Yeni İşçi Dünyası 04_web

Page 1

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Ocak 2010 • Fiyatı: 0,50 TL

Tekel işçilerinin direnişi kararlılıkla sürüyor...

B

in lerce tekel işçisi Ankara’da yeni yılı direniş ile karşıladı. Özelleştirilen Tekel Sigara fabrikalarından, yaprak tütün işletmelerine aktarılan işçiler, sigara fabrikalarının kapatılmasının ardından işlevsiz kalan yaprak tütün işletmelerinin de kapatılacağının açıklanması ile 4-C’li olarak başka kurumlara aktarılmak isteniyor. 12.000 Tekel işçisi ya kölelik şartlarında çalışmak ya da işsiz kalmak tehlikesi ile karşı karşıya. 4 - C 657 say ı l ı Devlet Memurları Kanunu’na eklenen bir madde. Kanunun 4. maddesinin C fıkrası Bakanlar Kurulu tarafından 14.02.2005 tarihinde kabul edildi. Buna göre işçiler sözleşme ile geçici olarak işe alınacak ve eğitim durumlarına göre ücret verilecek. Yasada belirtilen gösterge rakamlarına göre yükseköğrenim mezunu bir işçi 830 TL, lise mezunu bir işçi 750 TL, ilköğretim mezunu bir işçi ise

İÇİNDEKİLER

650 TL, ücret alabilecek. Bu ücrete de herhangi bir ek ödeme vb. yapılamayacak. 4-C kapsamında çalıştırılan işçiler bir yıl içerisinde sözleşmelerine göre 10 veya 11 ay çalıştırılıyorlar. Yasa tarafından geçici personel olarak adlandırılıyorlar. Bu nedenle de 4-C kapsamında çalışan işçilerin sendikaya üye olmaları da engelleniyor. İşçilerin sözleşmelerinin her yıl yeniden yenilenip yenilenmeyeceği de kesin değil. Bu Bakanlar Kurulu’nun kararına bağlı. Bir yılsonunda bütçe açığı veya başka bir gerekçe gösterilerek sözleşmeler yenilenmezse binlerce işçi işsiz kalabilir. 4-C’li olmayı haklı olarak kabul etmeyen işçiler, kazanılmış haklarını korumak ve şimdiki hakları ile birlikte başka kurumlara geçmek istiyorlar. Bu t a lep iç i n g ü n lerd i r Ankara’da direnen işçilere dev-

Tekel işçilerinin direnişi kararlılıkla sürüyor . . . . . . . . . . . . . 1 Türk- İş, Tekel işçileri ve itfaiye çalışanlarıyla dayanışma eylemi yaptı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2 İşte Carrefour işçi adaleti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 Mersin Limanı’nda Toplu İş Sözleşmesi İmzalandı . . . . . . . . 4 2010 Açlık Ücreti belirlendi …. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 Modern simsarlar - “Özel İstihdam Büroları” . . . . . . . . . . . . 6 Direnişçi işçiler dayanışıyor! . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 Sinter Metal işçilerinin direnişi 1 yaşında! . . . . . . . . . . . . . . . 9 Eğitim Köşesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10 Dünyadan İşçi Haberleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

letin güçleri azgınca saldırdı, saldırıyor. İşçiler sadece soğuğa karşı direnmiyor. Devletin saldırılarına, copuna, biber gazına, tazyikli suyuna karşı da direniyor. Tekel işçilerinin mücadelesi egemen sınıfların partileri tarafından da kendi siyasi çıkarları için kullanılmaya çalışılıyor. CHP ve MHP büyük bir ikiyüzlülükle Tekel işçilerinin direnişini AKP’ye karşı kullanıyor, AKP ise işçilerin taleplerini ve direnişini görmezden geliyor. CHP ve MHP’nin iktidarı döneminde de özelleştirmeler vardı, o zamanlarda da binlerce işçi aynı şekilde hak gaspına uğramıştı. Şimdi ise işçi dostuymuş gibi davranıyorlar. Tekel işçileri, sermayenin değişik kesimlerinin sözcülüğünü yapan CHP, MHP vb. partilerin gerici ve işçi düşmanı AKP’den hiçbir farkı olmadığını görmelidirler. Tekel işçilerinin ve bu mücadelenin gerçek dostları, gerçek destekleyicileri işçi sınıfı ve emekten yana olan devrimciler, komünistlerdir. İşçi sınıfı kendi gücüne güvenerek, örgütlenerek, mücadele ederek bu saldırıları geri çevirebilir. Tekel işçileri sınıf hareketini bir nebze olsa da hareketlendirdi. Türk-İş bürokrasisi her hafta Cuma günü bir saat işe geç başlama kararı aldı.

Çeşitli illerde tekel işçilerini destek eylemleri yapıldı/yapılıyor. Bunlara rağmen tekel işçilerinin direnişine, onların sahip olmadıkları nitelikleri affetmek, direnişi abartmak doğru değildir. Tekel işçileri kazanılmış haklarını koruma mücadelesi veriyor. İşleri ve aşları için direniyor. İşçi sınıfı bırakalım siyasi örgütlenmeyi, sendikal anlamda bile örgütlü değil. Sendikal anlamda da örgütlü olmayan sınıf, saldırı savaşı veremez! Tekel işçileri şahsında anda sınıf hareketini belirleyen olgu savunma savaşıdır. İşçi sınıfı yeni haklar almak için değil, kazanılmış olanı savunma savaşı veriyor. Bu savaşın işçi sınıfının geneli tarafından desteklenmediği, sahiplenilmediği sürece de başarıya ulaşma şansı zordur. Kimi lokal savuma eylemlerinde kazanılan başarı, genel olanı ortadan kaldırmıyor. Sınıf hareketinin içerisinde bulunduğu bu olumsuz tabloya rağmen, kazanmanın tek yolu var: mücadele ve örgütlenme! Kazanılmış hakları korumanın, yeni haklar elde etmenin yolu mücadele ve örgütlenmedir. Zafer direnen tekel işçilerinin olacak! Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! 8 Ocak 2010 ✓


Türk- İş, Tekel işçileri ve itfaiye çalışanlarıyla dayanışma eylemi yaptı

T

ü rk-İş ve ona ba ğ l ı İstanbul’daki sendika şubeleri, Tekel işçileri ve itfaiye çalışanlarıyla dayanışma amaçlı bir yürüyüş ve basın açıklaması yaptı. 25 Aralık 2009 Cuma günü saat 18.00’da Mecidiyeköy’deki Cevahir Center önünde toplanan bine yakın kitle AKP’nin İstanbul İl binasına yürüdü. Türk- İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak burada yaptığı basın açıklamasında hükümetin son günlerde uğradıkları haksızlıkları kamuoyu ile pay-

Büroları yasasını çıkarmaya çalışması protesto edildi Çalışanların kıdem tazminatı hak kına dokunulmamasını Asgari ücretin insan onuruna yakışır olmasını, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda sendikaları ciddiye almasını ve hükümetin sendikalara saldırılarına son vermesi istendi. Ülke çapında Ankara’ya gelerek 11 gündür soğuk/yağmur demeden direnen Tekel işçilerine ve ülkenin dört bir yanında direnen işçilerle dayanışma bayrağını yükselten

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Basın açıklamasında belirtilen Tekel, İtfaiye işçilerine ve Demiryolu emekçilerine yapılan saldırıların sadece AKP hükümetinin politikası olmadığını TC kurulduğundan beri -hak aramanın Anayasa ve yasalarında yer almasına rağmen- devletin, dolaysıyla tüm hükümetlerin faşist politikası gereği olduğunu her gün yaşanan onlarca faşist saldırıyla görmek isteyen herkese gösteriyor.

2

laşmak ve taleplerini dile getirmek isteyen işçilere ve emekçilere gaz bombaları ile saldırmasını kınayarak Tekel, itfaiye işçilerinin ve demir yolu işçilerinin yanında olduklarını belirtti. Başbakanın Tekel işçileri için “Yan gelip yatıyorlar” şeklindeki iftirasını kınayarak yıllarca çalışıp Tekeli Tekel yapan Tek Gıda- İş’te örgütlü işçilerin 4/c statüsü denilen düzensiz, örgütsüz, belirsiz ve düşük ücretle yılda 10 ay çalıştırmak istediğini belirtti. Barışçı toplu eylem yurttaşların temel bir hakkı olduğunu bunun suç sayılmayacağını belirten F. Büyükkucak özelleştirmeye kapatmalara ve işsizleştirmeye muhatap sadece Tekel işçileri olmadığını aynı durumla karşı karşıya olan İstanbul İtfaiye işçileri, özelleştirilmeye çalışılan Türkşeker işçileri, kapatılan Taşucu Kağıt İşletmeleri işçileri ve Demiryolu çalışanların tüm işçi ve emekçilerin huzursuz ve endişeli olduğunu söyledi. Açıklamada hükümetin patronların isteğine uyarak “kiralık işçi” ve özel İstihdam

işçi sınıfını selamladığını belirten F. Büyükkucak açıklamada ayrıca hükümetin işçilerin ve emekçilerin taleplerine karşı duyarsızlığını protesto için Türk- İş Başkanlar Kurulu olarak sürekli eylem kararı aldığını belirtti. Buna göre 4 hafta her cuma günü bir saat artırarak geç işbaşı yapma eylemi yapacaklarını, 28 Aralık Pazartesi de 81 ilden Türk- İş’e bağlı sendikaların tüm merkez ve şube yöneticileri Ankara Güven Park’ta buluşacağını ve oradan TBMM’ye giderek sorunlarını siyasi partilere anlatacaklarını söyledi. Ondan sonraki süreçte de 30 Aralık Çarşamba günü ve sonraki her çarşamba günleri Türk - İş Başkanlar Kurulu toplanarak durum değerlendirmesi yapacağını ve yeni eylem türleri ile yol haritasını belirleyeceğini ifade etti. Basın Açıklaması yapılmak istenen AKP İl binasına yaklaştırmayan polisin tavrını “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganıyla protesto eden kitle yürüyüş boyunca da çok kararlı sık sık “Tekel işçisi yalnız değildir!”, “Hükümet is-

tifa!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” “İstanbul susma itfaiyene sahip çık!”, “İşçi memur el ele genel greve!” vb sloganları atıldı. Tü rk- İş ve şubeleri ni n bu eylemine KESK ve ona bağlı Eğitim-SEN, İstanbul Tabipler Odası’ndan tutun TGB (Türkiye Gençlik Birliği), Atatürk Düşünce Derneği’nden EMEP, ÖDP TKP, HKP, İP kendi flama döviz ve pankartlarıyla ile eyleme katılmışlardı. Tabii bu kadar reformist, gerici ırkçı faşist kurumun olduğu bir eylemde sloganlar, döviz ve pankartlarda yazılı olanlar da o denli çeşitlilik gösterecekti, gösterdi. Örneğin bir tarafta “Yaşasın Sınıf dayanışması!” sloganı atılırken diğer taraftan Türk Metal kortejinde tekbir sesleri yükseldi. Diğer taraftan da Türk bayraklarıyla katılan İP,TGB ve ADD gibi şovenlerde “..... Bağımsız Türkiye!” sloganları atıyordu. Genel değerlendirildiğinde esasta eylemin içeriği reformist içerikteydi. Anti- AKP’ci yanı ağır basan özelleştirmelere karşı çıktıkları yerde dev-

let kapitalizminden yana olan bir içeriğin yanında eylemin yer yer gerici ırkçı faşist yanları da vardı. Basın açıklamasında belirtilen Tekel, İtfaiye işçilerine ve Demiryolu emekçilerine yapılan saldırıların sadece AKP hükümetinin politikası olmadığını TC kurulduğundan beri -hak aramanın Anayasa ve yasalarında yer almasına rağmendevletin, dolaysıyla tüm hükümetlerin faşist politikası gereği olduğunu her gün yaşanan onlarca faşist saldırıyla görmek isteyen herkese gösteriyor. Biz YDİ ÇAĞRI olarak sömürülen işçi ve emekçilere ezilenlere çağrımız bu hak gasplarına, büyük patronların ve onların devletinin anda hükümeti aracılığıyla bu faşist saldırılara karşı mücadele etmek için birleşmeli örgütlenmeliyiz. Direnenlerin bizim için de direndiğini unutmamalıyız. Yalnız reformistlerden bir tek farkla yapmalıyız bu mücadeleyi: Kendi düzenimizi kurmak için verdiğimiz mücadelenin gelişmesine, güçlenmesine hizmet edecek şekilde...! 27 Aralık 2009 ✓


B

ir CarrefourSA işçisinin kaleme aldığı mektup, bu firmadaki çalışma koşullarına ilişkin “görülmeyen” kimi gerçekleri gün ışığına çıkarttı. İşçi okuyuculara, “Siz gelir sepetlerinizi doldururken, bizi pek fark etmezsiniz, ama zor şartlarda çalışırız. Yediğimiz yemek, yemek değil, yemdir. Size rica ederiz bazen, ‘Havalandırmanın çalışmasını isteyebilir misiniz’ diye. Hem sizden, hem şeften, hem patrondan azar işitiriz. Baktığımız reyonda günde 180 milyarlık alışveriş yapılır, ama biz asgari ücrete talim ederiz…” diye seslenirken, Carrefour’da yükselmenin sırrının altındakini ezmekten geçtiğini ifade etti. Hakaret, küfür, fiziksel şiddet… Güler Sabancı’nın, dünyanın en güçlü 65’inci kadını seçilmesinin hemen ertesinde RED dergisin Eylül sayısında yayımlanan mektup, büyük alışveriş merkezlerindeki çalışma koşullarına ilişkin okuyuculara bir fikir verdi. İşçi, “sepeti dolduruyorsunuz ya…” başlığıyla yayımlanan yazısında, yaklaşık 1,5 yıldır CarrefourSA’da çalıştığını belirterek, “Kurumsallaşmanın bizim değil, onların lehine olduğunu anladım. Burada inanılmaz disiplinli bir sistem var ve işçi bu sistemin en önemsiz parçası. Raflardaki ürünler bizden daha değerli. Yapılan en ufak yanlışlıklarda dahi yaptırımla karşılaşıyoruz” diye yazdı. Kendilerinden bir makine gibi çalışmalarının beklendiğini kaydeden işçi, yoğunluğun fazla olduğu saatlerde küfürle, hatta fiziksel şiddetle dahi karşılaştıklarına dikkat çekiyor. Her türlü olumsuzluğu sineye çekip çalışmak zorunda kalıyorlar. İnsanlar ise müşteri olmalarından kaynaklanan bir “hak”la işçilere saldırabiliyorlar. Şef ler kanunsuzluğa itiyor, güvenlikler işçilerin açığını kolluyor Klimalar yaz aylarındaki sıcak havaya karşın müşteri yoğunluğuna göre açılıyor. İşçilerin klimaların açılması için müşteriler-

Yaklaşık 10 yıldır sürdürülen sendikalaşma çabası, ancak 2007’nin başında sendikanın yetki almasıyla sonuçlanabilmiş. Önceden işçiler sendikalaşma hakkında konuşamazken, şu an bu aşılmış durumda. Çalışanların çoğu sendikalı. Sendika çalışanlar arasındaki, “Harran”, firma ise “C4” olarak anılıyor. den görevlileri uyarmaları yönünde rica ettikleri de oluyor. Yasal olmamasına ve bir kaza durumda tazminatsız işten çıkarma nedeni olmasına karşın, işçiler şeften azar işitmemek için kimi zaman ürünleri raflara tırmanarak indirmek zorunda kalıyor. Bu arada firmanın güvenliği ise işçilerin kurallara uyup uymadıklarını kontrol ediyor. İşçinin anlatımıyla, “Bir taraftan şefler kanunsuzluğa iterken, güvenlikler de işçilerin açığını kolluyor.”

Taşeron taşeronluğunu yapıyor Tahmin edileceği gibi temizlik, güvenlik, yemekhane işleri taşeron şirketlere devredilmiş durumda. Böylelikle Carrefour firma kendi personelini giderek azaltıp, daha çok firmanın gönderdiği elemanları çalışma yoluna gidiyor. Bu işçilerin ise çalışma koşulları çoğu zaman sigortasız ve sendikasız olmaları nedeniyle daha da kötü. Bu işçiler Carrefour personelinin verdiği her emre uymak zorundalar. Yemekler önemli

bir sorun İşçinin yemeklerle ilgili deneyimleri de Sabancı’nın 65’inci konumunu açıklar nitelikte: “Yemekler önemli bir sorun. Mağaza müdürümüzün haftada bir görüntü olsun diye yediği yemekleri biz her gün yemek zorunda kalıyoruz. Carrefour’un ‘Kaynağından kalite’ sloganı, bizim yemekhaneye pek uğramıyor. Yemekler bazen o kadar kötü oluyor ki, para verip dışarıda yemek zorunda kalıyor.” Altta kalanın canı çıksın düzeni Firmadaki hiyerarşi ise altta kalanın canı çıksın düzenini anımsatıyor: “Carrefour’da yükselmenin sırrı altındakini ezmekten geçiyor. Kademeli olarak ekip, reyon ve sektör şefleri var. Herkes sırasıyla birbirini eziyor ve en çok ezilenler en alttakiler oluyor. Şefler üstünün gözüne girebilmek için işçilere olağanüstü baskı uyguluyor. Temizlik yapmak gibi işçilerin görevi olmayan işler de onlara yaptırılıyor”. Yaklaşık 10 yıldır sürdürülen sendikalaşma çabası, ancak 2007’nin başında sendikanın yetki almasıyla sonuçlanabilmiş. Önceden işçiler sendikalaşma hakkında konuşamazken, şu an bu aşılmış durumda. Çalışanların çoğu sendikalı. Sendika çalışanlar arasındaki, “Harran”, firma ise “C4” olarak anılıyor. Kullanılmış ürünler satılıyor! Mektupta firmaya ilişkin ilginç ama önemli bir ayrıntıya daha yer veriliyor: “Carrefour’un uluslararası bir marka olması müşterilere inanılmaz bir güven veriyor. Ancak durum sanıldığı gibi değil. İade güvencesiyle kalitesine bakılmadan alınan ürünler tekrardan silinip paketlenip müşteriye iade ediliyor! Kullanılmış epilasyon aletleri, çalışmayan onlarca DVD bunlardan sadece bazıları. Kuru gıda reyonunda çalışan arkadaşımın ısrarlarına rağmen böceklenmiş pirinç müşterilere bir güzel satıldı. Carrefour’un genel mantığı aslında bu yönde çalışıyor. Düzgün görünüyorsa sat!” (İnternetten alınmıştır) 5 Ocak 2010 ✓

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

İşte Carrefour işçi adaleti...

3


Mersin Limanı’nda Toplu İş Sözleşmesi İmzalandı

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Y

eni Dünya İçin Çağrı okurları Mersin Limanı’ndaki direnişi bu sayfalarda okudular, haberdar oldular. TÜMTİS önderliğinde sendikal haklarını elde etmek için örgütlenen işçileri, patron kapı dışarı etmişti. Buna karşı direnen ve tekrar işlerine dönmek için her türlü baskıyı göğüsleyen, direnen Akan Sel işçileri, tekrar işlerine dönerek ilk zaferlerini kazanmışlardı. Akan Sel işçileri bu zaferlerini 21 Aralık’ta imzalanan TİS’le pekiştirdiler. Sırada yine bir taşeron firma olan MPO’da çalışan TÜMTİS’te örgütlü işçilerin toplu sözleşme süreci var. Mücadele devam ediyor. Aşağ ıda TÜMTİS Genel Sekreteri Gürel Yılmaz ile bu sürece ilişkin yaptığımız söyleyişiyi yayınlıyoruz.

Gürel Yılmaz 4

YDİ Çağrı: Mersin Limanı özelleştirildikten sonra, siz tekrar TÜMTİS olarak 2008 Ekim ayından başlayarak tekrar Liman’da örgütleme faaliyetlerine giriştiniz. Sizin işkolunuzda olan Akan Sel’de işçilerin büyük çoğunluğunu sendikanıza üye yaparak yetki başvurusunda bulundunuz. Bir direniş süreci yaşadınız. Ve nihayet Toplu İş Sözleşmesini imzaladınız. Bu süreci bize anlatır mısınız? Gürel Yılmaz: 2008 yılının Ekim ayının sonlarına doğru Liman da yükleme, boşaltma ve taşıma işlerini yapan Akan Sel Nakliyat adlı taşeron firmada örgütlenmeye başladık. Yasanın aradığı gerekli çoğunluğu sağlayarak 30 Aralık 2008 tarihinde, Toplu Sözleşme için bakanlığa yetki başvurusunda bulunduk. Tabii özelleştirme ile sendikasız bırakılan Liman da yeniden sendikanın örgütlenmesini istemeyen işverenler, buna sessiz kalmadılar. 5 Ocak tarihinde başlatılan işçi kıyımı, en son 192 arkadaşımızın işten atılmasına kadar vardırıldı. 6 Ocak 2009 tarihinde Liman önünde yaptığımız basın açıklaması ile Liman önünde, fiilen üyelerimiz yeniden işlerine dönene kadar direniş başlatıldı. Ve Mayıs ayının sonlarına doğru, ana firma yetkilileri, hem direnişteki üyelerimizin kararlılığı hem Mersin emek demokrasi güçlerinin

destek ve dayanışması, üyelerimizin eş ve çocuklarının bütün eylemlere katılımı, uluslar arası üst örgütümüz ITF’nin bu sorunu uluslar arası sendikal harekete taşıması, oralarda da destek ve dayanışmaların da yoğunlaşması sonucu, sürekli görüşme taleplerimizi geri çeviren ana firma yetkilileri sendikamızla görüşmek durumunda kaldılar. Bu direniş ve sendikamızın kararlı duruşu karşısında geri adım atan işveren, işten çıkarılan bütün üyelerimizi işbaşı yaptırdı. Ayrıca Akan Sel nakliyatta da sendikamızın toplu sözleşme için başvuru yetki süreci tamamlanmış oldu. Geçtiğimiz 21 Aralık 2009 tarihinde de Akan Sel Nakliyatta sendikamız toplu sözleşme imzaladı. Burada çok önemli bir noktaya işaret etmek istiyorum. Akan Sel nakliyatta sürdürdüğümüz toplu sözleşme görüşmelerinin her oturumuna farklı farklı üyelerimizi kattık. Daha çok direniş çadırında olan üyelerimiz toplu sözleşme masasında işverenlere karşı taleplerimizi dile getiren bir pozisyona geldiler. Buda mücadelenin, dayanışmanın, sahip çıkmanın doğru tutumu aslında kazanabilmenin somut bir göstergesi oldu. Bir ay önce, 5 ay önce direniş çadırında olan üyelerimiz, toplu sözleşme masasına gelerek, hem işlerini yeniden kazanarak, hem de, toplu sözleşme ile ekmeklerini, çalışma koşul-

larını, iş güvencelerini sağlayarak, bu süreci devam ettireceklerini gösterdiler. YDİ Çağrı: İmzalanan bu sözleşmenin en önemli kazanımı nedir? Gürel Yılmaz: Sözleşmenin kazanımlarına gelirsek; tabi Türkiye de toplu görüşmelerde genel geçerli olan şey yüzde kaç zam alındığı ile ilgilidir. Doğaldır bu. Sonuçta çalışanlar yaşamlarını aldıkları ücretle sürdürüyorlar. Ama bir toplu sözleşmeyi sadece ücretle değerlendirmemek gerekiyor. Toplu sözleşmenin esas kazanımı bize göre iş güvencesi olmalıdır. İş güvencesini içermeyen bir toplu sözleşmenin ücreti ne kadar yüksek olursa olsun, o ücrette yararlanabilecek güvenceniz olmaz. Bundan dolayı biz yaptığımız bütün toplu sözleşmelerde iş güvencesine özel önem veriyoruz. Hem disiplin kurulunun oluşumunda, hem de kurulun kararları ile ilgili, sendikamızın talepleri kabul edilmeden de toplu sözleşmeleri bitirmemeye gayret ediyoruz. Örneğin Akan Sel nakliyatta biten toplu sözleşmemize bir maddeye göre disiplin kuruluna katılan üyelerin tamamının oy birliği olmadan üyelerimizin işten çıkarılma şansı yoktur. Ola ki işveren, böyle bir karar olmadan işten çıkarmaya yeltenirse, tüm haklarının dışın da 20 aylık brüt ücreti tutarında tazminat ödemeye mahkûm ediliyor. Buda bizim, toplu sözleşmemizin önemli kazanımlarından, düzenlemelerinden biri. Yine 12 saatlik çalışma günü, 8 saat’e düşürülmüştür. 14 günlük yasal izin sürelerine, bir hafta eklenmiştir. İhbar yasal sınırlarına birer hafta eklenmiştir. Yasal olarak 30 günlük ücretler üzerin de ödenmesi gereken kıdem tazminatı, 35 güne çıkarılmıştır. Yine birinci yıl yüzde 23, ikinci yıl yüzde 15 zam alınmıştır. Genelde sendikalar toplu sözleşme yaptıktan sonra, üyelerinin karşısına biraz utanarak çıkarlar. Ama biz toplu sözleşmenin bütün süreçlerine, üyelerimizi kattığımız, bilgilendirdiğimiz için, çok rahat bir ortamda, toplu


Akan Sel’de çalışan işçiler duygu ve düşüncelerini anlattılar

YDİ Çağrı: Nihayet TİS imzaladınız. Düşüncenizi alabilir miyim? Battal Yalçın: Teşekkür ediyorum. Sözleşmemiz bitti. Ama bizim için buruk bir sevinç oldu. Özellikle MPO’dan arkadaşlarda TİS imzalamadan, bu iş bitti saymıyoruz. Mücadelemiz MPO’dan arkadaşlarımızda TİS imzalayana kadar devam edecek. Şerif Çelik: Sendikamız Liman’a girerek ilk adımını atmıştır. Sözleşmemizi imzaladık. Limanda sendikalı olarak çalışmada kararlıyız. MPO’dan arkadaşlar da TİS imzalayana kadar mücadele devam edecek. Şerif Durduran: Sözleşmeyi imzaladık. MPO’da sözleşme imzalanmadı. Başkanlarımız şu anda uğraşıyorlar. Mücadeleye devam. YDİ Çağrı/Mersin 26.12.2009 ✓

2010 Açlık Ücreti belirlendi !

Türkiye’de 11.9 milyon yoksul var

A

s g a r i Üc re t Te s pit Komisyonu 2010 için geçerli olacak asgari ücreti belirlemek için 10 Aralık 2009’da toplandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda yapılan toplantıların ardından asgari ücret açıklandı. 1 Ocak 2010’dan itibaren geçerli olacak asgari ücret şöyle: Asgari ücret, 16 yaşından büyükler için yılın birinci 6 ayında yüzde 5.2 artırılacak. Böylelikle brüt 729, net 577.01 liraya yükselecek. Yılın ikinci 6 ayında , 16 yaşından büyükler için yüzde 4.3 oranında artırılacak. Böylece brüt 760.50, net 599.58 lira olacak. Asgari ücret, 16 yaşını doldurmamış işçiler için 2010’un birinci 6 ayında brüt 621, net 499.62 liraya, yılın ikinci 6 ayında ise brüt 648, net 518.97 liraya çıkacak. A s g a r i Ü c r e t Te s p i t Komisyonu 5’i işçi, 5’i işveren ve 5’i hükümet temsilcisi olmak üzere toplam 15 kişiden oluşuyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçi tarafını Türk-İş, işveren tarafını ise TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) temsil ediyor. En az 10 üyenin katılımının sağlanması gereken komisyonda karar oy çokluğu ile alınıyor. Oyların eşit olduğu durumlarda ise Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na başkanlık eden üye hangi tarafta ise o taraf çoğunluk sayılıyor. Ayrıca komisyona başkanlık edecek kişiyi de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tespit ediyor. Komisyonun 10 Aralık’ta yapılan birinci toplantısının

ardından ‘oynanan oyunun parçası olmamak ve hükümeti protesto etmek için’ görüşmelerden çekildiğini duyuran Türk-İş yaptığı açıklamada şunları dile getirdi: “Siyasal iktidar, demokratik gelenekleri ve sosyal diyalog yaklaşımını bir yana bırakarak, önceden belirlenen asgari ücreti dayatmak yolunu tercih etmiştir. 2010 yılında geçerli olacak asgari ücret güvenilir, objektif ve bilimsel veriler yerine hükümetin keyfi yaklaşımı ile belirlenmiştir. İşveren kesimi temsilcileri de bu sorumluluğa ortak olmuştur. İnsanca bir yaşama düzeyi sağlamaktan uzak, ‘açlık ücreti’ bile değildir. Çalışanların yoksulluğunu yaygınlaştıracaktır.” Güya işçi tarafı olarak komisyonda yer alan Türk-İş’in, sanki bundan önceki yıllar için belirlenen asgari ücretin tespitinde başka yöntemler uygulanıyormuş gibi açıklamalarda bulunması aslında gerçeklerin çarpıtılmasından başka bir şey değildir. İşçi, işveren ve işvereni temsil etmekle görevli(!) hükümetten oluşan 15 kişilik Asgari Ücret Tespit Komisyonu 6 ayda bir masaya oturarak, emekçiler açısından sürünme ücretinden başka bir anlama gelmeyen asgari ücreti belirlemek için görüşmelerde bulunur. Bu görüşmeler, sonucu baştan belli olan görüşmelerdir. Sözde pazarlık yapmak için toplanıldığı görüşme masasında; işçi tarafı 10 kişiye karşılık, 5 kişiyle -Türk –İş ne kadar işçi tarafı ise o kadar!- “temsil” edilir. İşçi tarafını temsil eden 5 kişinin Türk-İş’ten oluşması aslında bu komisyonda

gerçek anlamda işçiyi temsil eden bir tarafın olmadığı anlamına gelmektedir. Fakat bir an için mücadeleci sendikacılığı savunan bir Türk-İş olduğunu varsayalım! Beş kişiyle nasıl bir pazarlık gücü sağlanabilir? Varsayalım ki işçi tarafını “temsilen“ Türk-İş’ten katılan beş kişi çok sıkı bir “pazarlık” sonucu komisyonda yer alan 10 kişilik işveren-hükümet temsilcilerini ikna etti ve masadan “başarıyla” kalktı! Burada alınan kararın da bir geçerliliği yoktur. Çünkü son sözü hükümet söylemektedir… Peki, o zaman bu görüşmelerin anlamı nedir? En büyük toplu görüşme olarak adlandırabileceğimiz “asgari ücret tespit görüşmeleri”, bırakalım işveren-hükümet tarafına az olsa da geri adım attırıcı bir yapıda olmasını, herhangi bir uzlaşmazlık durumunda bile emekçiler, yasal olarak kullanabilecekleri herhangi bir silaha (örneğin grev), yaptırım gücüne sahip değildir. Yani neresinden bakılırsa bakılsın Asgari Ücret Tespit Komisyonu devletin ve patronların çıkarlarını savunan, emekçi yığınları bütünüyle aldatma ve oyalama üzerine kurulmuş bir komisyondur. Eğer açlık sınırı 1000 lirayı geçmiş, yoksulluk sınırı 2500 liraya dayanmış ise ve egemenler ezilenleri bu gülünç ücretlere hala kolaylıkla razı edebiliyorlarsa, demek ki Nazım’ın dediği gibi: ‘demeğe de dilim varmıyor ama- kabahatin çoğu senin, canım kardeşim’.

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

sözleşmenin sonuçlarını üyelerimizle paylaştığımız toplantılarda da korkunç bir coşku hakimdi. Üyelerimizin büyük çoğunluğu, ilk kez sendikalı olmanın, ilk kez toplu sözleşmeli düzende çalışmanın hakkını elde etmişlerdi. Bu onlar açısında çok önemliydi. Tabi bizim açımızdan da çok önemli. Mersin Limanın da özelleştirme ile sendikasız örgütsüz bırakılan işçilerin, yeniden örgütlenebileceğinin, yeniden toplu sözleşme düzeninin kurulabileceğinin önemli bir örneğini oluşturduk. İsteğimiz bu örneğin, özelleştirmeyle sendikasız bırakılan, bütün kamu kurumlarından çalışan işçilere bir ışık tutması, güç vermesi, onların da örgütlenebilmelerinin yollarını aramaya başlamalarıdır. Biz sendika olarak üzerimize düşen sorumlulukla bugüne kadar davrandık. Bundan sonra da bu sorumlulukla davranmaya devam edeceğiz. Tabi Liman da henüz işimiz bitmedi. Öncelikli olarak üyelerimizin çalıştığı, taşeron bir firma olan MPO’dan çalışan üyelerimizin de sözleşmeden yararlanmasını sağlayana kadar, Liman da bütün çalışanlar sendikalı, toplu sözleşmeli bir düzene kavuşana kadar, Mersin’deki mücadelemizi devam ettireceğiz. YDİ Çağrı: Teşekkür ederim Gürel Yılmaz: Ben de teşekkür ederim.

5 Ocak 2010 ✓ 5


Modern simsarlar “Özel İstihdam Büroları”

İşçi kiralayan işveren, işçiye karşı hiçbir sorumluluk taşımayacak. Yaşanabilecek herhangi bir iş kazasında oluşan zararı istihdam bürosu karşılayacak. İşçinin asıl işvereni, kiralayan büro olacak. Özel istihdam bürosu kiraladığı işçinin sigortasını ödese de, işçinin kıdem tazminatı hakkı olmayacak. Kanun kıdem tazminatı ile ilgili herhangi bir düzenleme yapmıyor.

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

E

6

gemenler, işçi sınıfının andaki güçsüzlüğünden faydalanarak saldırılarını gün geçtikçe arttırıyor. Bu saldırının son halkası işçi sınıfının modern köleler haline getirilmesi anlamına gelen Özel İstihdam Büroları. Özel İstihdam Büroları ile ilgili ilk düzenleme, 2003 yılında çıkartılan 4857 sayılı yeni İş Kanunu’na konulmak istenmiş, fakat işçi sendikalarının yoğun tepkisi üzerine yasa metninden çıkarılmak zorunda kalınmıştı. Fakat buna rağmen bu yasa ile Özel İstihdam Bürolarının hukuki altyapısı oluşturulmuştu. Örneğin yasanın 90 maddesinde, ‘İş arayanların elverişli oldukları işlere yerleştirilmeleri ve çeşitli işler için uygun işçiler bulunmasına aracılık görevi, Türkiye İş Kurumu ve bu hususta izin verilen özel istihdam bürolarınca yerine getirilir’ hükmü getirildi. Ancak aynı yasanın 7. maddesinde, ‘geçici iş ilişkisi kurma’ yetkisi sadece işverene veriliyor, aracı konumundaki özel istihdam bürolarına bu yetki verilmiyordu. Örneğin bir inşaat firmasının elindeki dozer operatörünü geçici olarak bir başka işverene kiralamasına olanak sağlıyordu. Özel İstihdam Büroları ile ilgili düzenleme, patron örgütlerinin sıkıştırması sonucu 2009’da yeniden gündeme getirildi. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) tarafından hazırlanan 3 Kasım 2008 tarihli “Küresel Krize Karşı Alınması Gereken Tedbirler” başlıklı raporun 7. sayfasında şöyle deniyor: “İş Kanunu’nda değişiklik yapılarak özellikle

yeni istihdam imkânı sağlayacak ‘özel istihdam büroları aracılığıyla dönemsel çalışma’ yasalaştırılmalı.” Patronların dikte ettiği yasal değişiklik 25 Haziran gecesi sabaha karşı saat 03.00’de meclisten geçti.

ise parayı, daha doğrusu komisyonunu, işçiyi kiraladığı şirketten alacak. Örneğin işçi kiralayan (işçi satan demek daha doğru!) istihdam bürosu, işverene 1000 TL’ye kiraladığı işçiye 800 TL verecek. 200 TL’sini

lokavt olması ve özel istihdam bürosunun işçiyi bu süre içerisinde başka bir işyerinde istihdam edememesi halinde, işçinin asgari ücretten az olmamak üzere sözleşmede belirtilen ücretinin yarısını ödemek zorunda kalacak. Kiralık işçi uygulaması kamu kurum ve kuruluşlarında geçerli olmayacak, sadece özel firmalar işçi kiralayabilecek. Yapılan araştırmalara göre şi md iye k ada r 26 4 f i r ma İŞKUR’dan özel istihdam bürosu kuruluşu için izin aldı. Ancak bunların 91’inin izinleri çeşitli sebeplerle iptal edildi.

Özel İstihdam Bürosu işçiler için ne anlama geliyor?

Bu yasaya göre 20 bin TL’yi bankaya teminat olarak yatıran bir kişi (kimi kaynaklara göre12 bin 800 TL) “Özel İstihdam Bürosu” açabilecek.

Özel İstihdam Bürosu ne yapacak? Özel istihdam büroları, şirketlere kiralık işçi verebilecek. İşçiler iş sözleşmelerini özel istihdam bürolarıyla yapacaklar ve maaşlarını da buradan alacaklar. Özel istihdam bürosu

kendi cebine indirecek. İstihdam bürosunun işçi kiraladığı işyerinde çalıştırılan kiralık işçi sayısı, o işyerinde çalışan işçilerin dörtte biri kadar olabilecek. Aynı işçi için, aynı işverenle yapılacak geçici sözleşmelerin toplam süresi 18 ayı aşamayacak. Eğer bu süre aşılmışsa devredilen işverenle işçi arasında ‘belirsiz süreli iş sözleşmesi’ kurulmuş sayılacak. Yani kiralanan işçi, kiralandığı işverenin asli işçisi durumuna gelecek. Devredilen işyerinde grev ve

Yeni yasa ile bürolar işçilerle geçici iş sözleşmesi yapıp onun rızası olmadan istediği şirkete kiralayabilecek. Kiralanan işçinin itiraz etme hakkı olmayacak. İşçiler tıpkı amele pazarları ve köle pazarındaymışçasına alınıp satılacak. Patronlar işçileri daha kolay işe alıp daha kolay işten çıkartabilecek. İşçi kiralayan işveren, işçiye karşı hiçbir sorumluluk taşımayacak. Yaşanabilecek herhangi bir iş kazasında oluşan zararı istihdam bürosu karşılayacak. İşçinin asıl işvereni, kiralayan büro olacak. Özel istihdam bürosu kiraladığı işçinin sigortasını ödese de, işçinin kıdem tazminatı hakkı olmayacak. Kanun kıdem tazminatı ile ilgili herhangi bir düzenleme yapmıyor. İşveren için ekstra gider anlamına gelen, yapılacak iş için


nüyorsunuz, sadece bir iki gün için sigorta yapacak değilsiniz ya ama ya iş sırasında başlarına bir kaza gelirse? Biz sizin talebinize, uygun, deneyimli, kendi araç gereçleriyle gelen işçiler arz ederek cevap veriyoruz. Kiralama şirketi tarafından sigortalanmış, vergi yükümlülüğü de kiralama şirketi tarafından üstlenilmiş işçiler bunlar. Onları, birkaç gün, bir gün ya

da sadece bir saat için talep ediyor olabilirsiniz. Dilerseniz yaptıkları işi denetleyebilirsiniz. Fabrika sahipleri, eğer talep edildikleri anda işsiz olursa, istedikleri işçiyi kiralama şansına sahiptir. Maliyetiniz kiraladığınız iş-

çinin niteliklerine göre değişir. Ödeme için master, visa kartın yanı sıra ödeme çekleri de kabul edilir. Kiraladığınız işçinin performansından memnun kalmazsanız, kiralamanın ilk saatinde bizi arayın ve kiralama sözleşmesini iptal edin. Bu ilk iş saati size fatura edilmeyecektir. Hakkında tekrarlayan şikayet bulunan işçilerin firmamızla ilişiği bitirilir.”

Dünyadan örnekler Demokrasinin ve insan haklarının beşiği olarak yutturulmaya çalışılan Amerika ve Avrupa’da, kiralık işçi modeli

çok uzun süreden bu yana uygulanan ve giderek yaygınlık kazanan bir yöntem. Almanya’da şu anda yaklaşık 650 bin dolayında kiralık işçi bulunurken, Almanya İktisadi Araştırmalar Enstitüsü 2017 yılında bu sayının 5 milyonu geçeceğini tahmin ediyor. Yine Almanya’da bazı iş kollarında kiralık işçi sayısı, o işyerindeki asıl işçi sayısının yüzde 20-30’una ulaşmış durumda. Bu nedenle kiralık işçi sorununu, Avrupa sendikaları en önemli sorunlarından biri olarak tespit ediyor.25 Haziran gecesi meclisten geçirilen ve Cumhurbaşkanına gönderilen yasa, Cumhurbaşkanının kısmi vetosu ile meclise geri gönderildi. Şimdi mecliste tekrar görüşülecek ve büyük ihtimalle de yasalaşacak. Bu yasa, patronların isteği doğrultusunda çıkarılan, patronların daha fazla karı için işçilerin daha fazla sömürülmesi, sosyal haklardan yoksun bırakılması, örgütlülüğünün ortadan kaldırılması, zaten son derece zor olan çalışma koşullarının daha da zorlaştırılması; kısacası işçi sınıfının modern köleler haline getirilmesi yasasıdır. Fakat ne yazık ki bugün işçi sınıfı, ne çıkarılmak istenen bu yasayı nede her gün işçi ve emekçilerin aleyhine çıkarılan yasaları ve uygulamaları geri püskürtecek güce ve bilince sahip değildir. Ne zaman ki işçi sınıfının önderleri tarafından bu bilinç taşınır, sınıf bilinçli bir işçi sınıfı yaratılır, işte o zaman burjuvazi ve onunla birlikte bütün yasaları da tarihin çöplüğüne atılabilir. 9 Ocak 2010 ✓

YENİ SİTEMİZİ ZİYARET ETTİNİZ Mİ? www.yid.ydicagri.org

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

malzeme temini ya da işle ilgili eğitimin verilmesi vs. ile işveren ilgilenmeyecek. Bunlar özel istihdam büroları tarafından karşılanacak. İşveren fabrikalarındaki belirli alanları tasfiye edecek. Örneğin orada 1.000 liraya işçi çalıştırıyorsa, aynı işi özel istihdam bürosundan kiralayacağı işçi ile 800 liraya yaptıracak. Patron, çalıştırdığı işçilere “Ya sizi çıkarırım, ya da daha düşük maaşla özel istihdam bürosunun elemanı olun, aynı işi yapmaya devam edin” diyecek. İşini kaybetmek istemeyen işçiler düşük maaşa razı olup bu teklifi kabul etmek zorunda kalacak. Kiralık işçilerin sendikal örgütlülüğü imkansız hale gelecek. Çünkü her işkolu ve sektör için işçi kiralama ve satma işini yürütecek özel istihdam bürolarının işkolu belirsiz. Kiralanan işçilerle kiralayan işyerinin işçileri arasında ücret, örgütlenme ve diğer çalışma koşulları açısından doğacak eşitsizlik, işçiler arasında ayrışmaya, kiralanan işçilerin dışlanmasına neden olacak. Böylelikle işçilerin birlikte mücadelesi imkansız hale gelecek. Bir işçi kiralama şirketi tarafından internette yayınlanan aşağıdaki ilan, işçilerin her türlü haktan yoksun, nasıl bir eşya gibi alınıp satılabileceğine ibretlik bir örnek oluşturuyor: “Mülkiyeti size ait olan bir fabrikada işlerin görülmesini istiyorsunuz. Taşeronlar işi çok pahalıya yapıyor. Halbuki sadece birkaç gün ya da yalnızca birkaç saat çalışacak işçileri bulsanız işiniz tamam. Yakınınızdaki fabrikada çalışan işçileri ödünç almayı düşü-

7


Direnişçi işçiler dayanışıyor!

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

İ

8

stanbul Esenyurt”ta oluşturulan ve içerisinde çok sayıda devrimci ve demokrat grubun yer aldığı Direnişçi İşçilerle Dayanışma Platformu bir süredir grev ve direnişte olan işçilerle dayanışmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenliyor. Bu etkinliklerin sonuncusu Platformun, Belediye İş Sendikası 2 Nolu Şube ile birlikte düzenlediği etkinlik idi. Etkinlikte, anda grev ve direnişlerde bulunan işçiler bir araya getirilerek onların yaşadıkları mücadele süreci, çıkardıkları dersler ve yaşadıkları sorunlar paylaşılarak ortak çözümler üretilmesine olanak sağlandı. 26 Aralık saat 17’de Güney Kültür Merkezi’nde ‘İşsizliğe, yoksulluğa, sendikasızlaşt ır maya , i ş te n at mal ara karşı DİR ENEN İŞÇİLER BULUŞUYOR.’ adı altında düzenlenen etkinliğe, bir yılı aşkın bir süredir grevde bulunan Sinter Metal işçileri, 4 ayı aşkın bir süredir direnen Esenyurt Belediye işçileri ve Entes işçisi kadın arkadaş katıldı. Toplantıya katılması öngörülen Desa, IBM ve Sabiha Gökçen işçileri toplantıya katılamasalar da toplantıya katılan işçiler açısından bir ilk olan böylesi bir dayanışma toplantısı oldukça verimli geçti. Toplantıda ilk olarak Belediye İş Sendikası 2 Nolu Şube Başkanı Hasan Gülüm’e söz verildi. Gülüm, tüm katılımcıları selamladıktan ve direnişteki belediye işçileriyle dayanışma içerisinde olan tüm kesimlere teşekkür ettikten sonra Esenyurt Belediye direnişinin kendileri için okul olduğunu, işçi sınıfı mücadelesinin keskinleştiğini ve 2010 yılının bu anlamda önemli bir yıl olacağını belirterek birlikte mücadelenin önemine vurgu yaptı. Bugünkü sendikaların işçileri örgütleyecek durumda olmadıklarını ve çalışanların %95’inin sendikasız olduğunu dile getirdi. Türk İş’in Tekel işçilerine sahip çıkmadığını belirterek Tekel işçileri şahsında yaşanan iktidar dalaşına değindi. Türkiye’deki sendika konfederasyonlarının tepesindekilerin ezici bir çoğunluğunun işçi sınıfı ile alakaları olmadığını, işçilerin kendi yönetimleri için müca-

dele etmeleri gerektiğini dile getirdi. Konuşmasının sonunda işçi sınıfı açısından eksikliği en fazla hissedilen yanın birlikteliğin olmaması olduğunu ve mücadelenin başarısı için birliğin güçlendirilmesinin şart olduğunu vurguladı. Toplantıya konuşmacı olarak davet edilen Birleşik Metal İş Örgütleme Uzmanı Hasan Arslan ise içinde bulunduğumuz kapitalizmin krizine değindikten sonra krizin burjuvazi açısından aynı zamanda bir yenilenme anlamına geldiğini, bir yandan kriz yaşanırken bir yandan da özellikle gelişmekte olan ülke ekonomilerinin büyümeye devam ettiğini, bu anlamda büyümede bir yavaşlamanın söz konusu olduğunu söyledi. Kapitalizmin kriz içerisinde olmasının onun kendiliğinden yıkılacağı anlamına gelmediğini belirterek örgütlülüğün önemine vurgu yaptı. Bu alanda özellikle sol devrimci kesim içerisinde yer yer yanlış pratiklerin sergilendiğini, çoğu zaman dar grupçu çıkarların ön plana çıktığını ve bu yaklaşımların işçi sınıfının örgütlenmesini niyetten bağımsız olarak sekteye uğrattığını dile getirdi. Arslan, konuşmasının devamında sendikal örgütlenmenin başarıya ulaşabilmesi için nasıl bir yol ve yöntemin izlenmesi gerektiğini kısaca ortaya koyarken, sendikal örgütlenmenin aslında gizli bir örgüt kurmaktan pek farklı olmadı-

ğını dile getirdi. Hasan Arslan, anda yürüyen direnişlerden Sinter Metal direnişine değindikten sonra direnişlerin başarıya ulaşabilmesi için olmazsa olmazların başında ekonomik dayanışmanın geldiğini vurguladı. Direnişte olan işçilere sendikanın yeterli desteği sağlayamadığı, ciddi anlamda bir dayanışma fonunun olmadığı ve çevreden ciddi bir maddi desteğin gelmediği yerde grev ve direnişlerin sürdürülmesinin büyük özveri istediğini belirterek maddi destek sorununun çözülmesi gereken çok önemli bir sorun olduğunu söyledi. Daha sonra söz alan diğer konuşmacılar ve konuşan direnişçi işçiler de ekonomik dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu örneklerle ortaya koydular. Hasan Arslan konuşmasının devamında, sendikalı işçiler arasında önemli bir bölümünün sendikalı olduklarını fakat aslında örgütlü olmadıklarını kaydederek işçilerin öz örgütlenmelerinin yaratılmasında işyeri komitelerinin önemine vurgu yaptı. Konuşmasının sonunda ise bugün işçi sınıfının içerisinde bulunduğu tüm olumsuzluklara rağmen umutsuz olmadığını, işçi sınıfının bir gün mutlaka kazanacağını dile getirdi. Etkinliğin devamında her iki konuşmacıya sorular soruldu ve bu sorular cevaplandırıldı. Sorular içerisinde işçilerin eğitimi, işçi sınıfı içeri-

sinde siyasal-politik çalışma, bu alanda sosyalistlere düşen görevlerin neler olduğu öne çıkanlar arasındaydı. Genel grev genel direniş sloganı üzerinde de duran Arslan bu sloganı atmanın anda neden yanlış olduğunu detaylı bir şekilde ortaya koydu. Çay ve yemek arasından sonraki ikinci bölümde bu kez direnişte olan işçilere söz verildi. Direnişçi işçiler yaşadıkları süreci, zorlukları anlattıktan sonra direnişlerinin başarıya ulaşabilmesi için ekonomik dayanışmaya ihtiyaçları olduğunu, tüm kesimlere direnişçi işçileri maddi olarak desteklemeleri çağrısında bulundular. Yaklaşık 80 kişinin katıldığı işçi etkinliği divan adına yapılan teşekkür konuşması ve direnişçi işçilerle dayanışma çağrısı ile sona erdirildi.

Etkinlik öncesinde yürüyüş...

Saat 17’de yapılan bu etkinlik öncesinde, saat 15’de belediye işçileri ve destekleyici kurumlar Esenyurt Meydanında bir araya gelerek her zamankinden daha kitlesel bir şekilde belediyenin önüne doğru yürüdüler. Yürüyüşte atılan sloganlarda ve belediyenin önünde okunan basın metninde bir kez daha bu işçi düşmanı saldırı teşhir edilerek işten atılan belediye işçilerinin derhal geri işe alınması talep edildi. 27 Aralık 2009 ✓


Sinter Metal işçilerinin direnişi 1 yaşında! tuğu konuşmasında Sinter Metal’de yaşanan süreci anlattıktan sonra vicdanlara seslenerek vicdan sahibi insanların desteklerinden dolayı teşekkür ettiğini belirtti. Bursa’da kar hırsıyla gözü dönmüş patronun insafına terk edilen 19 maden işçisinin, kendilerinden önceki onlarca arkadaşları gibi göçük altında kalarak yaşamlarını yitirdiğini, işyerleri dağıtılıp yok edilerek belirsizliğe itilen TEKEL işçilerinin, Ankara’da haklarını ararken gaz, cop ve dayakla susturulmaya çalışıldığını, İstanbul’da haklarını aradıkları için sürgüne gönderilen arkadaşlarına sahip çıkan Demiryolu emekçilerinin yerlerde sürüklenip gözaltına alındığını, geçmişteki iktidarların tersine, bu iktidar döneminde güvencesiz çalışmanın kaleleri haline getirilen bir çok kamu işyerinde olduğu gibi, belediye tarafından sözleşmeli olarak çalıştırılan itfaiyecilerin, kadroya geçmek isteyince tazyikli su ve coplu saldırıya uğradığını, İstanbul ambarlarda sendikalarında örgütlendikleri için işten çıkartılan üyelerine sahip çıkan DİSK ve Nakliyat-İş Sendikası yöneticilerinin tutuklandığını, grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için mücadele eden KESK yöneticilerinin bir çok haksız saldırıyla karşılaştığını ve adli takibata uğradıklarını ve son olarak sendikalı oldukları için işten çıkartılan Sinter Metal işçilerinin, tam bir yıldır hakları için direndiklerini, bir türlü sonuçlanmayan davalarının sonucunu beklediklerini söyledi. İşvereni ‘deyyus’ olarak niteleyen Serdaroğlu Sinter Metal işçilerinin bu haklı davalarında ısrarlı olduklarını dile getirdi. Çelebi ise yapt ığ ı konuşmada Sinter işçileriyle dayanışma içinde olduklarını belir t ti kten sonra Türk İş’ i Tekel işçilerini yeterince sah iple n me me k le e le ş t i rd i . Et k i n l i k te sı k sı k ‘y a ş asın sınıf dayanışması, işçilerin birliği sermayeyi yenecek, üreten biziz yöneten de biz olacağız, Tekel İşçisi yalnız değildir’ sloganları atıldı. Sinter Metal işçilerinin bi-

r i nci y ı l k ut la ması Gr up Marsis’in çaldığı Karadeniz türküleri eşliğinde işçilerin çektiği halaylarla sona erdi. İşçilerin sık sık attığı ‘üreten biziz yöneten de biz olacağız’ sloganını ne kadar bilinçli attıklarını bilmiyoruz ama gerçekten de işçilerin kendi haklarını güvenceye alınmalarının ilk adımı, üretenler olarak kendi iktidarlarını kurup yönetmekten geçiyor. Burjuvazinin kendi koyduğu yasalarda bir hak olarak tanıdığı sendikalaşma hakkına bile bunca engelin çıkarıl-

dığı yerde sadece sendika hakkı için mücadele etmek yeterli değildir. Kapitalist sistemde işçiler açısından hiçbir hakkın güvencesi yoktur. Bu nedenle gerçekten hak elde etmek istiyorsak sendikal hak mücadelesi verirken sadece bu kapitalist sömürü sisteminin sözcülüğünü yapan şu yada bu hükümete karşı değil aynı zamanda kapitalizme karşı mücadeleyi esas mücadele hedeflerimizin en başına koymamız gerekiyor. 22 Aralık 2009 ✓

Mersin’den tekel işçilerine destek

T

ekel işçilerinin eyleminin kamuoyunda geniş yankı bulmasının arkasında, Türk-İş istemeyerek de olsa “Genel Grev” palavrası ile şimdilik 4 hafta sürecek 1saatlik iş bırakma eylemi kararı aldı. Bu karar 25 Aralık Cuma günü uygulanmaya başlandı. Mersin’deki eylem Karayolları 5. Bölge Müdürlüğü’nün bahçesinde sabah işe giden işçilerin 1 saat işe geç gitmeleri ile başladı. Karayolları bahçesinde toplanan işçilere, TÜMTİS, SES, Halkevleri, Tüm Bel-Sen de destek verdi. Türk-İş Başkanlar Kurulu 23 Aralık’ta toplanarak son günlerde gelişen olayları değerlendirdi. Bu toplantıda, 25 Aralık’tan itibaren 4 haftada her Cuma günü bir saat iş bırakma kararı alındı. Bu karar

yaklaşık yüz işçinin katıldığı basın açıklaması ile Mersin’de gerçekleşti. Karayolları bahçesinde Yol-İş Mersin Şube Başkanı Saim Evren Türk-İş’in almış olduğu bu kararı bir basın açıklaması ile kamuoyuna duyurdu. Tekel işçileri ve itfaiye işçilerine karşı Hükümetin davranışını kınadıklarını ve fakat çatışmanın tarafı olmayacaklarını, 4 C uygulamasına şiddetle karşı olduğunu belirtti. Türk-İş’in, asgari ücret tespit komisyonuna katılmayacağını açıkladı. İşçiler Saim Evren’in isteği doğrultusunda, “AKP şaşırma sabrımızı taşırma!, Tekel işçileri yalnız değildi!” sloganları atarak eylem sonlandı. YDİ Çağrı/Mersin 25 Kasım 2009 ✓

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Ü

mra niye Dudu l lu Organize Sanay i B öl ge s i ’ i nd e bu lunan Sinter Metal fabrikası işçileri bundan tam bir yıl önce 22 Aralık 2008’de, anayasal haklarını kullanarak Birleşik Metal İş Sendikasına üye oldular. Sendikayı hiçbir koşulda kabul etmeyen patron 380 işçiyi kapı önüne koyarak işsiz bıraktı. İşçiler o günden bu yana yaşadıkları tüm zorluklara rağmen direnişlerini kararlılıkla devam ettiriyorlar. 22 A r a l ı k g ü nü Bi rle şi k Meta l İş sendikası grev in 1. Yı ldönü mü nde fabr i k a önünde, direnişçi işçilerle birlikte bir kutlama gerçekleştirdi. Kutlamaya çok sayıda siyasi parti, kitle örgütü, devrimci dergi çevreleri ve sendikalar destek verdi. Etkinliğe Sine Sen’de örgütlü olan Mustafa Alabora ve İlyas Salman da k at ı la ra k destek verd i ler. Soğuk havaya rağmen fabrika önünde yapılan etkinlik konuşmalarla başladı. İlk konuşmaları sanatçılar yaptı. Mustafa Alabora işçileri selamladıktan sonra Nazım Hikmet’ten bir şiir okudu. Etkinliğe katılan İlyas Salman ise kısa tuttuğu konuşmasında bir anısını paylaşarak işçilere dayanışma mesajı verdi. Sanatçıların ardından DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Birleşik Metal İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, ÖDP Genel Başkanı Alper Görmüş ve Emep Genel Sekreteri Sabri Topçu birer konuşma yaptılar. Sinter direnişini selamlayan konuşmaların ağırlığını, şu anda yürüyen Tekel işçilerinin direnişi, AKP hükümetinin özelleştirme ve işçi düşmanı politikaları oluşturdu. Fakat AKP eleştirilirken şimdiye kadarki hükümetlerin de hem özelleştirmeler hem de işçi düşmanı politikalar uyguladıkları ve dolayısıyla bunun AKP meselesi değil kapitalizmin bir sonucu olduğuna değinilmedi. Kaldı ki ezen ve ezilenin olduğu kapitalist sistemde fabrikalar ister özelleştirilsin isterse devlet malı olsun işçiler için aslında değişen bir şey yok. Yalnızca sömürünün biçiminde bir değişiklik var. Adnan Serdaroğlu uzunca tut-

9


Eğitim Köşesi Üretim tarzları I Zenginler ve yoksullar, sömürenler ve sömürülenler, tüm haklara sahip olanlar ve hiçbir hakkı olmayanlar, bunlar arasındaki çetin bir sınıf mücadelesi: işte köleliğe dayalı toplum düzeninin tablosu budur.

T

arih, beş temel üretim tarzı tanır. İlkel komin, kölelik, feodalizm, kapitalizm ve sosyalist üretim tarzı. Bu üretim tarzlarını kısaca, belirleyici yönleriyle okuyucularımıza tanıtmak istiyoruz.

İlkel kominal toplum İlkel komin düzeninde, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti, üretim ilişkilerinin temelini oluşturur. Bu da, öz olarak, bu dönemdeki üretici güçlerin niteliğine uygun düşer, onun karşılığıdır. Taş aletler, keza daha sonra ortaya çıkan yay ve oklar da insanlara, doğa güçlerine ve av hayvanlarına karşı tek başlarına savaşmak olanağını vermiyordu. İnsanlar, açlıktan ölmemek ya da yırtıcı hayvanlara ve komşu kabilelere yem olmak istemedikleri taktirde, ormandan meyve toplamak için, balık avlamak için, herhangi bir barınak yapmak için ortaklaşa çalışmak zorunda idiler. Ortaklaşa çalışma, üretim araçlarının ve aynı şekilde ürünlerin ortak mülkiyetine yol açıyordu. Bu düzende, aynı zamanda, av hayvanlarına karşı savunma silahı olarak birkaç üretim aletinin bireysel mülkiyeti dışında, henüz, özel mülkiyet kavramı yoktur. Bu düzende, ne sömürü, ne de sınıflar vardır.

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Köleci toplum Köleliğe dayalı toplum düzeninde, köle sahibinin üretim araçları üzerinde ve aynı şekilde çalışanlar –yani bir sürü hayvanı gibi satın alabildiği, satabildiği ve öldürebildiği köleler- üzerindeki mülkiyeti, üretim ilişkilerinin temelini oluşturur. Bu üretim ilişkileri, özünde, o dönemdeki üretici güçlerin durumuna uygun düşer. İnsanlar, taş aletler yerine, şimdi artık madeni aletlerden yararlanabilmektedirler; ilkel ve yoksul bir avlanmadan ibaret olan, hayvan yetiştiriciliğinin, tarımın, zanaatların, üretimin çeşitli dalları arasındaki iş bölümünün ortaya çıktığı görülür; bireyler ve gruplar arasında ürünleri değiş-tokuş etme olanağının, zenginliğin birkaç kişinin elinde birikmesi, üretim araçlarının bir azınlığın elinde gerçekten birikmesi olanağının, çoğunluğun azınlığa boyun eğmesi ve insanların çoğunluğunun köle haline gelmesi olanağının belirdiği görülür. Burada artık toplumun tüm üyelerinin, üretim sürecinde ortaklaşa ve özgürce çalışması yoktur; burada egemen olan, aylak efendiler tarafından sömürülen kölelerin zorla çalıştırılmasıdır. Onun için, artık üretim araçlarının da, ürünlerin de, ortak mülkiyeti yoktur. Ortak mülkiyetin yerini özel mülkiyet almıştır. Burada köle sahibi, ilk ve mutlak mülk sahibi olarak ortaya çıkmaktadır. Zenginler ve yoksullar, sömürenler ve sömürülenler, tüm haklara sahip olanlar ve hiçbir hakkı olmayanlar, bunlar arasındaki çetin bir sınıf mücadelesi: işte köleliğe dayalı toplum düzeninin tablosu budur.

Feodal toplum 10

Feodal düzende, üretim ilişkilerinin temelini oluşturan, feodal beyin üretim araçları üzerindeki mülkiyeti ve üretici üzerindeki –yani feodal beyin artık öldüremediği, ama (tasarrufunda bulundurduğu toprağıyla birlikte) satın alabildiği ve satabildiği serf üzerindeki- sınırlı mülkiyetidir. Feodal mülkiyet ile köylünün ve zanaatçının üretim araçları üzerindeki ve kişisel emeği üzerine kurulu kendi özel ekonomisi üzerindeki bireysel mülkiyeti bir arada bulunur. Bu üretim ilişkileri, esas olarak, üretici güçlerin bu dönemdeki durumuna uygun düşer. Dökmeciliğin ve demir işletmeciliğinin daha gelişmesi, saban ve dokuma tezgahı kullanımının yaygınlaşması, tarımın, bahçıvanlığın, bağcılığın, zeytinyağı elde ediminin sürekli gelişmesi; zanaat atölyeleri, yanında manifaktürlerin de ortaya çıkması: işte üretici güçlerin durumunun ayırt edici çizgileri bunlardır. Yeni üretici güçler, emekçinin, üretimde belli bir girişkenliği olmasını, işine ilgi duymasını, yapıtına bir beğeni katmasını gerektiriyor. Bu yüzden feodal bey, işine ilgi duymayan ve kesin olarak girişkenlikten yoksun köleden vazgeçerek, kendi özel işletmesine ve kendi üretim aletlerine sahip olan, ektiği toprak ve kaldırdığı mahsul üzerinden feodale aynı olarak ödemekle yükümlü olduğu vergiyi ödemek için, zorunlu olarak, işe bir miktar ilgi duyan serfle iş görmeyi yeğ tutuyor. Burada, özel mülkiyet evrimini sürdürür. Sömürü hemen hemen kölelik düzenindeki kadar katıdır; belli belirsiz yumuşamıştır. Sömürenlerle sömürülenler arasındaki sınıf mücadelesi, feodal düzenin temel çizgisidir. 5 Ocak 2010 ✓

Her işçinin edinmesi gereken temel bilgiler bu broşürlerde...


Dünyadan İşçi Haberleri İşçi arkadaş bu sayımızda kapitalizmin yol açtığı kriz sonucunda dünyada oluşan işsizliğin korkunç boyutlarını Dünya Çalışma Örgütü’nün (İLO) yıllık yayınladığı raporunda göreceğiz. Aynı zamanda Venezüella’da elektrik işçilerinin toplu sözleşme hakkını kazanmalarını konu alan bir diğer haberi de sizlerle paylaşacağız. Kapitalizm, işçi ve emekçilerin düşmanı bir sistemdir. Kapitalizmi alaşağı etmekte yine işçi ve emekçilerinin kendi ellerindedir.

Kapitalizm Açlık ve Yoksulluk Demektir!

K

apita l i zmi n yol açtığı kriz en çok bütün dünya da işçileri etkiledi. Dünya Çalışma Örgütü (İLO) yıllık yayınladığı raporunda, krizin yol açtığı işsizlik konusunda rakamlar açıkladı. Bu krizin dünya genelinde 20 milyon kişinin işsiz kalmasına neden olduğu açıklandı. İLO, eğer hükümetler tedbir almazsa milyonlarca işçinin daha işsiz kalma tehdidi altında olduğu uyarısında bulunuyor. İLO, uygun tedbirler alınmazsa, mevcut durumda 5 milyon kişinin daha işsiz kalacağını açıklıyor. Mevcut durumda 43 milyon kişi olan işsizliğin, ekonomik canlanma olmazsa uzun süre daha aktif kalabileceği bilgisi veriliyor. İLO’nun araştırması 51 ülkeyi kapsıyor. Bunlar arasında ABD, Çin, Avrupa Birliği, Hindistan, Brezilya, Japonya, Kanada ve Avustralya da bulunuyor.

Dünyanın en büyük ekonomisine sahip olan ve dünya hegemonyasında başrolde oynayan Amerika da, 49 milyon ABD vatandaşı her gün açlık sorunu çekiyor. Bu rakam ABD nüfusunun %16’sı. Bunların 17 milyonu ise çocuk. Bu istatistikî bilgi 2008 yılına ait. 2008 yılında, her dört çocuktan birinin gıda yoksunluğu yaşadığı bilinmekte. Önceki yıla göre dört milyon daha fazla. Bu yoksulluk dalgasının ilk kurbanları çocuklu aileler olmakta. Şu andaki durum, otuzlu yıllarda, büyük depresyonun başlangıcındaki açlık ile karşılaştırılabilecek düzeyde. Açlığın pençesine ilk düşenler kadınlar ve çocuklar, sonra zenciler ve İspanyol kökenliler. Acil yardım ve gıda kuponu dağıtan merkezlerin en önemlilerinden biri olan “Feeding America”’nın Başkanı Vicky Escarra, “İnanılmaz. Sanki bir Üçüncü Dünya ülkesinde yaşıyoruz” diyerek konunun önemini vurguluyor. Tarım ve Köy İşleri Bakanı Tom Vilsack için bu durum, istihdamın çöküşü sonucu oluşan “bir alarm sinyali”. Tüm bunlar bize bir kez daha gösteriyor ki, kapitalizm, açlık, yoksulluk ve yıkım demektir. Kapitalistler kendi yarattıkları krizin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkarak yarattıkları krizden daha nasıl güçlenerek çıkacaklarının hesabını yapmaktadırlar. Dünyanın bütün işçi ve emekçileri kapitalizmin bu barbarlığına dur demedikçe değişen bir şey de olmayacaktır. Bu barbarlıktan çıkmanın tek yolu devrimdir. Barbarlığın tek alternatifi ise sosyalizmdir. Kaynak: ANF 5 Ocak 2010 ✓

Venezüella Venezüella’da elektrik işçileri toplu sözleşme hakkını kazandı

V

enezüella’da Ekim ayının sonlarında işçilerin devletin elektrik fabrikasındaki toplu sözleşme hakkını tanımayan bürokratları kovmasıyla doruk noktasına ulaşan elektrik işçilerinin mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Hükümetin Elektrik İşçileri Federasyonu (Fetraelec) ile imzaladığı toplu sözleşmeyle birlikte elektrik sektöründe işçilerin talep ettiği dönüşüm yönünde büyük bir kazanım sağlandı. Bir buçuk yıl önce başlayan elektrik işçilerinin mücadelesindeki kazanımı “sektörde dönüşüm dönemi başlıyor, işçiler bir adım öne çıkıyor” sözleriyle değerlendiren Fetraelec başkanı Angel Navas “Bu işçiler açısından mutlak bir zaferdir. Dün itibariyle ulusal çapta işçi meclislerimizi topladık ve bir buçuk yıldan bu yana öğrendiklerimizi değerlendirerek kutlamamızı gerçekleştirdik. Yapılan

toplu sözleşme tarihi önemde çünkü bugün Venezüella’da bu kazanımı sağlamak hala kolay değil “sözlerini sarf etti. Toplu sözleşmenin şirketteki bürokrat egemenliğini ve yolsuzluğu yok etmek adına uygun bir zemin yarattığını belirten Navas, “toplu sözleşme öncesinde ücretler arasında inanılmaz uçurumlar vardı ve ücretlerin bir kısmı asgari ücretle eşit seviyedeydi ancak artık ücretler eşitlendi ve tüm sektördeki işçiler açısından talep edilen sosyal yardım da artık şirketlerin yükümlülükleri arasında” dedi.

İşçilerin şirketlerin yönetimine doğrudan katılımı Hükümetin elektrik şirketleriyle gerçekleştirdiği toplu sözleşmede işçilerin şirket yönetimlerine doğrudan katılımı da şart koşuluyor. Sözleşmeye göre şirket yönetimi işçi temsilcilerinin onayı olmaksızın stratejik kararlar alamıyor ve üretim modeli yine işçilerin de katılımıyla belirleniyor. Kaynak: www.sendika.org 29 Aralık 2009 ✓

Ocak 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Dünya

11


“Büyüme şampiyonu” Türkiye!

O

ECD Kasım’ın dördüncü ha f tası nda “Ekonomik Görünüm Kasım 2009” başlıklı bir rapor yayınladı. Bu raporda bütün OECD ülkeleri için 2010 ve 2011 büyüme öngörüleri de yer alıyor. Türkiye için OECD’nin bu raporunda 2010 yılında % 3,7 lik, 2011 yılında ise %4,6 lık bir büyüme öngörülüyor. Hükümet yanlısı medya OECD raporunun bu büyüme öngörülerini “Türkiye büyüme şampiyonu” başlıkları ile duyurdu. Bu aslında “Türkün Türke Gaz vermesi”nden başka bir şey değil. OECD’nin kısa vadeli bu büyüme öngörüleri gerçekleşse bile, bu emekçiler açısından ele alındığında krizin etkilerinin artık bittiği anlamına gelen sonuçlar doğuracak büyüme rakamları değildir bunlar ve “Kriz bitiyor” “bitti” gördünüz mü, teğet geçecek dedik, teğet geçti” vb. yorumlara hiçbir şekilde haklılık kazandıracak rakamlar hiç değildir. Bu öngörülen “büyüme”nin gerçek boyutlarının ne oldu ğ u nu n bi l i n m e s i i ç i n önce 2010’daki ve 2011 deki “büyüme”nin, neye göre, hangi bazdan yola çıkarak büyüme olduğu sorusu cevaplandırılmalıdır. Bir yıl önceki GSYİH rakamlarının, bir yıl sonrakilerle karşılaştırılması ile elde edilen büyüme rakamlarının gerçek değeri, “bir yıl önceki”nin ne olduğu bilindiği zaman anlam kazanır. Çıkış noktası nedir, hangi bazda olacaktır 2010’daki büyüme? Cevaplanması gereken ilk soru budur. Ve bu sorunun cevabı da vardır OECD raporunda. 2009 yılı için OECD raporunda öngörülen büyüme rakamı eksi 6,5 tur! Yani OECD bu yıl Türkiye ekonomisinin 2008 deki ekonomiye göre (ki o da küçülen bir ekonomi idi!) % 6,5 küçüleceğini öngörmektedir. Yani baz 2007 temel alındığında % 10’un üzerinde küçülmüş bir ekonomi olacaktır. Bu ekonominin % 3,4 lük büyümesi 2007 seviyesine varılmamış bir ekonomi demektir. 2011 için öngörülen büyüme ile de henüz 2007 seviyesine varılma-

Kriz kapitalist ekonominin ayrılmaz yol arkadaşıdır. Bir krizden çıkış, sonuçta kapitalist ekonomide hep bir sonraki daha derin krizin hazırlığı oluyor. mış olacaktır. “Büyüme şampiyon” u ekonominin gerçek boyutu budur. Gerçek büyümenin ne olduğunu bu oranlardan daha çok “Kişi başına düşen gelire”, “işsizliğin durumu”na, büyüme’nin neye dayanarak olduğuna (örneğin cari açığın, kamu borçlarının arttırılması ile de büyünebilir) bakarak daha gerçekçi sonuçlara var-

mak mümkündür. 2 0 0 9’ d a k i- 6 , 5 büy ü me + 2010’daki 3,4 + 2011 deki 4,6’lık büyüme = 3 yılda toplam %1,5 artış demektir. Bu 3 yılda ortalama artış hızının % 0,5 olacağı (eğer tahminler tutarsa!) demektir. Anda Türkiye’de nüfus artış hızı % 1,2 civarında. Bu Türkiye’de kişi başına düşen gelirin bu üç yıl içinde her yıl % 0,7 oranında küçül-

mesi demek. Bir de bu kişi başına düşen gelirin nasıl adaletsiz paylaşıldığı dikkate alındığında, emekçiler açısından “Büyüme şampiyonluğu”nun aslında daha fazla yoksullaşma anlamına geldiği, geleceği ortadadır. OECD raporunda işsizliğin durumu ve gelişmesi açısından ortaya konan veriler de “Büyüme şampiyon”u olmakla övünenlerin bu övünmelerinin boş olduğunu gösteren veriler. İşsizlik bağlamında OECD’nin Türkiye için 2009-2010-2012’yi kapsayan üç yıllık dönemde öngördüğü ortalama işsizlik rakamı % 14,9! OECD 2010’da işsizlik oranının yüzde 15,2’ye çıkacağını, 2011’de ise ancak yüzde 15’e gerileyeceğini tahmin ediyor! İşte böyle “büyüme şampiyonluğu” Türkiye’nin öngör ü len ş a mpiyon lu ğ u . İstihdam yaratmayan, tersine işsizliğin yüksek seviyede sürdüğü bir “büyüme”. Kuşkusuz küçülmeden iyi. İyi de işçilere, emekçilere getirdiği ne? Kuşkusuz OECD rakamlarına göre Türkiye’den daha kötü durumda olanlar da var. Var da işçiler, emekçiler açısından bunun ne anlamı, ne faydası var? Hep kötüler içinde daha az kötü olanı seçmek zorunda mıyız? Kriz kapitalist ekonominin ayrılmaz yol arkadaşıdır. Bir krizden çıkış, sonuçta kapitalist ekonomide hep bir sonraki daha derin krizin hazırlığı oluyor. Bu kısır döngüden kurtulmanın bir yolu var. Bunun var olduğunu 1917 Ekim devrimi sonrası kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği gösterdi. Bu dünyanın ilk proletarya diktatörlüğü devletindeki, sonraki yozlaşma ve geri dönüş hiçbir şekilde Sovyetler Birliği’nin sosyalist dönemindeki muazzam kazanımların unutturulmasına dayanak yapılamaz. Sovyetler Birliği deneyimi, krizsiz bir ekonominin mümkün olduğunu gösteren bir deneyimdir. Aralık 2009 ✓

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 140’ın İşçi Özel Sayısı • Ocak 2010 • Fiyatı: Türkiye: 0,50 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Uğur Matbaacılık (0212-501 81 09) Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi 6. Kat A Blok 4 NA 8-10-11-23 · Topkapı - İstanbul • Yayın Türü: Yerel Süreli


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.