Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Nisan 2010 • Fiyatı: 0,50 TL
YENİ YASALAR VE BİZİM TAVRIMIZ
S
on günlerde birçok konunun yanı sıra Anayasa ve işçileri yine en fazla ilgilendiren 2821 sayılı Sendikalar Yasası ile 2822 sayılı Grev Lokavt ve Toplu Sözleşme Yasası da gündemde yer almaktadır. Sermaye sınıfının egemenliğini perçinleyen bu yasalar biz işçileri, çalışanları ne kadar ilgilendirmektedir? Emek sömürüsü üzerine kurulu olan bu kapitalist düzende yaşayan herkes ve öncelikle de işçiler çıkarılacak yasalar konusunda duyarlı olmalı ve kendi taleplerini formüle edebilmelidir. Çıkarılmak istenen bu yasaların içeriği bizleri ilgilendirmektedir. Çünkü bu yasalar toplumsal yaşamı ve çalışma yaşamını dolaysız bir şekilde ilgilendirmektedir. Bu sebeple bu yasaların nasılına kayıtsız kalamayız. Kapitalist bir devlette sömürücü sınıfların ihtiyaçları çerçevesinde çıkacak bu yasalar, esas itibarıyla, sömürücülerin işlerini en iyi şekilde yapmalarını, sömürülerini giderek hep artırmayı, sömürücü sınıfların iktidarının ömrünü uzatmayı hedefler. Ha ng i hü kü met işbaşında olursa olsun -ki bunlar
muhafazakâr, liberal, sosyal demokrat vb. olabilirler-bunların hepsinin hizmet ettiği yer, edeceği yer sömürücü sınıf olan kapitalistlerin düzenlerinin sürdürülmesinedir. Bu vesile ile şu ya da bu hükümetin “biz bağımsız bir hükümetiz ve milletimize hizmet amacımızdır” gibi genel laflar yalanlarla örtülüdür. Sınıf lı toplumlarda “bağımsızlık” olamaz! Ya sömürücü sınıfların işlerini yaparlar, onların çıkarına uygun hareket ederler, ya da eğer işçi sınıfı sömürücülerin iktidarını zora dayanarak yıkmışsa ve kendi iktidarını kurmuşsa, o zaman da çıkacak yasalar sömürücü sınıflara karşı, onların mülklerini toplumsallaştıran, toplumun zen-
ginlik kaynağına dönüştüren, işçi sınıfının çıkarını koruyan ve ona hizmet eden bir siyaset güdülür. Çıkacak yasalar da bu çerçevede olurlar. Şimdi biz emek sömürüsünün alabildiğine sürdüğü kapitalist toplumda yaşamaktayız. Biz patronların egemen olduğu, onların çıkarına yasaların çıkarıldığı bir toplumsal düzende yaşıyoruz. Bu düzen eşitsizlik ve sömürü üzerine kuruludur. Bizim bugün bu düzeni değiştirme yönünde verdiğimiz mücadelede yürürlükte olan yasaların nasıl yasalar olduğu önemlidir. Bu yasalar faşist yasalar mı, bu yasalar burjuva demokratik yasalar mı önem taşımaktadır. Dolayısıyla bugün çıkarılmak
Genel Grev Ciddi, Çetin Bir Mücadele Biçimidir - II
Özelleştirme ne durumda?
Esenyurt Belediye işçileri ile dayanışma yürüyüşü!
Krize Karşı Eylem!
devamı sayfa 3’de...
devamı sayfa 5’de...
devamı sayfa 9’da...
devamı sayfa 10’da...
istenen yasaların neden ve niçin çıkarılacağı, bu yasalar çıkarıldığında işçi sınıfına ne getireceği ve götüreceği önem arz etmektedir. Eğer bu hükümet tarafından çıkarılacak yasalar, bugüne kadar yürürlükte olan yasalardan daha geri ise bu bizim bu yasalar çıktıktan sonraki mücadelemizi daha da zorlaştıracağı anlamına gelir. Ama eğer çıkarılacak yasalar bugüne kadar yürürlükte olan yasalardan daha ileri, demokratik yasalar ise o zaman bizim mücadelemizi biraz daha kolaylaştıracaktır. Dolayısıyla biz bugün gündeme taşınan yasalar mevzuunu tartışmalı ve tavır almalıyız. Şu an değiştirilmek istenen Anayasanın, şimdiye kadar değişik hükümetler tarafından 15 operasyonla 83 maddesi değiştirildi. 1982 Anayasası o dönemin faşist cuntasının çıkardığı, işçi ve emekçi yığınlara zapt-u rapt altında onaylatılan faşist bir Anayasadır. Şimdiye kadar Anayasada yapılan değişiklikler ve şimdi yapılmak istenen değişiklik Anayasadaki faşist özü ortadan kaldıran değişiklikler değil. Anayasaya 90. Maddenin eklenerek uluslar arası sözleş(Devamı sayfa 2’de) →
melerin ulusal yasalarla çelişmeli durumunda uluslar arası sözleşmelerin geçerli olacağının belirlenmesi de esası değiştirmemektedir. Anayasada yapılmak istenen yeni değişikliklerin, toplam 23 maddey i kapsayacağı söylenmektedir. Bunların hepsi değişse bile gerçek anlamda bir burjuva demokratik anayasa çıkmış olmayacaktır. Bu Anayasa değişikliklerinde işçi ve emekçileri ilgilendiren olumlu hiçbir temel değişiklik yoktur. Memur ve kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanınmasına rağmen, grev hakkı tanınmamaktadır. İşçiler için ise var olan Grev Lokavt ve TİS hakkı konusundaki haklar da dahil temel bir değişiklik olmayacaktır. Burjuva liberal anlamda olacak bazı değişiklikler de burjuvazinin kendi aralarındaki kapışmanın bir sonucudur ve bu değişiklikler olsa bile bunun işçi sınıfına getireceği fazla bir kazanım olmayacaktır. 2821 ve 2822 sayılı yasalarda yapılacak değişiklikler konu-
sunda da özde bir değişiklik olmayacaktır. Getirilmek istenen değişiklikler, -Üyelikte noter şartının kaldırılması, -Sendika kurucularında Türk vatandaşı olma şartının aranmaması ve -Sendika genel kurullarında Hükümet Komiseri uygulamasından vazgeçilmesidir. Bunlar “bir parmak bal” görevini bile yerine getirmemektedir. Her iki yasada şu konular halen durmakta, değiştirilmemektedir: -İşyerlerinde y üzde 50+1 barajı, -İş kolu barajı sorunu, -Bağımsız çalışanlar, evde çalışanlar ve çıraklara örgütlenme özgürlüğü yok, -Grevin uygulanması ile ilgili ve grevin işçiler ve sendikaları tarafından istendiği şekilde uygulamaya koymayı yasaklayan ve aslında grevi neredeyse imkânsız kılan uzun sürecin devam etmesi, -Genel grevin, siyasi grevin
ve dayanışma grevinin yasaklanması, -Grev yasağı olan işlerin ve iş kollarının halen devam etmesi, -Grevlerin bakanlar kurulu kararı ile ertelenmesinin ve erteleme kararı sonucu zorunlu tahkim yoluyla grevin bitirilmesi, -Grev ve Lokavt dışı kalan işçilerin bakanlık tarafından belirlenmesi suretiyle grev uygulanmasına müdahale edilmesi, -Meşru mücadele hakkı temelinde yürütülen direnişlerin “yasadışı grevler” olarak ilan edilmesi suretiyle işten atılan ve haksızlığa uğrayan işçilerin haklarının gaspına karşı mücadelenin engellenmesi… 12 Eylül faşist cuntasının getirip dayattığı ve sermaye sınıfının çıkarlarını koruyan bu yasaların bugüne kadar değiştirilmemiş olması, işçileri ve emekçileri kandırarak parlamentoda yer alan ve hükümet olan partilerin kimin yararına çalıştığının açık kanıtıdır. Bu sebeple şunu söylemek gerekir: Daha iyi yasaların çıkarıl-
ması kavgasını vermek bizim görevimizdir! Fakat unutmayalım ki, işçi sınıfı, ancak kendi yasasını kendisi yapacaktır! İşçiler, kendi iktidarlarını kurduklarında sömürüye hizmet eden tüm yasaları silip atacaklar ve sömürün bir daha gelmemek üzere tarih sahnesinden sökülüp atacağı kendi Anayasalarını kendileri yazacaklardır! İşçiler, kendi iktidarı koşullarında kendilerinin karar alıp uygulayacakları, üretimi kendilerinin planlayıp kendilerinin üretecekleri sömürüsüz bir düzen yaratacaklardır. Orada ücretli emek sömürüsü olmayacaktır! Orada işçileri sömürecek kapitalistler olmayacaktır! Orada eşitlik ve özgürlük olacaktır! Bunun adı SOSYALİZMDİR! Bunun için hep birlikte, kapitalist sömürü sistemine karşı YAŞASIN SOSYALİZM diye haykırmalıyız! 28 Mart 2010 ✓
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Kriz ‘teget’ geçmedi!
2
T
ürkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı veriler, 2008 yılının 3. çeyreğinde mali alanda başlayan, reel alanı da etkileyerek ekonomik krize dönüşen krizin, Başbakan RTE’nın böbürlenerek defalarca tekrarladığı, “Kriz bizi teğet geçecek” nakaratının hiç de doğru olmadığı gösteriyor. Ekonomi 2001 krizindeki % 5,7 küçülmeden sonra, 2009’da ilk kez yüzde 4,7 küçüldü. Ekonominin sekiz yıl gösterdiği
büyüme trendi, 2009’da kesintiye uğradı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2008 yılının son çeyreğinden itibaren dört dönemdir küçülen Türkiye ekonomisi geçen yılın son üç ayında yeniden büyümeye geçti. Ekonomi yüzde 6 oranında büyüdü. Bu durum ekonominin depresyondan – burjuva ekonomistlerinin tabiriyle durgunluk- çıktığının işaretidir. Türkiye, 2009 yılının ilk çey-
reğinde gerçekleşen yüzde 14,5 küçülmeyle Cumhuriyet tarihinin ikinci en yüksek küçülmesini görmüştü. Türkiye ekonomisi, 2009 yılı genelinde yaşanan yüzde 4,7’lik küçülmeyle 1999 ve 2001 yılları sonrasında yaşanan ilk küçülmeye imza atmış oldu. 2009 yılına ilişkin revize edilen verilere göre Türkiye ekonomi ilk çeyrekte yüzde 14,5’le tarihi rekorlarından birini kırmıştı. 1927 yılında yüzde 12,8 küçülen Türkiye ekonomisi 19391945 yıllarını kapsayan İkinci Dünya Savaşı’ndan ekonomik anlamda çok ağır etkilenmesi nedeniyle 1941’de yüzde 10,3 küçülmüştü. 1945’te tarihinin halen ulaşılamamış en yüksek küçülme oranını görmüştü. Türkiye ekonomisi 1999 yılında yüzde 3,4, 2001 yılında yüzde 5.7 oranında küçülmüştü. Türkiye’de 2009 yılında kişi başına milli gelir 8 bin 590 dolara geriledi. 2009 yılı için kişi başına milli gelirin 8 bin 456 dolar olacağı tahmin edilmişti. Kişi başına milli gelir 2008 yılında 10 bin 436 dolar olmuştu. Geçen
yıl gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) cari fiyatlarla 617 milyar 611 milyon dolara (953 milyar 974 milyon lira) düştü. Söz konusu rakam, 2008 yılında 742 milyar 94 milyon dolar (950 milyar 534 milyon Türk Lirası) düzeyindeydi. İşçilerin, emekçilerin krizden payına düşen işsizlik, işten atma, ücret kaybı, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma vb. oldu. Krizi fırsata çeviren kapitalistlerin bir bölümü daha da büyüdü. Kapitalizmin hep yeniden kriz ürettiği, kapitalizmin krizsiz yaşayamayacağı, her 5/6 yılda ispatlanan bir gerçekliktir. Aşağıda yer alan son 10 yıla ait Türkiye ekonomisinin verileri bu gerçeğe de işaret ediyor. Kapitalistler diğer şeylerin yanı sıra esas olarak yarattıkları krizin yükünü işçilerin, emekçilerin sırtına yıkarak, krizden çıkıyorlar. Krizden en çok etkilenenlerin yapmaları gereken şudur: kapitalizmi reforme etmek değil –ki mümkün değildir- kapitalizmi yok etmektir. 3 Nisan 2010 ✓
GENEL GREV CİDDİ, ÇETİN BİR MÜCADELE BİÇİMİDİR - II
Y
eni İşçi Dünyası’nın Mart sayısında, Tekel işçileri eylemleri bağlamında daha çok sık dillendirilen genel grev çığırtanlığı üzerine durmuş, işçi sınıfının komünist partisi önderliğinde iktidarı ele geçirmenin temel bir aracı olan genel grevden ne anlaşılması gerektiğini ortaya koymuştuk. Genel grev, devrimci şiddet ile karşı devrimci saldırının karşı karşıya geldiği, işçi sınıfının diğer emekçi sınıflara önderlik ederek, karşı devrime karşı tüm güçlerin seferber edildiği, nitelik olarak diğer grev biçimlerinden farklı bir mücadele biçimidir. Bu fark, karşı devrimin silahlı güçleri karşısında işçi sınıfının silahlı güçlerinin yaratılması, işçilerin silahlandırılması ve barikat savaşlarına sürülmesi demektir. Genel grev, devrimci durumun olgunlaştığı, devrim anının gelip çattığında Bolşevik tarzda örgütlenmiş bir işçi sınıfı partisinin önderliğinde gerçekleştirilir ve güçler dengesi devrim güçleri yönünde ağır basarsa bir devrimci ayaklanmaya dönüştüğünde devrimle sonuçlanabilir. Leninist genel grev anlayışı, bizim genel grevden anladığı-
mız budur. Fakat yanlızca bu değil. Sadece ekonomik taleplerle ve zamanı sınırlı bir grev de genel grev olarak adlandırılmaktadır. Bu genel grev, düzen sınırları içinde olan, düzeni hedeflemeyen bir genel grevdir. Bu genel grev, yüzbinlerin katılacağı eylem, çalışanların genelini kapsayabilecek bir eylem olması anlamında, sadece bu anlamda bir genel grev olarak adlandırılabilir. Bu tür genel grevler, İtalya’da, Fransa, kısmen Avrupa’nın diğer ülkelerinde yaşama geçirilmektedir. Birkaç saat ya da bir gün için bir ya da birkaç ekonomik talep doğrultusunda ya da düzen çerçevesi içinde olan bir siyasi talep doğrultusunda bu tür genel grevler yapılmaktadır. Bu t ü r bi r genel g re v i Türkiye’de yapmak mümkün müdür? Türkiye’de genel grevi yapmanın şartları var mıdır? Bu sorulara cevap verirken sınıf hareketi bağlamında şunların bilinmesi önemlidir: *İşçi sınıfının küçük bir bölümü sendikalarda örgütlüdür. İşçi sınıfının büyük bir çoğunluğu sendikal anlamda dahi örgütsüzdür. *İşçi sınıfının sendikalarda örgütlü kesimi de sendikalara
egemen olan sendikal bürokrasinin egemenliğini parçalayacak/sendikal bürokrasiyi aşacak durumda değildir. *İşçi sınıfı hareketi ile sosyalist hareket ayrı yerlerde durmakta, iki hareket birleşmiş durumda değildir. *İşçi sınıfı partisini inşa eden Bolşevik öncü, işçi sınıfı ile kurulan belli bağlara rağmen, henüz yolun başında olup, kat etmesi gereken çok yol vardır. *İşçi sınıfının mücadelesini belirleyen esas olgu savunma mücadelesidir. Yeni hak almak için değil, kazanılmış hakları koruma mücadelesi verilmektedir. Türkiye’de sınıfının baskısı, salt ekonomik taleplerle ve zamanı sınırlı bir genel grev yapmak mümkündür. Bu mümkünlük sıraladığımız etkenler dikkate alındığında, sınırlı bir genel grevin yapılmasını, başarıya ulaşmasını zorlaştıran faktörlerdir. Geçmiş yıllarda sendika konfederasyonlarının önderliğinde yapılan iş bırakma eylemleri kısmen bu şekilde adlandırılabilir. Geçmiş yıllarda sendika konfederasyonları önderliğinde iş bırakma eylemleri arasındaki görece farkları reddetmeden şu olguyu tespit etmek müm-
kün: Son örneği 4 Şubat’ta yaşanılan iş bırakma eylemleri genelde kamuda etkili olmuş, hayatı durduracak durumda/ seviyede olmamıştır. Kuşkusuz etkili olan iş bırakma eylemleri de, işçi sınıfının gücünü görmesi, gücünün farkına varması anlamında yararlı eylemler olmuştur. Olgular bu iken, genel grevi her eylemde dillendirmenin anlamı ne? Sendikal hareketin zamanı sınırlı bir genel grevi yapacak güçte/istekte olmadığı bir durumda genel grev ne anlama geliyor? Genel grevi sendika ağalarından yapmaları bekleniyor. Bu yanlış bir beklentidir. Yanlış hesaptır. İşçi sınıfının geniş kesimleri kısmi mücadelelerde kendi bilinç ve örgütlülük düzeylerini geliştirmeden, güç toplamadan genel grev gibi daha üst mücadele biçimlerine geçemezler. Bu nedenle de sendika bürokrasisinin önderliğinde yapılacak bir genel grevin kaderini kendi eline alamazlar. Yanlış beklentiler içinde olmak, yanlış hesap yapmak sınıf bilinçli işçilerin işi olmamalıdır. Sınıf bilinçli işçilerin görevi, fabrika fabrika sınıfı örgütlemektir. 2 Nisan 2010 ✓
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Genel grev, devrimci durumun olgunlaştığı, devrim anının gelip çattığında Bolşevik tarzda örgütlenmiş bir işçi sınıfı partisinin önderliğinde gerçekleştirilir ve güçler dengesi devrim güçleri yönünde ağır basarsa bir devrimci ayaklanmaya dönüştüğünde devrimle sonuçlanabilir.
3
Esenyurt Belediye işçilerine saldırı!
E
senyurt Belediyesi’nde sendika üyesi oldukları için işten çıkarılan 68 işçinin direnişi 229. güne ulaştı. Direniş boyunca, Belediye yönetimi çeşitli dönemlerde işçilere fiili saldırılarda bulundu. İşçiler beklemesin diye, kaldırım demir bariyerlerle kapatıldı. İşçiler beklemesin diye, kaldırıma kum döküldü. Belediye Başkan Yardımcısı ve zabıtalar işçilere saldırarak pankartlarını yırttı. İşçileri darp etti. Yetmedi, 31 Mart günü polis eşliliğinde gelen zabıtalar işçilerin astığı pankarta el koydu. 4.000 TL para cezası kesti. Bu da yetmedi. 2 Nisan günü saat 12.10 civarında Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu korumaları ile birlikte işçilere saldırdı. Bir işçi yaralandı. Saldırı anını görüntüleyen Evrensel gazetesi muhabirinin cep telefonu gasp edildi. 2 Nisan günü işçilere yapılan saldırı, saldırının gerçekleştiği yerde Belediye Kültür Merkezi önünde protesto edildi. Basın açıklamasına direnişte bulunan ve saldırıya uğrayan işçiler, Direnişçi İşçilerle Dayanışma Platformu bileşenleri katıldı. Basın açıklamasını okuyan Belediye İş Sendikası 2 No’lu
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
A
4
Şube Başkanı Hasan Gülüm, başkanın tutumunu kınayarak, sorumluları yasal işlem yapmaya devam etti. Basın açıklaması sırasında, “Baskılar bizi yıldıramaz!, İşçi düşmanı Necmi Kadıoğulu!, Esenyurt Necmi’nin çiftliği değildir!, Susma haykır, sendika haktır!, sloganları atıldı. Açıklamadan sonra 5 dakika oturma eylemi yapıldı. Basın açıklamasından sonra, saldırıya uğrayan işçiler suç duyurusunda bulunmak ve ifade vermek için Esenyurt Emniyetine gitti. 28 Ma r t Pa z a r g ü nü Esenyurt’ta, Belediye işçileri ile dayanışma yürüyüşü ve mitingi yapıldı. Anlaşılan o ki, Belediye dayanışma yürüyüşünden epey rahatsız olmuş. Birkaç gün içinde gerçekleştirilen saldırılar bunu göstermektedir. Saldırılar işçileri ürkütme bir yana, direnişin sürdürülmesi için daha kenetlenmelerini sağlamaktadır. Çünkü haklı olan direnen işçileridir. İşçileri bu haklı mücadelelerinde yalnız bırakmayalım. Direnişi sahiplenerek, gereken dayanışmayı yükseltelim. Yaşasın sınıf dayanışması! 2 Nisan 2010 ✓
Çemen Tekstil’de anlaşma sağlandı!
G
a z i a nt e p O r g a n i z e Sanayi Bölgesi’nde bulunan Çemen Tekstil’de 74 gündür süren grevi patronun anlaşmak istemesi üzerine yapılan görüşmelerle bitti. Anlaşma ile Çemen Tekstil patronu işçilerin sendikalı olarak işe dönmelerini kabul etti. Yapılan TİS’ne göre ücretlere %9 oranında zam ve geriye dönük ikramiyeler için 500’er TL ödeme yapılacak. Böylece işçilerin maaşları ortalama 730 TL civarında olacak. Ayrıca sözleşmeye grev yapan işçilerin işten çıkarılmayacağına dair ek bir madde de kondu. Ancak yapılan sözleşme sadece bir yılı kapsıyor. Bu yüzden bir yıl sonra yeni bir sözleşme düzenlenmesi sorunu gündeme gelecek. Gaziantep Valiliği’nde DİSK G enel Ba şk a n ı Sü le y ma n Çelebi, DİSK Tekstil İşçileri S end i k a sı G enel Ba ş k a n ı Rıdvan Budak, Vali Süleyman Kamçı, Çemen Tekstil patronu Kamil Çetinkaya ve diğer yetkililer bir araya geldi. Yaklaşık 5 saat süren görüşme sonunda Vali Kamçı anlaşma sağlandığını ve grevin sona erdiğini duyurdu. Anlaşma sağlandığı haberini alan işçiler fabrika önünde kutlama yaptılar.
Çemen Tekstil’de 12 Kasım 2009’da tarihinde grev kararı alınmış ve karar 12 Ocak 2010 Salı günü uygulamaya konmuştu. 525 kişinin çalıştığı fabrikada çoğunluğu sağlayan sendika yetki aldıktan sonra görüşmelere başlamış ancak patronun sendikayı kabul etmemesi sonucu grev kararı alınmıştı. Grev başladıktan bir süre sonra mahkemeye başvuran patron grevin başlamasına dair tebligatın kendisine ulaşmadığını ve bu yüzden grevin yasadışı olduğunu iddia ederek, grevin durdurulmasını talep etmişti. Gaziantep 1. İş Mahkemesi’nde görülen davada grevin yasal olduğu kararı alınmıştı. Valilik tarafından fabrika önünde çadır kurmaları engellenen ve fabrikaya yaklaştırılmayan işçiler soğuğa ve yağmura karşı direnişlerini sürdürdüler. Patronun ve polisin baskılarına rağmen kararlı bir şekilde direnen Çemen Tekstil işçileri, direnen işçilerin kazanabileceğini bir kez daha göstermiş oldular. Zafer direnen emekçinin olacak! 03.04.2010 ✓
Her gün 3 kadın katlediliyor…
dana Kadın Platformu İnönü Parkı’nda gerçekleştirdiği basın açıklaması ile 1 Şubat-31 Mart arasında kadına yönelik şiddet, cinayet, taciz ve tecavüz olaylarının listesini açıkladı. Yapılan açıklamada her gün 3 kadının babası, eşi, sevgilisi, kardeşi ya da kendisinde bu hakkı gören herhangi bir erkek tarafından öldürüldüğü, devlet görevlilerinin bu cinayetleri önlemek için adım atmadığı hatta adeta teşvik ettikleri belirtildi. Yapılan açık lamada şunlar ifade edildi: “Bizler Adana Kadın Platformu olarak bir yandan kadına yönelik şiddet olaylarının çetelesini tutarken bir yandan da şiddet gören kadınların davalarını takip etmeye çalışıyoruz. Adana’da öldürülen Demet Eygi, Tuğçe Anlaş, Derya Boğa davalarını, Mersin’de öldürülen Gülbinşah Yerci’nin dosyasını takip edi-
dın şiddete ve cinsel tacize maruz kaldı. Bizler kadına yönelik şiddeti görünür kılmak için şiddetin çetelesini tutmaya, şiddete karşı kadınlarla dayanışma içerisinde olmaya ve mücadelemize devam edeceğiz.” Ada na Kad ı n Plat formu DÖKH, DİP Girişimi, EğitimSen, EMEP’li Kadınlar, Halkevci Kadınlar, İHD, Kadım Emeği Kolektifi, Sosyalist Feminist Kolek t if, Sosya list Pa r t i li Kadınlar, SDP’ li Kadınlar, SGD’li Kadınlar ve Yeni Dünya İçin Çağrı okuru kadınlardan oluşuyor.
yoruz. Yine 9 Mart 2010 tarihinde, Niğde Ulukışla’da cinsel saldırıya uğrayan G.Ö.’nün davasını da platform olarak izlemeye çalışacağız. Biz davalara sahip çıkarak hem mağdurlara ve yakınlara destek olmayı hem
de suçluların hak ettikleri cezalara çarptırılmalarını sağlamayı hedefliyoruz. Basına yansıyanlara göre geçtiğimiz iki ay içerisinde 46 kadın ve 2 travesti öldürüldü, 6 kadın intihar etti, sayısız ka-
07.04.2010 Ydi Çağrı / Adana ✓ Not: Ayrıca 1 Şubat - 31 Mart 2010 tarihleri arası kadına yönelik şiddet, cinayet, taciz ve tecavüz olaylarını okumak için (www.ydicagri.org) sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
Özelleştirme ne durumda?
TC
devletini kuranlar, Osmanlı askeri bürokrasisi içinden gelen, milli burjuvazinin çıkarlarını savunan bürokrat bir elit idi. Türkiye’de gelişme süreci içerisinde özel sermayeli burjuvazi, bu bürokrat elit tarafından yaratıldı, güçlendirildi. Bu bürokrat elit özel sermayeli kapitalistleri yaratma, güçlendirmenin yanı sıra, aynı zamanda devleti ekonomiye yoğun biçimde sokarak, devlet kapitalisti büyük işletmeler de yarattı. Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) olarak adlandırılan bu işletmeler, ekonominin can damarlarıydılar. Devlet 1980’li yılların ortalarına gelene kadar Türkiye’nin en büyük sanayicisi, en büyük işvereni, en büyük toprak beyi konumunda idi. Özel sermayeli kapitalizm gelişme süreci içinde gelişip güçlendi. 1980’li yıllardan beri Gayri Safi Milli Hasıla’nın yaratılmasında işbirlikçi özel sermayeli büyük burjuvazi esas yükü taşıyor. Özel sermayeli büyük burjuvazi, bürokrat devlet kapitalizminin tasfiyesini, devletin ekonomiden elini çekmesini, KİT’rin özelleştirilmesini istiyor. 1980’li yıllarda özelleştirmenin gündeme getirilmesi kapitalist gelişmenin doğal bir sonucuydu. 1980’li yıllarda IMF/Dünya Bankası bağımlı ülkelere dayattığı istikrar programları içinde, kamu açıklarının kapatılması için KİT’lerin özelleştirilmesi de vardı. Türkiye’de özelleştirme, 1984 yılında devlete ait yarım kalmış tesislerin tamamlanması veya yerine yeni bir tesis kurulması amacı ile özel sektöre devri uygulamaları ile başladı.
1985 yılından itibaren 270 kuruluştaki devlet hisseleri, 22 yarım kalmış tesis, 524 taşınmaz, 8 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 103 Tesis, 6 Liman, şans oyunları lisans hakkı ile Araç Muayene İstasyonları özelleştirme kapsamına alındı. (*) 2010 yılına gelindiğinde özelleştirme kapsamında 2, kapsam ve programda 16 olmak üzere toplam 18 kuruluş bulunmaktadır. Bu kuruluşların 11 tanesinde % 50’nin üzerinde devlet payı vardır. Bunun yanı sıra, özelleştirme kapsamında 192 taşınmaz, 77 tesis, 5 liman, 8 otoyol, 2 boğaz köprüsü, şans oyunları lisans hakkı da yer alıyor. 1985 yılından bugüne kadar gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının toplam tutarı 38,6 milyar $ düzeyindedir. 1985-2010 yılları arasında gerçekleştirilen özelleştirme ile birlikte devlete ait ve devletin ortak olduğu işletmelerin, tesislerin, taşınmazların büyük çoğunluğu özeleştirilmiştir. 2 010 y ı l ı i ç i n Ş e k e r Fabrikaları, TEDAŞ elektrik dağıtım şirketleri, TCDD limanlar, Hidroelektrik santral-
lerinin özelleştirilmesi planlanmaktadır. Bunların özelleştirilmesi tamamlandığı taktirde, geride otoyollar, 2 boğaz köprüsü, şans oyunları lisans hak kı, Araç Muayene İstasyonları kalmaktadır. Bugüne kadar özelleştirilen önemli kuruluşlar şunlar: Sü merba n k, Den i zba n k, Etibank, SEK, SEKA, Çimento Fabri ka la r ı, İSDEMİR , E R DE M İ R , K A R DE M İ R , TÜPRAŞ, Tekel ve PTT’nin T’si. (Telekom) Türkiye’de özelleştirmenin sonucu, ekonomide patron konumunda olan, büyük işletmelerin sahibi devletin gerilemesi, ekonomide özel sermayeli burjuvazinin egemen hale gelmesi olmuştur. Bu egemenliğin tabii sonucu olarak bürokrat burjuvazi ile özel sermayeli büyük burjuvazi arasında iktidar mücadelesi yaşanmaktadır. Büyük işbirlikçi bürokrat burjuvazi iktidarını kaybetmeme mücadelesi, özel sermayeli işbirlikçi büyük burjuvazi iktidarı ele geçirme mücadelesi veriyor. Özelleştirme ile birlikte devlet en büyük mülk sahibi konu mu nu sü rdü r mek te d i r.
Türkiye’nin yarısı devletin mülküdür. 815 bin kilometrekarelik alanın 425 bin km2’lik bölümü yarısından fazlası hazineye aittir. 110 bin 2 km2’lik bir alan hazine üzerine tescilli, Türkiye’nin 500 bin km2 alanı kadastro alanı olarak belirlenmiş durumda. Geriye kalan 315 bin km2 alan “devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerler” olarak adlandırılıyor. Böylece Türkiye’nin arazisinin % 52’si devletin mülkiyetindedir. Özelleştirmenin işçiler, emekçiler açısından sonuçları şunlar olmuştur: işsizlik, yoksulluk, açlık, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırmayı vb. Özel kapitalizm ile devlet kapitalizmi arasında tercih yapılmamalı, ücretli köleliğinin tüm biçimlerine karşı mücadele görevimiz olmalıdır. Bu mücadelede; Ne özel kapitalizm, ne de devlet kapitalizmi, kahrolsun ücretli kölelik düzeni! Şiarı temel şiarımız olmalıdır. (*) Yazı içinde kullanılan veriler Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, www.oib.gov.tr web sitesinden alınmıştır. 7 Nisan 2010 ✓
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Özelleştirmenin işçiler, emekçiler açısından sonuçları şunlar olmuştur: işsizlik, yoksulluk, açlık, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırmayı vb. Özel kapitalizm ile devlet kapitalizmi arasında tercih yapılmamalı, ücretli köleliğinin tüm biçimlerine karşı mücadele görevimiz olmalıdır. Bu mücadelede; Ne özel kapitalizm, ne de devlet kapitalizmi, kahrolsun ücretli kölelik düzeni! Şiarı temel şiarımız olmalıdır.
5
+kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa+++kısa
Direniş ve Mücadelelerden Kısa Kısa...
B
u bölümde işçi sınıfı haberlerine, eylem ve direnişlere yer vereceğiz. Sizlerde fabrikanızda, işyerinizde yaşanan sorunları, eylem ve direnişleri iscikosesi@gmail.com adresine iletebilirsiniz.
İstanbul / Aka-Deri 8 Mart: İstanbul/Aka-Deri’de kriz gerekçesiyle 25 Ocak’ta işten çıkarılan 4 işçi fabrika önünde sürdürdükleri direnişi kazanımla sonuçlandırdılar. Sendika ile anlaşmaya varan Aka-Deri patronu işçileri işe geri almak zorunda kaldı.
Çorum ve Yozgat Şeker Fabrikası 9 Mart: Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü yayınladığı bir genelge ile işçilerin 4/c’ye geçmeleri için başvuru yapmalarını istedi. TEKEL işçilerine yapılan baskının benzeri Çorum ve Yozgat Şeker Fabrikası işçilerine de uygulanıyor. İşçilere 4/c’ye başvuru formlarını imzalamaları için baskı uygulanıyor.
İstanbul / Balnak Lojistik 14 Mart: İstanbul/DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikasında örgütlenen ve bu nedenle baskıya uğrayan Balnak Lojistik işçileri Taksim’de bir yürüyüş gerçekleştirerek Galatasaray’a kadar yürüdüler. Burada düzenlenen basın açıklaması ile sürdürülen direniş hakkında bilgi verildi. Sendikal örgütlenme nedeniyle 25 işçinin işten atıldığı Balnak’ta mücadele sürüyor.
Diyarbakır / Büyükşehir Belediyesi 17 Mart: Diyarbakır’da Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (DİSKİ) tarafından işten çıkarılan 58 işçi Belediye önünde oturma eylemi başlattı. Yapılan ihale ile taşeronun değişmesi nedeniyle işten çıkarılan işçiler işe geri dönmek istiyorlar.
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
İstanbul / Karel, Sistem ve Elsan işçileri
6
19 Mart: İstanbul/İSKİ taşeronu Karel, Sistem ve Elsan’da çalışan işçiler 15 Mart’ta işlerine son verilmesi nedeniyle Aksaray’daki İSKİ Bölge Müdürlüğü binası önünde direnişe geçtiler. Ücret alacakları olan ve işten çıkarılan 400 işçi oturma eylemini sürdürüyor. Marmaray işçileri ve sendikalar da işçileri ziyaret ederek destek verdiler. İşçiler 23 Mart’ta da İSKİ Aksaray önünden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kadar yürüyüş yaptılar.
Kocaeli / Enplast işçileri 20 Mart: Kocaeli/Sendikalaştıkları için işten atılan Enplast işçilerini desteklemek için iş bırakan diğer işçilerin eylemi patrona geri adım attırdı. Petrol-İş Gebze Şubesi’nde örgütlenen işçilerden 5’i performans düşüklüğü gerekçesi ile işten atılmıştı. Bunun üzerine tüm işçilerin iş bırakması patronu sendikayla masaya oturmak zorunda bıraktı. Patronun sendikayla görüşmelere devam edeceğini ve attığı işçileri geri alacağını söylemesi üzerine işçiler iş başı yaptılar.
İzmir / Kent A.Ş. işçileri 24 Mart: İzmir/Karşıyaka’da İşten çıkarılan Kent A.Ş. işçileri açtıkları işe iade davasını kazandılar. 1. İş Mahkemesi dava açan 91 işçinin işe iade edilmesine karar verdi. Karşıyaka Belediye Başkan Vekili Hüseyin Çalışkan ise karara itiraz edeceklerini ve işten çıkarılan işçilerin işe dönmelerinin söz konusu olmadığını söyledi.
İzmir / TARİŞ İplik 29 Mart: İzmir/TARİŞ iplik fabrikasının kapatılmasıyla işsiz kalan işçilerin direnişi sürüyor. 1 Mart’tan bu yana Alsancak TARİŞ Genel Müdürlüğü önünde direnişte olan işçilere destekte artıyor. İşçiler fabrikanın tekrar faaliyete geçmesini ve işe dönmeyi istiyorlar.
İstanbul / Sanica Isı A.Ş. işçileri 29 Mart: İstanbul/Büyükçekmece’de bulunan Sanica Isı A.Ş. işçileri Türk Metal Sendikasında örgütlenince işten atıldılar. 11 işçinin işten atılması üzerine işçiler eylem yaptılar ancak şimdilik direniş başlatmayacaklarını söylediler. Patronla anlaşma yoluna gitmeye çalışan ve işçilerle işverenleri Türk Bayrağı etrafında birleşmeye çağıran Türk Metal Sendikası Şube Başkanı Murat Salar umutla bekleyeceklerini söyledi. Eyleme Esenyurt Belediyesi’nden işten atılan işçilerde katılarak destek verdiler.
Balıkesir / Mutaf Ambarı işçileri 31 Mart: Balıkesir/TÜMTİS üyesi Mutaf Ambarı işçilerinin direnişi sürüyor. Sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan işçiler yaptıkları eylemle saldırılara karşı mücadele edeceklerini duyurdular. 213 gündür direnişte olan Mutaf Ambarı işçileri sendikalı olarak işe dönmek istiyorlar. Eyleme Tek Gıda-İş Şube Başkanı Mehmet Akgün ve Eğitim-Sen Şube Başkanı Sibel Öztürk katılarak direnişi desteklediklerini açıkladılar.
Mersin / Toros Devlet Hastanesi 31 Mart: Mersin Toros Devlet Hastanesi’nde 40 yaşını doldurdukları gerekçesiyle bir yıl önce işten atılan taşeron işçiler mahkeme kararıyla işe döndüler. Ancak daha iki ay geçmeden işçilere maaşları da ödenmeyerek tekrar işten çıkarıldılar. Tekrar işten çıkarılan işçiler oturma eylemi başlattılar.
İstanbul / Esenyurt Belediye İşçileri 2 Nisan: İstanbul/Esenyurt Belediyesi tarafından işten çıkarılan işçilerin mücadelesi sürüyor. Belediye önünde direnişlerini sürdüren işçiler Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu ve korumalarının saldırısına uğradılar. Saldırganlar hakkında suç duyurusunda bulunan işçiler, saldırıyı protesto etmek için basın açıklaması gerçekleştirdiler.
Düzce / Elkim Metal 7 Nisan: Düzce Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Elkim Metal Fabrikasından 12 işçi Birleşik Metal-İş Sendikasına üye oldukları için işten çıkarıldılar. 12 işten çıkaran fabrika yönetimi diğer işçileri de “istifa etmezseniz sizi de işten çıkarırız” diye tehdit etmeye başladı. Birleşik Metal-İş Sendikası yaptığı açıklamada işçilerle birlikte mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceklerini duyurdu.
Mersin Liman’ında Sular Durulmuyor Patron ve güdümündeki sarı sendika olan Liman-İş MPO’daki işçileri TÜMTİS’den istifa ettirerek, Liman-İş’e geçmeye zorluyor.
21
A r a l ı k t a r i h i nde , Mersin Limanı’nda TÜMTİS, Akan-Sel ile Toplu İş Sözleşmesi (TİS) imzalamıştı. Ana firma olan Mersin International Port (MIP) sendikal örgütlülüğün önüne geçmek için Akan-Sel’le aynı işi yapan, paravan şirket MPO’da işçileri çalışmaya zorlamıştı. TÜMTİS üyesi olan MPO’da çalışan işçiler, AkanSel ile imzalanan TİS’nin aynısının kendileri için de uygulanmasını istiyorlar. Patron ve güdümündeki sarı sendika olan Liman-İş MPO’daki işçileri TÜMTİS’den istifa ettirerek, Liman-İş’e geçmeye zorluyor. TÜMTİS Akan-Sel ile imza-
belirttiler. Son süreçte işçiler komiteleriyle birlikte patronla görüşmeye başladılar. Patronun tüm oyunlarına rağmen, örgütlülüklerini koruduklarını belirten işçiler 16 ve 24 Mart’ta mesaiye de kalmayarak akşam mesai bitiminde limandan dışarıya sloganlar atarak yürüdüler. “Sendika nerede biz oradayız, Zafer direnen emekçinin olacak, Oynanan oyunlar bizi bozamaz, Sendika hakkımız engellenemez” sloganlarını coşkulu bir şekilde atan işçiler, patrona bir kez daha kararlılıklarını gösterdiler. İşçiler, sendikalarının etrafında kenetlendiklerini, müca-
. . . İş cinayetleri . . . 1 Mart: Isparta-Burdur karayolu üzerinde doğalgaz boru hattı şantiyesinde çalışan Hasan Şirin (26) büyük paletli makinenin arıza yapması sonucu keskin uçlu 4 tonluk doğalgaz borusunun altında kaldı. İki ayağı dizlerinden kopan işçinin ayakları yerine dikildi. 2 Mart: Isparta/Eğirdir ilçesinde TEDAŞ’ta çalışan işçi E.Ç. Kırıntı köyünde elektrik tesisatı onarım işi yaparken elektrik kablosunun şase yaparak patlaması sonucu sağ elinden yaralandı. 3 Mart: Kocaeli/Kartepe/Uzunçiftlik`te bulunan MİTAŞ Galvaniz fabrikasında forklift üzerinde tavanı boyarken forklift ile tavan arasında sıkışan işçi Umut Eroğlu öldü. 4 Mart: Çorum Küçük Sanayi Sitesi’nde bir işyerinin çatısında kaynak yaptıkları sırada üzerinde bulundukları merdiven kırılınca Burhan E. ve Muhammed B. 10 metre yükseklikten düşerek yaralandılar. 8 Mart: İstanbul/Çayırova’da bir binanın 3. katında sıva yapan işçi Abdulbaki Bozan (65) iskelenin çökmesi sonucu düşerek hayatını kaybetti. 11 Mart: İzmir/Bergama-Soma Karayolu inşaatında TIR üzerindeki konteynırın indirilmesi sırasında iş makinesinin elektrik akımına değmesi sonucu Sercan Gürbulak (24) yaşamını yitirdi. Babası Baransel Gürbulak (46) ve Enver Turgut (35) yaralandı. 23 Mart: Yalova’da bulunan Cemre Tersanesi’nde çalışan işçi Sinan Durhan (26) gemi tankına düşerek yaşamını yitirdi. 23 Mart: Kocaeli/Körfez’de bulunan bir fabrikada üzerine çelik kolon düşen işçi Fazlı Akkanat’ın iki bacağı koptu. Bacaklarının dikilmesi için işçi ameliyata alındı. 25 Mart: Manisa/Saruhanlı’da zeytinyağı fabrikasından çalışan işçi Mehmet Kolcu (50) zeytin boşaltan kamyonetin kasa kapağının çarpması sonucu öldü.
delelerini bu çizgide güçlendirerek MPO patronuna örgütlülüklerini kabul ettireceklerini belirtiyorlar. Liman-İş’te örgütlü olan MIP işçilerinin ve işten atılan Ekovar işçilerinin de yanında olacaklarını ifade ettiler.
Sendika (Liman-İş) işçi kıyımına sessiz kaldı
Mersin Liman Hizmetlerinde çalışan Liman-İş Sendikası üyesi 7 işçinin sendikalı oldukları gerekçesiyle işten atılmasına da sessiz kaldı, yasal süreci beklediklerini ve bunun dışında yapacak bir şeylerinin olmadığını dile getirdiler. İşçiler ise bekleme yanlısı değil. YDİ Çağrı/Mersin 4 Nisan 2010 ✓
29 Mart: Edremit Organize Küçük Sanayi Sitesi’nde bulunan bıçkı atölyesinde çalışan marangoz ustası İsa Cura (60) makineden kopan bıçkının bedenini paramparça etmesi üzerine hayatını kaybetti. 31 Mart: İstanbul/Kadıköy’de bir inşaatın 13. katından dengesini kaybedip düşen işçi Abdullah Demir (25) yaşamını yitirdi. 31 Mart: Ankara/Çubuk’ta kanal temizliği yaptığı sırada dengesini kaybederek başını beton zemine çarpan işçi Hamit Özdemir (27) öldü. 31 Mart: Kocaeli/Gebze’de çelik döküm fabrikasında üzerine tonlarca ağırlıktaki demir kalıpları düşen işçi İbrahim Gündoğdu (28) öldü. 31 Mart: İzmir Tüpraş’ta Doğan İnşaat firmasında çalışan taşeron işçi Halil Ölmen, havasız kaldığı bölümde oksijen verilmesi gerekirken azot gazı verilmesi nedeniyle akciğerlerinde ödem oluştu.
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
lanan TİS’in kendileri için uygulanmasını, ana firma olan MIP ve MPO’ya iletmiş durumdalar. Patron işçilerin bu taleplerini sürekli sessizce geçiştirerek, MPO’da çalışan işçileri TÜMTİS’ten istifaya zorluyor. Liman-İş ile yaptığı ihanet sözleşmesini MPO’da işçilere de uygulamaya çalışıyor. MPO’da çalışan işçiler, ana firma MIP ile Liman-İş Sendikası arasında hazırlanan toplu sözleşme protokolüne tepkililer. Liman-İş, yaptığı sözleşmeyle; 3 yıllık sözleşme, yıllık izinlerinin 15 gün olması, işçilerin işlerine son verme hakkının patronda olmasını eklemiş. Bu sözleşme maddelerinin sendika şube başkanının bilgisi dahilinde olmasına, işçiler tepki göstererek protokolü imzalamayacaklarını
27 Mart: Diyarbakır/Lice’de Toprak Mermer Fabrikası’nda çalışan işçi Mehmet Tuncel (30) tonlarca mermerin altında kalarak can verdi.
7
Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Bu konuda ise bilinmesi gereken şey yasaların patronları, sermayeyi koruduğudur. Buna rağmen işçi sınıfının haklarını araması ve bu hakları genişletmesi için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmesi gerekmektedir. Hukuk mücadelesi de bu araçlardan birisidir.
Ücret
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
B
8
u yazımızda 4857 sayılı İş Kanunu’nun ücret ile ilgili maddelerini açıklayacağız. Ancak burada ücret ile ilgili tüm konulara değil, sadece bir kısmına değineceğiz. Örneğin Yıllık Ücretli İzin ile ilgili hükümleri Kasım/2009 tarihli sayımızda zaten açıklamıştık. İş Kanunu ücreti “Genel anlamda bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır” diye tanımlamaktadır. Yasaya göre ücret TL ile ödenmek zorundadır. Yabancı para ile kararlaştırılmış ise ödeme günündeki kura çevrilerek TL cinsinden ödenmelidir. Tanımdan da anlaşılacağı gibi ücret nakdi olarak yani sadece parayla ödenebilir. Mal veya hizmet veya senet vb. araçlarla ücret ödenemez. Toplu İş Sözleşmeleri ve İş Sözleşmeleri ile ücretin ödenmesi haftada bire kadar indirilebilir, ancak ücret ödemesi en geç ayda bir yapılmalıdır. İşçiye ödenecek ücret 39. maddede belirtildiği şekilde belirlenen asgari ücretin altında olamaz. İş sözleşmesi feshedildiğinde ise işveren işçiye o güne kadar ki tüm ücret ve diğer alacaklarını ödemek zorundadır. Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi ise 5 yıldır. Ayrıca işveren ücreti meyhane vb. yerlerde, perakende mal satan mağazalarda (buralarda çalışanlar hariç) ödeyemez. İşveren ücreti zorlayıcı bir neden olmadan ödeme gününden itibaren 20 gün içerisinde ödemezse, işçi çalışmayabilir. Ancak işyerine gitmeli ve işe hazır olarak beklemelidir. Gününde ödenmeyen ücretler için işveren mevduata uygulanan en yüksek faiz oranını uygulayarak ödeme yapmak zorundadır. Ücretleri ödenmeyen işçilerin çalışmamaları halinde (bu tüm işçilerin katılımıyla toplu bir nitelik kazansa da) iş sözleşmeleri feshedilemez, yeni işçi alınamaz ve bu işler başkalarına yaptırılamaz. İşveren işçiye yaptığı ücret ödemesi için, ücret hesabını (kesintileri ve ek ödemeleri) gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula vermek zorundadır. İşveren sözleşmelerde belirlenmiş nedenler dışında işçiye ücret kesme cezası uygulayamaz. Herhangi bir ücret kesme cezası söz konusu olursa bunu işçiye derhal ve nedenleriyle birlikte bildirmek zorundadır. Kesilen ücret bir ayda iki gündelikten veya parça başına yahut yapılan iş miktarına göre verilen ücretlerde işçinin iki günlük kazancından fazla olamaz. Kesilen ücretler de bir ay içerisinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hesabına yatırılmalıdır. İşyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek veya işçiyi bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir neden ortaya çıkarsa, çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenir. İşçi haftalık 45 saatin üzerinde yaptığı çalışmada Fazla Mesai ücreti hak eder. Her bir saat fazla çalışma için normal çalışma saat ücretinin yüzde elli fazlası ödenir. Ancak ne yazık ki 63. maddede düzenlenen denkleştirme uygulaması ile bu hak birçok işletme ve fabrikada gasp edilmektedir. Ücret hesaplanırken iş günlerinde çalışılmış olma koşuluyla bir iş karşılığı olmaksızın hafta tatili günü dikkate alınır. Yani bir hafta içerisinde 45 saat veya sözleşmede belirlenen şekilde çalışmış olan işçi tatil gününün ücretini de hak etmiş olur. Aynı şekilde evlenmelerde veya babanın, eşin, kardeş veya çocukların ölümünde üç günlük izin süresi, bir haftayı geçmemek ko-
İşveren ücreti zorlayıcı bir neden olmadan ödeme gününden itibaren 20 gün içerisinde ödemezse, işçi çalışmayabilir. Ancak işyerine gitmeli ve işe hazır olarak beklemelidir. Gününde ödenmeyen ücretler için işveren mevduata uygulanan en yüksek faiz oranını uygulayarak ödeme yapmak zorundadır. şuluyla işveren tarafından verilen diğer izinlerle, doktor raporuyla verilen hastalık ve dinlenme izin süreleri çalışılmış günler gibi hesaba katılır. Ulusal tatil günleri de aynı şekilde değerlendirilir ve ücreti işçi ödenir. Ancak hafta tatili veya ulusal tatillerde işçi tatil yapmayarak çalışırsa, çalışılan her gün için fazladan bir günlük ücret ödenir. *İşçinin normal ücretini, kanundan veya Toplu İş Sözleşmesinden doğan ek ücretini süresinde ödemeyen veya eksik ödeyen, asgari ücretin altında ücret ödeyen işverene her işçi ve her ay için yüz milyon lira, *İşçiye vermek zorunda olduğu ve ödemeler ile kesintilerin doğru bir şekilde gösterildiği hesap pusulasını vermeyen, haksız yere ücret kesme cezası uygulayan, kesilen bu ücretleri bildirmeyen işverene ikiyüz milyon lira, *Fazla çalışma ve fazla çalışma ücreti ile ilgili maddeleri uygulamayan işverene her bir işçi için yüz milyon lira para cezası uygulanır. Gelecek sayımızda ise Denkleştirme uygulamasını ele alacağız.
535 işçi kaderine terk edildi!
A
dana-Mersin yolu üzerinde bulunan Berdan Tekstil’de çalışan 535 işçi süresiz olarak ücretsiz izne çıkarıldı. 24 Mart 2009 yılında kriz gerekçesiyle kapanan Berdan Tekstil işçileri ücretsiz izne çıkarılmışlardı. 24 Mart 2010 yılında tekrar işe başlama ümidiyle fabrikaya gelen işçiler, fabrikanın açılmayacağını ve süresiz olarak ücretsiz izne çıkarıldıklarını öğrendiler. Fabrikada işçilerle görüşen patron temsilcisi işçilere fabrikanın borçlarından dolayı çalışamayacağını, kredi alamadıklarını ve kredi alabilirlerse fabrikanın açılarak tüm işçilerin mağdur edilmeden işe alınacağını söyledi. Oysa hala 2009 yılından alacakları olan işçiler, son bir yıldır aldıkları işsizlik
maaşlarının da süresinin dolması ile birlikte yeterince mağdur olmuş durumdalar. İşçilere mektup yollayan patron ise işçilerin isterlerse istifa edebileceklerini bildirerek, kıdem ve ihbar tazminatlarını ödemekten de kurtulmaya çalışıyor. İşçilerin bu durumuna karşılık, örgütlü oldukları Teksif Sendikası ise tek kelime ile kılını dahi kımıldatmıyor. Berdan Tekstil’de yaşananlar işçilerin hiçte yeni yaşadıkları bir olay değil. Sermayenin işçileri sömürüp sonra da kaderine terk etmesine karşı tüm işçiler dil, din,ırk ayrımı gözetmeden birleşmeli ve sermayeden hesap sormalıdır. İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Ydi Çağrı / Adana 31.03.2010 ✓
224
gündür dire n i ş t e ol a n, Belediye-İş Send i k a sı üyesi E seny u r t Belediyesi işçileri ile dayanışma yürüyüşü ve mitingi 28 Mart Pazar günü yapıldı. Sendika üyesi oldukları ve sendikadan istifa etmedikleri için işten atılan 68 işçi direnişlerini sürdürüyorlar. Pazar günü saat 13.00’te Esenyurt Belediyesi önünde toplanıldı. Burada kortejler oluşturularak Köyiçi Cumhuriyet Meydanı’na yüründü. En önde belediye işçilerinin eşleri ve çocukları yer aldı.
Gençl iğ i, Sü rek l i Dev r i m Hareketi katılan diğer kurumlardı. Bizler YDİ Çağrı olarak eyleme kortej kurarak, dövizlerimiz ve flamalarımızla katıldık. Yürüyüş boyunca, Atılan işiler geri alınsın!, Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek!, Yaşasın sınıf danışması!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, AKP yıkılsın, Necmi altında kalsın!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Susma haykır, sendika haktır! vb. sloganları attık.
Yürüyüş boyunca, Atılan işiler geri alınsın!, Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek!, Yaşasın sınıf danışması!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, AKP yıkılsın, Necmi altında kalsın!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Susma haykır, sendika haktır! vb. sloganları attık. Ardından Belediye İş 2 No’lu şube üyeleri yürüdü. Belediye İş Sendikası 2 No’lu Şube yürüyüşe kitlesel katılım sağladı. Türk-İş’e bağlı diğer sendikalar temsili düzeyde katılım sağlarken, sadece TÜMTİS ve Haber-İş az sayıda üyeleriyle eyleme katıldılar. Yürüyüşe, Tekel, Sinter Metal, Sabah-ATV, İSKİ, Marmaray direnişçi işçileri de katıldılar. KESK, Tekstil-Sen, UİD-DER, DHF, Devrimci Proletarya, Mücadele Birliği, DDSB, BDSP, ESP, ÖDP, Gençlik Muhalefeti, SODAP, TKP, EMEP, Emek
Yürüyüşe 1.500 civarında işçi, emekçi katıldı. İşten atılan bir işçinin 4. Sı nı fa g iden oğ lu Mit hat Can, Belediye İş Örgütlenme Sekreteri Ali Çelenk, KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Nebat Bükrek, Gıda İş Genel Sekreteri Seyit Aslan, Belediye İş 2 No’ lu Şube Başkanı Hasan Gülüm birer konuşma yaptılar. Miting Pınar Sağ’ın yaptığı kısa bir konuşma ve ardından söylediği leylim ley türküsü ile bitirildi. 29 Mart 2010 ✓
Eğitim Köşesi
M
Komünizm
arks ve Engels’ten bu yana komünizm kavramı birbiriyle bağ içinde iki anlamda kullanılır. Birincisi: Kapitalist toplumda işçi sınıfının devrimci hareketine komünist hareket, bu hareketin öncü partisine komünist partisi denir. İkincisi: İşçi sınıfının, burjuvaziye karşı sınıf mücadelesiyle oluşturacağı üretim araçları üzerindeki ortak/kamusal mülkiyete dayalı toplumsal düzenin üst evresine verilen addır. Komünist toplumun temel ilkesi, herkesin yeteneğine göre, herkesin ihtiyacına göredir. Komünist toplumda, kafa emeği ile kol emeği arasındaki zıtlık ortadan kalkacak, eğitim herkese eşit şartlarla sunulacağından meslek seçimi doğrudan doğruya kişinin özgür iradesi ile yeteneğine en uygun mesleğin özgürce seçilmesi biçiminde olacaktır. Komünist toplumda özgürlük “zorunluluğun kavranması”nı içerir. Zorunluluk kavrandığı ölçüde, ona uygun davranma, kavranan zorunluluk doğrultusunda bilinçli edim, artık zorunlu değil, özgür edim haline gelmiştir. Bir insan toplumsal mülkiyete zarar vermeme kaygısı ile bilinçli olarak kendini sınırlıyorsa, bunu hiçbir zorlama olmadan yapıyorsa, o insan özgürdür. Özgürlük zorunluluğun kavranmasından geçer. Komünist toplumda çalışma yaşam aracı olmaktan çıkacak, yaşamın birincil gereksinmesi haline gelecektir. Bu toplumda ürünleri, zenginliği paylaşma ilkesi, ihtiyaca göredir. Komünist toplum, kişilerin bu topluma yaptığı katkıdan bağımsız olarak her üyesine onun ihtiyacı kadar verir. Herkes katkısından bağımsız olarak ihtiyacına göre alabilecek durumda ise, insanları çalışmaya zorlayacak olan nedir? Bu sorunun içinde, aslında çalışmanın bir ihtiyaç değil, bir zorunluluk olduğu, geçinme aracı olduğu, insanların isteyerek değil, geçinmek için çalıştığı varsayımı yatmaktadır. Bu varsayım, bugünün gerçekliğinin ve yarının sosyalist toplumunun gerçekliğinin ifadesidir. Fakat komünist toplumun gerçekliği, bu gerçeklikten farklı olacaktır. Komünist toplumun bireyleri çalışmak için hiçbir dış zora ihtiyaç duymayacaktır. Çünkü bu insanlar için toplumun zenginliğinin artırılmasının, tek tek bireylerin zenginliğinin artırılması olduğu ve bunun için herkesin yapabileceğinin en fazlasını yapması gerektiği, dıştan bir zorlama olmadan hayatlarının bir parçası haline gelmiş bir gerçekliktir. Bu yeni insanlar için, çalışma artık bir yük olmaktan çıkmış, bir zevk haline gelmiştir. Bu yeni insanların her biri, her yönü ile gelişmiş, onlarca mesleği mükemmel yapabilecek eğitime, bilgi birikimine sahip, yeteneğine en uygun alanda topluma bilinçli olarak, hiçbir dış zorlama olmasızın en büyük katkıda bulunan insanlardır. Bu insanlar, ihtiyacını kendi belirleyen, toplumdan kendi belirledikleri ihtiyaç ölçüsünde alan insanlardır. Yine hiçbir dış zorlama olmadan ihtiyacından fazla alma imkanı olduğu halde, bunu yapmayan insanlardır. Kuşkusuz böyle bir toplum, olağanüstü ölçüde zengin bir toplum olmak zorundadır. “Kolektif zenginlik kaynaklarının gürül gürül fışkırdığı bir toplum” olmalıdır. Bugün üretici güçlerin gelişmesinin, üretimin bilimsel-teknik temellerinin boyutları ve vardığı yer göz önüne alındığında, bu bilimsel-teknik temelin doğru kullanılması halinde, bütün dünya için “kolektif zenginlik kaynaklarının gürül gürül fışkırdığı bir toplum” mümkündür. Komünizmin bilimsel-teknik-ekonomik temeli, onun objektif şartları, bugün her zamankinden daha olgun ve uygundur. Dünyayı bugün bütün emekçiler için gerçek bir cennet haline getirmek mümkündür. Eğer buna rağmen, dünya emekçiler için bir cehennemse, bu, komünizmin objektif olarak mümkün olmamasından değil, kapitalistler dünyayı yalnızca kendileri için bir cennet olarak tutmak istediklerinden geliyor. Komünizm, gerçekte Alman komünist şair Brecht’in dediği gibi, “akla uygun olandır”, “gerçekleştirilmesi zor görünen basittir.”
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Esenyurt Belediye işçileri ile dayanışma yürüyüşü yapıldı!
9
KRİZE KARŞI EYLEM!
(SİZİN KRİZİNİZİ BİZ ÖDEMİYECEGİZ!)
A
lmanya’nın üç önemli eyaletinde ayni günde krize karşı eylemler
yapıldı. Eyleme Alman Sol Partisi (Die Linke) çağrı yaptı. Elbette kriz global bir kriz olduğu için, dünyada şu ya da bu oranda etkisini çok ağır hissettiriyor. Emperyalist burjuvazinin sözcüleri krizden cıktık dese de, kriz halen bütün ağırlığını hissettirmekte, sürmektedir. Son günlerde Yunanistan, Portekiz ve İspanya’da yeniden basının gündemine oturmuş durumdadır. Emperyalist burjuvazinin sözcüleri artik krizden cıktık dese de, halen kriz yıkıcılığıyla devam etmektedir. Die Linke ( Sol Parti ) nin bunu bugün gündeme getirmelerinin arka planında yatan NRW (Kuzey Batı Eyaleti) de Mayıs ayında yapılacak eyalet seçimlerinin de önemli rol oynadığını unutmamak gerekir. Alman Sol Parti bununla kendi oylarını artırmak ve aynı za-
manda kendilerinin de sol ve emekten yana olduğunu; diğer tarafdan ( NRW Eyaleti Sol Parti için çok çok önemli alandır. Çünkü bu seçimlerde en az 12 tane Eyalet Milletvekili çıkaracağına kesin gözüyle bakıyorlar.) bu bağlamda burjuva partilerinden farkli olduklarını göstermeye çabası içindeler. Ama şu da bir gerçek ki Sol Parti’nin en ileri noktada savunduğu şey; daha çok devletleştirmek ve devlet kapitalizmidir, krizden çıkış için bu reçeteyi sunmaktadırlar. Bildiğimiz bu reçetenin ipliği çoktan pazara çıkmış, sadece sol laf ların gerisinde isçi ve emekçilerin ücret köleliği durmaktadır. Burjuvazinin ve sistemin sözüm ona krizden çıkma, 1929 krizinden çokça bildiğimiz aktif devlet müdahalesini öngören Keynesci siyasettir. Kimi reformistler ve solcular, ve buna Alman Sol Parti’de dahil. Keynesci siyaseti, krizden çıkmanın yolu olarak vazediyorlar.
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
İncirlik işçileri eylem yaptı…
10
Y
abancı Askeri işyerlerinin müteahhitlik işini y ü r üten V BR f irmasında çalışan ve Türk Harb-İş Sendikası üyesi 119 işçinin çıkarılmak istenmesi üzerine İncirlik Üssü’nde bir eylem gerçekleştirildi. İncirlik 10. Tanker Üs Komutanlığı önünde toplanan ve “İşten çıkarmalara hayır!” pankartı arkasında yürüyen işçiler işten çıkarma girişimini protesto ettiler. VBR şirketi 80’i İncirlik Üssü’nde, 27’si İzmir 425. Hava Üs Birliği’nde ve 12’si Ankara’da çalışan işçileri ABD Hava Kuvvetleri ile yapacağı yeni dönem sözleşmesini ve buna bağlı daralmayı gerekçe göstererek işten çıkaracağını açıklamış. Bunun üze-
rine yapılan eylemde konuşan Türk Harb-İş Sendikası Genel Başkanı Ahmet Kalfa yürürlükte bulunan TİS gereğince işten çıkarmaları kabul etmeyeceklerini söyledi. Kalfa yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Türk Harb-İş Sendikası toplu işten çıkarmalara açık, somut ve gerçekçi nedenlerle karşı çıkmaktadır. 1- 119 üyemizin işten çıkartılması girişimi, yürürlükte bulunan toplu sözleşmenin 35. Maddesinde belirtilen esas ve usullere uymamaktadır. Çünkü emekliliğe hak kazanmamış işçiler, işten çıkarma listesine konulmuş ve “işyerine son giren ilk çıkar kuralı” uygulanmamıştır. 2– Toplu İş Sözleşmesinin 8.
Tabiî ki sadece Alman Sol Parti değil, Alman Sendikalar Birliği DGB de ayni nakaratı tekrarlayıp duruyorlar. Yürüyüş bu eyaletin önemli ağır-çelik sanayinin yoğun olarak bulunduğu şehirlerinden birinde yapıldı. Essen şehri kendisine komşu olan yakın şehrinin ortak noktasıydı. Eyleme KDP (Komünist Partisi Almanya), DKP ( Alman Komünist Partisi.) MLPD ( ML Parti Almanya) ve Attac vardı. Birlik sendikaları ( DGB) den eyalet muhalif şubeleri destek verdiler. Herşeye Rağmen ML dergisi olan (TA ) da gücü oranında çıkardığı Almanca bildiriyle; “ Krizi ortadan kaldırmak ancak devrimle olur” yoğun propaganda yaptılar. Yürüyüşte yoğun YDİ Çağrı dergisi ve Güney sanat edebiyat dergisi satımı yapıldı. Kürdistan ve Türkiye kökenlilerden katılım 200 civarındaydı. Yürüyüşe katilim 2500 kadardı. Aslında yürüyüşü düzenliyenler 20.000 kadar bir katilim bekliyormaddesinde açık anlatımını bulmasına rağmen sendikal kurullarda görev yapan üyelerimiz, işten çıkartılan işçiler arasına alınmıştır. Bu durum yalnızca yürürlükteki toplu iş sözleşmesine değil, aynı zamanda 2821 sayılı Sendikalar Yasasına ve U lusla ra ra sı Ça l ı şma Sözleşmelerine tam bir aykırılık oluşturmaktadır. 3– İşveren tarafından işten çıkarmanın ana gerekçesi olarak gösterilen ABD Hava Kuvvetleri ile VBR arasında yapılacağı belirtilen yeni dönem sözleşme, henüz imzalanmış değildir ve bu konuda belirsizlik sürmektedir. Bu belirsizlik ortamında hukuksal olarak kesinleşmemiş olası sözleşmeye dayanan gerekçe, geçerli bir gerekçe olarak değerlendirilemez. Çünkü yapılacağı belirtilen yeni sözleşmeyle, hangi
lardı. Yürüyüş de polis müdahalesi de eksik olmadı. Yoğun polis provokasyonu vardı. Die Linke Milletvekili olan Sevim Dağdelen de polisten nasibini aldı. Gözaltına almalar yoğun olarak yaşandı. Yürüyüş güzergahı şehrin önemli bölgesinden geçti. Yürüyüşte yapılan konuşmalar daha çok kriz eleştirisi içerikliydi. Konuşmalarda esas olarak taşeronlaşmalara, işten atmalara ve sosyal haklara yapılan saldırılara ve militaristleşmeye ve Afganistan’a daha yoğun asker göndermelere karşı vurgular yapıldı. Krizin yükünü biz ödemeyeceğiz, bankalar ve büyük kapitalistler ödesin denildi. Ayrıca bir dizi duyurular yapıldı. Bu arada 27/28 Mart tarihinde Duisburg’da Alman Faşistlerinin –Naziler- yapmak istedikleri merkezi yürüyüşlerini engellemek için herkesi eyleme çağırdılar. NRW’den bir YDİ Çağrı okuru 20 Mart 2010 ✓ hizmetlerin niteliksel ve niceliksel olarak azalacağı açık değildir ve belirsizliğini korumaktadır. 4– Türk Harb-İş Sendikası 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası uyarınca işletme düzeyinde yeni dönem toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin hazırlıklarına başlamıştır. Toplu sözleşme görüşmelerinin başlayacağı bir aşamada planlanan toplu işten çıkarmalar, toplu pazarlık sürecinin olağan gelişmesini engelleyeceği gibi sendikal hak ve özgürlükleri zedelemeye dönük, işveren dayatması olarak ortaya çıkmaktadır.” Ahmet Kalfa açıklamasını “üyelerinin hak ve çıkarlarını sonuna kadar korumakta inançlı ve kararlı” olduklarını belirterek bitirdi. 02.04.2010 ✓
Dünyadan İşçi Haberleri
Arjantin
Sierra Leone
r ja nt i n’ de Büy ü k Rosario Limanı başta olmak üzere ülkedeki üç limanda liman işçilerinin, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerinin artırılması talebi ile 31 Mart 2010 da başlattıkları grev büyüyerek sürüyor. Son katılımlarla birlikte şu anda Arjantin’in sekiz ticari limanında her türlü yükleme faaliyeti durmuş durumda. Greve i l işk i n bi r açı k lamada bulunan Liman İşçileri Kooperatifi Başkanı ve Arjantin L i ma n İş ç i ler i S end i k a sı (SUPA) Genel Sekreteri Hermes Juárez, “liman işçileri taleplerini dillendirmekte her zamankinden daha haklılar ve güçlüler. İşadamlarının diyalog kanallarını açma zamanı geldi. Artık işçileri dikkate almak zorundalar” sözlerini sarf etti. Juárez işçilerin talepleri yerine getirilene kadar greve devam edeceğini belirtirken, haber ajansları binlerce tırdan oluşan kuyrukların yolları neredeyse u laşıma kapatmış halde durduklarını açıkladı.
ir Batı Afrika ülkesi olan Sierra Leone’de altın madeni çöktü, en az 200 kişi hayatını kaybetti. Ülkede olağanüstü hal ilan edilirken maden ocağının ruhsatsız olduğu açıklandı. Daha fazla kar uğruna hiçbir önlem alınmayan bu maden ocağındaki kaza, ülkemizdeki maden ocaklarında yaşanan kazalardaki ihmalsizlik ve yeterli önlem alınmamasıyla nasılda benzerlik gösteriyor.
Bangladeş
G
eçen sayımızda Ba ng ladeş’te tek st i l atölyesinde patronların ihmali sonucu çıkan yangından haber vermiştik. Bu sayımızda 150 bin nehir işçisi, daha iyi bir ücret için 16 Mart’ta başlattıkları grevi taleplerinin hükümet tarafından görüşüleceğine dair söz verilmesi üzerine, 24 Mart günü sonlandırdı. Bangladeş’te Nehir ve Kanal İşçileri Federasyonu (BNSF) üyesi 150 bin nehir işçisi daha iyi bir ücret için 16 Mart’ta greve çı k mıştı. Bangladeş için önemli bir ulaşım biçimi olan nehirlerdeki ve kanallar-
daki trafik, işçilerin grevi dolayısıyla aksıyordu. İşçiler aylık ücretlerinin 2 bin 525 Taka (36 Dolar) olmasını istiyordu. U lu s l a r a r a s ı Ta ş ı m a c ı l ı k Çalışanları Federasyonu’nun (ITF) haberine göre işveren temsilcileri, işçi temsilcileri ve hükümet temsilcilerinin 24 Mart’ta yaptıkları görüşmeler neticesinde nehirlerde çalışan emekçiler için yeni bir maaş ve vergi düzenlemesi yapılması kararlaştırıldı. Düzenlemenin 30 Nisan’da bir rapor haline getirilmesi de kararlaştırıldı. BNSF Başkanı Shah Alam, işçilerin mevcut maaşlarıyla geçinemediklerini ve yardımlarla ayakta kaldıklarını belirtti.
İngiltere
İ
ngiliz hükümeti çalışanların kıdem tazminatlarında sınırlama getirilmesini ön gören bir yasa tasarısı hazırlarken, İngiltere Başbakanı Gordon Brown bütçe açığını kapatmak için kamu çalışanlarının maaşlarının dondurulacağını açıkladı. Karar yaklaşık 6 milyon kamu çalışanını etkiliyor. Hükümetin, kamu çalışanlarının işten çıkarılması halinde kıdem tazminatlarını 60 bin sterlinde sınırlayan yasa teklifine kamu çalışanları iki günlük greve çıkarak yanıt vermişti. Nisan ayında uygulamaya geçirileceği açıklanan maaşları dondurulmasına karşı kamu çalışanları eyleme hazırlanıyor.
Fransa
S
on g ünlerde işten çıkarma ların hızlandığ ı Fransa’da hükümet re-
form paketlerini meclisten geçirmeye çalışıyor. Özellikle eğitim alanında yoğunlaşan reform paketleri öğretmenler ve öğrencilerin yoğun tepkisiyle karşılaşıyor. Fransız hükümeti okul öncesi kreşler için ödenek kısıtlamasına gitmek, çalışan öğretmen sayısını azaltmak ve halka ödenen kreş yardımlarını kesmek istiyor. Bu tasarılara binlerce okul öncesi öğretmeni Paris sokaklarına dökülerek karşı çıkmıştı. Öğretmenler ve öğrenciler de lise reformuna karşı greve gittiler. Ülkenin birçok kentinde okullar kapanırken, ülke genelinde eğitim yapılamaz hale geldi. Lise reformunun eğitimi paralı hale getirmenin adımı olduğunu söyleyen öğretmenler, reformun meclisten geçmesi halinde eğitimde çok ciddi eşitsizliklerin yaşanacağını söylüyorlar. Eylemlerin artması üzerine Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkosy hükümete çağrı yaparak reformların 2011’e kad a r er telen me si n i isted i .
İtalya
İ
talya’nın en önemli sendikası CGIL bir açıklama yaparak hükümetin ekonomik krize karşı uygulamayı düşündüğü politikalara karşı grev çağrısı yaptı. Hükümetin açıkladığı önlem paketinin işten atılmaları kolaylaştırdığını ve krizi çalışanların üzerine yıktığını belirten CGIL hükümeti geri adım atmaya çağırdı. 5 milyondan fazla üyesi bulunan sendikanın çağrısıyla gerçekleştirilecek grevin özellikle kamusal hizmetler ve taşımacılık alanlarında etkili olması bekleniyor.
B
Finlandiya
F
i n la nd iy a’ d a l i ma n İşçileri, Liman İşçileri Sendi kası i le patronlar arasındaki görüşmelerin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine grevde. Grev sonucu Finlandiya’nın ithalat ve ihracatı yüzde 80 oranında durdu. Anlaşmazlık, patronların toplusözleşme görüşmelerinde işten atılmaları durumunda işçilere bir yıllık maaşları tutarında tazminat ödemeyi kabul etmemesi üzerine patlak verdi. Grev, Finlandiya’nın yanı sıra İsveç, Rusya ve Baltık Ülkeleri’ni de etkiledi. Bu ülkelerin limanları önünde de uzun TIR ve kamyon kuyrukları oluştu. Finlandiya’ya gidecek yükler limanlarda bekletiliyor. Şirket yöneticileri, liman işçilerinin grevi nedeni ile günde 3 milyon avro zarar ettiklerini açıkladılar. Greve 3 bin 500 civarında liman işçisi katılıyor. Grev sadece kağıt sektöründe değil, ekonominin tüm sektörlerinde etkisini gösteriyor.
Nisan 2010 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
A
Kaynak: Sendika.org ✓ Bütün ülkelerin İşçileri Birleşiniz! Komünist Manifesto
11
78 GÜN
T
SONRA TEKEL İŞÇİSİ YİNE ANKARA’DA
ekel işçileri, sendikanın daha evvel tespit ettiği 1 Nisan günü Ankara’ya gelmeye başladılar. Sabah erken saatlerde polis Ankara girişlerini abluka altına aldı. Şehre giren bütün otobüsleri aradı. Yakaladığı diğer şehirlerden gelen tekel işçilerini Ankara’ya almamaya çalıştı. Bazı yerlerde de başarılı oldu. Bu operasyonlarda 7000 polis görev yaptı. Polis aynı zamanda Türk-İş’in önünde de önlem almıştı. Sendikanın merkezinin olduğu mahalleyi abluka altına aldı. Kimseyi içeri sokmadı. İşine gitmek isteyen halk işlerine zamanında gidemedi. İ l k olayla r Mit hat Pa şa Caddesi köşesinde saat 7.30 da oldu. Sendika binasına gitmek isteyen işçiler polis tarafından Mithat Paşa caddesinin aşağı tarafına püskürtüldü. Tuna sokağın köşesinde konuşlandılar. Karşı sokakta bulunan Türk-İş binasına gitmek isteyen göstericiler sloganlar atarak durumu protesto ettiler. Daha sonra işçilerin bulunduğu yere gelen KESK Başkanı Sami Evren bir konuşma yaptı. Konfederasyonlarla bir toplantı yapılacağını, bu toplantıdan sonra durum hakkında bilgi vereceklerini söyledi.
Uzun bir müddet sonra gelen haberde polisin işçilerin sendika binasına girmesine izin vermediği duyuruldu. Sakarya caddesinde toplanan işçiler, Sami Evren’in, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin konuşmalarını dinlediler. Daha sonra Sakarya Caddesinde halay çekip, şarkılar söylediler. Hava kararmaya başlayınca polis müdürlerinde hareket başladı.
İşçilerin bulunduğu yeri abluka altına alan polis, işçilere 30 dakika alanı boşaltmak için izin verdi. Uzun süren görüşmelerden sonra işçiler geri çekilmeyi kabul ettiler. Ertesi gün Sakarya caddesine girmek isteyen on kadar işçi polisin biber gazı sıkması sonucu caddeye giremedi. Tek Gıda İş Sendikası Başkanı Mustafa
1
Türkel sendikanın önünde basın açıklaması yapmasına izin verilmeyince, sendikaya 100 metre uzaklıkta basın açıklamasını yaptı. Mustafa Türkel konuşmasında 3 Haziran’da 3, 4 Temmuz’da 4 gün süreyle Ankara’da olup eylem yapacaklarını bildirdi. Ağustos ayına kadar özlük hakları verilmezse Türkiye’deki bütün tekel işçilerini Ankara’ya, geri dönmemek üzere çağıracağını söyledi. Konuşması bitince, eylemin bittiğini, herkesin geldiği yer gitmesini söyledi. Basın açıklaması yapmak isteyen bir grup tekel işçisi, Türkel’e tepki gösterdi. Mustafa Türkel’in üstüne yürüyen işçilerin ellinden, Türkel’i polis aldı. Bir dükkâna sığınan Türkel canını zor kurtardı. İşçiler başta 1 Mayıs’ta kendi bölgelerinde 1 mayısı kutlayacak, daha sonra 3 Haziranda yine Ankara’nın yolunu tutacak, 4/C protesto etmek için…. YAŞASIN İŞÇİLERİN ŞANLI DİRENİŞİ! ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK! YA Ş A S I N ÖRGÜ T LÜ SAVAŞIMIZ! 3 Nisan 2010 YDİ Çağrı okuru ✓
MAYIS’TA ALANLARA
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 143’ün İşçi Özel Sayısı • Nisan 2010 • Fiyatı: Türkiye: 0,50 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Uğur Matbaacılık (0212-501 81 09) Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi 6. Kat A Blok 4 NA 8-10-11-23 · Topkapı - İstanbul • Yayın Türü: Yerel Süreli