitalist sistem hýzla sýçramalý çöküþe sürüklenirken, ayný zamanda bu sistemin efendisi olan ABD de hegemonyasýný yitirmeye baþladý. Ýþçi sýnýfý ve ezilen emekçi kitlelerin kutbundaysa bu ayný koþullar büyük bir sefaletle birlikte büyük bir öfkeyi, büyük bir isyaný biriktiriyor. Çünkü insanlýk, bugüne kadar hiç olmadýk ölçüde, yeni ve ileri bir topluma geçiþin bütün maddi önkoþullarýna sahip olduðu halde, sermaye ve sermayeye dayalý üretim sisteminin temeli olan özel mülkiyet nedeniyle üretici güçler daha ileri gidemiyor. Ýnsanlýðýn çok büyük bir bölümü kendi emeðinin sonuçlarýndan mahrum býrakýlýyor. Buraya kadar 2000’lerin baþýnda dünya ölçeðinde emperyalist-kapitalist sistemin çok kýsa bir görünümünü çizdik. Dünya ölçeðindeki çeliþki ve çatýþmalarýn geldiði bu sýçramalý çöküþ sürecinde ABD emperyalizmi, hem kapitalizmin ömrünü uzatmak hem de kendi hegemonyasýný korumak amacýyla küresel ölçekte proletarya ve emekçilere karþý bir saldýrý baþlattý. 11 Eylül 2001’de binalara saplanan uçaklar, iþte bu küresel iç savaþýn; ABD yönetimi ve Amerikan tekelleri tarafýndan planlanan ve gerçekleþtirilen bu eylem, bugün yaþadýðýmýz 3. Dünya savaþýnýn ilan edilmesiydi. Leninist Parti bunu daha uçaklar binalara çakýlýr çakýlmaz belirlemiþ, 12 Eylül 2001’de de söylemiþti.

6

Mücadele Birliði

YIKIMA KARÞI HALK AYAKTA!

Sancaktepe Belediyesi tarafýndan seçim sürecinde göz yumulan evlerin, belediye, ÝSKÝ ve polis iþbirliðiyle yýkýmýna baþlandý. 13 Ekim 2009 günü sözde dere yataðýna kurulan evlerin yýkýlacaðýna dair tebligatlar gönderilerek boþaltýlmasýný isteyen belediyeye ve yýkým ekiplerine, Osmangazi iþçi ve emekçi halký anladýðý dilden cevap verdi. Sabahýn erken saatlerinde ablukaya alýnan mahalle büyük bir direniþe geçti. Birçok yerde polisle çatýþtý. Her olayda gaz bombasý kullanan polis, yine yýkým sırasında gazlý saldýrýda bulundu. Gaz bombasýna karþý mahalle halký taþ ve sloganlarla polise cevap verdi. Saatlerce süren çatýþma sonrasý mahallede yaklaþýk 30 ev yýkýldý. BASIN AÇIKLAMASI VE ARDINDAN BARÝKATLAR Bir gün sonra yine Samandýra Akpýnar Mahallesi halkýna gelen yýkým tebligatý üzerine, mahalle halký ve devrimciler birlikte mahallede barikatlar kurup bekleyiþe geçtiler. Tüm gece beklenilenlerin gelmemesi üzerine mahalle halký tarafýndan tüm Akpýnar halkýna çaðrý yapýlarak Sarýgazi’de bulunan Sancaktepe Belediyesi önünde bir basýn açýklamasý yapýlacaðý, megafonla duyuruldu. Saat 12.00’ye doðru belediye önünde top150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

lanan halk, polis barikatýyla karþýlandý. Sarýgazi ve Osmangazi Mahallesi halkýnýn da desteklediði eylem, yaklaþýk 5 saat sürdü. Beklenilen belediye baþkanýnýn gelmemesiyle halk, caddeyi trafiðe kapatarak Sancaktepe Ak Parti ilçe binasýna doðru yürüyüþe geçti. Ak Parti ilçe binasý taþlanarak camlarý kýrýldý. Eylem alevlenerek devam etti. Sarýgazi Demokrasi Caddesi’ne taþan eylem, Sancaktepe kaymakamlýðýnýn camlarýnýn dökülmesiyle devam etti. Bunun üzerine sivil ve resmi polisler tarafýndan onlarca kez kitle üzerine ve havaya ateþ edildi. Halkýn tepkisi bunun üzerine daha da büyüdü. Devrimci gençliðin de desteðiyle, Demokrasi Caddesi üzerine barikatlar kurularak yaklaþýk yarým saate yakýn polisle çatýþma yaþandý. HALKIN ÖFKESÝ DÝNMEDÝ Ayný gün Osmangazi Mahallesi’nde ev yýkýmlarýna karþý gece nöbet tutan halkýn yaktýðý ateþe, polis müdahale etti. Bunun üzerine çýkan çatýþma yaklaþýk 4 saat sürdü. Gecenin geç saatlerine kadar süren çatýþmalarda, polis birçok yerde geri çekilmek zorunda býrakýldý. Çatýþmada atýlan gaz bombalarý, tüm mahalle halký tarafýndan tepkiyle karþýlandý. Sarýgazi’den Mücadele Birliði Okurlarý


Yeni Evrede

IMF - DB Zirvesi

Mücadele Birliði

ÝMF DB ZÝRVESÝNDE CEHALET VE ENDÝÞE

Ý

MF-Dünya Bankasý’nýn yýllýk Ýstanbul toplantýlarý sona erdi. Toplantý kararlarýnýn çok köklü sonuçlar getireceðini, böylece tarihe -týpký Bretton Woods gibi- “Ýstanbul Kararlarý” olarak geçeceðini sanan dar kafalýlar fena halde çuvalladýlar. Hele ki “Ýstanbul’un marka deðeri yükselecek” gibi kimbilir hangi “kiþisel geliþim ve pazarlama” seminerinden bir kalýp lafla histerik sayýklamalarýndan bir türlü vazgeçemeyen; böylece onulmaz aþaðýlýk kompleksiyle sakatlanmýþ ruhlarýný her fýrsatta ortaya döken, dünün Mahmutpaþa faturacýsý bugünün eskortlu yanar döner konvoylu yöneticileri için ciddi bir düþ kýrýklýðý... Öte yandan, Ýstanbul toplantýlarýnýn tek sonucu þu esnaf kafalý bezirganlarýn düþ kýrýklýðý olsaydý, okurlarýn kafasýný bu sakat ruhlarýn sorunlarýyla meþgul etmeyi zül sayardýk. ÝMF-DB toplantýlarý bundan çok daha önemli olgularý açýða çýkardý. Özetlersek: 1- Sermaye dünyasý henüz daha yaþanan krizin nedenini bilmiyor. 2- Krize karþý nasýl önlemler alacaðýný hiç bilmiyorlar. 3- Korkuyorlar, hem de ölesiye... DENETLENMESÝ ÝMKANSIZ BÝR SÝSTEM Oldukça kýsýr geçen Pittsburg’daki G20 zirvesinden sonra, Ýstanbul Toplantýlarýnýn üst düzey teknokratlarýn karþýlýklý “power point” sunumu yarýþýna dönüþeceði ve ortaya hiçbir önemli kararýn çýkmayacaðý belliydi. ÝMF DB teknokratlarýnýn aða babalarý Pittsburg’da yeterince havanda su dövme alýþtýrmasý yapmýþtý. Yine de emperyalist-kapitalist dünya sisteminin içinde bulunduðu durumun vahametini göstermesi açýsýndan, teknokratlar meselenin detaylarýnda pek çok iþaret, kanýt vs. sundular. Üstelik bunu, Hürriyet yazarý Erdal Saðlam’ýn sözleriyle, “küresel iyileþme illüzyonunu sürdürmek, psikolojik iyileþme havasýný yayarak krizin faturasýný azaltmayý hedeflerken” yaptýlar. Yani teknokratlarýn durumunun vahametine dikkat çeken sözleri, gerçekte olup bitenlerin küçük bir yansýmasýndan ibaret olabilirdi. Buna raðmen, sermaye dünyasý için yeterince korkutucuydu. En korkutucu olaný ise sermayenin nasýl bir krizle uðraþtýðýný bilmemesiydi. Dünya buhraný patlak verdiðinden beri yapýlan tüm

müdahalelerin gerçekte ne yapýlmasý gerektiðini bilmemekten kaynaklandýðýný, George Soros’un sözleri itiraf etmekteydi. Karþýdevrimlerin hamisi, paranýn karanlýk sihirbazý “finansal sistemin nasýl iþlediði konusunda yanlýþ fikirler var; finansal piyasalar doðasý gereði istikrarsýzdýr.” sözleriyle, aslýnda iþlemekte olan sistemi denetim altýna almanýn imkânsýzlýðýna iþaret etmekteydi. Kriz boyunca hükümetler bankalara olaðanüstü garantiler verdi diyen Soros, bu durumun hýzla büyüyen, bir noktada patlayan ve ayný hýzla sönen finansal balonlarýn oluþumunu engellediðini düþünüyor. Gerçekten, eðer bankalarýn tüm riskli kaðýtlarý hükümet garantisi altýndaysa, spekülasyon oyunlarý nasýl ve neyle oynanacak, piyasalarýn sürekli dalgalanmasýyla yaratýlan likidite hareketi ne olacaktý? Dünyanýn belli baþlý merkez bankalarý ve hükümetleri, trilyonlarca dolar harcama yaparak bankalarýn zarardaki kâðýtlarýný satýn aldýlar. Ýyi ama o kâðýtlarýn vadesi dolduðunda hükümetler bu beþ para etmez kâðýtlarý kime satacaklardý? Belli ki sorun halledilmemiþ, kamu kaynaklarýný da içine alacak þekilde genelleþtirilmiþti. Uluslararasý ölçekte hüküm süren finansal sistem, öylesine bir iç mekanizmaya sahiptir ki vadesi dolan her deðerli kâðýt, vadesi henüz iþlemekte olan bir baþka kâðýda deðerini aktararak bu deðeri korur. Diyelim ki elinizde iki yýl vadeli bir milyar dolarlýk nominal deðere sahip ABD tahvili var siz o tahvili belki sekiz yüz bin dolara aldýnýz ve kârýnýzı ancak tahvili bir milyara sattýðýnýzda gerçekleþtireceksiniz. Vade dolduðunda ya gider devlet kasasýndan bir milyar dolar çekersiniz ya da piyasa deðeri bir milyar olan baþka kâðýtlarla tahvilinizi deðiþtirirsiniz. Oysa 2008’den bu yana hükümetlerin para yatýrdýðý trilyonlarca dolarlýk banka kaðýtlarý, vadesi dolduðunda hiç kimsenin nominal deðerini ödemeye yanaþmayacaðý türden çürük kaðýtlardý. Bu yüzden, vadeler dolduðunda, trilyonlarca dolarlýk menkul deðer finansal sistemden uçup gidecek. Ve elbette bu menkul deðerlere baðlanmýþ milyonlarca sigorta primi, saðlýk poliçesi vs. ayný þekilde buharlaþacak. Soros “örtülü bir garanti sistemi var, bununla nasýl baþa çýkacaksýnýz?” diye soruyor. 150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

Hükümetlerin “çözüm” diye sarýldýklarý müdahalelerin, gerçekte sorunu daha da içinden çýkýlmaz hale getirdiðine iþaret ediyor. Hükümetler son bir yýlda sistemi uçurumun kenarýndan çekip almak için neredeyse tüm finansal oyunculara garantiler sundu. Ýyi ama spekülasyona dayalý küresel finans sistemi, sýfýr toplamlý bir oyundur, bir tarafýn kazancý bir diðer tarafýn kaybýndan doðar. Eðer hükümetler her aktöre risk garantisi veriyorsa, finansal kazancýn asýl kaynaðý olan “kaybedenler” nereden bulunacaktý? Bu durumda bankalarýn “kazanç” hanesinde yazan rakamlar, hükümetlerin ödeme vaatlerinden öteye geçmeyecekti. Bu maskeli baloyu sistem ne kadar sürdürebilirdi?! Varolan sistem hükümet-devlet garantilerini dýþtalayan bir sistemdi. Bu yüzden her hükümet müdahalesi gerçekte kapitalizmi ayakta tutan finans sisteminin temeline vurulan kazma darbesidir. Kapitalist sistemi, gelip dayandýðý uçurumun kenarýndan aldýðýný sanan hükümetler bir daha ayný tehlike ortaya çýkmasýn diye mekanizmayý parçalayan giriþimlerde bulundular. Sistem öylesine çýkýþsýz bir noktada ki, ya uçuruma doðru son sürat gideceksin ya da arabanýn hýzýný düþürmek adýna vites kutusunu daðýtacaksýn. Kapitalist sistem içinde üçüncü bir seçenek yok. Nobel ödüllü ekonomist J. Stiglitz “sistemde neyin onarýlmasý gerektiði belli deðil” derken, hem sistemin bu çýkýþsýzlýðýný hem de krize karþý sermaye dünyasýnýn cehaletini açýða vuruyordu. KUTUPLARA SAVRULAN BÝR DÜNYA Cehalet korkuyu besliyor; IMF-DB teknokratlarý her ne kadar iyimserlik illüzyonunu sürdürmeye çabaladýlarsa da yaptýklarý konuþmalar pek fazla umut barýndýrmayan karamsarlýkla doluydu. Finans baronlarýnýn teknokrat kâhyalarý krize þimdiye dek 59 milyon iþsiz yaratýldýðýný, 90 milyon kiþinin de aþýrý yoksulluða düþtüðünü belirttiler. IMF’nin her fýrsatta sosyalist olduðunu söyleyen baþkaný Strauss-Khan, bu gidiþin sonucunu açýkça ifade etmekten kaçýnmadý. Ýktidarlar deðiþecek, toplumsal çalkantýlar ve savaþlar kapýda. Kürsüye çýkan her uzman, nedenini bilmedikleri krizin korkunç sonuçlarýný gösterebilmek için adeta bir öncekiyle yarýþa tutuþmuþtu. Bir baþka çarpýcý açýklama

7


Yeni Evrede

IMF - DB Zirvesi DB baþ ekonomisti Indermitt Gill’den geldi. Avrupa ve yakýn Asya’yý kasteden Gill “her sene orta sýnýfta bir büyüme vardý. Bu durum tersine dönüyor” ifadelerini kullanýyordu. Sözünü ettiði bölge, Avrupa gibi bir refah kýtasý ve Türkiye, Rusya, Ukrayna gibi ülkelerden oluþuyordu. Bütün dünyanýn dengelerinin altüst edecek bir alandan söz ediyordu Gill. Son 20 yýldýr tam gaz uygulanan küresel finansal sistem, emperyalist kapitalizmi sýrtýnda taþýmakla kalmadý, bol sayýda orta sýnýf, yani emeði dýþýnda finansal sistemin kýrýntýlarýndan yararlanabilen oldukça kalabalýk bir sýnýf türetti. Bu 20 yýlda faizler alabildiðine düþtü, ev-otomobil kredileri adeta çuval çuval daðýtýldý. Alýþveriþ merkezleri alabildiðine çoðaldý ve kredi kartlý yaþam hiç olmadýðý kadar yaygýnlaþtý. Modern sanayinin yarattýðý muazzam artý deðer yýðýný toplumu neredeyse boðazýna kadar teslim almýþ, en tepedeki bir avuç finans oligarkýnýn eteklerine yapýþmýþ milyonlarca rantiye yaratmýþtý. Ve iþte 20 yýl süren çýlgýn partinin sonuna gelindi. En tepedekiler bu filizkýran fýrtýnasýnda sadece servetlerinin bir bölümünü kaybettiler. Ancak onlarýn eteklerine yapýþmýþ olan milyonlarca “orta sýnýf” rantiye, tüm yaþam tarzlarýný yitirdiler. Þimdi pek çoðunun çocuðu özel okullara deðil diðer yaþýtlarý gibi devlet okullarýna devam etmek zorunda. Artýk dünya turuna deðil kamping tatiline çýkýlýyor vs. vs. Politik arenada bu deðiþimin yansýmasý orta sýnýf politikalarýnýn ve bu sýnýfa özgü kibirli uzlaþmacýlýðýn (ötekine saygý, yoksullara þefaat ve bir sürü baþka küçük burjuva yutturmacalarýn) erimesi oldu. Avrupa’nýn en “refah” yani en kalabalýk rantiye toplumlarýnýn yaþadýðý ülkelerde bile politik kutuplaþmalarýn belirgin keskin biçim alýþýna tanýk olduk. Toplumun hýzla yoksullaþan bölümünde sola doðru kayan kesimler, kapitalist sisteme ve temsili parlamento oyunlarýna duyduklarý öfke ve güvensizliði son seçimlerde sandýklara gitmeyerek gösterdi. Ve böylece Avrupa’da son yýllarýn en cýlýz katýlýmlý seçimleri yaþandý. Saða kayan kesimler ise aþýrý milliyetçi ve neo-faþist partilerin oy oranlarýný kabarttýlar. Bu kaymalar seçim sonuçlarýný kendi dar kafalý ve budalaca süzgeçlerinden geçiren reformistler için bir kez daha “solun ölümü”nü ilan etmeye vesile oldu. Ýþlerin nereye doðru gittiðini, yine karanlýk para sihirbazý Soros dile getirdi: “alternatif bir sistem baþ göstermeye baþladý: devlet kapitalizmi. Bu Çin sistemine benziyor.” Elbette Soros düþüncelerini bütün açýklýðýyla ortaya koymuyor, kafa karýþtýrýyor. Yine de kendi sýnýfý, burjuva sýnýf onun aðzýndaki baklayý pekala biliyor. IMF-DB Ýstanbul Toplantýlarý sermayenin düþünsel felç durumunu, cehaletini, sistemin açýlmasý olanaksýz týkanýþýný ve sosyalizmden-devrimden duyulan korkuyu açýða çýkardýðý için tarihi bir önem taþýyacaktýr.

8

Mücadele Birliði

ÝKTÝDAR DIÞINDA HER ÞEY HÝÇBÝR ÞEYDÝR

S

aðlýk emekçileri, GSS’nin birinci yýldönümünde “Saðlýkta Dönüþüm Programý”na karþý sesini yükseltmek için Kadýköy’deydi. SES, Türk Tabipleri Birliði, Ýstanbul Tabip odasý, Diþ Hekimleri, Veteriner Hekimleri ve Eczacýlar odalarý ve Dev Saðlýk-Ýþ Sendikasý öncülüðünde gerçekleþtirilen miting, saðlýk meslek örgütleri, sendikalar, DEK (Devrimci Emekçi Komiteleri), devrimci, kurum ve dergi çevrelerinin katýlýmýyla, Tepe Natilius ve Haydarpaþa Numune Hastanesi önünde toplanýlmasýyla baþladý. “Ýktidar Dýþýnda Her Þey Hiçbir Þeydir -DEK” imzalý pankartýmýzla kortejde yerimizi aldýk. Kitlenin kortejler halinde Kadýköy Meydaný’na doðru yürüyüþe geçmesiyle baþlayan mitingde sýk sýk “Sosyalizm Ýnsan Demektir”, “Ýktidar Dýþýnda Her Þey Hiçbir Þeydir”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Dünya Emeðin Olacak” sloganlarýný haykýrdýk. Yürüyüþ boyunca sloganlar durmadý. “Saðlýk hakký ve saðlýk emekçilerinin 150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

haklarý” için slogan atan binlerce kiþi, devletin Saðlýkta Dönüþüm Programýný protesto etti. “Emeðimizden Saðlýðýmýzdan, Mesleðimizden Vazgeçmeyeceðiz”, “Saðlýkta Masal Bitti”, “Aile Hekimi 2 Lira, Devlet Hastanesi 8 Lira, Özel Hastane 15 Lira. Þimdilik”, “Saðlýkta Maske Düþtü”, “Saðlýkta Dönüþüm Yýkým Demektir”, “Parasýz Eðitim, Parasýz Saðlýk” sloganlarý atýldý. “Komiteler Konseyler” adlý DEK imzalý broþürümüzü yaygýn bir þekilde daðýttýk. Miting Tertip Komitesi adýna açýklamayý yapan ÝTO Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen, AKP’nin saðlýk politikalarýný eleþtirdi. ve bir yýldýr yürürlükte olan Genel Saðlýk Sigortasý’nýn ve bu yasayla saðlýðýn daha pahalý ve paralý hale getirildiðini söyledi. Katký paylarýna da konuþmasýnda yer veren Hüseyin Demirdizen, “saðlýkta dönüþüm baþ döndürüyor” dedi. Saðlýk politikalarý nedeniyle hastanelerde taþeronlaþtýrma, bebek ölümleri, hastane çalýþanlarýna yönelik þiddet gibi sorunlarýn arttýðýna dikkat çekti. Saðlýðýn yolunun barýþ ve demokrasiden geçtiðini söyleyen Demirdizen, kardeþliðin hakim kýlýnmadýðý bir ülkede saðlýk hakkýndan söz edilemeyeceðini belirtti. Diðer yandan konuþma yapan Dev Saðlýk Ýþ Genel Baþkaný Arzu Çerkezoðlu, SES Genel Baþkaný Bedriye Yorgun, Eczacýlar Odasý Baþkaný Erdoðan Çolak da saðlýkta dönüþüm programýnýn getirisi halk için hem de bu alanda çalýþanlar için yýkým olduðunu belirterek, yasanýn geri çekilmesini istedi. Miting Bandista’nýn þarkýlarýyla sona erdi.


Yeni Evrede

Ölüm Yürüyüşü

Mücadele Birliði

KENT AÞ ÝÞÇÝLERÝ ÖLÜM YÜRÜYÜÞÜ GÜNCESÝ 10 Ekim 2009, Cumartesi: Sabah saat 08.30’da uyanan iþçiler kahvaltýlarýný yaptýktan sonra saat:10.00’da yürüyüþlerine baþladýlar. Yürüyüþ esnasýnda birçok DKÖ, Eðitim-Sen Polatlý 2 No’lu Þubesi, Disk Genel Sekreteri Tayfun Görgün, Birleþik Metal-Ýþ Þube Baþkaný ve Uluslararasý Kamu Hizmet Ýþçileri Federasyonu Avrupa Bölge Sekreteri olan Jurgen Buxdaum iþçilerle kahvaltý yaptýlar. Ýþçiler sendika yöneticilerini coþkularýyla, dirençli duruþlarýyla ve bu mücadeleyi zafere kadar býrakmayacaklarýnýn ifadesiyle selamladýlar. Ýþçiler yürüyüþe baþlamadan önce bol bol slogan attýlar, halay çektiler. Halay çekerken iþçilerin gözlerindeki parýltý ve yüzlerindeki gülümsemeyle zaferi müjdeliyorlardý. Çekilen halaylar birçok iþçi arkadaþýmýzý duygulandýrdý. Yaþamýn içindeki karýþýklýðýn üzerine duran bir iþçi arkadaþýmýzýn söylediði “evimizden ailemizden 1 aya yakýn süredir ayrýyýz, buna raðmen iþçi sýnýfýnýn burjuvaziye karþý tarihsel mücadelesinde bugün biz varýz, yarýn baþkalarý olacaktýr. Ve sürecek bu mücadele ta ki iþçi sýnýfý iktidarý alana kadar. Bedel ödemeden zafer kazanýlamaz. Bizim þimdi ödediðimiz bedel, insanlýk tarihi karþýsýnda bir damla olabilir yalnýzca, onun için bütün acýlarýmýzý içimize atarak mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceðiz, sonucu ne olursa olsun” sözleri iþçilerde bir azim yarattý. Halaylar çekildikten sonra Enternasyonal dayanýþma aðýný örmek için gelen (UKHÝF) PSÝ Genel Sekreteri bir konuþma yaparak þunlarý söyledi: “Bugün sizlerle ayaklarým ve kalbimle buradayým, iþçi sýnýfýnýn dayanýþmasýna inanýyorum. Türkiye’de son derece etkileyici bir halk var. Fakat iþçilerin mücadelede birlik olmasýna çok ihtiyaçlarý var” dedi ve en sonunda Ankara Ölüm Yürüyüþçüsü iþçileri selamlayarak konuþmasýný bitirdi. PSÝ Genel Sekreteri iþçilerin kararlý-

lýklarýndan etkilendiðini belirterek, onlarla birlikte yürüyüþe geçti. Ýþçiler bugün çok coþkuluydular, yürürken sloganlar marþlar dillerinden düþmüyordu. “Vur vur inlesin Ankara dinlesin”, “iþçiyiz haklýyýz kazanacaðýz” sloganlarý tüm Polatlý ilçesinde yankýlandý. Daha sonra Polatlý þehir merkezinden çýktýktan sonra sakin bir yerde yemeklerini yiyerek dinlendiler. Polatlý halkýnýn onlarýn yürüyüþüne yoðun ilgi göstermesi, onlarda zafere olan inancý daha fazla körükledi. Yemek ve dinlenmeden sonra yürüyüþe geçen iþçileri yolda karþýlayan Eðitim Sen üyeleri, onlarla birlikte bir süre yürüyerek destekte bulundular. En son Tavacý dinlenme tesisine gelindiðinde Genel-Ýþ Eðitim Sorumlusu Hüseyin Yaman, “Yaþasýn Uluslarýn Dayanýþmasý” sloganýný attýrdý. 25.gün sonunda 14 km yol yürüyen iþçiler, dinlenerek kendilerini ertesi güne hazýrlamaya koyuldular. 11 Ekim 2009, Pazar Bugün de iþçiler erken saatlerde uyanarak kahvaltýlarýný yaptýktan sonra disiplinli bir þekilde yürüyüþlerine baþladýlar. Sabah erkenden gelen Fotoðrafçýlar Derneði, Mehmet ÖZER ve ders verdiði öðrencileri hem iþçilere desteklerini verdiler, hem de bol bol resim çektiler. Bir ara kýsa bir tartýþma yaþayan iþçiler, hemen kendilerini toparlayarak disiplinli olmayý korudular. Dünkü coþkularý hala devam etmekte ve moral motivasyonlarýndan bir þey kaybetmediler. Onlarý tek etkileyen etken ise halkýn duyarsýzlýðý idi. Burjuva medyanýn bilinçli susku fesadý, az da olsa onlarda bir moral bozukluðu yarattý. Dinlenme tesisinden çýkmadan önce oyunlar oynandý, halaylar çekildi ve sloganlarla yürüyüþ disiplini saðlayarak baþladýlar Ankara’nýn yolunu tutmaya. Polatlý Belediyesi güzergâhýna doðru ilerleyen iþçiler, burayý sloganlarla in150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

lettiler. Slogan sesleriyle uyanan Polatlý halký ise uykulu gözleriyle iþçileri selamladý. Polatlý merkezine girerken slogan sesleri Polatlý halkýnda bir çaðrý gibiydi adeta. Onlarý ve tüm emekçileri burjuvazinin saldýrýlarýna karþý durmaya çaðýrýrmýþçasýna slogan atýyorlardý. Postane önünde toplandýlar. Burada Polatlý halkýna direniþi ve yürüyüþü kýsa bir þekilde özetleyen Genel sekreter Kani Beko, tüm halký duyarlý olmaya davet etti. Basýn açýklamasý bittikten sonra “iþçilerin hepsi vardý siperlerin baþýnda” marþýný söyleyerek yürümeye devam ettiler. Polatlý halkýnýn ve iþçilerinin, gençlerinin destek vermesi ve polisin yoðun güvenlik önlemi almasý dikkat çekiciydi. Polatlý merkezden çýktýktan sonra dinlenme tesislerine gelen iþçiler, burada Þair Mehmet Özer’in duygu yüklü þiirlerini dinleyerek duygulandýlar. Daha sonra iþçi sýnýfý mücadelesinin sürekliliðine deðinen Özer, iþçi sýnýfýnýn zaferi kazanana kadar mücadele etmesi gerektiðini de iþçilere anlattý. 26.gün sonunda 14 km yol yürüdükten sonra istirahate çekildiler. 12 Ekim 2009, Pazartesi Sabah havanýn soðuk olmasý ve iþçilerin yürüyüþlerine geç saatlerde baþlamasý, onlarda bir hoþnutsuzluk yaratsa da, yürüyüþe baþladýktan sonra hemen kendilerini toparladýlar. Bugün son iki güne göre coşkuları biraz azdı. Kitleler ile buluþunca canlýlýklarý gözlerinden okunuyor, ama kitlesiz bir yürüyüþ onlarýn canlarını sıkıyordu. Bir ara fabrika önünden geçildiði zaman slogan sesleri yükselmeye baþladý, fabrikadaki iþçilere seslerini duyurmaya çalýþtýlar. Son günlere gelinmesi ve Ankara’da ne olacaðý kuþkusu, onlarýn kafalarýnda yoðun soru iþaretleri býrakýyordu. Kendi aralarýnda sürecin deðerlendirmesini yaptýlar, bunun üzerine sýkça sohbetler ettiler. Bu yürüyüþ onlara ne getirdi ve yaþamlarýn-

9


Yeni Evrede

Ölüm Yürüyüşü

Mücadele Birliði

dan neler götürdü. Bir de Ankara’ya varmak üzereyken buraya kadar hiçbir geliþmenin olmamasý, bir kuþku uyandýrýyordu onlar için. 13 km yol sonunda Ufuk Dinlenme Tesislerinde yemeklerini yedikten sonra dinlenmeye çekilen iþçiler, Ankara giriþinde kitlenin nasýl karþýlayacaðýnýn sohbetlerini ederek kendilerine moral motivasyon verdiler. Ve son sözlerinde zafer dýþýnda hiçbir þeyin onlar için bir þey ifade etmediðini, zaferi kazanarak döneceklerini söylediler. 13 Ekim 2009, Salý Kent AÞ iþçilerinin ölüm yürüyüþü 28. günde ayný kararlýlýk ve disiplin ile devam ediyor. Ufuk Tesislerinde konaklayan iþçiler 28. günü dinlenerek geçirdiler. Ankara’ya yaklaþmanýn heyecanýný ve coþkusunu gittikçe hisseden iþçiler, 28. günü bulunduklarý tesislerde kendi durumlarý üzerinde sohbet ederek geçirdiler. Öðle yemeðinde KESK Genel Baþkaný Sami Evren ve Eðitim-Sen Genel Baþkaný ziyarete geldiler. Ufak bir konuþma yaptýktan sonra iþçilerle yemek yiyen Sami Evren, toplu fotoðraf çekildikten sonra iþçiler tarafýndan alkýþlarla uðurlandý. Yemekten sonra bazý arkadaþlar hamama giderek 27 günün yorgunluðunu üzerlerinden atmaya çalýþtýlar. 27 gün yollarda olan ve birçok zorlukla, olumsuzlukla karþýlaþan iþçiler, 28. günde fiziksel yorgunluklarýný attýlar; fakat iþçileri olumsuz etkileyen nokta, fiziksel yorgunluktan çok, 27 günün sonuna gelinmesine raðmen herhangi bir somut adýmýn atýlmamasý ve belirsizlikti. Bu olumsuzluklara raðmen, iþçiler iþe dönene kadar mücadelelerini sürdüreceklerini üstüne basa basa söylüyorlar. Yürüyüþün son günlerine yaklaþýldýðýndan dolayý heyecanlarý ve kaygýlarý daha fazla arttý. Yaþadýklarý süreci daha iyi kavramaya ve anlamaya baþlayan iþçilerin kararlýlýklarý, edindikleri tecrübeyle beraber gittikçe geliþiyor. Ýþçilerin 28. günü bu þekilde geçti. 14 Ekim 2009, Çarþamba Ýþçiler gece konakladýklarý Ufuk Petrol Tesislerinde sabah erken saatte uyandýlar. Hazýrlýklarýný tamamlayan iþçiler, ilk günkü disiplinleri ve kararlýlýklarý ile yürüyüþe saat 10.00’da baþladýlar. Havanýn soðuk olmasý ve yaðmurun bastýrmasýyla beraber iþçiler yaðmurluklarýný giydiler. Yaðmur altýnda yürümelerine raðmen, iþçilerin morali iyiydi. Yürüyüþün baþýndan beri ilk defa kötü hava koþullarýyla 29. günde karþýlaþtýlar. Yaðmurun bastýrmasýyla beraber iþçiler mola verdiler ve yaðmurun dinmesini beklediler. Molada iþçiler yaptýklarý esprilerle morallerini yüksek tutmaya çalýþtýlar. Ýþçiler 29. günde 12 km yol yürüyerek konaklayacaklarý yere vardýlar. Öðlen yemeðinde iþçiler kahvaltýlýk yediler. Çadýrlarýný açtýktan sonra yaðmurun bastýrmasý nedeniyle iþçiler çadýrlarýný büyük bir binanýn içine taþýdýlar ve akþamýn olmasýný beklediler. Akþam saatlerinde çeþitli demokratik kitle örgütleri iþçileri ziyaret etti. Genel Sekreter Kani Beko süreci kýsaca anlattý. Akþam yemeðinde tost yiyen iþçiler, sendika heyetiyle ufak bir sohbetten sonra yürüyüþün 30. günü bekleyerek günü bitirdiler. 15 Ekim 2009, Perþembe Gece konakladýklarý yerde iþçiler her zamanki gibi sabah erken saatte uyandýlar. Sýcak gözlemelerini çaylarýyla beraber yiyip kahvaltýlarýný yapan iþçiler, yürüyüþe saat 10.00’da baþladýlar. Yürüyüþün 30. günü çok sakin bir þekilde geçti. Ýþçilerin sohbetlerinde Ankara gündemi vardý. Ankara’da ne yapacaklarý üzerine birbirleriyle fikir alýþ veriþinde bulundular. Ankara’ya 40 km kala iþçilerdeki kaygý ve endiþe daha da fazla arttý. Ýþçiler 30. günün sonunda 14 km yol yürüyerek konaklayacaklarý yere vardýlar. Öðlen yemeðini konakladýklarý yerde yiyen iþçiler, konaklama tesislerinin çevresinde bulunan alýþveriþ merkezini gezerek zaman geçirmeye çalýþtýlar. Ýzmir Karþýkaya Belediyesi’nden gelen haber iþçileri heyecanlandýrdý; Ýçiþleri Bakanlýðý’ndan giden müfettiþ heyeti Karþýyaka Belediyesince yapýlan ihaleleri inceleme altýna aldý. Ýlk baþlarda yaþadýklarý süreçte saðlýklý düþünemeyen iþçileri soyut olan bütün konuþmalar etkiliyordu; fakat direniþin ilk gününden bu yana bu tür söylemlere alýþmýþ olan iþçiler, bu incelemeden çok fazla etkilenmedi. Buna raðmen bulunduklarý koþullarýn etkisiyle bu incelemenin üzerinde sendika heyeti ve iþçiler uzun uzun konuþtular ve bunun getirisi üzerinde düþünmeye baþladýlar. Bazý iþçi arkadaþlar bunun samimi bulmazken, bazýlarý ise iyimser davrandýlar, her þeyin iyi olacaðýna olan inançlarý daha fazla arttý. Ýþçiler akþam yemeðini yedikten sonra kendi aralarýnda sýcak sohbetler oluþturdular. Havanýn soðuk olmasýna raðmen sohbetlerin sýcaklýðý, iþçileri ýsýtmaya yetti ve gecenin geç saatlerine kadar sohbetlerine devam ettiler. Ýþçiler sohbetlerinde genelde yürüyüþün son gününde demokratik kitle örgütlerinin kendilerine ne kadar destek sunacaklarýný konuþtular ve son günü beklemeye koyuldular.

10

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

DERSÝM’DE HAYAT MUNZUR ÝÇÝN DURDU

Devletin, uzun zamandýr Dersim’in doðasýný, kültürünü, tarihini ve geleceðini yok etmeyi amaçlayarak hayata geçirmeye çalýþtýðý barajlara karþý 10 Ekim’de Dersim’de hayat durdu. Saat 10.30’da birçok ilden Dersim’e gelenler, kitle ile buluþmak için otogardan Kýþla Meydaný’na doðru “Dersim’de baraj istemiyoruz” pankartýný açarak sloganlarla yürümeye baþladý. Esnafýn da kepenk kapatarak destek verdiði eyleme 20.000’den fazla Dersimli katýldý. Saat 11.00’i gösterdiðinde kitle FEDAÞ’ýn arkasýndaki miting alanýna doðru yürüyüþe geçti. Yürüyüþ sýrasýnda sýk sýk “Munzur’da baraj istemiyoruz”, “Dersim’de baraj istemiyoruz”, “Munzur özgür akacak”, “Dersim onurdur, onuruna sahip çýk”, “Dersim faþizme mezar olacak”, “Munzur’a uzanan eller kýrýlsýn”, “Munzur isyandýr, isyanýna sahip çýk”, “Direne direne kazanacaðýz” sloganlarý atýldý. 5 km’den fazla süren yürüyüþ ardýndan, mitingin yapýlacaðý alana ulaþan kitle ile arama yapmak isteyen polis arasýnda yaþanan arbede de polis bariyerleri kaldýrmak zorunda kaldý. DTP Dersim Milletvekili Þerafettin Halis, Belediye Baþkaný Edibe Þahin ve Av. Barýþ Yýldýrým’ýn konuþmalarýnýn ardýndan müzik dinletisine geçildi. Mikail Aslan, Ferhat Tunç ve Doðan Çelik’in verdiði müzik dinletisi sonrasýnda miting sona erdi. Dersim’denMücadele Birliði Okurlarý


Yeni Evrede

Yeniden Merhaba

Mücadele Birliði

ADANA AYIÞIÐI SANAT MERKEZÝ’NDEN

YENÝ YERÝMÝZDE YENÝDEN MERHABA ETKÝNLÝÐÝ Çukurova kadar Sýcak ve asi Toroslar kadar Hýrçýn ve öfkeli Aysun… Sesin, sokaklarda isyan çýðlýðý Gülüþün, düþmana karþý ayaklanma çaðrýsý Kavgan kavgamýz Kavgan kavgamýzdýr…

3

yýl önce, “Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla” þiarýyla Adana’nýn iþçi ve emekçilerine sesimizi duyurmak ve proleter kültürümüzü yansýtmak amacýyla kültür sanat mücadelemizi baþlattýk. Çukurova’nýn sýcak topraklarýnda sanat merkezimizi kurduðumuz ilk yerde þu sözü vermiþtik “Þimdilik elimizdeki imkânlar ölçüsünde bu yeri tuttuk. Sizlerin de destekleriyle ileride daha büyük ve güzel bir yere geçeceðiz.” Bu yýlýn Aðustos ayýnda vermiþ olduðumuz sözü tutarak daha geniþ bir yere taþýdýk sanat merkezimizi. Ve hemen yeni yerimizde yapacaðýmýz açýlýþ etkinliðimiz için kollarý sývadýk. Ýlk olarak mahallelerde ve merkezi yerlerde yoðun bir afiþ çalýþmasý sürdürdük. Bu çalýþmayla çok fazla sayýda yeni insanla tanýþtýk. Ve atölye çalýþmalarýmýzý hýzlandýrdýk. Atölyelerimizden Ayýþýðý Tiyatro Atölyesi “Size Çýðlýðým Diyeceðim” oyununu yazýp etkinlikten aylar öncesinden provalara baþladý. Gitar ve baðlama atölyelerimiz etkinlik için sahneleyecekleri müzikleri hazýrlamaya baþladý. Müzik grubumuz Bahara Ezgi yeni bir beste hazýrlýklarýna baþladý. Etkinlik gününün öncesinde davetiyelerimizi hazýrladýk ve atölyelerimizde yer alan herkesin geniþ katýlýmýyla yoðun bir çalýþma yürüttük. Etkinlik günü geldiðinde herkeste bir heyecan vardý. Resim atölyemiz, etkinliðin yapýlacaðý salonda yaptýklarý resimlerin sergisini açmýþtý. Ýnsanlar gelmeye baþladý. Salonda ne oturacak ne de ayakta duracak bir yer kalmýþtý. Gelen insanlar, salonda yer olmadýðýný görünce diðer odalara geçtiler. Etkinliðimiz devrim yolunda ölümsüzleþen

devrim savaþçýlarý nezdinde yapýlan saygý duruþuyla baþladý. Saygý duruþundan sonra kurulduðumuz günden bu güne yaptýðýmýz etkinliklerden görüntülerin olduðu sinevizyon gösterisini izledik hep beraber. Ayýþýðý Sanat Merkezi adýna bir arkadaþýmýz kýsa bir konuþma yaptý. Konuþmasýnda þimdiki çalýþmalarýmýzdan ve ileriye dönük hedeflerimizden bahsetti. Son olarak Vamos Bien diyerek konuþmasýný noktaladý. Ardýndan Mücadele Birliði Platformu adýna Yýlmaz Ekþi bir konuþma yaptý. Konuþmasýnda güncel konulardan, Kürt açýlýmý meselesine biz devrimcilerin nasýl baktýðýndan söz etti. Ve dinleyenlere hedefi, yani iþçi sýnýfý iktidarýný gösterdi ve alkýþlarla konuþmasýný bitirdi. Daha sonra Baðlama Atölyesi sahne aldý. Atölye öðrencileri baðlamalarýyla güzel bir parça seslendirdiler ve sonrasýnda koro eþliðinde hazýrlandýklarý türküyü seslendirdikten sonra yerlerini Ayýþýðý Tiyatro Atölyesine býraktýlar. Tiyatro Atölyemizin yazýp yönettiði “Size Çýðlýðým Diyeceðim” oyununu sahnelediler. Oyunun son bölümünde kýzýl orak çekicin yan yana gelmesiyle izleyenlerin neredeyse hepsi uzun süre ayakta alkýþladý ve oyuncularý öpmek için sahneye çýkan izleyiciler oldu. Tiyatronun hemen ardýndan Gitar Atöl150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

yesinden öðrenci arkadaþlar Beethoven’den 9. Senfoniyi canlý performans eþliðinde sahnelediler. Sonrasýnda etkinliðimize kýsa bir ara verdik. Aradan sonra Baðlama Atölyesinden hocamýz kýsa bir dinleti gerçekleþtirdi. Gitar Atölyesinden öðrenciler tekrar sahne aldýlar ve hazýrladýklarý doðaçlama müziði çaldýlar. Ardýndan Gitar Atölyesinden hocamýz kýsa bir müzik ziyafeti verdi. Yaklaþýk 3 yýldýr çalýþmalarýný Grup Umut adýyla sürdüren ve Ýstanbul’da düzenlenen Ayýþýðý Sanat Merkezleri Konferansýnda önerilen yeni isimle Grup Bahara Ezgi etkinlikte son olarak sahne aldý. Ýlk olarak Aysun Bozdoðan yoldaþ anýsýna besteledikleri “Bahara Ezgi” parçasýný seslendirdiler. Halay parçalarýna geçildiðinde salondaki kitle halaya durdu zýlgýtlar eþliðinde. Son olarak “Söz Veriyoruz” parçasýný hep birlikte söylediler ve kapitalist sistemi yýkacaklarýnýn sözünü verdiler. Etkinlik son bulduðunda, etkinlikte görev alan arkadaþlarýn gözlerinde mutlu bir yorgunluk göze çarpmaktaydý. Etkinliðe katýlan insanlar ise yapýlan bu etkinliklerin devamýnýn olmasýný istediler ve büyük bir heyecan ve coþkuyla ayrýldýlar. UMUDUMUZ KAVGADA KAVGAMIZ SANATIMIZLA

11


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

KÜRT ULUSUNA KENDÝ KADERÝNÝ TAYÝN HAKKI Önce “Kürt açýlýmý” diye baþladýlar, arkasýndan “demokratik açýlým” dediler, bu da olmayýnca yapmaya çalýþtýklarý þeyin “milli birlik projesi” olduðunu ilan ettiler. Belli ki, hükümet dilinin altýndaki baklayý henüz çýkarmamýþtý. Dilinin altýndaki baklayý çýkarmak için bir þeyleri bekliyordu. UKH’nin “barýþ gruplarý” gönderme kararý sonrasý otuz dört kiþinin Türkiye’ye dönüþ yapmasý ve iþlerin artýk bir anlamda geri dönüþü olmayan bir noktaya gelmesi hükümete dilinin altýndaki baklayý çýkarma fýrsatý verdi. Sonradan açýkça kabul ve ilan ettikleri gibi bu devlet projesinin gerçek adý, amacýný ve hedefini ifade edecek biçimde ortaya kondu: “PKK’yi Tasfiye Süreci” Sürecin adýnýn bizzat tekelci sermaye sýnýfý ve onun faþist devleti tarafýndan bu þekilde konmasý son derece anlamlý, önemli ve açýklayýcýdýr. Hükümetten öte, devletin, tekelci sermaye sýnýfýnýn ve emperyalist devletlerin Kürt halkýnýn özgürlük savaþýna karþý geliþtirmeye çalýþtýklarý planlarý, niyetleri ve amaçlarý bundan daha iyi ifade edecek kavram bulunmaz. Burada bir halkýn özgürlük hakký ile ilgili hiçbir amaç yoktur. Burada bir halkýn acýlarýna son vermekle ilgili en ufak bir niyet yoktur. Aksine, özgürlük hakkýný elde etmesine ramak kalmýþ bir halkýn tekrar kölelik koþullarýna tutsak edilmesine yönelik planlar vardýr. Burada en zor aþamalardan geçerek özgürlük tepesine tutunma noktasýna gelmiþ bir halký tekrar tepenin eteklerine yuvarlama amacý vardýr. Burada her þey tersyüz ediliyor. Bir halka kurulan tuzak onun “zaferi” gibi gösteriliyor. Bir ulusun köleliðini devam ettirme çabalarý “demokratikleþ-

12

me” olarak yutturuluyor. Devlet, iþi aðýrdan alýyor ve atýlan adýmýn bir “zafer” olduðuna gerçekten inanýlsýn diye, yapýlan gösterileri bile “aþýrýlýk” olarak niteliyor. Oysa gerçeði bir burjuva yazar þöyle itiraf ediyordu: “Yenilgiyi zafer gibi göstermesine izin vermeden bir terör örgütünü daðýtamaz, eylemden vazgeçiremezsiniz. Þu anda olan bu.(…) Biraz þýmarýkça ve arsýzca görünebilir onlar için yapýlanlar; ama sýnýrlý bir þýmarýklýk ve arsýzlýðýn meþru sayýlabileceði nadir hallerden biridir þu sýralarda yaþanan…” “Terörü bitirecek bir sürecin en keskin virajý dönülmek üzere..” “Olanlara bundan dolayý tahammül ediliyor” Burjuvalardaki küstahlýk ve erken zafer havasýný bir tarafa býrakýrsak, bu sözlerin son derece açýk ve öðretici olduðu ortada deðil mi? ama ahmak bir burjuva yazarýn bile anlama becerisini gösterdiði durumu bir sosyal reformist anlama yeteneðini gösteremiyorsa elden ne gelir? Ýþte bir örnek: “Daðdan iniyor, sürgünden dönüyor.” “Halk da bayram yapýyor. Yapmasýn mý?” Bir burjuvanýn “örgüt tasfiye ediliyor, düzen büyük bir beladan kurtuluyor” diye okuduðu geliþmeyi bir sosyal reformist iþte böyle okuyor. Arkasýndan, utanmaz bir þekilde AKP ve hükümete övgüler düzüyor. Bir halkýn özgürlük hakký mý, kendi kaderini tayin hakký mý? Bu tür þeyler bir sosyal reformistin aklýnýn ucuna dahi gelmez. Onun için önemli olan silahlarýn susmasýdýr. Rahat edeceði bir ortamýn oluþmasýdýr. Sözlerini aktardýðýmýz sosyal reformist sadece bir örnektir. Bu örnek, bü150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

tün sosyal reformist örgüt ve partileri temsil ediyor gerçekte. Son geliþmelerden sonra baþ döndürücü bir hýz ve sýklýkla yapýlan açýklamalara bakýn, hepsinin ayný mantýk ve ruh haliyle yapýldýðýný göreceksiniz. Kürt halkýnýn özgürlük hakkýndan, ayrýlýp kendi devletini kurma hakký dâhil kendi kaderini tayin hakkýndan söz eden bir tek sosyal reformist örgüt ya da partiye rastlayamazsýnýz. Sürece “bu bir ABD planýdýr” diye karþý çýkan TKP gibi sosyal-þoven sosyal reformistlerle süreci destekleyen sosyal reformistlerin buluþtuklarý nokta Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýnýn bir tarafa itilmesi, bu hakkýn Kürt halkýna unutturulmasýdýr. Ýkisi karþýt kutuplarda gözüken bu taraflarýn bu ortak noktada buluþmalarý bir rastlantý deðildir. Çünkü kendi kaderini tayin hakkýný, ayrýlýp kendi devletini kurma hakký dâhil olacak þekilde savunmak iþin püf noktasýdýr. Tekelci sermaye sýnýfýnýn moda deyimle söylersek kýrmýzý çizgisi; kabul etmeyeceði ve hoþ görmeyeceði nokta budur. Bu neden böyle? Þu basit nedenden dolayý: Bir ulusun kendi kaderini tayin hakkýný, ayrýlýp kendi devletini kurma hakký dâhil olacak þekilde savunmak, egemen ve ezen ulusun ayrýcalýklarýna son verecek tek politik yaklaþýmdýr. Bu anlamda “Kürt Sorunu” gerçekte bir Kürdistan sorunudur, bir sýnýr sorunudur. Bu meseleyi ele almadan “Kürt halkýnýn haklarý”ndan söz etmek, onu tekelci sermaye sýnýfýnýn kabul edeceði sýnýrlara çekmektir. Dahasý, ezen-ezilen ulus iliþkisini kabul edip onaylamaktýr. Bugün yaþanan sürece “bu bir ABD projesidir” diye karþý çýkanlar olsun, süreci “demokratikleþme” adýna destekle-


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

yenler olsun eylem ve politikalarýyla bu þekilde tekelci sermaye sýnýfýna hizmet ediyorlar. Ezen-ezilen ulus iliþkisinde ezilen ulusun kölelik koþullarýnýn hafifletilmesini istemek, yani bir takým reformlar için mücadele etmek iþin özünü deðiþtirmez. Burada bir adým daha ileri giderek þunu söylemek gerekir: Devletin atacaðýný iddia ettiði adýmlarý Kürt halkýna “kurtuluþ” ya da “özgürlük” gibi göstermek, bu halkýn tekelci sermaye sýnýfý hesabýna aldatýlmasý iþini gönüllü üstlenmektir. AÇILIMIN HÝKMET-Ý SEBEBÝ Devletin hidayete ermiþçesine birden bire “demokratikleþme”de karar kýlmasýnýn gerçek nedenlerini anlamak için bürokrasinin içinden gelen, dolayýsýyla devleti iyi tanýdýðýna inanmamýz için çok neden olan birinin sözlerine kulak verelim: “Ayrýca Türkiye’nin iç dinamiklerini konuþurken þunu da dikkate almalýyýz. Silahlý kuvvetler büyük gücüne raðmen kendi vatandaþlarýyla sürekli çatýþan bir güç olmayý artýk daha fazla kaldýramazdý.” Sözlerin sahibi MÝT Müsteþar eski yardýmcýsý Cevat Öneþ. Bürokrasinin yüksek kademelerinden gelen bu zat “neden kaldýramazdý” sorusuna ise þöyle cevap veriyor: “Sebep ne olursa olsun vatandaþla çatýþmak toplumsal ve psikolojik sorunlar yaratýyor. Silahlý kuvvetler bu sorunlardaki artýþý kaldýramazdý. (…) Ayrýca Ergenekon sürecinde ortaya çýktý ki, Kürt meselesi Türkiye’ye çok büyük kayýplar verdirdi ve devleti çürüttü.” Daha açýk nasýl ifade edilebilir? Birincisi, demek ki ordu yýllardýr “kendi vatandaþlarýyla” çatýþma halindeymiþ. Sosyal reformistlerin ve oportünistlerin anlamasý için bunun Türkçe mealini söyleyelim: buna iç savaþ denir. Ýkincisi, demek ki, iç savaþ sonucu ordu yorulmuþ, yýpranmýþ ve savaþý artýk daha fazla yürütemeyecek hale gelmiþ. Yani iki ülkenin birleþik devrimine karþý, Kürt halkýnýn özgürlük savaþýna karþý tekelci sermaye sýnýfýnýn ve emperyalistlerin en güvendiði kurum kendisinden bekleneni yerine getiremeyecek hale gelmiþ. Üçüncüsü, demek ki, iç savaþ

sýrasýnda karþý devrim büyük kayýplar vermiþ, devlet de çürümüþ. Bu duruma düþmüþ bir egemen sýnýf ve onun devleti, ayakta kalmak için ne yapar? Düþmaný oyalayacak, onu aldatacak, zaman kazanacak, düþmanýný beklentiye sokacak yollara baþvurur deðil mi? Tekelci sermaye sýnýfýnýn devlet ve hükümet eliyle bu gün yapmaya çalýþtýðý bundan baþka bir þey deðil. Peki bu durum birden bire mi ortaya çýkmýþ? Bunun böyle olmadýðýný, tekelci sermaye sýnýfý ve faþist devletin birleþik devrim karþýsýnda yenilgiyi önlemek için uzun süredir bir arayýþ içinde olduklarýný yine bir yüksek bürokrat diyebileceðimiz birisinden öðreniyoruz. Polis Akademisi öðretim üyesi, Ýhsan Bal, bu konuda þu bilgileri veriyor: “Demokratikleþme süreci sanki son bir ayda ortaya çýkmýþ, devþirilmiþ gibi bir algý var. Bu doðru deðil. (….)Polis Akademisi olarak bizim bu konudaki çalýþmalarýmýz üç senedir sürüyor.” “Tabii burada bir bakýma Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn beyninden sözediyoruz.” Bu deðerli bilgilerden sonra, “açýlým süreci”ni yürüten Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn “beyni”ndeki bu þahýs þu yorumu yapýyor: “Kendi çözümünü üretmeyen, demokratikleþemeyen, hukuk çýtasýný yükseltmeyen, vatandaþýný kucaklamayan Türkiye, en çok korktuðu bölünme sürecini kendisi yaratýr. Kavga sürdükçe bu hasar devam eder. Toplumda husumet ve yarýlmalar artar.” Ýþte buna devrim korkusu derler. Bir kez daha yinelemekte yarar var: Demek ki, tekelci sermaye sýnýfýný, faþist devleti ve hükümeti “demokratikleþme” adý altýnda taviz politikasýna zorlayan þey birleþik devrimin zaferinden duyduklarý korkudur, devrimin onlar üzerindeki baskýsýdýr. Yukarýdaki bilgi ve itiraflar o kadar açýk ki artýk daha fazla söze gerek yok. Leninist Parti uzun süredir geliþmelerin bu özüne iþaret ediyor, devlet ve hükümetin amacýnýn devrimi önlemek, Kürt halkýnýn özgürlük savaþýný çok düþük bir bedel karþýlýðý bitirmek olduðunu ortaya koyuyordu. Leninist Parti, Kürt halkýný ve devrimci güçleri devlet ve hükümetin bu 150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

tuzak adýmlarýna karþý uyarýrken sosyal reformistlerin ve oportünistlerin önemli bir kesimi “demokratikleþme” adýna bu adýmlara alkýþ tutuyor. Alkýþ tutmayanlar ise sosyal þoven bir konumdan hareket ederek kitleleri UKH ve Kürt halkýna karþý yönlendirici bir politika izlediler. Leninist Parti ile diðer bütün siyasal hareketler arasýndaki fark böylesine büyüktür. Bu tuzaktan kurtulmanýn yolu, ne “demokratikleþme” adýna hükümet ve devlete alkýþ tutmak ne de “ABD planý” diyerek Kürt halkýna karþý sosyal þoven bir konuma düþmektir. Bunun yolu Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný, ayrýlýp kendi devletini kurma hakký dâhil olacak þekilde savunmaktýr. Burjuvaziyle uzlaþma çizgisine kayan UKH ilk iþ olarak bu haktan vazgeçtiðini ilan etmiþtir. Burjuvaziye uzlaþma mesajlarý göndermek isteyen sosyal reformistlerle oportünistler ilk iþ olarak bu hakký tozlu raflara kaldýrýp unutulmaya terk ettiler. UKH ile devlet arasýnda bir uzlaþma, þu veya bu þekilde, þu veya bu sürede, kesin gibi görünüyor. Tekelci sermaye sýnýfýnýn bütün kurumlarýyla UKH’ye karþý saldýrýya geçmiþ olmasý kimseyi yanýltmasýn. Bu saldýrýlar uzlaþmayý ortadan kaldýrmak için deðil, UKH’yi en geri noktada uzlaþma çizgisine çekmek içindir. Öyleyse artýk þunu rahatlýkla ileri sürebiliriz: Türkiye ve Kürdistan’da sýnýf savaþý yeni bir döneme girmiþtir. Bu yeni dönemin temel özelliði, sýnýf çeliþkilerinin öne çýktýðý bir dönem olarak þekillenecek olmasýdýr. Düne kadar ulusal mücadele sýnýf çeliþkilerinin önüne geçerek bir anlamda bu çeliþkileri örtüyordu. Þimdi sýnýf çeliþkileri, kendilerini örten, baský altýna alan bir etmenden kurtulmuþ olarak öne çýkacaklar. Devrimci sýnýf partisi bu yeni döneme hazýrlýklý girmelidir. Elbette bu saptama, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký talebinin önemini kaybettiði ya da ikinci plana geçtiði anlamýna gelmiyor. Aksine, bu talep þimdi yeni bir zemin üzerinde, sýnýfsal kurtuluþla iç içe geçmiþ bir þekilde, devrimci sýnýf partisi eliyle öne çýkacaktýr.

13


Yeni Evrede

Ölüm Yürüyüşü

Mücadele Birliði

KENT AÞ ÝÞÇÝLERÝYLE YOLDAÞ OLDUK!

1

Mayýs’tan beri yanlarýnda olduðumuz (Ýzmir’deki yoldaþlarýmýz aracýlýðýyla), defalarca kez çadýrlarýna yapýlan saldýrýlarda onlarla birlikte gazý, copu paylaþtýðýmýz, Ýzmir’den kendi ellerimizle uðurladýðýmýz, yanlarýna bir de yoldaþýmýzý verdiðimiz, sürekli her aþamada yanlarýnda olduðumuz Kent AÞ iþçilerini karþýlamaya giderken... Akþam Haydarpaþa’dan yola çýkýyoruz. Hepimiz çok heyecanlýyýz. Ýzmir’den Ölüm Yürüyüþü yaparak her metresini adýmlayarak gelen Kent AÞ Ýþçilerinin yanýna gidiyoruz. Onlarý Ankara’ya varmadan karþýlayacaðýz. Trene ilk kez binenlerimizde var, trenleri evi belleyenlerimiz de... Sabahýn ilk ýþýklarýyla vardýk Ankara Garý’na... Orada bir süre Ýzmirli yoldaþlarýmýzý bekledik. Onlarýn Kent AÞ iþçileriyle baðlarý ilk andan itibaren vardý. Her aþamada yanlarýnda olmuþlardý. Hatta Ýzmir’den bir yoldaþýmýz Ölüm Yürüyüþü boyunca iþçilerle yürümüþ adeta onlardan biri olmuþtu. Ýzmirlilerin de gelmesiyle coþkumuz ikiye katlandý. Kent AÞ Ýþçileriyle haberleþerek onlara Ümitköy’den katýldýk. Ankara merkezden Ümitköy’e giderken belediye otobüsünde þoförle sohbet ederek ne için Ümitköy’e gittiðimizi anlattýk ve paramýzýn yetmediðini söyledik (çünkü yaklaþýk 30 kiþiydik) saðolsun toleranslý davrandý. Tabi sohbeti dinleyip gülümseyenler de oldu. Ümitköy’de indiðimizde iþçiler belli belirsiz görünüyordu. Bizler de “Özgürlük Demokrasi Sosyalizm Ýþçilerle Gelecek-Mücadele Birliði”, “Denizlerin Yoldaþlarýndan Ýþçi Sýnýfýnýn Ýktidar Kavgasýna Bin Selam-Devrimci Öðrenci Birliði” pankartlarýmýzý açarak düzenli bir kortej oluþturarak onlarý “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði”, “Kent AÞ Ýþçisi Yalnýz Deðildir” sloganlarýyla karþýladýk. Onlarda bizi alkýþlarla karþýladýlar mutluluklarý yüzlerinden okunuyordu. Bizim karþýlamamýza ve sevinçlerine raðmen yürüyüþ disiplinini hiç bozmadýlar. Hatta biz de pankartlarý kapatýp baþladýk onlarla birlikte tek sýra yürümeye. Tabii hemen þarkýlar marþlar söylemeye baþladýk. Bu iþçilerinde hoþuna gidiyordu. Ancak açýk hava ve otoban kenarýnda sesimiz son nefesimize kadar baðýrdýðýmýz halde yeterince duyulmuyordu. O ara çok duygusal anlardan biri yaþandý. Yürüyüþteki iþçilerden birinin 14 yaþýndaki oðlu Ýzmir’den DÖB’lülerle birlikte geliyor. Babasýnýn oðluna bir sarýlmasý var, bir koklamasý var görülmeye deðer. “Oh yavrum nasýl özlemiþim” diyor saçý sakalý ve boyu posuyla Maden filmindeki Tarýk Akan’ý andýran iþçi. Yürüyüþ sýrasýnda bir týr yürüyüþü yararak geçmek istiyor. Yolu bayraðýyla kesen iþçi ve sendika temsilcileri müdahale ederken bizim arkadaþlar da desteğe gidiyorlar. Kýsa bir süre sonra mola veriliyor. Molada bizlere yürüyüþe destek verdiðimiz için teþekkür ediliyor ve týra müdahalemiz konusunda “Biz sizden istemediðimiz sürece karýþmayýn, hiç bir þekilde yürüyüþ disiplinini bozmayýn” diyorlar. Sonra sözü Mücadele Birliði temsilcisi arkadaþa veriyorlar. Arkadaþýmýz “Burada sizin yanýnýzda olmak, sizinle yürüyor olmak çok heyecan verici. Ben üniversite öðrencisi bir DÖB’lüyken 92’de Ölüm Yürüyüþü’ne katýlmýþtým. 17 yýl aradan sonra yine bir Ölüm Yürüyüþü’nde sizlerle olmak, sizin bu kararlýlýðýnýza tanýk olmak gurur verici. Buraya geliþ amacýmýz sizin gücünüze güç katmak, size destek olmak. Siz savaþýrsanýz savaþýrýz, siz oturursanýz otururuz. Siz nereye kadar yürürseniz bir oraya kadar yürürüz” dedi ve konuþmanýn ardýndan alkýþlar koptu. Sonra yemekler yendi. Ben dedim ki bu hayatýmda yediðim en güzel yemek çünkü Ölüm Yürüyüþü gibi tarihsel bir eylemin içindeyim; hem de bir sürü iþçiyle birlikte bu güzelliði paylaþýyorum. Hem de iþçi arkadaþlardan biri bana elmasýndan kesip vermiþ. Ýþte Nazým gibi benim de içimden þu mýsra geçti “ölsem de gam yemem gayrý...” Ardýndan Grup Emeðe Ezgi þarkýlarýyla, marþlarýyla iþçilerin ruhunu besledi. Halay parçalarýndaysa coþkulu halaylar çekildi. Sonra yürüyüþ düzeni oluþturularak yola devam edildi. Önde Kent AÞ Ýþçileri ar-

14

dýnda bizler, en arkada Genel Ýþ’e baðlý bir ambulans, yine bir sendika aracý, bazen yakýn seyreden bazen uzak seyreden jandarma aracý ve siviller artý bir de arasýra tepemizde uçup duran bir helikopter var. Elinde sendika bayraðý olan iþçi çok güçlü kuvvetli, saçý sakalý hafif aðarmýþ ama enerjisinden bir þey kaybetmemiþ. Ýnsaný kýskandýracak kadar hareketli öyle ki yine bir ara 15 dakikalýk bir mola verildiðinde herkes dinlenirken bazý iþçiler belediyelerin parklara koyduðu spor aletleriyle bazý hareketleri yapýyorlar. Ama en sonunda hepsi yorulup dinlenmeye çekiliyor. Ama o bayraklý hiç durmadan aletlerle spor yapmaya devam ediyor ve yürüyüþ baþladýðýnda hiç istifini bozmadan yollarý kesmeye, bir baþa bir sona koþmaya devam ediyor. Yaptýðý iþi öyle ciddi yapýyor ki hayret edersiniz. Bayrak dimdik, son yürüyüþçü geçene kadar yol tutuluyor. Ýþi bitince hemen öne koþuyor. Sabah 11.00 sularýnda iþçilere katýldýðýmýz Ölüm Yürüyüþü’nün öðleden sonra saat 16.00 civarýnda ki kýsmýnda artýk içimden mýzmýzlanmaya baþlamýþtým. Ayaklarýmýn altý acýyordu. Sonra bu durumu ayakkabýmýn bu yürüyüþe uygun olmadýðýna ve kondisyonsuz oluþuma baðlayarak içimdeki mýzmýzýn sesini kestim. Bunda en çok iþe yarayan; benim birkaç saattir yürüdüðüm yolu iþçilerin 30 gündür yürüyor oluþunu düþünmemdi. Ýçimden bu iþ hiç de görüldüðü kadar kolay deðilmiþ dedim. Çünkü þarký söylemekten boðazým aðrýmaya baþlamýþ ve bildiðim tüm þarký ve marþlarý neredeyse ikiþer defa söylemiþtim. Ve giderek üstüme bir yorgunluk çökmeye baþlamýþtý. Bu arada tepemizden yazdan kalma bir güneþin geçtiðini ve sýk sýk sendika aracýnýn hepimize su daðýttýðýný atlamayayým. Yürüyüþ boyunca arabalar kornalarýyla, otobüsler el sallayan yolcularýyla, apartmanlardan insanlar alkýþlarýyla sürekli destek veriyordu. Bir an olmuyordu ki destekler dursun o kadar ýssýz yerlerden geçmemize raðmen otobanda ne zaman insan görebileceðimiz bir fýrsat çýksa þapkalarýmýzý çýkarmamýz, el sallamamýz, zafer iþareti yapmamýz, alkýþ tutmamýz gerekiyordu. Gerekiyordu diyorum çünkü bu bir kaç saat sonra yorucu bir iþe dönüþtü. Bunu ancak o anýn coþkusuyla aþabilirdiniz. Öyle de oldu. Ýlk baþta hýzla geçen arabalarýn bizim ne olduðumuzu, ne yaptýðýmýzý anlamasý zaman alýyordu. Ama o saniyelere sýðan algýlama anýyla birlikte korna sesleri yükseliyordu. Yürüyüþçü iþçilerin siyah önlükleri, hepimizin kýrmýzý þapkalarý, en önde kýzýl bir sendika bayraðý ve hepimizin bunca destek karþýsýnda kocaman gülümseyen bir yüzü vardý. Bu kadarý bizim kim olduðumuzu anlamaya yetiyordu. En duygusal anlardan biri iþte o sýrada yaþandý. Otobanýn kenarýnda yürürken karþý tarafta tepelik diyebileceðimiz kadar yüksekteki bir yerde onlarca iþçi fidan dikiyordu. Biz onlarý fark edince alkýþlamaya ve slogan atmaya baþladýk. Onlar da hemen bizi fark ettiler ve alkýþlamaya baþladýlar. Hatta kazmalarýný sallayanlar oldu. Nasýl bir coþku yarattý, nasýl bir güç kattý tarif edilemez. Sanki çok uzun yýllardýr birbirlerini tanýyorlardý. Çocuklarýnýn sünneti olsa bu yürüyüþ konvoyu bu kadar alkýþlanmazdý. Onlarý birbirine baðlayan sihirli birþey vardý sanki, görünmez birþey. Bende içimde hissettim, garip bir duygu. Sen daðýn tepesinde fidan dikiyorsun. Kardeþin iþten atýlmýþ burjuvazinin üstüne üstüne yürüyor. Sanki kazmalarýný da alýp yürüyüþe katýlmak ister gibiler. Çok tarihi anlarýn yaþanmakta olduðunu o an canlý sezgiyle hissettim. Yanýmýzda 15 yaþýnda liseli DÖB’den bir bayan yoldaþýmýz var. Diyor ki “Of ya insanlara el sallamaktan kollarým yoruldu. Kendimi bu ülkenin baþbakaný gibi hissediyorum. Herkes bize el sallýyor, sevinç gösterilerinde bulunuyor”. Ben de bu yarý þaka yarý ciddi sözleri esprilerle tamamlýyorum. “Evet iþçiler, emekçiler iþte bizi böyle desteklediðiniz sürece ve iþçiler böyle bize öncülük ettiði sürece devrimimiz yakýndýr. Baþbakan deðil de, sanki biz bir gerilla birliðiyiz, Ankara’yý kurtarmýþýz, devrimi gerçekleþtirmiþiz de Ankara’ya giriyormuþuz gibi bizi coþkuyla karþýlýyorlar” dedim. Ben de böyle hissettim. Bu arada yürüyüþe ilk katýldýðýmýz yerde belediye otobüsünden he-

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009


Yeni Evrede

Ölüm Yürüyüşü

Mücadele Birliði yecanla inerken hazýrladýðýmýz peynirli ve zeytinli ekmek arasýndan oluþan kumanyalarýmýzý otobüste unutmuþuz. O otobüs yaptýðýmýz sohbetinde etkisiyle dönüþte yanýmýzdan geçerken kumanyalarýmýzýn olduðu büyük poþeti bize geri getirmesin mi! Çok sevinmiþtik. Her açýdan güzeldi. Otobüs þoförünün bunu düþünmesi ve durup vermesi ve yeniden kumanyalarýmýza kavuþmak... Karapursaklar’a geldiðimizde birileri el sýkýþmaya baþladý iþçilerle ve bizlerle. Açýkçasý kim olduklarýna dikkat etmedim ama giyimlerinden anlaþýlan o ki sendikanýn üst yönetimi teþrif etmiþlerdi. Ve tabii bir iki siyasette onlarýn ardýndan yürüyüþe katýldý. Bayraklarýyla sloganlarýyla bizim arkamýza da katýldýlar. Tabii bizim zaten iþçilerle yürüdüðümüzü gören sendika yöneticileri ve siyasetlerin yüzünden şaşkınlıkları okunabiliyordu. Sonra kýsa bir sürede böyle yüründü. Karapursaklar’da küçük bir açýklama yapýldý. Ses aracýnýn üstünden sendikacýlarýn konuþmalarý oldu. Konuþmalarda özellikle dikkat çeken ise iþçileri iþten atan CHP’li Karþýyaka Belediyesi olduðu halde, AKP suçlanýyor ama CHP’nin adý dahi geçmiyordu. Sonra iþçiler Genel Ýþ’in misafirhanesine kalmaya gittiler. Yarýna kadar dinlenecekler ve yarýn Gar’dan Abdi Ýpekçi’ye yürüyerek eylem yapacaklardý. Biz de yürekleri bizimle atan, devrime kapýsýný hep açýk tutan dostlarýmýzýn yanýnda, onlarýn sýcaklýðýyla misafir edildik. Ama misafir lafýn geliþi, kendi Ayýþýðýmýz gibi hissediyor ve öyle rahat, öyle temiz ve titiz davranýyorduk. Akþam haþlanmýþ yumurta, zeytin, peynir, ekmek, çay, domates, salatalýk öyle güzel geldi ki... Akþamý yine türkülerle marþlarla noktaladýk. Sonra o gün Genel Ýþ misafirhanesinde yatakta yatan iþçilerin tulumlarýný alýp biz bu sefer yerde yattýk. Ben Nihat adýndaki iþçi arkadaþýn tulumunu kullandým. Sabah 06.30’da kalkýyoruz biri bayan tüm erkek yoldaþlar kalkmýþ bize kahvaltý hazýrlamýþlar. Ýþte diyorum, devrim böyle birþey olsa gerek, hep birbirini düþünen inceliklerle dolu bir sistem... Güzelce kahvaltýmýzý yapýyoruz etrafý Ayýþýðýmýzý temizler gibi tertipli düzenli býrakýp dostlarýmýza teþekkür edip onlarla eylemde görüþmek üzere vedalaþýyoruz. Genel Ýþ’in önünde bekliyoruz. Saat 10.30 gibi yine Ölüm Yürüyüþü disipliniyle tek sýra olup sloganlarla Tren Ýstasyonu’na doðru yürüyoruz. 11.00’de orada diðer siyasetler bekleyiþ halinde iþçilerle birlikte bizi görünce yine kýsa süreli bir þaþkýnlýk yaþanýyor. “Ne zaman, nerden katýlmýþlar” der gibi... Tren garýndan Abdi Ýpekçi’ye doðru yol alýyoruz. “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak / Mücadele Birliði” yazlý büyük bir pankartýmýz, Deniz bayraklarýmýz ve disiplinli kortejimizle Abdi Ýpekçi’ye girerken bir sivil polis “Tehlikeli bir grup geliyor hazýrlanýn” diyor ve çevik kuvvet kasklarýný giyiyor. Doðrusu gurur verici böyle bir karþýlama, içimden diyorum ki “Dost da bizi tanýyor düþman da.” Abdi Ýpekçi’de çeþitli sendikalardan iþçi ve emekçiler, öðrenciler ve bazý siyasetler desteðe gelmiþ. Uzun uzun konuþmalar ardýndan çekilen halaylar ve tüm kalabalýk eylem sonrasý daðýlýp gitti bir biz kaldýk, bir de iþçiler... Bir süre iþçilerle bekleyen sendikacýlar da gitti. Sadece biz ve iþçiler tabi etrafýmýzda tur atan köpek balýklarýný saymýyorum. Ayrýca sürekli çaycýlar dolaþýyor termoslarýyla... Yorgunluðun üstüne ilk çayýmýzý bir iþçi yoldaþýmýz ýsmarlýyor. Sonra iþçiler baþ baþa bir süre kaldýktan sonra ki ilk baþta sendikacýlar üstüne basa basa sadece “Kent AÞ iþçileri bu tarafa” demiþti. Biz bu “kuralý” çiðnemedik ama sendikacýlar gittikten bir süre sonra iþçiler bizim oturduðumuz heykelin altýna gelip bize çay söylediler. Sonra sohbetler baþladý. Sonra iyiden iyiye kaynaþtýk. Bir ara hayatýmýn en olaðanüstü þeyi gerçekleþti. Ýþçilerden biri bana bir þeyi uzatmam için seslendi. Evet buraya kadar birþey yok. Ama o iþçi bana “yoldaþ” diye seslendi. Ýþte bu benim hayatýmýn en mükemmel anýydý. Bir aþýðýn sevgilisine aþkým demesinden; annenin çocuðuna yanýk bir yavrum deyiþinden ne bileyim her þeyden daha önemli geldi bana 2 gündür tanýdýðým iþçiler bana yoldaþ demeye baþlamýþlardý. Kendimi hem gururlu, hem de daha bir sorumlu hissettim. Bir zaman sonra iþçiler acýkmaya baþladý týpký bizim gibi. Artýk boþ mideye ýsmarlama da olsa çay içecek hal kalmamýþtý ki, aklýmýza bizim

çýkýnlar geldi. Ýþçilere yaptýðýmýz kýsa bir açýklamanýn ardýndan ekmek arasý zeytin peynirleri hazýrlayýp hazýrlayýp verdik. Ýþçiler utana sýkýla paylaþtýlar. Ama azar azar almaya dikkat ettiler. Çünkü sendika onlarý “biraz” ihmal etmiþti, acýkmýþlardý. Ve yemek falan geldiði yoktu. Belki de ceplerindeki son paralarýný da onlarý haber yapan çeþitli sosyalist yayýnlarý almaya ve bizlere çay ýsmarlamaya harcamýþlardý. Çýkýnýmýzý paylaþmamýz sanki bizi birbirimize daha bir baðlamýþtý. “Bizim sizi aðýrlamamýz, bakmamýz, yedirmemiz gerekirken siz bizimle ilgileniyorsunuz” dediler. Sonra baðlama gitar eþliðinde yine müzik grubumuz þarkýlar marþlar söylüyor bu sefer onlarda söylüyor. Þiirler okuyoruz. Tarýk Akan’a benzeyen iþçinin oðlu da bir þiir yazmýþ onu okuyor. Çok alkýþ alýyor. Çok hoþlarýna gidiyor. Biz oradayken ziyarete devrimci bir siyasetin öðrenci gençliði geliyor. Biraz mesafeliler ama yine de kendilerini ziyarete gelenlerle kalkýyorlar, ilgileniyorlar. Hepsine yaþadýklarýný anlatýyorlar. Gelen siyasetin öðrenci gençliði iþçilerle bizim aramýzýn sýkýlýðýndan bizi de Kent AÞ iþçisi sanýp soru soruyorlar, biz Mücadele Birliði’nden olduðumuzu söyledik. Gece 20.30’a kadar yanlarýndayýz. Bu arada baþtan beri amaçlanan oluyor ve bir bir çadýrlar kurulmaya baþlanýyor. Artýk hava iyice karardý. Gece ilerleyen saatlerde yine baþka bir grup geliyor bu defa reformistler, öyle yabancýlar öyle uzaklar ki iþçilere. Gerçekten öyle üzüldüm ki o gençlere, iþçilere nasýl yabancýlar. Hiç konuþmuyorlar. Belki de ne konuþacaklarýný bilmiyorlar. Bizim þarkýlarýmýza eþlik ediyorlar. Hatta tanýdýk ezgiler duyduklarý için mutlu gibiler. En azýndan oradaki eðreti duruþlarý, yabanilikleri biraz olsun üzerlerinden atýyorlar. Ýþçiler evlerinde misafir aðýrlar gibi selamlýyorlar onlarý. Ama biz sanki evin çocuklarýyýz onlar da uzaktan gelmiþ misafir. Ben böyle hissediyorum. Bizimkilerin her biri bir iþçinin yanýnda sýcacýk bakýþlar... Bazen bize soruyorlar bunlar neci diye? Onlarla baþýndan beri yürüyen yoldaþýmýzý kendilerinden bilmiþler. Ýzmirli yoldaþlar bambaþka bir etki yaratmýþ onlarda, güven var arada, samimiyet var. O yoldaþýn da kararlara katýlmasý için sendikacýlarla tartýþýyorlar. Sendikacýlar onu kabul ettik mi baþkalarý da gelir falan diyor. Ama iþçiler bu söylenene inanmýyorlar. Artýk saat 21.00’a geliyor ayrýlmamýz gerekiyor. Ýþçiler bizim için kimseye yapmadýklarý bir vedalaþma merasimi yapýyorlar. Hepsi yan yana sýraya girmiþ bizimle vedalaþýyor. “Sizsiz burasý çekilmez, ne de güzel geçiyordu zaman” diyorlar. Ayrýlmamýza hem onlar hem biz çok üzülüyoruz. Herhalde bu duruma tek sevinen sabahtan beri etrafýmýzda dolaþan çakal sürüsü olabilir. Kimisi “Allaha emanet olun. Kendinize dikkat edin” diyor, kimisi “Yine görüþeceðiz. Þu iþi bir baþaralým. Baþka günlerde de beraber olmak isteriz” diyorlar. Nasýl da zor geliyor þimdi onlardan ayrýlmak. Sanki iki gün deðil yýllardýr birlikteyiz. Yýllardýr tanýyoruz birbirimizi... Aslýnda yýllardýr birlikteyiz. Öyle dememiþ miydi bir yoldaþ bana. 4 gün gözaltýnda kaldýðým o ilk gözaltýmda. Çýkýnca yoldaþla konuþurken bir yandan baþarmanýn verdiði bir gurur anlatýyordum yaþadýklarýmý... Ama bir yandan da yoldaþa orada kendimi çok yalnýz hissettiðimi söylemiþtim. Yoldaþ da bana “Biz hiç bir zaman yalnýz olmadýk arkamýzda yüz milyonlarca dünya proleteri var” demiþti. Ýþte ben o proletaryayý hiç bu iki gündeki kadar canlý hissetmemiþtim. Sakallarý býyýklarý, kocaman elleri, kararlý bakýþlarý, disiplinleri, mahcupluklarý, az ve öz konuþmalarý, mutluluklarý, içtenlikleri, doðal komün halleriyle... Bir devrimci bu tarihi günleri yaþayýp asla kendini yalnýz hissetmez, hissedemez. Evet yoldaþlar yalnýz hissetmek bir yana hiç proletaryanýn gücünü, tarihsel haklýlýðýný dokunulabilecek kadar canlý hissetmemiþtim. Ama hissettim, sarýldým onlara tek tek vedalaþtýk sloganlarla uðurladýk birbirimizi...

KENT AÞ ÝÞÇÝSÝ DÝRENÝÞÝN SÝMGESÝ ZAFER SAVAÞAN ÝÞÇÝLERLE GELECEK

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

15


Yeni Evrede

İşçilerle Röportaj

Mücadele Birliði

SABRIMIZ TAÞTIÐINDA GÖRECEKSÝNÝZ! zmir’de Belediye önünde beklemeye devam eden Kent AÞ. iþçilerine “büyük” ziyaret, onlarý iþten çýkaran Ýzmir Büyükþehir Belediye baþkaný Cevat Durak tarafýndan yapýldý. Biz de Mücadele Birliði olarak bu “büyük” buluþmada iþçileri yalnýz býrakmadýk. Oradaydýk. Ýþçilerle sohbet ettik, sorular sorduk.

Ý

Mücadele Birliði: Merhaba. Sizin bu ziyaretle ilgili herhangi bir bilginiz var mý? Birinci Ýþçi: Cevat Durak bugün buraya bizim sabrýmýzý taþýrmak için geldi. Biz bu oyunlara gelmeyeceðiz tabii. Kendisini alkýþlar ve sloganlarla karþýladýk. Bu þekilde geldi ve gitti. Þimdi diyor ki ben tazminatlarýnýn %50’sini ödedim, diðer yarýsýný da yatýracaðým bu hafta içerisinde. “Bundan sonra deðil Ankara’ya Kozan’a gitseler bir þey yapamazlar” diyor. Bizden eylemlerimizin sertleþmesini istiyorlarsa, biz onu da yapacaðýz. Gere-

kirse Altaþ’la çarpýþacaðýz, sokaklara çýkacaðýz, çöpü toplatmayacaðýz. Biz sabýrlýyýz, bekliyoruz, sabrýmýz taþtýðý zaman gereken cevabý biz onlara vereceðiz. Ýkinci Ýþçi: Görünen köy kýlavuz istemez. Çoluk çocuðumuz periþan. Burada iki tahtayla baraka çakarak ekmeðimizi bekliyoruz. Cevat Durak’ýn gelip gitmesini beklemiyoruz. Çocuðumuza kuru ekmek götürüyorduk, onu da elimizden aldý. Sosyal demokratým, iþçi yandaþýyým diyen bir partinin belediye baþkaný bunu yaparsa, 300 kiþiyi maðdur ederse gerisine artýk kamuoyu karar versin.

Üçüncü Ýþçi: Bu toplantýnýn amacý iþçinin tansiyonunu yükseltmektir, provokatörlüktür, þu an süren eylemimize gölge düþürmektir. Dördüncü Ýþçi: Biliyorsunuz Cevat Durak geldi bugün. Bu bir vurgundur bize. Yaralarýmýzý deþti. Onu istemiyoruz burada. Neden? diyeceksiniz þimdi… Çünkü bu insan bizi iþten attý, bizi can damarýmýzdan vurdu. Ben bu bayramda çocuðuma bayramlýk alamadým. Çocuðumu okula gönderemedim, kitaplarýný alamadým. Ýzmir Mücadele Birliði

BURADA OLMAKTAN ÇOK MUTLUYUM ceðiz” diyorlardý. Tansiyonu yükselenler oldu, yeri geldi ayaðý kýrýlanlar oldu ve ayaðýnýn kýrýlmasýna raðmen “biz yürüyeceðiz” diyorlardý. Ben burada duygulanýp aðladýklarýna þahit oldum. Ama gene de hiçbir þey onlarý geri döndüremedi, hala ilk günkü gibi yürümeye devam ediHemþire Rabia: Öncelikle ben þunu yorlar. belirteyim, bu iþçilerin ne amaçlý yürüdüklerini ben burada çok iyi bildiðim için, DÝK: Peki özellikle Uþak’tan sonra tüm gücümle onlarýn yanýndayým. Þimdi hava þartlarý deðiþti ve soðumaya baþlailk baþladýðýmýz zaman ayaklarýnda ilk dý. Buna iliþkin bir þeyler yaptýnýz mý? günlerde patlamalar oluþmaya baþladý iþçi arkadaþlarýn. Kimilerinde ödemler olHemþire Rabia: Þimdi iþçilerin yarýdu. Kas kasýlmalarý sýk yaþanýyordu, ama sýndan fazlasý, grip ve soðuk algýnlýðý iþçilerle konuþtuðum zaman aldýðým ce- hastalýðýna yakalandý, biz bunun önlemivap genellikle þu oluyordu, “ne olursa ol- ni alarak grip aþýsý yaptýk. Fakat ben teksun biz Ankara’ya yürümeye devam ede- rar þunu belirtmek istiyorum, bu iþçiler DÝK: Merhaba Rabia Haným Siz Ýzmir’den bu yana iþçi arkadaþlarla birliktesiniz ve onlarda oluþan saðlýk sorunlarýný gidermeye çalýþýyorsunuz. Peki, ne gibi sorunlar oldu iþçilerin saðlýklarýnda?

16

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

bedenlerinden vazgeçmiþler ve Ankara’ya gitmekten baþka bir þey düþünmüyorlar. DÝK: Peki Rabia arkadaþ sen de bir saðlýk emekçisisin ve bir iþçisin bu eylem hakkýnda senin düþüncelerin nelerdir? Hemþire Rabia: Ben þunu söyleyeyim, burada olmaktan ilk baþta þüpheliydim, içimde birþey vardý ama þimdi burada olmaktan çok mutluyum. Bu zamanda iþsiz kalmak çok zor bir durum. Bugün onlara, yarýn bana. Çünkü sorumluluklarýmýz var, bir þekilde bunun mücadelesini vermek zorundayýz.


Yeni Evrede

Ölüm Yürüyüşü Ankara’da

Mücadele Birliði

MÜCADELE ŞİMDİ BAŞLADI

18 Ekim 2009, Pazar Kent AÞ. iþçileri 31 günlük zorlu yürüyüþün sonunda bütün olumsuzluklarý aþýp yürüyüþlerini sonlandýrdý ve farklý bir eylemle, yeni bir boyut katarak direniþlerini sürdürüyorlar. Sýnýf mücadelesinin her aþamasýnda direniþ, grev iþçi sýnýfýnýn yönünü belirleyen ve amaçlarý için kullandýklarý araçlardýr. Bunlarýn bir tanesi de þu anda Kent AÞ. iþçilerinin kararlýkla sürdürdükleri eylemleri Abdi Ýpekçi Parkýnda çadýr kurarak devam ediyor. Cumartesi günü açtýklarý çadýrlarla mücadelelerine farklý bir eylem biçimiyle devam eden iþçilerin bir bölümü çadýrda yatarak, bir bölümü de Genel-Ýþ’e baðlý sosyal tesislerde geçirerek eylemliliklerine baþladýlar. Ýki gruba ayrýlan iþçiler 26’þar kiþilik gruplarla çadýrda dönüþümlü olarak kalýyorlar. Attýklarý her adýmla iþçilerin zafere olan inançlarý gittikçe daha da güçleniyor. Cumartesi gününün coþkusunu üstlerin-

den atamayan iþçiler, özellikle genç ziyaretçilerinin coþkusundan çok fazla etkilendiler ve etkilenmeye devam ediyorlar. Ölüm yürüyüþünün yorgunluðunu üstlerinden atamadan, direniþlerine farklý bir yerde ve farklý koþullarda sürmesinden dolayý iþçiler, Abdi Ýpekçi Parký’ndaki ilk günlerinde biraz durgundular. Kitlesel geçen eylemden sonra pazar günü, iþçileri ziyarete gelen az sayýda duyarlý insanla beraber, demokratik kitle örgütlerinin de azlýðý dikkat çekiciydi. Ýþçiler günlerini çevreyi ve bulunduklarý durumu gözlemleyerek geçirdiler. Öðlen yemeðini Abdi Ýpekçi Parký’nda yiyen iþçiler, akþam yemeðini ise Genel-Ýþ’in sosyal tesislerinde yediler ve 26 kiþilik bir grup çadýrda konaklamak için Abdi Ýpekçi Parkýna gittiler.

19 Ekim 2009, Pazartesi Abdi Ýpekçi Parkýndaki eylemin 2. gününde iþçilerin kendi doðallýðýndan gelen disiplin nerede olursa olsun kendini her yerde gösteriyor. Kent AÞ. iþçileri açtýklarý çadýrlarýn etrafýný her gün temizliyorlar. Bu örnek davranýþ Ankara emekçi halkýnýn dikkatini 150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

çekiyor. Ýþe erken saatte giden insanlar Abdi Ýpekçi Parkýnda oluþan durumu merak edip, iþçilerin yaþadýklarý süreç hakkýnda bilgi alýyorlar. Ýþçiler her gün sanki iþe gider gibi erken saatte uyanýyorlar. Eylemin ilk gününden beri disiplini hiçbir þekilde bozmadan koruyorlar. Sosyal tesislerde kalan arkadaþlar kahvaltýlarýný yapýp direniþin olduðu Abdi Ýpekçi Parkýna , diðer arkadaþlarýn yanýna gelirken geceyi çadýrda geçiren arkadaþlarda kendi ihtiyaçlarýný karþýlamak için sosyal tesislerin yolunu tutuyorlar. Çaylar demleniyor, sohbetler baþlýyor. Sohbetlerin genel konularý süreçle ilgili oluyor. Bulunduklarý durumu gittikçe sorgulayan iþçilerdeki bilinç de yaþadýklarý pratik süreçle birlikte geliþiyor. Ýþçiler ilk güne bugün daha canlý, daha coþkulu ve bir o kadar kaygýlýydýlar. Yürüyüþte çekilen fotoðraflarýn bir bölümü iþçilerin bulunduklarý parkta sergilenmeye baþlandý. Ýþçilerin üzerinde durduklarý nokta ise hangi arkadaþlarýnýn fotoðraflarda nasýl çýktýðý ve kendi fotoðraflarýnýn niye olmadýðýydý. Yaptýklarý yürüyüþün tarihsel önemini kavrayan iþçiler fotoðraflarla bu sürecin kalýcýlýðýndan dolayý sevinçliydiler. Sergide fotoðrafý olmayan arkadaþlar, fotoðrafý olan arkadaþlarla bol bol þakalaþtýlar ve öðlen yemeði geldi çattý. Sýraya geçen iþçiler birer birer sosyal tesislerden gelen yemeklerini alýp bulunduklarý mekanda yemeðe baþladýlar. Kitle örgütlerinin iþçilere desteði diðer günlere kýyasla daha çoktu. Destek saatlerinde sýcak sohbetler iþçilerin morallerini yükseltirken yaptýklarý mücadelenin haklýlýðýný daha fazla kavrýyorlar. Birçok zorluðu aþýp 31 günlük ölüm yü-

17


Yeni Evrede

Ölüm Yürüyüşü Ankara’da

rüyüþünün ardýndan Ankara’ya ulaþan iþçiler, Ankara’da süreç kendi istedikleri gibi yürümeyince hayal kýrýklýðýna uðradýlar. Sorduklarý soruların cevabýný sendikadan alamayan iþçilerin kaygýlarý, bu süreçte daha fazla arttý; karamsarlýða ve umutsuzluða kapýlan iþçi arkadaþlarýmýz oldu. Sürecin sertleþmesiyle beraber iþçiler kendi aralarýnda konuþarak sürece nasýl etki edeceklerine dair sohbetlerini arttýrdýlar. Akþam yemeðinden sonra çadýrda kalacak olan arkadaþlar Abdi Ýpekçi Parký’na giderken diðer arkadaþlar sosyal tesislerde kaldýlar. Çadýrda kalacak iþçi arkadaþlar nöbet listesini oluþturdular ve bazý demokratik kitle örgütlerinin gelmesi ve müzik dinletisi vermesi iþçilerin moralini artýrdý; çaylar içildi , sýcak sohbetler edildi. Gecenin serin karanlýðýnda herkes uykuya daldý.

Mücadele Birliði

giderken sosyal tesislerden gelen arkadaþlar ise sohbetlerine baþladýlar. Bazý arkadaþlar güvercinleri besleyerek kafalarýný dinlendirmeye çalýþtýlar. Saatin ilerlemesiyle beraber demokratik kitle örgütleri iþçileri ziyaret etmeye baþladý. Her gün farklý gruplarýn gelmesi iþçilerin moralini yüksek tutuyor. Üniversitede okuyan bazý arkadaþlarýn iþçilerle beraber bildiri daðýtmalarý iþçileri duygulandýrdý. Gelen her insana iþçiler maðduriyetlerini ve kendilerini yapýlan haksýzlýklarý sade, yalýn bir dille anlatýyorlar. Her yapýlan sohbet sýnýf mücadelesinin geliþmesini saðlýyor. Ýþçiler yaptýklarý sohbetlerde, iþten atýlmadan önceki sosyal durumlarýyla ve duyarlýlýklarýyla, þimdiki durum arasýnda daðlar kadar fark olduðunu söylüyorlar. Ýþçi sýnýfý yaþadýðý tecrübe, deneyim ve birikim ile adým adým

20 Ekim 2009, Salý Abdi Ýpekçi Parkýnda 3. gün. Ýþçilerin çadýrdaki yaþamý iþçilerin bir parçasý oldu. 3. günün sabahýnda iþçiler, Abdi Ýpekçi’nin güzel manzarasýyla güne büyük bir umutla merhaba dediler. Mýntýka temizliði yapýldý. Çay demleyip, simitlerle beraber içildi. Ýçlerinde biriktirdikleri aile özlemi ve ayrýlýklara raðmen iþçilerin birbirine yaptýklarý espriler morallerini yüksek tutuyor. Sosyal tesislerden gelen arkadaþlar çadýrda kalan arkadaþlarla yer deðiþtirdiler. Diðer arkadaþlar kahvaltýya

18

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

zafere güçlü bir þekilde ilerliyor. Kapitalist sistemde her eylem kendi doðallýðýnda baþlarken, eylemi ileriye taþýyacak olan iþçi sýnýfýnýn kararlýlýðýdýr. Kent AÞ. iþçilerinde bu kararlýlýk ve bilinç her geçen gün daha fazla artýyor. Bununla beraber kaygýlarý da çoðalýyor. Öðlen yemeðini destek için gelenlerle beraber yiyen iþçiler, çadýr eylemlerinde kitap okuma alýþkanlýðý da kazandýlar. Toplumsal gündemde oluþan sürece daha fazla ilgi duymaya baþlayan iþçilerin kendi aralarýnda yaptýklarý sohbetlerin içeriði de deðiþime uðradý. Kent AÞ. iþçilerinin eylemi iþçi sýnýfýnýn kendi arasýnda bilinç olarak nasýl deðiþik olduðunu da çok iyi bir biçimde gösteriyor. Öncü iþçilerin sindirilmeye çalýþýlmasý, özgüveni olmayan iþçi arkadaþlarýmýzýn kararsýzlýðý bu eylemde çeliþkileriyle beraber net bir þekilde gözüküyor. Ýþçiler akþam yemeðini yedikten sonra 2 grup olarak daðýldýlar. Çadýrda kalan grup kendi aralarýnda toplantý yaparak süreci deðerlendirdi. 176 günün sonunda gerçekleþen bu toplantýda, her iþçi kendi düþüncesini rahatça söyledi. Birinci grubun süreci deðerlendirmesinden sonra toplu olarak oturup konuþulmasýna karar verildi ve iþçilerin ilk toplantýsý olumlu bir þekilde son buldu. Ýþçiler deðerlendirmeden sonra çadýrlarýný açtýlar ve kendi aralarýnda sürece dair sohbetlerine devam ettiler. Gecenin sessizliðini iþçilerin sesi bozuyordu. 3.gün bu þekilde sona erdi. 21 Ekim 2009, Çarþamba Ankara’da 4. gün. Bir önceki geceden iþçilerin aldýklarý kararýn moral ve motivas-


Yeni Evrede

Ölüm Yürüyüşü Ankara’da

Mücadele Birliði kadar ellerinden geleni yapacaklarýný söylüyorlar. Somut bir adým atýlmadýðýndan iþçiler ve sendika arasýnda iplerin kopma noktasýna geldiðini söyleyebiliriz. 180 gündür sendikanýn somut bir adýmla iþçilerin yanýna gelmemesi süreci bu aþamaya getirirken iþçileri de kendi aralarýnda farklý örgütlenmeler kurmaya zorladý. Öðleden sonra iþçiler akþam yapacaklarý toplantýnýn temeli oluþturulmaya baþladýlar; bugün saat kaçta toplanacaklarýna karar verdiler ve akþamý beklemeye koyuldular. Akþama kadar gelen kitle örgütleri örgütleriyle sýcak sohbetler oluþtu. Akþam yemeðinden sonra iþçiler toplandý ve süreci deðerlendirip kendi güçlerini nasýl kullanabilecekleri üzerinde uzun uzun tartýþýp, fikir alýþ veriþinde bulundular. Kendi içinde eksikliklerine raðmen iþçiler toplantýdan olumlu bir þekilde karar alarak toplantýyý sonlandýrdýlar ve sürecin ne getireceðini beklemeye koyuldular.

yonuyla iþçiler yeni güne güvercin ve kuþlarýn sesiyle, büyük bir umutla merhaba dediler. Ýþçi arkadaþlarýmýzýn hepsi konakladýklarý Abdi Ýpekçi Parký’nýn temizliðine özenle dikkat ediyorlar. Ýþçi sýnýfýnýn kendi doðallýðýndaki disiplini elden býrakmýyorlar. Aslan yattýðý yerden belli olur, sözünü hep kullanýp buna göre hareket ediyorlar. Ýþçiler þafaðýn sökmesiyle beraber uyandýklarýndan dolayý üþüyorlar ve güneþin doðmasýný büyük bir özlemle bekliyorlar. Bir iþçi arkadaþýmýzýn “Bu Ankara’da güneþ kaçta doðuyor?” demesi gibi ufak espriler bile iþçilerin yüzündeki ifadeyi deðiþtirmeye yetiyor. Hollanda’dan bir sendika yetkilisi gelerek iþçilere destek verdi; konuþma yaptý ve onlarla beraber slogan attý. Genel-Ýþ’in CHP’den istediði randevu talebi karþýlýksýz kalýnca sürecinde sertleþmesi sonucunda çelişkide kalan sendika, bu süreci nasýl götüreceğini tam kestirememenin sıkıntısına düştü. Ýþçi cephesinde ise durum farklý; sürecin öznelliðinden dolayý son aþamaya gelindiðinin farkýnda olan iþçilerin ölüm yürüyüþü bittikten sonraki sohbetleri ve davranýþlarý gittikçe edilgen, pasif bir durumdan çýkýp deðiþtirici, dönüþtürücü bir rol alýyor. Bunu eylemin Ankara’daki 3. gününde yapýlan grup deðerlendirmesiyle gördük. Yaklaþýk 40 güne yakýn bir zamana denk düþen ayrýlýk, özlem, maddi ve manevi yýpranmýþlýkla beraber sürecin belirsizliði iþçileri buna zorladý. Yaþamdan kovulmamak, yaþamý yeniden inþa etmek ve yaþamda ben de varým diyebilmek için iþçiler zaferi kazanana

22 Ekim 2009, Perþembe Toplantýdan sonra bazý arkadaþlar sürecin biraz daha olgunlaþmasýný bekleyelim derken, bazýlarý ise farklý farklý görüþler sundu. Bundan dolayý Çarþamba gecesi yapýlan toplantýnýn herhangi bir önemi kalmadý. Bunun en büyük nedeni ise, 180 günlük direniþte iþçilerin bir araya gelip kendi eylemleri hakkýnda konuþmamalarýdýr. Eylem bu þekilde devam ederken sendikanýn demokratik kitle örgütlerine karþý tutumu dikkat çekiciydi. Sendika, iþçileri devrimci gruplardan uzak tutmaya çalýþýyor ve iþçilerin bu gruplar tarafýndan yönlendirildiðini söylüyor. Ama gerçekte olan, sürecin sertleþmesinin yarattýðý durum. Ayrýca iþçilerin de somut bir þey istemeleri sonucunda sendika ve iþçiler arasýnda gergin bir hava oluþmaya baþladý. Sýnýf mücadelesi bu þekilde sertleþip, kendi içinde çeliþkilerle beraber de-

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

ðiþip dönüþerek geliþiyor. Ýþçi sýnýfý bu tür deneyimleri yaþamadan zafere ulaþamaz. Bu mücadelenin sertleþtiði dönemde sýkýntýlarýn doruða çýkmasýyla iþçi sýnýfýnýn kendi içinde yarattýðý öncü iþçiler, sahneye çýkar ve her eylemde olduðu gibi bu sürece ya yön verir ya da kendi haline býrakarak sürece seyirci kalýr. Her eylem kendine göre bir tarihi dönemeçten geçer; bu dönemeç zafer ve yenilgi arasýndaki ince hattýr. Kent AÞ. iþçileri de þu anda böyle bir süreçten geçiyor. Ýþçiler arasýndaki etnik, dinsel, düþünsel ayrýmlar gittikçe erirken, amaç birliði üzerinde dayanýþma büyüyor. Ýþçilerin en sevindikleri olay, öðrencilerin kendilerine soru sorup yaþadýklarý süreci kendileriyle paylaþmalarý ve öðrencilerin kendilerini can kulaðýyla dinlemeleri oluyor. Bu sohbetler akþam saatlerine kadar devam ediyor. Eylemin 5. günü bu þekilde sona erdi. 23 Ekim 2009, Cuma Sabah gene ayný saatte uyanan iþçiler, çaylarýný içip sohbetlerine baþladýlar. Gazeteler okundu, gündem takip edildi. Son 2 günde havanýn gergin olmasý iþçilerin moralini bozdu. Bu havanýn gerginliði, sendikanýn toplantý kararý almasýna neden oldu. Bu ölüm yürüyüþü baþlayýp bitene kadar ve Ankara süreci baþladýðýndan beri iþçiler ve sendika arasýnda yapýlan ilk durum deðerlendirmesiydi. Bu haberi alan iþçiler akþam yapacaklarý toplantýyý beklemeye baþladýlar. Ýþçiler bu toplantýdan gelecek karar ve sonuçlarý heyecanla bekliyorlardý. Toplantýda her þeyin sendikanýn kontrolü altýnda sürdüðü, sendikanýn elinden geldiðini yaptýðý ve bu eylemin Genel-Ýþ ailesi olarak zaferle sonuçlandýracaðý düþüncesi iþçiler ve sendika arasýndaki gergin havayý yumuþattý. Ýþçiler bu toplantýdan sonra yemeklerini yediler, 26þar kiþilik 2 grup halinde daðýldýlar ve günü bu þekilde bitirdiler.

19


Yeni Evrede

Mezopotamya Sosyal Forumu

Mücadele Birliði

MEZOPOTAMYA SOSYAL FORUMU Forumda 27 Eylül günü “Ortadoðu’da Halklar, Bölünmüþlük ve Dayanýþma Asamblesi” vardý. Bu forumun en kalabalýk oturumuydu. Yabancý konuklar özellikle ilgi göstermiþlerdi. Bu oturumda daha çok “devlet ve iktidar mantýðýnýn aþýlmasý gerektiði”; demokrasi, kadýnýn ezilmiþliði ve “ekolojik toplum” üzerinde duruldu. Yine “demokratik konfederalizm” en çok tartýþýlan konulardan biriydi. KESK adýna oturuma katýlan Emirali Þimþek, Kürt sorununun anahtar sorun olduðunu, Kürt isyanýnýn emekçilere dayandýðýný, Türkiye’yi emeðin Türkiye’si yapmak için mücadelenin süreceðini söyledi. FHKC, foruma davet edildiði halde gelmemiþti. Gönderdikleri mesaj bu oturumda okundu. Bu mesajda “biz ayný topraklarýn çocuklarýyýz” deniliyordu. “Küreselleþmeye karþý ayný saflarda yer alýyoruz; ABD’nin Irak’ta iþlediði cinayetler, bir savaþ suçudur. Bütün halklarýn birlikte emperyalist güçlere karþý ortak mücadele sürdürmeleri gerekiyor. Emperyalistler, canýmýza kastediyorlar. Bu forum zulme karþý bir baþlangýç olsun. Uluslararasý emperyalizme ancak birlikte mücadele ederek karþý koyabiliriz” vurgularý yapýlýyordu. Bu oturumda söz alabilmek mümkün olmadý. Soru soracaklar isimlerini yazdýrdýlar, ancak zaman yetmediði için biz de dahil hiç kimseden soru almadýlar. 28 Eylül tarihinde “Çözümsüzlüðün Adresi: Büyük Ortadoðu Projesi” baþlýklý oturum yapýldý. Bu oturumda konuþmacý olarak DTP milletvekili Sevahir Bayýndýr’ýn yaný sýra yazar Haluk Gerger, yazar Demir Küçükaydýn ve Filistin Demokratik Kurtuluþ Cephesi’nden Kasým Matuf katýldý. Haluk Gerger “Büyük Ortadoðu Projesi”nin köklerini tarihsel planda ortaya koydu. Sovyet faktörünün ortadan kalkmasýyla ABD’nin her þeyi belirlemeye baþladýðýný ama bu sürecin Irak’ýn silahlý direniþ duvarýna çarpmasýyla durduðunu, BOP’un “hard power” ve “soft power” olarak iki yönü olduðunu, “hard power”ýn daha çok askeri ve kaba kuvvete, “soft power”ýn da ideolojik, politik, kültürel ve ekonomik araçlara dayandýðýný anlattý. Obama’nýn baþa geçmesiyle ABD’nin “soft power”ý devreye soktuðunu ama BOP’un bu versiyonunun da yaldýzýnýn dökülmeye baþladýðýný vurguladý. Sevahir Bayýndýr ise BOP’un erkek egemen zihniyetin bir sonucu olduðunu 5 bin yýl önce neolitik dönemde kadýnýn egemen olduðu bir toplumsal yapýda böyle þeylerin olmadýðýný anlattý. Ulus devlet mantýðýnýn bu sonuçlarý doðurduðunu vurguladý. “BOP, fosilleþmiþ bir düþüncenin yeniden gündeme getirilmesidir” dedi. Ve “BOP’u halklarýn buluþmasý projesine dönüþtürelim” diyerek bitirdi konuþmasýný. Yazar Demir Küçükaydýn ise ulusu tarihe göre tanýmlamanýn gericilik olduðunu, uluslarýn tarihinin olmadýðýný, kapitalizmin de aslýnda ulusçu olmadýðýný, bir milletin dininin, dilinin, ulusunun onun üreteceði artý-deðer üzerinde etkide bulunmadýðýný söyledi. Abdullah Öcalan’ýn “ulus devletle bir yere varamayýz” sözünün önemli olduðunu ama eksiklikleri bulunduðunu belirtti. Filistinli Kasým Matuf ise BOP’un emperyalizm çerçevesinde bakýlýnca yeni olmadýðýný, I. Dünya Savaþý ABD’nin gündemine geldiðini, II. Dünya Savaþý sonrasý soðuk savaþla birlikte bu projenin hýzlandýrýldýðýný ve nihayetinde ABD’nin Irak’a saldýrýsýnýn altyapýsýný bu projenin oluþturduðunu dile getirdi. Kasým Matuf bu projenin asla baþarýlý olamayacaðýný, çünkü bölge halklarýnýn çýkarlarýyla çeliþtiðini söyledi. “Demokra-

20

si, bizim mücadelemizdir, emperyalizmin bize vereceði bir þey deðildir” dedi. Ortadoðu’daki direniþ hareketlerine vurgu yaptý. “Bir yerde zulüm varsa direniþ vazgeçilmezdir... Bu Filistin’de de böyle olacaktýr, Kürdistan’da da böyle olacaktýr” dedi. Sonra sorular kýsmýna geçildi. Mücadele Birliði adýna söz alan arkadaþýmýz, emperyalist-kapitalist sistemin bir sýçramalý çöküþ sürecinde olduðunu bunun kapitalizmin yeni evresi olduðunu ve ABD emperyalizminin çöküþü engellemek için dünya halklarýna ve komünistlere, devrimcilere karþý III. Dünya Savaþýný baþlattýðýný, Büyük Ortadoðu Projesi’nin bu kapsamda gündeme geldiðini söyledikten sonra konuþmacýlarýn BOP’u anlatýrken cinsiyetçi yaklaþýmlardan tutun da ulusçu yaklaþýmlara kadar birçok faktörü ve demografik unsurlarý dile getirdiklerini ama sýnýfsal çeliþkilerden, sýnýf mücadelesinden bahsetmediklerini söyleyerek eleþtiride bulundu. Forumun bir baþka oturumu Venezuela ve Latin Amerika’da Halklarýn Mücadeleleri baþlýklý oturumdu. Venezuela Türkiye Büyükelçisi katýlamamýþtý. Arjantinli avukat Eduardo Suarez, Latin Amerika’da halklarýn baðýmsýzlýklarý için mücadele ettiklerini, Tamiller’in, Filistinlilerin ve Kürtler’in de ayný þey için mücadele verdiklerini söyledi. Bunlarýn ayný zamanda kendi elit kesimlerine karþý da mücadele ettiklerini vurguladý. Latin Amerika haklarý ile diðer halklarýn mücadelesi arasýnda bir koordinasyon kurulabileceðini söyledi. “Biz aslýnda tek baþýmýza kazanamayacaðýmýzý bilmeliyiz. Sýnýf mücadelesi aynýdýr. Düþmanýmýz ortaktýr. Ýsrail askerleri tarafýndan katledilen bir çocuk gördüðümüzde kanýmýz donuyor” dedi. Çok yakýn bir yoldaþlarýnýn sürekli “nerede bir gereklilik varsa orada haklýlýk vardýr, isyan vardýr” dediðini belirten Eduardo, gelecek deðiþimin iþçi sýnýfýndan geleceðine inandýklarýný, iktidarý almadan, devrim olmadan bir deðiþimin gerçekleþemeyeceðini vurguladý. Kürdistan’daki mücadele hakkýnda ilk defa ayrýntýlý bilgi edindiklerini söyleyen Eduardo, bu konuda eksikleri olduðunu da dile getirdi. Bu oturum sonrasý Eduardo ile ayaküstü kýsa bir sohbet yapma imkâný bulduk. Kendisine Yeni Evre çalýþmamýzýn ingilizcesini, Mücadele Birliði dergisini verdik. Sýcak bir söyleþi oldu. Forumun bir diðer oturumu “Dünden Bugüne Alternatif Basýn” baþlýðýný taþýyordu. Günlük gazetesi yayýn koordinatörü Yüksel Genç, “‘Kürt medyasý sorun yaþýyor’ dediðimizde bazýlarý bunu normal karþýlýyor. Çýplak gerçek bazen kendisini görünmez kýlýyor” dedi. Öldürülen 72 gazetecinin 32’sinin 90-97 arasýnda katledildiðini ve bunlarýn çoðunun Kürt olduðunu vurguladý. Son 3 yýlda Kürt sorunu ile ilgili yayýn yapan 66 gazetenin kapatýldýðýný, bunun kendilerini hem yorduðunu hem güçlendirdiðini söyledi. “Ve az önce ben size kapatýlan gazeteleri deðil katledilen gazeteleri okudum” dedi. “Türkiye açýsýndan bizim tarihimiz bir umut” diyerek konuþmasýný bitirdi. Arjantin’den katýlan Alajandro ise “Bilginin gerçek sahibi halktýr, biz bu bilginin yayýlmasýyla sorumluyuz” dedi. “Özgür basýn hareketin komünist hareketle birlikte baþlamýþtýr.” diye vurguladý. Yayýncý Ragýp Zarakolu ise genel olarak basýn üzerindeki baskýlardan bahsettiði konuþmasýný “pes etmediðimiz sürece kazanan biz olacaðýz” diye tamamladý. Bu oturumda Mücadele Birliði adýna söz alan arkadaþýmýz, kýsa bir süre önce Mücadele Birliði dergisinin bürosunun basýldýðýný, çalýþanlarýnýn gözaltýna alýndýðýný, Mücadele Birliði o-

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009


Yeni Evrede

Mezopotamya Sosyal Forumu

Mücadele Birliði kurlarýnýn Gazi Mahallesi’nde “Kürt halkýna kalkan elleri kýracaðýz” þiarýyla yapýlan bir eyleme katýlmakla suçlanarak bu operasyona dahil edildiðini ve duruþmaya çýkarýlmadan 8 ay boyunca hapis yattýklarýný; ilk duruþmada serbest býrakýldýklarýný vurguladý. Ve bundan sonra devrimci, sosyalist, yurtsever basýna karþý geliþecek bir saldýrýya hep birlikte karþýlýk verme çaðrýsýnda bulundu. Forumun bir diðer kitlesel oturumu “Kürt sorununa Demokratik Çözüm Tartýþmalarý” idi. DTP milletvekili Emine Ayna ve gazeteciyazar Oral Çalýþlar ile bir avukatýn konuþmacý olarak katýldýðý bu oturumda Emine Ayna “Türkiye’de bölünme sorunu diye bir þey yoktur. Böyle söyleyerek haklar ve özgürlükler engelleniyor” dedi. “AKP hükümeti sorunlarý çözmek zorundadýr. Alýnan tüm riskleri paylaþýrýz. AKP ‘çözeceðiz’ diye ortaya çýkýyorsa mutlaka riskleri olacaktýr. Meþruluk yasalaþmazsa meþruluk ölür” diye vurgu yaptý. Bu oturumda ýsrarla söz istememize raðmen söz verilmedi. Görüþlerimizi ifade etme þansý bulamadýk. Ama çýkýþta dergimizi ve “Ulusal Soruna Leninist Bakýþ” baþlýklý metini daðýttýk. 29 Eylül’deki diðer oturum “Cezaevleri ve Aðýrlaþtýrýlmýþ Tecrit uygulamalarý” üzerineydi. Bu oturumda özellikle 20 yýl cezaevinde kalan, Diyarbakýr zindanýndaki tüm vahþete daha 17 yaþýndayken maruz kalan Salih Sevinç’in konuþmalarý damgasýný vurdu. Salih Sevinç “Diyarbakýr cezaevinde aðlamak, gülmek ve ölmek bile yasaktý” dedi. “Diyarbakýr’da iþkence vardý ama yan yanaydýk. Bir bardak suyu paylaþýyorduk, moralimiz yüksekti” diye sürdürdüðü konuþmasýný “açýlým” tartýþmalarýna getirdi ve “gözümle görmeden, pratikte görmeden Türk devletinin söylediði hiçbir þeye inanmam” dedi. Bu oturumda söz alan bir arkadaþýmýz, kendisinin de eski bir tutsak olduðunu, zindanlarda 19 Aralýk katliamý ve ölüm orucu sonucu 122 insanýn ölümsüzleþtiðini, zindanlarýn kapatýlmasýnýn bir devrim sorunu olduðunu ve bunun için Kürt-Türk halklarýnýn ve tutsaklarýn mücadele birliðinin gerektiðini söyledi. Mezopotamya Sosyal Forumu, 29 Eylül tarihinde yapýlan “Sosyal Hareketler Asamblesi” oturumuyla son buldu. Mezopotamya Sosyal Forumu sonuç bildirgesi okundu. Zindanlardaki 5 bin tutsak adýna okunan mesaj “Yaþasýn Halklarýn Enternasyonalist Mücadele Birliði ve Dayanýþmasý” sloganý ile bitiyordu. Barýþ anneleri adýna konuþan bir ananýn; yürekten ve içten gelen konuþmasý herkesi etkiledi. Filistin’den, Avrupa’dan konuþmacýlar kýsa birer kapanýþ konuþmasý yaptýlar. Ve Mezopotamya Sosyal Forumu “Kardeþ Türküler” konseriyle coþkuyla son buldu.

FDKC’DEN KASIM MATUF ÝLE YAPTIÐIMIZ RÖPORTAJ

Mücadele Birliði: Filistin’de bugünkü durumu nasýl deðerlendiriyorsunuz? Kasým Matuf: Filistin’de durum þu anda çok karýþýk. Öncelikle Hamas’la El-Fetih arasýndaki bölünmüþlük büyük bir sorun. Ve bir an önce bitirilmesi gerekiyor. Filistinli liderlerin Filistin’e dönüþünün saðlanmasý ve bunlarýn bir Filistin Kongresi’nde yer almasý öncelikli sorunlardan biri... Gazze’deki ve Batý Þeria’daki parlamentolarýn tek bir çatý altýnda birleþtirilmesi gerekiyor. Toplumun siyasal yapýsýnýn yeniden oluþturulmasý, FKÖ’nün yeni bir biçimde yeniden örgütlenmesi; Filistin halkýnýn tüm politik ve sosyal güçlerinin bu örgütlenme içinde birleþtirilmesi, büyük önem taþýyor. Ýkinci olarak, siyonistlerin Filistin bölgesinde özellikle Kudüs’te yaptýðý tüm inþaatlarýn durdurulmasý ve siyonistlerin Batý Þeria’daki tüm faaliyetlerinin durdurulmasý gerekiyor. Üçüncü olarak Gazze’de yaþayan 1,5 milyon Filistinliyi yiyecek, su ve diðer yaþamsal þeylerden mahrum býrakan ambargo kaldýrýlmalý. Dördüncü olarak, Filistin ve Ýsrail ve diðer Arap ülkeleri arasýndaki tartýþmalarýn yeniden baþlamasý gerekiyor. Ýsrail ve ABD, Birleþmiþ Milletler’in 242 sayýlý kararý baþta olmak üzere, tüm uluslararasý kararlara uymalýdýr. Filistin devletinin kuruluþu dýþýnda hiçbiri bir çözüm anlamý taþýmaz. Bu devletin baþkenti Kudüs olmalýdýr. Mültecilerin geri dönüþ hakký ve Arap ulusunun kendi kaderini tayin hakký tanýnmalýdýr. Mücadele Birliði: Hamas, Ýslami Cihad gibi örgütleri ya da Lübnan’daki Hizbullah’ý ittifak güçleri arasýnda görüyor musunuz? Kasým Matuf: Biz Hamas’ý ve Ýslami Cihad’ý direniþteki güçler arasýnda görüyoruz. Fakat özellikle Hamas’la ciddi ayrýlýklarýmýz söz konusu. Biz, siyonist iþgal bitene kadar Filistin’de þu anda var olan bütün politik hareketlerin birleþmesi gerektiðine inanýyoruz. Þu an bunun gerekli olduðunu düþünüyoruz. Mücadele Birliði: Sosyalizmin yeniden güncelleþmesi hakkýnda ne düþünüyorsunuz? Kasým Matuf: Kapitalizmin uluslararasý krizi bize tüm dünyada geleceðimizi nasýl inþa edeceðimizi söylüyor. Çözüm kapitalizm deðildir; çözüm, eþitlik, sosyalizm ve saldýrmazlýktýr, barýþtýr. 150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009

21


Yeni Evrede

Röportaj - Saldırı

Mücadele Birliði

UMUYORUZ KÝ TÜRK VE KÜRT HALKLARI ÖZGÜRLÜK VE BARIÞA KAVUÞSUNLAR 29 Eylül tarihinde Diyarbakýr’da Mezopotamya Sosyal Forumu’na katýlan FDKC’den Ghassn Aboud ile yaptýðýmýz kýsa röportajý yayýmlýyoruz. Mücadele Birliði: Türkiye’deki egemen güçlerin Filistin halký için döktükleri timsah gözyaþlarýný nasýl deðerlendiriyorsunuz? Ghassn Aboud: Biz Filistinliyiz. Bizim davamýzý destekleyen herkesin desteðine ihtiyacýmýz var. Hamas ve Ýslam-i Cihat dahil. Bizim politik bir örgüt olarak Türk hükümeti ile hiçbir iliþkimiz yok. Bizim iliþkilerimiz Türkiye’nin sol ve komünist partileriyledir. Mücadele Birliði: Ortadoðu halklarýnýn mücadele birliðini örmek için sizce neler yapýlabilir? Türkiyeli devrimcilerden beklentileriniz neler? Ghassn Aboud: Türkiyeli örgütlerden destek istiyoruz. Filistinli örgütlerle ya da diðer dost örgütlerle birlikte çalýþmalarýný istiyoruz. Desteðin bir çok yolunu bulabiliriz. Ortadoðu’daki birçok olayda destek olunabilir. Özellikle þu an Kudüs’te birçok sýkýntýmýz var. Dünkü haberlerde de gördüðünüz gibi, Filistinli insanlarý evlerinden zorla çýkarýyor. Batý Þeria’da büyük savaþlar oluyor. Filistin topraklarýný kantonlara bölmek istiyorlar. Ýsrail askerleri Filistinlileri evlerinden çýkarýp, yerlerine Yahudileri getiriyorlar. Filistin halký birleþmeli ve dünyadaki bütün dostlarýmýz bizimle dayanýþma içinde olmalý. Ve Ýsrail üzerinde baský oluþturabilmek için Ýsrail’e karþý savaþmalý. Ýsrail’i Birleþmiþ Milletlerin kararlarýna uymaya zorlamalý. Türkiye’nin sol örgütlerine teþekkür ediyoruz. Umuyoruz ki, Türk ve Kürt halklarý istedikleri her þeyi yapabilsinler. Özgürlük ve barýþa kavuþsunlar.

KENT AÞ ÝÞÇÝLERÝNE FAÞÝST SALDIRI 25 Ekim Pazar günü saat 16.00 sularýnda ellerinde bayraklar ve sopalar bulunan 100-150 kiþilik bir grup, yanlarýnda getirdikleri köpeklerle birlikte “Þe hit ler Öl mez Va tan Bölünmez” ve tekbir sesleriyle Kent AÞ. iþçilerinin bulunduðu Abdi Ýpekçi Parký’na yöneldi. Sivil polislerin provoke ettiði faþist kitle Kent AÞ. iþçile ri ne sal dýrmak is te di. Kent AÞ. iþçileri hiç beklemedikleri bu faþist saldýrý karþýsýnda þaþkýnlýkla olan biteni izliyordu. Kitleyi sözde durdurmaya çalýþan çevik kuvvetin bazý Kent AÞ. iþçilerine vurduðu görüldü, hatta bir sivil polis bir iþçinin ensesine dirsek attý; daha sonra kitle ile Kent AÞ. iþçileri arasýnda etten duvar ördü. Polislerin sivil faþistlere hiç bir müdahalede bulunmayýþý kimseyi þaþýrtmadý. Kitle iþçilere saldýramayýnca iþçilerin fotoðraflarýnýn olduðu sergiye yönelip fotoðraflarý parçaladýlar. Bir ara kendi arasýnda kavga eden kitle hep bir aðýzdan iþçilere küfür ederek daðýldýlar. Sendika bu olaylardan sonra iþçilerin burada güvenliklerinin olmadýðý gerekçesiyle bütün iþçilerin geceleri sosyal tesislerde kalmalarýný, gündüzleri parka gelmelerini teklif etti. Bu teklifin ardýndan iþçilerin bir kýsmý sosyal tesislere geçerken, diðer bir grup iþçi Abdi Ýpekçi Parkýnda direniþe devam ediyor. Ankara DÖB olarak olayýn gerginliði geçtikten sonra 2 iþçiyle olaylar hakkýnda konuþtuk , þunlarý söylediler; Ýþçi Barýþ: Yapýlan çirkin bir saldýrýydý. Saldýranlar tam bir duyarsýzlýk ordusuydu. Ne amaçla saldýrdýklarýný bile bilmiyorlardý. Polisin büyük bir provokasyonu vardý. Özellikle çevik kuvvetin bizi çevrelemesi faþistleri tetikledi. Bu sýrada polislerin arkadaþlarýmýza vurduklarýný gördük. Polis faþistleri engeller gibi yapýp gene iþçileri saldýrdý. Bu saldýrý bizi kesinlikle korkutmadý. Burada beklemekten ziyade farklý þeylerin yapýlmasý gerektiðini bir kez daha anladýk. Bu faþist saldýrýlar bizi asla yýldýramaz. Ýþçi Hüseyin: Saldýrý olduðunda oturuyorduk. Polisler koþarak etrafýmýzý sardý, bizi sýkýþtýrdýlar. Bize önlüklerimizi çýkarmamýzý söylediler. Biz de buna olumsuz yanýt verince “O zaman býrakalým sizi, linç etsinler” dediler. Polisleri geçen bir sivil faþist, arkadaþýmýza saldýrdý, o kiþiye müdahale eden bir iþçi arkadaþýmýza polis vurdu. Daha önce böyle saldýrýlarý çok gördük, bu saldýrý bizi hiçbir þekilde etkilemedi.

Düzeltme ve Özür: Emperyalist-kapitalistlere IMF ve Dünya Bankası toplantılarını yaptırtmamak üzere İstanbul'da kurulmuş olan "IMF ve Dünya Bankası Karşıtı Birlik" içerisinde, Proleterce Devrimci Duruş da bulunmaktadır. Çeşitli teknik aksaklıklardan dolayı ismi Birlik içinde yer almadığı için bunu düzeltir, kendilerinden ve okurlarımızdan özür dileriz.

22

150. Sayý / 28 Ekim - 11 Kasım 2009




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.