S253

Page 1

İDAMLAR BİZİ YILDIRAMAZ

Siz ki; titrettiğiniz darağacını siz ki; fırsat vermediniz cellada Siz ki; karanlığı yaran üç şimşek oldunuz Siz ki; haykırdınız kahrolsun faşizm diye Siz ki; yüreğimize, bilincimize, öfkemize gömüldünüz Mücadelemize ad oldunuz...

13 MART SAVAŞÇILARINI UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ!

13Mart 1982’de güneş sabaha karşı darağacında can veren üç komünist işçinin üzerine doğarken tarih acımasız yazgısını bir kez daha doğruladı. Bu ölürken çoğalanların, öldürürken yok olanların yazgısıdır. Nasıl ki, kölelerin esir bedenlerinin üstünde yükselen Roma İmparatorluğu, üzerine çıplak bedenleri ve çelik yürekleriyle yürüyen Spartaküsleri çarmıha germekle, ne Roma’nın o ihtişamlı saraylarını, ne

de meydanlarında aç aslanlara insan yedirilen arenalarını yıkılmaktan kurtaramadıysa; nasıl ki döktüğü kanları Papa’nın kutsal beyaz etekleri altına süpüren Engizisyon mahkemesi, Bruno’yu yakarak öldürmeye mahkum ederken, yanan bedenden yükselen özgürlük çığlığını engelleyemediyse; nasıl ki Sen nehrini günlerce Paris komüncülerinin kanlarıyla kızıla boyamak, burjuvaziyi kokuşmuşluktan ve iğrençlikten ve üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran proleter devrim hayaletinden kurtaramadıysa; nasıl ki toplama kampları, gaz odaları, et çengelleri Alman faşistlerini, işçi sınıfının demir yumruğundan koruyamadıysa; ne 13 Mart’ta 3 komünist işçinin idamı, ne de hayata geçirilen diğer katliamlar, saldırılar, faşist devleti döktüğü kanda boğulmaktan kurtaramayacaktır 26 Şubat - 12 Mart 2014 / S 253 / 1 TL

FABRİKALAR TARLALAR SİYASİ İKTİDAR HER ŞEY EMEĞİN OLACAK

HÜKÜMET İSTİFA İKTİDAR HALKA GREÝF ÝÞÇÝLERÝ FABRÝKAYI ÝÞGAL ETTÝ

Hadýmköy ve Dudullu’da kurulu fabrikalarda Çuval üretimi yapan Greif (Sunjüt) iþçileri, TÝS görüþmelerinde ücret zammý, sosyal haklarýn verilmesi ve taþeron çalýþmanýn kaldýrýlmasý taleplerinin kabul edilmemesi üzerine 10 Þubat günü fabrikayý iþgal etti. Greif iþçileri yaklaþýk bir yýldýr DÝSKTekstil Sendikasý’nda örgütlenmeye baþladý. Amerikan sermayeli Greif’in Türkiye yönetimiyle sendika arasýnda 6.sý gerçekleþen TÝS görüþmeleri sýrasýnda iþçilerin ücret zammý, sosyal haklarýn verilmesi ve taþeron çalýþmanýn kaldýrýlmasý talepleri konusunda olumlu sonuç alýnamadý. Greif iþçileri taleplerinde o-

ODTÜ Ahmet Atakan'ın Yolunda

Tarihin İtici Gücü C.Dağlı

2

Öğle saatlerinden itibaren Hazırlık Binası önünde toplanmaya başlayan öğrenciler "Gökçek Rantın, ODTÜ Ahmet Atakan'ın Yolunda" pankartıyla okul içinde bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Fizik Fakültesine gelindiği zaman ise çimlerine, ODTÜ'ye destek eylemlerinde Antakya'da polis tarafından katledilen Ahmet Atakan'ın anısına bir fidan diktiler. Burada bir basın açıklaması yaptılar. Dikilen bir fidana Ahmet Atakan'ın adını verip adına hazırlanan ODTÜ kimliğini astılar üzerine. Basın açıklamasında, 40 yıl önce Denizlerin, Sinanların, Taylanların elleriyle diktikleri ağaçları kesen ve 100.Yıl Mahallesi sakinlerinin evlerinin dibinden geçirilen yola karşı mücadeleye devam edeceklerini söylediler. Basın açıklamasının ardından öğrenciler,

Şimdiki Sloganımız Ne Olmalı Taylan Işık

4

Cenevre Konferansı Sonuçlandı Ali Varol Günal

Çanakkale, Gaziantep, Trabzon, Antakya, Antalya, Kocaeli, Ýzmir, Muðla, Eskiþehir, Bursa, Ankara, Adana, Samsun, Sakarya... Uzayýp giden bu liste baþbakan R.T.Erdoðan’ýn ses kaydýnýn ortaya çýkmasýnýn hemen ardýndan eylem çaðrýsý yapan iller... Tabi buna Ýstanbul’un Kadýköy, Kartal, Bakýrköy, Þiþli, Gazi, Okmeydaný, Sarýgazi’sini de eklersek tandýk bir tablo ile karþýlaþýyoruz. Haziran ayaklanmasýnda 81 il sokaða dökülmüþtü. Bugün ise 70 ilde eylem çaðrýsý yapýldýðýný öðreniyoruz. Halk, iktidarýn her gün bir yenisi çýkan yolsuzluklarýna göz yummuyor. Hemen her yerde “Ýktidar Halka” pankartlarý ardýnda öfkesini haykýrýyor. Devletin buna tepkisi gecikmiyor. Kadýköy baþta olmak üzere Ýzmir, Ankara, Eskiþehir’de polis olanca þiddetiyle saldýrýyor. Devlet, halkýn ayaða kalkmasýna karþý kendini can havli ile savunuyor, saldýrýyor. Ýyice yozlaþmýþ, çürümüþ, zayýflamýþ iktidarý devirmek için sokaða, eyleme! Ne diyor iþçi çocuklarý: “SÝZ SALLAYIN BÝZ YIKARIZ!”

Editör

lumlu bir adým atýlmayýnca iþ yavaþlatma ve fabrikayý iþgal eylemi gerçekleþtirdi. Greif iþçilerinin iþgal eylemi ikinci gününden itibaren destek ziyaretleri ile devam ediyor. Fabrikanýn pencerelerine“Emeðimiz ve Onurumuz için Direniyoruz”, fabrika giriþ kapýsýnda “Bu Daha Baþlangýç Mücadeleye Devam” yazýlý çuval bezden pankartlar astýlar. Fabrika giriþ kapýsý da çuval balyalarýyla kapatýlmýþ durumda. Ýþçiler misafirlerini de genelde fabrika giriþinde karþýlýyor ve aðýrlýyor. Fabrikada sýk sýk “Taþeronluk sistemine, kölece çalýþmaya hayýr!”, “Ýþçiler burada hükümet nerede!”, “Ýþçilerin birliði sermayeyi yenecek!”, “Bu Daha Baþlangýç Mücadeleye Devam” sloganlarý atýlýyor. 5

SÖZÜN BİTTİĞİ YER Dün, 24 Þubat’ta ortaya çýkan/çýkarýlan ses kayýtlarý Türkiye’nin, düzenin ve onu temsil eden her þeyin, kurumlarýn, kadrolarýn, hükümetin nasýl derin bir çürüme içinde olduðunu bir kez daha ortaya çýkardý. “Hükümet meþruluðunu yitirmiþtir.” Bu söz varlýk nedeni düzeni korumak olan bir gerici partiye, CHP’ye ait. Her zor durumda hükümetin payandasý olmayý, onu düþtüðü durumdan çekip almayý kendine görev sayan bu gerici parti dahi artýk “hükümetin meþruluðu kalmadý” diyorsa burjuva egemenliðin nasýl bir çürüme ve çöküþ içinde olduðunu varýn siz düþünün. Yolsuzluk, rüþvet, çürüme, hýrsýzlýk diz boyu. Türkiye tarihi böylesine hiç tanýk olmamýþtý. Emekçi sýnýflar ise, kendilerini açlýða, yoksulluða, iþsizliðe mahkum edenlerin; vergilerle, zamlarla, cezalarla yaþamý kendilerine çekilmez kýlanlarýn hýrsýzlýktan, rüþvetten, yolsuzluktan kazandýklarý tarif edilmez paralarla nasýl bir sefahat sürdüklerini ibret ve büyük bir öfkeyle izliyorlar. 3

yağmurlu havaya rağmen kalabalık kitleyle A4 kapısına doğru tekrar yürüyüşe geçti. Yol boyunca sloganlar atıldı. Sloganlarla A4 kapısına gelen öğrencilere polis saldırdı. Polis geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine kapının hemen yanında, yolun üzerinden geçen üst geçit öğrenciler tarafından işgal edildi. Üst geçitte asılı Gökçek ve Erdoğan pankartları söküldü ve okulun girişinde yakıldı. Yoldan geçen arabalar da öğrencilere korna çalarak destek verdi. Yola inen bir grup öğrenci de AKP'in seçim kamyonunu ateşe verdi. Ardından polis TOMA ve akreple tekrar A4'ün önüne geldi. Bir saat kadar daha devam eden çatışma sonrasında polis çekilince öğrenciler de eylemlerini sonlandırdı. ODTÜ-DÖB

5

Yeni Bir Ayaklanma Mayalanıyor Özgür Güven

9

Ukrayna: Sokağa İnen Sİyaset Sinan Kaleli

11


2

MÜCADELE BİRLİĞİ

TARÝHÝN ÝTÝCÝ GÜCÜ

BA ŞY AZ I

C. Dağlı

İşçi sınıfı hareketi ve işçilerin devrimci partisinin dünyayı değiştirme devrimci rolüne karşı güvensizlik yaratma biçiminde bir anlayış, emekçilerin ve yığınların arasında geliştirilmek isteniyor. İdeolojik saldırı, proletarya hareketine karşı dünya çapında sürdürülen gerici genel saldırının bir ifadesidir. İdeolojik saldırıyla amaçlanan sonuç birkaç yönlüdür. Varılmak istenen sonuç; işçi sınıfının, sınıfların kaldırılması hedefiyle burjuvaziyi devirme devrimci görevlerini önemsiz göstererek, emekçi halk yığınlarının proletaryanın önderliğinde hareket etmesini engellemek, emekçileri birbirinden koparılmak, zayıf düşürülmek ve böylece ezen burjuva sınıfın ezilen sınıflar üzerindeki egemenliğini güven altına almak. Küçük burjuvazi bu ideolojik saldırıya, proleter bakış açısına “dar sınıf bakış açısı”, sınıf ilişkilerinin marksist çözümlemesine, “dar sınıf analizi”, emekçi sınıfın pratik mücadelesine de “dar sınıf mücadelesi” diyerek katıldı. Burjuvaziyle, onun kurumlarıyla uzlaşma peşinde koşanlar, hedefledikleri uzlaşmacı, toplumsal anlaşmayı gerçekleştirmek için tamamen öznelci bir anlayışla görüş geliştiriyor. Sonuç olarak, işçi sınıfının tarihte oynayacağı devrimci role ve öncülüğüne karşı geliştirilen bu görüşler, emekçi kitleleri, burjuvazinin peşine takılmaya ve onun egemenliği altında kalmaya götürür. Küçük burjuvazinin, sınıflara, sınıflar ilişkisine ve sınıflar mücadelesine yaklaşımı basit bir yaklaşımdır. Görüş açısı derinlikli bir kavrayıştan ve teorik tutarlılıktan uzaktır. Biraz olsun derinlikli bakabilmeyi başarsaydı, kapitalist toplumun iki sınıfından birinin insanlığın geleceğine yön verebileceğini anlardı. Ve proletaryanın toplumsal varlık koşulları nedeniyle sınıflı topluma son verecek yetenekte tek sınıf olduğunu kabul ederdi. Ezilen sınıfların içinde yalnızca işçi sınıfı kapitalizmin ezdiği tüm yığınları kurtarabilir. Tarihin gelişiminden söz eder, fakat gelişmeyi tarihin itici güçlerinden ayrı olarak ele alır. Tarihin itici gücü sınıf mücadelesidir. Sınıflar yalnızca sınıf kavası yoluyla ortadan kaldırılır. Sınıf savaşımının en yüksek biçimi politik savaşımdır. Proletaryanın politik savaşımı, bu savaşımı yürütme yeteneğine sahip olan devrimci komünist parti önderliğinde sonuca götürülür. İşçi sınıfının devrimci karakteri, burjuvazinin devam ettirdiği, üretimin kapitalist niteliğini ortadan kaldırmasından ileri geliyor. Kapitalist niteliğinden kurtulan toplumsal üretim tam ve engelsiz bir gelişim gösterir. Sosyalizm, dünyada nesnel bir güçtür. Bir çok ülkenin sosyalizmden uzaklaşmasına rağmen, sosyalizmde ısrar eden ülkelerin varlığını sürdürüyor olması, sosyalizmin dünyada nesnel bir güç olduğunun somut kanıtıdır. Belirli ülkelerin sosyalizmden geri gidişleri, sosyalizmin dünyada nesnel bir güç olduğu gerçeğini değiştirmiyor. İnsanlık tarihinde yeni bir gelişme ileri bir çıkış olan sınıflı toplumdan sınıfsız topluma devrimci geçiş sürecinin önemi yeterince kavranabilmiş değil. Dünya genelindeki devrimci süreç son yirmi yıldır yeni bir ivme kazandı. Kapitalist dünyayı alt üst eden küresel ayaklanma, sosyalizmin dünyada genel olarak bir yükseliş içinde olduğunu ortaya koyuyor. Kapitalizme karşı küresel başkaldırıyı, uluslararası devrimci işçi hareketi sonal sonucuna götürür. Küresel başkaldırı, dünya devriminin gelişmesi, dünya genelinde doğmuş olan devrimci süreç hedeflerimizi gerçekleştirmemiz için uygun uluslararası bir ortam yaratmıştır. Emekçiler doğmuş olan yeni koşullarda iktidarı ele geçirip devrimci bir iktidar kurmakla kalmayacak, devrimi daha ileriye götürebileceklerdir. Dünya devrimci işçi hareketi uluslararası devrimci komünizmin daha yüksek bir bilinç ve daha yüksek devrimci nitelik yönünde gösterdiği gelişme çok belirgindir. İşçi hareketi ve sosyalizmin pratik deneyimiyle donanmıştır. Mücadele ve örgütlenme alanında ileri bir yetkinlik düzeyini temsil ediyor. Olaylara, çevresine ve dünyaya çok daha bilinçlice bakıyor. En karmaşık uluslararası gelişmeleri çözümleyecek bir teorik yeteneğe sahiptir. Evet, bu hareket, hedefleri yönünde güvenli adımlarla yürüyebilir. Kapitalist dünyayı alt üst edebilir ve başarıdan başarıya koşabilir. Devrimci bir örgüte dayanan, emeğin sermayeye karşı verdiği mücadelenin pratik sonuçlarından yararlanan bilinçli, kararlı, tutarlı bir savaşım yürüten proleter sınıf karşısındaki burjuva güç ne denli iyi örgütlenmiş olursa olsun, onun üzerinde kesin bir zafer sağlayabilir. Devrimci sınıf, sınıflı tarihe son verecek ve sınıfsız tarihi başlatacak güçtedir. Ezilen ve sömürülen kitleler kolektif sorunlarını etkin bir güç, savaşan bir güç, devrimci bir güç olarak çözebilirler. Burjuvazinin devrilmesi, toplumun bütünlüklü olarak dönüştürülmesi bu yolla gerçekleşir. Amaca varmak için yığınlar güçlerini devrimin bir dayanağı, sınıf kavgasının, dolayısıyla tarihin itici gücü olarak kullanmalıdır. Kapitalizme karşı mücadele vereceklerine, onunla uzlaşanlar, egemenlere dokunmadan, sosyal ilişkilerde değişim olsun istiyorlar. Bu çevreler reformlar uğruna mücadele eğilimlerini teorik bir temele oturtma çabası içinde görülüyorlar. Teorileri kapitalist üretim ve değişim biçiminin çok sağlam olduğu, dolayısıyla değişen koşullara ayak uydurduğu görüşüne dayanıyor. Sosyal ekoloji üzerine görüşleriyle tanınan Murray Boochin, kapitalizme egemen olan yasaları bir kenara iterek şu basit yorumu yapmıştır: “Kapitalizm maddi açıdan çok dayanıklıdır.” Kapitalizmin 2008’de patlak veren ve halen süren büyük ekonomik krizi ve şiddetlenen, yoğunlaşan ve genişleyen sınıf mücadelesini, sistemi sarsan gelişmelere karşı hiç de korunaklı ve dayanıklı olmadığını açığa çıkarmıştır. Diyalektik materyalist dünya görüşüne sahip olmayanlar ya da aynı anlama gelmek üzere ondan uzaklaşanlar, ulaşmaz sınıf karşıtlıkları temelinde ilerleyen bir toplumda kapitalist üretimin zorunlu olarak ekonomik krizlere doğru ilerlediğini kavrayamazlar. Bu üretim biçimi kendi yükseliş dinamiklerini kendisi üretir. Büyük ekonomik kiriz, burjuva üretim hakkında kullanılan tüm “dayanıklı” belirlemelerinin ne kadar dayanaksız olduğunu ortaya sermiştir. Biraz daha geniş düşünenler, kapitalizmin kriz içinde ilerlediğini ve maddi temelinin sağlam olması sonucu içine girilen zor durumları atlatabildiğini ileri sürüyor. Bu tez, kapitalizmin hareket yasalarının basitleştirilmiş yorumuna dayanıyor. Kapitalizm varolan ekonomik krizlerini atlatsa bile, bu daha büyük, daha derin ve daha yıkıcı krizlere yol açmak üzere olur. Üstelik her seferinde krizi atlatacak araçları azaltarak yapar bunu. Burjuvazi gelinen noktayı şu çarpıcı ifadeyle özetliyor: “Krizi yönetemedik.” Onlar krizi yönetemiyor ama kriz onları oradan oraya sürüklüyor. Ekonomik kriz kapitalizmin iç çelişkilerini keskinleştirmiş ve eski toplumun dağılma sürecini hızlandırmıştır. Uluslararası devrimci işçi hareketinin taktiği, doğmuş olan ortamdan yararlanıp bu süreci kesin sonucuna götürmektir.

İDAMLAR BİZİ YILDIRAMAZ

26 Şubat - 12 Mart 2014

Seyit Konuk, İ.Ethem Coşkun, Necati Vardar... Onlar, 82 faşist darbesinin idam Onlar, darağacındaki ilk işçi fidanlarıydı... Seyit Konuk, 1958'de Tokat'ta doğdu ve daha henüz çok genç yaşta mücadeleye atıldı. Genç yaşına rağmen Tariş fabrikalarında çalıştığı dönemde tüm işçilerin saygısını kazanmış ve bilinçli bir sınıf önderi olmuştu. Ünlü Tariş barikatlarının ve direnişlerinin komünist savaşçısı ve önderlerinden biriydi o. Grev çadırlarına saldıran faşistlere karşı savaşırken yoldaşı Nusret Korkmaz'ı ölümsüzlüğe uğurlamış, kendisi de yaralanmıştı. İbrahim Ethem Coşkun, 1959 Antep doğumluydu. O da Seyit yoldaşı gibi oldukça genç, hatta çocuk denebilecek bir yaşta devrimci mücadelenin içine girmişti. Dokuma tezgahlarının genç çırağı İbrahim Ethem, dokuma işçilerinin sendikal örgütü olan İplik-İş'in örgütlenme faaliyetlerinde aktif olarak yer almıştı. Daha sonraları İzmir Birleşik Maden-İş'in şube başkanlığını yürüt-

Ýzmir’de 13 Mart Çalýþmalarý Tüm Baskýlara Raðmen Devam Ediyor 12 Eylül sonrasý idam edilen Tariþ iþçisi üç komünist iþçiyi anma çalýþmalarý devam ediyor. Ýbrahim Ethem Coþkun, Seyit Konuk ve Necati Vardar için yapýlacak olan anma yürüyüþüne Ýzmir’de yapýlan çaðrý çalýþmalarý saldýrýlara raðmen sürüyor. 17 Þubat Pazartesi günü “Denizlerden Seyitlere Ýdamlar Bizi Yýldýramaz- Mücadele Birliði” baþlýklý 13 Mart Perþembe günü saat 18.30’da Ýzmir Konak YKM önünden baþlayacak olan yürüyüþe ait çaðrý afiþleri yapýldý. Konak, Varyant, Ýkiçeþmelik, Üçyol, Göztepe, Agora, Karataþ, Güzelyalý, Küçükyalý bölgelerinde afiþ çalýþmasý yapýldý. Konak’ta afiþ çalýþmasý yapan arkadaþlarýmýz Sýla Aktaþ ve Erdi Kaya gözaltýna alýndý. Afiþlerin uygunsuz yerlere yapýldýðýný söyleyen güvenlik þube polisleri tüm tartýþmalara raðmen arkadaþlarýmýzý gözaltýna alarak Kemeraltý Karakolu’na götürdü. Afiþlerin belli bir kýsýmýna el koyan polis; gözaltý tutanaðý tuttu. Karakolda bekleme süresince ve gözaltýna alýnma sýrasýnda arkadaþlarýmýz sözlü taciz edildi. Kemeraltý karakolunda tutulan gözaltý tutanaðý ve yazýlan 189 TL para cezalarýnýn ardýndan arkadaþlarýmýz serbest býrakýldý. 19 Þubat Çarþamba günü Konak ilçesinde yapýlan afiþ çalýþmamýz yine saldýrýya uðradý. Ama çalýþmalar hýz kesmeden devam etti. 20 Þubat Perþembe günü Üçkuyular, Fahrettin Altay, Basmane, Tepecik, Narlýdere, Narbel, Balçova bölgelerine ve 2. Ýnönü Mahallesine afiþ çalýþmalarýmýzý yaptýk. Balçova Ýnciraltý Kavþaðýndaki bilbordlara afiþ yapmak isteyen arkadaþlarýmýza zabýta tarafýndan müdahale edildi ve afiþleri yýrtýldý. Yaklaþýk 15 kiþilik zabýta ve polis afiþ yapan 2 arkadaþýmýzý engellemeye çalýþtý. Onlarý durduramayýnca afiþleri yýrtmaya kalktýlar. Bir polis, ‘siz hangi yaþadýþý örgütü üyesiniz’ diye sorduðunda, aldýklarý cevap þu oldu: ‘Ali Ýsmail Korkmaz örgütündeniz bizler. Hatýrladýnýz mý? Hani þu Eskiþehir’de Gezi olhaylarý sýrasýnda sen ve senin gibiler döverek öldürdüler bir genci. Biz onun yoldaþlarýyýz, birer Ali Ýsmail’iz. Ýþte bu örgüt Ali Ýsmail’in katillerinden hesap sormak için var.’ Bu cevap karþýsýnda yapabildikleri tek þey para cezasý kesip gitmek oldu. 22 Þubat günü ise Ýzmir’de Tariþ direniþinin önemli merkezlerinden olan emekçi semti Gültepe’deytik. Tariþ iþçisi üç yoldaþýmýz için 13 Mart günü yapacaðýmýz anma etkinliðine katýlým çaðrýsý yaptýk. Ana cadde üzerinde ajitasyon konuþmalarý yaparak hem gazetemizin daðýtýmýný yaptýk, hem de 13 Martçýlarý anlatan bildirilerimizin daðýtýmýný. Çalýþmamýz sýrasýnda yol güzergahýndaki kahvelere konuþmalar yapmak için girdik. Mahalle halký tarafýndan olumlu tepkilerle karþýlaþtýk. 13 Mart savaþçýlarýmýzýn isimlerini ve mücadelelerini tanýyan insanlarla karþýlaþtýk. 13 Mart günü Ýzmir Buca Zindanýnda idam edilen üç iþçi yoldaþýmýz Ýbrahim Ethem Coþkun, Seyit Konuk ve Necati Vardar’ý anmak için düzenleyeceðimiz yürüyüþe tüm Ýzmir halkýný davet ediyoruz. Mücadele Birliði-Ýzmir

Seyit Konuk

Necati Vardar

İ. Ethem Coşkun

müştür. Necati Vardar, 1960 İzmir doğumlu yoldaşımız diğerleri gibi bir işçi idi ve sendikal çalışmalar içinde komünist bir pratik yürütüyordu. Evet, üçü de proleterdi, her üçü de komünistti... İşçi sınıfı mücadelesinin en önünde yürüdüler. 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü, üç işçi önderini darağacında katlederken, proletaryanın kendi mücadelesini ölüm pahasına sahiplendiğini kanıtlamış oluyordu. Darağacında öldürmek istediği işte, proleter bilincin geldiği bir aşamaydı.

8 MART CUMARTESİ GÜNÜ ANTEP AYIŞIĞI SANAT MERKEZİ DÜZTEPE’DE 8 Mart Cumartesi günü Antep Ayışığı Sanat Merkezi Düztepe'de yapacağı etkinliğe çağrı yaptı. Yaptığı çağrıda: “8 Mart 1857 yılında New York'ta kadın dokuma işçileri, ağır çalışma koşullarına karşı 8 saatlik iş günü ve erkek işçilerle aynı işi yapmalarına rağmen az ücret almalarına karşı eşit işe eşit ücret talebi ile greve çıkar ve fabrikayı işgal ederler. Fabrikanın patronu polisler aracılığıyla fabrikayı kundaklaması sonucu 119 kadın yanarak can verir. 1910 yılında da Sosyalist Enternasyonal Kongresinde konuşan Clara Zetkin 8 Mart’ın gösterdiği gerçeğin, kadınların hem sınıf olarak hem de cins olarak sisteme karşı bir duruş sergilediğini vurgulayarak 8 Mart'ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilmesini ister ve öneri kongredekiler tarafından alkışlarla kabul edilir.” “Bizler de 8 Mart’ın devrimci içeriğinin farkında olarak; 8 Mart emekçi kadınların kapitalizme karşı mücadele günüdür. 8 Mart emekçi kadınların hem cinsel olarak sömürülmeye hem işçi ve emekçi olarak ve ulusal olarak sömürülmeye karşı başkaldırı günüdür. Bugünü anlam ve önemine uygun bir şekilde anmak ve mücadelemizi yükseltmek için, tüm halkımızı 8 Mart Cumartesi günü Gencolar düğün salonunda düzenleyeceğimiz etkinliğe davet ediyoruz.” AÇILIŞ KONUŞMASI SİNEVİZYON GÖSTERİMİ ŞİİR DİNLETİSİ TİYATRO AYIŞIĞI SANAT MERKEZİ MÜZİK GRUBU Tarih: 8 Mart Cumartesi Saat : 19.00 Yer : Gencolar Düğün Salonu 3. kat (Düztepe Çamlık Parkı Yanı)


26 Şubat - 12 Mart 2014

MÜCADELE BİRLİĞİ

R Ö T SÖZÜN BÝTTÝÐÝ YER EDİ

İnter net Sansürüne Karşı Taksim'de

Günler öncesinden torba yasa içinden internete sansür getiren yasa ile ilgili protesto eyleminin 28 Şubat’tta yapılması planlıyordu. Yasanın Cumhurbaşkanı tarafından onaylamasının ardından protesto eylemi, 22 Şubat’ta gerçekleşti. Sosyal medya üzerinden yapılan çağrılara özellikle katılan gençler, saat 19.00’da İstiklal Caddesi Fransız Konsolosluğu önünde toplanarak Taksim Meydanı'na yürümek istediler. Polis, TOMA ve akreplerle meydan ve çevre sokaklarını kapatmıştı. Yürüyüşe geçen kitlenin önünü kesen çevik kuvvet ekibi, kitlenin üzerine dirak gaz bombaları ve plastik mermi yağdırdı. Polisin sert saldırısında yere düşen bazı gençlerin yerlerde sürüklendiği, tekme ve coplarla azgınca saldırdığı görüldü. Ardından TOMA’dan sıkılan tazikli su ile kitle dağıtılmaya çalışıldı. Dağılmayan kitle bu defa ara sokaklarda tekrar toplanmaya başladı.

Mis Sokak'ta havai fişeklerle polise cevap verildi. Sokaklardan tekrar çıkan kitle İstiklal Caddesi üzerinde her toplanışında, aynı saldırılar yaşandı. Gençler polise taş ve havi fişeklerle karşılık verdi. Sıraselviler'e sıçrayan çatışmalar eski Taksim Hastanesi önünde barikat kurularak devam etti. Çatışmalar boyunca “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam”, “Her Yer Taksim Her Yer Direniş”, “Hırsız Tayip” sloganları sık sık atıldı. Eyleme Greif işçileri de pankartları ile katıldı. 2’si Greif işçisi, 37 kişi tartaklanarak ve darp edilerek gözaltına alındı. 35 kişi gece saatlerinde serbest bırakılırken bir kişi ertesi gün serbes bırakıldı, bir kişi de araması olduğu gerek-

çesi ile tutuklanarak cezaevine gönderildi. Demirören önünde bir eylemci onlarca çevik tarafından sıkıştırılıp darp edilirken, tepki gösteren kitle içinde bir Mücadele Birliği okuru gözaltına alınmaya çalışıldı ve darp edildi. Tomaya takılmış olan ve görüntü almaya çalışan kamera ise tahrip edildi. Akşam gelen bir haber ise, İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi'nin polise Beyoğlu ve çevresinde herkesi, her yeri ve her aracı arayan bir yetki vermesi oldu. 20 Mart'a kadar Beyoğlu'nda OHAL ilan edildi. Taksim, Sıraselviler çevresinde gece geç saatlere kadar süren çatışmalarda aralarında muhabirlerin de olduğu onlarca kişi yaralandı. Eylem Toma ve saldırılarıyla zaman zaman da eylemcilerin alana hâkimiyetiyle devam etti. Barikatlar kuruldu, ateşler yakıldı. Çatışmalar gece geç saatlere kadar sürdü.

İzmir'de Bir Sansür Eylemi ve Çağrı 22 Şubat günü çağrıcılarından birinin de DÖB olduğu, onaylanan sansür eylemi için Sevinç Pastanesi önünde bayraklarımız ve pankartlarımızla yerimizi aldık. Diğer siyasi çevrelerle ortak bir eylem yapabilmek amacıyla (o an orada görebildiklerimizle) ayaküstü denebilecek tarzda kısa bir toplantı aldık. Biz, Taksim merkezli çağrının İzmir ayağı olarak, "yasaklı alanları zorlamalıyız. Birazdan Taksim'e saldırı başlar. Böylelikle hem İstanbul'a destek sunmuş oluruz, hem de bu yasaya karşı gereken cevabı vermiş oluruz" diyerek öneride bulunduk. Toplantıya ESP, Kaldıraç, Anarşistler, SDP, Halkevleri, TKP' den sadece ESP ve Kaldıraç bize destek verdi. Diğer kurum temsilcileri ise genel olarak "biz sadece çağrı vardı,

geldik. Hazırlıklı değiliz. Kitlemizi yasaklı mey dan la ra yönelterek kırılmasına neden olmayız." dediler. TKP ve Halkevleri ise daha geri noktadan, “Kıbrıs Şehileri Caddesinde yoğun bir insan kalabalığı var. Kitlelerden ayrı yürürsek sesimizi duyuramayız. Yasaklı meydanlarda kimse yok" dediler. Bizim tüm ısrarımıza rağmen “en azından Lozan Kapısına yür ü y e l i m , böylelikle trafiği de kapatmış oluruz” dememize rağmen kabul etme-

Ahmet Atakan Doğum Gününde Yeniden Anıldı

16 Şubat Pazar günü saat 14.00'te Antakya Armutlu’da binler yeniden sokaktaydı. Bu kez Ahmet Atakan'ın doğun günü için sokaklara inen insanlar sloganlarla sokaklara yeniden can verdi. Aylardan sonra yeniden Armutlu sokakları acının ve öfkenin merkezi oldu. Atakan ailesinin çağrısıyla, Ahmet Atakan sokağında bir araya gelen insanlar, yürüyüşe, anne Emsal Atakan'ın, bugün de kendilerini yalnız bırakmayan insanlara teşekkürüyle başladı. Uğur Mumcu Bulvarı’na doğru başlayan yürüyüşte binler sloganlarla yürüdü. Armutlu Sokağı boyunca duraksayarak ilerleyen kitle Abdullah Cömert'in duvar resmi önüne geldiğinde “Abdullah Cömert Ölümsüzdür” sloganıyla onu da andılar. Yürüyüş boyunca “Ahmet Atakan Ölümsüzdür”, “Ağlama Anne Evlatların Burada”, “Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak”, “Bu Daha 2 Haziran’da İstanbul’daki Gezi Parkı gösterilerinde E-5 otoyolunu trafiğe kapatmak isterken, iki aracın çarpmasıyla can veren Mehmet Ayvalıtaş’ın ölüm görüntülerine ulaşıldı. Kazadan bir gün sonra Örnek Mahallesi Şehit Hayrettin Yıldırım Polis merkezinin “Olay yerine ait MOBESE kaydı yoktur” dediği, ardından savcılık ile mahkeme arasında

diler. “Gazi İlköğretim önündeki caddeyi bari kapatalım” ısrarımız sonucunda bunda karar kılındı. Bu esnada TKP temsilcisi “biz yol kapatmayı doğru bulmuyoruz, o yüzden yol kapatma eyleminde yer almayacağız” diyerek toplantıdan ayrıldılar. Sonuçta Kıbrıs Şehitleri üzerinden Alsancak sahili ve Gazi İlköğretim okulu önündeki cadde trafiğe kapatılarak tekrar Sevinç Pastanesi'nde yapılan açıklama ile eylem bitirildi. Tüm devrimci- demokrat çevrelere çağrımızdır: Bu eylemleri adeta Tavaf'a dönmüş olan Kıbrıs Şehitleri sarmalından çıkaralım. Yasaklı meydanlara yürüyelim. Mücadelenin ancak zor yöntemleri öne çıkarılarak önünün açılabileceğini düşünüyoruz. Gelin birlikte hareket edelim. Mücadele Birliği- İzmir

Başlangıç Mücadeleye Devam” sloganları atıldı. Uğur Mumcu Bulvarı'ndan mezarlığa doğru giderken AKP seçim aracı kitleyi provoke etti. Yuhalamalarla seçim aracının üzerine doğru koşmaya başlayan kitleyi gören araç alandan büyük bir hızla kaçtı. Tekrar toparlanan kitle mezarlığa doğru yürüyüşüne devam etti. Mezarlık yakınlarında Ahmet Atakan’ın abisi Süleyman Atakan basın açıklaması yaparak kardeşi hakkında henüz başlamamış olan hukuki sürecin başlaması için ellerinden geleni yapacaklarını, peşini bırakmayacaklarını söyledi. Basın açıklamasının ardından mezarlıkta bir anma yapıldı. Armutlu gençliğinin aldığı kararla yürüyüşe devam eden kitle yeniden Armutlu’ya yürüdü. Ahmet Atakan Sokağına gelindiğinde yürümek isteyen kitlenin önü kesildi. Yürümek için direten gençler ve yolu kesenler arasında yaşanan kısa arbedenin ardından kitle, BP’ye kadar yürüdü. Burada atılan sloganların ardından eylem sona erdi.

Dün, 24 Þubat’ta ortaya çýkan/çýkarýlan ses kayýtlarý Türkiye’nin, düzenin ve onu temsil eden her þeyin, kurumlarýn, kadrolarýn, hükümetin nasýl derin bir çürüme içinde olduðunu bir kez daha ortaya çýkardý. “Hükümet meþruluðunu yitirmiþtir.” Bu söz varlýk nedeni düzeni korumak olan bir gerici partiye, CHP’ye ait. Her zor durumda hükümetin payandasý olmayý, onu düþtüðü durumdan çekip almayý kendine görev sayan bu gerici parti dahi artýk “hükümetin meþruluðu kalmadý” diyorsa burjuva egemenliðin nasýl bir çürüme ve çöküþ içinde olduðunu varýn siz düþünün. Yolsuzluk, rüþvet, çürüme, hýrsýzlýk diz boyu. Türkiye tarihi böylesine hiç tanýk olmamýþtý. Emekçi sýnýflar ise, kendilerini açlýða, yoksulluða, iþsizliðe mahkum edenlerin; vergilerle, zamlarla, cezalarla yaþamý kendilerine çekilmez kýlanlarýn hýrsýzlýktan, rüþvetten, yolsuzluktan kazandýklarý tarif edilmez paralarla nasýl bir sefahat sürdüklerini ibret ve büyük bir öfkeyle izliyorlar. Ortaya çýkan hýrsýzlýðýn, rüþvetin emekçi sýnýflarda, gençlikte, yoksullarda, ezilenlerde tarifsiz bir öfke ve kýzgýnlýða yol açtýðýndan kuþku yok. Tunus halký, kendi hýrsýzýna duyduðu öfkeyle ayaklandý. Mýsýr halký, kedi hýrsýzýna duyduðu öfkeyle ayaklandý ve hýrsýzlarýn iktidarýný yýktý. Halklar her yerde ekmeklerini çalanlara, onlarý her þeyden yoksun býrakanlara büyük bir öfke duyuyorlar, harekete geçiyorlar, isyan ediyorlar, ayaklanýyorlar. Türkiye iþçi sýnýfý, emekçiler, gençlik, kadýnlar, Kürt halký ve Aleviler bu hükümete ve hükümetin temsil ettiði devlete, bütün bunlarý þahsýnda özetleyen RTE’ye öfke ve kýzgýnlýðýný görkemli bir ayaklanmayla ortaya koydu. Dün ayaklanma esnasýnda kitlelerin ortak sloganý olan “Hükümet Ýstifa” þiarý bu gün ortaya çýkan hýrsýzlýk ve bu hýrsýzlýðýn çapý karþýsýnda çok daha geçerlidir. Gerici parti CHP’nin bile hükümetin istifasýný istemesi ne çok þey anlatýyor! Artýk sözün hükmünü yitirdiði yerdeyiz. Sözün bir anlamý kalmadý. Emekçi sýnýflarýn, dinci faþizmin baskýlarýndan, teröründen býkanlarýn öfke ve kýzgýnlýklarýna tercüman olmanýn zamaný. Haziran Halk Ayaklanmasýnýn en anlamlý sloganlarýndan biri, hatta birincisi, “Bu Daha Baþlangýç Mücadeleye Devam” idi. Yani bir devrim baþlamýþtý ve o devrim sürecekti. Devrimin sürdüðünü artýk çýplak gözle de görebiliyoruz. Sorun, hareket halindeki ve harekete geçmeye hazýr güçlere doðru politik hedef göstermek üzere onlarýn önünde yürümektir. Bunun yolu öncelikle giriþken ve uyanýk olmaktan geçiyor. Beklemeyelim, “baþkalarý ne diyor” atýllýðýna düþmeyelim. Bir pratik adýmý kýrk kez ölçüp biçmenin, uzun uzun hesap-kitap yapmanýn deðil, harekete geçip görmenin zamaný. Giriþip görelim; devrimci dönemde bir leninistin hareket biçimi böyle olmalý. Arkamýzda ders aldýðýmýz, almýþ olmamýz gereken görkemli Haziran Halk Ayaklanmasý var. Politik hedefler konusunda kafamýz net olduktan sonra yapýlacak tek þey giriþip görmektir. Cüretle hareket etmek, inisiyatif almaktan korkmamak, ileri atýlmak, çaðrýlar yapmak. Ýþte devrimci dönemin içine girdiðimiz þimdiki aþamasýnýn bizden talep ettikleri budur.

Ali İsmail'in Annesi Taksim'de

Eskişehir’de Haziran ayaklanmasında sokak ortasında sivil polis ve faşistler tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi İstanbul’a geldi. Aile Gezi Parkı'nı dolaşmak istedi, polis her zaman ki gibi Gezi Parkı'nı kapattı. Meydanın etrafı sivil polisler ve çevik ekiplerince işgal edildi. Aile meydanda sivil polislerce durduruldu. Aileye destek olmak için gelen yüzlerce genç “Ali İsmail Korkmaz Ölümsüzdür”, “Anne Ağlama Evlatların Burada” diye sloganlarla destek oldu. Aile Gezi Park’ını gezmek istedi. Polis sadece aileye parkı gezmek için izin verdi. Parkın dışında kalan gençler ailenin gelmesini beklerken, polis gençlere saldırdı, meydandan uzaklaştırmaya çalıştı. Ama gençler aileyi beklemeye devam etti. Emel Korkmaz, parka girerken polisin kendilerini tehdit ettiğini söyledi. “Biz parka girdiğimizde, polis, durmayın, durursanız gözaltına alacağız sizi” dediğini belirtti. Neden ise parkın merdivenlerinden kendilerini bekleyen gençlere el sallamaları. Emek Korkmaz tepkisini şu sözlerle dile getirdi: "Rezalet bu. Ne yaptık, katliam mı yaptık? Bu ülkeyi soyanları gözaltına almıyorlar da bizi mi gözaltına alacaklar? Hem de Gezi Parkı'na geçtik diye, el salladık diye...” Parktan gözyaşları içinde ayrılan Emel Anne, arkasında yüzlerce gençle birlikte Galatasaray Lisesine yürüdüler. Ailenin yanında Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray taraftarları vardı. Anne Korkmaz, “Buraya Ali İsmail gelmeliydi ben değil. Alişim'in çok sevdiği takım bizi davet etti. Gezi Parkı olayları sırasında oğlumu kaybettik. Ama binlerce Ali İsmail oldu. Acı hissediyorum ben. Gittiğim her yerde sadece acı hissediyorum. Ali İsmail'i hissediyorum" diye konuştu. Aile ertesi gün de Yoğurtçu Parkı’nda buluşarak Fenerbahçe’nin maçını izlemeye gitti.

Mehmet Ayvalıtaş Nasıl Öldü

‘kaybedildiği’ ifade edilen MOBESE kayıtları, nihayet ortaya çıktı. Radikal gazetesinin yayınladığı habere göre, görüntülerde, Mehmet Ayvalıtaş ve kuzeni Seyit Kartal’ın da aralarında bulunduğu bir grup gencin önce E-5’in bir yönüne kestikleri, sonra diğerini kesmek için karşı şeride geçtikleri görülüyor. Ayvalıtaş ve arkadaşları-

nın ‘Dur’ işaretlerine rağmen, iddianameden kendisinden hiç söz edilmeyen bir aracın hızla gelerek, Ayvalıtaş ve Kartal’ın yanından geçtiği ve iki gencin savrulduğu görülüyor. Daha sonra da hızını alamayan bir taksinin iki gence çarptığı, taksiyle çarpışan minibüsün de yaralı haldeki gençlerin üzerine düştüğü

3

görülüyor. 3 Haziran'da polisin hazırladığı tutanakta “Mustafa Kemal Mahallesi 0-1 Güney yanyol 6 No’lu üst geçit civarında meydana gelen ölümlü trafik kazasına istinaden istenilen MOBESE görüntüleri ile ilgili olarak yapılan kontrollerde bahse konu olayın meydana geldiği yer ve civarında MOBESE kamerası olmadığından istenilen görüntüler temin edilememiş” deni-

yor. Yok denilen bu görüntüler, kamuoyundaki tepki üzerine, daha sonra ‘bulunarak’ dosyaya girdi. Ancak bir önceki duruşmada, savcılık ile mahkeme arasında ‘kaybolduğu’ ifade edildi. Öte yandan, Ayvalıtaş Davası’nı hazırlayan savcılık, o tarihte görüntüleri izlemediği için, iki gence ilk çarpıp kaçan araca iddianamede yer verilmedi.


4

MÜCADELE BİRLİĞİ

ŞİMDİKİ SLOGANIMIZ NE OLMALI?

Ta y

l an

Işık

Meclis, daha doğrusu hükümet, son günlerde yasa üzerine yasa çıkarıyor. İnternet yasası, HSYK ile ilgili değişiklik öngören yasa, Ordunun üst kademesini hükümete bağlayacak yasa değişiklikleri, MİT yasası gibi daha pek çok yasa sayılabilir. Takip etmek güç; çok da gerekmiyor. Önemli olan şu soruya doğru yanıt vermek: Hükümet, neyin hazırlığını yapıyor. İlk bakışta yanıtı kolay ve hazır bir soru gibi duruyor. Elbette seçimleri kazanmak için ve çatıştığı dinci tarikata karşı önlem alıyor. Ancak böyle bir yanıt tek yanlı ve dar görüşlü bir bakış açısını yansıtır. Seçimler, güç dengelerini değiştirmez ama zaten değişmiş güç dengelerini somut ifadeye kavuşturur; o kadar. Yasa çıkarmak ise, savaşan bir tarafın güç dengelerini kendi lehine çevirme çabasının ifadesidir. Çok açık, Haziran Halk Ayaklanmasının ve şimdi üstüne gelen ekonomik krizin yeni dalgasının emekçi sınıflar, birleşik devrim lehine değiştirdiği güçler dengesini hükümet, faşist baskı yasalarıyla kendi ve sermaye sınıfı lehine değiştirmeye çalışıyor. Polise Ankara'da üç milyon kişiyi istediği anda istediği yer ve zamanda arama yetkisi veren mahkeme kararı buna bir örnektir. Dahası bu karar emsal teşkil etmeye başladı. Ankara'daki mahkemelerden sonra İstanbul'dan da benzer karar çıktı. MİT'e yeni yetkiler tanıyan ve MİT'i Başbakan'ın özel örgütü haline getiren yasa bir başka örnek. İnternet, HSYK ile ilgili yasalardan söz etmeye gerek yok. Bunlar iç savaş yasalarıdır. Devlet ve hükümet, dinci tarikatla “savaş” kisvesi altında gerçekte dinci faşizmin yasal temellerini güçlendirecek, devrimin toplumsal güçlerini baskı altına alacak, onların üzerinde terör estirecek hazırlıklar yapıyor. Dinci tarikatla girişilen iktidarı paylaşma savaşı ve seçimleri kazanma amacının burada elbette payı, rolü var ama bunlar ancak ikinci derecede hesaba katılabilecek etkenlerdir. Temel amaç, iç savaşı kazanarak çökmekte olan ve güçlü bir devrim tehdidi altında olan düzeni, sermaye sınıfı egemenliğini yıkımdan korumaktır. Düzenin tüm kurumlarının, devletin, şimdi basit bir adamla özdeşleşmiş olmaları, hükümet ve devletin, ana çizgilerini ortaya koyduğumuz politikalarını o basit adamla özdeşleştirmeye götürmemeli insanı. Devrimin gelişimi, bunun somut biçimi olarak Haziran Halk Ayaklanması sınıf savaşını o derece sadeleştirdi ki, basit, vasat bir adamı düzenin simgesi halinde öne çıkardı. Haziran Halk Ayaklanması ne kadar gerçekse, yeni bir Haziran'ın gelmesi o kadar kaçınılmazdır. Marx, Fransa'da sınıf savaşlarını incelerken, bir ekonomik kriz ne kadar kesinse bir devrim de o kadar kesindir diyerek ekonomik krizlerle devrimler arasındaki sıkı bağı kesin biçimde ortaya koymuştu. Haziran Halk Ayaklanması'nın pratik bir süreç olarak başlattığı birleşik devrim, hızla yeni bir aşamaya, yeni bir halk ayaklanmasına doğru yol alıyor. Leninist Parti, yaklaşan seçimlerde izlenmesi gereken politikayı “Aktif Boykot” olarak belirlerken işte bu sınıf ilişkileri ve güçler dengesini temel aldı. “Aktif Boykot” politikası, hükümetin ve devletin ayaklanmayı önlemek, devrimi bastırmak üzere aldığı önlemlere ek olarak kitlelerin dikkatini ayaklanmadan seçim sandığına çevirme politikasına karşılık Leninist Partinin kitleleri ayaklanmaya, devrime hazırlama genel politikasının özel bir parçasıdır. Ezilen ve sömürülen kitleleri, emekçi sınıfları devrime, ayaklanmaya hazırlamak, her şeyden önce onları devrimin temel sorunu hakkında açık bir fikre sahip kılmayı gerektirir. Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur, politik iktidarın, ardından ekonomik iktidarın, yani tüm iktidarın ele geçirilmesi sorunudur. Demek ki, şimdi, yani seçim süreci boyunca “Aktif Boykot” politikası çerçevesinde ezilen, sömürülen kitlelere harekete geçmeleri, isyan etmeleri, ayaklanmaları çağrılarıyla birlikte temel hedeflerinin “İktidar” olması gerektiği anlatılmalı. Tam da bu nedenle, emekçi sınıflar ve devrimin diğer bütün toplumsal güçlerine “Devrim ve Halk İktidarı” sloganıyla gidilmelidir. Leninistler, seçimler gibi “özel bir dönem”den günü kurtarmak için değil, geleceğe hazırlanmak, ezilen kitleleri geleceğe, yani bir halk ayaklanmasına hazırlamak için yararlanacaklar. Bu politik yol başarıyla izlendiğinde gelecek ve zafer işçi sınıfının, onun devrimci komünist partisinin ve devrimin diğer toplumsal güçlerinin olacak. Öyleyse bir kez daha: “Devrim ve Halk İktidarı” şiarıyla ileri

Bosna İşçi eylemleriyle Sarsılıyor

4 Şubat’tan beri Bosna-Hersek’in hemen tüm kent ve büyük kasabaları geniş katılımlı gösterilerle sarsılıyor. Ülke “gözlerden ırak”bir şekilde muazzam halk hareketlerine tanık oluyor. “Ekonomik talepler” temelinde başlayan kitle hareketi bir anda tüm ülkeye yayıldı. Tüm kantonlarda halk meclisleri, geniş katılımlı toplantılar (“plenumlar” yapıyor, kararlar alıyor. Bu bir kalkışma! Kalkışma, Bosna-Hersek’in en büyük sanayi kenti olan Tuzla’da, özelleştirmelere ve devlete ait fabrikaların kapatılmasına karşı başladı. Binlerce işsiz işçi sokaklarda yerini alıp kitlesel bir şekilde sokaklarda kalarak işgal hareketine yön verdi. Gösteriler ve kitlesel protestolar çabucak Bosna’nın 30’dan fazla kentine yayıldı. Bu kentler arasında başkent Saraybosna, Zenika, Mostar, Yayce, Briçko, Doboj ve Srebrenitsa da bulunuyor. Dört bölgesel kantonun (Tuzla, Zenika, SarayBosna ve Bihaç) yönetimi istifaya zorlandı. Zenika, Tuzla, Mostar ve Saraybosna’da hükümet binaları ateşe verildi. BM bir yıl önceki verilerine göre resmi işsizlik oranı %44; işsiz gençler de eklendiğinde %75. Bosna’da kitle hareketinin ulusal ve etnik bölünmeye karşı birlik çağrısı, işçi sınıfı karakterli taleplerdir. Fabrikalarının satılmasına karşı aylarca grev gözcülüğü yapan işçiler, alamadıkları aylıklarının ödenmesi, sigortalarının yatırılması ve özelleştirme kararının geri alınması talepleriyle 4 Şubat’ta sokaklara indi. Binlerce işçi onlara katılınca hareket kitlesel işgalle büyüdü. 7 Şubat’ta işçiler hükümet binalarına yüklenerek yerel yönetimin istifasını istedi. Yerel hükümetin istifasından sonra biraraya gelen kitleler “Tuzla Kantonu Yurttaş ve İşçileri Açıklaması”nı yayımladılar. “Bugün Tuzla’da yeni bir gelecek yaratılıyor” diye başlayan açıklama, 6 madde halinde çözüm önerileri getiriyordu. Bu hareketi ülkenin geri kalanı izledi. Başkent dahil kantonlarda halk meclisleri oluştu. Doğrudan demokrasinin araçları olarak “plenumlar”(büyük toplantılar) yapıldı. (Bkz. http://bhprotestfiles.wordp-

ress.com) “plenum” herkesin sadece tek bir oyunun olduğu, kimsenin kimseyi temsilen oy kullanamadığı bir örgütlenme biçimi olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Siyasal ve iktisadi duruma yönelik tartışmaların yapıldığı toplantıların sonucunda deklerasyonlar yayımlanarak kanton yönetimlerinin yerine getirmesi için talepler oluşturuluyor. 23 Şubat’ta Tuzla Kanton Yönetimi, “plenum”un taleplerinden bazılarını kabul ederek, sözkonusu oluşumların gücü hakkında bir fikir edinmemizi sağamış bulunuyor. 5 yılda bir seçimlerle oluşan düzenin yozlaşmayı bağrında taşıdığı düşüncesi toplantılarda yaygın. Bu nedenle “doğrudan demokrasi”uygulamasıyla kendilerini yönetmek istediklerini vurguluyorlar eylemciler. Yayımlanan bir TV programında (Bkz.http://bhprotestfiles.wordpress.com/2014/02/23/video-bosnia-today-is-a-plenum/) “plenumlar nerden geliyor” sorusuna verilen cevap ilginç: “Plenumların kökü işçi protestolarıdır!” Bosna’da işçi ve emekçi yığınlar, plenumları bu yüzyılın “konseyleri/sovyetleri”olarak yaratıyor görünüyorlar. Bizde forumlar, Bosna’da plenumlar, başka ülkelerde kuşkusuz başka biçimler... insanlık kendi geleceğni kendi ellerine almanın araçlarını yaratma yolunda ilerliyor!

Hama Þehri Maan Köyü’de Alevi Katliamý

Aleviler Suriye’nin Hama þehri Maan Köyü’nde yaþanan Alevi katliamýný protesto etti. Galatasaray Meydaný’nda kitlesel basýn açýklamasý yapan Aleviler Antakya sýnýrýna yürüyerek Suriye’deki katliamý protesto edecekleri duyurusunda bulundu. 15 Þubat Pazar günü saat 13.00’de Galatasaray Meydaný’nda kurumlarýnýn pankartlarýyla toplanan Alevi örgütleri Suriye’de gerçekleþtirilen katliamý protesto ettiler. Eyleme Pir Sultan Abdal Kültür Derneði, Alevi Bektaþi Federasyonu, Alevi Kültür Dernekleri, Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneði, Hacýbektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý, Divriði Kültür Derneði, Garip Dede Dergahý, Özgür Demokratik Alevi Derneði, Þahkulu Sultan Dergahý, Dersim Dernekler Federasyonu, Kangal Dernekler Federasyonu, Ýkitelli Cemevi, Arnavutköy Cemevi, Baðcýlar Cemevi, Hacý Bektaþ-ý Veli Kültür ve Tanýtma Vakfý adýna ortak basýn açýklamasý yapýldý. Alevi Kurumlarý adýna açýklamayý Sultan Abdal Kültür Derneði Genel Baþkaný Kemal Bülbül okudu. El Kaide, El Nusra çetelerinin AKP ve ABD desteðiyle Suriye’de Alevilere, Rojava’da Kürt halkýna karþý gerçekleþtirdiði katliamlarýn soykýrým derecesine ulaþtýðýný, AKP, ABD ve eli kanlý çetelerin insanlýða karþý suç iþlediðini belirten Bülbül, “Suriye’de savaþ yoktur, katliam vardýr. Savaþ taraflar arasýnda olur. Suriye’de katledilen Alevilerin ve mazlum halklarýn silahý, tanký, topu yoktu” diyerek sivil halka yönelik bir katliam oluþuna dikkat çekti. “Suriye’de katliam yapan El Kaide, El Nusra gibi cani sürüsü AKP hükümeti ile iþbirliði içinde katliamlarý yürütüyor. Týrlar dolusu silah ve mühimmatý AKP’den alan katiller Suriye’deki katliamý bu silahlarla yapýyor. Ýnsan kesmek, yakmak, tecavüz etmek, akla hayale gelmeyecek zalim ve canice yöntemleri kullanan katil sürüsünün Maraþ, Madýmak, Çorum katliamlarýný yapanlarla ne kadar benzediðini de görüyoruz” diyen Bülbül, Gezi eylemine katýlanlara “Çapulcu” diyen Baþbakan’ýn 7 gencin katliamýndan da sorumlu olduðunu belirtti. Suriye’deki Alevilerin katledilmesinin sadece Alevilerin sorunu olmadýðýný bir insanlýk sorunu olduðunu ifade eden Bülbül tüm siyasi partileri ve kitle örgütlerini bu katliama karþý tepki göstermeye ortak bir tutum almaya çaðýrdý. Bülbül Alevi kurumlarý olarak Suriye’dek vahþete ve soykýrýma karþý Antakya’ya Suriye sýnýrýna yürüyerek tepkilerini dile getireceklerinin de duyurusunu yaparak sözlerini tamamladý. Eylem “Suriye Halký Yalnýz Deðildir”, “Katil El Kaide Ýþbirlikçi AKP” sloganlarý atýlarak ve Tünel yönüne yürünerek eylem bitirildi.

“Savaş Yanlısı Kore” Yalanları Şubat ayı sonunda ABD ve Güney Kore, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti -Kuzey Kore- kıyılarında ortak askeri tatbikata başlayacak. Geçtiğimiz yıl bu savaş oyunlarına 12.000 ABD askeri, Güney Kore askerleri ve Kore eski sömürge derbeyi Japonya'nın askeri birlikleri katılımıştı. Kore yarımadasındaki gerilimi dindirmek isteyen KDHC bir takım jestlerde bulundu. 1950-1953 savaşında bölünmüş olan aileleri buluşturmak için Güney'le anlaştı. ABD'den de Kuzey'de bir işgal provasını -yıllık savaş “oyunu”nu- askıya almasını istedi. ABD savaş tatbikatını iptal etmeyi kabul etmedi. Bundan bir hafta sonra Birleşmiş Milletler'de özel olarak toplanan komisyon, her türlü insan hakkının ihlale uğratıldığını bildiren sert bir rapor yayınladı.

26 Şubat - 12 Mart 2014

Bu komisyon nereden geldi? Bu, ABD kongresi tarafından 2004'te çıkartılan bir yasaya yanıt olarak kurulmuştu. Kansas senatörü Sam Brownback'in sponsor olduğu bu tasarı, "Kuzey Kore İnsan Hakları Hareketi" ismiyle yayınlanan beyanname sonrası kurulmuştur. "Yükselişe geçen muhafazakar günlüğünü" yayınlamaya hazırlanan şimdiki Kansas valisi Sam Brownback, ABD'nin Hıristiyan hakları kahramanı olarak görülmekte (NY Times, Şub, 13). Söz konusu hareket, Dışişleri Bakanlığında Jay Lefkowitz başkanlığında "Kuzey Kore'de insan hakları" isimli özel bir ofis tarafından ortaya çıkarılmıştır. Lefkowitz Washington Post tarafından "duygusuz neo-muhafazakar" olarak özetlenmektedir. Kendisi bu göreve George W. Bush'un ulusal güvenlik danışmanı Condolezza Rice tarafından getirilmiştir. Kendisinin başka bir iş tanımı ise BM

tarafından KDHC'nin kötülenmesine finans sağlamaktır. Hatırlamamız gereken nokta şu ki; artık BM tarafsız bir dünya organı değildir. 1950 yılında milyonlarca Korelinin ölümü ve Kuzey'in yıkımıyla sonuçlanan ABD saldırısına BM oylaması onay vermiştir. O zamandan beri tekrar yapılanmaya çalışan KDHC, kahramanca savaşmış ve ABD'yi ateşkese ikna etmiştir. Ayrıca unutmamak gerekir ki 2002 yılında, tamamen asılsız bir şekilde, devlet bakanı Colin Powell BM'e Irak'ın kitle imha silahları bulundurduğuyla "kanıtlar" sunmuştur. Fakat bu sadece ABD'nin Irak'a "şok ve dehşet" isimli dev saldırısının başlangıcıydı. BM asla Dünya halklarına karşı ABD emperyalizminin birçok suçunu kınamak için bir forum görevini üstlenmemiştir. Bu komisyonun ABD'nin Güney Kore işgaline devam etmesine karşı "insan hakları" adı altında düşünmeden kararlar veren kurum olmaya hakkı yoktur. Workers.org'dan çevrilmiştir

Venezuela Devrimi Yoluna Devam Ediyor Venezuela'da karşı-devrimciler, daha önce Nisan ayındaki başkanlık seçimlerinin ardından sokaklara inmeye çalıştı. Çatışmalar oldu. Geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu arada eylem yapmaları için bazı kesimlere para dağıtan ABD'li birinin video görüntüleri hareketin arka planı hakkında epey açıklayıcı olmuştu. Derken geçtiğimiz Kasım ayında yapılan yerel seçimlerde belediyelerin %75,5'ini kazandı Bolivarcı devrim. Üstelik bu seçimler öncesinde “ekonomik sabotaj” eylemleri yoğunlaşmış, uluslararası sermayenin tipik faaliyetleri ile ülke istikrarsızlığa sürüklenmeye çalışılmıştı. Devrimin buna tepkisi olağanüstü yasa çıkarmak, fiyatlar üzerinde tavan uygulamalarını devreye sokarak yoksul kesimleri korumak, yabancı sermaye üzerinde denetim kurmak oldu. Karşı-devrimciler 12 Şubat günü, “Zafer Savaşı”nın yüzüncü yıldönümü ve Gençlik Günü kutlamalarında başkente doğru kitlesel bir yürüyüş düzenlediler. Bu yürüyüş esnasında hükümet binalarına saldırıldı, metro tahrip edildi, Halk Bakanlığı ve Venezuela Devlet Televizyonu saldırıya uğradı. Olaylar 2002'deki darbenin tekerrürü gibiydi. Genç devrimciler barışçıl eylemlerle bu yürüyüşü protesto etti. Çatışmalar çıktı. Üç genç öldü, 60'dan fazlası yaralandı. Karşı-devrimci hareketin sorumlularından “Halk İradesi Partisi” başkanı Lopez, ki ABD Harvard Üniversitesi ve Kenyon Koleji mezunudur ve eski Kolombiya başkanı faşist Uribe ile yakın ilişkileri vardır, “yönetimdekileri defedeceğiz” demeçleri veriyordu. Üç gencin öldürüldüğü olaylar sırasında ortalıktaydı. Hakkında yakalama kararı vardı, aranıyordu. 19 Şubat'ta teslim oldu. Tutuklandı. ABD “muhalefetle diyalog” çağrıları yapıp tüm tutukluların serbest bırakılmasını isterken, “bay Lopez'in tutuklanması uluslararası arenada olumsuz sonuçlara yol açabilir” diyordu. ABD kendi adamını açıktan savunmuş oluyordu böylece. Başkan Maduro tüm bunları “küstah ve kabul edilemez talepler. ABD yönetimi için 'insan hakları' demek sağcıların suç işleme hakkı demek. ... Bizi hiçbir güç durduramayacak. Venezuela'da gücümüzün sonuna kadar barışı ve demokrasiyi savunacağız” sözleriyle yanıtladı. Maduro, 17 Şubat'ta Latin Amerika başkanlarına ABD hükümetinin tehditlerinin kınanması çağrısında bulundu. 23 Şubat'ta karşı-devrimciler yine sokaklardaydı. Özellikle Kolombiya sınırındaki Tachira eyaletinin başkenti San Cristobal gösterilere sahne oldu. Aynı akşam yaptığı konuşmada başkan Maduro göstericilerin darbe ortamı yaratmaya çalışan faşistler olduğunu söyledi. 24 Şubat için başkent Caracas'ta eyalet valileri ile buluşacak olan Maduro'nun muhalefet lideri ile de görüşmesi bekleniyor. Venezuela'da karşı-devrimciler umutlarını tümden tüketmiş değil. Fakat tüm emperyalist desteğe ve ekonomik sabotaja rağmen Bolivarcı iktidarı deviremedi. Devrim, enerjik adımlarla yoluna devam ediyor. Görünen o ki Venezuela devriminin arafı çok uzun sürecek!


26 Şubat - 12 Mart 2014

GREİF GÜNLÜĞÜ

Ýþgalin Ýkinci Günü 11 Þubat günü fabrika önünde gerçekleþtirilen basýn açýklamasýnda iþçi Ferhat Alsaç, fabrikada taþeron ve kadrolu iþçi olarak 1500 kiþinin çalýþtýðýný belirti. Bir yýldýr sendika üyesi olduklarýn hatýrlatan Alsaç, “ve bugün toplu sözleþme görüþmelerinde bizleri hiçe sayýp; taþeron sistemini ve kölelik koþullarýný bize dayattýklarý için, bir kez daha ayný silaha baþvurduk. Ve fabrikamýzý iþgal ettik” dedi. Ferhat Alsaç iþçilerin taleplerini, fabrika bünyesindeki taþeron þirketlerde çalýþan tüm iþçilerin kadroya geçirilmesi, ücretlerin yükseltilmesi, sosyal haklarýn tanýnmasý olarak sýraladý. Ýþgalin 8.Günü 17 Þubat günü iþgal eyleminin 8. gününe giren iþçiler, fabrikada kalýyor ve çuvallar üstünde uyuyorlar, tüm gün fabrikanýn etrafýnda nöbet tutuyorlar, yemeklerini yemekhanede yiyip sabah sporu yapýyorlar. Fabrikanýn etrafýný pankartlarla donatan iþçiler, ara ara sloganlar atýyorlar. Bir diðer iþçi iþgal eylemlerinin çok iyi gittiðini, sonunda patronun geri adým atacaðýný haklarýný kabul ettireceklerini anlatýyor. Ýþçilerin temsilcisi, patronla, müzakerelerin sürdüðünü, geri adým atýldýðýný ancak, taþeron sistemin kaldýrýlmasý ile ilgili uzlaþmazlýklarýn olduðunu söylüyor. Ýþçiler taþeronun tamamen kaldýrýlmasýný ve bunun garanti altýna alýnmasýný istiyorlar.

Ayrýca farklý bölümlerde çalýþan konfeksiyon, dokuma gibi alanlarda çalýþan iþçilerin fabrikaya gelerek eyleme katýldýklarý görüldü. DÝSK Önünde Ýþçiler, akþam Þiþli Camii Duraðý’ndan DÝSK Genel Merkezi’ne yürüyüþ yaparak, DÝSK yöneticilerine “DÝSK yetkiyi iþçiden alýr” diyerek iþçilere sahip çýkmasý çaðrýsýnda bulundu. Greif fabrikasýnda iþçilere dayatýlan taþeron sistemi ve kölelik

koþullarýna dur demek için 8 gündür direndiklerini söyleyen Ergin Yýlgýn, iþverenin toplu sözleþme görüþmelerindeki dayatmalara karþý tek çareyi iþgal eyleminde bulduklarýný belirtti. Her türlü bedeli göze alarak üretimi durdurup fabrikayý iþgal ettiklerini anlatan Yýlgýn, direniþlerine sendikalar, meslek odalarý, devrimciler ve demokratlar destek verirken, üye olduklarý DÝSK-Tekstil sendikasý ve DÝSK yöneticilerinin kendilerine sahip çýkmadýðýný söyledi. Ýþgalin ikinci gününde DÝSK-Tekstil sendikasýnýn Þirinevler’deki binasýna iþçilerden bir heyet gönderdiklerini belirten Yýlgýn, DÝSK-Tekstil Sendikasý Genel Baþkaný Rýdvan Budak’a gelecekleri saati haber vermelerine raðmen, tabelasý sökülmüþ halde bulduklarýný sendika önünde kendilerini kilitli demir kapý karþýladýðýna dikkat çekti. Bunun üzerine yaþanan durumu aktarmak ve destek istemek için DÝSK’in Þiþli’deki Genel Merkezine gittiklerini dile getiren Yýlgýn, buradan da olumlu bir yanýt alamadýklarýný ifade etti.

9. Gün Greif Ýþçileri Galasaray Meydaný’nda Greif iþçileri fabrika iþgali eyleminin 9. gününde Galatasaray Meydaný’nda basýn açýklamasý yaparak çalýþma koþullarýnýn düzeltilmesi taleplerini dile getirdi. 18 Þubat günü fabrika iþgalinde 9. gününe giren Greif iþçileri fabrikadan bir araçla Odakule’ye geldi. Burada basýn açýklamasý yapan iþyeri baþtemsilcisi Orhan Purhan, Greif iþçileri için fabrikada taþeron sistemi ve kölelik koþullarýnýn dayanýlmaz olduðunu, toplu sözleþme görüþmelerinden sonuç alamayýnca çareyi fabrika iþgalinde bulduklarýný belirtti, fabrikadaki taþeron ve kadrolu iþçiler için bu mücadelenin tüm iþçi sýnýfý için de bir umut olduðunu belirtti. Purhan, Greif patronunun iþçileri bölmek ve eylemi bitirmek için ayak oyunlarýna baþvurduðunu, baskýyý daha da arttýrdýðýný fakat Greif iþçilerinin insanca çalýþma koþullarý için birlikte hareket edeceklerini patronun oyunlarý ve basýklarýnýn bir sonuç vermeyeceðini, tam tersi iþçilerin daha da kenetlendiklerini ifade etti. Greif iþçilerinin önünde üç seçenek olduðunu belirten Orhan Purhan “Ya Amerikan sermayeli Greif tekeli bu fabrikayý komple söküp götürecek, ya taleplerimizi kabul edecek, ya da Greif iþçileri olarak bu fabrikada üretip biz yöneteceðiz. Bizler iþgalci Greif iþçileri olarak bedeli her ne olursa olsun mücadelemizi kararlýlýkla sürdüreceðiz. Emek ve kavga dostlarýmýzla el ele omuz omuza mücadelemizi sürdüreceðiz. Patronun zorbalýklarýna raðmen cesaretimiz ve bilincimizle zafere ulaþacaðýz” dedi. Greif iþçileri yine sloganlarla Tarlabaþý’nda bekleyen araçlarýna yürüyerek Hadýmköy’deki fabrikalarýna döndüler.

Greif Ýþçilerinin Yanýnda

Yer: Hadýmköy. Tarih: 23 Þubat Pazar. Eylemin 14. gününde Greif iþçilerinin yanýndayýz. Uzun bir otobüs yolculuðunun ardýndan Greif ‘e ulaþtýk. Sloganlar atarak Genç Emekçiler Birliði pankartýnýn arkasýnda yürüyoruz. Sloganlarla karþýlanarak fabrikaya giriyoruz. Fabrika, her tarafý donatýlan pankartlarla kendini belli ediyor. Hem de iþçilerin ürettiði çuval bezinden yapýlma pankartlar... Fabrikada sabahladýklarý gecelerde yaptýklarý resimler de fabrika duvarlarýný süslemiþ. Grev hatýrasý fotoðraflarýný ziyaretçiler, bu resimlerin önünde çektiriyor. Her eylem ziyeretlerinde olduðu gibi bu eylemde de iþçiler çok dostça karþýladýlar bizi. Sanki birbirimizi yýllardýr tanýyormuþuz gibi. Kýsa bir selamlaþmanýn ardýndan iþçiler baþlýyor kendi süreçlerini anlatmaya. Ýþçilerden öðrendiðimize göre bu iþgal eylemi baþladýktan sonra 4 farklý iþ kolundaki fabrikalarda da ayný eylemler olmuþ. Bunu büyük bir gururla anlatýyorlar. Çünkü diðer iþçilere de esin kaynaðý olduklarýnýn bilincindeler. Yalnýz olmadýklarýný biliyorlar. Ýþçilerin kimisi 20 yýldýr fabrikanýn çalýþaný, kimisi 6 aydýr... Kimisi ise daha iþe baþlayalý 15 gün olmuþken birdenbire kendini eylemin içinde bulmuþ...

850 iþçi... Her birinin yaþam öyküsü, kültürü, eylem deneyimi farklý... Ama 14 günde çok þey deðiþmiþ herbiri için. Özellikle de kadýn iþçiler için. Çoðu, ilk kez böyle bir eylemin heyecanýný yaþýyor. “Daha önce hiç böyle birþeyle karþýlaþmadým. Gerçekten ne iyiymiþ böyle birlikte olmak.” Bunu söyleyen 24 yýldýr orada çalýþan

bir kadýn iþçi. “750 lirayla neyi geçindirebiliyoruz ki? Kirasý, faturasý, çoluk çocuk derken bi bakmýþsýn elde avuçta hiç birþey yok. Mecburuz çalýþmaya. Ama taþeron firmalar þimdi 200-300 milyarlýk arabalarla önümüzden geçiyor.Olmaz artýk böyle þey. Biz emeðimiz, ekmeðimiz için buradayýz kýzým. Bundan baþka yapacak þey yok.” Kimisi ise eylemlere alýþkýn. 8 Mart eylemlerinin hiçbirini kaçýrmadýðýný söylüyor. Diðer bir kadýn iþçiyle sohbeti sürdürüyoruz, yanýnda 13 yaþýnda bir kýzý var. Kanser tadavisi görüyor þu an. Kýzý da kanserden yeni kurtulmuþ... Ama anne kýz hergün fabrika önünde olmaya devam ediyor. Ýþçilerle sohbet sürerken, eyleme ziyaretçiler gelmeye devam ediyor. Mahalle forumlarýndan gelenler oldu. Sloganlar, alkýþlar... Halaylar davul sesleri birbirine karýþýyor. Saat 14.00’ü gösterdiðinde etkinlik baþlýyor. Sunucumuz da yine Greif iþçisi. Önce iþçi temsilcisi konuþmasýný yapmak üzere çýkýyor sahneye. Ardýndan Emeðe Ezgi iþçilerle birlikte ezgilerini, marþlarýný paylaþmak için alýyor sözü. Ýþçiler hep birlikte söylüyor Çawbellayý. Sonra bir tiyatro grubundan Greif iþçisini konu edinen bir oyun izliyoruz. Hemen ardýndan Ruhi Su Dostlar korosundan türküler dinliyoruz. Sonra da Roman müzisyenlerden klarnet konseri, oyun havasý... Sonra forum baþlýyor. Eylemini sürdüren Punto Deri iþçileri, Hey Tekstil iþçileri söz alýyor forumda. Onlar kendi süreçlerini anlatýrken Greif iþçileri pür dikkat dinliyor onlarý. Bir ara bir kýz çocuðu alýyor sözü. Bir þiir okuyor, eylemdeki annesi için yazmýþ. Þiirini okuduktan sonra sloganla bitiriyor. “Ýþgal, Grev, Direniþ!”. Büyük alkýþ alýyor herkesten. Annesi koþup sarýlýyor ona. Kýzýn gözlerinin içi gülüyor adeta. Ýyi bir iþi baþarýyla bitirmenin gururuyla sahneden iniyor. Genç öncünün ardýndan coþkulu konuþmalar yapýldý.Ve eylemin bir günü daha böylece sona ermiþ oldu.

MÜCADELE BİRLİĞİ

Ali

V

aro

al n ü l G Cenevre

5

Konferansı Sonuçlandı

2. Cenevre Konferansý’nýn ikinci oturumunun baþlamasýna bir gün kala Suriye’nin Hama kentine baðlý Maan köyünde El Nusra çeteleri, hunharca bir katliam yaptýlar. “Ahrar Þam Örgütü” elamaný olduklarýný söyleyen caniler, internette aný anýna paylaþtýklarý görüntülerde, yaptýklarý katliamla övünerek, “Maan köyünü Alevilerden temizledik”, “pisliklerden arýndýrdýk” diyorlardý. Ýlk anda yapýlan haberlere göre, çoðunluðu çocuk ve kadýn olmak üzere 25 kiþi katledilmiþti. Resmi rakamlara göre ise bu sayý 41’di; bizzat orada bulunan muhabirler ise katledilen insanlarýn sayýsýný 60 olarak veriyorlardý. Rakam kaç olursa olsun, burada bir insanlýk suçunun iþlendiði kesindi. Çocuklarýn cansýz bedenlerinden süzülen kan derecikleri, Suriye’de gerçek katillerin kimler olduðunu göstermeye yeterdi; ama bir gün sonra baþlayan konferansta “özgürlük aþýðý” ülkelerin hiçbiri, buna dair tek kelime bile etmediler! Etmelerini mi bekliyorduk. Hayýr! Etmediler, etmiyorlar ve etmeyecekler. Çünkü o katiller sürüsüne böyle bir katliam için sadece cesaret deðil, silah ve bomba verenler de konferansta yer alan bu emperyalist-kapitalist devletler. Ahrar Þam Örgütü, 21 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da yapýlan Suriye’nin Düþmanlarý toplantýsýna katýlanlardan biri. Ayný örgüt, ayný gün Doha’da yapýlan Suriye’nin Düþmanlarý toplantýsýna da katýlmýþ, burada alýnan “muhaliflerin silahlandýrýlmasý” kararý uyarýnca silah yardýmý almýþtý. Hal böyle olunca Cenevre Konferansý’nýn ikinci oturumunda Rusya’nýn ýsrarla üzerinde durduðu, “komþu ülkeler üzerinden Suriye’deki gruplara silah ve mühimmat gönderildiði” iddiasý (ki Türkiye’de, devletin tepesinde yaþanan savaþ nedeniyle, durdurulup aranan TIR’larda bulunan silah ve mühimmatlar, bunun sadece bir iddia olmadýðýný göstermeye yeter), yerli yerine oturuyor. Yine Rusya Dýþiþleri Bakaný Lavrov’un “muhalif” denilen kesimlerin müzakere yolundan çýkmak ve askeri senaryoyu yeniden gündeme getirmek istediklerine dair belirlemesi, geliþmelerle doðrulanýyor. Konferanstan hemen sonra “muhaliflerin lideri” diye takdim edilen Ahmed Carba’nýn koþa koþa silahlý gruplarý ziyarete gitmesi ve bu görüntülerin bilcümle medyada servis edilmesi, bu gruplarýn ve arkalarýndaki emperyalist-kapitalist devletlerin Suriye sorununa bir çözüm bulmaktan çok, bu silahlý köpekler sürüsünü meþrulaþtýrmak arayýþý içinde olduklarýný gösteriyor. ABD ve Fransa’nýn (buna Türkiye’yi de eklemek gerekiyor), en baþýndan beri sorunun sadece müzakere yoluyla çözülemeyeceðini ýsrarla söylediklerini, hatta konferansýn baþarýsýz olmasý için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini belirtmek gerekiyor. Daha en baþýndan her þeyi “geçiþ hükümeti”ne endekslemek (Suriye’nin buna kesin karþý çýkýþý bilinmesine raðmen), görüþmeleri baþtan týkamak anlamýna geliyordu. Suriye’deki çetelerin, silahlý katillerin durumuna, bunlarýn yaptýklarý katliamlara dair tek kelime edilmeyen, Rojava Devrimi’ni yoksayan bir konferanstan Suriye halklarý yararýna bir sonuç beklemek zaten abesle iþtigal olurdu. Bu sadece Rusya’nýn biraz daha zaman kazanmaya dönük bir hamlesi olarak deðerlendirilebilir. Rusya, istediði zamaný kazanmýþ gibi görünüyor. Böyle görünmesinde elbette Ýran’a karþý baþlatýlmýþ olan diplomatik savaþýn, þu an için, biraz daha öne geçmiþ olmasý gerçeði etkili oluyor. Emperyalist-kapitalist devletler, baþlattýklarý 3.Dünya Savaþý’ný tek bir cephede sürdürmüyorlar. Ukrayna’daki gerici ayaklanmadan, Mýsýr’daki darbeye kadar bir çok olay, içinde bulunduðu yeni evrede ancak bir Dünya Savaþý ile ayakta kalabileceði hesabýný yapmýþ olan emperyalizmin dünyayý dizayn etme çabalarý olarak deðerlendirilmeli. Elbette her þey emperyalizmin istediði gibi olmuyor; olmayacak da! Her ne kadar bazýlarý emperyalizmin kadir-i mutlak olduðunu, dünyayý istediði gibi þekillendirdiðini (ve aslýnda dillerinin altýndaki bakla, “þekillendireceðini”) düþünseler de, hiç de öyle evdeki hesap çarþýya uymuyor! Bütün dünya üzerinde kapitalist sistemin yaþadýðý bunalým, onu bir yýkýmýn eþiðine getirip býrakmýþ durumdadýr. Bu bunalým öyle gelip geçici ya da sadece belirli bölgeleri-ülkeleri içine alan bir bunalým deðildir; bir dünya bunalýmý, genel bunalýmdýr. Bu da bütün bir dünyanýn devrim ve ayaklanmalarla sarsýlmasýnýn koþullarýný sunuyor iþçi ve emekçilere. Artýk bir dünya devrimi kaçýnýlmazdýr. Ýnsanlýðýn, çocuklarýn yüzünde kan lekeleri, birbirlerinin gözlerinde açlýk ve sefaletin izlerini görmeyecekleri günler uzakta deðildir. Suriye halklarýnýn olduðu gibi, tüm dünyanýn da kurtuluþu, konferanslarda vb. deðil, iþte bu þavkýyan komünist bir dünya için mücadelededir; komünist devrimdedir.

Greif Ýþçilerinin Başka Dünya İstekleri

Fabrika önüne geldiðimizde sanki baþka ve eþit paylaþýmlý bir dünyaya gelmiþ gibiyiz. Her yerde pankartlar var. Ýþçilerin kendi elleriyle yaptýklarý. Fabrikanýn içine bir refakatçi ile birlikte giriyoruz. Hepsinin yüzünde bir gülümseme. Her bölümün ayrý komitesi var. Motivasyon üst seviyede, hep zaferden ve kazanacaklarý haklardan konuþmak istiyorlar. Fabrika gezisinin ardýndan sýcak çaylar ve sohbetler için oturduk bir yere. Baþladýlar anlatmaya... “Ýlk baþta bizde inanamadýk yapacaðýmýz iþgale ama bize baþka çare býrakmadý iþveren ve sendika. Bizde üretimden gelen güçle sendikalý ve taþeron iþçiler birlikte hareket etmeye baþladýk. Ýþgal ettiðimiz akþam idari personel ve müdürlerin bir kaçýný misafir ettik burada. Çok memnun kaldýlar ve bazýlarý çok mahcup ayrýldý.” Bir iþçinin bitirdiði yerden bir baþka iþçi devam ettiriyor sohbeti... Tam bir iþçi disiplini içinde bize dertlerini , isteklerini ve yaþamlarýný anlatýyorlar. “Daha iyi bir dünya için artýk sesimizi yükseltmek istiyoruz” dedi bir kadýn iþçi ve “bunu birleþerek yapmak

zorundayýz” diyerek bitirdi konuþmasýný. Çaylarýmýz bitti. Fabrika dýþýndaki hayatlarýyla ilgili sohbete baþlamýþtýk ki oradan bir iþçi, “ben” dedi “11 yýllýk iþçiyim ve 1100 TL alýyorum” diyerek ortaya atýldý. “Ben hep MHP’ye verdim oyumu. Biraz korkuyordum iþgalden. Buraya hep solcular gelecek ve tartýþma yaþayacaðýz, diye. Ama kazýn ayaðý öyle deðilmiþ.” dediðinde hepimiz gülmeye baþladýk. Bütün fabrikayý gezdikten ve sohbetlerimizi yaptýktan sonra birazda futbol oynadýk. Artýk dönme vakti gelmiþti. Bize iþçiler þunu söylediler: “Artýk zincirlerimizden baþka kaybedecek bir þeyimiz kalmadýðýndan baþka bir dünya yaratmak zorundayýz. Daha eþit, daha yaþanýlýr ve yarýnlara daha iyi bir dünya býrakmak için dünyanýn bütün lanetlileri birleþin ve burjuvaziyi yýkýn.” dediler . Bu fabrikadaki iþgal ne zaman biter , nasýl biter ve hangi kazanýmlar alýnýr onu zaman gösterecek. Ýþçilerin kendi öz iradesi sonucu belirleyecek. Tabiki sendika burada nasýl bir rol alacak hep birlikte yaþayacaðýz ve göreceðiz. Ama þu bir gerçek, iþçiler kararlý bir biçimde iþgallerine sahip çýkýyor. Her zaman þu söylenmiþtir: Savaþan iþçiler kazanýr, tarihte bunu yazar. Ýyisiyle, kötüsüyle...


6

26 Şubat - 12 Mart 2014

MÜCADELE BİRLİĞİ

“Aydın arkadaşlar, boşuna zahmet edip rejimi düzeltmeye falan uğraşmayın. Nasıl olsa biz onu zaten yıkacağız.” Ulrike MEİNHOF

Kapitalizmde işçi sınıfının özgürlükleri: 1- Kafa ya da kol emeğini satacağı sömürücüsünü seçme ya da işsiz kalma özgürlüğü,

“Elbet bizimde sokaðýmýza bayram gelecek” J. Stalin

Yoldaþ Stalin’i Dinliyoruz! 8 Aralýk 1978- 5 Mart 1953)

Sovyet halklarýnýn ve dünya halklarýnýn komünist önderi Stalin ölümsüzleþmesinin 61. yýlýnda. Bugün hala adý þanlý anti faþist savaþýn zaferiyle, Sovyet halklarýnýn sosyalizmin kuruluþu mücadelesiyle anýlan yoldaþ Stalin’i saygýyla anýyoruz. Nazi ordularýnýn SSCB’ye saldýrdýðý 1941 yýlýnda, Ekim Devrimin yýl dönümünde Moskova’da yaptýðý konuþmayý yayýmlýyoruz. Sözleri mücadelemize yol göstermeye devam ediyor.

“Yoldaþlar, Kýzýl Ordu ve Kýzýl Donanmanýn askerleri, komutanlar ve siyasi eðitmenler, erkek ve kadýn iþçiler; kadýn ve erkek kolektif köylü; aydýnlar. Geçici olarak Alman haydutlarýnýn boyunduruðu altýna düþmüþ, düþman cephe gerisinde erkek ve kýz kardeþler ve Alman iþgalcilerinin cephe gerisindeki tesislerini ve görevlerini imha eden, þanlý erkek ve kadýn partizanlar! Sovyet hükümeti adýna, ve Bolþevik Parti adýna sizleri Büyük Sosyalist Ekim devrimi’nin 24. yýl dönümü nedeniyle kutluyorum. Yoldaþlar! Bugün, Ekim devriminin 24. yýl dönümünü aðýr koþullar altýnda kutluyoruz. Alman haydutlarýnýn kalleþçe saldýrýsý ve bize dayatýlan savaþ, ülkemiz için tehdit oluþturmaktadýr. Geçici olarak bir dizi bölgeyi yitirdik, düþman Leningrad ve Moskova kapýlarýna dayanmýþ durumda. Düþman, ordularýmýzý daha ilk darbede parçalanacaðýný, ve ülkemizin boðun eðeceðini hesaplamýþtý. Fakat düþman tamamen yanýlmýþtýr. Geçici baþarýsýzlýklara raðmen ordumuz ve donanmamýz düþman saldýrýlarýný bütün cephelerde kahramanca geri püskürtüyor. Bu arada düþmana aðýr kayýplar verdiriyor. Ülkemiz, tüm ülkemiz ordumuz ve donanmamýzla birlikte, Alman iþgalcilerini ezmek için, tek bir savaþ kampý biçiminde birleþmiþtir. Ülkemizin þimdikinden daha aðýr koþullar içinde bulunduðu günler olmuþtur. Ekim Devriminin birinci yýl dönümü olan 1918 yýlýný anýmsayýn... O yýllarda ülkemize on dört devlet girmiþti, fakat yýlmadýk ve cesaretimizi yitirmedik. Savaþýn içinde Kýzýl Orduyu örgütledik... Büyük Lenin’in ruhu o günlerde , müdahalecilere karþý savaþ için içimizde ateþ yaktý. Ne oldu müdahalecileri yendik, yitirdiðimiz bütün topraklarý geri aldýk ve zafere ulaþtýk...

Mersin’de Soruþturmalar Geçtiðimiz dönemde Mersin Üniversitesinde Bahar ve Feride isimli öðrencilerin Yurt Müdürlüðü ve üniversite ihmalkarlýðý sonucunda vefat etmesi üzerine Rektörlük iþgal edilmiþti. Yaklaþýk iki bucuk saat süren iþgal taleplerin kabul edilmesi sonucunda sonlandýrýlmýþtý.

Bahar’ýn ölümüne sebep olan yolun düzenlenmesi, yurt ve yemekhane koþullarýnýn iyileþtirilmesi ücretsiz ulaþým gibi taleplerin arasýnda iþgalden dolayý hiçbir öðrenciye soruþturma açýlmayacaðý talebi de bulunuyordu. Taleplerin yazýlý olduðu kaðýda Rektör Yardýmcýsý talepleri kabul ettiðine dair imza atmýþ olmasýna raðmen aralarýnda DÖB’lü iki öðrencinin de olduðu 121 (sayý sürekli artýþ göstermektedir) öðrenci yeni döneme soruþturma açýldýðý haberi ile baþladý. 67 öðrenciye ayrýca emniyet soruþturma baþlatmýþtýr. Bu öðrencilerden 27’sinin okula giriþi yasaklanmýþ durumda ve ders kayýtlarý yapýlmýyor.

Soruþturma sonlanmadan verilen bu cezalar yeni YÖK disiplin kanunlarýnýn 14. maddesine eklenen 6.fýkraya dayanýyor. Soruþturma baþlatýlan öðrencilere karþý soruþturma boyunca tedbir uygulamasýna karar verilmiþ. Gazetecilik bölümü öðrencilerden Mikail Eren eyleme basýn olarak katýlmasýna raðmen hakkýnda soruþturma baþlatýlmýþtýr. O gün okul sýnýrlarý içerisinde olmayan bir öðrencide soruþturmaya eklenmiþtir. Rektörlük soruþturmasýnýn tamamlanmasý için öðrencilerden 10 gün içinde yazýlý savunma yapmalarýný istemiþti.

Soruþturma ve tedbir gerekçesiyle üniversiteye giremeyen öðrenciler Mersin Üniversitesi giriþine “Kapý Önü Fakültesi”ni kurdu. Üniversiteye giremeyen öðrenciler Kapý Önü Fakültesini kurarak ‘ders’ iþlemeye baþladýlar.

Tedbir alan öðrenciler 18 Þubat sabahý saat 08.00’de üniversite giriþ kapýsýnda bekliyorlar. Çeþitli döviz ve ‘Soruþturmalar Baskýlar Bizi Yýldýramaz/MEÜÖ’ pankartý üniversite demirlerine asýlý. Günün içerisinde Salý günü yapýlacak destek yürüyüþüne çaðrý bildirileri de daðýtýlýyor. Öðle saatlerinde içerideki öðrencilerin de gelmesiyle Kapý Önü Fakültesi’nin açýlýþý yapýldý. Fakültenin açýlýþýný Eðitim- Sen’li öðretim görevlileri yaptý. “Teknik olarak yetersiz olan fakat içerik olarak nitelikli bir fakülte açýyoruz. Üniversitenin dört duvardan ibaret olmadýðýný gösterdik” denerek banttan kurdele kesildi. Kurulan fakülte önünde rektör Süha ve rektör yardýmcýsý Yüksel’e yazýlan þarký okundu, halay çekildi türküler söylendi. Gün boyu ziyaretler ve dersler devam ederken yapýlacak olan eylemin çalýþmalarý da yoðun bir þekilde sürdürüldü.

Kapý Önü Fakültesi Kuruldu

Bugün yaþanýlan pahasýna, ülkemizin özgürlüðünü ve baðýmsýzlýðýný savunan mükemmel bir ordumuz ve donanmamýz var. Bugün ne besin maddesi, ne de silah ve donaným açýsýndan yetersizliklerimiz var. Bütün ülkemiz, ülkemizin bütün halklarý ordumuzu ve donanmamýzý destekliyor... Tükenmeyen insan gücü yedeðimiz var. Büyük Lenin’in ruh ve muzaffer bayraðý, týpký 23 yýl önceki gibi bugün de sosyalist anavatan savaþýmýzda bizi coþturuyor... Düþman bazý korkuya kapýlmýþ aydýnlarýn düþündüðü kadar güçlü deðil. Þeytan boyalý olduðu kadar korkunç deðil. Kýzýl Ordumuzun, ünlü Alman birliklerini defalarca panik halinde kaçmaya zorladýðýný kim inkar edebilir?... Dört aylýk savaþ süresince Almanya dört buçuk milyon asker yitirdi. Almanya kan kaybediyor, insan gücü tükeniyor, öfke sadece Alman boyunduruðu altýna sokulmuþ Avrupa halklarýnýn deðil, savaþýn sonunun ne zaman geleceðini bilmeyen, Alman halkýný da sarýyor... Birkaç ay daha, bir altý ay, bel ki de bir yýlcýk ve Hitler Almanya’sý kendi suçlarýnýn aðýrlýðý altýnda çökecektir. Yoldaþlar, Kýzýl Ordu ve Kýzýl Donanma askerleri, komutanlar ve siyasi eðitmenler, erkek ve kadýn partizanlar! Bütün dünyanýn gözü, Alman iþgal sürülerini yenebilecek güç olarak, sizin üzerinizde Alman haydutlarýnýn boyunduruðu altýnda tutulan Avrupa halklarýnýn gözü, kurtarýcýlarý olarak sizin üzerinizde. Omuzlarýnýza büyük bir kurtuluþ misyonu verildi. Bu misyona layýk olun! Yürüttüðünüz savaþ özgürlük savaþýdýr, haklý bir savaþtýr... Sizlere büyük Lenin’in muzaffer bayraðý güç versin! Alman istilacýlarýnýn tamamen ezilmesi için! Alman iþgal ordularýna ölüm! Yaþasýn þanlý vatanýmýz, onun özgürlüðü ve baðýmsýzlýðý! Lenin’in bayraðý altýnda zafere, Ýleri!” 7 Kasým 1941, Moskova

Devrimci Öðrenci Birliði’nin Çaðrýsýdýr

Mersin Üniversitesi öðrencileri, geçtiðimiz dönemde yurt ve üniversite yönetiminin ihmalkarlýðý sonucunda ölen Feride ve Bahar’a sahip çýkmak, bir daha böyle bir þeyin yaþanmamasý için Rektörlüðü iþgal etmiþlerdi. Rektörün “soruþturma açmama sözü” vermesine raðmen ara tatilde 120 kiþiye soruþturma açýldý, 27 kiþiye “tedbir” kararý verildi ve 67 kiþiye ise Emniyet soruþturma açtý. YÖK’ün deðiþen yasasýnýn ilk uygulamalarýndan biridir bu karar. “Tedbir” kararý verilen öðrenciler, okula giremiyorlar, hatta ders kaydý bile yapamýyorlar.

Mersin Üniversitesi Öðrencileri ! Geçtiðimiz dönemde yaptýðýnýz iþgalle, arkadaþlarýnýza sahip çýkýþýnýzla üniversite öðrencilerinin ve ayný zamanda da faþizmin, gözlerini üzerinize çevirmesini saðladýnýz; önemli bir örnek yarattýnýz ve mücadele ettiniz. Bu soruþturmalardan sonra gözler tekrar size çevrildi. Bu kadar fazla sayýda öðrenciye, bu uygulanma ilk defa sizlere dönük yapýldý. Bu yüzden sizin vereceðiniz tepki çok önemli; siz sessizce kabullenirseniz, bu uygulama her yere yayýlacak, siz geçen dönemde gösterdiðiniz gücünüzü tekrar gösterirseniz bu uygulama her yerde bu þekilde karþýlanacak.

Üniversite öðrencileri ! Faþizme karþý büyük bir cesaretle ve enerjiyle sokaklarda mücadele ettik; rektörlüðün açtýðý soruþturmalarla, “tedbir” kararlarýyla mý bu mücadeleden geri adým atacaðýz ? Mersin Üniversitesi’ne yapýlan bu saldýrý, bütün üniversite öðrencilere dönük bir “gözdaðý verme” saldýrýsýdýr. Þimdi Mersin Üniversitesi öðrencilere destek verme zamanýdýr; onlarýn yalnýz olmadýðýný dosta, düþmana gösterme günüdür. Feride ve Bahar’ý Unutturmayacaðýz ! Mersin Üniversitesi Öðrencileri Yalnýz Deðildir ! Soruþturmalar ve Tedbir Kararlarý Derhal Geri Çekilsin ! Yaþasýn Özerk-Demokratik Üniversite Mücadelemiz !

Devrimci Öðrenci Birliði / DÖB


MÜCADELE BİRLİĞİ

26 Şubat - 12 Mart 2014

eş n Gü t u Greif Ýþgalinden Notlar Um

2- Bu sömürüyü devam ettirecek olan yasa yapıcıları seçme özgürlüğü, 3- İlk iki maddeyi reddetme halinde hapis yatma ya da idam edilme özgürlüğü. #oyumsokağa

Sýnýf Düþmanlarý Aramýzda

Türk- Ýþ’in Ankara’da “Kölelik düzenine son, Taþeronlaþmaya,örgütsüzlüðe, kuralsýz çalýþmaya hayýr” mitinge on binlerce iþçiyle birlikte bende katýldým. Mitinge katýlým yoðundu ama en yoðun katýlýmý Yol- Ýþ sendikasý gösterdi, yaklaþýk 20 bin iþçisiyle alaný doldurmuþtu. Sizlere benim için olduðu kadar bir çok iþçi içinde önemli sonuçlar doðuran bu mitingden bahsetmek istiyorum. Türk- Ýþ’in düzenlediði bu mitinge Türk- Ýþ’e baðlý Deriteks, Þeker-Ýþ, Yol-Ýþ, Teksif, Tes-Ýþ, Belediye Ýþ’inde içinde olduðu sendika kollarý katýlým saðladý. Ankara garý önünde kortej oluþturarak yürüyüþe baþladýk. Ben 200 günün üzerinde eylemde olan Punto iþçileri ile birlikte katýldým. Mitingde ilk sözü alan Türk- Ýþ baþkaný oldu. Ve açýlýþ konuþmasýnda taþeron iþçi olarak çalýþtýrýlmalarýnýn sabýrlarýný taþýrmak üzere olduðunu dile getirdi. Ýnsanlarýn tek isteðinin sofrasýnda yemek olduðunu söyledi. Türk-Ýþ baþkanýnýn ardýndan diðer sendika baþkanlarý konuþtular. Bu arada konuþma aralarýnda sýk sýk “Punto Ýþçisi Yalnýz deðildir” sloganlarý atýyorduk. Bu sloganlarýn etkisiyle de sahneden de atýlýyordu. Ama ne ilginçtir ki, sýk sýk sloganlarý atýlan iþçilere söz hakký verilmedi. Mitingin ilerleyen dakikalarýnda

direniþte olan ÞEKER-ÝÞ, YOL-ÝÞ, TEKSIF, TES-ÝÞ’den diðer iþçiler de konuþma yaptýlar ama Punto iþçilerine söz hakký vermediler. Bunun üzerine Punto deri iþçileri Deriteks baþkanýný arayarak konuþma yapmak istediklerini dile getirdiler. Deriteks baþkaný da, akþamdan beri ismini yazdýrmýþ olduðunu ama konuþma hakký vermeyebileceklerini, yinede kitlenin önüne gelmelerinin daha uygun olacaðýný söyledi. Biz de gittik. Sahnenin önünde Musa baþkan ve Türk Ýþ baþkaný tartýþmaya baþladýlar. Ýþçiler söz haklarýný vermeyen Türk-Ýþ baþkanýna tepkilerini gösterdiler. Ama

yapýlan tüm tartýþmalara raðmen 200 günden fazladýr direniþte olan iþçilere söz hakký vermediler. Biz de iþçilerle birlikte sahneye arkamýzý dönerek “Punto iþçisi yalnýz deðildir”, “Punto sözcüsü sahneye çýksýn” sloganlarý attýk. Bu miting Türk-Ýþ’in ne kadar iþçi düþmaný olduðunu, iþçilere karþý nasýl iki yüzlü hareket ettiðinin bir örneði oldu. Benim açýmdan da sýnýf düþmanlarýmýzýn iþçi sýnýfý içindeki unsurlarýný gördüðüm an oldu. Çünkü direniþte olan iþçilerin yanýnda olmayan Türk-Ýþ sendikalý iþçilerin sayýsýnýn azlýðýndan bahsediyordu. Bu da yetmiyormuþ gibi iþçilere ihanet edenlerin maskesini düþürmekle yükümlü olanlarýn iþçiler olduðunu söylüyorlardý. Oysa en büyük ihaneti mikrofonu elinde tutan ve bu sözleri söyleyen Türk-Ýþ yapmýþtýr. Punto iþçilerinin sesini kýsmaya çalýþanlar da ayný yüzlerdi. Bir Geb’li olarak yaþadýðým bu deneyim, dostu düþmandan ayýrt etmenin iyi bir örneði oldu. GEB’li Bir Ýþçi

Ýzmir’de Boykot Çalýþmasý

Genç Emekçilerden Çaðrý!

Ýzmir’de Leninist Gençlik boykot çalýþmasýna devam ediyor. 18 Þubat Salý günü saat 21.00’da Ýzmir Göztepe Ýskelesin’de MHP ve CHP aday tanýtým pankartlarý kesilerek yola fýrlatýldý. Göztepe Ýskele civarýna #oyumsokaða yazýldý... “Devrim Ve Sosyalizm Ýçin Seçimleri Boykot Et” çalýþmamýz tüm hýzýyla devam edecek DÖB/ Ýzmir.

Ýnsanlýk her gün bir baþka yerde sömürüye ve baskýya, aþaðýlanmaya karþý isyan bayraðýný çekiyor. Kapitalizmin damarlarýnda akan iþçi kaný, onun ömrünü uzatmayacak, yok oluþunu saðlayacaktýr. Ýþte Greif iþçileri, günlerdir fabrikalarýný iþgal etmiþ ve haklarý için mücadeleyi sürdürüyor! Sürdürülen mücadele tüm iþçi sýnýfýnýn mücadelesidir. Çünkü iþçi sýnýfý iþ koþullarý ne kadar farklý olursa olsun, ayný kapitalist sömürü çarkýnýn içinde ezilmektedir. Bu sömürüye son vermek için verilen her mücadele bizlerin, iþçi sýnýfýnýn ortak davasýdýr! Öncelikle Tekstil sanayi iþçileri olmak üzere, tüm sanayi kollarýndaki, hizmet sektöründeki iþçiler; üniversitelerde ve liselerde okuyan öðrenciler, fabrikalarýný iþgal eden Greif iþçilerinin yanýnda olalým! Greif iþçileri iþçi sýnýfýnýn mücadelelerle dolu tarihine þimdiden geçmiþ ve her zaman anýlacak bir örnek yaratmýþtýr. Gerek örgütlenme yetenekleri, gerekse de sendikalarýn tüm pasif ve mücadeleden uzak, teslimiyetçi tavýrlarýna raðmen oluþturduklarý iþçi komiteleri ile geleceklerini kendi ellerine alan Greif iþçilerinin yanýnda olarak dayanýþmayý ve mücadeleyi büyütmeliyiz Ýþçiler iþgal ettikleri fabrika’da pek çok þeye ihtiyaç duyuyorlar. Bu ihtiyaçlarýn karþýlanmasý, dayanýþmanýn arttýrýlmasý son derece önemlidir. Ama en az bunlar kadar önemli olacak bir baþka þey ise iþçilerin bulunduklarý her yerden destek ve dayanýþma gösterilerinde bulunmasýdýr. Çünkü gerçek bir savaþtan farký olmayan bu mücadelede moral güç son derece önemlidir. Genç iþçi arkadaþlar; Ayakkabý kutularýna milyonlarý doldurmakla meþgul olanlar iþçilerin nasýl yaþadýðýný bilmez. Hangi güçlüklerle bir ayý geçirdiðini bilmez. Hangi þartlarda iþlerinin baþýna geldiklerini bilmez. Ama bizler ayný sýnýfýn üyeleri; iþçiler, emekçiler ayný acýlarý ve sevinçleri paylaþanlar bir arada olursak tüm acýlarýmýza son verebiliriz. Þimdi dayanýþmanýn büyütülmesi ve sermaye sýnýfýna karþý baþlatýlan bu baþkaldýrýyý zaferle sonuçlandýrmak için ileri! Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði! Ekmek Kavgasý Sosyalizm Kavgasýdýr! GEB/ Genç Emekçiler Birliði

Kapý Önü Fakültesi’nde Ýlk Mezun

Mersin Üniversitesinde tedbir uygulamasýna tabii tutulan 27 öðrenci ve soruþturma açýlan öðrencilerden bazýlarý, 20 Þubat Perþembe günü yazýlý savunmalarýný Rektörlüðe verdi. “Tedbirli” öðrenciler saat 11.00’de giriþ kapýsýndan Rektörlüðe doðru sloganlar eþliðinde yürüyüþle geçti. Eþ zamanlý üniversite içinden de rektörlüðe doðru bir yürüyüþ yapýldý. Öðrenciler alkýþlar ve sloganlar eþliðinde Rektörlük önünde buluþtu. Savunmalarýný tek tek içeri girerek Rektör yardýmcýsý Mustafa Aksan’a teslim etti, DÖB’lü öðrenci yazýlý savunmasýný “sizi de yargýlayacaðýmýz günler yakýndýr. Hesap vereceksiniz” diyerek verdi. Öðrenciler savunmalarýn bitmesini beklerken “tedbir”lilerin oluþturduðu koronun þarkýlarýný hep birlikte söylediler. Öðrencilerin repertuvarýnda “Rektör olamadýn gittin Süha”, “Hatýrla ey Yüksel”, “Ben sana yandým Süha” gibi parçalar vardý. Öðrenciler bestelerini soruþturmalarý açan Rektör Süha Aydýn’a ve soruþturma açmayacaðýna dair söz veren Rektör Yrd. Yüksel Özdemir’e armaðan ettiler. Rektör Yardýmcýsý açtýklarý soruþturmalarýn dengesizliðinin ortaya çýktýðý bu hatayý duyunca, özür dileyerek tedbir kararýný kaldýrdý. Tedbir kararýnýn kaldýrýlmasýnýn ardýndan tedbirli öðrenciler 21 Þubat Cuma günü arkadaþlarýna Kapý Önü Fakültesinden mezun olduðu için bir mezuniyet töreni düzenlediler. 10 günlük direniþin sonunda Kapý Önü Fakültesini baþarýyla bitiren öðrenciye diplomasýný yapýlan törenle Prof. Dr. Atilla Güney verdi. Ýlk mezununu veren Kapý Önü Fakültesi diðer 26 öðrencinin de diploma heyecaný için sabýrsýzlýkla bekliyor.

Gazi'de 8 Mart Çalışması Emekçi Kadınlar'ın (EKA) "Harekete Geç İsyan Et" şiarıyla 8 Mart Cumartesi günü Taksim'e yaptığı çağrının hazırlıkları devam ediyor. Gazi Mahallesinde Liseli genç kadınlar olarak bu çağrıya uyup, sesimizi daha fazla duyurmak için afiş ve bildiri çalışması yaptık. Gazi Mahallesi'nde afiş ve bildiri dağıtımı yaparken, liseli kadınların "Bizim okula gitmemiz gerekiyor, hadi bizim okulun oralara yapalım" demeleri üzerine, Esentepe'de bulunan, Sultangazi Kız Teknik ve Meslek lisesi çevresinde 8 Mart'a çağrı afişleri ve bildiri dağıtımı yaptık. 8 Mart yaklaştıkça çalışmalarımıza hız verecek, büyüteceğiz.

Gazi'den Liseli Genç Kadınlar

7

31 Mayýs ayaklanmasýnýn etkileri artýk iþçi sýnýfý içinde kendisini eylemlerle de göstermeye baþladý. Yerel seçimler yaklaþýr ve tüm burjuva partiler yalanlarýný halka anlatmaya dursun; genç iþçilerin önünde etkileyici bir örnek var. Ayaklanmanýn sloganý olan “Bu Daha Baþlangýç Mücadeleye Devam” þiarýyla fabrikalarýný iþgal eden Greif iþçileri, iþgallerinin ikinci haftasýný geride býrakýyor.(bu yazý yazýlýrken 15. günüydü) Üstelik bu eylem kýsa sürede yine bir fabrika bölgesi olan Lüleburgaz’da etkisini gösterdi ve Zentiva ilaç fabrikasýnda da iþten atma tehdidine karþý iþçiler fabrikalarýný iþgal ettiler. Bunca yolsuzluk ve dolanýn içerisinde genç iþçi ve emekçilere, öðrenci gençliðe gerçeði iþçi sýnýfýnýn bu militan eylemleri yol gösteriyor, ki içlerinde genç iþçilerin sayýsýnýn fazlalýðý bu eylemlere enerji ve güç katmýþ durumda. Ýþçi sýnýfý hareketi içerisinde böylesi eylemler uzun zamandýr görülmüyordu. Sokaklarda binlerle gücünü ifade eden; fabrika önlerinde aylarca süren direniþlere, þimdide fabrika iþgal eylemleri eklenmiþ oldu. Kuþku yok ki, bu eylem türünü daha fazla göreceðiz. Þimdi bu eylemin gücüne, örgütleniþine ve genç iþçilere yol gösterici olan birkaç özelliðine deðinelim. a)Ýlk olarak komite- konsey örgütlenmesinin önemi, avantajlarý ve mücadele içerisindeki rolü bu iþgalde çok açýk görülüyor. Bölüm bölüm örgütlenen Greif iþçileri, örgütlü olduklarý sendikanýn dahi haberi olmadan fabrikalarýný bu komitelere dayanarak iþgal ettiler. Yine bu komitelere dayanarak iþgallerini sürdürüyorlar. Ayrýca birlikte tartýþýlýp, kararlarýn birlikte alýnmasý burjuvazinin saðlayamadýðý demokrasiyi de saðlamýþ oluyor. Greif iþçilerinin örgütlenme yetenekleri ve eylemin kendisi, iþçi ve emekçilerden gelen, sosyalist güçlerden gelen karþýlýksýz, samimi dayanýþmayla büyüyor. b)Komite- konsey örgütlenmelerinin sendikal bürokrasiyi nasýl dize getirdiðini yine bu eylemde görmek mümkün. Sendikal bürokrasi iþçilerin öz örgütlenmesi karþýsýnda yenilmiþtir ama tamamen ezilmemiþtir. Yenilmiþtir çünkü, daha ilk günden eylemi desteklemediklerini ifade eden sendikacýlar, iþçilerin kararlýlýðý karþýsýnda geri adým atmýþtýr. Ezilmemiþtir çünkü; görevleri iþçileri kontrol altýnda tutup sermayenin diþlilerinin sorunsuz iþlemesi olan sarý sendikacýlarýn yýllarca yönetme kabiliyetlerine karþý iþçiler uyanýk olmalý ve kontrolü ellerinden býrakmamalýdýr. Böylece sarý sendikacýlarýn her türlü saldýrýlarý, oyunlarý boþa çýkartýlabilir. c)Ýþçilerin talepleri arasýnda bulunan taþeron iþçilerin de kadrolu olmasý (ki bu talep iþçilerin olmazsa olmaz taleplerinden ve neredeyse iþçilerin üçte ikisi taþeronda çalýþýyor) da son derece önemlidir. Örgütsüzlüðü, esnek çalýþmayý ve aðýr sömürü çarkýný yaygýnlaþtýran taþeron sistem tuzla buz edilmelidir. d)Ýþçi sýnýfýnýn mücadele tarihinde her zaman anýlacak bu örneði yaratan Greif iþçileri; 1 Mayýs öncesinde iþçi sýnýfýna moral ve güç katmýþ, burjuvaziye korku salmýþtýr. (Daha þimdiden çevre fabrikalarda iþçilerin maaþlarýna olan zamlar %1- 2’lerden, %15’e çýkmýþ durumda) e)Yukarýda söylenenler bu eylemin öne çýkan yanlarýdýr. Daha þimdiden eylemin içinde vücut bulmuþ yanlardýr. Ama burada þunu da belirtmek gerek; genç iþçiler bu eylemlerde her zaman iþçilerin birlikteliðini, dayanýþmasýný ve örgütlülük bilincini en önemli kazaným olarak görmeli ve korumalýdýr. Bu daha ileride yürütülecek mücadelelerin güvencesidir. Ýkincisi ise; Greif iþçileri kendi taleplerinin yaný sýra toplumun ezilen kesimlerinin genel çýkarlarýný savunduklarý, dile getirdikleri oranda, toplumun en genel desteðini kazanacaktýr. Çünkü bütün eylemlerin sonunda ( baþarý kazandýðýmýz ya da kaybettiðimiz) karþýmýza çýkan çýplak gerçek þudur: Ýþçi ve emekçiler kendi iktidarlarýný kurmadýkça, sömürücülerin iktidarýný yýkmadýkça, iþçi sýnýfý ve toplumun diðer ezilen kesimleri mutlu yaþama sahip olamaz. Ýþçi sýnýfýnýn mücadelelerle dolu tarihi bu baþarýyý kazanmanýn örneklerini genç iþçilere, emekçilere fazlasýyla veriyor.

Türk-Ýþ’in Bir Yere Gidip Geldiði Yok Punto Deri Ýþçileriyle Röportaj Ankara mitingi sonrasý, otobüste Ýstanbul’a dönerken Punto iþçisi bir direniþçinin mitinge ve olanlara dair düþünceleri. “Alana toplanmýþ on binlerce iþçinin önünde derdimizi mücadelemizi anlatmak istedik. Alandaki iþçilere anlatmayacaðýz da kime anlatacaðýz. Baþkanla konuþtuk. Söz hakkýnýz için uðraþýyordu, kabul etmediler. Türk-Ýþ baþkanýnýn yanýna gittik. 200 gündür direniþteyiz, sesimizi duyurmak istiyoruz dedik. Yok ben sizin adýnýza konuþurum dedi. Ne biliyorsun ki ne konuþacaksýn dedim. Sinirlendim iyice. 200 gündür direniyoruz, bir kere yanýmýza gelmiþ deðilsin... Türk-Ýþ baþkaný kalkýp maskeli sendikacýlar var diyor, kendi maskelidir zaten. 200 gündür direniþteyim, iþçiyim. Benim söz hakkým olmayacakta kimin söz hakký olacak. Piþkince 76 milyonluk ülkede 1 milyon sendikalý var diyor. Sebebi ne? Bunun ayýbý sendika aðalarýndadýr, baþka yerde aramayalým. Biz biliyoruz sendika aðalarý ve sarý sendikalar yüzünden sendikal örgütlenme geri düþmüþtür. Ýnsanlara ‘biz sendikalý olmaya,örgütlenmeye gidiyoruz’ diyoruz gitmeyin satar sizi diyorlar. Ýþte bu Türk-Ýþ baþkanlarý gibi halkýný, iþçisini satan ama meydanlara çýkýp iþçi sýnýfýndan dem vuran iki yüzlü insanlar yüzündendir. Asýl onlarýn yüzünde

maske var. Onlarýn yüzünden 76 milyonluk ülkede 1 milyon sendikalý var, çünkü iþçiye, köylüye, emekçiye güven vermiyorlar. Atanmýþ sendika baþkanlarý istemiyoruz. Ýyice sinirleniyorum, mahkemeyi kazanýnca gelip hava atacaklar. Türk- Ýþ’e baðlý Deriteks sendikasý iþe iade kazandý diye. Hadi hurra reklama koþ. Baþarýyý paylaþýrlar. Gelirlerse orada rezil edeceðiz onlarý. Yapmadýklarýnýn altýnda ezeceðiz. Bugün sahnede 39. gününde konuþanlar vardý.10 dk konuþtu bir dünya destek de var onlara, biz 200 gündür ne yiyoruz ne içiyoruz bilen yok. Bir Allah’ýn kulu yoktu Türk-Ýþ’ten. Bir sendika baþkaný çýkýp diyecek ki, ben senin adýna konuþacaðým ne biliyorsun ki dedim, ne konuþacaksýn... Ýþçi kendi mücadelesini kendi vermek zorundadýr. Sýrtýndadýrlar. Patronda sýrtýndadýr. Sendika aðalarý da sýrtýndadýr. Hepsini sýrtýmýzdan atacaðýz, baþka çaremiz yok. THY’de neler dönmedi ki. Atýlla AYÇÝN i gönderin ne istiyorsanýz vereyim dedi devlet. Türk- Ýþ iþçi sendikasý olsaydý bütün örgütü oraya yýðar, Atilla AYÇÝN’e sahip çýkardý. Hangi kongrede yiyebilirlerdi onu. Mitingde kendini bilmezler çýkmýþ, Türk- Ýþ nereye biz oraya diye sloganlar atýyorlar. Türk- Ýþ’in bir yere gidip geldiði yok.”


8

Emeğin Dünyası

MÜCADELE BİRLİĞİ

Adaletin Sarayý’ný Temizleyen Ýþçiler Eylemde

Cerrahpaþa Týp Fakültesi’nde

Toplu Sözleþme

Dev Saðlýk Ýþ Sendikasý üyesi iþçiler örgütlü olduklarý bütün hastanelerde eþ zamanlý eylem gerçekleþtirdiler. Ýþçiler Toplu Ýþ Sözleþmesi için hastane yönetimlerini masaya davet ettiler.

Cerrahpaþa Týp Fakültesi Hastanesi önünde toplanan Dev Saðlýk Ýþ üyesi iþçiler, hastane yönetimin “emeðimizi çalanlarý, bizi görmezden gelenleri toplu sözleþme masasýna çaðýrýyoruz” dediler. Hastane önündeki havuzlu bahçede toplanan iþçiler burada “Emeðimizi Çalanlara, Taþeron Köleliðine #DirenÝþçi” yazýlý pankart açtýlar. Dev Saðlýk Ýþ üyesi iþçi Güzide Gürbüz basýna açýklamasýný okudu. Gürbüz, “Hükümetin, ‘taþerona müjde’ söylemi ile taþeron iþçisinin en temel haklarýný gasp edecek torba yasa hazýrlýðýný yaparak niyetlerini açýkça ortaya koyduklarýný söyledi. Toplu sözleþme masamýzý kurmak için ilk adýmý atýyor, tüm kamuoyuna ve hastane yönetimine Dev Saðlýk- Ýþ üyelerinin bu hastanede bir toplu sözleþme süreci baþlattýðýný duyuruyoruz” dedi.

Asistan Hekimler Grev Ýstiyor

Ýzmir Güney Genel Sekreterliði’ne baðlý Ýzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Asistan Hekimleri, 18 Þubat günü yaptýklarý toplantýlarýn ardýndan süresiz greve gideceklerini açýkladýlar.

Zirve Temizlik þirketinde temizlik iþçisi olarak çalýþan iþçiler 7 Þubat Cuma günü oldu bittiye getirilen bir toplantýyla iþsiz kaldýklarýný öðrendiler. Kendilerine yapýlan açýklamada þirketin ihaleyi kaybetmesi sonucu isten çýkarýldýklarý söylendi. Bunun üzerine adliye temizlik iþçileri, Ýzmir Bayraklý Adliyesi C Blok önünde eyleme baþladýlar. Megafonu eline alýp konuþan kadýn iþçilerden biri þunlarý söyledi: “Kendi ölümü morgda býrakýp aðlayarak temizlik yaptým bu adliyede. Bizler burdan kazandýðýmýz yetmediði için, iþten çýkýp ek iþe gidiyoruz. Bu zamana kadar sustuk, artýk susmayacaðýz. Tek düþünce tek yumruðuz. Ýnsanýz biz. Biz ne aðayýz, ne beyiz, iþçiyiz biz, hakkýmýzý arýyoruz. Bizi iþten kim çýkardý? Ýdare mi? Þirket mi? Yoksa yüce adalet mi?” dedi. Konuþmasý alkýþ ve sloganlarla desteklendi. Ýþçilerden sohbet ettiðimiz bir kadýn iþçi: “13 yýldýr burada çalýþýyorum. Bu adliyenin inþaatýndan itibaren buradayým, kamyonlardan yükler boþalttýk, masalar taþýdýk, kýrtasiye malzemeleri taþýdýk. Onlar bizi iki saatte iþten attýlar. Borçlarýmýz var, ödemelerimiz var. Mesai sabah 07.00’de baþlýyor bizler 06.00’da gelip tuvaletleri temizliyoruz.” dedi. KESK adýna konuþan Ramiz Saðlam da polisin arayýp kendilerini tehdit ettiðini, artýk telefonu açmadýðýný, yüzlerine kapattýðýný dile getirdi ve eylemde öne çýkan iþçilerin iþe alýnmayacaðý tehditlerinin yapýldýðýný ifade etti. DÝSK dönem sözcüsü Memiþ Sarý ve KESK’ten Ramiz Saðlam, eylemdeki iþçilere konuþma yaptý. KESK avukatlarýndan Av. Dilek Güzel, iþçilerin sorularýný cevaplandýrdý. Hukuki olarak yanlarýnda olduklarýný söylediler. ÇHD avukatlarý da iþçilerin yanýna gelip ziyarette bulundular. Eylem boyunca “Ýþçiler Hala Dimdik Duruyor”, “Susma Sustukça Sýra Sana Gelecek”, “Vur Vur Ýnlesin Baþsavcý Dinlesin” sloganlarý atýldý. Zafer Savaþan Ýþçilerle Gelecek Akþam Baþsavcýnýn iþçilerle görüþmesi üzerine, iþçilerin talepleri kabul edildi ve iþçilerin grevi zaferle sonuçlandý. 18 Þubat Salý günü iþçiler zaferlerini ilan etmek için Bayraklý Adliyesi’nde açýklama yaptý. Açýklama “Zafer Direnen Ýþçilerin Olacak” sloganý ve alkýþlarla baþladý. Grev sözcüsü Duygu Yekten “Üç gündür grevdeyiz. Dün baþsavcýnýn bizimle görüþmek istemesi üzerine görüþmeyi kabul ettik. Görüþmenin ardýndan iþe tekrar alýnacaðýmýz bildirildi. Üç gün süren grevimizde bize destek olan herkese teþekkür ederiz“ dedi. KESK ve DÝSK dönem sözcüleri de konuþmalarýnda nerede bir grev, iþçi eylemi olursa orada iþçilerle emekçilerle dayanýþma içinde olacaklarýný belirttiler. Açýklama alkýþlarla sona erdi.

DÝSK’in Ýþçisiz Kuruluþ Yýldönümü

Öðle saatlerinde ÝKÇÜ AEAH A Konferans salonunda yapýlan toplantý sonrasýnda artan iþ yüklerine karþýn, Týpta Uzmanlýk Sýnavý’nda yeterli kadro açýlmamasý, döner sermayelerinin sürekli düþmesi, artan çalýþma baskýsý ve eðitimsel anlamda yaþanan sorunlara çözüm bulunamamasý sebebiyle süresiz greve gitme kararý alýndýðý belirtildi.

G(ö)revdeyiz!

Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi grevde

19 Þubat Çarþamba günü hastane önünde yapýlan basýn açýklamasýnda hastanenin asistan hekim sayýsýnýn sistematik biçimde azaltýldýðý, öyle ki Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi’ne uzmanlýk eðitim öðrencisi alýnmadýðý; ayrýca kontenjanlarýn azaltýlmasý nedeniyle halen uzmanlýk eðitimi alan öðrenciler eðitim hizmeti dýþýnda aðýr iþ yükü altýnda ve 36 saat aralýksýz çalýþtýðý, asistan hekimlerin ise adeta kölelik düzeyinde çalýþtýðý belirtildi. “Bu durum yalnýzca biz saðlýk çalýþanlarýný deðil, saðlýk hizmeti alacak olan halký da olumsuz etkilemektedir” diyen saðlýk emekçilerine 9 Eylül Üniversitesi “Kurtuluþ Yok Tek Baþýna Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz”, Ege Üniversitesi de “Bu Daha Baþlangýç Mücadeleye Devam” diyerek destek verdi. Tepecik Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi de destek için meslektaþlarýnýn yanýndaydý. Ýzmir Tabipler Odasý Baþkaný Doktor Suat Kaptan, “Saðlýk emekçileri yorgun ve bit-

kin hizmet vermek istemiyor buna karþý çýkan var mý? Amacýnýz, niyetiniz nedir? Bu hastane Saðlýk Bakanlýðýnýn, hükümetin, devletin deðil; halkýn hastanesidir. Bu hastane bizim hastanemizdir! Partiler, TBMM saðýr mýsýnýz, kör müsünüz? Saðlýkçýlarýn çýðlýðýný duymuyor musunuz? Ek asistan kadrosu açýlýncaya, güvenceli sabit performans ücretleri iki katýna çýkarýlýncaya kadar çalýþmýyoruz!“ dedi. Türk Tabipler Birliðinden Doktor Sürenkök desteklerini açýklarken, Saðlýk ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasý Genel Yönetim Kurulu Genel Eðitim Basýn Yayýn Genel Sekreteri Zülfikar Kartal Akçay “Her adýmda yanýnýzdayýz” dedi. Doktor Ali Gül, “AKP hükümeti daðýlýyor sýra halkta“ dedi. Basýn Açýklamasý “Uygunsuz Asistan Ölüm Demektir”, “Yaþasýn Asistan Dayanýþmasý” sloganlarýyla son buldu.

26 Şubat - 12 Mart 2014

“Dünyayý Biz Ýnþa Ediyoruz, Gene Altýnda Biz Kalýyoruz”

Ýnþaat Ýþçileri Sendika Giriþimi Kadýköy Boða Heykeli önünde bir araya gelerek inþaatlarda yaþanan sömürü ve iþ kazalarýný protesto etti. Ýþçiler ayda 30’a yakýn iþçinin inþaatlarda hayatýný kaybettiðini söylediler.

21 Þubat günü Kadýköy Boða Heykeli önünde bir araya gelen inþaat iþçileri ellerinde, “Dünyayý Biz Ýnþa Ediyoruz, Gene Altýnda Biz Kalýyoruz” yazýlý pankart açtýlar. Ýþçilerin çocuklarý da babalarýna destek için oradaydýlar. “Siz Sallayýn, Biz Yýkarýz Baba” yazýlý pankart taþýyarak babalarýn destek oldular. Boða Heykelinden, yolu trafiðe kapatarak Kadýköy-Eminönü Ýskelesine kadar yürüyen iþçiler, “Artýk Ölmek Ýstemiyoruz”, “Bu Daha Baþlangýç Mücadeleye Devam”, sloganlarý attý. Ýnþaat Ýþçileri Sendika Giriþimi adýna Mustafa Adnan Akyol açýklamayý okudu. Akyol; inþaat iþçilerinin, hiçbir hak ve hukukun olmadýðý, kölelik koþullarýnda çalýþtýklarýný hatýrlatarak, “Torba yasalarla iþçi sýnýfýnýn tümüne dayatýlan esnek-güvencesiz çalýþma, inþaat sektöründe yýllardýr kalýcýlaþmýþ, kural haline gelmiþtir” dedi. Akyol, Taþeron þirketlerin inþaat sektöründe, kalýcýlaþmýþ, kural haline geldiðini söyleyerek “bu sistemin doðurduðu bütün hatalarýn ceremesini ise biz inþaat iþçileri çekmek zorunda kalýyoruz. Taþeronluk sistemi derhal kaldýrýlmalý, bütün iþçilerin güvenceli çalýþmasýnýn önü açýlmalýdýr” diye konuþtu. Eylem, iþçilerin çocuklarýnýn hazýrladýklarý müzik performansýný sergiledikten sonra erdi.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun 47. kuruluş yıl dönümünü kutlamak için Şişli Kent Kültür Merkezi'nde etkinlik gerçekleştirildi. Etkinlik DİSK’in kuruluşundan bugüne kısa tarihini sunan sinevizyon gösterisi ile başladı. Etkinliğe çok sayıda sendikacı, milletvekili, belediye başkanı ve siyasi parti temsilcileri katıldı. DİSK üyesi işçilerin az olması dikkat çekti. Salonda daha çok sendika yöneticileri vardı. İlk konuşmayı DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu gerçekleştirdi. Konuşmasının başında herkesi selamlayan Çerkezoğlu; sınıf mücadelesinde ölenler için herkesi bir dakikalık saygı duruşuna davet etti. Çerkezoğlu, DİSK’in mücadele tarihinden bahsetti, mücadeleci sendikacılıktan vazgeçmeyeceklerini söyledi. Ardından kürsüye konuşmasını gerçekleştirmek için DİSK Genel Başkanı Kani Beko çıktı. Konuşmasına başlamadan sahneyi Devrimci İşçi Hareketi üyesi işçiler işgal etti. DİH’li işçiler “Taylan Tanay İşe Geri Alınsın”, “Kahrolsun Sarı

Ayakkabýcýlarýn Sesi

Sendikacılar”, “Kahrolsun Sendika Ağaları” sloganı atarak kürsüyü işgal etti. Devrimci İşçi Hareketi, Avukat Taylan Tanay’ın Genel İş Sendikasının avukatı olduğunu, tutuklanınca işten çıkarıldığını, eylemi bu yüzden gerçekleştirdiklerini açıkladılar. Ardından Hadımköy’de 4 gündür Amerikan sermayeli Greif çuval üretimi yapan fabrikayı işgal eden Greif işçileri “Yaşasın Direnişimiz” yazılı pankartla sahneye çıktılar. Greif işçileri üyesi oldukları, DİSK Tekstil Sendikası’nın eylemlerine destek vermediğini, hata yaptıkları eyleme karşı tavır aldığı için eylemi gerçekleştirdiklerini açıkladılar. Greif işçileri sık sık “İşçiler Burada Sendika Nerede”, “Kahrolsun Sendika Ağaları”, “İşgal Grev Direniş” sloganları attılar. DİSK’li güvenlik elemanlarıyla işçiler arasında sahnede süren gerginlik uzayınca, DİSK Genel Yönetimi etkinliği iptal ettiğini duyurdu. DİSK’in 47. kuruluş etkinliği işçilerin protestosuyla sona erdi.

Iþýkkent’te Ayakkabý ve Kundura iþçileri 17 Þubat günü sanayi sitesi içerisinde eylem gerçekleþtirdiler. Site içerisinde sabah saat onda baþlayan yürüyüþ, basýn açýklamasý ile devam etti.

Site içindeki yürüyüþün ardýndan meydana geçen iþçiler burada yaptýklarý basýn açýklamasýnda: “Aylardýr iþsiziz, çalýþamýyoruz, Suriyeli kardeþlerimiz bizim düþmanýmýz deðil ama devlet sosyal devlet ise bizlere de iþ imkaný saðlamak zorundadýr. Baþbakanýmýza ve Bakanlar Kuruluna sesleniyoruz. Bu sesimize kulak verin. Sorunlarýmýzýn çözülmesi için bir an önce sesimizi duymalýsýnýz. Aksi taktirde hiç kimse bizden oy moy istemesin. Bu sesi duyun. Bu ses ayakkabý kutularýn içerisinde milyon dolar olanlarýn deðil, AYAKKABICILARIN sesidir!“ dediler.

Servis Þoförleri Mitinge Hazýrlanýyor 13 Þubat günü çalýþtýklarý taþeron firmalarýn haksýzlýklarýna karþý sokaða çýkan servis þoförleri, günlerce çocuklarýný ve ailelerini göremediklerini de söyledi.

Açýklamanýn ardýndan kýsa bir yürüyüþ daha gerçekleþtiren iþçiler daha sonra seçtikleri komiteyi Site yönetimi ile görüþmek üzere yönetim binasýna gönderip beklemeye baþladýlar. Görüþme bitip geri gelindikten sonra ise iþçiler yarýn masa kurarak imza toplayacaklarýný ve daha sonra bu imzalarý yetkili mercilere göndereceklerini söylediler. Site yönetimi ise “iki üç gün bize müsade edin Suriyeli iþçi çalýþtýran iþyerleri ile görüþelim bu sorunu çözelim“ dediklerini aktardýktan sonra eylemlerine son verdiler.

“Fazla çalýþmaya ve sömürüye son” demek için Saraçhane Parký’nda bir araya gelen þoförler, seslerini duyurmak için 2 Mart günü tüm Türkiye’den gelecek olan servis þoförleri ile birlikte Kazlýçeþme Meydaný’nda eylem yapacaklarýný duyurdular.


Emeğin Dünyası

26 Şubat - 12 Mart 2014

12 Mart'ta Sokaklara! 12 Mart 1995, bu tarihi unutmak mümkün değil! 12 Mart günü faşist devletin cellatları Alevilerin yoğunlukta oldukları kahveleri tarayarak, bir Alevi dedesini katlettiler. Bu katliamla işçi ve emekçilerin yoğunlukta yaşadığı Gazi Mahallesi'nde, Alevi-Sünni çatışması çıkartmak istemiş ve böylece çökmekte olan düzenine bir çıkış yolu aramıştı. Ama yanıldı. Halk saldırıyı duyar duymaz sokaklara çıktı ve katilin kimler olduğunu Karakola doğru başlattıkları yürüyüşle göstermiş oldular. 12 Mart Gazi ayaklanması birleşik devrim mücadelemizde son derece önemli bir yere sahiptir. 12 Mart ayaklanması bu ülkede devrimin olabileceğini, bu halkın bir devrimle sömürücülerin iktidarını yıkabileceklerini gösterdi. Günlerce sokaklarda süren mücadelede onlarca devrimci katledildi. Yüzlercesi yaralandı. Analarımız mahkeme köşelerinde itilip kakıldı. Ama artık buna dur deme zamanı geldi. Çok değil, 31 Mayıs'ta sokaklara çıkan milyonlar, en büyük ilham kaynağını Gazi halkının on binlerle yaptıkları yürüyüşlerde aldı. On binlerle Taksim'e yapılan yürüyüşler; Taksim'de dövüşen milyonlara büyük moral ve güç verdi. İşte şimdi, hem kendi ayaklanma deneyimimiz, hem de 31 Mayıs'la başlayan ayaklanma süreci gösteriyor ki; faşizmi bir devrimle yıkmanın zamanı gelmiştir. Ve sokaklar, gelecek özgür ve mutlu bir dünya için dövüşebilecek binlerce genç, kadın, işçi ve emekçiye ev sahipliği yapıyor. Gün bizim günümüzdür! Artık zaman işçi ve emekçilerden yanadır ve bizler Gazi'nin gençleri, kadınları olarak, İşçi ve emekçileri olarak 12 Mart'ta sokaklara çıkmalıyız. Çünkü 12 Mart ayaklanması biz-

en v ü G ür DEVRÝMCÝ HEDEFLERE g DEVRÝMCÝ ARAÇLARLA Öz

9

ERÝÞÝLÝR

lere faşizmi nasıl yıkabileceğimizi gösterdi. Gazi'nin İşçileri Emekçileri, Gençleri Kadınları; 12 Mart ayaklanmsının 19. yılı yaklaşıyor. Her yıl binlerle gösterdiğimiz sahiplenmeyi; 31 Mayıs ayaklanmasından sonra arttırarak yeniden göstermeliyiz. Denizin yoldaşları sizleri sokağa, devrime çağırıyor. 12 Mart'ta Mücadele Birliği saflarında yeni ayaklanmalar yaratmak, mücadeleyi zaferle taçlandırmak için sokaklara! Yaşasın Gazi Ayaklanması! Gazi'den Gezi'ye Ayaklanmayla Zafere! Gazi/ Mücadele Birliği Platformu

“Maymunlar Artýk Deðerli Çünkü ‘Artý Deðerli’”

31 Ocak 2014 tarihli bir gazete haberi bu yazının başlığını belirlemede bana ön ayak oldu. Haberin başlığı: "Köle İşçi Maymunlar". Haber ise aynen şöyle: "Tayland'da doğal ortamlarından henüz bebekken alınan kısa kuyruklu makak maymunları, hindistan cevizi toplamak için köleleştiriliyor. İşçi maymunlar, bir insandan 10 kat daha hızlı çalışabiliyor ve günde 700-1000 adet hindistan cevizi toplayabiliyor." Dehşet verici değil mi? Bir şeytanın aklına gelirdi bu, herhalde bir de patronların. Şeytandan önce davranıp bunu hayata geçiren sermayedarların kıvrak zekalarını tebrik edebilirdim eğer; nasıl zalim, nasıl cani olduklarını bir an için unutacak olsaydım. Evet, maymunlar türlü işkencelerle küçük yaşta eğitilip, boyunlarına birer zincir takılarak çalıştırılmaya zorlanıyor. Yüksek, kocaman ağaçların tepesine korkusuzca ve olanca kıvraklıklarıyla tırmanıyor, bir insanın yapabileceğinden kat be kat fazlasını yapabiliyorlar. Gözlerini görseniz, nasıl ürkekler… Doğayı hizmetine sokmayı başarmış insanoğlunun her türlü hinliğini görmüşlerdi de, bu kadarına onlar da şaşırmış olmalılar. … Emeğin çok yönlü sömürüsü, kârın maksimizasyonu için şarttır. İktisadi temelde, bu durum takım elbise giydirilmiş çok farklı cümlelerle ifade ediliyor. Resmi ve ciddi bir takım kelimeler seçiliyor, anlamayanda bile anlamış hissi uyandıran ve kendi meşruiyetini o anda kurabilen bir kâr algısı yaratılıyor. Ve aslında bütün bu ihtişam ve şıklık, gerçeğe muazzam bir sansür uyguluyor. Kâr için, bire beş ekleyip pazara sunmak bir yoldur evet ama bundan çok daha fazlası, daha üretim aşamasında çalıştırılanın emeğinden çok daha fazla yararlanılarak elde edilir. Bunu hiçbir iktisatçı bu biçimiyle ele almaz, alamaz. 'Düşük maliyet - yüksek ve kaliteli üretim' söz konusu bu zatların kullanmaktan kaçamadıkları laflar. Ama bu denklem, kârın en basit yanını ortaya koyabilir ancak. Esas iş yukarda değindiğim üzere, emekten ne kadar yararlanıldığıyla ilgilidir. Bir işverenin, günde 8 saat çalışan bir işçisini, mesai ücreti vermeksizin 8 saat 1 dakika çalıştırdığı anda kar etmiş olur. Daha yüksek sayılar kullanmaya gerek yok. Kaldı ki bu 8 sa-

MÜCADELE BİRLİĞİ

atlik çalışma süresinin kendisi bile, kârın en büyük kaynağını oluşturur. Bir işçinin asgari yaşam koşullarını sağlaması için ortalama 4 saat çalışması yeterlidir. Fazlası işveren için artı değerdir, yani kârdır. Gelgelelim asıl konumuza. Çalışma hayatını ve iş piyasasını değiştirecek yeni düzenlemeler kapıda. Ha geldi ha gelecek. Yasal bir değişiklik henüz ortalarda yok. Fakat basına sızan ve yalanlanmayan yeni strateji metinleri, beklenenin yakında geleceği ihtimalini kuvvetlendiriyor. Martta yapılacak yerel seçimlerin geçmesi bekleniyor olsa gerek. Ulusal İstihdam Stratejisi adında yayınlanan (ya da sızdırılan) metin, taşerondan asgari ücrete, kadın istihdamından kıdem tazminatı fonunun kurulmasına kadar birçok başlık içeriyor. Metnin asıl teması ise esnek çalışma. 4857 sayılı İş Kanunu ile çalışma hayatına kısmen girmiş bulunan esnek çalışma biçimlerinin (belirli süreli çalışma, kısmi süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma. vs. ) yenilerini de içeren bu strateji, iş piyasasının her alanında "güvenceli bir esneklik" modeli öngörüyor. Gerekçe ise işverenlerin rekabet piyasasındaki ayak bağlarını çözüp, yatırımlara teşvik etmek ve bu sayede istihdamı artırıp, işsizliği minimalize etmek. İşte tam da bu noktada, katı iş yasalarının işlevsel olmadıkları ve esnek yasaların aciliyeti iddiasıyla, hukuki güvenceden zaten yoksun olan işçiler için güvencesizliğin hukukunu yaratmanın adımları atılıyor. Alt işverenlik (taşeron) tanımında getirilen değişiklikle bütün işlerin taşerona devredilebilmesinin yolu açılıyor. Yine, hileli alt işverenlik sözleşmesinin tespiti halinde

Marmara’da Kýdem Durdurmaya Kitlesel Protesto

Eðitim-Sen Ýstanbul 6 Nolu Üniversiteler Þubesi tarafýndan yapýlan çaðrý üzerine 17 Þubat Pazartesi günü saat 12.30’da Marmara Üniversitesi Ýletiþim Fakültesi önünde yapýlan kitlesel bir eylemle öðretim üyelerine verilen ceza protesto edildi. Cezanýn Ethem Sarýsülük’ü öldüren polisle ayný ceza olmasý ise büyük tepkilere neden oldu.

Marmara Üniversitesi Ýletiþim Fakültesi öðretim üyelerine Gezi ayaklanmasý sýrasýnda eylemlere katýldýklarý için verilen 24 ay kýdem durdurma disiplin cezasý, öðretim üyeleri, Eðitim-Sen üyeleri, öðrenciler, sendika konfederasyonlarý ve meslek odalarý tarafýndan Ýletiþim Fakültesi önünde yapýlan eylemle protesto edildi.

uygulanan yaptırımlar hafifletilip, işverenlere geniş bir hukuksal alan açılıyor. Evden, uzaktan ve Özel İstihdam Büroları aracılığıyla çalışma ve çalıştırmalar, yeni esnek çalışma biçimleri olarak karşımıza çıkarılıyor. İşverenler, servis, yemek, fazla mesai ücreti, kıdem tazminatı ve iş güvenliği yükümlülüklerinden arındırılıp, dikensiz gül bahçesi özlemlerine kavuşturuluyor. Örgütlenmenin, sendikalaşmanın, toplu iş sözleşmesi yapma hakkının, kıdem tazminatının içi boşaltılıp birer boş lafa dönüştürülüyor ve işçi sınıfının yıllar süren mücadelesiyle elde ettiği haklar buharlaştırılıyor. Sonunda dünyanın başka bir ülkesinde, bütün bu hak gasplarından da tatmin olmayan işverenler, çareyi işçi yerine maymun çalıştırmakta buluyorlar. Ve günde sadece birkaç muz ya da mango karşılığında. Alın size minumum maliyet. Bir işveren için en güzel düş gerçek olmuş durumda. İşçiye fazla ücret vermek istemiyorsun, sendikalı olmasını istemiyorsun, kıdem tazminatını vermek istemiyorsun, yolu- yemeğiydi zaten birer külfet. Var mı bir adım ötesi? Artık var. Maymun çalıştırmak! Fakat ne yazık ki maymun yaşamayan bir ülkede yatırım yapmanın derin acısını çeken işverenler, bunun hıncını hukuk aracılığıyla işçi sınıfını terbiye etmeye ve onu maymunlaştırmaya çalışarak çıkarmaya çalışıyor. İşçi sınıfının cevabı net olacaktır, olmalıdır. Nihayetinde köle işçi maymunların dahi kurtuluşu onların ellerinde... Devrimci Hukukçular Komitesi- İZMİR Eðitim-Sen üyesi 11 araþtýrma görevlisi hakkýnda Marmara Üniversitesi Ýletiþim Fakültesi Dekanlýðý’nýn talebiyle Rektörlük tarafýndan disiplin soruþturmasý açýlmýþtý. Soruþturma sonucunda 8 araþtýrma görevlisi hakkýnda 24 ay kýdem durdurma cezasý verildi. Eyleme Eðitim-Sen Ýstanbul 6 Nolu Üniversiteler Þubesi üyeleri baþta olmak üzere Eðitim-Sen üyeleri, öðretim elemanlarý, Marmara Üniversitesi baþta olmak üzere çevre üniversitelerden öðrenciler. DÝSK, KESK, TTB, TMMOB, gençlik örgütleri ve milletvekilleri tarafýndan destek verildi. Marmara Üniversitesi öðrencileri ve gençlik örgütleri Ýletiþim Fakültesi önüne gruplar halinde öðretim üyelerini destekleyen ve hükümeti protesto eden sloganlarla geldiler. Eðitim-Sen Ýstanbul 6 Nolu Üniversiteler Þubesi adýna yapýlan konuþmada, bilim kurumlarý olan öðretim elemanlarýna yapýlan baskýlarýn hükümetin baskýcý zihniyetini ortaya koyduðu ifade edildi. Öðretim üyelerine verilen 24 ay kýdem durdurma cezasýnýn, Ethem Sarýsülük’ün katili olan polis memuru Ahmet Þahbaz’a da verilmiþ olduðu hatýrlatýldý. Katilleri ödüllendiren devletin, sendikal haklarýný kullandýðý için, toplumsal duyarlýlýk gösterip Gezi eylemlerine destek verdikleri için bilim insanlarýný cezalandýrdýðý belirtildi. Üniversitelerin birer bilim merkezi olmasýna tahammülü olmayan hükümetin hiçbir baskýsýnýn, cezalandýrma yönteminin bilimden, toplumdan insandan yana olan öðretim üyelerini korkutamayacaðý ifade edildi.

Tarihsel geliþmenin ve deðiþimin motoru üretici güçlerdir. Üretici güçlerdeki her geliþme, toplumsal iliþkileri de etkiler, deðiþtirir; toplumdaki maddi iliþkilerde de bir deðiþim yaratýr. Bu deðiþim maddi iliþkilerle sýnýrlý kalmaz. Maddi iliþkilerin deðiþimi kültür, sanat, eðitim, davranýþ ve alýþkanlýklara varana dek toplumsal yaþamýn bütün alanlarýnda deðiþime yol açar. Bütün sýnýflý toplumlarda olduðu gibi kapitalist toplumda da bu geliþme ve deðiþim, sýnýf karþýtlýðý temelinde hareket eder. Burjuva toplum dediðimiz bugünkü toplumsal sistem koþullarýnda ortaya çýkan her geliþme, bu toplumun temelinde yer alan çeliþkileri de derinleþtirir. Bu çeliþkin geliþme, ezilen sömürülen emekçi yýðýnlarda kaçýnýlmaz olarak yeni bir yaþam, daha ileri ve özgür bir yaþam gereksinmesi ve arayýþý doðurur. Bu yönelim bir kez ortaya çýktýktan sonra, hiç bir þekilde ortadan kaldýrýlamaz; sürekli olarak toplumun gündeminde yer alýr. Bu yeni yaþama duyulan gereksinme ve arayýþ, varolan burjuva toplum koþullarýnda ortaya çýktý. Emekçi sýnýflarýn özlemlerinin, istemlerinin ve gereksinmelerinin karþýlanmamasý, bunu doðuran burjuva toplumun çeliþkisidir. Burada kaçýnýlmaz olarak emekçi yýðýnlarla eski toplum arasýnda bir çatýþma çýkar bu gereksinmelerin karþýlanmamasý, istek ve özlemlerinin zorla bastýrýlmasý sonucu deðiþtirmez. Bu arayýþ, her defasýnda eskisinden daha büyük ve daha þiddetli olarak, daha geniþ kitleleri kapsayarak yeniden gündeme gelir. Eski toplum, kitlelerin arzularýna, özlemlerine, gereksinmelerine cevap veremediði, onlarý karþýlayamadýðý için, geniþ yýðýnlarýn kendi yarattýklarý uygarlýðýn nimetlerinden yararlanmalarýna engel olduðu için ezilen, sömürülen emekçi yýðýnlar, yeni ve daha ileri bir yaþam kurmak amacýyla isyanlara ve ayaklanmalara baþladýlar. Bunu sonuna kadar vardýrýp eski toplumu bir devrimle yýkana kadar da durmayacaklar. Bu isyan ve ayaklanma hareketinin, devletin baskýlarý, terör ve saldýrýlarý karþýsýnda geri çekilmemesi, mücadeleyi devrimin zaferine kadar sürdürebilmesinde iþçi sýnýfýyla olan baðlarý hayati bir öneme sahiptir. Ýþçi sýnýfýnýn bu hareketteki yeri ve rolü belirleyici olacaktýr. Zira eski toplumu aþabilecek, yeni ve daha ileri bir toplumu kurabilecek tek sýnýf iþçi sýnýfýdýr. Diðer emekçi sýnýf ve katmanlar, iþçi sýnýfýna ve onun baðýmsýz devrimci sýnýf çizgisine baðlandýðý oranda mücadeleyi sonuna kadar vardýrabilirler. Tekelci burjuvazi ve faþist devlet, emperyalist-kapitalist sistemin yaþadýðý büyük yapýsal kriz ve bunun yol açtýðý çöküþ sürecinin de etkisi altýnda, kendi egemenliklerine boyun eðmeyen, karþý çýkan bütün kesimlere kapsamlý bir saldýrý baþlatmýþ durumda. Bu bizde, burjuva muhalefeti bile “terörist” ilan etmeye, yýkýcýlýkla vb suçlamaya, baský altýna almaya kadar varýyor. Bu da gösteriyor ki, burjuva toplumun ekonomik, politik, toplumsal krizi derinleþtikçe, bununla doðru orantýlý olarak baský ve saldýrýlarý da þiddetlenip yoðunlaþýyor. Sermaye, sadece þiddetle deðil, bununla beraber uyguladýðý baþka yöntemlerle de ayaklanmanýn önünü kesmeye, devrime kadar varmasýný engellemeye çalýþýyor. Sermaye, devrimin ortaya çýktýðý her yerde ve her dönemde hareketin önünü kesmek için kitlelerle komünist partinin, halkla öncünün buluþmasýný engellemeyi amaçlar. Ýþçi sýnýfýnýn sýnýfsal örgütlerini, en baþta da devrimci sýnýf partisini etkisizleþtirmeye, sýnýf örgütlerini daðýtmaya özel bir çaba harcar. Bu nedenle uzun yýllardan beri zaten pek çok baðýmlý ülkede olduðu gibi bizde de askeri faþist cuntalar yoluyla olsun, baþka yollarla olsun, proletaryanýn sýnýf örgütleri daðýtýlmaya, sendikalara varana dek güçten düþürülüp etkisizleþtirilmeye çalýþýlmýþtýr. Özellikle de proletaryanýn baðýmsýz devrimci sýnýf partisi baský altýna alýnmýþ, tutuklamalar, operasyonlar, koðuþturmalarla kitle baðlarý zayýflatýlmaya, örgütlenmesi engellenmeye çalýþýlmýþtýr. Bunun bir sonucu olarak, kitle hareketinin genel ayaklanma boyutuna vardýðý aþamada Leninist Parti’nin yeterince geniþ kitle iliþkileri kuramamýþ olmasý, ayaklanmanýn daha ileri gitmesi için gereken adýmlarýn atýlmasýnda ciddi bir engel olmuþtur. Tekelci burjuvazi, þimdi ayaklanmayý belli alanlara sýkýþtýrmayý hedefliyor. Bunu baþardýðý oranda hareketi kuþatma altýna almaya ve ayaklanmacýlarý kriminalize ederek ayaklanmayý bastýrmaya yönelecektir. Egemenliklerini sürdürmek amacýyla baþvurduklarý araçlardan biri de dindir. Ama din esas olarak burada, toplumdaki karþýtlýk ve çatýþmalarýn üstünü örtmek için kullanýlýr. Bu, bir dönem için baþarýlý olsa bile, uzun vadede baþarýsýný sürdüremez. Çünkü dinin yarattýðý “dayanýþma” aslýnda toplumsal dayanýþmadýr. Ve dayanýþma esas olarak sýnýfsaldýr. Burjuva toplumun temelinde ise sýnýf karþýtlýðý vardýr. Karþýt sýnýflar arasýnda dayanýþma deðil, sýnýf savaþý vardýr. Bunun üzerinin uzun süre örtülmesi de mümkün deðildir. Dayanýþma ya da baþka yollarla sýnýf karþýtlýklarýnýn üzerini örtebilmek, çeliþki ve çatýþmalarý zayýflatabilmek amacýyla, emperyalist kurumlardan Dünya Bankasý tarafýndan oluþturulan yardým fonu, bu tür “dayanýþma” duygusu yaratýlmasý amacýyla, “sosyal patlama” yani devrim tehlikesinin üst boyutlara vardýðý boyutlara vardýðý baðýmlý ülkelerde devlete baðlý, sermaye denetimindeki kimi kuruluþlar eliyle -doðrudan destekyardým daðýttý. Bu uygulamalarýn bu topraklarda hayata geçirilmesinde dini vakýf, kurum ve dernekler etkin olarak kullanýldý, kullanýlýyor. Tekelci sermaye ve faþist devlet, bütün bu yöntemlerle, kitleler kapitalist üretim ve yaþam biçimine, burjuva topluma meydan okumaya baþladýðýnda, hareketin doðru devrimci hedeflere yönelmesini engelleyerek farklý yönlere savrulmasýný, kitlenin enerjisi ve potansiyelinin boþa gitmesini saðlamaya çalýþýr. Burada burjuva sendikalar ve küçük burjuva hareket de, ayaklanmanýn daha ileri gitmesinin önündeki ciddi engelþlerdendir. Bu, onlarýn niyetlerinden baðýmsýz nesnel bir durumdur. Proletaryanýn, diðer ezilen, sömürülen sýnýf ve katmanlarýn kurtuluþu, ancak sýnýflar mücadelesinin sonuna kadar vardýrýlmasýyla gerçekleþir. Sýnýf mücadelesini sürdürebilmenin ve daha ileriye götürmenin yolu da, bu mücadelenin verildiði koþullara uygun sýnýf örgütleri eliyle, devrimci örgütler eliyle sürdürmektir. Proletarya ve diðer ezilen, sömürülen emekçiler, kurtuluþlarýný gerçekleþtirebilmek için bütün uzlaþmacý anlayýþlarla, burjuva ve küçük burjuva ðpolitik örgüt ve yaklaþýmlarla aralarýna kesin bir çizgi çekmelidir. Bu kopuþ gerçekleþmeden ne sömürenlerin egemenliðine son verilebilir, ne de sömürülenlerin kurtuluþu gerçekleþebilir. Devrim, devrimci hedefler ve devrimci araçlar olmadan zafere ulaþamaz.


10

26 Şubat - 12 Mart 2014

MÜCADELE BİRLİĞİ

Tekirdağ Zindanında Süresiz Açlık Grevi Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevinde süresiz açlık grevi başladı. Serbülent Sürücü ile yapılan görüşmede, cezaevinde yaşanan sorunlarla ilgili 16 devrimci tutsağın açlık grevine başladığını söyledi. TKEP/L, TKP/ML, MKP, MLKP, PKK ve Devrimci Karargah tutsakları, cezaevinde hiç bir taleplerinin karşılanmadığını belirten tutsaklar, cezaevinde çıplak aramanın dayatıldığını, ani baskınlar yapılıp, zorla koğuş değiştirildiğinin ve rutin koğuş değiştirme taleplerinin yerine getirilmediğini; odalarda bulunan bü-

tün materyallere de cezaevi idare tarafından el konulduğu tepkisinde bulunan tutsaklar, dışarıya gönderilmek istenen dilekçe, kitap, mektup gibi şeylerin ise geri gönderildiğini, hatta kimi zaman gönderilmeyip el konulduğunu söylüyorlar. Tutsaklar 30 maddelik taleplerini Adalet Bakanlığı, İHD, Meclis İnsan Hakları Komisyonu ve Cumhurbaşkanlığı'na göndererek, süresiz-dönüşümsüz açlık grevini başlattıklarını bildiren tutsaklar, talepleri kabul edilene kadar açlık grevine devam edeceklerini söylediler.

2. Kadýn Çalýþtayý Çerkezköy’de Yapýldý Ýþçi Saðlýðý ve Ýþ Güvenliði Kadýn Meclisi 2. Kadýn Çalýþtayý’ný Çerkezköy Halk Eðitim Merkezi’nde 22 Þubat Cumartesi günü gerçekleþtirdi. “Evde, Ýþte Çalýþýyoruz, Saðlýðýmýzdan Olmak Ýstemiyoruz” baþlýðýyla kadýn iþçilerin saðlýðý ve güvenliði konusunda gerçekleþtirilen Çorlu, Tuzla ve Þiþli’de atölye çalýþmalarýndan deneyimler de aktarýldý. Çalýþtayda uzmanlarýn, iþyeri hekimlerinin, akademisyenlerin, hukukçularýn ve sendikalarýn çözüm önerileri ortaya konulurken, kadýn iþçiler, öðrenciler de birçok haklarýný bilmediklerini, kadýn iþçilerin çalýþma yaþamýnýn iþkenceye dönüþmemesi, ölümlerle sonuçlanmamasý için kadýnlarýn iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði konusunda bilgilenmesi ve haklarýnda ýsrarcý olmasý örgütlülük saðlanmasý yönünde faaliyete geçmesi gerektiði ön plana çýktý. Çalýþtayda açýlýþ konuþmasýný Ýþçi Saðlýðý ve Ýþ Güvenliði Uzmaný Serpil Kemalbay yaptý. Çerkezköy baþta olmak üzere organize sanayi bölgelerinde patronlarýn ve büyük sermayeli þirketlerin büyük karlar elde ederken, karþýlarýnda güçlü bir iþçi örgütlenmesi olmamasý nedeniyle binlerce iþçinin aðýr çalýþma koþullarý altýnda sömürüye maruz kaldýðýnı ve maliyet artýþý olarak görülen iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði tedbirlerinin alýnmamasý nedeniyle iþçilerin çalýþma yaþamýnýn bir iþkenceye dönüþtüðü nü aktardı. Kadýn iþçilerden Figen Koçan her ay yüzlerce iþçinin iþ cinayetlerinde yaþamýný yitirdiðini, iþ cinayetlerinin ise kader ve takdiri ilahi olarak görüldüðünü belirtti. Ardýndan Ýþçi Saðlýðý ve Ýþ Güvenliði Meclisi’nden Neslihan Karatepe, Tuðçe

Þentürk, Elif Tuðba Þimþek ve Kübra Özkoç’un hazýrladýklarý ambalaj fabrikasýnda enjeksiyon makinesini temizlerken can veren Satiye Gür’ü anlatan kýsa oyun ise kadýn iþçilerin duygulu anlar yaþamalarýna ve öfkelerinin yükselmesine neden oldu. Ýþçi Saðlýðý Ýþ Güvenliði Meclisi’nden Sevda Karaca kadýn çalýþtayý öncesi çeþitli bölgelerde yapýlan deri, gýda, tekstil, metal

sanayi, lojistik, ve askeri kurum ve büro iþçilerinin içinde yer aldýðý atölye çalýþmalarý sýrasýnda iþçilerle yapýlan görüþmelerde kadýn iþçilerin iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði konusunda yaþadýklarý sorunlarý, kadýn iþçilerin yaþamýndan deneyimleri aktardý. Ýþyeri Hekimi Filiz Ayla ise iþçilerin çalýþma koþullarý ve saðlýk sorunlarýna deðindi. Ýþ Güvenliði Uzmaný Arzu Oðuzkurt Doðan ise iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði tedbirleri çerçevesinde iþ güvenliði tedbirlerinin neler olduðu konusunda açýklamalarda bulundu. Sendikal Güç Birliði Platformu’ndan Necla Akdoðan ise iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði tedbirlerinin erkek merkezli düþünülerek belirlendiðini bunun ise kadýnlarýn saðlýk sorunlarýný tamamen görünmez kýldýðýna dikkat çekti.

Ýþ Müfettiþi Zuhal Kesici ise bir çok sektörde yaþanan iþ kazalarý ve meslek hastalýklarýna iliþkin yaþanmýþlýklardan deneyimlerden örnekler vererek iþçilerin kayýt dýþý çalýþtýrýlma, iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði tedbirleri konusunda bilinçlenmesinin önemine deðindi. Av. Sevgi Evren ve Yýldýz Ünder iþ cinayetleri ve iþ kazalarýna iliþkin yaþanmýþlýklardan hareketle hukuksal mücadeleye iliþkin bilgiler aktardý. DÝSK Dev Saðlýk Ýþ Örgütlenme Uzmaný Özge Yurttaþ ise taþeron çalýþma sisteminin yaygýnlaþmasýyla birlikte saðlýk iþ kolunda üst düzeye ulaþan iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði sorunlarýndan örnekler verdi. Uzmanlarýn aktarýmlarýnýn ardýndan fabrika iþgali gerçekleþtiren Greif iþçileri, ev iþçileri, hemþire ve saðlýk emekçileri, tekstil, gýda, lojistik sektöründen iþçilerin de söz alarak deneyimlerini aktarmalarýyla birlikte forum yapýlarak kadýn iþçilerin iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði tedbirleri konusunda bilgilenmeleri gerektiði kadýn iþçilerin haklarýnýn farkýnda olmadýklarý üzerinde duruldu. Kadýn Çalýþtayý’nda bir çok konuda yeni bilgiler edindiklerini ve farkýndalýklarýnýn arttýðýný belirten kadýn iþçiler, Ýþçi Saðlýðý ve Ýþ Güvenliði Meclisi’nin hazýrladýðý broþürlerin kýsa ve öz bilgiler içermesi nedeniyle beðendiklerini ve yaygýn þekilde daðýtacaklarýný belirttiler. 2. Kadýn Çalýþtayý, kadýn iþçiler olarak iþçi saðlýðý ve iþ güvenliði tedbirleri baþta olmak üzere tüm haklarý konusunda bilinçlenmek, haklarýný kullanmakta daha ýsrarcý olmak ve mücadele etmek, kadýnlarýn bilinçlenmesi ve örgütlü mücadeleye katýlmasý çabasýnda olmak kararýyla son buldu.

HES Protestosuna Polis Saldýrýsý Barajlar ve HES Yapým Teknolojileri Fuarý’na tepki göstermek amacýyla basýn açýklamasý gerçekleþtirdikten sonra Fuar merkezine girerek tepkisini dile getirmek isteyen çevre örgütleri ve siyasi partilere polis saldýrdý. Çevre örgütleri ve siyasi partiler, Barajlar ve HES Yapým Teknolojileri Fuarý’na tepki göstermek amacýyla Yenibosna’da bulunan Ýstanbul Fuar Merkezi önünde bir araya gelip basýn açýklamasý gerçekleþtirdiler. Açýklamanýn ardýndan tepkilerini dile getirmek için fuar mer-

kezine girmek isteyen gruba polis saldýrdý. Biber gazý ile gruba saldýran polis, Ýstanbul Teknik Üniversitesi’nde öðretim görevlisi olan Ýsmail Akyýldýz’ýn da aralarýnda bulunduðu iki kiþiyi tartaklayarak gözaltýna aldý. Grubun arkadaþlarýnýn serbest býrakýlmasý için fuar önünde beklemesi üzerine gözaltýna alýnanlar serbest býrakýlýrken, “Dereler Özgürdür Özgür Akacak” sloganý eþliðinde fuar alaný dýþýna yüründü. Fuar alaný dýþýnda bir süre daha sloganlarla eylem sürdürüldü.

3. Havalimanı Projesinin Durdurulması İçin Eylem Kuzey Ormanları Savunması İstanbul’da 3. Havalimanı projesinin mahkemenin durdurma kararını uygulanmasını, projenin durdurulmasını istediler. 22 Şubat günü Sultanahmet tramvay durağında bir araya gelen doğa dernekleri ve meslek örgütlerinin oluşturduğu Kuzey Ormanları Savunması, 3. Havalimanı Hukuksuzdur! Ya Mahkemeleri Kapat, Ya Kararı Uygula!” yazılı pankart açtı. Valiliğe yürüyüş boyunca “Susma Sustukça Dünya Beton Olacak”, “Vali Kararı Uygula”, “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam”, “Ormanıma Suyumu, Mahalleme Dokunma” sloganları atıldı. Valiliğin önünü çevik kuvvet ekipleri barikat kurdu, bir TOMA hazır bekletildi. Valiliğin önüne gelen kitle adına açıklama yapan, Deniz Özgür; Vali Mutlu’nun mahkeme kararını okumasını ve derhal gereğini yerine getirmesi gerektiğini belirti. Özgür; “İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin

3. Havalimanı Projesi Çevre Etki Değerlendirme Olumlu Kararı ile ilgili 21 Ocak 2014 tarihinde aldığı yürütmeyi durdurma kararıdır” dedi. Deniz Özgür konuşmasını şöyle sürdürdü; “Bizler İstanbul halkı olarak soruyoruz, Vali Mutlu’nun aşağıdaki şıklardan birini seçerek bize yanıt vermesini istiyoruz: 17 milyonluk İstanbul şehrini yöneten Hüseyin Avni Mutlu;

a) Basit bir mahkeme kararını anlamaktan aciz birisi midir? b) Mahkeme kararlarını yansız biçimde uygulamakla yükümlü olduğunun bilincinde midir? c) Kendisini sadece AKP hükümetinin ve Cengiz Limak-Kolin-Kalyon-MAPA şirketleriyle İstanbul ormanlarını yağmalayan diğer rant çevrelerinin temsilcisi mi sanmaktadır d) Kuzey Ormanlarında katledilen ıhlamur ağaçlarının, yağmalanan su havzalarının, yuvaları bozulan göçmen kuşların sesleri İstanbul Valiliği makamına kadar ulaşmakta mıdır? e) Bu yağma, talan ve hukuksuzlukları daha ne kadar sürdürebileceğini sanmaktadır.” Açıklamadan sonra, eylem, mahkeme kararının yazdığı metni uçak yaparak Valiliğe doğru fırlatılmasının ardından sona erdi.

Zentiva İşçisi İşgalde! Lüleburgaz’da bulunan Zentiva İlaç Fabrikası'nda işten atmaları protesto eden 418 işçi fabrikayı işgal etti. İşçiler işten atılanlar geri alınıncaya kadar eylemi sürdüreceklerini açıkladı. Lüleburgaz’da bulunan Zentiva ilaç fabrikasında yaklaşık bir ay önce “daralmaya gidildiği” gerekçesiyle 50 işçinin işten çıkarılacağı açıklanmıştı. 22 Şubat günü 16 işçinin işten çıkarılması üzerine 418 işçi fabrikayı işgal etti. Fabrikada çalışmayı sürdüren 4-12 vardiyası ve 12-8 vardiyasındaki işçiler işyerini terk etmeyerek 8-4 vardiyasındaki işçiler ise iş yavaşlatma eylemi yaparak, atılan işçilerin geri alınmasını ve işçiler geri alınıncaya kadar fabrikayı terk etmeyeceklerini bildirdiler. Petrol-İş Sendikası Trakya Şube Başkanı Turgut Düşova ise Zentiva patronunun 50 işçiyi işten çıkarma kararını kabul etmeyeceklerini, işçilerin ancak kendi istekleriyle işten ayrılabileceklerini bildirdiklerini, 23 işçinin kendi isteğiyle işten ayrılmış olmasına rağmen işten atmaların devam ettiğini belirterek, işten atılan işçiler geri alınıncaya ve işten atmalar durduruluncaya kadar fabrikadan ayrılmayacaklarını ifade etti. Zentiva fabrikasındaki işgal eylemi sendikalar, sivil toplum örgütleri ve emek dostlarının desteğiyle sürüyor. Petrol-İş Sendikası Merkez Yönetim kurulu ise tüm üyeleriyle Zentiva işçisinin başlattığı eylemin arkasında olacağını duyurarak Zentiva işçilerinin işgal eylemine desteğini dile getirdi.

Kamera Sokak'tan Van İçin Çağrı

Kamera Sokak, Van'da konteynerlarda yaşamaya çalışan depremzedelerle ilgili bir açıklama ve çağrı yaptı. Onu yayınlıyoruz: “Her Yer Taksim Her Yer Direnişse Eğer… Taksim’e bir de Van’dan bakın deriz. Çünkü tüm bu kir ve toz bulutunun ardında bembeyaz bir örtüdür VAN. O örtünün ardında dünyanın en sıcak insanlarını tanıdık biz. Van’a gitmeden önce dayanışma için bir liste yayınlamıştık. Termal içliğe ihtiyacımız var demiştik. Eleştirilmiştik. Haklıymış bizi eleştirenler, hiç ihtiyacımız yokmuş. Kendileri üşüyordu ama bizi ısıttılar. Açlık grevlerinin 170 li günlere girdiği Anadolu Konteyner Kenti sakinleri o kadar sıcak karşıladılar ki bizi. Önce sıcak karşılamaları, sonra günlerce süren dost sohbetleri, demlik demlik sıcak çayları, gözleri, bakışları, umutları, yani yürekleri ziyadesiyle ısıttı bizi. Bir de Türkiye’nin dört yanından gelen, artık nereye koyacaklarını bilemedikleri battaniyeleri… Buraya gelirken asıl niyetimiz bir belgesel çekmek değildi. Sadece yılbaşına burada depremzedelerle girmek istemiştik. Belleği tutmak adına bazı görüntüler almak istemiştik. Memleketin en batısından kafamızda bir çok soru işaretiyle gelmiştik Van’a. Dost selamlarıyla ve artık ne söyleyeceğimizi bilerek, onlarca cevapla geri döndük. Bir de depremzedelerin soruları ve sorunlarıyla. Onların bize, size vermek üzere emanet ettikleri soruları. Belki cevabını birlikte buluruz diye. Belki seslerine ses, nefeslerine nefes oluruz diye. Belki yeni Taksim’leri Van’da birlikte öreriz diye. Bunları paylaşmak istedik sizinle. Belgesel çekmek değildi niyetimiz, netleşmek ve netleştirmekti. Lakin Kameramızı nereye çevirsek bir hikaye çıktı karşımıza. Dramatik çatışması farklı, aktörleri farklı, ama finali aynı bir çok hikaye. Bunları paylaşalım istedik sizinle. Emanettir, üzerimizde kalsın istemedik. Şimdi bu emaneti bizimle birlikte sırtlanın isteriz. Siz de alın biraz, yayın paylaşın başkalarıyla isteriz. Biz de size emanet etmek isteriz. Sese ses, nefese nefes işte… Anadolu Konteyner Kenti’nin onurlu insanları, genciyle, yaşlısıyla, erkeğiyle kadınıyla, çoluk çocuk demeden direniyorlar. BARINMA HAKTIR, HAKKIMIZI İSTİYORUZ diyorlar. Hem de sadece kendileri için değil. Tüm ülkedeki evsizler için istiyorlar. Bu daha başlangıç diyorlar. Her yer Taksim, her yer direniş diyorlar. Barınma Haktır. Tüm yurttaşların hakkıdır. En insani ihtiyaçtır. Bu sistem, bu devlet değil barınmayı, en insani hak olan yaşam hakkını bile çok görmektedir insanlarına. Bu yüzden soluk almak bile bir rant kapısıdır. Tıpkı depremin vurduğu Van halkına verilmesi gereken evlerin fahiş fiyatlarla satılması gibi, felaketleri rant için fırsata çevirir. Tam da bu yüzden değişmelidir. Kokuşmuş bir sitemdir kapitalizm ve çökmelidir. Tam da bu yüzden Her Yer Taksim Her Yer Direnişse Eğer, Van’daki Sese Sen de Bir Ses Ver: BARINMA HAKTIR !! Kamera Sokak”


Ekin Sanat

26 Şubat - 12 Mart 2014

MÜCADELE BİRLİĞİ

Kültür ve Sanat Çalıştayı Kültür Sanat -Sen'in düzenlediği Kültür ve Sanat Çalıştayı, üç günün sonunda tamamlandı. Kültür Sanat-Sen'in çağrısıyla kültür ve sanat emekçileri, Bakanlığın TÜSAK yasa tasarısını tartışmak için 18-19-20 Şubat günleri bir araya geldi. Çalıştay'ın ilk günü sanatçılar kendi sorunlarını anlattı. Çeşitli sanat dallarında insanlar kürsüye çıkarak, AKP hükümetinin dayattığı yasa tasarısının kabul edilemez olduğunu belirtti. TÜSAK yasasının kabul edilemez olduğunu belirten sanatçılar, kendi sorunlarını dile getiren konuşmalar yaptılar. İkinci gün tartışmalar devam etti. Hükümetin dayattığı bu yasa tasarısını kabul etmeyip, eylemlerin planlanması ve özerk sanat konseyinin hazırladığı taslağın güncellenmesi ve değerlendirilmesi gündeme geldi. Bu değerlendirme sonucu TÜSAK yasasının kabul edilemez olduğunu, bu yasaya karşı direnmek zorunda olduklarını söylediler. Üçüncü gün ise sendikaların ve meslek odalarının genel sekreterleri

söz alıp sanatçılarla ortak mücadele alanını kurmak istediklerini dile getirdiler. Çalıştayın sonunda sanatçıların bir kısmı TÜSAK yasasını hiç tartışmayıp tümden ret etmeyi, bir kısımı ise TÜSAK yasasının, bir komisyon oluşturularak değerlendirilmesini dile getirdi. Sonuç bildirgesi olarak okudukları deklarasyonla TÜSAK yasasına karşı birleşik mücadele kararı alındı. 13 maddeden oluşan sonuç bildirgesinden öne çıkan bazı başlıklar şöyle: “Siyasi iktidarların doğrudan sanatı ve kültürü yöneteceği ve sanatın ticarileştirilmesi anlamına gelen hiçbir yasa taslığını kabul etmiyoruz. Kültür sanat alanındaki demokratik kitle örgütleri tarafından sanat kurultayı yapılmalıdır. Sanat kurumlarında esnek, güvencesiz, sendikasız ve angarya çalışma biçimlerine son verilmelidir. Bu konuda verilecek mücadele, kültür ve sanat için verilen mücadelenin ayrılmaz parçasıdır. Sansür ve yasaklamalar asla kabul edilemez. Sansürle mücadele kültür ve sanat emekçilerinin en temel görevidir. Siyasi iktidarların ‘genel ahlak kuralları’ sanat için bir ölçüt olamaz.”

Sevdalınız Komünisttir Kemal Özer Kavga Ozanı Nazım Hikmet Özgür Güven Nazım'ın Yolu Atila Oğuz Nazım İçin Yola Düşen İmgeler Nazım Akarsu Komünizme Sevdalı Bir Şair Mehmet Özer Partili Şair Nâzım Hikmet C. Dağlı Nazım'ın Dizelerinin Devrimci Dönüştürücü Etkisi Afşar Timuçin Nazım Hikmet Şiirleri

Çizgi Roman Nisan Şimşek Anlatılan Senin Hikayen

Ukrayna: Sokağa İnen Siyaset Ukrayna'da gelişmeler çok hızlandı. Hatırı sayılır bir süredir çeşitli düzeylerde bir iç savaş halinde seyreden mücadele, başkan Yanukoviç'in Kiev'i terketmesinin ardından yeni bir aşamaya sıçradı. Ülke bölünmenin eşiğine gelmiş bulunuyor. Nazi döneminde Sovyetlere saldıran Almanlar Ukrayna'yı işgal etmişlerdi. O dönem, tıpkı Baltık ülkelerinde olduğu gibi Nazi yanlısı birlikler oluşturulmuş ve Kızılorduya karşı savaşmıştı. Üstelik daha ilk adımda bizzat bu faşist çeteler de naziler tarafından aşağı insan muamelesi görecekti. İronik bir durum! O dönemden yarım asır sonra tüm Doğu Avrupa'da sosyalist ülkelerin bir şekilde yıkılması, Yugoslavya örneğinde olduğu gibi parçalanması ve kanlı iç savaşalara sürüklenmesi, bizzat Alman emperyalizminin aktif desteğiyle, ve neo-nazi çeteler üzerinden gerçekleştirildi. Son yirmi yılın Balkan ve Doğu Avrupa tarihi bu durumun kanıtlarıyla doludur. Bu faşist damar hep etkin kaldı. Karşıdevrimler gerçekleşir gerçekleşmez, o nazi destekçisi faşist birlikler Estonya'da olduğu gibi ulusal kahramanlar oluverdi. Sosyalizmin simgelerine amansız saldırılar yapıldı. Lenin heykelleri yıkıldı. Kızılordu asker anıtları tahrip edildi. Sosyalizm yanlısı insanlar, son günlerde Kiev'de olduğu gibi faşist sürüsünün linç girişimlerine maruz kaldı. Ukrayna'da, özellikle Alman emperyalizminin başını çektiği AB eliyle desteklenen gerici gösteriler, örgütlenip silahlandırılmış faşistler eliyle kanlı çatışmalara evrildi. Mevcut burjuva yönetime karşı geliştirilen bu geri-

ci ayaklanmada hedef, daha önce “Turuncu Devrim”de olduğu gibi Rusya karşıtı bir yönetimi işbaşına getirmek, Rusya'nın kuşatılması sürecini tamamlamak, bu arada Ukrayna'nın tam ilhakını gerçekleştirmek idi. Olayların özü ve özeti budur! Kuşkusuz toplumsal olaylarda çok değişik sınıf ve katmanlar olaylar tarafından sürüklenir. Özgürlük isteyenler de, mevcut burjuva iktidardan kurtulmak isteyen de, anarşistler de bu hareketin bir yerlerinde yer aldılar. Ama öyle görünüyor ki mevcut senaryo, eli silahlı faşistlerin iktidar piramidinin üstlerine doğru hızla yükselmesi şeklinde. Müteveffa Yuşçenko ve Timoşenko ile bu işin olmadığını gördü

Mehmet Esatoğlu Tc'nin Nazım Hikmet'e Ettikleri Yılmaz Onay Nazım Hikmet İyi Bir Oyun Yazarımızdır! Yaşar Kemal Nazım Hikmet ve Halk Genco Erkal “NÂZIM'LA Yolculuğumuz Devam Ediyor” Şükran Kurdakul Nazım Hikmet Berrin Taş N.Hikmet'in Zincirini Kırmamış İnsanı

ÇIKTI Sinan Kaleli emperyalistler. Onlara kan dökücülükte sınır tanımayacak, tüm toplumu terör dalgaları altında esir alacak birileri gerekiyordu. Faşist gruplar işte burada devreye giriyordu. Öte yandan ülkenin doğu ve güney-doğusundan gelen haberler “zaferin” öyle çantada keklik olmadığını gösteriyor. Kırım, Sivastopol, Harkov... daha ilk anlarda mevcut parlamentonun meşruiyetini kaybettiğini ilan ettiler. Kiev'i tanımama kararlarını açıkladılar. Doğu kesimlerde AB yanlısı gösteri yapmak isteyen küçük gruplar dağıtılırken Rusya yanlısı gösteriler yapıldığı haberleri geliyor. Russia Today'in haberlerine göre Kırım'da gönüllüler toplanıyor ve “muhalif kuvvetler buraya girmeye kalkarlarsa savaşacağız” diyorlar. Bu haliyle “iç savaş”, farklı tarzda yürütülen bir “dış savaş”ın yüklenicisi oluyor. Bir tarafta Rusya, diğer tarafta AB-ABD ... Ukrayna işte bu iki uç arasında çekiştiriliyor, geriliyor, parçalanmanın/bölünmenin eşiğine geliyor. Artık her türlü mücadelenin ancak halk yığınlarının, kitlelerin mobilize edilerek yürütülebildiği bir dönemdeyiz. Her görüş, her iktidar mücadelesi, devrim ve karşı-devrim, gericilik ve karşı-devrim... farketmez, hepsi ancak halk yığınlarını harekete geçirebildiği ve şu ya da bu şekilde sokaklarda tutabildiği sürece bir güç haline geliyor. Her tür siyasetin sokağa indiği bir çağdayız. Ukrayna bunun bir başka örneği olarak önümüzde duruyor. İç ve dış etkenler Ukrayna'yı öyle bir hale getirdi ki, “barışçıl bir tarzda” taraflardan birinin hakimiyetini kabul ettirmesi pek mümkün görünmüyor. Bundan sonra gelişmelerde son sözü “zor” söyleyecek.

11

GEZİ AYAKLANMASINDA KADINLAR Baş tarafı 12. sayfada Gezi Ayaklanmasının simgeleri haline gelen her fotoğraf karesinde görülen kadınlar, ayaklanmada kadının inanılmaz etkisinin kanıtıdır. Gezi'nin simgesi haline gelen kırmızılı kadın, Toma önünde kollarını açıp tazyikli suya göğüs geren kadın, Gezi Parkı protestolarında “Beni hapse atsın, ama bu ağaçları bırakın” diyen 76 yaşındaki nine, sapanlı teyze, anaların el ele vererek oluşturdukları zincir eylemleri, ölümsüzleşen Gezi savaşçılarının annelerinin dik duruşu, medya kanalları penguen belgeselleri verirken başbakana sorular sorarak ecel terleri döktüren kadın muhabir, sanatçıların isyanına tercüman olan Şebnem Sönmez, ellerinde sütlerle, limonlarla yardıma koşan kadınlar, eylemcileri evlerine alan kadınlar, sokak sokak, barikat barikat savaşan; savaştıkça kendilerini aşan kadınlar... Kadına yönelik baskının, aşağılanmanın, şiddetin yoğun olduğu ülkelerdeki kadınlar ayaklanmaya, devrime daha çok sahip çıkıyor. Türkiye'de de kadınlar Gezi Ayaklanması'na bu öfke ve bilinçle sarıldı. Çünkü kurtuluşlarının bu mücadelenin ateşli yollarından geçtiğini hissediyorlardı. Kadınların birçoğu eylemlere ilk kez katıldı. Çoğu örgütlü değildi. Ama eylem içinde herkes birbiriyle dayanıştı, birbirine yardım etti, yol gösterdi. En deneyimsizler bile sokağın eğiticiliği ile hemen piştiler. Ve her şeyi özgürlükleri için göze alır hale geldiler. Hayatın her alanında itilip kakılan, evin dört duvarına hapsedilen, hayattan kovulmuş, sen karışmalarla, sen konuşmalarla hep baskılanmış, tutuk, ezik, korkak edilen kadınlar, Gezi ayaklanmasıyla birlikte sanki kozasından çıkan kelebek gibi uçuştular her yana. Bir günlük dahi olsa tatmak istediler özgürlüğü... ve dövüştüler. Kendi güçlerini gördükçe özgüvenleri arttı. Sokaklarda yürürken, erkeklerle omuz omuza savaşırken, isyanını haykırırken ilk defa bu kadar özgür olduklarını duyumsadılar. Devletin tüm ayrıştırıcı politikalarına rağmen kadınların kitlesel olarak varlığı ve anlayışlı, kavrayışlı, anaç yaklaşımları ayaklanmanın dayanışma ruhunu besledi. Doğabilecek gerginlikleri önledi. Kadınların varlığı çok farklı kesimlerin hızla kaynaşmasını sağladı. Kısacası ayaklanmanın birleştirici gücü oldular. Eylemlere duygu kattı kadınlar, kavganın ruhunu taşıdılar sokak sokak, bu da ayaklanmanın harlanmasını, coşkulanmasını sağlayarak uzun soluklu olmasına katkıda bulundu. Günlük hayatta onlarca kadın cinayeti, kadına şiddet, taciz ve tecavüz vb. yaşanırken; Gezi ayaklanması süresince milyonlarca kadın, gece sabahlara kadar sokaklarda sabahladılar, çadırlarda kaldılar ve böylece asıl özgürlüğün kavganın tam orta yerinde olduğunu yaşayarak öğrendiler. Çünkü Gezi'de kadınların özgürlüğünü sadece kadınlar değil, Gezi'deki herkes benimsiyordu. Ayrıca Gezi'de parkın temizliğinden, yemek dağıtımına, barikat yapımından, gazların etkisizleştirilmesine, erzak bölüşümünden, militanca savaşıma kadar tüm işler cinsiyet gözetilmeksizin; bu kadın işi, bu erkek işi denilmeksizin yapıldı. Kapitalizm Gezi sürecinde ayaklanmanın en etkin vurucu gücü olan gençliğin ayağına pranga vurabilmek için “kutsal aile”yi harekete geçirmek istedi. Ailelere seslenerek 'çocuklarınızı oradan alın, yoksa artık daha ciddi saldıracağız' tehdidi savurdu. Ancak 13 Haziran akşamı “anneler zinciri” ile analar Gezi'ye el ele gelerek “çocuklarımızın yanındayız” dediler ve etten duvar ördüler. Böylece burjuvazinin bu sinsi politikası da boşa çıkartılmış oldu. Bu davranışın kendisi annelik (koruma) iç güdülerine karşı devrimci bir çıkış, bir bilinç sıçramasını da temsil etmiş oldu. Yine Gezi ayaklanmasında ölümsüzleşenlerin analarının devrimci tavırları, sadece çocuklarının verdiği mücadelede onları onurlandırmakla kalmamış, faşizme “Cellat uyandı yatağında bir gece / “Tanrım” dedi "Bu ne zor bilmece / Öldürdükçe çoğalıyor adamlar / Ben tükenmekteyim öldürdükçe...” dedirtmiştir. Gezi'nin simgelerinden kırmızılı kadın; kendisine yakın mesafeden biber gazı sıkan polis hakkında iki yıla kadar hapis istemine şu cevabı vermiştir. “Sembolik bir fotoğraf karesinin dünya üzerinde yarattığı etkiyi kullanıyorlar. Gezi'de yitirdiklerimizin katilleri ve gerçek sorumluları cezalandırılana kadar kimse adaletten bahsetmesin! Tek başına amirlerinden aldığı emirle hareket eden, 23 yaşındaki bir polisi yargılamak, polisin 'destan' yazdığını iddia eden iktidarın zulmünü aklayamaz.” Gezi her günü bir yıl gibi geçen, inanılmaz derslerle dolu bir başucu kitabı yarattı. Özellikle kadınların her yanını örümcek ağı misali saran ataerkilliği, kapitalist sömürüyü yırtarak kendilerine olan güvenini yükseltti. Böylece kadınlar, egemenlerin yaratmak istediği edilgen, silik, uysal köleler olmayacaklarını haykırdılar. Tam da faşizmin korkulu rüyası olan kavga bayrağını, en önde taşıyan cüretli kadınlar oldular. Devrimin öncü müfrezesi işçi sınıfının yarısı olan emekçi kadınların harekete geçmesi, örgütlenmesi, mücadele etmesi burjuvazi için ölüm çanlarının çaldığının işaretiydi. Yakın zamanda yaşanan “çocuk gelin” dramları da çarpıcı bir biçimde göstermiştir ki kadınlar açısından ayaklanmayı yaratan ve böylesine güçlü bir biçimde katılmalarına sebep olan nedenler ortadan kalkmamıştır. Ancak bu korkunç öfkeyi yaratan kapitalizmin nasıl yıkılacağı, bu ayaklanmanın devrimin sadece “fragmanı” olduğu görülmüş, kadınların devrime daha örgütlü hazırlanması gerektiği kavranmıştır. Tüm bu aşağılamalar, bu baskılar, bu şiddet kadınlardan ve kadınların gelişiminden nasıl da korkulduğunun göstergesi olmuştur. Öyleyse korkun kadınlardan! Kadınlardan korkun, çünkü onlar yasakların, baskıların olmadığı, özgürlüğün, eşitliğin o bayram havasındaki coşkusunu artık biliyorlar. Kadınlardan korkun, çünkü onlar çocuklarını kaybetme pahasına faşizme karşı savaş bayrağını ellerinden düşürmüyorlar, artık evlerinde sessiz sessiz oturmuyorlar. Kadınlardan korkun, çünkü onlar kendi kurtuluşları olan devrimin rüyalarını görüyorlar. Korkun kadınlardan çünkü biz kadınlar kendi kurtuluşumuz için harekete geçiyor, isyan ediyoruz ve diyoruz ki; “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam!” kurtuluşumuz için harekete geçiyor, isyan ediyoruz ve diyoruz ki; “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam!” Emekçi Kadınlar


MÜCADELE BİRLİĞİ

Yeni Evrede Mücadele Birliği Dergisi / Sayı: 253 / 26 Şubat - 12 Mart 2014 / Yaygın Süreli Dağıtım / Sahibi: Yeni Dönem Yayıncılık Basın Dağıtım Eğitim Hizmetleri Tanıtım Org.Tic.Ltd. Şti. Adına: Sami TUNCA / Adres: Sofular Mah. / Sofular Cad. No: 8/3 Fatih - İSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 533 32 57 / Sor. Yazı İşl.Müdürü: Sami TUNCA / Baskı Yeri: Yön Basım Yayın, Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.kat N:366 Topkapı - Zeytinburnu - İSTANBUL www.mucadelebirligi.com / mucadelebirligi@hotmail.com / info@mucadelebirligi.com / mucadelebirligi@gmail.com /www.facebook.com/mbirligi / www.twitter.com/mbirligi

Hepimiz Taksim komününde özgür lüðümüzü bulmadýk mý? Özgür lüðümüzü kazandýðýmýz bu meydandan vazgeçebilir miyiz? Özgür lüðümüzü savunmak için 8 Mart’ta Taksim’e...

Emekçi semtlerinde kadýnlar 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü’ne hazýrlanýyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar günü için afiþleme, broþür daðýtýmý, stand çalýþmalarý semtlerde yoðun bir þekilde sürdürülürken iþçi ve emekçilerin bir araya gelmesi, 8 Mart’a yönelik çalýþma ve paylaþýmlarýn ortaklaþtýrýlmasý için toplantýlar yapýlýyor.

8 Mart'ın Arifesinde Kadına Şiddet

Bildiri Dağıtan Kadınlara Saldırı

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü çalışmalarını yürüten Emekçi Kadınlar Taksim'de stand kurup bildiri dağıttılar. 8 Mart akşamı yapacakları yürüyüş için Taksim Meydanı'na çağrı yaptılar. Sivil polislerin gönderdiği güvenlik görevlisi “Bildiri dağıtamazsınız burada” deyip bildiriyi alıp yırttı, kadınlardan birine sözlü tacizde bulunup el kaldırdı. EKA'lı kadınların güvenlik görevlisini kitleye deşifre edince sivil polisler güvenlik görevlisini oradan uzaklaştırmak zorunda kaldılar. Bildiri dağıtımına devam eden Emekçi Kadınlar kitleden “8 Mart'ta sizinleyiz” diyerek ilgi ve destek gördü.

Sarýgazi’de Kahvaltı Emekçi kadýnlar Sarýgazi semtinde de bu çalýþmalarý yoðunlaþtýrmaya, iþçi emekçi kadýnlarla, ailelerle paylaþýmlarýný çoðaltmaya çalýþýyor. Emekçi Kadýnlar (EKA) 23 Þubat sabahý Sarýgazi Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði’nde kahvaltýlý bir toplantý düzenledi. Baþta emekçi Sarýgazi kadýnlarý olmak üzere ailelere hem bir Pazar kahvaltýsýný birlikte yapmak hem de 8 Mart ve önümüzdeki süreç üzerine sohbetler etmek üzere davette bulundu. Sarýgazi semtinin emekçi kadýnlarý, Pazar günlerini evlerinde deðil 8 Mart’ý konuþacaklarý davete eþleri ve çocuklarýyla birlikte geldiler. Kahvaltý sýrasýnda Sarýgazi’de örgütlenme çalýþmalarý, eylemlilikler ve süreç üzerine sohbet edildi. Kahvaltýda bir selam

GEZİ AYAKLANMASINDA KADINLAR Gezi'nin simgesi haline gelen kırmızılı kadın, Toma önünde kollarını açıp tazyikli suya göğüs geren kadın, Gezi Parkı protestolarında “Beni hapse atsın, ama bu ağaçları bırakın” diyen 76 yaşındaki nine, sapanlı teyze, anaların el ele vererek oluşturdukları zincir eylemleri, ölümsüzleşen Gezi savaşçılarının annelerinin dik duruşu

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü çalışmalarını yürüten Emekçi Kadınlar afiş yaparken devletin şiddetine uğradı. Taksim Tarlabaşı’nda HAREKETE GEÇ İSYAN ET afişlerini yapan Emekçi Kadınlar büyük bilboardlara afiş yaparken sivil faşistlerin ve polisin saldırısına uğradılar. Tarlabaşı 360 Ofisin inşaat alanına çevirdiği ve çevreyi kirleten görsellerini kadın afişleriyle donatmak isteyen Emekçi Kadınlar'a önce 360 Ofis'ten gelen sivil faşistler “afiş yapma yasağı var” diyerek hiçbir kanunda, yasada yer almayan kendi yasaklarını dayatmaya çalıştılar. Ardından koydukları iradeye sahip çıkan kadınları engelleyemeyeceklerini anlayınca, polisi çağırarak şiddet içerikli tehdit ve sözlü tacizde bulundular. Halk için emniyet, adalet için hizmetçiler halkın yanında olmadıklarını bir kez daha kanıtlayarak uzun uğraşlardan sonra emekçi kadınları afiş yapma yasağı gibi saçma bir sebepten karakola götürdüler. Biz Emekçi kadınları sizlerin hiçbir baskı ve zulmünüz 8 Mart'ta Taksim Meydanı'na çıkmaktan alı koyamaz. İşte bu nedenle HAREKETE GEÇİYOR İSYAN EDİYORUZ! Emekçi Kadınlar (EKA)

ise herkesi anýlara birkaç ay önceki günlere taþýdý. Tekirdað F Tipi Cezaevi’nden Sami Tunca’nýn gönderdiði selam herkesi duygulandýrdý. Mücadele Birliði Dergisi yazý iþleri müdürü olan Sami Tunca, Sarýgazi Ekin Sanat Derneði’nin de bir emekçisiydi. Sarýgazi’de yapýlan hemen her etkinliðin, eylemin, yürüyüþün emek verenlerindendi. Görüþe gidenlerden biri “Boþ verin beni ben iyiyim, cezaevinde mücadeleme devam ediyorum. Siz bana semtimi Sarýgazi’yi anlatýn” diyerek o kýsa görüþ saatinde olabildiðince çok insaný anýp tek tek selam gönderdiðini aktardý. Emekçi Kadýnlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü’nün önemine deðinerek süreçteki çalýþmalardan bahsetti. 8 Mart’a iliþkin yapýlan afiþleme, broþür daðýtýmý, iþçi emekçi kadýnlarla görüþmeler, stand çalýþmalarý, ev ziyaretlerine iliþkin çalýþmalar konusunda bilgilendirmede bulundular. Sürece iliþkin sohbetlerin yapýldýðý kahvaltý da 8 Mart günü Taksim’de yapýlacak yürüyüþün çaðrýsý yapýldý. Tazelenen çaylar eþliðinde yapýlan deðerlendirmelerin, sohbetlerin ardýndan. “8 Mart’a daha kitlesel katýlmanýn yolu daha çok insana ulaþmaktan geçiyor” denilerek sonlandýrýldý.

31 Mayıs sabahı eylemcilerin çadırlarının yakılmasıyla başlayan saldırılara karşı tepkiler saatler, hatta dakikalar geçtikçe katlanarak büyüdü ve bir başkaldırıya dönüştü. 31 Mayıs – 17 Haziran tarihlerinde zirvesini yaşayan ayaklanmada işçi, emekçi, genç, yaşlı tüm kadınlar da yerlerini aldı. “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen bir başbakandan ne beklenebilirse son on yılda yaşananlar da öyle oldu: 3-5 çocuk yapın talimatları, sezeryan kısıtlamaları, kürtajı yasaklama girişimleri, tecavüzcülere verilen trajikomik cezalar, % 1400'lere ulaşan kadına yönelik şiddet ve her gün vahşi şekillerde öldürülen kadınlar... Üstüne bir de yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik, aşağılanma eklenince kadınlar Gezi Ayaklanması'nın yarısından fazlasını oluşturan nicel bir güce dönüştüler. Sadece nicel bir güç mü? Hemen her ilde çatışmaların en önünde, cüretli, gözü pek dövüştüler. Hep destekçi, yedek kuv-

T

acizlere, tecavüzlere uðramak ve bunlardan dolayý suçluymuþ gibi öldürülmek kader midir? Yaþadýðýmýz kapitalist sistemin insanlýk dýþý koþullarýna, biz; iþçi, emekçi, yoksul Kürt kadýnlarý boyun eðecek miyiz?

vet gözüyle bakılan kadınlar, Türkiye devrim tarihinin kadın katılımın en yoğun olduğu bir ayaklanmanın yaratıcıları oldular. Her ulustan, her inançtan, her yaştan, her meslekten kısacası her kesimden kadının katıldığı, inanılmaz zenginlikteki halk kitleleri sokaklara aktı. “Kadınlar olmadan ne böyle bir ayaklanma olabilirdi, ne de günlerce devam edebilirdi. Kadınlar daha en baştan etkin, önde bir rol oynadı ve bu durum ayaklanma günlerinin tümü boyunca sürdü. Kadınların katılımı, sokaklarda, meydanlarda, barikatlarda, grevlerde olduğu gibi, sokağı etkileyecek biçimde evlerdeki eylemlerde de yoğundu. Kadınların coşkusu, heyecanı, tutkuları olmasaydı, halkın sosyal hareketi, bu denli etkili olamazdı. Emekçiler, devrimci amacını kadınların aktif katılımıyla gerçekleştirebilir. Devrimci amaç, kadının kurtuluşunu içerir.” (Ayaklanma Üzerine Notlar) >>Devamı 11. Sayfada


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.