Yeni Evrede
Başyazı
Mücadele Birliði
GÜNLÜK OLAYLAR TARAFINDAN SÜRÜKLENMEMEK İÇİN İster burada olsun ister başka yerde, günlük olaylar tarafından sürüklenmek, günlük gelişmelerin egemenliğine girmek, reformizmin ve oportünizmin bir özelliğidir. Devrimci Marksizm ise günlük durum tarafından sürüklenmesine izin vermez. Emekçilerin günlük mücadeleleri sırasında onların temel ve uzak hedeflerini savunur. Kitleleri bütün gücüyle kurtuluş hedefine yöneltir. Günlük gelişmelere göre hareket etme, işçi sınıfı hareketinde çok önceleri, bu hareketin ilk bağımsız gelişme dönemlerinde ortaya çıkan oportünist bir eğilimdir. Bilimsel sosyalizmin kurucuları Marx ve Engels, işçi sınıfının davranış çizgisini belirlemek için bu küçük burjuva anlayışa karşı mücadele yürütmek durumunda kaldılar. Emekçi sınıf içinde sosyalist bilimin yerleşmesi için gösterilen bu çabalara rağmen, oportünist akım, bilimi kendine göre yorumlayıp, kendi sınıfsal davranış biçimine göre bir yol çizmiştir. Günlük gelişmelerin egemenliği altında bir hareket tarzı oluşturmak, küçük burjuva hareketin sonraki yüzyılda temel davranış biçimi oldu. Günümüzde de dünyanın başka yerlerinde ve burada günlük olayların yönlendirmesiyle hareket etme, oportünist ve reformist hareketlerin en belirgin yönüdür. İşçi sınıfının uzak ve temel istemlerinin yerine, güncel, öne çıkan istemleri günlük politikaların konusu yapanlar, burjuvaziyle uzlaşmacı bir dönem yaşadıktan sonra, çoğu burjuvazinin egemenliğine girdi. İşçi sınıfının bağımsız sınıf çizgisinden uzaklaşan, devrimci hedefleri günlük başarılara feda edenler, burjuva partisi olmaya doğru zorunlu bir evrime uğrarlar. Emperyalist ülkelerde yaşanan bu durum şimdi bu topraklarda yaşanıyor. İki sınıftan birinin, işçi sınıfıyla kapitalist sınıfın insanlığın geleceğini belirleyeceği bir süreçte, bu iki sınıfın savaşımı dışında üçüncü bir yol önerenlerin önerdikleri bu “üçüncü yol” ise özünde burjuva bir yoldur ve burjuvaziye hizmet eder. Mücadelenin kitlesel boyutlar kazandığı dönemlerde, günlük gelişmelerin yoğunlaşmasıyla birlikte, kendiliğinden gelmecilik kitle hareketinde ağır basar. Büyük halk kitleleri içinde bulundukları yaşam koşulları ve yükselen devrimci mücadelenin etkisiyle yığınlar halinde harekete geçerler. Harekete geçen kitleler içinde yer alan küçük burjuva unsurlar, işçi sınıfının temel devrimci sloganlarına karşılık, kurulu sistemi aşmayan kendi sloganlarını öne çıkarırlar. Bu sloganlar henüz bilinci devrimci bir bakış açısıyla
aydınlanmamış geniş emekçi kesimleri etkisine alır. Hatta bu etki öylesine bir durum yaratır ki, örgütlü devrimci güçleri bile devrimci çizgisinden uzaklaştırabilir. İşçi sınıfına devrimci politik bilinç taşıyan, onları devrime hazırlayan, iktidarı hedefleyen sloganlar yerini, kendiliğindenciliğe boyun eğmek demek olan küçük burjuva sloganlara bırakabiliyor. Devrimci kitleleri devrimci mücadele hedefinden saptıracağı için kitleleri saran bu kendiliğindenci küçük burjuva anlayışa karşı konulmalıdır. Böylesi dönemlerde devrimci olmak, devrimci sloganları öne çıkararak devrimci emekçileri politik üstünlüğü ele geçirecek biçimde yönlendirerek günlük olayların bize müdahale etmesini boşa çıkarmak demektir. Çünkü, yalnızca devrimci sloganların belirlediği hedefler doğrultusunda verilen devrimci mücadele çizgisi işçi sınıfını tam olarak kurtuluşa götürebilir. Devrimci Marksistler, halk kitlelerinin sisteme karşı olan bütün eylemlerinin içinde yer alırlar. Onlara politik olarak öncülük ederek mücadelelerine hız verirler. Ancak, günlük olayların kendilerine müdahale etmesine izin vermezler. Bu konuda şu doğru davranışa uygun hareket ederler: Günlük hareket içinde yer alınacak ama hareketi yönlendirecek şekilde davranılacak. Kitlelerin günlük eylemleri içinde yer almadan, onlara eylem içinde öncülük edilmeden devrime yönlendirilemezler. Fakat devrimci sloganlar, devrimci taktik ve devrimci strateji olmadan, devrimci bir politika olmadan kitleler burjuvazi ve küçük burjuvazinin ideolojik-politik etkisinden kurtulamaz ve iktidara yönlendirilemez. Reformistler ve takipçileri oportünistler kendiliğindenciliğe boyun eğerek proletaryanın kurtuluş hedefini günlük başarılara feda ederken; proletaryanın devrimci sınıf partisi kitle eylemlerinin içinde yer alarak emekçilere kurtuluş hedefini göstermiştir. Bu nedenle yalnızca Leninist Parti’nin politikası devrimci Marksist politikadır. Günlük olaylar ve günlük değişim sadece sonuçtur ve belli ekonomik temel üzerinde ortaya çıkar. Süreç tarafından oradan oraya atılmamak için, esas olarak ekonomik temeli ve bu temel üzerinde yükselen toplumsal yapıyı dönüştürmeyi hedeflemeliyiz. Bu, her şeyden önce devrimci bir program sorunudur. Bu, devrimci programın uygulamalarının geleceğe bırakılması değil, günlük pratiğin konusu haline getirilmesi sorunudur. Ekonomik mücadeleyle emekçilerin ekonomik kurtuluşu, yani tam kurtuluşu birbirine
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
karıştırılmamalı. Ekonomik mücadele sınıf mücadelesinin bir biçimidir ve varolan ekonomik-toplumsal sistemin çerçevesini aşmaz. İşçi sınıfının ekonomik kurtuluşu ise ancak varolan ekonomik çerçeve kırılarak ve aşılarak gerçekleştirilebilir. Ki, bu da yalnızca siyasal yolla gerçekleşir; yani siyasi iktidarın devrimci emekçilerin ellerine geçmesini gerektirir. Emekçi sınıf, eline geçirdiği siyasi iktidarına dayanarak sosyo-ekonomik yapıyı dönüştürür; tam kurtuluşu gerçekleştirir. Devrimci program kitlelerin eylemleriyle somutlanır. Kitle eylemlerinin sonuç vermesi için bu eylemlerin kapitalist düzenin devrimci yoldan yıkılması hedefine bağlanması gerekir. Emekçi kitleler böylesine devrimci bir hedefe ancak devrimci misyonlarına uygun davranırlarsa varabilirler. Emekçi sınıfın davranış biçimi genel olarak şu şekilde özetlenebilir: Taktik (geçici) başarılar için stratejik (genel, temel) hedeflerden vazgeçmeme; günlük küçük başarılarla elini kolunu bağlamama; tam ve kesin kurtuluş için savaş. Emekçi hareketin eylemleri faşizm ve sermayeye karşı açık ve devrimci biçimler alırken kitleleri devrim hedefi ile alevlendirmek yerine onları günlük mücadelenin içinde boğmak konusunda reformistler ve oportünistler ile burjuva sendikacılar tam bir görüş birliği içinde. Küçük burjuva hareketin birçok yerde sendikacılarla anlaşması ve birbirine destek vermesi bir rastlantı değildir. Küçük burjuvazinin düşünce ve hareket biçiminin zorunlu bir sonucudur. Bir komünist bu uzlaşmacı küçük burjuva blokuna ne denli yakın olursa, bu yüzden devrimci proleter hareketten o denli uzak olur. Bizim bu konuda şimdiye kadar ki davranış biçimimiz şu olmuştur: Oportünist ve reformist hareketlere uzak devrimci proletaryaya daha yakın. Küçük burjuva sosyalist hareketin, emekçi ve sömürülen kitleleri günlük istemlerin ayrıntıları içinde tutması, kapitalist çemberi aşamayacağından, bu alan bu nedenle burjuvazi ile uzlaşma alanıdır. Egemen sınıf işbirliğini ve politik uzlaşmayı sağlamak için küçük burjuva hareket emekçi sınıf hareketini bilinçli olarak günlük mücadele ağı içinde tutmaya çalışır. Böylece devrimci mücadeleden uzak durarak kitleleri burjuvaziyle karşı karşıya getirmemiş olur. Nesnel tarihi gelişmeler bir devrimi zorunlu olarak ne denli öne çıkarsa da ve bunun sonucu olarak kitlelerin tekelci sermayeye karşı mücadelesi devrimci biçimler alsa da uzlaşmacı küçük burjuva hareket öznel niyetlerle nesnel devrime karşı çıkar. Sınıf savaşımının değişen koşullarına ayak uydurmak; devrimci mücadelenin hızına ve yoğunluğuna kendilerini uyarlamak yerine; gelişmeyi kendi dar ve ılımlı çizgilerine uydurmaya çalışırlar, fakat bu çaba onların yıkımı ile sonuçlanır sadece. Emekçileri devrimci hedeflerinden uzaklaştırarak, kitleleri günlük mücadele alanı içinde tutarak onlarla ne denli sıkı bağlar kurup “kitlesel” bir duruma gelseler de emekçi sınıfın kurtuluş mücadelesinde bir güç olamazlar. Çünkü devrim yapacak güç devrimi hedefleyen devrimci kitlelerdir. Devrimi, devrimci bir programa dayanan, devrimci Marksistlerin öncülüğünde harekete geçen devrimci güçler zafere götürecektir. C.DAĞLI
3
Yeni Evrede
Tükeniş
Mücadele Birliði
KARARGAHTA BÝR KÖSTEBEK Bir Amerikan fýkrasýyla baþlayalým: Üniversiteden bir ekip Amerikan toplumundaki ýrkçýlýðý ölçmek için bir anket düzenler. Rastgele seçilmiþ bin kiþiye ayný soru yöneltilir: - “Bir sabah uyandýðýnýzda, ülkedeki bütün zencilerin ve berberlerin katledildiðini duysanýz, ne düþünürdünüz?” Yüzde doksandan fazlasý ayný tepkiyi verir: “Ýyi de, niye berberler?” Ýlk olarak Haziran ayýnda ortaya çýkan, Ekim sonunda ise bizzat Genel Kurmay karargahýnda görevli bir subayýn ihbar mektubuyla yeniden gündeme düþen “eylem planýnda”, hükümete, Gülen cemaatine ve DTP’ye yönelik alýnacak tedbirleri ve komplo tezgahlarýný okuyanlarýn yüzde doksaný, fýkradaki tepkiyi verdi: “Ýyi de niye hükümet ve Gülen Cemaati?” DTP’yi yýpratmak, gözden düþürmek, hatta mümkünse yok etmek, kendini Türk hisseden her devlet görevlisi ve bizatihi sýradan vatandaþýn kutsal ve tartýþýlmaz bir hakkýydý, ne de olsa! Yalnýzca birkaç köþe yazarý, belgede yer alan “DTP’ye destek veren bölge halkýna bu desteðin aðýr bedellerinin gösterilmesi” anlamýna gelen satýrlarýn kendilerini rahatsýz ettiðini dile getirdiler. Ancak onlar da, bu sözün kaðýt üzerinde kalmadýðý, tersine onyýllardýr hiç sektirilmeden yerine getirildiðini, bu amaçla onbinlerin kanýnýn döküldüðünü bir çýrpýda unutuverdiler. Ama tarihi, her zaman sýnýflar savaþý yazar, karargahlarda oluþturulan ýslak imzalý harekat planlarý deðil. Çok Kesme, Kel Çýkmasýn Þimdilerde tasfiye makasý, askeri-sivil bürokrasinin en tepelerinde iþliyor. Fakat berber öyle þaþkýn ve aceleci ki, kesip attýðý birkaç telin, kalanýn bütün kelliðini ortaya çýkardýðýný farketmiyor. “Barýþ elçileri”ni Silopi’den Amed’e kadar, önüne geçilmez bir coþkuyla karþýlayan milyonlarýn yarattýðý büyük sarsýntý tek baþýna ele alýndýðýnda, devrimin baþka büyük olaylarý yanýnda önemsiz görünebilir. Ancak, öyle bir konjonktürde, sýnýflar mücadelesinin öyle bir denge noktasýnda gerçekleþti ki, pek çok þeyi altüst etmeye yetti. Doðrusu, öylesine bir noktadayýz ki, bir eylemin kendi gücünden ya da amacýndan baðýmsýz, çok daha inanýlmaz sonuçlar yarattýðýný görmek, artýk bizi þaþýrtmamalý. Önceden planlanmamýþ, tümüyle bir halkýn bilincinden, umutlarýndan, zafere dair canlý sezgilerinden fýþkýrýp gelen bu eylemin, tekelci egemenliðin en tepesinde dayanýlmaz sarsýntýlara neden olmasý da þaþýrtýcý deðil. Haklý olarak, soruyor Deniz Baykal: “bir kaç ay içinde bu iþ, albaydan kuvvet komutanlarý sorunu haline nasýl geldi?” Sorunun kendisi, baþlý baþýna, sýnýflar mücadelesinin hýzla deðiþen dengelerinin, tekelci egemenliði nasýl derin bir sýkýntýya soktuðunun kanýtý sayýlmalý. Sýnýflar mücadelesinde dengeleri bu denli altüst eden olay, Kürt halkýnýn kendiliðinden, öncüleri bu halka tam tersi bir hedef gösteriyor olsa da, zafere dair sezgi ve umutla ayaða kalkmasýdýr. Bir halkýn -hele ki ezilen ulustan bir halkýn- öfkeyle isyan etmesi ile, zaferin yakýn olduðuna dair umutla ayaða kalkmasý arasýnda koca bir tarihi dönem, bir dizi devrimci kalkýþma ve en önemlisi devrimin muazzam bir güç birikimi yaþanmasý gereklidir. Bir kere daha altýný çizerek tekrarlayalým: Halklar böyle bir umutla bir kez ayaða kalktý mý, orada artýk egemenler son günlerini saymaya baþlar. Kaldýrýmlarda, önce madalyalar yuvarlanýr, çok geçmeden de general þapkalarý. Çok deðil birkaç ay içinde “ýslak imzalý belge” muammasýný albaylar meselesinde kuvvet komutanlarý meselesine yükselten, Kürt
4
halkýnýn büyük zafer provasýydý. Öncülük edenlerin amaç ve hedeflerinden baðýmsýz, bu olay, devrimin büyük ve önemli olaylarýndan biri olarak daha ilk günden, en tepeden en tabana tüm karþý-devrim cephesini alt-üst etmiþti. Tehlikenin boyutunu somut olarak gören baþbakan, “Sil baþtan yaparýz” diyordu. Muhalefet, “bir delik açtýnýz, tüm baraj yýkýlýyor.” ifadelerini kullanýyordu. Sermayenin yeni yönelimine, açýlým politikalarýna karþý çýkanlar baþtan bu yana, tam da bu tehlikeye parmak basmaktaydýlar. Bu kesim temsilcilerine göre, devrimi nefes aldýrmaz bir baský altýnda tutmaya devam etmek gerekliydi; devrimin karþýsýnda esnemek emekçi yýðýnlarda tekelci egemenliðin zayýfladýðýna dair bir sezgi ve umut doðurabilirdi. Açýlým politikasýndan yana olanlar ise, tekelci egemenliðin askeri, siyasi ve ideolojik tükeniþini görüyor; sürgit katýlýk politikasýnýn her þeyi biranda tuzla buz edeceðine inanýyor; burjuva egemenliðin ancak kýsmi esnemeler sayesinde ayakta kalabileceðini ifade ediyorlardý. Habur sýnýr kapýsýndan Amed’e, iki gün ve üç gece boyunca milyonlarca yoksul emekçinin zafer provasý niteliðindeki coþkunluðu, birinci gruptakilerin iþaret ettiði tehlikeleri haklý çýkartmýþtý. Nitekim, tavizsiz katýlýk politikasýnda diretenler pek çok devlet kurumunu harekete geçirmiþlerdi, öyle ki söz konusu açýlýmý imkansýz hale getirmeleri iþten bile deðildi. Hatta bu kesimler, Ergenekon tutuklularýnýn serbest býrakýlmasýný yüksek sesle dile getirmeye baþlamýþlardý. Yani egemenler katýnda yenenler ile yenilenlerin yer deðiþtirmesi an meselesiydi. Ýþte bu noktada hükümet açýlýmda frene bastýðýný açýkladý. Bir mola verilecekti, ancak bu mola, egemenler katýnda altüst olan dengeleri yeniden düzeltmek ve kartlarý yeniden daðýtmak içindi. Ne de olsa tekelci sermaye ve uluslararasý efendileri, iktidarýn, devrimin büyük baskýsýna karþý dayanabilmesi için, esnemekten baþka bir yol kalmadýðýna çoktan kanaat getirmiþti. Açýlýmdan geri dönüþ, zafer havasýnýn öncü rüzgarlarýný ciðerlerine doldurmaya baþlayan geniþ emekçi yýðýnlarý, hýrçýn ve yýkýcý bir atýlýma sevkedebilirdi. “Islak imzalý belge”, tozlanmaya býrakýldýðý raftan böyle indi. Deniz Baykal’ýn da ifade ettiði gibi, sorunu birden bire kuvvet komutanlarý seviyesine yükseltti. Daha düne kadar karargahýn borazaný gibi çalýþan köþe yazarlarý bile, Baþbuðu istifaya davet ettiler. Hürriyet’in lümpen aðýzlý, faþist zihniyetli yazarý Yýlmaz Özdil, o hafta basýnda TSK’ya yöneltilen hakaretlerin bir dökümünü yaptý. Orada yer alan sözleri burada tekrarlamak, terbiye sýnýrlarýmýzý fena halde aþar. Ancak þu kesin, tarihin hiç bir döneminde TSK bu denli hakarete uðramamýþtý. Sermaye sýnýfý, kendi göz bebeði kurumu adeta topa tuttu. Bu, tekelci sermayenin esneme politikalarýný “resmi politika” haline getirmekte direnenlere karþý yönelen en ciddi, en önemli gözdaðýydý. Felç eden bir gözdaðý. Þu duruma bir bakýn: Genelkurmay bugüne dek kendini dýþarýya karþý koruma altýna alabilen bir kale sanýyordu. Yalnýzca dýþarýdan bir dinleme ile deþifre edilebilecek bir kale. Bu yüzden karargaha cep telefonu bile sokulmuyordu. Meðerse kulaðýn büyüðü, bizzat karargahýn içindeymiþ: Ýþte felç eden paranoya! Bütün bu olanlardan sonra karargahta tek bir istifa bile yaþanmasa ne olur?! Hükumet ve sermaye istediðini elde etmiþtir: Genel kurmay artýk felçtir. Devrim her büyük adýmýnda, burjuva egemenliðin baðýrýndaki tasfiye makasýný daha da derine batýrýyor. Evet, karargahta bir köstebek var. Ama bu bizim bildiðimiz, tanýdýðýmýz eski dostumuz: Ýyi kazmýþsýn koca köstebek, diye 150 yýldýr seslendiðimiz o ölümsüz dost.
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
Yeni Evrede
Ulusalcılık
Mücadele Birliði
“BU MEMLEKET BÝZÝM” MÝ?
Ortalama sol hareketin ulusalcýlýk damarý IMF ve Dünya Bankasý’nýn Ýstanbul toplantýlarý sürecinde yeniden kabardý. Ortalama sol hareket her zaman olduðu gibi anti-emperyalizmle ulusalcýlýk arasýndaki ince çizgiyi yine gözden kaçýrdý ve “IMF ve Dünya Bankasý Defol”, “Bu Memleket Bizim” sloganýný önerirken ayný çamura saplandý. Bundan 15 yýl kadar önce “Bu Memleket Bizim Platformu” oluþturulurken de benzer tartýþmalar yaþanmýþtý; ama o zaman tartýþmalar daha çok bugünün TKP’si olan SÝP’in platformda yer almasýna iliþkindi. Sosyal reformist bir çevreyle devrimci bir platform oluþturulamayacaðýný savunan Devrimci Emek platformdan çekilmiþti. Devrimci gördüðümüz diðer siyasetler ise bunda bir sakýnca görmemiþler ve “Bu Memleket Bizim Platformu”nu sürdürmeye çalýþmýþlardý. O zaman da bu platformu oluþturanlarla anti-emperyalizme bakýþ konusunda aramızda ideolojik farklýlýklar vardý, bugün de var. Bu her olayla, her geliþmeyle bir kez daha doðrulanýyor. Ortalama sol hareketin geneline hâkim olan anlayýþ “baðýmsýzlýkçýlýk”týr. Bunun en önemli nedeni gerek “milli demokratik devrim” (MDD) gerek Türkiye Ýþçi Partisi (TÝP) geleneðinden gelmiþ olsun, ortalama sol hareketin kemalizmin etkisinden kopamamýþ oluþudur. Ortalama sol hareket devrim stratejisini oluþtururken adýna “demokratik devrim” ya da “sosyalist devrim” desin fark etmez, kendi mücadelesini öz olarak ikinci bir “kurtuluþ savaþý” olarak ifade etmiþtir. Kurtuluþ savaþý ile baþlayan sürecin sonradan kesintiye uðradýðýný düþünen ortalama sol hareket kendisini bu süreci tamamlamakla yükümlü görmüþtür. Türkiye’de kapitalizmin tamamen dýþa baðýmlý geliþtiðini düþünen, Türkiye’nin kendi sermaye birikimini küçümseyen ortalama sol
hareket salt emperyalizm karþýtlýðý ile kendisini sýnýrlandýrmýþ ve bu nedenle de ulusalcý bir çizgiye sapmaktan kurtulamamýþtýr. “Tam Baðýmsýz Türkiye” sloganý, belki bir süre için belli bir tarihsel kesitte doðruydu. Emperyalizmin açýk iþgalinin olduðu koþullarda bu iþgale son verebilmek için tüm güçlerin bir araya getirilmesi baðlamýnda bir anlama sahipti; ama günümüzde artýk sermayenin uluslararasý alanda entegre olduðu, iç içe geçtiði koþullarda “baðýmsýzlýk” çizgisi, salt antiemperyalizm vurgusu geçerliliðini yitirmiþtir. Emperyalist devletlerle baðýmlý kapitalist ülkeler arasýndaki iliþkilerin düzeyi ve geçirdiði evrim nedeniyle bu öyledir. Kapitalist üretim biçiminin geldiði düzey nedeniyle bu böyledir. Emperyalist mali sermayenin baðýmlý kapitalist ülkelerin sermayesiyle iç içe olan durumu nedeniyle bu böyledir vb. vb.. Dolayýsýyla bugün artýk anti-emperyalizmden bahsedilen her yerde anti-kapitalizmden de bahsetmek zorundasýnýz. Artýk kapitalizme karþý çýkmadan, emperyalizme karþý çýkmak mümkün deðildir. Anti-emperyalizm vurgusunun daha fazla sayýda insaný bir araya getireceðini, emperyalizme karþý olan tüm insanlarý bir bayrak altýnda toplayacaðýný, baðýmsýzlýk yanlýsý olan tüm güçleri birleþtireceðini düþünüyorsanýz yanýlýyorsunuz; çünkü salt emperyalizm karþýtlýðý, bir araya gelmek için artýk yeterli deðildir. Çünkü Türkiye’de esas belirleyici olan emeksermaye çeliþkisi ve bunun yaný sýra ulusal sorun, faþizm sorunu ve emperyalizme baðýmlýlýk sorunudur. Bunlardan birini diðerinden kopararak ele alacak olursanýz, niyetiniz ne olursa olsun, bir anda sosyal-þoven, ulusalcý konuma düþebilirsiniz. Kürt ulusal sorununun olduðu bir yerde siz “Bu Memleket Bizim” sloganýyla ortaya çýkarırsanýz, her þeyden önce 151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
size “bu memleket”in neresi olduðunu sorarlar. Kürdistan’ý yok sayarak Misak-ý Milli’yi temel alýp almadýðýnýzý ortaya koymak zorunda kalýrsýnýz. “Bu memleket” ile kast edilen Misak-ý Milli ise o zaman her þeyden önce ilhak edilmiþ bir ülke ve ezilen bir ulus gerçekliðiyle karþýlaþýrsýnýz. Bu durumda ezilen ulus konumunda olan Kürt ulusundan hangi memleketi sahiplenmesini istiyorsunuz? Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný özgürce saðlayabilmesi þu anda devrimimizin en öncelikli sorunlarýndan biridir. Elbette emperyalizme karþý olmak Kürt halkýnýn özgürlük hakký için de olmazsa olmazdýr; ama bunu ezen ulusun komünist ve devrimcileriyle birlikte kapitalizme, faþizme, emperyalizme ve þovenizme karþý bir mücadele birliði içinde baþarabilirler. Bunlardan birini diðerlerinden kopararak salt anti-emperyalist bir mücadeleyle deðil. Kürt halký için özgürlüðünü kazanma, kendi kaderini özgürce tayin etme en öncelikli sorunlardan biridir ve bunun için onyýllardýr mücadele ediyor. Bu koþullarýn saðlanmasý için Türk iþçi ve emekçilerinin, onlarýn mücadelesine sahip çýkmasý, halklarýn mücadele birliðinin saðlanmasý acil bir görev olarak önümüzde durmaktadýr. Emperyalizme karþý çýkarken, kapitalizm karþýtlýðýný ikinci plana itmek, ister istemez kiþiyi ya da hareketi, “anayurt savunmasý”na götürür. Bir savaþta kendi hükümetinin yenilgisi için savaþmayýp, savaþýn taraflarýndan birinin yani kendi hükümetinin, dolayýsýyla ordunun, devletin yanýnda yer almaya kadar götürebilir. Emperyalist-kapitalist devletler arasýndaki bir savaþta aslolan, savaþýn iç savaþa çevrilmesi, kendi hükümetimizin yenilgisini istemek ve böylece doðacak bunalýmdan, iktidarýn iþçi sýnýfý ve emekçilerin eline geçmesi için yararlanmaktýr. Bu devrimci politika unutulursa, Lenin’in
5
Yeni Evrede
Ulusalcılık Sosyalizm ve Savaþ kitabýnda belirttiði duruma düþülür. Orada Lenin, “...ama böyle bir durumu gözünüzün önüne getirin: 100 kölesi olan bir köle sahibi, kölelerin daha ‘adil’ bir daðýlýmý için 200 kölesi olan bir köle sahibine karþý savaþa giriþiyor. (ya da bunun tam tersini de düþünebiliriz -bn). Açýktýr ki, bu durumda ‘savunma’ savaþý ya da ‘anayurdun savunulmasý için’ savaþ deyimlerinin kullanýlmasý, tarihsel bakýmdan yanlýþ ve uygulamada halkýn iþin inceliðini aramayan ve bilisiz kimselerin, kurnaz köle sahiplerince aldatýlmasý olur; iþte bugünkü emperyalist burjuvazi, köleliði saðlamlaþtýrmak ve güçlendirmek için köle sahipleri arasýndaki savaþý ‘ulusal’ ideoloji ve ‘anayurdun savunulmasý’ gibi sözlerle halka yutturmak istemektedir” diyordu. Buradan çýkarýlmasý gereken en önemli sonuç, savaþý kimin önce baþlattýðýna bakmadan, böyle bir savaþ durumunda “vatan savunmasý” adý altýnda ulusalcý, burjuvazinin çýkarýna bir politika-
Mücadele Birliði
ya saplanmamaktýr. Bugün böyle bir savaþ durumu söz konusu deðildir ama bu uyarýyý bugünden yapmanýn önemli olduðunu düþünüyoruz; çünkü “Bu Memleket Bizim” anlayýþýnýn varacaðý yer burasýdýr. “Bu Memleket Bizim” anlayýþý aslýnda kelimenin gerçek anlamýnda ve katýþýksýz küçük burjuva bir anlayýþý ifade ediyor. Küçük burjuvazinin mülkiyet aþký, onu “vatan savunmasý”na kadar götürmüþtür. Proletarya bu slogana sahip çýkamaz; çünkü “proletaryanýn vataný yoktur”; çünkü proletarya mülksüzdür; çünkü proletarya özel mülkiyeti toplumsal mülkiyete çevirmek için mücadele ediyor. Kendisinin olmayan memleketi kendisinin yapmak için savaþým veriyor. “Bu Memleket Bizim” þiarýný proletaryanýn sahiplenmesi mümkün deðildir, çünkü proletaryanýn, bu topraklar üzerinde en küçük bir mülkiyeti yoktur. “Bu Memleket” iþçilerin, emekçilerin deðil, tam tersine burjuvazinindir, sermaye sýnýfýnýn-
dýr; çünkü bütün yeraltý ve yerüstü zenginliklerine o sahiptir. Ve sermaye sýnýfý da artýk sýnýrlarla ilgilenmiyor. Þimdi sýnýrlarla ilgilenen, ufku kendi küçük mülkiyetiyle sýnýrlý olan küçük-burjuvazidir. Küçük-burjuvazi “vatan”ýný savunurken, kendi küçük mülkiyetini hayal ediyor. Proletaryanýn þiarý, “Bu Memleket (ayný anlama gelmek üzere “bu ülke”) Bizim” olamaz. Ve hatta “Bu Dünya Bizim” de olamaz. Proletarya, dünyayý ele geçirmek, emeðin dünyasý haline getirmek için uðraþýyor. Bu nedenle proletaryanýn þiarý, “Dünya Emeðin Olacak” þeklindedir. Bu bir olguyu tespit etmiyor, gelecekte olacak, olmasý gereken bir þeyi söylüyor. Bir kez daha vurgulayarak bitirelim; günümüzde artýk kapitalizme karþý olmadan emperyalizme karþý olmak mümkün deðildir. Salt emperyalizm karþýtlýðý, kapitalizm karþýtlýðý anlamýna gelmez. Salt kapitalizm karþýtlýðýnýn emperyalizm karþýtlýðý anlamýna gelmeyeceði gibi.
FAŞİZME KARŞI ALANLARDAYIZ Günlerdir Eskişehir faşist bir dalgayla karşı karşıya. Tabii bu sadece Eskişehir özgülünde gerçekleşen bir saldırı furyası değil. Emperyalist-kapitalist sistem kendi sonunu hazırlarken bu sonun yakınlığından kaygılanıp sivil faşistleri sokağa saldı. Antep’te, Ankara’da, Elazığ’da ve daha birçok kentte faşist saldırılar devam etmekte. 20 Ekim Salı günü devrimci öğrencilerin ve bir grup faşistin aynı davadan yargılanması için yapılan duruşma sırasında, adliye dışında ülkü ocaklarına bağlı bir grubun beklediği haberi gelince, bizler de devrimci öğrenciler olarak hemen adliye önüne gittik. Adliye önünde bizler de arkadaşlarımızı beklemeye başladık. Bizim gelmemizle birlikte sivil polisler, sivil faşistleri sokağın karşısına geçmeleri konusunda uyardı. Uyarı elbette ki yerini buldu ve faşist grup sokağın karşısına geçti. Çok geçmeden dava bitti ve arkadaşlarımız dışarıya çıktı. Bizler arkadaşlarımızı alkışlarla ve sloganlarla karşıladık. Bu olayın yaşanmasının ardından okul içerisinde 6 Kasım afişinin bir faşist tarafından karalanmasıyla olaylar devam etti. Afişi karalayan faşist gerekli muameleyi devrimci öğrenciler tarafından gördü. Ama olaylar bununla da son bulmadı. Okul içinde faşistler devrimci öğrencilere yönelik fiziki saldırıda bu-
6
lundu. Bu saldırı sonucunda bir devrimci öğrencinin burnu kırıldı. Saldırı sonrasında okulda görülen bir faşist devrimci öğrenciler tarafından cezalandırıldı. Cezalandırma sonrasında devrimci öğrenciler okullarını terk etmeyerek bir süre rektörlüğün önünde bekledi. Daha sonra ise bir açıklama yapılarak toplu şekilde okuldan çıkıldı. Bu yaşanan olaylardan bir gün sonra ise okul içerisinde Devrimci Öğrenci Birliği’nin de bulunduğu bir anti-faşist eylem gerçekleştirildi. Eylem faşistlerin yuvalandıkları İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin önünden başlatıldı. Orada bulunan bir faşist öğrencilerin önüne çıkartılarak teşhir edildi. Eylem alkışlarla birlikte başladı ve kortejler kuruldu. Yaklaşık 150-200 kişinin katıldığı eylem çok coşkulu başladı. Sloganlarla birlikte rektörlüğün önüne doğru yürüyüş başladı. Kitlenin yakınında bulunan bir polis devrimci öğrenciler tarafından oradan uzaklaştırıldı. Daha sonra rektörlüğün önüne gelen kitle bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada yaşanan faşist saldırılara dikkat çekildi ve bu saldırılara karşı devrimci bir mücadelenin verileceği vurgulandı. Alkışlarla ve sloganlarla eylem son buldu. Eskişehir Devrimci Öğrenci Birliği
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
Yeni Evrede
Rantiye Toplumu
Mücadele Birliði
ABD’DE SOSYALİZM KAVGASI Eylül ayının ortasında ABD’de pek çok insanı hayretler içinde bırakan bir eylem gerçekleşti; gülsek mi, ağlasak mı bilemedik. Tam 2 milyon has Amerikalı (beyaz, anglo-sakson, Protestan=wasp güruhu), Obama kabinesinin sağlık düzenlemelerini protesto etmek için Washington sokaklarındaydı. Obama, tümüyle özel sağlık sisteminin bir kısmını devlet güvencesine almaya çalışıyordu. Ama, o ne müthiş bir karşı-devrim güruhuydu öyle! Cehaletleri paçalarından öylesine akıyordu ki bu temiz giyimli tombul beyaz Amerikalıların, eminiz dünya emekçileri böylesi fındık beyinli düşmanları olduğuna kahredeceklerdir. Aslana karşı bir zaferi mi yeğlersiniz, yoksa bir bokböceğine mi? Beyinleri tümüyle safsata yığınıyla doldurulmuş, fena halde korkutulmuş ve rezilce gaza getirilmiş tuzu-kurular topluluğu, Obama’yı Lenin ve Fidel ile aynı kefeye koymakla kalmıyor, ama önerdiği kamusal sağlık düzenlemelerini de apaçık komünist bir rejim kurmakla suçluyorlardı. Göstericilerden biri, “Obama ya Marksist ya da komünist ama biz değiliz. Bence arkasında Suudi Arabistan var” sözlerini öylesine ciddi bir tarzda söylüyor ki, bunun bir şaka olduğunu düşünmeye hazırlandığınız anda karşı karşıya olduğunuz cehaletten dehşete düşüyorsunuz. Eğer sermaye, kendi toplumunu bunlarla koruma altına almaya çalışıyorsa vay haline!! İşin şakası bir yana, bu garip gösteri, kapitalist sistemin koca bir toplumu nasıl rantiyeye çevirip, nasıl çürüttüğünü göz önüne seriyor. Hani neredeyse dünyanın herhangi bir yerinde bir ağaç devrilse, onu bile “solun güçsüzlüğü”ne kanıt sayacak kadar umutsuzluk çamurunun dibine batmış olanlara, dinletecek sözümüz yok. Ama dünyayı yakından izleyen emekçilere diyeceğiz ki, Washington sokaklarını dolduran bu karşı-devrimci gerzekler güruhu, ABD’deki sınıflar mücadelesine önemli bir kulvar açtılar; karşı-devrimin bu kitlesel budalalığı, ABD için “buzun kırılması” anlamına geliyor.
Sermaye yanlısı bir gösteriden böyle sonuçlar çıkarmak, ilk anda anlaşılmaz gelebilir. Yine de, doğruyu kavramak için, baş aşağı duran birkaç görüntüyü ayakları üzerine dikmekte yarar var. Yalnızca Sağlık Sistemi Kavgası mı? Dünyayı kasıp kavuran küresel buhran, ABD sağlık sigortası sisteminde milyonlarca kurbana maloldu, olmaya devam ediyor. Zaten hali hazırda 50 milyon Amerikalının hiçbir sağlık hizmetinden yararlanamadığı biliniyordu. Hazine Bakanlığı’nın yaptığı hesaplamalara göre, 10 yıl içinde Amerikalıların yarısı sağlık sigortalarını kaybedecekler. Daha şimdiden büyük bir huzursuzluk yaratan bu yıkım, ABD’yi sert sınıf mücadelelerine sürükleyecek en önemli konu olarak görünüyor. Obama yönetimi, bir düzenlemeyle, ABD’nin altından kalkamayacağı çalkantıları önlemeye girişti. Hazırlanan Sağlık Reformu Tasarısı’na göre, çalışanlar artık şirketlerinin bağlı olduğu sigorta tekellerine olduğu kadar, kamu sigorta sistemine de bağlı olabileceklerdi. Ve bu düzenlemenin bütçeye yükü, yalnızca 60 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Oysa, özel sağlık sigortası ve hizmetleri sektöründe, yılda tam 2,4 trilyonluk bir pazar söz konusu. Bu muazzam rakamın yanında 60 milyar, devede kulak kalıyor. Buna rağmen, bankalar, sigorta ve ilaç şirketleri, özel hastaneler, kiliseler, en gerici basın kuruluşlarından oluşan kutsal ittifak, düzenlemeyi önlemek için haftalardır yeri göğü inletiyorlar. Bu kavganın, kocaman bir pastanın ancak kırkta birini oluşturan bir parçayı kaybetme sorunundan kaynaklanması mümkün mü? Dahası, olması gerekiyor ve var. Hatırlanacağı gibi, geçen yıl bu zamanlar, ABD yönetimi büyük bankaları ve sigorta şirketlerini kurtarmak için, bir gecede 150-200 milyar dolarlık paketler imzalıyordu; ancak 4 milyon kişiye iş sağlayan otomotiv tekellerinin istediği 20-30 milyar dolarlık destek bir türlü çıkmıyordu. İşsiz kalmaktan korkan işçilerin sendikalar 151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
yoluyla yarattığı baskı, bir süre sonra sonuç verdi ve hükümet, işçilerin sağlık sigortalarını kendi üzerine almayı kabul etti. Böylece, bir büyük mücadele kanalı, hükümetin geri adım atmasıyla tıkanmış oldu. Ancak sokaktaki baskı yükseldi ve Obama yönetimi, hükümet bütçesinin giderek artan bir parçasını bu türden önlemlere ayırmak üzere planlar yapmaya başladı. Kavga da bu noktada koptu. Görünen o ki Obama yönetimi, 1929 büyük buhranı sonrasında uygulamaya konan ve ABD’yi ipin ucundan alan “New Deal” olarak bilinen Keynesçi politikalarla yoluna yürüyecekti. Ancak bu politikalar bütçeyi adım adım, şu an halihazırda işleyen finansal mekanizmanın dışına çıkartmakla sonuçlanırdı. Gerçekte, ABD hükümeti bütçesi, dünya finans mekanizmalarına hareket kazandıran ana pompaların en önemlisiydi. Bu nedenle tüm finansal çevreler, ellerinden gelen gücü ortaya koyarak bu gidişe dur demek için tuzu kuru budalalar kitlesini sokağa döktüler. Rantiye Toplumunun Dayanılmaz Kokusu Adeta “parası olmayan ölsün” diye canhıraş bağıran tuzu kuruların gösterisi, ABD’nin rantiye toplumunun çürüyen bedeninden yayılan kokuları da açığa çıkardı. Hiçbir vicdanlı insanın midesinin kaldıramayacağı denli ağır bir koku bu. Kapitalizmin modern sanayi temeline dayalı gelişimi, belli bir noktadan sonra toplumu adeta artı-değer kitlesi altında boğar. Tüm geçimleri, bu artı-değerin harcanması üzerine kurulu, koskoca bir “sermayenin hizmetkarları” sınıfı çıkar ortaya. Giderek daha büyük sayıda doktor, avukat, dekoratör, mimar, reklamcı, sanatçı, yönetici, lokantacı vs. en tepedeki birkaç bin süper zenginin paçalarına sülük gibi yapışarak yaşamaya başlar. ABD yalnızca kendi iç sanayisinin yarattığı artı-değeri değil, ama neredeyse dünyanın her köşesindeki artı-değeri kendine doğru çeken bir finansal sistemin merkezinde yer almaktadır. Taşıyıcı finansal
7
Yeni Evrede
Rantiye Toplumu
Mücadele Birliði
kavrayış kapasitesi kazanmıştır. Emkayışlar sayesinde, ABD’de, ABD’nin yalnızca sağlık sistemi üretken üretim faaliyetinde buperyalist ülkeler arasında, ekonomiçökmüyor. Son dünya lunmayan milyonlarca asalak tusini en fazla küresel düzeye yaymış zu kuru türemiştir. Günümüz olan ABD’de, bu nedenle proletarhegamonu, dörtbaşı mamur bir ABD rantiye toplumu, Lenin’in çöküş yaşıyor. Bu çöküşte, en çok yanın fabrika sınırları içinde olup biEmperyalizm çalışmasında işaret ten bir grev hareketi çok sık kaybedenlerin liste başında, ettiği “bir avuç kupon kırpıcı”nın görülmez. Ekonomik yapı, işyeri çok ötesinde bir kalabalığa ubazlı direnişleri zayıflatmıştır. Buna proletarya yer almıyor, onun laşmışlardır. zincirlerinden başka kaybedecek rağmen, proletaryanın sokak Şimdi bu kocaman asalaklar mücadelesinin en ciddi birikime sahiçbir şeyi yok. Ama bu tuzu topluluğunun yapıştıkları memehip olduğu ülkelerden birisidir yi kaybetmeye tahammülleri ABD. Savaş ve ırkçılık karşıtlığı, kurular topluluğu, şehir yoktur. En tepedeki finans oliküreselleşme karşıtlığı, göçmenlik banliyölerindeki bahçeli saray garşisinin sistemin geleceğine dave çevre sorunları gibi pek çok neir korku ve kaygıları, bu asalaklar yavrularını, dört çeker ciplerini, denle, proleter kitleleri sokakta tabakasına inildiğinde apaçık bir görmek mümkündür. Birkaç yıl özel kolej eğitimlerini, otel paranoya, sağlıksız bir panik haliönce, çoğunluğu Hispanik olan tam ne dönüşüyor. “Obama gizli kalitesindeki hastane hizmetlerini, 5 milyon proleter, aynı gün sokağa komünist, arkasında Suudi Aradünya turlarını kaybedecekler. çıkmıştı. Bu muazzam gösteri, bir bistan var” diyebilecek panik ruh Proletaryadan önce davranıp genel grev hareketi olmadığı için, bihali, bu açıdan en tepedeki finans zim ekonomist-reformist tayfanın oligarşisinin korkusunun has- ayağa kalkmalarında ve kendi tatlı tümüyle gözünden kaçtı. Sonuçta talıklı bir yankısından ibarettir. ayrıcalıklarını korumak için, ABD, sendikal mücadelenin zayıf aABD’nin yalnızca sağlık sissos ya liz me karşı bay rak ma toplumsal sokak mücadelesinin temi çökmüyor. Son dünya hegaoldukça güçlü olduğu bir ülkedir. açmalarında monu, dörtbaşı mamur bir çöküş Ne var ki bugüne dek, tek tek ve yaşıyor. Bu çöküşte, en çok kayşaşılacak bir şey yok. farklı sorunlar için sokağa çıkmak, bedenlerin liste başında, proletarproletaryayı ortak bir ideolojik hatya yer almıyor, onun zincirlerinyen Keynesçi politikalar, bu koca yığının tan uzak tutuyordu. Nesnel olarak kapitaden başka kaybedecek hiçbir şeyi yok. A- yanında sivilce tepesi kadar kalır. Bu nema bu tuzu kurular topluluğu, şehir ban- denle, şu günlerde karşı-devrimin parano- lizm karşıtı, yani nesnel olarak hepsi proleliyölerindeki bahçeli saray yavrularını, dört yak sıçramalarıyla ilerleyen mücadele ter özlü mücadeleler olmasına rağmen, çeker ciplerini, özel kolej eğitimlerini, otel süreci, önümüzdeki dönemde daha da ABD finans oligarşisini topyekün karşısına kalitesindeki hastane hizmetlerini, dünya yayılacak, sertleşecek, bütün dünyada his- alacak bir cephe, bayrak ve programatik hedeften yoksun kalmaktaydılar. Sağolsun turlarını kaybedecekler. Proletaryadan sedilen etkiler yaratacaktır. bu karşı-devrimci budalalar topluluğu, önce davranıp ayağa kalkmalarında ve Karşı-devrimci budala tuzu kuruların, kendi tatlı ayrıcalıklarını korumak için, ilk elden yarattığı etki, yoksul emekçi kat- şimdi proleter cephede eksik olanı tamamsosyalizme karşı bayrak açmalarında manlarında sosyalizme karşı sempati ya- lamak yolunda, uyuklayan devri dürtüklüyorlar. şaşılacak bir şey yok. ratmış olmalarıdır. Safsata dolu kafalarıyla Görünen o ki, kapitalizmin ulaştığı bu bu asalaklar topluluğu, bayraklarını sosyason sınırda, devrime dair bildiğimiz bir çok Uyuyan Devi Sopayla Dürtüklemek lizme karşı açtılar. Sınıflar mücadelesinin Obama seçildiğinde, bazı gazeteler, en yüksek zirvesine taşıdılar kendi olgu tersine dönüyor. Bugüne dek devrim“iç savaş asıl şimdi bitti” başlıkları atmıştı. çürümüş bayraklarını. Bunu yaparak, yok- ler, emekçi sınıfların atılgan mücadeleleriBiz ise, Obama’nın başkanlık dönemi sona sul emekçi sınıfları da aynı zirveye bir bay- nin, karşı kutupta bir karşı-devrimi erdiğinde ABD’nin gerçek bir iç savaşta ya rak dikmeye zorlamış oldular. Küresel örgütleyerek ilerlemesine tanık olmuştur. da onun eşiğinde bulunacağını iddia edi- büyük buhran başladığı günden bu yana, Oysa şimdi, bizzat karşı-devrimin atılımyorduk. Gelişmeler tam da bu yöne doğru internette en çok aranan kelimenin “sosya- larının, karşı kutupta devrim güçlerini bir ilerliyor. lizm” olduğunu kendileri itiraf etmişti. araya getirmesine ve sosyalizm özlemleObama’nın uygulamaya sokmak iste- Washington sokaklarını dolduran milyon- riyle donatmasına şahit olacağız. Ama kadiği Keynesçi politikalar, ne yıkıma sürük- larca budala sayesinde, azıcık akıl ve vic- pitalist özel mülkiyetin çürümüş kabuğu, lenen ekonomiyi düzlüğe çıkarabilir, ne de dan sahibi olanların bile sosyalizme ilgisi üretim araçlarının son haddine dek gehızla yaklaşan sert sınıf mücadelelerini öte- artmış olmalı. lişmiş toplumsal karakterinin üzerinde, anleyebilir. Geçti Bor’un pazarı! Günümüz ABD işçi sınıfının kimi özellikleri, cak biraz daha ömrünü uzatacak bir direkapitalizminde Keynesçi politikalar, eski kavganın geleceğine dair büyük umutlar nişle yapışmaya gayret ediyorsa; yani direetkinliklerine asla kavuşamazlar. Sermaye beslememizi gerektirecek kadar önemlidir. nen ve savunma pozisyonunda olan kapitabirikimi ve onun somutlaştığı üretim ara- Her şeyden önce, teknik olarak üretimin en lizm, zorlayan ise sosyalizm ise, bu tersine ları, öylesine muazzam bir yığın oluşturu- ileri düzeyinin hayata geçtiği ABD’de, dönen olgunun şaşılacak bir tarafı yoktur. yor ki, kişisel tüketimi artırmayı hedefleproletarya pek çok yetenek, ilgi, ilişki ve Önümüzdeki dönemde, pek çok kişinin ez-
8
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
Yeni Evrede
Mücadele Birliði
EYLEMLER, EMEKÇÝLERÝN BAYRAMLARIDIR
Tarih 8 Kasým 2009. Bugün Ýstanbul yüzbinlerce insaný karþýladý. Adeta insan yaðýyordu Kadýköy Meydaný’na. Ýþten, okuldan, fabrikadan... her yerden insanlar akýyordu eylem alanýna. Tabii bizler de Denizlerin yoldaþlarý olarak yerimizi alacaktýk eylem alanýnda. Ve eylem saati yaklaþmýþtý. Eylemler, emekçilerin bayramlarýdýr. Coþkun kalabalýklar kuþanýr cenk sloganlarýný, marþlarýný, türkülerini ve bayraklarýný. Akar kavga alanlarýna. Kadýköy böyle bir gün gördü! Sermaye sýnýfý ve devlet türlü “açýlýmlar”la devrimi kuþatmaya, onu güçten düþürmeye ve boðmaya çalýþýrken, devrim, meydanlara iniyor, sermayeyi dehþete düþürmeye devam e-
diyor. Her geçen saat Kadýköy rýhtýmý insanlarla doluyor. Devrim, o dev gövdesini aðýr aðýr kaldýrýyor. Ellerimizde kýzýl bayraklar... “Gerçek Özgürlükler Sosyalizmle Kazanýlacak” diye haykýrýyoruz pankartýmýzla. Sloganlar yükseliyor yüzbinlerden. Talepler çeþitli, sloganlar zengin. Biz de haykýrýyoruz sloganlarýmýzý. “Dün Maraþ’ta Bugün Sivas’ta Çözüm Faþizme Karþý Savaþta”, “Dünya Emeðin Olacak”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganlarý attýk ve alanýn her tarafýnda bildirimizi daðýttýk, kuþlamalar yaptýk. 151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
Birden ýslýk sesleri ve alkýþlar kopmaya baþladý. Miting meydanýný gören bir binanýn üstünden bir pankart açýlmýþtý. Mücadele Birliði imzalý bir pankart... “Dünya Emeðin Olacak” þiarý ve Deniz Gezmiþ’in resmi vardý pankartta. Ýnsanlar hayranlýkla izlediler. Bu coþkuyla sloganlar atýlmaya baþlandý. Ýnsanlar çok coþkuluydu, kimisi halay çekiyor, kimisi alkýþlýyordu. Aramýzda yaþlý analar da bulunuyordu, hiç yorulmak bilmeden bizimle alana kadar yürüdüler, slogan atýp bayrak salladýlar. Yavaþ yavaþ eylemin sonuna geldik, ayrýlma vakti geldi. Dýþarýdan gelen yoldaþlarýmýzý yolcu ettik, pankartýmýzý toplayýp miting bitiþinde alandan ayrýldýk.
9
Yeni Evrede
Mücadele Birliði
GERÇEK ÖZGÜRLÜKLER SOSYALÝZMLE KAZANILACAK 8 Kasým 2009... Kadýköy’de iðne atsan yere düþmeyecek bir kalabalýk var. Alevi inancýna mensup emekçi insanlar, devrimciler, sosyalistler alaný doldurmuþ durumda. Ýnsan kendisini kýzýl bayraklarýn arasýnda kaybediyor; her yer kýzýla kesmiþ durumda. Tepe Nautilus’tan, Haydarpaþa Numune’den miting alanýna, rýhtýma (otobüs duraklarýna) kadar olan yol tamamýyla insan seline uðramýþ. Bir yandan kýzýl bayraklar dalgalanýyor bir yandan sloganlar atýlýyor. Sahneden sürekli anonslar yapýlýyor: “Canlar lütfen arkadan gelenlere yer açalým; kitle alana sýðmýyor”. Yürümek, adým atmak bile neredeyse imkansýz hale gelmiþ durumda. Yüzyýllarýn verdiði ezilmiþlikle yoksul aleviler alaný doldurmuþlar, kelimenin tam anlamýyla bir isyan havasý hakim. Devrimin kitle gücü, o muhteþem dev, gösteriyor kendisini. Tüm Rýhtým Caddesi hýnca hýnç dolu. Yüzbinler sýðmýyor oraya. Bir devrim provasý... Ara sokaklar bile týklým týklým. Her yerde kýzýl bayraklar... Her yerde Deniz resimleri. Birden alan dalgalanýyor, platformun kurulu olduðu yer hareketleniyor... Platformun tam karþýsýndaki binanýn üzerinden devasa bir pankart açýlýyor. Alandaki herkes coþkuyla alkýþlýyor. Pankartta devasa bir Deniz Gezmiþ resmi. “Dünya Emeðin Olacak” yazýyor. Miting boyunca pankart orada kalýyor. Deniz, kararlý gözleriyle yüzbinlere bakýyor. Bu an tüm eyleme damgasýný vuruyor. Alevi inancýna mensup emekçiler, devrimciler ve sosyalistler bu aný asla unutmayacaklar. Kadýköy’den ayrýlýrken, Deniz’in o kararlý bakýþýný yüreklerinin üzerinde götürdükleri muhakkak. Yoksul aleviler, ayrýmcýlýða karþý yüzyýllardýr gördükleri baský ve zulme karþý alaný dolduruyorlar. Ve yanlarýnda her zaman olduðu gibi devrimciler ve sosyalistler var. halkýn Denizi bir kez daha Denizleþen halkla ile buluþuyor. Mitingin görkemi bir kez daha herkese parmak ýsýrtýyor. Devrimin güç kaybettiðini söyleyenlere inat, devrimin gücünü bir kez daha tüm dünyaya gösteriyor. Devrim ve iktidar için savaþanlar bir kez daha haklý çýkmanýn gururuyla alandan ayrýlýyorlar. Ve dudaklarýnda o bildik sesin yankýsý: Þimdi devrim zamaný!
10
Yoksul Aleviler!... Yüzyýllardýr egemenler tarafýndan ezildiniz, sömürüldünüz, katliamlardan geçirildiniz, baský gördünüz. Pir Sultanlardan bugüne özünüz hala asýlý durur darda. Maraþ’ta, Sivas’ta, Çorum’da vahþice katledilen sizsiniz; karnýnda bebeðiyle öldürülen; diri diri yakýlan siz! Kimi zaman dinci faþistler saldýrdý üzerinize, kimi zaman ýrkçý faþistler… Amaçlarý, her zaman toplumsal devrimin önünü kesmekti. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin, ezilen halklarýn sýnýfsýz, sömürüsüz, özgür bir dünyada yaþamasýný engellemekti. Alevi inancýna sahip yoksul insanlarýn düzene karþý, devrimden yana olduðunu bilen egemenler, yýllarca Alevilerin derisini yüzdüler, Nesimi’ye yaptýklarý gibi. Sermaye sýnýfý egemenliðini sürdürebilmek için her türlü zulmü, baskýyý, katliamý reva gördü sizlere. Oðullarýnýzý, kýzlarýnýzý iþkencelerden geçirdi, zindanlara hapsetti, daraðaçlarýna çekti. Faþizm, her türlü insanlýk dýþý yöntemleri kullandý size karþý. Ve þimdi de sözde “Alevi Açýlýmý” adý altýnda; sizi kendisine baðlamaya, aklýnýzý çelmeye, yýllarca size yaptýklarýnýn üstüne sünger çekmeye çalýþýyorlar. Siz onlarý çok iyi tanýyorsunuz aslýnda. Sivas’ta 34 canýmýzý diri diri yakanlar bunlar deðil mi? “Oruç yiyor” diyerek gençlerimizi sokak ortasýnda katledenler bunlar deðil mi? Her türlü ayrýmcýlýðý, baskýyý size karþý yapanlar bunlar deðil mi? Her türlü hakareti yapanlar, asýlsýz söylentiyi sizin hakkýnýzda çýkaranlar bunlar deðil mi? Yoksul Aleviler! Bugün çok ciddi bir saldýrýyla karþý karþýyasýnýz. Egemenler sizi Osmanlý oyunlarýyla dize getirmek istiyorlar. Düþkünler sofrasýnda size yer açmak uðraþý içindeler. Ve sizi kendi içinizden vurmaya çalýþýyorlar. Aralarýna aldýklarý burjuva Alevileri kullanarak sizi oyuna getirmenin peþindeler. Artýk safýnýzý çok net çizmek zorundasýnýz. Hýzýr Paþalarýn sizi devrime karþý örgütleme çalýþmalarýna prim vermemelisiniz. Pir Sultanlarýn, Seyit Rýza’larýn baþeðmez tavrýný sürdürmeli, bu topraklarýn isyan geleneðini büyütmelisiniz. Biz, Deniz Gezmiþlerin yoldaþlarý olarak diyoruz ki, iþçi sýnýfý ve emekçilerin, ezilen halklarýn kurtuluþu sosyalizmdedir. Demokrasi ve sosyalizm devrimle gelecek. Yoksul Aleviler! Kurtuluþunuz Halk Ýktidarýndadýr, sosyalizmdedir. Bir daha hiçbir zaman ayrýmcýlýða, baskýya uðramamak için devrimcilerin yanýnda Denizlerin yoldaþlarýnýn kýzýl bayraðý altýnda birleþin. Emperyalizme ve onun yerli iþbirlikçilerine, kapitalistlere karþý devrim ve iktidar mücadelesi vererek özgürlüðümüze ulaþabiliriz. Ancak faþizmi yýkarak gerçek anlamda özgür olabiliriz. Faþizmin oyununa gelmeyelim. Sizi bir kez daha aldatmalarýna izin vermeyelim. Devrim için güçlerimizi birleþtirelim.
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
Yeni Evrede
TÜYAP
Mücadele Birliði
ÝSTANBUL TÜYAP KÝTAP FUARI 4 Kasým günü düzenlenen “Ýs28. Ýstanbul Kitap Fuarý Ýstanbul–Beylikdüzü’ndeki TÜYAP Fuar tanbul Þarkýlarý” etkinliði ile de Merkezi’nde yapýldý. Kitapseverlerin “Kavgamýzýn Baþkenti Ýstanbul” ilgi ve katýlýmý, ne yazýk ki önceki kampanyasý baþlatýldý. “2010 Ýstanyýllara göre çok düþüktü. Ayýþýðý Sabul Kültür Baþkenti” projesine alnat Merkezi de yayýnlamýþ olduðu ternatif olarak baþlatýlan kampanya çeþitli kitaplarý ve Önsöz Dergisi’ni ile Ýstanbul’un burjuva yoz kültürün okurlarla buluþturdu. bir simgesi deðil emekçiler için müAyýþýðý Sanat Merkezi, yayýnlarcadelenin baþkenti ve simgesi oldula birlikte yazarlarý da standýnda imðu anlatýlacak. za günleri ile konuk etti. 4 Kasým Ayný kampanyanýn tanýtýmý saÇarþamba günü Þair Ruhan Mavruk ve Atilla Oðuz, 7 Kasým Cumartesi ise Ülkü Þeyda kitaplarýný dece etkinliklerle deðil fuar standýnda kurulan diyaloglarla da emekçilere duyuruldu. imzaladýlar.
ÝSTANBUL ÞARKILARI 31 Ekim 8 Kasým tarihleri arasýnda Ýstanbul–Beylikdüzü’nde gerçekleþtirilen TÜYAP Kitap Fuarý kapsamýnda tertiplenen etkinliklerden birisi de, Ayýþýðý Sanat Merkezi tarafýndan düzenlendi. 4 Kasým Çarþamba günü saat 17.15’te baþlayan etkinliðin konusu, 2010 yýlýnda düzenlenecek olan “Ýstanbul Kültür Baþkenti” projesine alternatif olarak organize edilecek “Kavgamýzýn Baþkenti Ýstanbul” kampanyasý idi. Etkinlik baþladýðýnda yapýlan konuþmalarda “2010 Ýstanbul Kültür Baþkenti” projesi ile Ýstanbul’un aslýnda burjuva kültürün simgesi olduðunun emekçilere benimsetilmek amacýný taþýyacaðý anlatýlarak, bu þehri de diðer tüm deðerler gibi emekçilerin yarattýðý, sadece onlarýn kültürünün bir ürünü olabileceði ve bu kültürün esas olarak emekçilerin mücadelesinin, kavgasýnýn bir parçasý olduðu belirtildi ve “Kavgamýzýn Baþkenti Ýstanbul” projesinin duyurusu yapýldý. Ýlk olarak Vedat Türkali’nin “Haramilerin saltanatýný yýkacaðýz / Bekle o günler gelsin Ýstanbul” dizeleri ile
“Sen ne güzelsin ey kavgamýzýn þehri” dediði Ýstanbul þiirini okuyan bir arkadaşımız, gür ses tonu ile okuduðu þiiri salondaki katýlýmcýları etkiledi. Þair Ruhan Mavruk ise kendi þiirlerinden biri ile seslenirken konuþmasýný yi151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
ne “Yaþasýn Gelecek” haykýrýþý ile tamamladý ve dinleyen herkese yeni bir dünya için umut aşıladı. “Ýstanbul Þarkýlarý” etkinliðinde zamanýn geniþ bir bölümü müzik dinletisi için ayrýlmýþtý. Grup Emeðe Ezgi Ýstanbul’u anlatan parçalarla sahnede yer aldý. Aþklarýn, mücadelenin ve elbette Ýstanbul’un konu edildiði þarkýlar daha etkinlik bitmeden Grup’a olumlu tepkiler ve sevgi gösterileri olarak dönmeye baþlamýþtý. Sadece planlanan konuþma ve müziklerle bitmedi etkinlik. Ayný zamanda izleyici olarak katýlmýþ olan yazar ve þairler de bu konuda söyleyecek sözleri olduðunu belirterek görüşlerini paylaştılar ve şiirler okudular. Ortak görüþ ise emekçilerin bir kültür bombardýmaný altýnda olduðu ve 2010 yýlýnda da Ýstanbul’un buna alet edilmek istendiði yönündeydi. Bu etkinlik ile görüldü ki Ayýþýðý Sanat Merkezi tarafýndan baþlatýlan “Kavgamýzýn Baþkenti Ýstanbul” kampanyasý daha þimdiden destek bulmaya baþlýyor.
11
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
“AÇILIMLAR” DA DEVRİMİ DURDURAMAZ! 1
9 Ekim günü Habur’dan giriş yapan “Barış Grupları”nın Diyarbakır’a dek yüzbinlerce insan tarafından tam bir bayram havasında karşılanması, kuşkusuz büyük bir olaydır. Ve her büyük olay gibi, devrimin hali hazırda hangi sınıf dengeleri üzerine oturduğunu, tüm çıplaklığıyla ortaya serer; o ana dek söylenen her şeyi yerli yerine oturtur. Açılım adı verilen politik hattın gerçek amacının tasfiye olduğu çokça söylendi, yazıldı. Tasfiye sözünden anlaşılması gereken nedir? Ulusal hareketin eteklerine yapışmış reformist tayfaya göre, bu, Kürt halkının DTP ve Ulusal Kurtuluş Hareketinden kopartılmasıdır. Bu akıl yürütmede, devletin yürüttüğü politikanın niteliği hiç tartışılmıyor. Oysa, bizzat Recep Tayyip Erdoğan hemen her yerde apaçık dile getiriyor ki: “Açılımda temel nokta, silahların bırakılmasıdır”. Silahların bırakılması, yalnızca bir mücadele aracından vazgeçilmesi değildir, aynı zamanda devrimci yöntemlerden ve devrimci hedeflerden de vazgeçmektir. Sermaye egemenliğinin asıl isteği budur; Kürt halkının devrimci hedeflerden ve devrim mücadelesinden kopartılması. Sosyal reformist destekçiler, elbette konunun bu yönünü hiç tartışmazlar. Tersine, bu tasfiye süreci konusunda açıkça sermaye sınıfına destek ve akıl verirler. Veysi Sarısözen, AKP’ye nasıl oy kaybına uğramayacağı konusunda öğütler verir, ESP de, AKP’nin Kürt halkının
12
güvenini nasıl kazanacağını öğretmeye kalkar. Devrimci öncülük iddiası, hiç bu denli ayağa düşmemişti. Ve daha önemlisi kendini “devrimci” cenahta sayan hareketler arasından burjuva hükümete yakınlık ifade eden bir üslubu hiç bu kadar pervasız, hiç bu kadar açıktan kullanan çıkmamıştı. Veysi Sarısözen gibi tescilli sosyal reformistler, AKP’nin oy kaybına uğramayacağı yollar üzerinde beyin egzersizleri yaparken ESP gibileri de AKP’nin Kürt halkının güvenini kazanması meselesini kendilerine dert edinmişler. Karmaşık Duygular Ortalama sol-basına egemen olan söylem, hükümet olarak AKP’nin niyetlendiği açılıma cesareti olup olmadığıdır. Sanki bu süreç AKP’nin tek başına planladığı bir süreçmiş gibi, ve sanki bu politika orduya rağmen ortaya konan bir politikaymış gibi. Oysa hükümetinden tutalım da MGK’sına kadar devletin bütün temel kurumları, izlenen politikanın bir devlet politikası olduğunu açıklamış, itiraf etmişlerdir. “Kürt açılımı” diye başlatılan sürecin adını “milli birlik projesi” şeklinde değiştirerek bu itiraflarını perçinlediler. Bu, rastgele seçilmiş bir kavram değil elbet. Ortaya konan, yaşama geçirilmeye çalışılan politika özgürlük hakkını elde etme yolunda çok önemli mesafeler katetmiş bir ulusun tekrar egemenlik altına sokulması politikasıydı. Yani bo151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
zulmaya, dağılmaya yüz tutmuş “milli birlik”in tekrar tesis edilmesi politikasıydı Şimdi sorulması gereken soru şu: Devletin en üst katlarının bile itiraf ettiği bir gerçeği, yani “açılım”ın bir devlet politikası olduğu gerçeğini sosyal reformistler kitlelerden gizleme ihtiyacını neden duyarlar? Çünkü bu gerçeğin anlaşılması hem Kürt halkının gözünü açacak hem de sürece destek verenlerin gerçek yüzleri ortaya çıkacaktı. Sosyal reformistler bu gerçeği gözlerden saklamakla, her zaman olduğu gibi, esas olanı, önemli olanı gözden kaçırmayı amaçlıyorlar. Burada önemli olan tekelci sermaye sınıfını, emperyalistleri ve faşist devleti bu adımı atmaya zorlayan gerçek nedenlerin bilinmesidir. Bu neden tek cümleyle söyleyecek olursak, iki ülkenin birleşik devrimidir, Kürt halkının özgürlük hakkını elde etmede gelmiş bulunduğu çok ileri noktadır. Bu açıdan bakıldığında, sermaye dünyası için önemli olan, Kürt halkını bulunduğu konumdan daha gerilere, deyim uygunsa, tırmandığı tepenin eteklerine gerisin geriye yuvarlamaktır. Dağdan inerek gelen gruplarla silahsız bir döneme geçiş niyetlerini somutlayan Ulusal Kurtuluş Hareketini, Silopi’den Diyarbakır’a kadar yol boyunca toplanan yüzbinler destekledi. Böylece, egemen sınıfların kafasındaki bir soru az çok yanıtlanmış oldu. Bu silahsız döneme geçişe Kürt halkının yeterince destek vermeyeceği ve aksine,
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
devrimci yöntemlerde ısrarcı olacağı beklentisi, egemenlerin kafasındaki en rahatsız edici soruydu. Barış gruplarının gördüğü inanılmaz ilgi karşısında, sermaye sınıfının rahatlaması gerekmez miydi? Gerekirdi ama... İşte bu “ama”, öyle üstünden atlanacak bir “ama” değil; tersine, süreci tüm niyetlerden, beklenti ve yanılsamalardan çekip çıkartan ve onu ne ise öyle ele veren bir dinamiğe işaret ediyor. O “ama” yıllardır süren iç savaş gerçeğine, bu savaşın doğurduğu toplumsal yarılmaya, koca kan deniziyle sonsuzcasına ayrılan devrim ve karşı-devrim cephelerini, önlenmesi imkansız daha büyük kavgalara sürükleyen ruhsal şekillenmelere işaret ediyor. Tüm bir hafta boyunca yaşanan büyük olaylar zinciri, şu anki “açılım” politikalarının, hangi sınıfsal dengeler ve ruhsal dinamikler üzerine şekillendiğini, adeta ifşa etti. Her zaman söyledik, bir kez daha tekrar edelim: Söz konusu açılım, devrimin büyük baskısı altında şekillenen ve sermayenin politik iktidarı kaybetmemek için yaptığı politik manevradan ibarettir. Sınıflar mücadelesi bir kez böyle bir dengeye ulaştığında, orada artık her şey bıçak sırtındadır. Dengeler her an değişebilir ve egemen sınıf attığı/atacağı adımın sonuçlarını kestiremez hale gelir. Gücünün Farkına Varmak Silahlarını bırakıp sınırdan geçiş yapan barış grupları tutuklanmayınca, Kürt halkı, gelenlerin şahsında uzlaşma politikasını değil ama yazılı yasaları çöpe attıran kendi gücünü gördü. Kendi gücünü, devrimin gücünü görmek Kürt halkının bir zafer havası ve bayram havası yaşamasına yetti. Nihayet düşmanlarının onu artık yok sayamayacağı, gerektiğinde en katı yasaların bile çöpe atıldığı bir güç konumu elde ettiği için, Kürt halkı adeta kendinden geçercesine anlatılması güç bir coşkunluk dalgasıyla sarsıldı. Bundan ötesi ancak devrimin zaferinde görülür. Bu açıdan bakıldığında, Silopi’den Diyarbakır’a uzanan yollar boyunca, bir provaydı yaşanan. Kürt halkı durdurulması imkansız bir coşkuyla sarsılırken, sermaye sınıfı
ve tüm karşı-devrim cephesi, sonuçlarını önceden kestiremediği bu adımın yarattığı korku dalgasıyla sarsıldı. Kürt halkının önüne baskı, terör ve şiddetle çekilen bentte açılan bir delik bendin yıkılması tehlikesini doğurmuştu. Geniş bir coğrafyada yaşanan bayram sevinci, oranın ayrı bir ülke olduğu izlenimini tartışmaya mahal vermeyecek şekilde yaratmıştı. Aynı hafta karşı-devrimin çeşitli mevzilerinden, acılı kıvranışlara bulanmış akortsuz sesler yükselmeye başladı. Tekelci basının “amiral gemisi” Hürriyet başyazarını okuyanlar, Kürt halkının ruh halini, ortaya çıkan tabloyu, ayrı bir ülke, ayrı bir ulus havasını oyunbozan bir çocuk edasıyla ele alan yazarın, nasıl taklalar attığına tanık oldular. E. Özkök, eğitimli bir tekel sözcüsü. Ama karşı-devrimin daha sıradan temsilcileri, saflarında yaşanan büyük moral çöküşü birebir yansıtmaktan kendilerini alamıyorlar. Şehit aileleri adı altında örgütlenen gruplar, sokaklarda madalyalarını yerlere fırlattılar, devlet tarafından verilen berat kağıtları ateşe verildi. “Bu devlete artık oğullarımızı asker vermeyeceğiz” diyorlardı. Bu sözler, bu manzara, çok ama çok şeyi açığa vuruyordu. Kürt halkına ve emekçi sınıflara karşı yürütülmekte olan iç savaşta, o kadar büyük yalanlar söylendi ve bu yalanlar öylesine dokunulmaz tabular ve kutsallıklar altına saklandı ki, şimdi o örtü kalkınca karşı-devrim, “ruhuna şeytan girme” histerisine tutulmuş gibi. Madalyalar yerlerde paralanıyor, şehitlik-gazilik gibi kutsallıklar “meğer her şey boşmuş” lafının buldozer etkisi altında adeta tuzlabuz oluyor. İçi boş söylemler ve hançereler yırtan bir hamasetle şişirilen o kocaman “kutsiyet ve tabu” balonu, o herkesin ayağına takılan emekçilerin bir kısmının cidden ufkunu karartan balon, tek bir fiske darbesiyle patlayıverdi. Sermaye sınıfının iç savaşını yürütmek için dokunulmaztartışılmaz kıldığı bütün o söylemler, şimdi ölümcül bir yara almıştır. E. Özkök gibi sınıfının eğitimli temsilcileri, halkların böyle zafer çığlıkları atmasına dayanamazlar. İsterler 151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
ki, ezilenler hep mağdurun diliyle konuşsun, boynunu büküp şefaat beklesin, ama asla ve asla “koparıp aldım ve alacağım” demesin. Çünkü yüzyıl boyunca ezilen halklar, bir kez bu güveni kazandıklarında, bu sözler bir kez meydanlarda haykırıldığında, egemenlerin sonunun yakın olduğunu bilirler. Bu yüzden Özkök efendi, postuna elveda demeye hazırlanan bir sirk aslanı gibi, diş kalmamış ağzını açarak kükrüyor; “Onlar söke söke almadı, biz seve seve verdik.” Tek başına bu söz bile, Kürt halkının bilinç ve ruh halinden duyulan korkuyu ele veriyor. Korkan, önlem alır. Tekelci sermaye sınıfı ve faşist devlet, ortaya çıkan tabloya karşı hemen önlem almaya girişti. Önce uzlaşma taraftarlarını “süreci sona erdiririm” diye tehdit etti. Tehdit işe yaradı. Karşı taraf Kürt halkının moral üstünlüğünü bastırma görevini üstlendiğini, bundan sonra benzer manzaranın yaşanmayacağını, zaten yaşananların da aslında beklenmeyen şeyler olduğunu açıkladı. Tekelci sermaye sınıfı ve faşist devlet tehditlerin işe yaradığını görünce, burjuvaziye özgü o küstahlığı tekrar ele aldı. Abdullah Gül, “efendi efendi gelsinler” demeye başladı. Hükümet, “gelecekseniz, sessiz sedasız gelin ve evlerinize gidin” diye açıklamalar yaptı. Ama arkasından eklemeyi ihmal etmediler “süreç devam edecek” Son yaşanan olaylar gösterdi ki, tekelci sermaye sınıfının ve faşist devletin böyle bir manevraya yaşamsal derecede ihtiyaçları var. İşi üstten ve ağırdan alıyor gibi yapmaları, Ulusal Kurtuluş Hareketini mümkün olduğunca geri noktalara itmek ve pazarlıkta elini güçlendirmek içindir. Peki ya Kürt halkı? Kürt halkı bu uzlaşma çabalarında tarafların bayraklarında yazılı olanı değil, kendi özlemlerini okuyor. Özgürlük savaşının sona erdirilmesini değil, özgürlük hakkına giden yolu görüyor. Coşkusu ve sevinci buradan kaynaklanıyor. Buradan şu sonuç çıkıyor ki, Kürt halkı, inişli-çıkışlı da olsa, geçici kesintilere de uğrasa özgürlük hakkına doğru devrim yürüyüşünü sürdürecek. Artık hiçbir güç bu gerçeği değiştiremez.
13
Yeni Evrede
Ekim Devrimi
Mücadele Birliði
EKÝM DEVRÝMÝ 21. YÜZYILDA DA PARLAMAYA DEVAM EDÝYOR 20. yüzyýlýn baþýnda dünya pazarlarýnda egemen olan emperyalistler, bu pazarlarý yeniden paylaþmak için dünya savaþýna varan bir çatýþma içine girdiler. Emperyalistler arasýndaki bu savaþýn sonunda, Komün’den sonraki ilk proletarya diktatörlüðü olan Ekim Devrimi, proleter devrimler çaðýný baþlatarak zafere ulaþtý. 1917 Ekim’inde (Kasým) Bolþevikleri iktidara getiren ne oldu? Bu sorunun cevabý, bugün bize yol göstermesi açýsýndan önemli. 20. yüzyýlýn baþýnda Rusya, devrimin en ileri olduðu ülke olarak öne çýkmýþtý. Bugün de Türkiye ve Kürdistan ayný durumda. Rusya’da Bolþevikler uzun yýllara yayýlan mücadelede sendikal çalýþmadan iç savaþa dek çeþitli biçimleriyle, sürgünlerle, zindanlarla, açýk çalýþmadan yeraltý çalýþmalarýna dek büyük bir birikim saðladýlar. Bu mücadele birikimi ve deneyimine dayanarak hem Rusya’da hem dünya ölçeðinde oportünizmin, reformizmin her biçimiyle sürdürdükleri ideolojik mücadeleleriyle uzun yýllar adým adým, diþleriyle týrnaklarýyla devrimci birikime sahip oldular. Bugün, Leninistler için de ayný þeyi söylemek gerekir. Yukardaki soru, bu nedenle bir kat daha önem kazanýyor. Bolþevikleri iktidara getiren neydi? 1917 Þubat Devrimi bir burjuva devrim olarak çarlýðýn sonunu getirse de, Rusya’da halklarýn en acil, yaþamsal sorunlarýndan hiçbirini çözmedi, çözemedi. Þubat’tan Ekim’e giden süreç Bolþevikleri iktidara taþýrken, Bolþeviklerin, halklarýn yaþamsal sorunlarýna getirdikleri çözümleri de gösterdi. Elbetteki salt Bolþeviklerin deðil, diðer partilerin de, yani burjuva ve küçük burjuva partilerin de bu sorunlar karþýsýndaki tutumunu açýkça gösterdi. En acil ve önemli sorunlar nelerdi? Rusya’da Ekim Devrimi’nin çözdüðü sorunlarýn baþýnda emperyalist savaþ ve ba-
14
rýþ sorunu vardýr. Bunun yanýnda toprak sorunu, fabrikalar, yani özel mülkiyet sorunu ve ulusal sorun. Daha baþka pek çok þey sayýlabilir, ama en acil ve en temel sorunlar bunlardý. Emperyalist savaþta büyük burjuvazinin bu savaþtan çýkarlarý olduðu, savaþýn taraflarýndan biri olarak savaþa girdikleri, savaþý destekledikleri biliniyordu. Þubat’tan sonra, yani Çarlýk devrildikten sonra küçük burjuva hareketlerin de bu emperyalist paylaþým savaþýný aynen sürdürmekten yana tutum aldýklarý bütün kesimler nezdinde iyice açýða çýktý. Þubat Devrimi’nin öne çýkardýðý Sosyal-Devrimci Parti ordu komitesi içinde yer alýyordu. Burada, Çarlýk generallerinden oluþan genelkurmaya Bolþeviklerin “gizli planlarý”ný ihbar ederek “Rusya Ana”ya ve emperyalist müttefiklerine ne kadar sadýk olduðunu gösterdi. Sosyal-Devrimci Parti ve Menþeviklerin de içinde yer aldýðý burjuva Geçici Hükümetin baþbakaný Kerenski, asker giysileri içindeki toprak isteyen köylülere, “sizi þölene deðil, ölüme çaðýrýyorum” diye seslendiðinde köylülerden biri þu cevabý veriyordu: “Eðer ölecek ve toprak sahibi olamayacaksam bu savaþtan bana ne!” Bu kadar açýk bir söylemden sonra binlerce Rus köylüsü cepheyi terk edip yayan yapýldak köylerine doðru yola koyuldu. Oysa köylülerin temsilcisi olan SosyalDevrimci Partililer, karargahlarda, siper151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
lerdeki köylülerle kýyaslanamayacak bir yaþam sürüyorlardý. Çarýn generallerinin ve genelkurmayýn otokrasiyi yeniden tesis etmek için tezgahladýklarý karþý-devrimci Kornilov darbesinin bastýrýlmasý sýrasýnda Bolþevik partinin kesin ve kararlý tutumu, örgütlü ve hýzlý davranýþý, bu karþý-devrimci darbenin bastýrýlmasýnda belirleyici olduðu gibi, Bolþeviklerin askerler ve köylüler arasýnda etkisini ve saygýnlýðýný da artýrdý. Bolþevikler, orduda kararlarýn çarýn generalleri ve subaylarý tarafýndan alýnmasýna karþý çýkýyor, sovyetler biçiminde örgütlenmiþ askerlerin söz ve karar sahibi olmalarý gerektiðini savunuyor ve buna uygun davranýyorlardý. Ayný zamanda Bolþevikler barýþ sorununu da diðer tüm partilerden farklý ele aldýlar. Bir avuç kapitalistin kendi çýkarlarý için halklarý birbirine boðazlatmalarýna derhal son vermeyi, koþulsuz ateþkesi, cephelerde kardeþleþmeyi, herkesin, savaþan taraflarýn savaþ öncesi sýnýrlara çekilmelerini ve barýþ görüþmelerinin baþlamasýný istiyorlardý. Toprak sorununda o güne dek en çok konuþanlar Sosyal-Devrimcilerdi. Geçici burjuva hükümette yer alýp iktidara ortak olduklarýnda, bu kez köylülere dönüp, Kurucu Meclisi beklemelerini, bu sorunun yeni anayasa ve yasalar yapýldýktan sonra ele alýnacaðýný söylediler. En acil ve yaþamsal sorunlarýný çözeceði yerde, Sosyal-Devrimci Parti köylüleri beklemeye, açlýðýn ve toprak sahiplerinin insafsýz baskýsýna boyun eðmeye çaðýrýyordu. Bolþevikler ise tam tersine, köylülere sovyetler içinde örgütlenmelerini, bu örgütler eliyle topraklarýn ve üzerindeki üretim araçlarýnýn, tohumlarýn, hayvanlarýn zoralýmýna derhal baþlamalarýný söylüyor, köylülerin bu yönde gerçekleþtirdikleri her eyleminde onlarý etkin olarak destekliyorlardý. Bir halklar hapishanesi olan Rus-
Yeni Evrede
Ekim Devrimi
Mücadele Birliði
ya’da çarlýðýn devrildiði Þubat Devrimi’nden sonra büyük burjuvazinin çarlýktan miras aldýðý sömürgeler ve ilhaklar üzerinde egemenliði sürüyordu. Bununla da yetinmeyip yeni sömürgeler, egemenlik alanlarý ele geçirmek için savaþý sürdürüyorlardý. Sosyalist devrimcilerin ve Menþeviklerin oluþturduðu küçük burjuva hareketler, daha savaþ baþlar baþlamaz II. Enternasyonal dönekleriyle birlikte sosyal-þoven bir çizgiye oturdular. “Vatan savunmasý” adýna kendi burjuvalarýnýn çýkarlarýndan, sömürgelerin ve ilhaklarýn ezilmesinin, sömürülmesinin devamýndan yana tutum aldýlar. Böylelikle, Beyaz Ruslar’ýn “büyük, bölünmez, birleþik Rusya ana” þoven sloganýný desteklediler. Bolþevikler ulusal sorun konusunda da diðer tüm partilerden farklý bir tutum içindeydiler. Yine ayný kesinlik ve kararlýlýk içinde davranarak hiç koþulsuz uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýndan yana tavýr aldýlar. Bolþevikleri iktidara taþýyan, sadece halklarýn yaþamsal sorunlarýna getirdikleri çözüm önerileri deðil, bunlarý nasýl gerçekleþtirebilecekleri dair yol ve yöntemleri, örgütlenmeleri de somut olarak göstermeleri, gerçekleþtirmeleri oldu. 1905 Devrimi sýrasýnda iþçi sýnýfýnýn kendi pratik ihtiyaçlarýndan doðan Sovyetler, Ekim Devrimi öncesinde iþçi sýnýfý
içinde geniþ bir örgütlenmeyi saðlamýþtý. Bunun yanýnda yeteri kadar geniþ olmasa da köylü sovyetleri ve asker sovyetleri de örgütlenmeye baþlamýþtý. Geniþ kitleler, sovyet tipi örgütlenmenin ne kadar demokratik bir iþleyiþe sahip olduðunu ve kendi ihtiyaçlarýna nasýl cevap verdiðini bizzat kendi deneyimlerinden görmüþ, öðrenmiþlerdi. Þubat Devrimi’nden Ekim Devrimi’ne kadar geçen süreçte iþçiler, askerler ve köylüler, burjuvazinin ve küçük burjuvazinin önlerine koyduðu Kurucu Meclis, parlamento (Duma) gibi burjuva devlet organlarý hakkýnda kendi deneyimlerine dayanarak olumlu denebilecek hiçbir görüþe sahip deðillerdi. Tam tersine 1905’ten beri Çarlýk Duma’larýndan edindikleri deneyimleri, onlara, bu kurumlarýn ne kadar içi boþ olduðunu, hiçbir sorunu çözme yeteneðine sahip olmadýðýný öðretmiþti. Geniþ kitleler kendi deneyimleriyle sovyetlerin ekonomik ve politik gücü birleþtirdiðini, hükümet yönetiminden orduya kadar, yargýya ve öteki bürokratik mekanizmalara kadar yaþamýn her alanýnda denetime ve gereken müdahalelerin hýzla yapýlabilmesine olanak vardýðýný öðrenmiþlerdi. Üstelik burjuva kurumlardaki temsilciler (seçilmiþler) gibi 4-5 yýlda bir
deðil, ihtiyaç duyduklarý her an kendi temsilcilerini seçebildikleri ve yine ihtiyaç duyduklarýnda derhal deðiþtirebildikleri bir iþleyiþe sahipti. Bu örgütlenme hem en geniþ kitlelerin örgütlenmesine, hem en geniþ demokratik yapýlanmaya sahipti ve bütün özellikleriyle hem mücadeleyi sürdürmelerine hem iktidar organý olarak iktidar olmalarýna uygundu. Burada parlamento, ancak burjuva sýnýf için bir anlam ifade edebilirdi. Çünkü burjuvazi zaten ekonomik iktidarý elinde tuttuðu için, onun ihtiyacý politik iktidardý. Oysa proletaryanýn ihtiyacý hem ekonomik gücü hem de politik gücü ele alabileceði bir mekanizmaydý. Burjuvazi 1789’dan beri sarayýn karþýsýna parlamentoyu koyuyordu. Proletarya buna aldanmadan, burjuvazinin kurucu meclisinin, dumasýnýn karþýsýna sovyetleri koydu. Sovyetler sýnýflar mücadelesinde bugün kadar yaratýlan en geniþ, en kitlesel ve en demokratik örgütlenmeydi. Ve proletarya, ancak böyle bir örgütlenmeyle ekonomik ve politik iktidarý ele geçirebilir, buna dayanarak eski devlet makinesini havaya uçurup, yerine kendi devletini kurabilirdi. Bugün de proletarya kendi mücadelesini zafere taþýmak, kendi kurtuluþunu gerçekleþtirebilmek için Ekim Devrimi’ni yeniden ve yeniden incelemeli, ondan öðrenerek yolunu açmayý bilmelidir.
KENT AŞ İŞÇİLERİ EYLEMİ SONLANDIRDI 1 Mayıs’tan itibaren direnişte olan Kent AŞ. işçileri direnişlerini 187. günde sonlandırdılar. 16 Eylül’de İzmir’den Ankara’ya Ölüm Yürüyüşü başlatan işçiler, 32 günlük yolun sonunda Ankara’da Abdi İpekçi Parkı’nda eylemliliklerine büyük bir kararlılıkla devam ediyorlardı. Genel-İş’in bütün çabalarına rağmen CHP’den alınmak istenen randevu talebi karşılıksız kalınca, işçi ve sendika arasındaki iplerin kopma noktasına geldiğini daha önce yayınımızda belirtmiştik. İşçilerin daha farklı eylemliliklere girişmek istemesine rağmen sendikanın buna engel olmasının altında ne yattığını son süreçte yaşanan gelişmelerle birlikte anlamış olduk. Eylemin ilk gününden bu yana Kent AŞ. işçilerini CHP’nin kazandığı bir belediyenin işten çıkarmasına rağmen, CHP’ye yönelik herhangi bir eylem, eleştiri yapılmaması, sendikanın nasıl bir politika izlediğini göstermiştir. Sınıf sendikacılığı yaptığını sürekli belirten Genel-İş, burada işçi sınıfının kazanımlarını hiçe sayarak, kendi çıkarlarını düşünerek hareket etmiş ve işçi sınıfını yarı yolda bırakmıştır. Şimdi diyecekler ki
bunu neden söylüyorsunuz: 1) Sendika yönetimi kendi ağzıyla “Bu 90.000 üyenin çoğu CHP üyesidir” diyerek 300 işçi yüzünden 90.000 üyesini tehlikeye atamayacağını söyledi. 2) İşçilerin CHP’ye yönelik yapacağı hiçbir eylemde kendilerini desteklemeyeceğini, yine sendikanın kendisi belirtmiştir. 3) Elinden geleni yaptığını söyleyen; ama Genel-İş’e bağlı üyelerinin üretimden gelen gücünü hiçbir şekilde kullanmayan ve öncü işçileri bu eylemi farklı bir yöne çekmek istediklerini söyleyen gene sendikadır... Bu maddeleri çoğaltabiliriz. Sonuç olarak Kent AŞ. işçileri kendi kararlılıklarını son güne kadar devam ettirdiler. Fakat sendikanın işçileri yalnızlaştırma, CHP’yle aradaki köprüleri sürekli güçlendirme çabalarından ötürü işçiler, 187 gün devam eden direnişi sonlandırdılar. Bu direniş, işçi sınıfının artık sendikal hareketin prangalarını parçalamak zorunda olduğunu, sendikal hareketin işçi sınıfının kararlılığını, enerjisini, coşkusunu kendi çıkarları uğruna nasıl harcadığını da göstermiştir. İşçi sınıfı sendikalizme rağmen iktidara ulaşacaktır.
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
15
Yeni Evrede
Ölüm Yürüyüşü Ankara’da
Mücadele Birliði
KENT AŞ EYLEM GÜNCESİ 25 Ekim Pazar Abdi İpekçi Parkı’nda eylemin 8. günü... Sabah erken saatlerde uyanan işçiler Abdi İpekçi Parkı’nda geçirdikleri en neşeli sabahı yaşadılar. 3-7 nöbeti tutan işçi arkadaşın parktan geçen darbukacı bir kişiyi tutup uyuyan arkadaşları müzik eşliğinde uyandırması geceyi çadırda geçirenleri neşelendirdi. Neşeli sabahı çaylarını içip simitlerini yiyerek devam ettiren işçiler sosyal tesislerden gelen grupla yer değiştirerek kahvaltıya gittiler. Sendikanın çabalarına rağmen somut olarak ileri bir adımın atılmaması işçilerin sabırlarının tükenmesine neden oluyor. Bu durum işçilerin psikolojik olarak yıpranmasına da yol açıyor. Uzun zamandan beri kendi evlerinden ve işlerinden ayrı olan işçiler, sendikadan somut bir adım atmasını istiyorlar. İşlerinden atıldıktan sonra İş-Kur’un verdiği işsizlik maaşıyla geçimini sağlayan işçiler, bu durumun sona ermesi halinde işlerine geri dönemezlerse ne yapacaklarını kara kara düşünmeye başladılar. Onun için işçiler, zaferden başka hiçbir şeyi düşünmek istemiyorlar. İşçiler öğle yemeğini yedikten sonra sohbetlerine devam ederken, hiç beklemedikleri bir saldırıyla karşılaştılar. Kızılay tarafından gelen yaklaşık 500 kişilik faşist bir grup işçilere saldırdı. Bu grubu bilinçli bir şekilde Abdi İpekçi Parkı’na yönlendiren polislerdi. İşçilerin bulunduğu yere yaklaşırken slogan atan grup, fotoğraf sergisini dağıttı. 2 işçiyi hafif bir şekilde yaraladı. İşçilere saldıran, yalnızca sivil faşistler değildi. Polisler de bu saldırıda büyük bir rol oynadılar. Bu saldırı görünürde Kent AŞ. işçilerine yapılırken, aslında işçi sınıfının geneline yönelik bir saldırıydı. Sınıf mücadelesinin gelişmesiyle beraber bu tür faşist saldırılar son dönemlerde arttı. Bununla beraber üniversitelerdeki faşistlerin öğrencilere olan saldırıları da aynı yoğunlukla artış gösterdi. Gelişen sınıf hareketini bu şekilde bastırmak isteyen devlet, bu tür saldırılara her zaman ihtiyaç duymuştur. Saldırıdan sonra sendika, işçilerin can güvenliği olmadığından dolayı geceleri çadırlarda kalmanın tehlikeli olduğunu ileri sürerek, işçilerin geceleri sosyal tesislerde kalmalarını istedi. Bu konuda işçiler arasında bir fikir ayrılığı yaşandı. İşçiler ve sendika arasında yaşanan kısa bir değerlendirmeden sonra sosyal tesislerde kalmaya karşı çıkan işçiler de ikna oldu. Bu saldırı, sabırları tükenmekte olan işçilerin daha fazla gerilmelerine sebep oldu. Bütün gün saldırı ve gelişen süreç üzerine
16
uzun uzun konuşuldu. Neşeli başlayan gün gergin bitti. 26 Ekim 2009 Pazartesi Abdi İpekçi Parkı’nda 9. Gün... Pazar günü maruz kaldıkları faşist saldırı, işçileri olumsuz etkiledi. Kendi aralarında ortak bir karar almaya başlayan işçiler, bu saldırı sonrası yine fikir ayrılıkları yaşamaya başladılar. Bu saldırı, işçilerin oluşmaya başlayan birliğini de baltalamış oldu. İşçiler arasında fikir ayrılıklarını doğuran unsur, saldırının hangi nedenden dolayı yapılmış olduğudur. Pazartesi sabahı işçiler güne bir moral bozukluğuyla başladılar. Fakat Abdi İpekçi Parkı’na geldiklerinden beri ilk kez televizyonlara çıktıklarından ötürü buruk bir sevinç yaşadılar. İşçiler kendi aralarında yaptıkları sohbetlerde Abdi İpekçi Parkı’nda kalmanın artık hiçbir anlamı olmadığını ve bu eylem biçiminin hiçbir şekilde sonuç getirmeyeceğine dair ortak bir karara vardılar ve bunu sendikayla değerlendirip hareket etmeleri gerektiğini dile getirdiler. Pazartesi günü yaşanan gelişmeler, Pazar gününün yarattığı moral bozukluğunu aynı şekilde devam ettirdi. Pazar günkü saldırıdan sonra demokratik kitle örgütleri, işçilere destek vermek için basın açıklaması yaptılar. Basın açıklaması bittikten sonra gelen kitleyle sohbet eden işçilerin moral ve motivasyonu biraz düzeldi. Bazı arkadaşlar saldırıdan sonra geceleyin çadırlarda kalmanın can güvenliğinin olmamasından dolayı doğan düşüncelerini dayatırken, bazı arkadaşlar da çadırların bir kararlılık işareti olduğunu belirttiler. Sendika işçileri sosyal tesislerde kalmasını doğru olduğu düşüncesini tekrarlarken işçiler, Pazar gecesi gibi, Pazartesi gecesi de sosyal tesislerde konakladılar. 27 Ekim Salý Pazar günü iþçilere yapýlan saldýrýdan sonra iþçiler arasýndaki soðukluk daha fazla görülmeye baþlandý. Saldýrýdan sonra Abdi Ýpekçi Parký’nda gece konaklamayan iþçilerin bir kýsmý, sendikanýn saldýrýyý bahane ederek eylemi ve direniþi pasifleþtirmek istediðini söylediler.
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
Sað görüþlü iþçiler ise eylemin gittikçe sað sol çatýþmasýna gittiðini iddia ettiler, ki iþçilere yapýlan faþist saldýrýya maruz kalmalarýna raðmen, bunun alt yapýsýný hazýrlayanlarýn devrimci öðrenci gruplarý olduðu söylentisi ortalýkta yayýlmaya baþladý. Diðer bir söylenti ise yürüyüþün ilk gününden beri iþçilerle her þeyi paylaþan yoldaþýmýzýn zafer iþareti yaptýktan sonra bu saldýrýnýn olduðu söylentisi idi, ki yoldaþýmýzýn saldýrý sýrasýnda eylem alanýnda olmamasýna raðmen, böyle bir söylentinin hangi amaçla yayýldýðý daha iyi anlaþýlýyor. Fakat bu karalama ve itham politikasý, iþçilerin yoldaþýmýza karþý olan güvenini olumsuz yönde etkilemedi. Aksine iþçi arkadaþlar yoldaþýmýzýn bu süreçte çok fazla emeði olduðunu, bu söylentilerin iþçilerle kurulan iliþkileri yýpratma amaçlý olduðunu söylediler. Salý günü saat 11.00’de Genel-Ýþ yönetimi ve diðer kitle örgütleri iþçiler yapýlan saldýrýyý kýnamak için bir basýn açýklamasý yaptýlar. Basýn açýklamasýna KESK, Türk Ýþ ve birçok demokratik kitle örgütü destek verdi. Basýn açýklamasý bittikten sonra iþçiler eylemlerine devam ettiler. Ýþçilerin genel konusu yapýlan saldýrýdan sonra Abdi Ýpekçi Parký’nda kalmanýn ne kadar doðru olduðuydu. Çünkü saldýrýdan sonra iþçiler geceleri artýk çadýrlarda kalmamaya baþlamýþlardý. Bu durumun iþçileri daha farklý eyleme teþvik edeceðini hisseden sendika, 2 gün aradan sonra geceleyin çadýrlarda kalmanýn bir sorun teþkil etmeyeceðini söyledi. Bundan dolayý 2 günlük aradan sonra iþçilerin bir bölümü çadýrda kalmaya devam ettiler. Havanýn çok soðuk olmasýna raðmen iþçiler ve onlarý destek amaçlý ziyarete gelen kitle örgütleri arsýndaki sýcak sohbet sabaha karþý saat 03.00 kadar sürdü. Bazý arkadaþlarda hiç uyumadý. Ýþçiler bu gecenin Abdi Ýpekçi Parký’nda son geceleri olduðunu bilmeden sýcak sohbetlerini sabaha kadar sürdürdüler. 28 Ekim Çarþamba Bir önceki geceyi sabaha kadar sohbet ederek geçiren iþçiler, diðer arkadaþlarýný da uyandýrýp çaylarýný demlediler. Sosyal tesislerden gelen arkadaþlar, diðer arkadaþlarýn yerini aldý. Öðle yemeðine kadar iþçiler kendi aralarýnda sohbet ederek zamanlarýný geçirdiler. Bir önceki günün kitle yoðunluðu bugün yok denecek kadar azdý. Gittikçe pasifize edildiklerini hissetmeye baþlayan iþçiler, ikinci þantiye sürecini yaþamak istemediklerini ve bu durumu da kaldýramayacaklarýný sendika yöneticilerine dile getirerek, artýk ne olacaksa olsun mantýðýyla hareket etmeye baþladýlar. Ýleri iþçi arkadaþlar da anlatmak istedikleri her konunun yanýþ anla-
Yeni Evrede
Ölüm Yürüyüşü Ankara’da
Mücadele Birliði þýldýðýný söyleyerek, gittikçe edilgen bir duruma düþtüler. Bu duruþ iþçilerin diðer iþçilere de bir mesajdý. Fakat bu mesajý anlayan olmadý ve iþçiler kurmak istedikleri birliði, kendi aralarýnda bir türlü kurmayý baþaramadýlar. Yaptýklarý tespitler ne kadar doðru olsa da, iþçiler bu düþüncelerini pratik içinde yapamadýlar. Öðle yemeði yenildi Genel Ýþ 5 Nolu Þube baþkaný iþçilerle bir deðerlendirme konuþmasý yaptý. Bu sürecin uzun süreceðini söyleyen sendika yetkilisinin amacý, iþçinin ruh halini öðrenmekti aslýnda. Yoksa sendikanýn süreci uzatma gibi bir talebi yok ki, tam tersi bu direniþ bitsin de ben de rahatlayayým mantýðý hakimdi. Sendika iþçilere eðer hava soðuk olursa geceyi sosyal tesislerde geçirmeyi önerdi. Zaten buna dünden razý olan bazý iþçiler, bunu hemen kabul etti ve gittikçe sendika, köylü kurnazlýðýný iþçiler üzerinde kullanmaya baþladý. Bir düþünceyi ortaya atýyor ve kaçýyordu. Böyle olurken de alýnacak kararda herhangi bir sorumluluðu olmuyordu. Bu da farklý düþüncede olan iþçilerin ortak amaçtan korunmasýný saðlarken, iþçilerin de birbirleriyle olan kýsa sohbetini de engelliyordu. Saat 17.00’ye doðru iþçiler sosyal tesislere gidip dinlenmeye koyuldular. Tabii içlerinde biriken kin, öfke ve çeliþkilerle beraber... 29 Ekim Perþembe Saldýrýdan sonra gittikçe gevþeyen süreç, Perþembe gününde de devam etti. Ýþçilerin moral bozukluðu, sürecin getirdiði psikolojik yorgunluk, gittikçe iþçilerin saðlýksýz düþünmesine neden oldu. Artýk direnişin, yenilen yemeðin ne olduðunu düþünmeye kadar gerileþtiğini, ne kadar süreceðini ve nasýl sonuçlanacaðýný yaþayarak göreceðiz. Fakat bir gerçek var o da sendikanýn adým adým iþçilerden uzaklaþma isteðinin artmasý oldu. Bunu sendikanýn üst yöneticilerinin iþçilere karþý yaptýklarý tutumu gösteriyor. Perþembe günü çok sessiz ve sakin bir þekilde geçti, iþçiler öðle yemeðini ve sonra da saat beþe kadar zamaný nasýl geçireceklerini düşünmeye baþladýlar. Ortam o kadar gevþetildi ki, en ileri iþçi bile belirsizliðin kurbaný oldu. Ýþçiler saat beþ olmadan sosyal tesislere gidip dinlendiler. Erken gitmelerinin nedeni ise havanýn soðuk olmasý idi. 30 Ekim Cuma Saat 09.00’a doðru sosyal tesislerden ayrýlan iþçiler, Abdi Ýpekçi Parký’na 09.30 civarýnda ulaþtýlar. Bugün iþçilerin kafasýný meþgul eden konu, “þehit ailelerinin” yapacaðý miting. Çünkü bu miting Abdi Ýpekçi parkýnda olacaktý. Ýþçiler ikinci bir saldýrýya maruz kalmamalarý için, Abdi Ýpekçi Parký’na Cumartesi günü gelinmemesi gerektiði üzerinde anlaþtýlar. Ýþçiler günlerini, gelen öðrenci ve demokratik kitle ile sohbet ederek geçirmeye çalýþtýlar. Havanýn soðuk olmasý iþçileri çok olumsuz etkiledi. Üþüyen iþçiler, içlerini ýsýtmak için bol bol çay içtiler. Akþam saatlerinde yarýn yapýlacak miting yüzünden iþçiler çadýrlarý topladýlar. Bütün malzemeleri parktan çýkardýlar. 31 Ekim Cumartesi Cuma günü alýnan karardan sonra iþçiler bugün Abdi Ýpekçi Parký’na gitmediler. Þehit ailelerinin yapacaðý eylemde herhangi bir taþkýnlýk ve provokasyona karþýn, direniþe bugün sosyal tesislerde kalarak ara verdiler. Bundan yararlanan bazý iþçi arkadaþlar Ankara’da gezilecek yerleri gezme fýrsatý da bulmuþ oldular. Tanýþtýklarý gençlerle buluþup sohbet eden iþçiler, günlerini verimli geçirme telaþýndaydýlar. Bir kaç iþçi arkadaþ da hasta tutsaklar için yapýlan 2 günlük açlýk grevine destek amaçlý Yüksel Caddesi’nde açlýk grevi yapanlarý ziyaret etti. Bu ziyaret bu ziyaret açlýk grevi yapanlarý çok sevindirdi. Bazý arkadaþlar zamanlarýný sosyal olarak verimli geçirmeye çalýþýþken, diðer arkadaþlar da sosyal tesislerde kalýp dinlenmeyi tercih ettiler. Akþam yemeði saati geldiðinde herkes tekrar sosyal tesislerde toplandý. 1 Kasým Pazar Cumartesi günü yapýlan eylemde polisle göstericiler arasýnda çýkan arbede, sendikanýn eylem günü olasý bir kargaþa öngörüsünü doðru çý-
kardý. Ýþçiler Pazar günü sosyal tesislerde kahvaltýlarýný yaptýktan sonra Abdi Ýpekçi parkýnýn yolunu tutular. Sendika, iþçilerin bu saatten sonra parka gitmenin anlamsýz olduðunu söyledi. Direniþin gittikçe amacýndan çýktýðýný da söyledi. Buna raðmen iþçiler parka gittiler. Hava hem çok soðuktu hem de yaðmurluydu. Parka gelen iþçiler ýsýnmak için yerlerinde hareket etmek zorunda kaldýlar. Genel Ýþ mali sekreterinin orada olmasý iþçileri þaþýrttý. Biraz sohbet etikten sonra Fahrettin, sendikanýn uzun bir zamandan beri çýkarmak istediði baklayý aðzýndan çýkardý. Ýþçilere sendikanýn düþüncesinin yasal süreci beklemekten yana olduðunu belirti. Bu iþçilerin tepkisini bir hayli çekti. Bazý arkadaþlar açlýk grevlerinin 2. gününde olan arkadaþlarý ziyaret ettiler. Bugün dünden çok daha fazla kalabalýk ve toplu olarak gidildi. Ýþçiler beraberinde çay alýp grevdeki devrimcilere yanlarýnda olduklarýný göstermiþ oldular. Ziyaret ettikten sonra iþçiler parkýn yolunu tutarlarken parkta bir sürpriz onlarý bekliyordu. Diðer iþçiler parký terk edip tesislere gitmiþlerdi. Bunda Genel Ýþ mali sekreterinin sabahki konuþmasý etkili oldu. Sosyal tesislerde iþçiler ile Genel Ýþ örgütlenme sorumlusu Remzi Çalýþkan da artýk bu sürecin sonuna geldiðini, dolaylý olarak gösterdi. Sendikanýn elinden geleni yaptýðýný da söyleyen Çalýþkan sözlerini bitirirken Pazartesi günü iþçiler ve sendika arasýnda yapýlacak deðerlendirme toplantýsýndan sonra nasýl bir yol ve yöntem izleneceðinin kararlaþtýrýlmasý konusunda mutabýk oldular. Toplantýdan sonra iþçilerin gözlerindeki öfke yüzlerindeki hayal kýrýklýðý durumu anlatmaya yetiyordu. Ýþçiler yarýnki toplantýda nasýl bir tutum takýnýlmasý üzerine durdular. Ve CHP’yi kamuoyunda teþhir ederek eylemlerin yapýlmasý gerektiðini de belirtiler. Fakat bunu nasýl yapacaklarý üzerinde herhangi bir sonuca varamadýlar. Pazar günü de bu tartýþmalarla sona erdi. 2 Kasým Pazartesi Pazartesi günü kahvaltýlarýný yaptýktan sonra iþçiler parka gittiler. Abdi Ýpekçi Parký’na neden gittiklerini kendi kendilerine sormaya baþladýlar. Artýk bu saatten sonra yapýlabilecek hiçbir þeyin olmadýðýný söyleyen iþçiler de vardý. Tabii bu düþüncede olan iþçiler sendikaya yakýn olanlardý. Ýþçiler öðlen yemeðini yedikten sonra toplantý saatini beklemeye baþladýlar. Toplantý saati gelince iþçiler sosyal tesislere gittiler. Saat 16:30’da baþlayan toplantý, akþam 21:00’a kadar devam etti. Genel Ýþ baþkaný Erol Ekici, sendikanýn elinden geleni yaptýðýný, Ankara yürüyüþünde iþçilerin bütün ihtiyaçlarýný karþýladýðýný ( yeme içme barýnma) söyledi. Ekici, yapacaklarýný yaptýklarýný ve bu aþamadan sonra ellerinden artýk birþey gelmediðini de ekledi. Ýþçilerin sorduklarý sorulara kaçamak cevap vermesi ise dikkat çekiciydi. Genel Ýþ sendikasý CHP’ye karþý hiçbir eylem yapamayacaðýný da söyledi ve bu aþamadan sonra iþçileri yalnýz býrakacak bir politika izlemeye çalýþtý. Ýþçilere yol parasýný bile hazýrlayan sendika, bu iþi kendince uzun zamandan beri bitirmiþti. Fakat bunu söyleyecek zamaný kolluyordu. Toplantý sýrasýnda Genel Ýþ baþkaný Erol Ekinci’nin Mücadele Birliði’ne karþý tutumu da düþündürücüydü. Eylemin baþýndan beri iþçilerle birlikte olan biz, sendika yöneticilerini rahatsýz ediyorduk. Ankara sürecinde yoldaþýmýzý istemediklerini kaç defa dile getirdiler. Fakat iþçi arkadaþlarla kurduðumuz sýcak dostluklar sayesinde, sendika bizi günah keçisi durumuna düþürmek istemesine raðmen istediðini elde edemedi. Süreci bitiren toplantýda Erol Ekici ise çaresizlikten ve bizlerin de konuþacaðýný bilmediðinden kaynaklý, kendini ve sendikayý aklama pozisyonuna girdi ve iþçilere karþý kullandýðý üslup bir baþkana yakýþmayacak þekildeydi. Kent AÞ. iþçilerin bu direniþi, artýk Türkiye’deki sendikal hareketin sistem içinde nasýl görev aldýðýný da göstermiþ oldu. Ýþçi sýnýfýnýn kendisine olan güveninin bürokrasi ile nasýl bitirildiðini bu direniþte gördük. Sonuç olarak sistem içinde genel iþ kendi konumununa zarar verecek bir politika yapmaktan kaçýndý ve iþçileri yarý yolda býrakýp yalnýzlaþmalarýna neden oldu. Bu da kendi aralarýnda birlik olmayan iþçilerin direniþi bitirmesine vesile oldu.
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
17
Yeni Evrede
Basın Açıklamaları
Mücadele Birliði
İZMİR, KENT AŞ İŞÇİLERİNİN YANINDA! Taşeronlaştırma saldırısı nedeniyle işten çıkarılan Kent AŞ işçileri 1 Mayıs’ ta çalıştıkları şantiyeyi aileleri ile birlikte işgal ederek başlattıkları eylemlerinin 140. gününde İzmir’ den Ankara’ya 32 gün süren Ölüm Yürüyüşünü düzenlemişlerdi. 32 günlük yürüyüş sonrasında Abdi İpekçi Parkı’nda çadır kurarak eylemlerine devam eden Kent AŞ işçileri eylemlerinin 181. gününde faşist Alperen Ocakları üyesi 400- 500 kişilik bir grubun saldırısına uğradı. 25 Ekim’de “açılım karşıtı” bir gösteri düzenleyen faşist Alperen Ocakları üyeleri eylemlerini bitirdikten sonra tekrar polisler eşliğinde Abdi İpekçi Parkına doğru yürüyüşe geçti. Orada tekbir sesleri ve Kürt halkına küfürler yağdırarak işçilere saldırmaya başladılar. İşçilerle sivil faşistlerin arasına girerek durumu yatıştırmaya çalışıyormuş gibi görünen çevik kuvvet faşistlerden taraf olduğunu, kimi işçileri darp ederek bir kez daha göstermiştir. İzmir’de de işçilere ve Kürt halkına karşı yapılmış bu saldırıyı protesto etmek için, Partizan, Mücadele Birliği Platformu, Demokratik Haklar Federasyonu, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Alınteri ve Ezilenlerin Sosyalist Platformu’nun örgütlemiş olduğu bir basın açıklaması düzenlendi. 27 Ekim Salı günü saat 17.00’de düzenlenen basın açıklamasında “Kent AŞ İşçileri Yalnız Değildir, Kahrolsun Faşist Saldırılar” pankartı açıldı. Kent AŞ işçileri Yalnız Değildir”, “Kent AŞ İşçisi Direnişin Simgesi”, “Kürt Halkı Yalnız Değildir”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği Birlikte Mücadelesi”, “ Yaşasın Devrimci Dayanışma” sloganlarının atıldığı eylemde okunan metinde işçilere yapılan saldırı anlatıldıktan sonra şunlara değinildi. “İşçilere yapılan bu faşist saldırının altında yatan asıl neden, son dönemlerde egemen sınıfın içinde bulunduğu ekonomik-siyasi bunalımın yarattığı kriz ve de emekçi Türk ve Kürt halklarının yükselen mücadelesidir. Egemen sınıf, emekçi halkların yürüteceği birlikte mücadelenin kendisini yok oluşa doğru sürükleyeceğini bilerek böyle bir birlikteliğin önüne geçmeye çalışıyor. Bu mücadeleyi engellemek, Türk ve Kürt işçi emekçilerinin birliğini-kardeşliğini parçalamak için, egemen sınıfın temsilcileri, burjuva medya aracılığıyla yeniden linç çağrıları yapmaya başladı. Ama bu linç çağrıları ne Türk işçi emekçilerinin ne de ezilen Kürt ulusunun özgürlük mücadelesini engelleyebilir. Daha önceleri de bu tür linç girişimlerinin önünü açan egemen sınıfa, emekçi halkların cevabı kesin ve net olmuştur. Bu tür faşist saldırılar işçi sınıfı ve ezilen halkların daha da bilinçlenmesini ve ortak mücadeleyi örmenin zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. Ve şu anda egemen sınıf tarafından yoğunlaştırılan linç saldırıları, emekçi Türk ve Kürt halklarının ortak düşmanları olan egemen sınıfa karşı mücadelelerini yükselterek aşılacaktır. Bizlerin de buradan Kürt ve Türk işçi emekçi halklarına ve saldırıya uğrayan tüm işçi- emekçiler nezdinde Kent AŞ işçilerine çağrımız; halkların arasına ayrılık tohumları ekmeye, ezilen halkları birbirine düşürmeye çalışan egemen sınıfa karşı tek bir vücut olarak karşı karşı durmalarıdır” denildi. Ve eylem tekrar sloganlarla bitirildi. Eyleme şantiyede devam eden Kent AŞ işçileri de basın açıklamasına katılım sağladı.
18
TAKSİM’DE SINIF DAYANIŞMASI ÇAĞRISI YANKILANDI Kapitalist sistemin yeni evredeki çöküşü dahada hızlanarak devam ediyor. Bu çöküşü durdurmak en azında yavaşlatmak için işçi ve emekçilere saldırıyor. Saldırılar her alanda devam ediyor. İşten çıkarmalar, ücretsiz izne çıkarmalar vb. alanlarda. Tabii işçi sınıfı da bu saldırılara karşı eylemlerini yükselterek cevap veriyor. Bu cevaplardan biri de Karşıyaka Belediyesi’nde yaşanıyor. 1 Mayıs günü çalışma hakkı feshedilen Kent AŞ işçileri direnişe başladılar, 140 gün belediye önünde direndiler. Bir sonuç alamayınca Ankara’ya yürümeye karar verdiler. Uzun ve engellerle dolu 600 kilometreyi aşarak Ankara’ya ulaşmayı başardılar. Direnişlerine Abdi İpekçi Parkı’nda çadır kurarak devam ediyorlar. Sistemi rahatsız eden bu direnişi, bitirmek için her yola baş egemenler. En son polis, faşistleri işçilere saldırtarak direnişçi işçileri yıldırmayı denediler, olmadı. İşçiler daha önceki saldırıları püskürttükleri gibi bu faşist saldırıyı da püskürtmeyi başararak eylemlerine devam ediyorlar. Bizler de Devrimci İşçi Komiteleri olarak bu faşist saldırıyı işçi ve emekçilere teşhir etmek ve Kent AŞ işçilerinin yalnız olmadıklarını göstermek için bir basın açıklaması yaptık. Basın açıklamasında Kent AŞ eyleminin 7 aylık süreci anlatılarak, yaşanan faşist saldırıya dönük şöyle denildi. “Zorlu doğa koşullarına, jandarmaya ve polise karşı mücadele eden işçiler, tüm engelleri aşarak Ankara’ya vardılar. Abdi İpekçi Parkı’nda toplanan işçiler, burada çadır kurarak mücadeleye devam ettiler. Bu sefer de işçiler BBP’li itlere karşı durmak zorunda kaldılar. Faşistler, sivil polisler eşliğinde tekbir sesleriyle işlerine dönmek için mücadele eden işçilere saldırmak istediler. İşçiler sınıf kardeşlerimiz, Artık bu gidişe bir dur demeli,bir son vermeliyiz. Bunun için güçlerimizi birleştirmeli, birleşik devrim için mücadeleyi yükseltmeliyiz. Sadece kendimizi düşünmemeli, kırıntılarla yetinmemeliyiz. Ulusal sınıfsal ayrıcalıklara son vermek için, çürümüş kokuşmuş kapitalist sistemi tarihin çöplüğüne göndermeliyiz. İşçiler sınıf kardeşlerimiz artık ayağa kalkmalı, işçi sınıfının iktidarını kurmak için mücadeleyi yükseltmeliyiz. Ancak o zaman geleceğimizi güven altına alabilir özgür ve mutlu yaşayabiliriz. Unutmayalım, İktidar Dışında Her Şey Hiçbir Şeydir”. Eylem, “Kent AŞ İşçisi Yalnız Değildir!”, “İşçilere Kalkan Elleri Kıracağız!”, “İşçiler Birleşin Devrim İçin Savaşın!”, “Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği!”, “Dünya Emeğin Olacak!” sloganlarıyla sonlandırılırken, basın açıklaması cep telefonu ile canlı olarak Ankara’daki Kent AŞ. işçilerine dinletildi. DİK’li Bir İşçi
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
Yeni Evrede
Devrimci Öğrenci Birliği
Mücadele Birliði
6 KASIM’A GİRERKEN İZMİR’DE GÖZALTI TERÖRÜ
bu süreci karþýlayacak talep ve araçlarla mücadeleyi yükseltmeliyiz. 6 Kasým’da Devrim ve Sosyalizm þiarýný yükseltmek için, Burjuvazi ezilen sınıflara saldırılarını durdurmuyor. Öğren- saat 12:00’de Beyazýt Meydanýna, DÖB bayraðý altýna! BÜTÜN ÝKTÝDAR EMEÐÝN OLACAK! ci gençliğin bilinçlenmesi için panel düzenleyen Devrimci KÜRT U LUSUNA KENDÝ KADERÝNÝ TAYÝN HAKKI! Öğrenci Birliği, polis baskısıyla karşılaştı. FA ÞÝZ ME KARÞI KÝTLESEL DEVRÝMCÝ ÞÝDDET! Panelin yapılacağı Ayışığı Sanat Merkezi’ne sivil polisler ZÝN DAN LAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! iki kere gelerek, yapılacak etkinliğin içeriğini, kimin düzenleDÖB diğini vs. sorarak ve tüm gün Ayışığı Sanat Merkezi’nin çevre(Dev rim ci Öð ren ci Bir liði) sinde gezerek baskı yaptılar. Daha sonra panelin duyurusunu asan 3 DÖB’lü yoldaşımız “çevreyi kirletmek” gerekçesiyle polis tarafından alıkonularak, Kantar Karakolu’na götürüldü. 6 KASIM ÇALIÞMALARINDAN 16.30 sıralarında alıkonulan yoldaşlarımıza, keyfi işlem uygulandı. Yoldaşlarımızın imzadan imtina etmesi ve bunu yazma6 Kasým yaklaþýrken DÖB( Devrimci Öðrenci Birliði) de ması üzerine polisler işlemleri yapabilecekleri ve yol- çalýþmalarýna hýz verdi. DÖB olarak 2 Kasým günü Mimar Sidaşlarımızı bırakabilecekleri halde yoldaşlarımızın orada kal- nan Üniversitesi’nde, stant açtýk. Yemekhaneye “Bilimsel-Ömasına neden oldular. zerk Demokratik Üniversite!- DÖB” pankartý astýk. Daha sonra yoldaşlarımızın kararlı tavrı sonucu 1,5 saat Ayrýca kampüsün bir çok noktasýna “Politik Özgürlük Kasonra serbest bırakıldılar. Ayrıca ellerine 140 liralık idari para zanýlmadan Akademik Özgürlük Kazanýlamaz” ve “Kapitalizm cezası tutanağını verdiler. Soygun ve Sömürü Demektir, Parasýz Bilimsel Ana dilde eðiDevrimci Öğrenci Birliği olarak şunu iyi biliyoruz ki doğru tim sosyalizmde- DÖB” imzalý afiþler asýldý. Bunun yaný sýra 6 yolda olduğumuzu, dostun alkışlarından çok düşmanın diş Kasým Cuma günü Beyazýt Meydanýnda, saat 12:00 yapýlacak gıcırdatmalarından anlarız. Vamos Bien!!! Biz kazanacağız. olan eylemin çaðrý metni daðýtýldý. Genç Yoldaþ dergisinin 49. İzmir Devrimci Öğrenci Birliği sayýsýnýn da daðýtýldýðý stantta, öðrenci gençliðe “6 Kasým’da Devrim” þiarý ile alanlara çýkma çaðrýsý yapýldý. Ayrýca Mimar Sinan Üniversitesi’nin diðer kampüslerinin önünde de DÖB DÖB 6 KASIM YAZILAMALARI kuþlamalarý yapýldý. Devrimci taleplerin ve sloganlarýn öðrenci 6 Kasým çalýþmalarýna ara vermeden devam eden DÖB, gençliðe ulaþmasý için DÖB çalýþmalarýna aralýksýz devam ediMimar Sinan Üniversitesi çevresine ve Beyazýt’ta yazýlamalar yor. Öðrenci gençlik 6 Kasým’larý Devrimci mücadeleyi yükyaptý. “6 Kasým’da Beyazýt Meydanýna”, “Kürt Halký Devrimle Özgürleþecek”, “Faþizme Karþý Kitlesel Devrimci Þiddet”, selten günler haline getirmek istiyorsa, aþaðýdaki talepleri sa“Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” yazýlamalarý yapýldý. Ay- vunmalý ve gerçekleþmesi için mücadele etmelidir. ÖZERK DEMOKRATÝK ÜNÝVERSÝTE! rýca bir çok noktaya da DÖB imzasý atýldý. BÜTÜN ÝKTÝDAR EMEÐÝN OLACAK! Bunun yaný sýra 3 Kasým sabahý Beyazýt’a üzerinde çeþitli KÜRT U LUSUNA KENDÝ KADERÝNÝ TAYÝN HAKKI! sloganlarýn ve 6 Kasýmdaki eyleme çaðrýnýn yer aldýðý kuþlaZÝN DAN LAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! malar yapýldý. Ýstanbul Üniversitesi iktisat bölümü ek binasýnda DÖB ise “DÖB Size Sesleniyor” baþlýklý bildiri daðýtýldý. (Dev rim ci Öð ren ci Bir liði) Öðrenci gençlik hareketi açýsýndan hýzlý bir sürece giriliyor,
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
19
Yeni Evrede
Devrimci Öğrenci Birliği
Mücadele Birliði
6 KASIM’DA MEYDANLARDA! Devrimci Öðrenci Birliði 6 Kasým’ý Denizlerden aldýðý kavga bayraðýný yükseklerde dalgalandýrarak ve sadece dar öðrenci sorunlarý konu alarak deðil; öðrencilerin de kurtuluþunun içinde olduðu tüm kapitalist sistemi hedef alan bir eylem gerçekleþtirdi. DÖB’ün eylemi saat 12.00’da Beyazýt otobüs duraklarýndan sloganlarla Beyazýt Meydaný’na yürünmesiyle baþladý. Beyazýt Meydaný’na yürüyüþ sýrasýnda DÖB kuþlarý yapýldý. Meydana geliniðinde “Ýþçi Sýnýfý, Halklar ve Tutsaklar Özgürleþmeden Öðrenci Gençlik Özgürleþemez” DÖB imzalý pankart açýldý. Eylem boyunca “Denizlerin Yolunda DÖB Saflarýna”, “Akademik Özgürlük Devrimle Kazanýlacak”, “Kürt Halký Devrimle Özgürleþecek”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”, “Ýki Üç Daha Fazla Vietnam Ernesto’ya Bin Selam”, “Ýktidar Dýþýnda Her Þey Hiçbir Þeydir” sloganlarý atýldý. Deniz ve Che’nin resimleri ise eylemimizin biçimiyle özünün nasýl uyumlu olduðunu gösteriyordu. DÖB’ün eylemine Devrimci Ýþçi Komiteleri de Lenin’in “Hükümet öðrenci gençliðe karþý asker yollarken, ilgisizce seyreden bir iþçi sosyalist adýna layýk deðildir. Öðrenciler iþçilerin yardýmýna geldiler, Ýþçiler de öðrencilerin yardýmýna gelmeliler.” sözünün yazýlý olduðu bir pankartla katýlarak destek verdiler. 6 Kasým eylemimiz Emeðe Ezgi Müzik grubunun Beyazýt Marþý’ný okumasýyla devam etti. Liseli DÖB’den bir arkadaþýmýz Nazým’ýn Zafere Dair þiirini okudu. Ardýndan DÖB’ün 6 Kasým metni okundu. Eylemimiz Çav Bella marþýnýn okunmasý ardýndan atýlan sloganlarla bitirildi. Devrimci Öðrenci Birliðinin 6 Kasým Beyazýt eyleminde okuduðu metin: Bugün 6 Kasým. 12 Eylül faþizminin, üniversitelerde devrimin sesini soluðunu kesmek için YÖK’ü kurduðu gün. Ama bugün, sadece bunu ifade etmiyor. Bugün ayný zamanda, öðrenci gençliðin faþizme karþý verdiði cesur kavgalarýn da günüdür. Sosyalizm bayraðýnýn yükseldiði ve devrim sloganýnýn, öðrenci gençliðin dilinde olduðu gündür. Yaþasýn DEVRÝM! Yaþasýn KOMÜNÝZM! 28 yýl önce kurulan YÖK, faþist devletin üniversitelerdeki kurumudur. YÖK’ün varlýk sebebi açýktýr: Devrimin ve devrimci mücadelenin yok edilmesi, bitirilmesi... Fakat ne 12 Eylül faþist darbesi bu topraklarda devrim mücadelesini bitirebilmiþtir, ne de YÖK, üniversitelerde devrimci mücadeleyi engelleyebilmiþtir. Emekçi çocuklarýna üniversite kapýlarýnýn kapatýlma süreci, bizzat YÖK eliyle sürdürüldü. Üniversitelerde binlerce öðrenci soruþturmalara uðrayýp, okullarýndan uzaklaþtýrýldý. Öðrenci gençliðin üniversitelerdeki her türlü
20
demokratik, devrimci etkinliði engellenmeye çalýþýldý. Ama tüm bunlara raðmen YÖK ve faþist devletin koruduðu sistem büyük bir buhran yaþýyor ve dünya kapitalizmi önlenemez bir þekilde çürüyor, yýkýlýyor. Türkiye tekelci kapitalizmi de uzun bir süredir, krizle sarsýlmaktadýr. Kapitalizm emekçilere ve giderek toplumun büyük çoðunluðuna devamlý saldýrarak; iþçilerin, emekçilerin, yoksul köylülerin, küçük esnafýn, iþçi-emekçi ve öðrenci gençliðin yaþam alanlarýný daraltmaktadýr. Kendi yaþamýný, ancak iþçi ve emekçilerin yaþamýný yok ederek sürdüren kapitalizm, daha fazla varlýðýný sürdüremiyor ve büyük bir çöküþ yaþýyor. Bu çöküþü; sokaklarda aç ve yoksul gezen milyonlarca iþsizden görebiliriz. Kepenk kapatan esnaftan, yoksulun yoksulu emekçilerden görebiliriz. Ýþsizlik kýskacýndaki gençlik ise bir baþka yan. Tüm bu yýkým ve çöküþe karþý sokaklarda devrim mücadelesi yükseliyor. Son dönemde üniversitelerde artan faþist saldýrýlar bunun kanýtýdýr. Her devrimci sürece ilk katýlan kesim olan öðrenci gençlik, böylesi bir dönemde saldýrýlara uðrayarak sindirilmeye, baský altýna alýnmaya çalýþýlmaktadýr. Ama tüm bu saldýrýlar boþuna! Öðrenci gençliðin devrimci mücadelesi engellenemez. Ve devrimci öðrenci gençlik tüm bu faþist saldýrýlara, kitlesel devrimci þiddet uygulayarak cevap vermelidir. Faþizme ve faþist saldýrýlara karþý verilecek mücadelenin yolu budur. Bizler Denizlerin yoldaþlarýyýz. Denizlerin davasý, davamýzdýr. Devrimci Öðrenci Birliði, iþçi sýnýfýnýn iktidar kavgasýnýn yanýndadýr. DÖB, iþçi sýnýfý, ezilen halklar ve devrimci tutsaklar özgürleþmeden, öðrenci gençliðin özgür olamayacaðýný düþünüyor. Denizlerin yoldaþlarý, bugün devrimi temsil ediyor. Öðrenci gençliði iþçi sýnýfýnýn, yoksul Kürt halkýnýn yanýnda iktidar kavgasýna çaðýrýyor. Sokaklarda yükselen bu sese kulak verin! Ýþçi sýnýfýnýn iktidar kavgasýnýn sesidir o! Ezilen ve sömürülen Kürt halkýnýn sesidir.! Geleceði yok edilen gençliðin, geleceði kendi ellerine almak için verdiði kavganýn sesidir! Devrimci tutsaklarýn her türlü baskýya karþý verdikleri mücadelenin ve devrime baðlýlýklarýnýn sesidir o! Bu ses Afrika’daki aç çocuðun çýðlýklarýný duyuyor ve çýðlýðý oluyor! Bu ses Filistin’in taþ generallerine, militanlarýna soluk oluyor ve onlarla büyüyor. Bu sese kulak verin! Bu ses DEVRÝMÝN sesidir. Devrimci Öðrenci Birliði, öðrenci gençliðe Denizlerin, Che’nin yolunu DEVRÝMÝ gösteriyor. DÖB (DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ)
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
Yeni Evrede
Devrimci Öğrenci Birliği
Mücadele Birliði
DÖB ANKARA’DA YÖK’Ü PROTESTO ETTÝ
12 Eylül faþist darbesinin ürünü olan YÖK’ün kuruluþ yýldönümü, Ankara’da da protestolarla karþýlandý. Sakarya Meydaný’ndan Yüksel Caddesi’ne yürüyen kitle, burada bir basýn açýklamasý ve peþinden sinevizyon gösterimi yaptý. “Eþit, parasýz, anadilde eðitim” þiarýyla toplanan siyasetler halaylar ve marþlarla eylemlerini sonlandýrdý. Bu kitlenin eylemini bitirmesiyle Yüksel Caddesi’ne gelen DÖB’lü öðrenciler, “Politik Özgürlük Kazanýlmadan Akademik Özgürlük Kazanýlamaz” pankartýný açtý. Halka seslenen DÖB’lü öðrenciler, öðrenci gençliðin tüm sorunlarýnýn çözümü için iþçi sýnýfýnýn ve yoksul Kürt halkýnýn yanýnda iktidar kavgasýna çaðýrdý. “Akademik Özgürlük Devrimle Gelecek”, “Denizlerin Yolunda DÖB Saflarýna”, “Dünya Emeðin Olacak”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak” sloganlarýný atan DÖB’lü öðrenciler, basýn açýklamasýný sonlandýrdý.
ÝSTANBUL’DA 6 KASIM YÖK PROTESTOLARI 6 Kasým... 12 Eylül faþizminin kurumlarýnýn üniversite ayaðý olan YÖK, ülkenin dört bir bucaðýnda protesto edilmeye devam ediyor. Bu yýl da Ýstanbul’da 6 Kasým protestolarýnýn adresi Beyazýt Meydaný ve Ýstanbul Üniversitesi idi. Saat 12.00’de otobüs duraklarýndan “Ýþçi Sýnýfý, Halklar ve Tutsaklar Özgürleþmeden Öðrenci Gençlik Özgürleþemez” pankartý açarak meydana gelen Devrimci Öðrenci Birliði (DÖB), öðrenci gençliðin özgürleþmesinin sosyalizmle gerçekleþeceðini söyledi. Bu esnada Ýstanbul Üniversitesi kapýsý önünde Eðitim Sen adýna bir basýn açýklamasý yapýldý. Yaklaþýk 30 öðretim üyesinin katýldýðý basýn açýklamasýnda YÖK’ün “asistan kýyýmý ve piyasalaþtýrma politikalarý” protesto edildi. Eðitim Sen 6 Nolu þubenin eyleminin bitmesini bekleyen DÖB, þiir ve marþlarla eylemini tamamladý. Bu esnada Ýstanbul Üniversitesi’nden sudan gerekçelerle atýlan öðrenciler “Demokrasi Nöbeti”nde idiler. 16 gündür Ýstanbul Üniversitesi önünde çadýr kuran öðrenciler, 54 kiþiye 14 yýl 9 ay uzaklaþtýrma cezasý verilmesini protesto eden açýklama yaptýlar. Hemen ardýndan yine otobüs duraklarýndan gelen “YÖK Karþýtý Öðrenciler”, Kürtçe yazýlý “Yökê Rake Zanîngehê Rýzgar Bike” pankartý ile kampüs kapýsýna doðru sloganlarla yürüdüler. Burada kampüsten pankartý ile gelen “Soruþturmalara ve Cezalara Son! Eþit Parasýz Bilimsel Anadilde Eðitim, YÖK’e Hayýr” öðrencilerle birleþen kitle, basýn açýklamasý yapmak üzere yeniden Meydana indiler. Eylemde, basýn açýklamasý da pankart gibi iki ayrý dilde idi. Basýn açýklamasý “parasýz eðitim, demokratik üniversite ve anadilde eðitim ve Kürt halkýnýn diðer haklarýnýn verilmesi” talebiyle son buldu. Eylemde sýk sýk ‘Beyazýt Goristan Jibo Faþistan’, ‘Eþit Parasýz Bilimsel Anadilde Eðitim’, ‘Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði’ ve ‘Ceylan Namýrýn’ sloganlarý atýldý. Liseli Öðrenciler de alanda, eylemde idiler ve bir basýn metni de onlar okudular. Beyazýt Meydaný’ndaki bir diðer eylem, Üniversite Öðrencileri imzasýyla Meydan’a gelen öðrencilerce yapýldý. “Üniversiteler AKP’ye Teslim Olmayacak” pankartý ile Beyazýt Tramvay Duraðýndan Beyazýt Meydaný’na yürüyerek baþladýlar eylemlerine. Meydan’da basýn açýklamasý yapan öðrencilere, Liseli Öðrenciler de destek verdi. Eylem basýn açýklamalarýnýn ardýndan tiyatro gösterimi ve müzik dinletileriyle sürdü. Sanatçý Ýlkay Akkaya da eyleme destek verdi. Beyazýt Meydaný’ndaki son eylem ise Genç-Sen’in düzenlediði basýn açýklamasý oldu.
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009
21
Yeni Evrede
Devrimci Öğrenci Birliği
Mücadele Birliði
MERSÝN’DE 6 KASIM 4 KASIM ÇARÞAMBA Devrimci Öðrenci Birliði olarak yine ayný yerimizde standýmýzý açarak DÖB imzalý bildirilerimizi sesli ajitasyon ve þiirlerle daðýttýk. Kampüs içerisinde Fakültelerin olduðu yerlere, yemekhane önlerine ve giriþ çýkýþlara DÖB afiþlerini yaptýk.
1980 faþist darbesinin ürünü olan YÖK’ün yýldönümü ülkenin dört bir yanýnda eylemlerle karþýlandý. Bizler de Mersin Devrimci Öðrenci Birliði olarak 6 Kasým’a günler öncesinden hazýrlandýk. 2 KASIM PAZARTESÝ Mersin Devrimci Öðrenci Birliði olarak Kampüs içerisinde afiþ çalýþmasý yaptýk. Devrimci Öðrenci Birliði imzalý “Kapitalizm Sömürü ve Soygun Demektir. Parasýz, Bilimsel, Anadilde Eðitim Sosyalizmde” yazýlý afiþlerimizi öðrencilerin yoðun olduðu bölgelerde, yemekhane giriþlerine, kafelerin olduðu bölgelere, fakültelerin giriþ kapýlarýna ve yol güzergâhlarýna yaptýk. Afiþ çalýþmamýz öðrencilerin yoðun ilgisiyle karþýlandý. Mersin Üniversitesi öðrenci örgütlerinden oluþan Devrimci Öðrenci Birliði’nin de içinde yer aldýðý Mersin Üniversitesi YÖK Karþýtý Birlik kuruldu. YÖK Karþýtý Birlik tarafýndan hazýrlanan bildiri yemekhaneler içinde, fakültelerde ve öðrencilerin yoðun olduðu bölgelerde daðýtýldý. Bildiride 5 Kasým’da yapýlacak olan yürüyüþ ve basýn açýklamasýnýn duyurusunun yaný sýra YÖK’ün üniversiteler üzerindeki baskýsýndan ve son dönemdeki öðrencilere yapýlan baskýlara yer verildi. 3 KASIM SALI Mersin Üniversitesi içerisinde saat: 11.30 sularýnda, öðrencilerin yoðun olduðu ve yemekhanenin bulunduðu bölge olan çarþýda DÖB standý açtýk. Bayraðýmýzý masaya astýk. Dergilerimiz, þiir kitaplarýmýz, Deniz ve Che posterleri olan standýmýz, öðrenciler tarafýndan ilgiyle karþýlandý. Standýmýzýn yaný sýra çarþý giriþ-çýkýþlarýna DÖB afiþlerimizi astýk. “Devrimci Öðrenci Birliði Size Sesleniyor” diye baþlayan bildirimizi okuyarak sesli ajitasyon yaptýk: “…Son nefesinde olan bu sistem, iþçi ve emekçi halk yýðýnlarý tarafýndan yok edileceði günün korkusuyla krizden çýkýþ yollarýný arýyor. Ve bunu bütün yaþama uygulayarak her geçen gün yoksulluðu ve açlýðý bizlere dayatýyor. Bu krizden çýkmak için iþçi ve emekçi halklarýn bütün yaþamsal ihtiyaçlarýna getirilen zamlardan biz, üniversite öðrencileri de har(a)çlara gelen zamlarla payýmýza düþeni aldýk…. Bu yoksulluðun, sefaletin kaynaðý kapitalizmdir. Onu ortadan kaldýrmadýðýmýz müddetçe, daha da yoksullaþacaðýz. Yok sayýlacaðýz!... Kapitalizmin bir parçasý olan, YÖK gibi kurumlardan kurtulmanýn tek yolu, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþ mücadelesine destek vermekle mümkündür. Bu yüzden diyoruz ki ‘Politik Özgürlük Kazanýlmadan, Akademik Özgürlük Kazanýlamaz.’ Parasýz, bilimsel- akademik, anadilde eðitim, ücretsiz eðitim, ücretsiz ulaþým, ücretsiz saðlýk hakkýmýz ancak Sosyalizmle mümkündür. Sizleri emeðin ve özgürlüðün dünyasý için mücadeleye, yarýna ve geleceðe kavuþmak için; Denizlerin yolunda Devrimci Öðrenci Birliði saflarýna çaðýrýyoruz!” Þiirler okuduk. Bildirilerimizi her yerde daðýttýk.
5 KASIM PERÞEMBE Devrimci Öðrenci Birliði’nin de içinde bulunduðu Mersin Üniversitesi YÖK Karþýtý Birlik olarak yürüyüþ için saat 12:15’te Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi önünde toplanýldý. DÖB afiþlerinden yaptýðýmýz dövizlerimiz ve DÖB yazýlý Deniz bayraðýmýzý açarak yürüyüþ saatine kadar þiirlerle, marþlarla tüm üniversiteye sesimizi duyurduk. 12.30’da baþlayan yürüyüþ sloganlarla fakülteler ve yemekhane önünden devam ederek Rektörlük binasýnýn olduðu Cumhuriyet Meydaný’nda son buldu. Meydan’a geldiðimizde basýn açýklamasý yapýldý. Açýklamada “12 Eylül darbesinden 28 yýl sonra üniversitelerimiz, hala bu darbenin ürünü olan YÖK tarafýndan yönetilmektedir. YÖK kuruluþundan bugüne üniversiteleri sermayenin ihtiyaçlarý doðrultusunda yeniden yapýlandýrmaya çalýþmaktadýr. Söz konusu yeniden yapýlandýrma giriþimleri son dönemde, Dünya Bankasý tarafýndan dikte edilen eðitim reformu projeleri ve bir Avrupa yüksek öðretim alaný yaratmayý amaçlayan Bologna süreci çerçevesinde yürütülmektedir. Uygulanan politikalar; eðitimi ve bilimi metalaþtýrmakta üniversiteleri þirketleþtirmekte, üniversite bünyesindeki iliþkileri vahþi rekabet üzerine inþa etmek, üniversite emekçilerinin iþ güvencesini yok etmekte, üniversiteyi geniþ halk kesimlerinin deðil egemenlere hizmet eden kurumlar haline getirmektedir” denildi. Basýn açýklamasýnýn ardýndan marþlar ve çekilen halaylarla eylem sonlandýrýldý. 6 KASIM CUMA YÖK’ün kuruluþ yýl dönümü olan bugün de Rektörlük binasýnýn olduðu Cumhuriyet Meydaný’nda Eðitim Sen’in basýn açýklamasý vardý. Bizler de Devrimci Öðrenci Birliði olarak destek verdik. Basýn açýklamasýnýn öncesinde Eðitim Sen üyelerinin üniversite içerisine alýnmayarak eylem engellenmeye çalýþýldýðý açýklandý. Yapýlan açýklamada “YÖK’ün kuruluþu ile birlikte vakýf üniversiteleri adý altýnda paralý üniversiteler kurulmuþ kamu üniversiteleri ise öðrencilerden alýnan har(a)çlarla adým adým paralý hale getirilmiþtir. Bir yandan ýrkçý-gerici düþüncelerin gençlik üzerinde yaygýnlaþtýrýlmasý için hâkim düzenin aktarým kayýþý haline gelerek bir üniversite modelinin inþasýnda önderliðe soyunan bu kurul diðer yandan da geride kalan 28 yýllýk süreçte sermayenin istekleri doðrultusunda yeniden yapýlanma, paralýlaþtýrma ve piyasalaþtýrma uygulamalarýnýn da öncülüðünü üstlenmiþtir. Yaþanan deðiþim üniversiteyi toplumdan koparmakta, sermayeye ve siyasal iktidarlara daha da yaklaþtýrmaktadýr” denildi. Basýn açýklamasý sloganlarla son buldu. Mersin Devrimci Öðrenci Birliði
DEĞİŞİKLİK: YAYINEVİMİZİN TELEFON VE FAKS NUMARALARI DEĞİŞMİŞTİR. YENİ NUMARAMIZ AŞAĞIDAKİ GİBİDİR TEL-FAX : 0 212 533 32 57 E-POSTA: info@mucadelebirligi.com, mucadelebirligi@hotmail.com
22
151. Sayý / 11 - 25 Kasım 2009