Yeni İşçi Dünyası 02_web

Page 1

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Kasım 2009 • Fiyatı: 0,75 TL

İşçiler suskunluğunu koruyor…

S

ermayenin uluslararası krizi Türkiye’yi teğet geçmedi. Türkiye bankalar sektörünü dışta tutarsak krizden en fazla etkilenen ülkelerden birisi oldu. Kapitalistler her krizde olduğu gibi yine krizin tüm y ükünü ça lışan ha lka yüklediler. Çalışanların bir kısmı kitleler halinde işsizlik ordusuna katıldılar, daha şanslı olanları kötü koşullara razı gelerek işlerini koruyabildiler. Yaşanan uluslararası krizin 70-80 yıldan beri kapitalizmin en büyük krizi olduğu söyleniyor. Bütün bunlara rağmen işçi sınıfının ve emeğiyle geçinen tüm emekçilerin krizin en çok kendilerini etkileyen olumsuz sonuçlarına tepkisi son derece cılız oldu. Hem uluslararası alanda hem de Türkiye’de krizin sonuçlarına karşı direniş sayısı ve bu direnişlere katılan işçi sayısı son derece az oldu. Türkiye açısından baktığımızda işçi sınıfının anda

Arçelik işçileri direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 29 Eylül 2009. Direnişteki işçi sayısı: 350. Direnişin sebebi: Mahkeme kararına rağmen işbaşı yaptırılmayan Arçelik işçileri 29 Eylül 2009’da işbaşı yapma ve mahkeme kararının uygulanması talebiyle direniş başlattı. Direniş, Arçelik Genel Müdürlüğü önünde sürüyor.

mücadeleye katılımı şöyle:

İÇİNDEKİLER İşçiler suskunluğunu koruyor…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 Darbeciler karargahta!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 Al Capone Putin’e karşı! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 Tez Koop-İş Sendikası İstanbul 5 Nolu Şube Olağan Genel Kurulu yapıldı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

İNTO Denizcilik işçileri direnişi – Pendik. Direnişin başlangıç tarihi: 23 Haziran 2009. Direnişteki işçi sayısı: 19. Direnişin sebebi: Pendik Askeri Tersanesi’nde CHT firmasının İNTO Denizcilik adlı taşeron şirketinde çalışan DİSK/ Limter-İş’e üye işçiler 4 aylık ücretlerini almak için direnişe geçtiler. (İşçiler kazandı.) Dev Sağlık-İş, Okmeydanı Hastanesi direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 5 Ekim 2009. Direnişteki işçi sayısı: 18. Direnişin sebebi: Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan taşeron sağlık işçileri Dev Sağlık-İş’e üye oldukları için işten çıkartıldı. İşçiler işe geri alınma ve sendikal baskılara karşı Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimlik Binası önünde direnişe geçti. (İşçiler kazandı.)

RENTA işçileri direnişi – Eskişehir. Direnişin başlangıç tarihi: 23 Eylül 2009. Direnişteki işçi sayısı: 18. Direnişin sebebi: Candy Group’a ait RENTA fabrikasında sendikalaşmadan rahatsız olan patron 18 işçiyi işten çıkardı. İşten çıkan 18 işçinin 16’sı DİSK/Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlü. Esenyurt belediye işçileri direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: (Devamı sayfa 2’de) →

Direniş ve Mücadeleden Kısa Kısa. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6 “Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi”nde Türkiye sınıfta kaldı!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 Eğitim Köşesi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 Üretim araçları, üretici güçler, üretim ilişkileri nedir?. . . . . . . 7 Hukuk Köşesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 İş cinayetleri…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 Dünyadan İşçi Haberleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

YENİ SİTEMİZİ ZİYARET ETTİNİZ Mİ? www.yid.ydicagri.org


19 Ağustos 2009. Direnişteki işçi sayısı: 12 Direnişin sebebi: Belediye-İş sendikasına üye işçilere yönelik işten atma saldırılarına karşı Esenyurt Belediyesi işçileri direniş başlattı. Ayzi Moda işçileri direnişi İstanbul Direnişin başlangıç tarihi: 20 Ağustos 2009. Direnişteki işçi sayısı: 75. Direnişin sebebi: İstanbul İkitelli’de bulunan Ayzi Moda patronu, Ocak ayından bu yana asgari geçim indirimlerini ve son 3 aydır maaş ödemelerini yapmadığı işçileri kriz bahanesiyle işten çıkarttı. Bunun üzerine işçiler direnişe geçti. Eti Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. İşçileri grevi – Eskişehir. Grevin başlangıç tarihi: 13 Ağustos 2009. Grevdeki işçi sayısı: 2067. Grevin sebebi: Eti Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Eskişehir ve Bilecik’e bağlı Bozöyük İlçesi’ndeki fabrikalarında çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanmayınca şirketin greve çıktı.

Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

İGDAŞ Sayaç Okuma İşçileri direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 3 Ağustos 2009. Direnişteki işçi sayısı: 45. Direnişin sebebi: İGDAŞ’ın taşeronu Beypınarlılar Ltd Şti’de çalışan sayaç okuma işçileri haziran ve temmuz ayı ücretlerinin verilmemesi, kıdem ve ihbar tazminatlarının verilmemesi, asgari geçim haklarının verilmemesi, sigortalarının eksik yatırılması ve maruz kaldıkları keyfi ücret kesintilerine karşı Fatih, Zeytinburnu, Bahçelievler, Küçükçekmece ve Avcılar’da iş bırakarak direnişe geçti. (İşçiler kazandı.)

2

Halkalı Karton Sanayi işçileri grevi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 17 Temmuz 2009. Direnişteki işçi sayısı: 82. Direnişin sebebi: TİS görüşmelerinde işverenin 2009 da sıfır, 2010 için de 40 TL zam yapma önerisine karşı Halkalı Karton Sanayi’nde çalışan ve Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş Sendikası’na üye işçiler greve çıktı. (İşçiler kazandı.)

Aka-Deri işçileri direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 16 Temmuz 2009. işçi sayısı: 4. Direnişin sebebi: Sendikalı olduğu gerekçesiyle işten atılan Bayram Ateşoğlu direnişe başladı. Ateşoğlu’nun direnişine keyfi şekilde işten çıkartılan 3 işçi daha eklendi. Sega Otomotiv Kimya Fabrikası işçileri direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 2 Temmuz 2009. Direnişteki işçi sayısı: 19. Direnişin sebebi: 2 ile 8 ayık ücretlerini alamayan kadın işçiler direnişe geçti. Asil Çelik işçileri grevi - Bursa - TİS imzalandı (15 Eylül 2009). Grevin başlangıç tarihi: 30 Ocak 2009. Grevdeki işçi sayısı: 550. Grevin sebebi: DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş

sendikasına üye işçiler insanca yaşayacak bir ücret konusunda işverenle anlaşamadığı için greve çıktı. Asemat işçileri grevi – Bursa. Grevin başlangıç tarihi: 31 Aralık 2008. Grevdeki işçi sayısı: 59 Grevin sebebi: DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’e üye işçiler işverenle insanca yaşayacak düzeyde ücret konusunda anlaşamadıkları için greve başladılar. E-kart işçileri grevi – Gebze. Grevin başlangıç tarihi: 16 Haziran 2008. Grevdeki işçi sayısı: 17. Grevin sebebi: Gebze Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Eczacıbaşı ortaklı E-Kart firmasında çalışan ve Türkİş’e bağlı Basın-İş sendikasına üye işçiler Toplu Sözleşme hakkı ve Basın-İş sendikasının işveren tarafından tanınması için greve başladı. Sinter işçileri direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 22 Aralık 2008. Direnişteki işçi sayısı: 380 Direnişin sebebi: İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Sinter Metal işyerinde çalışan işçiler işten atıldıktan sonra işlerine geri dönmek ve işsiz kaldıkları süre içerisinde de kıdem ve ihbar tazminatları dahil tüm haklarını almak için direnişe geçtiler. Kocaeli Belediye-İş işçileri direnişi. Direnişin başlangıç tarihi: 16 Nisan 2009. Direnişteki işçi sayısı: net bir bilgi yok Direnişin sebebi: Türk-İş’e bağlı Belediye-İş Sendikası’na üye işçiler Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nce sendika değiştirmeye zorlandıkları ve görevleri dışında işlerde çalıştırıldıkları için direnişe geçtiler. Kent A.Ş. işçileri direnişi – İzmir. Direnişin başlangıç tarihi: 30 Nisan’da direnişe geçen işçiler 1 Mayıs’ı başlangıç günü olarak ilan ettiler. Direnişteki işçi sayısı: 140 işçi aileleri ile birlikte direnişte. Direnişin sebebi: Kent A.Ş. işçileri Karşıyaka Belediyesi tarafından işten çıkartılmalarına ve Altaş adlı bir taşeron firmanın sokulmasına karşı direnişe geçtiler. Dearsan Teranesi Pozitif Denizcilik işçileri direnişi – Tuzla. Direnişin başlangıç tarihi: 29 Haziran 2009. Direnişteki işçi sayısı: 9. Direnişin sebebi: işten atılan DİSK/Limter-İş üyesi, Dearsan Tersanesi’nde iş yapan Pozitif Denizcilik firması işçileri taşeron sistemine karşı, kıdem ve ihbar tazminatlarıyla tüm sosyal haklarını almak için direnişe geçti. Stil Tekstil işçileri direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 17 Haziran 2009. Direnişteki işçi sayısı: 50. Direnişin sebebi: İstanbul Beylikdüzü Pirinççiler Sanayi Sitesi’ndeki Stil Tekstil firmasında çalışan işçiler 4.5 aydır maaşlarını ve 2.5 aydır mesailerini alamadıkları için direnişe geçtiler.

Ağ Tekstil işçileri direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 25 Haziran 2009. Direnişteki işçi sayısı: 180 Direnişin sebebi: İstanbul İkitelli Parseller bölgesindeki Ağ Tekstil firmasında işten atılan işçiler 3 aylık maaşları, mesaileri, kıdem ve ihbar tazminatlarını almak için Tekstil-Sen öncülüğünde direnişe geçtiler. Entes Elektronik işçisi Gülistan Kobatan’ın direnişi – İstanbul. Direnişin başlangıç tarihi: 14 Mayıs 2009. Direnişteki işçi sayısı: 1. Direnişin sebebi: Gülistan Kobatan işe geri alınmak için direnişe geçti. Kobatan kriz gerekçesiyle 13 Mayıs 2009’da işten çıkartılmıştı. ATV Sabah işçileri grevi - İstanbul (Durduruldu). Grevin başlangıç tarihi: 13 Şubat 2009. Grevdeki işçi sayısı: 10. Grevin sebebi: Turkuvaz Medya’da (Atv-Sabah) çalışan Türk-İş’e bağlı Türkiye Gazeteciler Sendikası’na üye işçiler Toplu İş Sözleşmesi için greve çıktı.

Toplarsak son dönemde toplam 22 işyerinde, yaklaşık 4.500 işçi direniş veya grevlere katılmış. Bu rakamlar ilk bakışta çok fazla gibi görünebilir, ancak gerçekte çok çok düşük rakamlar. Bu kadar işten atmalara, sendikasızlaştırmalara, esnek çalıştırmalara, reel maaşların dü-

şürülmesine ve çalışma koşullarının kötüleştirilmesine karşı mücadelenin bu kadar geri düzeyde seyretmesinin en önemli nedeni hiç kuşkusuz işçilerde var olan korku ve umutsuzluk. Korku – ‘işten atılırsam kötü de olsa geçim kaynağımdan olurum’ korkusu. Umutsuzluk – ‘mücadele etsem ne değişecek’ diyen işçilerin umutsuzluğu. Bunların da temelinde, işçi sınıfının esasının bilinçsiz ve örgütsüz olması yatıyor. Bilinçsiz ve örgütsüz işçi sınıfının, mücadele ettiğinde elindekini de kaybedeceği korkusu yada bir şey elde edemeyeceği düşüncesini taşımasında garip olan hiçbir yan yok. İşçi sınıfını bu durumdan kurtarmak onu, en temel haklarını alması için bilinçlendirip, örgütleyip, mücadele etmeye cesaretlendirmek için sınıf bilinçli işçilere ve işçi sınıfının doğal öncülerine büyük görevler düşüyor. Zira en temel hakları için dahi mücadele etmeyen işçi sınıfının, sonal hedefi olan sosyalizm için birleşip mücadele etmesi beklenemez. İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! 14.11.2009 ✓

Her işçinin edinmesi gereken temel bilgiler bu broşürlerde...


ilindiği gibi bundan beş ay kadar önce Taraf gazetesi eline fotokopisi geçen, altında Genel Kurmay Ka ra rga h ı nd a görevl i bi r Kurmay Albayın, Albay Dursun Çiçek’in imzası olan bir belgeyi olduğu gibi yayınlamıştı. Belge “İrticayla Mücadele Eylem Planı” başlığını taşıyan bir eylem planı idi. Gerçekte içeriği itibariyle hükümeti devirme/ darbe planı idi. Bu Belgenin yayınlanması ile birlikte medyada ateşli bir tartışma başladı. Medya önce genel olarak, eğer böyle bir belge gerçekten varsa, durum vahimdir tavrı takındı. Daha sonra Genel Kurmay devreye girerek, böyle bir belge olmadığını, yapılanan TKS’ne karşı psikolojik, asimetrik savaş olduğunu açıkladı. Genel Kurmay başkanı bizzat yaptığı bir basın toplantısı ile Genel Kurmay bünyesinde askeri savcılar tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarını açıkladı: Belge denen şey gerçekte bir “kağıt parçası”ndan başka bir şey değildi. Genel Kurmay başkanının bu açıklamasından sonra, tartışma bitti. Medyanın büyük bölümü TSK’ne karşı yürütülen “asimetrik savaş”ta derhal TSK’nın safında Mehmetçik medya oldu. Başta Doğan medya olmak üzere, medyanın büyük bölümü fotokopinin belge sayılmayacağı, birilerinin TSK’ni yıpratmak için böyle sahte belgeler yaratıp, ortalığı karıştırdığı; Taraf gazetesinin TSK’ni yıpratmak için kullanıldığını vb. savundu. Şimdi bu tartışma yeniden gündemde. Bu kez Taraf gazetesinin eline Fotokopisi geçen belgenin aslının bir ihbar mektubunun eki olarak Ergenekon davası savcılarına gönderildiği; adli tıp kurumunda yapılan inceleme sonucu belgenin altındaki ıslak imzanın, Kr. Albay Dursun Çiçeğe ait olduğunun tespit edildiği haberinin medyaya düşmesi ile başladı tartışma. Tartışmayı yeniden başlatan ihbar mektubunun ekinde bir de yeni belge vardı: 22 Temmuz seçimlerini TC’ni ılımlı İslam devletine dönüştürme çabalarında bir milat olarak değerlen-

Tartışmayı yeniden başlatan ihbar mektubunun ekinde bir de yeni belge vardı: 22 Temmuz seçimlerini TC’ni ılımlı İslam devletine dönüştürme çabalarında bir milat olarak değerlendiren ve gidişi önlemek için neler yapılması gerektiğini tartışan yeni bir darbeci belge.

diren ve gidişi önlemek için neler yapılması gerektiğini tartışan yeni bir darbeci belge. Taraf gazetesinde tam metin yayınlanan ihbar mektubunda, orijinal belgeyi savcılara ulaştıran kişi kendisini kuşaklar boyu TSK’ya hizmet eden bir aileye mensup bir subay olarak tanıtıyor. İhbar mektubunun içeriğine bakıldığında, sorun yalnızca Genel Kurmay Başkanı tarafından kağıt parçası ilan edilen belgenin aslının gönderilmesi ile sınırlı değil. Bunun ötesinde isim isim sorumlular, belgenin hazırlanmasında emir verici olanlar, delillerin karartılmasında görev alanlar sayılıyor. Kuşkusuz bunlar iddialar. Doğru olup olmadığı araştırmalar, soruşturmalar içinde ortaya çıkartılabilir. Şimdiye dek belli olan şey, adli tıp raporuyla belgelenmiş olan şey, “kağıt parçası” nın gerçek belge olduğudur. Ve bu diğer iddiaların da doğru olabileceği ihtimalini güçlendiren bir veridir. Bunun yanında Genel Kurmay’da emir komuta zinciri içinde AKP hükümetinin TC için tehlike olarak değerlendiren; onu devirmek için stratejiler geliştiren, değerlendirmeler yapan plan-

ların hazırlandığını gösteren (Büyükanıt’ın Genel Kurmay Başkanı olduğu döneme ait, bugünkü 1. Ordu kumandanının emri ile hazırlanılan) bir belge daha çıkarılmaktadır ortaya. Yani aslında Genel Kurmay bir siyasi parti merkezi gibi çalışmaktadır. Bir farkla bu “siyasi parti”, görevi devletin dış güvenliğini sağlamak olan temel silahlı örgütüdür! Genel Kurmay sitesinde ihbar mektubunun medyada yansımasının hemen ardından müdahale/açıklama geldi. Açıklamada karargahta bir darbe planı hazırlandığı iddiası, beş ay önce, resmen yalan olarak ilan edilmiş, fotokopi belgenin “kağıt parçası” ilan edilmiş; baş ay sonra şimdi resmi belgeyle “kağıt parçası” denenin gerçek bir belge olduğu, belgenin sivil savcılığın elinde olduğu haberi üzerine, haberin medyaya sızdırılması kınanıp, güya hukuk devleti savunucusu pozlara girilmesi, halkımızın çok güzel bir deyimiyle ile birebir örtüşmektedir: Yavuz Hırsız, ev sahibini bastırır! Haberin medyada yansıması ertesinde tartışmalarda değişik tavırlar ortaya çıktı.

* Medyanın en Mehmetçik olan kesimi, “‘Islak imza’ da taklit edilebilir, TSK’ne karşı yürütülen –ki bu TC’yi zayıflatmak isteyen emperyalistlerin işidir, Gülen/AKP işbirlikçiler olarak bu komplonun içindedir- yıpratma kampanyasının bir parçası olarak şimdi tam da AKP’nin açılımının fiyaskoya uğradığı bir ortamda, gündemi değiştirmek için de piyasaya sürülmüştür. Bu belge sahtedir.” biçiminde tavır takındı. * Bir bölüm açık darbe destekçisi, “Ne var yani, belge gerçek olsa ne olur? İrticaya karşı mücadele suç mu? Ordunun cumhuriyeti koruma ve kollama görevi yok mu?” tavrını takındı. * Mehmetçik medyanın gelinen yerde belgenin sahteliğinin iddia edilmesi konusunda dikkatli olunmasını düşünen kesimi, belgenin doğru olup olmadığı konusunda tavır takınmak için beklenmesi gerektiğini, belgenin gerçek olması halinde gereğinin TSK tarafından yapılacağını söyledikten sonra, daha çok belgenin neden şimdi –ilk yayından 5 ay sonra- savcılığa gönderilmiş olduğunu sorgulayıp, bunun üzerinden komplo teorileri geliştirme üzerinde yoğunlaştılar. * Hükümet sözcüsü görünümdeki Yeni Şafak, eğer belge gerçekse rezervini koyarak “durum vahim” sorumlular en kısa zamanda bulunup cezalandırılmalıdır tavrını takındı. * Liberal burjuva yazarlar ve İslamcı basının bir kesimi, belgenin sahteliği konusunda kefil olan Genel Kurmay başkanını istifaya çağırdı. Tartışmalara Ergenekon davasına bakan sivil savcıların, ihbar mektubunda adı geçen askeri personelin bir kısmını ihbarlı olarak sorguya çağırması, Genel Kurmay’dan bunları sorgu için istemesi; Genel Kurmay’ın ise 26 Ekim günü askeri yargı çerçevesinde bir soruşturma başlatıp, sivil yargıdan olayı devralmak istemesi ile, yeni bir unsur daha katıldı. Sivil yargı mı, yoksa askeri yargı mı yetkili? Aslında askeri suçlar dışındaki suçlar için sivil yargının sorumlu olduğunu belirleyen yasa değişikliği bilindiği gibi tam da Haziran

Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

B

Darbeciler karargahta!

3


Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

4

ayında bu belgenin fotokopisinin tartışıldığı dönemde çıkarılmış, Cumhurbaşkanı’nca onaylanmış y ürürlüğe girmişti. Ancak yasa daha sonra CHP/MHP işbirliği ile Anayasa Mahkemesi’ne götürülmüştü. Anayasa Mahkemesi davayı esastan görüşmeyi kabul etmişti. Dava şimdi Anayasa Mahkemesi’nde sırasını bekliyor. Bu konuda Anayasa Mahkemesi kararına kadar yasa geçerli. Suç’un (darbe planı hazırlamak) askeri bir suç olmadığından yola çıkan sivil savcılık, gelen ihbar üzerine yapması gerekeni yapıp, suça dahil oldukları iddia edilen asker kişileri sorgulamak istiyor. Genel Kurmay ise bundan rahatsız. İşi kendi içinde hal etmek niyetinde. Bu sorunda bugünkü Genel Kurmay Başkanının konumu kaçınılmaz olarak sorgulanmak zorundadır. Net olan bir şey vardır: Genel Kurmay Başkanı, belgenin aslının olmadığını, bu belgenin sahte olduğunu, bir kağıt parçası olduğunu söyleyerek kamu oyunu açıkça yanıltmıştır. O bu açıklamayı yaparken ya o da yanıltılmıştır, belge onun bilgisi dışında hazırlanmıştır. (Ki bu Türkiye’de ordu içinde birçok cuntanın yan yana yaşadığı bilindiğinde mümkündür.) Bu halde o karargahına egemen olamayan bir komutandır. Derhal karargahta temizliğe girişmelidir. Ya da o her şeyden haberdardır, cuntanın içinde ve başındadır, kamuoyuna bilinçli olarak yalan söylemiştir. Bu durumda onun yeri Genel Kurmay Başkanlığı değil, sivil yargı önünde yargılanmak, mahkum edilmektir. Görünen, Erdoğan/Başbuğ görüşmesinde bir orta yol bulunmaya çalışılacağıdır. Çünkü iki tarafın da diğerini gerçek anlamda tasfiye edecek gücü yok. Diğer yandan bütün “sivilleşme”, “demokratikleşme” irade beyanlarına rağmen, egemen sınıfların tümünün iktidarı açısından TSK’nın itibarının korunması gerekiyor! Aslında bu belgelerin ortaya dökülmesi, Türkiye’deki militarist faşist rejimin nasıl işlediğinin, “demokrasi savunucusu” görünümündekilerin ne ölçüde demokrat olduklarının görülmesi, gösterilmesi için zengin malzeme sunuyor. 6 Kasım 2009 ✓

Al Capone Putin’e karşı!

Doğan Medya ile hükümet kapışmasında, işler Doğan Medya’nın Erdoğan’ı “Putinleşmek”le suçlaması; Erdoğan’ın ise Doğan Medya’ya verilen rekor para cezasını savunurken, Aydın Doğan hakkında yaptığı Al Capone benzetmesine kadar vardı.

D

oğan Medya grubu ile AKP hükümeti kapışmasında ilginç gelişmeler yaşanıyor. Kendi medyasını yaratmış olan AKP, Doğan Medya’nın gerek görsel, gerekse basılı medyanın önemli bölümündeki anti AKP’ci tavrından rahatsız. Bu rahatsızlık akçeli konularda Doğan Medya’nın mercek altına alınması ve “vergi kaçakçılığı” vb. yüzünden cezalandırılması yoluyla olduğu gibi, Başbakan’ın Doğan Medya’yı doğrudan karşısına alan polemiklerinde de yansıyor. Doğan Medya i le hü küm e t k a pı ş m a s ı nd a , i ş l e r Doğan Medya’nın Erdoğan’ı “Putinleşmek” (bu diktatörleşmek, kendine karşı her muhalefeti her yolu deneyip, her yöntemi kullanarak ezmek anlamında kullanılıyor) le suçlaması; Erdoğan’ın ise Doğan Medya’ya verilen rekor para cezasını savunurken, Aydın Doğan hakkında yaptığı Al Capone (1920/30’lu yılların ABD’nde en ünlü gangsterlerden biri) benzetmesine kadar vardı. Aslında bu konuda ünlü “teşbihte hata olmaz” sözü geçerli. İki taraf ta karşısındakini iyi tanıyor ve birbirleri hakkında yaptıkları değerlendirmeler bizce yanlış değil. Şimdiye kadar olan ne? Doğan Medya elindeki kamuoyu oluşturma makinesini siyaseti belirleme, hükümetin alacağı siyasi kararlarda etkili olma, bu arada tabii Doğan Holdingi büyütecek kararlar çıkmasını için baskı unsuru olarak kullanmaya çalışıyor. Buna karşı kendi medyasını oluşturmuş olan hükümet, Doğan Medya’nın belirleyici konumunu kırmaya çalışıyor. Önüne “ya beni desteklersin, ya da seni bitiririm” alternatiflerini koyuyor. Bunun için devletin elinde bulundurduğu vergi dairesi gibi kurumlarını

devreye sokuyor. Çatışma önce Doğan Hol­ ding’in özelleştirilen Petrol Ofisi’ni satın almasında, POAŞ olayında yaşandı. Bu bağlamda hükümet vergi kaçakçılığına göz yummayarak, Doğan Holding’i, medya gurubunu çizgiye çekmeye çalıştı. Doğan Medya’nın POAŞ’taki cezalandırma/uyarı eylemine cevabı, biraz da tabii devletin hala Kemalistlerin elinde olan kurumlarına, dış desteklere vb. güvenerek, AKP hükümetine daha fazla yüklenmek oldu. Bunun cevabı bu kez doğrudan Doğan Holding’in kamuoyu yaratmada en önemli aracı olan Doğan Medya’nın üzerine Maliye’nin salınması biçiminde geldi. Ve Doğan Medya’ya bugüne kadar Türk iye Cum­ huriyeti tarihinin en büyük vergi cezası bindirildi: 4,8 milyar lira! Doğan Medya’ya kesilen 4.8 milyar liralık vergi cezasında, Maliye’nin istediği teminatı iptal ettirmek amacıyla Doğan Grubu tarafından üst üste davalar açıldı. Bu davalarda kararlar, Doğan Holding aleyhine çıktı. Bu arada Danıştay’da da teminat isteminin yürütmesinin durdurulması talebiyle dava açıldı. Yüksek yargı bilindiği gibi henüz AKP’nin denetiminde değil, anti AKP mücadelede bizzat taraf. Danıştay kendinden bekleneni yaptı ve Doğan Yayın Holding’in 2002-2006 hesap dönemlerine ait vergi cezasına teminat gösterilmesine ilişkin kararın yürütmesini durdurdu. Bu kapışmada şimdi yargının değişik kademeleri de karşı karşıya ve yüksek yargı Doğan Holding’i koruma altına almaya çalışıyor. Ortada belli bir pat durumu var. AKP ve Doğan Holding karşılıklı olarak birbirlerini tasfiye etme konusunda ciddi olduklarını gösterdiler. Fakat

her iki taraf ta şu anda hedefine varamayacağını da gördü. Bu durumda bunların arasında yeni uzlaşma yolları aranması ve bulunması normal gelişme olacaktır. Buna bir de AB Komis­ yonu’nun yıllık ilerleme raporunda DYH’e kesilen görülmemiş derecede yüksek vergi cezasının, Rapor’da özel bir bölüm oluşturuyor olması ve bunun Türkiye’ye ilişkin son AB Belgesi’nin “en yeni ve en olumsuz” paragraflarından birini oluşturuyor olması eklenince bu uzlaşmanın önümüzdeki dönemde gündeme geleceği daha net hale geliyor. Komisyon raporunda “vergi cezası” ile “basın özgürlüğü ihlali” arasında irtibat kuruluyor. Raporda “Gelir idaresince kesilen yüksek cezalar potansiyel olarak grubun ekonomik olarak yaşayabilirliğinin altını oyuyor ve bu nedenle pratikte basın özgürlüğünü etkiliyor. Vergi bağlantılı bu prosedürlerde orantılılık ve adaletlilik ilkelerine bağlı kalma ihtiyacı var.” deniyor. Raporun devamında şunlar söyleniyor: “AB ülkeleri içinde bir grubun varlığını ‘tehdit’ eden cezaların uygulanmıyor. Türkiye’deki bu ceza ‘orantısız’dır. Bu ‘orantısız’ vergi cezasına uğrayan grubun Türkiye’de bu cezayı hak eden tek kuruluş olduğu açıkça ortaya konulmamıştır. Bu da Türkiye’de ‘hukuk devleti’ sorunun varlığını göstermesi bakımından önemlidir.” Görüldüğü gibi hükümetin vergi cezasının hiçbir siyasi nedeni olmadığı, bunun hükümetle ilgisi olmadığı, “tamamıyla teknik bir konu” olduğu yönündeki açıklamalarının AB Komisyonu nezdinde de hiçbir inandırıcılığı yok. Türkiye’de yüksek yargının, Avrupa’da AB Komisyonu’nun desteğini arkasına almış olan DYH’nin bitirilmesi- en azından bu dönemde- gerçekçi bir hedef değildir. Diğer yandan DYH da, hükümetle bu kadar açık dalaşmanın düşünülenden daha pahalıya mal olabileceğini görmüştür. Yani Al Capone–Putin maçında durum beraberedir. Bu durumda kavganın taraflarına -tabii kılıfına uydurarakuzlaşma dışında bir yol kalmamaktadır. Ekim 2009 ✓


2

003 y ılından bu yana Tez Koop-İş Sendikası İstanbul 2 Nolu Şube’de muhalefet ile genel merkez arasında çeşitli sorunlar yaşandı/ yaşanıyor. 22 Temmuz 2006’da 2 Nolu Şube’nin olağan Genel Kurulu yapıldı. Bu Genel Kurul muhalefet tarafından mahkemeye taşındı. Mahkeme Genel Kurulu tüm sonuçları ile iptal etti. Bu karar Yargıtay tarafından da onaylandı. Sendika Genel Merkezi bu karar üzerine 5 Nolu Şube’yi oluşturarak, 2 Nolu Şube’yi 5 Nolu Şube’ye taşıdı. Şube’nin yönetimine 2 Nolu Şube’nin yönetimini müteşebbis heyet olarak atadı. 5 Nolu Şube’n i n G enel K u r u l u 31 E k i m P a z a r Günü Mecidiyeköy Kültür Merkezi’nde yapıldı. Genel Kurul Divan Başkanlığına, Genel Başkan Gürsel Doğru, üyeliklere genel merkez yöneticileri seçildi. Genel Başkan Gürsel Doğru yaptığı uzun konuşmada, 2 Nolu Şube’de yaşanılan sorunlara ve 5 Nolu Şube’nin neden oluşturulduğuna da değindi. “2006 yılında yapılan genel kurul bir kısım arkadaşımız tarafından yargıya taşındı. Yargı bu genel kurulu iptal etti. Geçtiğimiz Haziran ayında yargı süreci sonuçlandı. 2 Nolu Şube’nin hukuki yapısı devam ediyor. Ancak Genel Kurul kararı ile kapatılabilinir. Mahkeme “ben kararı verdim siz ne yaparsanız yapın” dedi. Genel yönetim kararı ile 5 Nolu Şube’yi oluşturduk. Ayrım yapmadan 1870 üyemizi bu şubeye bağladık. Şubede hiçbir şey değişmedi. Sadece nosu değişti. Biz seçilmiş yönetimi olduğu gibi müteşebbis heyet olarak atadık. Biz 2 Nolu şubeyi kurtarmak istiyoruz. Mahkeme kapılarında olmak istemiyoruz. Şubeyi sorunlardan kurtarmak istiyoruz. Daha dün tedbir başvurusu yapıldı. Şu adam bu adama bakmıyoruz. Şubeye bakıyoruz. Bu Şube sendikal hareket içinde önemli yeri olan bir şubedir. İz bırakmış bir şube. Buna hepimiz sahip çıkacağız. Hiçbir şey kaçırılmış, hiçbir

şey dağıtılmış değil. Sendikal harekette seçim kazanmak için bir işyerini şu şubeye bağlarsınız, bu şubeye bağlarsını seçim kazanırsınız. Burada yapılan bu değil. Bunları birbirinden ayıralım.” Genel Merkezin 5 Nolu Şube’yi oluşturarak, 2 Nolu Şube’nin üyelerini 5 Nolu Şube’ye bağlaması sendika içinde olduğu gibi Genel Kurul’da da eleştirildi. Yapılanın demokratik, etik olmadığı, işçilere sorulmadığı, üstten karar alınarak yapıldığı vb. vurgulandı. Genel Başkan ve Genel Merkez 2 Nolu Şube’nin mahkemelerden kurtulmasını sağlamak için bunu yaptıklarını söyleyip, böyle gerekçelendirseler de, olgular bunun doğru olmadığın göstermektedir. 5 Nolu Şube’nin Genel Kurul’u muhalefet tarafından tedbir kararı alınması için mahkemelere başvuru yapılmıştır. Genel Kurul’un mahkemeye verileceği ilan edilmiştir. Bu durum Genel Kurul’da yapılan konuşmalarda da ifade edildi. Burada bir meseleyi de hatırlatmakta fayda var. TezKoop-İş Sendikası’nda örgütlenen Carrefour işçileri şube istemelerine ve bunu talep etmelerine, bu yönde Genel Merkez tarafından verilmiş sözler olmasına rağmen şube açılmadı. Carrefour işçileri 1 Nolu Şube’ye bağlandı. Bu durum Genel Merkez’in işçilerin istediğini, çıkarlarını çıkış noktası almadığını, seçim hesabı yaptığını, kendi çıkarlarını çı-

kış noktası aldığını göstermektedir. 2 Nolu Şube Başkanı, 5 Nolu Şube başkan adayı Rabia Özka raca Genel Kur u l ’ da yaptığı konuşmada, 5 Nolu Şube’nin oluşturulması süreci üzerine durdu. “Geldiğimiz noktada hala iç sorunlarımızı tartışıyoruz. Bu sorunlarda harcadığımız enerjiyi işçi sınıfının sermayeye karşı yürüttüğü mücadelede harcamış olsaydık, işçi sınıf şahlanacak sermayeye sınıfına haddiniz bilin diyecekti. Bi z a lt ı ayd ı r E seny u r t Belediye işçilerinin direnişini ziyaret edemedik. E-Kart’ı ziyaret edemedik. Toplantı yapamadık. Bunları niye yapamıyoruz? İçimizdeki kısır tartışmalar nedeniyle yapamıyoruz. 5 Nolu Şube’ye geçiş sürecinde bazı arkadaşlarımız bunu kabul etmeyeceklerini, bunun antidemokratik olduğunu söylediler. Bu Şube’yi tanımayacaklarını söylediler. Basın ve kamuoyunda tek yanlı haberlere imza attılar. Bizde kronik muhalefet anlayışı var. Bir şey yapmak üzerine değil, yıkmak üzerine olan bir muhalefet anlayışı var. Yeniden iç sorunlarla, hukuksal sorunlarla uğraşmamak için titizlikle 5 Nolu Şube oluşturuldu.” Sendika içi sorunlarda harcanan enerjinin, işçi sınıfı mücadelesinde harcandığı koşullarda işçi sınıfının şahlanacağını söylemek oldukça abartılı bir tespittir. Yanlıştır. Esenyurt Belediye işçileri 6 ay

değil, 77 günden beri direniyorlar. Rabia Özkaraca işçi direnişlerini ziyaret etmemeyi kendi iç sorunlarına bağlamaktadır. Bu tutumda doğru değildir. Genel Kurul’da raporlar üzerine konuşma bölümünde sadece 4 delege konuştu. 3 delege Rabia Özkaraca’yı destek leme temelinde konuşma yaparken, bir delege delege seçimleri sırasında yapılan uygulamaları eleştirdi. Dilek ve temenniler bölümünde konuşan, delege olmayan bir sendika üyesi sendika içindeki uygulamaları eleştirdi. Yargı kararının 5 Nolu Şube açılarak boşa çıkarıldığını, 2 Nolu Şube üyelerinin 5 Nolu Şube’ye kaydırıldığını, bunun ahlaki, demokratik olmadığını, ilkesel olarak yanlış olduğunu, yapılanın yandaş şube yaratmak olduğunu, delege seçimleri sırasında hemşerilik yapıldığını, yönetim kurulu aday listesinin yöre derneklerinde hazırlandığını, sendika üyesi olmayan Rabia Özkaraca’ya 6 yıl sendikada başkanlık yaptırıldığını, 23 Haziran 2009’da üyelik formunu doldurduğunu, Rabia Özkaraca’yı kurtarmak için yeni şube açıldığını vb. tavrını takındı. Tartışmalar sonucunda yeni yönetim için seçim yapıldı. Rabia Özkaraca’nın başkan adayı olduğu bir liste ile seçime gidildi. Muhalefetten 3 kişi üst kurul delegeliği için aday olurken, bir kişi de şube yönetim kurulu adayı oldu. Seçimi Rabia Özkaraca’nın listesi kazandı. Muhalefetten aday olanlar seçilemedi. Genel Kurulda yapılan tartışmalar, 2 Nolu Şube’nin yeni adı 5 Nolu Şube olan Şube’de hukuki sürecin, tartışmaların, sorunların devam edeceğini gösterdi.

Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Tez Koop-İş Sendikası İstanbul 5 Nolu Şube Olağan Genel Kurulu yapıldı

1 Kasım 2009✓ 5


Esenyurt: Direniş sürüyor, dayanışma büyüyor

S

endikalı oldukları için işten at ı la n Eseny u r t Belediye işçilerinin direnişi 76. gününe, pazar yerleri ellerinden alınan pazar emekçilerinin direnişi 79. gününe girdi. Belediye işçilerinin direnişlerinin 76. gününde, Esenyurt Yorum Düğün Salonu’nda bir dayanışma etkinliği yapıldı. Etk inlikte direnişçi işçiler adına, dayanışma platformu adına konuşma yapıldı. Belediye-İş 2 Nolu Şube Başkanı Hasan Gülüm süreç üzerine kısa bir konuşma yaptı. S er ve t Ko c a k ay a , Gr up Munzur, Grup İsyan Ateşi,

Erdal Bayrakoğlu sahne aldı. Şiir dinletisi yapıldı. Tiyatro oyunu sahnelendi. Yüzlerce kişinin katıldığı etkinlik coşkulu geçti. Etkinlikte, “Sendika hakkımız engellenemez!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Direne direne kazanacağız!, Yaşasın sınıf dayanışması!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz!” sloganları atıldı. E t k i n l i k t e Ye n i İ ş ç i Dünyası’nın Ekim sayısı dağıtıldı. 1 Kasım 2009 ✓

+kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa

Direniş ve Mücadeleden Kısa Kısa B

u bölümde işçi sınıfı haberlerine, eylem ve direnişlere yer vereceğiz. Sizlerde fabrikanızda, işyerinizde yaşanan sorunları, eylem ve direnişleri iscikosesi@gmail.com adresine iletebilirsiniz. %20 artış yapılacak. İkinci ve üçüncü yıllarda ise maaşlara enflasyon oranında zam yapılacak.

Eskişehir / Renta

İstanbul / Sinter Metal

Eskişehir’de bulunan RENTA Fabrikasında patron sendi290 gündür direnişte buluna Sinter Metal işçileri için 3 kalaştıkları için 18 işçiyi işten attı. İşten atılan işçiler fabrika Ekim’de Dayanışma Gecesi düzenlendi. önünde direniş başlattı. Direniş sürüyor.

Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

İzmir / Kent A.Ş.

Karşıyaka Belediyesinde çalışan ve işten çıkarılan 291 Kent Bursa / Olay Bursa’daki Olay Gazetesi ve Olay TV’de TGS’na üye olarak A.Ş. işçisi 16 Eylül’de Ankara’ya yürüyüş başlattı. 70 kişilik işçi çalışan 12 işçi “bayramda dağıtılan çikolata paketlerini alma- grubunun yürüyüşü sürüyor ve16 Ekim’de Ankara’da olmaları dıkları” ve böylece iş barışını bozdukları gerekçesi ile işten çı- bekleniyor. karıldı. 3 işçi tekrar işe alınırken, diğer işçiler için görüşmeler İstanbul / Esenyurt Belediyesi sürüyor. İstanbul/Esenyurt Belediyesine bağlı 12 işçinin işten çıkarılİzmir / İzbeton maları karşısında başlattıkları direniş sürüyor. Belediye işçileri, İzmir- Belediye-İş Sendikasının örgütlü bulunduğu İzbeton pazar yerlerinin belediye tarafından kapatılmasına karşı direA.Ş.’de 6 aydır sürdürülen TİS görüşmelerinden sonuç çıkma- nişte olan Pazar esnafı ile birlikte eylemler düzenleyerek direyınca grev kararı alan işçilerin grevi mahkeme kararıyla durdu- nişi sürdürüyorlar. ruldu. Ancak daha sonra 2 Ekim’de anlaşma sağlandı. İşçilere İstanbul / Okmeydanı Hastanesi %18 oranında zam verildi. İstanbul/Okmeydanı Hastanesinde çalışan Dev Sağlık-İş Eskişehir / Öğretmenler Platformu Sendikasına üye işçilere sendikadan istifa etmeleri için baskı uyEskişehir Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu, gulanıyor. Maaşlarının ödenmemesi üzerine 7 Eylül’de iş bıraEskişehir İl Sağlık Müdürlüğü önünden Adalar’a kadar yaptığı kan işçiler taşeron şirket yönetimi tarafından tehdit ediliyorlar. yürüyüş ile yetersiz olan atamaları protesto etti. “Köle Değiliz İstanbul / Sabiha Gökçen Havalimanı Öğretmeniz, Kadrolu Atama İstiyoruz” yazılı pankartla yürüyen öğretmen adayları halktan destek istediler. İstanbul- Sabiha Gökçen Havaalanı hizmetlerini yürüten Limak Holding’inde ortağı olduğu ISG Yer Hizmetleri A.Ş., Mersin / Eleks Hava-İş Sendikasına üye oldukları için Haziran ayından bu Mart ayında bu yana maaşlarını alamayan 130 Eleks yana yaklaşık 250 işçiyi işten çıkardı. Patronun işçilerin TİS süKonfeksiyon işçisi, patron Abdulkadir Tanrıverdi’yi memleketi recine girmelerini engellemek için oyunları sürüyor. Konya’da protesto ettiler.

Kırklareli / Gök Tekstil

Bursa / Asilçelik Kırklareli/Lüleburgaz’da bulunan Gök Tekstil işçileri fabrikaBursa/Orhangazi’de bulunan ve 31 Ocak’tan beri grevde olan nın kapandığı Ocak ayından bu yana birikmiş ücret, ihbar ve Asil Çelik işçilerinin grevi anlaşma ile sonuçlandı. BMİS’na üye kıdem tazminatlarını alamadılar. İşçiler aylardır eylem yaparak olan işçiler ilk yıl zam alamayacaklar ancak sosyal haklarda seslerini duyurmaya çalışıyorlar. 6


T

ürk egemen sınıflarının sözcüleri Türkiye’nin “ekonomik gelişmesi”, ekonomik büyüklüğü ile övünüp duruyorlar. Gerçekten de GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) büyüklüğü temel alındığında, Türkiye dünyanın büyük ekonomileri içinde değişik hesaplamalara göre 18 veya 17. sırada yer alıyor. Fakat bu tek başına fazla bir şey ifade etmiyor. Ülkenin dünya üzerindeki gerçek yerini belirleme, ülkenin gerçek gelişmişliğini, ülkede halkın gerçek yaşam düzeyini belirleme açısından kimi başka hesaplamalar ve veriler, GSYİH büyüklüğü verilerinden daha fazla bilgi verici. Bu bağlamda örneğin BM K a l k ı n m a P r o g r a m ı’n ı n (U N DP) ‘İ ns a n i G el i şme Endeksi’nde ülkeler ‘ortalama yaşam beklentisi’, ‘bebek ölümü oranı’ ‘okur yazar oranı’ ‘temizakar suya ulaşma oranı’ ‘cinsiyetler arası eşitlik derecesi’ vb. gerçek yaşam düzeyi hakkında daha bilgi verici olan veriler temelinde değerlendirilip sıralanıyor. UNDP 2009 “İnsani Gelişme Endeksi Raporu”nda Türkiye üç sıra birden gerileyerek 79’uncu sıraya indi. Rapordaki ‘Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi’ (GEM) verilerine göre ise, Türkiye, bu alanda Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de gerisinde kalarak 109 ülke arasında 101. oldu. Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi (GEM) kadınların ekonomik ve politik hayata aktif katılımı ve bunun gücüne dair göstergeler ortaya dökülerek hesaplanıyor. GEM’e ilk kez 1995 raporunda yer verilmişti. Bu yılki raporda Türkiye; Pakistan ve Ermenistan’ın altında 101. sırada. Türkiye’yi geriden Azerbaycan ve İran izliyor. Türkiye’deki kadın örgütlerine göre bu sonuç hiç şaşırtıcı değil. Kadının İnsan Hakları Va k fı Koordinatörü Pınar İlkkaracan, Radikal’in haberine göre Türkiye’nin büyük bir ‘duraklama’ halinde olduğunu

düşünüyor: “2000’li yıllarda kadın hareketinin çabalarıyla çok önemli yasal reformlar oldu. Medeni Kanun’da kadın-erkek eşitlendi, TCK’da çok önemli reformlar oldu. Ancak uygulamada hiçbir ilerleme göremiyoruz. İstihdam Yasası’nda değişiklikler olması gerekiyor. Türkiye aile içi şiddet nedeniyle hayatını kaybeden Nahide Opuz davasında AİHM’de yalnızca kadına karşı şiddeti önlememekten değil, kadınlar ve erkekler arasında eşitliği fiili olarak sağlayamamaktan da suçlu bulundu.” Aynı habere göre KADER B a ş k a n ı Av u k a t H ü l y a Gülbahar rakamları “sözün bittiği yer” olarak değerlendiriyor ve şöyle diyor: “29 Mart yerel seçimlerinden önce de kampanyalarla, Türkiye’nin bu utanç verici sıralara düşmemesi için siyasetçileri uyarmıştık. Sonuç Türkiye’nin 81 ilinden 39 il genel meclisinde bir tek kadın üye yok! Türkiye’nin yarısında iller kadınsız meclislerce yönetiliyor. Uluslararası toplantılarda Türkiye’deki kadınların temsilini anlatan grafikleri gösteremiyoruz. Pasta grafikte yüzde 0.56 ya da yüzde 1 lik oranları grafik programları bile hesaba katmak istemiyor. Yüzde 0.56 pasta saç teli kadar bile yer tutmuyor.” Türkiye’de 1980-2007 arasında doğumda beklenen ortalama yaşam süresi yaklaşık 11 yıl, yetişkinlerde okuryazarlık ve okullaşma oranları yüzde 23, satın alma gücü paritesine göre uyarlanmış kişi başına düşen gayrı safi yurtiçi hasılanın ise yüzde 100 arttı. Fakat bütün bunlar Türkiye’yi “cinsiyete dayalı gelişmişlik endeksleri”nde alt sıralardan kurtarmıyor. Bu esasında Türkiye’nin toplumsal gelişmişlik konusunda gerçek durumunu “en büyük ekonomiler içinde kaçıncı”lık verilerinden çok daha açık ve net gösteriyor. 5 Kasım 2009 ✓

Eğitim Köşesi Üretim araçları, üretici güçler, üretim ilişkileri nedir? Maddi ürünlerin üretim süreci içinde insanların kendi aralarında geliştirdikleri ilişkiler ve bağlara üretim ilişkisi denir.

İ

ş nesneleri (İnsan emeğinin üzerinde kullanıldığı her şeydir) ve iş araçları (İnsanın iş araçları yardımıyla iş nesneleri üzerinde etkide bulunduğu ve onları değiştirdiği tüm şeylerdir.) birlikte üretim araçlarını oluştururlar. Üretim araçları (toprak, ormanlar, sular, yer altı zenginlikleri, hammaddeler, üretim aletleri, işletme binaları, ulaşım araçları, haberleşme aygıtları vb.) tek başlarına, insan emeğiyle, işgücüyle birleşmediği sürece, insanlar tarafından üretim sürecinde kullanılmadığı sürece, insanlar bu üretim araçlarıyla çalışmadıkları sürece bir işe yaramazlar, yalnızca bir ölü şeyler yığını oluştururlar. İş sürecinin ya da üretim sürecinin başlaması için, işgücüyle üretim aletlerinin birleşmesi gereklidir. İşgücü, insanın çalışma yeteneğidir. İnsanın, bunlar aracılığıyla maddi ürünler üretebildiği, doğadaki maddeleri kendi ihtiyacına göre değiştirebildiği fiziksel ve zihinsel güçlerin, yetilerinin tümüdür. Maddi ürünlerin üretildiği üretim aletleri, bu üretim aletlerini kullanan ve belli bir üretim tecrübesi ve iş becerisi sayesinde maddi ürün üretimini gerçekleştiren insanlar, tüm bu unsurlar, hep birlikte toplumun üretici güçlerini oluştururlar. Yalnızca işgücünü kullanan insan ve üretim araçları değil, aynı zamanda iş nesneleri de üretici güçlerin bir parçasıdır. İş nesnesinin olmadığı yerde, doğal kaynakların olmadığı yerde, işgücü ve üretim araçları ne kadar gelişmiş olursa olsun, ürün elde edilmesinin sınırları darlaşacaktır. Üretici güçler içinde esas unsur, toplumun gelişmesinin bütün aşamalarında, üretime katılan emekçi kitlelerdir. Üretici güçler, üretimin yalnızca bir yanını, insanın maddi ürünlerin yaratılması için yararlandığı nesneler ve doğa güçleriyle olan ilişkisini ifade eder. Oysa üretim en başından itibaren toplumsal bir olaydır. İnsanlar üretim içinde birbirleriyle ilişki içine girer, birbirleri üzerinde etkide bulunurlar. Maddi ürünlerin üretim süreci içinde insanların kendi aralarında geliştirdikleri ilişkiler ve bağlara üretim ilişkisi denir. Üretim ilişkilerinin karakteri üretim araçlarının kimin mülkiyetinde bulunduğuna bağlıdır. Üretim araçlarını emekçilerin sömürülmesi için kullanan bireylerin, sosyal grupların ya da sınıfların, yani toplumun küçük bir bölümünün özel mülkiyetinde mi, yoksa hedefi tüm emekçilerin, tüm toplumun sürekli gelişen maddi ve kültürel gereksinimlerini her zaman mümkün olan en iyi biçimde gidermek olan işçi sınıfının ve emekçilerin toplumsal mülkiyetinde mi? Üretim ilişkileri, üretim araçlarının ve bunun sonucu olarak da insanlar tarafından üretilen maddi varlıkların toplumun üyeleri arasında nasıl dağıtıldığını gösterirler. Kapitalist toplumda üretim araçları kapitalistlere aittir, bunun sonucu olarak emeğin ürünleri de kapitalistlere aittir. İşçiler, üretim araçlarına sahip değildir ve açlıktan ölmemek için, emeklerinin ürünlerini mülk edinen kapitalistler için çalışmak zorundadırlar. Sosyalist toplumda üretim araçları toplumsal mülkiyettir. Bunun sonucu olarak, emeğin ürünleri bizzat emekçilere aittir. 6 Kasım 2009 ✓

Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

“Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi”nde Türkiye sınıfta kaldı!

7


SERMAYENİN KALLEŞLİĞİ! PAPUÇLARIN KARDEŞLİĞİ!

Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

B

8

aşbakan dışarıdaki protestolara kulak verin deyince gösteri özgürlüğü falan dedik. Meğer kulak verin dediği biz değilmişiz. Hani hükümetin şu kadar sayıda ve belli noktalarda eylem yapın emrine uyan, IMF’yi mi neyi eleştrdiği belli olmayan, hııı “IMF hadi bakalım git evine” diyen-lere kulak verin demiş(!), biz yanlış anlamışız. Onlara kulak, bizlere dayak… Ne de olsa sözle uslanmayanın hakkı kötekmiş. Sokakta hareketlilik sürerken sermayenin patronları lüks kongre salonunda ekonomik kriz başlığı altnda, krizi nasıl frsata çevireceklerinin hesaplarını yapılıyorlardı. İsmi öyle konmasa da kapitalizmin vahşi yüzünün sonuçları olan, önümüzdeki birkaç yıl içinde 90 bin insanın açlıkla karşı karşıya kalacağı, Afrika’da binlerce bebeğin öleceği, Türkiye’nin ekim ayı başında çok önemli misafrleri

“Bir anlatabilirsek pabuçların kardeşliğini veya birleştiğinde tüm kardeş pabuçlar neler yapabiliri...” vardı. Hükümet hummalı bir hazırlığa giriştinede olsa IMF ve DB toplantsı Türkiye’de gerçekleşecek dünyanın para babaları dünya ekonomisi hak-kında önemli kararlar alacaklardı. Fakat yalnızca hazırlık yapan ege-menler değildi. Haklarını vermek la-zım, Türkiye’nin duyarlı kesimleri de boş durmadılar, misafrperverliklerini gösterdiler. IMF için döviz, pankart, bildiri, slogan birde pabuç tabi. Misafrperverliğimizi sevmemiş ola-caklar ki on-

larda bize 200 gözalt, 30 yaralı, 1 de ölü olarak geri döndü-ler. Aslında valimiz doğrusunu bilir, yaptğı açıklamalarda hiç yaralanan olmadı diyor ama biz yinede “abartmızı” yapalım. 36 milyon insanın işsiz kalacağı vb. gerçeğini utanmazca dillerine dolayıp çözüm arıyorlarmış görüntüsü yaratyorlar. IMF programları emek-çi yığınlara yıllardır daha fazla açlık, sefalet, kötü çalışma koşulları, işsiz-lik vb. ne kadar bela varsa getriyor olmasına rağ-

men, halkın önemli bir çoğunluğu bunun farkında bile de-ğil. Sermayenin gündeminde kendi yaratmış oldukları ekonomik krizi nasıl frsata çe-viririz hesapları yapılırken, kuk-la basının ara-cılığıyla halkın gündeminde “hayırsever” IMF’nin Türkiye’ye para verip vermeyeceği, bu haydutların eşlerinin neler yiyip nasıl vakit geçirdikleri, birde bu sokaktaki “anarşistlerin” sözde esnafn gerçekte ise bankala-rın vb. camına taş atp zarar vermesi vardı. “Ne sank i zorlamı gelmişlerdi, gelme dense gelmezlerdi, ne öyle sokakta polise taş atmak, bankala-rı taşlamak falan… Bu anarşistlere sopa yetmez hapis lazım, yok yok oda yetmez asmak lazım, bak bir daha yapıyorlar mı? Bir de utanmadan koskoca IMF başkanına ayakkabı frlatyorlar taklitçi bunlar dertleri ülkeyi bölmek…”Bizim memleket böyle garip bir yer işte kendisini soyup soğana çevirip banka sahibi olana hain de-mezde, “halkının çıkarı” için banka camını kırana layık görür hainliği. Bush’a ayakkabı frlatan El Zeydi’yi kahraman yapar, IMF başkanına ayakkabı frlatan Sefer’i taklitçi! Aynı Filistn’de tanklara karşı taşla savaşan çocukların kahraman, bizim özgürlükleri için tanklara taşla karşılık veren Kürt çocuklara da terörist payesi biçmele-ri gibi. Bush’un kafasına frlat-lan El Zeydi’nin pabucu, IMF başkanını hedefleyen pabuç, hakların kardeşliği için bedeni öylece yere yığılmış Hrant’ın delik pabucu, sokakta, okulda, fabrikada, milyon-larca emekçinin delik ya da delin-meye yüz tutmuş tüm pabuçları kar-deştr. Bir anlatabilirsek pabuçların kardeşliğini veya birleştğinde tüm kardeş pabuçlar neler yapabiliri an-latabilirsek, işte o zaman yere yığıl-mış bir çiftdelik pabuç olmayacak, kara kışta ayağına delik pabucun-dan su sızmayacak küçük çocuğun, delik olmayacak pabuçlar… YDG Okuru Genç Bir Kadın


Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP)’ten haberiniz var mı? Aşağıda okurlarımızı ilk elden bilgilendirme amacıyla elimize geçen bir yazıyı olduğu gibi yayınlıyoruz. Yeni İşçi Dünyası

B

atamasını yapmak gibi bir dertlerinin olmadığı şuradan da belli; ücretli öğretmen uygulaması ile bu kadar açıkta öğretmen olmasına rağmen öğretmenlik diploması olmayanları bile öğretmen yapmaktadırlar! Hani onlar için “öğretmenler” arasında en başarılı olanları atamak amaçtı? Bizzat devlet yetkililerinin ağzından çıkan rakamlara göre öğretmen ihtiyacı 140 bin iken sendikalara göre ise bu sayı en az 200 bindir. Aslında olan ihtiyaç ise; AB standartlarını temel alacak olursak, açıkta bıraktırılmış tüm öğretmenler alınsa dahi kapanmayacak kadar fazladır. Fakat son atamada 15 bin kişi gibi gülünç bir rakamla alım yapmışlardır. Peki, neden ihtiyaç bu kadar fazla iken, alım bu kadar azdır? Çünkü hükümet ücretli öğretmen uygulaması ile kadrolu 1 öğretmen yerine ücretli 3 öğretmen çalıştırarak kendince kar peşindedir. Çünkü hükümet 50–60 kişilik sınıflarda yapılan eğitimi normal görmektedir. Kısacası hükümet esnek çalıştırma,

güvencesiz çalıştırma, özelleştirme politikaları ve tabii ki cemaat mantığının bir sonucu olarak eğitimi işin içinden çıkılmaz bir hale getirmekte hiçbir sakınca görmemiş ve böylece aslında çağdaş, demokratik bir eğitimden yana olmadığını da kanıtlamıştır. Eğitimin içinde bulunduğu bu saçma gidişata “dur” diyen platformumuzun ilk çalışmaları ise Ankara’da bu Temmuz ayında başlamıştır. Benim de başlatıcılarından olduğum Ş.Urfa’da ise Eylül ayında başlayan platformumuz çalışmalarına hızla devam etmektedir. Peki, taleplerimiz ne mi? KPSS’nin kaldırılması. İhtiyaç kadar, bugün için en az 200 bin, kadrolu atama yapılması. Ve tabii ki eğitim mantığına ters düşen ücretli, sözleşmeli gibi öğretmenlik uygulamalarına derhal son verilmesi. Bu kadar masum, insani, olmazsa olmaz talepler için, bu çağda, biz öğretmenleri okul yerine sokağa döken yöneticiler adına ise utanıyoruz. Çünkü

ne de olsa onları “biz” başa getirdik! Eğitim herkesin sorunu olduğuna göre bütün halkımızı ilgilendiren bu konuya tüm kesimlerin destek olmasını talep ediyoruz. www.ayop.biz sitemiz ise her türlü görüş ve önerinize açıktır. Şimdiden teşekkürler… AYÖP-Ş.Urfa Temsilcisi Kadir AYDEMİR (kadirfen@hotmail.com)

Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

en 2003 yılı Pamukkale Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği mezunu olan ve aslında işsiz, ama mecburi olarak “ücretli öğretmen”lik yapmak zorunda kalan, ataması yapılmamış bir öğretmenim. Yaklaşık 6 yıldır 1–1,5 puanla KPSS denilen o melun sınavı kaçıran, böylece bir anlamda hayatı da elinden kaçırma tehlikesi geçiren ve açıkta bırakılarak mağdur durumda kalmış yaklaşık 300 bin kişiden de birisiyim. Uzun bir süre (yaklaşık 9 yıl) bizler de KPSS denilen bu sınav kandırmacasına kanarak sorunu kendimizde aradık. Evet, atanamıyorduk işte. O zaman sorun bizdeydi. Çevremiz de bize bu psikolojiyi aşılamakta hiç de boş durmuyordu. “Filanın oğlu sınavı kazanmış… Filanın kızı senle aynı bölümdeymiş, bilmem nereye atanmış…” laflarıyla beyni dumura uğratılan bizlerin çoğunluğu bu nedenlerle sindi ve çeşitli psikolojik sorunlar yaşadı. Bildiğimiz kadarıyla 9 arkadaşımız ise intihar etti. Evet, sorun bizden kaynaklanmıyor. Çünkü bazı bölümlerde 45 puanla atama yapılabilirken bazılarında 95’le bile açıkta kalıyorsunuz. Sonuçta hangi branştan olursa olsun bu kişiler öğretmenlik yapacağına göre bu kadar uçurum olan puan aralıklarında biri atanırken biri atanmama problemi yaşamamalıydı! Üstelik bu sene Fizik Öğretmenliği’nden bir arkadaşımız 99,6 puan çekerek Türkiye birincisi oldu. Ama atanamadı. Peki neden? Çünkü branşından alım yapılmadı. Peki, gerçekten Fizik öğretmenine ihtiyacı yok mu bu ülkenin? Bal gibi de var. Ama alım yok. Öyleyse sorun çok puan almada değil, gerekli atama yapılmamasındaymış! Daha da önemlisi yönetenlerin bu sınavla “başarılı” olan öğretmenler arasından bir seçim yaparak “en iyilerinin”

9


Hukuk Köşesi Yıllık Ücretli İzin İşverenin yıl içinde vermiş olduğu diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.

Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

İ

10

şyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir ve bu haktan vazgeçilemez. Yani ne işçi, ne de işveren bu hakkın kullanılmasından kaçınamaz. Ancak yine iş kanununa göre bir yıldan az süreli çalışan mevsimlik veya kampanya işçilerine bu hak verilmemektedir. Yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi; - Bir yıl ile beş yıl arasında çalışanlara 14 gün, - Beş yıl ile onbeş yıl arasında çalışanlara 20 gün, - Onbeş yıl ve daha fazla çalışanlara 26 gün olarak verilir. - Ayrıca 18 ve daha küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi 20 günden az olamaz. Yıllık izinler iş günü olarak kullandırılır. Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz. Diğer bir ifadeyle hafta tatilleri, ulusal bayram ve genel tatil günleri yıllık izin süresine eklenir. Örneğin 14 günlük izin süresinde 2 gün hafta tatili izni olduğundan kullanılacak izin 16 gün olur. Yıllık izin süreleri iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri ile artırılabilir. Yıllık ücretli izne hak kazanmak için gerekli sürenin hesaplanmasında işçinin, aynı işverenin birden fazla işyerinde çalıştığı süreler birleştirilerek göz önüne alınır. Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez. Ancak izin süreleri, işçi ve işverenin anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir. İşverenin yıl içinde vermiş olduğu diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez. Yıllık ücretli iznini işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olan işçiye gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere toplam dört güne kadar ücretsiz izin verilir. İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan işçinin, izin günlerine ait ücretini izni başlamadan önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır. Yıllık ücretli iznini kullanan işçide ücret karşılığı başka bir işte çalışamaz. Eğer çalıştığı tespit edilirse işveren ödediği yıllık izin ücretini geri alabilir. İş sözleşmesinin sona ermesi durumunda ise işçinin hak kazanıpta kullanmadığı yıllık ücretli izin sürelerine ait ücret işçiye ödenmek zorundadır. Yıllık ücretli izninin ne zaman kullandırılacağı ise işveren tarafından belirlenmektedir. Ancak işveren eşitlik ilkesine bağlı olarak bu zamanı belirlemelidir. Yıllık ücretli izni kullandırılmamış ve ücreti ödenmemiş işçi, işten ayrıldıktan sonra 5 yıl içerisinde dava açarak bu hakkını talep edebilir. İşçiye yıllık ücreti izin hakkını vermemiş veya ücretini ödememiş olan işverene, her bir fiil ve bir işçi için 200,00 TL idari para cezası uygulanır. (4857 sayılı İş Kanunu’nun 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59 ve 60. maddelerinden derlenmiştir.) Sorularınızı iscikosesi@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

İş cinayetleri… Ocak-Haziran 2009 dönemi içerisinde gerçekleşen 3.018 iş kazasında 670 işçi iş cinayetine kurban gitti, 1.727 işçi yaralandı ve 549’u uzuv kaybına uğradı.

Ç

alışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişleri OcakHaziran 2009 dönemi içerisinde gerçekleşen 3.018 iş kazasını incelemeye aldı. Bu iş kazalarında 670 işçi iş cinayetine kurban gitti, 1.727 işçi yaralandı ve 549’u uzuv kaybına uğradı. Yapılan incelemelere göre 2.975 erkek, 179 kadın iş kazası geçirdi, bu kazaların 616’sı düşme, 469’u malzeme düşmesi, 138’i elektrik çarpması, 1.007’si makine ve tezgah kazası, 43’ü kimyasal madde, 11’i göçük, 26’sı zehirlenme ve boğulma, 54’ü dinamit vb. patlama, 654’ünün de diğer nedenlerden kaynaklandığı açıklandı. * Isparta/Yalvaç ilçesinde elma toplama işinden dönen kadın işçileri taşıyan kamyonet Konya Akşehir’de şarampole yuvarlandı. 1’i ağır 15 kadın işçi yaralandı. * Ağrı/Patnos’ta bir inşaatın çökmesi sonucu 3 işçi yaralandı. Ağrı/Patnos

* İstanbul Bahçelievler’de bulunan bir fırının yatakhanesinde gece yangın çıktı. İşçileri ziyarete gelen Abdurrakim Turan (19) yanarak can verdi, iki işçi yaralandı. İstanbul Bahçelievler

* Mustafa Güneş (29) isimli taşeron sağlık işçisi zatürre teşhisi ile tedavi gördüğü Atatürk Göğüs Hastanesinde domuz gribinden öldü. * Batman’da bir binanın dış cephe sıvasına yapan Hasan Kollat (42) adlı işçi iskeleden düşerek ağır yaralandı. * Isparta/Yalvaç’ta bir yemek fabrikasında işçi olarak çalışan Tarık Akkuş’un (16) başı yük asansörüne sıkışınca feci şekilde can verdi. ✓


Dünyadan İşçi Haberleri İşçi arkadaş bu sayımızda sizlere Meksika, Almanya ve İngiltere’den haberler vereceğiz. Kapitalistler dünyanın her tarafında işçi ve emekçilere saldırıda sınır tanımıyor. Sermayenin bu saldırılarına emekçiler ise ellerindeki tek silahları olan grev direnişleri ile cevap veriyor. Bu arada Türk-İş’in yaptığı son araştırmaya göre ülkelerimizde açlık sınırı 757 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 2465 TL’ye ulaşmış durumda. Yine dünya Gıda Programı, dünyada bir milyar insanın aç olduğunu bildirdi.

M

eksiko City ve çevre eyaletlerde bulunan yaklaşık 43 bin aktif ve 22 bin emekli işçiden oluşan Meksika Elektrik İşçileri Sendikası (SME), ölümüne bir mücadele veriyor. Sendikanın verdiği mücadele Meksika’daki emek hareketi ile soldaki müttefiklerini harekete geçirirken, ülkeden ve dünyanın her yerinden dayanışma yükseliyor. Başkan Calderon 10 Ekim gecesi, devlet mülkiyetindeki Aydınlatma ve Enerji Şirketini tasfiye ederek, şirketin bütün işgücünü işten atar ve sendikanın yasal varlığına son verirken, aynı anda federal polise enerji tesislerini ele geçirmesi emrini de verir. Meksika başkanının Elektrik İşçileri Sendikası’na yönelik saldırısı Ronald Reagan’ın 1981 yılında Profesyonel Hava Trafik Kontrolörleri Sendikasının (PATCO) 11, 500 üyesini işten atması ya da Margaret Thatcher’ın 1984 yılında 11 bin maden işçisinin tutuklandığı ve sendikanın yenilgiye uğratıldığı Ulusal Maden İşçileri Sendikasını (NUM) ezmesi gibi olaylarla kıyaslanabilir nitelikte bir saldırı. Başkan Calderon’un sendikaya yönelik imha hamlesi, modern Meksika emek tarihinde önemli bir dönüm noktasını ve sendikaların belini tek bir hamlede sonsuza dek kırma yönündeki kararlı bir adımı temsil ediyor. Calderon, Meksika Maden ve Metal İşçileri Sendikası’na (SNTMM) karşı başlattığı üç yıllık savaşın ardından, şimdi de Meksiko City’nin en önemli sendikasına saldırma kararı vermiş durumda. Meksika’nın hakim sınıflar, 1988 yılında Carlos Salinas de

Meksika çapında ve dünyanın diğer ülkelerinde dayanışma Tüm Meksika’da işçiler, öğrenciler ve mahalleler, sendikalar ve sol partiler Meksika Elektrik İşçileri Sendikasını desteklemek için eylemler düzenlediler. Cuernavaca, Morelos’da, 3,500 kişi yürüdü. Oaxaca’da, Benito Juárez Özerk Üniversitesi İşçileri ve Çalışanları Sendikası dayanışma ve protestolarını gerçekleştirmek için üniversitenin kapılarını kapattılar. San Luis Potosi’de, Potosi Sendikal Cephesi protestolar düzenleyerek elektrik işçileriyle dayanıştı. Genel Lastik İşçileri Ulusal Sendikası, Geniş Halk Cephesi (FAP) ve Demokratik Devrim Partisi de ulusal, eyalet ve yerel düzeylerde destek

sergilediler. Sendikalar ve toplumsal hareketler ve muhalefetteki siyasi partiler 15 ekim Salı günü 150 bin ile 300 bin kişinin katıldığı tahmin edilen devasa bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdiler. Birleşik Devletler, Kanada, Hollanda ve Almanya’dan ve hatta Iraklı işçilerden de uluslararası destek geldi. Dünyanın çeşitli yerlerindeki sendikalar Meksika hükümetini kınadılar ve Meksika Elektrik İşçileri Sendikasına destek bildirdiler.✓

Almanya Almanya’da temizlik işçileri greve gitti

A

lmanya’da 21 Ekim’den itibaren aralarında çok sayıda Türkiyelinin de bulunduğu temizlik işçileri ücret artışı talebiyle süresiz greve başladı. IG-Bau sendikasından yapılan açıklamada, grev kapsamında dün Almanya’nın başkenti Berlin’deki 15 işyerinde yaklaşık 100, Flensburg ve Hamburg’daki 6 iş yerinde yaklaşık 150, Saksonya, Aşağı Saksonya, R heinland Pfalz ve Saarland eyaletlerinde de 100’den fazla temizlik işçisinin greve başladığı bildirildi. Açıklamada, gün içinde diğer bazı işçilerin de iş bırakma eylemine gittiği belirtildi. IG-Bau Berlin-Brandenburg Bölge Müdürü Rainer Knerler, iş verenlerin grevlere karşı hazırlıklı olmamaları için hangi işyerlerinde iş bırakılacağı konusunda ayrı ayrı karar vereceklerini söyledi. Temizlik işçileri için yüzde 8,7 oranında ücret artışı talep eden IG-Bau sendikası doğu

Almanya’daki temizlikçi maaşlarının da batıdakiyle aynı seviyeye çekilmesini istiyor. Grev kararı 860 bin temizlik işçisinin 1 Ekim’de sona eren toplu iş sözleşmesinin yenilenmesi yanında temizlik işçileri için şirket emeklilik sistemi kurulmasını amaçlıyor. 22 Ekim 2009 ✓

D

İngiltere

ünyanın en büyük petrol tekellerinden bir olan Royal Dutch Shell bu yılın başında ortaya koyduğu daralma planı çerçevesinde 5 bin işçinin işine son verdiğini açıkladı. Grubun Genel Müdürü Peter Voser, yılın ilk dokuz ayında işletme miktarının bir milyar azaltıldığını belirterek bundan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Geçen Temmuz ayında Shell petrol grubu üst düzeyi kadro sayısını 750’den 600’e çekerek yüzde 20 azaltmaya gittiklerini açıklamıştı. Grup, yılın başında uygulamaya koydukları plan çerçevesinde 5 bin kişinin işten çıkarıldığını duyurdu. Voser, enerji talebi ve fiyatlarda düzelme işaretleri gördüklerini ancak çok belirsiz kalmaya devam ettiğini ifade ederek, “Hızlı bir canlanma beklemiyoruz” dedi. Shell kapitalistleri bugüne kadar tatlı karlarına kar katan işçileri, bu karları azalınca kapı dışarı ederek milyonlarca işsizlik ordusuna katmakta bir an olsun tereddüt etmemektedirler. Kapitalizm büyük insanlığın geleceğini karartan barbarlıktır. Bu barbarlığın tek alternatifi sosyalizmdir. 29 Ekim 2009 ✓ Kaynak:ANF

Ekim 2009 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Meksika

Gortari yönetiminde başlayan ancak beklenmedik bir dizi olay nedeniyle kesintiye uğrayan neoliberal projeyi yeniden başlatmak için bu saldırıyı başlatmış durumda. Söz konusu olaylar 1989 yılında Demokratik Devrim Partisinin kurulması, 1994 yılında Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusunun önderlik ettiği Chiapas İsyanı, 1994-96 ekonomik krizinin başkan Ernesto Zedillo’yu devirmesi ve nihayet Kurumsal Devrimci Parti (PRI) yönetimindeki tek parti devletinin sonunun gelmesi ve PRI’nın yerini Ulusal Eylem Partisi’nin (PAN) alması olmuştu. Salinas, Meksika Telefon Şirketini (TELMEX), demiryollarını ve Cananea Bakır Şirketini özelleştirmeyi başardı ama işi bitiremedi, enerji sektörü, petrol ve elektrik enerjisi üretiminin mülkiyeti hala devlete ait. Şu anda, yirmi yıllık bir kesintiden sonra, Calderon işi bitirmeye hazırlanıyor.

11


DÜNYADA İŞÇİ EYLEMLERİNDEN GÖRÜNTÜLER... MEKSİKA

ALMANYA

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 138’in İşçi Özel Sayısı • Kasım 2009 • Fiyatı: Türkiye: 0,75 TL · Türkiye Dışı: 1,50 Avro Baskı: Uğur Matbaacılık (0212-501 81 09) Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi 6. Kat A Blok 4 NA 8-10-11-23 · Topkapı - İstanbul • Yayın Türü: Yerel Süreli


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.