Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Aralık 2012 • Fiyatı: 1,00 TL
AKP sendikal alanda da kendi sendikalarını yaratmak istiyor!
Büyük Şehir Belediye Temizlik İşçileri...
İşçiler Taşeron Sendikaya Başkaldırıyor!
Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı
Çimsataş’ta yaşanan krizin faturası...
25 Kasım’da Adanalı Kadınlar Alanlardaydı Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
AKP’nin “ileri demokrasisine” karşı sendika bürokrasisinin suskunluğu… G
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
a z etem i zi n geçen say ısında Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’nı detaylı olarak inceleyerek bu yasayla işçi sınıfına yönelen AKP’nin “ileri demokrasi” saldırısını aktarmaya çalıştık. Yasa bir bütün olarak ele alındığında işçi sınıfının sendikal örgütlenmesi önüne önemli engeller koyuyor, var olan sendikal örgütlülüğü önümüzdeki birkaç yılda ciddi bir biçimde tehdit ediyor. Bu haliyle yasa 12 Eylül 1980’nin faşist ruhunu korurken, ileriye de taşıyor, o dönemde “şimdi gülme sırası bizde” diyen sermayeyi artık kahkahalar atabilir duruma getiriyor. Yasa işçi sınıfının zaten oldukça az olan sendikal örgütlülüğünü iyice geriletmeye hizmet ederken, diğer taraftan sendikal bürokrasinin bir bölümünün de (örgütlülüğü az olan sendikaların) koltuklarını sallıyor. En azından bu nedenle, koltuklarını kaybetmek istemeyen sendika “patronlarının” yasaya karşı çıkmalarını biraz olsun beklemek yanlış değildi.
2
İşkolu barajı ve sendika bürokratları S e n d i k a l a r ve To p lu İ ş Sözleşmesi Kanunu ile %10 olan işkolu barajı, işkolu istatistiklerinin Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine dayanarak açıklanması temelinde %3’e düşürüldü. Bu birçok sendikanın yetki alamaması ve dolayısıyla Toplu İş Sözleşmesi düzenleyememesi anlamına geliyor. TİS düzenleyemeyen sendikanın işçiler açısından herhangi bir çekiciliğinin kalmayacağı açıktır. Bu durumda yetkisiz kalacak sendikaların bürokratları andaki imkanlarını kaybedeceklerdir. Aynı şekilde konfederasyonlarda üye sendikalardan gelen ödeneklerden yoksun kalacak ve andaki gelirleri düşecektir. Bunun yanında yeni yasayla, 28 olan işkolu sayısı 20’ye indirilerek bazı işkolları birleştirilmiş oldu. Bu durumda öncelikle birleşen işkollarında bulunan sendika sayısı fazla olacağından, bir bölümü yetkisiz kalacağından (veya yetkisiz kalma tehdidi altında olacağından) ve anda sendikalı olan işçi sayısı da az olduğundan kıyasıya bir sendikal rekabet başlayacaktır. Üye sayısını arttırıp işkolundaki
Sonuç olarak AKP’nin “ileri demokrasi” olarak sunduğu iktidar döneminin bir ürünü olan Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu aslında işçi sınıfına doğrudan bir saldırı yasasıdır. Bu yasa ile işçi sınıfının örgütlülüğü yeni bir darbe daha almış, işçi sınıfının örgütleri olan sendikalar ise (küçük bir bölümü hariç) buna seyirci kalmıştır. işçi sayısının %3 ve üzerinde üye sayısına sahip olanlar yaşayabilecek, diğer sendikalar küçülmeye başlayacaklardır. Yakın gelecekte bu süreç yaşanacağından yasaya karşı çıkışın gerçekleşenden daha güçlü olması beklenebilirdi. Ancak gördük ki böyle olmadı. AKP tereyağından kıl çeker gibi yasaya son dakika değişiklikleri ile birlikte çıkardı. Özellikle patronlar bu işe çok sevindiler. Yine de en çok sevinen, 30’un altında işçi çalıştırılan işyerlerinde sendikal tazminatın kaldırılması ile AKP’nin burjuva tabanını oluşturan ve sürekli palazlanmakta olan muhafazakarİslami yanı ağır basan Anadolu sermayesi oldu. Gerçek anlamda sendika bürokratı diyebileceğimiz konfederasyonların patronları yasaya karşı birkaç göstermelik eylem ve basın açıklamaları gerçekleştirdi. Yasaya karşı gerçek anlamda bir mücadele yürütülmedi. Yasanın neler getirdiği, aslında neler götürdüğü işçilere anlatılmadı. İşçiler mücadeleye çekilmedi vs. Çünkü işçi sınıfının dolaysız ve uzun vadeli çıkarları yerine, kısa vadeli kendi çıkarlarını düşün-
meyi yeğlediler. Nasıl olsa %3 barajı birkaç yıl sonra uygulanacak, nasıl olsa o döneme kadar koltuklar garanti altında, nasıl olsa asıl sorun küçük sendikalarda ve bu sendikaların başkanlarının koltuklarında yaşanacak, bu yüzden fazlaca endişelenmeye, mücadele etmeye gerek yoktu!!! Türk-İş’in yasanın iki maddesinin değiştirilmesi dışında (30’un altında işçi çalıştıran işyerlerindeki sendikal tazminatın kaldırılması ve kuruculuk şartları) bir talebi bile yoktu. Hak-İş ise “6356 sayılı Kanunda HAK-İŞ’in talepleri bütünüyle karşılanmamıştır. HAK-İŞ olarak, itiraz ettiğimiz ve karşı çıktığımız hususlar Kanunda hala yer almaktadır. Ancak her şeye rağmen çalışma hayatımız ve endüstriyel ilişkiler sistemimizde yeni bir sayfa açılmıştır.” diyerek yasanın tam istedikleri gibi olmadığını açıklıyor, bu yanıyla yasanın diğer hükümleriyle bir sorunu olmadığını gösteriyor ve yasanın çıkışını selamlıyordu. İşte konfederasyonların bu tutumu mücadele etme taraftarı olan kimi sendikaları ve işçileri de frenleyen bir durumdu. Mesela DİSK’e bağlı mücadeleci bazı sen-
dikalar ile TÜRK-İŞ içerisindeki Sendikal Güçbirliği Platformunu oluşturan sendikalar andaki güçleri itibariyle böyle bir mücadeleyi yapamazlardı da. Ancak buna rağmen bu sendikalarda yaptıklarından çok daha fazlasını yapabilirlerdi, yapmadılar. İşkolu barajının küçük sendikaları daha fazla işçiyi üye yapmak için örgütlenme çalışması yapmaya itmesi de beklenebilir bir şey. Özellikle üye sayısı %3’e yakın ve birkaç işyerinde daha örgütlenebilirlerse %3’e ulaşabilecek sendikalar örgütlenme çalışması yapmak zorunda kalabilirler. Ancak bu oldukça düşük bir ihtimal… Çünkü örgütlenme zorlu ve deneyim gerektiren, özellikle de ısrar gerektiren bir iştir. Birçok sendika, yapısı ve anlayışı itibariyle bu perspektiften oldukça uzak bir durumdadır. Bu nedenle işkolu barajının böyle bir etki yaratması çok istisnai bir durumdur. Sonuç olarak AKP’nin “ileri demokrasi” olarak sunduğu iktidar döneminin bir ürünü olan Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu aslında işçi sınıfına doğrudan bir saldırı yasasıdır. Bu yasa ile işçi sınıfının örgütlülüğü yeni bir darbe daha almış, işçi sınıfının örgütleri olan sendikalar ise (küçük bir bölümü hariç) buna seyirci kalmıştır. AKP ve sermaye işbirlikçiliği… 12 Eylül 1980’deki askeri faşist darbenin ürünü olan 2821 sayılı Sendikalar ile 2822 sayılı TİS, Grev ve Lokavt Kanunu o dönemin sermaye örgütleri olan Türkiye İşveren Sendikaları Kon federa s yonu (T İSK) ve TÜSİAD’ın istekleri temelinde hazırlanmıştı. Bu yasalar işçi sınıfının grev ve örgütlenme imkanlarını oldukça kısıtlamış, sermayenin işçileri fütursuzca sömürmesine olanak tanımıştı. Darbeden dolayı oldukça güçsüz duruma düşen sınıf hareketi yasaya karşı gelememişti. O ysa şi md i k i 6356 say ı l ı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası TİSK ve TÜSİAD’ın da çıkarlarına uygun olmasına rağmen daha çok Türkiye İş Adamları ve Sanayiciler Konfederasyonu
(TUSKON), Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) çıkarlarına daha uygundur. AKP uluslararası sermayenin, büyük burjuvazinin partisidir. Bunun yanında Anadolu’nun palazlanmakta olan muhafazakar değerlere sahip sermayenin de çıkarlarını savunmaktadır. İşçi sınıfına karşı saldırılarda kol-kola olmalarına rağmen, yer yer TÜSİAD ile dalaşmalarının nedeni budur. AKP TÜSİAD’a karşı MÜSİAD, TUSKON gibi patron örgütlerinin daha da gelişmesi ve bu sayede kendi iktidarını sağlamlaştırarak uzatmak amacındadır. AKP sermaye alanında Kemalist sermaye temsilcilerine karşı, muhafazakar sermaye gücünü yaratmak istemektedir. Bundan başka AKP sendikal
Bundan başka AKP sendikal alanda da var olan örgütlü gücü biraz olsun baş ağrısı yarattıkları için DİSK, Sendikal Güçbirliği Platformu ve TÜRK-İŞ’ten alarak HAK-İŞ lehine değiştirmek istemektedir. Yasaya bu sendikaların karşı çıkmasına rağmen, HAK-İŞ’in selamlaması bundandır. AKP sendikal alanda da kendi sendikalarını yaratmak istemektedir. alanda da var olan örgütlü gücü biraz olsun baş ağrısı yarattıkları için DİSK, Sendikal Güçbirliği Platformu ve TÜRK-İŞ’ten alarak HAK-İŞ lehine değiştirmek istemektedir. Yasaya bu sendikaların karşı çıkmasına rağmen, HAK-
İŞ’in selamlaması bundandır. AKP sendikal alanda da kendi sendikalarını yaratmak istemektedir. İşte bu iki istekten dolayı da yasa esasta bu iki tarafın isteklerine uygun olarak çıkarılmıştır. Bir kolda sermayenin hükümeti AKP, bir
kolda TUSKON, MÜSİAD gibi sermaye örgütleri, bir kolda da işçi sınıfına ihanet örgütü HAK-İŞ. Diğer tarafta buna seyirci kalan sendikalar. Elbette bu sendikaların hepsi aynı kefede değil, ama seyirci kalmada çok bir farkları olmamıştır. AKP hükümeti bu yasayla bir kez daha kimin partisi olduğunu kanıtlamıştır. Oy aldığı işçi ve emekçilere karşı, onların daha da sömürülmesi, burjuvazinin giderek palazlanması için çalışmaktadır. İşçi ve emekçilerin önünde bu oyunu bozmak dışında bir seçenek yoktur. İşçi sınıfı sermayeye karşı örgütlenmek ve mücadele etmek zorundadır. Bu mücadele sendikal bürokrasiyi de hedeflemek zorundadır. Bunun dışında bir alternatif yoktur. Bu görev özellikle sınıf bilinçli işçilerin omuzlarındadır. 10.12.2012
Mersin Büy ük Şehir Belediyesinde çalışan temizlik işçileri, çalışma koşulları ve aldıkları ücretten rahatsız. Kendisi ile konuştuğumuz bir işçi arkadaş, 2010 yılından bu yana Büyük Şehir Belediyesinin çöp toplama işinde çalıştığını, çalışma koşullarının sağlıksız ve zor olduğunu
belirtti. “Çalışan işçiler olarak mesai yaptırılmak zorunda kalıyor, bayramlarda çalıştırılıyoruz. Bu mesailer ödenmiyor ve aldığımız maaş asgari ücret. Temizlik işinde çalışan işçi sayısı 800. Bütün işçilerin durumu aynı. Asgari ücretle çalışmak zorundalar. Aldığımız para ölmeye çok yaşamaya az olan bir para. Borç içindeyiz, işçiler psikolojik sorunlar yaşıyorlar.” 2006’dan bu yana çalışan bir işçi arkadaş şunları anla-
tıyor; “doğru dürüst maaş ödenmiyor. Maaşlarımız bir ay ödenip bir ay ödenmiyor. Normal ve bayram izini yok. Son 3 aydır bir ay çalışıp bir ay çalıştırılmıyoruz. Çalışmadığımız zaman paralarımız ödenmiyor. Bu kötü çalışma koşullarımız ve ekonomik zor durumumuzun esas sorumlusu CHP yöneticileridir. İşçi haklarından emekten bahseden CHP yöneticileri kendi adamlarını belediyeye yerleştirmek için bize bu uygulamaları yapıyor. Bu işçiler arasında CHP’li olanlarda var ve fakat bunlar bu yöneticilerin yakınları olmadıkları için işten çıkarılmaya zorlanıyorlar.” İşçilerden Ahmet Mutlu: “temizlik işi için 250 milyon TL’lik ihale yaptırılıyor. Bu ihale sonucu bizlerin 3 ay çalıştırılmamız gerekirken, 1 ay çalıştırılıyoruz. Kalan para bu yöneticilerin cebine giriyor” diyor. Mutlu: “500’e yakın emekli olmuş ve belediye de hemen hemen bir iş yapmayıp ayda 3500 ile 7000 TL arasında maaş alıp lüks içinde yaşayanlar var. Bunların işine son verilse ve bunların aldığı paralarla işçilerin
ücretleri biraz artırılsa biraz olsun rahat ederiz” diyor. Büyükşehir Belediyesinde işçiler aynı zamanda sendikalı oldukları içinde baskı altında ve bu temelde işten atılıyor. Mersin Büyükşehir Belediyesi CHP’nin elinde. İşçi arkadaşlarımızın yaşadığı bu durum ne ilk ne de kapitalizm var oldukça son olacaktır. CHP’de diğer partiler gibi düzen partisidir. Kapitalizmin kar kaynağı işçiye ödenmeyen artı değerdir. Ne kadar ucuz işgücü varsa kapitalistler o kadar zenginliklerine zenginlik katarlar. Bu durum bizim kaderimiz de değil. İşçi arkadaş, biz açsak, soyulup sömürülüyorsak biraz da kabahat bizde. Çünkü biz onların düzenlerine ses çıkarmıyoruz. Üretim araçlarını ellerinde bulunduran bu beyler bizlerin alın terimiz üzerinde elde ettikleri muazzam karlarla lüks içinde yaşıyorlar. Bizler ise bolluk içerisinde aç ve yoksulluğu yaşıyoruz. Bu düzen bizim düzenimiz değil. Bizim düzenimiz sosyalizmdir. Mücadelemizi kapitalizmi tarihin çöplüğüne atacak, sosyalizmin yolunu açacak Demokratik Halk iktidarı için devrimci saflarda verelim. Unutmayalım örgütlüysek her şeyiz, örgütsüzsek hiçbir şeyiz! 09.12.201 Yeni İşçi Dünyası/Mersin
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Büyük Şehir Belediye Temizlik İşçileri Çalışma Koşullarından Rahatsız
3
Bosch’tan Oyak Renault’a… İşçiler Taşeron Sendikaya Başkaldırıyor!
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
2
4
012-2014 arası 2 yıllık dönem, Metal işkolunda çalışan işçilerin metal patronları (MESS) ile yeni Toplu İş Sözleşmesi (TİS) dönemi. Birleşik Metal İşçileri Sendikası yaz aylarından sonra kendisine bağlı işyerlerinde işçilerle yaptığı toplantılar sonucunda oluşturduğu TİS taslağını MESS patronlarına sunmak üzere, Kasım ayının ilk haftasından itibaren örgütlü olduğu işyerlerinde ve Bursa gibi metal işçisinin yoğun olduğu bölgelerde yaptığı basın açıklamalarıyla kamuoyuna açıkladı. 6 Kasım’da ilk açıklamayı yapan Birleşik Metal İş Sendikasının ardından Türk Metal’de 9 Kasım’da MESS patronlarına sunacağı Toplu İş Sözleşmesi taslağını kamuoyuna sundu. Bu gelişme 30 yıllık Türk Metal tarihinde bir ilkti! Çünkü 1983 yılında bizzat egemenler tarafından kurulan ve palazlandırılan Türk Metal şimdiye kadar yaptığı tüm sözleşmeleri MESS patronları ile kapalı kapılar ardında yapıyor, sermayenin bir dediğini iki etmiyor ve yapılan sözleşmeyi işyeri panolarına asıp ortadan kayboluyordu. Bundan önceki 2010-2012 yılını kapsayan sözleşmede de hatırlanacağı üzere metal işçisine “çifte bayram yaptıracağız” diyerek toplu sözleşmeyi işçinin tepkisinden korktukları için bayram arifesinde bir gecede imzalamışlar, metal işçisini % 5.35 zam ile bir kez daha satmışlardı. Türk Metal’in bu yıl taslağını MESS ile görüşme öncesinde kamuoyu ile paylaşmasının kuşkusuz nedenleri var. Geçen dönemki sözleşmenin ardından Tofaş, Renault gibi Türk Metal’in örgütlü olduğu önemli işyerlerinde işçiler sözleşmeye karşı protestolar örgütlemiş, bazı fabrikalarda işçi temsilcilerini dövmüş, hatta Türk Metal şubesini basmışlardı. Bu gelişmelerin yaşanmasında Türk Metal’in %5.35’lik zam ile anlaşmışken, Birleşik Metal İş Sendikasının anlaşmayı imzalamaması, bazı işletmelerde greve gitmesi, bu mücadele sonucu daha iyi bir sözleşme imzalamış olmasının payı vardı. Yine Bursa’da Bosch işçisinin Türk Metal’den istifa edip Birleşik
Metal İş’e üye olması, artık Türk Metal yöneticilerinin istedikleri gibi davranamayacaklarını, zorlanacaklarını gösteriyordu. Çünkü Türk Metal işçisi de artık eskisi gibi suskun kalmak istemiyordu. Henüz cılız da olsa belli mücadeleler ortaya koyuyordu. Kasım ayında yaşanan gelişmeler Türk Metal işçisinin bu mücadeleyi devam ettirmek istediğini gösterdi. 9 Kasım’da Türk Metal ‘patronlarının’ Toplu İş Sözleşmesi tekliflerini açıklamalarının ardından Sakarya, Eskişehir ve Bursa’da Türk Metal’e bağlı işyerlerindeki işçiler harekete geçti. 12 Kasım günü Sakarya’da Türk Metal’in yetkili olduğu Otokar Fabrikası'nda çalışan yaklaşık 200 işçi, toplu görüşmeler kapsamında yapılması planlanan zam oranını yetersiz buldukları için iş çıkışında bir süre servislere binmeyerek ıslıklı protestoda bulundu ve Türk Metal Sakarya Şube Başkanı Şahin Kaya'yı istifaya çağırdı. Eyleme katılan işçiler basına verdikleri demeçlerde, ‘Türk Metal’e güvenmediklerini, sendika başkanının üreten işçiye verdiği sözleri masa başında sattığını belirtiler. Otokar işçilerinin ardından Eskişehir’de Arçelik Buzdolabı Fabrikası işçileri, bir akşam öncesinden Türk Metal’in fabrikada açıkladığı TİS taslağına karşı 10 Kasım günü eylem yaptı. Tepkilerini fabrikada yemek yemeyerek gösteren yaklaşık bin işçi, iş çıkışı servislere binmeyerek Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi ile şehir merkezi arasında 15 km yürüyüş yaparak Türk Metal’i
protesto etti. Polisin engellemek istediği işçiler trafiği tek şerit kapatarak Ankara yolundan Eskişehir’e doğru yürüdü. Yürüyüş boyunca “Türk Metal istifa! Başkan şaşırma sabrımızı taşırma!, Satılmış sendika istemiyoruz!, İşçiyiz hakkımızı alacağız!” sloganları atıldı. İşçiler yürüyüş sırasında basına yaptıkları açıklamalarda Türk Metal’e güvenmediklerini, Türk Metal’in hazırladığı taslaktan da görüşmelerden de olumlu bir sonuç çıkmayacağını düşündüklerini söylediler. Arçelik işçileri 4 yıldır zam almadıklarını, komik zamlara imza atıldığını, işverenle birlikte hareket eden sendika istemediklerini, sözleşmede sosyal haklar olarak ifade edilen maddelerin ücretlerine yansımadığını ve raporlu olup işe gelmeyen işçilerin ücretlerinin kesildiğini belirterek tepkilerini dile getirdiler. Türk Metal’in sözleşme teklifine karşı en önemli eylemi Renault işçileri gerçekleştirdi. Teklif taslağının açıklandığı 9 Kasım Cuma gününden itibaren yürüyüş, yemek boykotu gibi çeşitli eylemler yapan Renault işçileri taslak ile ilgili herhangi olumlu bir cevap alamamaları üzerine 12 Kasım’da 16.00-24.00 vardiyasında çalışan işçiler üretimi durdurarak fabrikayı işgal etti. Eyleme akşam saatlerinde başlayan işçiler, fabrikaya noter getirilmesini ve Türk Metal’den istifa etmek istediklerini söylediler. Vardiya süresi boyunca fabrika içinde yürüyüş ve oturma eylemi yapan işçiler “Türk Metal taslağı al başına çal!,
İşçiyi satanı biz de satarız!, Noter gelsin istifalar başlasın!, Sendika dışarı!” sloganları attılar. İşçilerin başlattığı iş bırakma eylemi engellenemeyince 24.00 – 8.00 gece vardiyası da iptal edildi. Gece vardiyasındaki işçilerin, eylem yapan işçilere katılmasını engellemek isteyen Renault patronları gece vardiyasını iptal ederek işçileri arayıp "gece gelmeyin, iş yok" demek zorunda kaldılar. Patronun bu çağrısına rağmen ve gece vardiyasına gelecek işçi servislerinin iptal edilmesine rağmen gece yarısına doğru yüzlerce işçi fabrikanın dışında toplanarak içerdeki işçi arkadaşlarıyla dayanışmada bulundu. Fabrika içinde eylem yapan işçilerle dışarıdaki işçiler bir süre karşılıklı sloganlar attı. Renault’ta yaşanan bu gelişmeleri haber alan bir grup Bosch işçisi akşam vardiyasından çıkarak Renault işçilerini ziyarete gitti. Ziyaret sırasında, bazı işçilerin verdiği bilgiye göre aralarında Türk Metal Genel Merkez yöneticilerinin, Şube başkanlarının ve bazı işyeri temsilcilerinin bulunduğu bir grup, ziyarete giden Bosch işçilerine saldırdı. Saldırı sırasında üç işçi ciddi olmak üzere çok sayıda işçi yaralandı. Bu gelişmelerin ardından fabrikayı işgal eden işçiler; hem işveren, hem sendika temsilcileri hem de polisin baskıları sonucunda saat 01.30 gibi fabrikayı boşalttı. Ertesi gün sabah vardiyasına gelen işçiler de bir süre çalışmayarak üretimi durdurdu. Ancak ikna turları sonrası üretim yeniden başladı. Bu eylemin ardından Renault patronu bir şey olmamış gibi davranamazdı. Eylemin başını çeken işçilerden 31 işçi çarçabuk işten atıldı. Bu eylemler ve işten atmalar ertesinde Türk Metal Bursa Şube Başkanı Ruhi Biçer’in Bursa Olay gazetesine yaptığı açıklama tam da Türk Metal’e yakışır nitelikte idi. Ruhi Biçer, Oyak Renault'da bin 200 kişinin sağduyulu davranarak protestoya katılmadığı yalanının ardından “Eylemi başlatanlar çalışanların ekmeğine, aşına kan doğramak istedi. Yaptıkları eylem
kanunsuz. Bu fabrikada saatte 55 araba üretiliyor. Üretimi durdurmaya hakları yok " diyerek kimlerin yanında olduğunu açık bir şekilde göstermiş oldu. Satılmış sendikacı, haklı mücadeleleri sonucu işten atılan işçileri değil Renault patronunun uğradığı zarara üzülüyor. Aslında Renault patronuna bu zattı başka türlü nasıl kullanabileceği konusunda biraz daha kafa yormasını öneririz. Çünkü bu kadar sadık uşaklar her zaman kolay bulunmayabilir. Bununla da yetinmeyen Biçer için işçi değil, fabrikanın imajı önemli. Yaptığı açıklamanın devamında Clio 4 projesinin Bursa’ya verilmesi nedeniyle Fransızların Renault’ya tepki gösterdiklerini
söyleyerek “Bir de üstüne bu tür olayların yaşanması iyi bir görüntü oluşturmuyor. Projenin buradan gitmesi demek bir vardiyanın kapanması anlamına geliyor. Bir vardiyada da yaklaşık bin 500 kişi çalışıyor’’ diyor. Biçer, işçiyi düşünüyormuş gibi yapıp aslında işçileri açık bir şekilde tehdit ediyor. Sermayenin has uşağı Biçer, aslında demek istiyor ki; “Fransızlar projenin Bursa fabrikasına verilmesinden dolayı zaten kızgın, üretimi durdurup patronu zarara uğratırsanız proje gider ve siz de işsiz kalırsınız. Ona göre ayağınızı denk alın!” Sonuç olarak; tüm bu eylemler Türk Metal’e geri adım attırmak ya da Türk Metal’den istifaların
yaşanması anlamında başarıya ulaşmamış, hatta sonunda bir anlamda yenilgi ile sonuçlanmış olsa da, işçi sınıfı açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyoruz. Kuşkusuz bu eylemlerin başarıya ulaşmamış olmasının birçok nedeni vardır. Bunların başında işçi sınıfının alternatif olarak görebileceği güçlü, geniş işçi sınıfı yığınları ile bağı olan devrimci bir örgütlenmenin, gerçek bir sınıf örgütünün yokluğudur. Bu olmayınca da işçilerin birliğini sağlamak çok daha zordur. Eğer Renault işçileri 1500 işçi ile değil de fabrikadaki 6200 kişi ile birlikte bu mücadeleyi yürütmüş olsaydı ve işgal, üretimi durdurma
gibi eylemlerini birkaç gün daha sürdürebilseydi, mutlaka bu direnişten başka bir sonuç çıkabilirdi. Ne yazık ki Renault işçisi bu bilince henüz sahip değil. Durum bu olunca da işçiler haklı olarak işsiz kalmaktan, aç kalmaktan korkuyorlar. Tüm bunlara rağmen artık Türk Metal işçisinin yavaş yavaş buzu kırmaya başladığını söyleyebiliriz. Türk Metal ‘patronları’ artık eskisi kadar rahat bir şekilde işçiyi satamayacak. Biraz daha zorlanacak. Fakat biz eminiz ki Türk Metal işçisi gün gelecek bu patronların karşısına dikilip artık yeter diyecek. Ve o zaman o işçinin karşısında hiçbir güç duramayacak! 21 Kasım 2012
Çimsataş’ta patron yine yaşadığı krizin faturasını işçilere ödetmeye çalışıyor. Çimsataş patronu üretimde yavaşlama olduğu gerekçesi ile işçi çıkarmak istediğini sendikaya bildirdi. Bunun üzerine Birleşik Metal İş Anadolu Şubesi Başkanı Rasim Gündal ve Şube Sekreteri Satılmış Yılmaz 14 Ekimde işçiler ile bir araya geldi. Bu toplantı, patron 143 işçinin çıkışını gündeme getirmesi üzerine yapılmıştı. İşçiler ile yapılan görüşmede işçilerde kendi aralarında durum değerlendirmesi yaptı. Bunun üzerine Birleşik Metal İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ve Genel Sekreter Selçuk Göktaş, Anadolu Şube Başkanı Rasim Gündal ve Şube sekreteri Satılmış Yılmaz ile 17 Ekimde, patron ile bir görüşme gerçekleştirdiler. Bu görüşmede patron ile sendika, emekliliği gelmiş gönüllü çıkış alanlar varsa bunların işleme konulması ve 2 ay süre ile esnek çalışma koşulu karara bağlanıyor. Bu durumu sendika fabrika önünde işçilere anlatıyor. Burada Adnan Serdaroğlu, işçilere; bölümün birinde 3 gün, diğer bölümde 4 gün çalışmak için anlaşıldığını belirtip, emekliliği gelmiş ve gönüllü çıkış almak isteyenlerinde ihbar ve kıdem tazminatlarını alarak çıkabileceğini anlattı. Bunun üzerine durum değerlendirmesi yapan işçiler bunu onaylıyor. Gelinen yerde emekliliği gelmiş ve gönüllü olarak 38 işçi çıkışını almış durumda. Böylece krizin belli
ölçüde aşıldığı düşünülürken, patron tekrar bu durumun 2 ay daha uzatılmasını eğer uzatılmazsa 100 işçinin çıkışını vereceğini söylüyor. Bu durumu işyeri baş temsilcisine iletiyor. Bu durum üze-
rine, 09.12.2012 tarihinde, Petrol İş konferans solunun da işçilerle Anadolu Şube başkanın katıldığı bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantıda işçiler eksik çalıştığımız için elimize geçen ücretle geçi-
nemiyoruz. Patronun bu talebini reddediyoruz tavrını takındılar. Sendika da sonuna kadar işçilerin arkasında duracağı mesajını işçilere verdi. 11.12.2012
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Çimsataş’ta yaşanan krizin faturası işçiye çıkarılmak isteniyor!
5
Türkiye’de iş kazaları: Kar uğruna katliam!
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
S
6
ermayenin kar hırsı işçileri katletmeye devam ediyor. İnşaat sektöründen tekstil sektörüne, metal sektöründen gıda sektörüne kadar her sektörde işçiler, adına ‘iş kazaları’ denilen ve artık katliam boyutuna varmış olan iş cinayetleri nedeniyle ya hayatını kaybediyor ya da geri dönüşü olmayan sakatlıklarla bir ömür boyu yaşamak zorunda bırakılıyor. İşyerlerinde belli asgari güvenlik önlemleri alınsa belki birçoğunun önlenebileceği bu iş cinayetlerine sebebiyet veren patronlar en ağır cezalarla cezalandırılsalar, mesela bile bile insan öldürmekten yargılansalar, çalışma koşullarının iyileştirilmesi konusunda bu kadar umarsız ve rahat olamayacaklardır. Yaşanan bu katliamlar iş kazası denilerek para cezasına çevriliyor ve işin içinden çıkılıyor. Mühendis Gülseren Yurttaş 27 Eylül 2007 tarihinde, gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle boru taşıyan vinç borunun kopması sonucunda meydana gelen “iş cinayeti” nedeniyle hayatını kaybetti. Açılan kamu davasında “taksirle adam öldürme” suçu ile yargılananların cezaları diğer “iş kazaları”nda olduğu gibi para cezasına çevrilerek dava kapatıldı. Son dönemde yaşanan işçi katliamlarından bir tanesi de toplu katliam olarak değerlendirebileceğimiz 11 işçinin yanarak can verdiği iş cinayeti idi. 11 Mart’ta İstanbul Esenyurt’ta bir alışveriş merkezi inşaatında çalışan işçilerin kaldığı çadırda gece saat 21.00’de yangın çıktı. İşçiler yangına uykularında yakalandılar. Yangın kısa sürede bitişikteki 2 çadıra daha sıçradı. Alevler, branda çadırların tamamını sardı ve 11 işçi yanarak yaşamını yitirdi. Yangın sonrasında AVM inşaatında çalışan işçilerin yaptığı açıklamaya göre 200 civarında işçinin inşaatında çalıştığı alışveriş merkezinin, her biri 10 kişilik olan çadırlarında 35 kişi kalıyordu. Ordu ve Sivas’tan getirilen işçiler soğuktan korunmak için elektrik sobası ile ısınmaya çalışıyorlardı. Olay yerinde yapılan incelemelerde yangının elektrik kontağından kaynaklandığı ortaya çıktı. Marmara Park adlı alışveriş merkezini ortak inşa eden şirketler dünya devi olan şirketler. Alman firması ECE’nin Türkiye ayağı ECE Türkiye, Deutsche Bank’ın yatırım şirketi DWS ile Finansbank, İş GYO ve Kayı İnşaat işbirliği ile inşa edilen Marmara Park’ın temeli, 1
Mart’ta tüm şirket yöneticilerinin önde gelen şeflerinin katıldığı bir törenle atılmıştı. Marmara Park’ı yaptıran Alman firması ECE’nin Türkiye ayağı olan ECE Türkiye, 2000 yılından bu yana Türkiye’de faaliyet gösteriyor. On yılda Metrocity, Beylikdüzü Migros, CarrefourSA Maltepe Park, Ankara’da ANKAmall, Antalya’da Antalya Migros ve Eskişehir’de Espark Alışveriş Merkezi gibi yatırımlarda bulunan Ece Türkiye’ye EGSİAD’dan (Eskişehir Girişimci Sanayiciler ve İş Adamları Derneği) da 2009 yılında bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden “Yılın Yabancı Yatırımcısı” ödülünü almıştı. Marmara Park ’ı n i nşaatı nı üstlenen Kayı İnşaat şirketi de Erdoğan’dan ödüllü firmalardan. 2007 yılında aralarında Kayı İnşaat’ın da bulunduğu “başarılı müteahhitlik firmaları”na ödül veren Erdoğan, ödül töreninde “Özel sektörümüzün ayağına takılan her türlü prangayı çözeriz” demişti. Kayı İnşaat, 2009 yılında yıllık 1 milyar 100 milyon dolarlık cirosuna rağmen 10 bin dolar vergi verdiği ortaya çıkınca 30 bin lira ceza almıştı. Birçok HES projesi de olan Kayı İnşaat, Tortum’da son olarak halka yönelik saldırılarla gündeme gelen HES inşaatının arkasındaki firma. İnşaatında 11 işçinin öldüğü Marmara Park’ın açılışı 18 Ekim tarihinde yapıldı. Açılıştan bir gece önce yaşlısı-genci, kadını-erkeğinin oluşturduğu yaklaşık 300 metrelik insan kuyruğu yeni açılan alışveriş merkezinde yapılan indirimden yararlanmak için sabahın saat 06.00’sına kadar bekledi. Ertesi sabah saat 06.00’da alkışlar eşliğinde içeriye alınmaya başlanan insanlar mağazalardaki ürünlere adeta delirmiş gibi, sanki ürünler bedavaymış gibi ya da kapıştıkları eşyalara
gerçekten gereksinimleri varmış gibi saldırdılar. Akşamdan sabaha kadar o kuyrukta bekleyen insanların eminiz büyük bir çoğunluğunun bu alışveriş merkezinin 11 tane işçi kanı üzerinde yükseldiğinden haberleri bile yoktur. Türkiye’de iş kazalarının ne boyutlarda olduğunu son dönemde yapılan çeşitli araştırmalar ortaya koyuyor. Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin, İstanbul İşçi Sağ l ığ ı ve İş Güven l iğ i Meclisi’nin verilerine dayanarak verdiği bilgiye göre, Türkiye, iş kazalarında Avrupa birincisi. Türkiye’de günlük 172 iş kazası meydana geliyor ve bu kazalarda 3 işçi hayatını kaybediyor, 5’i ise sakat kalıyor. Verilere göre, 2000-2012 yılları arasında Türkiye’de toplamda 12 bin 686 işçi kazalarda hayatını kaybetti. Uluslararası çalışma örgütü verilerine göre Türkiye iş kazaları sonucu ölümlerde sadece El Salvador ve Cezayir’i geçemiyor. Son on yılda 11 bin işçi iş kazalarında hayatını kaybetti. Bu her yıl yaklaşık 1.100 işçi anlamına geliyor. Günde ortalama dört işçi, iş kazaları nedeniyle yaşamını yitirirken, altı işçi de iş göremez hale geliyor. Türkiye’de en fazla işçi ölümü ve iş kazalarının üçte biri inşaat sektöründe meydana geliyor. Tüm iş kazalarının yüzde 1,6'sı ölümle sonuçlanırken inşaat sektöründeki iş kazalarının yüzde 4,7'si ölümle sonuçlanıyor. İnşaat sektörünü taşımacılık, madencilik ve metal sektörleri takip ediyor. Tü rk Mü hend is ve Mi ma r Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Makine Mühendisleri Odası’nın (MMO) Nisan 2012 tarihi itibarıyla güncellediği İşçi Sağlığı ve iş Güvenliği Oda Raporuna göre ise, Türkiye’de iş kazaları ve işçi ölümlerinde artış yaşandığına dikkat çekiliyor.
Dünyadaki verilerle Türkiye’deki verilerin yer aldığı raporda, dünyada, 6 bin 300 kişinin iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtilirken, Türkiye’de ise 2010 yılında bin 454 çalışanın iş kazası sonucu yaşamını yitirdiği kaydediliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) istatistiklerine yer verilen raporda, dünyada her yıl 270 milyon iş kazası oluyor. Her 15 saniyede bir işçi ve her gün yaklaşık 6 bin 300 kişi iş kazası veya meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirirken, 160 milyon kişi de meslek hastalıklarına yakalanıyor. Türkiye’de ise bu oranlar dünya ortalamasının üstünde. Raporda, Türkiye’de aktif sigortalı çalışanları kapsayan resmi verilere göre, 2010 yılında iş kazası ve meslek hastalıkları sayısı 2009’a oranla görece azalsa da, iş kazası sonucu ölüm, meslek hastalığı ve iş kazası sonucu malul sayılarının arttığına dikkat çekiliyor. Raporda, dünyada iş kazaları oranının yüzde 44, meslek hastalıkları oranının ise yüzde 56 olduğu kaydedilirken, Türkiye’de iş kazaları oranının yüzde 99,3, olduğu belirtiliyor. Rapora göre, Türkiye’de 2010 yılında 62 bin 903 iş kazası ve 533 meslek hastalığı vakası saptandı. Bin 444’ü iş kazası sonucu toplam bin 454 çalışan yaşamını yitirdi. Bin 976 çalışan iş kazası sonucu, 109 çalışan meslek hastalığı sonucu, toplam 2 bin 85 çalışan sürekli iş göremez oldu. Aynı araştırmaya göre 2010 yılındaki iş kazalarının sektörel faaliyet gruplarına göre dağılımında kömür ve linyit çıkartılması 8 bin 150 iş kazası ile birinci sırada yer alıyor. 6 bin 918 iş kazası ile fabrika, metal ürünleri ikinci sırada yer alırken, 4 bin 621 iş kazası ile bu sırayı ana metal sanayi takip ediyor. 2010 yılında en fazla ölümün ise toplam 475 kişi ile inşaat faaliyetinde yaşandığı görülürken, 133 kişi ile kara ve boru hattı taşımacılığı ikinci sırada, 124 kişi ile madencilik üçüncü sırada bulunuyor. Ancak ölümler ile ilgili en ilginç veri “Yaratıcı Sanatlar, Eğlence Faaliyetleri”nde karşımıza çıkıyor. Bu sektörde 5 iş kazası sonucu 99 ölüm olayı görülüyor. Bu araştırmaya göre kadınların yaşadığı iş kazası sayısı erkeklerinkine oranla çok altında görünmekle birlikte kadın istihdamının yaygın olduğu tekstil, dokuma ve gıda ürünleri imalatı gibi sektörlerde kadınların uğradığı iş kazası sayılarında artış göze çarpıyor. İllere göre dağılımda ise 752 iş kazası ile Bursa
başı çekmekte, onu 597 iş kazasıyla İstanbul, 504 iş kazasıyla İzmir, 302 iş kazasıyla Manisa, 257 iş kazasıyla Antalya, 227 iş kazasıyla Denizli, 105 iş kazasıyla Eskişehir izlemektedir. Bu 7 ilde iş kazası geçiren kadın çalışan sayısı toplam 2 bin 744 kadın. Kadın çalışanların toplam iş kazası sayısı ise (3 bin 892 olarak belirtiliyor. Bu durumda yukarıda yedi ilde yaşanan iş kazaları kadın çalışanların geçirdiği iş kazalarının yüzde 70,5’ini oluşturuyor. Bu konuda bir diğer araştırma ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ait. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın çalışma hayatı istatistiklerine göre, Bakanlık, geçen yıl, 28 işkolunda meydana gelen 4 bin 222 iş kazasını inceledi. 4 bin 542 iş-
çinin karıştığı söz konusu iş kazalarında 874 işçi hayatını kaybederken, 2 bin 731 işçi yaralandı, 937 işçi uzvunu kaybetti. Buna göre, iş kazalarının yaralanmayla sonuçlanma oranı yüzde 60, ölümle sonuçlanma oranı yüzde 19 ve uzuv kaybıyla sonuçlanma oranı ise yüzde 21 oldu. İncelenen iş kazalarının cinsiyete göre dağılımına bakıldığında, iş kazalarından etkilenenlerin yüzde 94'ü erkek, yüzde 6'sı ise kadın. Öte yandan iş kazası geçirenlerin 105'i 18 yaş altında. Bakanlık verilerine göre de en çok iş kazası inşaat işkolunda meydana geldi. Geçen yıl, inşaat işkolundaki bin 149, metal işkolundaki 698, ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar işkolundaki 321, madenci-
lik işkolundaki 258 ve kara taşımacılığı işkolundaki 227 iş kazasının nedenlerini inceleyen Bakanlık, bin 73 ile ''makinelerin neden olduğu kazalar'', 996 iş kazası ''kişilerin düşmesi'', 586 iş kazası ''bir veya birden fazla cismin sıkıştırması, ezmesi, batması veya kesmesi'', 475 iş kazası ''taşıt kazaları'' ve 380 iş kazası da ''düşen cisimlerin çarpıp devirmesi'' sonucunda meydana geldiğini belirtiyor. (Kaynak: http://www.csgb. gov.tr) Tüm bu verileri daha da detaylandırmak mümkün. Bu verilerin resmi veriler olduğunu ve tam olarak gerçeği yansıtmadığını da unutmamak gerekir. Bu kadarı bile durumun ne kadar korkunç olduğunu gösteriyor. Burjuvazinin kar hırsı uğruna her gün onlarca işçi haya-
tını kaybediyor. Milyonlarca işçi iş güvenliğinden yoksun her an ölüm ya da sakat kalma tehlikesi ile karşı karşıya karın tokluğuna çalışmak zorunda kalıyor. Yaşanan her ölümün ardından yapılan iyileştirmeler göz boyamaktan öteye gitmiyor. Tuzla Tersaneleri buna en iyi örneği oluşturuyor. İşçiler ölmeye devam ediyor. İnsanca çalışmak ve insanca yaşamak bu sistemde mümkün değildir. Çünkü bu kapitalist sistem için öncelikli olan insan hayatı değil kardır. İnsanın insanca yaşayabileceği bir sistem ancak biz işçi ve emekçilerin mücadelesi ile mümkündür. Kasım 2012
Kısa... Kısa... taşgök Galvaniz önünde direnişe başladılar.
BEDAŞ İşçileri Direnişe
Devam Ediyor! Enerji- SenBedaş işçileri direnişlerinin 194. günü olan 3 Aralık günü Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek Talimhane’de bulunan BEDAŞ Genel Müdürlüğü önüne yürüdüler. 194 gündür seslerini duyurmaya çalışan BEDAŞ işçileri Genel Müdürlük önünde bir açıklama yaptılar. Karayolları İşçileri İş Bıraktı Diyarbakır’da Karayolları 9. Bölge Müdürlüğü’ne bağlı taşeron şirkette çalışan 226 işçi 2 aydır
ücret alamadıkları için iş bıraktılar. İşçiler ücretlerini alana kadar eyleme devam edeceklerini ifade ettiler. Taşgök Galvaniz İşçileri Direnişe Başladı Taşgök Galvaniz’de çalışırken 31 Ekim günü hiçbir açıklama yapılmadan işten çıkartılan işçiler fabrika önünde oturma eylemi başlatmışlardı. Ardından patronun haklarınızı 10 Kasım’da vereceğini ifade etmiş ama sözünü tutmamıştı. Bunun üzerine işçiler
Yüreğir Sebze Hali Esnafı Açlık Grevini Sonlandırdı Yüreğir Sebze Hali esnafı 29 Kasım günü, Adana Büyükşehir Belediyesi’nin hal esnafına tescil izni vermemesi nedeniyle başlattıkları süresiz açlık grevini sonlandırdılar. Eylem, valilikle yapılan görüşmelerin ardından, valilik tarafından tescil izni sorununun çözüleceğine dair söz alan esnafın kararıyla sonlandırıldı. Eylemin 8. gününde eylemcileri ziyaret eden Adana vali yardımcısı Mustafa Yüksel Karadağ, valiliğin bu sorun ile ilgilendiğini ve çözmek için ellerinden geleni yapacaklarını
söyledi ve açlık grevinin bitirilmesini istedi. Açlık grevinin sonlandırılmasına ilişkin olarak Yüreğir Sebze Hali Derneği 2'nci Başkanı Hacı Yü ksek yayla şunları söyledi: "Valiliğimizin buradaki arkadaşların durumunu düşündüklerini biliyoruz. Sorunun takipçisi olacaklarına da inanıyoruz. Valiliğimizin böyle bir şey talep etmeleri, bizim için bir emirdir. Çünkü Valiliğimize çok güveniyoruz. Biz de Sayın Valimizi kırmayarak, açlık grevini sonlandırıyoruz." Eylemin sonlandırılmasının ar-
dından açlık grevi yapan esnaf, sağlık kontrolünden geçirilmeleri için hastaneye kaldırıldılar. Eylemcilerin 8’inde kimi sağlık sorunları gözlendi. Durumu ciddi olan bir kişi de yoğun bakıma alındı. Yüreğir esnafı kararlı bir şekilde eylemlerine devam etmiş ve açlık grevi yapanlar açısından çok ciddi sağlık sorunları gündeme gelmeden, zamanında sonlandırılmıştır. Valilik Yüreğir esnafına tescil sorununu çözeceklerine dair söz vermiştir. Yani henüz Büyükşehir Belediyesi’nden tescil izni çıkmış
değil. Esnafın, verilen sözlerin sözde kalmaması için, eylem sürecindeki aynı kararlılıkla bundan sonraki süreci takip etmesi gerekmektedir. 10 Aralık 2012
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Elkim Radyatör Fabrikası İşçileri Direnişte G ebz e’ de bu lu na n E l k i m Radyatör fabrikası işçileri 2 Aralıkta fabrika önünde direnişe başladılar. Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu fabrikada patron hafta sonu tatilini fırsat bilen patron fabrikadaki makineleri kaçırdı. Pazar günü vardiyasına gelen işçiler fabrikanın boşaltılmış olduğunu gördüler ve Pazar gününden beri fabrika önünde bekliyorlar.
Daiyang-SK Networks İşçileri Greve Çıktı Ç o r l u Av r u p a S e r b e s t Bölgesi’nde faaliyet gösteren Daiyang-SK Networks Metal San. Ve Tic. Ltd. Şti. işyerinde Birleşik Metal İş Sendikası’na üye işçiler, toplu iş sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 14 Kasım 2012 Çarşamba günü greve çıktılar.
7
“ERKEK DEVLET ŞİDDETİNE KARŞI KADINLAR ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYE!”
Kadına yönelik şiddet yakıcı bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Kadınlar; evde, işte, okulda, sokakta, yaşamın her alanında fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddete uğruyorlar. Türkiye’de her gün 3 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitiriyor. 25 Kasım’da, Kadına Yönelik Şid d e t e K a r ş ı Ulu s l a r a r a s ı Mücadele Günü’nde Esenyurt’ta; Emep, İmece, YDİ Çağrı’lı kadınlar
tarafından ortak örgütlenen yürüyüş ve basın açıklaması yapıldı. Bulut Durağı’nda toplanan kadınlar Doğan Araslı Caddesi üzerinden meydana yürüdü. Meydan’da basın açıklaması yapıldı. En önde “Erkek devlet şiddetine karşı kadınlar örgütlü mücadeleye!” pankartının taşındığı yürüyüş boyunca çeşitli sloganlar atıldı. “Kahrolsun erkek egemen kapitalist sistem!, Kimsenin namusu olmayacağız!, Susma haykır kadına şiddete hayır!, Jin, jiyan, azadi!, Devlet elini bedenimden çek!, Erkek vuruyor, devlet koruyor!, Yaşasın kadın dayanışması!” Basın açıklamasında şunlar söylendi: “Biz kadınlar şiddetin münfe-
Eğitim Köşesi DOLAŞIM SÜRECİ, SERMAYENİN DOLAŞIMI VE DÖNÜŞÜMÜ I
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Metaların el değiştirmesinin gelişmiş biçimi para aracılığıyla olur. Kapitalist toplum para aracılığıyla gerçekleştirilen gelişmiş meta dolaşımı olmaksızın düşünülemez. Marksist politik ekonomide dolaşım süreci, “sermayenin üretim süreci ve sermayenin gerçekleştirilmesi sürecinin tümünü içeren genel hareketi” olarak tanımlanır. Burada “sermayenin gerçekleştirilmesinden” anlaşılan, herhangi bir ürün için yatırılmış olan sermayenin, sermaye yatırana fazlasıyla geri dönmesi olgusudur. Sermaye hareketinin birinci aşaması: Sermayenin dolaşım sürecinin başında, kapitalistin elinde para biçimindeki sermaye vardır. Kapitalist bu parayla üretim yapabilmek için iki değişik tür meta satın alır: 1)İşgücü (İ) 2)Üretim araçları (Üa) Yani üretimin ilk aşamasında, çıkış noktasında kapitalistin elindeki para sermaye, metaya dönüşür. Ancak parayla satın alınan ve ilk dönüşüme uğrayan sermaye şimdi işgücü + üretim aracı biçiminde üretimde kullanılır hale gelmiş, üretici sermaye olmuştur. Şematik olarak bu süreci şöyle gösterebiliriz: İ (İşgücü) P–M Üa (Üretim araçları) Burada teknik olarak Para, Metaya (P – M) dönüşmüştür. Fakat satın alınan meta, üretim için satın alınan işgücü (İ) ve üretim araçlarıdır (Üa). Buradaki sermaye artık üretim süreci içindeki sermayedir, üretici sermayedir. Sermayenin hareketinin ikinci aşaması: Üretim süreci içinde, kapitalist satın aldığı işgücü ve üretim araçlarını, herhangi bir metayı üretmek için kullanır, başka bir deyimle satın
8
rit bir olay olmadığını, şiddetin sistemli bir politika olarak erkek egemen kapitalist sistem tarafından kullanılmakta olduğunu her fırsatta ifade ediyoruz. Kadına yönelen şiddetin amacı emeğimiz, bedenimizi ve kimliğimizi kontrol etmektir. Bu yolla kadın erkeğin ve erkek egemen sistemin iktidarı altında rahat bir şekilde sömürülmekte, kadın emeği boyunduruk altına alınabilmektedir. Erkek ve devlet tarafından kadınlara dayatılan tahakküm ilişkisine hayır demek için biz kadınlar dayanışıyor, mücadele ediyoruz. Ve bütün kadınları da kadına yönelik şiddete karşı birlikte mücadele etmeye, gücümüze güç katmaya
çağırıyoruz.” Basın açılamasının okunmasının ardından erkekler tarafından öldürülen Ayşe Paşalı, Gülay Yaşar, Arzu Özmen, Eylem Pesen, Fatma Nur Çelik’in neden ve niçin öldürüldükleri, 5 kadın tarafından anlatıldı. “Ben Ayşe Paşalı. 22 yıllık eşim tarafından şiddet gördüm ve tecavüze uğradım. Eşimden boşandım. Sürekli tehdit mesajları aldım. 7 Aralık 2010 tarihinde eşim tarafında 11 yerimden bıçaklanarak öldürüldüm. Ben öldürüldüm, başka kadınlar öldürülmesin. Kadına şiddete, tecavüze son!” Basın açıklaması, kadınların çektiği halay ile son buldu. 25.11.2012
alınan metalar üretim için tüketilir. İşçinin işgücü son sınırına dek kullanılır, hammaddeler tüketilir, makineler, fabrikalar aşınır, makineleri çalıştırmak için enerji tüketilir vb. Bu sürecin sonunda ortaya üretilmiş yeni metalar çıkar. Bu metalar üretim süreci içinde tüketilen metalar değil, satılmak üzere pazara sunulacak yeni ürünlerdir ve bunların değeri üretim sürecinde işgücünün kattığı artı değer nedeniyle, başlangıçta yatırılmış olan sermayenin değerinden daha büyüktür. Para sermaye olarak yola çıkan ve birinci dönüşümünde üretici sermaye biçimine bürünen sermaye; üretim süreci sonunda meta sermayeye dönüşür. Burada bir çeşit metadan (üretici sermaye = işgücü + üretim araçları), bir başka çeşit metaya (pazara sunulan ürün) dönüşüm söz konusudur. Şematik olarak bu süreç de şöyle gösterilebilir: İ (İşgücü) M (Üretim süreci (ÜS) içinde bunların üretici tüketimi) – M1 (çoğalmış meta) Üa (Üretim araçları) Sermayenin hareketinin üçüncü aşaması: Sermayenin dolaşımının tamamlanması için, sürecinin başında yatırılan para sermayeden daha fazla bir para sermayenin kapitaliste geri dönmesi, “sermayenin gerçekleştirilmesi” (realize edilmesi) gereklidir. Bunun yolu üretim süreci içinde üretilmiş olan ve meta sermaye biçiminde pazarda satışa sunulan ürünlerin satılması/satın alınmasıdır. Bu metaların satılması (Marksist politik ekonomi buna ‘realize edilme’ diyor. Gerçekten de satılmayan, yeniden paraya dönüşmeyen, depolarda çürüyen meta sermaye bir işe yaramaz, ‘ölü’ sermayedir.) ile sermayenin hareketinin üçüncü aşaması, yani meta sermayenin, para sermayeye dönüşmesi tamamlanır. Şematik olarak bu dönüşüm şöyle gösterir: M1 – P1 Sermayenin tüm dolaşım süreci bu suretle, sermayenin bir biçiminden bir diğerine dönüşümünü içeren ve üç aşamayı kapsayan hareketidir. Birinci aşama: para sermayenin, üretici sermayeye dönüşmesidir. Bu aşama dolaşım alanına aittir. İkinci aşama: işgücü + üretim araçları metalarının, yani üretici sermayenin, tüketildiği ve üretici sermayenin belirli ölçüde çoğalmış meta sermayeye dönüştüğü aşamadır. Bu aşama üretim alanına aittir. Üçüncü aşama: belirli ölçüde çoğalmış meta sermayenin, belirli ölçüde çoğalmış para sermayeye dönüşmesidir. Bu aşama da, birinci aşamada olduğu gibi dolaşım alanına aittir. 07.12.2012
Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu – I
Kuruluş, işkolları ve kurucular
Geçen sayımızda 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununu maddeler halinde ve önceki yasa hükümlerinin karşılaştırılması temelinde incelemeye başlayacağımızı yazmıştık. Şimdi bu kanunun incelemesine başlıyoruz. Ancak tekrar hatırlatalım ki kanunu genel olarak işçi sendikaları ve işçiler açısından inceleyeceğiz. Bu anlamda birçok halde işveren sendikalarını es geçeceğiz. İncelememizde pek gereği olmadığı için kanunun Amaç ve Tanımlarını içeren Birinci Bölümünü geçiyor ve İkinci Bölümde yer alan sendikaların kuruluşu ile ilgili bölümden başlıyoruz. Kanuna göre sendikalar kuruldukları işkolunda faaliyet göstermek amacıyla ve önceden izin almaksızın kurulurlar. Önceden izin almamadan kasıt sendikaların kuruluşunu ilan ettikten sonra gerekli başvuruları yapmalarıdır. Bunu nasıl olduğunu gelecek sayımızda inceleyeceğiz. Bu maddeye göre gıda işkolunda kurulan bir sendika sadece gıda işkolunda faaliyette bulunabilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun aynı maddesinde “Meslek veya işyeri esasına göre işçi sendikası kurulamaz.” hükmü bulunmaktaydı. Ancak yeni yasada bu hüküm yok. Buna göre örneğin “Paketleme İşçileri Sendikası” gibi mesleğe veya “A Gıda Fabrikası İşçileri Sendikası” gibi işyerine göre sendikalar kurulabilecek mi? Yasa da bir hüküm yok, o halde kurulabilir. Ama işkolu esası gerekçesiyle buna izin verilmeyebilir de. Uygulamayı göreceğiz. (Madde 3) 6356 sayılı kanun daha önce 28 olan işkolu sayısını 20’ye düşürdü. Bu işkolları Avcılık, balıkçılık, tarım ve ormancılık; Gıda sanayi; Madencilik ve taş ocakları; Petrol, kimya, lastik, plastik ve ilaç;
Dokuma, hazır giyim ve deri; Ağaç ve kâğıt; İletişim; Basın, yayın ve gazetecilik; Banka, finans ve sigorta; Ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar; Çimento, toprak ve cam; Metal; İnşaat; Enerji; Taşımacılık; Gemi yapımı ve deniz taşımacılığı, ardiye ve antrepoculuk; Sağlık ve sosyal hizmetler; Konaklama ve eğlence işleri; Savunma ve güvenlik; Genel işler. Eski yasada olduğu gibi yeni yasada da bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler, asıl işin girdiği işkolundan sayılıyor. Bu işkollarına giren işlerin hangi işler olduğu Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenecek. (Madde 4) İşkolunun tespiti ile ilgili hüküm eski yasada olduğu gibi aynen korundu. İşkolu tespiti Bakanlık tarafından yapılıyor ve kararın yayımından itibaren 15 gün içerisinde dava açılabiliyor. Ancak burada işçi sendikalarının lehine önemli bir değişiklikte yapıldı. “Yeni bir toplu iş sözleşmesi için yetki süreci başlamış ise işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem için geçerli” olacak; “işkolu tespit talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki tespit davalarında bekletici neden sayılmayacak”. Ayrıca “işkolu değişikliği yürürlükteki toplu iş sözleşmesini etkilemeyecek”. Eski yasaya göre yeni örgütlenen işyerlerinde patronlar süreci baltalamak için işkolu tespit davası açmaktaydılar. Bu dava bitmeden de süreç ilerleyemiyordu. 6356 sayılı yeni yasaya göre bu yönde açılan davalar artık yetki sürecini durdurmayacak, patronlar yetkili sendikaya sadece “üye sayısı” eksikliği nedeniyle itirazda bulunulabilecekler. Ayrıca yetki sürecinde “işkolu tespiti” ile ilgili itirazlar da dinlenmeyecek, açılan davada “işkolu değişikliği” kararı verilse bile bu değişiklik bir sonraki TİS sürecinde geçerli olacak. Böyle bir değişiklik yürürlükte olan Toplu İş Sözleşmesini de değiştirmeyecek. Bu değişiklik işçiler ve sendikalar açısından olumlu yönde yapılan bir değişikliktir. (Madde 5) Yeni yasada bir önemli değişiklikte kuruculuk şartları ile ilgili değişikliktir. Eski yasaya göre kurucuların “Türkçe okur-yazar” ve sendikanın “kurulacağı işkolunda fiilen çalışır” olması zorunluydu. Bu iki şartta yeni yasada yok. Özellikle sendikanın kurulacağı işkolunda fiilen çalışır olma zorunluluğunun kaldırılması Hak-İş Konfederasyonunun işine geliyor. Çünkü bu konfederasyona bağlı iki sendikada böyle bir sorun var. Bu nedenle Türk-İş’in yasaya ilişkin iki eleştirisinden biri bu maddeydi. Ancak “Türkçe okur-yazar” olma şartının kaldırılması da olumlu bir yan olarak görülmeli. Böylece örneğin okur-yazar olmayan işçiler veya Türkçe dışında bir dil bilen işçiler de sendika kurucusu olabilecek. (Madde 6) iscikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.
D
efalarca kapitalizm ve onun yol arkadaşı işsizlik üzerine yazılar okumuş olmama rağmen, son işsiz kalışımda hala bu sorunu çok eksik bir şekilde kavramış olduğumu anladım. Kısaca siz değerli Yeni İşçi Dünyası okurlarına bu süreci nasıl yaşadığımı anlatmak istiyorum. En son çalıştığım işyeri hizmet kolunda faaliyet yürüten bir meşrubat dağıtım firmasıydı. Altı seneye yakın çalıştım. Sabah saat 07’de iş başı yapıyordum, akşam belirlenen çıkış saati ise 18.30’du. Ama eğer işim bitmemişse çalışmaya devam ediyordum ve bu fazla çalışma saatleri ücretlendirilmiyordu. İşyerine ulaşımı kendim sağlamak zorundaydım. Servis yok ve yol parasını kendi cebimden karşılamak zorundaydım. Resmi tatiller de normal çalışma saatleri içerisinde
hesaplanıyordu. Mesai ücreti talep ettiğimde işverenin olmadık hakaretleriyle karşılaşıyordum. Senelik izine ayrılma durumuysa tamamen işverenin keyfine ve çıkarlarına göre düzenleniyordu. Satılmayan ya da tarihi geçmek üzere olan ürünleri işveren işçilere zorla satıyordu. Almak istemeyenlere ise kapıyı gösteriyordu. İki kişinin yapması gereken işi bir kişiye yaptırıyordu. Neden böyle olduğunu sorunca da, mazeret ya kriz var oluyordu ya da “beğenmiyorsan kapı orda” cevabını alıyordum. Yaşadığım bu haksızlıklara daha fazla tahammül edemeyip işi bıraktım ve hukuki yollara başvurdum. Yeni bir iş aramaya başladım. Hani yeni olan her şey içinde yeni umutlar barındırır ya, bende yeni umutlarla yeni iş arayışına başladım. Fakat
her gittiğim iş görüşmesinde, bu umutlarım daha fazla umutsuzluğa dönüştü. İş görüşmesine gittiğim işletmelerin çoğu Cumartesi, Pazar dahil 12 saat çalışmayı dayatıyordu. Hele bir işyerinde yaşadığım diyalog ilginçti. “Cumartesi, Pazar dahil sabah sekiz, akşam sekiz çalışıyoruz.” diyor karşımdaki muhterem. Ben de sosyal haklarınız var mı diye soruyorum. Muhterem de gayet samimi cevap veriyor: “Servisin var. Seni kapından alıp kapına bırakacak, SSK primlerin mesailerle yatacak, SSK ücretinde yüksek yatmış oluyor. Yemeğini de çalıştığın bölümde yiyorsun, yemeğinde var.” Peki, ikramiyeniz var mı diyorum. “Var bir tane tam ikramiyemiz var. Ama üçe bölüyoruz. Biri yılbaşında, ikisi de dini bayramlarda olmak üzere üçe bölüyoruz. İkramiyende var.”
dşyor. Beyefendi çok büyük lütuflarda bulunuyor. Birçok iş görüşmesinde buna yakın tavırlarla karşılaştım ve anladım ki yasa tanımamazlık bundan önce çalıştığım işyeriyle alakalı değil, bu hukuksuzluk bu başıboşluk esasen sistemin kendisinin ürettiği bir durum ve bu sistemin sahipleri kendi çıkarları için gayet iyi örgütlenmiş ve bütün toplumu kendi boyundurukları altında tutmayı gayet iyi beceriyorlar. Asıl sorun sömürülenlerin, yani işçilerin örgütsüzlüğünde, işçiler üretimden gelen güçlerinin farkına varıp bu sömürü çarklarını parçalamadıkça daha da kötü koşullar bizi bekliyor. Yaşasın işçilerin birliği! Kahrolsun ücret li köleli k düzeni! Kasım 2012 Yeni İşçi Dünyası okuru
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
KAPİTALİZM VE İŞSİZLİK
9
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
25 Kasım’da Adanalı Kadınlar Alanlardaydı
10
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü, bu yıl Pazar gününe denk geldiği için farklı kadın kurumları tarafından farklı eylemler yapıldı. İlk olarak BDP’nin kadın kolu DÖKH’lü kadınlar saat 12.00’da BDP parti binası önünden İnönü Parkı’na bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Yürüyüş boyunca sloganlar ve zılgıtlar eksik olmadı. Yürüyüşün teması kadınlara yönelik şiddet ve tecrit uygulamaları idi. İnönü Parkı’na gelindiğinde bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasını BDP milletvekili Nursel Aydoğan yaptı. Açıklamada Mirabel kardeşlerden bu yana özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yitirilen kadınlar selamlandı. Onların bıraktıkları yerden mücadelenin devralındığı ve mücadeleye devam edildiği vurgulandı. Açıklamada ayrıca şunlar söylendi: “Biz kadınlar savaşa, militarizme, ırkçılığa karşıyız. Şiddet, taciz, tecavüz biz kadınların kaderi olamaz. Son 10 yılda kadına yönelik şiddet olaylarında artış yaşandı. Kadına yönelik şiddet meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Dinimizde kadının omzunda şeytanın yuva yaptığı ve her 15 günde bir bu yuvanın dağıtılması için kadına şiddet uygulanması gerektiği öğretilir…. Tecavüze uğrayan 13-14 yaşındaki kız çocuklarının rızaları olduğunu savunan devlet aklı erkek aklıdır. Bunu kabul etmiyoruz.” denildi. Ayrıca Kürt kadınlarının özgürlüğünün Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne bağlı olduğu ifade edildi. Kürt sorununun çözümünün İmralı ile yapılacak müzakerelere bağlı olduğu vurgulandı ve uygulanan tecridin kaldırılması istendi. Adana Kadın Platformu bileşenleri de DÖKH’lü kadınların eylemine destek amaçlı eyleme katıldı. Biz Kürt kadınlarının özgürlüğünün tek başına Öcalan’ın özgürlüğüne bağlanmasının bir yanılsama olduğunu, Kürt kadınlarının özgürlüğünün ancak bir bütün olarak Kürt ulusunun ulusal mücadelesine, Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesine bağlı olduğunu düşünüyoruz. Adana Kadın Platformu Eylemi Bizimde içinde bulunduğumuz Adana Kadın Platformu bileşeni
kadınlar saat 14.00’da 5 Ocak Meydanı’ndan İnönü Parkı’na bir yürüyüş ve İnönü Parkı’nda da bir basın açıklaması yaptı. Her sene meşaleli akşam yürüyüşleri yapıldığı halde, bu sene Pazar gününe denk geldiği için, katılımı olumlu yönde etkileyeceği düşünülerek yürüyüş gündüz yapıldı. Polis son zamanlarda yürüyüşlerde bir takım zorluklar çıkartıyor. Bu eylemde de polis kadınlar yürütmek istemedi önce. Bu sırada kadınlar hep bir ağızdan “Faşizme karşı omuz omuza!, Erkek devlet şiddetine son!” biçiminde sloganlar attı. Kadınların ısrarı karşısında trafiği engellememek koşulu ile yürüyüşe izin verildi. (Akşam saatlerinde bir futbol taraftar grubu aynı güzergahta, üstelik bağıra bağıra küfür ederek yürürken polis trafiğin engellenmesini dert bile etmedi.) Yürüyüşte bilinçli olarak, şiddete uğramış kadın fotoğrafları
yerine, şiddet uygulayanları teşhir etmek amacı ile basına yansıdığı kadarıyla şiddet uygulayan erkek fotoğrafları taşındı. Genel olarak taşınan dövizler, erkek şiddetini, devlet şiddetini ve kadın dayanışması ve mücadelesini öne çıkaran dövizlerdi. İnönü Parkı’na gelindiğinde bir basın açıklaması okundu. Açıklamada, Başbakanın Uludere ve kürtaj benzetmesine, Suriye’de yürüyen savaşa, açlık grevlerine ve son dönem kadına şiddet olaylarına değinildi. Açıklamada kadınlar olarak taleplerimiz şu şekilde dile getirildi: “Savaş değil, barış istiyoruz. TCK’deki cinsiyetçi yasaların değiştirilmesini ve kadın katliamlarının son bulmasını, Kadın lehine yasaların uygulanabilir olması için gerekli önlemlerin alınmasını, Medyada kadına yönelik şiddetin son bulmasını,
Taciz ve tecavüzde mağdurun şikâyetinin esas alınmasını, şikâyet olmasa bile tecavüzcünün cezalandırılmasını, Erkek egemen zihniyetiyle oluşturulan ayrımcı yasaların kaldırılmasını, Kadın sığınma evlerinin sayısının arttırılması, sığınma evlerindeki kadınların ekonomik özgürlüğünü sağlayacak sosyal ve ekonomik desteğin sağlanmasını, Tüm çalışan kadınlar için ücretli doğum izni süresinin uzatılmasını, Ekonomik şiddete son verilmesi için; eşit işe eşit ücret verilmesini, sendikasız, sigortasız, kuralsız çalışmaya son verilmesini, Çalışmak isteyen her kadına yaşanabilir bir ücret ve sosyal haklar verilmesini, her işyerinde kreş açılmasını talep ediyoruz.” Basın açıklamasının ardından daha önce Adana Kadın Platformu adına, şiddete uğrayan kadınların ilk olarak ne yapmaları gerektiği, nereye başvurmaları gerektiği ve şiddetin yasal prosedürleri hakkında hazırlamış olduğumuz broşürleri dağıttık. Biz de hem 25 Kasım öncesinde, hem 25 Kasım günü, Yeni Dünya İçin Çağrı olarak hazırlanan “Susma! Mücadele Et!” başlıklı bildirilerimizi dağıttık. Bildirileri dağıtırken çok farklı tepkilerle karşılaştık. Kimi kadınlar iyi yapıyorsunuz derken, kimileri de görmezden gelmeyi tercih ediyorlardı. Kimleri ise “Böyle gelmiş, böyle gider.” diyorlardı. Ama kadınların verdikleri tepkilerden bizi en çok üzen “O kadınlar şiddeti hak etmişlerdir.” yönlü tepkiler oldu. Nasıl oluyor da bir kadın bir başka kadının, dolayısı ile kendisinin şiddete uğramayı hak edebileceğini düşündüğünü düşünür iken, erkek egemen anlayışın kadınların üzerinde nasıl derin bir etkiye sahip olduğunu bir kez daha görmüş olduk bu şekilde. Aynı gün yapılan çeşitli etkinlikler bildiğimiz kadarı ile şunlardı: ESP bir basın açıklaması yaptı. Adana Kent Konseyi Abidin Dino Parkı’nda bir sergi ve bir basın açıklaması yaptı. Çukurova Üniversitesi’nden kadınlar Seyhan Kültür Merkezi’nde bir panel yaptılar. Sosyalist Feminist Kolektif akşam saatlerinde Abidin Dino Parkı’nda bir basın açıklaması ve oturma eylemi yaptılar. 26 Kasım 2012
Ağustos 2012’den bu yana Güney Afrika’da bağımsız kitlesel grevler dalgası gelişmektedir. Ekim ayı başında 80.000-100.000 civarında işçi grevdeydi. Bunun çekirdeğini uluslararası sanayi proletaryasının güçlü mücadeleci kesimi olarak maden işçileri oluşturuyor. İngiliz Lonminmadencilik tekeli, Güney Afrika ANC (Afrika Ulusal Kongre Partisi-ÇN) Hükümetinin ve NUM’un (Ulusal Madenciler Sendikası) sağcı sendika yönetiminin desteğine dayanarak Marikana’daki Lonmin-PlatinMaden Ocağı işçilerinin bağımsız olarak örgütledikleri grevi bölmeye çalıştı. Bu çabalar boşa çıktı. Bu grevi zor kullanarak bastırmak çabası da başarısızlığa uğradı. En az 34 ölüme sebep olan 16 Ağustos’taki polis katliamı Güney Afrika’da ve dünya çapında haklı öfke ve dayanışma fırtınası patlattı. Maden işçileri ve onların eşleri ve aileleri ölmeyi hiçe sayarak devlet
aygıtına karşı mücadele ettiler. Egemenler, mücadelelerin önüne set çekmek için ücret tavizleri vermek zorunda kaldılar. Fakat bununla da mücadeleyi durduramadılar. Mücadele, tutuklanan grev önderlerinin serbest bırakılması için ve devlet terörüne karşı sürdü. 8. 10. 2012 tarihine kadar 48 mücadeleci işçi daha öldü. Bu mücadelenin kıvılcımı altın, -demir cevheri- ve kömür maden ocakları işçilerine sıçradı. Dahası bu kıvılcım özellikle otomobil ve transport alanlarında uluslar arası üretim merkezlerine de sıçradı. Endüstri proletaryasının önderliğindeki bu mücadeleler Güney Afrika’yı bir sistem krizi sınırına getiriyor. ApartheidRejiminin yıkılmasından sonra ANC hükümeti devraldı. Bu parti gittikçe daha açık bir şekilde uluslar arası mali sermayenin hizmetinde olduğunu gösterdi. Kapitalist sömürü ve baskı Güney Afrika’da ortadan
odak noktası haline geldi. Tek bir ülkeden çıkan mücadeleleri kazanmak büyük zorlukları beraberinde getiriyor veya gittikçe çok daha az mümkün olabiliyor. Bu mücadelelerin ülkeler arası eş güdümü ve devrimcileştirilmesi daha işin başında bulunmaktadır. Bu nedenle dünya devrimcilerinin en acil görevi devrimci işçi partilerinin parti inşasını enternasyonal devrimin öncü gücü olarak sistematik bir şekilde güçlendirmek ve bu bağlamda karşılıklı olarak birbirlerini desteklemektir. İCOR Güney Afrika’nın mücakalkmamıştır. Güney Afrika en dele eden kadın-erkek işçilerinin modern kapitalist üretim açısın- ve onların ailelerinin örnek alıdan uluslar arası yatırım için bir nası cesaretini uluslar arası çapta ağırlık noktasıdır. Enternasyonal tanıtmayı sürdürecek; pratikte sanayi proletaryasının Afrika kı- dayanışmayı ve ülkeleri kapsayan tasındaki en güçlü kalesi Güney ortak mücadeleyi örgütleyecektir. Bu bağlamda dünya çapında Afrika’da bulunmaktadır. İşçi ve halk kitlelerinin sabrı 22 milyonun üzerindeki masona ermiştir. ANC ve Maden den işçilerinin özel bir rolü ve İşçileri Sendikası NUM ile bir- sorumluluğu vardır. Bundan likte COSATU-(Güney Afrika dolayı Mart 2013’de Peru’daki Sendikalar Birliği) nun birçok 1. Enternasyonal Maden İşçileri önderlerinin yediği rüşvetler ve Konferansı’nın hazırlanması ve utanmazcasına zenginleşmesi, gi- gerçekleştirilmesi İCOR-örgütleri derek daha rezil bir hale gelmiştir. ve partileri tarafından güçleri Uluslar arası tekeller, hükümet oranında desteklenecektir. Güney Afrika’da grevdeki kave reformist sendika önderleri arasındaki işbirliği siyaseti son dın-erkek işçilere ve onların ailederece etkilidir. Hükümet üyesi lerine çağrımız şudur: Mücadeleniz mücadelemizdir! olan SACP de (Güney Afrika Ya ş a s ı n U l u s l a r a r a s ı ‘Komünist’ Partisi –ÇN)mücadele eden işçilere karşı devlet te- Dayanışma! Büt ü n ü l keler i n i ş ç i ler i rörünü açıktan haklı bulmakta ve savunmaktadır. Böylece bu birleşiniz! Bütün ülkelerin işçileri ve ezirevizyonist partinin sınıfa ihanetçi özü de açıkça gün ışığına len halklar birleşiniz! çıkmıştır. (Bu İCOR-Kararı Almancadan Güney Afrika bugün uluslar arası sınıf mücadelesinin bir Türkçeye çevrilmiştir)
Aralık 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Güney Afrika’daki bağımsız kitle grevleri dalgası, uluslar arası sınıf mücadelesinin güncel odak noktası!
11
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ İspanya’da sağlık çalışanları alanlara çıktı
Bi n lerc e s a ğ l ı k ç a l ı ş a n ı , İspanya’nın başkenti Madrid’de yerel hükümetin sağlık sektöründeki yıkım kararlarını protesto etti. İspanya’da Madrid özerk yönetiminin 2013 yılı bütçesinde, bazı devlet hastanelerinin özelleştirilmesi ve kesintiler öngören maddelerine karşı çıkan sağlık emekçileri, grev başlattı. Hizmet üretimini durdurarak Madrid’de toplanan binlerce sağlık çalışanı, plan geri çekilene kadar eylemlerini sürdüreceklerini bildirdi.“Sağlık kesintileri öldürür” sloganları atan emekçiler, halkı sağlıkta yıkıma karşı eyleme çağırdı. Plana göre, Madrid’deki en büyük altı hastanenin özelleştirilmesi düşünülüyor. Bu özelleştirmeler sonucunda bine yakın sağlık personelinin işsiz kalması öngörülüyor. Avrupa'da eylem “Bu krizi biz yaratmadık, biz ödemeyeceğiz”
Pek çok Avrupa ülkesinde her geçen gün derinleşen ve adına reform denilen düzenlemeler ile faturası halka kesilen ekonomik kriz, emekçileri isyan ettirdi. “Bu krizi biz yaratmadık, biz ödemeye-
ceğiz” diyen emekçiler, 7 ülkede genel greve, 23 ülkede eyleme gitti Kapitalizmin geçici yol arkadaşı olan kriz Avrupa’da derinleşiyor, sermayeyi krizden kurtarmak için peş peşe kemer sıkma paketlerini uygulamaya koyan hükümetler, emekçilerin grevleriyle sarsılıyor. Hazırlıkları yaklaşık bir ay öncesinden başlanan 14 Kasım Avrupa Eylem Günü, kıta genelinde yaşamı felç etti. 40 farklı konfederasyon tarafından düzenlenen eylem Avrupa Send i ka lar Konfederasyonu (ETUC) tarafından düzenlendi. Avrupa Eylem Günü kapsamında Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya, Kıbrıs, Malta ve Litvanya’da genel grev ilan edilirken; 16 ülkede de meydanlar sosyal adalet, istihdam, güvence, ücretlerin artırılması talepleriyle sokağa çıkanlarla doldu. İspanya İşsizliğin nüfus genelinde yüzde 25’i, genç nüfusta yüzde 50’yi geçtiği İspanya’da grev günün ilk saatlerinde başladı. Sokak aralarına kurulan barikatlar ateşe verildi ve Avrupalı emekçiler selamlandı. İşyerlerine grev pankartları asıldı, kurumların önlerinde nöbet tutulmaya başlandı. Gece yarısından itibaren 300’den fazla demiryolu ve 600’den fazla havayolu seferi tamamen iptal edildi. Şehir içi ve şehirlerarası ulaşım da durma noktasına geldi. Otobüsler ve servisler, sadece meydanlara akacak emekçiler için çalıştı. İspanya’da greve katılımın yüzde 100’e yaklaştığı, ülke genelinde üretimin tamamen durma noktasına geldiği açıklandı. Sol Meydanı’nda düzenlenen
mitingde konuşan CCOO Genel Başkanı, emekçilerin gırtlaklarını sıkan politikaların sebebinin Avrupa sermayesi olduğunu belirtti. Berlin’in emirlerinin takip edilmesinin ülkelerini çıkmaza sürüklediklerini söyleyen emekçiler, “Artık isyan vakti” dedi. Madenciler yine grevde Aylar önce düzenledikleri yürüyüşlerle kıtanın gündemine oturan madenciler, Asturias kentinde yine sokaklara çıktı. Ujo ve Figaredo kentlerini birbirine bağlayan bulvara barikatlar kurarak ateşe veren madenciler, tüm Avrupalı emekçileri hakları için direnişe geçmeye davet etti. Portekiz Halka dayatılan kemer sıkma paketlerinin büy ük tepk iler doğurduğu ve hükümeti geri adım atmak zorunda kaldığı Portekiz’de ekonomik kriz, çok daha büyük bir siyasi krize doğru gidiyor. Hükümetin vergilerin artırılmasını, maaşlarda kesintilerin yapılmasını öngören paketini geri çektiren emekçiler, bir kez daha genel grev dedi. Portekiz’in başkenti Lizbon’da metro ve otobüsler sadece asgari düzeyde hizmet verdi. Portekiz’in en büyük işçi sendikası CGTP Genel Sekreteri Carlos Armenisch, Lizbon’daki gösterilere yüzbinlerce kişinin katıldığını, greve katılımın ise yüzde 90 düzeyinde olduğunu açıkladı. Armenisch, “İşçiler bugün büyük bir cesaret örneği sergiliyor. Grevlere katılım oranı, kararlılığın bir göstergesi” dedi. Greve en yoğun katılımlar ulaşım ve sağlık işkollarında gerçekleşti. İtalya
İtalya’da işçi ve kamu çalışanlarının grev çağrısına yüz binler kulak verdi. Roma, Napoli, Milano gibi kentlerde üretim durma noktasına geldi. Eylemlere aylardır sokakta olan lise ve üniversite öğrencilerinin yoğun katılımı da dikkat çekti. Başkent Roma’daki buluşmanın adresi San Giovanni Meydanı oldu. Öğrencilerin ve emeklilerin binlerce kişilik katılımları dikkat çekerken, eğitim emekçileri de “Eğitim haktır, parasız olmalıdır” pankartı taşıdı. Ülkedeki eğitim sisteminin vahim hale geldiğini söyleyen bir öğrenci, “Dilerim Avrupa genelinde işçi sendikaları bir araya gelir ve biz yoksulları cezalandıran hükümetlere karşı ortak bir mücadele programı oluşturabilir” dedi. Napoli kentinde düzenlenen eylemde ise greve destek veren ve okullarından kent meydanına yürümek isteyen öğrenciler ile polis karşı karşıya geldi. Yaklaşık bir saat süren çatışmalarda çok sayıda öğrenci yaralandı fakat yürüyüş sürdü. ( Haberin devamına www. ydicagri.net internet adresinden ulaşabilirsiniz)
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi Aziz Özer Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: info@ydicagri.net • web: www.ydicagri.net YDİ ÇAĞRI Sayı 160nin İşçi Özel Sayısı • Aralık2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli