Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Şubat 2010 • Fiyatı: 0,50 TL
Onbinler Tekel işçisi için, Tekel işçisi milyonlar için…
4
Şubat’taki bir günlük genel iş bırakma eylemi çok kötü hazırla ndığ ı için beklentilerin çok altında katılımla gerçekleştirilmesine karşın, işçi sınıfı mücadelesi açısından önemli yanlara sahip idi. Onbinlerce işçi, memur, emekçi iş bırakarak aslında tüm emekçilerin hakları için yiğitçe direnen Tekel işçisi kardeşleriyle sınıf dayanışmasında bulundular. Sınıf çıkarlarının ortaklığı bilinçli değilse de pratik olarak kendini ortaya koydu. Tekel işçilerinin şimdi iki aya yakın bir süredir, evlerinden uzakta, kışın soğuğunda yürüttükleri mücadele kararlılık ve yiğitlik açısından işçi sınıfının şanlı mücadelelerinden biri olarak anılacaktır. Bu mücadele sermayenin uluslar arası ve ülke düzeyinde işçi sınıfının örgütsüz olmasından aldığı güçle pervasızca işçi haklarına saldırması, sermayenin yeni-liberal politikaları gereği bu saldırıların en önemlilerinden biri olarak özelleştirmeyi dayatmaları ve bu özleştirmeler sonucu işçilerin özlük haklarını yitirmeleri ve işsiz kalmaları karşısında parlayan “küçük” bir kıvılcımdır Tekel Direnişi. Tekel işçilerinin sermayenin andaki temsilcisi AK Parti hükümetinin pervasızca haklarına saldırmasına karşı başlattıkları ve şimdiye kadar süresiz açlık grevi dahil çeşitli eylemliklerle kararlı bir şekilde sürdürdükleri mücadele, sermayenin çıkarlarının savunucularının da, işçi hakları savunucusu geçinen sendikaların da gerçek durum-
larını net ve berrak bir biçimde gün yüzüne çıkarması açısından daha şimdiden önemli kazanımlara sahiptir. Tekel işçilerinin en basit özlük hak arayışları karşısında patron konumunda duran Ak Parti hükümeti ve bu hükümet adına konuşan Başbakan R.T. Erdoğan yaptıkları açıklamaları ve takındıkları uzlaşmaz tutumları ile ne kadar da işçi ve emekçi düşmanı olduklarını bir kez daha net biçimde ortaya koymuşlardır. Muhalefet partileri ise -bunlar içinde de özellikle CHP öne çıkıyor- ikiyüzlü bir şekilde aslında kendilerinin de geçmişte ve bugün de özelleştirmeyi savunduklarını gözlerden gizlemeye çalışarak işçilerin haklı mücadelesini kendi emelleri için kullanmaya çalışıyorlar. Hem özelleştirmeye karşı, hem de sermayenin esnekleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma vb. diğer saldırılarına karşı bugüne kadar etkili mücadele yürütmeyen, işçilerin örgütlülüğünü geliştirmek için özel çabalar sarfetmeyen sendika konfederasyonları ise, bu eylem için gereken özveriyi göstermekten çok uzaklar. İşçilerin haklı mücadelesini Ak Parti karşıtlıklarına alet etmek isteyenlerin yanı sıra, bir şeyler yapıyormuş gibi gözükerek günü kurtarmaya ve eylemi bir an önce bitirmeye çalışanlar var. Bir şey yapıyormuş gibi yapıp da aslında pek gayret göstermediklerinin en iyi kanıtı 4 Şubat eylemi oldu. Güya hayatı durdurarak etki yapması beklenen eylem için ciddi bir hazırlığın yapılma-
ması nedeniyle eylemin sönüklüğünü sendika temsilcileri bizzat itiraf ettiler. Tekel işçisi şimdiden hükümetin de, muhalefetin de, sahte işçi hakları savunucularının da maskelerini indirmiş durumda. Hükümetin Başbakanın ağzından işçilere savurduğu hukuki işlemler ve ay sonuna kadar eylem bitirilmezse polis müdahalesi (bu müdahalenin nasıl bir müdahale olacağı 1 Mayıs vb. eylemlerdeki polis müdahalesinden biliniyor) tehditleri, işçilerin “bu kadarcık” bir mücadelesi karşısında bile egemenlerin nasıl paniklediklerini, aciz duruma düştüklerinin göstergesinden başka bir şey değil. Bir tarafta sadece emek sarfeden ellere sahip işçi sınıfı, diğer tarafta hukukuyla, polisiyle, copuyla, gazıyla, bilumum silahlarıyla egemenler sınıfı. Bu işçi sınıfının daha büyük mücadeleleriyle kı-
yaslandığında “küçük” sayılabilecek eylem bile egemenleri korkutarak bütün güçlerini ortaya koymaya yeltenmeleri için yetmiştir. İşçiler kararlı, direngen ve yiğit. Ancak ne yazık ki sınıfın gerçek -sosyalist- öncüsünün zayıflığı ve güçsüzlüğü nedeniyle doğru önderlikten ve gerekli örgütlülükten yoksunlar. Sosyalist öncüye Tekel işçisinin eylemine destek olma konusunda büyük görev düşüyor. Bizler haklı ve kararlı bir mücadele yürüten Tekel işçisinin sonuna kadar yanında olmalıyız. Doğru ve azimli bir çalışma ile, bir yandan Tekel işçisinden öğrenmeli, diğer yandan da ona gerçek kurtuluşun devrim ve sosyalizm mücadelesinde olduğu anlatılmalıdır. Yaşasın Tekel işçisinin kararlı ve yiğit mücadelesi! 07.02.2010 ✓
İÇİNDEKİLER Onbinler Tekel işçisi için, Tekel işçisi milyonlar için. . . . . . . 1 Onbinler Haykırdı: “Her Yer Tekel, Her Yer Direniş!”. . . . . . 2 Dayanışma Bir Silahtır!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 İtfaiyeciler Direniyor!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 İşsiz ve Güvencesiz Eğitimciler Platformu (İGEP)’in Çıkış Metni. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 Direnişteki işçilerle dayanışma eylemi yapıldı!. . . . . . . . . . . . 5 Sinter İşçileri Direnişlerinin 2. senesinde!. . . . . . . . . . . . . . . . 5 Hukuk Köşesi: İş Sözleşmelerinin haklı nedenlerle feshi - II . . . . . . . . . . . . . 6 Eğitim Köşesi: “Kapitalist Üretim Tarzı”. . . . . . . . . . . . . . . . . 6 Dünyadan İşçi Haberleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7
Onbinler Haykırdı: “Her Yer Tekel, Her Yer Direniş!”
D
aha önce hükümetle anlaşma sağlanamazsa 3 Şubat’ta gerçekleştirilmesi 6 konfederasyon tarafından ( TÜRK-İŞ, HAK-İŞ,
DİSK , M E M U R-SE N, TÜRKİYE KAMU-SEN ve KESK – Memur-Sen son gün katılmayacağını açıkladı) ka-
rarlaştırılan ülke çapında 1 günlük işbırakma ve miting yapma kararı ertelendikten bir gün sonra 4 Şubat’ta gerçekleştirildi. Ülke çapında onbinlerce işçi
Hak-İş, DİSK Sağlık İş, Türkiye Haber İş, Hava İş, Petrol İş, Selülöz İş, Türk Metal, Birleşik Kamu İş, Eğitim İş vb. sendikalar katılım sağladılar. Hak-İş’in katılımı komik denecek kadar azdı: 5-10 kişi civarında göstermelik bir katılım sağlamışlardı. Buna karşılık sağcı olarak bilinen sendikalar görece kalabalık katılmışlardı. Yürüyüş kolunun en önünde birer dev pankartla Türk-İş ve Türk Metal kortejleri yer alıyordu.
Tunç’un, Edip Akbayram’ın ş a rk ı la r ıy la coş t u la r. Yürüyüş kolunun önü miting alanı olan Saraçhane’ye g i r i ş y a p t ı ğ ı n d a h o p a rlörden y ür üy üşün a rkasının daha Edirnekapı’dan hareke t e t me d iğ i n i n a nons edilmesi işçileri coşturdu. Arabadan yapılan konuşmalarda, 271 gündür grevde olan Sabiha Gökçen işçilerinin, özlük hakları için, taşeronlaştırmaya hayır dedikleri için iş-
Yürüyüş yolu boyunca sağcı ve solcu olarak bilinen sendikalar ortaklaşa şu sloganları attılar: “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek!” (Bu belki de tüm eylemde en çok ve en sık atılan slogandı), “Tayyip/ Hükümet 4 C’yi al başına çal!”, “Tekel işçisi, direnişin simgesi!”, “Her yer Tekel, her yer direniş!”, “Zafer Direnen Emekçinin olaca k!”, “Kurtuluş Yok, Tek Başına, Ya Hep Beraber, Ya Hiç Birimiz!” vb. Bunlar dışında “Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni!” gibi tüm kapitalizmi sorgulayan sloganlar da seyrek ama gür bir şekilde haykırıldı. Sağcı olarak bilinen kortejlerdeki işçilerin de coşkulu bir şekilde “Genel Grev, Genel Direniş!”, “Za fer Direnen Emekçinin Olacak!” gibi sloganlara katılması dikkat çekiciydi. Sağcısıyla solcusuyla y ine tüm işçi kitlesi yürüyüş arabasından seslendirilen Ferhat
ten atılan İtfaiye işçilerinin, Esenyurt Belediye işçilerinin de aramızda olduğu bilgisi verildi. Bu arada atılan sloganlar şunlardı: “İşten atılmalar yasaklansın!”, “İtfaiye işçisi yalnız değildir!”, “Esenyurt işçisi yalnız değildir!”, “Ölmek var dönmek yok!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Yan gelip yatmadık vatanı satmadık!”, “İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek!” Saraçhane’ye gelindiğinde onbinin üzerinde bir kitle büyük bir coşkuyla alanda toplanmıştı. Miting arabasının üzerinde sendika konfederasyonlarının temsilcileri yer alıyorlardı. Sırasıyla Türk İş’i temsilen Faruk Büyükkucak, KESK’i temsilen Sami Evren ve DİSK’i temsilen Süleyman Çelebi birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda en çok Başbakan Erdoğan’ın işçileri suçlayan sözlerine tepki gösterildi, tavır takınıldı. Konuşmalar en
çok “İşçi düşmanı hükümet istifa!” sloganı ile kesiliyordu. Konuşmalarda şunlar ifade edildi: * Başbakan işçilerin sesine kulak vereceğine, onları suçluyor. * Başbakan işçilerin ajite edildiklerini iddia ediyor. Hakkını a raya n işçi lere ga z sı k a n Başbakan işçileri ajite ediyor. * Yan gelip yatıyorlar diyen Başbakan işçileri ajite ediyor.
Şubat 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
...EdirnekapıSaraçhane güzergâhında binlerce işçi yüksek moral ve büyük coşkuyla miting alanına yürüdüler. Yürüyüş halindeki işçiler eylemi dışarıdan izleyen halk ve esnaf tarafından büyük alkış topladı.
2
iş bırakarak bulundukları illerdeki eylemlere katıldılar. İ s t a n bu l ’ d a me r k e z i e yl e m Av r u p a y a k a s ı n d a Saraçhane’de gerçekleştirildi. İki koldan Saraçhane’ye akın eden kitle on bin civarındaydı. Anadolu yakasından gelen grup Saraçhane’ye doğru yürürken kortej diğer şeride sarktığında polis müdahale etti. Kısa bir arbededen sonra kortej yerine geçti. Yeni Dünya İçin Çağrı olarak katıldığımız EdirnekapıSaraçhane güzergâhında binlerce işçi yüksek moral ve büy ü k coşkuyla miting a lanına yürüdüler. Yürüyüş halindeki işçiler eylemi dışarıdan izleyen halk ve esnaf tarafından büyük alkış topladı. Bu yürüyüş kolunda en kalabalık olarak katılan sendikalar Eğitim Sen, Tez-Koop İş, Belediye-İş ve Tes-İş idi. Bunlar dışında KESK’e bağlı sendikalar,
* Başbakan milyonlarca işsizin hakkının yendiğini iddia ediyor. Başbakanın görevi işsizlere iş bulmak mı, yoksa işçileri işsizlerle tehdit etmek mi? * Başbakan Tekel işçisi karşısında patron gibi davranıyor. * Sözün bittiği yerdeyiz. * Tekel işçilerine ihanet edenler hesap verecek! * 4 C’yi asla kabul etmiyoruz, 4 C’yi onlara C 4 olarak atıyoruz! (Süleyman Çelebi) Bu a rada at ı la n sloga nlar: “Yan gelip yatmadık, yetim hakkı yemedik!” vb. idi İşçi lerle daya nışmada bulu n a n “Ayd ı n l a r G r u bu” ve “Ça rşı Gr ubu” işçi lerden büy ü k a l k ı ş toplad ı. CHP ve ADD de mitinge kat ı la nlar arasındayd ı. Yapılan Basın Açıklamasından sonra miting olaysız bitirildi. 04-02-2010 ✓
15
Aralık 2009 tarihinden bu yana Tekel işçi ler i n i n y ü r üttüğü onurlu mücadeleye destek eylemleri giderek artıyor. Türkiye’de grev yapan Tekel işçileriyle dayanışma dalgası Berlin’e ulaştı. Berlin’de Tekel işçilerinin onurlu mücadelesini anlatmak ve dayanışmada bulunmak amacıyla bir komite kuruldu. Komite de, Türkiyeli ve Alman grupların sanı sıra, çeşitli fabrikalarda çalışan işçi temsilcileri de yer alıyor. Dayanışma komitesi tarafından 03.02.2010 tarihinde Tekel işçileri ile dayanışma amacıyla bir miting düzenlendi. Kottbussertor’da düzenlenen mitinge 100 kişi katıldı. Ya p ı l a n k o n u ş m a l a r d a Tekel işçilerinin haklı ve kararlı mücadelesi anlatıldı. Ankara’da Tekel işçilerini ziyaret eden bir temsilci, Tekel işçilerinin eylemi hakkında bilgi verdi ve gözlemlerini anlattı. Mitingte sık, sık “Yaşasın Tekel İşçileri Direnişi ”, “Yaşasın Enternasyonal Dayanışma” sloganları atıldı. İşyeri temsilcisi iki arkadaş yaptıkları konuşmada, Tekel direnişinin önemini ve işletmelerde yaptıkları çalışmaları anlattılar. Ayrıca konuşmacılar Tekel işçileri ile sadece manevi bir dayanışmada bulunmanın yeterli olmadığını,
maddi olarak da destek vermek gerektiğini belirtiler. Tekel direnişine destek vermek amacıyla bağış kampanyası açıldığı bilgisi verildi. Bu kampanyaya duyarlı olan tüm insanların destek vermesi çağrısı yapıldı. Mitingte ayrıca uluslararası dayanışma şarkıları söylendi. Tekel direnişi ile ilgili eylemlikler devam edecek. 10 Şubat 2010 tarihinde aynı yerde yine bir miting yapılacak. Bu mitingin bir başlangıç olduğu ve gelecek eylemlere daha yoğun katılımın sağlanması için çaba gösterilmesi gerektiği belirtildi. Kampanya devam ediyor. Berlin’den bir komite Ankara’ya gidecek ve toplanan bağışı Tekel işçilerine verecektir. Tekel direnişi devam ediyor. Siyasi iktidar direnişin haklı olmadığını ve işçilerin 4-C statüsüne geçmeleri için baskılarını artırıyor. Gün dayanışma günüdür. Tekel işçilerinin kazanımları hepimizin kazanımları olacaktır. TC devletinin saldırılarına karşı Tekel işçilerinin direnişi daha da önem kazanmaktadır. Haydi dayanışmaya... 5 Şubat 2010 Berlin’den bir Ydi Çağrı Okuru ✓
İtfaiyeciler Direniyor!
İ
stanbul Büy ükşehir B e l e d i y e s i ’n e b a ğ l ı Bimtaş A.Ş.de ça lışan itfaiyeciler, yasal haklarını kullanarak Belediye-İş Send i k a sı’nd a örg üt lend iler. Çalışma Bakanlığı’ndan Toplu İş Sözleşmesi yetkisi alan sendika, TİS yapma sürecinde itfaiye hizmetlerinin ihale ile özelleştirilmesi saldırısı ile karşılaştı. Büyükşehir Belediyesi şirketi olan Bimtaş bünyesinde çalışan 960 itfaiyeci işsiz kaldı. İtfaiye hizmetleri ihale ile Lapis-Makro şirketine verildi. İtfaiye çalışanları Bimtaş şirketinden istifa edip LapisMa k ro şirketine geçmeleri için baskı altına alındı. İtfaiye çalışanları Bimtaş’tan istifa etmeme ve sendika hakları tanınıp iş güvenceleri sağlanana kadar mücadeleyi sürdürme tavrı takındılar. İtfaiye işçileri özlük hakları, sendika hakları ve iş güvencelerinin sağlanması için 25 Aralık’ta İstanbul Saraçhane Parkı’nda ‘Demokrasi Çadırı’ kurup direnişe geçtiler. İtfaiye çalışanlarının yaptıkları basın açıklamasına polis biber gazı, coplarla saldırdı. 9 Ocak 2010’da sabaha karşı
3.30’ da polis gözet iminde 150-200 kişilik sivil zabıta ve özel güvenlik görevlisi itfaiye işçilerinin içinde bulunduğu ‘Demok rasi Çadırı’na hiçbir uyarıda bulunmadan kesici aletlerle acımasızca saldırdı. Çadır içinde uyuyan işçiler darp edildi. Çadır ve erzaklara el konuldu. İtfaiye çalışanlarının direnişlerinin 19. gününde ziyaret ettik. Büyükşehir Belediyesi karşısında bulunan Saraçhane park ı içinde bek ley işlerini sürdüren itfaiye çalışanları ile sohbet ettik. Çadırlarına el konulduğu için açık havada, soba etrafında küme halinde bekleyen itfaiye çalışanları, 25 Aralık’tan bu yana polisin, Büyükşehir Belediyesi’nin saldırılarına, yağmura, soğuğa karşı direndiklerini, amaçlarının itfaiyede taşeron olmaması, sendikalı ve güvenceli çalışma istediklerini, bunun için de sonuna kadar direneceklerini belirttiler. İtfaiye çalışanlarına direnişlerinde başarılar dileyerek, Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Ocak sayısı ve Yeni İşçi Dünyası Aralık sayısını vererek yanlarından ayrıldık.
Şubat 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Dayanışma Bir Silahtır!
12 Ocak 2010 ✓ 3
İŞSİZ VE GÜVENCESİZ EĞİTİMCİLER PLATFORMU (İGEP)’İN ÇIKIŞ METNİ
Ü
lke olarak içinden geçtiğimiz süreç; insanların daha fazla yoksullaştırıldığı, açlığa mahkûm edildiği, işsizliğin dayatıldığı, güvencesiz çalıştırmanın meşru kılınmaya çalışıldığı bir süreçtir. İşte Tuzla, Tekel ve İtfaiye işçilerinin durumu, işte Eczacıların durumu…
Bizler bu süreci içinde bulunduğumuz öğretmenlik mesleğinden de rahatça görebilmekteyiz. Son yıllarda devletin kadrolu istihdam ettiği öğretmen sayısı yıllar içerisinde azalırken sözleşmeli ve ücretli öğretmen sayısında ise önemli bir artış olmuştur. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenler, ekonomik ve özlük hakları bakımından kölelik koşullarında çalışmaya mahkûm edilirken; kadrolu öğretmenlerin ise hallerine şükür etmelerini istemek, temel felsefe olmuştur. Kısacası 4C yasası toplumun her kesimini olduğu gibi öğretmenleri de vurmuştur.
Şubat 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
İLK PLATFORM ÇALIŞMALARIMIZ VE GELİNEN NOKTA
4
Bu esnek çalıştırma ve işsizlik sorunlarına karşı bizler 6–7 aydır Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu(AYÖP) adı altında haklarımızı aramaya ve sesimizi duyurmaya çalıştık. Sesimizi medyaya ve muhataplarımıza duy urma noktasında da önemli adımlar attık. Kendi illerimizde örgütlülükler oluşturarak eylem ve etkinlikler gerçekleştirdik. Attığımız bu olumlu adımların yanında platform içerisinde birtakım eksiklikler ve yanlışlıklarla da karşılaştık. Bu çalışmayı ilk başlatan arkadaşlarımızdan bazıları yerellerde geliştirdiğimiz fikirleri ve önerileri dikkate almayarak kendi kişisel düşüncelerini dayatmaya çalıştılar. Bunun sonucunda da ilk önce Bursa, daha sonra da Eskişehir ve Şanlıurfa’nın çalışmalarını feshettiler. Mersin,
lar yapabileceklerini düşünerek ve genel kitleye ulaşma düşüncesiyle ilk çıkışta bunlarla hareket etmekte bir sorun görmüyorduk. Fakat bu kurumların gerçek yüzlerini gösterdikleri durumda ise derhal teşhir edilmesi ve yolumuza gerçek anlamda emekten yana olan kurumlarla ilerleme amacındaydık.
İçinde bulunduğumuz durumun nedeni bu çarpık işleyiş ise çözümü de aynı işleyişte aramak mantıksızlıktır! Hatay, İstanbul, Ankara başta olmak üzere diğer birçok ilde de yapılan yanlışlara eleştiri sunan herkesi çalışmanın dışına iterek faaliyetlerin aksamasına neden oldular. En son 26 A ra l ı k ’t a İ l Temsilcileri Toplantısı sürecinde yaşananlar ise AYÖP’ün geldiği noktayı özetlemek bakımından yeterlidir. Toplantı yeri son dakikaya kadar temsilcilere söylenmemiş, toplantı salonu özel güvenlikçilerce korunmuş, illerde belirlenen temsilciler dışında kimse içeri alınmamış ve toplantı yerine girebilmek için nüfus cüzdanlarına bakılmıştır. Toplantı yeri ise amaçlanan ve alınmak istenmeyenler düşünülecek olursa çok manidardır! Bu uygulamalarla böylece, kendi illerinde çalışmaları sırtlayan, geniş kitlelere ulaşarak mücadeleye güç katan, düşünsel yönden önemli katkılar sunan kişiler dışarıda bırakılmıştır. Üstelik bu toplantıda öğretmenlerin sorunları ve bu sorunların çözümleri yerine proje geliştirme yöntemleri ve nasıl para kazanılacağı daha fazla gündem konusu olmuştur. Böyle omurgasız, organsız bir işleyiş dünyanın hiçbir yerinde,
hiçbir partide, sendikada hatta şirketlerde bile yoktur. Bu duruma karşı tutum almamak, bunun içerisinde kalmak; tüm bu anti demokratik, organsız, tekelci işleyişi kabul etmek demektir. Bizler bu uygulamaları kabul edemeyiz. Zaten bizleri insanca bir yaşamdan uzaklaştıran, güvencesizliğe mahkûm eden sistemin kendisi de bu şekilde hareket etmektedir. İçinde bulunduğumuz durumun nedeni bu çarpık işleyiş ise çözümü de aynı işleyişte aramak mantıksızlıktır!
NEDEN FARKLI BİR PLATFORMA İHTİYAÇ DUYDUK? Bizler daha önceden AYÖP içerisinde çalışan iller olarak bu platformun genel çizgilerinden bazılarına başından itibaren mesafeli duruyor ya da farklılaşabileceklerini hesap ederek çalışmalarımıza devam ediyorduk. Bu konuların başında platform işleyişinin demokratikleşmesi, yani kurullara dayanması geliyordu. Yine sarı sendikaların ve düzen partilerinin genel işleyişini bilmemize rağmen bu kadar önemli, acil bir meselede kimi önemli çıkış-
Ne yazık ki yukarda da anlattığımız gibi kendi MK’ lığını ilk Temsilciler Kurulu toplantımızdan itibaren bizlere dayatan bu arkadaşlar, bırakın demokratikleşmeyi ve bu konuları tartıştırmayı, gün geçtikçe diktatör yüzlerini daha sert bir şekilde göstererek canla başla çalışan bizleri fes etme yoluna gitmişlerdir. Sarı sendikaların ve düzen partilerinin maskesi ise bizce 2010 yılı Bütçe Görüşmeleri esnasında yere düşmüştür. Çünkü bizler AYÖP içerisindeyken bütçe görüşmeleri öncesinde Meclis’i fax yağmuruna tutmakla, birebir görüşmeler yoluyla ve 24 Kasım merkezi eylemimizle onlara taleplerimizi fazlasıyla ilettik. Ancak hepimizin de gördüğü gibi hükümet yapıcı yönde hiçbir adım atmamış, muhalefet ise muhalefetliğini sözde dahi yapmamıştır. Dolayısıyla bizler; bu platformu demokratikleştiremediğimiz, içinde çalışmak için hiçbir seçenek bulamadığımız ve dahası çalışma metotlarımız, müttefiklerimiz bağlamında ayrıştığımız şu dönemde, yeni bir platform kurmaktan başka bir çare göremiyoruz. Kuracağımız platformumuzun ise demokrasiyi tam olarak işleten ve müttefiklerini gerçek anlamda emekten yana olan kurumlardan seçeceği de açıktır. Platformumuzun adı: İşsiz ve Güvencesiz Eğitimciler Platformu(İGEP)’tir. www.igep. biz adlı sitemiz ise tüm ilgilenen dostların ziyaretine açıktır.
Direnişteki işçilerle dayanışma eylemi yapıldı!
H
SGG (Herkese Sağlık Güven l i G elecek) Platformu 28 Oca k 2010 Perşembe günü İstanbul Türk –İş 1. Bölge önünde başta Tekel işçileri olmak üzere itfaiye ve diğer direnişte olan işçilerle dayanışmak amacıyla nöbet tutma eylemi yaptı. Sendikalardan çok HSGG Platformu’nda yer alan devrimci grup ve çevrelerin aldığı eylem saat 17:30’da Taksim Gezi Parkı önünde toplanılarak Türk – İş 1. Bölge’nin önüne yürüyüşle başladı. Havanın soğuğuna aldırmadan gerek yürüyüş esnasında taşınan dövizlerde gerekse 500’e yakın kitlenin iki saat nöbet tutma eylemi boyunca taşıdığı dövizler ve hiç susulmadan sık sık coşkulu bir şekilde atılan sloganlarda “destekledikleri Tekel işçilerin kararlılığına benziyor...!” dedirtecek türdendi.
Arada bir platform adına sendika binasının balkonunda yapılan konuşmalarda AKP hükümetinin işçi ve emekçilere amansızca saldırdığı buna karşı mücadele edilmesi gerektiği belirtildi. Eğer Tekel işçilerinin talepleri karşılanmasa altı Konfederasyonunun 3 Ş u b a t g ü nü ü l k e ç a pında genel grev, genel direniş kararı aldığı belirtildi. O saatlerde Türk-İş Genel Başkanı ile başbakanın gör ü şmesi deva m ed iyordu . Görüşmeler bittikten sonra yine balkonda maliyet hesabı için Pazartesiye kadar hükümetin süre istediği, sendikanın da bunu kabul ettiği açıklanarak eylem bitirildi. Eylem sırasında HSGG bileşenleri kısa bir toplantı yaparak durum değerlendirmesi yaptı. Platform olarak anlaşma olduğu ana kadar hiç anlaşma ol-
mayacakmış gibi 3 Şubat’ta yapılacak genel direnişinin güçlü geçmesi için yapılacakların tümünün hemen yapılmasına başlanacağı kararlaştırıldı. Bölgelerde ve semtlerde tüm işçi emekçilerin, küçük esnafın, gencin, emek linin 3
Şubatta bu güvencesiz geleceğe, hak yoksunluğuna, zamlara, zulüm ve talana karşı egemenlere güçlü bir uyarıda bulunmak; yaşamı durdurmak için bütün gücümüzle seferber olunması gerektiği vurgulandı. 29 Ocak 2010 ✓
S
inter işçilerinin direnişi 400 günü geçti. Onlar hiç yılmadan İstanbul’un sıfırın altında soğuk kışında fabrikanın önüne kurdukları naylon çadırda eylemlerine
devam ediyorlar. İşveren her duruşmada yeni itirazlarda bulunarak mahkemenin karar aşamasına gelmesini engelliyor. Hâ k imi
ret ediyor, şahit olarak kızını gösteriyor, ev adresi olarak Mersin’i gösteriyor, hanımefendi adresinde bulunamıyor. Yani anlayacağınız hâkimle işveren arasında bir tiyatro oynanıyor. Bu, gayet normal bir durum! Şunu hiç unutmamalıyız. Kapitalist sistemde devlet yalnızca sermayenin haklarını korur. Bugünkü hükümette bütün kurumlarıyla görevini çok iyi yapmaktadır. Hükümet görevini en iyi şekilde yaparken proletarya, ezilenler ve destekleyicileri ne yapmakta? Direnişlerin başlarında destek her taraftan geldi. Sendika başkanları, parti başkanları, sivil toplum örgütleri, siyasi
dergiler, işçilerin yanına gelip, desteklerini verdiler. Sonra yavaş yavaş gelmeler azaldı, sonunda işçiler yalnız başına kaldılar. Çünkü biz halk olarak balık hafızalıyız. Her şeyi hemen unutuyoruz. Yani anlayacağınız devlet işini çok iyi yapıyor, ama biz görevlerimizi hiç iyi yapamıyoruz. Sinter işçilerinin bizlerden tek istediği direnişin ilk günleri gibi onları desteklememiz. Onları ziyaret etmemiz, her alanda onların eylemlerini desteklemek ve gündemde tutmak.
Şubat 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Sinter İşçileri Direnişlerinin 2. senesinde
Yaşasın Sinter İşçilerinin Onurlu Mücadelesi! Bir YDİ Çağrı okuru 27-01-2010 ✓
5
Eğitim Köşesi
Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Bu konuda ise bilinmesi gereken şey yasaların patronları, sermayeyi koruduğudur. Buna rağmen işçi sınıfının haklarını araması ve bu hakları genişletmesi için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmesi gerekmektedir. Hukuk mücadelesi de bu araçlardan birisidir.
İş Sözleşmelerinin haklı nedenlerle feshi - II İş sözleşmesinin işçi tarafından haklı nedenlerle feshi
B
ir önceki sayımızda iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı nedenlerle feshini açıklamaya çalışmıştık. Bu sayıda ise İş Kanununa dayanarak iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı nedenlerle feshini açıklayacağız. İşçi, süresi belirli veya belirsiz olsun, sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin aşağıdaki haller oluşmuşsa İş Sözleşmesini feshedebilir.
I. Sağlık sebepleri: - İşin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa. (İşçinin sözleşme yapılırken bu durumu bilip bilmemesinin önemi yoktur.) - İşçinin sürekli olarak yakınında olan işveren veya iş arkadaşı bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.
Şubat 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
6
- İşveren iş sözleşmesinin önemli noktalarından biri hakkında yanlış bilgi veya şart göstererek işçiyi yanıltırsa. - İşveren işçiye veya aile üyelerinden birine hakarette veya davranışlarda bulunursa. - İşveren işçiye veya aile üyelerinden birine sataşır veya gözdağı verirse, kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler veya onlara karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse veya asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunursa. - İşveren işçiye cinsel tacizde bulunursa veya işçi diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğrar ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen işveren gerekli önlemleri almazsa. (Buradaki “gerekli önlemler” ile anlatılmak istenen, işverenin, olayın tekrar etmemesi için çaba göstermesi, örneğin işçinin çalıştığı yeri değiştirmesi ya da tacizin ağırlığı karşısında tacizci işçinin işine son vermesidir. Ancak bunların yanında rağmen cinsel taciz suçtur ve tacize uğrayan işçi adli makamlara başvurmalıdır.) - İşçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse. - Ücretin parça başı (akort) veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verilir, aradaki ücret farkı da hesaplanıp işçiye ödenmezse veya çalışma şartları uygulanmazsa.
III. Zorlayıcı sebepler: - İşyerinde işin bir haftadan fazla süre ile durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa. İşçi yukarıda sayılan gerekçelerle iş sözleşmesini derhal sona erdirebilir. İşçi de işveren için tanındığı gibi bu hakkını, fesih nedeninin gerçekleştiği veya gerekçeyi öğrendiği günden başlayarak 6 iş günü geçtikten ve her halde fiilin gerçekleşmesinden itibaren bir yıl sonra kullanamaz. Gelecek sayıda iş güvenliği ile ilgili olan iş sözleşmesinin feshinde geçerli - geçersiz nedenleri ele alacağız. Sorularınızı iscikosesi@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
Kapitalist Üretim Tarzı
M
eta üretimi değişim/pazar için yapılan üretimdir. Özel mülkiyet ve bireysel emeğe dayanan ve değişim için ürün yaratan küçük zanaatkâr ve köylü üretimine basit meta üretimi denir. Meta üretimi, gelişmesi içinde doğası gereği meta üreticileri arasındaki rekabeti ve onlar arasındaki bir ayrışmayı beraberinde getirir. Bunların çok önemli bir bölümü giderek yoksullaşır, mülklerini yitirirken, küçük bir bölümü de büyür, zenginleşir. Kapitalizmin ortaya çıkışı ve gelişmesinde, küçük meta üreticileri arasındaki ayrışma, bunların küçük bir bölümünün kapitalist girişimcilere dönüşmesinin yanında, ticaret sermayesinin sanayi sermayesine dönüşmesi de belirleyici rol oynadı. Kapitalist üretimin iki ana koşulu vardır. İşgüçlerinden başka satacak bir şeyleri olmayan ve yaşayabilmek için işgücünü satmak zorunda olan ve bu işgücünü istediği gibi kullanma konusunda hukuken özgür olan işçilerin varlığı ilk şarttır. İkincisi, kapitalist işletmelerin yaratılması için gerekli olan parasermayenin birikmiş olmasıdır. Para, üreticinin kendi dolaysız kullanımı için üretim yanında, değiştirmek için yapılan üretimin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Başlangıçta yalnızca dolaşımın/ değişimin basit bir aracı olan para, ulusal ve uluslar arası ticaretin gelişmesine paralel olarak yaygınlaşır, etkinliğini artırır. Özellikle tefecilerin ve tüccarların elinde, başka alanlarda kullanılmayı bekleyen bir parasal zenginlik birikir. Hem birinci önkoşul, hem de ikinci önkoşul tarihi olarak, emekçi yığınların, küçük bir azınlık tarafından, zor yöntemleri de kullanılarak yoksullaştırılması, mülksüzleştirilmesi; denizaşırı ülkelerin sömürgeleştirilmesi, zenginliklerinin zorla talan edilmesi; emekçilerin köleleştirilmesi, soykırım vb. yol ve yöntemlerle yerine getirilmiştir. Kapitalist toplumda üretim ilişkilerinin temeli, üretim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyettir. Üretim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyet, kapitalistlerin emekle elde edilmemiş ve ücretli işçileri sömürmek için yararlanılan özel mülkiyettir. Ücretli işçiler kapitalistin mülkü değildir. Kapitalist ücretli işçileri ne öldürebilir, ne de satabilir. Ücretli işçiler her türlü kişisel bağılılıktan kurtulmuşlardır, ama üretim araçlarından yoksundurlar ve açlıktan ölmemek için iş güçlerini kapitalistlere satmak ve sömürünün boyunduruğuna katlanmak zorundadırlar. Üretici güçleri çok büyük ölçüde geliştirmesi yüzünden, kapitalizm kendisinin de çözemeyeceği çelişkiler üretmiştir. Kapitalizm gitgide daha büyük miktarlarda meta üreterek ve bu metaların fiyatını düşürerek, rekabeti ağırlaştırır, küçük ve orta özel mülk sahiplerini yıkıma uğratır, onları proleter duruma düşürür, satın alma güçlerini azaltır; bunun sonucu olarak, üretilmiş metaların sürümü olanaksızlaşır. Kapitalizm, üretimi genişleterek büyük fabrika ve işletmelerde milyonlarca işçiyi bir araya toplayarak, üretim sürecine toplumsal bir nitelik kazandırır. Bu şekilde kendi kuyusunu da kendi kazar: çünkü üretimin toplumsal mülkiyeti, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetini gerektirir. Oysa kapitalizmdeki üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet, üretimin toplumsal niteliği ile bağdaşmaz. Dönem dönem patlak veren, temelinde aşırı üretimin yattığı devrevi ekonomik krizlerin temel nedeni, üretici güçlerin niteliği ile üretim ilişkileri arasındaki bu uzlaşmaz çelişkidir. Kapitalistler kendilerinin sorumlu oldukları, yığınların yıkıma uğraması yüzünden, metalar alıcı bulamayınca, üretilmiş metaları yok etmek, üretimi durdurmak, üretici güçleri tahrip etmek zorunda kalırlar. Milyonlarca insan fazla meta üretildiği için işsizlik ve açlıktan acı çeker. Kapitalist toplumun iki ana sınıfı burjuvazi ve proletaryadır. Bu iki sınıf arasındaki çelişki uzlaşmaz çelişkidir. Burjuvazi ile proletarya arasındaki uzlaşma çelişme devrimle aşılır/çözülür. Ocak 2010 ✓
Dünyadan İşçi Haberleri
A
Almanya
lmanya’da uyarı grevi olarak 4 Şubat sabahı başlayan grevde ulaşım hizmetleri durdu. Hafta boyunca devam edecek olan grev nedeniyle havaalanlarında da uçuşların büyük çoğunluğu iptal edilirken yer hizmetleri de verilemiyor. Havaalanı hizmetlerinde görevli binlerce işçi sabah saatlerinde iş bırakarak greve başladılar. Almanya’nın en büyük ve Avrupa’nın en çok yolcu geçişine sahip havaalanı Frankfurt’ta greve, 2 binden fazla porter, check-in görevlisi, havaalanı itfaiye işçisi ve diğer hizmetlerde görevli havaalanı işçisi katılıyor. Havaalanında iç hat uçuşları iptal edilirken uluslararası uçuşların devam ettiği bilgisi verildi. Ücretlerinin artırılması ya da çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi talepleri kabul edilinceye kadar greve devam edeceklerini açıklayan ulaşım hizmetleri işçileri sendikası Ver.di temsilcisi Frank Bsirske, sendikanın 1 Ocak 2008’den geçerli olmak üzere ülke genelindeki 1,3 milyon havaalanı kamu personeli için yüzde 8 ücret artışı talep ettiklerini dile getirdi. Ancak hükümet geçen iki yılda haftalık çalışma saatlerini artırarak ücretlerde de yüzde 5’lik bir artış öngörmüştü. Sendika temsilcisi Bsirske, işverenle 6 Şubat’ta yeni bir görüşme yapılacağı bilgisini verdi. İşveren tarafı yaptığı açıklamada; yüzde 5’lik artışın son teklif olmadığı, görüşmelerde anlaşmaya varmak istediklerinin sinyalini verdiği basına yansıdı. Salı sabahı başlatılan ulaşımda uyarı grevi, Almanya’nın 16 büyük kentini ve özellikle kuzey ve doğu bölgelerini etkiliyor. Öte yandan bir başka süregelen toplu sözleşme görüşmesi sonucunda tren makinistlerinin sendikası GDL, demiryolu şirketi Deutsche Bahn AG’nin Cuma gününe kadar ücret anlaşmasını imzalamaması halinde pazartesi günü itibariyle demiryollarında genel grevin başlatılacağı uyarısında bulundu. Ç a l ı ş a n la r ı n ya ş a m st a n-
da r t la rı nı n sürek li düştüğ ü Almanya’da, her 10 kişiden biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İşsizlik oranı sürekli artıyor. Halkın %15’i devletten aldığı yardımla ayakta durabiliyor. Dünya’nın en büyük 3. Büyük ekonomik gücü olan Almanya’da çalışanlar giderek yoksullaşırken, zenginler daha da zenginleşiyor. Almanya’nın en büyük dev şirketleri olan BMW, Henkel ve Nokio az kar ettikleri gerekçesi ile işçi çıkarmaya hazırlanıyor. Bunun anlamı, daha fazla işsizlik ve yoksulluk demektir. Kapitalizm; İşsizlik, yoksulluk, açlık, demektir. Kapitalizmin bu barbarlığından kurtulmanın tek yolu onu bir sosyalist devrimle yıkmaktan geçer. Rosa Luxenburg’un “Ya Barbarlık yaSosyalizm” şiarı bugün daha çok güncelliğini koruyor.
Fransa
S
ermayenin egemen olduğu hiç bir ülkede çalışanların geleceği garanti altında değil. Fransa’da da hükümet sermayenin çıkarları doğrultusunda demiryolu ve toplu taşıma araçları çalışanlarının kazanılmış hakları olan özel erken ve avantajlı emeklilik sistemini değiştirmek istiyor. Bunun üzerine çalışanlar hükümeti protesto amacıyla grevde. Fransa`da grev nedeniyle toplu ulaşım felç olmuş durumda. Enerji işçilerinin de destek verdiği grev yüzünden, düzenli tren seferleri ile başkent Paris`teki metro ve otobüs seferlerinin dörtte biri yapılabiliyor. Fransa’da ki burjuva basın, Son bir ay içinde ikinci kez gidilen grevlerin Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy`nin vaad ettiği liberal ekonomiye geçiş reformlarına tehdit oluşturduğu ve iktidarı yıpratabileceği yorumunu yapıyor. Memur sayısını düşürmeyi hedefleyen Sarkozy`yi protesto için başta öğretmenler olmak üzere kamu çalışanları da, 20 Kasım`da greve gidecek. Ülke genelinde ise grevlere karşı sert tutumunu sür-
düren hükümet protesto ediliyor. Binlerce kişi sokaklara çıkarak, 5 milyar avro tasarruf sağlayacağı söylenen reformları eleştirdi. Gün gelecek Fransız proletaryası burjuvazinin iktidarını devrimle yıkacak, kendi iktidarı olan sosyalizmi kuracaktır.
İtalya
E
mperyalist İtalya devletinin de Afrika’nın zenginlik kaynaklarını oradaki ucuz işgücünü kullanarak talan etmesi sonucu Afrika da yoksulluk ve açlık kol geziyor. Avrupa’nın bir dizi ülkesine olduğu gibi İtalya’ya da her yıl binlerce Afrikalı yoksul, geleceğini güvenceye almak, en azında karnını doyurmak için göç ediyor. İtalyan sermayesinin adeta bir köle gibi kullandığı Afrikalı göçmenler, çalışma ve yaşam koşullarının iyleştirilmesi ve üzerlerindeki ırkçı baskılara karşı mücadele ediyorlar. İtalya’nın güneyindeki Rosarno şehrinde yaşayan Afrikalı göçmenler, bu durumu protesto etmek için 7 Ocak günü yürüyüş yapar. Yürüyüşe bir grup tarafından ateş açılır ve göçmenlerden yaralananlar olur. Afrikalılar bu olayın üzerine gece geç saatlerde araba ve çöpleri yakarak, ırkçılara ait olduğu bilinen işyerlerinin camlarını kırar. Gösteriler sırasında Afrikalılar ‘Biz hayvan değiliz’ ve ‘Buradaki İtalyanlar ırkçıdırlar’ yazılı pankartlar taşırlar. Yürüyüş sırasında bir grup Afrikalıların üzerine arabayla saldırarak 5 kişiyi yaralar. Sonrasında demir sopalarla saldıran grup, 2 kişiyi daha yaralar. 2 Afrikalının ise olayda bacağına kurşun isabet eder. 2008 yılında da Napoli’de çıkan çatışmalarda 6 Afrikalı öldürülmüş, medyada ise mafya ve uyuşturucu ticaretinde çıkan olaylar şeklinde yansımıştı. Son yaşanan çatışmalar ise bölgedeki devlet destekli mafya çetesi ‘ndrangheta’ya mal ediliyor. İçişleri Bakanlığı bölgede aylardır devam eden olayların kav-
gaya dönüşmesini gerekçe göstererek bölgeye polis gönderdi. Afrikalılar polisle çatıştı. Yüzlerce arabanın yakıldığı gösteriler sırasında bir kadın arabasından çı karılara k döv üldü. İta lyan Haber Ajansı ANSA’nın yaptığı açıklamaya göre “talan” suçlamasıyla 7 kişi gözaltına alındı. Olayların devam etmesi üzerine bölgede okullar tatil edildi. Bir hafta öncesinde 2 bin Afrikalı Rosarna Belediye binasına giderek, sorunların çözümü için yetkililerle görüşme talep etmişti. İtalya’nın Calabria eyaletinde göçmen lere yapı la n sa ld ı r ılar aylardır sürüyor. Bu eyalete Afrika’dan her yıl binlerce insan geleceğini güvenceye alma umuduyla veya sezonluk çalışmak için akın ediyor. Küçük bir kasaba olan Rosarno’da yaşayan 16 bin kişiden 5 bini göçmen. Oturma ve çalışma izni bulunmayan göçmenler genellikle tarım alanında çalışıyorlar. Göçmenlerin büyük bir kısmı elektrik ve sudan yoksun olan boş fabrikalarda veya yıkık evlerde kalıyor ve insanlık dışı koşullarda çalışıyorlar. Sınır Tanımayan Doktorlar gibi birçok kurum uzun zamandır bölgedeki göçmenlerin koşullarının iyileştirilmesini talep ediyor. Devlet ise, ucuz işgücü olarak çiftliklerde köle gibi çalıştırılan göçmenlerin durumunu görmezden geliyor. İtalyan devleti ise suçu göçmenlere üzerine yıkarak; “kaçak göçmenlerin giriş yapmalarının engellenmesini” göndeme getiriyor. İçişleri Bakanı Roberto Marini yaptığı açıklama da “göçmenlerin yarattığı problemlerin fazlasıyla gözardı edildi” diyerek göçmenleri hedef gösteriyor. Irkçılık yalnız bizim ülkemizde uygulanmıyor. ‘Demokrasi ve insan hakları’ konusunda mangaldan kül bırakmayan Avrupa ülkelerinde burjuvazinin siyasetinin bir sonucu olarak her zaman gündemde duruyor. Emperyalist İtalya devletinin de burjuva milliyetçi siyasetinin bir sonucu olarak bu saldırılar yapılıyor. Irkçılık ve faşizm emperyalist siyasetinin yol arkadaşıdır.
Şubat 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
İşçi arkadaşlar bu sayımızda sizlere Almanya, Fransa ve İtalya’dan haberler vereceğiz. Sermaye bu ülkelerden de çalışanların kazanılmış haklarına saldırmaktan geri durmuyor. Kendi yarattıkları ekonomik krizi bahane ederek nasıl daha fazla kazanacaklarının hesabını kitabını yapıyorlar. Avrupanın bir dizi ülkesinde olduğu gibi İtalyadan da ırkçı faşist saldırılar göçmenler üzerinde bizzat devlet destekli sürüyor. Bütün ülkelerde açlık, yoksulluk, baskı ve zulmün kaynağı kapitalizmdir. Kapitalizmden kurtulmanın yolu ise onu bir devrimle alt edip kendi iktidarlarımız olan demokratik halk iktidarı ve sosyalizmdir.
7
Yaşasın Tekel İşçisinin Kararlı ve Yiğit Mücadelesi! Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 141’in İşçi Özel Sayısı • Şubat 2010 • Fiyatı: Türkiye: 0,50 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Uğur Matbaacılık (0212-501 81 09) Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi 6. Kat A Blok 4 NA 8-10-11-23 · Topkapı - İstanbul • Yayın Türü: Yerel Süreli