11 Şubat 2011
v. 17
“Ya vinçler gidecek ya Polis Eroğlu’nu Protesto da biz onları yakacağız” Eden Öğrencilere Saldırdı
K
İ
stanbul Sarıyer’de bulunan Derbent Mahallesi’ne, evlerini daire karşılığı Cemre İnşaat isimli firmaya satan 40 ailenin evlerini boşaltmak üzere, polis nezaretinde yıkım ekipleri geldi. Sabaha karşı saat 03.30 sıralarında mahalleye adeta bir baskın yapan çevik kuvvet, yıkım ekipleri ve nakliye araçlarına karşı Derbent halkı direnişe geçti. Polisin gelmesiyle mahalle girişinde toplanan halka polis gaz bombası ve su sıkarak saldırdı. Saldırının ardından evleri boşaltmaya başlayan polisle mahalle halkı arasında sabah saatlerine kadar süren çatışmalar başladı. Mahalleli sözleşme imzalanan ve mahallenin farklı noktalarına dağılan 40 evin yıkılmasına ilerde kendi evlerinin akıbetinin aynı olmaması için izin vermeyeceklerini söyleyerek gece boyu direndi. Mahalle halkı evlerin boşaltılmasına ise itiraz etmeyerek boşalan evlere ihtiyaç sahibi başka mahallelileri yerleştirmeye başladılar. Derbentliler yıkım araçlarının çekilmesini talep ettiklerini belediye başkanı Genç’e iletti. Derbentliler vinç ve yıkım araçlarına yönelerek mahallelerini terk etmezse araçları tek tek yakacaklarını söyleyerek kararlılıklarını ifade etti.
Sokakta - “Starbucks / Starwars” Performansı
S
okakta inisiyatifi, katil küresel bir şirket olan Starbucks’ın Beyoğlu tüketim şubesinde self servis bandından geçmeyerek evden getirdikleri ve marketlerden ‘’edindikleri’’ yiyecek ve içecekleri, meraklı ve şaşkın bakışlar arasında kurduğu sofrasında yiyerek küresel şirketlerin tahammül sınırlarını zorladı. Bunu biz denedik ve yaptık bir sıkıntı olmadı kimse bizi yerimizden kaldıramadı sizlerde istediğiniz zaman yemeğinizi yemek için bir yer arıyorsanız Starbucks’da eğlenceli bir sofra kurabilirsiniz diyoruz. Video: www.sokakta.blogspot.com
aradeniz Teknik Üniversitesi’ne (KTÜ) “Doğu Karadeniz Bölgesi Heyelan ve Taşkınları Sempozyumu”na katılmak üzere gelen Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nu ve hidroelektrik santral projelerini protesto etmek isteyen 32 KTÜ öğrencisi polis saldırısına uğradı. Salona doğru yürüyüşe geçen üniversiteliler “Dereler özgürdür özgür akacak”, “Karadeniz halkının yanındayız”, “Eroğlu üniversiteyi terk et” sloganları attı. Saldırı esnasında polislerin yere yatırdıkları öğrencilerin üzerine bastığı görüldü. 4 öğrenci saldırı sırasında yaralanırken, gözaltına alınan öğrenciler uzun süre kampus içerisindeki polis otobüsünde bekletildi.
Sudan polisiyle öğrenciler çatıştı
H
artum’daki Mısır ve Tunus’dan esinlenen hükümet karşıtı göstericiler polisle çatıştı. Silahlı polis güçleri Hartum’un sokaklarında devriye geziyor. Polis şehin merkezinde öğrencileri dövüp gözaltına alıyor. Komşu Mısır’daki halk ayaklanmasından esinlenen ve hükümetin istifasını talep eden protestolar Hartum’u kaplarken, Sudan polisi öğrencilere saldırmış ve gözaltına almıştır. Polis aynı zamanda başkentteki dört üniversiteyi ablukaya almış ve öğrencilere göz yaşartıcı gaz atarak üç üniversitede öğrencileri saldırmıştır. “Sudan için ölmeye hazırız” ve “devrim, zafere kadar devrim” gibi hükümet karşıtı sloganlar atan öğrencilere polis coplarla saldırmıştır.
Ulaşım hakkı için yol kesme eylemi
A
nkara Büyükşehir Belediyesi’nin 2011 yılının başında ulaşıma yaptığı zam Ankaralılar tarafından protesto edilmeye devam ediyor. Halkevleri öncülüğünde gerçekleştirilen ulaşım zammı protestosunda, Kızılay’da Ege Mahallesi otobüs duraklarında toplanan yüzlerce kişi yaklaşık bir saat yolu trafiğe kapattı. Saatlerce otobüs bekleyerek çile çektiğini belirten halk, Ankara Ulaşım Kordinasyon Merkezi yetkililerinin eylem yerine gelerek kendilerine açıklama yapmasını talep etti.
Kemer Köyünde Öfkeli Protesto
A
ntalya’nın Kaş ilçesine bağlı Kemer köyündeki Kıbrısçık Deresi’nde yapımı planlanan hidroelektirik santrali köylüleri ayağa kaldırdı. Yaban Hayatı Koruma Sahası olan yokolma tehdidi altındaki vaşak başta olmak üzere bir çok canlı türüne ev sahipliği yapan vadide projelendirilen HES’in ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) toplantısı, halkın yoğun protestosu nedeniyle yapılamadı. İlgili kamu kurumlarının yetkilileriyle birlikte toplantının yapılacağı okul binasına gelen şirket yetkilileri, öfkeli köylüleri protestoları eşliğinde geriye döndüler.
Mısır’da Öfke Dinmiyor
M
ısırlı bir devrimci ayaklanmalar sürerken verdiği bir röportajda “…devrim sürereken, doğal olarak bazı kutuplaşmalar da oluşmaya başladı: Artık durmamız ve hükümetle bir anlaşmaya yanaşmamız gerektiğini söyleyen orta sınıf ve üst orta sınıf kesimlerle, esasen kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ve birçok kurban vermiş kent yoksulları ve işçi sınıfı kesimleri arasında.” diyordu. 25 Ocak’tan bu yana süren öfke dinmek bilmiyor. Herkes, 31 yıldır Mısır halkının sırtında bir çıban olan Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in istifasını beklerken, Perşembe akşamı yaptığı açıklamada Mübarek iktidarını bırakmayacağını ancak yetkilerini yardımcısı Ömer Süleyman’a bırakacağını açıkladı. Açıklamayı izleyen Tahrir meydanında toplanmış olan onbinlerce isyancı istifa açıklaması gelmeyince öfkeyle tepki vererek “Kahrolsun Mübarek!“, “Defol“ sloganları atmaya başladı. Öfke sadece Kahire’den ibaret değildi. İskenderiye ve ilk günden beri çatışmaların yoğunlukla görüldüğü Süveyş, Minye ve Port Said kentlerinde halk sokaklara döküldü. Günlerdir eylemler, çatışmalar ve grevlerle sarsılan Mısır’da bir çok iş kolunda emek örgütlenmeleri halk ayaklanmasına katıldı. Devlet gazeteleri olan Rose al-Youssef ve Al-Ahram 500 çalışanı ve 200 gazeteci, yine devlete bağlı Telecom Egypt’in (Mısır Telekomu) 5000’e yakın çalışanı, devletin Kafr al-Dawwar ipek fabrikasının 100 çalışanı, kömür ve kimyasal üreten bir şirketin 4000 çalışanı, Helwan tekstil şirketinin 2000 çalışanı, Abul Sebae tekstil şirketinin 1500 çalışanı, Mahalla iplik fabrikasının yüzlerce çalışanı, Kafr al-Zayyat hastanesinin 1500’den fazla çalışanı, Mısır Çimento Fabrikasının 350 çalışanı, Mısr Ulusal Çelik Şirketinin 400 çalışanı halk ayaklanmaları sırasında sokaklara çıkıp gösterilere katıldılar. Mübarek Perşembe akşamı yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında isyancıları etkilemek adına seçimlere kadar ülkeye daha fazla demokrasi getireceğini, isyancılarını anladığını ve haklı bulduğunu, OHAL’i kaldıracağını, Anayasa’da bazı maddelerde değişikliğe gideceğini açıkladı. Ancak isyancılar Mübarek’in bu konuşmalarını öfkeyle karşılayarak Mübarek’i alaşağı etmekte ısrarcı olduklarını gösterdiler. Onbinlerce isyancı ordunun tehditlerine rağmen ele geçirdiği Tahrir Meydanında bekleyişlerini sürdürüyor. Kahire’de ve diğer şehirlerde devletin provokasyon girişimlerine karşı çeşitli mahalle komiteleri kuruldu. Devletin tüm oyalamalarına ve sulandırmalarına karşın sokakta öfkeli bekleyiş sürüyor.
Brüksel - Anarşist tutsaklarla dayanışmak için baz istasyonu ateşe verildi
E
vere’de bir baz istasyonu Yunanistan’da, Fransa’da ve heryerde direnen anarşist tutsaklar için dayanışmak için ateşe verildi. “Özgürlük mücadelesi sürüyor.”
1
TEMA: Kocaman şirketlerin kocaman vakfı Mustafa Cevdet Arslan
T
EMA Vakfı, yaptığı 'suya sabuna dokunmayan', 'toz toprak, sakız' projelerinin çevre yararına olmasından çok sermaye yararına olması ile dikkat çekti. Karadeniz İsyandadır Platformu'ndan M. Cevdet Arslan TEMA'nın gerçek yüzünü yazdı. TEMA Vakfı yaklaşık 20 yıldır başta erozyonla mücadele olmak üzere çevre sorunları konusunda yaptığı çalışmalarla (!) gündeme getirildi. Devletin her kurumundan aldığı desteklerle, özel sektörün gönüllü halkla ilişkiler çalışmasını yürüttüğü TEMA Vakfı, yaptığı 'suya sabuna dokunmayan', 'toz toprak, sakız' projelerinin çevre yararına olmasından çok sermaye yararına olması ile dikkat çekti. Ta ki, Karadeniz İsyandadır Platformu gibi bir çevre hareketi olmanın ötesinde 'yaşam alanı savunucusu' olarak tanımlanabilecek hareketlerin ortaya çıkışına kadar. Ve Karadeniz İsyandadır Platformu'ndan Arkeolog ve Sanat Tarihçisi Mustafa Cevdet Arslan TEMA'nın gerçek yüzünü yazdı. TEMA KENDİNİ TEMİZE ÇIKARMAYA ÇALIŞIYOR Karadeniz İsyandadır Platformu tarafından kamuoyuna açık bir basın toplantısıyla deşifre edilen TEMA, kendi sitesinde açıklama yapma gereği duyarak kendini temize çıkarmaya çalışıyor. Mücadele içindeki bizlerin sesini duymazdan gelme, muhatap almama hali bile yaşam savunuculuğuna karşılıksız olarak ömrünü veren insanları yok sayma çabasının ifadesi. TEMA yaptığı açıklamada, "Vakfımız çevre konusunun ne halkın ne de iş dünyasının bugünkü kadar gündeminde olmadığı bir dönemde, 11 Eylül 1992 tarihinde 30 işadamı tarafından erozyon ve çölleşme ile mücadelenin gerekliliğine dikkat çekmek ve bu mücadelenin bir devlet politikası haline gelmesine katkı sağlamak üzere kurulmuştur" diyerek müthiş bir yalana başvuruyor; 1980 -1990'lı yıllar Türkiye'de iki önemli gücün politik alana çıktığı dönemdir. İbrahim Eren'li Radikal Yeşiller ve Celal Ertuğ başkanlığında Yeşiller Partisi bu dönemde sahnededir ve ekoloji mücadelesinin Türkiye'nin dört bir yanında yükseldiği yıllardır o yıllar... Sanayi tesislerinin doğayı kirletmesine, Aliağa, Komili vb şirketlerin, fabrikaların yarattığı çevre kirliliği, siyanürlü altına karşı mücadelelerin yükselişi, şanlı Bergama Köylüleri, Termik Santrallere karşı hareketler, Hasankeyf'in ilk kez dillendirilmesi, antimilitaristlerin feministlerin yükselişi, alternatif hareketlerin çığ gibi büyümesi karşısında Çeküller TEMA'lar devlet güdümünde NGO'lar (Non Goverment Organition; şimdiki karşılığı STK Sivil Toplum Kuruluşu-benzetme gerekirse, sivil ajan teşkilatı gibi) yaratılmıştır. PASİF MÜCADELE GELENEĞİ TEMA, çevreci hareketin yükselişte olduğu dönemde doğa katliamlarını gizleyecek pasif bir erozyonla mücadele masalıyla kurulmuştur. Erozyon, insan faaliyetlerinin özellikle tarımın ürünüdür. Tarımı kaldırmadan erozyonu yok edemezsiniz; sanayi için ormansızlaştırılan bölgeleri, köprü ve yollar için yok edilen
2
bitki örtüsünü görmezden gelerek erozyonu yok edemezsiniz ama vicdan rahatlatmak için suya sabuna dokunmayan tarzda çevrecilikle ekoloji mücadelesine yönelen binlerce insanı güçlü bir yapı görüntüsü sunarak kendinize çekip pasifize edebilirsiniz. Çevrecilik ağaç dikmekten ibaret olur. Çevre politikalarını üreten insanların ve gerçekten hükümet dışı, devlet dışı örgütlenmelerin sesi duyulmaz hale getirilir. Çevrecinin imajı 'çiçek böcekçi'ye dönüştürülür. Politik kararlara şirketlerin politikalarına karşı olanlar, bu 'çiçek böcekçi' imajıyla TBMM'de alternatif oluşturma şansını kaybeder. TEMA işte bu amaçla çevre hareketlerinin olmadığı değil yoğunlaştığı bir dönemde "11 Eylül 1992 tarihinde 30 işadamı tarafından" kurulmuştur. PATRONLARIN ÇEVRE VAKFI "TEMA, kurulduğu günlerde mütevelli heyetini de yayınlamıştı gazeteler; "Tamam" demiştik kirletenler çevreciliği de vatandaşa bırakmayacak. TEMA, gönüllü çalışan binlerce çevrecinin emeği üzerinde bugünlere geldi. İstanbul'da orman talan edilirken erozyonla uğraştı. Her şeye rağmen çevreciliğin gelişmesinde önemli katkıları olduğunu yadsıyamayız. Ama nasıl çevrecilik! Mimarlar Odası, KOÇ Üniversitesi yapımının binlerce ağaç kesimine neden olacağını söyleyip dava açtığında karşımıza iki dilekçe çıkmıştı, TEMA ve bir mimar; TEMA koç üniversitesinin ormana zarar vermediğini, tam tersine koruma kullanma dengesi içinde koruyucu yanının olduğunu özetle söylemekte idi. Mimar ise Mimarlar Odası yönetiminin kronik muhalifi idi ve dava sürecinde de şehircilik açısından sakıncası olmadığına dair bir rapor vermişti. (Mimarlar odası arşivinden belgelere ulaşılabilir") Kurulduğu yıllardaki izlenen yolla geçtiğimiz dönemde yaşananlardaki TEMA tavrı özellikle nasıl bir politikayla yüründüğünün ispatı değil midir; Ormansızlaştırma yüzünden erozyon olduğundan hareket ederken Bay TEMA, Doğu'da devletin yaktığı ormanlar söz konusu olunca dut yemiş bülbül gibi davranmamış mıdır?
bir insan, TEMA yöneticisi de olsa bu ihaleye katılabilmeli. Ama oylamada çıkan sonuç sonrası, ihaleye girilmedi." (Akın Bodur; TEMA Nükleer Enerji Yanlısıymış Iskenderun - BİA Haber Merkezi 07 Haziran 2001, Perşembe, Bianet) TEMA'yı şirketler kurmuştur. Şirketlerin borusunu öttürmektedirler. Bunun için AB'nin şirketler yanlısı yaptırımlarını da desteklemekten geri kalmaz. TEMA Su Meclisi'nin de kurucusudur. Su Meclisi de yandaşı Doğa Derneği de HES'ler konusunda kimi HES'lerin yapılabileceğini zararlı olanların yapılmasının önlenmesi gerektiğini, havza yönetimini savunarak süreci meşrulaştırmaya tepkileri azaltmaya yönelik yuvarlak bir tavır sergilemektedir. Bu tavırlar suyun şirketlerin eline geçmesini yaşam hakkının gasp edilmesini savunmak anlamına geliyor. TEMA, SUYUN ŞİRKETLERİN ELİNE GEÇMESİNİ SAVUNMAKTADIR Yükselen toplumsal muhalefet karşısında daha fazla suskunluğunu koruyamayan TEMA, en sonunda koca koca bilim adamlarına(!) rapor yazdırmak zorunda kalmış, HES'leri halen "yenilenebilir alternatif enerji kaynağı olarak kabul edebilirken" yüzü kızarmamış, HES lisanslarıyla sularımızın tüm kullanım haklarının şirketlere devri, topraklarımızın acil kamulaştırmayla gaspı gibi nahoş hususlara asla değinmemiştir... TEMA'nın bu duruşuna karşılık mücadele yürüten vadiler ve derelerin savunucuları köylülerimiz, "Bir derede 2 HES de olsa 20 HES de olsa netice aynıdır: 'su kullanım hakkı' halktan alınıp firmalara devredilecek, sermaye sularımıza konmuş olacaktır. Su her canlının yaşam hakkı olduğuna göre, suların kullanım hakkı gerçekte halkın ve o yaşam bölgesindeki tüm canlıların olduğuna göre bunu kabul etmeyen düzenlemelere rıza göstermeyiz ve halkı HES'lerle uzlaştıracak hiçbir davranışa hoşgörüyle bakmayız; vadimiz haliyledir, ortada planlanacak bir şey yoktur " diyorlar.
TEMA NÜKLEER ENERJİYİ SAVUNMAKTADIR.
Can suyu ve miktarı üzerinden yürütülen tartışmalar da yine varılan aşamada uzlaşmacı ve işbirlikçi politikaların argümanı haline gelmiştir. Doğanın bütünlüğünü göz ardı eden, gezegenin varoluşuna adeta hakaret eden bu bakış açısı temelden sorunludur; suların yatağından koparılmasının, künklerin, tünellerin içine hapsedilmesi için vadinin katlinin ölçüsü, debisi olamaz. İlla "can suyu" tespit edilecekse sularımızın her katresi candır, "Can Suyu" ölü bitkiyi canlandırmak için verilir. Derelerin yeşerttiği vadilerin canlılarını can çekiştirecek koşullara mahkûm ederek asgari ücreti bile çok görülen sözleşmeli işçiye benzetmeye çalışıyorlar. Bariz şirket kafasıyla doğaya bakmanın ürünüdür bunlar.
"İş ayrı TEMA yöneticiliği ayrı"- İskenderun'da gazetecilere konuşan Mahir Rende, TEMA genel merkezinde de bazı yöneticilerin 'nükleer santral ihalesi' konusunda oylama yaptıklarını ve oylamadan çıkan sonuç sonrasında ihaleye katılmama kararı aldığını açıklayarak şunları söyledi: "İş ayrı şey, TEMA yöneticiliği ayrı. Fransa'da da onlarca nükleer santral var. Bunlar halen çalışıyor. Ve hiç bir şey olmuyor. Türkiye'de de pekala
"TEMA Vakfı, faaliyetlerini gerçekleştirebilmek için çeşitli işbirlikleri yapmaktadır. Revan-Su bunlardan biridir. Vakıf, bu firma ile ortak değildir. Logo kullanım işbirliği çerçevesinde Vakfa bağış yapılmaktadır. Bu işbirliği kapsamında Vakfımız Revan Su'yu kaynağından itibaren düzenli aralıklarla kontrol etmekte, laboratuvarlarda analiz yaptırmaktadır." Denilen bilgilendirme notunda da aynı zamanda kendilerini ele verdik-
lerinin farkında bile değiller. Suyun ticarileştirilmiş halini savunduklarını ve bundan nemalandıklarını kendileri belirtmektedirler. TEMA CAN ALICI ZAMANLARDA ETKİ GÜCÜNÜ ASLA KULLANMAMAKTADIR. Varlık gösterdiği mücadelelerde ya gönüllülerin samimiyeti ya da doğa katliamı yapan şirketlerle ne kadar yakın işbirliği içinde olunup olunmadığı gözetilmektedir. "Bir sivil toplum hareketi olan TEMA Vakfı'nın en büyük başarısı, 19 yılda ülkemizin en uzak noktasındaki köyünden, en merkezdeki kentine kadar, başta topraklarımız olmak üzere doğal varlıklarına sahip çıkan, koruyan gönüllülerinden oluşan büyük doğa koruma çemberidir. Ülke genelinde sayıları 400.000'i aşan ve her geçen gün artmakta olan kendini doğaya adamış TEMA gönüllüleri Minik TEMA'sından, İl Temsilcisi'ne kadar, doğal varlıklarımızın korunması için çalışır, çevresel sorunların çözümü için yasal her yolu yılmadan dener, inisiyatif alır, yapıcıdır, doğruları söylemekten çekinmez. Gönüllüler ve temsilciler doğa sorunlarına karşı yüksek duyarlılık gösterir ve her daim çözüm odaklıdır. TEMA İl Temsilcilerinden iki kişi her yıl Vakfın Yönetim Kurulu üyeliğine seçilir, yılda iki kez düzenlenen Mütevelli Heyeti toplantılarına ve tüm Yönetim Kurulu toplantılarına katılarak gönüllüleri temsil eder, TEMA Vakfı'nın strateji ve çalışmalarına yön verir." Çok güçlü olduklarını kendileri açıklıyor ve güçlerini saygınlıklarını kendileri kanıtlıyorlar ama gerçekler bu gücün doğayı, yaşamı korumak için kullanılmadığını gösteriyor. Tabiatı Bozuk Yasa Meclis'e inmiştir ve bu yasaya karşı basın açıklamalarına adlarını yazdıran TEMA 'den Gerek YK gerek mütevelli heyeti gerekse gönüllülerinden kaç kişi bu açıklamalara gitmiş TEMA bu eylemler için kaç otobüs kaldırmış Ankara'ya Meclis önüne Trakya'dan, Karadeniz'den, İç Anadolu'dan, Ege'den, Akdeniz'den, Doğu'dan, Güneydoğu'dan kaç kişinin yol parasını karşılamıştır. TEMA istese kendi bu övündüğü güçlü yapısının gücüyle 40-50 bin insanı Ankara'ya mitinge taşıyamaz mıydı? Bu can alıcı konuda "sayıları 400.000'i aşan ve her geçen gün artmakta olan kendini doğaya adamış TEMA gönüllüleri"nin ne kadarını harekete geçirmek için kaynak ayırmıştır? Hem gücünle öğün, hem de bu gücü doğanın korunması için kullanma... Peki, kime karşı koruyacağız doğayı? Doğayı tahrip eden meta kaynak gibi gören tüm şirketlere ve onların kuklası yönetimlere karşı değil mi? Bay TEMA ne mırıldanıyor böyle? Doğayı vatandaş Abuzer'den değil elbette bu vakfın şerrinden korumak lazım. Söz mütevelli heyetine gelince "Ticari faaliyetlerine karışmam" demek ne demektir. Doğayı tahrip eden Orhan Yavuzlar, Asım Kocabıyıklar olunca onun adı ticari faaliyet mi oluyor size göre Bay TEMA? "Gönüllülerimizin HES'lerle ilgili çalışmalarına TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca da dahil olmuş ve Yuvarlakçaylılar'ın direnişine yanlarına bizzat giderek destek olmuştur." Denilen açıklamada 28 gün İstanbul'un göbeğinde ORYA enerjinin önünde oturma eylemi yapan Cide- Loç'luları niçin görmek istemediniz acaba? Oturma eyleminin son günlerine doğru mücadelelerimiz sonucunda mütevelli heyeti üyenizin inşaatının kaçak olduğu ortaya çıkıp ta mühürle-
nince sitenize Cide-Loç'taki HES'e de karşı olduğunuzu oradaki gönüllülerinizin size karşı aktif tepkisi nedeniyle de koymadınız mı? "TEMA Vakfı, HES konusunda Bilim Kurulu tarafından hazırlanan raporu, Cumhurbaşkanı, Başbakan, tüm parti başkanları, milletvekilleri ve Çevre ve Orman Bakanlığı yetkililerine göndermiştir." Yazıyor bu yazıda... Ne kadar ilginç. Kendi kurucunuza bu tür uyarıları raporları neden verip konuyu doğrudan halletmediniz acaba? Ya tepkiler büyüyünce ya da işbirliği yaptığınız şirketlerin dışında birileri bir şeyler yapıyorsa haksız rekabet için mi çevre eylemlerini kullanıyorsunuz... Ekoloji mücadelelerinden başka türlü size ne!.. Bunu düşünmek bile korkunç!.. TEMA ekoloji mücadelelerinin önünü tıkamakta hükümet politikalarına şirketlerin ağzıyla yanıtlar vermekte muhalefetin sözünün duyulmamasını ve dolayısıyla güçlenmesini önlemektedir. TEMA'YI TEŞHİR TARİHSEL SORUMLULUKTUR Bize TEMA gibi, Greanpeace gibi, Doğa Derneği, gibi yeşillenemeyen yeşiller partisi gibi akmaz kokmaz değil bizzat politikanın en hasının gerekli olduğunu görecek bir bilinç ve kararlılık lazım. Bu kararlılık ise deşifresine karşılık çeşitli araçlarla yapılan tartışma ve yanıtlarda açıkça dile getiriliyor artık; "Burada ciddi bir süreç bizi bekliyor. Yani emperyalizme karşı daha önce duruş göstermiş bir toplum olarak yine yürekli bir mücadele vermezsek kırsalda halkın yaşaması mümkün olmayacaktır. Halkın kırsaldan kentlere göçmesi durumunda ise Mısır'da mezarlıkta ya da Brezilya'da varoşlarında yaşayan halk gibi çok yoksul, çok muhtaç ve de cehalet içinde yaşaması kaçınılmaz olacaktır.
Bu nedenle; Sürecin ekonomik kaynakların paylaşıldığı gerçeğini dillendirmeyen kuruluşların oluşturduğu tehlike iyi anlaşılmalıdır. Bugün para içinde yüzen dernekleri bu açıdan iyi izlemek gereklidir. Onların deşifre edilmesi ve anlaşılabilmesi için ise aşağıdaki sorular sorulmalı ve yanıtları dikkatle izlenmelidir. -Bu dernekler bu güne kadar hangi alanı korumuşlardır? Kullandıkları para doğru yere gitmiş midir? Projeleri hangi alanlarda yürütmüşlerdir ve proje yürüttükleri hangi alanı korumuşlardır? Bu STK'lar kimler için geçim kaynağıdır? Ulusal büyük gazeteleri en iyi kimler kullanmaktadır ve neden? Bizimle kendisini mi aklamaktadırlar, yoksa STK onlar için bir geçim kaynağı mıdır? Bu mücadeleye katılanlar, gerçekten siyaset (halk adına karar alınmasını sağlamak) için mi geliyorlardır, yoksa kendilerini var etmenin amacı mıdır?
Bu soruların yanıtları aslında süreçte ortalıkta durmaktadır. Sadece fotoğrafları iyi okumak yeterlidir. Önümüzdeki sürece gelince kısacası, varlık ya da yokluk mücadelesidir. Sonuç olarak yapılan halk için kararlar almaksa ve bunun adı da siyaset ise; bunun halkı kandırmayanlarla kurulacağı ve halka rol yapmayanlarla olması gerçeğidir." (Hediye Gündüz) "Bizler burada, Dünya Su Savaşı'nın Türkiye cephesinde, vadilerimizde, derelerimizde, meydanlarımızda bu toprakların onurlu isyanıyız. Sularımızın satışı karşısında işgalcilerin "yenilenebilir enerji" kandırmacasını gevelemekteyken, biz başımıza gelen vahşi şirket emperyalizmini teşhis ve teşhir edenleriz. Bu patronların paravan örgütlenmelerine karşı göstereceğimiz uyanıklık şüphesiz zaferimizde belirleyici olacaktır. Bu tarihi eşikte bu duruşu gösterebilmek ve bu sözü söylemek bilakis bizim Tema'ya en halisane duygularla katkı koyduklarından hiçbir kuşkumuz olmayan yüz binlerce duyarlı insanımıza karşı tarihsel sorumluluğumuzdur. Bizler buradaki toplumsal muhalefetin, tüm dünyada deşifre olmuş böylesi patron, düzen ve uzlaştırma yapılarının yollarına gelecek kolay lokma olmadığını şimdi bir kez daha göstermekle mükellefiz. Sayın Profil, şahsen neden katılmıyorum bu organizasyona, kip neden sokaklarda efsane? Biz meydanlara akarken oradaki her bir yürekle birlikte attığımızı, bir onurlu öfkenin isyanı olarak eşsiz bir ruhsal deneyimi paylaştığımızı hissederiz. Çoğaldıkça coşarız öyle. Benim topraklarımı işgal eden, yaşam alanımı tarumar eden, üzerime köpeklerini salan, yıllardır dövüştüğüm düşmanımın sosyal sorumluluk projesiyle ortak bir hissiyatım nasıl mevzubahis olabilir? Siz kimlere yurt sevgisi öğretmeye kalktığınızın farkında mısınız, birlik, beraberlik hamaseti neyin birliği, kurtla kuzunun mu, ondan mı adını koymaktan çekinmeniz? Eğer hakkında hissiyatınızda samimi iseniz, biz tam da bu suistimale dikkat çekiyoruz." (Ebru.Erbaş) -Israrla mütevelli heyetinin yönetime bir etkisi olmadığı söyleniyor. Ancak TEMA'dan yapılan açıklamalar gösteriyor ki yılda 2 defa yapılan MH toplantıları sonucunda vakfın yönetiminin nasıl işleyeceğine dair kararlar çıkıyor. -Gönüllülerinin ve çalışanlarının bağımsız olarak hareket edemediklerine karşı yapılan açıklamaların hiçbirisi gerçeği yansıtmıyor TEMA'da hem mütevelli heyetinin hem de yönetimdeki emekli asker-bürokrat-vs.nin vakfı kendi kafalarına göre ve rant sistemi içerisinde yönettiği biliniyor. Uygar Özesmi'nin genel müdür olduğu dönemde zaten çok saçma olan ağaçlandırma projelerinin sonlandırılması ve gerçekten doğanın korunmasına yönelik çıkışlar yapılmasının ardından, bir punduna getirip içinde yapılan ihtilal sonucu yönetimin devrildiği ve bitirilen projelerden rant sağlayan kişilerin yönetime gelmesinden sonra Uygar Özesmi ve ekibinin istifa etmeye zorlandığı herkes tarafından biliniyor. -Loç'taki ve Aksu'daki HES'lere karşıdır deniyor, ancak KİP'in açıklamasının olduğu haftanın sonunda genel müdürü Orhan Doğan "TEMA olarak HES'lere karşı değiliz" diye bir açıklama yapıyor.
3
-TEMA'nın hiçbir şirkete ortak olmadığı söyleniyor. Ama yapılan açıklamalardan da anlıyoruz ki daha ahlaksızca bir davranış olan şirketlere logosunu parayla sattığı açıklanıyor. -Mesleğimden ötürü (Yaban Hayatı Araştırmacısıyım. TEMA'nın ağaçlandırma çalışmalarının ve özellikle meşe tohumu dikme kampanyası döneminde dikilen alanların %80'inde dikilen fidanların kuruduğu ve tohumlama alanlarının çorak toprağa döndüğünü bizzat gözlemleyebiliyorum. İsteyen gidip ağaçlandırma alanlarına ve dikim alanlarına kendisi bakabilir. Özellikle İçanadolu bölgesinde, insanların TEMA'ya verdiği paralar çorak topraklara gömülmüş durumda. -2006 yılında ben ve GDO'ya Hayır Platforumu'ndan arkadaşlarımızın TEMA'nın mera açma vs. kampanyası ile ilgili yazdıklarımız üzerine; vakfın yaptığı açıklama sonucunda; bu alanlarda Monsanto Roundup'ı kullandığı ortaya çıkmıştı. Bu herbisitin de insan ve hayvanların karaciğer hücrelerini öldürdüğü, bitki ve hayvanlarda genetik bozukluğa yol açtığı bilimsel bir gerçek ve biz bu konuda TEMA'nın bu ilacı kullanmasının yanlışlığını dile getirenler; Avukatlarının yavuz hırsız misali bize özelden gönderdiği "Bu konuda yazmaya devam ederseniz sizleri mahkemeye vereceğiz, sürüm sürüm sürüneceksiniz" tehditlerine maruz kalmıştık. -TEMA Vakfı'nda temsilciler yalnızca kendilerine emredilen ve izin verilenleri yapar. Bunu istediğiniz kadar açıklamaya çalışsanız da eski gönüllüleri olanları kandırmanız pek de mümkün değil. Hiçbir temsilcisi ya da gönüllüsü yönetimden bağımsız hareket edememektedir. Geçmiş yıllarda tüm çabalarına rağmen üst kadrodan kabul görmediği için birçok konuda gönüllülerin elleri kolları bağlanmıştır. -TEMA yaptığı bazı ağaçlandırma çalışmaları sonucunda birçok bölgede ekosistem tahribatına yol açmıştır. Özellikle bozkır ve bataklık alanlarda yapılan ağaçlandırmalar sonucunda birçok kuş türünün bölgeyi terk etmesine sebep olmuştur. -TEMA Vakfı mütevelli heyetindeki ve yönetimindeki kişilerin yönlendirmelerine göre hareket etmektedir. Orman yangınlarıyla ilgili açıklamalar yaparken; Güneydoğu'daki kirli savaşta askerlerce yakılan hektarlarca orman alanı ile ilgili bir tane bile açıklama görmeniz; Borusan ya da ORYA Holding hakkında tek bir açıklama yapıldığını görmeniz mümkün değildir. Kısacası ne kadar açıklama yaparsa yapsın TEMA'nın elle tutulacak hiçbir yanı kalmamıştır. Eğer gerçekten doğayı seven insanlarsanız; ki gönüllüleriyle ilgili hiç kimse bir laf etmiyor eleştirilerin hepsi yönetimi ile ilgili; bu paravan vakıfla değil, gerçekten doğa koruma mücadelesinde samimi olanlarla, yaşam savunucularıyla hareket etmek daha doğru olacaktır diye düşünüyorum." (Selçuk Armağan, Yaban Hayatı Araştırmacısı- Doğa ve Çevre Suçları Uzmanı ) "...TEMA Vakfının "sınırlı ve sorumlu" çevreciliğinin kanıtı sayılabilecek biçimde 2009 Eylül ayında çok sayıda akademisyenin imzasını taşıyan "Nehir tipi santrallerle ilgili HES görüşü" başlığıyla yayınlanmış bir metni var. Burada özetle HESlere değil, bunlarla ilgili bazı yanlışlara karşı çıkılıyor. "Memlekete enerji de lazım" fikri, benzerleri gibi bu metnin de
4
değişmez ön kabulü ve temel dayanağını oluşturuyor. Ve biz bu çalışmadan nasıl yararlanıldığını somut olarak HES karşıtı eylemler içinde öğreniyoruz. Söz konusu vakıfla pratikte karşı karşıya geldiğimiz her seferinde, ellerindeki metni "siz akademisyenlerden daha mı iyi biliyorsunuz" demek için en çok bizim gibilere karşı kullanıyorlar. Bizi ancak bir değirmen çevirebilecek güçteki dereler üstüne bile HES kurmaya kalkışılmasını aklı almayan köylüler anlıyor. Ayrıntılı biçimde gerçekleri anlattığımızda, "ama bunu yapan bu vatanın evladı, hatta insan değildir" diyen yaşlı amcalar anlıyor. HES havzasında kalan tarlaları kamulaştırılarak eline üç beş kuruş tutuşturulan ve yüzlerce yıllık yaşam tarzından koparılan çiftçiler anlıyor. Bizi, "Çok hayırlı bir iş yapıyorsunuz, Allah yolunuzu açık etsin" diye dua ederek uğurlayan bir köy imamı anlıyor. Ramazan ayında bir köyde teravih namazı sırasında sunumumuza ara vermek istediğimizde, "Bu da bir ibadettir hocam, devam et" diyen köylüler anlıyor. (Ne tesadüf ki, aynı olayı Karadeniz'de benzer bir çalışma içindeki arkadaşlarımız da yaşıyor.) Belki bizi, "Asıl vatansever sizsiniz" diyerek önceleri kafa tokuşturmaktan kaçındığımız ama sonra böyle şeylere aldırmamak gerektiğini kendilerinden öğrendiğimiz köylüler; belki suyu kesildiğinde ölecek olan balıklar, kurbağalar, kurtlar, kuşlar da anlıyordur; bilemiyoruz. Bu nedenlerden ve her şeye rağmen yalnızca HESlere değil, daha fazlasına ve tüm kapitalizme hayır! Enerjiye, çok şeritli yollara, köprülere, gökdelenlere, insan müsveddesi haline getirilme pahasına beton kentlere doldurulmayı kabul edenlere hayır! Sürekli her birimizi "kırk katır mı istersiniz, yoksa kırk satır mı" diye seçim yapmaya iten bu düzene ve kendini çaresizmiş gibi seçim yapmak zorunda hissedenlere hayır! Dünyayı değiştirmeye ve kendini de değişen dünyayla birlikte değiştirmeyi göze alanlara evet!" (Mehmet Polat/Fethiye 27.01.2011) Uzatmanın gereği yok. Bu güne kadar bunları deşifre etme gereği ve gücünü kendinde Karadeniz İsyandadır Platformu bulduğu için bu deşifre yapılmıştır. Bu noktada Karadeniz İsyandadır'ın kararlı tavrı son derece nettir: Derhal bütün inşaatlar durdurulmalı, bütün HES projeleri iptal edilmelidir. Demokratik, halkın karar alma süreçlerine katıldığı, suyu hak olarak tanıyan suya erişimi paraya bağlamayan yeni su politikaları oluşturmak için hükümet derhal adım atmalı, hükümet tarafından haksız yere kamulaştırma yoluyla toprakları ellerinden alınıp şirketlere verilen köylülerin gasp edilen hakları tazmin edilmelidir. Sonuç ortadadır. TEMA yakışıklı HESleri savunmaktadır TEMA Tabiatı bozuk yasayı savunmaktadır. Ainesi iştir kişinin lafına bakılmaz bay TEMA! Gönüllülerin arkasına saklanma Bay TEMA!.. TEMA'ya karşı olmak için yönetimindeki şirketlerin HES projesi yapıyor olması da gerekmiyor "Kaldı ki zaten ne yapalım her hareketlerini kontrol edemeyiz ki, YK'nin MH'mizin" diyor ve "Önemli olan gönüllülerimizin çabaları" di-
yerek gönüllülerin çalışmalarını öne çıkartıyor. TEMA'yla ilişkili ve beraber proje yaptıkları şirketlerin doğa katliamlarını ortaya koymak elbette önemli fakat aynı zamanda asıl tüm şirketlerin sonu gelmez ve doğa, kültür, yaşam tanımaz endüstriyel faaliyetlerinin sonucu olarak ekolojik kriz yaşanmaktadır. Tüm şirketler bu alanda asla kendilerini sorumlu tutmazken hatta ekolojik ve ekonomik krizlerin yükünü hükümetlerle birlikte yoksul ve yoksun bırakılanlara emekçilere yüklemeye kalkışırken bu çevrelerle birlikte yapılacak işlerle projelerle yüz binlerce gönüllüyü bu sorunların çözümü için çalışıyorlarmış gibi kandırmanın hesabını asla gönüllüler değil TEMA yönetimi vermek zorundadır. Gönüllüler gerçek bir samimiyetle özveriyle yıllardır bu ekolojik krize karşı çare bulmak niyetiyle sizlerin sahte projelerinde çalışıyorlar. Bay TEMA, sen ne yapıyorsun bu gönüllülerin işlerini daha çok sponsorluk daha çok fon bulmak için dosyalarında hammadde olarak kullanıyorsun. Referans olarak gösterilen Projelerde binlerce gönüllünün emeği alın teri düşüncesi ömrü vardır. Ama bu projelere destek(!) olan şirketler acaba nehirlerimizi kirletmiyor sularımızı zehirlemiyor fosil sularımızı tüketmiyor da ne bileyim asla bu ülkenin ne ekonomik ne politik yönetiminde olmamış olan işçiler köylüler solcular ekolojistler komünistler mi yapıyor bütün bunları?
Gölcük arazisi Koç'a verilirken TEMA ne yaptı? "SEKA'nın Gölcük'teki fidanlık arazisinin Koç'a bedava verilmesi sırasında da Bay TEMA'nın duruşu çok ilginçtir. Söz konusu arazinin değeri, o zaman 8 trilyon TL'ydi. SEKA fabrikasının yenilenmesi (revizyonu) için 3 trilyon TL gerekiyordu. İnsan hiç olmazsa, o araziye karşılık fabrikanın yenilenmesini yaptırırdı o beleşçiye. Bedava verilen arazi yetmiyormuş gibi, o beleşçiye bir de %200 yatırım indirimi sağlandı. Yani, Koç yaklaşık 10 yıl vergi de vermeyecek. Fidanlığı da kesti, tıpkı üniversite yerleşkesi yapmak için İstanbul'daki orman ağaçlarını (hem de yargı kararına karşın) kestiği gibi. Ünlü TEMA da ağaç kesimini destekledi. Kargaları güldürecek mantıksız açıklamalar yaptı. Çünkü, Koç TEMA'nın destekçisi, sponsoruydu. Koç, zeki adam doğrusu. Nereye ne amaçla koltuk çıkacağını biliyor. Ben bu olayı öğrendikten sonra, TEMA üyeliğinden ayrıldım." ( Emekli Pilot Binbaşı Erol Soysever / Süvari Dergisi, 2005 ) "... oluşturulmasına 1936 yılında başlanan SEKA ormanı, elli yıllık emeğin ürünüdür; binlerce çam ve kavak ağacının kapladığı bir arazidir. Buranın önemli bir özelliği de, SEKA'ya hammadde üretim kaynağı olmasıdır. ... Böyle önemli bir araziye fabrika kurulur mu; Kocaeli'nde fabrika kurulacak başka arazi kalmadı mı?! ... Neden devlet arazisi tercih ediliyor; milyonlarca dolar-
lık yatırım yapan firmalar, başka arazi bulamıyor mu?! Aklımıza başka şeyler geliyor; yani, diyet ödemeler; sizi İktidara getirenlere borç ödüyorsunuz.... Koç grubunun burayı tercih etmesinin bir başka nedeni de, körfeze, yani bu arazinin kıyı çizgisine liman yapma düşüncesidir... Bburada neden ÇED raporu aranmadan ve bedava veriliyor ve 26 Temmuzda temelinin atılması hazırlıklarına başlanıyor?! ... "Yeşili koruyalım, ülke erozyona uğramasın" diyen TEMA'cılar ve "denizi kirletmeyelim" diyen çevreciler neredeler; neden susuyorlar?" ( Mehmet Ali Yavuz, Konya Milletvekili, TBMM 20. Dönem, 124. Bileşim tutanakları ) TEMA DESTEKÇİLERİ VE... PROJELER! * Baku Tiflis Ceyhan (Kaçkar Dağları Orman Koruma ve Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Projesi) * Cadbury (Sakız Ağaçlarına Sevgi Aşılıyoruz Projesi) * Evyap (Erzurum - Çat - Bozyazı ve Göbekören Köyleri Erozyon Önleme Amaçlı Kırsal Kalkınma Projesi) * Hollanda Başkonsolosluğu-Matra-Kap Programme (Çanakkale - Bayramiç, Ezine, Ayvacık, Pazarköy, Uluköy, Türkmenli, Pıtırelli, Ahmetçeli, Kösedere, Gülpınar, Tuzla Köylerinde Gübre Kullanımında Toprak Analizlerinin Teşviki Projesi) * Izoder (Kaçkar Dağları Orman Koruma ve Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Projesi) * İş Bankası (81 İlde 81 Orman) * Koç Holding (Bolu - Seben-Kozyaka Köyü Erozyonu Önleme Amaçlı Kırsal Kalkınma ve Mera Islah Projesi) * Koç Holding (Kırıkkale - Keskin - Kavurgalı Köyü Kırsal Kalkınma Projesi) * Koç Holding (Kırıkkale - Keskin - Kurşunkaya ve Kavurgalı Köyleri Sulama Suyu Temini ve Bitkilendirme Alt Projesi) * Koç Holding (Ülkem için Ormanlar) * Metro Cash & Carry (Bursa - Büyükorhan - Ericek Köyü Erozyon Önleme Amaçlı Kırsal Kalkınma Projesi) * Mitsui Co & Ltd. , Mitsui Çevre Fonu (CROP-MAL" Marjinal Kurak Alanların Koruması için Rasyonel Fırsatlar Yaratılması Projesi) * Nestle Türkiye (Antepfıstığı Üretiminde Verim ve Kalitenin Arttırılması Projesi) * Opet (Kaçkar Dağları Sürdürülebilir Orman Kullanımı ve Koruma Projesi) * Sabah Gazetesi (Adıyaman Organik Bal ve Ana Arı Üretim Projesi) * Sabah Gazetesi (Erzurum - Pasinler - Kotandüzü ve Yayladağ Köyleri Erozyon Önleme Amaçlı Kırsal Kalkınma Projesi) * Sn.Asım Kocabıyık (Afyonkarahisar - Sinanpaşa - Tazlar Köyü Erozyon Önleme Amaçlı Kırsal Kalkınma Projesi) * Sn.Nihat Gökyiğit (Artvin - Borçka - Camili Köyü Doğal Varlıkları Koruma Amaçlı Kırsal Kalkınma Projesi) * TOBB (Ankara - Kalecik - Değirmenkaya Köyü Erozyonu Önleme Amaçlı Kırsal Kalkınma Projesi) * TOBB (Tekirdağ - Malkara - Kermeyan Köyü Erozyonu Önleme Amaçlı Kırsal Kalkınma Projesi) * Ülker (Kırklareli - Babaeski - Kuzuçardağı ve Karacaoğlan Köyleri Erozyon Önleme Amaçlı Kırsal Kalkınma Projesi)
Etkinlik Destekçileri İş Kültür Sanat• Karamancı Holding• Koç Holding• Migros• Point Otel Barbaros• Yapı Kredi Bankası• Şartsız Destekçiler Arçelik• Ark İnşaat• Divan Otelleri• Microsoft• Migros• STEPPEN• Şekerbank• Türk Ekonomi Bankası• Vehbi Koç Vakfı• Ayni/Hizmet Bağışçılar Acar Group• Accenture Danışmanlık• Arvato Çağrı Merkezi• Boyner• Borusan Telekom• euro. message• gittigidiyor.com • Logo Yazılım •Migros• ODC• Sürmeli Otel, İstanbul• Gayrimenkul Bağışçıları Merhum Lütfü ÖNCÜL• Nilgün GİDER• Turan DEMİRARSLAN• Ağaçlandırma Projeleri Akçansa• Attaş Alarko• Ekşi Sözlük• Corendon International Travel• B.V. Isısan• idefix• İşbir Yatak• Multinet• Novartis• OTİ Holding• Şekerbank• TEB Arval• Türkiye Ekonomi Bankası• Vakıfbank• Yapı Kredi Bankası• Yılmaz Ulusoy• Onursal Üyelerimiz Ran Lojistik• TEMA Kurumsal Beyan 2007 belgesinden alıntıları da sıkıştıkları konularda TEMA'yı adeta Gönüllülerin yönettiği imajı yaratmaya çalışılmasına karşı takdirinize sunuyoruz; "4.1.1 Görev ve Sorumlulukları: Mütevelliler Heyetinin belli başlı görev ve sorumlulukları aşağıda yer almaktadır: * Yönetim Kurulunu seçmek, denetlemek ve ibra etmek, * Danışma Kurulunun önerilerini değerlendirerek karara bağlamak, * Gerektiğinde resmi senedi değiştirmek, * Vakfın malvarlığı ve teşkilatlanmasıyla ilgili tasarrufi kararlar almak, * Mütevelliler Heyetinin boşalan üyeler inin yerine yeniler ini kabul etmek, vakıf üyeliği ile bağdaşmayan üyelerin üyeliğine son vermek, * Denetim ve Danışma Kurulu üyeler ini seçmek veya görevlerine son vermek, * Vakfın feshine veya tasfiyesine karar vermek, * Vakfın etkinlikleriyle ilgili genel politikaları belirlemek," "karar alma mekanizmaları belirlenmiş ve Vakıf içi düzenlemeler ile yazılı hale getirilmiştir Vakıf belirlenmiş değerler ve üzerinde fikir birliğine varılmış yöntemler ile uyumlu hareket ederek uyguladığı programların misyonuyla uyumlu çıktılara ulaştığını doğrular ve bu sonuçları şeffaf bir şekilde raporlar. "4.2.1 Yönetim Kurulu: Üyeler Görevi Görev Süresi Prof. Dr. Çelik Kurtoğlu Yönetim Kurulu Başkanı 1 yıl, Kemal Yavuz Yönetim Kurulu Başk. Yrd. 1 yıl, Nuri Çolakoğlu Üye 1 yıl, Fikret Evyap Üye 1 yıl, Halil Güngör Üye 1 yıl,
Vahide Gigin Üye 1 yıl, Prof. Dr. Gülsün Sağlamer Üye 1 yıl, Ayduk Esat Koray Üye 1 yıl, Ali Koç Üye 1 yıl, Nermin Tol Üye 1 yıl, Meral Gezgin Üye 1 yıl, * Yönetim Kurulu 11 üyeden oluşmaktadır. A. Misyon-Vizyon: Yönetim Kurulu Vakfın misyon ve vizyonunu belirleyip kamuya açıklamakla sorumludur. Vakıf misyon ve vizyonunu belirlemiş ve internet sitesi vasıtasıyla kamuya açıklamıştır. B. Strateji belirleme: Yönetim Kurulu Vakf ın kurumsal misyonuna uygun genel stratejiyi oluşturur, kaynakların uygun ve etkili kullanılıp kullanılmadığını denetlemektedir. "4.4 Ortaklar Vakıf, hesap verebilirlik ve dürüstlük standartları doğrultusunda, yasadışı ve etik olmayan çalışmalar yapan kurum veya kişiler ile herhangi bir bağlantıya giremez ve bu konuda azami özeni gösterir. "5.1 Gelirler: Vakfın mali yapısı aşağıda yer alan gelirlerden oluşmaktadır : 5.1.1 Bağışlar: a. Projelere yapılan bağışlar b. Vefat ile gelen bağışlar c. Şirketlerden gelen toplu şartlı/şartsız bağışlar d. Bireysel şartlı/şartsız bağışlar 5.1.2 Kar Getiren Ticari Etkinlikler: Vakıflar Yasası doğrultusunda Vakıfların kar amacı güden etkinliklerde bulunmaları yasaktır. Ancak Vakıfların kendi bünyelerinde yer almadan Vakfa bağlı bir şirket olarak kar amaçlı etkinliklerde bulunmalarına ilişkin yapılan son düzenleme bu konuda Vakıflara bir seçenek sunmaktadır. TEMA Vakfı da bu düzenlemeden yararlanmış ve TEMA Vakfı İktisadi İşletmesi kurulmuştur. Vakıf Resmi Senedi Madde 3'te bu husus "vakfın amacı ve hizmet konuları bölümünde k fıkrasında yer aldığı üzere örnek uygulama projelerinin etkili bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve amaca yönelik etkinlikler ini gerçekleştirmek için şirket ve/veya ticari işletme kurabilir ve/veya mevcut bir şirkete iştirak edebilir" şeklinde yer almıştır. TEMA'nın kar amacı güden ticari etkinlikleri TEMA Vakfı İktisadi İşletmesi tarafından yerine getirilmektedir. 5.1.3 Yardım Toplama: TEMA gerçekleştireceği hizmetlere yönelik olarak Vakıf Senedi Madde3, g fıkrası doğrultusunda yurtiçi ve yurtdışında yardım toplayabilir. 5.1.4 Diğer Gelirler: * Yapılan organizasyonlardan elde edilen gelirler * Kira gelirleri * Fon gelirleri (Alıntılarda yazım hataları aynen aktarılmıştır)
5
Teknolojinin Yolu ve Ruhun Patikası - RedWolfReturns
eneler önce bir miktar paraya sıkışmışS tım ve yerel bir çiftçinin bana verecek bir işi vardı. Arazisinin bir kısmını on yılı aşkın bir süredir ihmal etmiş ve kendi haline bırakmıştı. Normal şartlarda ortalama bir tarım alanı her sene yabani otların üremesine engel olmak için budanır ve sürülür. Ancak bu çiftçi tüm bunları senelerdir yapmamıştı ve arazi otların işgali altındaydı. Kavaklar ve söğütler geri dönerek, geniş alanları yeşertmeye başlamış ve bazı ağaçlar da neredeyse beş metre yüksekliğe ulaşmıştı. Bu arazileri tarıma uygun hale getirmem için saatte dokuz dolar ödeyecekti. Bu iş için saban diye bilinen, sanayi tipi bir biçme makinasını çeken büyükçe bir traktör kullanacaktım. Araç, üç metre genişliğindeydi ve iki bucuk santimetre kalınlığında çelik bıçakları vardı. Traktör, budayabileceği büyüklükteki tüm çalı ve ağaçları kesip bunları yığabilecek kapasitedeydi ve büyük denebilecek ağaçları budayabilecek kadar büyüktü. Bu traktörün şoför mahali ses geçirmezdi ve havalandırması vardı. Bir de kaset çalar vardı içinde. Doğrusu buna çok sevinmiştim. Çünkü yapacağım iş; kesinlikle bol tozlu ve terletici yani ağır bir işti. Ancak ne kaset çalar ne de havalandırma doğru düzgün çalışıyordu.
Önümdeki iki haftayı günde on alti saat, havasız ve benzin kokulu sıcak bir kabinin içinde, engebeler üzerinde ilerleyerek, bol cızırtılı rock’n roll müzik ve traktörün dizel motorunun uğultusunu dinleyerek geçirdim. Tüm dünyam devamlı olarak saatte dört mil hızla akarken, can sıkıntısıyla baş etmek için devamlı hayallere dalıp gidiyordum. Önümde dallanıp budaklanmış çalılar ve küçük ağaçlar vardı. Arkamda ise arazi dolusu parçalanmış tahta ve kurumuş bitkiler duruyordu. Günde otuz dönüm araziyi bu şekilde işleyip duruyordum. Her gece saat on’da motoru durdurup, aracın tepesinde biriken bitki yığınlarını temizleyip uyumak için eve giderdim. Sabahın altısında güneşin doğmasıyla birlikte; traktöre döner, sabanı yağlar, motoru çalıştırıp tekrar işe başlardım. Çalıştığım dokuzuncu günün sonunda aklımı oynatmaya başladığımı hissettim. Onuncu günün sabahı, elimdeki yağlama tabancasıyla sabana yaklaştım ve önceki gece bitki yığınlarını temizlememiş olduğumu farkettim. Neredeyse kırk santimetre yüksekliğinde çimen, dallar ve yabani otlar birbirine girmiş şekilde aracın üzerinde duruyordu. Bunları temizlemek için uzandığımda bir şey dikkatimi çekti. Bu, önceki gece sabanın çelik çerçevesinde örülmüş bir örümcek ağıydı ve şimdi sabahın çiği ile parıldıyordu. Bu ağı ören gibi bir örümceği daha önce hiç görmemiştim. Renkleri ve desenleri inanılmaz güzellikteydi. İçine çekilircesine daha yakından baktım ve önce bir düzine kadar, sonra yüzlerce ve en sonunda her şekil, renk ve boyutta binlerce örümcek gördüm. Aynı zamanda beslendikleri böcekleri ve daha binlerce küçük canlı farkettim. Ufacık parlak yeşil vücutlarıyla zıplayan böcekleri ve daha büyükçe kahverengi-yeşil çekirgeleri gördüm. Ayrıca minik ve kır-
6
mızı, büyük ve kahverengi, uzun bacaklı, şişman ve kıllı, cılız ve çizgili örümcekler gördüm. Ağlara takılmış böcekler ile bunları ağlarıyla sarıp sarmalayan örümcekler gördüm. Bunlar kurbanları üzerine atlayan ve onları esir alan kurt örümcekleri idi. Orada hem yaşam hem de ölüm vardı. Gördüklerimle büyülenmiş ve tamamen kendimden geçmiştim. Zaman kavramımı kaybetmiş, bu minicik dünyadaki canlıların detayları ve yaşam çabaları, bilincimi tamamen içine çekmişti.
Sonunda bir adım geri çekilerek önümdeki sahneyi gözden geçirdim. Sabanın tepesindeki üçe-altı metre boyutundaki platformun üzerinde yüzbinlerce minik can hayatta kalmayı başarmış, yaşamaya devam ediyorlardı. Bunlar otuz dönümlük arazide, üzerlerine atıkları bıraktığım minik canların sadece küçük bir bölümünü oluşturuyordu. Bir şekilde evlerini tahrip ettiğim aracın tepesinde yuvalanmışlardı. Aklım ve duygularım, uğuldayan traktörün içine tıkılıp anlamsız bir sersemlik içinde çalıştığım dokuz gün boyunca, bu ufak yaşam formlarının yaşamlarına ne kadar çok darbe vurduğum fikrine takılmıştı. Sabandan uzaklaşıp, traktörü ve o işi, bir daha hiç dönmemek üzere terk ettiğimi yazmak isterdim. Keşke o tarladan çekip gittiğimi, vahşi doğaya dönüp kamış ve geyik etiyle yaşamımı sürdürdüğümü yazabilseydim. Fakat bazı şeyler o kadar kolay değil. Halen paraya ihtiyacım vardı ve başka ne yapabilirim bilmiyordum. Böylece yaşadığım bu deneyimi, zamanla içimde büyüyeceğini bile bile kalbimin derinliklerine gömdüm. Sonra sabanı temizleyip yağlamayı bitirdim ve hayatımın başka bir gününü daha yeşil kağıt parçaları karşılığında feda etmek üzere traktöre atladım. Beş yıl kadar sonra yeni arkadaşlarım ile vahşi hayatın kıyısında, ulusal ormanın çevrelediği ilkel bir kampta yaşıyorduk ve yavaşça fakat emin adımlarla gerçek yaşamı öğreniyorduk. Hepimiz bir araya gelmiş, ilkel yaşam yöntemlerinin verdiği ağır dersleri öğrenerek insan olmanın ne olduğunu tekrar keşfetmeye ugraşıyorduk. Bir gün, arkadaşlardan biri ve ben yeterince ağır dersler almış olduğumuzu düşünerek cipimize atlamış, yerel bir kafede kahvaltı yapmak amacıyla şehre doğru ilerliyorduk.
Virajı aldığımızda yolun ortasında kanlar içinde yatan bir geyik gördük ve durduk. Ona çarpan araç kısa zaman önce olay yerinden ayrılmış olmalıydı. Geyik çok fena yaralanmıştı ancak hayattaydı ve yaşam mücadelesi veriyordu. Arka ayakları kırılmış, sabah güneşi altında nefes almaya çalışıyordu. Önce ne yapacağımızı bilemedik ancak bu can çekişen hayvanın bizden ölümünü kolaylaştırmak için yardım istediğini hemen sonra farkettik. Geyiği yolun kenarına çektik, arkadaşım hayvanı tutarken bende bıçağmla boğazını kestim. Bunlar olup biterken arkadaşım geyiği rahatlatmak için yumuşak bir sesle bir şeyler fısıldıyor, dikkatsiz insanlarımızın ona vermiş olduğu acılar için özür diliyordu. En sonunda geyikle birbirimize baktığımızda gözlerim yaşla dolmuştu ve “teşekkür ederim” diye fısıldadım. Az sonra, yolun kenarındaki o oyuğun içinde tüm kanı boşalırken son nefesini verdi. Vücudunu cipin arkasına yerleştirdik ve ilkel kampımıza götürdük. Aylardır yediğimiz en lezzetli ve en taze eti sunmuştu bu hayvan bize. O gece geyiğin anısına bir ziyafet düzenledik. Neredeyse her birimiz yeri geldiğinde böyle lezzetli bir et için ne kadar minnettar olduğunu dile getirdi. Ben geyiğin derisini dikkatlice yüzmüş, tabaklamak için rafa sermiştim. Yazın sonlarına doğru tabaklanmış deriyi gömleklere kol olarak dikilmek üzere güderi haline getirmiştim. Hala o gömleği her giydiğimde, güderiden kollar benimle konuşur, bana verdiği hediyeleri hatırlatır. Sadece eti ve deriyi değil, verdiği hayat dersini de hatırlatır. Bazen; güderi kollu gömleğin berrak sesini bit; pazarından aldığım, üzerinde “Meksika’da üretilmiştir” ya da “Endonezya’da üretilmiştir” gibi muğlak etiketler bulunan gömleklerin belli belirsiz sesi ile kıyaslarım.Dünyanın öbür ucundaki fabrikalarda, ismi olmayan, yüzü olmayan insanlar tarafından üretilen, ismi bilinmez tarlalardan makinelerle toplanmış pamukla yapılan gömlekle kıyaslarım. Acaba o uzak tarlalarda da örümcekler ağlarını örüyor mudur diye merak eder dururum. ----RedWolfReturns (Kirmizi Kurtun Donusu) şu an Wisconsin eyaletinin kuzeyindeki ormanlık alanda doğayla iç içe bir hayat sürmekte, Teaching Drum Açıkhava Okulu’nda gönüllü olarak çalışmaktadır. www.teachingdrum.org sitesine göz atabilirsiniz veya kendisiyle doğrudan iletişime gecebilirsiniz.redwolfreturns@teachingdrum.org. Green Anarchy dergisinin 22. sayısında ( Bahar 2006) yayınlanmıştır. Çeviri: Deniz Wilson * CinnetModern çeviri grubunun katkılarıyla...
Hayvanlar İsyandadır! H
orozların öfkesi erkekliklerinden değil, yaşadıkları zulümün artık onların tahammül sınırlarını aşmasından gelir. Bu yayını takip eden, özellikle moderniteyi ve türcülüğü aşmaya niyeti olmayan devrimciler veya anarşistler, hayvanların isyanından bahsedilmesine bıyık altından güleceklerdir. Kimisi horozların sınıf perspektifi olmamasından, kimisi de horozun insan gibi düşünemediğinden isyan edemeyeceğinden dem vuracaktır. Gelin görün ki, durum böyle dar bir bakış açısından göründüğü gibi değildir. Bir gerçekliği teslim etmek gerekir ki, hareket eden her canlı, mantığı ne olursa olsun tutsak edildiğinde o tutsaklığa karşı direnir. Tıpkı kendi türümüzde olduğu gibi. Bugün liberallerin her tartışmada artık değişime olan inancın kalmadığıve sisteme karşı yapılacak herhangi bir direncin mümkün olmadığı safsatası, hayvanlar için de birer safsatatır. Gezegen üzerinde baskı, zulüm ve sömürünün yaşandığı her yerde direnenler ve hatta direnişi isyana çevirmeye çalışanlar vardır. Sömürü ve zulüm ilişkilerinin hüküm sürdüğü tüm insan toplulukları kendi isyancılarını yaratmıştır. Toplumsal hareketlerin çoğu siyasallaşarak uysallaşmış olsa da tahakküme karşı içgüdüsel tepkimeler ve tahakküm mekanizmalarının buna karşı kurduğu baskı yer yer siyasallaşarak sistemle uzlaşmış hareketler içinden cereyan eden patlamalara gebedirler. Bugün kuzey Afrika’da yaşanan toplumsal ayaklanmalar insanlar adına bu içgüdüsel tepkimelere örnektir. Hayvanlara gelirsek durum benzerdir. Yeryüzünde insan direnişleri olduğu gibi Hayvan direnişleri de mevcuttur. Hayvanların kullanıldığı her alanda bu direniş kendi meşruiyetiyle sürmektedir. Sirklerde eğiticisini katleden kaplan, hayvanat bahçesinde bakıcısını parçalayan aslan, boğa güreşlerinde salınan
boğaların insanlara saldırması, hayvanların kendisini döven sahibini öldüren kedi ve köpek, av olmaktan kaçmaya çalışan domuzların avcılara saldırması, yaşam alanları gitgide daralan kurtların şehirlere gelerek yağmalamalara kalkışması, kurban edilmemek için ortalığı birbirine katan anguslar, boğalar, koçlar, boşaltılan yerleşim yerlerine gelerek vahşi yaşamın yeniden canlanmasını sağlayan türler ve daha bir çok örnek anaakım toplumun bize aşıladığı gibi birer vahşet örneği değil, hayvanların zulme karşı direndiklerinin göstergeleridirler. Öyle ki hayvan direnişleri insanlara “ne yapmalı?” sorusuna bir yanıt da Ve bu direniş meşrudur. Hareket eden hiçbir canlının hareket özgürlüğü kısıtlanamaz. Tahakküm ilişkilerini nihayetinde tarihe gömmeyi hedefleyen her anarşist, hayvanların vahşet denilen bu tepkimelerini doğru okumalıdır. Ve gelecek toplum tahayyüllerimizde hayvanları rahat bırakmak üzerinde düşünmeliyiz.
Kaliforniya - Horoz dövüşü izleyen adamı horoz bıçakladı
A
BD’nin California eyaletinde yasadışı horoz dövüşü sırasında seyircilerden biri, horozun mahmuzuna bağlanmış küçük bıçakla bacağından aldığı yara sonucu öldü. CaliforniaLamontlu Jose Luis Ochoa, horozun mahmuzuna bağlanmış bıçağın kazayla baldırına saplanmasından iki saat sonra sonra öldü. Polisin horoz dövüşü yaptırılan yere baskın yapmasından önce yaralı Ochoa dahil bütün seyircilerin olay yerini terkettiği, ama polisin baskında 5 ölü horoz bulduğu belirtildi. Mahkeme kayıtlarına göre, Ochoa geçen yıl dövüştürmek amacıyla hayvan eğitmek ya da sahip olmak suçundan 370 dolar para cezası ödemiş. Horoz dövüştürmek ABD’de hafif suçlara giriyor.
Hindistan - Dövüş Horozu Sahibini Öldürdü
P
olis, sahibinin gırtlağını kesen dövüş horozunun peşine düştü. Hindistan polisi, “tehlikeli horozun” son dövüşünün ardından ringe geri dönmeye zorlayan sahibi Singrai Soren’i öldürdüğünü belirtti. Hayvan zafer kazandı ancak görgü tanıkları kurbanın maça geri dönmeye zorlamaya çalıştığı tüylü iblis bacağına bağlı ustura ağzıyla gırtlağını kestiğini belirtti. Polis köylüleri “siyah ve kırmızı tüylü bilinmeyen bir horoza” yaklaşmamaları için uyardı. Polis bacağına takılı ölümcül bıçakları çıkarmak için horozu bulmaya çalışıyor, ancak bir çok horozun onun tanımına uyduğundan bulma şanslarının zayıf olduğunu söyledi. Kurbanın Dasai adlı arkadaşı: “Horoz ringten bir çok kez kaçmaya çalıştı ancak Soren onu tekrar tekrar ringe itmeye çalıştı” dedi. “Bu onun keyfini kaçırdı ve Soren’e saldırdı.” Ustura bıçakları horozun rakiplerini yenmesi için ayaklarına takıldı ancak onun yerine Soren’in şahdamarlarını kesti. Dasai, horozların maçlar arasında bir saatlik ara vermeye alıştıklarını söyledi. Dasai, “Çoğu sahibin her dövüş için £28 nakit ödül almaktan memnun olduklarını ancak Soren’in memnun olmadığını” söyledi. “Horozun ilk dövüşten bir kaç dakika sonra yeniden ringe çıkmasını istediğini ve bundan sonra horozun rahatsız olduğunu” belirtti. 6 gün sonra, polis değerli tavuğun rakip bir eğitici tarafından ringe yeniden çıkarılmak için kümese kapatıldığından şüpheleniyor. Horoz, Mohanpur köyünde dört dövüşü kazanmıştı.
7
Modern İnsanın Ritüelleri P
laystationla bilgisayar oyunlarıyla ekran başlarında öfkeyi hırsı rekabeti hayatında tekrarlayan Facebook ile iletişimini giderip en yakınından başlayarak hayata yabancılaşan öfkesini sevgisini sosyal ağlarda yaşayan En asilerinin mobesa kamerlarda boy boy fotoğraflarının çıktığı vesikalık yapıldığı Okullarda öğretilen tek sıra olma hiza oluşturma halinin fatura ödemelerinde devam ettiği Geleceğini düşmanı olan patronuna bağışlayan sistemin hem üretim hem de tüketim ihtiyacını karşılayan ücretli kölelik halleri İnsan merkezli bakmanın, bencil olmanın bireyin yaşamında ‘’hayatta kalma’’ anlamı yüklenerek yaşamlarda oluşan bireysel çarpışmalar Efendilerinin yüklerini bedeninde ve ruhunda bastırarak yaşayan, bir gün çalışmamak için haftanın altı günü çalışan, gerektiğinde şirket (ulusal) savaşlarda canını hiç çekinmeden veren yaşadığı veya geride bıraktığı hayatı patronlara emanet eden Nefretle kinle beslenen bir hayata yeni çocuklar taze kanlar üretmesini isteyen teşvik eden patronların çığırtkanlıkları Doymak bilmeyen, ihtiyacı olmayan şeyleri ihtiyaç gibi gören, tüketim giderlerini sıralayan yaşamlar Efendileri tarafından iç veya dış tehdit olarak bellettirilen gösterilen fakat kendisi gibi yaşayan ve hiç tanımadığı halklara karşı düşmanlık besleyen halk benliğinin oluşları Emek hırsızlarının plazalarda olduğu, sis-
MİNİMUM GÜVENLİK
tem karşıtı mücadele verenlerin cezaevlerinde can verdiği
derdinde olan cemaat etrafımızı sardığı
Çocuğunu tuvaletlerde doğurup çöp torbasıyla kefenleyip konteynerlar da mezarlığını yapan annelerin yaratıldığı toplumsal vaziyetler
Öfkesini hıncını yaratmış olduğu ekran profiliyle, köşe yazarlığı ile insanlarla temas kurmayarak doyuranlar
Mahallelerin baz istasyonlarıyla, caddelerin wireles ağlarla, köşe başlarının mobese kameralarla donatıldığı metropoller Mağaza vitrinlerini, magazin bültenlerini, spor haberlerini takip eden nesilin yaratıldığı Efendilerine hizmet etmeyi, adına meslek deyip öğrenen - edinen, başkaldırmayı mağlubiyet olarak doğumundan itibaren öğrenen bireysel tutumlar Sorunlarını, acılarını, öfkesini, mutluluğunu teknoloji yoluyla gideren paylaşan Kendisi gibi olmayanı ötekileştiren, kınayan, başkaları gibi olmak istemeyen ,sistemin yarattığı kimlik bunalımlarından marjinalim diye sıyrılmaya çalışan yaşamlar Cebinde para olmasa da her daim farklı farklı kredi kartları olan cüzdanların oluşu Kadınların sabahları kadın programlarıyla başlayan, akşamları dizilerde ruh haline göre mutluluğu yada acıyı hissetme isteğine göre değişen zaplamalar. Hayvanları insanların, kadınları da erkeklerin hizmetinde olması gerektiğini söyleyen yaratan uygulayan teorileştiren zihniyetler Bu dünyanın cılkının çıktığını söyleyip öteki dünya için cennet kapısını vaat eden satan, hep yabancı (gavur) şirketler kazanıyor birazda Müslümanlar kazansın
şirketlerinin
Etrafını egzost kokularını sardığı iş makinalarının sardığı parklar bahçeler denizler Saniyede insan tarafından milyonlarca hayvanların insanların yeryüzünün karış karış yok edildiği Yirmili yaşlara geldiğinde cehennemi yaşadığı toprak parçası için cehennem savaşları için ölme ve öldürme eğitimi alan hayatında belki de ilk defa eline silah alan yaşamlar Mağazaların indirim haberlerini cep telefonlarıyla takip eden yaptığı alışveriş ile rahatladığına inanan yaşayan hayatlar Erkeklerin ve kadınların vücut geliştirme salonlarında sistemin ideal erkek –kadın profili olabilmek için çaba sar ettiği fiziksel hareketler vücutsal formlar Sistemin popülaritesine göre erkeklerin ve kadınların saçlarına şekil vermeleri taramaları veya kıyafet seçimleri renkler Bizimle hayatımızın hiçbir noktasında temas kurmayan kişilere, topluluklara, takımlara karşı ilgi duyma fanatizm edilme Eşcinsellere karşı öfke besleyerek sapık olduklarını düşünmek yada bilgisizce ve kibarca cinsel tercih diyerek bilgi kirliliği yaratmak ve homofobi kültürleri Başkaldırmanıza mukayet olmayın, o sizin en büyük Ahlakınızdır… Savaş
BY STEPHANIE MCMILLAN
indir/download: http://www.internationala.org/index.php/kutuphane/dergi.html http://www.issuu.com/internationala internet üzerinden oku/read online: aforum@riseup.net iletişim/contact:
8