v.22
28 Ocak 2011
TOKİ-BDP itifakına Diyarbakır halkından tepki
D
iyarbakır Merkeze bağlı SUR İlçesinde bir Devlet projesi olan ve özelde Diyarbakır Valili`ginin öncülügünü yaptığı "Kentsel Dönüşüm Projesi`ne BDP`li Büyük Şehir Belediye`si ve Sur Belediyesininde destek verdiği biliniyor. Son dönemde birlikte Kentsel Dönüşüm Projesi Valilik ve BDP'li belediyelerle ortak yürütüldü. 2009 Yılında Diyarbakır Valiligi Kentsel Dönüşüm Projesinin Kapsamına giren Sur ilçesinin Alipaşa mahallesindeki Yurttaşlarla "Kaplan Konferans salonunda" yaptıgı Kentsel Dönüşüm Bilgilendirme toplantısına halk ikna edilememişti. "Tarihimizi kültürümüz talan edip bizi TOKİ adı altında özünde ise Toplama Kampından farksız betonlara hapsedeceksiniz" diyerek çok ciddi tepki göstermiş ve Valiligi protesto edip toplantıyı terk etmeleri Ulusal basına da yansımışdı. Sadece merkezi dayatmayla sonuç alınamayacağının görülmesi üzeri üzerine Diyarbakır valiligi Diyarbakırın BDP'li Büyük Şehir ve Sur belediyeleri ile görüşüp projeye destek olmalarını istedi. Bunun üzerine Projeye destek olma kararı alan BDP'li Büyük Şehir ve Sur belediyeleri Sur ilçesine bağlı Alipaşa mahalesindeki yurtaşlarla geniş katılımlı halk toplantısı almış ve Kentsel Dönüşüm Projesinin yararlarından, faydalarından dem vurmuş ve halka vvlerini terk etmeleri karşılıgında ise komik rakamlarla para ödeme teklifi etmişti. Ancak BDP bürokratlarının da propagandalarına rağmen Halk ikna olmamış bu toplantıyada katılan belediyelere tepki göstermişti. Buna rağmen Kürt halkının desteğiyle yerel yönetimleri kazanan BDP, savaştan en çok acı çeken ve yoksulluğun pençelerinde kıvranan Suriçi halkına modernizm uğruna sırtını döndü. En son geçtiğimiz günlerde, 2011 Diyarbakır Newroz'undan bir kaç gün önce Newroz'a katılım çağrısı yapmak üzere Sur ilçesi Alipaşa mahallesine giden BDP li siyasilere halk kentsel dönüşüm projesi denilen ne kültürel-sosyal asimilasyon ve teslim alma projesinden dolayı tepki gösterdi. BDP li yöneticilerin mahallede Newroz çalışmalarına izin vermedi. Suriçi halkı kendisine ait değerleri ve söylemleri kullanan yöneticilerin "temsilci" politikalarına tavır göstererek Newroz'a katılımını kendi öz gücüyle gerçekleştireceğini beyan etti. Halkın tepkisi karşısında BDP'li yöneticiler mahallede sağlıklı bir çalışma yapamadan ayrılmak zorunda kaldılar... Amed'li Anarşist
ODTÜ Ekoloji Buluşması (7-8 Mayıs)
T
üm dünyada ekolojik tahribat her geçen gün geri dönülmez bir hal alırken, yaşadığımız coğrafyada akarsular ve ormanlar şirketlere pazarlanıyor, en son Japonya’da yaşanan nükleer felakete karşın nükleer “yatırımlardan” geri adım atılmayacağı açıklanıyor. Genetik manipülasyon tüm doğayı ve canlıları tehdit etmeye devam ediyor ve doğa hızla bir beton yığınına dönüştürülüyor, pek çok canlının yaşam alanı kentleşme ve savaşlar ile yok ediliyor. Bu sayılanlar insanın doğa üzerindeki tahakkümünün yol açtığı felaketin yalnızca küçük bir kısmı. ODTÜ Doğa Topluluğu bu dönem rektörlük tarafından yeniden kurulması engellenmiş olmasına karşın ODTÜ yerleşkesinde faaliyet göstermeye başladı. Doğa sömürüsüne karşı farklı direniş pratiklerini ve ekolojik yaşam biçimlerini konuşmak ve farklı bölgelerden yeşil anarşistler, ekofeministler, ekokomüncüler, doğa savunucuları, uygarlık karşıtları ve hayvan özgürlükçüleri ile bir araya gelerek deneyimlerimizi ve fikirlerimizi paylaşmak ve ortak bir mücadele hattı oluşturabilmek için bu sene 7-8 Mayıs tarihlerinde ODTÜ’de bir buluşma düzenlemeyi düşünüyoruz. Buluşmanın samimi bir atmosferde gerçekleşebilmesi için kendimizi beton yığınlarına hapsetmek yerine ilkbahar güneşinin altında ODTÜ ormanında, atölye çalışmaları, söyleşiler, akşamları filmbelgesel gösterimleri ve tartışmalarla buluşmayı örmeyi düşünüyoruz. Atölye çalışmaları, sunumları, performansları ve ya diğer etkinlikleri ile buluşmaya katılmak isteyen herkes davetlidir. Not: 16 Nisan’a dek programı oluşturabilmemiz için yapmak istediğiniz etkinliğin içeriğini iletişim adresinden bize ulaştırabilirsiniz. Odtü Doğa Topluluğu İletişim: odtudogatoplulugu@gmail.com
S
Sokakta - Homofobi Eylemi okakta inisiyatifi, metro istasyonunda yaptığı son performansı ile homofobi kültürünü yansıtmaya çalıştı.
http://www.sokakta.blogspot.com/ Video : http://www.dailymotion.com/video/xhso2y_homofobi_creation
1
Libya Devriminin Yıkılışının İzleri
L
ibya - 17 Mart Mısır’daki Tunus’taki Fransa hatta Çin’deki, dünyadaki herkese bizi desteklemeleri için çağrı yapıyorum. Çünkü buna ihtiyacımız var. Birkaç saat içerisinde BM Güvenlik Konseyi Libya’ya karşı hava saldırı için karar aldı Fransa bu gece bombalama için hazır olduğunu söyledi. Eğer bu gerçekleşirse, gerçekleşecek uluslar arası çözümü kınıyoruz. Hangi şartlarda olursa olsun Libya üzerindeki herhangi bir yabancı müdahaleyi, -özellikle Fransa- reddediyoruz. Fransa Kaddafi’ye milyarlara mal olan silahları sattı. Aynı Fransa 3 hafta öncesine kadar silah satışını durdurmadı ve Kaddafi bu silahları şu anda Libyalılar üzerinde kullanıyor. Bu müdahaleler, şimdikinden çok kötü bir duruma sokacak ve Libya gerçekten cehenneme dönecek. Ayrıca bu müdahaleler kadın, erkek binlerce Libyalının ölümüne sebep olan devrimi Libyalıların ellerinden çalacak. Müdahaleler aynı zamanda Libya direnişini de bölecek. Eğer bu operasyonlar başarılı olur ve Kaddafi yenilirse (veya Saddam Hüseyin gibi ölürse), Amerika ve Fransa tarafından özgürleştirilmiş olacağız ve bunu bize her zaman hatırlatacaklarından eminim. Daha sonra nasıl ayakta kalabiliriz? Gelecek nesillere bu kayıpları, bütün bu ölümleri nasıl açıklayabiliriz? Bu şekilde Kaddafi’den kurtulmak yıllarca onu güçlendiren baskı ve otoritesini güçlendirenlerin kölesi olmak demek. İlk hatadan – devrimin militarizasyonusonra şimdide ikinci hatayı yapmayı öneriyoruz –Libya Sosyalist rejim kalıntılarından kalanları liderliğe taşımak. Bunların ardından kaçınılmaz olarak üçüncü hata geliyor, düşmanlarımızdan yardım dilemek. Umarım dördüncü hataya ulaşmayız, işgal. Sarkozy ve Fransa hem bizim hem de
5 2
McDonald’s Saldırısı- Endonezya
3. dünya ülkelerinin düşmanıdır. Üzerimizdeki nefretlerin saklamıyorlar. Sarkozy’nin umrumda olan tek şey gelecek seçimlerde tekrar seçilebilmek. Sarkozy ve geçici ulusal konsey arasındaki buluşmayı ayarlayan kişi dırdırcı filozof Bernard-Henry Levy’den başkası değildi. Bilmeyenler için, Levy İsrail’in çıkarlarını savunan ve destekleyen bir Fransız Siyonist aktivisttir. Daha sonra O’nu, gençliğin İsrail’e karşı tavır almasını engellemek için Tahrir Meydanında gördük. Bombaları beklerken ne söylenebilir ki? Çünkü bombalar Kaddafi’yi destekleyenlerle ona karşı olanlar arasında fark gözetmeyecek. Kolonyalist bombaların sizin de bildiğiniz gibi tek amacı, savaş tacirlerinin karlarını korumak. Önce Kaddafi’ye silah sattılar şimdi de bize onu yıkmayı teklif ediyorlar. Daha sonra yeni devlet için yeni silahlar alacağız- eski iyi bilinen bir hikaye. Fakat burada eski hatalardan ders çıkarmış ve aynılarını tekrarlamayacak insanlar var.
Makassar- 22 Mart Geçen gece bir grup, Makassar Perintis Kemerdekaan Yolu üzerindeki küresel-kapitalist McDonald’sa taşlı sopalı saldırı gerçekleştirdi. Saldırı sonucu bütün pencereler ve kapılar kırıldı. Saldırı sonucu bırakılan bildiri; “Siz küresel-kapitalistlerin Kulon Progo, Takalar, Bima ve diğer yerlerdeki insanlara neler yaptığınızın farkındayız. Buna karşı öfkeliyiz ve saldırılarımız devam edecek!"
Nat West Bankasına Saldırı Nottingham (İngiltere)-16 Mart “Dün gece, Mansfield yolu üzerindeki Nat West Bankasının pencereleri parçalandı ve üzerine anti-kapitalist yazılamalar yapıldı. Bunları yaptık, çünkü kapitalizmin bize sunduklarına reddediyoruz. Her geçen gün sevgimiz de öfkemiz de büyüyor. Dünyanın her yerindeki dostlarımıza ve arkadaşlarımıza sevgi, özgürlüğe ulaşmamızı engelleyen ve ruhlarımızı çürütenlere karşı öfke besliyoruz. Nat West Bankası, sadece kendilerine fayda sağlamak ve bu sistemi sürdürebilmek için hapishane sistemini ve yeryüzünü yok etme faaliyetlerini destekleyen İskoçya Royal Bankasına aittir. Bu eylem tüm iddialarına karşı küçük bir jestti. Mücadelemiz, kapitalizm, ataerkillik ve beyazların üstünlüğü sona erene kadar devam edecektir. Bizden önce savaşanları unutmadık ve bizimle savaşacakları bekliyoruz.
Şunu açıklıkla söyleyebilirim ki; bu stratejik olarak son derece yanlış bir hareket ve bunun sonucunu Libyalılar yıllarca ödeyecek. Kaddafi ve ailesinin hükmünden daha uzun sürede.
Bu kültürün, bu sistemin tutukladığı Simos Seisidis’a sevgi ve dayanışmayla.
Bugün, Libya yanmadan ve Bağdat’a dönmeden hemen önce Libyalılara , entelektüellere, sanatçılara, üniversitelilere okuma yazma bilen bilmeyen, erkek-kadın herkese, ABD, Fransa, İngiltere ve Arap rejimleri tarafından desteklenen bu müdahaleye karşı çıkmaları çağrısında bulunuyorum. Aynı zamanda Mısır’daki Tunus’taki Fransa hatta Çin’deki, dünyadaki herkese bizi desteklemeleri için çağrı yapıyorum. Çünkü buna ihtiyacımız var.
İspanya-14 Mart Sabahın ilk ışıklarıyla beraber Emabajadores yakınlarında Peugeot’ya ve Fuencarral caddesindeki Benetton’a taşlı saldırı gerçekleşti. Şili’deki tutsak dostlarımızla dayanışmayla.
Fakat devletlerden, ne de olsa devlet, bizi yalnız bırakmalarını ve Kaddafi sorununu bizim bitireceğimizi söylüyorum. Saoud Salem- Libyalı Anarşist 17 Mart
Dün, tekrar savaşmak için sadece dişlerimizi sivrilttik.”
Dayanışma Eylemi-Madrid
Hepimiz özgürleşene dek!!! Öfkemiz büyüyor, eylemlerimiz artıyor ve gettodan çıkıyoruz!
Polis otosuna uzun namlulu silahla saldırı Batman'ın Hasankeyf ilçesinde devriye görevi yürüten polis otosuna silahlı saldırı düzenlendi. Saldırıda bir polis memuru yaralandı. İlçe merkezindeki Kale girişinde, devriye görevi yürüten polis otosuna, henüz kimliği belirlenemeyen kişi veya kişilerce uzan namlulu silahla saldırı düzenlendi.
Alperenci faşistler cezalandırıldı
Ankara Cebeci Kampüsü’nde Newroz anmasının ardından Hukuk Fakültesi'ne geçilerek Alperenci faşistler cezalandırıldı. Çevik kuvvet de taşlandı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde polis eşliğinde bir grup faşist öğrenci sosyalist ve Kürt öğrencilere saldırdı. Olayda ismi öğrenilmeyen bir öğrenci başından aldığı darbe sonucu yaralandı.
CARI - PGG’den Monsanto’ya Bombalı Paket- Meksika ŞİMDİ DEVRİM OTONOM HÜCRELERİ(CARI)/ PRAXEDIS G. GUERRERO(PGG) Bildirisi
tal Intelligence’ın gerekirse çevre hareketine sızabileceğini söyledi. Monsanto, Total Intelligence’a 2008’de 127.000 $ 2009’da 105.000$ ödemiştir. …
Meksika-22-27 Şubat Monsanto’ya gönderilen bombalı paketi üstleniyoruz- CARIPGG
Bütün bu ve diğer sebeplerden ötürü bu biyo-teknoloji şirketine ve patronlarına saldırdık.
Bu şirketler, çalışanları ve aileleri, doğayı ve hayvanı sömürerek, ekosistemi yok ederek, okyanusları ve nehirleri zehirleyerek zengin oldu.
Bu şekilde doğayı tehdit eden bütün şirketlere saldırılarımız radikal ve gezegene verdikleri zarar kadar güçlü olacaktır. Zaman içinde(en azından isteğimiz) Meksika Monsanto genel müdürünü ve bu şirketi destekleyenler, her an bombalı bir saldırıyla karşılaşma tehdidiiyle evlerinde rahat uyku uyuyamayacaklar. Monsanto’ya, atıklarını suya atmaları sonucu hastalanan canlıları sorun, GDO’lu ürünleri satıp tüketmeyi reddetmeleri sonucunda baskı ve terör gören binlerce köylüyü sorun, onlara paramiliter güçlerini ve işbirlikçi hükümetlerini sorun.
Göze göz, dişe diş!!! Kapitalizm toplumsal ilişkiler bütünüdür ve kapitalistlerin de isimleri adresleri vardır!!! ŞİMDİ DEVRİM OTONOM HÜCRELERİ(CARI)/ PRAXEDIS G. GUERRERO(PGG) Bildirisi Meksika-22-27 Şubat Monsanto’ya gönderilen bombalı paketi üstleniyoruz- CARIPGG Bildiri: İki hapishane müdürüne gönderilen paketlerin bir benzeri de 22-27 Şubat haftası Monsanto Meksika Genel Merkezine gönderildi. Basının, diğer iki paket ve Şili Büyükelçiliği’ne[14 Ağustos açlık grevcileri için] gönderilen paketi gizlediği gibi bu olayı da gizlediğini biliyoruz. … Fakat, pek çok kişi neden Monsanto olduğunu merak ediyordur. Monsanto elinde en çok GDO’lu mısır ve diğer gıdaların patentini bulunduran, dünyanın en güçlü şirketlerinden biridir. Monsanto’nun geçmişi 1901’e dayanır. Monsanto, gübre ve kimyasal tarımla nehirleri, okyanusu ve ekosistemi kirleten, yerel ve saf kültürleri imha eden, Doğayı özelleştiren, toprağı kirletip kısırlaştırarak transjenik(genetiği değiştirilmiş)mısır üreten ve insanların yerli mısır ekimini engelleyip dışarıya bağımlı bırakan(Creole), kendini gezegenin geleceğini yok etmeye adamış bir kurumdur. Monsanto, Birleşik Devletler ve Vietnam arasındaki savaşı sonrasında oluşan kirlilik, ölüm ve milyonlarca hasta sayısına katkıda bulunmuştur. O dönemde Vietnam’daki yaklaşık 1,5 milyon hektarlık arazi üzerinde 80 milyon litre kimyasal kullanılmış, sonucunda ormanlar yok edilip halkı bombalamak kolaylaştırılmıştır. Püskürtülen ürünler arasında güçlü bir yaprak dökücü Agent Orange da bulunmaktadır. Bu kimyasallar, ormanları, pirinç tarlalarını, bütün bitkileri yok etmiş, suyu zehirlemiştir. Sonucunda pek çok çevre felaketi oluşmuştur. Bunlara ilaveten, insanlar zehirlenmiş, kanser ve doğum problemleri oluşmuştur. Monsanto, saldırılardan rahatsız olup dünyanın en büyük paralı askerlik şirketi “Blackwater”ı kiraladı ve Blackwater ile To-
Newroz İstanbul 2011
Bu saldırılardan dolayı geri adım atacak hiçbir ahlaki sebep görmüyoruz. Onların, güçlü zengin burjuva aileleri gezegene sahip olduklarını ve doğru değişiklikleri yaptıklarını zannediyorlar. Manipüle ettikleriyse, gezegendeki yaşamın sadece para sahiplerinin, araç sahiplerinin ve “terbiye” sahiplerinin hakkı olmasıdır. Pek çok alternatif yaşam şekli varken, ne yazık ki emeğin ticarileştiği bir sistemde yaşıyoruz, bunun sonucunda, onlar bizim ailelerimizin, sevdiklerimizin, mücadele eden yoldaşlarımızın harcamalarıyla, tüketimleriyle zengin oldu. Bu şirketler, çalışanları ve aileleri, doğayı ve hayvanı sömürerek, ekosistemi yok ederek, okyanusları ve nehirleri zehirleyerek zengin oldu. Göze göz, dişe diş!!! Kapitalizm toplumsal ilişkiler bütünüdür ve kapitalistlerin de isimleri adresleri vardır!!!
Seattle ve Olympia ile Flashmob Dayanışma SaldırısıAmerika Hollywood- 20 Mart 20 Mart akşamı çok iyi organize olmuş bir grup anti-otoriter Kuzey Doğu Portland, Hollywood kasabası Key Bankası’na saldırdı. Taş ve sopalarla camları kırılan bankanın, ATM’i tahrip edilip duvarlarına polis karşıtı yazılamalar yapıldı. Saldırı sırasında bankanın park alanında bir polis aracı devriye gezdiği halde kalabalığa müdahale edememesine dikkat çekmek isteriz.Eylem sonrası grup herhangi bir tutuklanmayla karşılaşmadan dağıldı. Bu saldırılar hayatımızdaki tahakkümün sembollerine saldırma olanağı tanıdığı gibi karşılıklı güven ve tecrübe bağları kurmaya da yardımcı olmaktadır. Bu kolektif saldırılarımız, Seattle’daki polis karşıtı direniş ve Pugetsound anarşistlerine yapılan polis baskısıyla dayanışma adınadır.
İstanbul'daki Newroz kutlamalarına iki ayrı anarşist grup kara bayraklarıyla ve pankartlarıyla katıldılar. Bir grup nükleer sürecine dükkati çekmek amacıyla "Edi Bese! (Yeter Artık!) Nükleere Hayır" ve "Uzlaşma Yok!" pankartları taşırken, "Devletsiz Kürdistan, Devletsiz Dünya!" sloganları attılar. DAF adlı diğer grup da "Li Dijî Dehaqan Em Hemu Kawane!" (Dehaklara Karşı Hepimiz Kawa’yız!) pankartı taşıdı.
Castlebridge Kömür Madeni Makine Sabotajı- İskoçya
Rosewell- 20 Mart “Dört damperli kamyon, iki büyük kepçe, iki ağır buldozer, bir jeneratör ve bir pompaya ağır zarar verildi. Ekinoks gecesi Orta Lothian, Rosewell yakınlarındaki Castlebridge çakıl ve kömür çıkarma tesisine girdik. Güvenlik zaafiyeti ve kolaylıkla açılan kabinler geceyi bizim için çok verimli hale getirdi. Lastikler delinip, elektronik ve hidrolik bağlantılar koparıldı. Kabinlerin içerisinde bulunan son derece pahalı GPS, radyo, diğer bağlantı ve monitörler tahrip edildi. Kepçelerin son derece uzun paletleri ve araç büyüklüğündeki motorları, kendi sağlığımız ve gezegen için olabildiğince sağlıklı hale getirmeye çalıştık. İskoçya Madenciliği zararları en yakın zamanda telafi edecektir, fakat bu onlara son derece pahalıya malolacak. Eylemlerimizle, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde kurulacak üç yeni madene karşı direnen Douglas Vadisi halkını selamlıyoruz. Amacımız bu topraklarda kömürden elde edilen enerjiyi durdurmaktır. Çevre ve topluma daha fazla zarar veren bu enerjiyle dünyanın her neresinde olursa olsun savaşacağımızı, direnişlerle dayanışacağımızı deklare ederiz. Aşk, Öfke ve Cıvata Kırıcılar”
-gri kıyılardan bir grup anarşist
5 3
Tahakkümün Tekniği J
aponya’da meydana gelen deprem aslında teknolojinin ve bilimin bize güvenli, müreffeh bir dünya sunacağı yalanının maskesini sıyırmak bakımından eşsiz bir örnek sundu. Denebilirki Japonya depremi 400 yıllık doğanın insan egemenliğine girmesi gibi safsataları bir kenara sıyırıp atarak modernitenin iflasının ilanı oldu. Modernite temel iddiasını akla dayalı bir dünyanın mümkün olmanın ötesinde gerekli olduğu tespitine dayandırır. İnsanlar akıllarını özgürce kullanarak kendilerine güvenli, özgür ve sefaletin son bulduğu bir dünya inşaa edebilirler. Bunun en önemli ön koşulu ise insanların doğayı bilim ve teknoloji yolu ile denetim altına almasıdır. Yaşanılan büyük çaplı deprem dünyanın en akılcı toplumları arasında sayılan, teknolojik bakımdan bir hayli ileri, deprem güvenliğinin had safhada uygulandığı bir yerde yaşandı. Japonyanın deprem karşısında kurduğu güvenlik şemsiyesi bu kapsamda inşaat teknolojisindeki üstünlüğü dünyaya örnek oluşturuyordu. Ancak görüldüki doğanın o denetlenemez devasa enerjilerine gem vurabilecek hiç bir teknoloji yok ve doğayı zincirleyip de ehlileştirmek nerede ise imkansız. Ancak yaşanan büyük depremler, kasırgalar, tsunamiler, ikim değişimi vb gibi hadiseler bir kez daha ortaya koyduki doğayı boyunduruk altına almak imkansızdır. Bu nedenle aslında gerçek akıllılık doğa ile uyumlu bir hayat yaratmaktır. Bu da adeta babil kulesini andıran binaların olduğu, içinde insani ve doğal herşeyin son bulduğu devasa şehirler inşaa etmemek demektir. Ama bir başka ders daha var, doğadaki nükleer gücü insanın emrine seferber ederek kapitalizmin doymak bilmez üretim ve tüketim açlığına dayanan kalkınma hırsının da olanaksız olduğu ortaya çıktı. Ancak modern medeniyeti be-
4
nimseyenler doğanın insanlara verdiği mesajı, onun deprem aracılığı ile ilettiği mesajı anlmamakta ısrar edecektir. Nükler Enerji; Teşekkürler Kaç gündür dünyanın yeni bir Çernobilin eşiğine gelmişliğini gözlerimiz açılmış bir halde seyrediyoruz. Japonyadaki Fukişişima nükleer santralında yaşanan reaktör erimesi dünyayı yeni bir nükleer kabusun eşiğine getirdi. Bu süreçle beraber batıdaki sağcı yönetimler eli ile yeniden yükselişe geçen ve başta İran, Libya gibi tiranik ülkelerin de peşinde koştuğu nükleer gücün yeniden yükselen değer haline gelmesi süreci ikinci bir dip yapacağa benziyor. Nükleer endüstrisinin dev şirketleri Çernobilin yaralarını daha yeni sarmaya başlamışken yaşanan bu ikinci kazanın tekrar dip yapıcı etkisi nedeni ile medya eli ile lobi faaliyetine önem vereceğini, dahası artık şirket lobilerinin elinde oyuncak haline gelen batılı demokrasileri ikna etmek için rüşvet de dahil her olanağı kullanacağı açık. Ama bu durum nükleer lobi için bir kurtuluş sağlar mı bugünden yarına cevap üretmek zor ama üzerinde çalışılan dördüncü nesil rekatörler ile güvenlik düzeyini maksimuma çeviren yeni bir teknik yenilenme ile küllerinden doğamyı umduğu da açık. Zaten bilim denen modern fetişin yeni rahipleri olan uzmanlar sürekli Japonyadaki nükleer felaketin nedeninin 1'inci nesil rekatörler olduğunu belirtiyorlar. Dahası risk karşısında kiltlenen yaşamperver modernlerin aklına girmeye çalışarak “canım uçağa binmek de riskli değil mi, evinizdeki Likit Gaz Tüpünün de patlama riski yok mu gibi sözlerle” riskle yüzleşmeyi hatta riski göğüslemeyi öneriyor.
Her ne kadar nükleer endüstri üzerinden sıkı bir modern toplum çözümlemesi yapmak olanaklıysa da dahası nükleer endüstri ile tüketim kapitalizmi arasındaki bağlantıları sıkı bir biçimde örmek de iyi olurdu ama bu yazıyı uzatmamak için bunlara değinip geçmeyi bu söylediğim bağlantıları başka bir yazıda ele almayı planlıyorum. Enerji oburu bir uygarlık olduğumuz açık, bunun nedeni modernleşmenin üretimde patlama denecek kadar eşi görülmemiş bir üretkenlik yaratması. Enerji oburu olununca enerjinizi tek bir kaynağa bağlamanız da zordur, hele ki rekabeti merkeze alan bir sistemde bunu yapmanız ekonomik akılcılık açısından akla ziyandır. Nitekim şu anda ne denli büyük bir falaket kaynağı olduğunu farkettiğimiz nükleer enerji de, 1970'leri sarsan ve neo-liberal küreselleşme olarak adlandırılacak sürecin önünü açan petrol krizinin bir sonucudur. Kömürle başlayan büyük çaplı endüstriyel üretimin enerji talebini karşılamak bakımından büyük bir kaynak olan petrol, ekonominin başat aktörü haline gelince petrole dayalı ekonomi 1970'lerde petrol arzının ekonomiyi tehdit edebileceği riskini görünce, dışa bağımlılığı azaltmak ve enerji teminini güvenilir kaynaklara dayandırmak adına nükleer enerjiye başvurdu. Ancak daha ilk kazadan, yani Three Mile Island nükleer reaktöründe meydana gelen sızıntıdan itibaren nükleer enerji de sorgulanmaya başlandı, Çernobilde yaşanan patlama ise nükleer enerji için adeta bir nükleer kış etkisi yarattı. Son yıllarda zararlarını yavaş da olsa kapatmaya başlayan nükleer lobi, demokratik olmayan ülkelere yönelmişti. Kaza sonrası bu ülkelerin nükleer kararlığının süreceğini varsaymak zor olmasa gerek. Zaten nükleer enerji de ancak
özgürlükle pek barışık olmayan ülkelerle arası iyi olan bir enerji biçimi Son yıllarda enerji tekelleri enerjinin yetersizliğini gündeme getirerek ölümcül bir teknoloji olduğu çok iyi bilinen Nükleer enerjiyi önümüze tekrar koydu . AKP hükümeti de bu fırsattan istifade ile nükleer dayatmayı hızlandırdı. Türkiye bu belaya bulaşırsa iklim değişimi le parelel gündeme sokulan kuraklık ve çölleşme, nükleerin yanında daha az acı veren bir ölüm olur. Ama belliki hükümet bu sevdaya vurulmuş, nükleer lobinin rantı hükümet başta bir takım çevrelere cazip gelmiş olacak ki bu teknolojinin zararları iyi bilindiği halde bu enerejide israr ediliyor.. Üstelik de fay yakının da santral inşaa edecek denli gözü dönmüşçe bir tutkuyla Türkiye yaklaşık 10 yıl önce ciddi bir nükleer dayatmayı turnikeden dönerek atlattı. Ama her bakımdan Özal’ı taklit eden ve iktidarını küresel güçlere dayanarak sürdüren AKP hükümeti, bu kirli mirası sahiplenmede bir beis görmeyerek, nükleer pazarlıkta Türkiye’nin Hayatını iştahı kabarık nükleer şirketlerin önüne pey akçesi olarak sürdü. Oysa Çernobil’in kanseri daha kurumamıştı, hatta bulutlar adam öldürürken ve Karadeniz halkı ölümcül miras altında damgalanmışken Nükleer Ölüm için tekrar davetiye çıkarıldı. Tabi Tavuk Kümesindeki tilki misali kimi işadamı örgütleri ile kendi nükleer zevkleri uğruna bilimsel erdemi hiçe sayan bilim adamları ve ana akım medyanın bir bölümü , nükleer İktidarın önünde susta durmayı içlerine pek bir güzel sindirdiler. Eh ne de olsa sermaye denen gönül ferman dinlemiyordu. Ancak bir nükleer karşıtı olarak en çok komiğime giden de nükleer ölüme, kanser bulutlarına ilişkin her karşı çıkışın ardında petrol lobilerinin olduğunu iddia edecek denli müfteri olan bir takım bilimci kara perensler. Normaldir, bilimsel onurlarını ikbale değişenler her vicdanı satılık sanır, ama bilmelidirler ki kimi vicdanlar asla satın alınamaz. Neyse değerli satırlarımı bu bilim ve vicdan karikatürleri ile daha fazla işgale açık kılmak niyetinde değilim.Benim asıl değinmek istediğim Nükleer enerji ile ilgili olarak ülkemizde yapılan tüm tartışmalar da hemen hiç kimsenin nedense pek değinmediği enerji ve teknoloji ilişkisine ve bu ikiliden yola çıkarak sanayi uygarlığı denen olguya dikkat çekmek..Çünkü Nükleer tahakküm ile modern sanayi uygarlığı arasında kopmaz bir bağ var.
Savaşan Teknoloji: Biri Sivil mi Dedi Teknoloji konusundaki kuşkucu ve hatta eleştirel yaklaşımıyla tanıdığımız Lewis Mumford, ilk pramidler gibi modern teknolojinin de savaşın rahminde büyüdüğünü ve ondan doğduğunu belirtir. Teknoloji bir Megamakine’dir bu kavramla Mumford gücün seferber edilmesini, tek bir elde toplanarak yoğunlaştırılmasını ve merkezileştirilmesini kasteder ki, nükleer santraller tam da böyle bir yapılanma taşırlar. Teknik olgular bilimin hükümranlığına dayandıklarından, neden ve ne için gibi etik sorular ıskalanarak, nasıl sorusuna yani yapılabilirlik olgusuna yoğunlaşılır. Böylece daha baştan aslında istenilen şeyin toplumsal fayda değil, güç elde etmek, gücü temerküz etmek olduğu ortaya çıkar. Nitekim Mumford Dev Makine kavramını izah ettiği Teknik ve Uygarlık kitabında, Dev Makine’nin (yani Teknik seferberliğin) bir güç temerküzü yani yoğunlaşma olduğuna dikkat çekerek, dev makinenin bir güç kombinasyonu olarak tüm kaynakları bir araya getirdiğini, dil, din, bürokrasi ve kapitalizmi, askeri güç kaynaklarını devasa bir egemenlik için yoğunlaştırdığını belirtir. Nükleer teknoloji de böyledir, nükleer enerjide de askeri güç, sermaye, bilim, devlet iktidarı bir araya toplanır ve böylece insan devre dışı bırakılır. Çünkü teknoloji olarak nükleer güç, militer ve parasal amaçlar için insanın ve doğanın üzerinde olağanüstü bir hakimiyet kurarak geniş anlamda insanın kendi potansiyelini değersizleştirir. Bu nedenle tekniğin gelişimi, insanın gelişimini durdurduğu için özgürlüğün düşmanıdır. Yani nükleer enerji doğası gereği anti-demokratiktir. Demokrasi temelde müzakere edilebilirlik temelinde oluşmuştur, bu nedenle doğrular ve beceriler üzerinde bir iktidar inşa eden uzmanlaşma ile uyuşmaz. Demokrasi doğası gereği profesyonelliği değil amatörlüğü içerir. Bunun yanı sıra nükleer teknoloji, doğasında savaşçı amaçlar taşıdığı için sivil amaçlar ve demokrasiyle çelişir. Nükleer enerjinin olduğu yerde olağanüstü bir polisiye güvenlik, gizlilik ve denetim dışılık vardır. Bunlar doğası gereği demokrasinin ruhu ile uyuşmaz. Nitekim Mumford’da “Savaş Megamakine’nin ruhu ve bedenidir. Dolayısıyla savaş Megamakine’nin kurulumunu ilerletmenin ideal koşuludur Bir Megamakine bir kez vücuda getirildikten sonra, onun programıyla ilgili herhangi bir tenkid, ayrılma onun rutinlerinden herhangi bir kopma, aşağıdan gelen talepler doğrultusunda onun yapısında herhangi bir değişiklik,
bütün sistem için bir tehdit teşkil eder” diyerek tekniğin ruhu ile özgürlük olarak demokrasinin ruhunun birbirini dışladığını göstermiş olur. Görüldüğü gibi Nükleer enerji demokratik bir toplumun değil, totaliter bir toplumun tekniğidir. Ne Kadarı Yeterli? Andre Gorz kapitalizmle ilgili bir saptama yaparken “Kapitalizm yeterlilik denen şeyi bilmez “der. Marks’da kapitalizmin büyümeye mahkum olduğunu, büyüyemeyen kapitalizmin ölümcül bir hal içinde olacağını söyler. Bu anlamda fazlaya ve biriktirmeye koşullanmış bir düzen olarak kapitalizm de doğası gereği güneş, rüzgar, dalga vb yenilenebilir doğal güçlerden istifade edemez. Çünkü sürekli büyümek durumunda olan kapitalizme bu enerji yetmez. Mevcut enerji talebinin devam etmesi mümkün değildir, çünkü dünya kaynakları bu büyüme temposuna cevap verebilecek halde değildir. Dolayısıyla bu talebe halihazırda dünya elektrik üretiminin yüzde 16’sını karşılayan nükleer santrallerde cevap veremez. Kalkınma ve daha çok üretmek, daha çok tüketmek ve refah gibi değerleri sorgulamadıkça, mevcut tüketim eğilimlerimizi değiştirmedikçe yenilenebilir enerji ile ekolojik bir topluma geçilemez. Bugün dünyada ki uranyum rezervlerin işletilmesi ve çıkarılması ağırlıklı olarak üç büyük şirketin elinde yoğunlaşmış durumda. Bu üç şirket mevcut rezervlerin yüzde ellisine yakınını çıkarıyor. Fransız devi AREVA’ya bağlı COGEMA, bu şirket dünya uranyum üretiminin yüzde 20’sini karşılıyor. Onu Kanada kökenli Cameco izliyor bunlarda yüzde 17’lik bir paya sahipler. Onu da yüzde onluk pay ile Energy Resources of Australia izliyor. Yani nükleer enerji bir tekelleşmeyi de beraberinde getirir. Bu nedenle Amerikalı Ekolojist Boockhin’nin dediği gibi özgürlükçü bir teknik ancak özgürlükçü bir toplumda varolabilir. Dolayısıyla küresel iktidar odaklarıyla kucak kucağa olmayı seçenlerin ve İktidar Seçkinlerinin nükleeri bu denli sevmeleri son derece anlaşılabilir, çünkü onlar ruhlarını para ve güç şeytanına sattıklarından özgürlük denen şeyden nefret ederler. Diyeceğim o ki birileri bizleri kanserli bir Güç sevdasının içinde harcamaya niyetlenmiş olabilirler, ama siz siz olun ruhunuzu İktidar ve Sermaye şeytanlarına satmayın. Çünkü bu size kesinlikle kanser olarak geri döner. Dilaver Demirağ
5
6
İki Güvenlik Şirketine Northwest ve Montreal ile Kadın eylemcilere bekaret testi Uluslararası Af Örgütü, Mısır’da tutuklanan kadın gösteDayanışma Saldırısı- Kanada Montreal- 23 Mart Montreal’deki iki güvenlik şirketinin pencereleri kırılıp kameralarına zarar verildi. Ayrıca şirketin duvarlarına yazılamalar yapıldı. Şirketlerden birine mobese kameralarının yerleştirilmesindeki rolünden dolayı, diğerine ise güvenlik personeli yetiştirdiği için saldırıldı. Saldırılarda toplum üzerindeki baskı mekanizmalarını hedef alın. North West’deki polis karşıtı eylemler ve Montreal’deki devlet baskısına maruz kalan anarşistlerle dayanışmayla. -Anarşistler
Asya Merkez Bankasına Molotoflu SaldırıEndonezya Endonezya- 25 Mart Dün geceyarısı Asya Merkez Bankası ATM’ine Molotoflu saldırı gerçekleştirildi. Yayınlanan bildiride; Bima, Kulon Progo ve bütün dünyadaki devlet ve kapitalizmle savaş ve dayanışma çağrısı yapıldı.
ricilere ordu tarafından işkence ve bekaret testi yapıldığı yönündeki iddiaların incelenmesini istedi. Tahrir Meydanı’nda bir açıklama yapan kadınlar Mısır yetkililerini göreve çağırdı. Mısırlı kadın protestocular, bekaret testinin yapılmasına karşı düzenledikleri basın açıklamasında Mısır’daki gösterilerde kadınların ön safta yer aldıklarını belirtti.
Suriye - 15 gösterici hayatını kaybetti Suriye'nin başkenti Şam'ın güneyinde yer alan Deraa kentindeki gösteriye güvenlik güçlerinin müdahale etmesi sonucu 15 göstericinin öldüğü, 10 göstericinin de yaralandığı bildirildi. Adının açıklanmasını istemeyen bir insan hakları savunucusu, güvenlik güçlerinin Şam'a 100 kilometre uzaklıkta bulunan Deraa'da bulunan El-Ömari camiisinin etrafında oturma eylemi yapan göstericilere göz yaşartıcı bomba attığı ve gerçek mermilerle ateş açtığını söyledi.
AB'de işçi isyanı
İnsan hakları savunucusu, elektrik kesildikten sonra güvenlik güçlerinin ateş etmeye başladığını belirtti.
BRÜKSEL- Avrupa geneline yayılan bütçe kesintilerine son verilmesini isteyen binlerce kişi, AB liderlerinin toplantısı öncesi yürüyüş yaptı. Seslerini AB liderlerine duyurmak isteyen eylemciler, AB zirvesinin yapılacağı binaya yürümek istedi, fakat Belçika polisinin sert müdahalesiyle karşılaştı.
"Eyfel'i havaya uçuracağım"
Emniyet binasına roketatarlı saldırı
Fransa'yı karıştıran ihbar. Fransa'nın başkenti Paris'teki Eyfel Kulesi'nde şüpheli paket bulunduğu, kulenin boşaltıldığı bildirildi.
Diyarbakır'ın Hani ilçesinde Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı’na roketli saldırı düzenlendi.
Eyfel'deki bir yetkili, şüpheli paketin kulenin altındaki alanda bulunduğunu belirtti.
Hani’de akşam saat 20.45 sularında yan yana bulunan ilçe Jandarma Komutanlığı ve İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlendi. Saldırı ardından çıkan çatışma sürüyor. Silah seslerinin geldiği ilçeye Lice'den çok sayıda asker takviye edildi.
Bir polis memuru, kimliği belirsiz birinden telefonla alınan ihbar üzerine yaklaşık 4 bin turistin tahliye edildiğini söyledi. Aramalarda bomba bulunamadı, iki saat süren aramaların ardından kule yeniden ziyarete açıldı.
Yüksekova ve Nusaybin'de Çatışmalar
Mardin'in Nusaybin ilçesinde dün akşam saatlerinde gösteri yapan gruplar bir bankaya molotof kokteyi atarken, Mittani Kültür Merkezi bahçesinde kurulan Mobese kamerasını da ateşe verdi. Nusaybin'de son 4 gün önce başlayan gösteriler devam ediyor.
Gever'de gözaltılara tepki için yapılan basın açıklamasın'dan sonra ellerinde havai fişeklerle çarşı merkezine doğru yürüyüşe geçen kitleye polis müdahale etti. Nusaybin'de polisin Demokratik Çözüm Çadırı’na saldırısı ile başlayan olaylar sonucu ilçe savaş alanına döndü. Polisin saldırısı sonucu 40'ın üzerinde kişi yaralandı.
Doruk’ta grev bir haftasını doldurdu 21 yıl sonra gelen MESS grevlerinde ilk grev pankartının asıldığı fabrika olan Süsler Doruk’taki grev 4. gününde. DİSK’e Birleşik Metal-İş üyesi Doruk işçileri grevin 4. gününde fabrikalarının önünde bekleyişlerine devam ediyorlar. Grevle dayanışma büyüyor.
Maymunlar otomobili soyup hurdaya çevirdi İngiltere'de Wiltshire bölgesinde her yıl yüz binlerce kişinin ziyaret ettiği Longleat Safari Park’ta bakılan 100 makak maymunun park halindeki bir aracı önce soyup sonra tahrip etmesi objektife takıldı. Otomobilin çevresine toplanan maymunlar önce valizi açtı, ardından jant kapaklarını ve lastiklerini çıkardılar. Maymunlar yine valizin içindeki kıyafetleri giyip, içinde bulunan bir oyuncak aslanı da yanlarına aldılar. Otomobil 2 saat sonra hurdaya döndü.
Nusaybin'de Mobese kamerası yakıldı
Dün akşam saatlerinde Hüseyin Önder Caddesi'nde bir banka şubesi molotof kokteyli atılarak tahrip edildi. Aynı saatlerde de Mittani Kültür Merkezi bahçesinde kurulu bulunan bir Mobese kamerası da göstericiler tarafından ateşe verildi. Nusaybin’de mitanni kültür merkezinin bahçesinin karşısına kurulan MOBESE kamerası ateşe verildi.
17 yaşındaki çocuk polisi bıçakladı! Antalya'da, bir ilköğretim okulunun bahçesindeki muslukların çalındığı ihbarı üzerine olay yerine giden iki polis memurundan biri, yakaladığı 17 yaşındaki hırsızlık zanlısı çocuk tarafından dört yerinden bıçaklandı.
7
Modern Yönetim . yüzyılda sistem, kendisini bizden daha iyi tanıyıp, sürekli kendisini korumaya yönelik refleksler geliştiren, modern otoriter biçimdedir. Yaratmış olduğu iktidar meclisinde kendisine ‘’muhalif’’ olanıda barındırarak muhalif olmanın tanımını zihinlere işlemektedir. Demokrasi, yöneten sınıfın mülksüzler ordusuna uyguladığı bir diktatörlüktür. Diktatörlüktür çünkü karşı geldiğinizde size sadece konuşma hakkı tanır ve savunmanızı talep eder. Asla kendi şiddetinden vazgeçmez ve oluşturduğu düzmece ‘’meşru’’ yasalarla sizi cezalandırır. Demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesidir diye yutturulan söylenen otoritenin modern biçimidir. Demokratik yolla seçilen her iktidar, oy aldığı veya almadığı kişi ve kurumlara şiddetini uygulamaktan çekinmez. İktidarını kaybetme korkusuna kapıldığında oy aldıklarını, alabileceklerini yeniden kazanmak için; beslemeye,kandırmaya ve kendisine muhtaç hale getirmeye çalışır. Her beş yılda bir yapılan seçimle eskiyen iktidar meclisi, ya yeniden canlanır yada koltuğunu başka iktidarlara bırakır burada değişmeyen tek şey ise otoriter yönetim biçiminin değişmezliğidir. Devlet sadece insanların değil doğanın,hayvanların, kısacası yeryüzünün tahakküm altına alınmasıdır. Yapılan ve yapılacak olan herşey, yöneten şirketlerin ihtiyaçları ve çıkarları doğrultusunda gerçekleşen hamlelerdir. Küresel şirketlerin çıkarları doğrultusunda okullarda dersler verilir,mühen disler,doktorlar,sanatçılar kısacası modern köleler yetiştirilir. Toplum yaşadığı gerçeklerin farkına varmasın diye okullarda sanat eğitimi verilir, sanatçı
yetiştirilir, ekranlarda insanlara ilüzyon pompalattırır. Eğer sanat insanlara gerçeği öğretseydi okullarda öğretilmez ekranlarda sunulmazdı. Nasıl doğayı katletmek için makinayı üretecek mühendislere ve işçilere ihtiyacı varsa buna karşı gelecek insanların uyuşturulması içinde sanata ve sanatçılara ihtiyacı vardır. Aşılamış olduğu milliyetçilik, din, militarizm, insan merkezci bakış açısı toplumu yönlendirmede kullandığı en büyük kozlardan biridir. Durmak bilmeyen ihtiyacın ötesindeki üretim grafiğinin yarattığı tahribat ve mülküzler ordusu en büyük korkulu rüyasıdır. Devlet, şirketlerin yaptığı emek hırsızlığının kanunlar tarafından korunması ve yaşatılmasıdır. Demokrasi çoğunluğun azınlık üzerinde kurduğu tahakküm biçiminin baskı, zor ve ilüzyonla yönetilmesidir. Otorite babadan oğula geçmez fakat anlayış ve biçim olarak beş yılda bir yenilenip başkasına geçer. Devlet, insanlara ideal modern işçi(köle) profilini çizen, yetiştiren, yaşamımızın 8 saatini değil hepsini çalan yaşamın doğasına aykırı kurumun bizim üzerimizde örgütlenmesidir. Devlet, baskı ve zorun yıllardır beynimizde ve bedenimizde güncellenmesidir. Devlet, dört tarafımızın teknolojiyle sarılıp kontrol altında tutulması, izlenmesi, insanların birbirine yabancılaştırılmasıdır. Devlet özgürlük mücadelesi verenleri, anti otoriterleri terörist diye yargılayan öldüren katil bir kurumdur. Marksizm, tarihin motoru sınıf savaşımlarıdır der. Marksist tarih anlayışına göre ilkel komünal toplumların
Savaş
http://w w w.internationala.org/index.php/kutuphane/dergi.html
internet üzerinden oku/read online:
8
Eğer devlet bize eşitlik ve özgürlük sağlayacaksa bunlar sağlanarak gerçekleşmez. Eşitlik ve özgürlük, halkın oluşabilecek devlete ve iktidarlara karşı örgütlenmesiyle oluşur. Devlet bizlere özgürlüğün tanımını yapıyorsa ve öğretiyorsa bizler sadece tutsağızdır, yapmamız gereken tüm devletleri yıkıp yok etmek ve rengi, cismi, ideolojisi ne olursa olsun yeniden kurulmalarını önlemektir.
by Stephanie McMillan
Min imum G üvenl i k
indir/download:
yıkılmasıyla birlikte, ortaklaşa olan mülkiyetten kopulmuş önce toprak, sonra üretim araçları üzerinde kurulan mülkiyet biçiminin örgütlenmesi, sahip olanlarla olmayanlar arasında sınıf savaşımını doğurmuştur. İktidar ve mülkiyet burjuvanın elindedir ve proleteryaya yaşamı zulüm etmektedir. Kurtuluş ise buna karşı proleterlerin topyekün örgütlenmesi, iktidarı alıp tüm dengeleri değiştirerek proleter bir iktidarın kurulmasıdır. Oysa iktidarı yıkıp yeniden kurmak başkalarını yönetim altına almak demektir. Yönetim altına almak kontrol, denetim, baskı ve otoriteyi doğurarak tekrardan yöneten ve yönetilenleri doğurur. Devlet demek rengi, simgesi, ideolojisi ne olursa olsun toplumlar üzerindeki otoritenin örgütlenmesi demektir. ’’ Eğer proleterya yönetici sınıf olacaksa kimi yönetecektir? Bu yeni yönetimin altına girecek yeni bir proleterya doğuracaktır. Yönetici bir sınıf düzeyine ulaşmış ne demektir? Tüm proleterya nasıl yönetime geçebilir? İşçiler yönetici oldukları andan itibaren devletin tepesinden bakacaklardır’’(Bakunin – Kaos yay.).
iletişim/contact:
http://w w w.issuu.com/internationala audioslave@riseup.net
kIyamet
21