22 Ocak 2011
v. 14
Ş
Ateş Hücreleri İttifakı ve tutsak anarşist gerillalarla Uluslarötesi Dayanışma Eylemleri
ehir gerilla grubu Ateş Hücreleri İttifakı’na üye olmak ve çeşitli bombalama eylemlerine katılmakla suçlanan anarşistlerin davası 18 Ocak’ta görülmeye başlandı. Çeşitli polislerin ifaleri ve yalancı şahitliklerine başvurulan davanın 28 Ocak’ta tamamlanması bekleniyor. Ateş Hücreleri İttifakı ve anarşist tutusaklarla dayanışmak adına Türkiye dahil bir çok ülkede eylemler gerçekleştirildi. Dayanışma eylemlerinden şimdiye kadar elimize ulaşanlar: İstanbul / Şişli - Cevahir AVM'ye havai fişekli saldırı. Cevahir alış-veriş merkezine dün akşam [16 Ocak 2011] saat 19:00 sularında havai fişekli saldırı düzenlenmiştir. AVM'nin bahçesinde ağaçların içine gizlenen 16'lı havai fişek bataryasının ateşlenmesi ile 7'si patlayan havai fişeklerden 4'ü alış veriş merkezinin camlarına ve girişe isabet etmiştir. Patlama esnasında ve sonrasında panik dışında her hangi bir yaralanma durumu olmamıştır. Bankalar, alış veriş merkezleri, fastfoodlar ve tüketim kültürünün diğer kolları hayal gücü ve özgür zamanı dışkı ve borca çevirirken, tüketim ve metalaştırma kültürü yüzünden dünya yaşanılmaz bir hal alırken bir parça sanat sabotajın hiç de yersiz olmayacağını düşünüyoruz. Eylemiş olduğumuz bu ve diğer eylemler Ateş Hücreleri İttifakı'nın çağrısına bir destek selamıdır. İsyancı Selamlar -ÖFKEBristol (18.01.11) - “17 Ocak sabahı, British Telecom'a ait iki telekomünikaston aracı ateşe verildi. Bu saldırı Ateş Hücreleri İttifakı ve hapishane duvarları içinde ve dışında savaşan
herkesle dayanışma adına gerçekleştirildi. Ateş Hücreleri İttifakı'ndan suçlanıp hapse atılanlara karşı gerçekleştirilen duruşmayı kınıyoruz. Devletin ve onun adalet aygıtını tanımayı reddediyor ve tüm davaları kınıyoruz. Ateş Hücreleri İttifakı'nın hapsedilen hücresine yoldaşça selamlarımızı gönderiyor ve ortak yıkım projemizde kendimizi, eylemlerimizi ve inancımızı onlarla bir olduğunu söylemek istiyoruz. Tüm asi ve devrimci tutsakları ve kapitalizme ve devlete karşı ayaklanan tüm insanları selamlıyoruz. Yaşasın Anarşi! Uluslararası informal anarşist bir federasyon için. “
zartesi başlayan Ateş Hücreleri İttifakı yargılamalarında tutsak alınan yoldaşlarla dayanışmak adına Güvenlik ve gözetleme kamyoneti ateşe verildi.” Ateş Hücreleriyle Dayanışma Londra (17.01.11) - Dayanışma saldırısı. Dulwich, Londra'daki Barclays Bank'a bu sabaha karşı bir ziyaret gerçekleştirildi. Başlayan Ateş Hücreleri İttifakı davasındaki Yunanistanlı yoldaşlarımızla dayanışmak adını bu saldırıyı gerçekleştirdik. Geceyarısı Ekspresi - Karanlık Gece
Bristol - “Cumartesi sabaha karşı 17 Ocak Pa-
Polonya - Ateş Hücreleri İttifakı'ndan eylemcilerin başlattığı dayanışma eylemleri çağırdıkları duruşma ile ilgili olarak, 17 Ocak'ta Śląsk (Polonya) eyaletinde yapılacak duruşmaua bir cevap olarak sembolik bir destek eylemi gerçekleştirildi. "KB bankasının" girişine bir pankart asıldı: Pankartın üzerinde Ateş Hücreleri İttifakı'nın logosu ile birlikte 'Yunanistanla Dayanışma' yazıyordu. Destek ayrıca boya ile duvara ingilizce yazıldı. Daha sonra boya kapılara da atıldı. Bu küçük dayanışma işaretinin az da olsa destek olacağını umuyoruz. 17 Ocak günü eylemciler için terör eylemi gerçekleştirdikleri gerekçesiyle bir süreç başlatılmış, bizler de bu sürecin karşısında tutsak yoldaşlarımıza moral vermek istedik. Bu etkinlikle, hem Polonya'da hem de dünyanın herhangi bir mevkiinde dayanışma eylemlerinin bitmeyeceğine inanıyoruz. Dayanışma bizim silahımızdır!
-
-
Tunus - Bin Mahkum Serbest
Avcılar’da bir çok ATM tahrip edildi
Atina (17.01.11) - Atina'nın doğusunda bulunan Vyronas'taki bir Proton Banka- sı şubesinin dışında bir kundaklama aygıtı patladı. Patlamada yaralanma olmadı ve çok az bir hasar meydana geldi. Yaklaşık aynı saatlerde, Atina'nın güneydindeki Moschato'da PASOK tarafından kullanılan önceden kullanılan bir ofis benzer bir aygıtla kundaklanmaya çalışıldı. Ayrıca Atina'nın kuzeyindeki Halandri'deki bir inşaat firmasının ofislerinin dışında ev yapımı bir bomba patladı. Polis bu üç saldırının bağlantılı olup olmadığını araştırıyor.
“Gerçek” bir teori değildir, bir eylemdir, hayatın kendisidir.” Bakunin
-
Faşist BBP Bombalandı
Beyoğlu’nda Büyük Birlik Partisi (BBP) mahalle temsilciliği önüne bırakılan ses bombası büyük bir gürültü ile patladı. Alınan bilgiye göre olay gece saat 23.30 sıralarında Piri Paşa Mahallesi Yıldırım Aralığı Sokak"ta bulunan BBP Hasköy Mahalle Temsilciliği"nde meydana geldi. Görgü tanıklarına göre bir grup sokak içinde havai fişek attıktan sonra BBP binasının önüne ses bombası bıraktı. Kısa süre içinde büyük bir gürültü ile patlayan ses bombası çevrede paniğe sebep oldu.
John Ross Öldü
-
17 Ocak'ta İsyankar gazeteci, şair ve eylemci John Ross Mexico'da (Meksika) öldü. ABD'deki beatnick'lerdendi, Vietnam işgali'ne ilk katılmayan itaatsizlerden, 2003'teki ABD'nin Irak İşgali'ne karşı sivilleri korumak için canlı kalkanlardan birisi, Zapatistaların dostlarından birisiydi. "Aşağıdan ayaklanma, Chiapas'taki yerli ayaklanması", "Zapatistalar: Başka bir dünyanın yaratılması", "Kapitalizm öldürdü: Amerikan solundaki 150 yıllık yaşam ve ölümün anıları", "Canavar: Mexico City'de Dehşet ve Kurtuluş", "Aşk ve Ekolojik katliamın 12 şarkısı", "Unutkanlığa karşı" bazı derlediği araştırma ve şiir kitaplarıydı.
Belçika’nın Antwerpen kentinde 9 ev işgalcisini bir binadan çıkarmak için helikopter destekli toplam 150 polis görev aldı! Operasyon sonucunda ev işgalcileri gözaltına alındı.
-
Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta işsizliğe ve hayat pahalılığına karşı büyüyen öfke 23 yıldır iktidarın tepesinde bulunan Zeynel Bin Ali’yi ülkeden kaçırttı. Militan sokak gösteriyle hükümetin düşürülmesini sağlayan Tunuslu emekçiler, bu eylemler sırasında onlarca kayıp verdi. Emekçilerin öfkesi, hükümetin düşürülmesinin ardından da dinmedi. Tunus'un sayfiye bölgesi Manastır'daki cezaevinde mahkumların isyanı sonucu çıkan yangında 42 kişi yaşamını yitirdi. Tunus’un 140 km güneyindeki Mehdiye cezaevinde askerler, ayaklanan mahkumlara ateş açtı, çok sayıda mahkum ve tutuklu öldü. Cezaevi müdürünün bin mahkumu serbest bırakmak zorunda kaldığı belirtildi. Mehdiye cezaevinde toplam 1200 mahkum ve tutuklu bulunuyor.
-
Silikozis 47
Silikozis hastalığının pençesinde yaşam mücadelesi veren kot taşlama işçisi İsmail Şahin'in ölüm haberi geldi. Son yaşanan ölüm, şimdiye kadar silikozis nedeniyle yaşanan 47. ölüm oldu.
Meksika’nın sınır kenti Ciudad Juarez’deki faili meçhul kadın cinayetlerine karşı protestoların önderliğini yapan, şair ve kadın hakları savunucusu Susana Chavez öldürüldü.
Dün akşam 00:30 - 01:30 arası Esenyurt - Avcılar yolu üzerinde iki İETT durak camı, Avcılar İGS durak camları (iki yakanınki de), Bursa İskender durağı, Ambarlı sahil yolu üzeri okul durağınınki, belediye yanı Vakıfbank ATM ekranı, E5 yan yol üzeri İGS yakınındaki İNG Bank, Garanti Bankası'nın 3 ATM ekranı, Asya Bank ATM ekranı sonrasında sırasıyla Şekerbank, Akbank, T Bank, Finans Bank ve son olarak Yapı Kredi ATM ekranı tahrip edildi. Olayın ardından polis ekipleri bir kişiyi GBT sorgusu yaptıktan sonra arkadan kelepçeleyerek Ambarlı Polis Merkezine, oradan da Avcılar Karakoluna götürdü. Yapılan sabotajlarla alakalı olarak şikayetçi olmak üzere karakola gelen İNG ve HSBC gibi bazı banka yetkilileri polisle beraber gözaltına alınan şahsı sorguya çektiler. Esenyurt Devlet Hastanesi'ne alkol testi ve sağluk raporu almaya götürülen şahıs ileriki bir tarihte mahkemeye çıkarılmak üzere sabaha karşı serbest bırakıldı.
1
Uygarlığın Uygar Hastalıkları Bu yazıyı uygarlık ve beslenme gelişimi, günümüzde obezite ve sonuç bölümüyle bitireceğiz.
Uygarlık ve getirileri
ları oluşturdu. Gelişen/yeni oluşan devletler ve bunların iktidar hırsıyla artan savaşlar ve ticaretle insanlar “farklı mutfaklarla” tanıştı. Beslenme kültürü sürekli evrimleşti ve her zaman daha kötüye gitti.
“Uygarlığın çökmesini ne kadar çok beklersek – veya uygarlığı kendimiz alaşağı etmeden önce ne kadar çok beklersek – çöküş o kadar daha savruk olacaktır. Bu sürede ve daha sonrasında yaşayan insanlar ve insan olmayan varlıklar için her şey çok daha kötü olacaktır.” Derrick Jensen
İ
nsanlığın uygar yaşamasından, gezegeni evcilleştirmeye çalışmasından bu yana yaklaşık 10.000 yıl geçti. Bu 10.000 yıl içerisinde ne oldu? İnsanlık, içinde yaşadığı gezegenin bir parçası olmayı reddetti ve iktidarı seçti, gezegeni metalaştırdı. Pek çok türün doğal –olmayan- seleksiyonlarla nesli tükendi. Bunun yanı sıra sadece bu tekno-endüstriyel sistem içerisinde yaşayabilecek yeni, evcil türler yaratıldı. Bu 10.000 yıl içerisinde ne oldu? Yaratılan tek kültürle temel ihtiyaçlarımız ve bunları elde etme yöntemlerimiz değişti. Bu yöntemsellikler özel mülkiyeti, ataerkilliği, devleti, doğa katliamını doğurdu. Bu yöntemsellikler aşırı nüfusun, salgın hastalıkların, doğal felaketlerin, psiko-sosyal bunalımların oluşmasını/artmasını sağladı. Bu 10.000 yıl içerisinde sürekli yeni gelişim ve keşiflere şahit olduk. Her bir gelişim/ keşif, bir yenisinin zeminini oluşturdu. Dolayısıyla sistem bütünleşerek- entegrasyonbüyüdü ve her bir öğesinin(bilişim, sanayi, enerji vs) birbirine bağımlılığı giderek arttı. Bir öğesi/yaratıcısı olan bizim de sisteme bağımlığımız giderek artarken, sistem dışında hareket edebilme alanımız giderek daralıyor.
Beslenme Kültürü ve Evrimi İnsanlık geçimini toplayıcılık ve avcılıkla sürdürdüğü dönemlerde ihtiyaç duyduğu bitkisel besinleri doğadan toplayarak, hayvansal ürünleri avlayarak temin etmiştir. Yerleşik hayata geçtiği Neolitik çağda(Tarım Devrimi) ise, tükettiği besin maddelerini daha çok üreterek karşılamıştır. Gelişen ekonomi ve ticaret beslenme alışkanlıklarına yenilikler getirmiş ve ithal besin maddelerindeki çeşitlilikle yeni yemek tatları yaratılmıştır.2 Tarım devrimi, yerleşik hayat ve evcilleştirme silsilesi boyunca insanlar, önceleri beslenmek için pişirme yöntemleri(MÖ 5000) denerken, daha sonra bu pişirme yöntemleriyle farklı tatlar yarattı. Evcilleştirmeyle elde edilen süt mayalanmaya başlarken, bundan 500 yıl sonra bira ve şarap üretimine başlandı. Elbette bunların üretimi yeni hastalıkları da getirdi, yeni gelen hastalıklar için geliştirilen yeni yöntemler, yeni yöntemlerle gelen yeni hastalıklar ve yeni yön… Süreç içerisinde her bir bölge, yaşam alanındaki besinlerle kendi adıyla anılan mutfak-
2
Obezite Uygarlığın günümüze yansıyan hastalıklarından biri, The Body Mass Index değerinin (BMI) 30’un üzerinde olma durumu. Obezite. Beslenme için alınan aşırı kalorinin yakılmaması sonucu, yağ birikiminin oluşması sonucu ortaya çıkan hastalığın, fiziksel aktivite yetersizliği, beslenme durumu, psikolojik sebepler, genetik aktarım, çevresel faktörler ve kullanılan ilaçları gibi pek çok “uygar” ortaya çıkış sebebi bulunmaktadır. İlk belirtilerine Paleolitik çağda Avusturya’da rastlanmıştır(Venüs of Villendorf –solda-). Fakat bu dönemde obezite oranları yok denecek kadar azdır. Tarım devriminden sonra besin fazlalıkları ile birlikte, görülme sıklığı artmıştır. Neolitik dönemdeki ilk belirtilerine Anadolu’da rastlanan hastalık, antik Mısır, İnkan, Mezopotamya, Maya, Aztek, antik Yunan ve Roma uygarlıkları arasında da sıklıkla görülmüştür4. Antik Mısır ve Antik Çin uygarlıkları obeziteyi tehlikeli bir hastalık olarak tanımlanırken, Aztekler arasında tanrının ızdırabı olarak bilinmektedir5. Obezite, bunun yanı sıra pek çok uygarlık için varlıklı olmanın da belirtilerinden biridir. Bu tarihsel bütünlük obezite oranları ile uygarlığın paralel artışının bir göstergesidir. Günümüzde Amerika başta olmak üzere, pek çok ülke için obezite büyük bir sorundur. Son yirmi yılda görülme sıklığı üç kat artmıştır. Şu anda Birleşik Devletlerdeki yetişkin nüfusun %35’i, genç nüfusun ise %18’i, Avrupa’da ise yetişkin nüfusun %20’si, genç nüfusun ise %10’u obez. Amerika’da 2035 yılında halkın %86’sının obez olacağı öngörülmektedir6. Kent yaşamının hızlı gelişimi, ulaşımdan çalışmaya, beslenme kültüründen “eğlenceye” kadar yaşamı sarmalayan otomasyon, durağanlaşan yaşamı doğurmuştur. Hayat ev, okul, iş, üçgeninde, ayrıntılarında teknoloji ile örülmüştür. Bu kültürün ortaya çıkardığı sonuçlardan sadece biri obezite. Genç nüfusta bunun etkilerinin görülmesine TV
ve sanal âlem(video/PC oyunları, internet, vs.) de etkin faktör oynar. Günlük hayatta, ortalama 1 ile 15 saat arasını sanallıkla vakit geçiren, dünyanın %69’unu oluşturan oyuncuların(PC-video) oluşturduğu ekonomi, 2012’de 68 milyar dolara çıkması beklenmektedir7. Uygarlığın en önemli sorunlarından olan obeziteye, sistem kendi “çözümlerini” de sunmaktadır. Cerrahi/psikolojik tedavi, fiziksel rehabilitasyon ve diyet. Kapitalizm içinde, öngörülen çözümler kendi pazarını yarattı, sadece ABD’de obezite ile tıbbi mücadele harcamaları 1998’de 78.5 milyar $ iken şu anda bu tutar 135 milyar dolara ulaştı. Bir taraftan anti-depresanların da yardımıyla yaratılan hastalığın çözümü için yeni psikolojik ilaçlar peydah olurken, bunlara reklamla canlandırılan gıdaları frenleyen modern diyetler ulandı. Türkiye’de 2600’e çıkan diyetisyen sayısıyla şirketler pazarda dönen 5 milyar dolara hükmediyorken8, bu rakam Amerika’da 55 milyar dolar9. Yaratımı, devamı ve tedavisiyle ekonomik olarak vazgeçilmesi zor bir pazar.
Son-uç Doğal yaşamdan bağını koparan insanın yaşam şeklini düzenlemek için bu “doğallıkta” bir standart oluşturdu. Bütün gündelik hareketler bir belirlenim çerçevesinde geliştirildi. Her bir belirlenim kendi “tahmin edilemeyen” sonucunu doğurdu, fakat bu sistemin ilerleyişinin önünde bir engel olmaktan ziyade yeryüzü kıyımının ilerleyişine yardımcı oldu. Kapitalizmin getirdiği, üretim-tüketim mekanizmaları bu “tahmin edilemeyen” sonuçların hızlanmasında belirgin faktör oldu. Gelişmiş/gelişmemiş ülkelerde bu hızlanmanın etkileri fiziksel/mental olarak gündelik hayata farklı şekillerde yansıdı. Amerika ve Avrupa’da obezite, psiko-sosyal bunalımlar, teknokültür bağımlılıkları, tatminsizlik vb. ile zirve yaparken, Asya ve Afrika’da açlık, sağlık problemleri ve salgın hastalıklar daha çok belirginleşti. Fakat bu, pek çok sosyologun değindiği gibi sadece kapitalizmin göstergesi, değildir. Bu, yaratılan tek kültür ve getirisi artı değerle kolaylaşan insan yaşamına, aktiviteler eklemesi/çıkarılması sonucudur. Ekolojik kurtarma zırvalarıyla ve emek düzenleme çalışmalarıyla çökertilemeyecek büyük bir makine yarattık. Bu sistemin devamlılığına müdahil olmayacak her türlü mücadele biçimi ve sonucu, sadece doğal yıkımın acısını artıracaktır. Yıkım ne kadar erken gerçekleşirse acısı o kadar az olacaktır. -GölgeSırasıyla; Doç. Dr. Taner Erkut, Anne Scoot Beller, George A. Bray, Milos Pesic, Trust for America’s Health, Frank Caron, Obezite Derneği ve GRG (Gerson Lehrman Group)’den faydalanılmıştır.
İ
İsyanın Mantığı
syan kelimesini duyduğumuzda, geçmişte büyük ve ani bir değişim anı aklımıza gelir veya gelecekte benzer bir çatışmayı hayal ederiz. Kendiliğinden isyan, halkın sömürüye olan sabrının sınırlarının ötesine itildiği zaman ortaya çıkar. Bazı olaylar meydana gelir: sokak çatışmaları, polise yönelik saldırı, kapitalizmin sembollerinin (bankalar, kuyumcular, süpermarketler vs.) tahrip edilmesi. Halk şiddetinin bazı anları, dünün duyarlığının bugünün öfkesine dönüşmesine şaşakalmış olarak anarşistleri hazırlıksız yakalar.
Birkaç yıl önceki (1981) Brixton'a bakın: anarşistler, ayaklanmalardaki baş karakterler değildi, olamadılar. Olaylar onları şaşırtmıştı. Halk, görünüşte basit olan ancak uzun zaman kuluçkada kalan nedenlerle ayaklanmıştı. Anarşistlerin katılımı, sadece duruma adapte olma şeklinde oldu, isyan mantığı olmadan eyleyerek, bir isyanın misafirleri gibi. Bilinçli bir devrimci için taş atmak, bir isyana katılmak için en iyi yol değildir. İsyanın mantığını uygulamaktan bahsederken bizler, bir şeylerin tam tersine gittiğini söylemek istiyoruz. Kendimizi sosyal gerilimin tanımlayıcı alanlarıyla ve sosyal gerilim patlak verdiğinde buna katılmakla kısıtlamıyor, ayaklanmaya ve daha fazlasına teşvik etmeye, bir isyan örgütlenmesinin oluşturulmasını arz etmeye ve ona katılmaya çalışıyoruz.
Alfredo M. Bonanno
Sonuç kesin olmayacaktır. Anarşistlerin aktif varlığı, kontrolden ziyade teşvik anlamına gelmektedir. Diğerleriyle aynı haklara sahiptirler ve karar alma süreçlerinde özel bir ağırlıkları bulunmaz. Önerileri, genel ile aynı duygularda ise ve aynı zamanda bu, ruhu ileriye taşımaya çalışıyorsa doğru olarak kabul edilecektir. Çekingen veya kuşkulu öneriler, mücadelenin ilerlemesi önünde bir engel ve mücadelenin ihtiyaçlarına ve isyana ihanet olarak kabul edilip reddedilecektir. Çok ileri, anın sınırlarının ötesine geçen bir öneri imkansız, tehlikeli ve amaca zararlı olarak değerlendirilebilir. İnsanlar kimin neyi bildiği konusunda aklı karışmış olmaktan korkarak geri çekilecektir. Bu yapı içerisinde hareket eden anarşistler, bu yüzden gerçeklikten kopmamak ve hem mümkün hem de anlaşılır olan eylemleri önermelidir. Bir kitle ayaklanmasının yayılışının, bu ilk teşvik çalışmasından türeyebileceği mümkündür. İşte bizim, isyanın metotları ve mantığından kastımız budur. Bu, saldırıya karşı savunma mantığından başlayan yapılar olarak sendikalizmden (anarko-sendikalizm de dahil) bütünüyle farklıdır. Bu yapılar niceliksel büyüme (üye sayısını arttırma), geçmiş kazanımları savunma ve sendikalardaki durumda olduğu gibi tek bir kategorinin çıkarlarını koruma eğilimindedir. Bunun tersine bizim önerdiğimiz, mücadelenin bir amacını ele almak için örgütlenmiş temel birliksel yapılardır ve insanların isyan duygularını teşvik etmek, olabildiğince bilinçli bir isyanı doruğuna yükseltmektir.
Olabildiğince açık olmaya çalışalım. Anlatmaya çalıştığımız örgütlenme biçimi; birliksel, sosyal veya kitle karakterli - bir komite, destek grubu, baskıya karşı birlik, barınma hakları derneği, nükleer karşıtı gruplar, seçimlere karşı abstensionist/çekimser birlik vs. - olmalıdır, sadece belirli bir anarşist gruptan oluşmamalıdır. Sosyal bir mücadelede yer almak için halk neden anarşist bir gruba katılmalıdır ki? Bu metodu kullanarak, anarşistlerin yapı içerisinde kendilerini, bir liderlik veya iktidar grubu haline dönüştürebilmeleri mümHalkın bu tür bir yapıya katılımı, anarşistlerin içerisinde becer- kün değildir. Aslında, söylemiş olduğumuz gibi, onlar mücadediği işe bağlı olarak sınırsız olabilir. İster yasadışı grev ister kitle lenin koşullarını takip etmek zorundadır. Onlar, kendi anarşist yağması ister NATO üssü işgali ister squat (ev işgali) olsun, be- gruplarında niceliksel bir büyüme için çalışmaz. Sadece korulirli bir mücadeleye en hareketli bir avuç yoldaş ve insanla başla- yucu eylemler önermezler ancak artan oranda gelişmiş olanlara mak, başlangıçta durum hakkındaki bilgiyi olabildiğince açık ve yönelmeye zorunludurlar. Bir yandan bu eylemler, isyana ve öndoğrudan sergileyerek yaymayı gerektirecektir. Broşürler, der- ceden kestirilemeyen düzeylerdeki durumlara yol gösterici olagiler, afişler, toplantılar, konferanslar, halk toplantıları vesaire bilir. Diğer taraftan etkili olmakta başarısız olabilir. İki durumda kullanılacaktır ve yukarıda bahsedilen gruplardan birinin embri- da asıl birliksel yapı, kaçınılmaz olarak gereksiz hale gelir ve yosu oluşturulacaktır. İşin bu kısmı için bazı adımlar atıldığında, anarşistler daha önce yaptıkları işe geri dönerler. bir toplantı mekanı ve iletişim numarası oluşturmanın zamanı gelmiştir. Örgütün eylemleri mücadele ilerledikçe daha da etkili *Insurrection Dergisinin 1984 Nisan'ındaki 1. sayısında yaolacaktır, sayılar artar ve buna karşı baskı gelişir. yınlanmıştır.
3
TAŞERON İMAMLAR: GLOKAL KANAAT ÖNDERLERİ
S
pamullah, bu ay, Konten Peri Gençsivil’in Wikittoman web sitesinde yayınlayacağı “İmamın Günlüğünden Bir Yaprak” başlıklı yazıyı, Lübnan’da ele geçirdi. Sami Yusuf CD’sine yüklenen bu belge, tersten dinlenerek deşifre edildi. Demokrasullah Hocaefendimiz’in memlekete dönüşü ve hemen ardından Küresel İmam ilan edilmesinin yıldönümünde ne kadar duygulanıyorum bilemezsin sevgili günlük… Bugün, geçmişi yad edeyim; Demokrasullah Efendimiz’in sünnetine uygun olarak tuttuğum bu elektronik günlükte fikirlerimin ve hislerimin bir kaydı bulunsun, bu kayıt gelecek nesillerce de bilinsin istiyorum… Önce “Cami Dışı Din Hizmetleri Projesi” başladı, sen de hatırlarsın sevgili beyaz sayfalar. Ayrıca, şükürler olsun Anayasamız’ın 24. Maddesi’ne ve filmlerle artan popülerliği yolumuzu açan Zaman-ı Nursi hazretlerine… Böylelikle, bizler Demokrasullah Efendimiz’in “her yerde olun” sözünü dinleyip, iki kuşaktan temiz kağıdı sahibi, kanaat önderi imamlar olarak göreve gelebildik, halkımızla kaynaşabildik; halkımızın anlaşmazlıklarını çözmekte, gönül doktorları olarak yüce Türk-İslam adaletinin sentezine yardımcı olabildik. İçimize işlemiş linç kültürünün zehrinden arınabildik. Bu vesile ile, bir risale kaleme alarak meseleyi en doğru şekilde anladığını gösteren Şerif Melge’ye de teşekkürü bir borç bilirim sevgili jurnal. Mahalle baskısının biz kanaat önderi imamlar sayesinde ortadan kalktığını, hatta “Aleviliğin örgütlülüğünden” kurtarılan adalet mekanizmasının yerelleşerek çok daha demokratik bir hal aldığını tesbit ve tescil eden bu risale, evlerimize ışık getirmiş, hepimizi pozitif enerji ile şarj etmişti. Melge, bize, dostumuzu, düşmanımızı yeniden hatırlatmıştı.
kendini bilmezlere kadar, herkese uzanıyordu. Üstüne basa basa söylemek istiyorum sevgili hatıra defterim: dinlemeye, izlemeye, nazikçe göz altına alınmaya karşı çıkmak, tamamen uydurma ve hurafe inanışlardan kaynaklanır; dinle, bilimle ilgisi yoktur. İtiraz eden kendini bilmezler, tabii ki korkacak şeyi olanlardır. Sen düzgün yaşıyorsan, kamu güvenliğini bozucu bir davranışın yoksa, izlenmeye ve dinlenmeye itiraz etmezsin. Nitekim, meşhur aktörlerin bile takipçilerinden kaçmak için camiden ve imamın kayıtlarından yararlanmışlığını, tarih kitapları yazar. Büyük Aile Birliğimiz’e, Milli Birlik ve Kardeşliğimiz’e, cennet Taze Ottoman Coğrafyamız’a hakim olan huzur ve güven ortamına uzanan diller, eller, dinen en caiz, en bilimsel yöntemlerle, tabii ki hoşgörü ve diyalogla kırılır sevgili günlük…
Unutmamak lazım ki, izleme ve dinlemenin Uyap Fatih Bilişim Sistemi ile entegre edilmesi, bizlerin çok daha etkin çalışmasını mümkün kıldı. Bu sistemde hepimize birer şifre dağıtıldı, sırlar kapısı açıldı. Cami önü kameralardan değil, her türden kamera ve ses kaydından, hatta DNA örneğinden yararlanarak mahallelimiz hakkında bilgi sahibi olmamız sağlandı, yanlışa düşenlere müdahale edebilmemiz çok daha kolay hale geldi. Öyle ki, bırakın cemaati, bizlere saldıran ayının bile suça eğilimi, bilimsel bir kesinlikle anlaşılabildi. Bakınız!.. Kanaat reislerinden oluşan, (gerektiğinde silahlı) İrşad Birlikleri sayesinde de, güneydoğu ve diğer bölgelerde Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi hız kazandı. Bölgedeki alternatif önderlere ileri demokratik bir seçenek sunuldu. İkna olmayanların bertaraf edileceği, uzun süredir yapılan operasyonlarla ifade ediliyordu zaten. İrşad Birlikleri’nin özellikle silahlı olanlarına katılım çığ gibi büyüyerek, Büyük Aile Birliğimiz’in ve Taze Ottoman coğrafyasının güvenliği sağlamak yine biz Altın Jenerasyon’a kısmet oldu. Üstelik, bütün bu gayretler sadece Uyap Fatih Bilişim Sistemleri ve milli düzeyle sınırlı kalmadı. Demokrasullah Yüksek Kurulu aracılığıyla küresel koordinasyon da sağlandı. Böylelikle, dini kurumların ve kanaat önderi biz imamların gündelik tartışmaların içine çekilmesinin önüne geçildi. Demokrasullah Yüksek Kurulu, dinlerin üst karar kurulları arasında iletişimi etkinleştirdi, özlemi çekilen küresel birlik ve beraberliği mümkün kıldı. İşte, bizlerin Glokal İmam olarak anılması da o günlere denk geliyordu. Şükürler olsun ki elimiz, üzüm yerine şaraba el uzatanlardan, Global kanaat önderimizin Taze Ottoman coğrafyasını donatan posterini yırtan
4
Heyecanımı mazur gör sevgili sırdaşım; heyecandan bitikim, aynı şeyleri tekrar edip duruyorum… Lakin, hoşgörü ve diyalog demişken, bir başka anımı daha anlatmak isterim… Yurdun dört bir yanında suların boşa akmaması da “özde çevreci” Yeşil Enerjili Organik İmam kardeşlerimizin katkısı büyüktü. “Kökü dışarıda” bir sürü tipsiz “sözde çevreci”nin, insanlarımızı da zehirleyerek yaptığı nümayişlere, nümayişçilerin temiz ve pozitif enerji üreten bir dünya lideri olma yolunda önümüzü kesmelerine, yine biz imamlar vesilesiyle “Dur!” denebilecekti. Ne de olsa, ışıklı evlerimizde en iyi şekilde yetiştirilmiş, yeşil bir pozitif enerjiyle şarj edilmiştik. Temiz enerjinin ancak hidroelektrik santrallerinden, nükleerden elde edileceğini, dışa bağımlılığın da ancak bu suretle kırılacağını biliyorduk. TEMMÂ Vakfı destekçimizdi. Üstelik, Rigzoslarımız, Boruzamlarımız, Çalıplarımız, hidroelektrik santrali inşaatlarını büyük bir özveriyle üstlenen işadamlarıydı. Nehir sularının 49 sene boyunca sahibi olmaları, hatta canları isterse haklarını satmaları, gösterdikleri özveri karşısında neydi ki? “Suyun özelleştirilmesi”ne karşı çıkmak, gericiliğin daniskası olup, doğanın dengesini ve sosyal çevrenin huzurunu korumak için, bize düşen sorumluluk, yöre halkını kollamak ve gerekirse yerinden ederek ileri götürmekti. Bu sorumluluğu idrak etmiş biz imamlar, Demokrasullah Efendimiz’in sünneti mantar çayı ve maklube ikram etmenin, cemaati hurafelerden korumaya yeteceğinden şüphe etmiyorduk. Onları eşzamanlı bir şekilde toplayarak çay ikram etmiş, bir yarım saat sonra da baykuş sesi dinletmiştik. Protestocuların dediklerinin, aynı bu sese benzediğini söylemiştik. Baykuş sesi işitmek hayırlı değildi. İnsanın rüyasına bile girer, insanı yoldan çıkartırdı. Elbette bunun önüne geçmenin dini ve ilmi bir yöntemi vardı. Boyunlarına asacakları, tesbihlerine takacakları flashbelleklerine, bizzat Hocaefendi’nin yazdığı “baykuş duası”nı kaydederek, rüyalarının ve hakikatin kapısını, her türlü baykuş se-
sine kapatabilirlerdi. İhtiyaca göre, bu duanın yanına “yağmur duası”, “nazar duası”, “kısmet kapama virüsü” gibi şeyler de kopyalanabilirdi. Flashbelleklerin kuvvetine dair Demokrasullah Yüksek Kurulu’nun yayınlamış olduğu global fetva henüz taze çıkmıştı. İşte o an, tarihi bir andı. Flashbellek uygulaması bir örnek teşkil edecek, madencilik ve inşaat konusundaki nümayişlerle ilgili olarak da cemaati irşad etmek için kullanılacaktı. Böylelikle, bu nemli gözler, Demokrasullah Hocaefendi’nin, Kayseri’den kalkıp, eskiden o çirkin Haydarpaşa Garı’nın bulunduğu Spa tesislerine yeni kondurulan helikopter pistine, bir kuş misali inişini de görecekti sevgili günlük. Huzur ve güven içinde, hoşgörüyle, diyalogla… Ama dur bir dakika be imam!.. Wikili belgelerden son anda sızan sızana… Günlük sana söylüyorum, hanım sen anla: eski yargıç cüppesini sandıktan çıkart, bir de kuru temizleme yaptır; her an o cüppeyi yeniden giymemiz gerekebilir!.. MAHALLENİZDEKİ 12 KANAAT ÖNDERİNDEN BİRİ DE SİZ OLUN… BU AKŞAM RADİKAL TABLDOTUNUZDA!.. SPA MULLAH http://spamullah.wordpress.com
Eylemler Yükseldikçe Polis Ajanları Tek Tek Ortaya Çıkıyor
2
010 yılı içinde Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki devrimci, anarşist mücadele içindeki ajanların bir kısmı tespit edildi.
İngiltere : Mark Kennedy : 41 yaşında 2003 yılında İngiliz NCDE biriminde göreve başlıyor. NCDE : Anarşist, küreselleşme karşıtı, hayvan hakları hareketleri üzerine inceleme yapan polis kuruluşu. Bu polis kuruluşunun bütçesi yıllık 10 milyon Euro'dur. Polis mark in senelik maaşı 60 bin Euro olup ajanlık süresinde yıllık maaşına ilave olarak yılda 250 bin Euro ek ücret almaktadır. Devrimci anarşist arkadaşları tarafindan paralı yasamı dikkati çekince bu paralarını uyuşturucu satarak elde ettiğini söylüyormuş.Cep telefonu sürekli açık tutup polis merkezinin takibini sağlıyormuş. Polly dergisinde isimsiz bir polisin açıklaması Mark i ortaya çıkartmıştır. Anlattığı şeylerde mücadele içinde 20 polis ajanı ile karşılaştığını ve 5 inin hala aktif olarak yer aldığını belirtmiş. Danimarka'daki G8 eylemliklerini ve Anti NATO eylemliklerinde aktif çalışarak günlük rapor vermiştir. ABD; Karen Sullivan FBI içinde görevli Anti-Militer gruplar içinde çalışmalar sürdürüyordu. Kanada: Kadın polis Branda Dougharty G20 eylemlerinde Toronto'da küreselleşme karşıtları içinde çalıştı. Avusturya ; Danniele Durand Hayvan Hakları grubu içinde aktif çalışmalar sürdürdü Avusturya'daki 15 tutuklu hayvan hakları aktivisleri için bilgi mahkemeye bilgi toplamaya çalışmış. Mahkeme dosyalarında polis ajanı Danniele'nin adi karşısında polis yazıldığını arkadaşları tesadüfen gördüklerinde açığa çıkmıştır. İsviçre hayvan hakları toplantısı için Luzern şehrinde toplantılara katılmıştır.2008 de Polisin evlere baskın yaptığı dönemde tatile gideceğini söylemiş. Yapılan konuşmada polis olduğunu itiraf etmiş. Almanya; Heidelberg'de polis adı Simon Bromma Anarşistler içindeki adı Simon Bremer. 12 Nisan 2010 da mücadele içine sızdı. Öğrenci hareketiyle başlayıp Anti-Nükleer, Hayvan hakları, içinde aktif olarak eylemliklerde yer aldı. Nükleer cop transport eylemleri örgütledi. Belçika'daki No Border kampı 2010 da eylemlikleri Belçika polisine günlük raporlar vermiş. Nazi karşıtı eylemliliklerinde aktif bir şekilde çalışmış. Ajanlık görevi öncesi Fransa'da tatildeyken tanıştığı bir kadınla tanışıp mesleğinin polis olduğunu söylemiş. Daha sonra ajanlık görevine başladığında 11 Aralık 2010 tarihinde bu aktivist kadını tesadüf olarak bir ev toplantısında görünce panikleyip kadını tehdit etmiş. Aktivist kadın arkadaşlarına durumu anlatınca Simon sorgulamaya alınmış. Polis olduğunu ailesinin bütün fertleri polis olduğunu kendi kariyerinin yükselmesi için ajanlık görevini aldığını söylemiş.
İspanya - Polise karşı şiddetli protestolar
Girona (17.01.11) - Pazar öğleden sonra Salt (Girona) biraz durgundu. Ama bir farkla: daha fazla polis aracı vardı. Cuma'dan itibaren %43'ü göçmen olan semtte 12 aracın (5 araba ve 7 motorsiklet) ve 9 çöp konteynırının ateşe verildiği bir vandalizm dalgası yaşandı. Belediye başkanı herkesi sükunete çağırdı ve polis takviyesi istedi. Polis üç kişiyi gözaltına aldı. Geçen Mart'ta yerliler ve göçmenler artan göç oranının en yüksek olduğu semtlerden biri (31,000 kişi) olarak burada bir çok sorunla karşı karşıya. Salt'ta, tüm olaylar bir haftadan fazladır hastaneye kaldırılan Mohamed Reda Lyamaniit ile dayanışmak adına neredeyse tamamı göçmen olan 40-50 kişi (çoğunlukla 9-14 yaş arası çocuklar) arasında Cuma günü yoğunlaştı. Mohamed, çalınmış bir motorsiklet kullanırken durdurulan ve polisten kaçmak için 5. kattan atlamış ve hastaneye kaldırılmıştı. Belediye başkanı, Paris gerçeğine benzer bir tablomuz var ama bunu önlemek için elimizden geleni yapacağız dedi. Cuma günü insanlar şehrin farklı yerlerinde konteynırları ateşe verdi ve Pazar sabahı bir kaç aracı ateşe verdiler.
İsviçre - Mahkeme Binası Kundaklandı Bellinzona kentindeki mahkeme binası kundaklandı. Duvara „Mahkemeler Yansın Devletler Yıkılsın„ sloganı ve çember içinde A yazılaması yapıldı. Polis anarşistlere karşı tedbirler almaya ve araştırmalara başladı.
5
“Anarşi”: Tunus ve Cezayir Destek eksikliğimizin hiçbir mazereti yok!
İsveç: Sınırdışına karşı eylemde 70 kişi gözaltına alındı Göteborg - Sınırdışına karşı eylemde 70 kişi gözaltına alındı. (18 ocak 2011) Polis, sınırdışı edilmek istenen mültecilerin tutulduğu göçmen bürosuna ait binanın yollarını bloke eden yaklaşık 70 kadar aktivisti gözaltına aldı. Aralarında Sınırdışına karşı Eylem, SAC (Anarkosendikalistler), Anarşitler ve sol aktıvistlerin bulunduğu grup kimlik bilgileri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Polis blokajın devam etmesi halinde gözaltıların da devam edeceği yönünde tehditler savurdu.
Diğer Haberler
C
ezayir ve Tunus'ta , ekonomik koşulların kötüleşmesinden ötürü ve bu “kötüleşmenin” aşağı sosyal tabakadan milyonlarca insana darbesinden dolayı bir haftadan daha fazladır devam eden destansı boyutlardaki bir ayaklanma devam ediyor. Tunus'ta, Sidi Bu Zeyd şehrindeki bir meyve satıcısının kendisini öldürmesi[tam olarak kendisini yaktı] tüm canlı gösteri dalgasının, isyanın ve üniformalı alçaklar tarafından görünüşe göre 20'den[ç.n: resmi rakamlara göre 78 kişinin öldürüldüğünden bahsediliyor] fazla insanın öldürüldüğü acımasız polis baskısıyla saldırılan ayaklanmaların kıvılcımını tutuşturmuştu. Gıda fiyatlarındaki ve diğer temel ürünlerdeki fiyat artışı, zaten mevcut olan özgürlük yoksunluğu ve her tarafa yayılmış işsizlik aynı zamanda ayaklanmaların komşu ülke Cezayir'e de yayılmasına yol açtı. Beni gerçekten şaşırtan şey şu ki, hiç kimse ya da en azından birkaç arkadaş anarşist blogçunun(en azından hemen her gün incelediklerimden bazılarının) böylesine önemli olayları haber yapmaktan rahatsız olmuş görünmesi. Ne her hangi bir eylem planlandı ne de, Cezayir, Sidi Bu Zeyd(Tunus'ta bir şehir), Tunus ve diğer sokaklarda devletlerle ve kendi sömürücüleriyle cesurca dövüşen işçilerle, gençlerle ve sıradan insanlarla dayanışma için birşeyler yapıldı... Burada neler oluyor?... bu iki ülkenin “İslami köktenci” inler olarak ünlenmesi, gerçekleşebilme potansiyeli olan herşeyin, bizim etnosentrik batılılaşmış düşüncelerimizde otomatik olarak ilgisizliğe dönüşmesi sonucuna mı yol açıyor?... İslami köktencilik, yerel elitlerin kendi insanlarını (özgürlük) aşkından vazgeçirmek ve bir alana bastırması ve başarısız olmaya başlamış bu türdeki bir kontrolün bir çok çeşidinden birisi olarak görebilirmiyiz?... Tüm Müslüman "köktenciler", "potansiyel teröristler mi"?... Bazı taban cemaatlerindeki Hristiyanların olduğu gibi onlar da isyankar, özgürlük ve anarşi için arzu taşıyor olabilirler miydi? İslam'ın etki alanındaki bölgelerde yaşanan herşey kaçınılmaz olarak dinsel konularla mı ilgili?... Cezayir'in güney berberi bölgesinde(Kabile bölgesi) tüm 2001 boyunca gördüğümüz, ayaklanmanın en ilham verici örneklerinden birisini; polis karşıtı duyguyu ve tüm on yılın devlet karşıtı öz-örgütlenmesini şimdi unuttuk mu?... Görebildiğim kadarıyla, sıradan insanlar için, -Avrupa Kıtası'nda “hala o kadar kötü değil”imizde zar zor hayal edilebilecek olan-, tamamen yaşamsal, gündelik yaşam mücadelesi olan, şartların daha da kötüleşmesi söz konusu. Mesele şu ki, bir çok kişi Cezayir ya da Tunus isyanlarına “Umrumda değil!/Bana ne!” diyor gibi görünüyorken, (tüm boyutlarıyla Alexandros Grigoropoulos'un öldürülmesinden sonraki Yunan Ayaklanması'yla karşılaştırılabilir ve açıkça çok daha fazla ölüm içeriyor) Filistin'lilerin mücadelesine destek veren herhangi bir gösteriye tam anlamıyla koşması, eğer saf ve basit ikiyüzlülük eylemi değilse, tek kelimeyle iğrenç bir savsaklama olduğundan rahatsız etmekte. Anarşist ya da değil, bu insanlar birbirleriyle onurlu bir dayanışma gösteriyorlar, cesaret ve politik bilinçle, ve sadece bu yüzden dünyanın diğer yerlerindeki yoldaşları desteklediğimiz gibi aynı şekilde onları desteklemeliyiz. Anaakım medya tarafından basmakalıp bir kategoriye sokulan ya da belki resmedilmelerine aldırmayarak, farklı kültürel arkaplanları ve gerçeklikleri olan insanlarla köprüler kurmaya başlamalıyız ve iletişim kurmayı denemeliyiz(mümkünse yüz yüze). Belki, bugün hakkında hiçbirşey bilmediklerimiz yarının yoldaşları olabilirler. Eminim ki, Tunus ve Cezayir'de kendi yaşamları için tam anlamıyla kavga eden insanlar her destek eylemini, yalnız olmadıklarını onlara gösterecek ve kendi ülkelerinin sınırlarının ötesinde ne olup bittiğinin bilen birilerinin olduğunu gösteren her türlü eylemi selamlayabilirler. Bunu ve daha fazlasını hakediyorlar... Benzer bir durumda kendimizi bulduğumuzda aynen bizim de hakedeceğimiz gibi.
6
325.nostate.net
- Silopi Emniyet binasında nöbet bekleyen polislere yönelik akşam saatlerinde ses bombalı saldırı düzenlendi. Patlama sonucunda maddi hasar olup olmadığı konusunda bilgi alınamadı. Saldırıyı üstlenen Silopi Apocu Gençlik İnisiyatifi, Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde polis kurşunuyla yaralanan Sedat Karadağ’a yapılan bu saldırıya dikkate çekmek için bu eylemi gerçekleştirdiklerini bildirdi. - TRABZON’un Maçka İlçesi’nde, kendisine tecavüz ettiğini ileri sürdüğü 58 yaşındaki Tahsin İpekçi’yi öldüren 25 yaşındaki Hatice Çiçek, 13 yıl 4 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı. - Dünya Kapitalistlerinin Korkusu Anti-WEF Eylemleri...26-30 Ocak tarihinde Davos'da WEF (Dünya Ekonomik Forumu) toplantısına karşı tepkiler büyüyor. Buna karşın Polis WEF toplantısını bombalayacağını düşünerek önlemlerini artırdı.
- Büyük Birlik Partisi (BBP) Diyarbakır İl Başkanlığı'na patlayıcı atıldı. Yenişehir ilçesi Paşa Konağı mevkisindeki İl Jandarma Alay Komutanlığı'nın konutunun hemen karşısında bulunan 3 katlı bir binanın birinci ve ikinci katında bulunan BBP Diyarbakır İl Başkanlığı'na kimliği belirsiz kişilerce patlayıcı atıldı. Patlayıcı, binanın girişine düşerek infilak ederken patlama sonucu binanın camları kırıldı. Olayda ölen ya da yaralanan olmadı. - Barınma hakkı mücadelesi veren Arızlı halkı dün (18 Ocak) valilik önünde bir eylem yaptı. Bir süre önce uyarı olarak yaptıkları açlık grevini bitiren Arızlı Halkı, bu kez evlerin statüsünün TOKİ evleri ile eşdeğer olmasını istedikleri dilekçeleriyle valilik önündeydiler. Oturdukları evlerin kendilerine TOKİ konutları şartlarında verilmesini talep eden dilekçelerini valiliğe veren depremzedeler çıkışta basın açıklaması yapmak istedi. Polis, basın açıklaması yapmak isteyen Arızlılılara sandırdı. - Antalya’da bir alışveriş merkezinde bebeği için mama çalan anne 11 aylık bebeğiyle birlikte tutuklanarak cezaevine gönderildi.
TEMA Deşifre Edildi: Sistemin Doğa Katili Şirket Aklama Araçları B ugüne kadar çevreci ve doğa dostu bilinen, canı yanan köylüleri, mücadele eden yaşam savunucularını kendilerine paravan etmiş, doğa katili şirketleri aklama paklama ilişkilerini gizlemek için, mücadele edenleri bir maske olarak kullanan TEMA Karadeniz İsyandadır Platformu’nun yapmış olduğu bir basın açıklaması ile deşifre edildi. Okunan basın açıklamasının ardından sorulan sorular ışığında TEMA’nın sözde çevre kimliğinin ardındaki gerçekler dile getirildi. Yıllardır çevreci yorumak üzerinden çalışmalar yaptığını iddia eden Türkiye Erozyanla Mücadele Vakfı (TEMA)’nın kurucu üyeleri arasında çok sayıda hidroelektrik santral (HES) yapan şirketin de olduğu ortaya çıktı. Bu duruma tepki gösteren Karadeniz İsyandadır Platformu (KİP) aktivistleri Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde düzenledikleri basın açıklaması ile çevreci gögürnen STK’lar ve HES yapan şirketlerin ilişkilerini gözler önüne serdi. HES karşıtı mücadelenin kararlı oluşumlarından Karadeniz İsyandadır Platformu (KİP) aktivistleri bugün, Makine Mühendisleri Odası’nda düzenledikleri bir basın açıklaması ile çevre ve doğa savunuculuğunu yapan STK’lar ile HES yapan şirketlerin ilişkilerini açıklayan bir basın açıklaması yaptı. BASINA VE KAMUOYUNA Değerli basın emekçilerinin ve kamuoyunun bilgilerine sunarız… Bugüne kadar çevreci ve doğa dostu bilinen bazı oluşumlar, canı yanan köylüleri, mücadele eden yaşam savunucularını kendilerine paravan etmiş, doğa katili şirketleri aklama paklama ilişkilerini gizlemek için, mücadele edenleri bir maske olarak kullanmışlardır. Bizler yaşama sahip çıkanlar olarak, bu gidişattan memnun değiliz. Son günlerde yaşanan olaylar ile bu memnuniyetsizlik son noktasına ulaşmıştır. Şirket aklayan, sözde çevre ve kuruluşlarını deşifreye başlıyoruz…
doğa
Bugünse bu deşifrelerin en önemlilerinden olan TEMA Vakfı’nın Kastamonu Cide Loç Vadisi’ndeki Hidroelektrik Santral projesiyle ilişkilerine yoğunlaşacağız. TEMA Vakfı gibi büyük bir Truva Atının daha birçok deşifre çalışmasına konu olacağını belirtiriz.
arasındaki ilişkiyi anlamak için, TEMA’nın yönetim şeklini inceleyelim. Devlet temsilcilerinden oluşan tabii üyeler hariç 40 kişiden oluşan TEMA mütevelliler heyeti yılda iki kez toplanarak TEMA’nın işleyişine aktif olarak müdahil olmaktadır.
Bu heyetten birkaç bilinen ismi sizlerle paylaşalım: Cem Boyner, Aydın Doğan, Faruk Eczacıbaşı, Rahmi Koç, Halis Komili, Osman Kavala, Mustafa Balbay, Sabri Ülker, Fikret Evyap, Hüseyin Özdilek, Asım Kocabıyık, Nihat Gökyiğit. Biliyoruz, bu isimleri paylaştığımız andan itibaren, gazetelerinizde ve televizyonlarınızda bu basın açıklamasının haber olma ihtimali neredeyse yok gibi. Sizin de fark ettiğiniz üzere bunlar Türkiye’yi yöneten isimler. (Mütevelli Heyeti’nin tamamı 1 nolu ekte bulunmaktadır.) Şimdi devam edelim… TEMA’nın Yönetim Kurulu ise Mütevelli Heyeti’nin taşeronudur. Yönetim Kurulu üyelerinin, Mütevelli Heyeti ile aile ilişkileri olması ya da şirketlerinin çalışanları olması tesadüfi değildir. Mesela yönetim kurulunda olan Valide Gigin, yine mütevelli heyetinden tanıdığımız Nihat Gökyiğit’in kızıdır. Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince ise TEMA’nın hem yönetim kurulunda hem de mütevelli heyetinde bulunmaktadır. Buradan görüyoruz ki Mütevelli Heyeti TEMA’nın sembolik bir kurucu heyeti değil, aynı zamanda işleyiş ve idaresini biçimlendiren ve yürüten bir yapıdır. Bunu açıklıyoruz çünkü, Mütevelli Heyeti’nde bulunan isimlerle ilgili kaygılarımızı belirttiğimizde TEMA gönüllülüğü yapan arkadaşlarımızdan “Bu heyet semboliktir, TEMA üzerinde etkileri yoktur” gibi cümleler duymaktayız. Sizlerin de gördüğü gibi, Mütevelli Heyeti’nin Yönetim Kurulu üzerinde, Yönetim Kurulu’nun da tüm TEMA’nın işleyişi üzerinde oldukça fazla etkisi bulunmaktadır.
TEMA’nın sistemin kendi muhalafetini üretme ihtiyacına karşılık geldiği açıktır. Bizler buradaki toplumsal muhalefetin, tüm dünyada deşifre olmuş böylesi patron, düzen ve uzlaştırma yapılarının yollarına gelecek kolay lokma olmadığını şimdi bir kez daha göstermekle mükellefiz.
Yerel gönüllülerin ve temsilcilerin yapacağı her türlü kamu açıklamasının yönetim kurulundan onay alması gerekmektedir. Bu da yönetim kurulunun yereller üzerindeki belirleyici etkisinin açık bir göstergesidir.
Bu çıkışımız, Tema’nın artık iyice ticarete döktüğü müsamere tadında fidan kampanyaları, mevye çekirdeği kampanyaları ile gözlerini boyayıp, doğa katili patronların kirli ellerini yıkama operasyonlarınıza alet ettiği, doğa sevgilerini, duyarlılıklarını suistimal ederek mücadeleden düşürdüğü, pasifize ettiği yüzbinlerce gönüllü adınadır.
Bir TEMA gönüllüsü kendi yaşadığı bölgede herhangi bir doğa kıyımına karşı kamuoyunu bilgilendirme faaliyeti göstermek istediğinde bunu bölge temsilcisine bildirmek zorunda; temsilci de bunu yönetime bildirmeli ve ancak onaylanırsa bu bilgilendirme faaliyeti yapılabilmektedir.
*** Öncelikle
TEMA
gönüllüleriyle
TEMA
Mesela pratik alanda bunu örnekleyelim:
Samimi ve doğayı seven herhangi bir TEMA gönüllüsü, bir doğa katliamına müdahil olmak istediğinde, yönetim izni olmadan bununla ilgili bir halk bilgilendirmesi bile yapamamaktadır.
Israrla anlatmaya çalıştığımız şey TEMA içerisinde yaşamı savunan on binlerce gönüllünün TEMA mütevelli heyeti başta olmak üzere yönetim kurulu ve alt organlarının onayı olmadan herhangi bir faaliyet gösteremediğidir. *** TEMA’dan biraz bahsettikten sonra, bugünkü açıklamamızın en önemli unsuruna değinmeye başlayalım. Sizlerin de bildiği üzere Kastamonu Loç Vadisi köylüleri yaklaşık iki yıldır dereleri Devrekani Çayı üzerinde yapılmak istenen Cide HES’e karşı ciddi bir direniş göstermektedirler. Bu direnişi biraz anımsamak gerekirse, köyde HES’in kurulacağı yere Loç Köylülerinin öncülüğünde, gelen dayanışmacılarla birlikte aylarca çadırlar kurularak nöbet tutulmuştur. Bu nöbetler esnasında inşaatı başlatmak üzere gelen vinçler adeta sürülerek bölgeden çıkarılmış, yine işi yapacak olan işçiler için kurulacak şantiyeler yapımında şirket çalışanları ve güvenlik güçleriyle birçok kez karşı karşıya gelinmiştir. Bu dönem boyunca her haftasonu İstanbul’dan otobüsler kaldırılarak nöbete dayanışmaya gidilmiştir. İstanbul’da ise Cide HES’i yapan ORYA enerjinin Karaköy’deki binası önüne defalarca kitlese yürüyüşler yapılmış, tüm bu gelişmelerin yanısıra şirketin her türlü yasadışı uygulaması davalar açarak mahkeme süreçleri başlatılmış, bu girişimleri çoğu etkisiz kalıp şirket vadideki talanını sürdürünce Loç Vadililer İstanbul’daki şirket binası önünde bir oturma eylemi başlatmışlardır. 28. gününe kadar her gün karda kışta yağmurda bekleyen köylüler ülke çapında gündeme oturmuşlar, bunun da önemli bir etkisiyle mahkemeler şirket aleyhine yürütmeyi durdurma kararı vermişlerdir. Köylünün tüm bu direnişine karşı ORYA enerji de yasal ve yasadışı tüm uygulamalarla HES inşaatına devam etmiş, köyün telefon tellerini kesmiş ve HES karşıtlarını defalarca darp etmiştir. Bu kavga devam etmekteyken de şirket vadideki talanı sürdürmüş, on binlerce ağaç kesmiş, iş makineleriyle dere yatağına müdahale etmiştir.. ORYA, Küre Dağları Milli Parkı’nın tampon bölgesinde yer alan bu vadinin ve canlılarının yaşam dengesini alt üst etmiştir. Şirket ve köylüler arasındaki fiili kavga durumu bizim bu basın açıklamasını yapmamızdaki en önemli unsurdur. Çünkü bu talanı yapan, bütün bu saldırıları organize eden, ağaçları kesen, dere ve doğaya zarar veren şirketin ismi Orya enerjidir. Orya enerji ismi, şirketin sahibi Orhan Yavuz’un isminin ilk hecelerinden oluşmaktadır. Demin temanın Mütevelli Heyeti ve TEMA üzerindeki etkilerinden bahsederken kamuoyunun bildiği isimleri saydığımızı düşünüyorduk. Fakat bu heyetteki isimler arasında Küre Dağları Milli Parkı içindeki dünyanın en büyük kanyonlarından Valla Kanyonu’na ev sahipliği yapan Loç Vadisi’ni katleden şirketin patronu Orhan Yavuz da bulunmaktadır.
7
düşünülemezdi. Önemli bir ayrıntı da, TEMA’nın Tabiatı Koruma Yasasını engellemekle ilgili yürüyüşe katılmasını anlayamadık. TEMA bu yasanın geçmesini engellemek istiyorsa, Mütevelli Heyeti’ni devreye soksa yeterli olacaktır. TEMA patronlarının diğer icraatları arasında, Karadeniz insanının canını çok yakmış ve halen de yakmaya devam eden nükleer santrallerle ilgili ihalelere girmek, kıyıların nükleer atık çöplüklerine çevrilmesi programlarına ortak olmak da vardır. Karadeniz’in yeşiliyle mavi arasına asfalt döken Karadeniz Sahil Yolu’nu savunmak da yine nükleer sevgisiyle tanıdığımız TEMA’nın Kurucu Onursal Başkanı Nihat Gökyiğit’in meziyetlerindendir. Şimdi bu Orhan Yavuz’un TEMA’sının hidroelektrik santrallere nasıl baktığına bir göz atalım: TEMA kendi sitesinde yapmış olduğu açıklamalarda HES’lerle ilgili net bir yorum bile getirememiştir. Fakat kolayca görülebilir ki TEMA yöneticileri basına yaptıkları çeşitli açıklamalarda HES’lerin yenilenebilir veya temiz enerji olduklarını aleni bir şekilde dile getirmekten sakınmamaktadırlar. Mesela TEMA’nın Onursal Kurucu Başkanı Nihat Gökyiğit’in Artvin’deki baraj ve HES’lerin Temiz Enerji olduğuna dair daha geçen aylarda basına verdiği beyanatları bulunmaktadır. İşte bu da TEMA’nın kendi gönüllülerini ve kamuoyunu nasıl çarpık bilgilerle doldurduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü HES’ler enerji politikaları içerisinde uygulanan projeler değil, suyun ticarileştirilmesini, su havzalarının ve toprakların şirketlere devredilmesini amaçlayan projelerdir. TEMA HES’leri kasten bir enerji sorunu içerisinde ele alarak, bu gerçeğin üstünü örtmeyi amaçlamaktadır. Suyun ticarileştirilmesinin bir yolunun da suyu kapaklamaktan geçtiğini düşünürsek, bu manipülasyonu TEMA’nın kendine gelir kaynağı yarattığı alanlardan birinde görüyoruz: Sakarya Sapanca’daki dereler üstünde fabrika kuran Revan Su şirketiyle TEMA’nın ortaklık yapmaktan hiçbir şekilde çekinmemesi, TEMA’nın HESleri neden sadece enerji
MİNİMUM GÜVENLİK
meselesi dahilinde ele almak istediğinin somut bir örneğidir. Loç Vadililer ile ORYA arasındaki fiili kavga sürmekteyken ve TEMA’nın da HES’ler ve ORYA ile olan ilişkisi ortadayken TEMA’nın buradaki tarafı aşikardır. Loç Vadili köylülerin kavgalarına başlangıç sürecinde yardım istedikleri TEMAlıların hiçbir şekilde geri dönüş yapmaması, oturma eyleminin son günlerinde ise Kastamonu Cide’deki TEMA gönüllülerinin yoğun baskısı sonucunda Cide Loç Vadisi’ndeki HES katliamına karşıyız gibi tamamen muammalarla dolu bir açıklamayı internet sitelerine koymuşlardır. Taraflar bu kadar belirginken Orya’nın mağdur ettiği Loç köylüleriyle TEMA’nın yan yana gelmesi düşünülemez bile. Çağrıcıları arasında TEMA’nın da bulunduğu 24 Ocak “Anadolu’yu Vermeyeceğiz” yürüyüşünde aynı vahim durumla karşı karşıya kalan birçok yerelden en belirgin bir diğer örnek de Erzurum Aksu Vadisidir. Buradaki mağduriyetin TEMA içerisindeki şirket tarafıysa, yukarıda da adı geçen Asım Kocabıyık’ın sahibi olduğu BORUSAN Holdingdir. BORUSAN Holding Aksu’da yüzlerce ağaç kesmiş binlerce balık öldürmüştür. Bu yürüyüşe ismi izinsiz olarak yazılan Dersim Çevre Girişimi adını çağrıcı listesinden sildirmiştir. Aynı Borusan’ın Ovacık’ta Munzur Çayı üzerinde Bozkaya ve Kalepete barajları ve HES projeleriyle Dersim’i katletme projeleri göz önüne alındığında, Dersimliler’in de TEMA’yla birlikte yürümesi de zaten
*** Anadolu’da 2000’den fazla HES projesinin var olduğunu göz önüne alındığında, bu HES’lere karşı verilecek mücadelelerin altının boşaltılması, gerçeklikten uzaklaştırılması gibi misyonları üstlenmiş bu oluşumun deşifre edilerek mücadelelere yakınlaşmasını engellemek zorundayız. Bizler de biliyoruz ki sularımıza, topraklarımıza, doğamıza sahip çıkmak uğruna bugün yürütmek durumunda kaldığımız mücadelede Tema şirketlerin safındadır. Tema şirkettir, Tema şirketlerin bir maskesidir. Üstelik toprak sevgisi, doğa aşkı gibi kutsal kavramları alet ettiği, yüzbinlerin iyi niyetlerini sömürdüğü bu talancıları aklama ve cilalama gayreti, işbirlikçisi patronların doğrudan saldırılarından da daha tehlikelidir. Sistemin kendisini berkitmek için ürettiği muhalif figür TEMA’nın bu uzlaşmacı, yaşamı yok eden şirketleri aklayıcı rolü hakkında bugüne kadar insanların kendi aralarında söylendiklerini bugün yüksek sesle söylemek Karadeniz İsyandadır Platformu’na düşmüştür. Sırtımızda yumurta küfesi, arkamızda sermayenin fonları yok. Bununla alakalı olarak daha farklı ve daha derinlemesine bilgilerle bu oluşumun ve benzeri diğer Truva Atı oluşumların deşifrelerini yapacağımızı buradan sizlerle bir kez daha paylaşarak basın açıklamamızı sonlandırmaktayız. Karadeniz İsyandadır Platformu http://www.karadenizisyandadir.org
BY STEPHANIE MCMILLAN
indir/download: http://www.internationala.org/index.php/kutuphane/dergi.html http://www.issuu.com/internationala internet üzerinden oku/read online: iletişim/contact: aforum@riseup.net
8