Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Ekim 2011 • Fiyatı: 1,00 TL
“Ulusal İstihdam Stratejisi”ne Geçit Vermeyelim!
Hak Verilmez Alınır!
Onbinler Ankara'daydı...
Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı
İşçi Sınıfı Emperyalist Silahlanmaya Karşı Durmalıdır
Petrol İş Sendikası Olağan Genel Kurulu Yapıldı
Akdeniz'de sular Isınıyor Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
İŞÇİ SINIFI EMPERYALİST SİLAHLANMAYA KARŞI DURMALIDIR
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
S
2
ömürü sisteminin patronları dünyadaki zenginlik kaynaklarına daha fazla sahip olmak için mevzi savaşı oyunlarına devam ediyorlar. Paylaşılmış dünyayı yeniden paylaşmak için gelişmiş kapitalist devletler ekonomik alanda k ıyasıya bir rekabet savaşı sürdürmektedirler. Ama onlar ekonomik rekabetle, bir başka deyişle barış içerisinde yarışla yetinmemektedirler. Hayır, onlar aynı zamanda ekonomik rekabeti kaybetme ihtimallerini göz önünde bulundurarak, ekonomik savaşta kaybettiklerini savaş yoluyla elde etmenin hazırlıklarını hep yapmaktadırlar. Zaten öyle bir dertleri olmasaydı, o zaman neden kıyasıya bir silahlanma yarışı içerisinde olsunlar ki? Bilindiği gibi adına kısaca BOP denilen Büyük Ortadoğu Projesi’nin mimarı olan batılı büyük emperyalist devletler, ki bunların en başında ABD emperyalist devleti gelmektedir, yanlarına AKP hükümetini de alarak Ortadoğu’daki planlarını bir bir devreye sokmaktadırlar. Adına Arap Baharı dedikleri, özünde ise batılı emperyalist devletlerin Ortadoğu’yu kendi çıkarları için yeniden dizayn etmek olan, o ülkelerdeki halkların var olan diktatörlüklere karşı ciddi rahatsızlıklarını da kullanarak, kendilerini rahatsız etmeyecek, o ülkelerin yer altı ve yerüstü zenginlik kaynaklarını rahatlıkla peşkeş çekecek yönetimler oluşturmanın peşindedirler ve bu konuda belli başarılar da elde ettiler. Tunus, Mısır ve Libya’da kendilerine yakın hükümetleri iktidara taşıyorlar. Şimdi sıra Suriye’de. Suriye’de emperyalist devletlerin, en başta da ABD ve AB’li emperyalist devletlerin çıkarları doğrultusunda iktidardaki diktatörü alaşağı edip yerine kendi diktatörlerini getirmek istiyorlar. Bu planın en ön sıralarında bu devletin hükümeti ve onun başındaki Sayın Recep Tayyip Erdoğan bulunmaktadır. İktidarı elinde bulunduran bu hükümetin yaptıkları tamamen büyük Türk sermayesinin çıkarınadır. Şimdi de Malatya’nın Kürecik ilçesine adına füze kalkanı denilen ama özünde bir kalkan değil,
ABD ve AB emperyalistlerinin geleceğe dönük savaş stratejilerinin yeni bir adımı bir saldırı planı uygulanmaktadır. İşbirlikçi tekelci burjuvazinin elinde noter vazifesi gibi davranan AKP hükümeti sermayenin talepleri çerçevesinde, ABD ve AB’li emperyalistlerin başta Çin, Rusya, İran ve giderek Hindistan’a karşı bir hazırlık yapmaktadırlar. Füze kalkanı denilen bu projenin Kürecik’te ne işi var? Kuzey Kürdistan-Türkiye ve Antakya Arabistan’da yaşayan biz işçi ve emekçilerin bunda bir çıkarı var mı? Böylesi bir kalkan bizleri kimin saldırısından kurtaracak? Korunmak istenen şey nedir? Kendisi bir diktatörlük olan Türk devletinin öve öve bitiremedikleri ve savunduklarını iddia ettikleri ““Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” politikasını sürdürüyoruz”, “Dış politikamızın temeli “sıfır sorun”dur” diyenler şimdi bir dizi Arap devletine karşı sürdürdüğü saldırı politikasıyla yalancı olduklarını ortaya koymuyorlar mı? Suriye’deki diktatörlüğe muhalif olan kesimle toplantı yapan Türk devletinin temsilcileri değil mi? Libya’da kurulmakta olan yeni diktatörlüğün polis gücünü eğittiklerini söyleyen bu devletin temsilcileri değil mi? Kendileri Suriye’de silahla iktidara ele geçirmeye çalışan muhaliflere her türlü desteğe verirken onlar “terörist” olmuyorlar ve fakat Kuzey Kürdistan’da “özerklik istiyoruz” diyen Kürdistanlılara karşı aylardır devlet terörü uygulandıklarında sahtekârlıkları ortaya çıkmıyor mu? Kürdistanlılara kendilerinin en demokratik hak-
larını, en başta ana dilde eğitim hakkı kendilerine tanınmadığı için mücadele ettiklerinde “terörist” sayılmaları bir sahtekârlık değil mi? Bunları yapan bir devletin şimdi emperyalist savaş hazırlıklarının cephesinde yer alması ve bunun için halklarımızın çıkarına aykırı anlaşmalara imza atmasına karşı sessiz kalınabilir mi? Biz İşçi ve emekçi yığınların böyle bir savaş hazırlığında hiç bir çıkarı yoktur. B i z i ş ç i l e r, “ h a l k l a r ı n Kardeşliği”ne saygı duyan, dünyanın neresinde olursa olsun tüm halklarla kardeşçe bir arada eşit ve özgür bir şekilde yaşamak istiyoruz. Bizim çıkarımız, şu ya da bu ülkedeki burjuva devletlerin sermayenin çıkarları doğrultusunda savaş hazırlıkları yapılmasında değildir. Biz emperyalist devletlerin silahlanmasına karşıyız. Biz silahlanmaya ayrılan trilyonlarca doların insanların insanca yaşaması için harcanmasını istiyoruz. Biz çalışabilir herkese iş verilmesini, işsizliğin ortadan kalkmasını istiyoruz. Biz eşit, özgür bir şekilde yaşamak istiyoruz. Evet, biz sömürünün olmadığı, talan savaşlarının olmadığı, çocukların açlıktan ölmediği, kadınlarımızın katliama, tecavüze uğramadığı bir düzen istiyoruz. Evet, bu kapitalist barbar sistem doğaya düşman, insana düşman atom santrallerini hala inşa etmeye devam etmektedir. En son Japonya’nın Fukuşima kentindeki atom santralinin patlaması sonucu yüz binlerce insan zehir-
lendi… Çernobil’deki reaktörün patlaması ile ülkemizde de on binlerce insan olumsuz etkilendi. Bugün hala kanser hastalığından dolayı hayatını kaybeden insanlarımız vardır. İşte bu barbar kapitalist sömürü sisteminin savaş hazırlıklarına, dünyayı yenide bölüştürme politikalarına karşı durmamız lazım. Ama sömürü sistemi devam ettiği sürece, sömürücü patronların hükümetleri istedikleri gibi yönlendirdikleri sürece bu sorunlarımız çözülmeyecektir. Bu sorunlarımızı çözmenin yolu, biz işçilerin kendi iktidarını kurmasından geçmektedir. Biz işçiler ve emekçi yığınlar kendi iktidarımızı kurduğumuz koşullarda işsizlik ortadan kalkacaktır, halklar gerçekten kardeşçe bir arada yaşayacaklardır, evet özgürce bir arada yaşayabileceğiz. İşte sorun buradadır! Biz kendi iktidarımızı kurmak için kolları sıvamalıyız. Kürecik’te füze kalkanı projesinin önüne geçmek için herkes bulunduğu yerde mücadeleyi örgütlemelidir. Ama sadece bununla mücadelemiz sınırlı olamaz! Biz kendi iktidarımızı kurmak için de kendi öz örgütümüzün içerisinde yer almalı ve mücadele ateşini körüklemeliyiz. Evet, biz işçilerin kısa ve uzun vadeli çıkarları için mücadele etmesi gerekir. Bu mücadele aynı zamanda çevre sorununa karşı duyarlı olmayı, yaşanılabilir bir çevrenin gelecek nesillere bırakılması mücadelesidir de aynı zamanda. Evet, biz işçiler emperyalist devletlerin ve yerli gericilerin hummalı silahlanma yarışına da karşı mücadele etmeliyiz. Yeni bir emperyalist savaşın hazırlıklarına karşı durmak görevi ile karşı karşıyayız. Bu sebeple de diyoruz ki: HER TÜRLÜ EMPERYALİST SAVAŞ HAZIRLIĞINA HAYIR! NE K ÜR ECİK TE NE DE BAŞKA YERDE FÜZE KALKANI İSTEMİYORUZ! ORTADOĞU’DA VE HER Y E R DE E M PE RYA L İ S T OYUNLARI DURDURALIM! S ÖM Ü RÜ Sİ S T E M İ N E K ARŞI MÜCADELEYİ ÖRGÜTLEYELİM! 4 Ekim 2011
Kurtköy Kipa Önünde Kitlesel Basın Açıklaması T
ez Koop İş Sendikası’nın 2003 yılından bu yana Tesco Kipa mağazalarında, tüm baskılara rağmen örgütlenme mücadelesi sürüyor. Tez Koop İş Send i kası 6 Mayıs 2010 tarihinde Çalışma Bakanlığı’na yetki tespiti için başvurdu. Çalışma Bakanlığı Tez Koop İş’in Tesco Kipa’da yetkili sendika olduğunu tespit etti. Tesco Kipa patronu, Tez Koop İş’in örgütlü olduğu 17 No’lu işkolunda olmadığı, işçi sayısında hata olduğu, sendikanın çoğunluğu olmadığı iddiası ile yetki tespitine itiraz etti. İşkolu davasını kaybeden Kipa patronu, başka bir numaraya başvurdu. Sendika üyelik fişlerinin sahte olduğunu, imzaların sahte olduğunu iddia ederek savcılığa başvurduğunu açıkladı. Tesco Kipa patronu sendikanın mağazalara girmemesi için her türlü oyuna başvuruyor. Bu oyunlarda yasalar da patrona yardımcı oluyor. 8 yıldır sendikalaşma mücadelesinin sürmesi, yasaların sermayenin yanında olmasının da önemli bir rolü var. Tez Koop İş Sendikası’nın Kipa patronun oyunlarına karşı Kipa
mağazaları önünde yaptığı basın açıklamaları sürüyor. 6 Ekim Perşembe günü Kurtköy Kipa önünde kitlesel bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasına, sendikalaştıkları için işten atılan G.E.A işçileri, Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Başkanı ve genel merkez yöneticileri, Deri İş Genel Başkanı, Deri İş Tuzla Şubesi yöneticileri, direnişleri süren Kampana deri işçileri, Tümtis, Petrol İş, Harb İş üyesi işçiler ve Tez Koop İş Sendikası üyesi işçiler, çeşitli şubelerin yöneticileri katıldı. Basın açıklaması sırasında sık sık; “Kipa işçisi yalnız değildir!, Yaşasın örgütlü mücadelemiz!, Kipa’ya sendika girecek, başka yolu yok!, Geliyor, gelecek, Kipa’ya sendika girecek!, Yaşasın sınıf dayanışması!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, Birleşe birleşe kazanacağız!, Zafer direnen emekçinin olacak! Susma haykır sendika haktır!, Kipa işçisi direnişin simgesi!” sloganları atıldı. Türk İş Teşkilatlanma Sekreteri Cemail Bakındı, Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu birer konuşma yaparak, Kipa işçileri ile
dayanışma içinde olduklarını açıkladılar. Tez Koop İş Sendikası adına basın açıklamasını, 5 No’lu Şube Başkanı Rabia Özkaraca Övür okudu. Tesco Kipa patronun ayak diremekten vazgeçmesi, sendikayı kabul etmesi, masa başına gelmesinin istendiği basın açıklaması, şu cümlelerle son buldu. “Tez Koop İş Sendikası üyeleri kazanmanın, hakkını almanın coşkusunu birlikte yaşamaya kararlı. Taleplerimiz insanca bir yaşam içindir. Sendikal örgütlenme ve
toplu pazarlık hakkımızı istiyoruz. Haklarımızı alıncaya kadar mücadele edeceğiz. Her zorluğu birlikte aşacağız. Direneceğiz. Tesco Kipa mücadelesi, hak mücadelesidir. Tesco Kipa’da örgütlenme, ekmek kavgasıdır. Tesco Kipa işçisi diğer işçi kardeşlerimizin mücadelesine de ışık tutmaktadır. Biz haklıyız, biz kazanacağız.” Yaşasın sınıf dayanışması! Yaşasın Kipa işçilerinin sendikalaşma mücadelesi! 6 Ekim 2011
E
mek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Kongre Girişimi bileşenleri, Köz, YDİ Çağrı tarafından Esenyurt’ta meşaleli bir yürüyüş ve basın açıklaması yapılmak istendi. Basın açıklaması ile amaçlanan Türk devletinin, AKP hükümetinin bölgede savaşı tırmandırması, binlerce Kürt siyasetçinin tutuklanması, operasyonların hız kesmeden devam etmesi, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit, Malatya Kürecik’e ABD, AB emperyalistlerinin çıkarları için kurulması planlanan füze kalkanını protesto etmekti. Esenyurt’a yığınak yapan polis, basın açıklamasına katılmak isteyenleri kimlik kontrolünden geçirdi. İnsanları taciz eden, yer yer şiddet uygulayan, Belediye Kültür Merkezi önünde toplanan kitleyi
abluka altına alan polis, meşaleli yürüyüşe izin vermedi. Meşaleli yürüyüş ve Esenyurt Meydanı’nda basın açıklaması yapmak için polis ile yapılan görüşmeler sonuçsuz kaldı. Polisin yürüme durumunda
saldıracağı ve gözaltına alacağı, hazırlıklarının da bu yönde olduğunun görüldüğü noktada kültür merkezi önünde basın açıklaması yapma kararı alındı. Eylemi örgütleyenler adına ba-
sın açıklaması okundu. “Emperyalizme kalkan olmayacağız!, Kürecik’e kalkan istemiyoruz!, Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!, Katil ABD Ortadoğu’dan defol!, Anaların öfkesi katilleri boğacak!, Katil ABD, işbirlikçi AKP!, Halklara özerklik, Öcalan’a özgürlük!, Baskılar bizi yıldıramaz! Vb.” sloganları basın açıklaması sırasında atıldı. Basın açıklamasının okunmasından sonra polisin saldırgan tutumu, yürüyüşe izin vermemesi tavrı protesto edildi. 5 dakika oturma eylemi yapıldı. Basın açıklaması bitirilip dağılınırken polis BDP kitlesine saldırdı. Saldırı sırasında 3 kişi gözaltına alındı. BDSP eyleme katılıp destek verdi. 25 Eylül 2011
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Basın Açıklamasına Saldırı
3
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Petrol İş Sendikası Olağan Genel Kurulu Yapıldı
4
Petrol, kimya, lastik işçileri sendikası Petrol İş’in; 26. Olağan Genel Kurulu 17-18 Eylül tarihlerinde İstanbul Altunizade semtinde bulunan sendika genel merkezinde yapıldı. Genel Kurul Divan Başkanlığına Hava İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, üyeliklilere Kristal İş Sendikası Genel Başkanı Bilal Çetintaş, Genel Kurul delegeleri Şirin Atay ve İpek Elibol oybirliği ile seçildi. Petrol İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın, Genel Kurul açış konuşmasında; küresel ekonomik kriz, kapitalizmin politikaları, Kuzey Afrika’da gelişen halk hareketleri, AKP hükümetinin işçi düşmanı politikaları, Kürt sorunu, yeni Anayasa tartışmaları vb. konularını değerlendirerek, sendikal hareketin durumu üzerinde de duran Öztaşkın, bu konuda Petrol İş’in görüşlerini aktardı. Petrol İş’in de içinde bulunduğu, Türk İş’e üye 10 sendikanın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği konusunda Mustafa Öztaşkın şu tavrı takındı: “Adına Sendikal Güç Birliği Platformu dediğimiz birlikteliği oluşturduk. Biz, işçi sınıfı mücadelesine emek vermiş, katkı koymuş ve rahmete ermişlerin kemiklerini sızlatmamak, Seyfi Demirsoy’ların, Kemal Türkler’lerin mezarlarında rahat uyumalarını sağlamak için bir araya geldik. Biz, işçi sınıfının mücadele ruhunu ve dayanışma ruhunu yeniden yaratmaya talibiz. İşyeri işyeri, bölge bölge dolaşacağız. Türkiye işçi sınıfının umudu olacağız. Türkiye birleşik emek hareketini yaratacağız. Türk İş Genel Kurulu’nda da aynı kaygıları paylaşan, aynı anlayışları taşıyan ve bizimle beraber olmak isteyen sendikalarla, emek dostlarıyla listemizi çıkaracağız, alternatif olduğumuzu tüm Türkiye’ye göstereceğiz, seçimi kazanmasak bile birlikteliğimizi devam ettireceğiz. İlkelerimizi, prensiplerimizi ve programımızı uygulamaya devam edeceğiz. Gerçek anlamda sendikacılık yapmayanları koltuklarında rahat oturtturmayacağız.” 10 s e n d i k a n ı n o l u ş t u r duğ u Send i ka l Güç Bi rl iğ i Platformu’nun kamuoyuna duyurduğu deklarasyon üzerine,
Yeni İşçi Dünyası’nın Temmuz sayısında tavır takındığımız için burada yeniden tavır takınmıyoruz. (Bkz. ““demokratik, mücadeleci ve güçlü yeni bir sendikal hareket” yaratmak için ne yapmalı?” başlıklı yazı. Yeni İşçi Dünyası, Temmuz sayısı, sayfa 4-5) “Bir kısmı hiç işçilik bile yapmadan yönetici olmuş, yöneticiliğini korumak için her şeyi mübah sayan anlayışla hareket eden, inancını, heyecanını yitirmiş, sendikacılığı görev ve hizmet yeri olarak değil, meslek olarak görmüş, temsil ettiği kitleye yabancılaşmış, mücadeleyi unutmuş, “hak verilmez alınır” şiarını “hak verilir, koltuk korunur”a dönüştürmüş, sorun çözmenin tek yolunun iktidarlara yaslanmak olduğuna inanmış hatta, kendilerine bazı siyasi anlayışların sendikal alandaki temsilcisi misyonunu biçmiş, sendikacılar da eklenince, bugünkü dramatik durum ortaya çıkmaktadır.” Petrol İş’in de bu doğru tespitin dışında olmadığını, sendikal hareketin yaşadığı sorunları Petrol İş’in de yaşadığını vurgulamak gerekiyor. Genel Kurul ’a CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da kurmayları ile birlikte (Gürsel Tekin, Süleyman Çelebi, Sezgin Tanrıkulu) katılarak şov yaptı. Kılıçdaroğlu’nun katılımı burjuva medyanın yoğun ilgisine yol açtı. Kılıçdaroğlu konuştuktan sonra, medya da Genel Kurulu terk etti. Kemal Kılıçdaroğlu Genel Kurul’da yaptığı konuşmada, “işçi dostu, demokrat” kesildi. Taşeronluğun kaldırılmasını
sav unduk larını, Petrol İş’ in Sendikalı Ol kampanyasını desteklediğini açıkladı. CHP’li belediyelerinin taşeron işçi çalıştırdığını, sendikalaşan taşeron işçilerin işten atıldığını, örneğin İzmir Karşıyaka, Konak belediyelerinde işçilerin direndiğini konuşmasında elbette anlatmadı. Sendikalı Ol kampanyasını destekleyen Kılıçdaroğlu’nun Mersinde sendika üyesi oldukları için işten atılan Akdeniz Çivi işçileri fabrikası sahibinin CHP’nin Yenişehir Belediye Meclis üyesi olan Serhat Dövenci olduğunu, işçilerin ve sendikanın kendisi ile görüştüğünü, bu görüşmeden şimdiye kadar bir sonuç çıkmadığını elbette anlatmadı. Kılıçdaroğlu konuşurken bir delege haklı olarak, “Burası meclis değil, Petrol İş’in Genel kurulu. İşçilerin sorunlarını konuşalım.” Diyerek tepki gösterdi. Her send i ka nı n Genel Kurulu’nda gündem maddesi olan konukların konuşması bölümü, Petrol İş’in Genel Kurulu’nda 5 saate yakın sürdü. Delegelerin büyük bir çoğunluğu, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından sonra salondan ayrıldı. Yer yer delegelerin de tepkisine yol açan bu madde Genel Kurul gündeminden kaldırılmalıdır. Genel kurullar işçilerin sendika çalışmalarını, sendikal hareketi, sendikal mücadeleyi değerlendirdikleri, mücadele perspektifi belirledikleri genel kurullar olmalıdır. Konukların konuşması bölümünde Kılıçdaroğlu’ndan sonra; Uluslararası K imya, Enerji, Maden ve Genel Hizmet İşçileri
Federasyonu (ICEM) Genel Sekreteri, Avrupa Federasyonu (E MCE F) G enel S ek re ter i, Oyuncular Sendikası Genel başkanı Mehmet Ali Alabora, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu İstanbul Millet vekili Levent Tüzel, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Mecit Hazır, Toleyis Sendikası Genel Başkanı Cemal Bakındı, DSP Genel Başkan Yardımcısı Soydan Işılay, Halkın Sesi Partisi adına Zeki Kılıçarslan konuştu. Sendikal Güç Birliği adına Tek Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türker konuştu. Türker Türk İş’in AKP yanlısını tavrını, suskunluğunu eleştirdi. Kıdem Tazminatının kaldırılması üzerine mecliste konuşulduğu gün şalteri indireceklerini, genel greve gideceklerini açıkladı. Genel Kurul ’a Yunanistan, Romanya, Kuzey Kıbrıs, Slovenya, Makedonya, Sırbistan’dan davet edilen çeşitli sendikaların temsilcileri katıldı. Bu temsilciler toplu bir şekilde sahneye çıkıp, kendilerini tanıtarak, genel kurulu selamladılar. Genel Kurul’da çeşitli noktalarda tüzük değiştirildi. Petrol İş Sendikası ana tüzüğü toplumsal cinsiyet bakış açısıyla yeniden gözden geçirilerek, cinsiyetçi maddelerden ve dilden arındırılarak, kadın erkek eşitliğini gözeten yeni maddeler eklendi. “Kadın-erkek eşitliğini savunmak, bu eşitliğin inşası için evde, işyerinde ve sendikada gereken her türlü önlemin alınması ve uygulanması için çaba sarf etmek, bu amaçla kadın büroları ve komisyonları kurmak, kadına yönelik her türlü şiddete karşı mücadele etmek.” maddesi tüzüğe eklendi. “Merkez ile şube disiplin kurulları, Sendika Anatüzüğüne uymayan, Sendika tüzelkişiliği aleyhinde faaliyet gösteren, Sendikanın ilkelerine, amaçlarına ve hedeflerine aykırı davrananlar ile kadına yönelik cinsel taciz, mobbing ve şiddet uygulayanlar hakkında aşağıdaki disiplin cezalarını vermeye yetkilidir. Kadınlara yönelik şikayetlerde, kadının beyanı esastır, karşı taraf aksini ispatla yükümlüdür.” Hükmü özelikle de “kadının beyanı esastır” doğru ilkesi tüzüğe
konuldu. Genel Kurul’da diğer kararlar yanında çevre alanında nükleer enerjiye karşı çıkan, enerji alanında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını talep eden bir karar alındı. Çalışma raporunun değerlendirilmesi bölümünde sadece 5 delege konuştu. Konuşan delegeler de yönetim kurulu adaylıkları konusunda yapılan tartışmalar, ayrışmalar hakkında tavır takındılar. Genel Kurul’un ikinci günü seçimler yapıldı. Mustafa Öztaşkın tek aday olarak girdiği genel baş-
kanlık seçiminde yeniden genel başkan seçildi. Genel Yönetim Kurulu üyeliğine birden fazla adayın olduğu seçimler sonrasında, Petrol İş Sendikası Genel Merkez Yönetimi şu şekilde oluştu: Genel Başkan Mustafa Öztaşkın, Genel Sekreter Ali Ufuk Yaşar, Genel Mali Sekreter İbrahim Doğangül, Genel Örgütlenme Sekreteri Nimetullah Sözen ve Genel Yönetim Sekreteri Ahmet Kabaca. Eski Genel Sekreter Mustafa Ç avd a r ve G enel Yönet i m Sekreteri Mehmet Güray yönetime giremezken, yerlerini Ali
Ufuk Yaşar ve Ahmet Kabaca aldı. Genel Mali Sekreterlik için aday olan Muhlis Nergiz ve Reşat Tüysüz ile Genel Örgütlenme ve Eğitim Sekreterliğine aday olan Recep Sefer de seçilemedi. Petrol İş Sendikası 26. Olağan Genel Kurulu’nda, tüzüğün gözden geçirilerek cinsiyetçi maddelerden arındırılması, kadın erkek eşitliğini gözeten maddelerin eklenmesi olumlu olmak ile beraber, bu olumluluğun yönetici kademelere tek bir kadın işçinin aday olarak gösterilmesi, tek bir kadın işçinin seçilmesi şeklinde yansı-
maması olumsuzdur. Bu noktada da kâğıt üzerinde olumlu değişiklikler yapmak yetmiyor. Bu olumluluğu pratiğe yansıtmak, uygulamak gerekiyor. Petrol İş’in Genel Kurulu’nda, “Sendika genel kurulları koltuk kavgalarının arenası değildir! Biz işçiler genel kurulları mücadele alanlarına dönüştürmeliyiz!” başlıklı Yeni İşçi Dünyası’nın sendika genel kurullarına yönelik olarak çıkardığı broşürün dağıtımı, Yeni İşçi Dünyası gazetesinin satışı ve dağıtımı yapıldı. 18 Eylül 2011
B
irleşik Metal İşçileri Sendikası (BMİS) Kocaeli Şubesi’nin 12. Olağan Genel Kurulu, 2 Ekim Pazar günü Sabancı Kültür Merkezi’nde yapıldı. Genel Kurul, Şube Başkanı Hami Baltacı’nın yaptığı konuşma ile açıldı. Hami Baltacı konuşmasında; “Türkiye değişiyor” söylemini işçiler açısından yorumladı. İşçileri yakından ilgilendiren, iş yasaları, sendikalar yasası, toplu iş sözleşmesi yasası, grev yasasında değişiklik yapılmadığını, bu yasalarda işçiler yararına değişiklik yapılmadığı sürece, Türkiye’nin değiştiğinin söylenemeyeceğini dile getirdi. Ulusal İstihdam Stratejisi ile kuralsız, güvencesiz çalışmanın kural haline getirilmek istendiğini, buna karşı mücadele edeceklerini vurguladı. Genel Kurul’da divan başkanlığına, BMİS Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, divan üyeliklerine; Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül, Gebze Şube Başkanı
Erdoğan Özer, Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak, İstanbul 2 No Şube Başkanı Yılmaz Bayram seçildi. Adnan Serdaroğlu yaptığı konuşmada, kıdem tazminatının son kale olduğunu, son kalan hak olduğunu, bu hakkın ortadan kaldırılmak istenmesine karşı mücadele ettiklerini, herkesin mücadele etmesi gerektiğini belirtti. 65 yıllık mücadele geleneğine sahip bir sendika olduklarını, kimsenin kendilerini sınamaya kalkması gerektiğini, sendikalaştıkları yerlerde, işten çıkarma, yetki itirazı, sarı sendika Türk Metal’in getirildiğini, bunlara karşı sabırlarının taştığını vurguladı. Delegelerin konuşması bölümünde sadece iki delege konuştu. Şube Yönetim Kurulu üyesi, AD Demirel işyeri baş temsilcisi Hakan Akyol yaptığı konuşmada, kendisinin yeni yönetim listesinde aday olarak gösterilmemesine tepki göstererek, şube örgütlenme sekreterliğine aday
olduğunu belirtti. Delege çoğunluğunu baz alarak liste oluşturulmasını eleştirdi. Genel kurulda yapılan konuşmalar sırasında; “İnadına sendika, inadına DİSK!, Sendika hakkımız söke söke alırız!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Yılgınlık yok direniş var!, sloganları atıldı. Verilen bir önerge ile seçimlerin blok liste temelinde yapılması 18
ret oyuna karşı, çoğunlukla kabul edildi. Şube adına konuşan Sekreter Talat Çelik’in konuşması bittikten sonra, AD Demirel delegeleri ve işçileri salonda arkalarını dönerek konuşmayı protesto ettiler. Seçimler, andaki şube başkanı Hami Baltacı’nın şube başkanı adayı olduğu tek liste ile yapıldı. Hami Baltacı’nin listesi seçildi. BMİS Kocaeli Şubesi Genel Kurulu, 4 yıllık çalışmanın detaylı olarak değerlendirildiği, eksikliklerin, hataların bilince çıkarıldığı, gelecek için mücadele perspektifinin çizildiği bir genel kurul olmadı. Genel Kurul’da, Şube Başkanı Hami Baltacı, Şube Sekreteri Talat Çelik, Genel Başkan Adnan Serdaroğlu’nun konuşmalarını bir kenara bıraktığımızda, AD Demirel delegesinin konuşması dışında kayda değer bir konuşma, tavır, değerlendirme olmadı. Genel Kurul ’ da Yeni İşçi Dünyası’nın sendika genel kurullarına yönelik olarak çıkardığı bültenin dağıtımı yapıldı. 2 Ekim 2011
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Birleşik Metal İşçileri Sendikası Şube Genel Kurulları Sürüyor
5
Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Bu konuda ise bilinmesi gereken şey yasaların patronları, sermayeyi koruduğudur. Buna rağmen işçi sınıfının haklarını araması ve bu hakları genişletmesi için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmesi gerekmektedir. Hukuk mücadelesi de bu araçlardan birisidir.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu - II
Kuruluş, İşkolu ve Kurucular
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
2
6
821 sayılı Sendikalar Kanunu işçi sendikaları yanında işveren sendikalarını da kapsamaktadır. Bu nedenle yasa maddeleri birçok durumda işveren sendikaları içinde kurallar getirmektedir. Ancak biz bir bütün olarak yasada işçiler ve sendikaları ile ilgili bölümleri açıklamaya çalışacağız. Sendikalar “işkolu esasına göre bir işkolunda ve Türkiye çapında faaliyette bulunmak amacı ile bu işkolundaki işyerlerinde çalışan işçiler tarafından kurulurlar.” Aynı “işkolunda birden fazla sendika kurulabilir” ancak sendikalar “meslek veya işyeri esasına göre kurulamaz.” Meslek esasına göre sendika kurulamaması farklı işkollarında çalışmakta olan ancak aynı işi yapmakta olan işçileri kapsamaktadır. Yani Ayakkabı İşçileri Sendikası kurulabilir ancak Ayakkabıcılar Sendikası kurulamaz. Yasa işyeri esasına göre de sendika kurulamayacağını belirtmektedir. Örneğin … Fabrikası İşçileri Sendikası kurulamaz. Buna rağmen birçok işverenin kendi işyerlerindeki işçileri kapsayan böyle sarı sendikalar kurdurduklarını biliyoruz. Sendikalar kuruluşlarında hazırladıkları tüzüklerinde belirtmeleri şartıyla ve genel kurulda alınan kararla şubeler açabilirler. Sendikaların işkolu esasına göre kuruldukları belirttik. Bir işyerinin ise hangi işkolunda yer aldığını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tespit eder. Şu anda belirlenen 28 ayrı işkolu bulunmaktadır. İşçiler “İşkolu Tespiti” ile özellikle örgütlenme sırasında patronların örgütlenmeyi engellemek için başvurduğu bir yöntem olarak karşılaşırlar. Örneğin metalden tarım araç ve makinaları üreten bir fabrikada çalışan işçiler metal işçilerini örgütleyen bir sendikada örgütlendiklerinde işveren zaman kazanmak ve bu sayede örgütlenmeyi değişik yollarla durdurmak veya kırmak için metal işkolunda değil de tarım işkolunda olduğunu iddia ederek itirazda bulunur. Böylece yasal olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının işkolu tespiti yapması istenir. ÇSGB tespitini Resmi Gazete’de yayımlar. Kararın yayımından sonraki 15 gün içerisinde taraflar bu tespite itirazda bulunabilirler. Bu itiraz durumunda Mahkeme 2 ay içerisinde karar verir. Karar temyiz amacıyla Yargıtay’a gönderilirse Yargıtay 2 ay içerisinde kesin karar verir. Burada çoğunlukla işveren açısından kararın ne olduğunun bir önemi yoktur. Ama bu şekilde örgütlenme süreci birkaç ay uzatılmış olur. Sendika kurucusu olabilmek için bazı şartlar bulunmaktadır. Öncelikli olarak Türk vatandaşı olmak şarttır. Yani diğer şartları taşısa dahi Türk vatandaşı olmayan işçiler sendikaların kuruluşunda yer alamazlar. Medeni haklar yönünden bir kısıtlaması bulunmamak, sendikanın kurulacağı işkolunda fiilen çalışır ve Türkçe okur-yazar olmak diğer şartlar. Ancak Sendikalar Kanunu bu şartlara ek olarak Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile “kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûmiyetin bulunmaması” şartını da eklemektedir. Sendikalar ve konfederasyonlar önceden izin almalarına gerek olmadan kurulabilirler. Kuruluş için sendika kurucularının sendika merkezinin bulunduğu ilin valiliğine bir dilekçe ile birlikte sendika tüzüğünü, kurucuların kimlik ve adres belgelerini, mesleki özgeçmişlerini, sendikanın kurulacağı işkolunda fiilen çalıştıklarını gösterir belgeleri ve
sabıka kayıtlarını vermeleri gerekmektedir. Bunun yanında sendikanın ilk genel kuruluna kadar da sendika yöneticilerinin kendileri, eşleri ve çocuklarına ait noter tasdikli mal bildirimlerini vermeleri zorunludur. Konfederasyon kurucularının ise “konfederasyon tüzüğü ile kurucu sendikaların konfederasyon kurulmasına ilişkin genel kurul kararlarını ve ilk genel kurula kadar sevk ve idare edeceklerin kimliklerini” konfederasyonun genel merkezinin bulunduğu ilin valiliğine vermeleri zorunludur. Konfederasyonu ilk genel kurula kadar sevk ve idare edeceklerin eğer konfederasyona üye olan sendikaların zorunlu organlarına seçilmemişlerse, yukarıda belirtilen sendika kurucuları için istenen diğer belgeleri valiliğe vermeleri zorunludur. Sendikaların ve konfederasyonun tüzükleri “Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı olamaz.” Tabi burada belirtilen demokratik esaslar gerçekten demokratik esaslar değil, TC yasalarının çerçevesini çizdiği aslında sözde demokratik esaslardır. Kuruluş ile ilgili bu belgelerin ve tüzüğün valiliğe verilmesi ile birlikte sendika ve konfederasyon tüzel kişilik kazanarak, kurulmuş sayılır. Valilik tüzük ve diğer belgelerin birer örneğini Çalışma ve Sosyal Güvenlik, İçişleri ve Maliye bakanlıkları ile ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge müdürlüğüne gönderir. Bu belgelerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına veya bir yere kadar Maliye Bakanlığına gönderilmesi anlaşılır bir durum ama İçişleri Bakanlığına gönderilmesinin nedeni nedir? TC’de örgütlenme yasal olarak değil ama gerçek uygulamada bir suç olarak görüldüğünden her örgütlenme faaliyetinden İçişleri (aslında Polis) Bakanlığı haberdar ediliyor. Valilik veya diğer ilgili bakanlıklar tüzük veya diğer belgelerde kanuna aykırılık veya diğer şartların gerçekleşmediğini tespit ederlerse, sendika veya konfederasyonun faaliyetinin durdurulması veya kapatılması için mahkemeye başvurur. Yani Valilik ile birlikte 5 ayrı bakanlık ve kurumun sendikanın kapatılması veya faaliyetinin durdurulması için mahkemeye başvurma hakkı bulunuyor!!! Bu bakanlık ve kurumlar eğer tüzükte suç tespit ederlerse ayrıca Cumhuriyet savcılığına durumu bildirirler. (2821 sayılı Sendikalar Kanunu 3, 4, 5, 6. maddeler) iscikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.
“Susma haykır, kıdem haktır!” Türk İş’e bağlı 10 sendikanın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu, Kıdem tazminatının kaldırılmak istenmesine karşı yürüyüş ve basın açıklaması yaptı. Sendikal Güç Birliği Platformu (Tek Gıda İş, Belediye İş, Petrol İş, Tez Koop İş, Tümtis, Deri İş, Hava İş, Kristal İş, Basın İş, TGS) bileşenleri Galatasaray Lisesi önünde toplandı. Buradan İstiklal Caddesi üzerinden Ta ksim Tramvay Durağ ı na y üründü. Ta ksim Tramvay Durağı’nda basın açıklaması yapıldı. Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında; “AKP şaşırma,sabrımızı taşırma!, Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek!, Susma haykır kıdem haktır!, Direne direne kazanacağız!, İşçiler
elele genel greve!, Tazminat haktır kaldırılamaz!, Hükümet yasanı al başına çal!, Suskun Türk İş istemiyoruz!, Susma sustukça sıra sana gelecek!” sloganları atıldı. Sendikal Güç Birliği Platformu içerisinde olmamasına rağmen, Harb İş İstanbul Anadolu Şubesi de yürüyüş ve basın açıklamasına katıldı. Taksim Tramvay Durağı’nda basın açıklamasını platform adına Hava İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin okudu. Kıdem tazminatının kaldırılmak istenmesine karşı çıkılan basın açıklaması, şu cümlelerle son buldu. “Hükümeti buradan bir kez daha uyarıyoruz. Ateşle oynuyorsunuz. Milyonlarca emekçinin
almaya davet ediyoruz. Hiçbir hak bize bahşedilmedi, hiçbir hak ricayla, minnetle korunamaz. Hakları korumanın yolu birlik, dayanışma ve mücadeleden geçer. Türk-İş’i bakanlık koridorlarında günü kurtaracak çözümler aramak yerine mücadele alanlarında birlikte olmaya davet ediyoruz.” Basın açıklaması ve yürüyüşe 500 civarında kişi katıldı. Eylemde Yeni İşçi Dünyası gazetesinin satışı yapıldı. 1 Ekim 2011
Genel İş Konut İşçileri Şubesi’nden Basın Açıklaması
AK P hü kü meti ni n k ıdem tazminatını kaldırıp, Kıdem Tazminatı Fonu kurma planına karşı gösterilen tepkiler, basın açıklamaları sürüyor. 28 Eylül Çarşamba günü, Genel İş Sendikası İstanbul Konut İşçileri Şubesi, Esenyurt/Esenkent Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi önünde basın açıklaması yaptı. Basın açıklaması sırasında, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, Kıdem hakkımız gasp edilemez!, Susma sustukça sıra sana gelecek!, Yaşasın işçilerin birliği!, İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!, Konut işçisi köle değildir!, Yaşasın örgütlü mücadelemiz!” sloganları atıldı. Basın açı k lamasını Konut
İşçileri Şube B a ş k a n ı Ne bi le Irmak Çetin okudu. Konut işçilerinin sorunlarına da dikkat çekilen basın açıklaması şu satırlar ile son buldu. “Konut işçisi k ıdem ta zmi natından vazgeçmek ve haklarını peşkeş çektirmek niyetinde değildir, insanca ve onurlu yaşamak için emeğini, kıdemini örgütlü gücüyle koruyacaktır. AKP iktidarına diyoruz ki; kapitalizme ve sermayeye daha fazla emeğimizi alınterimizi aktarmaktan vazgeç. Emek kutsaldır, emeği çalmak, gasp etmek, peşkeş geçmek günahtır. Bir gün emeğin karşısında diz çöküp hesap vereceksiniz.” Basın açıklamasına, Genel İş Sendikası İstanbul şubeleri yöneticileri, Emekli Sen Avcılar şubesi yöneticileri, Birleşik Metal İşçileri Sendikası 2 No Şube Başkanı ve temsilciler, ÖDP üyeleri de katılarak destek verdi. 28 Eylül 2011
Eğitim Köşesi ÜCRET Ü
cret, işçinin patrona sattığı işgücü karşılığında kendisine çeşitli biçimlerde patron tarafından ödenen paradır. Çalışma ücreti gerçekte işgücünün fiyatıdır. İşgücünün fiyatı, diğer tüm metaların fiyatından farklıdır. Pazarda satın alınan her metanın fiyatı –belirli dalgalanmalar ve kuraldışılar dışta tutulduğunda- o metanın gerçek değerini ifade eder. İster kısa süreli tüketim maddeleri (yiyecek, giyecek vb.) ister orta vadeli tüketim maddeleri (beyaz eşya vb.) olsun fark etmez. Bunların ortalama fiyatları gerçek değerlerinin para olarak ifadesidir. Çalışma ücreti söz konusu olduğunda iş değişir. Patronlar işçilere çalışmaları karşılığında ücret adını verdikleri bir para öderler. Ve yüzeysel bakıldığında verilen bu para, onun tam karşılığı imiş gibi görülür. İşçiler, çalıştıklarında emek sarf ederler. Ücret, sanki bu harcanan emeğin karşılığı, onun fiyatıymış gibi görünür. Bu bir yanılsamadır. Gerçekte işçilere ödenen para (çalışma ücreti), işçilerin üretim sırasında harcadıkları tüm emeğin karşılığı değil, onun ancak bir bölümünün karşılığıdır. İşçiler, üretim süreci içinde emek harcayarak üretimine katıldıkları metaya değer katarlar. Kattıkları değerin miktarı, ücret olarak onlara ödenen paranın ifade ettiği değerden çok daha yüksektir. Patronlar, işçilere gerçekte yalnızca onların yeniden üretime katılabilmesi için gerekli olanı, onların işçi olarak hayatlarını sürdürebilmeleri için mutlaka gerekli olanı öder. Bu işçilerin üretilen metaya kattıkları değerin yalnızca küçük bir bölümüdür. İşçilerin patronlara ücret karşılığı sattıkları şey, gerçekte onların çalışma yetisidir; emek harcayarak üretilen metaya değer katma yetisidir. İşgücüdür. İşgücünü, onun hep yeniden üretilebilmesi için gerekli bir ücret karşılığı satın alan patron, onun çeşitli yöntemlerle son sınırına dek kullanarak onun sayesinde yaratılan ve kendisinin el koyduğu artıdeğeri mümkün olan en büyük ölçüde artırmaya çalışır. Kapitalist ekonominin savunucuları, propagandacıları ücreti emeğin karşılığı imiş gibi gösterirler. Sınıf bilincine sahip olmayan geniş işçi yığınları için de durum böyledir. Geniş işçi yığınları da ücreti emeklerinin karşılığı olarak görürler. Gerçekte ise ücret harcanan ve değer yaratan tüm emeğin karşılığı değil, yalnızca işgücünün fiyatıdır. 7 Ekim 2011
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
hakkına gözünüzü dikmekten vazgeçin. Kıdem tazminatımıza dokunmayın, dokunan yanacak! Bi z Send i k a l Güç Bi rl iğ i Platformu olarak, hükümetin, çalışanların iş ve gelir güvencesini daha da zayıflatacak saldırı hazırlığına karşı tüm emek örgütlerini birleşik bir mücadeleye çağırıyoruz. Kıdem tazminatına dokunulmasını genel grev çağrısı sayarız diyen ve bunu Genel Kurul kararı haline getiren Türk-İş’i sorumluluklarının gerektirdiği gibi tutum
7
İşçi katliamlarının bilançosu ağır! T
ürkiye, iş kazaları ve meslek hastalıklarının en çok yaşandığı ülkelerin başında geliyor. Her gün medyaya yansıyan yada yansımayan onlarca iş kazası ve bunun sonucu işçi ölümleri ve yaralanmalar gerçekleşiyor. Geçtiğimiz yıl Tuzla tersanesi işçi katliamları ile gündeme geldi. Sınırlı da olsa işçi ve emekçilerin tepkisi nedeniyle devlet yetkililerinin tersanelere gelerek birkaç açıklama yapması ve birkaç işyerini de göstermelik olarak mühürlemesinin ardından mesele kapandı. Oysa tersanelerde doğru dürüst bir önlem alınmadığı için işçiler ölmeye devam ediyor. Türkiye’de, patronların daha fazla kar uğruna işçilerin göz göre göre katledildiğini biliyorduk da, bu kadarını tahmin etmiyorduk. Geçtiğimiz günlerde DİSK, TMMOB, TTB’nin de aralarında bulunduğu meslek örgütleri, akademisyenler, gazeteciler, işçiler, avukatlar ve iş müfettişlerinin oluşturduğu İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi değişik sektörlerde meydana gelen iş kazalarını derleyip Eylül ayına ilişkin bir rapor yayınladı. Rapor Türkiye’deki iş kazalarının tam anlamıyla cinayete dönüştüğünü ortaya koyar nitelikte! Rapora göre Eylül ayında ma-
den sektöründe yaşanan iş kazasında dört kişi yaşamını yitirdi, dört işçi ise yaralandı. Yine aynı ay belediyenin kanalizasyon işlerinde çalışan dört işçi göçük altında kalarak can verdi. İş nedeniyle yolculuk yapan iki işçi trafik kazasında yaşamını yitirdi, ikisi de yaralandı. İnşaat sektörü en çok işçi ölümlerinin yaşandığı sektörlerin başında geliyor. Eylül ayında inşaatı devam eden barajlarda meydana gelen kazalarda beş işçi öldü, iki işçi de yaralandı. İnşaat sektöründe çalışan işçilerden ise 17’si öldü, 52’si yaralandı. Tekstil kolunda yaşanan kazalarda iki işçi ölüp, yirmi dokuz işçi yaralanırken özellikle turizm bölgelerindeki konaklama sektöründe bir işçi öldü, on sekiz işçi yaralandı. Metal sektöründe bir işçi öldü, altı işçi yaralı kurtuldu. Yine Eylül ayında tersane sektöründe bir işçi hayatını kaybederken iki işçi de yaralandı. Kimya sektörüne ait işyerlerinde ölen işçi sayısı iki olarak belirlenirken bu alanda yaralanan işçi sayısı 382’ye ulaşıyor. İş kazalarının en çok görüldüğü alanlardan birisi mevsimlik işçiliğin yoğun olduğu tarım sektörü. Bu iş kolunda Eylül ayında yetmiş dokuz işçi trafik kazasında yara-
lanırken, iki kadın ve iki çocuk iş kazalarında hayatını kaybetti. Yine aynı araştırmaya göre son dokuz ayda iş kazası nedeniyle ölen işçi sayısı 619 kişi! Bu ise her ay iş kazalarında 60 insanın ölmesi demek! Fakat hemen belirtmek gerekir ki bu araştırmanın sonuçları sadece gazete haberlerine dayanıyor. Gerçek durumun bunun çok üzerinde olduğunu tahmin etmek zor değildir. İş kazaları nedeniyle ölen işçi sayısının azalmasını bir tarafa bırakalım, geçen yıla kıyasla bu yıl ölen işçi sayısında %60 civarında artış yaşanıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de bu raporun sonuçlarının medyaya yansımasının ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde bulunan İş Sağlığı ve İş Güvenliği Müdürü Kasım Özer’den ibretlik açıklamalar geldi. Kasım beyefendiye göre; işçi ölümlerinin hemen öyle bitmesini beklememek gerekirmiş! Öncelikle iş güvenliği kültürünün maya tutması, (ya tutarsa?) bunun için ise şöyle 5- 10 yıl beklemek lazımmış. Çünküüü iş güvenliği Çam ağacına benzermiş! Önce bir kök salması gerekiyormuş ki ondan sonra yukarı doğru büyüsün-
müş…(Aslında 5-10 yıl yetmez Kasım bey. İsterseniz şöyle 40-50 yıl bekleyelim. Ne var canım altı üstü işçiler ölüyor!) Bu zırvalar, çalışanların hayatından ve sağlığından birinci derecede sorumlu olan devlet katından gelince iyice ibretlik oluyor. Bu açıklama bir kez daha devletpatron işbirliğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Aslında patronlar, Kasım Özer’e ne kadar teşekkür etseler azdır! Ne olacak canım zaten devlet de bu işlerin yavaş yavaş olacağını söylemiyor mu? Fakat şu da var ki bu beylerin bu tür açıklamaları bu kadar rahat yapabilmelerinin önemli bir sorumlusu da biz işçi ve emekçilerin kölelik düzenine boyun eğişimizdendir. Zaten öyle olmasa ne bu katliamlar yaşanır ne de böyle dalga geçer gibi seviyesiz açıklamalar yapılabilir. Sonuç olarak; daha fazla kar uğruna işçi yaşamının hiçe sayılmadığı, her gün ölüm korkusu ile çalışmak zorunda kalmadığımız, iş sağlığı ve iş güvenliğimizin gerçekten var olduğu, emeğimizin fütursuzca sömürülmediği ve emeğimizin karşılığını alabileceğimiz bir toplum için örgütlenmek ve mücadele etmekten başka çaremiz yok. Eylül 2011
Liman İşçileri İle Dayanışma Gecesi
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
U
8
luslararası Mersin Limanı (MIP) bünyesinde faaliyet gösteren Uğursan isimli taşeron firmaya bağlı alt bir taşeron firma olan NÇ Denizcilik işçileri sendikalı oldukları için işten atıldılar ve iki ayı aşkın süredir liman kapısı önünde direniyorlar. 28 Eylül günü Mersin Kongre Merkezi’nde direnişteki 35 liman işçisi için bir dayanışma gecesi düzenlendi. Geceye, işten çıkarılan işçilerle bu işçilerin aileleri, kimi sendika temsilcileri ve sol çevreler katıldılar. Gece, liman işçilerinin direniş sürecinden karelerle hazırlanmış bir slayt gösterimiyle başladı. Ardından mücadelede yitirilmiş tüm işçiler adına saygı duruşunda bulunuldu. Program KESK dönem sözcüsü Yusuf Kaya’nın yaptığı açılış konuşması, Liman işçilerinin konuşmaları, bir tekel işçisinin konuşması, işçilerin hazırladığı bir tiyatro gösterimi ve son olarak da müzik dinletisiyle sonlandı. Yusuf Kaya konuşmasında
patronların kar hırsıyla işçileri sömürdüklerine vurgu yaparak şunları söyledi: “Sermaye o kadar pervasız ki mümkünse işçileri uyutmadan, bir lokma ekmek vermeden çalıştırmak istiyorlar.” İşçilerin bir takım hakları ancak mücadeleyle kazanabileceklerine de vurgu yapan Yusuf Kaya konuşmasını şu şekilde tamamladı: “İşçilerin birliği her zaman kazanmıştır. Patronların en çok korktuğu şey işçilerin birliğidir. Tümtis’de örgütlenen Akansel işçileri gibi, direnene Liman işçileri de kazanacaklardır.” Ardından Liman işçilerinden Murat Kahraman bir konuşma yaptı. Direniş sürecinden söz eden Murat Balcı kararlı olduklarını ve haklarını elde edene kadar mücadeleye devam edeceklerini vurguladı. Aynı zamanda işveren ve sendika yöneticilerinden geceyi iptal etmelerini isteyen bir telefon aldıklarını belirtti. Şunları söyledi: “Az önce bir telefon aldık. Bizi, bu geceyi yapmayacaksınız diyerek
tehdit ettiler. Biz hakkımız olan bir şeyi almak için mücadele ediyoruz. Direnmeye devam edeceğiz. Direne direne kazanacağız.” Murat Kahraman’ın konuşmasından sonra bütün salon hep birlikte “Direne Direne Kazanacağız!”, “Direnen Emekçi Asla Yenilmez!” sloganlarını atarak işverene ve direnen işçilerin yanında olması gerekirken patronların yanında yer alan işbirlikçi sendika yönetiminin tehditlerine en güzel cevabı verdi. Daha sonra söz alan bir diğer liman işçisi Ömer Balcı da direniş sürecinde kendilerine destek olan tüm kurumlara ve sendikalara teşekkür etti ve direniş süreçlerine uyarlanmış bir halk türküsü okudu. Bütün salon Ömer Balcı’ya alkışlarla eşlik etti. Söz alan Tekel işçisi Süleyman Şahin de Tekel direniş sürecinden bahsetti ve örgütlülüğün önemine değinerek şunları söyledi: “Biz Ankara’ya giderken sendika yanımızda değildi. Polisten şid-
det gördük ama yılmadık aksine daha da hırslandık. Tekel işçileri olarak çok iyi direndik, fakat sendika ve hükümet işbirliğiyle direnişimiz kırıldı. Liman işçilerine sesleniyorum, örgütlenin. Örgütlenmezseniz kaybedersiniz. Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz.” Gecede söz alan bir başka kişi de Liman işçilerinden birinin eşi olan Emine Nazlı idi. Emine Nazlı şunları söyledi: “Ben işsiz kalan liman işçilerinin eşleri adına konuşuyorum. Okullar açılalı iki hafta oldu ama ben çocuğumu okula gönderemiyorum defter kalem alamadığım için. Buradan işverenlere sesleniyorum, halimizi görün.” Gece, liman işçilerinin hazırladıkları bir tiyatro gösterimiyle devam etti. Bu oyunda da örgütlenmenin önemine değinildi ve haklarına ancak mücadeleyle alınabileceği mesajı verildi. Dayanışma etkinliği yapılan müzik dinletisinin ardından son buldu. 30. 09. 2011
YİD: Merhaba Ali, seninle iş hayatınla ilgili bir röportaj yapsak nasıl olur? Ali: Tabii ki iyi olur; bizim ne şartlar altında çalıştığımızı başkaları da öğrenmiş olur. YİD: Tamam o zaman nerede çalıştığını bize anlatır mısın? Ali: Tabii ki önce biz bir Pegasus oteller zincirinin bir halkasında çalışmaktayız ve sezonluk çalışmaktayız; yani ortalama 6 ay kadar bir süre çalışmaktayız. YİD: Kaç kişi çalışmaktasınız? Ali: Biz 900 kişinin istihdam edildiği bir otelde çalışıyoruz, yalnız bunların 100 kişi kadarını animasyon elemanı olarak şirket İngiltere’den getiriyor. Bu animasyon olarak getirilenlere yeme içme, yatacak yer temin ediyor otel. Sezon bitince de onları başka ülkelerdeki otel zincirine aktarıyorlar. Yerli işçilerin ücretleri burada ayarlanırken, animasyon personeli olarak gelenlerin maaşı İngiltere’de ayarlanıyor. YDİ: Peki Ali biraz da bize çalışma durumlarınızdan bahseder misin? Ali: Tabii ki memnuniyetle; iş sorunlarımız sezonun başlamasıyla birlikte başlıyor, önce bir iki hafta sezona hazırlık için ön temizlik yapılmış olması gerekiyor; bu temizlik yapımı sırasında işçilere beş kuruş ücret ödenmiyor. Bedavaya getirilen temizlik işi bittikten sonra yavaş yavaş turistler gelmeye başlıyor. İşçiler de herhangi bir ön hazırlıktan geçmeden işe başlatılıyor. Mesela benim arkadaşım cankurtaran olarak çalışıyor, ama otelin revirinin nerede olduğunu bilmiyor. Başka bir örnek mesela kat temizlikçileri -genelde hepimiz- çok uzun çalışmamıza rağmen bazı bölümlerde çalışanlar mesai parası alıyor, bazı bölümlerde çalışanlara verilmiyor. Öğlenleri 20 dakika antre (mola) yaptırıyorlar, ama zaten antre ye-
M
rine varıncaya kadar en az bir beş dakika yolda geçiyor, zaten masraflardan kaçınmak için yaptırılan yemeklerden midelerimiz altüst oluyor ve onu bile tam yiyemeden işlerimizin başına dönmek zorunda kalıyoruz. YİD: Ali o zaman çalışma koşularının ağırlığının yanında hijyen sorunlarınız da var. Ali: Ooo otelin resimlerine baktığında için gider, amma bu yanlızca resimlerde; çoğu bölümlerde çalışanların soyunma kabinleri yok. Var olan yerlerde de ellerimizi dezenfekte etmemiz gerekiyor; fakat bu aletler ya boştur ya da çalışmıyordur. Zaten genel olarak temizlik için kullanılan aletler tesadüfî olarak çalışsa bile on gün, on beş gün hatta bir ay çalışmadığı zaman oluyor. Örneğin havuzda çalışan arkadaşlar, bütün gün sıcağın bağrında çalıştıkları yetmiyormuş gibi bir de havuzdan plastik bardaklarla dışkı temizliyorlar; yani havuza yüzmeye giren turistler büyük tuvaletlerini havuza yapıyorlar tabii bunu esas olarak çocuklar yapıyor- böyle bir durum olduğunda ise havuzun kapatılıp temizlenmesi gerekiyor, bu da en az üç saat alıyor, bunu masraflardan kısıtlamak için yaptırmıyorlar. Bu kısıtlamaların yanında bir işçi hastalandığında doktora bile gitmemesi için ellerinden gelen baskıyı yapıyorlar. İşçilerin oteldeki revir doktoruna gitme saatlerini de öyle ayarlamışlar ki, saat 12,30 ila 13,30 arası, zaten tam bu saatlere denk gelen antre var, o zaman işçilerin otomatikman doktora gitme şansı ortadan kalkıyor. YİD: Peki oteli denetlemeye gelen olmuyor mu? Ali: Tabii ki oluyor ama bunlar zaten gelmeden önce telefon edip otel yönetimine haber veriyorlar, otel yönetimi de hazırlanılması için yeterli zaman olduğu için ha-
zırlıkları yaptırıyor ve gelen denetimcilerde zaten üstünkörü şöyle bir dolaşıp, doğru klimalı odaya çekilip, otel yönetiminin sunduğu ziyafeti değerlendiriyorlar. Tabii ki denetlerken (siz gezerken anlayın!) işçilere de soru soruyorlar ama yanlarında otelin tüm kodomanları olduğu için dilediğinizi dile getiremiyorsunuz. İşçileri taşıma sorununda da sorunlarımız büyük, animasyon personelini servisle taşırlarken, eğer arabanın koltukları doluysa, bir kişi için bile servis çıkartıyorlar. Yerli işçileri ise taşıtta ister oturacak yer olsun, ister olmasın karga tulumba taşıyorlar. Zaten polis veya jandarma da trafik kontrollerinde otelin servis araçlarını hiç durdurmaz, karşıdan zaten belli olduğu için geç işareti yaparlar. Sendika örgütlenmesi ise yok, böyle bir çalışmaya girişenleri de hemen işten atıyorlar. Sezon sonunda iş akdi zaten bitiyor. Gelecek sene sezon açıldığında, tekrar elemanlar elenerek işe alınıyor. Ha sezon sonu deyince aklıma geldi; Rezepsiyon masasında her bölüm için bahşiş kutusu var, müşterilerin bu kutulara attıkları bahşişler sezon sonunda müdürler ve onların yardımcıları arasında paylaşılıyor ve işçilere kuruş verilmiyor. YİD: Peki Ali başka söylemek istediğin bir şey var mı? Ali: Kısacası üst kademelerin baskısı ve iş stresi, evde geçim stresi içinde iki arada bir derede geçinmeye çalışıyoruz. Tüm bunlara bir de sistemin bozukluğu da eklenince, ne elde var ne avuçta. Evli olanlar geçim sıkıntısı içinde bekâr olanlar da evlensek mi evlenmesek mi cendereresi içinde, moralsiz moralsiz çalışıyoruz. Bir de kalkıp da bize neden suratınız asık diye soranlar da oluyor ama bizim suratımızı asıklaştıranların kimler olduğu konusu pek fazla insanı il-
gilendirmiyor. Oysa biz çalışanların sorunları hemen hemen aynı, aynı olduğu için de bu sorunları çözmek için bir birleşebilsek, işte o zaman bize suratımızı asıklaştıranlardan hesap sorabiliriz. Ha bir de şunu söylemek istiyorum: Eğer bizim bu durumumuzu diğer dillerdeki insanlar da duyarsa, hele hele İngiliz işçi sendikaları duyarsa çok memnun olurum. YİD: Ali bu röportajı gerçekleştirdiğimiz için sana teşekkür ederim. Ali: Esas ben sana teşekkür ederim. Biz bu röpor tajı yazarken “Güney Ege, 30 Ağustos 2011 Salı” gazetesinde şöyle bir haber vardı. “Pegasus Otele Kaçak İşçi Operasyonu Ortaca ilçesi Sarıgerme köyü sınırları içinde beş yıldızlı olarak inşa edilen Pegasus otelin SPA’sına Jandarma tarafından kaçak işçi operasyonu yapıldı. Jandarmanın yaptığı operasyonda otelin bünyesinde faaliyet gösteren SPA’da 5 Endonezyalı ve bir Belarus uyruklu 6 masöz’ün kaçak olarak çalıştıkları anlaşıldığından masözler gözaltına alınırken işyerini işleten şirket hakkında da yasal işlem başlatıldı. Yasal yollarla Türkiye’ye giriş yapan Endonezya uyruklu N.B. (27), N.R.26, D.W.(28, I.A.(36, K.M.(44) ile Belarus uyrukluM.P.(29) vize sürelerinin dolması nedeni ile kaçak duruma düştükleri için sınır dışı edilmek üzere Ortaca İlçe Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesine Jandarma tarafından teslim edildiler.” Belki bu haber bizim yukarda anlattığımızın tersini kanıtlamak için gösterilebilir. Bu operasyonu gerçekleştiren Jandarma komutanının da yeni tayin edildiğini belirtelim ve yazımızı noktalayalım. Eylül 2011 Güney Ege’den YİD okuru
Büyükşehir İmar İnşaat işçileri Direnişte
ersin Büyükşehir Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren, İmar İnşaat A.Ş.’nin Park ve Bahçelerde çalışan 192 işçinin işine son verildi. Bu işçilerden 158’i sendikaya üye olduğu için patron tarafından ihale süresi bittiği ve yeni ihale yapılacağı gerekçe gösterilerek işlerine son verildi. İşçilerle yaptığımız görüşmede Belediyenin daire başkanları ve müdürleri, kendilerini arayarak sendikadan istifa etmeleri için baskı uyguladıklarını söylediler.
İhale bittiği gerekçesinin doğru olmadığını söyleyen işçiler kendilerinin Genel İş Sendikası’na üye olduklarını ve üye olduktan sonra Toplu İş Sözleşmesi (TİS) için yetki belgesinin alındığını belirtiyorlar. Patron bu yetki belgesini itiraz etmesine rağmen Adana Bölge Mahkemesi bu itirazı işçilerin lehine sonuçlandırıyor. Bunun üzerine patron bu kararı Yargıtay’a taşıyarak temiz ediyor. İşçiler kendilerinin sendikaya üye olup TİS yetki belgesinin alın-
masından sonra işlerine son verildiğini söylüyor. Sendika Yargıtay’dan gelecek cevabı beklerken, işçiler zor durumda olduklarını söylüyorlar. Bir İşçiyle yaptığımız görüşmede: “Zaten 650 TL gibi, ölmeye çok yaşamaya az bir ücretle çalışıyorduk. Kıt kanat geçinirken şimdi oldukça mağdur durumdayız. Çocuklarımızın okul masraflarını karşılayamıyoruz. Ev kiralarımızı ödeyemiyoruz. Ev sahiplerinin evimizde çıkın baskıları başladı. Banka borçlarımız var vs.”
Bu arada işçilerden öğrendiğimiz bir diğer bilgide; Büyükşehir Belediyesi 4 Ekim’den itibaren atılan işçilerin geri işe alınacağı sözünü vermiş. 30 Eylül 2011 Yeni İşçi Dünyası/Mersin
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
PEGASUS OTELİNDE İŞÇİ OLMAK!
9
ONBİNLER KIDEM TAZMİNATININ GASP EDİLMEMESİ İÇİN ANKARA’DAYDI “İnsanca yaşam için, eşit-özgür demokratik bir Türkiye!” sloganıyla DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin çağrısıyla on binlerce işçi ve emekçi, 8 Ekim Cumartesi günü Ankara’da bir araya geldi. Ankara’dan ve diğer şehirlerden gelen on binlerce işçi ve emekçi gar önünde toplandı. Yürüyüş korteji iki koldan oluştu. Her iki kolun en önünde “İnsanca yaşam için, eşitözgür demokratik bir Türkiye!” DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin imzaladığı ortak pankart yer aldı. Sağ kolda KESK korteji vardı. KESK kortejin başında; “Grevsiz toplu sözleşme, toplu sözleşmesiz sendika olmaz!” ardından “Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz! KESK’li tutsaklar serbest bırakılsın!” yazılı pankartlar yer aldı. Yürüyüşe katılan konfederasyonlar içinde en kalabalık kortej KESK kortejine aitti. Ayrıca KESK kortejinde ataması yapılmayan öğretmenler, intihar eden arkadaşlarının isimlerinin yazılı olduğu pankart ve dövizler taşıdılar. Kürt illerinden gelen eğitimciler başta olmak üzere, birçok eğitimci tutuklu olan arkadaşlarının resimlerini taşıyıp onlar için özgürlük taleplerini haykırdılar. KESK kortejinde öne çıkan talep-
devrimci kurumlar yer aldı.
ler: “Grev hakkımızı istiyoruz!”, “Ölüm değil çözüm istiyoruz!” idi. Sol kolda en önde DİSK korteji yer aldı. DİSK’in kortejindeki Kızıl Bando korteje renk kattı. Türk-iş mitinge katılmamasına rağmen, ona bağlı olan sendikaların oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu bir pankartla kortejde yerini aldı. Onun ardından TMMOB korteji yer aldı. DİSK kortejinin en önünde sırasıyla; “Torba yasayla yaşayamıyoruz!, 2821-2822’yle yaşayamıyoruz!, Emekli maaşıyla yaşayamıyoruz!, Asgari ücretle yaşayamıyoruz!, SSGSS yasasıyla yaşayamı-
yoruz!, Taşeronlaştırmaya hayır!, İşsiz-güvencesiz yaşayamıyoruz!, Kıdem tazminatımıza dokundurtmayacağız!” yazılı pankartlar taşındı. İşçiler “Kıdem haktır gasp edilemez!, Fona devir gasp demektir!, Kıdem tazminatıma dokunma!, Kazanılmış haklar gasp edilemez!” yazılı dövizler taşıdılar. DİSK kor teji nde bu lu na n Genç-Sen’e katılım yoğundu. Öğrencilerin taşıdığı iki pankart vardı. “Genç-Sen’i kapattırmayacağız!” ve “Birlik, mücadele, dayanışma, öğrenciye sendika!” Konfederasyonların ardından çevre örgütleri, siyasi partiler ve
İNSANCA YAŞAM DEVRİMLE YARATILACAK! YDİ Çağrı olarak yürüyüş kolunun sağ tarafında, harf sıralamasına göre yerimizi aldık. “Sermayenin saldırılarına karşı müc adeleye, örg üt len meye! İnsanca yaşam, eşit, özgür demokratik bir ülke devrimle yaratılacak!” yazılı pankartın arkasında kortejimizi oluşturarak yürüdük. Yürüyüş boyunca; “Kıdem haktır gasp edilemez!, Susma haykır kıdem haktır!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, Yaşasın sınıf dayanışması!, Gün gelecek devran dönecek, sermaye halka hesap verecek!, Füze kalkanı istemiyoruz!, Nükleere inat, yaşasın hayat!, İçerde, dışarıda operasyonlara hayır!, Milli zulme son, Kürt ulusuna özgürlük! vb. sloganları attık. Toplanma ve miting alanında, Yeni İşçi Dünya’sının “Ulusal istihdam stratejisi’ne geçit vermeyelim! Hak verilmez alınır” başlıklı bildirisinden binlerce adet dağıttık. Ayrıca YDİ Çağrı sayı 153, Yeni İşçi Dünyası gazetesinin Eylül sayısının satışı yapıldı. 09 Ekim 2011
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
EN ÖNEMLİSİ ELEŞTİRİDEN DOĞRU DERSLER ÇIKARMAK…
10
Öncelikle işçi sınıfına ideolojik, siyasi ve pratik önderlik yapma konusunda yetkin görev üstlenen YİD çalışan ve emek sarf eden tüm dostlara emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Kuzey Kürdistan/Türkiye devrimci hareketinde pek rastlamadığımız “eleştiri özgürlüğü”ne yayınlarınızda yer vermeniz iyi olmaktadır, ben de sorun gördüğüm kimi noktalara tavır takınmak istiyorum. Bu yazıyı kaleme alırken gazetenin sayfalarına baktım işçi sınıfı mücadelesi haberleri altta küçük puntolarla yazılmış. Bu dergi düzenlemesi yapanların daha iyiyi ve güzeli yaparak biz okuyucuya ulaştırmaları gerekir. İşçiye hitap eden bir yayının işçi sınıfına dönük haberleri böyle küçük puntolar ve özensiz yazmamalıdır. Daha
iyisini ve güzelini hep birlikte yaratacağımıza inanıyorum. Sınıf hareketinin öncüsü ve bu anlamda ben gücüm diyen bir yayın her zaman daha iyisini yapmalıdır. Haklı mücadelede temel dayanak noktası olarak ele aldığı işçi sınıfı haberlerine büyük önem atfetmelidir, ilgili haberin resimlerini ve haberin kendisi daha dikkat çeken şekilde düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Sizlerde baktığınızda göreceksiniz. Bu yazımı Yeni İşçi Dünyası (YİD) Temmuz özel sayısı üzerine yazıyorum. YİD Temmuz sayısında “Okur eleştirisi…”, “Okurumuzun eleştirisine yanıt…”, “Tartışmak iyidir, demogoji kötüdür!...” Başlıkları altında üç yazı yayınladı, bu yazılarda kimi noktalara değinmek istiyorum.
“Okur eleştirisi yazısı” 19 Mayıs 2011 tarihinde yazmıştır. Bu tarihten sonra Haziran sayısı çıkmaktadır, ama bu yazı o sayıda yayınlanmıyor. Temmuz sayısında yayınlamayı uygun görüyor. Buraya kadar her şey normal not düşüp sonra cevaplayacakları bilgisi de verilebilir, gelişmeler farklı olmaktadır. YİD geciktirdiği okur eleştirisine hemen cevap vermektedir. Cevap yazısını hemen yazan YİD aynı titizliği okur yazısına göstermemektedir. “Okur eleştiri yazısı”na konu olan A.Osman Başeğmez’in yazısını eleştirisiz yayınlamakta. Bir okur olarak çıkardığım sonuç demek ki, Başeğmez’in haklı olduğu sonucudur. Başeğmez bir dizi haklı yanı bir tarafa bıraktığımda yazısında YİD çizgisine de saldırısı vardır. Bu saldırılarına YİD
sesiz kalmıştır. YİD “okur eleştirisi yazısı”nı jet hızıyla Başeğmez’e ulaştırmakta, o da 9 Haziran’da cevap vermektedir. Temmuz özel işçi sayısına bu yazıda yetiştirilmektedir. “Okur eleştiri yazısı”na katılmadığım noktalarım da var, dikkat çektiği en önemli nokta Koop-İş ve Tez-Koop-İş çekişmesinde TezKoop-İş’in bir adım önde olduğu Başeğmez’in Koop-İş hakkında düzdüğü övgüleri hak eden bir noktada olmadığını vurgulaması açısından önemlidir. “Okur eleştiri yazısı”nda Koopİş’i faşist sendika gördüğü noktada haklı değildir, bunun dışında doğru noktalara değinmektedir. YİD bu noktaları es geçerek iyi yapmamaktadır. YİD işbirlikçi Koop-İş sendikasındansa Tez Koop-İş Sendikası’yla ilişkileri
Koop-İş gerçeğini süreci yaşayan işçilerden ve şube yöneticilerinden öğrenme zahmetine YİD olarak katlanacağınıza inanıyorum, ben gidip tarafsız olarak öğrendim. Sonuç olarak yetki karmaşasında sendikalar kendi aralarında pazarlıklar yapmaktadır. Pratiker ve Gros Marketlerde böylesi bir süreç yaşanmıştır. Sürece dair olarak Başeğmez okura hiç bahsetmez. Bunda kendi bakış açısını yansıtmakta bunu YİD’nin bakış açısı haline getirmek istemesi yanlış olan budur. Buna itiraz etmekteyim… “Okur eleştiri yazısı”nda haklı olduğu kimi noktaları Başeğmez’e vereceğ i m cevap ya zı sı nd a görebilirsiniz. Başeğmez şöyle demektedir. “Peki, Tez-Koop-İş sendikası bu norm rolünü olumlu mu, olumsuz mu bir şekilde oynamaktadır? Ne yazık ki çok olumsuz. Üstelik Tez-Koop-İş Sendikası, belirli bir dönem önce içinde bulunan az sayıdaki mücadeleci şube yöneticilerini, mücadeleci işyeri temsilcilerini – işverenle sistematik bir işbirliği içerisinde tasfiye ederek daha açık, daha kaba ve daha sistemli bir sınıf işbirlikçisi sendikal siyaseti ve pratiği sergilemektedir.” (Tartışmak iyidir, demogoji kötüdür!) “Mücadeleci şube yöneticilerini, mücadeleci işyeri temsilcilerini…” dediği yerde, ne bu şube yöneticilerinin ne de işyeri temsilcilerinin mücadeleci olmadığı iki taraf arasında kayıkçı kavgasının sürdüğünü YİD satırlarına taşımıştı. Sendika içindeki çelişkilerin kimin sendika yönetiminde söz sahibi olacağı çelişkisiydi, bu bir dizi sendikada yaşanan durumdur. Başeğmez mücadeleci yönetici ve şube başkanlarından çok umutlu olduğunu görmekteyim. İşçilerin bu mücadeleci tarafı görmemesini bize açıklamamaktadır. İşçiler ne hikmetse bu mücadeleci sendika yöneticilerini ve işçileri görememiş başkalarının peşine takılmışlardır. “Efendim, Sosyal-iş Sendikası Metro Gross Marketleri işverenle işbirliği yaparak Tez-Koop-İş Sendikası’ndan almış… okuyucuya bu bilgi için teşekkür ederim. Çok bilgilendik. Bu bilgiyle de Tez-Koop-İş ve Sosyal–İş bağıntısında yepyeni ve şimdiye kadar bilinmeyen, gizli kalmış bilgilere ulaştık!”(Tartışmak iyidir, demogoji kötüdür!..) Diyerek dalga geçmekte, yapacağı şey bunun doğru ya da yanlışlığını belirtmek olmalıydı, kendisi biliyor başkasının bilmesine gerek yok diye düşünüyor.
Burada yapılan işbirlikçi sendikaların pazarlığıdır, Sosyal-İş Metro Gros markete yetki isterken Tez Koop-İş ile yaptığı pazarlıkta Real örgütlüğüne itiraz etmemesini istemektedir. “Efendim, şimdi Pratiker Yapı Maketleri TİS yetkisi alan ve TİS bağıtlayan Koop-İş Sendikası’ndan önce, taa 2003 yılında TezKoop-İş Sendikası Pratiker mağazalarına girmiş ama aynı yılda “faşist” Koop-İş sendikası da Pratikerlere girmiş ve Koop-İş Sendikası Türk-iş’in desteği ile Pratiker işletmesinde yetkili sendika haline gelmiş!”(Tartışmak iyidir, demogoji kötüdür!..) “Okuyucu eleştiri yazısı”nda belirttiği gibi önce Tez-Koop-İş örgütleniyor, sonraki süreçte Türk-iş yönetimi Koop-İş’i destekliyor. Tez-Koop-İş süreci mahkemeye götürmeyerek olumlu tavır sergiliyor. Türk İş yönetimi aynı konfederasyon içerisinde yer alan Koop-İş yönetimini kendine yakın bulmaktadır. Bu durumun anlaşılır olması için Türk İş konfederasyonunda, federasyona muhalif sendikalar içerisinde Tez Koop-İş’te vardır. Bunun için konfederasyon yönetimi Koopİş’ten yana tavır almıştır. Yoksa Koop-İş mücadeleci sendika olduğundan bu işçileri örgütlediği falan yok. “… 2003 yılında Tez-Koopİş’ten sonra “faşist” Koop-İş Sendikası Pratiker mağazalarına giriyor ve faşist olmayan, alternatif sendika Tez-Koop-İş Sendikası’na göre başarılı, işçilerin çoğunluğunun güvenini kazanan sendika haline geliyor. Üstelik Koop-İş’in işveren tarafından işyerine getirilmediği Koop-İş üyesi olduğu için işçilerin ağır baskılara tabii tutulduğu işten atıldığı, sürüldüğü ve işverenin Koop-İş Sendikası’nın çoğunluk tespitine itiraz ettiği mahkeme sürecinin yıllarca sürdüğü koşullarda “faşist” Koop-İş Sendikası başarılı sendika oluyor.”(Tartışmak iyidir, demogoji kötüdür!..) Sınıfsal mücadele bilincinin gelişmediği, işçi sınıfının diğer devrim güçleriyle buluşmadığı, sendikaların durumunun “al birini vur ötekine” olduğu koşulda işçiler çok seçici olmayacaklardır. Sendikalar arasında da sosyal ve ekonomik hak alma noktasında belirgin farkların olmadığı ve işçilerinde örgütlülüğünün önemini kavrayamadığı koşullarda Tez-Koop-İş yerine Koop-İş’te örgütlenmesi normaldir. Normal olmayan Başeğmez’in Koopİş’te örgütlenmiş olan bu işçilere Koop-İş’te olmayan mücadele ve
alternatif sendika olma misyonu yüklemesidir. Türk Metal-İş Sendikası faşist bir sendikadır ve metal sektörünün en büyük sendikasıdır ve bu sendikada örgütlü işçiler bu sendikadan başka bir sendikaya geçmemektedir. Başka metal işçisinin örgütlendiğini gören patron Türk Metal Sendikası’na son çare olarak üye yapmaktadır. Bu işçiler ileri bir düzeyde olsaydı, o zaman bu sendikaya üye olmazlardı. Gelişme seyri sınıfsal bilinçten yoksun işçilerin Koop-İş’e üye olması veya faşist Türk Metal’de üye olması ve o sendikada kalması bu günkü koşullar göz önüne alındığında bir ayırımda bulunmaması tercih noktasında Tez-Koop-İş’i tercih etmeyerek Koop-İş’i tercih etmiş olması anlaşılırdır. “Bu noktada “YİD” okuru neden Pratiker işçilerinin Tez-Koop-İş Sendikası’na güvenip orada örgütlenmediğini onun deyimiyle “faşist” Koop-İş Sendikası’nı neden tercih ettiklerini, neden işçilerin 9 yıl gibi uzun bir sendikal örgütlenme mücadelesinde Koop-İş Sendikası’nı terk etmedikleri oturup düşünmesi gerekmektedir. Bunun en başta gelen nedeni, sendikal bilinç seviyesindeki işçiler için bile Tez-Koop-İş Sendikası’nın gerçek bir alternatif olmamasıdır. Daha illeri bir bilinçte olması gereken “YİD okur u” bizlere Tez-Koop-İş Sendikası’nı alternatif olarak gösteriyor.”(tartışmak iyidir, demogoji kötüdür!..) Türk Metal sendikasına üye işçi sendikal bilinç seviyesindedir, ama yine de Türk Metal’i tercih etmektedir. Demek ki tercihi sadece sendikal bilinç seviyesi belirlememektedir. Objektif koşulların devrimci mücadeleden yana sınıf bilinçli önderliklerin gelişip güç olması da gereklidir. İşçilerin kendilerini işçi sınıfının bir parçası olarak “emeğinden başka kaybedecek başka bir şeyi olmayan” gerçek işçiler haline gelmesinde yatmaktadır. Sendikaların işçilerin “ekonomik ve sosyal hakları” için mücadelede yarışmadığı bir sendikanın aldığı sosyal ve ekonomik hakların bir birine bu kadar yakın olduğu, işbirliğinde sınır olmadığı koşullarda sendikalar arasında bilinçli tercihi işçi yapamayacaktır. Başeğmez bunu anlamıyor, ya da anlamak istemiyor. Okur olarak Başeğmez’in “okur eleştiri yazısı”na atfettiği “demogoji kötüdür!..” yakıştırması için aslında demogojinin en kötüsünü kendisinin yaptığıdır. Temel Hakvermedi. 15.9.2011
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
daha iyidir, bu anlamda neden ilişkisinin iyi olduğunu gözden geçirmelidir. YİD yazı kurulu “okur eleştiri yazısı”na bakışı ile Başeğmez’in yazısına bakışı bir ve aynı değildir, birisine geniş imkanlar sunarken, diğerine aynı imkanı sunmayan bir bakıştır. Taraflara eşit mesafede yaklaşmalıydı, hatta Tez Koop-İş yönetimine de Başeğmez’in tutumunu sormalıdır. YİD yk “YİD’nın Nisan sayısında A. Osman Başeğmez imzalı ‘Pratiker Yapı Marketleri AŞ. İşçileri Sendikalaşmayı başardılar. Koop-İş Sendikası işçilerin mücadelesini satacak mı? Koruyacak mı?’ başlıklı bir yazı yayınlandı. Bu yazıyı eleştiren bir okurumuzun eleştiri yazısını, bu yazıya takındığımız tavrı ve A. O. Başeğmez’in takındığı tavrı tartışmanın ne olduğunun görülmesi/kavranması için bütünlük içerisinde yayınlıyoruz.” Yid Temmuz sf.7 “Okurumuzun eleştiri yazısını, bu yazıya takındığımız tavrı ve A. O. Başeğmez’in takındığı tavrı tartışmanın ne olduğunun görülmesi/kavranması için bütünlük içerisinde yayınlıyoruz.” Bunu belirten YİD’nin açıklaması okuru tatmin etmemektedir. Ben de tatmin olmadım. Yukarıda belirtilen alıntıda denildiği gibi eleştiriyi getirenle, cevap verenin yazısını “bütünlük içerisinde” ele almış olsaydı ikinci okurun yazısını yayınır. Sonra yazısına eleştiri alan okurun eleştiriye cevap verirdi. Bu yapılmıyor, A.O. Başeğmez’e yazı iletiliyor. Başeğmez jet hızıyla “okur eleştiri yazısı”na cevap veriyor. YİD yazı kurulu olarak “bütünlük içerisinde” yazı anlaşılsın diye cevap verdiğiniz birinci okura gösterdiğiniz itinayı ikinci okurda göstermiyorsunuz. Madem bir “bütünlük” aranıyor, Başeğmez’e de cevap vermelisiniz. Ona da ben cevap vereceğim… Bir okur olarak Başeğmez’i bu kadar değerli kılan nedir? Bilmediğimiz ve bu kadar değerli yapan durum birkaç yazı göndermiş olması mı? Yazı Kurulu bu noktalarda taraflı davranmıştır. Bir okur olarak kısa bir eleştiri yazısına sayfalarca cevap yazısı göndermek her şeyi biz biliriz anlamına gelmekte bu gazeteye sahip çıkan bizleri “…bundan anladığımız şey işçilerin, emekçilerin gazetemizin sadece okuru olması değil, aynı zamanda çalışanı, dağıtıcısı ve destekleyicisi olmalarıdır.” Satırının ayakları yere basmamaktadır. Eleştiri yazısını ele alan okurda bunu böyle yorumlamıştır. Başeğmez’in örtmeye çalıştığı
11
“EN ÖNEMLİSİ ELEŞTİRİDEN DOĞRU DERSLER ÇIKARMAK” BAŞLIKLI YAZI ÜZERİNE Y
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
eni İşçi Dünyası’nın Nisan sayısında Ali Osman Başeğmez imzalı, “Praktiker Yapı Marketleri A.Ş. İşçileri Sendikalaşmayı Başardılar. Koop-İş Sendikası İşçilerin Mücadelesini Satacak mı Koruyacak mı?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Bu yazıyı eleştiren bir okurumuzun 19 Mayıs 2011 tarihli eleştiri yazısını, bu yazıya verdiğimiz cevabı ve A. O. Başeğmez’in yazısına gelen eleştiriye karşı takındığı tavrı, Yeni İşçi Dünyası’nın Temmuz sayısında yayınlamıştık. Bu yazıları eleştiren, “En önemlisi eleştiriden doğru dersler çıkarmak” başlıklı, 15.9.2011 tarihli Temel Hakvermedi imzalı bir yazı elimize geçti. Bu yazıda, okurumuz Temel Hakvermedi’nin yazısına tavır takınacağız. Ok u r u mu z u n Yen i İş ç i Dünyası sayfalarında yürüyen bir tartışmaya yazılı tavır takınmasını olumlu buluyor, bu tartışmaların bizi ilerlettiğini de düşünüyoruz.
12
Yeni İşçi Dünyası sayfalarında “işçi sınıfı mücadelesi haberleri altta küçük puntolarla” mı yer alıyor? Temel Hakvermedi isimli okurumuz yazısının girişinde şu eleştiriyi getiriyor: “Bu yazıyı kaleme alırken gazetenin sayfalarına baktım işçi sınıfı mücadelesi haberleri altta küçük puntolarla yazılmış. Bu dergi düzenlemesi yapanların daha iyiyi ve güzeli yaparak biz okuyucuya ulaştırmaları gerekir. İşçiye hitap eden bir yayının işçi sınıfına dönük haberleri böyle küçük puntolar ve özensiz yazmamalıdır. Daha iyisini ve güzelini hep birlikte yaratacağımıza inanıyorum. Sınıf hareketinin öncüsü ve bu anlamda ben gücüm diyen bir yayın her zaman daha iyisini yapmalıdır. Haklı mücadelede temel dayanak noktası olarak ele aldığı işçi sınıfı haberlerine büyük önem atfetmelidir. İlgili haberin resimlerini ve haberin kendisi daha dikkat çeken şekilde düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Sizlerde baktığınızda göreceksiniz.” Yeni İşçi Dünyası çalışanlarının, okurlarının katılıp haber yaptıkları işçi eylemleri haberleri, Yeni İşçi Dünyası sayfalarının
içine konulmaktadır. Sayfa altlarına konulan kısa kısa işçi haberleri, bizim katılmadığımız işçi eylemlerinin okurlarımız tarafından bilinmesi için basından alınarak sayfa altlarına konulmaktadır. Yeni İşçi Dünyası sayfalarında bu durum genel bir uygulama değildir. Gazete sayılarımıza okurumuzun tekrar bakmasını öneririz. Çeşitli sayılarımızda grev ve mücadelelerden kısa kısa bölümü sayfa altlarında değil, tam sayfa şeklindedir. İşçi sınıfı mücadele haberleri sayfa içlerinde yer almaktadır. Okurumuzun, “gazetenin sayfalarına baktım işçi sınıfı mücadelesi haberleri altta küçük puntolarla yazılmış” şeklindeki toptancı eleştirisi bu açıdan yanlıştır. Gazetemizin çeşitli sayılarından örnek vermek istiyoruz: Yeni İşçi Dünyası Ocak sayısı: İşçi sınıfı mücadelesinden haberler sayfa içlerinde yer alıyor. Yeni İşçi Dünyası Şubat sayısı: İki mücadele haberi sayfa altlarında, diğer mücadele haberleri sayfa içlerinde yer alıyor. Yeni İşçi Dünyası Mart sayısı: Mücadele haberleri sayfa içlerinde yer alıyor. Yeni İşçi Dünyası Nisan sayısı: Mücadele haberleri sayfa içlerinde yer alıyor. Yeni İşçi Dünyası Mayıs sayısı: Kısa Kısa bölümünde, sınıfın üç mücadele örneğine yer veriliyor. Diğer mücadele haberleri sayfa içlerinde. Yeni İşçi Dünyası Haziran sayısı: Mücadele haberleri sayfa içlerinde yer alıyor. Yeni İşçi Dünyası Temmuz sayısı: 2 mücadele haberi sayfa altında yer alıyor. Diğer mücadele haberleri sayfa içlerinde. Yeni İşçi Dünyası Eylül sayısı: Mücadele haberleri sayfa içlerinde yer alıyor. Direniş ve mücadelelerden kısa kısa bölümü tam sayfa şeklinde. Görüldüğ ü gibi Yeni İşçi Dünyası’nda, “işçi sınıfı mücadelesi haberleri altta küçük puntolarla yazılmış” değildir. “Okur eleştiri yazısı”na geç mi tavır takındık? Temel Hakvermedi şu eleştiriyi getiriyor: “ “okur eleştirisi yazısı” 19 Mayıs 2011 tarihinde yazmıştır. Bu tarihten sonra Haziran sa-
yısı çıkmaktadır, ama bu yazı o sayıda yayınlanmıyor. Temmuz sayısında yayınlamayı uygun görüyor. Buraya kadar her şey normal not düşüp sonra cevaplayacakları bilgisi de verilebilir, gelişmeler farklı olmaktadır. YİD geciktirdiği okur eleştirisine hemen cevap vermektedir. Cevap yazısını hemen yazan YİD aynı titizliği okur yazısına göstermemektedir.” Okurumuz 19 Mayıs 2011 tarihli eleştiri yazısının Haziran sayısında yayınlanmamasını doğru bulmamakta, eleştirmektedir. 19 Mayıs 2011 tarihli eleştiri yazısını Haziran sayımızda yayınlayıp, cevabımızı Temmuz sayımızda yayınlayabilirdik. Bu yolu da seçebilirdik. Fakat okurumuzun eleştiri yazısını cevabı ile birlikte yayınlamayı daha uygun bulduk. Ayrıca bu bağlamda şunu da vurgulamak istiyoruz: Mayıs ayında yazılan bir eleştiri yazısını, Haziran sayısında mutlaka yayınlanması gerektiği şeklinde bir genel kural mı var? Biz bu genel kuralı mı ihlal ettik? Bizim bildiğimiz şudur: Bir yayın organına gelen eleştiri yazısının; ne zaman, nerede, nasıl yayınlayacağına, o organın yazı kurulu karar verir. Bu somutta Yeni İşçi Dünyası Yazı Kurulu, eleştiri yazısına karşı takınacağı tavrı kendi içinde tartışmış, Temmuz sayısında eleştiri yazısı ile birlikte yayınlama kararı almıştır. Bu tavrımızda yanlış bir şey yoktur. “YİD “okur eleştirisi yazısı”nı jet hızıyla Başeğmez’e ulaştırmakta, o da 9 Haziran’ da cevap vermektedir. Temmuz özel işçi sayısına bu yazı da yetiştirilmektedir.” Biz “jet hızıyla” eleştiri yazısını A.O. Başeğmez’e ulaştırmadık. 19 Mayıs 2011 tarihli okur eleştiri yazısı, A.O. Başeğmez’in yazısını eleştirdiği için yazının yazarının tavır takınmasının ve tüm yazıların birlikte yayınlanmasının iyi olacağını düşündüğümüz için eleştiri yazısını A. O. Başeğmez’e ulaştırdık. Okurun eleştiri yazısını, bizim tavrımızı ve A. O. Başeğmez’in tavrını birlikte Temmuz sayısında birlikte yayınladık. Bu tavrımızda da bir hata görmüyoruz. “ “okur eleştiri yazısı”na konu olan A.Osman Başeğmez’in yazısını eleştirisiz yayınlamakta.
Bir okur olarak çıkardığım sonuç demek ki, Başeğmez’in h a k lı ol duğ u s onu c u dur. Başeğmez bir dizi haklı yanı bir tarafa bıraktığımda yazısında YİD çizgisine de saldırısı vardır. Bu saldırılarına YİD sesiz kalmıştır.” O. Başeğmez’in Nisan sayımızda yayınlanan yazısını eleştirisiz yayınlamamızın nedeni, “okurumuzun eleştirisine yanıt” başlıklı Temmuz sayımızda yayınlanan cevap yazımızda açıklamıştık. Tekrarlayalım: “A. O. Başeğmez’in yazısı, “17 Nolu iş kolu içerisinde giderek büyüyen ticaret sektörünün gelişimi irdelenmekte, bu iş kolunda örgütlü olan üç sendika kısaca değerlendirilmekte, ardından Koop İş Sendikası’nın Praktiker Yapı Marketleri A. Ş.’de örgütlenme süreci anlatılmakta, Praktiker patronları ile TİS sürecinde sendikanın takındığı tavır eleştirilmektedir. Bu yazının içeriğinde, yapılan tespitlerde önemli bir sorun görmedik, görmüyoruz. Yazıyı yorumsuz yayınlamamızın nedeni budur.” (YİD Temmuz sayısı, sayfa 7) Okurumuz; “Başeğmez bir dizi haklı yanı bir tarafa bıraktığımda yazısında YİD çizgisine de saldırısı vardır. Bu saldırılarına YİD sesiz kalmıştır.” eleştirisine bir iki örnek vermiş olsaydı, biz de hangi noktalarda çizgimize yönelik bir saldırı olduğunu öğrenmiş olur, cevabımızı buna göre verirdik. Okurumuz örnek vermiyor. Dolayısıyla bilmediğimiz bir konuda tavır takınmamız mümkün değil. Niyet üzerine tartışmayı reddettiğimiz ve kafa arkası da okumadığımız için okurumuzun ne kastettiği üzerinde durmayacağız. Okurumuzun eleştirilerini es mi geçtik? ““okur eleştiri yazısı”nda Koop-İş’i faşist sendika gördüğü noktada haklı değildir, bunun dışında doğru noktalara değinmektedir. YİD bu noktaları es geçerek iyi yapmamaktadır.” Temel Hakvermedi isimli okurumuz, Temmuz sayımızda yayınladığımız okurumuzun eleştirilerine bir nokta dışında “doğru noktalara değinmektedir. YİD bu noktaları es geçerek iyi yapma-
birlikçiliği sendikası.” (Yeni İşçi Dünyası, Nisan sayısı sayfa 6) Sosyal İş Sendikası Metro’ya işveren tarafından getirilip işçiler Sosyal İş’e zorla üye yapıldığında, Metro’da örgütlü Tez Koop İş Sendikası vardı. İşçiler zorla Tez Koop İş Sendikası’ndan istifa ettiA.O. Başeğmez’e torpil mi rilip işverenin Metro’ya getirdiği yapıyoruz? Sosyal İş Sendikası’na üye yapıldı. “Bir okur olarak Başeğmezi A.O. Başeğmez’in Sosyal İş bu kadar değerli kılan nedir? Sendikası işveren tarafından Bilmediğimiz ve bu kadar de- Metro’ya getirilirken, Metro’da ğerli yapan durum birkaç yazı örgütlü sendika olduğunu, bu göndermiş olması mı? Yazı sendikanın hangi sendika olKurulu bu noktalarda taraflı duğunu belirtmemiş olması davranmıştır. Bir okur olarak yanlıştır. 19 Mayıs tarihli “okur kısa bir eleştiri yazısına sayfa- eleştirisi” yazısında bu noktada larca cevap yazısı göndermek getirilen eleştiri haklıdır. Bizim her şeyi biz biliriz anlamına gel- A.O. Başeğmez’in yazısında bu mekte bu gazeteye sahip çıkan yanlışı görmemiş olmamız bizim bizleri “…bundan anladığımız eksikliğimiz ve yanlışımızdır. şey işçilerin, emekçilerin gaze- Bu noktada bize getirilen eleştiri temizin sadece okuru olması haklıdır. Bu eleştiriyi haklı buludeğil, aynı zamanda çalışanı, yor, hatamızı kabul ediyoruz. dağıtıcısı ve destekleyicisi olma2.A.O. Başeğmez aynı yazılarıdır.” Satırının ayakları yere sında Praktiker’de örgütlenme basmamaktadır.” çalışmasını 2005 ile başlatmakBize gelen kişi imzalı yazıları, tadır. 19 Mayıs 2011 tarihli yaeleştiri yazılarını aralarında hiç- zının yazarı okurumuzun ve bir ayrım gözetmeden, yazılar Temel Hakvermedi okurumuzun üzerine tartışılmasını önemsedi- yazılarında dikkat çektiği gibi ğimiz için yayınladık, yayınlıyo- Praktiker’de örgütlenme süreci ruz. A. O. Başeğmez imzalı yazı- 2005’te değil, 2003’te başlamışları yayınlamamızın nedeni, bu tır. 2003 yılında Praktiker’de kişiyi kayırdığımız, bu kişiye tor- Tez Koop İş Sendikası örgütpil yaptığımız için değildir. Genel leme çalışması yaparken, Koop grev tartışmasında olduğu gibi İş Sendikası da Praktiker de örBaşeğmez’in getirdiği eleştiriler gütlenmeye başlamış, bu noktada üzerine tartışmanın bizi ilerletti- Türk İş yönetiminin Koop İş Sendikası’nı desteklemesi sonucu, ğini düşünüyoruz. Biz yazıyı kimin yazdığına Tez Koop İş Praktiker’den geri değil, yazıda hangi tespitle- çekilmiştir. A.O. Başeğmez’in Praktiker’de rin yapıldığına, bu tespitlerin doğru olup olmadığına bakı- yapılan 2005 yılı öncesi örgütyoruz. Okurlarımıza ayrı, A.O. leme sürecine değinmemesi, Başeğmez’e ayrı ölçü değil, aynı süreci 2005 yılı ile Koop İş ile başlatması yanlıştır. Bu yanlışı ölçüyü kullanıyoruz. görmeyerek tavır takınmamış olBu tartışmada eksiklerimiz/ mamız da bizim eksikliğimiz, bizim yanlışımızdır. Bu Noktada 19 hatalarımız Temel Hakvermedi okuru- Mayıs 2011 okur eleştiri yazısında muzun yazısını değerlendirme ve Temel Hakvermedi okurumusürecinde, tartışmanın konusu zun yazısında getirdiği eleştiri olan yazılara tekrar dönüp bak- haklıdır. 3.19 Mayıs 2011 tarihli okur tık, okuduk. Bazı noktalarda tavır takınmadığımızı, bunun yanlış eleştirisi yazısı, A. O. Başeğmez’in olduğunu, bu noktada getirilen y a z ı s ı n ı e l e ş t i r d i ğ i i ç i n , eleştirilerin haklı olduğunu gör- Başeğmezin’de yazısına getirilen eleştiriye tavır takınması, bu tavdük. Bunlar şunlardır: 1.A.O. Başeğmez, ”Praktiker rın yayınlanması tartışma açısınYapı Marketleri A.Ş. İşçileri dan iyi olacağını düşündüğümüz Sendikalaşmayı Başardılar. için böyle yaptık. Böyle yaparken …” başlıklı yazısında şöyle di- A.O. Başeğmez’in cevap yazısına yor: “Sosyal İş Sendikası Metro özel olarak tavır takınma gereği Grossmarketler’de işveren ta- duymadık. Temel Hakvermedi rafından işyerine getirilerek, okurumuzun eleştirisi sonucu bu işçiler zorla Sosyal İş’e üye yapı- tavrımızı gözden geçirdiğimizde, larak yer yer lafzına sahip çık- A.O. Başeğmez’in cevap yazısında tığı “sınıf sendikacılığı’”ndan ne birkaç noktada sorun olduğunu, anladığını ortaya koymuştur. bu noktalarda tavır takınmaPara babaları sınıfı ile sınıf iş- makla yanlış yaptığımızı görüraflara eşit mesafeden yaklaşmadığımızın ölçüsü olarak koymak yanlıştır. Tez Koop İş Sendikası yönetimi bu tartışma noktasında tavır takınırsa, bu tavrı da yayınlamaya hazırız.
yoruz. Praktiker ve Metro bağlamında yukarıda tavır takındık. Bu noktalarda A. O. Başeğmez tavrının eksik/yanlış olduğunu görmüyor. Diğer bir nokta da şu: bugün sendikalarda örgütlü işçiler, bilinç olarak çok ileri bir bilince sahip değiller. İşçiler hangi sendikada örgütleneceklerine, çok bilinçli oldukları için karar vermiyorlar. İşçi sınıfının sınıfsal bilincinin gelişmediği, devrimci ve komünistlerin işçi sınıfı ile bağlarının zayıf olduğu günümüzde, işçiler olan sendikalar arasında tercih yaparken seçici davranmıyorlar. “Sendikalar arasında da sosyal ve ekonomik hak alma noktasında belirgin farkların olmadığı ve işçilerinde örgütlülüğünün önemini kavrayamadığı koşullarda Tez-Koop-İş yerine Koopİş’te örgütlenmesi normaldir.” Bu noktada Temel Hakvermedi okurumuzun yaptığı tespitlere ve şu tespite katılıyoruz: “Türk Metal-İş Sendikası faşist bir sendikadır ve metal sektörünün en büyük sendikasıdır ve bu sendikada örgütlü işçiler bu sendikadan başka bir sendikaya geçmemektedir. Başka metal işçisinin örgütlendiğini gören patron Türk Metal Sendikası’na son çare olarak üye yapmaktadır. Bu işçiler ileri bir düzeyde olsaydı, o zaman bu sendikaya üye olmazlardı. Gelişme seyri sınıfsal bilinçten yoksun işçilerin Koop-İş’e üye olması veya faşist Türk Metal’ de üye olması ve o sendikada kalması bu günkü koşullar göz önüne alındığında bir ayırımda bulunmaması tercih noktasında Tez-Koop-İş’i tercih etmeyerek Koop-İş’i tercih etmiş olması anlaşılırdır.” Praktiker’ de Koop İş Sendikası’nın örgütlenme süreci anlatılırken, süreç doğru değerlendirilmeli; Koop İş Sendikası’nın Praktiker’de sendikalaşmayı başarmış olması olumlu olmak ile beraber, işçilerin neden Koop İş Sendikası’nı seçtikleri sorusuna verilen cevapta abartılı tespitlerden kaçınılmalıdır. “En önemlisi eleştiriden doğru dersler çıkarmak” başlıklı yazı, bu tartışmada yaptığımız hataları bilince çıkarmak açısından faydalı olmuştur. Okurlarımızın dikkatini tartışma yürütürken, yöntem noktasında dikkatli olmaya, toptancı değerlendirme yapmamaya, niyet üzerine tartışma yürütmemeye çağırıyoruz. 28 Eylül 2011 Yeni İşçi Dünyası
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
maktadır.” Şeklinde eleştirerek, başka bir toptancı değerlendirme yapmaktadır. Temmuz sayımızda yayınladığımız, okurumuzun eleştiri yazısına verdiğimiz cevap yazımıza bakalım: Okur eleştiri yazısında; A.O. Başeğmez’in yazısını neden yorumsuz yayınladığımız eleştirisine cevap verilmiştir. Türk Metal Sendikası’nda örgütlü işçilere, MESS sürecinde yapılan “istifa edin” çağrısının aynı şekilde Koop-İş Sendikası üyesi işçilere de yapılması gerektiği eleştirisine cevap verilmiştir. Koop İş Sendikası’nın faşist olduğu eleştirisine cevap verilmiştir. Birleşik Metal İş Sendikası ile Tez Koop İş Sendikası’nın aynı olduğu tespitine cevap verilmiştir. Olgu budur. Olgunun bu olduğu durumda, ““okur eleştiri yazısı”nda Koop-İş’i faşist sendika gördüğü noktada haklı değildir, bunun dışında doğru noktalara değinmektedir. YİD bu noktaları es geçerek iyi yapmamaktadır.” Toptancı eleştirinin ayağı yere basmamaktadır. “Y İD i şbirlik ç i Koop -İş Sendikası’ndansa Tez Koop-İş Sendikası’yla ilişkileri daha iyidir, bu anlamda neden ilişkisinin iyi olduğunu gözden geçirmelidir.” Bu “iyilik” Tez Koop İş sendikası ile Koop İş Sendikası arasında nitelik farkı olduğu için değil, Tez Koop İş Sendikası 17 No’lu işkolunda oynadığı rol, üye sayısı, gelişmesi ve bizim bu sendikaya yönelik çalışma yürütmemiz ile ilgilidir. “YİD yazı kurulu “okur eleştiri yazısı”na bakışı ile Başeğmez’in yazısına bakışı bir ve aynı değildir, birisine geniş imkanlar sunarken diğerine aynı imkanı sunmayan bir bakıştır. Taraflara eşit mesafede yaklaşmalıydı, hatta Tez Koop-İş yönetimine de Başeğmez’in tutumunu sormalıdır.” Temel Hakvermedi, yine haksız, toptancı bir eleştiri getiriyor. Okurumuz burada tartışmada reddettiğimiz bir yöntem kullanıyor. Niyetimizi sorguluyor ve kafa arkası okuyor. Okur eleştirisi yazarı okurumuza ve A.O.Başeğmez’e eşit mesafeden yaklaşmıyormuşuz. Eşit mesafede durmanın ölçüsü nedir? Ne yapmışız da eşit mesafede durmamışız? Bu sorulara Temel Hakvermedi cevap vermiyor. Bizim pratiğimiz ortadadır. Gelen eleştiri yazılarını kısaltmadan olduğu gibi yayınlıyoruz. Bizim ile ilgili olmayan, bizden kaynaklı olmayan yazıların uzunluğunu kısalığını ölçü alıp bunu bizim ta-
13
Kipa’da saldırılara karşı dayanışma Değerli okurlar! Sizlere gittiğim bir dayanışma eyleminden söz etmek istiyorum. Tez Koop İş Sendikası uzun süredir Tezco Kipa’da sendikalaşma mücadelesi yürütüyor. Kipa işvereni sendikanın Kipa’ya girmemesi için her türlü yola başvuruyor. Tez Koop İş Sendikası Kipa’da çoğunluğu sağlamasına rağmen sendikalaşma süreci henüz tamamlanmadı. Çünkü Kipa işvereni süreci mahkemeye taşıdı. Tez Koop İş Sendikası, işverenin saldırılarına karşı işçilerin yanında olduğunu göstermek ve şeker bayramlarını kutlamak için çeşitli illerde Kipaları ziyaret ederek işçiler ile bayramlaştı.
25 Ağustos tarihinde Pendik Kurtköy’de yapılan Kipa mağazası işçileri ziyaret etmeye, dayanışma amacıyla ben de katıldım. Kurtköy Kipa önünde Tez Koop İş Sendikası yöneticileri, üye işçiler ile buluştuk ve içeriye girdik. Tez Koop İş Sendikası’nın önlüklerini giydik. Şapkalarını taktık. Peronları dolaşmaya başladık. İşçilerin bayramlarını kutladık. Mağaza içinde bir iki sefer dolaştıktan sonra dışarıya çıktık. Gördüğüm kadarıyla işçiler ziyaretimizden memnun kaldılar. Yaşasın sınıf dayanışması! 25.08.2011 YİD okuru.
“Ulusal İstihdam Stratejisi”ne karşı çıkardığımız, 8 Ekim’de Ankara’da yapılan “Eşit, özgür, demokratik Türkiye Mitingi”nde ve çeşitli şehirlerde işçi semtlerinde dağıtılan bildiriyi yayımlıyoruz. Yeni İşçi Dünyası
“Ulusal İstihdam Stratejisi”ne Geçit Vermeyelim!
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Hak Verilmez Alınır!
14
İşçiler! Emekçiler! Sermaye, uzun mücadelelerle kazandığımız haklarımızı elimizden almak için dur durak bilmeden saldırıyor. Son olarak kıdem tazminatı hakkımıza göz diktiler. Hükümet, sermayenin isteği doğrultusunda, Torba Yasa’dan sonra şimdi de “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altında yeni bir saldırı paketini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Bu yasa taslağıyla, sermayenin ayağına en çok dolanan, mali yükünden ötürü toplu işten çıkarmaları kısmen de olsa zorlaştıran kıdem tazminatı hakkımız elimizden alınmak isteniyor. Kıdem tazminatı kaldırılarak yerine Kıdem Tazminatı Fonu kurulmak isteniyor. Kıdem Tazminatı Fonu kurulduğunda işçilerin önemli ekonomik kayıpları olacaktır. Bugünkü uygulamaya göre, 1000 TL brüt ücret alan bir işçi 1 yıl çalıştığı işyerinden çıkarıldığında 1000 TL kıdem tazminatı alacaktır. Fon kurulduğunda işçi için her ay işveren tarafından fona yüzde 3 prim yatırılacaktır. Yani işçi adına Kıdem Tazminatı Fonu’nda 1 yılda 360 TL para birikecek, işçi 1000 TL yerine 360 TL alabilecektir. Bunu da işçi, ancak 10 tam yıl kesintisiz prim yatırıldıktan sonra topluca almaya hak kazanabilecektir. 10 tam yıl prim ödemeden fondan para almak mümkün olmayacaktır.
aya çıkarılacaktır. Esnek çalışma biçimleriyle patronlar işçileri ihtiyaç duyduklarında çalıştırıp, istedikleri zaman ücretsiz, süresiz izne gönderebilecek, uzun saatler çalıştırabileceklerdir.
İşçilerden yapılan kesintilerle oluşturulan, işçiler işsiz kaldığı zaman işsizlere ödenmesi gereken işsizlik fonunda biriken paralar, bir kez daha patronlara peşkeş çekilecek. İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken paraların bir bölümü Kıdem Tazminatı Fonu’na aktarılacak. İşçiler! Emekçiler! “Ulusal İstihdam Stratejisi” ile uygulamaya sokulmak istenen sadece Kıdem Tazminatı Fonu değil. Taslakta, daha önce Torba Yasa’dan çıkartılan bölgesel asgari ücret uygulaması da yer alıyor. Hükümet, uygulamaya geçtiği takdirde bölgesel asgari ücretlere alt ve üst sınır belirleyecek ve net asgari ücret belirleme inisiyatifi yerel yönetimlere bırakılacak. Mevcut durumda 16 yaş ve üzeri için uygulanan asgari ücret, taslağın yasalaşması durumunda 18 yaş ve üzeri için uygu-
lanmaya başlanacak. Böylece genç işgücü emeği daha fazla sömürüye açılmış olacak. Bu uygulama hayata geçirildiği takdirde, bölgeler arası ücret uçurumları oluşacaktır. Patronlar sermayelerini kolayca daha ucuz işçi çalıştırabilecekleri bölgelere kaydırabileceklerdir. Patronlar canlarının istediği an, hiçbir sorumluluk altına girmeden çalıştırdığı işçileri kapı önüne koyabilecektir. Torba Yasa’dan dönüp bu taslağa giren bir başka konu da “Esnek Çalışma Modeli”dir. Buna göre esnek çalışma biçimlerinin uygulanabilirliği arttırılacak, uzaktan çalışma gibi esnek çalışma biçimleri için gerekli yasal düzenlemeler hayata geçirilecektir. Belirli süreli iş sözleşmeleri, 25 yaş altı gruplar için daha esnek biçimde yapılandırılacaktır. İşe alımlarda deneme süresi 25 yaş altı gençler için dört
Kardeşler! Bize reva görülen bu kölelik yasalarına izin vermeyelim. Bu taslak henüz yasalaşmadı, yasalaşmaması bizlere, bizlerin mücadelesine bağlıdır. Eğer mücadele etmezsek, tepki göstermezsek, son hak kırıntılarımız da ortadan kaldırılacaktır. Üç kuruş için köle gibi çalıştırılmak istemiyorsak, üzüm gibi sıkıldıktan sonra kalan posa gibi bir kenara atılmak istemiyorsak “Ulusal İstihdam Stratejisi”ne dur demek zorundayız. Hak vermemenin, hak almanın yolu mücadeledir. Mücadele ve örgütlenme, sermayenin saldırılarına karşı vereceğimiz tek cevap olmalıdır. Sermayeye ve onun çıkarlarını koruyan devlete karşı, kendi iktidarımız için demokratik halk iktidarı için mücadele edelim. İnsanca yaşam, eşit, özgür, demokratik bir ülke demokratik halk devrimi ile yaratılacaktır. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz! Susma haykır, kıdem haktır! Ekim 2011
Akdeniz’de sular ısınıyor!
S
petrol aramak istemesinin/aramasının yanlış bir yanı yok. Güney Kıbrıs’ın bu hakkı var. Güney Kıbrıs, Güney Kıbrıs olarak değil, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak BM’e ve AB’ye üye bir devlet. Türk devleti Kıbrıs’ın kuzeyini 1974’te işgal etti. Kuzey’de kurulan kukla KKTC devletini Türkiye’den başka dünyada tanıyan devlet yok. Dolayısıyla Türkiye’nin, “Rum Kesimi adanın tek temsilcisi olamaz, dolayısıyla adanın tamamına ait bu enerji kaynaklarının çıkarılmasında ve elde edilecek gelirde mutlaka KKTC’nin de söz sahibi olması gerekir. Barış görüşmeleri sürdüğü için bu tür eylemlerin yapılması kışkırtıcıdır” demesinin uluslararası hukuk açısından bir hükmü ve değeri yok.
Kıta sahanlığı nedir?
Bir kıyı devletin kıyıdan hemen sonra başlayan sualtı alanına kıta sahanlığı deniliyor. Kıta sahanlığı, 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne ve bunların alt protokollerine göre kıyıdaş ülkenin topraklarından deniz tabanına doğru 200 metre derinliğinde, ortalama 75 mil genişliğinde bir şeridi kapsıyor. Pratikte yer yer bu derinlik 135 ila 600 metre arasında değişirken, genişlik ise Sibirya örneğinde olduğu gibi 700 kilometreye kadar çıkıyor. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre devletlerin 12 millik karasularının bittiği noktadan itibaren 200 mile kadar Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) ilan etme hakları var. Kıta sahanlığı sadece deniz tabanında ve altında hak veriyor. MEB ise deniz üzerindeki su kütlesinde hak veriyor. Örneğin balıkçılık yapılabiliyor. Güney Kıbrıs 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin taraflarından biri. Bu deniz hukuku sözleşmesi gerek karasuları, kıta sahanlığı gibi konularda gerekse
karasularının bittiği noktadan başlayan ve 200 mil açığa kadar gidebilen Münhasır Ekonomik Bölgesi konusunda devletlere yetki veriyor. Güney Kıbrıs 2004’te, AB’ye üye olmadan 1 hafta önce bir iç hukuk düzenlemesi ile Akdeniz’de MEB ilan etti. Güney Kıbrıs bunu yaptıktan sonra BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde ifade edilen şu adımları attı: Mısır, Suriye, Lübnan ve İsrail ile 2007 başından itibaren tek tek MEB paylaşım anlaşmaları yapıldı. İsrail parlamentosu bu anlaşmayı onayladı. Lübnan, Mısır ile anlaşma imzalandı, fakat Türkiye’nin baskıları sonucu henüz bu ülkelerin meclislerinde anlaşma onaylanmadı. MEB ilan edilen Kıbrıs’ın güneyindeki alan 13 parsele ayrıldı. 12. parsel için bir sondaj ihalesi açıldı. Bu ihaleyi Amerikan Noble şirketi kazandı. Şirkete ruhsat verildi ve
çalışmalar başladı.
Türkiye’nin tavrı: Saldırganlık! Türkiye Akdeniz’de KKTC ile yaptığı anlaşmaya kadar MEB ilan etmemişti. Suriye’den başlayarak tüm Doğu Akdeniz ülkelerinin, Güney Kıbrıs’ın MEB’leri var. Akdeniz’de 145 bin kilometre karelik alandan Türkiye’nin kullanımına kalan 40 bin kilometre karelik bir alan var. Dalaşın temelinde Akdeniz’de TC’nin ilan etmediği, geç kaldığı MEB ilan etmesi, burada “bende varım” demesi yatıyor. Bu noktada da çıkar çatışması var. Türk devleti Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz çıkarmadan elde edeceği pastadan pay istiyor. Uluslararası hukuk açısından Güney Kıbrıs’ın Akdeniz’de MEB ilan etmesi, bu bölgede doğalgaz ve
Bu oyunu bozalım!
Güney Kıbrıs’ın MEB’nin 12. Parselinde sondaja başlamasına, Türk devleti KKTC ile Kara Sularını Sınırlandırma Anlaşması imzalayarak cevap verdi. Kıbrıs’ın kuzeyinde MEB ilan edildi ve bölge parsellere ayrıldı. Sismik 1 gemisi bölgeye gönderildi. Medyada, “Rumlar” hedef gösterilerek, Türk ırkçılığı, milliyetçiliği pompalanıyor. Akdeniz’de savaş kışkırtıcılığı yapılıyor. Türk savaş uçakları, gemileri Akdeniz’de Türk devletinin çıkarları için bulunuyor. Egemenlerin oyunlarına gelmeyelim! Bu oyunları bozalım! Egemenler çıkarları doğrultusunda, halkları bölüp, birbirlerine düşman ederek sömürü düzenlerini sürdürüyorlar. Halklara, işçilere, emekçilere düşman sermayenin egemen olduğu düzeni yıkma mücadelesine katılalım. 25 Eylül 2011
Ekim 2011 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
on dönemde, T.C. devletinin İsrail devleti ile ilişkilerinin gerginleşmesi, Suriye’de Esat rejiminin yıkılması mücadelesine Türk devletinin açıktan destek vermesi ile Akdeniz’de ısınmış olan sular, Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve petrol araması ile daha da ısınmaya başladı. Kıta sahanlığı, 12 mil konusunda Yunanistan ile uzun süredir problemleri olan T.C. devleti, şimdi de Güney Kıbrıs ile dalaşıyor.
15
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ Portekiz'de yüz binler sokakta ermaye kendi yarattığı krizin yükünü emekçilere kesmeye çalışıyor. Borç krizi ile sarsılan Avrupa ülkelerinden Portekiz'de de, krizin faturası emekçilere kesilmeye çalışılıyor. Hükumetin bütçe açığını kapatmak amacıyla uyguladığı kemer sıkma politikalarına karşı 2 Ekim’de başkent Lizbon'da ve ülkenin ikinci büyük kenti Porto'da yüz binlerce kişi sokaklara döküldü. Ülkedeki en büyük konfederasyon CGTP'nin çağrısıyla gerçekleştirilen gösteriye katılan işçiler, kamu çalışanları, öğrenciler ve emekliler, krizin bedelinin kendilerine ödetilmesine karşı çıkıyorlar. "Her geçen gün daha az kazanıyoruz, daha az iş var ve okulda daha fazla çocuktan sorumluyuz. Ayrıca her geçen gün çalışma şartlarımız daha da kötüleşiyor.” diyen göstericiler; AB-Avrupa Merkez Bankası (AMB)-Uluslararası Para Fonu (IMF) Troyka'sını ve IMF'yi hedef alan sloganlarla öf kelerini ortaya koyuyorlar: "Troyka, artık yeter!", "IMF'nin müdahalesine hayır! İnsana yakışır bir yaşam için ve öfkemizi göstermek amacıyla buradayız!" diyorlar. CGTP Genel Sekreteri Manuel Carvalho da Silva, Lizbon'daki gösteride, bir "eylem haftası"nın gerçekleştirileceğini duyurdu. Da Silva, 20 ila 27 Ekim tarihleri arasında "Yoksulluğa ve adaletsizliğe" karşı grevler yapılarak protesto gösterileri düzenleneceğini açıkladı.
S
Yunanistan'da yine genel grev Yunanistan'da kamu ve özel sektör çalışanlarının katıldığı bir günlük genel greve katılımın bir hayli yüksek oldu. Yunanistan hükümetinin tasarruf önlemleri kapsamında uygulamaya koyduğu ilave emlak vergisi ve otuz bin kamu çalışanının işten çıkarılması kararı sonrasında gündeme gelen grev sebebiyle Yunanistan'da gündelik hayat durma noktasına geldi. Greve katılan eğitim çalışanları sebebiyle okulların büyük kısmı açılmazken, deniz ve hava ulaşım seferleri nerdeyse tümüyle durdu. Ülkedeki hastanelerin de yalnızca acil servisleri görev yaptı.
Bu arada greve destek amacıyla başkent Atina'da düzenlenen protesto gösterilerine on beş binden fazla kişinin katıldığı bildirildi. Başkentteki gösterilerin adresi parlamento binasının bulunduğu Sintagma meydanı olurken, polisle göstericiler arasında zaman zaman çatışmalar yaşandığı bildirildi. Ülkedeki en büyük sendikalardan GSEE'nin sözcüsü Statis Anestis Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada, hükümetin yeni önlemlerinin adil olmadığını, işçilerin haklarının ve gelirlerinin "barbarca" hedeflediğini belirtti. Atina'daki gösterilere katılan 37 yaşındaki eylemci Dimitris Kızılis ise Yunan halkının, boyun eğerek vatanseverliğini ispatlaması gerektiği yönündeki yaklaşıma karşı koyması için bir fırsat olduğunu belirtti. Kızılis, “işçiler olarak gerçek vatanseverliğin eylemle karşı koymak olduğunu düşündüklerini” söyledi. Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu ADEDY ile İşçi Sendikaları Federasyonu GSEE'nin çağrısıyla yapılan grev ve protesto gösterilerine kamu ve özel sektör çalışanlarının yanı sıra, yerel yönetim, hava trafik kontrolörleri, devlet radyo ve televizyon kurumu ERT ile Yunanistan haber ajansı, avukatlar, liman işçi ve memurları, öğretim görevlileri, devlet hastanelerindeki doktorlar katılırken, toplu taşıma araçlarında görev yapanlar da iş durdurma eylemleri ile destek verdi. Banliyö trenleri ile troleybüslerin grev nedeniyle kontak kapattığı başkent Atina'da, sadece Atina metrosu protesto gösterilerine katılacak halkın ulaşımını sağlamak amacıyla hizmet verdi. Ürdün’de Bir Köle İşçi Kampı
22 Eylül günü Ürdün’de çok sayıda polis, göz yaşartıcı gaz bombaları ve coplarla bir fabrikaya saldırdı. Fabrika’nın adı Maintrend. Saldırının nedeni, fabrikada çalışan 600 Bangladeşli “misafir” kadın işçinin 12 Eylül’den bu yana grevde olması. Grevci kadın işçiler, fabrika yöneticileri tarafından “rutin” şekilde uygulanan işçi dövmelere, “aşırı üretim hedef leri”ne ulaşamadıklarında zorla sınır dışı etmelere, kirli koğuşlara, keyfi ücret kesintilerine ve aşağılayıcı “tuvalet izinleri”ne son verilmesi talepleriyle eylemdeydi. Küresel Emek ve İnsan Hakları Enstitüsü (IGLHR), Ürdün polisinin fabrikaya yaptığı müdahale sonucu, onlarca kadın işçinin atılan dayak ve göz yaşartıcı gaz bombaları sonucu yaralandığını bildirdi. Fabrika yönetiminin 3 haftadır sokakta yatan kadın işçilere 26 Eylül’den başlayarak su ve ekmek vermeyi de kestiği belirtilmekte. Çin mülkiyetindeki bir giysi fabrikası olan Maintrend tam bir köle işçi kampı. Fabrikanın Bangladeş, Çin, Sri Lanka gibi ülkelerden “misafir” işçi olarak getirttiği ve çoğu kadın olan işçilerin pasaportlarına daha baştan el konuyor (işçilerin birçoğunun oturma izni yok). Ülkede kalmaları bütünüyle fabrika yönetiminin insafına kalmış olan kadın işçiler, günde 15-16 saat çalışmak zorunda. Hafta sonu tatilleri yok. Üretim esnasında tuvalete gitmeleri izne bağlı ve süre-sınırlı; eğer “tuvalet süresi” aşılırsa ücret kesintisi uygulanıyor. Bunun bir nedeni de, fabrikanın Çinli patronlarının “zorunlu üretim programı” uygulaması. Buna göre her kadın işçi saatte 50 ceket dikmek zorunda; ancak işçiler sadece 25 ceket dikebi-
liyor. Bu nedenle işçilerin sürekli hakaret gördüğü, tokatlandığı, sınır dışı edilmekle tehdit edildiği belirtilmekte. IGLHR, 2011 Mayıs ayında 11 kadın işçinin “üretim programı”na uymadıkları gerekçesiyle zorla sınır dışı edildikleri bilgisini aktarıyor. 26 Eylül günü Maintrend işçileri fabrika yönetimi hakkında suç duyurusunda bulunmak için Ürdün İş Mahkemesi’ne başvurmak isteseler de, polis engelledi. ILGHR böyle bir girişimin imkânsız bir şey olduğunu, çünkü Ürdün Çalışma Bakanlığı’nın Maintrend’i, ülkenin en iyi fabrikaları arasında olduğunu simgeleyen bir ödülle ödüllendirdiğine işaret ediyor. İsviçre İsviçre’nin başkenti Bern’de 24 Eylül günü bir araya gelen 12 bini aşkın işçi ve emekçi inşaat sektöründe çalışan işçilerin ücretlerinin düşürülmesi ve güvenliksiz çalışma koşullarına karşı gösteri yaptı. Son on yılın en kitlesel inşaat işçilerinin eylemi olarak değerlendirilen gösteriyi sendikalar birliği UNİA organize etti. UNIA tarafından eylem için İsviçre’nin belli merkezlerinden tren ve otobüsler kaldırılırken, Bern’in Schützenmatte meydanında toplanan işçiler renkli görsellikleri ve canlılıklarıyla dikkat çektiler. Sendika’nın bu yılın başından itibaren yenilemek istediği Toplu İş Sözleşmesine yanaşmayan patronlar toplu iş sözleşmesini uzatmakta ısrar etmesinin ardından Mayıs ayında görüşmeler tıkanmıştı. Ağır iş koşullarını ve ücretlerin düşürülmesini dayatan patronlara karşı gösteri yapan İnşaat işçileri bu eylemin başlangıç olduğunu belirttiler. İşçiler tarafından belirtilen diğer bir nokta, krize rağmen inşaat işkolunda karın sürekli arttığıdır. Buna rağmen ücretleri düşürmeye ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine dönük adım atmadıklarını belirten işçiler kötü hava koşullarında bile sağlığa elverişli olmayan şartlar altında çalıştırılmaya uzun mesailere zorlandıklarını ifade ettiler. Parlamento önüne gelen kitle burada yapılan mitingle işverenlerin baskılarına karşı mücadele etme çağrısı yaptılar. 08.10.2011
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 153’nin İşçi Özel Sayısı • Ekim 2011 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli